Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı
Mondros Mütarekesi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a geldiğinde bir süre Perapalas Oteli’nde kaldıktan sonra Şişli’de bir ev tutar. Bu evde Kurtuluş Savaşı’nın plânları yapılır. Eve gelenlerde biri de Albay İsmet Bey’dir.
Bir gün Mustafa Kemal Paşa, Albay İsmet’i evine çağırır ve İsmet Bey’e haberlerin nasıl olduğunu sorar. Masanın üzerine bir harita açarak İsmet Bey’e şöyle bir soru sorar: “Meselâ hiçbir sıfat ve selâhiyetin olmaksızın Anadoluya geçmek ve orada kurtuluş çarelerini aramak için en müsait mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol neresi olabilir?” diye sorar. Mustafa Kemal Paşa’nın Albay İsmet’e böyle bir soru sormasının nedeni; onun memleket meseleleri ile yakından ilgilenmesi, orduyu tanıması, içinde bulunan şartları en iyi şekilde değerlendirebilen bir kişi olmasıdır. Albay İsmet, bu soru karşısında “mıntıkalar çok! Yollar çok!” diye cevap vermiştir.
Mustafa Kemal Paşa 9 ncu Ordu müfettişi olarak Anadolu’ya hareketinden önce Albay İsmet Bey’le görüşür ve Anadolu’daki mücadelesinde kendisine yardım etmesini söyleyerek daha sonra kendisini de Anadolu’ya çağıracağını belirtir. İstanbul’da kaldığı sürece Albay İsmet’in kendisiyle görevi nedeniyle irtibat kurmamasını ister.
Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya geldiğinde Albay İsmet Bey’i çağırır. Albay İsmet, 8 Ocak 1920’de üstlerinden izin almadan Ankara’ya gelir. Fakat Harbiye nazırı olan Fevzi Paşanın çağırması üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın da tasdik etmesiyle 3 Şubat 1920’de İstanbul’a döner. Albay İsmet’in görevi muntazam ordu kurulması için gerekli çalışmaları İstanbul’dan yürütmektir.
Albay İsmet Bey’in bu görevi 16 Mart 1920 günü İstanbul’un İtilâf devletleri tarafından işgaline kadar sürer. İstanbul’un işgalinden sonra artık Albay İsmet’in İstanbul’da yapacağı bir işi kalmadığına karar veren Mustafa Kemal Paşa onu Ankara’ya çağırır. Albay İsmet 3 Nisan 1920’de ikinci defa Ankara’ya gelir. Artık Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar Mustafa Kemal Paşa ile birlikte onun sağ kolu olarak görev yapmaktadır. Büyük Millet Meclisinde Edirne milletvekili olarak bulunur. Aynı zamanda ilk hükümetin Genelkurmay Başkanıdır.
Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1920’de Albay İsmet’i Batı Cephesi Kuzey Kesimi Kumandanlığına, Albay Refet’i (Bele) ise Güney Cephesi Komutanlığına atar. Her ikisine de cephelerdeki Kuvayı Milliyenin düzenli orduya dönüştürülmesini emreder. Mustafa Kemal Paşanın böyle bir karar almasındaki sebep Batı Anadolu bölgesinde başlayan Yunan taarruzunun durdurulamamış olmasıdır.
Albay İsmet, Batı Cephesi Kuzey Kesimi komutanlığına atanmadan önce Yunanlar Bursa Cephesi’nde ileri harekâta başlamışlardı. Yunanlarla savaş İzmir’in işgali ile başlamıştır. (15 Mayıs 1919) Müttefikler güneyde İzmir-Aydın demiryoluna, güneydoğuda Aydın’dan Nazilli’ye doğu ve kuzeydoğuda Manisa ve Turgutlu şehirlerine, kuzeyde ise Ayvalık ve Bergama’ya kadar giden sahayı Yunan işgal bölgesi olarak tanımışlardır. Bu sahayı işgal eden Yunanların, İzmir’den Anadolu içlerine ilerlemeleri Kuvayı Milliye tarafından durdurulmaya çalışılmıştır. Kuvayı Milliyenin sayıca artması ve direnişin gittikçe sertleşmesi Yunanları ve onların destekleyicisi İtilâf devletlerini kaygılandırmıştır. Bu nedenle Türklerin taarruzlarının bir süre için durdurularak Yunanlıların taciz edilmesini önlemek ve bu süre zarfında kuvvetlerini takviye etmelerini sağlamak amacıyla 3 Kasım 1919 tarihinde İtilaf İşgal Kuvvetleri Komutanı General Milne tarafından, Türklerle Yunan birliklerinin geçmeyeceği bir hat çizmiştir. Kuvayı Milliye bu hattı kabul etmemekle birlikte İstanbul Hükümeti kabul etmiş; Yunan kuvvetleri de Müttefiklerin işe karışmasıyla bu hatta durmuştur. İşte Yunanlar bu hattı da geçmişler ve Ankara’ya doğru ilerlemektedirler. Bu taarruzda politik amaç, Türk milletini hazırlanmakta olan Sevr Antlaşması’ nın hükümlerini kabul etmeye mecbur bırakmaktadır. Taarruzun askerî amacı ise Büyük Millet Meclisi ordularını dağıtmak ve Ankara’ya kadar uzanan Türk topraklarını işgal etmektir.
