Konuşma, Demeç, Makale,
Mesaj ve Söyleşileri
1961 – 1965
(11.11.1961 – 26.02.1965)
Sunuş ve Teşekkür
İsmet İnönü’nün “Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri”ne ilişkin kronolojik eksiklikleri gidermeyi bu kitapla sürdürüyoruz.
TBMM konuşmaları dışında, İsmet İnönü’nün basılı kitaplarında önemli boşluk ve eksikler bulunmaktaydı. İsmet İnönü’nün ölümünün 30.yıldönümünde, Aralık 2003’te yayınlanan 26.10.1933–03.12.1938 ve 13.12.1944–28.05.1950 tarihlerine ilişkin iki ayrı cildin ardından 11.11.1961–26.02.1965 tarihleri arasını kapsayan bu kitapla kronolojik eksiklerin 60’lı yıllara ilişkin önemli bir kısmını tamamlamış bulunuyoruz.
Bu kitap, 1961 seçimlerinin ardından İsmet İnönü’nün yeniden Başbakanlık yaptığı yıllara ilişkin verileri kapsamaktadır. 27 Mayıs öncesinin ekonomik, sosyal, siyasal birikimleri ile 27 Mayıs sonrasında oluşan yeni sorunların çözümü ve çok partili yaşamın ikinci kez yerleştirilmesi için sarfedilen ciddi çabalar bu kitap ile bir kez daha görülmektedir.. 27 Mayıs öncesi ile sonrasının ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarına İsmet İnönü ve başkanlık ettiği hükümetler tarafından demokratik rejimin güçlendirilmesi ve planlama–kalkınma hamleleri ile nasıl çözümler arandığı; Kıbrıs sorununun tüm sıcaklığı içinde Türkiye ve Ada Türklerine yönelik baskılara karşı ulusal haklar temelinde nasıl mücadele edildiği ve dış politikada geleneksel dengeli tutumun nasıl yeniden oluşturulduğu ve bunlarla bağlantılı bir dizi iç ve dış konu, bu kitapta İsmet İnönü’nün samimi yaklaşımlarıyla izlenebilmektedir.
* * *
Başta sözünü ettiğimiz İsmet İnönü’nün kitaplarındaki eksikleri giderme konusunda TBMM’nin gösterdiği süreklilik içindeki kurumsal yaklaşımı nedeniyle, TBMM Başkanlığı’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Birim Amiri Ercan DURDULAR’a öncelikle ve yeniden teşekkür ediyoruz.
Bu çalışmaların veri kaynağı TBMM Kütüphanesi ile Vakfımızın arşivi olmuştur. Ancak TBMM Kütüphane Müdürlüğü’nün özel katkıları olmasaydı, bu çalışma belki de bu tamlıkta olmayabilirdi. Bir yılı aşkın bir süreyle TBMM Kütüphanesi, bu çalışmanın araştırma ve veri toplama safhasına ilişkin İnönü Vakfı’na duyarlı bir ev sahipliği yapmıştır.
TBMM Kütüphanesinin bir önceki Müdürü Ali Rıza CİHAN’ın çok özel katkılarını burada anıyor ve kendisine sevgi ve teşekkürlerimizi yineliyoruz.
Yine TBMM Kütüphanesi yönetici ve görevlilerinden,
Kütüphane eski Müdür Yardımcısı ve yeni Müdürü İsmet BAYDUR,
Müdür Yardımcısı Tuncer YILMAZ;
Mikrofilm Bölümü eski Sorumlusu ve eski Müdür Yardımcısı Cihan ERKAL’a,
Bu çalışmalar için ciddi emekleri bulunan Mikrofilm Operatörleri Ömer İMAMOĞLU ile Şevket ERCİL,
Mikrofilm Operatörleri İhsan Güler ve Yaşar Bilgin,
Araştırma Bölümü Görevlisi Alev SARI,
Ödünç Verme Bölümü Şefi Necla ERYURT,
Fotokopi Görevlileri Mehmet YILDIRIM ile Mehmet SAĞIR’a ve adlarını burada belirtemediğimiz bir çok Kütüphane görevlisine;
TBMM Basımevi Müdürlüğü’ne,
Basımevi Elektronik Dizgi Bölümü Sorumlusu Ali İPEK’e,
Basımevi Elektronik Dizgi Görevlisi Mihriban ATMACA’ya;
Ve son olarak, büyük titizlik ve özveri ile yaptığı araştırma sonucunda bu kitapları gerçekleştiren İlhan Kamil TURAN’a içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
15.06.2004
Özden TOKER
İnönü Vakfı Başkanı
Bu kitap, İnönü Vakfı için yapılan süreli bir çalışmanın üçüncüsüdür.
İsmet İnönü’nün (TBMM dışındaki) söylev, konuşma, demeç, söyleşi, makale ve mesajlarının kronolojik eksiklerinin ilk kısmına, yani 26.10.1933–03.12.1938 ile 29.12.1944–25.05.1950 tarihlerine ilişkin iki kitabın ardından bu kitapla birlikte üçüncü aşaması tamamlanmış olmaktadır.
Bu kitap, 11.11.161–26.02.1965 tarihlerini, yani İsmet İnönü’nün 1961 seçimleri sonrası Başbakanlık yıllarını ve muhalefete geçişinin başlangıcını kapsamaktadır.
11.03.1965–25.12.1967, 01.01.1968–23.07.1970 ve 25.07.1970–10.12.1973 tarihlerine ilişkin olan kitapların yayına hazırlanma çalışmaları ise sürmektedir.
Söz konusu tarihleri kapsayan kitaplar için yapılan çalışma, TBMM Kütüphanesi ve Mikrofilm Bölümünde, Ulus/Barış ve Cumhuriyet gazeteleri esas alınarak ve bu gazetelerdeki verilerden hareketle gerektiğinde diğer gazetelerden yararlanılarak ve ayrıca dönemin önemli dergileri taranarak yürütülmüştür.
Kitapta yer alan metinlerin dil–yazı–konuşma özgünlükleri korunarak aktarılmıştır. Kaynak olarak kullanılan eski metinlerde, kimi zaman farklı yayınların kendilerince farklı “dil uyarlamaları” yapması ve bunların üstüne gelen dizgi/basım yanlışlarının olduğu gözetilmelidir. Metinleri yayıma hazırlarken yalnızca bariz dizgi/basım yanlışlarında az sayıda harf düzeltileri yapılmış; yine az sayıdaki harf veya tekil sözcük ekleri köşeli parantez içinde verilmiştir. Ancak bu tür az sayıdaki düzeltilere karşın, kullanılan bazı harf ve sözcükler itibarıyla metinler arası farklılıklar ve hatta bir metin içinde kimi farklılıklar bulunduğu gözetilmelidir.
Bir tek metne ilişkin farklı kaynaklar arasında yapılan seçim ise, dizgiye elverişlilik ve metnin tamamının bulunması ölçütüne dayalı olmuştur.
Gazete kaynaklı verilerde az sayıda sözcüğün, gazetenin cilt kenarına gelmesi veya dizgi/baskı problemlerinden ötürü okunamaması sözkonusudur. Bu tür durumlar, köşeli parantez içinde [okunamadı] kaydı eşliğinde belirtik kılınmıştır.
Tam metni bulunan veriler dışındaki metinlerin bir kısmı gazetelerin özet aktarımı veya gazetelerin yorumlu aktarımı eşliğinde İsmet İnönü’nün konuşmalarını içermektedir. Bu tür, doğrudan İsmet İnönü’nün konuşmasını içermeyen yorum vb.aktarımlar çıkarılarak parantez içinde üç nokta (...) eşliğinde verilip, kitabın yalnızca İsmet İnönü’nün konuşmalarına referans oluşturması sağlanmıştır.
Kaynakça bilgilerine her metnin ilk sayfasının altında yer verilmiş; gerekli kimi açıklayıcı bilgiler de sayfa altı dipnotu olarak, özgün metinlerden ayrıksı olarak belirtilmiştir.
Konu başlıklarında, ilgili metinlerin hangi konuyu içerdiğinin yansıtılmasına azami düzeyde özen gösterilmiştir.
Kitabın arkasında bulunan “Sözlük”te sözcüklerin doğru yazımı verilmiştir. Kitaplarda yer alan metinlerin içinde, (çıkış yeri ve dilin durumuna göre) “kalın ünlü” harfler [a, ı, o, u] ile “ince ünlüler”in [e, i, ö, ü]; (dudakların durumuna göre) “düz ünlüler” [a, e, ı, i] ile “yuvarlak ünlüler”in [o, ö, u, ü] ve (ağzın açıklığına göre) “geniş ünlüler” [a, e, o, ö] ile “dar ünlüler”in [ı, i, u, ü] sözcükler içindeki kullanımı bazen yer değiştirebilmektedir. Ayrıca a-ı, e-i, i-ı, u-ü; b-p, c-ç, d-t, ğ-v, n-m değişmeleri; ünsüz türemesi olarak y-v değişimi de olabilmekte ve nihayet eski dilin kimi özgünlükleri yansıyabilmektedir. Bu nedenle okuyucu sözlükte arama yaparken, mantıksal olarak iki ve daha çok seçenekli tarama yoluna başvurmalıdır.
Kitabın arkasında yer alan “Dizin” coğrafi yerler, kişi adları, kitabın içerildiği döneme ilişkin temalar ile İsmet İnönü’nün değinilerindeki vurgular esas alınarak hazırlanmış, böylece ilgili dönemlere yönelik ayrıntılı araştırma yapanlara yardımcı olmaya çalışılmıştır.
Son olarak, bu kitapların hazırlık aşamasındaki sayısız katkısı için ender insanlardan sevgili Ali Rıza CİHAN’a; bu çalışmaların önemli yanlışlardan korunmasını sağlayıcı yönlendirme ve katkıları nedeniyle Şerafettin TURAN ve Selim İLKİN’e; başta Ömer İMAMOĞLU ve Şevket ERCİL olmak üzere TBMM Kütüphane çalışanlarına; dizgi yardımlarından ötürü Nuray ÇALI’ya; yeni veri bulmaya ilişkin katkısından dolayı arkadaşım Serdar Ömer KAYNAK’a; kitaplaştırma sırasındaki yardımlarından ötürü arkadaşlarım Tamer İNCESU, Evrim KARAKOÇ, Murat KARAKOÇ’a; ve yine kitaplaştırmaya yönelik teknik desteği için Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı Ali TUNA’ya içtenlikle teşekkür ediyorum.
İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları*
TBMM Konuşmaları
İsmet İnönü’nün T.B.M.M.’deki Konuşmaları 1920–1973; 3 Cilt, Derleyen: Ali Rıza Cihan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, 1992…29.05.1920–06.11.1973 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Söylev, Konuşma, Söyleşi, Demeç, Makale ve Mesajları
İsmet Paşa’nın Siyasi ve İçtimai Nutukları 1920–1933; Başvekalet Matbaası, Ankara, 1933...25.09.1920–29.10.1933 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1933–1938; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003....26.10.1933–03.12.1938 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Milli Şef’in Söylev, Demeç ve Mesajları; Derleyen: Kadri Kemal Kop, Akay Kitabevi, Ankara, 1945.. 11.11.1938–28.12.1944 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1944–1950; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003....29.12.1944–28.05.1950 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1956...31.05.1950–29.07.1956 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1959...16.08.1956–09.09.1959 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Muhalefetde İsmet İnönü (1959–1960); Derleyen: Sabahat Erdemir; Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962.. 13.09.1959–26.05.1960 tarihleri arasını kapsamaktadır.
İhtilâlden Sonra İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Toktamış, Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962...28.05.1960–10.11.1961 tarihleri arasını kapsamaktadır.
Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1961–1965; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2004....11.11.1961–26.02.1965 tarihleri arasını kapsamaktadır.
İsmet İnönü; Defterler (1919–1973); 3 Cilt, Hazırlayan: Ahmet Demirel; Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Aralık 2001 01.01.1919–11.12.1973 tarihleri arasında tuttuğu notları kapsamaktadır.
İsmet İnönü’nün Kastamonu Gezileri: 1938–1949–1958; Mustafa Eski; Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1995...05–10.12.1938, 18–26.04.1949 ve 24–25.10.1958 tarihlerini kapsamaktadır.
Cumhurbaşkanı İnönü’nün Ege Seyahati: 1949; Hazırlayan: Kemal Zeki Gencosman; Ankara, 1949.. 30.07.1949–21.08.1949 tarihleri arasını kapsamaktadır.
İsmet İnönü; Hatıralar; 2 Cilt, Hazırlayan: Sabahattin Selek; Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985...Kurtuluş Savaşından Cumhurbaşkanlığına seçilişine kadarki konuları kapsamaktadır. İlkönce 1968’de yazı dizisi olarak yayınlanmıştır.
İsmet İnönü; Aziz Atatürk; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 196 ...Bu kitapçık, Atatürk’ün ölümünün 25. yıldönümü dolayısıyla (10.11.1963) hazırlanan bir makaleyi içermektedir.
İnönü Atatürk’ü Anlatıyor; Hazırlayan: Abdi İpekçi; İstanbul, Cem Yayınevi, 1968...Kurtuluş Savaşından Atatürk ile ilişkilere dek birçok konuyu içermektedir.
İsmet İnönü; İstiklal Savaşı ve Lozan; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1993…23 Ekim 1973 tarihinde Türk Tarih Kurumu’nda verdiği konferans metnini içermektedir.
İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993...1968–1973 yılları arasındaki 10 ayrı televizyon söyleşisini kapsamaktadır.
İsmet İnönü; Lozan Barış Konferansı–Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşileri; Hazırlayan İlhan Turan; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, Temmuz 2003...Lozan Konferansının öngünlerinden yaşamının sonuna dek yapılan konuşma, demeç, makale, mesaj anı ve söyleşileri kapsamaktadır.
Mektupları
Baba İnönü’den Erdal İnönü’ye Mektuplar; Basıma Hazırlayan: Sevgi Özel; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Aralık 1988…Erdal İnönü’ye yazılan 02.09.1947–14.08.1960 tarihleri arasındaki mektupları kapsamaktadır.
İsmet İnönü’nün Vecizeleri; Ali Toygar–Cumhuriyet Kitabevi, İstanbul, 1941
İnönü Diyor ki: Nutuk, Hitabe, Beyanat, Hasbihaller, Hazırlayan Herbert Melzig; İstanbul, 1941
İsmet İnönü; Millet ve İnsaniyet: Milli Şef İsmet İnönü’nün Nutuklarından En Güzel Parçalar; Derleyen: Herbert Melzig; İstanbul: Kanaat Kitabevi, 1943
İnönü’nün Söylev ve Demeçleri, T.B.M. Meclisinde ve CHP Kurultaylarında, 1919–1946; Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1946
İsmet İnönü’nün Maarife Ait Direktifleri; Maarif Vekilliği Yayını, İstanbul 1939
Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri (içinde); Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, 1946–Ankara
İsmet İnönü ve Tek Dereceli İlk Seçimler (1946–1950–1954–1957); Hazırlayan: İlhan Turan, İnönü Vakfı Yayınları, Ajans–Türk Basım ve Basım A.Ş., Ankara, Aralık 2002
İsmet İnönü; Eğitim – Öğretim Üzerine; Hazırlayan: İlhan Turan, Türk Eğitim Derneği–İnönü Vakfı Ortak Yayını, Ankara, Aralık 2002
İçindekiler
Sunuş ve Teşekkür – Özden TOKER
Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar
İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları
İçindekiler
11.11.1961...Cumhurbaşkanı ve MBK Başkanı Cemal Gürsel Tarafından Hükümeti Kurmakla Görevlendirilmesinin Ardından Verilen Demeç
12.11.1961...Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
13.11.1961...Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri
14.11.1961...Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt
15.11.1961...Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
16.11.1961...Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilere Söyledikleri
20.11.1961...Hükümet Kuruluşu Dolayısıyla Anıt Kabir Defterine Yazılanlar
29.11.1961...Başbakanlığa Atanması Dolayısıyla SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Kutlama Mesajına Verilen Yanıt
29.11.1961...AP Meclis Grubunda Yapılan Konuşma
05.12.1961...Başbakanlığa Atanması ve Hükümetin Güvenoyu Alması Dolayısıyla AA Aracılığıyla Yayınlanan Teşekkür Mesajı
05.12.1961...SBF’nin 102. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma
12.12.1961...Kalkınma, Tasarruf, Kamu Sektörü ve Özel Sektörün Rolüne İlişkin Yayınlanan Bildiri
13.12.1961...AKÖD Mensuplarının Ziyaretinde Köy Enstitüleri ile İlgili Söyledikleri
19.12.1961...Bakanlar Kurulu Toplantısında Siyasi Af Konusuna İlişkin Söyledikleri
20.12.1961...CHP Meclis Grup Toplantısında Siyasi Af Konusuna İlişkin Söyledikleri
24.12.1961...ABD Büyükelçisiyle Yapılan Görüşme ile İlgili CHP Meclis Grup Toplantısında Yapılan Açıklama
03.01.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Parti Çizgisine İlişkin Yapılan Konuşma
04.01.1962...ABD Büyükelçisiyle Yapılan Görüşme ile İlgili Gazetecilere Söyledikleri
07.01.1962...AP Genel Merkezini Ziyaret Sırasında Koalisyon Hükümeti ve SSCB Büyükelçisiyle Yapılan Görüşmeye İlişkin Söyledikleri
07.01.1962...DPT Planlama Dairesinden Ayrılırken Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
10.01.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma
12.01.1962...“Fikir İşçileri Bayramı” Dolayısıyla İstanbul Gazeteciler Sendikası’na Gönderilen Mesaj
13.01.1962...MTTB Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri
14.01.1962...Ankara Gazeteciler Cemiyeti’ni Ziyarette Yapılan Konuşma
17.01.1962...Türkiye’deki Demokratik Rejim Deneyimlerine İlişkin Verilen Radyo Söylevi
19.01.1962...147’ler , Koalisyon Hükümeti ve Dinin Siyaset Dışı Tutulmasına İlişkin CHP Meclis Grup Toplantısında Yapılan Konuşma
19.01.1962...İktisadi Durum ile İlgili Verilen Radyo Söylevi
20.01.1962...TÜRK-İŞ Temsilciler Meclisi Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma
21.01.1962...TÜRK-İŞ Temsilciler Meclisinde Yapılan Konuşma
23.01.1962...DPT Planlama Dairesindeki Toplantıda Yapılan Konuşma
29.01.1962...İstanbul Gezisine İlişkin Pendik Tren İstasyonunda Verilen Demeç
30.01.1962...İstanbul Üniversitesi Önünde Öğrencilere Yapılan Konuşma
30.01.1962...İTÜ Önünde Öğrencilere Yapılan Konuşma
30.01.1962...İTÜ Televizyon Stüdyosunda Yapılan Televizyon Konuşması
30.01.1962...TESK Toplantısında Yapılan Konuşma
30.01.1962...İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’ni Ziyarette Söyledikleri
31.01.1962...İTO ile İTB’nin Düzenlediği Toplantıda Sunulan Raporlar Üzerine Yapılan Konuşmalar
01.02.1962...1. Ordu Birliklerini Denetleme Sırasında Yapılan Sohbet ve Konuşmalar
01.02.1962...İstanbul Ticaret ve Sanayicilerinin İstekleri Dolayısıyla Yapılan Konuşma
02.02.1962...İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nde Yapılan Konuşma ve Birlik Şeref Defterine Yazılanlar
02.02.1962...İstanbul’da Düzenlenen Basın Toplantısında İktisadi, Siyasi, Sosyal Konulara İlişkin Sorulara Verilen Yanıtlar
06.02.1962...İstanbul’da Harp Okulu’nu Ziyaret Sırasında Söyledikleri
14.02.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma
19.02.1962...Silahlı Kuvvetlerdeki Huzursuzluk Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
22.02.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Silahlı Kuvvetlerdeki Gelişmeler Üzerine Yapılan Konuşma Özeti
23.02.1962...Silahlı Kuvvetlerdeki Gelişmeler Üzerine AP, CKMP ve Genel Başkanları ile Birlikte Yapılan Ortak Açıklama
24.02.1962...22 Şubat Olayları Sırasında Söyledikleri
24.02.1962...22 Şubat Olayları Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yayınlanan Mesaj
24.02.1964...Hava Kuvvetleri Karargahından Çıkarken 22 Şubat Olaylarıyla İlgili Söyledikleri
27.02.1962...Kuvvet Komutanları ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
27.02.1962...22 Şubat Olayları Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
09.03.1962...Silahlı Kuvvetlerdeki Gelişmelere İlişkin İstanbul Bayram Gazetesi’ne Verilen Demeç
12.03.1962...Abant Oteli Hatıra Defterine Yazılanlar ve Bolu’da Yapılan Konuşma
15.03.1962...14 Mart Geleneksel Tıp Bayramı Dolayısıyla Yapılan Konuşma
16.03.1962...Dışişleri Bakanı Selim Sarper’in İstifasına İlişkin Söyledikleri
29.03.1962...CHP Parti Meclisi Toplantısında Dış ve İç Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma
02.04.1962...İkinci İnönü Zaferinin 41. Yıldönümü Dolayısıyla TDO ve TMGT Heyetlerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma
02.04.1962...İnönü Zaferinin 41. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan ve Cumhuriyet Senatosunda Okunan Mesaj
04.04.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Dışişleri Bakanı Selim Sarper’in istifası ve İktisadi Politikalara İlişkin Yapılan Konuşma
04.04.1962...Başbakanlıktan İstifa Edeceği Söylentilerine İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
08.04.1962...Berrin Menderes ve Yüksel Menderes’in Ziyareti ile İlgili Söyledikleri
11.04.1962...Yunanlı Gazetecilerle Dış ve İç Politika Konuları Üzerine Yapılan Söyleşi
14.04.1962...Kalkınma Planına İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
16.04.1962...AGS Mensupları Mesken Yapı Kooperatifinin Temel Atma Töreninde Yapılan Konuşma
17.04.1962...Siyasi Af Konusunda Gazetecilere Söyledikleri
18.04.1962...Siyasi Af Konusuna İlişkin New York Times Gazetesi’ne Verilen Demeç
18.04.1962...EMİNSU Yöneticileriyle Yapılan Görüşmeye İlişkin Söyledikleri
20.04.1962...CHP Senato ve Meclis Grup YK’ları ile MYK Ortak Toplantısında Söyledikleri ve Siyasi Affa İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
22.04.1962...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
23.04.1962...23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
24.04.1962...Siyasi Af Konusuna İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
24.04.1962...AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Açıklamalarıyla İlgili Verilen Demeç
25.04.1962...Siyasi Af Konusuna İlişkin AP Grup Kararı ile İlgili Söyledikleri ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
25.04.1962...Cumhuriyet Senatosu Başkanı Suat Hayri Ürgüplü’nün Davetinde AP Senato Grup Başkanı Refik Alpiskender’e Söyledikleri
27.04.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyona İlişkin Yapılan Konuşma
28.04.1962...Parti Liderleriyle Görüşmeleri Hakkında Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
05.05.1962...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Temaslarına İlişkin Söyledikleri
07.05.1962...NATO’nun Türkiye’ye Ekonomik Yardım Kararı Alması Üzerine Verilen Demeç
10.05.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Mardin Olayları, Koalisyon ve Siyasi Af ile İlgili Yapılan Konuşma
18.05.1962...Koalisyon ve İktisadi Duruma İlişkin Bayram Gazetesi’ne Verilen Demeç
18.05.1962...Konya Orduevinde ve Basın Toplantısında Kalkınma Planı ve Kurban Bayramı Dolayısıyla Söyledikleri
18.05.1962...Eskişehir Orduevinde Kurban Bayramı Kutlaması ve Kalkınmaya İlişkin Söyledikleri
19.05.1962...28. Tümene Bayram Kutlaması ve Subaylarla Toplantıda Yapılan Konuşma
20.05.1962...Gazetecilerin Koalisyon Hükümeti ile İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar
21.05.1962...Siyasi Affa İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
22.05.1962...CHP ve AP MYK’ları Ortak Toplantısında Siyasi Affa İlişkin Yapılan Konuşma
27.05.1962...27 Mayıs’ın 2. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması
29.05.1962...2. İmar Kongresinde Yapılan Konuşma
29.05.1962...NATO Toplantısından Dönen KKK Orgeneral Ali Keskiner ve Diğer Kuvvet Komutanlarının Ziyaretinden Sonra Söyledikleri
30.05.1962...İsviçre’nin Neue Züriher Zeitung Gazetesi ile Yapılan Söyleşi Özeti
31.05.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Hükümetin İstifasıyla İlgili Yapılan Konuşma ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
01.06.1962...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e İletilen Başbakanlıktan İstifa Mektubu
01.06.1962...SBF ve HF Öğrenci Heyetlerinin Ziyaretinde Söyledikleri
01.06.1962...Başbakanlıktan İstifa ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
03.06.1962...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Tarafından Yeni Hükümeti Kurmakla Görevlendirilmesi Dolayısıyla Verilen Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
04.06.1962...CHP Gençlik Kolları Orta Anadolu Bölge Toplantısında Yapılan Konuşma
05.06.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma
06.06.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma
08.06.1962...Yeni Vergi Söylentilerine İlişkin Yapılan Açıklama
14.06.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Partilerle Kurulan Temasa İlişkin Yapılan Konuşma
15.06.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon, CHP ve Kalkınma Konularına İlişkin Yapılan Konuşma
17.06.1962...Koalisyon Hazırlıklarına İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
19.06.1962...Yeni Hükümet Kuruluşuyla İlgili Partiler Arasında Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma
20.06.1962...Hükümeti Kurmaktan Çekilme ile İlgili Söyledikleri
21.06.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Hükümeti Kurmaktan Çekilme Dolayısıyla Yapılan Konuşma
22.06.1962...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Yayınladığı Bildiri ile İlgili Söyledikleri
23.06.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümeti Girişimlerine İlişkin Yapılan Konuşma
24.06.1962...Yeni Hükümeti Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilere Söyledikleri
25.06.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Koalisyon Girişimlerine İlişkin Yapılan Konuşma ve Gruptan Gelen Sorulara Verilen Yanıtlar
27.06.1962...Yeni Hükümet Kuruluşu Üzerine Anıt Kabir Defterine Yazılanlar
30.06.1962...İşçi Sigortaları Genel Kurul Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri
02.07.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Hükümet Programı ve Parti Çizgisine İlişkin Yapılan Konuşma
04.07.1962...Cezayir’in Bağımsızlığına Kavuşması Dolayısıyla CGİKB Abdurrahman Fares’e Gönderilen Mesaj
07.07.1962...Silahlı Kuvvetler, Hükümet Yetkilileri ve Cumhuriyet Senatosu Başkanı ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
12.07.1962...Erzurum Hükümet Konağından Halka Sesleniş
12.07.1962...Erzurum’daki Bir Toplantıda Ordu ile Temasları, 14’ler ve İç Politika Konularına İlişkin Söyledikleri
13.07.1962...Ankara’ya Dönüşünde Erzurum Gezisiyle İlgili Verilen Demeç
14.07.1962...CHP PM Toplantısında Erzurum Gezisi ve Kalkınma Konusuna İlişkin Yapılan Konuşma Özeti
16.07.1962...Erzurum Gezisinden Hareketle Ordunun Durumu, Doğu’daki Durum ve Hükümetin Görevlerine İlişkin Yapılan Radyo Konuşması
16.07.1962...Ankara Şeker Fabrikasını Ziyarette İktisadi Konulara İlişkin Söyledikleri
17.07.1962...Sanayi Bakanlığı’nda Düzenlenen “Resmi ve Özel Sektör” Toplantısında İktisadi Politikalara İlişkin Yapılan Konuşma
17.07.1962...YPK’nın 5YKP Üzerinde Çalışmalara Başlamasıyla İlgili Verilen Demeç
20.07.1962...CHP İl Başkanları ve Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
21.07.1962...CHP İl Başkanları, Meclis ve Senato Grupları ile MYK Ortak Toplantısında Ordu, Demokratik Rejim, Koalisyon ve İktisadi Konulara İlişkin Verilen Söylev
21.07.1962...CHP İl Başkanları, Meclis ve Senato Grupları ile MYK Ortak Toplantıda 27 Mayıs, Koalisyon Hükümeti ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma
22.07.1962...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşme Öncesi ve Sonrası Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
23.07.1962...İktisadi Duruma İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
23.07.1962...Gölcük Ziyaretinde Söyledikleri
24.07.1962...Gölcük Askeri Tersanelerinde İşçilere Söyledikleri
25.07.1962...Zonguldaklılara Hitaben Yapılan Konuşma
26.07.1962...Zonguldak Dönüşü Karşılanma Sırasında Ortak Pazar’a İlişkin Söyledikleri
04.08.1962...5 Yıllık Kalkınma Planı ile İlgili Yapılan Açıklama
05.08.1962...5 Yıllık Kalkınma Planı Üzerine Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
05.08.1962...Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof’un Ziyaretinden Sonra Söyledikleri
07.08.1962...İstanbul’da Düzenlenen “Sanayide Yatırım ve Sermaye Terakümü” Seminerinde Yapılan Konuşma
08.08.1962...İstanbul’da Planlama-Kalkınma Konularına İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı ve İç ve Dış Politikaya İlişkin Sorulara Verilen Yanıtlar
10.08.1962...İzmir’de Esnaf Dernekleri Temsilcilerine Yapılan Konuşma
10.08.1962...1200 Subay ve Astsubayın Tayini Söylentilerine İlişkin Yapılan Açıklama
11.08.1962...İzmir Ticaret Odası’nda Yapılan Konuşma
11.08.1962...İzmir’de Tütün Üreticilerine Yapılan Konuşma
12.08.1962...Ege Üniversitesi Şeref Defterine Yazılanlar
12.08.1962...Kuşadası’nda Tarımsal Kalkınmaya İlişkin Yapılan Konuşma
12.08.1962...Söke’de Planlı Kalkınmaya İlişkin Yapılan Konuşma
13.08.1962...Eski MBK ve Cumhuriyet Senatosu Tabii Üyesi Fikret Kuytak’ın Ölümü Üzerine Eşine Söylenen Başsağlığı Sözleri
17.08.1962...Irak Sınırındaki Olaylarla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
27.08.1962...ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson’ın Türkiye Ziyareti Dolayısıyla Düzenlenen Basın Toplantısında Söyledikleri
29.08.1962...ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson’ın Türkiye Ziyareti Dolayısıyla Verilen Demeç ve Johnson ile Havaalanında Yapılan Konuşma
30.08.1962...“Büyük Taarruz Günlerinde Heyecanlı Anlar” (Makale)
04.09.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Meclis’in Yeni Çalışma Dönemine İlişkin Yapılan Konuşma
09.09.1962...“İzmir’e Kavuşma Hatıraları” (Makale)
10.09.1962...CHP’nin 39. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma
11.09.1962...Hükümetteki Bakanlara Yönelik Spekülasyonlarla İlgili Yapılan Yalanlama
16.09.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Siyasi ve İktisadi İstikrara İlişkin Yapılan Konuşma
18.09.1962...Planlama Danışma Kurulu Toplantısında Yapılan Konuşma
19.09.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Anayasa Düzenine Karşı Hareketlere İlişkin Yapılan Konuşma
21.09.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında İç ve Dış Gelişmelere İlişkin Yapılan Konuşma Özeti
21.09.1962...İsmail Rüştü Aksal’ın CHP Genel Sekreterliğinden İstifa Mektubuna Verilen Yanıt
23.09.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Demokratik Rejimin Gelişimine İlişkin Yapılan Konuşma
25.09.1962...79. Yaş Günü Ziyaretleri Dolayısıyla Söyledikleri
26.09.1962...79. Yaş Günü Dolayısıyla Düzenlenen Gecede Yapılan Sohbetler
28.09.1962...CHP Eskişehir Sivrihisar İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj
28.09.1962...CHP Uşak İl Kongresine Gönderilen Mesaj
29.09.1962...DPT Yöneticilerinin İstifasıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
03.10.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında DPT Yöneticilerinin İstifalarına İlişkin Yapılan Konuşma
06/07.10.1962...AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Telgrafı ve MDO Bildirilerine İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
08.10.1962...Genel Siyasi Durum Üzerine Türkiye Radyolarında Verilen Söylev
10.10.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Kendisi ile İlgili Kurgular ve Genel Siyasi Duruma İlişkin Yapılan Konuşma
12.10.1962...Ankara ve İÜ Öğrenci Birliklerinin Ziyaretinde Söyledikleri ve Gazetecilerin Af ve İçişleri Bakanı Atamasına ilişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
13.10.1962...CHP Meclis Grup Toplantısında Hükümet Protokolü ve Affa İlişkin Yapılan Konuşma
15.10.1962...CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj
16.10.1962...CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresinde Yapılan Konuşma
22.10.1962...CHP İstanbul İl Kongresi Söylevi
25.10.1962...“Cumhuriyetin Kuruluşu” (Makale
05.11.1962...CHP Balıkesir İl Kongresine Gönderilen Mesaj
08.11.1962...CHP Ordu İl Kongresine Gönderilen Mesaj
11.11.1962...Atatürk’ün Ölümünün 24. Yıldönümü Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Verilen Söylev
11.11.1962...CHP Denizli İl Kongresine Gönderilen Mesaj
12.11.1962...CHP Ankara İl Kongresinde Parti-Halk ve Siyaset Arasındaki İlişkiler ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma
17.11.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Planlı Kalkınmaya İlişkin Yapılan Konuşma
26.11.1962...CHP İzmir İl Kongresine Gönderilen Mesaj
27.11.1962...CHP Muğla İl Kongresine Gönderilen Mesaj
27.11.1962...CHP Mardin İl Kongresine Gönderilen Mesaj
02.12.1962...Malatya Havaalanında Yapılan Konuşma ve Akçadağ İlköğretmen Okulunda Söyledikleri
03.12.1962...CHP Malatya İl Kongresinde Yapılan Konuşma
04.12.1962...Elazığ Arapkir’de Yapılan Konuşma
06.12.1962...CHP Elazığ İl Kongresinde Okunan Mesajı
05.12.1962...CHP Elazığ İl Kongresinde Yapılan Konuşma
06.12.1962...CHP Tekirdağ İl Kongresine Gönderilen Mesaj
06.12.1962...Kadınlara Seçme ve Seçilme Haklarının Tanınmasının 28. Yıldönümü Dolayısıyla TKB Tarafından Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma
07.12.1962...CHP 2. Gençlik Kolları Kurultayı Söylevi
11.12.1962...CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Sorunlara İlişkin Yapılan Konuşma
11.12.1962...CHP 1. Kadın Kolları Kurultayı Söylevi
15.12.1962...CHP 16. Kurultayını Açış Söylevi
16.12.1962...CHP 16. Kurultayı Geçici İhraçlar Komisyon Raporu Görüşülürken Yapılan Konuşma
17.12.1962...CHP 16. Kurultayını Kapama Söylevi
19.12.1962...Kamu Sektöründe Çalışan İşçilerin Temsilcileriyle Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma
27.12.1962...Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Gazianteplilere ve Vali Sadık Tanyeri’ne Gönderilen Mesajlar
05.01.1963...Çukurova’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Adana Valisi ve Belediye Başkanı Mukadder Öztekin’e Gönderilen Mesaj
06.01.1963...Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’ye 1963 Yılı Plan Hedefleri ile İlgili Verilen Demeç
08.01.1963...KC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ü Karşılama Töreninde Yapılan Konuşma
08.01.1963...AHFTC Tarafından Düzenlenen “Gençlik İçin Çıkar Yol” Konulu Dizi Konferans Söylevi
11.01.1963...Birinci İnönü Zaferinin 42. Yıldönümünde Öğrenci Birliklerinden Gençlere Söyledikleri
13.01.1963...MTTB Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma
25.01.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma
26.01.1963...Kış Aylarının Neden Olduğu Sorunlara Yönelik Toplantı Öncesinde Söyledikleri
26.01.1963...Gaziantep Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri
27.01.1963...Yaz Saati Uygulamasıyla İlgili Verilen Demeç
28.01.1963...Kış Aylarının Neden Olduğu Sorunlarla İlgili Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
29.01.1963...Kış Aylarının Neden Olduğu Sorunlarla İlgili İstanbul, Ankara, İzmir Vali ve Belediye Başkanlarıyla Yapılan Toplantıda Söyledikleri
01.02.1963...Birinci 5YKP 1963 Yılı Uygulama Programı ile İlgili Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
02.02.1963...Ankara Üzerinde İki Uçağın Çarpışması Sonucu Yaralananları Hastane Ziyaretinde Söyledikleri
09.02.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında TBMM’deki Yasa Tasarıları ve CHP’nin Tutumuna İlişkin Yapılan Konuşma
15.02.1963...CHP Meclis Grup Toplantısında Güncel Konulara İlişkin Yapılan Konuşma Özeti
15.02.1963...Paris’te Yayınlanan Combat Gazetesi’nden Eduard Calic ile Dış ve İç Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi
15.02.1963...Başbakanlıktan İstifa Edeceğine İlişkin Bir Soruya Verilen Yanıt
18.02.1963...AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Siyasi Affa İlişkin Önerisine Verilen Yanıt
19.02.1963...TÖDMF Heyetinin Ziyaretinde Söylediklerinin Özeti
21.02.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri
26.02.1963...Ramazan Bayramı Dolayısıyla İç Politika Konularına İlişkin Bayram Gazetesi’ne Verilen Demeç
28.02.1963...Adapazarı’nda Denizci Subaylara Yapılan Konuşma
01.03.1963...Sinop Mayın Arama-Tarama Gemisinin Şeref Defterine Yazılanlar ve Karamürsel’de Yapılan Konuşma
02.03.1963...Bursa Eğitim Enstitüsü’nde Öğrenci ve Öğretmen Dernekleri Temsilcilerine Yapılan Konuşma
02.03.1963...Bursa İnegöl ve Eskişehir İnönü’de Yapılan Konuşmalar
03.03.1963...Eskişehir’de Havacı Astsubaylara Yapılan Konuşma ve Orduevi Şeref Defterine Yazılanlar
03.03.1963...Eskişehir’den Ayrılırken ve Sivrihisar’da Söyledikleri
03.03.1963...Ankara Polatlı Topçu Okulunda Subaylara Yapılan Konuşma ve Okulun Hatıra Defterine Yazılanlar
04.03.1963...Sel Baskını ve Yurt Gezisi ile İlgili Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
10.03.1963...CHP PM’de Güncel Siyasi Konulara İlişkin Yapılan Konuşma Özeti
11.03.1963...Ankara Radyosundaki Bir Açık Oturumda Dış Yardım ve İktisadi Konulara İlişkin Yapılan Konuşma
12.03.1963...Erzurum’un Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanı Hüseyin Meydanoğlu’na Gönderilen Mesaj
12.03.1963...Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanı Ahmet Gümüşlü’ye Gönderilen Mesaj
14.03.1963...İç Politika Konularına İlişkin Gazetecilerin Sözlü ve Yazılı Sorularına Verilen Yazılı Yanıtlar
15.03.1963...14 Mart Geleneksel Tıp Bayramı Dolayısıyla Yapılan Konuşma
16.03.1963...Zırhlı Birlikler Okulu 59. Dönem Yedek Subaylarının Diploma Töreninde Yapılan Konuşma
17.03.1963...İktisadi Durum ve İzlenen Politikalara İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
20.03.1963...AGC’nin Düzenlediği Basın Toplantısında Orta Doğu’daki Gelişmeler, İç Politika ve İktisadi Konulara İlişkin Sorulara Verilen Yanıtlar
29.03.1963...AP Yöneticilerinin Yardım İsteğine İlişkin Yapılan Görüşmede Söyledikleri
01.04.1963...İkinci İnönü Zaferinin 42. Yıldönümü Dolayısıyla Gençlere Söyledikleri
02.04.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Güncel Gelişmeler Üzerine Yapılan Konuşma Özeti
03.04.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyona İlişkin Yapılan Konuşma
11.04.1963...Japon İmparatorunun Kardeşi Prens Mikasa ile Eşini Karşılama Töreninde Yapılan Konuşma
11.04.1963...Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanı Nurettin Hazer’e Gönderilen Mesaj
13.04.1963...Japon Prensi Mikasa ve Eşi Onuruna Mevhibe İnönü ile Birlikte Verdikleri Yemekte Yapılan Konuşma
23.04.1963...23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
24.04.1963...23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma
27.04.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Güncel Siyasal Gelişmeler ve Ordu İçindeki Duruma İlişkin Yapılan Konuşma
01.05.1963...Taşlıtarla’yı İlçe Yaptırma Derneği Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri
05.05.1963...Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj
09.05.1963...İstanbul Ziyaretleri Sırasında Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
10.05.1963...İstanbul’da Porselen Fabrikasının Açılışında Söyledikleri ve Nurettin Teksan İlkokulu Ziyaretinde
11.05.1963...1. Ordu Birliklerini Denetleme Sırasında Yapılan Sohbet ve Konuşmalar
12.05.1963...İstanbul’da Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin İç ve Dış Politika ile İktisadi Konulara İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
14.05.1963...İstanbul Gezisi Üzerine Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma
15.05.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Yasama Dokunulmazlığı, Hükümetle İlgili Olası Gelişmelere İlişkin Söyledikleri ve Gazetecilerin İstifa ile İlgili Sorusuna Verilen Yanıt
19.05.1963...CHP Senato ve Meclis Grup YK’ları ile MYK Ortak Toplantısında Koalisyon Hükümeti ve İhtilâl Olasılıklarına İlişkin Söyledikleri
24.05.1963...21-22 Mayıs Olaylarındaki Ölümler Dolayısıyla Düzenlenen Cenaze Töreninde Yapılan Konuşma
28.05.1963...27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Törenlerinde Yapılan Konuşma
30.05.1963...21-22 Mayıs Olaylarında Ölen Hava Albayı Fehmi Erol’un AnıtKabir’deki Cenaze Töreninde Yapılan Konuşma
01.06.1963...TTSOTB 15. Genel Kurulunda Yapılan Konuşma
02.06.1963...21-22 Mayıs Olayları Dolayısıyla Akis Dergisi’nden Kurtul Altuğ’a Verilen Demeç
05.06.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Hükümet-Ordu İlişkileri ve Güncel Gelişmelere İlişkin Yapılan Konuşma
06.06.1963...Kalkınma Planının Üç Aylık Uygulama Sonuçlarına İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
06.06.1963...Genelkurmay Başkanlığı Harita Genel Müdürlüğü Özel Defterine Yazılanlar
12.06.1963...Kızılay’ın Kuruluşunun 95., Kızılaycılığın ise 100. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj
14.06.1963...Mavi Küf Hastalığıyla İlgili Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma
21.06.1963...ODTÜ Diploma Töreninde Yapılan Konuşma
26.06.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Parti Politikaları ve Vatandaş-Hükümet İlişkileri Üzerine Yapılan Konuşma
27.06.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Yapılan Konuşma Üzerine Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
30.06.1963...Yaz Tatili İçin Gidilen İstanbul’da Gazetecilerle Yapılan Söyleşi
05.07.1963...CHP PM Toplantısında Demokratik Rejimi Yaşatmaya İlişkin Yapılan Konuşma
06.07.1963...Nasreddin Hoca’yı Anma Etkinlikleri Dolayısıyla Eskişehirlilere Gönderilen Mesaj
06.07.1963...CHP PM Toplantısında Parti İçi Sorunlara İlişkin Yapılan Konuşma
13.07.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
15.07.1963...Fransa Başbakanı Georges Pompidiou’yu Karşılama Töreninde Yapılan Konuşma
15.07.1963...Fransa Başbakanı Georges Pompidou’nun Türkiye Ziyareti Dolayısıyla France Press’e Verilen Demeç
16.07.1963...Fransa Başbakanı Georges Pompidou ve Eşi Onuruna Mevhibe İnönü ile Birlikte Verdikleri Yemekte Yapılan Konuşma
19.07.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Fransa Başbakanı Georges Pompidou ile Yapılan Görüşmeler, CHP’nin Hükümette İzlediği Çizgi ve İktisadi Politikalara İlişkin Yapılan Konuşma
19.07.1963...Emin Paksüt’ün CHP MYK Üyeliğinden İstifa Mektubuna Verilen Yanıt
20.07.1963...Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasa Tasarılarının Yasalaşması Dolayısıyla TÜRK-İŞ Yürütme Kurulunun Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt
20.07.1963...New York Times Gazetesi’nden Jay Walz’a Dış Yardım ve Dış Politika Konularına İlişkin Verilen Demeç
24.07.1963...Lozan Barış Antlaşması’nın 40. Yıldönümü Dolayısıyla Bir Lozan Gazetesi ile İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi
25.07.1963...24 Temmuz İşçi Bayramı ve Basından Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü Dolayısıyla TÜRK-İŞ Tarafından Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma
31.07.1963...Harp Akademilerinin Yıllık Harp Oyunları Sırasında AA Muhabirine Verilen Demeç
17.08.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Koalisyon Ortakları ile Yaptığı Toplantıdan Sonra Söyledikleri
20.08.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Sıkıyönetimin Uzatılması ve Cumhurbaşkanının Parti Genel Başkanlarıyla Teması Üzerine Yapılan Konuşma
23.08.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
23.08.1963...Sıkıyönetimin Uzatılması, 21-22 Mayıs Sonrası Durum, Koalisyon, ve Ortak Pazar’a İlişkin AA’ya Verilen Demeç
26.08.1963...CHP İl Başkanları Toplantısında Yapılan Konuşma
28.08.1963...DPA Temsilcisi Kurt Gebauer ile Dış Politika ve Kalkınma Planına İlişkin Yapılan Söyleşi
30.08.1963...30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
30.08.1963...30 Ağustos Zaferinin 41. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç
31.08.1963...Cumhuriyet Gazetesi’nde Bir Yıl Önce Yayınlanan “Büyük Taarruz Günlerinde Heyecanlı Anlar” Anlatısının Devamı
31.08.1963...30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Gönderilen Mesaj
04.09.1963...Sivas Kongresi’nin 44. Yıldönümü Dolayısıyla Sivas Halkevi Dergisine Verilen Demeç
08.09.1963...CHP’nin Kuruluşunun 40. Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenecek Törenler İçin Hazırlanan Konuşma
09.09.1963...CHP’nin Kuruluşunun 40. Yıldönümü Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
09.09.1963... “Siyasi Hayatımızın 43 Yılı ve CHP” (Makale)
11.09.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Demokratik Rejim ve Kalkınma Planına İlişkin Yapılan Konuşma
11.09.1963...İzmir’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Rebi Başol’a Gönderilen Mesaj
13.09.1963...AET ile Türkiye Arasında İmzalanan Anlaşma Dolayısıyla AET Bakanlarına Verilen Yemekte Yapılan Konuşma
15.09.1963...Kastamonu, Samsun ve Çorum Çeltikçilerinin Ziyaretinde Söyledikleri
25.09.1963...Uzunköprü’de Düzenlenen Yemekte 80. Yaş Günü Konusunu da Kapsayan Konuşma
27.09.1963... 80. Yaş Günü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt
27.09.1963...Edirne Alay Komutanlığı Binasından Halka Yapılan Konuşma
27.09.1963...Çanakkale Saroz’da NATO Tatbikatı ile İlgili Söyledikleri
28.09.1963...Edirne Öğretmen Derneği’nde Eğitim Sorunları ve Planlamaya İlişkin Yapılan Konuşma
28.09.1963...Edirne Birinci Zırhlı Süvari Alayı Şeref Defterine Yazılanlar
28.09.1963...Tekirdağ Malkara-Kavakçeşme Köyünde Çarşaflı Kadınlarla Yapılan Sohbet
30.09.1963...DPT’nin 3. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma
02.10.1963...ODTÜ Öğretim Yılı Açılış Töreninde Yapılan Konuşma
03.10.1963...Koalisyon İçi Sorunlar Üzerine Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt
03.10.1963...1964 Yılı Bütçe Hazırlıklarına İlişkin Bakanlıklara Gönderilen Genelge
04.10.1963...Koalisyon İçi Sorunlar Üzerine Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
05.10.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşme Sonrası Söyledikleri
09.10.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Son Gelişmelere İlişkin Söyledikleri
12.10.1963...200 Kişinin Ölümüne Neden Olan Baraj Felaketi Dolayısıyla İtalya Başbakanı Giovanni Leone’ye Gönderilen Mesaj
14.10.1963...DP İktidarı Döneminde CHP Mallarına El Konulmasına İlişkin Yasanın İptali Üzerine Söyledikleri
16.10.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
19.10.1963...CHP PM’de Koalisyon İçi Sorunlar Üzerine Yapılan Konuşma
20.10.1963...Hürriyet Gazetesi’nden Cüneyt Arcayürek’e Demokratik Rejimin Yaşatılması ve İç Politika Konularına İlişkin Verilen Demeç
22.10.1963...Çeltikçilerin Ziyaretinde Söylediklerinin Özeti
25.10.1963...BM’nin 18. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj
29.10.1963...Cumhuriyetin 40. Yıldönümü Dolayısıyla Ulus Gazetesi’ne Verilen Demeç
30.10.1963...Cumhuriyetin 40. Yıldönümü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Gönderilen Mesaj
03.11.1963...17 Kasım Yerel Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması
06.11.1963...B5YKP 1964 İkinci Uygulama Yılı Programı ile İlgili Bakanlıklara Gönderilen Genelge
11.11.1963...“Aziz Atatürk” (Makale)
11.11.1963...Atatürk’ün Ölümünün 25. Yıldönümü Dolayısıyla Davet Edildiği Anma Törenlerinin Hepsine Katılamayacağına İlişkin AA’ya Verilen Demeç
20.11.1963...17 Kasım Yerel Seçimleri Dolayısıyla Çıkan Olaylardaki Ölümler Üzerine ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri
21.11.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluşuyla İlgili Gazetecilerle Yapılan Sohbet
22.11.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluşuyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
23.11.1963...Hükümet Kuruluşuyla İlgili Sorulara Verilen Yanıtlar
23.11.1963...ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Öldürülmesi Üzerine Yayınlanan Mesaj
24.11.1963...ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Ölümü Üzerine ABD Büyükelçiliği Defterine Yazılanlar
25.11.1963...John F. Kennedy’nin Cenaze Töreni İçin Türkiye’den Ayrılmadan Önce Ankara Radyosu ile Havaalanında Basına Verilen Demeçler
26.11.1963...Amerika’nın Sesi Radyosunda Yayınlanan Türkiye’ye Mesaj ve ABD Dışişleri Bakanlığının Özel Araba Tahsisi İstemine İlişkin Söyledikleri
27.11.1963...ABD Yeni Başkanı Lyndon B. Johnson ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
28.11.1963...ABD Yeni Başkanı Lyndon B. Johnson ve Savunma Bakanı Mac Namara ile Yapılan Görüşmelere İlişkin Söyledikleri
01.12.1963...Yeşilköy Havaalanında Koalisyon Ortaklarının Hükümetten Çekilmesine İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar ve ABD Gezisine İlişkin Verilen Demeç
02.12.1963...Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Nasır Zeytinoğlu ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
02.12.1963...ABD Gezisi Nedeniyle Türkiye’de Gösterilen İlgi Dolayısıyla Yayınlanan Teşekkür Mesajı
02.12.1963...ABD Gezisi Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
03.12.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e İletilen Başbakanlıktan İstifa Mektubu
03.12.1963...Başbakanlıktan İstifa ile İlgili Gazetecilere Söyledikleri
04.12.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Parti Genel Başkanları ile Yaptığı Görüşme Sonrasında Gazetecilere Söyledikleri
04.12.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Yeni Hükümet, Seçimler, Kalkınma Planı ve ABD Gezisine İlişkin Yapılan Konuşma
05.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Yeni Hükümete Girmeme Eğilimine İlişkin Söyledikleri
06.12.1963...Türk Kadınlar Birliği Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri
09.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Yeni Hükümet Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri
10.12.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Güncel Siyasi Durum Üzerine Yapılan Konuşma ve Toplantı Sonrası Yapılan Açıklama
11.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerin Hükümet Kuruluşuyla İlgili Bir Sorusuna Verilen Yanıt
12.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerin Hükümet Kuruluşuyla İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar ve AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
13.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerle Çeşitli Konularda Yapılan Söyleşi
15.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilere Söyledikleri
16.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
17.12.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında İlk İki Koalisyon, İktisadi ve Sosyal Politikalara ve Olması Gereken Hükümet Perspektifine İlişkin Yapılan Konuşma
17.12.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Hükümet Kurma Görevini Vermesi ve İlk Temasların Ardından Gazetecilere Söyledikleri
18.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
19.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
19.12.1963...CKMP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Dinçer ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
19.12.1963...YTP Genel Başkanı Ekrem Alican ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Yapılan Açıklama
20.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
21.12.1963...Kurucu Meclis Başkanı ve Eski Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Kazım Orbay’ı Hastane Ziyaretinde
21.12.1963...Çiftlik Gezisinde İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
21.12.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri
22.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Gazeteciler ve Vatandaşlarla Yapılan Sohbette Değişik Konular Üzerine Söyledikleri
23.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Kıbrıs’taki Gelişmelerle İlgili Bir Soruya Verilen Yanıt
24.12.1963...Genelkurmay Başkanlığındaki Toplantıdan Sonra Kıbrıs’taki Gelişmelerle İlgili Söyledikleri
24.12.1963...CHP Ortak Grup Toplantısında Hükümet Kuruluşuna İlişkin Yapılan Konuşma
24.12.1963...Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
25.12.1963...Başbakanlıktan Ayrılırken Kıbrıs Sorunu ile İlgili Söyledikleri
26.12.1963...Çankaya Köşkünden Ayrılırken Kıbrıs Sorunu ile İlgili Söyledikleri
28.12.1963...Kıbrıs Sorunu Üzerine Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma
29.12.1963...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Kıbrıs Sorunu ile İlgili Söyledikleri
30.12.1963...ODTÜ Çevresindeki Yürüyüşte ve Başbakanlıktan Çıkarken Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sorulara Verilen Yanıtlar
30.12.1963...Bakanlar Kurulu Toplantısından Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri
30.12.1963...Kıbrıs’taki Olaylarda Yaralananları Hastane Ziyaretinde Söyledikleri ve Hastane Defterine Yazılanlar
03.01.1964...Çiftlik Yürüyüşünde Yeni Yıl, Kalkınma Planı ve Kıbrıs Konusunda Gazetecilere Söyledikleri
04.01.1964...Hükümetin Güvenoyu Alması Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
06.01.1964...Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerin Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar
07.01.1964...Yabancı Hükümet Başkanlarına Gönderilen Kıbrıs Konulu Mektup
09.01.1964...Çiftlik Yürüyüşü ve TBMM Bütçe Komisyonunda Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sorulara Verilen Yanıtlar
11.01.1964...DPT Danışma Kurulu Toplantısını Açış Konuşması
13.01.1964...Günlük Yürüyüş Sırasında Kıbrıs Konulu Londra Konferansına İlişkin Söyledikleri
18.01.1964...Vergi Reformları ve Tarımsal Vergi Konulu Radyo Konuşması
22.01.1964...CHP Ortak Grup Toplantısında Siyasi Partiler Yasa Tasarısı Üzerine Yapılan Konuşma
24.01.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüş Sırasında Vergi Reformuna İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
25.01.1964...TMGT Temsilcilerinin Ziyaretinde Kıbrıs, Vergi Reformu ve Siyasi Partiler Yasa Tasarısına İlişkin Söyledikleri
27.01.1964...Associated Press Türkiye Temsilcisi Hal Mc Clure ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
28.01.1964...TÜRK-İŞ 5. Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj
28.01.1964...Genelkurmay Başkanlığındaki Toplantıdan Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri
29.01.1964...Başbakanlıktan Çıkarken Londra Konferansı Üzerine Söyledikleri
30.01.1964...Yeni Vergi Reformlarına İlişkin CHP Ortak Grup Toplantısında Yapılan Konuşma
30.01.1964...UPI Muhabiri John Lawton ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
31.01.1964...Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve Ankara Sıkıyönetim Komutanı Cemal Tural ile Yapılan Toplantıdan Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
01.02.1964...Bakanlar Kurulu Toplantısı ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri
02.02.1964...Gazetecilerin Londra Konferansı ile İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar
03.02.1964...Londra Konferansından Dönen Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’i Karşılama Sırasında Söyledikleri
04.02.1964...Washington Post Gazetesi’nden Robert H. Estabrooc ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
04.02.1964...Bakanlar Kurulu Toplantısından Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri
06.02.1964...Parti Genel Başkanlarıyla Yapılan Toplantıdan Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri
07.02.1964... Washington Post Gazetesi’nin Avrupa Muhabiri Robert H. Estrabrooc ile The Minneapolis Star ve Tribüne Gazetelerinin Avrupa Muhabiri Graham Hovey ile Yapılan Söyleşilerin Tekleştirilmiş Metni
07.02.1964... New-York Times Gazetesi Türkiye Temsilcisi Jay Walz ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
07.02.1964...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla AnıtKabir Özel Defterine Yazılanlar
08.02.1964...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileriyle Genel Merkez Yöneticilerinin Ortak Toplantısında Verilen Söylev
12.02.1964...ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı George Ball ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri
14.02.1964...MGK Toplantısından Sonra Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
18.02.1964...Çiftlik Yürüyüşünde Kıbrıs Sorununa İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
18.02.1964...Genelkurmay Başkanlığı’ndaki Toplantıdan Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri
22.02.1964...Suikast Girişiminden Sonra TBMM Başkanı Fuat Sirmen’in Odasında Yapılan Sohbet
22.02.1964...Suikast Girişiminden Sonra Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
25.02.1964...Suikast Girişimiyle İlgili TBMM Konuşmasının Ardından Basın Locasında Gazetecilerle Yapılan Söyleşi
25.02.1964...Suikast Girişiminin Ardından BBC Muhabiri ile İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi
26.02.1964...SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Kıbrıs Konulu Mesajına Verilen Yanıt
29.02.1964...Reuter Ajansı Muhabiri Kevin Gary ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
02.03.1964...Daily Mirror Gazetesi’nden Donald Wise ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
02.03.1964...Daily Express Gazetesi’nden Lawson ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
02.03.1964...TBMM Başkanı Fuat Sirmen’in Bir Davetinde Kahve ile Sigarayı İlk Kez Birlikte İçmesine İlişkin Bir Anı Anlatısı
02.03.1964...Yunanistan Başbakanı Georgios Papandreu’ya Atfedilen Sözlere İlişkin Söyledikleri
03.03.1964...Chicago Daily News Gazetesi Muhabiri Smith Hempstone ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
04.03.1964...BM Güvenlik Konseyi’ne Sunulan Kıbrıs Konulu Tasarıya İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
05.03.1964...Der Speigel Yazı İşleri Müdürü Sigfried Kogelfrangi ve Orta Doğu Muhabiri Roelv Schloss ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
05.03.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
06.03.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
07.03.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
08.03.1964...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
09.03.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
11.03.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
14.03.1964...KC Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a Gönderilen Nota
14.03.1964...CHP PM’de KC Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a Gönderilen Nota Hakkında Verilen Bilgi
15.03.1964...14 Mart Geleneksel Tıp Bayramında Kıbrıs Konusunda Yapılan Konuşma
18.03.1964...TBMM’nin Kıbrıs’a Asker Göndermeye İlişkin Hükümete Yetki Vermesinden Sonra Çankaya Köşkü Yürüyüşünde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
19.03.1964...Kıbrıs Konusunda Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
20.03.1964...CHP Ortak Grup Toplantısında Vergi Yasaları Üzerine Yapılan Konuşma
22.03.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
26.03.1964...Associated Press Muhabiri Mc Kınley ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
26.03.1964...Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Bir Sorusuna Verilen Yanıt
27.03.1964...“15 Mayıs 1919 ve Verdiği Netice!” (Makale)
02.04.1964...İkinci İnönü Zaferinin 43. Yıldönümü Dolayısıyla Ziyarete Gelen Gençlere Yapılan Konuşma
03.04.1964...ANSA Türkiye Temsilcisi Romano Damiani ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
03/04.04.1964...Diyarbakır Heyetinin Ziyaretinde Suikast Girişimine İlişkin Söyledikleri ve Eğil Halk Okuma Odasına Hediye Ettiği “Nutuk” Kitabına Yazdıkları
08.04.1964...Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un Mesajına Verilen Yanıt
10.04.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
12.04.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
12.04.1964...SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Kıbrıs Konulu Mesajına Verilen Yanıt ve Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
14.04.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
15.04.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
15.04.1964...Boston’da Yayınlanan Christian Science Monitor Gazetesi Orta Doğu Muhabiri John Rigos ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
16.04.1964...Time Dergisinin Ortadaoğu Temsilcisi George de Carvalho’ya ABD-NATO-Batı ile İlişkiler Üzerine Verilen Demeç
16.04.1964...Time Dergisi Orta Doğu Temsilcisi Carvalho Aracılığıyla Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e Gönderilen Mesaj
17.04.1964...Time Dergisi’ne Verilen Demeçle İlgili Gazetecilere Söyledikleri
17.04.1964...Kıbrıs Konusunda Türkiye Radyolarında (TBMM’de) Verilen Söylev
23.04.1964...23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
23.04.1964...23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Kurban Bayramları Dolayısıyla Yayınlanan Mesajlar
27.04.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Kıbrıs Konusunda Söyledikleri ve Bayramda Kızılcahamam’da Yapılan Konuşma ve Sohbetler
28.04.1964...Kıbrıs-Girne Sorununa İlişkin Bir Soruya Verilen Yanıt
30.04.1964...Kızılay Kongresine Gönderilen Mesaj
02.05.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte NATO Genel Sekreteri Dirk Stikker ile Yapılan Görüşmeye İlişkin Söyledikleri
03.05.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri
06.05.1964...Ankara Yüksek İhtisas Hastanesini Açış Konuşması
07.05.1964...Evening Standard Gazetesi’nden Lord Lambton ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
08.05.1964...Sunday Times Gazetesi’nin Bonn Muhabiri Antony Terry ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
08.05.1964...Türkiye’den Geçen SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Mesajına Verilen Yanıt
09.05.1964...Birinci 5Yıllık Kalkınma Planının İlk Uygulama Yılı Programı ile İlgili Verilen Demeç
10.05.1964...Yardımseverler Derneği Kongresinde Yapılan Konuşma
11.05.1964...Fikret Otyam’ın “Fotoğraflarla Anadolu Gide Gide 1” Sergi Defterine Yazılanlar
15.05.1964...NATO Toplantısı ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
16.05.1964...Gazetecilerin Kıbrıs Sorununa İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
17.05.1964...Die Welt Gazetesi Muhabiri ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi
20.05.1964...Kolonya(Köln) ve Frankfurt Radyolarının Türkçe Yayını İçin Gönderilen Radyo Mesajı
27.05.1964...Akropolis Gazetesi Muhabiri I. Moshovitis ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi Özeti
29.05.1964...Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Kıbrıs Sorunu ve Hindistan’ın İlk Başbakanı Cavaharlal Nehru’nun Ölümü Üzerine Söyledikleri
03.06.1964...Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması
04.06.1964...Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması
04.06.1964...Uluslararası Basın Enstitüsü’nün 13. Kongresini Açış Konuşması
04.06.1964...Kurucu Meclis Başkanı ve Eski Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Kazım Orbay’ın Ölümü Üzerine Verilen Demeç
05.06.1964...Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması
06.06.1964...Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması
07.06.1964...ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın ABD’ye Daveti Üzerine Söyledikleri
07.06.1964...AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Ölümü Üzerine Gümüşpala’nın Eşi ve AP Genel Merkezine Gönderilen Mesajlar
08.06.1964...Cumhuriyet Senatosu Seçimlerinden Bir Gün Önce CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması
10.06.1964...CS Seçimleri Sonuçları ve ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Daveti Üzerine Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
11.06.1964...Çankaya Sırtlarındaki Yürüyüşte ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Daveti ve NATO Genel Sekreterinin Türkiye Ziyaretiyle İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
12.06.1964...ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Yapılan Görüşmelerden Sonra Söyledikleri
13.06.1964...ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Kıbrıs Konulu Mektubuna Verilen Yanıt
13.06.1964...NATO Genel Sekreteri Dirk Stikker ve Parti Genel Başkanları ile Yapılan Görüşmelerden Sonra Söyledikleri
15.06.1964...CHP Ankara İl Kongresinde Siyasi Partiler, CHP, Kalkınma Planı ve Kıbrıs Sorunu Üzerine Yapılan Konuşma
16.06.1964...6. Sanayi Kongresini Açış Konuşması
17.06.1964...ABD Gezisi ve Güvenoyuna İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
20.06.1964...ABD Büyükelçiliğine Ateş Açılması Olayıyla İlgili Gazetecilere Söyledikleri
22.06.1964...ABD’ye Giderken Yayınlanan Mesaj ile Esenboğa ve Yeşilköy Havaalanlarında Söyledikleri
23.06.1964...Beyaz Sarayda ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Ardından Yapılan Konuşma
24.06.1964...Amerikanın Sesi Radyosu Aracılığıyla Yayınlanan Mesaj
24.06.1964...ABD Başkanı Lyndon B. Johnson ve Eşi Tarafından Beyaz Saray’da Mevhibe ve İsmet İnönü Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma
25.06.1964...Beyaz Saray Çıkışında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
25.06.1964...New York Havaalanındaki Karşılamada Bulunan Yurttaşlara Yapılan Konuşma
26.06.1964...New York’ta Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
28.06.1964...Londra Havaalanında Kıbrıs Sorununa İlişkin Verilen Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
28.06.1964...Londra’dan Türkiye Radyoları Aracılığıyla Yayınlanan Mesaj
29.06.1964...Observer Gazetesi’nden Colin Legum ile Sunday Times Muhabirine Kıbrıs Sorununa İlişkin Verilen Demeçlerin Özeti
30.06.1964...Londra’da Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
01.07.1964...Londra’dan Paris’e Hareketinden Önce Türkiye Radyoları Aracılığıyla Yayınlanan Mesaj
02.07.1964...Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle ile Görüşmeden Sonra Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
03.07.1964...Roma Havalanında Yurtdışı Gezisine İlişkin Verilen Demeç
03.07.1964...Yeşilköy Havaalanında Yurtdışı Gezisi ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Verilen Yazılı Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
03.07.1964...Esenboğa Havaalanında Yurtdışı Gezisine İlişkin Verilen Demeç
05.07.1964...Pakistan Cumhurbaşkanı Mareşal Eyüp Han Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma
07.07.1964...AP İzmir İl Kongresinde Hakkında Söylenenlere İlişkin Sözleri
16.07.1964...Ereğli Demir Çelik’e Ait Küçük Uçakla Çıkılan Karadeniz Gezisinde Pilotlar ile Yapılan İngilizce Yazışma
20.07.1964...CENTO Toplantısı Dolayısıyla İstanbul’daki Karşılama Sırasında Söyledikleri
22.07.1964...CENTO Toplantısı Dolayısıyla Pakistan Radyosuna Verilen Demeç
22.07.1964...BM Genel Sekreteri U-Thant’ın Kıbrıs Sorunu ile İlgili Çağrısına Verilen Yanıt
23.07.1964...Türkiye-İran-Pakistan Radyolarına Verilen Demeç ve Konukları Uğurladıktan Sonra Yeşilköy Havaalanında Söyledikleri
25.07.1964...Lozan Barış Antlaşması, Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü Dolayısıyla Ulus Gazetesi’ne Verilen Demeç
10.08.1964...Yunanistan Başbakanı Georgios Papandreu’nun Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sözlü Mesajına Verilen Yanıt
10.08.1964...BM Güvenlik Konseyi Başkanı Sivert A. Nielsen’in Türk Hava Kuvvetlerinin Kıbrıs’ta Giriştiği Harekatın Durdurulması İstemli Mesajına Verilen Yanıt
10.08.1964...NATO Genel Sekreterinin Kıbrıs Sorunu ile İlgili Mesajına Verilen Yanıt
12.08.1964...BM Genel Sekreteri U-Thant’ın Kıbrıs’ta Ateşkes İstemine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt
13.08.1964...Türkiye’nin Kıbrıs’ta Askeri Harekata Girişmesi Dolayısıyla SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt
18.08.1964...Kıbrıs Sorunu Dolayısıyla Yabancı Devlet Yöneticilerine Gönderilen Mesaj
22.08.1964...DPT YPK Toplantısından Ayrılırken Söyledikleri
30.08.1964...30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
30.08.1964...Kıbrıs Sorunu Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması
07.09.1964...CHP Ortak Grup Toplantısında Kıbrıs Sorununa İlişkin Yapılan Konuşma
09.09.1964...CHP’nin Kuruluşunun 41.Yıldönümü Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
11.09.1964...BM Kıbrıs Arabulucusu Sakari Severi Tuomioja’nın Ölümü Üzerine Eşine Gönderilen Mesaj
13.09.1964...Kıbrıs-Erenköy Sorununa İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
18.09.1964...Kuruluş Hazırlıkları Tamamlanan Köy İşleri Bakanlığı Personeline Yapılan Konuşma
20.09.1964...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar
21.09.1964...18. Ulusal Tıp Kongresinde Yapılan Konuşma
22.09.1964...Malta’nın Bağımsızlığa Kavuşması Dolayısıyla Malta Genel Valisi ve Başbakanı Borg Oliver’e Gönderilen Mesaj
26.09.1964...81 Yaş Günü Dolayısıyla CHP Çankaya İlçe Örgütü Hatıra Defterine Yazılanlar ve Gençlik Kolları MYK Üyelerinin Ziyareti ile Yaş Günü Dolayısıyla Verilen Yemekte Yaşamı Üzerine Söyledikleri
01.10.1964...DPT’nin 4. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma
10.10.1964...BM’nin Yeni Kıbrıs Arabulucusu Galo Plaza ile Yapılan Görüşmede Söyledikleri
10.10.1964...Gazeteci, Yazar, CHP Eski Bakan ve Milletvekillerinden Cemil Sait Barlas’ın Ölümü Üzerine Ailesine Gönderilen Başsağlığı Mesajı
16.10.1964...CHP 17. Kurultayı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar
16.10.1964...CHP 17. Kurultayında Partinin Ekonomik Programı, Koalisyon Hükümetleri, Kıbrıs Sorunu, Cumhuriyetin Temel İlkelerinin Korunması ve CHP Üzerine Verilen Açış Söylevi
19.10.1964...CHP 17. Kurultayının Milli Eğitim Komisyonu Raporu Üzerine Yapılan Konuşma
19.10.1964...CHP 17. Kurultayında Yeniden Genel Başkan Seçilmesi Üzerine Yapılan Teşekkür Konuşması
25.10.1964...İngiltere’nin Yeni Başbakanı Harold Wilson’a Gönderilen Kutlama Mesajı
25.10.1964...Tatvan Demiryolunun Açılışı Dolayısıyla Van’da Yapılan İki Ayrı Konuşma
26.10.1964...Muş-Tatvan Demiryolunu Açış Konuşması
26.10.1964...Diyarbakır Ziyareti ve Ziya Gökalp’i Anma Haftası Dolayısıyla Yapılan Konuşma
27.10.1964...Kıbrıs’taki Değiştirme Birliği ve Genel Seçim Tarihine İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
27.10.1964...İkinci 5YKP Hazırlıkları ile İlgili Yayınlanan Genelge
06.11.1964...Yeniden ABD Başkanlığına Seçilmesi Üzerine Lyndon B. Johnson’a Gönderilen Kutlama Mesajı
09.11.1964...ETKB Tarafından Düzenlenen Kızılırmak Su Havzası ve Toprak Kaynakları ile İlgili Etüd Sonuçlarının Açıklandığı Toplantıda Yapılan Konuşma
11.11.1964...Atatürk’ün Ölümünün 26. Yıldönümü Dolayısıyla TMTF’nin Düzenlediği Törene Gönderilen Mesaj
14.11.1964...CHP İstanbul İl Merkezini Ziyarette Yapılan Konuşma
15.11.1964...İstanbul Yedikule Santral Mensucat Fabrikası ile Silahtar Sungurlar Kazan Fabrikasını Ziyarette Yapılan Sohbetler
18.11.1964...Devlet Başkanı Olmak İstediğine İlişkin Yayınlarla İlgili Yapılan Açıklama
19.11.1964...Cumhuriyet Senatosundaki MBG Üyeleri ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri
22.11.1964...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Parti Genel Başkanları Toplantısına İlişkin Söyledikleri
23.11.1964...Parti Genel Başkanları Toplantısından Sonra Rejim Sorunlarına İlişkin Verilen Ortak Demeç
25.11.1964...CHP MYK Üyeleriyle Yapılan Görüşmede Söyledikleri
26.11.1964...DPT YPK Toplantısından Sonra Söyledikleri
27.11.1964...DPT YPK Toplantısından Sonra Söyledikleri
30.11.1964...DPT YPK Toplantısında Söyledikleri
01.12.1964...Süleyman Demirel’in AP Genel Başkanlığına Seçilmesi Üzerine Söyledikleri
04.12.1964...Harp Okulu Ziyaretinde Yapılan Konuşma ve Sohbetler ile Okulun Şeref Defterine Yazılanlar
05.12.1964...SBF’nin 105. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma
06.12.1964...Turizm Sektörüyle İlgili Yayınlanan Genelge
09.12.1964...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Düzenlediği Parti Genel Başkanları Toplantısı Öncesi ve Sonrasında Söyledikleri
11.12.1964...Yeni Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri
12.12.1964...Yeni Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri
13.12.1964...Kalkınma Planı, Kıbrıs Sorunu, İç Politika Ortamı ve Hükümet Değişikliği Gündemi Üzerine Düzenlenen Basın Toplantısında Yapılan Konuşma ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
14.12.1964...Yeni Hükümet ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
16.12.1964...Kızkardeşinin İstanbul’daki Cenaze Töreni Dönüşünde Yeni Hükümet Olasılığı Üzerine Söyledikleri
23.12.1964...CHP Ortak Grup Toplantısında Sovyetler Birliği ile İlişkiler, Dış Politika, Kıbrıs Sorunu ve İç Politika Üzerine Yapılan Konuşma
27.12.1964...TZOB 2. Genel Kurulunda Yapılan Konuşma
01.01.1965...Türkiye Radyolarında Yeni Yıl Dolayısıyla Yapılan İç ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma
07.01.1965...Türkiye’ye Gelen Nikolay Podgorni Başkanlığındaki Yüksek Şura Heyetinin SSCB’ye Daveti Üzerine Gazetecilere Söyledikleri
07.01.1965...Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in SSCB Heyeti İçin Verdiği Kokteylde Yapılan Konuşma Özeti
08.01.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında Seçimlerde Nispi Temsil ve Milli Bakiye Sistemlerine İlişkin Yapılan Konuşma
08.01.1965...İngiltere’nin Eski Başbakanlarından Winston Churchill’in Ölümü Üzerine Başbakan Harold Wilson’a Gönderilen Mesaj
08.01.1965...Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’nin SSCB ve ABD ile İlişkiler ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
09.01.1965...Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’nin Devletçilik, Yabancı Sermaye, Petrol,Ereğli Demir Çelik ve 141-142. Maddelere İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
10.01.1965...2. Elektrik Mühendisleri Teknik Kongresinde Yapılan Konuşma
13.01.1965...SSCB Yüksek Şura Heyeti Başkanı Nikolay Podgorni ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri
13.01.1965...SSCB Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Nikolay Podgorni’ye Söyledikleri
19.01.1965...Bayındırlık Müdürleri Toplantısında Planlı Kalkınma Üzerine Yapılan Konuşma
19.01.1965...Başbakanlıkta Üniversite Yöneticileriyle Düzenlenen “Aşırı Sağ ve Sol Cereyanlar” Konulu Toplantıda Söyledikleri
25.01.1965...İngiltere’nin Eski Başbakanlarından Winston Churchill’in Ölümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj
26.01.1965...4. Çalışma Meclisinde İşçi Hakları ve Çalışma Yaşamına İlişkin Yapılan Konuşma
26.01.1965...Hollanda Televizyonu ile Dış ve İç Politika Konuları Üzerine Yapılan Söyleşi
27.01.1965...Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ın TBMM ve CS Başkanlarına Gönderdiği Mektuba İlişkin TBMM’de Gündeme Gelen Bir Soru Önergesine Verilen Yazılı Yanıt
31.01.1965...Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin’in “Aşırı Sağ ve Sol Cereyanlar”a İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar
03.02.1965...Şeker Bayramı Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Gönderilen Mesaj
06.02.1965...Şeker Bayramı Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma
07.02.1965...CHP Meclis Grup Toplantısında Basının Partiye Yönelttiği Eleştiriler Üzerine Söyledikleri
09.02.1965...Nihat Erim’i Hastane Ziyaretinde Yapılan Sohbet
10.02.1965...Gazetecilerin Hükümetin Düşürülmesiyle İlgili Bir Sorusuna Verilen Yanıt
13.02.1965...CHP Meclis Grubu Yönetim YK’sında Hükümetin Düşme Olasılığına İlişkin Yapılan Konuşma
14.02.1965...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Hükümetin Çekilmesi Olasılığına İlişkin Gazetecilere Söyledikleri
14.02.1965...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e İletilen Hükümetten İstifa Mektubu
16.02.1965...Yeni Hükümet Kuruluşu ile İlgili Gazetecilere Söyledikleri
17.02.1965...Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
18.02.1965...Hükümetten İstifa ve Yeni Hükümet Kuruluşu Çalışmalarının Başlaması Üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay, DPT Müsteşarı Memduh Aytür ve Bakanlara Gönderilen Veda Mesajları
18.02.1965...Yeni Hükümeti Kurmakla Görevlendirilen Suat Hayri Ürgüplü ve Yeni Hükümet ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar
19.02.1965...Başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun Son Toplantısının Ardından Gazetecilere Söyledikleri
19.02.1965...Erzurum Milletvekili Emekli Korgeneral Şerafettin Konuray’ın CHP’ye Katılma Töreninde Yapılan Sohbet
20.02.1965...Hükümetten Ayrılma Dolayısıyla Silahlı Kuvvetlere Veda Ziyaretinin Ardından Söyledikleri
20.02.1965...TBMM Kütüphanesini Ziyaretten Sonra Yapılan Sohbette Rejimin Oturmuşluğuna İlişkin Söyledikleri
21.02.1965...KC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün Mesajına Verilen Yanıt
23.02.1965...Yeni Hükümetin Kuruluşu Üzerine Başbakanlıktan Fiilen Ayrılışı Dolayısıyla Yayınlanan Veda Mesajı
23.02.1965...Eski Bakanlara Verdiği Yemekte Yapılan Sohbetler
26.02.1965...Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün Ziyaretinde Söyledikleri ve Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt
26.02.1965...BM Kıbrıs Arabulucusu Galo Plaza’nın Ziyaretine İlişkin Verilen Demeç
26.02.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında 1961 Seçimleri Sonrası Koalisyon Hükümetleri ve CHP’nin Görevlerine İlişkin Yapılan Konuşma
İçindekiler ve Konu Başlıklarına İlişkin Kısaltmalar
Kaynakça
Sözlük
Dizin
KİTAP
Cumhurbaşkanı ve Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel Tarafından Hükümeti Kurmakla Görevlendirilmesinin Ardından Verilen Demeç[1]
Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın 102 nci maddesi uyarınca, Hükûmeti kurma vazifesini bana tevdi etmiştir. Memleketin içinde bulunduğu şartlar karşısında bu vazifeyi kabul ederek, hiç bir siyasî partinin çoğunlukta olmadığı Millet Meclisi’nden güvenoyu alabilecek bir Hükûmeti kurmak üzere çalışmalara başlamayı, memleketime karşı ifasından kaçınamıyacağım bir borç bildim.
Hükûmeti kurmaya çalışırken, parti mülâhazaları dışında memleketimizi ve demokratik rejimi selâmete kavuşturacak istikrarlı ve güven verici bir Hükûmet kurabilmek başlıca hedefimdir.
Bugün, memlekette huzuru ve bütün vatandaşlar arasında iyi münasebet tesis etmeyi birinci mesele olarak görüyorum. Umumî hayatımız sade ve sağlam manâsiyle güven ve istikrar beklemektedir.
Netice alabilmem, ancak memleketin âcil ihtiyaçlarını çok iyi takdir ettiklerinden emin olduğum siyasî partilerin, siyaset ve fikir adamlarımızın kıymetli yardım ve işbirliğiyle mümkündür.
Vatandaşlarıma bilhassa bildirmek isterim ki, kurmaya çalışacağım hükûmet, bir parti hükûmeti değil, bir millî huzur ve demokrasiyi yerleştirme hükûmeti olacaktır.
Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[2]
“Bugün öğleden önce Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı Sayın Osman Bölükbaşı ile, öğleden sonra da Yeni Türkiye Partisi Genel Başkanı Sayın Ekrem Alican ve Adalet Partisi Genel Başkanı Sayın Ragıp Gümüşpala ile karma hükûmet teşkili konusunda görüşmeler yaptım.
Kendilerine, kurmağa çalıştığım hükûmetin bir parti hükûmeti olmıyacağını; programının temelini vatandaşlar arasında iyi münasebetleri ve memlekette huzuru sağlamak ve demokrasi rejimini yerleştirmek olduğunu izah ettim. Bu arada, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi başına bir hükûmet kurmasının bahis konusu olmadığını da açıkça belirttim.
Her üç liderle de görüşmelerimiz dostane bir hava içinde cereyan etti.
Sayın Bölükbaşı, görüşmemiz esnasında partisinin muhalefette kalmak kararında olduğunu teyid etti.
Karma hükûmete iştirak konusunda diğer parti liderleriyle görüşmelerimiz devam edecektir.”
(...)
Parti liderleriyle görüşmesini bitirdikten sonra bir süre odasında çalışan İnönü Saat 19.30’da çıkmış ve gazetecilere “Liderlerle çok dostane konuşuyoruz, iyi konuşuyoruz” demiştir. Karma hükûmetin ne şekilde teşkil edileceği hususunda henüz bir karar olmadığını belirten İnönü “Tabiî ümitvarım, ama bir şey belli değil daha” cevabını vermiştir. Temaslar hakkında partilerin grup toplantısı yapacağını da söyleyen İnönü, C.H.P. ile de temas edeceğini kaydetmiş “Şimdi bir uğrayacağım ama fazla görüşmiyeceğim” demiştir.
Bir soru üzerine, parti liderleriyle tekrar konuşacağını bildiren İnönü “Hükûmete partisiz üye alacak mısınız?” sorusuna da “Bu konuda şimdilik bir fikrim yok” cevabını vermiştir.
[Tamamlayıcı haber]
CKMP lideri bunları söyledikten sonra, fazla konuşmamış, kendisinden iki dakika sonra odayı terk eden İnönü’ye koridor boyunca sorular sorulmuştur.
–Görüşmeniz nasıl geçti Paşam?
–Çok dostane görüştük. Temaslara başlamış olduk. Birer birer görüyorsunuz hükûmeti kurmak için çalışıyoruz.
–Bölükbaşı yardım edecek mi?
–Evet edecek.
–Kabineye güven oyu verecek mi?
–Bunu konuşmadık, söylemedi.
İnönü, neşeli yürürken bazı soruları duymamış, ancak Meclis binasının karışıklığından şikâyet etmiştir.
“Bu Meclis binasının her tarafını nasıl öğreneceğim? O kadar karışık, o kadar muğlak, o kadar dolaşık ki” diyen İnönü, CHP Grup İdare heyetine ait odanın önüne gelince “Çok dostane konuştuk Bölükbaşı ile” diye tekrarlamış ve Grup İdare heyetinin kapısından içeri bakarak, “Sizin odanıza muhtaç değilim. Benim de odam var” demiştir.
Sonra kendisine Başbakanlara ait arabayı isteyip istemediğini sorduklarını hatırlayınca “Bana araba ister misiniz diyorlar. Ortada fol yok, yumurta yok. Beni arayan burada bulsun” demiş ve odaya girmiştir.
Burada yarım saat kadar kalan İnönü, saat 12.55’de evine gitmek üzere aşağı inmiş, kapıya derhal yanaştırılan Başbakanlık arabasını “Henüz buna binemem” diye savdıktan sonra çağırılan bir taksiye atlamıştır. İnönü, ayrılırken, kendisini uğurlayan ilgililere “Saat 16’da randevümüz var. Ancak ben daha erken geleceğim” demiştir.
(...)
Parti liderleri ile görüşmesi tamamlanan İsmet İnönü odasında yarım saat kadar ve yalnız olarak çalıştıktan sonra dışarı çıkmış ve basın mensuplarının çeşitli sorularını özet olarak şöyle cevaplandırmıştır.
“Karma hükûmeti görüşüyoruz. Daha bir şey belli değil. Benim ümidim var. Çok dostane konuşuyoruz. İyi konuşuyoruz. Onların grup toplantıları olacak, bu grup toplantılarından sonra tekrar görüşeceğiz, C.H.P. ile de görüşme yapacağım. Partisiz üye için bir fikrim yok.”
Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri[3]
Saat 15.45’te Köşkten ayrılan İnönü, otomobile binerken gazetecilerin sorularına: “Sayın Cumhurbaşkanına malûmat arzettim. Başka söyliyecek bir şeyim yok. Temaslarıma yarın da devam edeceğim” diye cevap vermiştir.
(...) Görevine devam edip etmiyeceği, partilerin tutumuna bağlı olan ve kısa bir süre içinde, kuracağı veya kuramıyacağı hükûmetin durumunu ve geçirdiği safhaları kamuoyuna açıklıyacak bulunan Başbakan İnönü, dün gece C.H.P. ileri gelenleriyle yaptığı özel ve istişari toplantıda, bu işin netice alması imkânsız hale geldiği takdirde, “Artık, benim kapımı çalmasınlar” demiş ve böylece yüklendiği görevin hayatında alacağı son görev olduğunu ihsas etmiştir.
Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt[4]
İnönü “Temaslar nasıl gidiyor Paşam?” sualini şöyle cevaplandırmıştır: “Temaslar iyi.. Biliyorsunuz Y.T.P. bir tebliğ neşretti. A.P. hemen bir karara varamadı. A.P. bir karara varmadan bir şey söylenemez. Neticeyi aldıktan sonra temaslara devam edeceğim.”
Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[5]
(...) Bu arada, gazetecilerin, günün özetine dair bir sorusunu cevaplandıran İnönü, neş’eli bir şekilde şunları söylemiştir:
“Bugünkü çalışmam umumî olarak beklemekle geçti. Biraz sabırsızlanıyorsunuz ama sabırsızlanacak kadar vakit geçmedi. Üç gündür çalışıyorum. Bunun iki günü partilerin grup müzakereleri ile geçti. Yarın Adalet Partisi’nin bir karara varması bekleniyor. Vazifeye, yani karma Hükûmet kurmak vazifesine sükûnetle devam ediyorum.”
“İki koalisyona mı gidiliyor?” şeklindeki bir soru üzerine, İnönü, “Henüz böyle birşey yok. Karar çıksın, ona göre bir istikamet alacağım” demiş, A.P.’nin koalisyona katılmama ihtimaliyle ilgili bir soruyu ise şöyle cevaplandırmıştır:
“Böyle vaziyetlerde ihtimal üzerine fikir söylemem. Her yeni vaziyete yeni tedbir bulmaya çalışırım. Âdetim budur. Üç gündür ciddî olarak çalıştım.”
[Tamamlayıcı haber]
İnönü öğleden sonra Meclis’e gelerek Başbakanlık kısmında saat 21.10’a kadar çalışmıştır.
İnönü çalışma odasından çıkınca karşısında basın mensuplarını görmüş ve onlara gülerek “Ne o çocuklar?” demiştir. Bunun üzerine basın mensuplarının “Son çalışmalarınız hakkında malûmat verir misiniz?” demesi üzerine şunları söylemiştir:
“Umumî olarak beklemekle geçti. Biraz sabırsızlanıyorsunuz, ama sabırsızlanacak kadar vakit geçmedi. Üç gündür çalışıyorum. Bunun iki günü partilerin grup müzakereleri ile geçti. Yarın Adalet Partisi’nin bir karara varması bekleniyor. Vazifeye, hükûmeti kurmak vazifesine, yani karma hükûmeti kurmak vazifesine sükûnetle devam ediyorum.”
Daha sonra bir basın mensubunun “Adalet Partisi kabine kurmaya iştirak etmezse ne olur?” sorusunu İnönü: “Böyle vaziyetlerde ihtimal üzerine fikrimi söylemem. Her yeni vaziyette yeni tedbirler bulmaya çalışırım. Âdetim odur” şeklinde cevaplandırmıştır.
Hükümet Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilere Söyledikleri[6]
20 dakikalık görüşmeden çıktıktan sonra evinin bahçesinde gazetecilerle konuşan İsmet İnönü, işlerin artık çıkar yola girdiğini söylemiş ve şöyle demiştir: “Görüşmeler müspet bir safhaya girmiştir. Kabinenin teşkilinin uzun süreceğini sanmam. Merak edilecek, sabırsızlanacak bir durum yoktur.”
Hükümet Kuruluşu Dolayısıyla Anıt Kabir Defterine Yazılanlar[7]
(1961) Seçimlerinden sonra karma hükûmet üyelerinin yüce Atatürk huzurunda saygı duruşu.
20.11.1961 İsmet İnönü
Başbakanlığa Atanması Dolayısıyla SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Mesajına Verilen Yanıt[8]
Ekselâns Bay Nikita Kuruşçef
S.S.C.B. Bakanlar Kurulu Başkanı
Moskova
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı görevine başlamam münasebetiyle, gönderme nezaketinde bulunduğunuz mesajdan dolayı samimî teşekkürlerimi beyan ederim.
Bay Başbakan, Türk-Sovyet dostluk ve işbirliğinin iyi zamanlarını ve bütün devirlerini pek iyi hatırlarım. Cumhuriyet Hükûmeti, her zaman olduğu gibi, karşılıklı saygıya müstenit olarak, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında iyi komşuluk münasebetlerinin bulunmasını, bu münasebetlerin barış ve güvenlik yolunda, Birleşmiş Milletler yasasına uygun olarak üstlenilen taahhütler çerçevesi içinde gelişmesini temenni etmektedir.
Mesajınızda Sovyetler Birliği’nin Türkiye ile barış ve dostluk içinde yaşamak hususundaki samimî arzusunu teyit eylemiş olmanızı memnunlukla kaydettiğimi ve karşılıklı samimî duygularımızı bilhassa belirtmek isterim.
İsmet İnönü
T. Cumhuriyeti Başbakanı
Adalet Partisi Meclis Grubunda Yapılan Konuşma[9]
İnönü, A.P.’li Milletvekillerinin tam mânasıyla tasvipkâr karşıladıklarını söyledikleri konuşmasında, Adalet Partisi’nin, iktidarı meydana getiren iki partiden biri olduğunu, karma hükûmeti kurma konusunda bütün meselelerin, her şeyden önce bu açıdan ele alınması gerektiğini belirtmiştir. Her zaman A.P. Grubuna, C.H.P. Grubuna ve bu iki Grubun müşterek toplantılarına, sorumlu bir insan sıfatıyla katılarak izahat verebileceğini anlatan İnönü, daha sonra, son devirlerde Türkiye’nin geçirdiği merhaleler üzerinde durmuş, bugün en önemli iki meselenin “Millî huzuru ve Anayasa hâkimiyetini tesis etmek” olduğunu belirtmiştir.
İnönü, seçimlerden sonra, karma hükûmet teşkili konusunda, Meclis’te temsil edilen partiler arasında yapılacak koalisyonun şekli üzerinde çeşitli fikirler yürütüldüğünü, ama neticede en sağlam koalisyonun C.H.P. ile A.P. arasında yapılabileceğinin görüldüğünü izah etmiştir.
Memlekette huzuru ve Anayasa hâkimiyetini ancak C.H.P.-A.P. koalisyonunun tesis edebileceğini, iki partinin müşterek sorumluluk duygusu altında ahenkli bir şekilde içe ve dışa karşı emniyeti getirebileceklerini, iki parti arasında temin edilecek ahengin, siyasî kanaâtleri ayrı olan vatandaşlara da intikâli suretiyle memlekette bir kardeşlik ve medenî seviyeler içinde siyasî mücadele zeminini yaratılabileceğini anlatan İnönü:
“Sizlerden ricam, seçim çevrelerinize gittiğiniz zaman, vatandaşlara meseleleri böylece anlatmanız ve huzurun tesisine yardımcı olmanızdır” demiştir.
