Dr. Erinç Erdal Yıldırım
Cumhuriyet’in ilk yılları, ulus devletin temellerinin atıldığı ve bu süreçte resmi tarih anlayışının oluşturulduğu bir dönem olmuştur. Cumhuriyet modernleşmesini yeni nesillere ve topluma benimsetip yayacak en önemli araçlardan biri, tarihti.
Resmi tarih anlayışının oluşturulduğu 1930’lar, Cumhuriyet ideolojisinin tanımlanıp halka benimsetilmesine girişildiği, bir anlamda rejimin temellerinin sağlamlaştırıldığı yıllardı. Resmi ideolojiyi kitlelere yaymanın bir yolu, yeni Cumhuriyet’e yeni bir tarih yazmaktı. Atatürk, ulus devletlerin bağlayıcı öğelerinden birinin ortak tarih olduğunun bilincindeydi. Bu nedenle, Türk tarihi üzerine yapılacak araştırmalara büyük önem verdi.
Türk Tarih Tezi
Türk Tarih Tezi, Türklerin özellikle antik Anadolu ve Yakın Doğu uygarlıklarıyla bağları öne çıkarmayı hedefledi. Türk araştırmacılarının görevinin Türklerin kültürel zenginliğini incelemek olduğunu belirten Atatürk, böylece Anadolu’nun yerli halkının meydana çıkarılmasını da amaçladığından bilim insanlarını Türklerin Anadolu’nun ilk uygarlığı olarak bilinen Hititlerle bağlarını araştırıp ortaya koymakla görevlendirdi.
Özetle, Atatürk’ün “muassır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefine koşut olarak resmi tarihyazımı; dünya medeniyetlerinin bir parçası olma, insanlık tarihinin ana akışı içinde kendi tarihine yer açma, hatta daha ileri giderek o tarihin yaratıcısı olma iddiası ve çabasındaydı. Bu amaçla oluşturulan Türk Tarih Tezi, Avrupalıların Türklerin aşağı bir ırk olduğuna dair algısına ve tüm uygarlıklara yönelik Avrupa merkezci anlayışa bir tepki niteliğindeydi. Üç noktaya odaklanıldığını öne sürebileceğimiz bu tezde öncelikle, Türklerin medeniyet yaratmaktan yoksun olduğu fikri ile mücadele hedeflendi ve buna karşı ilk uygarlıkların Orta Asya’da yaşayan ve ‘sarı’ değil, ‘beyaz ırk’a mensup olan Türki halklar tarafından türediği tezi ortaya atıldı. Bu bağlamda tüm uygarlıkların da bu coğrafyada yaşayan halklar aracılığıyla ve göçler yoluyla tüm dünyaya yayıldığı savunuldu. İkinci olarak tezin, Osmanlı ve İslam öncesi kimliğe vurgu yaparak Türk tarihinin çok eski ve köklü bir geçmişi olduğunu göstermesi amaçlandı. Üçüncü olarak da tezde, Anadolu’da Bronz Devri’nden beri Türk varlığının sürekliliğinin, bu nedenle de bu coğrafyanın Türklerin anayurdu olduğunun altı çizildi.
Sıra, bu tarih anlayışına uygun yeni ders kitaplarının hazırlanmasına gelmişti. Afet İnan’ın Fransız coğrafya ders kitaplarında Türklerin geri kalmış bir millet, “dört yüz çadırlık göçebe bir kabileden” doğduğu, ikinci sınıf insan tipi olan “sarı ırk”a mensup olduğu gibi iddiaların yer alması hakkındaki şikâyeti üzerine Atatürk, onu bu gibi konuların yeniden yazılması için Türk tarihi hakkında araştırma yapmakla görevlendirdi. Ardından Atatürk’ün 1930 yılında yapılan Türk Ocaklarının 6. Kurultayı’ndaki direktifiyle Türk Tarih Heyeti yoğun bir çalışma dönemine girdi ve sonunda, Türk Tarihinin Ana Hatları adını taşıyan dört ciltlik tarih ders kitabı yazıldı. Kitap ertesi yıl 90 sayfaya indirildi ve yardımcı ders kitabına dönüştürüldü. Bununla birlikte ilki 1931, diğerleri 1932 yılında basılacak olan ünlü dört ciltlik tarih ders kitabının temelini de bu kitap oluşturdu.