Düzenli ordu kurmak amacıyla yapılan çalışmalar bitmeden başlayan bu taarruz silâh ve cephanesi yetersiz askerî birliklerle millî müfrezeler tarafından durdurulmaya çalışılmıştır. Fakat üstün kuvvetleri karşısında birliklerimiz geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Düşman kuvvetleri 30 Haziran 1920 de Balıkesir’i işgal ettikten sonra Bursa istikametinde çekilen kuvvetlerimizi takip ederek Bursa’yı ele geçirmiştir.(16)
İki ay gibi kısa bir sürede millî cephelerin bozulması ve önemli şehirlerimizin işgal altına düşmesi memlekette ve Mecliste büyük heyecan ve endişe uyandırmıştır. Büyük Millet Meclisinin 13 Temmuz 1920 günkü toplantısında milletvekilleri tarafından cephedeki komutan ve valilerin kusur ve idaresizliğinden dolayı bu yenilginin doğduğunu bunda Genelkurmay başkanı ve Millî Savunma bakanının da sorumlu olduğu ileri sürülmüş hatta görevini yerine getirmeyen komutanların Divanı Harbe verilmesi teklif olunmuştur.
Genelkurmay Başkanı tenkitlere cevap verdiği hâlde milletvekillerini yatıştırmak mümkün olmamıştır. Bu durum karşısında Mustafa Kemal Paşa söz alarak ülkenin içinde bulunduğu durumu anlattıktan sonra Yunan ilerleyişini durdurmak için düzenli ordunun kurulması gerektiğini izah etmiştir. Fakat kuvvet teşkilinde Mecliste birbirine zıt iki fikir çarpışmaya başlamıştır. Düzenli ordu fikri ile milis kuvveti fikri genel bir cereyan hâline getirilmeye çalışılmıştır. Kuvayı Seyyare Komutanı Ethem milis kuvvetleri fikrinin savunucusu idi.
Batı Cephesi’nde, orduda ve halk arasında ve hatta Mecliste bu cereyan etrafında yapılan propagandalar o kadar kuvvetli ve tesirli bir hâle gelmiştir ki bir aralık” Ordudan fayda yoktur, dağıtılsın. Hepimiz Kuvayı Milliye olalım.”sözleri büyük taraftar toplamaya başlamıştır.
Bu sıralarda Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, Ethem ve Tevfik kardeşlerin tesiriyle Yunan ordusunun Gediz’de bulunan ve zayıf kabul edilen bir tümenine taarruz teklif etmiştir. Genelkurmay Başkanlığı ise düşmanın bütünü ile Türk birliklerinden kuvvetli olduğunu, cephane miktarının mutlaka beklemeyi gerektiğini ve bundan genel bir netice alınamayacağını söylediyse de Gediz’deki düşmana iki piyade tümeni ve Kuvayı Seyyare birlikleri taarruz etmiştir. Taarruz harekatı başarısızlıkla sonuçlanmış ve Yunanlar buna cevap olarak 25 Ekim’de Bursa’dan taarruza geçerek İnegöl ve Yenişehir’i de işgal etmiştir.
Gediz harekâtı sonrasında Ethem ve kardeşleri başarısızlığın suçunu Cephe Komutanlığına ve düzenli ordu birliklerine; Cephe Komutanlığı da Kuvayı Seyyarenin hiçbir iş yapmadığını ve yapmaya muktedir olmadığını ve muharebede verilen emirlere itaaat etmediğini, daima tehlikeden uzak bulunduğunu iddia ve ispat ediyordu.(17)
Bunun üzerine sür’atle düzenli ordu kurulmasına karar verilir ve Ali Fuat Paşa cephe komutanlığından alınarak (18) Batı Cephesi kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılır. Yunan birliklerinin ileri harekatta bulunduğu cephenin esas önemli kısmını teşkil eden kuzey kısmı Albay Ismet’in emrine verilir.(19)
Halktan hayvan ve malzeme toplanması ve asker celp edilmesi ile yeni piyade ve süvari birlikleri teşkiline başlanır. Fakat bu çalışmalar istenen düzeye ulaşamamıştır. 1920 yılı sonlarında TBMM Hükümetinin Kara Kuvvetleri 17 tümenden oluşmaktadır. Bu tümenlerin personeli, silâh, araç ve gereçleri son derece noksandır. Dolayısı ile savaş kabiliyeti açısından Yunan Tümenleri ile mukayese edilemez. Türk tümenleri ortalama 2500-3000 erden oluşmakta bunun yanında 300-700 mevcutlu tümenler de bulunmaktadır. Türk tümenlerine karşılık Yunan tümenleri ise 7000-10000 mevcutlu olup; silâh araç ve gereçleri bakımından hiçbir problemi bulunmamaktadır.