İnönü, A.P.’nin durumuna bir kere daha işaret ederek, siyasette en “kolay ve tatlı” işin muhalefette kalmak olduğunu, ancak A.P.’nin C.H.P. ile karma hükûmete katılmak suretiyle bir “tatlı ve kolay” işten uzak kaldığını söylemiştir.
Başbakan İnönü konuşmasında, programın esasları üzerinde de durmuş, millî huzuru ve Anayasanın hâkimiyetini tesis bakımından yapılabilecek her şeyin en son haddine kadar programda söylendiğini, bu itibarla “bardağı taşıracak” teklifler ileri sürülmemesini istemiştir.
[Tamamlayıcı haber]
Kürsüye gelen Başbakan İsmet İnönü bir saate yakın bir konuşma yapmıştır. Başbakan İnönü, A.P. Grubunda yaptığı konuşmada ezcümle şunları söylemiştir:
“Siz iktidar partisisiniz. Bizden istemiyecek, alacaksınız. Karar size aittir.
Af mı iç huzurdan evvel, iç huzur mu aftan evvel gelir? Bunu bırakalım. Memlekette evvelâ iç huzuru temin etmeye başlıyalım.
Meclis toplanmadan evvel üç yıl için bir af çıkarılmaması istenmişti. Benden bardağı taşıracak şeyler istemeyin. İlk önce memlekette huzur lâzımdır. Ondan sonra af gelir.
Her zaman emrinize âmadeyim. İstediğiniz zaman gelin, çağırın, Grubunuza gelip izahat vereyim. İsterseniz C.H.P. ile birlikte toplanalım ve istenilen şeylerin izahını yapayım. Siz bir iktidar partisisiniz, ben de Başbakanınız. Her zaman size izahat vermeye hazırım.”
İktisadî vaziyetimiz
“İç ve dışta kuvvetli bir hükûmetin kurulması isteniyor. Bu C.H.P.-A.P. koalisyonu ile olabilir. Bu olduğu zaman iktisadî vaziyetimiz düzelecektir. Bu havayı seçim bölgelerinize yayınız. Memlekette kardeşlik havasının bir an evvel tahakkuk etmesini temin ediniz.”
İnönü bugüne gelinceye kadar çeşitli merhalelerden geçildiğini ve hep iyiye doğru gidildiğini, son zamanlarda ise üç önemli merhaleden geçmek suretiyle hükûmetin kurulmuş olduğunu, bunlardan birinin seçimler, ikincisinin 24 Ekim’de imzalanan protokol ve sonuncusunun ise hükûmetin kurulması olduğunu ve her vazifelinin bu merhaleleri aşmada müspet rol oynadığını söylemiş ve konuşması 8-10 defa alkışlarla kesilmiştir.
Başbakanlığa Atanması ve Hükümetin Güven Oyu Alması Üzerine Anadolu Ajansı Kanalıyla Yayınlanan Teşekkür[10]
Başbakan İsmet İnönü, Başbakanlığa tayin edilmesi ve güven oyu alması münasebetiyle kendisine gönderilmiş bulunan, güzel temenni ve duyguları havi tebrik, telgraf ve mektuplarından dolayı yurttaşlarına, muhtelif parti, dernek ve teşekkül mensuplarına teşekkürlerinin iletilmesine, Anadolu Ajansı’nın vasıta olmasını istemiştir.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin 102. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[11]
Sevgili arkadaşlarım, pek muhterem hocalar,
Davetinize koşarak geldim. Aklıma ne gelirse toplantınızın bana verdiği ilhamla konuşacağım.
Sevgili arkadaşlarım,
Bütün siyasî hayatımda, Mülkiyelilerden bahsedildiğini görmüşümdür. Siyasî hayatımızda, millî müesseselerimizin önemini daima bilirim. Bunu tecrübe etmişimdir. Hiç birini öbüründen ayırmam. Bununla beraber, Mülkiye’nin hususî bir mevkii olduğunu, onların da teslim ettiklerini belirtmek isterim.
Mülkiyeliler devlet hayatında esaslı vasıflarla kendilerini göstermişlerdir. Muhterem Hocamız Alsan [Zeki Mesut Alsan], eski olaylardan bahsetti. Ben bu hikâyeleri taze bir heyecanla, hatırlıyorum. Bu hâdiseler bizim hayatımızda hususî mevki taşırlar, 908 Meşrutiyeti; onun pek heyecan verici safhaları ile gözümün önüne getiriyorum, üç beş sene içinde olmuş gibi hatırlıyorum. Sonra Cihan Harbi geldi, İmparatorluk yıkıldı.
Sonra büyük islâhat ve inkılâp devri geldi. Siyasî tarihimizde en uzun ömürlü devir Cumhuriyet ve islâhat devridir. Yazı değişmesi gibi bir büyük hâdise olalı, neredeyse, 33 sene olmuştur. Bunun gibi diğer sahalarda da temelden yapılan reformlar büyük hayatiyet ifade ederek millî bünyemize girmiştir.
16 seneden beri geçirdiğimiz demokratik hayat, bütün ıstırapları, dalgalanmaları, hattâ acı hatıralarıyla tarihimizde, bir büyük mevki işgal etmiştir.
Siyasî hayatımızda hiç bir teşebbüs üç aydan fazla sürmemiştir. 16 yıldır demokrasi tecrübesi geçiriyoruz. Acı olayları gerileme saymıyacağız. 1945’de başladığımız zaman güçlüklere rastlayacağımızı düşünüyorduk. Bu safhaları geçmek mukadderdir.
Askerî ihtilâl, Atatürk İnkılâpları’nın dâvacısı olarak ortaya çıktı. Serbest ve dürüst seçimlerle normal idareyi millete vaad etti, ihtilâl rejiminde birçok hâdiseleri hatırlamak mühimdir. Zaman geçtikçe “Askerî ihtilâl gelmiş, dürüst ve serbest seçimlerle çekilmiştir” şeklinde tarihimizde müspet olarak yer alacaktır.
Demokratik rejimde aldığımız netice, ilk önce münevverlerimize ümitsizlik vermişti. Nispî temsil sonunda, birbirinden ayrı görülen partilerin, işin içinden nasıl çıkacakları endişe ile soruluyordu.
Türk Milleti ciddî bir ilerleme işareti olarak bu çaresizlik manzarası içinden kuvvetli ve istikrarlı bir şekilde çıkmıştır.
Ayrı partiler bir hükûmet kurmuşlar ve bu hükûmet devleti, kuvvetli ve istikrarın devamlılığı mahiyetini getirmiştir. Merkezde görülen siyasî partilerin anlaşma hali, bütün vatana, gidilmesi gereken istikameti göstermiştir. Merkezde kurulan Hükûmet, memleketin % 75’ini teşkil etmektedir. Bu % 75’in memleketi elbirliğiyle ilerletme dâvası, gelecek için büyük bir teminattır.
En güç durumu atlattığımız inancındayım. Belki böyle arzu ettiğim için böyle görüyorum. Ama sözümde büyük bir hakikat olduğunu bilerek, bu inançla söylüyorum.
Siyasal Bilgiler Fakültesinin çalışmalarında bir gerileme ve duraklama olmamıştır. Bunu kaydetmekle iftihar ediyorum.
S.B.F., her zaman, memleketin fikri hayatına ışık tutmuş bir müessesedir.
Millî Eğitimimizin temel prensibi olarak ileri bir formül koyduk: İyi yetişmek ve iyi yetiştirilmek prensibimizdir dedik. İyi yetiştirmek istiyoruz. Eğitimde sayının ehemmiyeti çoktur; fakat değeri kâfi olmayan sayıdan kurtulmak istiyoruz. İlk öğretimden yüksek öğretime kadar iyi yetiştirmek Millî Eğitimimizin başlıca prensibi olacaktır. Bu konu Millî Eğitimimiz bakımından memlekette büyük mesele haline gelmiştir. Çünkü bu çok iyi hoca, laboratuar ve çok iyi tesis istiyor. Bunları temin etmek için memleket en büyük fedakârlığı yapmak kararındadır. Eksik ve yarım müessese, mahdut değerli belgeler vermekten kurtulmak lâzımdır. İyi yetiştirmekte, Mülkiyenin örnek olacağına eminim.
Memleket idaresinde, yatırımdan bahsedildiği gibi kalkınmadan da bahsetmek lüzumunu duyuyorum. Çok söylenmiş nazariyeleri ciddî olarak tatbikat sahasına koymak kararındayız. Öyle bir idare olmalıdır ki, elimizde ne varsa onu, o sene sarfetmek yerine, onu o sene kıt sarfetmek, memleketi daha ileri götürmek için tasarruf etmek zihniyet ve kararında olsun.
İlk bütçeyi yaptığım zaman, biraz da suni bir gayretle sanıyorum, 1 milyon civarındaydı. Bakanlar Kurulunda bir esas koymuştuk: Bununla harbden çıkmış bir memleketin ihtiyaçlarına yetişmek mümkün değildi. Arkadaşlara dedim ki “Bu artacak değildir. Bunu olduğundan daha eksik farzedelim ki ilerlemek için yatırım yapmamız mümkün olsun.”
40 sene sonra aynı neticeye gelmişimdir. Zaten bütün hayatımda bolluk içinde siyasî hayat sürdüğümü bilmiyorum.
Bana daima güç ve dar zamanlar düşer.
Bütçeyi yaparken gelecek günlerin rahat olmasını temin için yatırıma pay ayırmak lâzımdır. Böyle bir politikanın güç olduğunu tecrübe etmişimdir. Ama başka çare yoktur. Eline ne geçerse onu sarfeden bir memleket olmaktan behemehal çıkmak lâzımdır. Bunun için çalışacağız, çıkar yolu bulacağız. İnanıyorum ki ilk bir-iki seneyi şöyle bir [okunamadı] geçirebilirsek, ondan sonra rahat edeceğiz. Zaten benim bir iki sene sonrasında gözüm de yok.
Genç arkadaşlarımla aynı nesildeniz. İstikbalde, onların bizden ileri seviyeler elde edebileceklerine sizi temin ederim.
Hepinizi hürmet ve sevgi ile selâmlarım.
Kalkınma, Tasarruf, Kamu Sektörü ve Özel Sektörün Rolüne İlişkin Yayınlanan Bildiri[12]
1–Milletçe el ele çalışarak gayretlerimizi kalkınma amacına yöneltmeye mecburuz.
2–Memleketimizin bugünkü şartları içinde kalkınmaya ayırabileceği kaynaklar mahdut kalmaktadır. Bu bakımdan, kısa zamanda kalkınmayı başarabilmemiz, bir yandan kalkınmaya ayırabileceğimiz iç ve dış kaynakları artırmamıza, öte yandan kaynakların en iyi şekilde kullanılmasına bağlıdır. Tasarrufa azami dikkat ve israftan içtinap etmek, bilhassa devlet hizmetinde sorumluluk taşıyanların gayret sarfedecekleri bir husus olmalıdır.
3–Millî tasarrufumuzun memlekete azami faydayı sağlayacak şekilde kullanılması, etraflı düşünce ve güvenilir hesap mahsulü olan ahenkli kalkınma programlarının tatbiki ile mümkündür. Kalkınma programları, ancak genel kalkınmadaki yerleri tartışılmış ve tesirleri incelenmiş yatırım projeleri ile tatbikata intikal ettirilebilir. Gerek verimli sahaların tesbiti gerekse dış yardım imkânlarının arttırılması elde yeteri kadar yatırım mevzuunun ve bu mevzularda, devlet sektörü veya özel teşebbüs tarafından hazırlanmış projelerin bulunmasına bağlıdır.
4–Kalkınmamızda özel teşebbüsün önemi daima büyük olmuştur. Bundan böyle de özel teşebbüsün hissesine düşeni yapabilmesi için her türlü teşvik ve kolaylık gösterilmelidir.
Özel teşebbüsün gelişmesi için zarurî olan istikrar ve güvenin sağlanması ile, müteşebbislerimiz uzun vadeli düşünmek imkânını bulacaktır. Müteşebbislerimiz, proje ve tasavvurları hakkında, bağlı bulundukları Ticaret ve Sanayi Odaları ve Odalar Birliği kanaliyle, istişari bir devlet organı olan Devlet Plânlama Teşkilâtına bilgi verirlerse, umumî kalkınmamız bakımından faydalı olan yatırım projelerini teşvik edici tedbirler alınmasını kolaylaştırabilirler.
5–Devlet Plânlama Teşkilâtının yapmakta olduğu çalışmalara yardımcı olarak, Bakanlıklar ve İktisadî Devlet Teşekküllerinin de kendi sahalarında, verimli projeler tanzim ederek Devlet Plânlama Teşkilâtına göndermelerini ehemmiyetle rica ederim.
6–Devlet Plânlama Teşkilâtı gerek Bakanlıklara ve iktisadî devlet teşekküllerine, gerekse özel müteşebbislere, proje hazırlıkları sırasında yardımcı olmaya, çeşitli alanlarda verimli yatırım projelerinin hazırlanmasını kolaylaştıracak bilgiler vermeğe hazırdır.
İsmet İnönü
Başbakan
Ankara Köy Öğretmenleri Derneği Mensuplarının Ziyaretinde Köy Enstitüleri ile İlgili Söyledikleri[13]
Köy okulu yapmak ve köy öğretmeni yetiştirmek için gerekli kanunlar ele alınmıştır. Köy enstitülerinin prensip ve programlarına inanıyoruz. Eğitimde tek kurtuluş yolu ulus gerçeklerine göre kurulacak okulların programlarını gerçekleştirilmesidir. İş beceri, sanat, tarım uygulayıcı öğretmen tipinin yetiştirilmesi daima köy enstitüsü prensiplerine ve bunların programlarına dayanacaktır.
Bakanlar Kurulu Toplantısında Siyasi Af Konusuna İlişkin Söyledikleri[14]
(...) Filhakika bugünkü toplantıda Başbakan İnönü, Bakanlarla af konusu istidadını gösteren tartışmalar ve tahriklerin tahribatını izah etmiş ve bu arada bilhassa koalisyona dahil iki partinin gruplarında bu hususta tedbirler alınması gerektiğini söylemiştir. Başbakan konuşmasına şöyle devam etmiştir:
“Hükûmet B.M.M.’ye sunduğu ve güven oyu aldığı programını gerçekleştirecektir. Hükûmetin kararlarında herhangi bir değişiklik yapılmıyacaktır. Ancak af gibi meselelerde siyasî parti grupları veya milletvekilleri münferit teşebbüslere geçmemelidirler. Henüz hükûmet olarak yerleşmiş değiliz. Her şeyden evvel hükûmetin içte ve dışta icraatiyle benimsenmesi lâzımdır. Programının tahakkuku yolunda çalışırken partilerden gelen münferit tahriklerle hükûmet rahatsız edilmektedir. Bu yola bir son verilmesi lâzımdır.”
CHP Meclis Grup Toplantısında Siyasi Af Konusuna İlişkin Söyledikleri[15]
(...) İnönü son günlerde cereyan eden temasları ve hâdiseleri anlatmış ve demiştir ki:
“Hükûmet görüşünde af konusunda hiç bir değişiklik yoktur. Karma hükûmet programında yer alan hususun gerçekleşebilmesi için evvelâ huzurun sağlanması gerekir. Cereyan eden hâdiseler bizi haklı çıkarmaktadır. Hükûmetçe programın okunmasından bu yana afla ilgili hiç bir karar alınmadığı gibi bir teşebbüse de geçilmemiştir. Bu yolda bir arpa boyu yol gidilmemiştir. Mesul bir hükûmetin dışında gayri mesul bir takım şahısların hareketi durumu zorlaştırmıştır. Her şey Parlamentonun tutumuna bağlıdır. Parlamento tutumu ve davranışlarıyla beklediğimiz huzuru tesis edebilir veya mümkün huzuru sarsabilir.”
ABD Büyükelçisiyle Yapılan Görüşme ile İlgili CHP Meclis Grup Toplantısında Yapılan Açıklama[16]
Başbakan İsmet İnönü, bugün C.H.P. Meclisinde 4 saat süren bir konuşma yaparak, memleketin içinde bulunduğu şartları anlatmış, af konusunda da şöyle demiştir: “Af, Hükûmet programında vardır. Bardağı taşıracak bir damla daha koymıyacağım. Bu durumda herkesin yardım etmesi şarttır. Bardaklar doldurulmuştur. Taşıramam. Bir damla daha ilâve edemem. Dün söylediklerime bugün ilâve edilecek tek bir cümle yoktur. Huzuru behemahal getireceğiz. Bütün sınıfların huzur içinde yaşaması lâzımdır.”
İnönü bu arada koalisyona temas etmiş. A.P.-C.H.P. koalisyonunun ihtilâl rejiminden demokratik rejime geçişin intikal devrinde bulunduğunu söylemiş, müşterek hükûmet için “Bu bizim için yeni bir hayat tarzıdır. Alışacağız” demiştir.
İnönü, Başbakanlık görevini kabul edişi üzerinde de durmuş ve şöyle demiştir: “Ben Amerikan Elçisi ile yaptığım görüşmede Türkiye’nin durumunu anlatarak bu vazifeyi niçin kabul ettiğimi izah ettim. Bir partinin başkanı olarak, tarihi bir vazife olduğu için bu görevi deruhte ettim. Yoksa almazdım. Bu iş kabul edilecek iş değildir. Başbakanlık, içinde bulunduğumuz şartlarda, inanılmıyacak müşkillerle boğuşmak demektir.”
CHP Meclis Grup Toplantısında Parti Çizgisine İlişkin Yapılan Konuşma[17]
Sağduyunuza, isabetli karar vereceğinize dair itimadım hiç bir zaman sarsılmamıştır. Günlerden beri bir seyirci gibi hareketlerinizi takip ettim. Son 15 günde memleket ciddî buhranlardan geçmiştir. Bu buhranlar karşısında iyi imtihanlar verdiniz. Sizi bütün yüreğimle tebrik ederim. İftiharla görüyorum ki, C.H.P. Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu memleketin politikasına ve kaderine istikamet verecek bir olgunluktadır. Çetin meselelerin halledileceğine ve geleceğin Türk Milletine huzur ve saadet getireceğine inanıyorum. Tekrar sevgilerimi ve yürekten güvenimi sunarım.
ABD Büyükelçisiyle Yapılan Görüşme ile İlgili Söyledikleri[18]
(...) Daha sonra, Başbakan İsmet İnönü ise Amerikan Büyük Elçisinin ziyaretinden duyduğu memnuniyeti şu sözlerle ifade etti. “Çok memnunum. Çok memnunum. Çok iyi şeyler görüştük.”
AP Genel Merkezini Ziyaret Sırasında Koalisyon Hükümeti ve SSCB Büyükelçisiyle Yapılan Görüşmeye İlişkin Söyledikleri[19]
Başbakan İsmet İnönü dün saat 16.30’da Adalet Partisi Genel Merkezini ziyaret etmiştir. Saat 18’e kadar süren görüşmelerinden sonra İnönü, gazetecilerin sorularını cevaplandırmış, Koalisyon Hükûmetinde tam bir birlik ve anlayış bulunduğunu bildirmiş, görüşmeden ayrılırken tam mutabakat halinde bulunduklarını söylemiş ve Rus Büyükelçisi ile görüşmeleri hakkında Rusya’nın yardım ve tarafsızlık teklif ettiği yolunda bir İstanbul gazetesinde çıkan haberi kesin bir dille yalanlamıştır. Daha sonra Gümüşpala da İnönü’yü teyid etmiştir.
Başbakan İnönü, Adalet Partisi Genel Merkezine girerken bir gazeteci “Koalisyon Hükûmetinde bir sarsılma olduğuna dair dedikodular var, bu hususta ne dersiniz?” diye sormuştur.
İnönü bu soruyu cevaplandırarak “Yok böyle şey, yok böyle şey!” demiştir.
Daha sonra İnönü, aynı sorunun A.P. Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala ve A.P. Genel Sekreteri Şinasi Osma’nın da yanında sorulmasını istemiştir. Soruya, Adalet Partisi yetkilileri de “Yok böyle şey” cevabını vermişlerdir.
Rus Büyükelçisiyle görüşme konusu
İnönü gazetecilere, bir İstanbul gazetesinin başlığını göstermiştir. Bu başlıkta “İnönü, Sovyetler için ben çağırıyorum, geliyorlar. Bir sorununuz var mı diye soruyorlar diyor” denilmekte idi. Bu gazetenin muhabiri ile bir süre görüşen İnönü, basın mensuplarına şunları söylemiştir:
“Bunu kim söylemiş? Ben nerede, ne zaman, kime söylemişim? Ben böyle bir sözü hiç bir yerde, hiç bir kimseye söylemedim.”
Gazeteciler İnönü’ye, aynı gazetenin ikinci başlığını göstermişlerdir. Burada, Amerikan yardımının 750 milyon dolar olduğu yazılmakta idi. Başbakan, bunun için de “Yok böyle şey. Bu da yalan” demiştir.
Başbakan İnönü daha sonra, Ruslar’ın 500 milyon lira yardım teklif ettikleri, buna karşılık olarak da tarafsız kalmamızı istedikleri yolunda verdiği haber için de demiştir ki:
“Katiyen, hiç kimse bana tarafsız olmam yolunda bir teklifte bulunmadı.”
Rus Büyükelçisinin ziyareti
A.P. Genel Merkezinden ayrılan İnönü, gazetecilerin sorularını yeniden cevaplandırmıştır.
İnönü, Rus Büyükelçisinin ziyareti konusunda da açıklama yaparak, demiştir ki:
“Rus Büyükelçisi hakkında kimseye bir şey söylemedim. Hürriyet Muhabirinden de bu hususu tashih etmesini rica ettim. Kendisi, haberin nereden alındığını, kimin yazdığını bilmediğini söyledi. Gazetesine söyleyecek, tashih edecekler.”
Tarafsızlık teklifi söylentisi üzerinde duran İnönü, bu konuda da demiştir ki:
“Tarafsız olmamız için bana herhangi bir teklifte asla bulunulmamıştır.”
Amerika’nın 750 milyon dolar yardım yapacağı haberi hakkında sorulan soruyu şöyle cevaplandırmıştır:
“Meşhur bir darbı mesel vardır: Sayı mı bilmiyorsun dayak mı yemedin? Bu işte, buna benzedi. Böyle bir şey yok.”
Müsbet neticeler mutlaka tahakkuk edecek
Daha sonra Başbakan İsmet İnönü gazetecilere şunları söylemiştir:
“Gümüşpala İzmir’e gidecek, afiyetle gelecek, Meclis’te işlerimizi birlikte takip edeceğiz. Koalisyonda memleket için ağır ve müşterek mesuliyet taşıyoruz. Memlekette şimdiye kadar tecrübe edilmemiş bir ileri siyaset usulünün müspet neticelerini mutlaka tahakkuk ettireceğiz.
Günün meselelerini görüştük. Tam bir mutabakat halindeyiz. Neticelerini mutlaka tahakkuk ettireceğiz. Basınımıza esaslı surette itimadımız var. Ve, basınımızın yardımlarını Koalisyon Hükûmeti için çok kıymetli buluyoruz.”
DPT Planlama Dairesinden Ayrılırken Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[20]
Başbakan İsmet İnönü, Devlet Plânlama Dairesinden ayrılırken gazetecilerin sorularını cevaplandırmış ve demiştir ki:
“Planlama Dairesi, Başbakanlığa bağlıdır. Çalışmalarını yakından takip ediyorum. İçinde bulunduğumuz sene ve gelecek seneler için plân çalışması yapıyorlar. Bunun için geldim.”
Bir gazetecinin, “Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan rapor gereğince Devlet sektörüne ait fabrikaların özel sektöre devri isteniliyormuş. Bir gazete böyle yazdı. Bu hususta ne dersiniz?” şeklinde sorduğu soruya karşılık vererek, “Böyle bir şey yok, olamaz” demiştir.
CHP Meclis Grup Toplantısında İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[21]
(…) Bunun üzerine kürsüye gelen Başbakan İsmet İnönü, ilk olarak dış politika meselelerine temas etmiş, büyük elçilerle, vâki talep üzerine görüştüğünü bildirmiş ve özetle demiştir ki:
“Bizimle daha sıkı bir dostluk kurmayı arzu ettiler. Biz, NATO ve CENTO ittifakları içindeyiz. Birleşmiş Milletler politikalarına bağlıyız. Bu kayıtlarla Sovyet Rusya ile de iyi geçinmek istiyoruz. Bizim ittifaklarımızdan ayrılmamız, Sovyet Rusya ile ittifak kurmamız mümkün olmadığı gibi, tarafsız kalmamız da mümkün değildir. Sovyetler’le bu çerçeve içinde konuşuyoruz.
Birleşik Amerika ile olan temaslarımız çok müsbet bir zemin üzerinde seyretmektedir. Memleketin içi karışık olursa, yarın ne olacağı belli olmazsa, ne bir kuruşluk yardım gelir, ne de silâh.
Amerika’nın dış yardım görüşü benim kanaatime göre şudur:
Bir memleket, kendi imkânlarını, tasarrufa riayet ederek yerinde kullanıyorsa, gücünün yetmediği kısımlara dış yardımla yetişmek lâzımdır.
Plânlama Teşkilâtından da memnundurlar. Bunu müsbet karşılamışlardır. Bize plân verin, bu paraların tahakkuku için her türlü yardımı yaparız, diyorlar.
Devletin maliyesini yola koyarak, uzun vadeli, az faizli krediler almamız mümkündür.”
Başbakan İnönü, dış politikayla ilgili konuşmasını şöyle tamamlamıştır:
“İttifaklarımıza sadıkız. Tahrik edici bir politika takip etmezsek, müşküllerimiz daha az olur.”
Başbakan İnönü, iç politika meselelerine de temas ederek, son günlerde cereyan eden bazı olaylardan bahsetmiş, bu nevi şikâyetlerin geçici olduğunu bildirmiştir. İnönü, özetle şunları söylemiştir:
“Şikâyetler, koalisyon tatbikatına ilk defa şahit oluşumuzdan doğmaktadır. Zamanla bu nevi anlaşmazlıkların, gruplar arasında iyi münasebetler kuruldukça giderileceğine inanıyorum.”
“Fikir İşçileri Bayramı” Dolayısıyla İstanbul Gazeteciler Sendikası’na Gönderilen Mesaj[22]
Çalışan gazeteciler bayramının kutlanması münasebetiyle gönderdiğiniz nazik davetinizi aldım. Teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılarınızın devamını dilerim. Muhabbetlerimle..
MTTB Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[23]
(..)
İsmet İnönü, gençleri son olaylar karşısında uyararak şunları söylemiştir:
“Memlekette önemli ve muayyen zamanlarda muhtaç olunacak güçlerin itibarını sarsmamak gereklidir. Muhtaç olduğumuz tek şey şimdilik iç huzurdur. Bir hürriyet memleketi içinde koalisyon hükûmetinin her ferdiyle Atatürk ilkelerine sadık olarak huzuru temin ederek çalışacağız. Problemleri halletmek için bazı millî müesseselere inanmak şarttır. Gençlik olarak hükûmete inanınız ve ona kulak veriniz.”
Ankara Gazeteciler Cemiyeti’ni Ziyarette Yapılan Konuşma[24]
Başbakan İsmet İnönü bugün Ankara Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etmiştir. Cemiyet İdare Heyetinin iki gün evvel Başbakana vâki ziyaretini iade etmek üzere saat 15’de Cemiyet Merkezine gelen İsmet İnönü, bu vesileyle basın mensuplarıyla hasbihalde bulunmuş ve bir konuşma yapmıştır.
İkili Koalisyon Hükûmetinin Başkanı olan İnönü, sözlerine başlarken, üçlü bir koalisyonu idare etmekte bulunduğunu, çünkü iki iktidar partisi grubundan başka aynı zamanda basına da istinat eylediğini söylemiş, “Sizler de benim yardımcılarımsınız” demiştir.
Başbakan daha sonra şöyle devam etmiştir:
“Benim sayısız kusurlarımdan biri olarak, şu sıralarda konuşmadığımdan, bir şeyler söylemediğimden, sakin göründüğümden, kayıtsız davrandığımdan şikâyet ediliyor.
Halbuki hâdiseleri yakından takip etmekteyim. Ancak üzerimde, kusurlarıyla beraber gün görmüş bir insanın hali var: Kolay telâş etmiyorum.
Esasen, iş başına geleli bugün bir ay 11 gün olmuştur. Şimdiye kadar kâfi derecede konuştum, gene konuşacağım ama, bazı sabırsızların zannettiği gibi, fazla da susmuş değilim.”
İsmet İnönü müteakiben demokratik nizamın özeliklerine geçerek demiştir ki:
Devamlı ilerlemeler kaydettik
“Yeni girdiğimiz demokratik idare devrinin güçlükleri çarçabuk gözlerden kayboluyor. Bu rejimin 17 nci yılına basmış bulunuyoruz. Çok kısa süren, bir iki yıl devam eden ümitli bir başlangıç devresinden sonra, demokratik rejimin hastalıkları içine girdik ve on beş yıl türlü dalgalar arasında çırpındık durduk. Benim kanaatime göre, bu çırpınmalar esnasında az da olsa devamlı ilerlemeler kaydetmiş bulunmaktayız. Herhalde çok tecrübe kazandığımız muhakkaktır.
Nihayet ihtilâl oldu. İhtilâlden sonra, bir çok memleketlerin tarihinde görülmedik kısa bir devre geçirdik ve tekrar demokratik rejime girdik. Bu girişin müstesna şartlar içinde cereyan ettiğini gözden kaçırmamalısınız. Partizan idarelerden şikâyet ettikten ve bir ihtilâlden geçtikten sonra, bugünkü merhaleye gelmiş bulunuyoruz. Partizan olmayan bir idare kurmak iddiasındayız. Halbuki tek bir partinin çoğunluğuna istinat eden hükûmetlerle idare edilmeye alışmıştık, şimdi, hiçbir partinin çoğunluğuna dayanmayan koalisyonlarla memleket idaresini tanzime uğraşıyoruz. Bunun düzenlenmesi partiler arasında, basında, memlekette ve hepsinden daha tesirli olarak da Büyük Millet Meclisi’nde hususî şartlara bağlıdır.
Bu şartlar, söylemekle öğrenilmiyor, yaşamakla, dalgalarını görmekle, onun buhranlarına alışmakla öğreniliyor. Biz işte şimdi bu devreyi taşıyoruz. Buna bilhassa dikkatinizi çekmek isterim.”
Başbakan İnönü, daha sonra, Karma Hükûmetin iktidarda bulunduğu bir buçuk aylık tecrübenin bir hülâsasını yaparak demiştir ki:
“Bugün memlekette bir partizan idarenin mevcut olduğu veya olmadığı yolunda şikâyetler ve münakaşalar, göze çarpacak kadar azalmıştır, kalmamış gibidir. Bunun yerine, artık başka türlü bir şikâyete muhatap oluyorum. İktidardaki koalisyondan, bu koalisyona katılan partilerden birinin diğerinden daha fazla faydalandığı ileri sürülüyor. Yahut iktidarda bulunan partilerin grupları kendi bakanlarının kendi partilerini kâfi derecede korumadığından şikâyet ediyorlar.
Endişeler kalmamış demektir
Bu şikâyetlerin mânası şudur: Demek ki iktidardaki partinin, eskiden alıştığımız gibi müstesna bir vaziyet takınması artık bahis mevzuu değildir. İdarenin, iktidarda bulunan veya bulunmayan partiler arasında ilerde fark gözeteceğine dair beslenen endişeler de kalmamış demektir. Çünkü, halk arasında partizanlıktan dolayı hissedilen gerginlik çözülmüştür. Kasabalarda köylerde vatandaşlarımızın birbirine yan gözle bakmaları artık hissolunur derecede azalmıştır. Üst kademedeki siyasetçiler tahrik etmedikçe bunun son kalıntıları da tamamen eriyecektir. Kaldı ki, bu istikamette tahrikler yapılabilmesi için zemin elverişli değildir. Çünkü, memlekette başlıca iki parti koalisyon halindedir. Memleket işleri, birbirlerine itimatla bağlanmış bakanların idaresinde yürütülmektedir. Şimdi, bu duyguların ve tutumun kendi partilerinin teşkilâtına intikal ettirilmesi devresindeyiz.
Muhalefet partileri liderleriyle münasebetlerim her medenî memlekette olduğu gibidir. Hükûmetin zayıf davrandığından hâdiselere seyirci kaldığından şikâyet edenler nasıl istedikleri gibi konuşuyorlarsa, muhalefet liderleri olan Sayın Alican ve Sayın Bölükbaşı’da aynı durumdadırlar. Yani, kuvvetli Hükûmet istiyorlar, vazife ve mesuliyetlerin tam işlemesini istiyorlar, memlekette bir intizamsızlık ve itimatsızlık mevcut olmamasını istiyorlar. Muhalefet liderleri bundan şikâyetçidir. Kendileriyle temaslarımızda rahatça konuşuyorlar, fikirlerini apaçık söylüyorlar.
İktidarla muhalefet arasında 18 seneden beri kendimizi böyle bir hayata alıştırmış olsaydık, geçmişte karışlaştığımız bir çok ıstırapların hiç meydana gelmiyeceği muhakkaktı. Demek istiyorum ki, normal idareyi, hürriyet içinde nizam ve asayişi korumak ve temin etmek kudretinde olan bir demokratik rejimi kurmak imkânları nihayet önümüzde bulunuyor.
Yepyeni bir anlayış içindeyiz
Bizim eskiden beri alıştığımız idare sistemi, hürriyet rejimi içinde hâdiseler ve güçlükler ortaya çıktığı zaman, kolayca şiddet tedbirlerine temayül eder. Halbuki, bu kadar tecrübeden sonra, şimdi yepyeni bir anlayış içindeyiz. Basın hürriyeti mi? Hiçbir telâşımız yok: Mitingler, gösteriler mi? Bundan da telâş etmiyoruz. Çünkü her şeyden evvel, Anayasanın tanıdığı insan hak ve hürriyetlerinin bu memlekette şiddet tedbirlerine lüzum olmaksızın işlemesi esastır. Bunu muhakkak işleteceğiz. Kendimize güveniyoruz, güçlükleri yeneceğimize güveniyoruz.
Diyorlar ki: “Günde iki defa miting mi yapılacak? Böyle memleket nerede görülmüştür?”
Ben size söyliyeyim: Bu, böyle devam etmiyecektir. Çünkü, miting yapmak da itibarını, bir gün gelecek halk nazarında kaybedecektir. Bunlar karşısında telâş etmeyince taşkın hareketlerin itibardan düşmesi mukadderdi. Çünkü bu memlekette hiç kimse anarşiyi istemez. Kaldı ki, anarşi tehlikesi kendini hissettirecek olursa Meclis’i vardır, hükûmeti vardır, anayasası vardır, tedbiri elbetde alınır.
Bu zihniyet kendi iradesini yürütecek
Şunu da ifade edeyim ki, içine girdiğimiz rejimde yeni meclis hayatına, koalisyonda bulunan partiler olarak da alışıyoruz, çünkü bu partiler, iktidardadırlar. Mesuliyet taşıyorlar, hükûmeti beraber kurmuşlardır. Omuzlarında mesuliyet, karşılarında da kendi hükûmetleri olduğunu unutarak sarfedilmiş mesuliyetsiz sözler de bazen duyuluyor. Ancak, bir-iki gün içinde bunların tesirsizliği meydana çıkıyor. Asıl ehemmiyetli olan nokta, temelin kuvvetli oluşudur. Koalisyona karar veren zihniyet sağduyu sahibi büyük bir ekseriyetin zihniyetidir. Bu zihniyet kendi iradesini yürütecektir. Yürütmeye mecburdur. Çünkü iktidarda bulunan başka birinin hatasını değil, kendi hatasını söylemek mevkiindedir.
Muhalefet liderleri de gerek Meclis çalışmalarını gerek memleketteki muhtelif cereyanları, mesuliyet hissi içinde istismar etmek istidadından uzaktırlar. Kendilerine müteşekkirim. Muhalefet liderleriyle temas ettiğim zaman görüyorum ki, onlar da benim kadar mesuliyet hissi içindedirler. Ve benden ciddiyetle vazife istiyorlar.
Sağlam bir zemin
Bu itibarla, Meclisiyle muhalefetiyle, bütün kuvvet ve müesseseleriyle sağlam bir zemin üzerinde olduğumuzu belirtmeliyim. Geçirdiğimiz devre, yeni kavuşulduğu zannedilen hürriyet unsurlarının alabildiğine kullanılmasına heves duyulan bir devredir. Bu, sürekli değildir ve temelsizdir. Hakikî mecrasını bulacaktır.
Basını da vakit vakit geniş sayıda birbirinden ayrılmış, mücadele eder halde görüyoruz. Ama nihayet bu, bir fikir mücadelesidir. Şiddetli mücadele devreleri geçirilebilir. Bu münakaşalarla hariçten alâkalananların, beğenmedikleri gazeteleri yakmalarından, bu tarz gösterilerden hiç hoşlanmadığımı söylemeliyim, bilâkis gazete yakmak şeklindeki tezahürlerden milletimizi korumanın daha iyi olacağını belirtmek isterim. Ve bu sözlerimi herkesin işitmesini temenni ederim.
Başbakan İsmet İnönü, Gazeteciler Cemiyetindeki konuşmasında daha sonra şunları söylemiştir.
“Sizinle bugün, sıcağı sıcağına tesiri altında bulunduğumuz hâdiseler karşısında ne kadar sükûnet içinde olduğumu göstererek konuşuyorum. Ve işlerinizin doğru istikametlerde gelişeceğine emin olmanızı sizlerden istiyorum. İnanınız ki bu rejimi, demokratik rejimi tesis etmek için yeniden bir çok tecrübe kazanmışızdır. Taşkın hareketleri herkes serbestçe mütalâa etmek ve hükme bağlamak fırsatını bulmuştur. Birbirimize yardım ederek bunları intizama sokacağımız muhakkaktır.
Güçlükleri yeneceğiz
Geçenlerde gazetecilerle yaptığım sohbet toplantısından sonra bazı muhitlerde beni iyimser gördüklerini hissettim. Memnun oldum. Bu kadar fırtına içinde bulunan bir insanın iyimserliği, belki biraz hayret uyandırır. Fakat bu, nefsine olduğu kadar kanunlara, Meclis’e ve sizlere güvendiğindendir. Ortadaki güçlükleri yeneceğimizden emin olunuz.
Meclis’te şimdi, koalisyon içinde ve dışında dört siyasî parti var. Evvelce Meclis’te iki partinin güç geçinebildiğini hatırlarsınız. Halbuki bugün, dört parti, normal yapıcı bir medenî hayata doğru ilerliyoruz. Ve ilerleyeceğiz. Elbette güçlüklerimiz var. Mesuliyette bulunan iktidardaki grupların çalışması başka türlü, muhalefetteki grupların çalışmaları ise başka türlü olmak lâzım gelir.
Bunları henüz tamamiyle ayırt edebilecek kadar vakit bulmuş değiliz. Gruplar olarak bunları da tecrübe ile öğreneceğiz ve tatbik edeceğiz. Büyük bir şans eseri olarak hükûmet âzası arasında ciddî bir fikir mutabakatı vardır. Güçlükleri hakikî değerleriyle ölçebiliyor ve tedbirlerini alıyoruz. Hükûmet tedbiri olarak Meclis’e sevk ettiğimiz kararlar bazen kendi gruplarımız tarafından da iltifat görmüyor. Buna rağmen Hükûmetle Meclis arasındaki münasebetleri tabiî cereyanında yürütmeğe çalışıyor ve bunda muvaffak oluyoruz.
Günlük hâdiseler üzerinde umumî efkârımıza sizin vasıtanızla mübalâğasız bir muhakeme telkin etmek istiyorum. Hiç telâş etmeden hürriyet rejiminin muhtelif tezahürlerinin durulacağına inanmalarını isterim. Hürriyet rejimi hakikî ölçüsü içinde tatbik edilmelidir. Şiddet tedbirlerine sapılması hâdiselerin tesirlerinin mübalâğa edilmesinden doğar. Biz kuvvetliyiz, devletin bütün müesseselerine ve kudretine inanıyoruz. Bu kadar geniş teminat içinde halkımızın sağduyusu, devlet kuvvetleri ile birleşince devletin sağlam bir zemin üzerinde bulunduğuna emin olabilirsiniz.”
İsmet İnönü, basın mensuplarına teşekkür ederek sözlerini bitirmiş ve gelecek hafta içinde radyoda iki konuşma yaparak vatandaşlara doğrudan doğruya hitap edeceğini de ilâve etmiştir.
Türkiye’deki Demokratik Rejim Deneyimlerine İlişkin Verilen Radyo Söylevi[25]
Sevgili vatandaşlarım,
Son günlerin münakaşaları içinde memleketin durumu üzerinde sizinle konuşmak ve düşündüklerimi söylemek istiyorum. Şimdiye kadar konuşmadığım için beni kusurlu bulanlar olmuştur. Herkes bizim iktidara geldiğimiz günü ve arada geçen zamanı kolaylıkla hatırdan çıkarıyor, hatırlatınca da şaşıyor. Geçenlerde basın temsilcileri geldiler. Ayın sekiziydi. Dedim ki: “Hükûmeti kurmağa 10 Kasım’da memur edildim. Karma hükûmet yorucu bir çabalamadan sonra 20 Kasım’da kurulabildi. 27 Kasım’da Büyük Meclis’te programımızı okuduk. 29 Kasım’da hükûmet gruplarından Adalet Partisi grubunda izahat verdim. 2 Aralık’ta Büyük Meclis’ten güven oyu aldık. Bugün ayın sekizi. Kaç gün olmuş?” Parmak hesabı yaptılar ve ilk defa keşfettikleri netice karşısında biraz da hayretle “1 ay, 6 gün” dediler. Sevgili vatandaşlarım, bugün 17 Ocak’tır. Demek ki, hükûmet sadece bir buçuk aydan beri iş başındadır. Bu müddet içinde Anayasa, 1 Aralık’ta bütçenin Büyük Meclis’e sunulmasını emreder. Buna uyularak bir yandan hükûmet kurulurken bir yandan bütçe de hazırlanmıştır.
Görüyorsunuz ki, bugüne kadar hepsi bir buçuk ay içinde ne yapıldı, ne yapılacak diye telâşlı bir surette şikâyet edilecek, ümitsizliğe düşecek kadar vakit geçmemiştir. Karşısında bulunduğumuz memleket meselelerini uzun zamanın sıkıntılarından sonra isabetli tedbirlere bağlamak için doyasıya çalışacak zamanı bulamamışızdır. Bir ihtilâl sonrası memleketi değil, hesabı biraz karışık bir büyükçe müessese devralsaydık bir buçuk ay içinde işlerin envanterini tamamlayabilir miydik, bilmiyorum. Bu iş yürümüyor diye üzülenlerin, görevin güçlüğünü takdir edebilen milletimizin aydın, ülkücü ve iyi niyetli evlâtları arasında da bulunduğunu görmekten müteessir oluyorum.
Şimdi, vatandaşlarımı aydınlatacak ümitli ve verimli bir toplum hayatının güven verici tesirlerini harekete getirmek istiyorum. Güçlükler karşısında, tartışmalar içinde “Demokratik hayat yürümez” hükmü bana ilk defa söylenmiyor. Daha 1945’de, kapalı rejimden demokratik rejime geçiş kararı verdiğimizden beri belki bin defa bana hep aynı ümitsizlik sözleri tekrarlanmıştır. “Bu iş yürümiyecek”, “Bu iş yürümüyor”, “Vazgeçelim bu işten” denilmiştir. O zamandan beri 17 sene geçti.
İdare edenlerin hâtâları ve kusurlarını idare sisteminin kötülüğünde aramaktan sakınmak lâzım geldiğinde ısrar ediyorum. Demokrasiden vazgeçmiyeceğiz. Bir milletin kendi kendini idare edecek kudret ve sistem içinde bulunmasını cemiyet islâhatının en başında sayıyorum. Milletin gelişmesi, ilerlemesi demokratik rejimde ve hürriyet nizamı altında olmaz zannedenlerle, hattâ bu bir-iki sene içinde görüştüğüm olmuştur. Bunlardan bazıları aklında bulduğu çok isabetli tedbirin karar vermek, arkasından emrini tebliğ etmek ve bunun yerine getirildiğini görmekle başarılabileceğini sanmışlardır. Eğer bir milletin gelişmesi, kendi düşüncesinde keramet zanneden tecrübesizin kararı ve emri ile derhal tahakkuk edebilecek basit bir şey olsaydı, bu hayal belki kıymetli görülürdü. Ama bu hayal, aldatıcı bir rüyadan başka bir şey değildir. Bana öyle akıl satanlara, “Siz bu yoldan giderseniz, ilk dönemeçte bir kayaya çarpacaksınız ve toplumu 24 saatte olup bitti zannettiğiniz başarının meydana gelmesi için daha yeniden yüz sene çalışma zorunda olduğu bir noktaya geri götürüp bırakacaksınız” demişimdir. Bu sözümün doğruluğu, hep kayaya çarpıldığında kabul edilmiştir.
Mesele basittir. Demokratik rejim insanı böyle faydasız ve zararlı hesaplardan kurtarır; fena bir idarenin, hiç olmazsa bir insan ömrü kadar ebedi hissi veren sürede ıstırap vermesini önler. Nihayet, fenalığın kısa kesilmesi mümkün olur.
On yedi senelik demokratik rejim tecrübesiyle çok zaman kaybedildiğini söyliyenler bir lâhza bu on yedi senenin kapalı olarak, ama aynı idarecilerin elinde geçtiğini düşünsünler. Milletçe, memleketçe bugün ne durumda olurduk, onu basiretle ölçmek lâzımdır. Ben eminim ki, bu on yedi senelik demokratik hayat içinde aldığımız netice çok daha fazla olmuştur. Tabiî bununla, bu on yedi sene içinde boşu boşuna çok zaman ve emek kaybettiğimiz gerçeğini reddetmiyorum. Aynı idarecilerin elinde kapalı rejim olsaydı, zarar hesapsız derecede büyük ve geniş olurdu. Onu belirtmek istiyorum. En iyi niyetlerle, bir ucundan kapalı rejime heves edenler, bu noktayı hatırlarından asla çıkarmamalıdırlar.