Resmi Tarih yazımındaki Değişimler
İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde eğitim alanında yaşanan gelişmeler o dönemin kültürel ve entelektüel atmosferinde olduğu kadar resmi tarih anlayışında da değişime yol açarken oluşan yeni anlayışın okullarda öğretilmesinin gündeme gelmesine de sebep olmuştur.
İsmet İnönü cumhurbaşkanı olduktan sonra, ilk kabineye Milli Eğitim Bakanı olarak Hasan Ali Yücel’i atadı. Yücel’in “hümanist dönem” olarak bilinen bakanlığı döneminde, eğitim ve kültür alanında oldukça önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu kapsamda eğitim alanına hâkim olan hümanist anlayış, resmi tarih anlayışının hem disiplin, hem de öğretim boyutuna; ayrıca belirgin biçimde ders kitaplarına yansıdı. Öncelikle, tarih çalışmalarında Osmanlı geçmişiyle barışmaya yönelik adımlar atılırken, Osmanlı tarihine ilişkin yayınlar da desteklenmeye başlamıştı. İsmail H. Uzunçarşılı’nın Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal; M. Kemal İnal’ın Son Sadrazamlar, Ahmet Bedevi Kuran’ın İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler ve İsmail Hami Danişmend’in İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi adlı eserleri bunlardan birkaçıydı.
Yeni Tarih Ders Kitapları
Son dönemde ortaya atılan kimi iddiaların aksine, Atatürk döneminde hazırlanan bu okul tarih kitapları, İnönü döneminde, Fulbright ile ikili anlaşma imzalanan 1949 yılında değil; çok daha önce ilk üç cildi 1942, dördüncü cildi de 1945 yılında müfredattan kaldırılmıştır. Yeni yazılan kitaplar, tıpkı bir öncekiler gibi; ilkçağ, ortaçağ, yeni ve yakınçağ ile Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere tarihin dört farklı dönemini kapsıyordu. Bu kitaplar yeni dönemin koşullarına uygun ders kitapları yazma gereksiniminin ürünü olarak hazırlanmıştı. Aslına bakılırsa, Türk Tarih Kurumu tarafından yazılıp 1932 yılında basılmış olan ders kitapları en başından beri, başta eğitimciler olmak üzere kimi çevrelerce eleştirilere uğramıştı. Bu da bir şekilde Türk Tarih Kurumu’nu ders kitaplarının pedagojik gereksinimleri karşılamaktan uzak olduğunu kabul etmeye ve 1936 yılında kitapları tekrar gözden geçirmeye itmişti.