Düzenli ordunun kuruluşuna geçildiği Kasım 1920’de Yunan işgal ordusu karşısındaki Batı ve Güney Cepheleri Komutanlıklarının toplam kuvveti bütün lojistik ve idari birlikler henüz muntazam ordu birliği hâline getirilmemiş iken Kuvayı Seyyare Birliklerinin Komutanı Ethem Bey emrindeki birliklerin ordu birliği hâline getirilmesine karşı çıkmış, Albay İsmet’in verdiği emirleri dinlememiştir.
Yunan ileri harekâtı esnasında ise Ethem Bey isyankâr durum alır. Bunun üzerine Garp Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey bütün piyade kuvvetlerini emrine alarak Gediz’de bulunan Ethem Bey Kuvvetleri üzerine hücum eder.(20) 29 Kasım 1920’da Kütahya alınır. 5 Ocak tarihinde ise Gediz ele geçirilir, işte tam bu sırada 6 Ocak 1921 tarihinde Yunanlar hem Uşak cephesinden hem de İnegöl üzerinden taarruza başlar. Bu kritik durum karşısında, Ethem’e karşı girişilen tenkil harekâtı kısa olarak durdurulmuştur. 1 nci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından sonra 13 Ocak 1921’de ayaklananlar üzerine tekrar yüklenilmiş ve Ethem kuvvetleri yenilmiştir. (21) Ethem Bey Yunan birliklerine sığınmış (22) ve böylece düzenli ordunun kurulmasına karşı çıkan bir kuvvet kalmamıştır.
6 Ocak 1921’deYunanlılar Aksu-Dinboz-Burçin çizgisinden Eskişehir yönüne, zayıf bir kuvvetle de Uşak’tan İslâmköy-Banaz dolaylarına doğru ilerlemeye başladılar. Türk komuta heyeti teknik ve mekanik araç ve gereç bakımından çok üstün olan Yunanlarla dağınık birliklerini bir araya topladıktan sonra muharebeye girmeyi tasarlamıştır. Bunun için de mümkün olabildiği kadar geç bir tarihte Yunanların mevziler önünde bulunmalarını temin etmek gerekiyordu. Bu nedenle mevzilerin ilerisindeki Türk örtme birliklerine kadame kademe çekilmek emri verildi. Bundan dolayı Bursa dolaylarından ilerleyen Yunan birlikleri ancak harekâtın üçüncü günü Türk birlikleriyle muharebeye tutuşabildi. İnönü mevzilerini düşman eline geçmesi üzerine karşı saldırı da bulunulduysa da başarılı olunamamıştır. Durumun çok kritikleşmesi üzerine Batı Cephesi Komutanlığı,10/11 Ocak 1921 gecesi Beşkardeş dağı Zemzemiye-Oklubalı hattına çekilmeye karar verir ve çekilme harekâtı başlar. 11 Ocak günü yapılan keşifte Yunan birliklerinin de geri çekildiği tespit edilince süvari birlikleri ile takip ve taciz harekâtı yapılmıştır.(23) İlk kez düzenli ordu birlikleriyle yapılan bu muharebede Yunanların mağlûbiyeti kabul ederek ve sebebi ne olursa olsun muharebe alanından çekilmeleri Türk milletine büyük bir moral kazandırmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Kumandanı Albay Ismet’i Büyük Millet Meclisi adına telgrafla kutlamıştır. 1Mart 1921’de ise Mecliste alkışlanan bir konuşma yapan Albay İsmet bu konuşmasında düşmanın telaş ve hüsranının belirtmekle birlikte, ordunun içte ve dışta herkese saygı telkin edecek bir büyüklükte olduğunu söyler. Albay İsmet Beyin bu konuşmasından sonra meclis Albay İsmet’in rütbesini tuğgeneralliğe yükselttir.(24)
Birinci İnönü Savaşı’nda Türk ordusunun gösterdiği başarı, İtilâf devletleri tarafından Londra Konferansı’nın yapılmasına zemin hazırlamıştır. 21 Şubat 1921’de Londra’da toplanacak olan konferansa Osmanlı Devleti temsilcilerinin, yanı sıra TBMM Hükümeti temsilcileri de davet edilmiştir. Londra Konferansında Sevr Antlaşması maddeleri birtakım değişikliklerle tekrar Türk heyetinin önüne sunulmuştur. TBMM temsilcisi Bekir Sami Bey, Misakı Millî’den fedakârlık yapılamayacağını açıklayarak sunulan teklifleri kabul etmemiştir.