On yedi senelik demokratik tecrübeden evvel hürriyet rejimi, bu memlekette devir devir üç aydan fazla yaşayamamıştır. Türlü güçlükler içinde on yedi sene geçirdik. Bu on yedi sene milletin kendi dertlerini, kendi meselelerini dile getirerek çare araması yolunda geçmiştir. Bu usulün, bir tılsım gibi toplumu dertsiz yaşatacağını iddia etmiyoruz. Toplumun dertlerini söyliyebilmesiyle çare bulmakta talihinin arttığını ve kapalı rejimlere nisbetle hakikatte daha isabetli tedbirler bulunabildiğini kabul ediyoruz. Düşününüz ki, çaresizlikten 27 Mayıs’ta bir askerî ihtilâl olması zaruri, meşru hale gelmiş ve bu idare dahi ilk günde selâmetin bir an evvel demokrasiye gitmekte olduğunu ilân etmiş, bir buçuk senede millet kendi iradesiyle demokratik rejimi kurmağa muvaffak olmuştur. Bu, ihtilâl rejimini demokratik rejime intikal ettirenler için şereftir. Bu, milletimiz için, doğru idare sisteminin getirilmesi, yaşatılması kudretinin gösterilmesi suretiyle büyük olgunluk işareti ve iftihar vesilesidir.
Atatürk ilkelerinin ancak kapalı rejimde savunulabileceğini sanmak büyük hatadır. Şunu kesin olarak bilmek lâzımdır. Herhangi bir milletin hayatında kapalı rejim içinde yapılmış olan bir büyük inkılâbın yaşayabileceğine, ancak açık rejime geçtikten sonra gelecek fırtınalara dayanması mümkün olursa hükmolunabilir. Demokratik rejime geçmeseydik kapalı rejim ne kadar sürse Atatürk inkılâplarının bu memlekette yaşayıp yaşamıyacağı o kadar süre anlaşılmıyacaktı. Demokratik rejim içinde Atatürk inkılâplarının ilkeleri üzerinde türlü inhiraflar ve tartışmalar olmuştur. Hâlâ da şurada burada ileri geri hareketler görülmektedir, ileri geri sözler duyulmaktadır. Ama bu on yedi senelik demokratik rejim içinde kesin olarak sabit olmuştur ki, Atatürk inkılâplarının ilkeleri bu memlekette yerleşmiştir. Çünkü bunları canla başla savunan yaşlı ve genç hesapsız insanlar yetişmiştir. Bunlar göz korkutacak engelleri ve kudretleri yenmişlerdir. Onun için cesaretle tam bir imanla söylüyorum ki, Atatürk inkılâpları, en geniş hürriyet nizamı içinde dahi, daima başarıyla bu memlekette müdafaa olunacaktır. Bunları savunan kuvvetler hiç bir surette yenilemiyecek kadar sağlamdırlar, köklüdürler ve millet şuurunun derinlerine kadar inmişlerdir. Aydınlarımız, kendi yüreklerinde hissettikleri bağlılığın çok kudretli olduğundan hakkıyla emin bulunabilirler.
Sevgili vatandaşlarım,
Bir buçuk aydan beri tartışmalar, mitingler, çekişmeler karşısında “Demokratik rejim bize uymuyor, uymıyacaktır” gibi bazı aydınlarda gördüğüm endişelerin hiç bir yeri yoktur. Bunun gibi, millet iradesiyle gelen demokratik rejimin bir intikam rejimi getirmesini düşünenler ve özleyenler tamamiyle haksız, isabetsiz bir anlayıştadırlar, kof bir hayal içindedirler. Kesin olarak söyleyebilirim ki, doğru yoldan ayrılmış bir demokratik rejimin ihtilâl ile sağlam demokratik rejime döndürülmesini bu millet nasıl temin etmişse yeni demokratik rejimin bir intikam rejimi meydana getirmemesini de milletin sağduyusu ve iradesi mutlaka temin edecektir. Bütün bu tekâmül esnasında geçmiş tecrübelerden nesillerimiz istifade edecek, geçmiş ıstıraplar ve siyasî mücadele yaraları bir vatanın evlâtları arasındaki şefkat, hoşgörürlük duyguları içinde sarılacak, tedavi edilecek ve elbirliğiyle unutulacaktır.
Biz siyasî hayatımızda huzuru tesis etmek lâzımdır dediğimiz zaman milletin bünyesinde bütün bu kardeşçe iyileşmeyi ve gelişmeyi tahakkuk ettirmeyi hedef tutuyoruz. Adım adım bunun meydana geleceğini sarsılmaz bir imanla takip ediyoruz.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu çalışmanın zorluğu, kısa zamanda netice beklemiyecek kadar sabır ve sebata lüzum göstermesindedir. İlk günden istikbâl için söylediğimiz huzur ve kardeşlik duyguları, derhal acelecilikle karşılanmıştır. Bir taraftan tamir ve tedavi tedbirlerinin hemen tatbik edilebilecek bir mahiyette görülmesi diğer taraftan, geçmiş, şikâyet, ihtilâl, intikal devirlerinin toptan mahkûm edilerek bir intikam devrinin açılması tehdidinin mevcut olduğunun zannolunması bugünkü rahatsızlığın esasını teşkil eden sebeplerdir. Bu karşılıklı düşüncelerin ikisinin de yeri yoktur. İkisinin de esası sağlam değildir. Bu tehlikeler, bu mahzurlar hiç meydana gelmeden işler düzelecek ve vatandaş hayatı yeni bir sulh ve sükûn düzenine kavuşacaktır.
Size, iki hususu kati olarak söylemek istiyorum. Bütün bu ameliyat olurken demokratik rejimden vazgeçen bir kapalı sisteme her ne şekil altında olursa olsun, asla müsaade etmiyeceğim. Onun içinde bulunmıyacağım. Onun karşısında mücadele edeceğim. Aynı şekilde, Cumhuriyetimize temel olan Atatürk ilkelerinden Batılı hayat anlayışından, fikir ve düşünce hürriyetinden hiç kimseye, hiç bir bedel karşılığında taviz vermiyeceğim. 27 Mayıs’ın Anayasaya ruh veren mahiyetinde ve Anayasada tescil edilmiş manâsında değişiklik yapmağa hiç kimsenin kudreti yetmiyecektir. Ben böyle bir gayretin içinde olmıyacağım, yardımcısı olmıyacağım. Onun da karşısında, mücadele edeceğim. Bu, başkanlık etmekle şeref duyduğum karma hükûmetin de kesin kararıdır.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu ilk konuşmamda sizlere ciddî şeyler söyledim. Çünkü, ciddî meseleler karşısındayız. İçinde bulunduğumuz güçlükleri hakkiyle takdir ediyorum. Ama, asla bunları yenemeyeceğimizden endişe etmiyorum.
Şimdiden dar zümrelerin siyasî tartışmaları miting münakaşaları hariç vatandaşlar arasında buzlar, her tarafta yavaş yavaş erimeğe başlamıştır. Eski usul partizanlık bugün yoktur. Eski usul partizanlığa alışmış küçüklü büyüklü siyasetçiler, biraz da bundan huzursuzdurlar. Ben onların şikâyetlerinde, memnunluk sebebi görüyorum. Aynı düşüncede değil misiniz? Hükûmette olan ve birbirine zıt zannolunan siyasî partiler bir arada yaşıyorlar. İster istemez birbirine karşı soğuklukları ve uzaklıkları ortadan kalkıyor. Hükûmette olmayan muhalefet partileriyle münasebetlerimiz de insanî ve medenî manâ ile vatandaş hayatı içine girmiş bulunmaktadır. Bunlar büyük terakkidir. İstikbâl için sağlam ümit veren işaretlerdir.
Bunların yanında, basınımıza girmiş olan karşılıklı endişe ve tartışma hayatı henüz durulmamıştır. Mitinglerimiz, siyasî cereyanların karamsar çekişmelerini aksettirmektedir.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu kadar ciddî bir intikal devresinde bu tartışmaları tabiî görüyorum. Telâş etmiyorum. Endişe etmiyorum. Yakın bir zamanda bunların, hürriyet nizamının olağan gösterileri gibi tabiî görüleceklerine inanıyorum. Çünkü biliyorum ki bu tartışmalar, ancak milletin râğbetiyle beslenebilir. Hududu içinde kalanlar, milletin rağbetinden mahrum düşerek söneceklerdir. Hududunu taşıp tecavüz yoluna sapanlar ise, mutlaka adaletten cevabını alacaklardır ve devletin kuvvetlerinden karşılık göreceklerdir. Hiç bir mitingde, hiçbir tartışmada hiç bir gösteride, hiç bir sebeple bir kısım vatandaşın diğer bir kısım vatandaşa fiilî tecavüzüne asla müsaade etmiyeceğim. Devlet kuvvetleri bu konuda en kesin emri almışlardır. Buna imkân bırakmayacağız. Vatandaşlarım, huzurun bu kısmından tamamiyle emin ve müsterih olarak, hürriyet hakları içinde yapılan gösterileri benim gibi sükûnetle seyredebilirler. İyi olan taraf, bu gerçeklerin bizzat mitinglerin, gösterilerin tertipcileri tarafından dikkat nazarına alınmış olmasıdır. Az zamanda bu müspet neticeyi görmekten çok memnun oldum.
Sevgili vatandaşlarım,
Siz, vatanımızın kuvvetli olduğunu bilirseniz, milletçe gürültülerden ürküntü duymayacak kadar sağlam sinirli olursanız güçlükler hiç bir iz bırakmadan gidecektir, yenilecektir. Mesul bir karma hükûmettir ki, kuruluş şekliyle vatandaşlar arasında iyi münasebetin ve kardeşliğin timsali halindedir. Hükûmet içindeki ahengin, anlaşmanın siyasî hayatımızın Büyük Meclis’te ve memlekette her safhasında işlemesi mütemadi ilerleme halindedir. Bu hâl her gün endişeleri azaltacak, endişe veren unsurları tesirsiz kılacak ıslah edecek ve nihayet, ortadan kaldıracaktır. Gelecek günleri huzurla, güvenle bekliyoruz.
Bugün, son günlerde gördüğümüz karşılıklı çekişmelerin benim gözümdeki mahiyetlerini anlatmak ve bunların fazla bir önemi olmadığını söylemek için konuştum. İstedim ki, durumu iyi bilesiniz. Sağduyu sahibi vatandaşlar olarak memleketin durumunu iyi bilmek sizin hakkınız, bunu söylemek benim vazifemdir. İki gün sonra size iktisadî hayatımızın bugünkü halini ve gelecek zaman için düşüncelerimizi, hazırlıklarımızı aynı açıklıkla anlatmaya çalışacağım.
Sizlere yüreğimden taşan sevgilerimi, sizin sağduyunuza tükenmez güvenimle beraber söylüyorum. Sağ olunuz, bahtiyar olunuz sevgili vatandaşlarım.
147’ler, Koalisyon Hükümeti ve Dinin Siyaset Dışı Tutulmasına İlişkin CHP Meclis Grup Toplantısında Yapılan Konuşma[26]
Cumhuriyet Halk Partisi T.B.M. Meclisi Grubu dün sabah bir toplantı yapmış, bu toplantıda Başbakan İsmet İnönü, çeşitli konular etrafında izahat vermiş ve fikrini söylemiştir.
Başbakan İnönü, bu izahatı meyanında, Devrim Hükûmeti zamanında görevden affedilen 147 üniversite öğretim üyesi ve üye yardımcısının yeniden göreve dönmesi hakkındaki tasarıyla ilgili olarak şunları söylemiştir:
“Hükûmet olarak bu dâvanın halli yolunda nasıl bir tedbir alınacağı konusu enine boyuna görüşüldü. Neticede 147’lerin, Üniversite Senatosunun mütalâası alınmak suretiyle üniversitelere dönebilmelerini mümkün kılacak bir tasarı hazırlandı. Hükûmetin bu görüşü Millî Eğitim Komisyonunda (hepsi, bütün hukuk ve vecibeleriyle üniversiteye iade edilebilir) fikriyle karşılandı. Biz hükûmet olarak, Meclis'i, muhtar organların yetkilerine karışır bir vaziyete sokmak istemiyoruz. Teşrii organ (ben yaptım, oldu) zihniyetiyle hareket ederse, çabuk yıpranır. Bunun misâllerini yakın mazide gördük. Teşrii tasarruflarda çok dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. Buna dikkat edilmezse, Meclis itibarını kaybeder.”
Koalisyonun durumu
Başbakan İsmet İnönü, hükûmet koalisyonuna katılan C.H.P. ve A.P.’nin durumu üzerinde de fikrini söylemiş:
“Ne yapılacaksa iki grup mutabık olmalıdır. İki grup arasında ahengi sağlamak için ciddî bir gayret devresine girilmiştir” demiştir.
Din meselesi
Son günlerde bazı milletvekilleri tarafından birbiri ardından, dini meselelerle ilgili olarak kanun teklifleri verilmesi meselesine de işaret eden İnönü demiştir ki:
“Din konusunda siyasî bir yara açılmamalıdır. Din, mutlâk surette partiler üstü tutulmalı ve gerek din konuları, gerekse din adamlarımızın terfi ve diğer meseleleri bu görüş zaviyesinden ele alınarak hâl şekli bulunmalıdır.” Başbakan İnönü, hükûmetin bu konuda bir kanun tasarısı hazırlamakta olduğunu da açıklamıştır.
İktisadi Durum ile İlgili Verilen Radyo Söylevi[27]
Sevgili vatandaşlarım,
İki gün önce size memleketin siyasî manzarasını, siyasî hayatımızı yöneltmek istediğimiz istikametleri söylemiştim. Bugün iktisadî durumumuzu anlatmak istiyorum.
Hükûmet, daha kuruluş günlerinde iken, yani 20 Kasım’dan, Aralık başına kadar mühim bir çalışma ile karşılaştı. Hem hükûmetin kurulması, Millet Meclisi’nden güvenoyu alması takip ediliyor, hem 1 Aralık’ta Meclis’e verilecek bütçe hazırlanıyordu. Bütçeyi bağlamak çok zor olmuştur. Çünkü iktisadımızın herhalde yapıcı ve ilerleyici bir tertibe girmesi lâzım idi. Bunu yapmak için malî durumumuz hiç müsait değildi. Borç haddinden fazla ve devlet varidatının mühim kısmı geçmiş taahhütlerle bağlıydı. Başlanmış bitirilmemiş, bitirilmiş çalıştırılmamış, çalıştırılmış kapasitesine ulaştırılmamış bir sürü tesis vardı. Bu güçlükler arasında şunu yaptık. Bu yıl, devlet bütçesi ve karma bütçeler kanaliyle 3 milyar 360 milyon liralık, İktisadî Devlet Teşebbüsleri kanalı ile de 1 milyar 602 milyon liralık olmak üzere 5 milyar liraya yakın bir yatırım yapacağız.
Bunun bir kısmı mevcudun idamesi, bir kısmı da yeni yatırımlardır. Bu yatırımlar hissolunacak derecede bir ferahlık yapacaktır. Esas itibariyle 1962 senesi bir derlenme ve toparlanma devri olacaktır. Bütçede Devlet işletmelerine ait tahsisatla 5 milyar yekûn tutan yatırım, derlenme ve toparlanma zamanında dahi iktisadî hayata ve vatandaş geçimine hissedilir bir ferahlık getirecektir. 1962 senesi içinde beş senelik bir plânın hazırlığını yapacağız. Bu plânlı geniş yatırım devresinde, çalışmak ihtiyacı olan vatandaşların iş bulmadaki güçlükleri, geniş ölçüde kalkacaktır.
İnkılâp idaresi bize bir mühim eser devretmiştir. Bu idare, fikir ve resmî teşekkül olarak Plânlama Teşkilâtını siyasî ve idari hayatımıza getirmiştir. Plânlama Teşkilâtı daha başlangıç devresinde ve devletin bütün dairelerinden destek ve işbirliği yapılması lüzumunu anlattığımız sırada bize şimdiden iktisadî hayatımız için doğru hesaplar verecek, memleketin iktisadî hedeflerine ışık tutacak bir hazırlıktadır. İnancımız odur ki, neticede zararlara ve geri kalma tehlikesine maruz kalmamak için Devlet işlerinde ve özel işlerde plânlama usulüne bağlanmak lâzımdır.
Sevgili vatandaşlarım,
Şu anda hepimizin bilmemiz lâzımdır ki, memleketçe ciddî bir durumdayız. Bugün geçimimizi temin eden gıda maddelerini dışardan getirmeğe mecburuz. Bir an önce kendimizi besleyecek hale gelmemiz lâzımdır. Bizde tarım gelişmesi denildiği zaman işlenmemiş toprakların topraksız çiftçiye dağıtılması ve bunların traktörlerle açılıp ekilmesi anlaşılmıştır. Bu yüzden de çok zaman “Bunda ne zorluk var? Niçin yapılmıyor?” diye şikâyet olunmuştur. Şimdiye kadar geçen tecrübeler, bu tedbirin eksik ve yetersiz olduğunu isbat etmiştir. Toprağımız son hudutlarına kadar işlenir haldedir. Hatta mer’alar ekilmiş ve sonra erozyona terk edilmiştir. Bizim şimdi ihtiyacımız, toprağın verimini arttırmaktır. Size, Hükûmetin bütün gayretini o istikamete teksif ettiğini bildirmek isterim. Ziraati gelişmiş memleketler topraktan bizim aldığımızın iki mislini, üç mislini almaktadırlar. İşe girişir girişmez karşımıza alet, bilgi, toprak beslenmesi, toprak kaybının önlenmesi, her türlü hastalıklarla mücadele ve en iyi tohum meselelerini aldık. Bunların yanında toprağın ıslah edilmesi, iyi işlenmesi ve hususiyle mümkün olan her yerde sulamanın sağlanması lâzım geldiğini gördük. Sulama da öyle bir ilaçtır ki, bilgi ile kullanılmazsa toprağı çoraklaştırabilir. Tarımımızı verimli hale getirmek için öğretiminde, vasıtasında, usulünde uzun seneler devamlı yatırım yapmayı program olarak tasarladık. Biz her sene, mevcut nüfusumuzun geçimine iyilik getirmeğe mecbur olduğumuz gibi, nüfusumuzun artması nisbetinde istihsal artmasını hesap etmeği de düşünmek mecburiyetindeyiz. Tarım meselesinde, size sadece şikâyetler saydım. Düşündüm ki, işin esasını mutlaka bilmeniz lâzımdır. Elbette ki bütün bu söylediklerim için toprağın çalışan çiftçiye kâfi derecede temin edilmesi meselesi bütün ehemmiyetini muhafaza etmektedir. Bu maksadı mutlaka temin edeceğiz. Benim yukarıda söylediğim meseleleri pek basite irca edenlerin sandıkları gibi, yalnız toprak dağıtmakla dâvanın hallolunamayacağını göstermek içindir. Bilgi ile sebat ile çalışıyoruz. Dört beş senelik ciddî bir gayretle vaziyet büsbütün başka bir ölçüde gelişme gösterecektir. Asırların derdinin bir sihirli değneğin değmesiyle halledilivereceğini bekliyemeyiz. Ciddî emek ve kâfi zaman isteyen bir meselenin halledilmesi lüzumu karşısındayız.
Tarımda büyük ölçüde verimli olacak kaynağımız hayvancılığımızdır. Bu meseleyi o ehemmiyette alıyoruz. Bazı yerlerde çiftçinin buğdayını dışardan sağlayıp onu hayvan yemi yetiştirmeğe teşvik etmeyi bile tedbir olarak ele almak düşüncesindeyiz.
1962 bütçesinde çok zamandan beri ilk defa olarak Ziraat Bankasına hazineden kredi ve tohumluk için yardım yapıyoruz. Ciddî mahrumiyet tedbirleri aldığımız bir senede hazinenin bu fedakârlığı takdir edilecektir ümidindeyim.
Sevgili vatandaşlarım,
Tarımın yanında, sanayiye aynı ciddiyetle el atmış bulunuyoruz. Sanayimiz kendini toparlamağa muhtaçtır. Verimli bir surette işleyen sanayi tesislerimizin Devlet eliyle ve özel teşebbüsle vücuda getirilmesine ihtiyacımız vardır. Enflasyondan ve çalışmadan kazanmak hevesinden cemiyeti kurtarmak lâzımdır. Kolayca endüstri kurulabileceği fikrine kapılmamalıdır. Yoksa, enflasyon uçurumu görünüp resmî ve özel teşebbüsün hesabını kitabını bilmesi lâzım geldiği anlaşıldığı vakit yükler ve acılar ölçüsüz olur.
Bir yandan Devlet işletmelerini daha verimli kılacak tedbirler alınırken, bir yandan da devletin iktisadî faaliyet alanı ile özel teşebbüsün faaliyet alanı iyice belirtilmek suretiyle ve uzun vadeli plânla, özel teşebbüs ve yabancı sermayeye yeni bir teminat getirilmiş olacaktır.
Büyük bir dış borç yükü altındayız. 1962’de 1 milyar 35 milyon lira, 1963’de 1 milyar 557 milyon lira, daha sonraki yıllarda da bu civarda dış borçlar ödemek zorundayız. Bu dış borç taksit ve faizleri ihracat kazancımızın üçte biri civarındadır. İlânihaye borç yaparak yaşayacağımız düşünülemiyeceğine göre uzun vadede bir dış ticaret muvazenesine ulaşabilmek için dikkatli bir ithalât ve ihracat politikası gütmeğe ve ihracatımızı süratle geliştirmeğe mecburuz.
Sevgili vatandaşlarım,
Bir esaslı derdimiz çeşitli hüviyetle kurulmuş müesseseleri içinde bulundukları güçlüklerden ve harabiyetten kurtarmaktır. Bunların borçlarına, işletme güçlüklerine çare bulmak, resmî ve özel, bunların istikballerini korumak başlıca kaygumuzdur. Bunun üzerinde çalışıyoruz. Yatırımlarımızın önemli kısmı 1962’de ve hattâ ondan sonraki beş senelik plân içinde, kurulmuş tesislerin bakımına ve kurtarılmasına ayrılacaktır. Bu tedbirlerin üzerinde ve peşindeyiz. Bunları kurtaracağız.
Sevgili vatandaşlarım,
Sizlere kalın çizgileriyle iktisadımızın durumunu ve onu ıslah etmek için ilk önce ele aldığımız basit fakat elzem tedbirleri söyledim. Yeni iktisadî gelişmemiz, hürriyet ve demokrasi içinde hesap ve plânla mümkün olacaktır. Demokratik rejimin bünyesi itibariyle kalkınma getirmiyeceği, hürriyet içinde kalkınmanın mümkün olmıyacağı, kalkınmanın emir ve otorite ile yapılabileceği iddiasının samimî bir iman ile karşısındayız. İkinci Dünya Harbinden sonra ciddî olarak aciz ve yoksul kalmış memleketlerin pek büyük kısmı kapalı rejimle değil, hesaplı, plânlı hürriyet rejimi ile kalkınmıştır. Arazileri, membaları hudutsuz geniş, nüfusları hesapsız sayıda olan, bir iki büyük memleketin kapalı rejimle kalkınma teşebbüsleri misâl olarak alınamaz. Bunlar, neticeye varmak için kimsenin göze alamıyacağı fedakârlıklara katlanmaya mecbur olmuşlardır.
Ancak bir hususu belirtmek isterim. İktisadî ve sosyal kalkınma olmadıkça rejimin yaşamıyacağı bütün çalışmalarımızda göz önünde tuttuğumuz gerçektir. Bu yüzdendir ki, bizim kalkınmamız vatandaşın yaşama seviyesini yükseltirken sosyal adaleti temin etmeyi hedef tutmaya mecburdur. Şimdi artık asırlık liberal rejimlerde bile sosyal adalet millet hayatının temel düsturudur. Bizde ise, fedakârlıkla kalkınma yapmanın çabası içinde sosyal adaletin iktisadî tasavvurlarımıza temel olması başarının şartıdır. Bugün millî gelirimizin taksiminde esaslı ölçüleri henüz bulmuş değiliz. Bu ölçüleri adaletle isabetle bulmak daimî kaygumuzdur. Bu gerçeklerin karşısında bizim iddiamız, etrafta gördüğümüz inandırıcı misâllerin şahitliği ile şudur ki bu hedeflere varmayı temin edecek vasıtaların en münasibi ve verimlisi demokratik rejimdir. Türkiye’nin sosyal ve iktisadî meselelerini halledebilmek için çarelerin başında vatandaşı buna inandırmak vardır. Konuşmıyan kendisine anlatılmıyan vatandaş sıkı bir fedakârlık rejimine nasıl inanacaktır? Hep, büyük otoriter rejimlerin milletleri mütemadiyen emir altında bulundurabilmeleri göz önüne alınıyor. Bizim milletimiz bu usule hiç bir zaman yatkın olmamıştır. Olmıyacaktır. Ama onu, anlattığımız konuştuğumuz zaman ikna edebileceğiz.
Sevgili vatandaşlarım,
Dış yardım meselesinde bir iki noktayı sizlere apaçık söylemek isterim. Dostlar, müttefikler içinde itibarlı bir unsur olarak yaşıyoruz. Milletlerin birbirlerine yardımları düstur haline gelmiştir. Amma hiç bir millet yardımı, diğer milletin hesapsız düzeni ve israfı için yapmayı düşünmemektedir.
Eğer biz kalkınmamız için kaynaklarımızı ve çalışma gücümüzü harekete getirir, fedakârlıkla, hesapla ve plânla işe koyulursak geniş ölçüde yardım göreceğiz. 1962 yazında ilk beş senelik plânın hazır olacağını vatandaşlarıma haber verebilirim. Şu anda, bunun için bütün devlet daireleri seferber olmuştur. Projelerle ve hesaplarla meşguldürler. Bu hesapların tatbikinde siyasi tesirlerle yersiz ve verimsiz her akla gelen teşebbüsü desteklemiyeceğiz. Mutlaka temeli sağlam olan hesapları ele alacağız. Size haber vereyim ki, bu düşüncelerimiz ve hesaplarımız Amerika Büyük Elçisi ile son görüşmelerimizin temeli olmuştur. İsabetli bir siyasetin karşılığını ve desteğini bulacağımızdan eminim.
Sevgili vatandaşlarım,
Size yaldızlı şeyler söylemedim. Size, şu anda gerçekten ne yapmakta olduğumuzu söyledim. İstedim ki her şeyi bilesiniz. Kaynaklarımızı işletmek, yerinde kullanmak suretiyle yatırım yapmaya bugünkü malî ve iktisadî unsurların istediği şekilde, o maksatla çalışıyoruz. Böyle çalışmalar ciddî hastalıkları mutlaka tedavi eden, zorluğu ve darlığı mutlaka kolaylığa ve genişliğe götüren tedbirlerdir. Buna inanıyoruz. Bunları tatbik edeceğiz. 1962 bütçesiyle bunlara başladık. 1963’te büyük plân tertibine giriyoruz. Benden mucize beklemeyin. Bizden gayret, ilim ve metoda bağlılık, siyasî tesirlere karşı mukavemet ve gece gündüz demeden çalışma bekleyiniz. Benim sizden istediğim ise safça değil ama gerçekçi bir iyimserliği yüreklerinizde aydınlık tutmanız, hayatınızın bütün sahalarında onun ışığından faydalanmanızdır. Diyebilirim ki, biz şimdi bir başka çeşit mücadelenin içindeyiz. Bu, iyimserlerle karamsarların mücadelesidir. Bunda galip geleceğiz. Buna inanmış olanlar çeşitli sahalarda ötekilerden erken, üstün ve devamlı kazançlar sağlıyacaklardır. Basınımızdan yardım ve Büyük Meclis’imizden ahenk içinde çalışmanın bütün başarılarını dilerim. Son söz olarak şunu belirtmek isterim ki, bütün bu tedbirlerin başında ve önünde memleketimizin geleceğine güven ve memleketimizin içinde devamlı ve istikrarlı bir hükûmetin getireceği huzur vardır. Bunu hükûmetle vatandaşlarımızın el birliği ile sağlıyacağız. Biz buna muktediriz.
Aziz ve sevgili vatandaşlarım. Sizlere refah ve esenlik dilerim ve sevgiler sunarım.
TÜRK-İŞ Temsilciler Meclisi Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[28]
İnönü, Türk-İş Mümessiller Meclisi temsilcilerine özet olarak demiştir ki:
“İşçi haklarının gelişmesi ve geliştirilmesini sağlamak, bizim için vazifedir. Grev hakkı ve kollektif iş akdi Türk işçisine verilmelidir. Bunu, Türk işçisi mükemmel bir şekilde kullanacaktır. İktisadî hayatımızda, sendikacılığın gelişmesinin olumlu sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Bunu, kendileriyle görüştükçe işverenlere de anlatıyorum, anlatacağım. Kuvvetli bir işçi teşkilâtı kurulduktan sonra işveren ve işçi münasebetleri daha mükemmel bir suretle düzelecektir.
Fakat 500 yıllık bir zihniyet değişip de yeni ve ileri bir düzene geçilirken endişeler duyulması pek tabiidir. Siz sendikacılar, kendi tutumunuzla ve işverenlere karşı davranışınızla bu endişeleri giderebilecek olgunluktasınız. Ben bunu her vesile ile müşahade ettim.”
Gruptaki Sendika Başkanlariyle, ayrı ayrı tanışan Başbakan İsmet İnönü, işyerlerinde bir istihsal unsuru olarak çalışan işçilerin kuvvetli ve haklarını koruyacak sendikaların varlığını duydukları zaman, huzur içerisinde çalışabileceklerini söylemiş ve bu sonuca varılabilmesi için sendikacılığın gelişmesine çalışılacağını açıklamıştır. Başbakan, hakların verilmesi sırasında işçi işveren münasebetlerinin düzelmesi gerektiğine işaretle, küskünlük ve dargınlıkların ortadan kaldırılması yolunda harcanacak çabaların, sendikacılara düşen başlıca görevlerden olduğunu söylemiştir.
Sendikacılara, “İşverenler belki sizleri yeteri kadar anlamadıkları için sizden endişe edebilirler” diye şaka yapan Başbakan, daha sonra demiştir ki:
“Ben, mümkün olduğu kadar anlaşmayı istiyen bir insan olduğum halde, beni umacı gibi görenler olmuştur. Fakat sonradan yaptığımız görüşmelerde bu kanaat değişmiş, benim için ‘yumuşak mizaçlı, görüşülebilir, konuşulabilir ve münâkaşa edilebilir bir insan’ hükmü verilmiştir.”
Sendikacılara, kendilerini umacı gibi görenler var ise onlara katılmadığını ifade eden Başbakan, “Kendinizi işverenlere tanıtmanız, böyle olmadığınızı bildirmeniz gereklidir” demiştir.
İşçilerin, bazı iktisadî devlet teşekkülü genel müdürlerinden yaptıkları şikâyeti dinleyen İnönü, 27 Mayıs münasebetiyle siyasî sebeplerle işlerinden uzaklaştırılan işçilerin yerlerine alınmaları için gayret sarfedeceğini bildirmiş, 500 kadar olan bu işçilerin dertleri ile yakından meşgul olacağını açıklamıştır.
TÜRK-İŞ Temsilciler Meclisinde Yapılan Konuşma[29]
Başbakan İsmet İnönü, dün saat 10.30’da Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Temsilciler Meclisinde bir konuşma yapmıştır. İki yüz elliye yakın işçi temsilcisine hitap eden Hükûmet Başkanı çalışma hayatına siyasî bünyemizin mühim bir vazifesi gözü ile bakmağa başladığımızdan beri 16-17 yıl geçtiğini, şimdi ise toplu sözleşme ve grev hakkının kullanılmasına dair mevzuatı memleketimizin bünyesine ithal etmek suretiyle yeni bir merhaleye ulaşmakta olduğumuzu belirterek sözlerine başlamıştır.
İnönü, ilk devrede hakemler ve hazırlayıcı müesseselerle çalışma hayatımızı tekemmül ettirmenin mümkün olacağı[nın] zannedildiğini, sonradan grev hakkı tanınması zaruretini müdafaa eden partilerin ortaya çıktığını, bu hakka taraftar siyasî rakiplerden biri sonradan grevin aleyhine vaziyet aldığı halde, greve aleyhtar diğer siyasî partinin ihtiyacı görerek ve inanarak işçilerin bu hakkını savunmağa başladığını anlattıktan sonra nihayet Kurucu Meclis’te toplu sözleşme ve grev hakkının Anayasaya girmesi sağlandığını ve karma hükûmetin de şimdi bunu fiilen tahakkuk ettirmek yolunda olduğunu söylemiştir. İnönü demiştir ki:
“Yeni siyasî hayatımız iktisadî alandaki gelişme tedbirlerini behemahal plânlı ve makûl bir surette yürütmek çabası içindedir. Güç bir devreye girmiş bulunuyoruz. Bu iktisadî kalkınma devresinde, sosyal adaleti gelişmenin bir şartı olarak ele alıyoruz. Bunu bir arzu ve gösteriş değil hürriyet içinde kalkınmanın bir şartı addediyoruz.
Karşıyız
Biliyorsunuz ki, bizde de “Hürriyet içinde kalkınma olmaz”, “Sosyal adalet içinde kalkınma sözü cemiyet için salim bünye vaat etmez” zihniyetinde olanlar vardır. Biz bunlara karşıyız. Düşünüyoruz ki, çalıştıranlar yani çalışma sahası yaratanlarla çalışanların ahenk içinde anlayışla çalışabilmeleri gelişmemizin temeli olmalıdır.
Bir iki gün önce beni ziyarete gelen arkadaşlarınıza da açıkladığım bu hususu burada sendika başkanı arkadaşlarımın huzurunda tekrarlamak isterim:
Sosyal adalet ve işçilere tanınan haklar, iktisadî gelişmemizi güçleştiren engeller değildir. Bilâkis ayarlayıcı, ahenk içinde beraber çalışmayı sağlayıcı yardımcı vasıtalardır. Bu tedbirlerin mahiyetini cemiyete anlatmak işverenlerle işçiler arasında ahenk kurmak her şeyden önce sendika idarecilerinin himmetine bağlıdır. Çalışanlara, işçilere, içine girdikleri müessesenin muntazam işlemesini, refah içinde bulunmasını ve gelişmesini kendi öz malları ve menfaatleri imiş gibi yakın bir alâka ve sevgi ile değerlendirmek zihniyetini verebilirsek her türlü üzüntü konuları ortadan kalkacak ve müesseselerimiz daha süratli ve salim bir gelişme imkânına kavuşacaklardır.
Sabır
Bu düsturların böyle bir toplantıda söylenivermesi kolay olmasına mukabil, bunların tatbikatta tahakkuk ettirilmesi kolay değildir. Dikkat ister, sabır ister, sebat ister işçi hareketlerinin başındaki mesuliyet sahibi arkadaşlarımın, idarecilerin ve sendikacıların doğru yolda ahengi muhafaza edecek kudrette olmaları lâzım gelir. İş yerine gelen vatandaşın siyasî kimliğini kapıda bırakması ve müşterek menfaatle bağlı olduğu müessesenin muntazam işlemesi için bütün gücü ile çalışması adetini yerleştirmeliyiz. Sizler küçük çekişmelerin üstüne çıkacak olgunlukta olduğunuzu ispat ederseniz ve bunları yenecek kudreti gösterirseniz müşküllerin büyüğü ortadan kaldırılmış olur.
Önümüzde büyük meseleler vardır. Bir çok işçilerimiz, siyasî sebepler ve ithamlar yüzünden birbirleri ile çekişme haline düşmüşlerdir. Bunlar büyük kütlenin az bir kısmıdır ama, bazıları işlerinden çıkarılmışlardır. Siyasî sebeplerle işten mahrum edilme, ihtilâlden sonra olduğu gibi, ihtilâlden evvel de olmuştur. Bunları, adalet ve insaf ile ve hepsini aynı şartlar altında görerek tamire öncü olursanız işveren müesseselerin vazifelerini kolaylaştırmış olursunuz. Benim yapmağa çalışacağım şey, geçmiş siyasî olayların kusurlarını ve çekişmelerini unutturmağa çalışmaktır. Mesele müesseselerin başında bulunanları bu zihniyete alıştırmaktadır. Bakan arkadaşlarım bu istikamette ciddî bir gayret sarfedeceklerdir. Biz geçmişle uğraşmıyoruz ve uğraşmıyacağız, milletçe huzuru temin için geçmişi mümkün olduğu kadar unutmağa çalışmak, gözleri istikbale dikmek ve hali tamir etmek lâzım olduğu kanaatindeyiz.
İşlerinden mahrum edilen bu insanlar, bir takım siyasî tertiplere, çelişmelere vasıta olarak kullanılmışlardır. Ama benim kanaatimce onların bu husustaki kusurları on yedinci derecededir. Kendilerinin ekmeğine sahip olan insanlar onları siyasî maksatlarına göre kullanmak isterlerse nasıl bir mukavemet gösterebilirler?
Adalet
Bütün bunları ciddî bir şefkat hissi ile tamir etmek kararındayız. Sizden isteğim, eski veya yeni haksızlığa uğramış olanları aynı şefkat hissi ile görmeniz ve içinde bulunduğunuz idarelere adaletli, isabetli bir muamele için samimî kılavuz olmanızdır.”
İsmet İnönü müteakiben, çalışma hayatı yeni baştan düzenlenirken göz önünde tutulması gereken esaslara geçerek şöyle devam etmiştir:
“Cemiyetin, sendikacılıktan, işçi hareketlerinden ürkmeyerek bunları medeniyetin merhalesi ve kalkınmanın vasıtası telâkki edecek bir anlayışa varması, vardırılması, işçi teşkilâtının olgunluğuna ve meseleleri geniş yürekle mütalâa ederek ihtilâfları çözme dirayetine bağlıdır. Bir yerde hallolunmıyan güçlükler ve çekişmeler gördüğüm zaman selâhiyet sahibi insanı muhatap tutacağım gibi sizin gayretlerinizin eksik olduğunu da hükmetmek zarureti olacaktır.
Islah
Çalışma mevzuatı üzerinde Karma Hükûmet gerek bakanı vasıtasıyla, gerek Hükûmetin Umumî Heyeti ile eksikleri tamamlamak için ciddî bir gayret içindedir. İş ve İşçi Bulma Kurumu Teşkilâtını daha faydalı, daha tesirli hale getirmek istiyoruz. Kazalar, işçi sağlığı, can güvenliği, adaletli bir gelir dağılışı prensipleri üzerinde dikkatle duruyoruz. Muvakkat işçilerin vaziyetini ıslah etmek de Çalışma Bakanlığının hedeflerinden biridir.
Nihayet, toplu sözleşme ve grev hakkının işlemesi mevzuatını getireceğiz. Bunların medeniyet için ileri bir merhale olduğunda ne memleketin siyasetinden mesul olanların, ne de işçi vatandaşlarımızın mesleki hayatını idare eden sendikacıların şüphesi yoktur. Ancak bunlar kuvvetli ilaçlardır. Her kuvvetli ilaç gibi faydasını ve aksi tesirini beraber mütalâa etmek lâzımdır. Bu hakların cemiyet hayatı içinde isabetli bir tarzda kullanılmasını sizler tanzim edeceksiniz.
İyi kullanma
Hatırınızdan hiç çıkmamasını istediğim bir şey söyliyeceğim:
Cemiyetin her müessesesi, siyasî ve içtimaî her müessesesi muayyen mevzularda selâhiyet sahibidir. Bu selâhiyetler bazen çok müstakil ve çok mutlak mahiyettedir. En büyüğünü, Büyük Millet Meclisi’ni alalım. Bu Büyük Meclis’in selâhiyetleri hiç bir yerden tahdide maruz değildir. Bunun gibi, cemiyetin her teşekkülü, kendi ölçüsünde geniş selâhiyetlere mâliktir. Selâhiyetler, cemiyet işlerini yürütmek için elde edilmesi ve verilmesi lâzım olan kuvvetlerdir. Ama, bu kuvvetleri kullanırken insanlar bileceklerdir ki, ellerindeki bir selâhiyetin yanlış kullanılması, bir defa, iki defa, üç defa tamir edilebilir ama, elde selâhiyet var diye bir Başbakan veya bir sendikacı isteğini yapmak kudretini ölçüsüz ve düşüncesiz bir tarzda kullanırsa nihayet elindeki selâhiyetleri kaybeder. Kanunların verdiği müstakil, büyük selâhiyetler ancak iyi kullanıldığı müddetçe devam edebilir. İyi kullanılmadığı zaman derhal düşmez ama, biraz yıpranır ve yıprana yıprana bir gün bakarız ki, kendisinde selâhiyet denen şeyden eser kalmamıştır.
Onun için çalışma hayatının toplu sözleşme ve grev hakkı kullanmak gibi devirlerinde ve işverenlerin iş verme selâhiyetlerinin kullanılmasında, bu ilâçlar ve vasıtalara başvurulacağı zaman, bir defa değil, dört defa düşünmek mecburiyetinden hiç kimse uzak kalmamalıdır. Benim tavsiyem budur. Bunlar kıymetli vasıtalar ve selâhiyetlerdir, isabetli şekilde kullanabilmek için devamlı bir dikkat ister.
Mühim meselelerimizden biri de mesken işinizdir. Bunu Çalışma Bakanınız ele almıştır. Hükûmet de umumî bir iskân politikası olarak aynı şeyi gerçekleştirmek kararındadır.
Eğitim meselesi
Eğitim meselesi, sosyal adaletin de işçi hayatının da mühim bir koludur. Biz işçi hayatında sendikacılık eğitimini, sendikacıların elinde bırakmak fikrindeyiz. Ümit ediyoruz ki meslek arkadaşlarımız eğitim yönünden bunu ciddiyetle ele alıp takdirlerini doğru yolda kullanacakladır.
İşçilerin eğitimi bahsinde uğradıkları güçlükleri yenmede, çocuklarını eğitme ve yetiştirme imkânlarına sahip olmada kendilerine yardımı cemiyetin ehemmiyetli bir işi sayıyoruz.
Tabiî bunun yanında kalifiye işçi dediğimiz yetişmiş işçi meselelerinin yeni tedbirlerle ve ihtiyacın gerektirdiği şartlar içinde halli lâzımdır. Ehliyet meselesi çalışma hayatında başta gelir.
Çalışma Bakanı arkadaşımın belirttiği misâllerden öğreniyoruz ki, işçilerimize “Çalışmıyorlar, bilgileri kâfi değil, şartların kifayetsizliğinden üstünlük gösteremiyorlar, çalışma hevesi noksandır” gibi ithamlara rastlamak mümkündür. Aslında bu gibi ithamlar millî karektere tevcih edilmiş sayılabilir. Ben bu fikirde değilim. Hepimiz çalışma yetkisi ve kudret bakımından işçimizin işindeki yetki ve kudretindeyiz demektir. Şevkimiz aynı derecededir.
Çalışma Bakanımız bana, muhtelif yerlerdeki müşahadelerine dayanarak, işçilerimizin iki vasfından bahsetmiştir. Bunlardan birisi, hiç beklenmiyecek yerde işçimizin büyük bir hevesle işine bağlanması, tahminlerin üstünde heves ve ehliyet göstermesidir. İşçi kitlesinin her sahada ehliyetli olabileceğine rahatlıkla ümit bağlanabilir. İkincisi de, en ağır işlerde dahi işçi ile işveren arasındaki ahengin, işçileri müesseselerine candan bağladığıdır. Bunlar münferit misâller bile olsa ortada güvenilir bir temelin mevcudiyetine haber vermektedir.
Bu sebeple çalışma hayatına samimî inançla bağlıyım. İşçi mevzuatı için düşündüğümüz tedbirler bir başka yönden de ferahlatıcıdır. Böylece, işçilerimizin çalışma hayatının bir erginlik devrine girdiğine hepimiz kaniyiz. Bu erginlik devrinde çalışma hayatımızın zaferine inanıyorum.
Siz öncüsünüz
Sizler, Türkiye’nin gelişmesinin ve iktisadî kalkınmasının sosyal adalet anlayışı içinde, işçi idarecilerinin dirayetleri sayesinde, işveren-işçi münasebetlerinde samimiyet ve işbirliği ile mümkün olacağını anlamış kimselersiniz. Bu anlayışınızı yakın bir gelecekte samimiyetle tahakkuk ettireceğinize ve öncüler olarak cemiyetin sizi tebcil etmesini candan arzu ediyorum.”
Bu arada, Çukurova Tarım İşçileri Sendikası Başkanı Lâtif Şah, oturduğu yerden Başbakandan dilekleri olduğunu söylemiştir. İnönü, bunun üzerine Lâtif Şah’ı yanına çağırmış ve söyliyeceklerini mikrofonda açıklamasını istemiştir.
Lâtif Şah, tarım sektöründe çalışan işçilerin durumunun da ele alınması gerektiğini söylemiştir. Buna cevap veren Başbakan İnönü, “Bu da önemli meselelerimiz arasındadır” demiş ve sırası gelince o konunun da ele alınacağını bildirmiştir.
Daha sonra Başbakan İnönü sözlerini şöyle bitirmiştir:
“– Çalışma hayatına düzen veren sendikacılığın önümüzdeki günlerde yeni bir konusuyla karşılaşacağız. 22 Ocak’ta başlıyacak Çalışma Meclisinde işverenlerle işçilerin kendilerine ait meseleler ahenk ve karşılıklı güven şartları içinde halledilecektir. Ahengin devamı, sizlerin de gayretlerine bağlıdır.
Çalışma Meclisinin bu ahengi sağlayıcı olması ve amelî olmasını diliyerek sizlerden ayrılmak istiyorum.”
DPT Planlama Dairesindeki Toplantıda Yapılan Konuşma[30]
Muhterem arkadaşlarım,
Bugün Devlet Plânlama Dairesinde bir toplantı yapılacağını öğrendiğim zaman Bakanlıklarımızın ve Devletin ve Devlet Teşekküllerinin büyük merkezlerini idare eden büyük mesuliyetlerini taşıyan kıymetli arkadaşlarımızla tanışmak ve fikirlerimizi söylemek için Plânlama Reisi arkadaşımızdan bana fırsat vermesini istedim. Sizi bir arada görmekten ve çok değerli vazifelerinize iki söz söylemekten şeref duyuyorum.