Eleştiriler yoğun olarak ders kitaplarının öğrencilerin düzeyini aşan uzunlukta olduğu ve gereksiz ayrıntılar içerdikleri yönündeydi. Bunun yanı sıra, kitaplarda kullanılan dilin ve terminolojinin de öğrencilerin içerikleri anlamalarını zorlaştıracak düzeyde olduğu da gelen eleştirilerdendi. Üstelik bu içerikte bir takım yanlış bilgiler de bulunduğu öne sürülmüştü. Bunun üzerine 1940 yılında, Bakanlık ortaokul ve lise öğretmenlerine resmi bir yazı göndererek kullanılan ders kitapları hakkındaki ciddi şikâyetleri inceleyip görüş ve önerilerini rapor etmelerini istedi. İncelemeler sırasında kitapların öğretim aracı olmaktan ziyade birer akademik metin gibi yazıldıkları, bu nedenle öğrencilerin anlama düzeylerinin oldukça üzerinde olduğu da ortaya çıkmıştı. Bunu sonucunda, Talim ve Terbiye Kurulu üyesi Enver Ziya Karal Milli Eğitim Bakanlığı’na yeni ders kitaplarının yazılması konusuyla ilgili kapsamlı bir rapor hazırladı. Karal, raporda yeni bir tarih ders programının gerekliliğini belirtti. Gerekçe olarak ise, bir önceki tarih programının; ders kitabı olarak hazırlanmamış, dolayısıyla eğitim materyali olarak uygun olmayan kaynaklara dayanarak hazırlanmış olduğunun altını çizdi. Yeni programın beklentileri karşılayabilmesi için de bir komisyon tarafından hazırlanması gerekiyordu. Bu komisyonun, yürürlükteki tarih programı, tarih öğretimi üzerine müfettiş raporları, hâlihazırdaki tarih ders kitapları hakkında tarih öğretmenlerinin raporları ve Fransız, İngiliz ve Alman tarih ders kitapları ile tarih eğitimiyle ilgili yazılan makaleler öncelikle belli belgeleri inceleyip değerlendirmesi öneriliyordu. Yeni tarih ders kitaplarını yazmak üzere Arif Müfit Mansel, Cavit Baysun ve Enver Ziya Karal görevlendirildiler. Söz konusu tarihçiler, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Tarih Kurumu’nun üyelerinden oluşan bir komisyon tarafından akademik ve pedagojik olarak donanımlı uzmanlar görülerek seçilmişlerdi.
Bir önceki dönemin tarih ders kitaplarıyla karşılaştırıldığında, yeni kitaplarda hem yaklaşım, hem de ifade biçimi açısından büyük farklılıklar gözlenmektedir. Söz konusu farklılıklar öncelikle, 1930’ların resmi tarih anlayışı olan Türk Tarih Tezi’nden uzaklaşılması yönündedir. Yeni kitapların içeriğinde ilk uygarlıkların Türkler aracılığıyla Orta Asya’dan tüm dünyaya yayıldığı iddiasından vazgeçildiği görülmektedir. Bunun sonucu olarak ders kitaplarında, antik dönem uygarlıklarının kökenini Türklere bağlama anlayışı da yer almamaktadır. Bunun yanında Arap ve İslam dünyasıyla ilgili anlatımlarda bir uzlaşma ve barışmanın izleri görülmektedir. Osmanlı tarihine yaklaşımda da değişim söz konusudur; artık Osmanlı geçmişi sürekliliklere de dikkat çekilerek anlatılmaktadır. Bu bağlamda Tanzimat döneminden itibaren Osmanlı’nın modernleşme sürecinde, iç dinamiklerin dikkate alındığı bir anlatım öne çıkarılmıştır. Bu dinamikler ele alınırken, süreçte etkili olan aktörlerden Cumhuriyet’e aktarılan tarihsel ve düşünsel birikime de yer verilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere, yönetici kadronun tarih ders kitaplarında değişikliğe gitmesinin altında, tarih anlayışındaki kırılmalar ve pedagojik sorunlar yatıyordu. Başka bir deyişle yeni ders kitapları hazırlama gereksinimi, yalnızca mevcut ders kitaplarındaki eksikliklerden kaynaklanmıyordu. Siyasi ve toplumsal alanda yaşanan değişimler, ders kitapları aracılığıyla öğrencilere verilecek mesajlarda da birtakım değişikliklere yol açmıştı. Atatürk dönemde rejimin sürekli tehlikede olduğu ve korunması gerektiği yönündeki yüksek kaygılar, dolayısıyla Cumhuriyet’e zarar verme olasılığı düşünülen kesimlere yönelik sert tutum ve davranışlar bu yıllarda azaldı ve devrimin sağlamlığına duyulan güven arttı. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, bu yıllar bir ‘konsolidasyon dönemi’ olarak da tanımlanabilir.
Kaynak: Erinç Erdal Yıldırım (2014) İnönü Dönemi’nde Tarih ve Eğitim: Tarih Alanında Süreklilik ve Değişimler, Ankara: ODTÜ Yayıncılık