Londra Konferansı İtilâf devletlerinin istedikleri gibi sonuçlanmayınca, İngilizler Yunanları tekrar kışkırtarak Türklere yönelik bir saldırının başlamasına fırsat tanıdılar. Bursa’da takviye edilen Yunan birlikleri 23 Mart tarihinde Eskişehir’e yönelik ikinci bir saldırıyı başlattılar. Yunanlar bu sırada geçen zamanın Türk kuvvetlerinin lehine olduğunu bildiklerinden İzmir’e yeni takviye güçler çıkarmışlardır. İngilizler ise Yunanların saldırıları sonucu Türklerin Sevr’i kabul etmek durumunda kalacaklarına inanıyorlardı.(25)
İkinci İnönü Muharebesi (23/31 Mart 1921) İnönü mevzii ile Afyon bölgesinde cereyan etmiştir. Bilecik-Pazaryeri yönünden ilerleyen Yunan birlikleri 27 Mart günü İnönü mevzilerinde Türk birlikleriyle muharebeye başladı. Türk mevzilerinin merkez ve sol kanadında gerileme oldu. Fakat üç gün süren direniş sonucunda Yunan birlikleri geri püskürtüldü. 30 Mart’ta yaptıkları ikinci saldırıda da geri püskürtülünce Yunan birlikleri geri çekilmeye başladılar. Türk kuvvetlerinden silâh ve sayıca üstün olan Yunan birlikleri, Türk ordusunun başında bulunan İsmet Paşanın dirayetli tutumu ile kısa sürede bozguna uğratılmıştır. Geri çekilen Yunan ordusuna Türk süvarileri tarafından Yenişehir ovasında kuvvetli bir darbe indirilmiştir.(26) Yunanların mağlûbiyeti Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa tarafından 1 Nisan 1921’de TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşaya telgrafla duyurulur. ” Düşman , binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silâhlarımıza bırakmıştır”(27) diye çekilen telgrafa Mustafa Kemal Paşa cevaben “… Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz.
İstilâ altındaki topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor.” diye yazmıştır.(28)
İkinci İnönü zaferi, bütün yurtta büyük bir sevinç uyandırmıştır. Genç yaşlı, kadın erkek Ankara halkı, zafer haberlerini duymak için Meclise gitmiştir. Daha sonra zaferi kutlamak için Namazgâh’a gidilmiştir.(29) Diğer illerde de kutlamalar yapılmış ve Büyük Millet Meclisine kutlama telgrafları çekilmiştir.(30) Zafer kazanan askerlere Metris Tepe’de bir ziyafet verilir ve davul zurna eşliğinde Zeybek, Laz, Kafkas oyunları oynanır.(31) Fevzi Paşa, kendisini kutlayan ve ayakta alkışlayan mebuslara İkinci İnönü Muharebelerini anlatır. “Zafer, milletin fedakar, kahraman çocuklarına aittir” der.
İnönü muharebeleri elbette ki netice harpleri değildir. Bunlara Batı Anadolu’da muntazam ordu hareketlerinin ancak başlangıcı denilebilir. Çünkü İnönü muharebelerine kadar olan askerî savaşlarımız tek kumanda altına alınmış, merkezi bir kurmay heyeti tarafından yönetilen cephe hareketleri olmamıştır. Zaten Yunanların ilerleyişini durduracak bir merkez olmadığı gibi bu harekata girişecek birlikler de yoktu. Bu nedenle İnönü muharebeleri Yunanlara artık rahatça Anadolu’yu işgal edemeyecekleri mesajını vermiştir.
İkinci İnönü Savaşı’ndan sonra TBMM Hükümeti varlığını bütün Avrupa devletlerine kabul ettirerek durumunu güçlendirmiştir. Halkın hükümete ve ordusuna güveni arttığı gibi Mustafa Kemal Paşanın TBMM’deki ve Türk milleti üzerindeki otoritesi güçlenmiştir. Türk ordusunun kazandığı başarı Fransızlarla İtalyanların işgal bölgelerinden yavaş yavaş çekilmelerine de zemin hazırlamıştır.
Bu muharebeden sonra Batı Cephesi’nin güney kesiminde yer alan birlikler 1921 yılı Nisan ayı başında Aslıhanlar ve Dumlupınar bölgesinde Yunanlarla yapılan savaşta başarısızlığa uğramış(32) ve Afyon’un doğusunda bulunan savunma hattına çekilmek durumunda kalmıştır.
Birinci ve İkinci İnönü muharebelerinde umdukları başarıyı kazanamayan Yunanlar, Aslıhanlar ve Dumlupmar galibiyetlerinden de cesaret bularak Anadolu’daki işgal güçlerinin sayısını 175.000’e çıkardılar. Yunan Kralı Konstantin de İzmir’e gelerek ordusunun moralini yükseltmeye çalışır. Silâh ve teçhizat açısından Yunan ordusundan sayıca az olmakla birlikte Türk ordusu da takviye edilmeye çalışılmıştır.