Muhterem arkadaşlarım, Anayasanın gerektirdiği hükümle ve öteden beri kanaatlerimize uygun bir tedbire riayet hissiyle Devletimizin kalkınmasında Plânlama Teşkilâtını plânlama usulünü esas ittihaz ettik. Bir yanlış anlamadan bütün idaremizi kurtarmak isterim. Bir memleketin kalkınmasında, plânlama usulünün esas ittihaz edilmesi, işlerin Plânlama Teşkilâtı Dairesinde başlanıp bitirileceği mânasını vermez. Plânlama işi öyle bir usuldür ki bunu bütün Bakanlıkların, o memleketi idare eden yüksek seviyede mesuliyet sahibi bütün arkadaşların bu faaliyetin birinci derecede içinde bulunmaları lâzımdır.
Plânlama usulünde plânlamayla memleketin kalkınmasını idare ederek muvaffak olmamızın şartı sizlerin, bütün müsteşarların, umum müdürlerin, iktisadi devlet teşekküllerini idare edenlerin ve bütün hükümetin plânlama işinde beraber çalışmalarına, eserin hazırlanması için herkesin bütün gücünü sarfetmesine bağlıdır. Yalnız başına Plânlama Dairesinden eser bekliyemeyiz. Memleketin kalkınması birçok dâvaların tetkik edilmesine ve ele alınmasına bağlıdır. Memleketin ihtiyacını geniş ölçüde bilmek lâzımdır. Memleketin kaynaklarını esaslı bir surette bilmek lâzımdır. Hepsinden mühimi memleketin ihtiyaçlarını isabetli bir sıraya koyabilmek lâzımdır.
Vasıtalar mahdut
Vasıtalarımız mahduttur, bize mahsus değil, her memleketin vasıtaları ihtiyaçlarına nispetle mahduttur. Mutlaka çok zamana ihtiyaç gösteren mâkul sıralara bağlanmış ihtiyaçları isabetle ele almayı icap ettiren bir konudur. Bu, sözümün başında dediğim gibi memleketi tanıyan, iş idare eden arkadaşların takdirlerine ve yardımlarına büyük ölçüde ihtiyaç gösterir. Eğer böyle bir işbirliği yapılmazsa plân yapılmaz ve plân yapılmadı mı devletin mahdut kaynakları verimli bir surette kullanılamaz. Kalkınma işleri ahenkli bir sırayla birbirine bağlanamaz. En verimli en lüzumlu en müstacel işler ön sıraya alınamaz.
Sıraya koymalı
Demek ki ne yapmak istiyoruz? Memleketin kalkınması için nelere ihtiyaç vardır. Bunun idare edenler tarafından, idare edenler dediğim zaman siyasi kademelerden idare edenleri muaheze etmiyorum. Memleketin işlerini mütehassıs olarak hararetle daimî bir çalışmayla idare eden sizlerin umum müdürlerin, müsteşarların, teşkilâtımızın başında bulunanların düşünmeleri, zihinlerinde bu ihtiyaçları bir sıraya koymaları, alıcı gözü ile düşünmeleri ve teklif etmelerine bağlıdır.
Sizin teklifleriniz bir merkezi idarede toplanacaktır. Ne olsa memleket ihtiyaçlarının bir bölümünü idare ediyorsunuz, bir bölümü idare ederken de memleketin bütün ihtiyaçlarını, vasıtalarını göz önünde bulunduracak anlayışta ve kemaldesiniz, ama bunun yanında gene dikkat etmek lâzımdır ki; ancak memleket işlerinin bir bölümünü idare ediyorsunuz. Bütün bu bölümlerde çalışan arkadaşların teklifleri bir merkezde toplanacak, bu merkez bunları değerlendirerek o zaman için amelî bir sırayla bir müşterek programı sağlıyacaktır. Böyle yapılmazsa, göz önüne alınıp yapılmazsa, kalkınma işleri dediğimiz, tesisler biraz tesadüfe bağlı olur. Neticede çıkan eserler ya yarım kalır ya da bir tarafa bir sahada toplanır. Ahenkli bir kalkınma temin edilemez.
Hülâsa bir çok defa misalini gördüğümüz, ya eser meydana gelir çalışamaz, ya yarım kalır, ya parasının nasıl malî vasıtalara bağlanabileceği etraflı düşünülmemiştir. O yüzden eksiklikler olur, çok pahalıya çıkar. Hülâsa az vasıta mahdut imkânlar mühim ölçüde heba edilmiş olur. Biz vasıtası mahdut olan memleketler, bu tarzda kayıplardan daha çok dikkatle kaçınmak mecburiyetindeyiz. Şimdi plânlama işi Vekâletlerin teklifleri toplanacak, bir kalkınma plânı meydana gelecektir. Vekâlet teklifleri proje olarak gelecektir.
Merkezde toplanmalı
Teklif sözünü mahsus kullandım. Şimdiye kadar daima teklif yapılmıştır. Ama o tekliflere istinaden para yatırılamaz ve bir plâna o teklif sokulamaz. Teklif mutlaka bir proje halindedir. Ön proje halinde gelecek teklifler merkezde toplanarak, bir plân vücuda getirilecek. Bir plân vücuda getirilmek için teklifi hazırlayan projeyi gönderenlerle daimî temasta bulunulacaktır. Fikirler test edilecektir. Siyasî mesuliyet sahipleri son kararı verecektir. Ama bunların hepsi bu ön projelere istinat edecektir. Çalışmamız burada başlıyor. Ön proje demek, sizin hürriyet ve idare alanınızda kalkınma için ihtiyaç gördüğünüz konuların düşünülmesi ve proje halinde kağıt üzerine konması demektir. Sizden bunu istiyoruz ve bu suretle devletin bütün daireleri plânlama işinde daha başından itibaren çalışmaya iştirak edeceklerdir. Bu çalışmaya iştirak olmazsa, sizin yapacağınız hazırlığı başka bir teşkilât ile tamamlamağa imkânımız yoktur.
Âhenk
Şimdi bu birçok bakanlıklara, birkaç defa rica ettim. Bakanlıklardan ön projelerin hazırlanmasına çok ehemmiyet verilsin, acele edilsin biran evvel bunlar Plânlama Dairesine gönderilsin dedim. Bu projelerin az olması mahdut olması icap etmez. Aksine memleketleri idare edenlerin birçok proje hazırlamaları, göndermeleri, mümkünse maksada hizmetleri o kadar fazla olur. Çünkü bu ihtiyaçlar için siz projeyi ne vakit olsa yapacaksınız. Sizin birinci derecede gösterdiğiniz bir teklif diğer bakanlıkların ihtiyaçları ile bir araya geldiği zaman sizin düşündüğünüz sırada kalmayabilir. Çünkü nihayet kalkınma içinde muhtelif ihtiyaçların arasında bir ahenk bulunması lâzımdır. Onun için bir çok ön proje hazırlanması lâzımdır. Bunlar hazine olarak Devlet Plânlama Teşkilâtı merkezinde kalırlar ve imkân oldukça meydana çıkarılarak Devlet Plânlamasına kaydedilirler.
Devlet Plânlamada kabul edilen işlerin yürütülmesi ön projeye bağlıdır. Tatbikinin yürütülmesi ancak proje ile mümkündür ve bu proje sizin yaptığınız proje olacaktır. Hem plânlamanın hazırlanmasında, hem onun tatbikinde sizin hazırlığınız temel vazifesi görür. Onun için Bakanlıkların muhtelif yazılarında belirtildiği gibi bu kalkınma işinde gördüğümüz ihtiyaçların projelere bağlanması işini süratle ilerletmenizi sizlerden bilhassa rica ederim.
Şimdi 1962 senesinin yatırımları ile uğraşıyoruz. Bunlar için teklifleriniz müstacel olarak merkezde toplanmalıdır. Bu iş biter bitmez önümüzdeki sene yazın bitirmeyi düşündüğümüz beş senelik plân için çalışmaya başlıyacaksınız. Şimdi tetkiklerimizi küçüklü büyüklü ne kadar geniş tutar, arkadaşlarımızı muhtelif vazifelerle ne kadar sıkı çalıştırırsanız hem 1962 bütçesi için acele yardım etmiş olursunuz, hem büyük kalkınma plânı için hazırlıklarımız ilerlemiş olur. Bu kalkınma işinin mühim bir tarafı, bunun malî kaynaklarını temin etmek tarafıdır.
İçimizdeki, kendi malî vasıtalarımızın doğru kullanılması, çok titriyerek özenle yerinde sarfolunması büyük bir mesele olduğu için bunu ancak iyi hazırlanmış proje ve isabetli plânlama ile temin edebiliriz. İşler çok defa zamanında parası bulunmadığı, girişilen borç ödenmediği için yarına kalır, masraf çok olur. Evvelce parası, zamanı iyi hesap edilmeyen bir tesis A rakamından çıkacaksa malî kaynakların düşünülmeden parça parça vücuda getirilmeye çalışılan aynı tesis 8 A ile çıkar. Bir işin 8 mislini heba etmeye bizim kudretimiz yoktur.
Bu emanet sizin kıymetli ve dikkatli ellerinizdedir. Onun için projelerle nerede ne yapılacağı, ne kadar zamanda çıkacağı, ne para verileceği, bundan ne kadar temin edileceği dikkatle tetkikimizden geçmesini isterim.
Plânlama işinde dış yardım meselesi ehemmiyetli bir konudur. Böyle devlet plânı ile kalkınmaya girmiş memleketlerden hiç birisi çok zengin olanlar bile devlet kaynakları dışında krediler bulmaksızın maksada erememişlerdir, eremezler. Dış kaynaklardan biri dış malî müesseselerdir. Diğer dost devletlerin bizim kalkınmamızda dostane alâkaları olan devletlerin dış yardım kolaylıklarından istifade etmek meselesidir.
Plân
Her iş kaynak ister. Dost devletler, ister dış yardım, herhangi bir şekilde malî yardım için ilgi göstersinler, isterse dış memleketlerde[ki] büyük malî müesseseler, bizim kalkınmamızla ilgilenerek kredi açmayı düşünsünler. Hattâ yerli müesseselerimiz, bizim ihtiyaçlarımızı yakından bilmesi tabiî olan kendi bankalarımız bizim malî ihtiyaçlarımızla alâkalanmak için hepsi proje isterler, devlet böyle ister, dışarıdaki banka böyle ister, içerdeki banka böyle ister. İhtiyacım vardır, şu işi yapacağım, bize ne suretle yardım edersiniz, dediğimiz zaman, ihtiyacınızı lütfen gösteriniz derler. Bunu bir proje üzerinde, bir plân üzerinde göstermeniz lâzımdır.
Bu maruzatı şunun için söylüyorum ki: Vekâletlerimizde, Bakanlıklarımızda isabetli ön projeler ve projeler vücuda getirmek işi bu yeni, şimdi tatbik etmeğe çalıştığımız sistemin plânlama işinin özüdür ve ruhudur. Bu sizin elinizdedir. Siz himmet ederseniz, alâka gösterirseniz bu kalkınma işinde herhangi bir büyük müessesenin başında bulunan müdür veya herhangi bir dairenin büyük şubesini idare eden umum müdür bu kalkınma işini, kendi mesleğinin birinci vazifesi imiş gibi ehemmiyetle bu işin hazırlığını temin etmezse bu tedbirde memleketçe muvaffak olamayız. Mesele bu kadar ciddidir ve sizin yakın alâkanıza bu kadar muhtaçtır.
Sürat
Muhterem arkadaşlarım, maruzatımı bitirdim, eğer içinde bulunduğumuz vaziyetin ehemmiyetini ifade etmeğe kudretim yetti ise kendimi bahtiyar sayarım.
Sizleri hürmetle selâmlarım ve plânlama işinde benimle beraber hepimizin ciddî bir memleket vazifesi olarak iyi bir gayret, isabet ve sürat göstermenizi temenni ederim.
1962 için bütçe çıkacak. Bütçe tamamlanır tamamlanmaz 1962 bütçesinin yatırımlarını değerlendirmek mevzuu bahis olacak. Onun için derhal 1962’nin plânının yapılabilmesi için merkezin elinde sizin projelerinizin hazır bulunması lâzımdır.
Onu müteakip hemen arkasından Mart’ın 1 inci gününden itibaren 5 senelik plânın hazırlıkları başlıyacak, dört gözle Bakanlıklardan gelen projeler beklenecek ve nihayet Haziran’ın başında filan, bu 5 senelik Devlet Plânını hazır bulundurmağa mecburuz ki, bu sene bitmeden evvel 1963’de başlıyacak 3 senelik Plânın tatbikatına başlanabilsin. Müsaade buyurursanız sizi çalışmanızla yalnız bırakacağım, izin alacağım gideceğim, Allahaısmarladık.
İstanbul Gezisine İlişkin Pendik Tren İstasyonunda Verilen Demeç[31]
(...) Başbakan İsmet İnönü “Çalışmak üzere İstanbul’a geldim” demiştir.
Daha sonra İnönü şöyle devam etmiştir:
“–İstanbul’da mümkün olduğu kadar geniş temaslar yapacağım. İktisadî ve siyasî teşekküllerimizin meselelerini dinleyeceğim. İstanbul’da 4-5 gün kalacağım.
İlk önce göreceğim yerlerden biri Gazeteciler Cemiyeti’dir. İlk gün gazeteciler ile hususî bir hasbihal yapmayı düşünüyorum. Son gün de açık bir basın toplantısı yaparak seyahatimi hülâsa edeceğim.
İstanbul’a şevk ve güven ile geliyorum. İstifade etmiş ve aydınlanmış olarak döneceğimi umuyorum.
İstanbullu vatandaşlarıma selâmlarımı ve saygılarımı söylemenizi rica ederim.
Sorularınızı toplu bir halde basın toplantısı gününe hazırlayınız.”
İstanbul Üniversitesi Önünde Öğrencilere Yapılan Konuşma[32]
Sevgili arkadaşlarım, kabulünüze çok teşekkür ederim. Sizi her zaman ideal yolunda buluyorum. Bunun için size minnettarım. Size bütün hayatınızda başarılar dilerim. Atatürk ilkelerinin yerleşmesi, gelişmesi ve korunması genç neslin idealist olmasına bağlıdır. Vazifenizi bileceksiniz. İstikbal için, mesuliyet günleri için esaslı olarak kayıtlanacaksınız. Hazırlıkların başında entelektüel hazırlık, idealistlerin entelektüel hazırlığı vardır. Sözlerimi unutmayınız. Sizi gördüm, bahtiyar oldum. Güvenle ayrılıyorum. Memlekette idealizmin, demokratik rejimin, Atatürk ilkelerinin daima ve en iyi anlayanı, öncüsü ve fedakârı olacaksınız. Allahaısmarladık.
İTÜ Önünde Öğrencilere Yapılan Konuşma[33]
Sevgili arkadaşlarım, hocalarınızdan iyi bilgiler alın. Teknik Üniversitelileri memleketimizin gelişmesi, kalkınması için öncü sayıyorum. Ona göre yetişmenizi isterim. Bütün hayatınızda Türkiye’nin ilerlemesi idealiniz olmalıdır. İdealist olarak yetişmelisiniz. İlerlemenizin kaynağı olan Atatürk ilkelerine yürekten bağlı tatbikçisi olmalısınız. Sizi azimli görmekten bahtiyarım. Size güveniyorum. Başarılar.
İTÜ Televizyon Stüdyosunda Yapılan Televizyon Konuşması[34]
Teknik Üniversiteyi ziyaret ettim. Hocalar çok lütufkârdı.
Talebeler sevgi ile karşıladı. Çok memnun olarak Ankara’ya döneceğim. İdeal sahasında, manevî sahada yeni nesillerimiz Atatürk ilkelerine kıymet vererek terbiye almışlardır. Şimdi, Teknik Üniversitedeki televizyon stüdyosunda kendimi takdim ediyorum.
TESK Toplantısında Yapılan Konuşma[35]
“Muhterem arkadaşlarım, toplantıyı açıyorum” diye söze başlıyan İnönü, devamla şunları söylemiştir:
“– İstanbul’un en büyük içtimaî teşekkülü olan esnaf temsilcilerimizle konuşup, sizlerin dilek ve temennilerini dinlemek için buraya gelmiş bulunuyorum. Meselelerinizi umumî hatlariyle biliyorum. Fakat bu meseleleri bir arada dinlemek ve hâl çareleri aramak için geldim. Burada lütfedip, arzularınızı tekrar edeceksiniz. Onları not alacağım, buyurun arkadaşlar.”
(...) Başbakan İnönü tekrar söz alarak toplantıyı kapatan şu konuşmayı yapmıştır:
“İstanbul’da sizlerle ilk teması yaptık. Sizin vukuflu tecrübelerinizden istifade ettik. Memleketin içtimaî ve iktisadî hayatında mühim mevki işgal eden sizlerin dileklerinizi Ankara’da hükûmetçe tetkik edeceğiz. Hükûmet olarak bize aydınlık istikamet gösterdiniz. Size hizmet etmeyi vazife sayıyoruz. Allahaısmarladık.”
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’ni Ziyarette Söyledikleri[36]
Başbakan İsmet İnönü dün akşam Gazeteciler Cemiyeti’nde gazete sahip, baş yazar, fıkra yazarı ve yazı müdürleriyle bir hasbıhal yapmıştır. Tamamen hususi mahiyette ve mahrem olduğu ifade edilen bu hasbıhalde İnönü, beşi on beş geçe söze başlamış ve altıyı beş geçe izahatını bitirmiştir. Başbakan hasbıhalinde memleketin iç durumunu ve dış siyasetini anlatmış, bunu müteakip kendisine sual soran iki gazeteciye cevaplar vermiştir. Dünkü hasbıhali bir cümle ile özetlemek lâzım gelirse İnönü memleketin kapalı bir rejime geçme tehlikelerine karşı Meclisin ve hükûmetin bütün müeyyideleri ellerinde bulundurduklarını, endişeye kat’iyen mahal olmadığını belirtmiş, demokratik rejimin değişmiyeceğini, değişemiyeceğini anlatmış ve basına aralarındaki çekişmeleri ortadan kaldırarak demokrasi yolundaki gayretlere yardımcı olmasını tavsiye etmiştir.
İnönü iç politikada evvelâ herkesin dilinde olan huzur meselesini ele almış, bir intikam idaresinin geleceği veya yeni bir askerî ihtilâl olacağı söylentilerinin huzurun teessüsüne en büyük iki engeli teşkil ettiklerini söylemiş, ikisinin de asla varid olmadıklarını delilleriyle ortaya dökmüştür. Başbakan iktisadî hayatta istikrarın teessüs edememesini de huzurla alâkalı görmüştür.
Başbakan koalisyonun çok iyi yürüdüğünü, koalisyon dışında kalan muhalefet partilerinde de büyük bir anlayış havası içinde münasebetler idame edildiğini, şikâyetçi olmadığını bildirmiştir.
İTO ile İstanbul Ticaret Borsasının Düzenlediği Toplantıda Sunulan Raporlar Üzerine Yapılan Konuşmalar[37]
(...)
Daha sonra Başbakan İnönü, bir kısım resmi teşekküllere verilen ithal müsaadeleri için misâl verilmesini talep etmiştir. Buna da Ticaret Odası Meclisi Başkanı cevap vermiş ve İzmit Kâğıt Fabrikası, Devlet Malzeme Ofisi ve Gima müesseselerini göstermiştir.
Müteakiben Başbakan “Bakan arkadaşlarım çalışacaklar ve ben de Perşembe günü fikirlerimi size açıklayacağım. Çok istifadeli bir oturum geçirdik. Sizlere teşekkür ederim” demiştir.
(...) Bakanın alkışlarla karşılanan konuşmasından sonra toplantıya başkanlık eden Başbakan İsmet İnönü kısa bir konuşma yaparak, “Bu memleketi kati olarak ilerleme istikametine alacağız” demiş ve şöyle devam etmiştir:
“Muhterem arkadaşlar, iktisadî hayatımızı tayin ve idare eden başlıca meseleler etrafında, sizlerle yakından temas etmeyi vazife saydım. Sizin tesiriniz altında olarak memleketin iktisadî konularını tetkik etmek üzere geldik. Bu temasımızda bildiğimiz meselelere, yeni bir kıymet vermiş oluyor, bilmediğimiz meseleleri de yakından anlıyoruz. İki gündür bu meselelerle yakından ilgiliyiz. Sabah ticaret erbabıyla şimdi de siz sanayicilerle temas ettik. Bütün bunları toplayarak siyasi ve iktisadî mahiyetteki beyan ile fikirlerimizi öbür gün yapacağımız müşterek bir toplantıda bildireceğiz. Fikirlerimizi umumi hatları ile öğreneceksiniz. Meselelerimizin hepsine derhal cevap vermek mümkün olmayabilir. İçinde bulunduğumuz dâva millet olarak, Türkiye olarak umumi bir şekilde el ele vererek memleketi kalkındırmayı halletmektir. Benim kanaatime göre muvaffak olacağız.
Bu memleketi katî olarak ilerleme istikametine alacağız hepinize saygılar, sevgiler.”
1. Ordu Birliklerini Denetleme Sırasında Yapılan Sohbet ve Konuşmalar[38]
(...) General [Faruk] Güventürk, teker teker subaylarını takdim etti. Başbakan bandonun önünden geçtikten sonra merasim bölüğü önünde durakladı “Günaydın asker” diye Mehmetçiği selâmladı.
(...)
Merasim bölüğü komutanını yanına çağırttı ve “Tebrik ederim. Teşekkür ederim” diye kendisine iltifat etti.
(...)
Tümen ve alay komutanları, yüze yakın subayla astsubayın bulunduğu sıraya doğru ilerlediler. Tam önlerine geldikleri sırada alayın iki topu birden atıldı. Bu sesi beklemiyenler yerlerinden hopladılar, fakat İnönü’nün gözleri parladı. Hemen Ordu Komutanı Cemal Tural’a döndü “Bu topların cinsi ne, çapı ne?” diye sordu.
Alayın bütün subaylarına bir bir isimlerini sordu. Görevlerini sordu, sahip oldukları birliklerin mevcutlarını, silâhlarını sordu.
Bir bölük komutanı kendisini takdim etti. Başbakan hemen sorusunu yapıştırdı:
“Bölüğünün mevcudu kaç?”
Bölük komutanı cevap verdi:
“34 Paşam.”
İnönü hemen hayretle gözlerini açtı
“Niçin öyle az?”
Bölük komutanı cevap verdi:
“Terhis mahiyetinde izinliler var bölüğümde.”
Başka bir astsubayın önünde durdu, sordu:
“Senin işin ne?”
Astsubay Üstçavuş cevap verdi:
“Telsiz makinalarını tamir ederim.”
Başbakan artık istediğini sormaya başladı:
“Kaç tane telsiz var?”
“Kaçı hangi secereden?”
“Kaçı sağlam?”
“Ne kadar tamir edebiliyorsunuz?
“Tamir atelyeleriniz var mı?”
İnönü, her sualine tam cevap alıncaya kadar duruyor bekliyordu.
Subayların teftişi ve tanıştırılması sona ermişti. Bu sırada bir bayan geldi. Tanıttı tümen komutanı:
“Eşim, öğretmendir, Bayan Güventürk.” Başbakan elini uzattı. Bayan Güventürk hıçkırıklarını tutamıyarak Başbakanın ellerine sarıldı öptü öptü..
Tümen komutanı bu sahneyi müteakip Başbakana 66. Tümenin forsunu taşıyan bir rozet getirdi. Başbakanın yakasına taktı, “Tümenimizin forsunu takdim ile şeref duyarız” dedi. İnönü yakasına bu rozet takılırken tümen komutanına takılmaktan geri kalmadı:
“Ne o tekrar askere mi alacaksınız?”
Tümenin bir barakasını General Güventürk kısa zamanda sinema salonu haline getirip imar etmişti. Burada Başbakana subay, astsubay ve subay aileleri ile birlikte bir çay veriyordu. İçeri girildi. Subay aileleri İnönü’ye takdim edildi. Bir yüzbaşının kızı kendi yaptığı tahta tabak üzerine İnönü’nün resmini kendisine hediye etti. İnönü, imzasının olup olmadığını sordu, “Var” cevabını alınca teşekkür edip kabul etti hediyeyi.
Subay ailelerine İnönü hemen okul durumunu sordu. Tümen komutanının öğretmen eşi tümen araçları ile okula öğrenci naklinde yardım gördüklerini, okulun yakında olduğunu söyledi. Başbakan “Çok memnun olduğunu” bildirdi.
Sonra iki yüz kişilik çay masasının başına geçti İnönü, bir fincan çay içmiye başlarken salondakileri büfeye mikrofondan davet etti.
“Bize lezzetli büfede şeref verenlere bir azizliğim var. Çayını içer içmez herkesi ayağa kaldıracağım. Onun için büfeden istifade etmiye bakın.”
Başbakan çayını içerken, kendisine 1948 yılında aynı alayı ziyaret sırasında çekilmiş fotoğraflar hediye edildi. Başbakan buna pek sevindi. “Bende bu resimler yoktu” dedi.
Bunun üzerine Tümenin şeref defterini kendisine getirdiler. Deftere şu satırları yazdı:
“66. Tümen ile bir gün. Memnun ve bahtiyar oldum. Kuvvetli bir kıt’a gördüm. Her an vazife yapabilir. Tarihi şan ve şerefle dolu olan 66. Tümenin canlı ve vazife sever kumandanına, bütün subay ve eşlerine selâmlar, 31.1.1962 İsmet İnönü.”
Fincanındaki çayının son yudumunu da aldıktan sonra Başbakan önündeki mikrofonu eline aldı ve şu konuşmayı yaptı:
“Arkadaşlar,
Çok iyi bir kıt’a gördüm. Büyük hüsnükabul gördüm. İftihar ettim. Sizi temin ederim ki vazifesini her an yapmıya kudretli ve kuvvetli bir askerî kıt’adan daha şerefli bir manzara yoktur. Her şey döner dolaşır memleketin savunmasını üzerine alan şerefli ordunun üstünde kalır. Çok önemli vazifeler sizi her zaman bekliyor. Dünya politikasının düğümlendiği çok önemli bir noktada bulunuyorsunuz. Bunun size yüklediği vazifelere müdrik olduğunuza eminim.
Sizi iki önemli vazife bekliyor. Birincisi ordunun, kıymet ve itibarını savunduğu millet tarafından hakkile takdir edilmesi.
İkincisi, kahraman bir milletin evlâtları olarak vatan savunması için subay heyetinin her fedakârlığı yaparak hazır bulunmasıdır.
Bunun bir kısmı sizin, bir kısmı da milletin elindedir. Bunu ahenk içinde tamamlamaya çalışacağız.
Emin olabilirsiniz ki millet, ordusunun kuvvetli olması için birinci derecede ehemmiyet vermektedir ve verecektir.
Milletçe hiç bir fedakârlık ordudan esirgenmiyecektir. Bugünkü ordular çok masraflı ve pahalı olmuştur. Vazifeleri de o nispette ağırlaşmıştır. Milleti rahat ve emniyet içinde yaşatmak ve bütün şartları değerlendirmek, sizlerin şerefli vazifelerinizi tamamiyle kavramışsınız. Çok memnun olarak gidiyorum.
Büyük Meclise de sizden uzak olan muhitlere de bu intibalarımı nakledeceğim. Sizi tekrar tekrar tebrik ederim.”
(...)
İnönü oturduğu sandalyeden kalktı ve subay ailelerine dönerek “Hanımefendiler müsaade ederlerse gidiyoruz. Yolumuz uzak, işimiz çok” dedi.
Başbakan İsmet İnönü sinema salonundan çıktıktan sonra tümen mensubu subayların kurdukları kooperatifin sahasını dolaşmak istedi. 7 yıl önce kurulan ve bir malzeme yığını halinde duran kooperatif için Başbakana Tümen Komutanı Faruk Güventürk, “Burada 9 buçuk milyon yatıyor. Banka hileli bir madde koymuş anlaşmaya, kooperatifi bir türlü çalıştıramıyoruz. Evlerimizi yapamıyoruz. Bu Medeni Berk’in işidir” dedi.
Bu sırada Başbakana M. Savunma Bakanı İlhami Sancar, “Ankara’da bahsettiğimiz mesele budur Paşam” deyince İnönü subaylara müjdeyi verdi.
“Evet, bu yaz halledilecek. Mutlaka yapacağız.”
(...)
İnönü, “Kalanlara Allahaısmarladık” dedikten sonra 0003 plâkalı küçük otosuna bindi, kortej hareket etti.
İstanbul Ticaret ve Sanayicilerinin İstekleri Dolayısıyla Yapılan Konuşma *[39]
Sayın Arkadaşlarım,
İktisadî hayatımızın, siz seçkin unsurları ile dört gündür temasta bulunuyorum. Sözlü ve yazılı düşüncelerinizi yakın bir ilgi ile dinledim. Bana ışık tuttunuz. Size yürekten teşekkür borçluyum.
Şimdi size cevaplarımızı söylüyorum. Bir nokta üzerinde, tüccar ve sanayici olarak önemle duruyorsunuz. Bunu her tedbirin, her unsurun üstünde tutuyorsunuz. Bu, iktisadî hayat için siyasî huzur ve istikrar lüzumudur. Politika adamlarının aşırı sözlerinden iktisadî huzurun müteessir olduğunu söylüyorsunuz, basındaki heyecan verici haberlerin müsait olmayan tesirine işaret ediyorsunuz. Ben, daha açık konuşacağım. Bir yandan yarın bir ikinci ihtilâl olacağı rüzgarı, bir yandan da 27 Mayıs’ın intikamı alınmaya çalışılıyor, havası estiriliyor. Herkes her sabah gazetesini açtığında yeni bir endişe ile karşılaşıyor. Bu yüzden vatandaşın siniri bozuluyor, piyasanın güven içinde ve rahat çalışma imkânı sarsılıyor. Böyle bir havanın mevcut olduğunu inkâr etmek bahis konusu değildir. Şimdi size kesin olarak söylüyorum. Sizin huzurunuzda bütün dünyaya ilân ediyorum. İki ihtimalin ikisi de varit değildir. Bu hava tamamiyle yersiz ve sun’i bir havadır. Türk Silâhlı Kuvvetleri görevlerinin memleketin dış ve iç güveninin korunması olduğunu tamamiyle müdrik halde, yüksek komutanlarının emrinde, itaatli bir unsur olarak çalışıyor. Endişe edilen her istikamette bir teşebbüsü o anda bertaraf etmeye Hükûmet muktedirdir. Ben, memleketin idaresi mesuliyetini taşıyan Hükûmetin Başkanı olarak hiç bir intikam hareketine asla müsaade etmiyeceğim. Yalnız siz iş adamlarımız değil, bütün vatandaşlarım emniyet ve huzur içinde bulunabilirler. Bunu kesin olarak söylüyorum. Yayılan endişe verici haberler hiç bir zaman gerçekleşmiyecektir.
Politika adamlarının beyanlarının tesiri de mübalâğa edilmemelidir. Her demokraside, her parlâmentoda doğru yanlış fikirler söylenecektir. Nihayet mesuliyet sahipleri bu fikirlere ve onlardan doğacak tartışmalara salim istikametler vereceklerdir. Bugünkü Hükûmet bir karma hükûmetin bütün vasıflarına haizdir. Bu tarz bir hükûmetin güçlükleri ile mücadele ediyoruz. Dikkati çekmesi gereken husus şudur:
Bugün, başlangıca nazaran, memleket meselelerinin yürütülmesi bahsinde hayli ilerde bulunuyoruz. Karma Hükûmetin istinat ettiği Meclis gruplarının mesuliyet duygusu içinde, ahenkli çalışmaları yeni tedbirlere bağlanmaktadır. Bu kadar müstesna bir tecrübeyi ilk defa geçiriyoruz. İyileşme safhaları umumî hayatta emniyet ve istikrar unsurlarını kuvvetlendirecek tabiattadır. Siyasî hayatımızda, Meclis’teki münasebetlerimizde iktidarda bulunanlarla muhalefet partileri arasındaki temaslar şimdiye kadar alıştığımız ölçülerin ilerisindedir. Muhalefet partileri ve onların liderleri ile Meclis münasabetlerimiz tamamiyle karşılıklı vazife hudutları içindedir ve salim istikamettedir. Bu, bir büyük ilerlemedir.
Basının durumu üzerinde sizi aydınlatmak istiyorum:
Bir defa, Hükûmet taraftarı ve Hükûmet karşısında kanaat sahibi bütün basınla bir arada toplanabiliyorum. Memleketin en nazik meselelerini emniyetle konuşabiliyorum. Kendilerini bu kadar aydınlattıktan sonra tamamiyle serbest olduklarını hatırlatıyorum ve aldıkları bilgilerden istifade ölçüsünü memleket menfaati için nasıl bulacaklarını isabetle, bizzat takdir etmelerini istiyorum. Bu da, bir büyük neticedir. Bunun yanında basın mensuplarının birbirleri ile ve muhtelif kanaat sahipleri ile olan münasebetlerinde bunların Umumî Efkâra yankısında ve tesirinde birçok haklı arzular vardır. Durumdan sizin, benim şikâyet ettiğimiz kadar kendileri de şikâyetçidirler.
Ümidim şudur:
Böylece sinirlenmeden, ümidimizi kaybetmeden şu intikal zamanını geçiştirebilirsek basınımızın muhtelif kutupları memleket duygularını ve insaf ölçülerini göz önünde bulundurarak Umumî Efkâra istikamet verme görevlerinin icabını hatırlayacaklardır. Bunu emniyetle bekleyebiliriz.
İktisadî hayat için şart olan emniyet ve istikrar unsuru konusunda durumun açık tahlilini yaptığımı sanırım. Siyasî hayatımızın dayandığı temeller, dış görünüş ne olursa olsun son derece sağlamdır. Hükûmet bu konular üzerinde hâkim durumdadır. Emin ve müsterih olarak, memleketin gelişmesi için verimli işlerinize girişebilirsiniz.
Şimdi, doğrudan doğruya iktisadî meselelere geliyorum. Kalkınmayı temin etmekte devletçilik kadar özel teşebbüsün de göz önünde bulundurulmasını istiyorsunuz. Bu konudaki fikrimi daha önce birkaç defa söyledim. Şimdi, tekrar edeyim. Bizde devletçilik ile özel teşebbüsün birbirine karşı olması gibi bir hâl ameliyatta mevcut değildir. Ehemmiyetli olan nokta, özel hayat idarecileriyle hükûmet yani iki sistem arasında nasıl bir irtibatın kurulmuş o!masıdır. Bunu bir cümle ile söyliyeceğim. Biz bugün memleketimizin kalkınması için her meslekten, her teşebbüsten vatandaşın reyi ile işbaşına getirildik. Bu, kalkınma, devlet sektörü ile özel sektörün el ele çalışması ve her iki sektörde bütün gücün seferber edilmesi ile mümkün olacaktır.
Biz özel teşebbüsü yalnız kendi şahsî menfaati için çalışan bir unsur halinde görmüyoruz. Biz özel teşebbüsü memlekete ve devlete de aynı nispette faydalı bir unsur olarak görüyoruz. Özel teşebbüs sahiplerinin, yani iş yaratanların, işverenlerin kendi müesseselerinde çalışan insanlarla, yani işçilerle menfaatleri müşterek vatandaşlar olarak tam bir ahenk içinde bulunmalarını mümkün görüyoruz. Bu ahengin tedbirlerini ve müeyyidelerini kurmaya çalışıyoruz. Bu yüzden çıkacak güçlükleri halletmek için çare arıyoruz. Memleketin hürriyet ve intizam içinde, demokratik ölçülere bağlı olarak kalkınması için çalışıyoruz.
Verdiğiniz rakamlarla söylüyorum. Her sene 3 milyar liralık yerli ve 107 milyon liralık yabancı sermaye ile 4,5 milyar liralık madde istihsal eden İstanbul sanayii elbette devletimiz ve memleketimiz için büyük bir kudret ve kuvvet hazinesidir.
İktisadi hayatta istikrar için özel sektörde çalışan iş adamlarımızla hükûmet makamları arasında yakın bir münasebetin ve ahenkli bir irtibatın bulunmasına çok ehemmiyet veriyoruz. Bundan sonraki münasebetlerimiz daha yakın olacaktır. İktisadî kanunların konmasında ve değiştirilmesinde hükûmet tasavvurlarını bileceksiniz. Kararlar ve Büyük Meclis kanunları nihai şekillerini almadan, bunların memleket ihtiyaçlarına mutabık olması için sizin görüşlerinizden faydalanılacaktır. Herhalde sözüne güvenilir, beklenmedik, baskın şeklinde karar alma adeti olmayan bir idare sistemi kuracağız.
Bu yüzdendir ki sanayicilerin ifade ettikleri Maliye, Ticaret, Sanayi, Gümrük ve Çalışma Bakanlarından mürekkep bir heyetin asgari üç ayda bir sizlerle temas etmesi talebi yerine getirilecektir.
Muhterem arkadaşlarım,
Devlet Plânlama Teşkilâtının, özel teşebbüs için kıymetini lâyıkı ile kavramış olmanızdan büyük ferahlık duydum. Kuvvetli ümidim odur ki, yalnız amme sektöründe değil, özel teşebbüste de umumî hayatımızın isabetli bir Devlet plânlamasına bağlı olmasından kalkınmamız ve gelişmemiz çok istifade edecektir.
1962 bütçesinin karakterini iyi kavramış olduğunuzu görmekten memnun oluyorum. Bu bütçenin önümüzdeki aylarda başlıyacak yatırımlarının müsbet ve faydalı tesirlerinin kendilerini yakın bir zamanda hissettireceklerini ümit ediyorum. 5 yıllık kalkınma plânının memleket için amme sektörü ile özel sektörün yan yana çalışmasına verimli bir misâl olacağına emin bulunuyorum. Plânlı ekonominin faziletinin özel sektör tarafından iyice anlaşılmış olduğunu görmek beni cidden bahtiyar etmiştir.
Sanayi Odası özel sektörün selâmetle gelişmesi için realist tahliller yapmıştır. Mevcut sanayi kolları halihazır durumlarına göre, muhtelif tabiatta güçlükler içinde gösteriliyor. Sanayi Odası bunların içinden enflâsyon devrinde bol para, bol kredi imkânları ve dışardan ithalâtın çok daraldığı bir zamanda maliyet endişelerinden âzade bir şekilde kurulmuş olanlar diye ayırdığı bir kısım için normal şeraite intibak edemiyecekleri hükmünü vermektedir.
Bundan dolayı açıkta kalacak işçilerimiz yeniden açılacak iş sahalarında kullanılacaklardır. Sanayi Odasının, memleketin ekonomik bünyesine ve işletmecilik esasına uygun bir kuruluşla meydana gelenler diye tavsif ettiği sanayiin anormal ve umulmayan hâdiseler karşısında düştüğü müşkül durumdan kurtarılması için mümkün her tedbiri almak kesin kararımızdır. Yalnız bu kurtarma çabasında sizler de kendi payınıza düşen büyük gayreti sarfetmek zorundasınız.
Memleketin içinde bulunduğu şartlar kalkınma ve kurtarma hareketlerinin ancak bütün gayretlerin bir araya getirilmesi ile mümkün olacağını göstermektedir. Hep beraber geçirmek zorunda olduğumuz dar ve sıkıntılı zamanlarda güçlükleri yenmek için daha çok uğraşmak, daha az kazanmak gibi gayretler hem hükûmete, hem teşebbüs sahiplerine düşmektedir. Bu derlenip toparlanma devrinde, vergiler, sosyal adalet, servet beyannamesi gibi toplumda geniş yankıları bulunan konularda bütün iyi niyetlerin ve samimî gayretlerin birleşmesi lâzımdır. Buna mukabil, yersiz, lüzumsuz mükellefiyetlerden sizleri kısa zamanda kurtardığımızı göreceksiniz.
Bol istihsal için, âzami imkân ile ihracat yapabilmek için bütün gayretlerinizi kolaylaştırıp desteklemek borcumuz olacaktır. Bunlar toparlanma ve gelişme için ilk ve esaslı tedbirlerdir. Taleplerinizin hepsini birer birer inceleyeceğiz. Mümkün olanları tahakkuk ettireceğiz ve mümkün olmıyanları size söyleyeceğiz. İcra ve iflâs kanunu için söylediklerinizi haklı ve yerinde buluyorum. Bu konuda iyi niyet sahiplerini koruyacak istikamette çalışacağımızı temin ederim. Devlet mübayaalarının özel sektör kanaliyle yapılmasının hem piyasaya canlılık vereceği hem Devlete daha ucuz ve daha iyi kaliteli mal temin edeceği mülâhazalarınızı yerinde buluyorum. Söylediğiniz şartları siz sağlarsanız, arzularınızın yerine getirilmemesi için hiç bir sebep düşünülemez.
Bilhassa tüccarı ilgilendiren bu hususların yanında yerli sanayi tamamiyle emin olabilir ki yabancı sanayii kendisine nazaran imtiyazlı hale getiren kayıtlar kaldırılacaktır. Bu hususlarda sanayicilerin bana aksettirdikleri arzular göz önünde tutulacaktır. Amme sektörü için ihracatı imkân dahiline sokan tedbirlerin ve kolaylıkların özel sektöre de tanınması talebini yerine getirmeyi taahhüt ediyorum.
İş hukuku ve münasebetleri konusunda sanayicilerimizin belirttikleri anlayış beni memnun etmiştir. “İstihsal, muhakkak ki onu meydana getiren unsurların ahenkli çalışmalarında iyi netice alır” diyorsunuz. Bu fikir işçilerimiz tarafından da paylaşılmaktadır. Grev ve Lokavt yeni unsurlar olarak hayatımıza giriyor. İşçilere samimî olarak tavsiye ettiğim gibi iş yaratanlara da yüreğimin bütün kuvveti ile temin etmek isterim ki ahenkli çalışmanın kuvvetli arzularında memleketin iş gücünün artması ve ilerlemesi saklıdır.
Muhterem arkadaşlarım,
Büyük kısmı ile yalnız ihracat endüstrisi olan madenciliğimizin ihtiyaçlarını kısa zamanda halletmek kararındayız.
Maden geliştirme bankasının kurulması için maden kanununda değişiklik ilk işlerdendir. Bunun yanında muhatap olduğum kıymetli fikirler içinde, hatırımda dikkatle tutacağım bir tanesini daha belirtmek isterim.
Doğu’da yatırım yapmak istiyenlerin, vergi muafiyeti dahil bir takım kolaylıklardan faydalanmaları tedbiri o bölgemizin kalkınmasında büyük rol oynayabilecektir.
Vergi konusunda bir iki söz söylemek istiyorum:
Büyük vergi veren sizlerin topluma ve hükûmete mânevi bakımdan yardım yapmak vazifeniz olduğu inancındayım. Gayri safi millî gelirimizin bugün medenî memleketlerde mutad haline gelen nisbetini biz devlet varidatı olarak alamıyoruz.
Mühim bir vatandaş kütlesi vergi dışında kalıyor. Vergi içinde kalanların dürüst hareket etmiyenleri vazifesini bilen, vergisini ödeyen vatandaşları meyus eder gibi vergi kaçırmaktadırlar. Bu hastalıkların tedavisi için hükûmetle ve kanun koyanlarla işbirliği yapmaya mecbursunuz. Bunların çarelerini en iyi siz gösterebilirsiniz. Hükûmet vergi sisteminin iyileştirilmesinde Devlet için ve vatandaş için haklı, doğru olan tedbirleri aramak mecburiyetindedir. Siz bunu takdir edeceksiniz ve kolaylaştırmayı, yol göstermeyi vazife edineceksiniz.
Vergiler üzerinde bir çok talebinize muhatap oldum. Tatbikatla alâkalı arzularınızı alâkalı arkadaşlarıma aksettireceğim. Esas hakkında yukarda söylediğim ana prensibin dışında bir şey söylemek istemiyorum.
Zira ciddî bir vergi reformu için hazırlıklarımızı ikmâl etmek üzere bulunuyoruz.
Servet beyannamesi üzerinde çok mülâhaza dinledim. Bu mülâhazaları merkeze aksettireceğim. Her yeni usulde birçok tartışmaların kaçınılmaz olduğunu çok görmüş, denemişimdir. Doğru bir karar vermek için bütün akılları ve iyi niyetleri bir araya getirmeye çalışacağım.
Sevgili arkadaşlarım,
İktisadî hayatın intikal ve nekahat devrinden geçiyoruz. Yeni tedbirler ve ıslâhat peşindeyiz. Plânlama devrine giriyoruz. Durgunluk ve darlıktan şikâyetçiyiz. Bir geçit [geçiş] devrinin bütün bu ıstırap verici unsurlarını selâmetle geçiştirmek zorundayız. Bunun için mesul hükûmet ve iktisadî hayatın kıymetli uzuvları olan sizler, işçiler ve sade vatandaş olarak sarsılmaz bir güvenle el ele çalışmalıyız.
Memleketi genişliğe ve refahlığa çıkarmaya ancak böyle muktedir olacağız. Buna sarsılmaz inancım vardır. Müsbet neticeyi muhakkak biliyorum. Hükûmet yanınızdadır, yardımcınızdır. Hükûmet kuvvetlidir ve sağlamdır. Türkiye’de hiç bir maceraya yer yoktur ve olmıyacaktır.
Bunları bilerek, hep hatırda tutarak, güvenerek çalışacaksınız. Müştereken elde edeceğimiz neticenin içinde payı olan büyük yapıcılar ve işçiler olarak size başarılar diliyorum ve sevgiler sunuyorum.
İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nde Yapılan Konuşma ve Birlik Şeref Defterine Yazılanlar[40]
Sevgili arkadaşlarım benim,
Uzun zamandan beri çalışma hayatımız, medenî bir milletin düzeni içinde bir sonuca bağlanması için çalışmalar başlatılmıştır. Bütün ümidimiz işçilerin hayatını sosyal adalet içinde düzene koymanın memleketimize yenilik, ilerleme ve gelişme getireceği yolundadır. Buna inancım vardır. Bu konuda kesin kararlıyım. Samimiyim.
Güç zamanlar, mahrumiyetli zamanlar geçiriyoruz. Umumî durgunluk ve darlık vardır. Birbirimize yardımcı olarak çalışacağız. Bu buhranlı devreyi hep beraber atlıyacağız. Müreffeh bir vatanın evlâtları olarak çalışacağız ve başaracağız.
[Birlik şeref defterine yazılanlar]
İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nde görüşme. Çalışma hayatında yeni bir merhaledeyiz. Bu yeni devri çok ilerlemiş bir cemiyetin üyeleri olarak yürüteceğiz. Başarı dilekleri ile. 1.2.1962 İsmet İnönü
İstanbul’da Düzenlenen Basın Toplantısında İktisadi, Siyasi, Sosyal Konulara İlişkin Sorulara Verilen Yanıtlar[41]
(...)