10 Temmuz 1921’de Bursa ve Kütahya-Gediz istikametlerinden saldırıya geçen Yunan ordusu ile Türk kuvvetleri Kütahya bölgesinde bütün cephede düşmanla temasa gelmişlerdir. Şiddetli çarpışmalar sonucunda(33) Batı Cephesi Komutanı, birliklere asıl mevzileri olan Eskişehir’in doğusuna çekilme emri vermiştir.(34) Çekilme artçı kuvvetlerle oyalama muharebeleri yapılarak gerçekleştirilir. Yunan Generali Papulas, yayınladığı günlük raporda,gerileyen Türk birliklerinin merhametsizce takip edildiğini, Kütahya’yı saran çemberin başarıyla kapanacağının umulduğunu yazmaktadır. Eski Frigya başkenti, 40.000’e yakın nüfusu olan Kütahya, Albay Çuroyanis tarafından ele geçirilir. Yunan veliahttı ve kurmayı da Kütahya’ya gelir ve azınlıkların sevgi gösterileri ile karşılanır. Yunanlar Kütahya’da 5000 esir, 168 top ve cephane arabası ve 2000 deve ele geçirmiştir.(35)
Yunan ordusuna Türk ordusunu imha etme emri verilir. Yunan akınları yeniden başladığında Türk birlikleri yaptıkları akınlarla Yunan mevzilerini sökmeye çalışır. İsmet Paşa, bunu başaramayınca ne yapması gerektiğini Genelkurmaya sorarak; birliklerini Seyitgazi doğusuna çekmek için izin ister. Fevzi Paşa en zinde kuvvetlerle Eskişehir-Ayvacık doğusunda toplanılmasını emreder. Batı Cephesi komutanlığı bunalım içinde iken Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Karargâhına gitmek üzere trenle Eskişehir’e hareket eder ve oradan cephe karargâhına giderek düşmanı alt etmek için zaman kazanılması gerektiğini bildirir.(36) Yapılan durum değerlendirmesi sonucunda ordunun Sakarya doğusuna çekilmesine karar verilir. Türk ordusunun Eskişehir’de bulunan kanadı da Yunanlar karşısında fazla tutunamadığından geri çekilir. 19 Temmuz 1921’de Eskişehir Yunan birliklerinin eline geçer.
Türk ordusu 25 Temmuz 1921 tarihinde taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya nehrinin doğusuna çekilmiştir.(37) Türk ordusunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi ordunun manevî varlığını sarstığı gibi hem de önemli bir vatan parçasının geçici de olsa düşman işgaline bırakılmasına neden olmuştur. Bu işin sorumluluğunu üzerine alan Mustafa Kemal Paşa, “Biz askerliğin gereklerini tereddütsüz yapalım, öteki sakıncalara mukavemet ederiz.” demiştir.
Eskişehir’in kaybı TBMM’de tartışmaları başlatmış ve Mustafa Kemal Paşa, milletvekilleri tarafından sert eleştirilere tâbi tutulmuştur. Millî davanın kaybedildiği inancı tüm yurda yayılmış büyük bir moral çöküntüsü yaşanmıştır. Hatta bir ara Meclisin Kayseri’ye taşınması bile gündeme gelmiştir.(38)
Bu sırada İngiliz başbakanı Yunanların bu başarılarından dolayı Sevr ile yetinmeyeceklerini daha fazlasını isteyeceklerini belirtmektedir. Yunan Kralı Konstantin ise savaş meclisini toplayıp ileri harekâta devam edilmesini istediğini belirtmiştir.
Türk ordusunun Sakarya’nın gerisine çekilmesi, 25 Temmuz’dan sonraki günlerde TBMM içinde ve dışında muharebenin kaybedilmesiyle ilgili pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bütün bu gelişmelerin sorumlusu aranmış ve sonuçta Mustafa Kemal Paşa her türlü yönden tenkit edilmeye başlanmıştır. TBMM, bu sırada son çare olarak Mustafa Kemal Paşanın başkomutanlığa getirilmesini teklif etmiştir. 5 Ağustos 1921 tarihinde kabul edilen kanunla üç aylık bir süre için başkomutanlık yetkisi Mustafa Kemal Paşaya verilir.(39) Kanuna göre, Mustafa Kemal Paşanın vereceği kararlar kanun gücünde olacaktır. Mustafa Kemal Paşa, başkomutanlık yetkilerini devraldıktan sonra orduyu güçlendirmek için 7-8 Ağustos 1921’de Tekâlifi Milliye (Millî Yükümlülükler) emirlerini yayınlar.(40)
Bu emirler ile Türk milleti böylece topyekûn harbe hazırlanıyor ve vatanın düşman işgalinden kurtarılması için elinde kalan son malları da ordusuna veriyordu.(41) Bu emrin yayınlanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte cepheyi teftişe gider.(42) Yeni bir düşman taarruzu bekleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, bütün kuvvetlerini Sakarya bölgesinde toplayarak kesin sonuçlu bir meydan muharebesi için hazırlıklara başlar.(43)
23 Ağustos 1921’de başlayan Yunan taarruzu Sakarya nehri boyunca 100 kilometrelik bir cephe üzerinde 22 gün 22 gece aralıksız devam etmiştir. Yunanlar Türk mevzilerinin sol kanadına yaptıkları taarruzlarda çok etkili olmuşlar ve hatta Ankara’nın 50 km yakınına kadar gelebilmişlerdir. Savunma hattının bölüm bölüm kırılması üzerine 26/27 Ağustos gecesi “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karşı toprağı vatandaş kanı ile sulanmadıkça terk olunamaz.”(44) emrini veren başkomutanın talimatı bütün birlikler tarafından canla başla uygulanır ve Türk ordusu muharebeyi kazanır.(45) Bu zaferden sonra TBMM kabul ettiği bir kanunla 19 Eylül 1921’de Mustafa Kemal Paşaya mareşallik rütbesi ile gazilik unvanı vermiştir.(46) Fevzi Paşaya orgenerallikjsmet Paşaya ise tümgenerallik rütbesi verilir.(47)
Sakarya muharebeleri sırasında İsmet Paşa’nın 2 Eylül 1921 tarihinde AP muhabiriyle yaptığı görüşme Türk milletinin azmini ve moral gücünü göstermesi açısından önemlidir. Bu konuşmasında İsmet Paşa; “Bizi mağlûp edemeyecekler çünkü askeri mantık aleyhlerindedir. Mütarekede 500.000 kişilik bir ordu terhis ettik. İcap ederse bunları tekrar sağlayabiliriz.” demiştir.(48)
Sakarya’da Türk ordusunun kazandığı zafer, milletin kaybolmaya yüz tutan bağımsızlıkla ilgili ümit ve beklentilerinin yeniden güçlenmesine neden olduğu gibi Meclise ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşaya olan güveninin de artmasına zemin hazırlamıştır. Sakarya Savaşı Türk askerinin canı pahasına giriştiği bir mücadele olup bir yerde Türk milletinin ölüm kalım muharebesidir.
Sakarya Zaferi yeni Türk Devleti’nin uluslar arası itibarının artmasına neden olan bir gelişme olmuştur. Türk ordusunun ve yeni Türk Devleti’nin günden güne güçlendiğini fark eden İtilâf devletleri, 1922 yılı Mart ayından itibaren Türkiye’ye barış teklifleri sunmaya başladılar. Bu tekliflerde yine Sevr’in değiştirilmiş hâli masaya getirildi. Misakı Millî’den taviz vermek istemeyen TBMM Hükümeti bu önerilerin hiçbirini kabul etmemiştir.
Sakarya Meydan Savaşı’nda yenilgiye uğrayan düşman, Eskişehir-Kütahya-Afyonkarahisar doğusunda bir hatta çekilerek savunma tertibini alır. İki yanı sarp kayalarla kaplı bu hattı takviye etmeye başlar. Türk ordusu da bu hatta paralel olarak gerekli hazırlıklarını tamamlamaya çalışmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922 tarihinde TBMM’nin gizli oturumunda, Türk Başkomutanlığının amacını, kesin sonuçlu bir taarruza geçerek düşmanı yerleştiği mevzilerden atmak ve yok etmek şeklinde açıklar. Ancak, son darbenin indirilebilmesi için Türk ordusunun her bakımdan güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu sırada, ordunun silâh, teçhizat ve personel ikmali tamamlanmaya çalışılır. Ordunun lojistik desteğini sağlayacak olan menzil teşkilâtında düzenlemelere gidilir ve yurt içinde kurulan imalâthanelerde ordunun ihtiyacı olan malzemeler imal edilmeye çalışılır. Taarruz hazırlıkları döneminde ordu mensupları sıkı bir askerî eğitimden geçirilir.
Bu gelişmeler olurken, TBMM’de başkomutanlık sorunu tekrar gündeme getirilir. Mecliste muhalif milletvekilleri Mustafa Kemal Paşanın başkomutanlık görevinin uzatılmasına karşı çıktılar. Mustafa Kemal Paşa bu sırada ordunun kumandansız kalmasının telâfisi imkânsız sonuçlar yaratacağını açıklayarak(49) TBMM’de genel durum hakkındaki görüşlerini aktarmış; ertesi gün yapılan toplantıda (6 Mayıs 1922) başkomutanlık süresi üç ay daha uzatılmıştır. 20 Temmuz 1922’de yapılan toplantıda ise Türk ordusunun ve milletin her bakımdan güvenini kazanmış olan Mustafa Kemal Paşaya başkomutanlık yetkisi süresiz olarak verilmiştir.