Başbakan sualleri yazılı olarak talep etmiş ve kendisine yirmi beşe yakın sual tevcih edilmiştir.
Bunları teker teker okuyan Başbakan cevaplarını vermiye başlamıştır.
İlk olarak ziraî gelir vergisi konusunda bir sual sorulmuş ve buna da Başbakan İnönü cevaben demiştir ki:
“–Ziraî Gelir Vergisi Hükûmet ve Meclis’in üzerinde durduğu, tetkik ettiği nazik bir konudur. Vergi vermek vazifesinin bütün vatandaşlara bir borç olduğunu telkin etmiye çalışıyorum.”
Müteakiben çeşitli konularda sorulan sorulara da cevaplar veren Başbakan, harice bütün ihraç mallarımızın Türk vapurları ile sevkini herkes gibi hükûmetin de arzu ettiğini, gümrükten çekilmemiş mallar hakkında da bunu çekmiyenlerin bir an evvel kanuna çarpıp cezalarını bulmalarını arzu ettiğini söylemiştir.
“Her an ihtilâl olacakmış gibi bir psikolojik havanın mevcudiyetine karşı hükûmet ne gibi bir tedbir almıştır?” şeklindeki soruya Başbakan İnönü, “Dedikodular vardır. Siz de dedikodular vardır diyorsunuz. Ben düşündüklerimi Belediye Sarayı’nda bugün söyledim. Benim için bu dedikoduların menbaından ziyade yarattığı üzüntü mühimdir. Buna karşı koyuyoruz. Koymıya çalışıyoruz” cevabını vermiştir.
Sosyal adalet konusundaki soruya ise Başbakan cevaben demiştir ki:
“–Sosyal adaletin tahakkukunu istiyoruz. Takip ediyoruz. Tedbir alıyoruz.”
Sosyalist bir partinin kurulması hakkında ne düşündüğünü soran gazetecilere Başbakan fikirlerini şöyle açıklamıştır:
“–Memlekette bir sosyalist partinin kurulması herhangi bir siyasî parti kurulmasından farklı değildir. Her partinin kurulması gibi kanunların mesuliyetindedir. Kurmak da siyaset adamlarının kanun çerçevesi içinde kendi ihtiyarlarına kalmıştır.”
Af konusunda, affın faydalı mı, zararlı mı olacağı yolundaki soruya Başbakan, “Her affın fayda ve zararları mütalâa edilebilir” cevabını vermiştir.
14’lerin yurda dönmesinde bir mahzur görüp görmediği yolundaki bir soruya Başbakan, cevaben “Ben mahzur görmüyorum. Dönebilirler kendi hususî meseleleridir. Hükûmet olarak bizi işgal eden bir mesele değildir” demiştir.
Toprak Reformu konusunda da Başbakan fikirlerini şöyle sıralamıştır:
“–Toprak Reformu sadece topraksız köylüye toprak dağıtmak değildir. Tedbirler silsilesinin bir tanesidir. Dâva köylünün kalkındırılmasıdır. Bu da büyük bir meseledir.”
İşsizliğin nasıl önleneceği sorusuna da cevap verirken Başbakan “İş açıldıkça işsizlik azalacaktır. Bütün büyük memleketlerde bile devir devir işsizlik görülmüştür. Biz daha fazla iş sahasının doğması için tedbirler almaktayız” cevabını vermiştir.
Sovyetler’in yardım teklifinde bulunup bulunmadığı, şartlarının neler olduğu sorusuna da Başbakan şu cevabı vermiştir: “Sovyetler ile çok dostane konuştum. Ama yardım konusunu konuşmadık. Tabiî şartları da bahis konusu olmadı.”
Amerikan yardımı konusunda sorulan bir başka soruya cevap verirken Başbakan, “Amerikan yardımının gecikmesi diye bir şey yoktur. Yeter ki millet olarak yardımın kullanılacağı yeri isabet ile tayin edelim” demiştir.
Ordu mevcudunda bir indirmenin yapılıp yapılamayacağı hususunun sorulması üzerine Başbakan İnönü, “Bir indirme, politika olarak bahis konusu değildir” diye cevap vermiştir.
Ev kiraları konusunda sorulan soruya da Başbakan cevaben, “Ev kiraları pahalıdır. Sadece pahalı olmakla kalmıyor. Mevzuatın koyduğu kontrollar da türlü yollardan ihlâl ediliyor. Hükûmetçe daima mücadele halindeyiz. Esef edilecek bir haldir” demiştir.
Bundan sonra sorulan bir soru da “Memleketimizin 30 yıldır görülmemiş bir iktisadî kriz içinde olduğu” bahsedildiği için Başbakan bu soruya şöyle cevap vermiştir:
“Görülmemiş bir kriz yoktur. Çok krizler geçirmişizdir. Doğu’daki kuraklık devridir. Yer yer zaman zaman böyle mahrumiyetlere uğrarız. Halkın ihtiyatlı bulunması ve cemiyetin ilgi göstermesi bunları önler. Bu defa da böyle olmuştur. Biz Doğu’daki kuraklığın önlenmesi, tamirini güç sandık. Heyetler gönderip tetkikler yaptırdık. Öyle yerler gördük ki kuraklık bölgesinin tam ortasında buğday ve yem fiyatlarının Orta Anadolu’dakilerden daha düşük olduğunu tesbit ettik. Yardım çok ve zamanında gitmiştir. Bunları üzüntülerimizi hafifletmek için söylüyorum.”
İhtilâl yapmak isteyenlerin kimler olduğu yolunda bir soruya da cevaben Başbakan, “Gerek intikam havasının beslenmesi gerekse ihtilâl yapılacağı havası gafletten olabilir. Bu çeşit haberlere vatandaşın itibar etmemesi gerekir. Biz Hükûmet olarak hiç birinden endişe etmiyoruz. Hepsini karşılayabilecek kudretteyiz. Vatandaşlarım huzur içinde vazifelerine devam edebilirler.”
Liberalizm ile kayıtlı bir iktisadî rejimin nasıl telif edilebileceği konusunda sorulan suale Başbakan şöyle cevap vermiştir:
“–Ticaret kayıtsız bir sistem talep eder. Kalkınma tasarruf ister. Kayıt ister. İhtiyaçtan fazla sarfedilmemesini ister. Memleket menbalarının lüzumsuz yerlere sarf olunmamasını ister. Arkadaşımız bunun nasıl telif edilebileceğini sorar. Bunun telifi yoktur. Kaynakları mahdut olanlar gelirlerini verimli yerlere sarf ederler. İmkânları gelişince istedikleri gibi harcarlar. Dünyanın her memleketinde kalkınma devrinde olup kriz geçiren memleketlerin başına gelen hallerdir. Biz kemerleri sıkıp bu devreyi atlatacağız.”
Başbakan basın toplantısını şu sözlerle bitirmiştir: “İstanbul’dan iyi intibalar ile dönüyorum.”
[Tamamlayıcı haber]
“Samimî ve açık kalple” konuştuğunu söyleyen Başbakan, İstanbul’daki temaslarından çok memnun olduğunu belirtmiş ve “Şimdi burada sizin suallerinize cevap vermek için hazır bulunuyorum. Bu imtihanı iyi geçirirsem tam neş’e ile Ankara’ya döneceğim” demiştir.
Sorular ve cevaplar şöyleydi:
Başbakan, “Memlekette ihtilâl ve intikam havası yaratmak isteyen unsurlar kimlerdir?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“Gerek intikam havasının, gerek ihtilâl havasının beslenmesi gafletten de olabilir, maksattan da olabilir. Yerli yersiz ortaya çıkarılan cereyanlara kapılmaktan da olabilir. Bizim için mühim olan, bu çeşit haberlere vatandaşın sağduyusu ile itibar etmemesi, mukavemet etmesi için gerekli şartları temin etmektir. Bu vazifeyi ifa ediyoruz. Bu ihtimallerin hiç birisi ciddî olarak varit değildir. Mevcut değildir. Hiç birinden endişe etmiyoruz. Hepsini karşılayacak kudretteyiz. Vatandaşlar, iş adamları sukûnetle, emniyetle, huzur içinde vazifelerine, işlerine devam edebilirler.”
Başbakan, af konusunda sorulan suali şöyle cevaplandırmıştı:
“Memlekette önce huzur temin edilmelidir. Bu konuda hükûmet programında yer verilmiştir. Şimdilik bundan bahsetmeme imkân yoktur. Af, zamanında ve ölçüsünde yapılırsa faydalıdır.”
İnönü, Sovyet Elçisi ile yaptığı konuşmanın sadece dostane olduğunu ve herhangi bir yardım konusunun görüşülmediğini bildirmiş ve Amerikan yardımı için de, “Amerikan yardımının gecikmesi diye bir şey yoktur. Dostlarımız, Türkiye’ye daima yardıma hazırdırlar” demiştir.
Başbakan bir soruya verdiği cevapta, “Memleketîn emsali görülmedik bir kriz geçirdiği sözünün doğru olmadığını”, belirtmiş ve şöyle demiştir:
“Memleket böyle krizleri çok geçirmiştir. Doğu’daki vaziyet, kuraklığın bu seneye mahsus olarak getirdiği mahrumiyettir. Memleketimiz devri [devrevi] olarak böyle kuraklıklara maruz kalmaktadır. Bu sene de öyle olmuştur. Önce biz de çok endişe duyduk, durumu tetkik ettirdik, İhtiyaçları öğrendik, tedbirlerini aldık.”
Başbakan, Ordu mevcudunda indirme yapılmıyacağını belirttikten sonra şöyle demiştir:
“Ordu mevcudu, Millî Savunma politikasına istinad eder. Mevcudun azalmasındaki fayda bellidir. Ordu mevcudu, savunma ihtiyacına tekabül eden bir seviyenin altına düşerse mahzur aşikârdır. Ordu mevcudumuzda bir indirme bahis mevzuu değildir.”
Memlekette sosyal adaletin tesisi için çalışıldığını, tedbirler alındığını söyliyen Başbakan, sosyal eğilimli bir parti kurmanın herhangi bir başka parti kurmaktan farklı olmadığını bildirmişti.
Başbakan, aşırı sağcılık ve solculuk konusunda sorulan bir soruya da şu cevabı vermiştir:
“Türkiye’de belki aşırı sağcılık da, aşırı solculuk da vardır. Belki diyorum. Çünki ortada görülen bazı tezahüratı [tezahürleri], vatandaşlar kısmen işaret telâkki ederler, kısmen müsamaha edilecek bir ârıza sayarlar. Ben her ikisini de tehlike halinde görmüyorum. Böyle cereyanlara karşı meydana çıkacak mahzurun ehemmiyeti nisbetinde tedbir almak mümkündür.”
İsmet İnönü, 14’lerin yurda dönmelerinde hiç bir mahzur görmediğini, bu meselenin hükûmete ait olmadığını, tamamen kendilerini ilgilendirdiğini söylemiştir. Başbakan, İstanbul’daki programının çok yüklü olması dolayısiyle 147’ler konusunda temaslarda bulunamadığını bildirmiştir.
“Hükûmet gayretlerinin politika keşmekeşine mi, yoksa iktisâdi davâlara mı mâtuf olacağı” şeklinde sorulan bir soruyu Başbakan şöyle cevaplandırmıştır:
“Bunlar birbirine bağlı olan meselelerdir. İktisadî davâlarda huzur, gelişme, iş teşebbüsü, iç politikada huzurdan başlıyor. Onun için her iktisadî meseleden bahsederken iç politikada huzur ve istikrar meselesini ön plâna alarak konuşuyorum. İktisadî hayatın yapıcıları, çalışanları bana tedbir teklif ettikleri zaman evvelâ memleketin siyasî hayatında huzur ve istikrarı temin etmemi söylüyorlar, yahut bundan doğrudan doğruya bahsetmezlerse memlekette huzur ve istikrarın ne olduğunu kibar bir surette soruyorlar. Onun için ben de oradan işe başlıyorum. Zihinlerini işgal eden, vesveseleri keşfedebildiğim nisbette onlara cevap bulmaya çalışıyorum.”
İstanbul’da Harp Okulu’nu Ziyaret Sırasında Söyledikleri[42]
(...)
İnönü’yü, karşılıyan Saygı Birliğinde görevli, Harb Okulu ikinci sınıf öğrencisi Tuncer Güngördü, Başbakan tam önüne geldiği sırada, aşırı heyecandan bayılmış, olduğu gibi yere düşmüştür. Bu durum karşısında İnönü, Tuncer’in, subayları tarafından yerden kaldırılmasını beklemiş ve daha sonra kendisi ile ilgilenerek “Geçmiş olsun” demiştir.
(...)
Yemekten sonra Okulu gezmiye devam eden İnönü, Şeref Salonuna gelerek burada bir süre dinlenmiş ve kahve içmiştir. Bu sırada subaylarla konuşan ve bazı anılarını anlatan, şakalaşan Başbakan İnönü, 1918’e ait bir olayı anlatırken yanında oturan Kurmay Binbaşı Bahtiyar Yalta’ya sormuştur: “Binbaşım, sen 1918’de var mıydın?” Bu soru üzerine Binbaşı Bahtiyar Yalta, “Yoktum, Paşam” karşılığını vermiştir.
(...)
Başbakan İnönü daha sonra kendisini uğurlayan Subayların teker teker ellerini sıkarak, veda etmiştir. Otomobiline binerken intibalarını öğrenmek isteyen gazetecilere Başbakan, “Harbiyedeki ve Harb Akademisindeki hayatımı yaşadım” demiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma*[43]
(...) İnönü, koalisyonun yürümesi için dikkat ve basirete ihtiyaç bulunduğunu, yurdumuzda ilk defa tecrübe edilen bu sistemin güçlüklerini yenebilmek için, koalisyonun her iki kanadına da dürüstlüğün, samimiyetin hâkim olması lâzım geldiğini, C.H.P.’nin kuvvetli ve mütesanit halinin güçlükleri yenmekte başlıca âmil olduğunu, C.H.P.’nin dün olduğu gibi, bugün de memleketin yüksek menfaatlerini birinci plânda tuttuğunu ifade etmiştir.
İnönü sözlerinin sonunda şunları söylemiştir:
“C.H.P. hem memlekete karşı, hem de koalisyonda işbirliği yaptığı ortağına karşı sözlerinde ve fiillerinde samimidir. Ve dürüst davranmayı şiar edinmiştir.
C.H.P. herhangi bir tâviz politikasının sahibi olmamıştır, olmayacaktır.
C.H.P.’nin en büyük gücü dürüst ve ahlâklı politikanın samimî takipçisi olmasındadır.”
Çok geç saatlere kadar süren grup toplantısına, müzakereler başka bir gün devam edilmek üzere son verilmiştir.
Silahlı Kuvvetlerdeki Huzursuzluk Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[44]
Sevgili Vatandaşlarım,
Bütün hak ve hürriyetlerimizin ve devlet düzenimizin temeli olan Anayasa üzerinde, bilerek veya bilmiyerek, yersiz bir tartışma açılmıştır. Bu hâlin devamı, devletimizin yüksek idaresi ve vatandaşın tabiî hayatı için zararlı olmak istidadındadır. Bu konuda vatandaşlarımı mes’ul karma hükûmetin başkanı olarak aydınlatmayı vazife bildim.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, 9 Temmuz’da, milletimizin büyük çoğunlukla kabul ettiği bir Anayasa ile idare edilmektedir. Her vatandaşın, –Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmet de dahil olmak üzere– devletin bütün organlarının ve bütün kuvvetlerinin hürmetkâr olmağa mecbur bulundukları bu Anayasanın en başta yer alan bir hükmünü hatırlatmak lüzumunu duyuyorum. Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmında yer alan bu hüküm şudur: “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışları ile meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk milleti bu Anayasayı kabul ve ilân eder.” İşte, karma hükûmetin programında üstünlüğünü temin edeceğimizi ilân ve taahhüt ettiğimiz Anayasanın ilk hükmü budur.
Bu temel hakikatla ilgili olarak vatandaşlarıma bir noktayı daha açıklamak isterim: Meşrûluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı askerî bir ihtilâl hareketi olan 27 Mayıs devrimini, millet adına, Türk Silâhlı Kuvvetleri gerçekleştirmiştir. 27 Mayıs ordu ihtilâlinden sonra, teşriî ve icraî sorumluluğu, bir süre Millî Birlik Komitesi taşımıştır. Millî Birlik Komitesi mensupları, teşriî ve icraî vazifelerinden dolayı elbette tenkidlere mâruz kalmışlardır. Amma, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin normal demokratik rejimi bütün icaplariyle kurmak yolunda millete verdikleri şeref sözünü yerine getirmeleri, yeni Anayasanın yürürlüğe koması ve 27 Mayıs devriminin topyekûn Türk Silâhlı Kuvvetlerinin eseri olduğu gerçeği her türlü târizin üstündedir. Bunun neticesi şudur: 27 Mayıs devrimine tevcih olunan kötülemelerden, topyekûn Türk Silâhlı Kuvvetleri camiası ve sağduyusu uyanık olan her vatandaş teessür duymaktadır.
27 Mayıs devrimi üzerindeki bilir bilmez tartışmalar, onun neticesi olan bugünkü Anayasaya ve 27 Mayıs hareketinin mesuliyetini taşıyan ve bekçiliğini yapan Türk Silâhlı Kuvvetlerine bir tecavüz olarak cemiyetimizi yaralamaktadır. 9 Temmuz Anayasasından kuvvet alan mes’ul hükûmet olarak, bu Anayasa’nın ruhuna ve millî varlık ve bağımsızlığımızın şanlı bekçisi Türk Silâhlı Kuvvetlerine tecavüz mahiyeti taşıyan her davranışın, kesin bir azimle, karşısındayız. Vatandaşlarımın, hususiyle aydınlarımızın bu noktaya dikkatlerini önemle çekmek isterim. Türkiye devletinin ilerlemesini ve gelişmesini isteyen herkes, bu devletin temelini teşkil eden Anayasanın ana karakterini bir tarzda bilmelidir. Hiç kimse, tehlikelerle dolu bir dünyada, huzur içinde hızla gelişmeye muhtaç olan bir milletin kaderi ile oynamaya mezun değildir.
Sevgili Vatandaşlarım,
Bu mülâhazaların, bugüne taallûk eden neticesi şudur: Bugün cemiyetimizi rahatsız eden hastalıkların başlıcası, Anayasa’nın bahsettiğim temel hükmünü ve karakterini bilmez görünen tartışmalardan ve yayınlardan ileri gelmektedir. Siyasî hayatımızda, hattâ Büyük Meclisimizde vakit vakit meydana çıkan aksak ifadeler ve gösteri hevesleri, siyasî partilerin uyanıklıkları ve Büyük Meclisin her güçlüğe hâkim olan sağ duyusu sayesinde giderilmektedir.
Her türlü zararlı yayınların tesirlerine karşı cemiyetin korunması, basınımızın vatansever uyanıklığı ile mümkün olacaktır. Basınımız, zıt cereyanlar içinde, yeni kuruluşumuzdaki bu nekahat devrinin icaplarına daha çok önem vermek vazifesindedir. Ben, basınımızın, ilk önce kendi aralarında müşterek bir tedbir bulacaklarını ümit etmekteyim.
Vatandaşlarıma netice olarak şunu söyleyeceğim. Memleketimizin demokratik rejim içinde idaresi ve gelişmesi mümkün olduğu ve lâzım olduğu konusunda, açıktan ifade edilmiş hiç bir ihtilâf bugün mevcut değildir. Açıktan bildirilmiyen kapalı ihtilâf iki şekildedir: Bir kısım münevverler, memleketin demokratik rejimle idare edilemiyeceğini sanmakta ve tartışmaları çıkmaza sevk ederek vatandaşı kendi fikirlerine inandırmağa çalışmaktadırlar. Diğer bir zümre ise, demokratik rejimin hürriyetlerinden ve bütün propaganda ve telkin vasıtalarından faydalanarak yeni Anayasa nizamının temelinden çürütülmesini hedef tutmaktadırlar. Bunların her ikisi azlıktadır, cemiyetimize ve siyasî partilerimize hâkim olacak hudut ve ehemmiyette değildirler. Bugünkü nekahat devrimizin bu gibi rahatsızlıkları ile ciddî bir mücadele, mümkünse bir tedavi mücadelesi yapmak için kararlıyız.
Sevgili Vatandaşlarım,
Özet olarak şunları söylemek istiyorum:
Anayasa 27 Mayıs devrimine dayanmaktadır. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bu Anayasaya sadakatı ve kanun ve vazife hudutları içinde, Türk milletinin selâmetini aradığı her türlü tereddüdün üstünde bir gerçektir.
Adalet ve idare cihazımız, Anayasanın ruhunu ciddî bir surette koruyacaklardır.
Hükûmet, vazifelerini, kat’î iman ve karar ile yürütecektir.
Nihayet, vatandaşlarım emin olsunlar ki, Anayasa’yı korumak ve savunmak için, Büyük Millet Meclisi gerekli basirete ve kudrete sahiptir.
Sevgili Vatandaşlarım,
Sözümü bitiriyorum. Büyük Milletimiz, 9 Temmuz Anayasası yolunda güçlükleri az zamanda yenecek, emniyetli ve şerefli bir yükselme devrinin feyizlerinden faydalanacaktır.
CHP Ortak Grup Toplantısında Silahlı Kuvvetlerdeki Gelişmeler Üzerine Yapılan Konuşma Özeti[45]
CHP Meclis ve Senato Grupları bugün saat 13.30’da müşterek bir toplantı yapmışlardır. Bu toplantıda Başbakan İnönü son hâdiseler hakkında geniş bir izahat vermiş ve izahatının sonunda da “Ordunun, tabiî ve kanunî âmirlerinin komuta ve emrinde bulunduğunu” söylemiştir.
Başbakan izahatı sırasında, siyasî tansiyonun yükselmesi sebepleri üzerinde durmuş ve bilhassa son bir hafta içinde Yüksek Adalet Divanının vazifesine taalluk eden tartışmalar yüzünden memlekette ve ordu içinde huzurun belirli olarak bozulduğunu ve dün akşam huzursuzluğun had safhaya çıkarak gözle görülür hale geldiğini ve yüksek komutanların meseleleri vukufla izahları ve telkinleri sonunda muhtemel bazı olayların önlendiği sinirliliğin hafiflediğini ifade etmiştir. İnönü bu arada siyasî partilerin durumlarına da temas ederek partilerde son olayları gözden geçirmiş, parti idarecilerinin ve büyük ekseriyetin müspet yoldaki tutumlarının da huzursuzluğun hafifletilmesinde büyük tesiri olduğunu söylemiştir.
Silahlı Kuvvetlerdeki Gelişmeler Üzerine AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala, CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı ve YTP Genel Başkanı Ekrem Alican ile Birlikte Yapılan Ortak Açıklama[46]
Aziz vatandaşlar,
Son günlerde huzur bozucu şayia ve tahriklerin şiddetlenmesi karşısında, siyasî şartları, memleketin kaderinde vazife ve mesuliyet almış parti liderleri olarak ciddiyet ve ehemmiyetle gözden geçirdik.
Tahrikler meşru nizamı ve hattâ memleketin bekâsını dahi tehlikeye düşürecek bir mertebeye varmıştır. Bu durum karşısında Türk milletinin ve onun bölünmez bir parçası olan kahraman Türk Ordusunun vekar ve vatanseverliğine hitap etmeyi kaçınılmaz tarihi bir vazife telâkki ettik. Siyasî partiler olarak aşağıdaki hususlarda tam bir mutabakat halindeyiz.
Çeşitli tahrikler, memleketi huzursuz kılmakta ve varlığımızı imha için fırsat bekliyen aşırı sol cereyanlara zemin hazırlanmaktadır.
Bugünkü meşrû nizamın temeli 27 Mayıs ihtilâlidir. Bu ihtilâlin zarurî ve meşrû bir hareket olduğu yeni Anayasa ile bizzat millet tarafından kabul ve tasdik edilmiş, kahraman ordumuzun gerçekleştirdiği 27 Mayıs ihtilâlinin meşruiyeti aleyhinde girişilen açık ve kapalı her türlü tahrik ve tecavüzün karşısındayız.
Bu memlekette intikamcı cereyanlara asla müsaade etmiyeceğiz. Millet iradesi ile kabul edilen Anayasanın getirdiği meşrû nizamı bertaraf etmeye matuf her hareketin de karşısındayız. Türk milleti için kurtuluş yolu demokratik rejime bağlılıktadır. Meşrû nizamı yok etmek isteyen diktacı heveslerin, bu memleketi istiklâlinden dahi mahrum kılabilecek bir felâkete götüreceği inancındayız.
Bu temel kanaate sahip, siyasî partiler olarak Türk milletinin ve meşru nizamın bekçisi olan şanlı ordumuzun vatanseverliğine ve uyanıklığına güveniyoruz.
22 Şubat Olayları Sırasında Söyledikleri[47]
(...) Doğrudan doğruya Anayasanın ilgası ile ilgili meselelerin pazarlık konusu edilmek istenmesi üzerine Hükûmet Başbakanı İnönü’nün kesin cevabı şu olmuştur:
“Sayın Albayın başka istekleri yok mu? Genelkurmay Başkanlığına tayin edilmek istemiyorlar mı? Kendisine söyleyiniz, hiç bir taviz vermeme ve fedakârlık yapmama imkân yoktur. Yalnız bir şey yapabilirim; eğer kan dökmeksizin teslim olurlarsa Divanı Harbe vermem, adli kovuşturma yaptırmam. Ama derhal emekliye sevk ederim.”
Başbakan İnönü, Meclisin feshi talebini de şöylece cevaplandırmıştır:
“Tek başıma da olsa gider Meclisin en ön sırasına otururum. İsterlerse gelsin vursunlar. Bu millet bilir ki, memlekette şerefli, namuslu bir insan vardır. Kendilerine söyleyin, bu çıkar yol değildir.”
(...) İnönü Meclise gitmeden önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay ile de bir süre görüşmüştür. Genelkurmay Başkanlığında yapılan bu görüşmeden sonra Başbakan kapıda kendisini karşılayan gazetecilere şöyle demiştir:
“Bundan sonra Anayasamıza karşı gelmek isteyenler hüsrana uğrayacaklardır. Memleketimizin gözbebeği olan Türk Ordusu Anayasaya karşı değil, Anayasaya karşı olanlara karşıdır.”
22 Şubat Olayları Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yayınlanan Mesaj[48]
Aziz vatandaşlarım,
Şanlı Ordumuzun şerefli mensupları,
Meşrû Hükûmetin Başkanı, Başbakanı olarak ve eski bir ordular komutanı olarak sizlere hitap ediyorum.
Türk Silâhlı Kuvvetleri meşrû Anayasayı, demokratik nizamı, tehlikeye düşürülmek istenen vatan bütünlüğünü azimle ve başarıyla korumaktadır. Ve koruyacaktır. Bu ordu, Anayasayı çiğneyen bir iktidarı 27 Mayıs’ta meşrû olarak devirmiştir. Fakat bu ordu, Anayasayı çiğnemek yoluna elbette gitmeyecektir.
Hükûmetiniz, temelinde Türk Ordusunun şerefi bulunan Cumhuriyet Anayasasından, milletten ve onun ayrılmaz parçası Türk Silâhlı Kuvvetlerinin vazife ve şeref duygusundan aldığı kuvvetle iş başındadır ve duruma hâkimdir. En sıcak duygularla asker ve sivil bütün vatandaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunarım.
Hava Kuvvetleri Karargahından Çıkarken 22 Şubat Olaylarıyla İlgili Söyledikleri[49]
Dün bu saatlerde, dostun ve düşmanın küçümsiyerek baktığı bir Türkiye vardı. Bugün dost ve düşmana karşı engin bir gururla göğsü kabarmış, dev bir Türkiye vardır. İşte iki kelime ile durumun özeti..
Kuvvet Komutanları ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[50]
Başbakan İsmet İnönü dün sabah Kuvvet Kumandanlarını kabul ederek, kendileriyle bir süre görüşmüştür.
Başbakanlıktan ayrılırken İnönü, gazetecilerin “Kuvvet Kumandanlariyle ne görüştünüz?” sorusunu cevaplandırarak, demiştir ki:
“Ben çağırdım, geldiler. Görüşmek, benim tabiî vazifemdir. Siz merak ediyorsunuz, bu akşam radyoda konuşacağım..”
22 Şubat Olayları Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[51]
Sevgili Vatandaşlarım,
Esef verici son olayları, neticeleri ve manâlarıyla bir de ben size açıkça anlatmak istiyorum. 22 Şubat akşamı Ankara’da genç ve orta rütbede bir subay kadrosu, masum mektep talebesini ve bâzı birlikleri aldatarak harekete geçti ve memleket idaresini ele alarak kendi fikirlerine göre bir rejim kurmaya teşebbüs etti. Bunlar, demokratik rejimin memlekette huzur tesis etmeye ve milletin kalkınmasını temine muktedir olamayacağını iddia ediyorlardı. 27 Mayıs’ın, meşruluğunu kaybetmiş bir idareye karşı yapıldığını kabul etmeyen tahrikçilerin mevcudiyetini kendi davranışlarının meşruluğunu sağlamaya yeter sayıyorlardı. Ordunun memleketi meşru bir idareye kavuşturmak için yaptığı fedakârlığı kötülemeğe çalışanları demokratik rejim aleyhinde tehdit olarak gösteriyorlardı.
Ruhî sebepleri bunlardır.
Anlaşılıyor ki, 27 Mayıs askerî ihtilâlinin kolaylıkla muvaffak olması cür’ete teşvik edici bir misâl olmuştur. Düşünmemişlerdir ki, 27 Mayıs ihtilâli bütün milletin vicdanında kemale gelmiş bir kurtuluş arzusunun neticesi olduğu için hemen halk tarafından benimsenmiştir. 22 Şubat’ta teşebbüs edilen hareket ise, uğradığı tecavüzlere karşı ordudaki infialden ümit besleyen, kumanda ettiği kıt’aları aldatan, ordunun başındaki büyük kumandanları kendileriyle beraber göstererek mektep talebelerini kandıran ve bir ihtilâl hükûmetinin başına geçmek isteyenlerin hareketi olmuştur.
Kanun dışı zararlı teşebbüse girişenler, memleketin dertlerini ve bunların hâl çarelerini kendilerinin bildiklerine, idare başında bulunanların bilmediklerine, aldattıkları gençleri ve arkadaşlarını inandırmaya çalışmışlardır. Şahsî arzularını bu suretle perdelemeye yeltenmişlerdir. Unutturmak istemişlerdir ki, memleketin dertlerini ve bunların çârelerini biz uzun zamandan beri göstermekte ve anlatmaktayız. Geçmiş idarelerle ihtilâfımız, söylediklerimizin anlaşılmamasından ve bunun yanında isabetsiz ve zararlı şahsî tutumlarını devam ettirmelerinden ileri geliyordu.
Yeni Büyük Millet Meclisi çok güç şartlar altında toplandığı halde siyasî partiler iyi niyetle pekâlâ bir araya gelebildiler. İktidarı ve murakabeyi medenî usulde vücuda getirmeye muvaffak oldular. Demek ki, en güç şartlar içinde de Meclis vazife yapabiliyor ve Meclis içinde türlü fikir cereyanları nihayet idarecilerin mesuliyet duygularıyla doğru bir istikamet alabiliyordu. Bununla her şeyin mükemmel olduğunu söylemek istemiyorum. Unutmamak lâzımdır ki bu hal, Meclis içinde de bir alışma devriydi.
Buna mukabil, dışarıda vuku bulan münakaşaların çığrından çıkmış göründüğü doğrudur. Ama bunun karşısında milletçe ve Meclis olarak lüzumlu tepkiler ve karşı koymalar eksik olmamıştır.
Sergüzeştçiler bir noktayı hiç bir zaman kavrayamamışlardır. Memleketin meseleleri, uzaktan göründüğü kadar basit değildir. Bunların, içeriden ve dışarıdan milletçe tesirine maruz olduğumuz unsurları vardır. Bunları derinliğine bilip takdir edecek mevkide bulunuyoruz. 27 Mayıs ihtilâlinden sonra, memleket meseleleriyle açıktan karşı karşıya gelinince yeni dertler keşfedildiği sanılmıştır. Aslında memleketin dertleri, meşruiyetini kaybetmiş iktidarın sun’i perdesi kalktıktan sonra herkesin gözü önüne çıkmıştır. Bunların tedbirleri akşamdan sabaha gürültüyle ve hamiyet yaygarasiyle halloluverecek kadar basit değildir. Muntazam bir devletin meşrû ve kanunî düzeni ve kurullarının işlemesi sayesinde memleket dertleri görülebilir ve çözülebilir. Memleket meselelerini halledebilmek için mesuliyet mevkilerini çalışmakta ve tedbir almakta serbest bırakmak iyi niyetli vatandaşın ilk vazifesidir.
Hülasâ, memleket meselelerini biliyoruz, bunları milletimize bildirerek zamanı gelince tedbir istemek cesaretindeyiz. Şahsî emellerin mahsulü olan kanun dışı hareketlerin meşrû ve inandırıcı hiçbir değeri olmamıştır ve olmıyacaktır.
Anayasaya, Büyük Millet Meclisi’nin güvenoyu verdiği hükûmete sadık kalan ordudaki büyük kumandanların ve o bir avucun dışındaki subay çoğunluğunun kat’i red vaziyeti almaları karşısında 22 Şubat teşebbüsü tam bir muvaffakiyetsizliğe uğramıştır. Talih eseri kardeş ve evlât kanı akmasına mahal kalmamıştır. Neticede anarşi tehdidi karşısında kalan Türk devleti, eskisinden kuvvetli ve itibarlı olarak şerefle meydana çıkmıştır.
Vatandaşlarımı bir noktada kat’i kararlı ve samimî olarak temin ederim. Vuku bulan esef verici hâdise bitmiştir. Bu yüzden orduda ve sivil idarede endişe verecek bir vaziyet kalmamıştır. Hiç bir yersiz ve lüzumsuz telâş idaremizde yoktur ve kimsenin emniyeti şüphe ve takip altında olmayacaktır.
Şimdi düşündüklerim şunlardır:
Geçen esef verici hâdiseden cemiyetimiz için istifade temin etmek lâzımdır. Geniş ölçüde çalışmaya ve tedbirlere ihtiyacı olan memleket meselelerimiz vardır. Vatandaşın serbest reyi ile iş başına gelme usulünün, yani demokrasinin bütün feyizlerini temin edecek bir iktidar göstermek, milletçe hepimizin vazifemizdir. Tecrübelerden ve derslerden sonra, selâmet yolu olarak, halkın kendi kendini idare etmesi ve mesuliyet duygusuyla seçim yapması sisteminde mutlaka muvaffak olacağımıza güvenim bir kat daha kuvvetlenmiştir. Sergüzeşt arayanları başarı sağlamaktan alıkoyan ve ileride de alıkoyacak olan başlıca kuvvet büyük Türk Milletinin anlayışı ve iradesidir. Bu iradeye karşı gelecek şahsî tahakküm sistemi kurmak her zaman halkımızın, ordumuzun mukavemetiyle karşılaşacaktır.
Geçen hâdisenin fayda getiren öteki tarafı da, bir ibret misâli vermesi olmuştur. Türk milletinin sağlam bünyesi bütün tahriklerin üstünde kendini göstermiştir. Türk milletinin iradesi 27 Mayıs’ta nasıl meşruiyetini kaybetmiş bir idareden kurtulmayı temin etmişse, gene bu çetin irade 1962 Şubat’ında Türk milletinin yeni bir gayri meşrû idare altına girmesine müsaade etmemiştir. Bu suretle kendimizi emniyette hissedip çalışmamız ve millete dertlerimizle kalb huzuru içinde uğraşmamız devri gelmiştir. Bizim gerçek emniyetimiz, devamlı huzurumuz bunu başarmamıza bağlıdır. Birkaç gün sonra, millet, yeni bütçenin çıkmasıyla, kaygıdan uzak olarak geniş bir çalışma sahası bulacaktır. Önümüzdeki senenin verimli ve başarılı bir gelişme başlangıcı olması için ümitlerimiz kuvvetlidir. El ele büyük küçük, resmî, hususî fertler ve teşekküller olarak umumî bir güven içinde çalışma devrine gireceğiz.
Sevgili Vatandaşlarım,
Şimdi size, demokratik rejimimizin feyizli bir gelişmesini haber vereceğim. Partiler üstü memleket meselelerinde Büyük Meclis’te bulunan bütün siyasî partilerin başları ve idarecileri toplanıp kararlara vardık. Memleketimizde bu, geçmişte misâli olmayan bir yeni durumdur. İleride de iktidar ve muhalefet, kendi vazifelerini medenî ölçüde yaparken bütün partiler için müşterek olan memleket dâvalarında her ayrılığı bir tarafa bırakıp Türkiye’nin büyük meselelerine çare bulmak gayretinde samimî olarak birleşecektir. Bu hal, vatandaşlarımızın siyasî hayata ve onun faydalı bir surette işlemesine güvenini arttıracak esaslı bir ilerlemedir. Bugün bütün siyasî partiler mes’uliyet mevkiinde bulunan hükûmetin verimli ve rahat bir surette çalışmasının memleketin bir numaralı meselesi olduğunda mutabakata varmışlar ve kendi murakabeleri altında bu imkânı sağlamak için ellerinden geleni yapmak kararına varmışlardır.
Hepimiz için başarılar ilk zamanların güçlüklerini yenmekle başlayacak ve devamlı bir gelişmeye yüzlerimiz çevrilecektir.
Sevgili vatandaşlarım, sizlere selâmlar, sevgiler ve saygılar sunarım.
Silahlı Kuvvetlerdeki Gelişmelere İlişkin İstanbul Bayram Gazetesi’ne Verilen Demeç[52]
Bayramı sevgili vatandaşlarıma yürekten dileklerle kutlarım.
On günden beri memleketimizde önemli olaylar geçti. Bu süre içinde siyasî havamız hürriyet ve demokratik rejim aleyhinde sanılan son kanun dolayısıyle elektriklendi. Bütün siyasî partiler ve hususiyle hükûmet olarak biz, hürriyet nizamı istemiyor musunuz diye şiddetli tenkidlere maruz kaldık. Bu tenkidlerden bir kısmının hangi çevrelerden geldiğini ve hangi temayül sahiplerinin ne gösterilerde bulunduğunu hayretle seyrettiğimi saklamayacağım. Telâşsız ve sabırla olayları takip ettikten sonra şimdi, zamanın getirdiği sükûnet içinde durumu yakından, açıkça incelemek ihtiyacındayım.
Kanun neden çıktı? Uzun zamandan beri, yani Hükûmetin kurulduğu üç aydan beri siyasî hayatımız çok tartışmalı geçmektedir. Basınımız muhtelif akıntılara kapılmıştır. Her halde, belirli iki büyük akıntı vardır. Muhakemeler ve neticelerini takiben, hükûmetin kurulmasıyla geçmiş çekişmelerin tedavisi arzuları af şeklinde açık bir hareket halini aldıktan sonra basındaki tartışmalar ölçüsünü büsbütün kaybetmiştir. Bu müddette, siyasî hayatımızda yeni bir askerî ihtilâlin hazırlandığı yahut memlekette bir intikam devrinin ufukta göründüğü endişeleri belirmiştir. Bu hâl pek çok kimsenin bilhassa muhalefet partilerinin endişesini mucip oldu. Bu halin neticesinin iyi olmayacağını düşünen Muhalefet Partileri liderleri açık beyanlar yaparak hükûmeti kayıtsızlıkla ve tedbir düşünmemekle itham ettiler. Gerçek şudur ki askerlerin aşırı bir surette ve memleketin her tarafından belirli tahrikçi gruplar tarafından tarize maruz bırakılmaları ordunun kaderiyle alâkadar olan vatandaşlarda ve siyasî muhitlerde ve bizzat ordu içinde daimî bir kaygıya yol açmıştır.
Bu hal, ordunun yeni bir siyasî darbe hazırlamasına hevesli olan maceracılara iyi bir bahane teşkil etmiştir. Ordunun yüksek kademesi daima macera akıntılarına karşı gelmiştir. Bu müddetde şiddet tedbirleri istemediğimi de daima söyledim. Ordu içinde bir ihtilâl hareketine ve ordunun dışında bir intikam politikası uyanıp yerleşmesine mukavemet ettim. Bunlara asla müsaade etmeyeceğimi bildirdim. Buna karşılık Şubat başından itibaren basında açıktan teşvik ve tehditler her iki uçta, yani orduya tecavüz ve orduyu harekete geçmeye zorlama mütemadiyen arttı.
Gerçekte her iki gayret orduyu diken üstünde oturur hale sokuyordu ve ordunun yüksek kademesi kanun dışı hareketlere istidatlı olmayınca, bu zorlamalar maceracıların tertiplerini kolaylaştırıyordu. Bu şartlar içinde, Şubat’ın 18’inden itibaren buhranlı devire girmiş bulunduk. Şubat’ın 22’sine kadar devam eden kanunsuz, maceracı temayüller 22/23 günü son teşebbüsünü yapmıştır. Bu teşebbüsü vatandaşlarım biliyorlar. Harb Okulunun merkezinde ve basında kurulan bir Albaylar Juntası Ankara’daki birliklerin başlarına istediklerini getirmeye bir tertip içinde muvaffak olmuşlardır. Vatanın ve milletin selâmeti hülyasıyla mekteplileri ayartmışlar ve Hükûmet ile Meclis aleyhine harekete geçerek göründüğüne göre 27 Mayıs’ta olduğu gibi kimsenin burnu kanamadan devletin idaresine el koymayı ve sonra devleti ve milleti ihya etmeyi düşünmüşlerdir.
Teşebbüsleri, ilk andan itibaren tahmin etmedikleri güçlüklere uğradı. Vatan müdafaası için ellerine verilmiş olan talebeleri ve silâhı esas gayenin dışında kullanmak durumu başladığı dakikada, bu aralarında münakaşa konusu oldu. Ankara’daki büyük kumanda heyetinin tamamen red vaziyeti alması, diğer orduların bir maceraya her türlü iştiraki kesin olarak gene reddetmesi üzerine hareketi ilerlettikleri halde mutlaka müsademe, mutlaka kan dökülmesi muhakkak bir şekil göstermiştir. Hükûmet ilk andan itibaren vatandaşları uyarmış, kesin mukavemet durumu almış ve ordu yüksek kumandasına devletin şerefini korumak üzere silâhla karşı koyma emri vermiştir.
Anayasaya sadık kuvvetler önemli miktarda idi ve ayaklanmayı süratle bastıracak kudrette bulunuyordu. En mühim ve yenilmez mukavemet cephesi halkın kendisiydi. Vatandaşlarıma memnuniyetle haber veririm ki halk bir dikta idaresi ve askerî maceracıların memleketi ihya etme denemesi aleyhine kesin vaziyet almıştır. Bu suretle askerî darbe teşebbüsü tamamiyle neticesiz kalmıştır. Benim kanaatimce âti için de, maceracılar daima ordunun mesul kumandanları ve kahredici çoğunluğu başta olarak, halkın yenilmez mukavemetiyle karşılaşacaklardır. Bu suretle, askerî ihtilâl devri nihayet bulmuştur denilebilir.
Bu vaziyet hasıl olduktan sonra, tedbirler almak mecburiyeti karşısında bulunduk. Derdimiz iki noktada toplanıyor. Birisi, ordu aleyhine mütemadi bir tecavüzle maceracılara, düşüncesizlere ve tecrübesi az olanlara bahane ve sabırsızlık verilmesidir. Bu tahrik intikam politikasını temsil etmektedir. Öteki, demokratik rejimin bu memlekete yaramıyacağı iddiasında olan pek azı samimî kanaat sahibi aydın, geri kalanı büyük ölçüde sergüzeştçi ve ifratçı politikacıların dikta rejimi arzularıdır.
Ordunun demokratik rejimi kaldırmak temayülünde olması tamamiyle temelsiz ve haksız bir iftiradır. Bu ordu 27 Mayıs günü demokratik rejimi esas olarak ilân etmiş, ona bağlanmış ve bir buçuk sene zarfında tarihte emsali olmayan bir feragatle idareyi demokratik rejime terk etmiştir. Bu, şerefli bir harekettir. Bu kadar şerefli ordu, ihtilâlin tabiatıyla meydana getirdiği tarizlerin, tecavüz ve intikam şekline bürünmesi ve bunun karşısında Hükûmetinin, Meclisinin ve nihayet milletinin kendisini korur bir vaziyet almaması manzarası önünde elbette çileden çıkardı. Bunu, bütün ömrü harbde ve sulhte ordu içinde, ordu başında geçmiş bir eski asker olarak söylüyorum. Vaziyeti insaflı olarak bu hudutlar içinde görürsek hâdiseleri hakikî ölçüsünde değerlendiririz ve ordunun milletin en kıymetli dayanağı olması için bütün şartların temelde mevcut bulunduğuna inanırız.
İşte, biz bu iki suni cereyana karşı tedbir almak mecburiyetini gördük. Bütün siyasî partiler, iktidarıyla ve muhalefetiyle beraberiz. Anayasanın esası çok partili rejimdir. Bu rejimi savunmak vazifesindeyiz. Tedbirler Kanununun bir tek gayesi vardır: Basın hürriyetini, insan haklarını esas tutan demokratik rejimi korumak. Herkesi temin ederim ki bütün tatbikat sadece bu gayeye müteveccih olacaktır. Ama kanun, gayesi istikametinde en ciddî şekilde işleyecektir. Bu suretle suni olan aşırı cereyanlar durdurulabilirse hem huzur teessüs eder, hem geçmişin çekişmeleri ve yaraları zamanla tedavi edilir, hem askerî darbe ihtimalleri ortadan kalkar.
Bu kanundan dolayı bizi şiddetle itham eden siyasî gürültücüler yeni bir askerî darbeyi, demokratik rejimden vazgeçilmesini elbette açıktan savunamazlar. Vatandaşlarımın, açıktan savunulmasına cesaret edilemeyen bu tehlikeli ihtimallerin hayatlarının her anında ufukta, gözle görülürcesine hazır tutulmasını kesin olarak istemediklerine yürekten inanıyorum. İnsan haklarına, Anayasaya aykırılık iddialarına türlü şekillerde cevap verdim. Bu tedbirlerle Ordu huzura kavuşacak, Ordu vazifesine dönecek, Meclis sükûnetle iş görecek, Meclis’te ve siyasî hayatımızda görülecek aykırılıklar, taşkınlıklar Anayasa nizamı içinde karşılanacaktır.
Ancak vatandaşlarıma, 22 Şubat teşebbüsünün zararının bu kadarla kaldığını hiçbir suretle sanmamalarını tavsiye ederim. 22 Şubat günü maceracılar devletimizi tâ temeline kadar sarsmışlardı. Artık Türkiye’nin tam bir sergüzeşt içinde, başı nihayeti belli olmayan bir emniyetsizliğe girdiği sanılmıştı. O gün söylediğim gibi dost düşman herkes acı ve alaylı gözle memleketimize bakıyordu. Anayasa nizamının zaferi belli olduktan, yani teşebbüsten 24 saat sonra Türkiye dev gibi çıkmıştır. Dev gibi çıkması, yeni ihtimalleri karşılayacak unsurların kuvvetli olduğunun görülmesindendir. Ama vurulan darbenin ehemmiyeti yanında başka maceracıların teşebbüsü ihtimali yabancı âlemin zihninden kolay çıkmayacaktır. Kısaca anlattığım bu durum hem iç hayatımıza, hem dış hayatımıza hesapsız zararlar vermiştir. Bir devletin hayatıyla, halkın kati iradesine rağmen, bu kadar, en hafif tabiri kullanayım, düşüncesiz ve sorumsuz şekilde oynanmasının hiçbir itibarı yoktur.
Şimdi haber vereceğim nokta şudur. Yeni bütçeyle sıkı bir çalışma devrine giriyoruz. Bu çalışma devri şimdiye kadar bildiklerimizden çok daha yorucu olacaktır. Türk milletinin bu alandaki kesin kararı bütün dostları tarafından teşvik görmektedir. Hesapsız kitapsız sarfetmek için değil, sadece memleket ihtiyacı için lüzumlu göreceğimiz her vasıtayı bize temin etmeye bütün müttefiklerimiz kararlı olduklarını bana, bilhassa 22 Şubat olaylarından sonra bildirdiler. Bütün emekler, bütün müspet neticeler bugün çalışma kabiliyetimize, ihtiyaçlarımızı iyi tespit etmeye ve plânlamaya, cesaretle işlere girişmeye bağlanmıştır. Bunların hepsi insan takati içinde gayretlerdir ve bizim gücümüz kabiliyetimiz bu gayretlerin üstesinden gelmeye yeterlidir. Güç sene, güç zaman önümüzdeki ilk beş, altı aydır. Ondan sonra plânların ve plânların istediği yardımların, yeni teşebbüslerin mahiyetleri vatandaş gözünde açıkça belirecektir. Kendimi aldatmadan, vatandaşımı aldatmaktan sakınarak durumu size olduğu gibi söyledim.
İyi günlere gidiyoruz. Kötü günleri arkamızda bıraktık. Zorla kötü günler imalatçılarına kendi sinirlerimizi ve vatanımızın kaderini kaptırmayalım. Bu Bayram gününde ricam bundan ibarettir.
Abant Oteli Hatıra Defterine Yazılanlar ve Bolu’da Yapılan Konuşma[53]
Abant Otelini gördüm. 1962 çamlar mevsimini, modaya uyarak söyleyelim, turistik mevsimini biz açtık. Abant’a gelen memnun olur. Haber veriyoruz. 1962’de Abant’a geldik. Gelecek olanların hepsine selâm. Hepsi çocuklarını beraber getirsinler.
(...)
Sevgili hemşehrilerim,
Bayramı aranızda geçirdim. Bayramınız kutlu olsun. Abant’da çok rahat, çok sakin bayram yaptım. Rahat ettim. Şimdi sizlerle beraber çalışma hayatına başlıyorum. Çok çalışacağız. Allaha ısmarladık. Şen kalın, bahtiyar olun.
14 Mart Geleneksel Tıp Bayramı Dolayısıyla Yapılan Konuşma[54]
Muhterem arkadaşlarım,
Tıp Bayramı ile memleketin hakikî bir kültür bayramını beraber yaşıyoruz. Kendimi hakikaten bahtiyar hissediyorum. Sizleri ayrı ayrı tebrik ederim.
Tıp kültürünün memleketimizde esaslı olarak kurulması tarihimizin bir ilerleme safhasının müjdesidir. Doktorluk öyle bir meslektir ki, bütün kültür dalları gibi, belki onlardan daha fazla insan ömrüne yeni ufuklar açar ve doktor kendi mesleğinde vatandaşlara karşı borcunu ödedikten sonra, memleketin bütün hayatında tesirini göstermeye başlar.
Tıp müesseseleri, Tıp Fakülteleri tarihimizin bu tekâmül devrini muvaffakiyetle geçmişlerdir. İlk zamanları, doktorluğun müstesna örnekleri olarak yetişenler, siyasî hayatımızda kısa zamanda tesirlerini göstermişler ve memleketin bütün gelişmesinde kat’i bir rol oynamışlardır. Amma bunun esası, tıp mesleğinde ve kültüründe iyi bir mevki kazanmanın tabiî bir neticesidir.
Yeni mesleğe girmiş olan arkadaşlarım emin olsunlar ki, sırf doktorlukta kazanacakları büyük selâhiyet ve büyük kıymet nispetinde, bir zaman gelecek memleketin umumî siyasî hayatında tesirlerini hissettireceklerdir.
Bu meslek mutlaka yüksek kaliteli insanların omuzlarında durur ve mutlaka yüksek kalite ile yetiştirdiği insanların her sahada temin edeceği gelişmelerin müjdecisi olurlar.
Sevgili arkadaşlarım,
Tıp Fakültesi burada kurulduğu zaman, bütün modern vasıtalarıyla bir müessese olmayı gaye edinmiştir. Bu kadar büyük bir gayenin kısa zamanda tahakkuk etmesi kolay değildir. Çok emek sarfedilmiştir. Hocalarımız, öğrencilerimiz, nihayet şurada 13-14 yıl içinde eski Tıp Fakülteleri kadar itibar kazanmışlardır. Yürekten başarılar dilerim.
Hepinizi heyecan içinde selâmlıyor ve kutluyorum. Aranızda hiç unutmayacağım bir bayram günü geçirdim. Sağ olun, size minnettarım.
Dışişleri Bakanı Selim Sarper’in İstifasına İlişkin Söyledikleri[55]
(...) Bakanlar Kurulu toplantısına gitmek üzere evinden çıkan Başbakan İsmet İnönü kapıda basın mensuplarını görünce, “Ne var, ne yok çocuklar?” demiş, basın mensuplarının “Dışişleri Bakanını kaybettik, onu arıyoruz Paşam” cevabını “Ben de arıyorum. Henüz bulamadım” şeklinde cevaplandırmıştır. “Sarper’in istifasını kabul ettiniz mi?” sorusuna karşı da “Sarper Beyin istifasını kabul edeceğim” demiştir.
CHP Parti Meclisi Toplantısında Dış ve İç Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[56]
(...)
“Her konuşan Allah İnönü’ye ömür versin diyor. Ben 80 yaşındayım. Rejimin teminatını sadece İnönü’ye bağlamak yanlıştır. C.H.P. içinde güzide insanlar vardır. Nefisleri yenerek, şahsî ve küçük hisleri bir tarafa atarak bu insanların etrafında toplanmak ve teminatı devam ettirmek lâzımdır. Ben sağlığımda bunu görmek istiyorum. Mesele buradadır. Memlekette çarpık cereyanlar olabilir, bütün bunlar milletin mesut olmasına mâni teşkil edemezler.”
İsmet İnönü konuşmasında ayrıca kendisinden daha önce konuşan Parti Meclisi üyelerini de cevaplandırmıştır.
(...) Son olarak söz alan İsmet İnönü iki saat süren konuşmasını 4 bölümde toplamıştır.
Konuşmasına dış politikayla başlıyan İsmet İnönü, NATO’ya sadakatten ve dış politikada bir değişiklik olmadığından bahsetmiştir. NATO’nun yapacağı yardımlara da temas eden İnönü, bilâhare iktisadî meseleleri ele almış, 4 Ağustos kararlarının o vakit iflas etmiş bir rejime empoze edildiğini, bu tedbirlere devam olunacağını söylemiştir. Devlet Plânlama Dairesinden sitayişle bahseden İnönü, mütehassısları ve çalışmalarını övmüş, Avrupalılar’ın bunları takdir ettiğini, yapılan esaslı çalışmalar sayesinde 1,5 milyarlık bir dış yardımın 5 yıl içinde yapılacağını söylemiş ve Müşterek Pazar konusunda temas ederek, Pazara dahil olunmak yolundaki çalışmalardan müspet şekilde bahsetmiştir.
İnönü, iktisadî refaha doğru yavaş olmasına rağmen emin adımlarla yürünmekte olduğunu bilhassa belirtmiştir.
Müteakıben iç politika konularına geçen İnönü, 22 Şubat olayları hakkında, Meclis’te yaptığı beyanların bir özetini tekrarlamış, iktidarda bulunduğu müddetçe, Ordunun kumandan ve subay heyetinin kaderlerinden emin olacaklarını ve onların da memleket savunmasıyle ilgili görevlerine devam edeceklerini bilhassa söylemiştir.
Koalisyon Bakanlarının ahenginden de bahseden İnönü, C.H.P. iç bünyesi hakkında çeşitli söylentilere rağmen, kıymetli bir kadroya sahip olan partinin bir araya gelmesini, yavaş yavaş kendisine bir baş seçmesini, kaderini 80 yaşındaki İnönü’ye bağlamasını doğru olmadığını söylemiş, parti içinde zaman zaman ahengi bozucu hareketler yapanları kastederek, “Onlar zarar vermiyecek kadar küçüldüler. Sesleri kısıldı ve itibardan düştüler” demiştir.
Bu arada İnönü, Feridun Cemal Erkin’in Dışişleri Bakanlığına getirilmesi hakkındaki bir soruyu şöyle cevaplandırmıştır:
“Feridun Cemal Erkin’i Dışişleri Bakanlığına, partiler dışı şahsiyetinden ve iyi bir diplomat olduğundan dolayı getirdim.”
İkinci İnönü Zaferinin 41. Yıldönümü Dolayısıyla TDO ve TMGT Heyetlerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[57]
“Beni aradınız. Çok teşekkür ederim. Size minnettarım. Bir hatırayı yad etmek için gösterdiğiniz örnek, sizin yalnız kadir şinaslığınızı kadir bilirliğinizi göstermez, aynı zamanda memleketimiz için, çetin günleri hatırlayarak ve hatırlatarak, yeni kuşakların azimlerini kuvvetlendirir. Onun için kıymetlidir.
İnsan dar zamanları, uzun boylu aralıktan sonra hatırladığı zaman, duyguları zamana göre ya mübalağalı veya haddinden daha az tesir yapar olur. Bu ikisi de mübalağalıdır.
1921, demek ki 41 yıl oldu!.. Şu anda hatırıma gelen ve size tavsiye edebileceğim şey şudur: Milletlerin güçlükler içinde bulundukları zamanlarda, açık bir surette belli millî hedeflere doğru gayretler birleştirilebilirse, milletçe güçlükleri yenmek için yaratılan heyecan büyük ölçüde faydalı olur.
Bu bakımdan, millî mücadele safahatını hatırlatmanız, yeni nesilleri açık ve belli yeni amaçlar etrafında birleştirmek için gösterilen gayretler cümlesindendir.
İnsan şimdi, geçmiş dar zamanı hatırlayınca, geçirmekte olduğumuz dar zamanların tesirinde kalıyor. ‘Vaktiyle nasıl geçirmişiz, şimdi nasıl geçireceğiz?’ suali akla geliyor. Vaktiyle şartlar daha ümitsizdi. Şimdiki şartlar çok şükür daha elverişli ve daha iyidir. Bu şimdiki güçlükleri de şerefle yenmesini başaracağız.”
Bu konuşması sırasında devrimler konusuna da temas eden İnönü, “Türk devrimleri, Türk Milletinin ihtiyacından doğmuştur. Bunda geriye dönüş yoktur. Devrimler temel salmıştır” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü gençlerle konuşmasını, teşekkür ederek bitirmiştir.
İnönü Zaferinin 41. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan ve Cumhuriyet Senatosu’nda Okunan Mesaj[58]
Sevgili vatandaşlarım, İnönü Muharebelerinin tarihimizde hususî yerleri olduğunu büyük Atatürk o zamanki ve sonraki beyanlarında belirtmiştir.
O günler, istiklâl ve ideal ateşiyle yüreği yanmakta olan milletimiz, insafsız ve kudretine mağrur düşman âlemine karşı duyguları ölçülmez ve zaptedilmez bir ayaklanma halindeydi. Vasıtasızlık, çaresizlik ve her türlü mahrumiyet içinde, ümitsizliği kabul etmeyen millî gururumuzu, nasıl tatmin edeceğimizi bilmiyorduk. Yenilmez güçlüklerle karşılaşırken, cesaretimizi ve tedbir bulacak akıllarımızı arttırmaya çalışıyorduk.
İnönü muharebeleri, bizim Garp Cephemizde, gerek askerî hareket ve gerekse siyasî harekette yeni bir ümid ve kendimize güvenme devrine girme müjdesini getirmişlerdir.
Burada yatan şehitler, kanlarıyla kesin ve büyük zafer yollarının hazırlayıcısı ve işaretçisi olmuşlardır. Henüz kuruluş halinde ve her şeyi eksik olan kıtalarımız, büyük bir ordunun temelini teşkil edecek, bütün manevî vasıfları canlandırmışlar ve zaferlerinin sağlam temeli olan milleti, güvenle besleme yoluna gitmişlerdir.
İnönü Muharebeleri, istikbal için talih ve ikbal müjdecisidirler. Milletimizin yüreğinde yer tutmuştur.
Burada toplanan vatandaşlarım, büyük milletlerin vasfı olan kadir bilmek hassasını temsil etmektedirler.
Onlara saygılarımız ve şükranlarımız engindir.
Kadir bilen vatandaşlarımız, gelecek günlerinin şerefli zaferlerini hazırlamakta olmalarından emin olabilirler.
Selâmlarımız ve sevgilerimiz, bu mutlu anma gününde bir çoban armağanı olsun.
CHP Ortak Grup Toplantısında Dışişleri Bakanı Selim Sarper’in İstifası ve İktisadi Politikalara İlişkin Yapılan Konuşma[59]
“İhtilâl geçiren bir memleketin dış politikası çok dikkat ister. Sarper güçlükler içindeydi. İhtilal idaresi zamanında bir kanunla dış yardım işlerinin her Bakanlık tarafından ayrı ayrı tedvin edilmesini kararlaştırmıştı. Seçimlerden sonra Koalisyon Hükûmeti olarak işbaşına gelince bu dağınık durumu derleyip toparlamaya çalıştık. Biz güçlükleri yenmeye çalışırken Dışişleri Bakanı çok yoruluyordu. İstifasını kabul ettim. Yeni Bakanı Müşterek Pazar, NATO ve hepsinden mühimi ihtilâl yollarından geçmekte olan bir memleketin dış politikasını sarsıntılardan korumak meseleleri bekliyor. Dışişleri Bakanına bu çetin işlerde yardımcı olacağınızı zannederim.”
İnönü, iktisadî meselelere de temasla şunları söylemiştir:
“İç politikada esaslı meselemiz iktisadidir. İktisadî tedbirler zor tedbirlerdir. Akşamdan sabaha tesirini gösterecek yıldızlı tedbirler değildir. Umumî efkâra uzun vâdeli tedbirleri anlatmak kolay değildir. İdarecilere bu yolda büyük gayretler düşmektedir. Gayret ve mesuliyet terettüp etmektedir.
Esnaf Vergisi Kanununu biz çıkarmadık. Bu kanunun tatbikatı vilâyet memurlarına bırakılmış. Biz Hükûmet olarak meseleyi feryad kısmında muttali olduk. Süratli tedbir aldık. Haksızlıkları düzeltmek maksadıyla tasarı hazırladık, Meclise sevk ettik. Tatbikat durmuştur.
Neş’eyi kaçıracak çekişmeler arasında umumiyetle durum iyiye gitmektedir. İktisadî alanda bir ferahlık yaratma yolunda gayretler sarfediyoruz. Muvaffak olacağız. Güçlükler karşısında yılmamak lâzımdır. Mümkün olduğu kadar güler yüzlü olun, şikâyetlerinizi tatlı dille hallederiz.”
Başbakanlıktan İstifa Edeceği Söylentilerine İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[60]
(...) İnönü saat 20’de Başbakanlıktan ayrılırken basın mensuplarının bazı gazetelerde “İnönü’nün istifa ederek hükûmeti yeniden kuracağına” dair yaptıkları yayınla ilgili soruları cevaplandırarak, istifasının ve kabinede bir değişikliğin bahis konusu olmadığını söylemiş ve demiştir ki:
“Bazı gazeteler beni istifa ettiriyor, hükûmeti yeniden kurduruyorlar. Bunların hiçbirinden benim haberim yok ve hiç birinin aslı yoktur.”
Berrin Menderes ve Yüksel Menderes’in Ziyareti ile İlgili Söyledikleri[61]
İsmet İnönü saat 13.45’de Başbakanlıktan ayrılırken kendisiyle saat 12.15’e kadar görüşmüş bulunan Berrin Menderes için gazetecilerin bir sorusunu cevaplandırarak “Dertli bir hanım. Dertleri dinlemek benim vazifemdir” demiştir.
Yunanlı Gazetecilerle Dış ve İç Politika Konuları Üzerine Yapılan Söyleşi[62]
Soru: Türk-Yunan dostluğunun daha da takviyesi hususunda neler yapmamız gereklidir?
Cevap: Fikrimce münasebetlerimizi takviye için şu hususları göz önünde bulundurmamız lâzımdır:
Dostluğumuzun takviyesinde her şeyden önce basının rolü büyüktür. Basının desteğine büyük ihtiyacımız vardır. Halen yeni bir safhaya girmiş bulunuyoruz, geleceğin engelleri geçmişteki zorluklara kıyasla çok önemsizdir.
Kıbrıs’ta iki cemaat arasında geçenlerde esef verici bir olay cereyan etmişse de Türk ve Yunan Hükûmet ve milletlerinin iyi niyeti ve gayreti sayesinde önlenmiştir.
Türkiye ve Yunanistan arasında politika bakımından kader birliği vardır. Bütün kuvvet ve vasıtalarımızla bunun kuvvetlenmesine yardım etmeliyiz.
Bu münasebetlerin iyi gelişmesinde kültür bağlarının önemi büyüktür.
İki memleketin birbirini daha iyi tanımak ve anlamak için turizm münasebetlerini geliştirmesi ve işbirliği yapması gerekmektedir.
Soru: Türk-Sovyet münasebetleri hakkında izahat verir misiniz?
Cevap: Münasebetlerimiz, Sovyet-Yunan münasebetlerinin aynıdır. İyi komşuluk münasebetlerini idame ettirmeye çalışıyoruz.
Soru: General Norstad ve NATO Genel Sekreteri Dr. Dark U. Stikker’in ziyaretleri hakkında düşünceleriniz nedir?
Cevap: NATO Müttefik Kuvvetleri Başkumandanı General Norstad’ı Türkiye’ye davet ettim. Büyük bir nezaket göstererek davetime icabet ettiler. Kendisi ile NATO’nun savunması meselelerini konuştuk. Konuşmalarımızdan ikimizde memnun kaldık.
NATO Genel Sekreteri Ekselâns Stikker, NATO memleketlerini ziyaret ederken, memleketimize de geldiler. Sizin devlet erkânınızla konuştukları konuları, bizimle de müzakere ediyorlar.
Soru: Koalisyon hükûmetinizin münasebetleri ve istikbali hakkında ümitli misiniz?
Cevap: Koalisyon alanında siz bizden daha çok tecrübe sahibisiniz. Bu, bir aile hayatına benzer. Birlikte yaşama ve geçinme esasına dayanır. Bu, bizim ilk tecrübemizdir. Her şeye rağmen çok yol aldık. Devam edeceğine ve istikbaline inanıyorum.
Şunu temin ederim ki gerek koalisyonun iki kanadı olan ve gerekse muhalefet partileri, Türk-Yunan dostluğunun devamını büyük bir arzu ile temenni etmektedirler.
Soru: Güney komşunuz Suriye’nin durumu hakkında görüşünüzü açıklar mısınız?
Cevap: Suriye bir buhran geçirdi. Şimdi nekahat devresindedir. Güney komşumuzun, güçlükleri yeneceğine inanıyorum. Münasebetlerimiz iyidir.
Başbakan daha sonra, Yunan gazetecilerinden Yunan milletine kendisinin ve Türk milletinin dostluk duygularının ulaştırılmasını rica etmiştir.
Kalkınma Planına İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[63]
Sevgili vatandaşlarım,
Size hitap edeceğimi duyduğunuz zaman, gazetelerde şu günlerde büyük başlıklarla gözünüze çarpan siyasî konulardan söze başlayacağımı sanmış olabilirsiniz. Bu meseleler üzerindeki fikirlerimi de söyleyeceğim. Benim gözümde meselelerin başı aziz memleketimizin uzun vadeli gelişme tedbirlerinin alınması, vatandaşın çektiği sıkıntıların sağlam çarelerle azaltılmasıdır. Bu gelişmenin, önce içerde ve dışarıda imkânlarını bulmak gerekmektedir.
Temel hazırlıklar
Hükûmet, kurulduğu günden itibaren plâna dayanarak kalkınma konusunda fasılasız meşgul olmuştur. Siyasî hâdiselerden hiç birinin bu çalışmamıza sekte vermediğini, şimdi bilmenizi isterim. Bu çalışmalar gösterişli değildir. Zaten, hususiyetleri de budur. Fakat toplumların hayatında büyük neticeleri olan temel hazırlıklar bunlardır. Bugün, ilk sonuçları almış bulunuyoruz. Sizi bunlardan haberdar etmeyi vazife bildim. Bu vazifeyi yerine getirmekten bahtiyarlık duyuyorum.
Sevgili vatandaşlarım,
İş başına geldiğimiz zaman, memleketin gelişmesi için iktisadî tertipleri mutlaka özel teşebbüs ve devlet müesseselerinin iştirakiyle iyi hazırlanmış bir plânla göre yürütme lüzumunu gördük. Bu kararımızı, hükûmet programında ilân ettik. Büyük Meclis’in kabul ettiği program gereğince çalışmamızı devrelere ayırdık. Birinci devre olarak plân hazırlanmasını ve dış yardım imkânlarının takip edilmesini ele aldık. Bu devrenin hedeflerine başarıyla ulaştığımızı sevinçle arz ederim.
İlk merhale
Plân hazırlanmasının ilk merhalesi olarak 4 Nisan 1962 tarihini tespit etmiştik. O tarihe kadar Devletin bütün dairelerinden ve müesseselerinden, özel teşebbüsün her alanından teklifler, bu teklifleri tafsilatiyle anlatan taslaklar gelmiş olacaktı. Nisan’ın ilk haftasında bunlar elimize geçmiştir. Bugün ilk beş yıllık plân için elimizde 1300 proje taslağı vardır. Bunların yekûnu 100 milyar lirayı aşmaktadır. Bu tekliflerin 526’sı tarım, 374’ü yerüstü imar tesisleridir. 399’u sanayi projesidir. Sanayi projelerinin 125’i özel teşebbüsten gelmiştir. Bütün bu projelerde çok kıymetli fikirler bulduk.
Özel teşebbüsün alâka duyduğu sahalar dikkatimizi çekti. Bunları size anlatmak isterim. Özel teşebbüsün tekliflerinde süt, meyve, sebze, konserve yiyecek fabrikaları, bira fabrikaları, trikotaj, iplik imali, kundura, ağaç, mobilya, kağıt, matbaacılık, kauçuk, nebati ve hayvani yağlar, sanayide kullanılan kimyevi maddeler, topraktan mamul pişmiş inşaat malzemesi, cam eşya, demir ve çeliğe müteallik sanayi, demirden başka madene ait sanayi, makine imali, motörlü taşıtlar, mesleki ve fenni aletler başlıca mevkii işgal etmektedir.
Batılı ekonomi
Devlet müesseselerinin teklifleri özel teşebbüsün şimdilik girişemiyeceği büyük teşebbüslerdir. Demir ve çelik, madencilik tesisleri, büyük kimya endüstrisi, büyük petrol ve kömür endüstrisi, kauçuk endüstrisi, büyük ölçüde sulama, tarımı geliştirme, mahsulleri ıslah etme ve çoğaltma tedbirleri başta gelmektedir. Ekonomimizin özel teşebbüsle Devlet sektörünün el ele yürüyeceği modern ve Batılı bir ekonomi olacağı gerçeğinin iyi kavranmış olmasından dolayı memnunuz.
Bütün tarım teklifi, 66 milyardır. Bu da, tarımın öncelikle ele alınacağına dair Hükûmet programı esasına uygun bir davranıştır.
İkinci safha
Şimdi, plân hazırlığının ikinci safhasına geçiyoruz. Bütün bu taslaklar getirecekleri mahsullere, sağlayacakları dövize ve yaratacakları iş imkânlarına göre Devlet Plânlama Dairesinde incelenecektir. Bunlar sıraya konacak, seçilerek ve önümüzdeki beş sene için 30 milyarlık bir çerçeveye sokulacaktır. Bu zor ve çok dikkatli bir çalışmadır. Ama onun da üstesinden geleceğiz ve sizlere o müjdeyi de birkaç aya kadar vereceğim. Hazırladığımız, kalkınmanın ilk beş senelik plânıdır. İlk beş seneliği diyorum, çünkü onu sonraki plânlar takip edecektir. Türkiye, girdiğimiz bu yolu terk etmiyecektir. Arzuladığımız mesut ve müreffeh memleket, bizi ancak bu yolun sonunda beklemektedir.
Gerçekleri biliniz
Sevgili vatandaşlarım, bir senede nüfusu büyük nispette artan milletlerdeniz. Bugünkü halimizde yaşama seviyemiz kâfi değildir. Biz hem bugünkü nüfusumuzun hayat seviyesini yükseltmeye, hem de artan nüfusumuzun hayat seviyesini aynı yükseklikte sağlamaya mecburuz. Bunu başaramazsak, nüfusumuz arttığı nispette fakirliğimiz de artacaktır. Bu gerçekleri bilmenizi istiyorum. Bundan dolayıdır ki yılda gelişme nispetimizin % 7 olmasına karar verdik ve hedefimizi o esas üzerine seçtik. Bazı yabancı büyük mütehassıslar, görüşmelerimizde senede % 7 nispetinde bir artmanın çok yüksek olduğundan bahsetmişlerdir. Ama biz, artan nüfusumuzla zaten eksik olan millî gelirimizi beraber artırmak için % 7’yi gerçekleştirmek zorundayız. Bunda ısrar ettik. Ehemmiyetli ölçüde bu ihtiyaçlarımızı yabancı dostlarımıza anlattık. Onların da anladıklarını ümit ediyorum. Bizim için bu nispet, hayatî derecede önemlidir.
İlk neticeleri almış olmamız üzerinedir ki bugün sizlere beş yıllık plân hakkında ilk açıklamaları yapıyorum. 1963 Martı’nda başlıyacak plân, 1967 sonunda beş senelik devreyi bitirecektir. Bugün 2 milyar 800 bin kilovat saat olan elektrik istihsalimiz bu müddet içinde 6.5 milyara çıkacak, buğday ve pamuk gibi mahsullerimiz artacak, bunlardan pamuğumuz için nispet daha da yüksek olacaktır. Tarımda büyük meselemiz, ekilecek arazinin sınırına vardığımız için iyi tohum, bilgili çalışma gibi tedbirlerle bir dönümün hasılasını arttırmaktır. Sebze, meyve, orman ürünleri hissolunur derecede çoğalacaktır. Bu önümüzdeki beş senede hayvancılığımız büyük ilerleme temin edecektir. Bugün 9.5 milyar lira değerinde sayılan hayvan ürünleri beş sene sonra, 1967’de, 14 milyarı bulacaktır. Bu tafsilâtı vermemin sebebi, tarımda bizi zengin edecek ve eksiklikleri tamamlamamıza yarayacak yeni istikametleri nasıl seçeceğimizi göstermektir. Bugün bütün memlekette 1 milyon dönüm civarında arazi sulanıyor. Beş sene sonra bu miktar 6 milyonu bulacaktır.
Sanayi
Tarımda bu açıklamayı yaptıktan sonra sanayi için kısaca söyliyeyim ki yeni bir kimya sanayinin kurulması, demir ve çelik imalat sanayi, gemi inşaat sanayi gibi mühim sanayi kolları ön plânda göz önüne alınmaktadır. Bütün bunlar bize beş sene zarfında ehemmiyetli bir gelişme sağlayacaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Senede % 7 gelişme hızı demek, on iki senede bugünkü gayri safi millî hasılanın iki misline varılması demektir. Milletlerin hayatında en süratli gelişmelerden biri temin edilecektir. Projelerin seçilmesinde şimdiye kadar yeter derecede hizmetlerden biri temin edilecektir. Projelerin seçilmesinde şimdiye kadar yeter derecede hizmetlerden faydalanmamış olan bölgelere sağlık, eğitim ve diğer harcamalar bakımından öncelik verilmesi karar altına alınmıştır. Yatırım projelerinin seçilmesinde, geri kalmış bölgelere ait olanlara teşvik edici kolaylıklar gösterilecektir. Doğu ve Güneydoğu bölgesinin durumu dikkate alınacak ve bu bölgenin geliştirilmesi için tedbirlere öncelik verilecektir. Eğitimde, iktisadî kalkınmanın istediği teknik elemanların yetiştirilmesi esas seçilmiştir. Bugün okullardaki öğrencilerin % 78’i genel öğretimde, % 22’si mesleki ve teknik öğretimde yetiştirilmektedir. Beş yıl sonra mesleki ve teknik öğretimdeki nispetini % 65’e çıkarmayı çok arzu ediyoruz. Buna rağmen mühendis sayımız, gelişmekte olan Türkiye için kâfi olmayacaktır. Bugünkü nispetle on beş yılda 14 bin mühendisimiz olacaktır. Halbuki gelişmiş bir Türkiye’nin ihtiyacını karşılamak için 40 bin mühendis daha fazla olmak icap edecektir. Bunu, durumumuzu çok iyi bilmenizi istediğim için söylüyorum.
Plânlı kalkınma
Sevgili vatandaşlarım,
Bir nokta, bize gelecek zamanlar için çok ümit vermiştir. Nisan başında elimizde toplanmış olan 1300 teklifin hazırlanması için Devletin bütün teşkilâtı ve Özel Teşebbüsün geniş bir sahası çok ciddî çalışmıştır. Bu çalışmaya müteşekkiriz. Plân bu sayede kusursuz hazırlanacak ve Büyük Meclis’te kati şeklini alacaktır.
Plânlı kalkınmanın bir safhası, plânı hazırlamaktır. Bir başka safhası, onun imkânlarını sağlamaktır. Aksi halde her gayret, kâğıt üzerinde hayal kurmadan ileriye gitmez. Şimdi size, hükûmetin bu konuda elde ettiği neticeleri bildireceğim.
Vatandaşlarıma bilhassa belirtmek isterim ki, plânlara müstenit olarak gelişmeyi temin etme millet için yeni bir hayat düzenidir. Bu düzenin, resmî vazifede bulunanlar, özel sektörde olanlar ve bütün millet efradı için gerekli dikkatleri, zorlukları ve borçları vardır. Her şeyden evvel en güç olan nokta, plânın paraca imkânını sağlamaktır. Bugün gayri safi millî hasıla 50 milyar kabul edilirse, senede % 18’ini yatırım olarak harcamak lâzımdır. Bu % 18’in ancak % 4’ünü dış yardım olarak hesap edebiliriz. Bu noktaya vatandaşlarımın dikkatini celbederim. Kalkınma plânının bütün masrafını dış yardımla temin edeceğimiz sanılmamalıdır. Plânlı ve ehemmiyetli bir ilerlemeye kavuşmak, ilk önce bu yanlış sanmayı düzeltmekle başlar. Plânın gösterdiği gelişmeyi ve yatırım sağlamak için lâzım olan paranın ancak üçte biri ile dörtte biri arasını dışarıdan temin etmek mümkündür. Ve bu nispette bir destek sağlamak büyük ölçüde yardım demektir. O halde kalkınma masrafının dörtte üçünü özel teşebbüs ve devlet kaynağı olarak biz vatandaşlar ödeyeceğiz. Buna göre umumî hayatımızdan tasarruf yapacağız, lüzumsuz istihlâke gitmeyeceğiz, vergi vereceğiz. Kendi yaşama seviyemizi düzeltmek, işsizlerimize iş bulmak ve artan nüfusumuzun geleceğini kurtarmak için yolumuz budur. Bu yolda her adım, bizi bir adım önceye nazaran biraz daha iyi bir duruma götürecektir. Bugün bu yola girmezsek yalnız darlığımız ve güçlüğümüz her sene biraz daha artmayacak, bir süre sonra tam manâsiyle sırtüstü düşmüş gibi felâket devirleriyle karşı karşıya geleceğiz. Hesabını bilen, ilerlemeye kesin karar vermiş büyük bir millet olarak yüksek hedeflere doğru azimle yürümeye çalışmaya mecburuz. Bunun dışında çizilecek her istikbal levhası, kaba bir yalandan ibarettir.
Zahmetli devir
Bu zahmetli devirde küçük politika hesaplariyle milletin şevkini kesmeye çalışan politika hareketlerine kesin olarak karşı koyacağım. Aksi davranıştaki politikacılar bugün için ve gelecek için milletin hatırasında iyi yer bulmayacaklardır. Siyasî ve iktisadî bütün bu ilerleme mücadeleleri esnasında muhalefet liderlerini ve tutumlarını takdirle ve minnetle anmaya mecburum.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu tutumda olduğumuzu gösterdiğimiz ve sebat arzumuza inan uyandırabildiğimizden dolayıdır ki size dış yardım konusunda ilk iyi haberleri bugün verebilecek durumdayım. Dört beş aylık çalışmada bir taraftan içeride geniş ölçüde plânın ilk hazırlığını yaparken diğer taraftan da dış yardım imkânlarını sağlamaya gayret ettik. Bugüne kadar, bize yardım temin edebilecek olan uluslararası müesseselerle yakın işbirliği aradık. Tasavvurlarımız ve hazırlıklarımız her tarafta isabetli görülmüştür. Gerek iktisadî işbirliği teşekkülleri, gerekse müttefiklerimizin muhitleri meselelerimizi yakından incelemişler ve bize alâka göstermişler. Yardıma karar vermişlerdir. Son zamanlarda muhtelif dost müesseselerin idarecileri ve yüksek uzmanlar gelmişler, fikirlerini söylemişlerdir. Gelenler umumî efkârımızın malûmudur. Aldığımız bilgilerin hepsi güven ifade etmektedir ve uluslararası teşkilâtta, bizim iktisadî meselelerimiz dostlarımızdan yardım görecek bir istikamettedir.
Güven sağlanmıştır
Sevgili vatandaşlarım,
Uzun vadeli çalışmalarda vaktinden evvel çok şey söylemek adetim değildir. Fakat zahmetle elde edilen bazı neticeleri vatandaşlarıma bildirmeyi vazife sayıyorum. Benim, bugün verdiğim haber şudur: Meselelerimizi ve dileklerimizi bize yakın olan teşekküllere anlatmaya muvaffak olduk. Yakın zamanlarda, daha iyi haberleri benden duymaya hazırlanınız.
Bizim 1962 bütçesinde yaptığımız, ciddî ve tasarrufa yöneltilmiş tedbirlerle malî durumumuzu sağlam bir istikamete çevirmek ve böylece bu sene için ilk hazırlıkları yapmak, içeride ve dışarıda güven sağlamak olmuştur. Bu güven sağlanmıştır. Bütçe kaynaklarında eksik olan 1,5 milyar liranın, karşılık Paralar Fonundan Amerikalı dostlarımız tarafından bu güvenin bir neticesi olarak serbest bırakılmasiyle ferahlamış haldeyiz. 1962 yatırımlarını yakın bir zamanda uygulama sahasında göreceğiz.
Adım adım
Sevgili vatandaşlarım,
Size bugün, bizi en çok meşgul eden en mühim meselemizi açıklamış oluyorum. Bunun yanında her gün tafsilâtını bildiğiniz siyasî meselelerimiz vardır. Bu siyasî meseleler büyük gelişme ve ilerleme hazırlıklarının yanında kendi ehemmiyetleri nispetinde hâl şekillerini bulacaktır. İç politika olarak şu kadarını söylemeyi yeter görüyorum ki, siyasî meselelerin hepsinde Hükûmet programında bildirdiğimiz hedeflere doğru sadakatle ilerliyoruz. Huzur tesisi için taahhütlerimize bağlıyız ve adım adım bunları tahakkuk ettirme yolundayız. Ne taahhüt etmişsek hepsini vatandaşı memnun edecek surette tam olarak yapacağız.
Büyük Meclis’in kabul ettiği programımız içinde taahhütleri ancak biz yaparız. Hiçbir zorlama bizi ne eksik ne fazla, ne zamanından önce ne zamanını geciktirerek bir harekete sevk edemez. Sorumluluk duygumuzun icablarını hakkiyle ve tamamiyle biliriz. Asıl mesele istikrar içinde vatanımızın ekonomik olarak ilerlemesi, yükselmesidir. Bunun güç ve uzun vadeli tedbirlerini bulmuşuzdur. Sebat ile tâkip ettiğimiz içindir ki, huzur kapımızın önündedir. Benden, başka konularda da ferahlık verici haberleri bekleyiniz.
Size saygılar sunarım.
Ankara Gazeteciler Sendikası Mensupları Mesken Yapı Kooperatifinin Temel Atma Töreninde Yapılan Konuşma[64]
Muhterem arkadaşlarım,
Ankaralı gazeteci arkadaşlarımızdan bir çoğunu ev sahibi kılacak değerli bir teşebbüsün temelini atmak için toplandık. İşçi Sigortalarının yardımını temin eden bir kooperatif bu teşebbüsü başaracaktır. İşçi Sigortaları Müessesesi sigortalı olan çalışanları ev sahibi yapmak için sarfettiği ciddî gayretlerden birini daha göstermiş oluyor. Kuruma müteşekkiriz, kooperatif teşebbüscülerine borçluyuz. Arkadaşlarımız çalışmalarını daha kolay yapacak bir huzura kavuşacaklardır. Bunları söylerken yürekten bahtiyarlık duyuyorum.
Muhterem arkadaşlarım,
Bu vesile ile vatandaşlarıma Anayasanın bir hükmünü ve memleketin büyük bir ihtiyacını hatırlatmayı vazife sayıyorum. Anayasamız yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayacak tedbirleri alma ödevini devlete yüklemiştir. Biz, hükûmetin kurulduğu günden beri bu ödevin ağırlığını duymakta ve çareler aramaktayız. Tesbit ettiğimiz bir hususu size haber vermek isterim. Yıllardan beri, başı boş olarak mesken yapılması için senelik gayri sâfi millî gelirimizin pek büyük bir kısmını yatırmaktayız. Bununla beraber, mesken ihtiyacı dünyada en çok olan memleketlerden biriyiz. İhtiyacımız, artan nüfusumuz nisbetinde ciddileşmekte, ağırlaşmaktadır.
Mesken ihtiyacı dediğim zaman, vatandaşlarımın, benim bildiğim derecede bu ihtiyacı kavramalarını isterim. Memleketin bazı köşelerinde, tasavvur edilemiyecek kadar eksik durumda koğuk gibi, mağara gibi şartlar içinde meskenler bulunduğu bir edebiyat değil, bir gerçektir. Ben bunları görmüşümdür. İmar ve İskân Bakanımızın her seyahatinde gene bu derece güç şartlar içinde vatandaşlar olduğunu öğrenmekle müteessir olurum. Bunu şunun için söylüyorum. Mesken ihtiyacı bizim cemiyetimiz için büyük ihtiyaçtır. Meslek için yatırım yapmakla ilmi ve iktisadî olarak güçlüğümüz çoktur. Her memleket kalkınma hamlelerinin ilk devirlerinde meskene yatırım yapmayı tehir etmiştir.
Hesap şudur ki, iktisadî alanda yapılacak bir yatırım, bir karşılık getirir. Yapıda yapılacak daha çok yatırım bir karşılık vermektedir. Bu sebeple, millî gelirin artması yoluna konulduktan sonra mesken ihtiyacının temini[nin] daha kolay olacağı hesap edilmiştir.
Biz, ilim ve iktisadın bu zaruretini gözönünde bulundurmaya mecburuz. Ama, bir başka mecburiyetin de karşısındayız. İhtiyacımız o kadar çoktur. Ve bugünkü emeklerin büyük bir kısmı öyle verimsizdir ki, bu konuda etraflı sosyal tedbirler almak zaruret haline gelmektedir. Düşünmek lâzımdır ki, Ankara’daki ailelerin % 60’ı, İstanbul’dakilerin % 58’i kirada oturmaktadır. Bütün memlekette şehirlerde nüfusun % 36’sı, köylerimizde % 4’ü kiracıdır. Kira masrafının nisbeti diğer memleketlerde % 6 civarındadır. En çoğu % 20’ye çıkmaktadır. Bizde, Ankara’da ve İstanbul’da kira bedeli aylık gelirin % 37’sini götürmektedir. Bu sözlerimin meselenin sosyal önemini gözler önüne koyduğunu sanıyorum.
Almayı kararlaştırdığımız tedbirlerle bugünkü emeklerin mahsulleri daha çok olacak ve insan cemiyeti olarak çalışmak için şartlarımız en az derecede olsun temin edilmek mecburiyeti karşılanacaktır. Bu sene hükûmet olarak İmar ve İskân Bakanlığımızın mümkün olduğu kadar geniş ölçüde tetkikler ve araştırmalar yapmasını kararlaştırdık. Bakanlığın muvaffak olması için bütün illerin ve belediyelerin ona yardımcı olmaları, istediği bilgileri doğru ve zamanında vermeleri şarttır. Büyük şehirlerimiz civarında kurulmuş olan geniş gecekondu muhitleri toplumca ve hükûmetçe her şeyden evvel bir şiddetli ihtiyacın işareti ve ihtarı olarak kabul edilmek icap eder.
Önümüzdeki sene için sosyal mesken temini bir devlet meselesi olarak tatbike konulacaktır.
Muhterem arkadaşlarım,
Bilmenizi isterim ki, bu mesele, liberal ve otoriter, bu asrın bütün devletlerinde millî mesele olarak ele alınmıştır. Yakında getireceğimiz kanunlar ve ilân edeceğimiz programlarla dâvayı daha geniş şekilde ve etrafı ile umumî efkârın alâkasına arzedeceğiz. Şimdiden şu kadarını söyleyebilirim ki, bugün küçüklü büyüklü mesken inşaatına milletçe yaptığımız yatırımlar daha iyi kullanılırsa, elde etmekte olduğumuz meskenlerin bir misline yakın fazla yuva kurulabilecektir. Bugün senede ortalama yalnız şehirler için 130 bin mesken yapımına ihtiyaç varken, biz 54 bin yapı yapabiliyoruz. Yılda 60 bin de köy meskenine ihtiyaç olduğu tahmin ediliyor. Ayni masraflarla 34 bin, hattâ bazı şartlar altında 47 bin birlik[?] fazla yapılabilmesi mümkündür. Devletin sosyal mesken temin etmek vazifesinin icap ettirdiği kontroller ve kolaylıklar sağlanmak suretiyle..
Bugün söyleyebileceğim şudur: Gayri sâfi millî hasılâya nisbetle yatırımın ehemmiyetli bir kısmını biz mesken inşaatına veriyoruz. Ve tam karşılığını, düzensiz bir şekilde yapıldığı için alamıyoruz.
Sosyal mesken dâvasını tatbikatına girdiğimiz zaman, memleketin bütün ihtiyacı hürriyet nizamı içinde daimî bir artmaya ve iyileşmeye doğru ilerliyecektir. Bugünün verdiği ilham ile vatandaşlarımı bir büyük memleket ihtiyacından, Anayasanın devlete yüklediği ehemmiyetli bir sosyal hizmet ödevinden, hükûmetin bu konudaki ciddî çalışmalarından haberdar etmiş bulunuyorum. Söylediklerimi, günlük politika gösterişleri arasında belki çok çekici bulmayanlar olacaktır. Ancak benim nazarımda bu, memleketin bir esaslı derdidir ve böyle meseleler bir iki değil, oldukça kabarık sayıdadır. Vatandaşlarımızın siyaset gürültüleri arasında bu ağır meseleler üzerinde kâfi derecede alâka göstermelerini ve hükûmete yardımcı olmalarını istiyorum.
Basının kıymetli mensupları,
Bu kooperatifin tam başarısını tebrik etmek emelimdir. Bütün iyi dileklerim yapanlarla ve içinde mutlu hayat süreceklerle beraberdir.
Siyasi Af Konusunda Gazetecilere Söyledikleri[65]
(...) “Bu hususta yaptığım açık beyanata bir kelime ilâve etmeyi doğru bulmuyorum; doğru ve imkân içinde bulmuyorum.”
Daha sonra İnönü, “Parti liderleriyle ne zaman görüşeceksiniz?” sorusuna “Belli değil” şeklinde cevap vermiş ve Askerî Şûra çalışmalarının “Çok iyi gittiğini” bildirmiştir.
Siyasi Af Konusuna İlişkin New York Times Gazetesi’ne Verilen Demeç[66]
Amerika’nın ünlü New York Times gazetesi, Başbakan İsmet İnönü ile siyasî mahkûmların affı konusunda yaptığı bir görüşmeyi yayınlamıştır. Haberde şöyle denilmektedir.
“Başbakan İsmet İnönü, dün eski Başbakan Adnan Menderes taraftarı olan 400’ü aşkın siyasî mahkûmun netice itibariyle affedileceklerini ümit ettiğini söylemiştir.
Bununla beraber, İnönü, kendisi ile yaptığımız özel görüşmede, af meselesinin, Türkiye’de sükûn ve istikrar tam mânasiyle gerçekleşinceye kadar söz konusu edilmemesi düşüncesinde olduğunu belirtmiş ve ‘Maalesef bazı politikacılar, bu konuyu istismar etmektedirler’ demiştir.