TBMM’de bu tartışmalar olurken başkomutan cepheleri ziyaret ederek yapılan hazırlıkları yerinde görmüştür.Türk kumanda heyeti Yunanlara karşı yapılacak taarruz için zaman olarak ağustos ayını uygun bulur. (50)
Türk ordusu, Ağustos ayında istihbarat faaliyetlerini artırarak topladığı bilgileri değerlendirmiş ve 6 Ağustos 1922 tarihinde gizlice taarruz hazırlıklarına geçmiştir. 20 Ağustos’ta başkomutanın Akşehir’de yaptığı toplantıda taarruz plânları görüşülür ve 25 Ağustos’tan itibaren Anadolu’nun dışarısı ile bütün haberleşmesinin kesilerek taarruzun başlatılması emri verilir.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa olduğu hâlde Afyon Kocatepe’deki muharebe idare merkezinden(51) 26 Ağustos 1922 sabahı verdiği bir emirle taarruz harekâtını başlatır.(52) İngilizlerin, Türk ordusunun Yunanların yaptığı engelleri altı ayda geçemeyeceğini ileri sürmesine rağmen Türk ordusu bu engelleri 26 Ağustos günü yaptığı hücumlarla kısa sürede aşar. Düşman Afyon mevzilerinden geriye doğru atılır.(53) 27-28 Ağustos tarihinde de muharebeler devam eder. 30 Ağustos günü yapılan meydan muharebesi bizzat başkomutan tarafından idare edildiğinden tarihe Başkomutan Meydan Muharebesi olarak geçmiştir. (54) 31 Ağustos günü Çalköy’e gelen komuta heyeti gelişmeleri yeniden değerlendirerek Yunanların takip edilmesi yönünde karar birliğine varır.(55) Başkomutan Gazi Mustafa Kemal burada tarihî emrini verir: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” Bu emir (56) Türk ordusunun yıldırım hızıyla ilerlemesine, Afyon İzmir hattını (350-400 km) 9 gün gibi kısa bir sürede aşmasına neden olur. Dünya harp tarihine en hızlı taarruz harekâtı olarak geçen bu yıldırım harekâtı, Türk ordusunun vatanını düşmandan kurtarmak için sergilediği azim ve kararlılığı göstermesi bakımından son derece önemlidir. 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz ve takip harekâtı, Anadolu’nun ebedî Türk yurdu olduğunu bir kez daha tüm dünyaya kanıtlamıştır. 30 Ağustos Zaferi Türk tarihinin dönüm noktasını teşkil etmiştir.
Yunan ordusuna karşı yürütülen takip harekâtı sırasında Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis Uşak’ta karargâhı ile birlikte esir edilmiş; Yunanlardan pek çok silâh araç ve gereç ele geçirilmiştir.(57) Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa 4 Eylül 1922 tarihinde verdiği günlük emirde hedefin İzmir’in tahrip edilmeden ele geçirilmesi ile düşmanın İzmir limanına yığılmış olan ulaştırma ve savaş gemilerinin de ele geçirilmesi olarak açıklar.(58) 6 Eylül tarihinde ise kasaba ve köylerin Yunanlar tarafından yakılmaması için gerekli tedbirin alınmasını emreder.(59)8 Eylül’de İsmet Paşa İzmir’in bir an önce ele geçirilmesi için Birinci Orduya Süvari Kolordusunu hemen harekete geçirmesini ve İzmir’in kayıtsız şartsız teslim alınmasını bildirir.(60)
9 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusu İzmir’e girerek Batı Anadolu’yu Yunan işgalinden temizlemiştir.(61)
Türk ordusunun bir kısmı Büyük Taarruz esnasında Kocaeli yarımadasından boğazlara doğru bir harekât başlatmıştır. İstanbul’da sadece İngilizler, Türk ordusunun ilerleyişine karşı tavır almış fakat diplomatik görüşmelerle boğazların serbestliği ilkesi Türk tarafı tarafından kabul görünce İngilizlerle de mesele çözümlenmiştir. Sadece Doğu Trakya’nın geri alınması sorunu kalmıştır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bu sırada Doğu Trakya’nın derhâl teslim edilmesini istemiştir. Türk ordusu Trakya’yı geri almak için büyük çaplı bir harekât hazırlığı içerisine girince Fransa’nın arabuluculuğu ve Rusya ve İtalya temsilcilerinin de girişimi ile İngiltere siyasetini değiştirir. 4 Ekim 1922 tarihinde Mudanya’da İtilâf devletleri ile Yunanistan ve Türkiye temsilcileri bir araya geldiler. Türkiye’yi İsmet Paşanın temsil ettiği Mudanya görüşmeleri sonunda 11 Ekim 1922 tarihinde ateşkes antlaşması imzalanmıştır.(62)
Mudanya Ateşkes Antlaşması, yeni Türk Devleti’nin, uluslar arası alanda büyük başarısıdır. Bundan sonra yeni Türk Devleti’nin en önemli sorunu, şerefli bir barış antlaşması imzalayarak medenî dünya devletleri arasında onurlu bir yere gelmektir.
KAYNAKÇA
16 Kazım Özalp; Milli Mücadele, Ankara, 1971, s.151. Hacim Muhittin Çarıklı; Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri, Ankara, 1967, s.278.
17 İzzettin Çalışlar, 61. Fırkanın Gediz ve Kütahya Muharebeleri, istanbul, Askeri Matba, 1932, 84
Sayılı askerî Mecmua’nın Tarih Kısmı, s.17.
18 Ali Fuat Cebesoy; Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1955. s. 516.
19 Türk İstiklal Harbi II.nci Cilt, Batı Cephesi, 3 Kısım, Gnkur.ATASE Bşk.Yayınları, Ankara, 1966, s.42- 43.
20 Aydemir; s. 173-179.
21 Çalışlar; s. 66.
22 Baki Vandemir; istiklal Harbinde Demirci Akıncıları, İstanbul, 1936, s.13.
23 Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; Sayı 52, Vesika No:1210. İ.Hakkı Tümerdem; Yunanlılarla istiklal Harbi, istanbul, 1939, s. 9-39. Fahri Belen; Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1983, s.279.
24 Zabıt Ceridesi, c. 9, s.2.
25 Bilal Şimşir; ingiliz Belgelerinde Atatürk, c.ll , Ankara, 1975, s.432.
26 Sebahattin Selek; Anadolu İhtilali, Ankara, 1968, s.233. Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s.55,Vesika No:1255.
27 Nutuk, Ankara, 1982, c:2, s.394.
28 Selahattin ,Türk Kurtuluş Savaşında ikinci inönü Meydan Muharebesi, istanbul, 1933. 90 sayılı Askerî Mecmua’nın eki, s.140, Nutuk, c.2, s.394.
29 Nuri Köstüklü; “İkinci İnönü Zaferinin Anadolu’daki Yankıları”, Millî Kültür, Nisan 1991, s.83, s.53-54.
30 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2000, s. 280.
31 ihsan İdikut; ideal Komutanlarımızdan 4.Fırka Kumandanı Miralay Şehit Nazım Bey, İstanbul, 1952,s 104.
32 Türk İstiklal Harbi ll.nci Cilt. Batı Cephesi; 3 Kısım, s.567.
33 İdikut; s.123.
34 Türk istiklal Harbi ll.nci Cilt. Batı Cephesi, 3 Kısım; s.296.
35 Türk istiklal Harbi II. Cilt. Batı Cephesi, 4Kısım; s.337.
36 a.g.e.;s.360.
37 Özalp; s. 181.
38 Fahri Belen; Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1973, s.335.
39 Gizli Celse Zabıtları; c.ll, s.164.
40 Nutuk; s.417.
41 Alptekin Müderrisoğlu; Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Ankara, 1974, s.374.
42 İsmet Paşa 5 Ağustos 1921 günü Genelkurmay başkanlığından istifa etmiştir. Zabıt Ceridesi; C.12, s.20.
43 Müderrisoğlu; Sakarya, İstanbul, 1982, s.100. Belen, s.352.
44 Nutuk; s.419.Türk istiklal Harbi, II nci Cilt, Batı Cephesi, s. 65.
45 Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s. 69, Vesika No: 1516.
46 Nutuk; s.420.
47 Zabıt Ceridesi; c. 13, s.49.
48 Akşam, Vakit ve İleri gazetelerinde yayınlanmıştır.
49 Nutuk; s.442.
50 Türk istiklal Harbi Batı Cephesi,2.Kısım; Ankara, 1965, s.204
51 Abdurrahman Özgen; Milli Mücadelede Türk Akıncıları, İstanbul, 1973, s.154
52 Fahrettin Altay, İstiklal Harbimizde Süvari Kolordusu, istanbul, 1949, s.333. İzzettin Çalışlar; Sakarya’dan İzmir’e Kadar, Birinci Kolordu, istanbul, 1932, 87 sayılı Askeri Mecmuanın Tarih Kısmı, s.48.
53 Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s. 60, Vesika No. 1368.
54 Abdurrahman Özgen; Milli Mücadelede Türk Akıncıları, s.174. Belen; s.463. Gizli Celse Zabıtları , c.3, s.746.
55 Belen; s.477. Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s.61, Vesika No. 1392. Mahmut Goloğlu, Cumhuriyete Doğru, Ankara, 1970, s.313.
56 Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s.61, Vesika No.1398.
57 Belen, s.488. Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s.62, Vesika No.1406. Goloğlu; s.315. Çalışlar; Sakarya’dan izmir’e Kadar, Birinci Kolordu, s.90.
58 Çalışlar, Sakarya’dan İzmir’e Kadar, Birinci Kolordu, s.97. Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, s.493.
59 Fahrettin Altay; İstiklal Harbinde Süvari Kolordusu, s.62. Harp Tarihi Vesikalar Dergisi, s.63, Vesika No.1423-1425.
60 Abdurrahman Özgen, Milli Mücadelede Türk Akıncıları, s.182.
61 Altay; s.65. Özgen; s. 193-199.
62 Tevfik Bıyıklıoğlu; Trakya’da Milli Mücadele, Ankara, 1955, s.446. Ali Fuat Türkgeldi; Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara, 1948, s. 158. Harp Tarihi Vesikalar Dergisi; s.66, Vesika No.1473.