78 yaşındaki Başbakan, Türkler’in siyasî mahkûmların mahpusiyetlerinin devam etmesinden dolayı duydukları üzüntüyü düşünmektedir. Bu mahkûmların arasında 8 de kadın bulunmaktadır. Başbakan İnönü, 18 mahkûmun eşinin, kocaları yararına şefaat talebinde bulunduklarını belirtmiş ve ‘Anlattıkları şeyler ıstırap vericiydi. Fakat ben realist olmak zorundayım. Ben bir sihirbaz değilim. Onlara zamanı gelince, harekete geçeceğimi söyledim’ demiştir.”
EMİNSU Yöneticileriyle Görüşmeye İlişkin Söyledikleri[67]
(...)
Başbakan İsmet İnönü ise, gazetecilerin bu husustaki sorularına sadece “Onların arzularını dinledim. Dert dinlemek benim görevimdir” şeklinde cevap vermiş, herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
CHP Senato ve Meclis Grup YK’ları ile MYK Ortak Toplantısında Söyledikleri ve Siyasi Affa İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[68]
(...)
Başbakan İsmet İnönü bu toplantıda, geniş izahat vermiş. 22-23 Şubat olaylarını özetlemiş, olay gecesi harekâta adı karışan subaylara gönderdiği cevapta, kan dökmeksizin teslim oldukları takdirde affedileceklerinin, ancak derhal emekliye sevk edileceklerinin, diğer parti liderleri huzurunda, hükûmet kararı olarak bildirildiğini beyan etmiştir.
Siyasî af için, hükûmet programındaki beyana ilâve edecek bir husus bulunmadığını belirten İnönü, C.H.P.’nin ve hükûmetin siyasî affa karşı olmadığını, zamanı gelince bu meselenin de halledileceğini, ancak siyasî affın halen görüşme konusu tasarı ile bir ilgisi bulunmadığını söylemiştir.
[Tamamlayıcı haber]
Hükûmetin kararı
Toplantıda İnönü, üyelere evvelâ 22 Şubat hâdiselerini ve sebeplerini izah etmiş ve o geceki kararın ne şekilde alındığını anlatmış, Bakanlar Kurulunun 22 Şubat tasarısında kararlı olduğunu söyliyerek, “Hükûmet af tasarısını Meclis’e sevk edecektir” demiştir.
(...) Öte yandan Başbakan İsmet İnönü bugün öğleden sonra evinden Başbakanlığa gelirken, etrafını saran gazetecilerle arasında şu konuşma geçmiştir:
İnönü– Burada ne arıyorsunuz?
Gazeteciler– Refakat edeceğiz Paşam.
İnönü– Neden icap etti bu?
Gazeteciler– Hükûmet de, siz de istifa etmişsiniz?
İnönü– Yok canım böyle bir şey, işler gayet güzel.
(...)
Başbakan İsmet İnönü ile A.P. Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın görüşmesi saat 18.45’de son buldu. (...)
Başbakan İsmet İnönü, iki saat 45 dakika devam eden bu görüşmeden sonra basın mensuplarına, “Kanunu Meclis’e sevkettik” demekle yetindi ve kanunun görüşüleceği zaman hakkında da, “Mutad zamanda görüşülür” dedi.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[69]
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeyi, “Günün meselelerini, devletin meselelerini görüştük” şeklinde izah etmiştir.
Daha sonra gazetecilere bazı olaylar hakkında sorular yönelten Başbakan İnönü, “Adalet Partisi Koalisyondan çekildiği takdirde, diğer partilerle koalisyona gitmeniz bahis konusu mudur?” sorusuna da karşılık vererek “Henüz, mesele bu kadar derin değil” demiştir.
Başbakan İnönü, Çankaya Köşküne gitmek üzere saat 11.40’da Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerle yine konuşmuş ve “22 Şubat olayları ile ilgili Af Kanunu tasarısına CKMP müspet oy verecek mi?” sorusunu cevaplandırarak, “Verecek. Liderler, tedbirlerde mutabık” demiştir.
Gazetecilerin “Bütün liderler mutabık mı?” sorusuna da “Onlar da, ötekiler de mutabık” cevabını vermiştir.
(...)
Başbakan İsmet İnönü dün saat 19’da Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilere, Alican’la yaptığı görüşme hakkında şunları söylemiştir:
“Ekrem Beyle çoktan beri görüşmemiştim. Ben memleketin iç ve dış meselelerini muhalefet liderleri ile daima görüşürüm.”
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[70]
Büyük Atatürk’ün huzurunda Bakanlar Kurulu ile saygı duruşu.
23 Nisan 1962 Hâkimiyet Bayramı
İsmet İnönü
Siyasi Af Konusuna İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[71]
(...) İnönü, gazetecileri görünce “Bugün hangi konuda soru soracağınızı merak ediyorum” demiştir. Bunun üzerine gazetecilerden “Af konusunda, Paşam” cevabını alan İnönü’ye bir gazeteci “Af konusunda Gürsel’le yaptığı görüşmeden sonra mutabık kalıp kalmadığını” sormuştur. İnönü gazeteciye “Hangi görüşmeyi kasdediyorsun?” demiştir. Gazeteci “Cumhurbaşkanı ile Cumartesi günü yaptıkları görüşmeyi” kasdettiğini açıklayınca, Başbakan İnönü gülmüş ve demiştir ki:
“Evet, mutabıkız, bir çok işlerde olduğu gibi!”
AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Açıklamalarıyla İlgili Verilen Demeç[72]
A.P. liderinin bugün yayınlanan demeci hemen bütün gazetelerde benim aleyhime bir tariz olarak yorumlanmıştır.
Beyanatın tahrik ettiği şahsî istikamete kendimi kaptırmıyacağım.
Ancak; âşikâr olmuştur ki Sayın Gümüşpala ile aramızda Devlet İdaresi anlayışı bakımından ciddî bir ihtilâf vardır. Hükûmete katılan bir partinin Hükûmet sorumluluğu taşımaktan sakınmış olan liderinin bu tutumu, Karma Hükûmetin kaderini tabiatiyle şüphe düşürmektedir.
Adalet Partisi lideriyle aramızdaki ihtilâfın sebebi şudur: Temel meselelerde Karma Hükûmetçe varılan kararlara dair kendi partisine mensup olan Bakanlardan bilgi almağa dahi lüzum görmeksizin sorumluluk duygusu ile bağdaşamıyacak davranışlarda bulunmaktadır.
Bir misâl olmak üzere 22-23 Şubat olayları ile ilgili af tasarısı konusundaki davranışını umumî efkâra bildirmek isterim.
Olay gecesi diğer parti liderleri ve Hükûmet üyeleri ile birlikte orada hazır bulunan A.P. lideri kan dökülmemesi ve rejimin selâmeti için oybirliği ile alınan kararı ve verilen sözü tasvip etmiştir. Herkes bilir ki; böyle bir kanun tasarısını sevk edeceğimizi Şubat sonunda bütçe müzakereleri kapanırken Meclis kürsüsünden resmî olarak ilân ettik.
A.P. liderinin bütün bunlardan habersizmiş gibi 24 Mayıs 1962 günü bana gönderdiği muhtıranın şu cümleleri ibretle okunmaya değer; çünkü bu yazıda bir taraftan 22-23 Şubat gecesi ile ilgili af mevzuunu bazı gazetelerin neşriyatından öğrendiğini iddia etmekte, diğer taraftan da suçlular mahkemeye sevk edilmeden bunlar hakkında bir af çıkarılmasının hukuki bakımdan imkânsız olduğunu ileri sürmektedir.
Sözü geçen mektubun konu ile ilgili cümleleri şudur: “Bazı gazetelerin neşriyatından 22-23 Şubat gecesi ile ilgili bir af mevzuunun ele alındığını ve yakında Meclis’e getirileceğini haber almış bulunuyoruz. 22-23 Şubat gecesi suçlularının mahkemeye sevk edilmeden bunlar hakkında bir af konusu hukukî bakımdan imkânsız olduğu görülmektedir” denildikten sonra, olay ile ilgili bazı taleplerde bulunulmaktadır.
Dünkü demecinde ise sayın A.P. lideri yeniden kanaat değiştirerek 22-23 Şubat olayları ile ilgili affın hukukî imkânsızlığından değil, bir zaruret olduğundan ve A.P.’nin buna karşı olmadığından bahsedilmektedir.
A.P. liderinin bu muhtırasında ve Karma Hükûmette vazife almış Bakanlarından malûmat almaya dahi lüzum görmeden Karma Hükûmete oybirliği ile karara bağlanmış konularda te[okunamadı] eden benzer tutumları, yayın ve beyanları bilhassa şu bakımdan önemlidir: Bizim Devlet anlayışımız resmî kurulları ve sorumlu müesseseleri dış baskılara karşı korumak anlayışıdır. Sorumsuz bir parti liderinin, sorumlu kurallara dışardan tahakküm etmiye kalkışması hiç bir zaman tasvip etmediğimiz ve etmeyeceğimiz bir tutumdur.
42 yıldan beri çatısı altında hürmetle çalıştığım Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kudreti ve üstünlüğü hakkında kimseden öğüt almıya muhtaç değilim.
Bizim anlayışımıza göre asıl millî iradeye karşı olan davranış yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı sorumlu olan Hükûmet üzerinde dışarıdan tahakküm iddiasında bulunmaktadır.
Cumhuriyet Hükûmeti yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin güven oyu ile yerinde kalır ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı sorumludur. Bunun dışında bir anlayışla hükûmetin vazife görmesi mümkün değildir.
Siyasi Af Konusuna İlişkin AP Grup Kararı ile İlgili Söyledikleri ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[73]
“22-23 Şubat hâdiseleri için hükûmetçe teklif olunan kanun tasarısının müstakil bir konu olarak ele alınıp desteklenmesi A.P. Grubunca da kabul edilmiştir. Bu suretle mühim bir konunun halledildiği anlaşılıyor. Adalet Partisi tebliğinde, siyasî af konusunda ifade edilen arzu, esasen hükûmet programı içinde mevcuttur.
Partiler üstü çeşitli meseleleri görüşmek üzere parti liderlerini kısa zamanda toplantıya çağırmayı düşünüyorum.”
(...)
Başbakan bu arada “C.H.P. koalisyondan çekiliyormuş Paşam” diyen bir gazeteciye “Öyle bir şey yok” karşılığını vermiştir.
[Tamamlayıcı haber]
İnönü dün gece C.H.P. ileri gelenleriyle yaptığı bir sohbet toplantısında “Eğer Gümüşpala muhalefet liderlerinden esirgemediği yardımı hükûmete yapsa idi af daha kolay gerçekleşebilirdi” demiştir. İnönü bu sohbette 22-23 Şubat gecesi hâdiselerini oradaki Bakanlarla Parti liderlerinin tutumunu anlatmış kabinenin o gece kendi görüşüyle tamamen beraber olduğunu, A.P. liderinin hattâ, subayların affını dahi az gördüğünü ve taleplerin kabulü için Gürsel’i ve bazı bakanları araya sokmak istediğini söylemiştir.
Bugün öğleden sonra saat 15.30’da Başbakanlığa gelen İsmet İnönü’yle kapıda görüşen gazeteciler, kendisine evvelâ koalisyonun ne durumda olduğunu sormuşlar ve İnönü bu soruyu şöyle cevaplandırmıştır: “Bekliyoruz işte. Toplanmışlar, konuşuyorlar”
“Koalisyon A.P.’ye mi bağlıdır?” sorusuna karşı “Hayır” cevabını veren Başbakan “C.H.P.’nin koalisyondan ayrılma kararı olup olmadığı” sorusunu şöyle karşılamıştır: “Yok canım.”
Cumhuriyet Senatosu Başkanı Suat Hayri Ürgüplü’nün Davetinde AP Senato Grup Başkanı Refik Alpiskender’e Söyledikleri[74]
(...) Başbakan Alpiskender’e şunları söylüyordu:
“Af olacak, olacak ama, bana yardım etmiyorsunuz. Aklı bir karış yukarıda olanlara karşı durmuyorsunuz, susuyorsunuz.”
Alpiskender ise: “Paşam elimizden geleni yapıyoruz. Fakat siz de memleketi bu halde bırakamazsınız.”
İnönü, “Yoo.. Yooo.. Ben memleketi değil, sizi bu işlerle başbaşa bırakacağım. Bir kere baştan pazarlığımız var. Ben hükûmeti kurarken, siz her Bakanlık için üç aday gösterecektiniz. Bir tane gösterdiniz. Ben de kabul ettim. Şimdi onlara düşman oldunuz. Olmaz böyle şey” şeklinde konuştu.
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyona İlişkin Yapılan Konuşma[75]
(...) “Ehemmiyetli bir mevzuu ele almış bulunuyoruz. Akşama kadar konuşacağız. Arkadaşlar konuşurken bütün sorumluluk kendi üzerlerinde imiş gibi ciddî bir sorumluluk duygusu içinde konuşsunlar. Böyle bir anlayış içinde sinirlere hâkim olarak konuşulursa salim bir neticeye varabiliriz. Büyük ve şerefli bir partinin iktidarda ve muhalefette her zaman taşıdığı vekarına yakışır neticelere varması için bu anlayışla konuşmanızı rica ediyorum. Sizi dinliyeceğim ve daha sonra ben de konuşacağım.”
(...) CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü dünkü CHP grup toplantısının sonunda etraflı bir konuşma yaparak, koalisyon iktidarının kuruluş şartları ve sebepleri üzerinde durmuş, nisbî seçim sisteminin sürprizli neticesi ile iki zıt kanadın icra sorumluluğuna ortak olduklarını anlatmış ve şöyle devam etmiştir:
“Hükûmet içinde oldukça sağlam bir anlaşma kurmak mümkün olmuş ve hükûmet verimli bir çalışmaya koyulmuştur. Ancak dışarıdan Meclis murakabesi dışında sorumsuz şahıslardan gelen müdahaleler hükûmet içindeki anlaşma havasına yardımcı olmaktan uzak kalmıştır. Bu arada, Meclis içinde iki koalisyon kanadının münasebetleri icra sorumluluğunu paylaşan ve müşterek bir programları bulunan gruplar münasebeti olarak gelişememiştir. Muhalefet gruplarından gelmesi mutad olan güçlükler iktidar kanatlarından gelmiştir. Bütün bu güçlükler Grubumuzda bugün cereyan eden müzakerelerin de gösterdiği gibi, koalisyon ortakları arasında mevcut olması gereken ahenk ve anlayışın doğmasına ve gelişmesine mâni olmuştur. Elbette bugünkü hali ile koalisyonun devamı mümkün değildir. Koalisyonun tehlikeye düştüğünü görüyoruz. Bu böyle devam edemez. Koalisyonun devamında memleketin faydası vardır. Ancak, şartlarını ıslâh etmek üzere iki ortak arasında ciddî esaslara dayanan bir görüşme açmak lâzımdır. Grubumuzun bu istikametteki direktiflerine tamamen iştirak halindeyim.”
Parti Liderleriyle Görüşmeleri Hakkında Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[76]
(...) Saat 16.30’dan saat 20.30’a kadar temaslarda bulunan Başbakan İnönü, Meclis’ten ayrılırken gazetecilerin suallerini cevaplandırmış ve şunları söylemiştir: “Havadis verdim size. C.H.P. Grubunun tebliği ile vaziyeti öğrendiniz. Ona göre çalışmalara başladık.”
Liderlerle görüşmelerinizden memnun musunuz?
“Memnunum tabiî..”
Yuvarlak masa toplantısı yapılacak mı?
“Daha belli değil.. Safha safha ilerliyoruz.”
Yapılması düşünülen toplantı, koalisyonu teşkil eden iki parti arasında mı, yoksa dört parti arasında mı olacak?
“Koalisyonu teşkil eden partilerle görüşülecek hususlar da var, diğer partilerle konuşulacak hususlar da..”
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Temaslarına İlişkin Söyledikleri[77]
(...) İnönü, Çankaya Köşkünden ayrılırken gazetecilerin sorularını cevaplandırarak Cumhurbaşkanı seyahatten döndüğü için kendisini ziyaret ettiğini söylemiş ve “Liderlerin af mevzuundaki toplantılarından ümitvar mısınız?” sorusunu da “Evet, evet ümidim var. Ümitliyim” diye cevap-landırmıştır
NATO’nun Türkiye’ye Ekonomik Yardım Kararı Alması Üzerine Verilen Demeç[78]
Atina müzakerelerinde memleketimizin ihtiyaçlarına gösterilen ciddî ilgiden halkımız pek memnun olacaktır.
Müttefiklerimizin NATO üyeleri arasında yakınlığı ve tesanüdü bir derecede daha kuvvetlendiren anlayışları, Türkiye’nin NATO içinde samimî bir müttefik olmasının, plânlı kalkınma için hazırlıklarımızın ve ekonomik politikamızın açıkça takdir edilmesinin neticesi olmuştur.
Bu hâl, siyasî ve iktisadî alanda bizim için kıymetli bir unsurdur.
Vatandaşlarıma haberleri süratle arzetmeyi vazife bildim. Bu istikametteki gelecek gelişmeleri umumî efkârımıza ayrıca arz olunacaktır.
CHP Ortak Grup Toplantısında Mardin Olayları, Koalisyon ve Siyasi Af ile İlgili Yapılan Konuşma[79]
Başbakan İnönü, Mardin olaylarına dair şunları söylemiştir:
“Mardin hâdisesini sıcağı sıcağına mesul Bakanlar mahallinde tetkik ettiler. Hâdise, aslında, yersiz bir sözün yarattığı infialden başka bir mâna taşımamaktadır. Söz yarası, silâh yarasından daha tesirlidir. Bunu hiç affetmem. Bir idaresizlik yapılmıştır. Birbirlerini rencide ederek karşılıklı sözler sarfedilmiştir. İdaresizlik yapanlar değiştirilecek ve cezalandırılacaktır. İçinde bulunduğumuz karışık politik cereyanlar, türlü maksat ve niyetler, bu gibi hâdiseleri istismara müsaittir. Çok yakından tanıdığım Mardin halkının engin vatanperverlik duygusuna mutlak inancım vardır.”
İnönü koalisyon çalışmalarına da temasla demiştir ki:
“Kararlarımıza uygun olarak koalisyonu memleketin hizmet ihtiyaçlarına cevap verecek bir hale getirmek maksadıyla iki taraflı çalışmalara başladık, Koalisyon partileri bütün teşkilâtlarını memlekette, Meclis’te ve hükûmette bir ahenk içinde ve yapıcı bir istikamette çalıştırma imkânını aramakta ve usullerini tespit etmektedirler. Bu şartlar gerçekleştirilebildiği takdirde, koalisyon güven içinde hizmet yolunda devam edebilir. Çalışmaların umumî havası müsait görünmektedir.”
Başbakan İnönü, siyasî afla ilgili olarak konuşmasına şöyle devam etmiştir:
“Hükûmet programında ifadesini bulan geçmiş devrin yaralarını sarma konusu taraflarca başka mânalar taşımaktadır. Bizim maksadımız 27 Mayıs’a kadar olan devir ile ondan sonraki devrin yaralarının sarılmasıdır. Bu arada siyasî af da vardır. Bildiğiniz gibi, bu mesele parti liderleri kademesinde ele alınmıştır. Üçüncü toplantı 11 Mayıs Cuma günü saat 16’da yapılacaktır. Bugüne kadar çeşitli tefsir ve istismarlara yol açan bir konu olmuştur. ‘Herkes af istiyor, yalnız CHP ve Başbakan İnönü istemiyor,’ propagandası sabahtan akşama yapılmaktadır. Bu, gerçeklere uymayan, haksız, iptidaî bir istismardır. İcra sorumluluğunu taşıyan bir insanın başkalarının yapamıyacağı ve yapmadığı hesaplar ve meseleler içinde bulunduğu unutulmaktadır.
Affın lehinde ve aleyhinde mevcut iki hava arasında bir muvazene kurmak zaruridir. Bizim taahhüdümüz Hükûmet programında yer almıştır ve 1962 senesi içinde gerçekleştirilecek bir taahhüttür. Koalisyon ortağımızın salâhiyetlerine ve diğer parti liderlerine düşüncelerimizi, bunun hudut ve şumülünü bir çok defalar söylemiş bulunuyoruz. Memleketin bütün müesseselerinde huzur teessüs edince affa gideceğim, fakat daha evvel aldığımız tedbirlerin neticelerini görmem lâzımdır, dedim. Bugün de, bu görüşümde bir değişiklik olmamıştır. Siyasî af olacaktır, kademeli olacaktır. Taahhüd ettiğimiz müddet içinde yapılacaktır. Tarihler üzerinde yapılan müzakerelerde 29 Ekim’den evvel kısmi bir affı çıkarabileceğimizi ifade ettim. Bunun üzerine, geç olduğunu söylediler. Ben de, başka bir şey yapamam, dedim. Yetkili organları ile temaslarını yapmış olarak, yarın tekrar buluşacağız. Umuyorum ki sorumluluk duygusu içinde isabetli bir hâl çaresine varmak mümkün olacaktır.”
İnönü, diğer partilerin bir emri vakii karşısında tutumunun ne olacağı sorusuna da şu cevabı vermiştir:
“Böyle bir emri vâkiin mesuliyetini üzerine alamam.”
Koalisyon ve İktisadi Duruma İlişkin Bayram Gazetesi’ne Verilen Demeç[80]
Bayramı vatandaşlarıma sevgiyle ve saygıyla kutlarım.
Bayrama siyasî alanda oldukça yaygın ve merak uyandırıcı hâdiseler içinde girdik. Karma Hükûmeti teşkil eden partiler arasında beraber çalışma ve sorumluluğu birbirine güvenle taşıma şartlarının bozulduğu endişesi uyanmış idi. Vatandaş ve hususiyle siyasetle uğraşan aydınlarımız, hükûmette bulunan partilerin anlaşıp anlaşamıyacaklarını takip ettiler. Nihayet, C.H.P. ve A.P. sorumluluğu beraber taşıyarak memlekete hizmet etmek kararında birleştiler. Meclis’te bulunan dört partiden muhalefetteki Y.T.P. ve C.K.M.P. liderleri de, hükûmet buhranını arzu etmediklerini bildirmişler ve uzlaşma tavsiye etmişlerdi. Vatandaşların, devamlı ve istikrarlı bir karma hükûmetin içindeki ihtilâfı düzeltmiş olduğunu öğrenmekten memnun olduklarını tahmin ederim. Esas itibariyle, siyasî hayatımızda uyandırılmış olan siyasî af konusunun [okunamadı] şekline bağlanmış olduğu inancındayım.
İktisadî durum
Öte taraftan memleketin muhtaç olduğu iktisadî ve içtimaî bir çok tedbirler var ki, bunların 1962 senesinde başarılıp neticelendirilmesi icap etmektedir. Ondan sonra iktisadî gelişme ve kalkınma tasarlanan plâna bir an önce bağlanmazsa işsizlik ve darlık gibi esas itibariyle yaşama seviyesinin düşüklüğünden ve uzun müddet hesapsız ve plânsız yaşamaktan doğmuş meseleler gittikçe ağırlaşarak devam edecektir. Şimdi çektiğimiz iktisadî sıkıntıların her yıl azalması ve nihayet gelişmiş milletlerin meseleleri derecesine inmesi, plânlı çalışmaya hemen girmemize bağlıdır. Bu sene geniş çapta hazırlık yapıyoruz. 1963 başında tatbike geçeceğiz. Bu neticeye ermek başlıca amacımız ve görevimizdir. Kesin kararımız odur ki kalkınma devrine memleketi tertipli bir surette sokmak için rastgeldiğimiz güçlükleri ve tâli meseleleri çözmeye ve yenmeye çalışmalıyız. Bayram üzeri geçirdiğimiz buhranı da bu cümleden saydık ve bu karar ile atlattık.
Netice alacak devredeyiz
Aziz vatandaşlarım, Türkiye’nin bir gelişme ve kalkınma devrine girebilmesi hazırlığında pek çok güçlüğü geçirdik. Netice alacak devreye girdik. Bu devreyi şu mânada kıymetlendiriyorum: İktisadî ve malî alanda bizim alacağımız fedakârca tedbirleri biliyoruz, yeniden arıyacak değiliz. Kalkınma plânı için dışardan görmeği arzu ettiğimiz geniş ilgi ve kâfi yardım yolunda çok güçlüğü atlattık. Müspet neticeye yaklaşmış bulunuyoruz. Vazife sorumluluğunu, âmme hizmetinde bulunanlar ve sade vatandaşlar olarak elbirliği ile ve sabırla taşımağa mecburuz. Sorumluluğu resmî ve hususî alanda gözden kaçırma hatasının cemiyetimize hâkim olmaması için uğraşacağız. Muvaffak olacağımıza eminim.
Konya Orduevi ve Basın Toplantısında Kalkınma Planı ve Kurban Bayram Dolayısıyla Söyledikleri[81]
Başbakan İsmet İnönü Orduevinin önüne yerleştirilen bir mikrofondan Konyalılara hitaben “Konya’ya bayramlaşmaya geldim. Hepinizin bayramını kutlarım” demiştir.
Bundan sonra İnönü Orduevine girmiş, salonlarda subay ve aileleriyle bayramlaşmıştır. Daha sonra Orduevi bahçesinde subay ve eşlerine şunları söylemiştir. “Buradan neşeyle ayrılacağım. Sizlerin neşeleri beni neşelendirdi. Memleket için çarpan yürekleriniz memlekete kuvvet veriyor. Ben de bundan kuvvet aldım” demiştir.
(...) İnönü basın mensuplarıyla bir sohbet toplantısı yaparak şunları söylemiştir:
“Konya’da bir bayram günü geçirmeyi tasarlamıştım. Memleketin siyasî ve iktisadî durumu hakkında, Bayram Gazetesinde geniş bilgi vermeğe çalıştım. Ümit ediyorum ki, iktisadî konularda vatandaşlarıma söylediklerim dikkati çekmiştir. Beş yıllık kalkınma plânının kesif hazırlanma devrine girdik. Önümüzdeki aylar çok işimiz var. Geniş ölçüde içerden ve dışardan kaynaklar seferber etmeğe çalışıyoruz. İktisadî plânlama çalışması rahat ve kolay bir usul değildir. Vatandaşlarımın bu noktaya ehemmiyet vermelerini rica ederim.
Büyük Meclis’te ciddî kanunlar hazırlamak lâzım. Her kanun ciddidir. Burada kullandığım tâbir, ağır fedakârlık isteyen kanun mânasınadır. Milletçe plânlı iktisat devri demek, gösterişten, israftan uzak yaşama, herkes için en son imkânda eşit bir sabırla çalışma devridir. İlk beş yıldan sonra, hattâ ilk beş yıl bitmeden ufukta ferahlık işareti görülür. Şimdi içinde bulunduğumuz çalışma şekli bu.
Ben Konyalıları tanırım, beraber muharebe ettik. Sabırlı, fedakâr oldukları kadar akıllıdırlar. Bütün gördüğüm vatandaşlar, neşeli ve iltifatta cömerttiler. Sizin vasıtanızla onların bayramlarını tekrar kutlarım.”
Eskişehir Orduevinde Kurban Bayramı Kutlaması ve Kalkınmaya İlişkin Söyledikleri[82]
(...) Orduevi binası önünde halk tarafından kendisine tezahürat yapılan Başbakan İnönü’yü Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral İrfan Tansel karşılamıştır. İnönü Eskişehirlilerin bayramını kutlamış: “Sizi selâmlamaya geldim. Bayramınız kutlu olsun” demiştir.
Öğle yemeğini Orduevinde subaylar ve eşleriyle birlikte yiyen Başbakan İnönü gezi maksadını soran gazetecilere şunları söylemiştir:
“Hem bayram istirahati yapıyorum, hem kendime göre, istirahat esnasında vazife yapıyorum. Bu dört gün içinde temas edemediğim askerî karargâhları ziyaret ederek, eski arkadaşlarla buluşuyor ve bu arada meslek hatıralarımı yâd ediyorum.
Eskişehir büyük askerî merkezlerimizden biridir.”
İnönü daha sonra iktisadî ve siyâsi konulara temasla kısaca şöyle demiştir:
“İyi günlere gidiyoruz. Büyük ölçüde kalkınma hazırlıkları ve plânlarımız var. Sağlam esaslara dayanan bir kalkınma yapacağız. Ümidim çok kuvvetli, sabrın çoğu gitti azı kaldı. Meclis’de de çok iyi çalışacağız ve büyük işler yapacağız.”
28. Tümene Bayram Kutlaması ve Subaylarla Toplantıda Yapılan Konuşma[83]
“28 inci Tümenin subay ve erleri; Bayramımız kutlu olsun.
Ordumuzun en iyi yetişmiş kıtalarından birini selâmlamakla bahtiyarım. Hazerde ve seferde şerefli hizmetler görmek için hazırlanıyorsunuz. Sizi bugün kutlamakla, ordunun şan ve şerefine uygun vazifelerle milletin gözünde daima kıymet ve kuvvet olarak yaşamınızı dilerim.
Hazırlıklarınızdan ve kabulünüzden dolayı da size teşekkür ederim.”
(...)
Merasim Kıt’asının teftişinden sonra Başbakan İnönü, inşası tamamlanmak üzere bulunan Tümen Komutanlığı binasını gezmiş ve buranın salonunda bütün subaylarla bir toplantı yapmıştır. İnönü bu toplantıda, subaylarla konuşarak, demiştir ki:
“Arkadaşlarım;
Sizi topluca görmek ve bayramınızı kutlamak istedim.
28 inci Tümen, büyük merasim günlerinde Başkentte Ordumuzun yüksek kıymetlerini temsil eden bir cürütamdır [cüz’ü tamdır]. Memlekete dağılmış büyük bir Ordunun Başkentte bulunan kıtaları Türk Ordusunu dostlarına ve uzaklara karşı temsil eden hususî bir imtiyaza maliktir.
Yarın 19 Mayıs’ta Ordumuzu, siz temsil edeceksiniz. Ordunun itibarı, kıymeti ve şerefi sizin mesuliyet duygunuza bağlıdır; bir ordunun millet nazarında kazanacağı kıymete bağlıdır.
Bugünün haberi
Bu zamanın harbi, “total” dedikleri “topyekûn harb” karakterindedir. Bu harbte milletin bütün kuvvetleri cephede uğraşırken, memleketin her yeri de harb tesiri altındadır. Harb tesiri altında bulunan bir milletin, inzibat içinde milletçe kendine yararlı olması, harbin ciddî surette “millî harb” olmasına bağlıdır. Onun için subaylarımızın millet nazarında kıymet görmeleri, hayatî bir vazifedir. Bu, sizin dirayetli ellerinize verilmiş hususî bir şereftir.
Ordunun kıymet ve itibarı
Ordunun kıymetini ve itibarını muhafaza etmek, siyaset adamlarının büyük vazifesidir ve sizin en kıymetli vazifeniz de bunu devam ettirmektir. Tekrar, hepinizin bayramınızı kutlarım.”
28 inci tümenden ayrılış
Konuşmasını tamamladıktan sonra komutanlık binasından ayrılan Başbakan İnönü, merasim kıtasını gene bekler görünce “Bunların işi bitmemiş miydi?” diye sormuş ve “Sizi uğurlayacaklar Paşam” karşılığını almıştır.
Bunun üzerine (...) Başbakan İnönü “Allahaısmarladık, arkadaşlar” demiş, ancak bir ağızdan söylenen “Sağol” sözünün askerce olmadığını görünce kaşlarını çatmış ve sert bir sesle “Kuvvetli cevap verin; Allahaısmarladık, arkadaşlarım” demiştir. Bunun üzerine merasim kıt’asından bir tek ağızdan çıkar gibi gür bir şekilde söylenilen “Sağol” sözü her tarafı çınlatmıştır.
Gazetecilerin Koalisyon Hükümeti ile İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar[84]
Soru: Gümüşpala’nın bugün gazetelerde yayınlanan mesajı ile ilgili olarak bize bir diyeceğiniz var mı?
Cevap: Hayır, yok. İki gün sonra toplantı var; orada görüşeceğiz.
Soru: Ahmet Topaloğlu’nun İçişleri Bakanlığından istifa ettiği yolunda bir söylenti var. İstifa haberi doğru mu?
Cevap: Yok böyle bir şey. Topaloğlu, durup dururken neden istifa etsin?
Soru: Avni Doğan’ın istifası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: İstifasını bana göndermiş, henüz elime geçmedi. İstifa ettiğini bana telefonla bildirdi.
Soru: Paşam, Avni Doğan’ın yerine kimi düşünüyorsunuz?
Cevap: Henüz düşünmedim.
Soru: Gümüşpala’nın Adalet Partili bakanlardan bazılarının değiştirilmesi için size tekrar müracaat ettiği söyleniyor.
Cevap: Yok böyle bir şey. Buna ne lüzum var?
Siyasi Affa İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[85]
(...)
İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:
Soru: Bu sabah Cumhurbaşkanı Gürsel gazetecilere, siyasî affın buhrana sebep olduğunu, durmaksızın aftan bahsetmenin doğru olmadığını, Hükûmetin çekilmesinden de endişe etmemek gerektiğini, bu Hükûmetin çekilmesi halinde yeni bir Hükûmetin kurulabileceğini söyledi. Sizin bu hususta bize bir diyeceğiniz var mı?
Cevap: Hayır, yok. Doğru söylemiş.
Soru: Avni Doğan’ın istifasını kabul buyurdunuz mu?
Cevap: İstifası henüz elime geçmedi.
Soru: Yerine kim vekâlet edecek, kim getirilecek?
Cevap: Henüz karar vermedim.
Soru: A.P. İl Başkanlarının bugünkü toplantısında kademesiz siyasî affa karar verilir ve bunun Hükûmetin istediği zamandan daha erken çıkmasında israr edilirse durum ne olacaktır? Siz, o takdirde de 23 Mayıs’ta yapılacak liderler toplantısına katılacak mısınız?
Cevap: İhtimalât üzerine konuşulmaz.
CHP ve AP MYK’ları Ortak Toplantısında Siyasi Affa İlişkin Yapılan Konuşma[86]
(...)
“Memlekette affı isteyenler olduğu gibi istemeyenlerde çoktur. Affın tahakkuku halinde olacak faydaları hazmetmiş kimselere rastlamadım. Aftan doğacak faydaları fertlere anlatabilmek için zamana ihtiyaç vardır. Ekim’e kadar bu konunun olgun bir hale getirileceğini ümit ediyorum. Ekim tarihini ilân edelim diyorsunuz. Acele etmiş oluruz. Belki bu af Eylül’de de olabilir. Ben affın arkasındayım. 4-5-6 senelik siyasî mahkumlar için en geç Ekim’de hususî affı çıkaracağız. Bunun dahi mesuliyetine muhatap olmayı ben göze alıyorum. Hiç kimseden destek görmedim. Nazari konuşmayalım, realist olalım, kanunun geleceği zamana kadar dilinizi tutunuz. Af gelince huzur olacak diyorsunuz. Bunun delillerini veriniz. Hiç biriniz elle tutulur bir delil öne süremiyorsunuz. Ancak bir takım şartların temini suretiyle Ekim’de bir kısmi af yapılabilir.”
Gümüşpala istifadan bahsetti
İnönü siyasî af konusunun tahlilini böylece yaptıktan sonra A.P. sorumlularına hitaben: “Genel İdare Kurulunuz hükûmetin üstünde gibi davranıyor, Paşam” demiş. A.P. Genel Başkanı Gümüşpala’da buna: “Ben Orgeneralliğe kadar yükseldim. Hiç bir itirazım yok. Genel Başkanlıktan istifa edebilirim” şeklinde cevap vermiştir.
İnönü, konuşmasına şöyle devam etmiştir: “Bayramda bir köye gitmiştim. Orada affın 29 Ekim’de olacağını kesin olarak söyledim ve fikirlerini sordum. Kimse sesini çıkarmadı, hepsi yüzünü yere eğdi. Zamanla benim haklı olduğumu anlıyacaksınız.”
27 Mayıs’ın 2. Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[87]
27 Mayıs’ın yıldönümünü kutluyoruz.
27 Mayıs umumî huzuru bozulmuş cemiyetimizin kısa zamanda demokratik rejime geçmesini hazırlamış ve başarmış olan bir inkılâbın sembolüdür.
Bunu, gönül birliğiyle milletçe kutluyoruz.
Aziz Atatürk’ün hâtırasını bugün de gönüllerimizin engin sevgisi ile anıyoruz.
27 Mayıs’ın, geniş vatandaş kütlesi tarafından huzur içinde geçirileceğinden eminim. Karma hükûmet, geçmiş olaylardan ders almasını bilen ve geçmiş olayların ıztıraplarını unutturmağa çalışan bir zihniyet içindedir. Bu karma hükûmet, istikrarlı, kuvvetli ve üyeleri arasında tam beraberlik halindedir.
Memleketin çok önemli iktisadî ve içtimaî meseleleri hükûmetin esas meşguliyetini teşkil etmektedir. Bu çalışmaların neticeleri yakında görülecektir. Ferah günler, ufuktadır.
Vatandaşlarıma 27 Mayıs gününü saygılar ve ümitlerle kutlamayı vazife bilirim.
2. İmar Kongresinde Yapılan Konuşma[88]
İmar ve iskân konusu, insanların cemiyet haline geldiği günden beri milletlerin medeniyetlerini, kültürlerini her şeyden evvel sağlam ve güzel yapılarda buluyoruz.
Milletler, büyük imar eserleri ile, yani büyük mimarî nümuneleri ile tarihte yer almışlardır. Kök tutmuşlardır. Ve adlarını daima yaşatmışlardır.
Teknik eserlerde insanların mağaradan su kenarlarında, ağaç tepelerinde mesken aradıkları devirlerden itibaren iskân meselesini nasıl düşündüklerini, nasıl tekâmül ettirdiklerini de âlimler tetkik etmektedirler.
Bu asırda imar ve iskân meselesi, eski devirlerden başka bir karakter kazanmıştır. Eski devirlerde eser, büyük mabedler, büyük hacimler halindedir. Bunlar, kudret sahiplerinin düşünmeden çalıştırdıkları insanlarla yapılıyordu ve bütünleşiyordu. Sosyal ihtiyaçlar da şimdiki kadar geniş değildi. Şimdi o usulde çalışmalara imkân yoktur. İnsanların seviyesi, her sahada insanca muamele içinde işlemektedir.
Büyük imar hareketleri, özellikle insanların muhtaç oldukları imar hareketleri, toplumumuzun müşterek meselesi olarak milletlerin müşterek çalışmaları ile vücuda gelecektir. Bu bakımdan, imar meselesi bir cemiyet meselesidir. Devlet meselesidir.
Bundan sonra iskân meselesi de bugün bir cemiyet meselesi olmuştur. Henüz özel teşebbüs ve serbest çalışma ile servet kazanmış fertleri olan milletler de bile binlerce sene kalacak büyük âbideler yapmak mümkün olmamıştır ve bugünkü cemiyetin müşterek sosyal ihtiyaçlarını karşılamak özel teşebbüsle kazanç sahibi olmuş iyi niyetli, feragatli insanların vakıfları ile, yardımları ile mümkün olmamıştır.
Şu halde, imar meselesi de, iskân meselesi de bugünkü cemiyetle devlet meselesi olarak ortaya çıkmıştır.
Muhterem arkadaşlarım,
Biz hükûmeti kurduğumuz günden itibaren imar ve iskan meselesini, hükûmet içinde büyük ölçüde sosyal hizmetlerle meşgul olacak bir bakanlık olarak ele aldık. O açıdan bu ihtiyacı takip ediyoruz.
Âmme hizmetleri dediğimiz meseleler, vatandaşın günlük ihtiyaçlarını tanzim etmektedir ve bugünkü cemiyette bu ihtiyaçların tanzimini büyük şehirlere, büyük varidat sahiplerine, imkân sahiplerine hasretmek de mümkün değildir.
İskan ihtiyaçları, cemiyetin müşterek ihtiyaçlarıdır. Her vatandaşın temin edilmesini istiyeceği tabiî haklar cümlesindendir. Yolu, suyu, elektriği, mektebi ve saire gibi..
Şimdi, bu mesele âmme sektöründe cemiyetin ihtiyaçlarına taalluk eden mevzular ve haklı olarak mesken dâvası diye kongrenin büyük çalışma konusunu teşkil eden mesele, memleketimizin temelli bir sosyal ihtiyacı halindedir ve bu ihtiyaç her memleketten ziyade bizim idaremizi çalışmaya, çaba sarfetmeye sevk etmekte ve karşısında bulunduğumuz güçlükler de o nisbette geniş ölçüde bulunmaktadır.
Unutmayalım ki, bütün bu ihtiyaçların samimî bir surette giderilmesi, çalışmaları imar ve iskan mevzuuna girer.
Sıraladığımız bu ihtiyaçların yerine getirilmesi kalkınma halinde bulunan bir memlekette temin edilecektir. Biz, kalkınması geç kalmış, vasıtaları mahdut bir memleketin ihtiyaçlarını temin etmekle mükellefiz. Bu ihtiyaçlar içinde gereken ölçüde sosyal davranışlara ihtiyaç vardır. İmar ve iskan konuları da bunlardan biridir. Kazancımızla, elimize geçen geliri, vatandaş gelirini çok ölçülü, iyi sıra ile, dikkatle, hiç israfa kapılmadan kullanmaya mecburuz ve bu ihtiyaçları kendi vasıtalarımızı öyle kullandığımız halde bile sosyal ihtiyaçlarımızı temin etmek için uzun zamana muhtacız. Çalışma istikametimiz iyi, programlarımız sağlam ve bütün bu tedbirler vatandaşa güven verici olursa, ihtiyaçlarımızın zaman içinde sıra ile temin edilmesine vatandaşın sabretmesini gerçekleştirebiliriz.
Demek ki, vasıtalarımızı, plânlarımızı ve bunun karşılığında mesken ihtiyaçlarını temin etmekle vazifemizi yapıyoruz diyebileceğiz. Bunları, bu ihtiyaçları tespit edeceğiz ve Bakanımızın söylediği gibi, isabetle tatbik edeceğiz. Plânlama meselesi henüz şehirlerde yarı ölçüde ele alınabilmiştir, tamamlanmamıştır. Halbuki, plânlama içine bütün köylerimizin de girmesi lâzımdır. Bunların tamamlanması için ne kadar zamana ve vasıtaya muhtaç olduğumuzu bu çalışmalarımızla tespit edeceğiz. Bu vasıtaları, ancak kalkınmayı, millî gelirin, millî takatin artmasını temin edebileceğimiz nispetle vücuda getirebiliriz. Sosyal hizmetler, milletçe kalkınma çabaları ile ayrılmaz bir şekilde birbirine yapışıktır.
Muhterem arkadaşlarım,
Şimdi son noktaya geliyorum, o da bu kalkınma programının tanzimi, bunun tatbiki, bunun vasıtalarının temini için sosyal hizmetlerin tesisi ve terakki temini büyük ölçüde disiplin ister. Devlet hayatında millet hayatında ve bütün amme sektöründe ve özel teşebbüste, her meslekte bulunan az veya çok kazanan herkes bilecek ki, bu memleket kalkınma çabası içerisindedir. Bu çabada muvaffak olmaya mecburuz. Buna göre, devlete vasıta temin etmeğe mecburuz ve vasıta temin ettiğimiz nispette her ihtiyacın içinde sosyal ihtiyaçları ön plâna almaya mecburuz. Bu kanaatle umumî işbirliği ve elbirliği ile netice alabiliriz. Kongremizin bu anlayışla kalkınma için fedakârlık ve disiplin isteyen sosyal hizmetler için bir plânlama ve elbirliğine zaruret olan bir zemin üzerinde gereken tavsiyeleri yapacağına ve yürünmesi icab eden yolları göstereceğine emin bulunmaktayım.
NATO Toplantısından Dönen KKK Orgeneral Ali Keskiner ve Diğer Kuvvet Komutanlarının Ziyaretinden Sonra Söyledikleri[89]
Başbakan İsmet İnönü dün saat 20.40’da Başbakanlıktan ayrılırken kapıda bekleyen gazetecileri görünce “Ne o, sizin başka işiniz yok mu?” diyerek kendileriyle şakalaşmış ve “Komutanlarla görüşmeniz uzun sürdü Paşam?” diyen bir gazeteciye de: “Doğru, hakikaten özlüyorum” dedikten sonra gülerek ayrılmıştır.
İsviçre’nin Neue Züriher Zeitung Gazetesi ile Yapılan Söyleşi Özeti[90]
Başbakan İsmet İnönü bugün bir İsviçre gazetecisine Türkiye’nin hasta bir çocuğun sıkıntılarını çektiğini söylemiştir.
Neue Züriher Zeitung gazetesinin Ortadoğu mümessili olan Dr. Victor Meler bugün saat 12’de Başbakan İsmet İnönü tarafından kabul edilmiş ve kendisiyle bir mülâkat yapmıştır. Başbakan, İsviçreli gazetecinin çeşitli sorularını cevaplandırmış ve Türkiye’nin şimdilik bazı güçlükler içinde olduğunu, fakat bunları yeneceğini, hasta çocuk sıkıntısından yakın bir gelecekte kurtulacağını söylemiştir.
CHP Meclis Grup Toplantısında Hükümetten İstifayla İlgili Yapılan Konuşma ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[91]
“Muhterem arkadaşlarım, söyleyeceğim şeyleri biliyorsunuz. Uzun boylu anlatacağım bir mevzu yoktur. Koalisyon şartlarının islâhı maksadiyle müzakereler devam ederken af konusunda patlak veren buhranı gidermek için bir aydan beri geceli gündüzlü çalıştık, uğraştık, bir müsbet hâl şekline varamadık. Hükûmet kanatları mutabık olarak tebliğ yayınladık. Müzakereler yeniden başladı. [AP’de] Genel Başkanları ile İdare Kurulları arasında ihtilâf çıktı.
Genel İdare Kurullarının ek suretiyle CHP yetkilileri arasında af konusunda varılan anlaşma gruplarında kabul edilmedi. Hükûmet görüşüne aykırı bir karar suretini kabul ettiler. Bu sabahtan itibaren bu şartlar altında koalisyonun ahenk içinde çalışmasının mümkün olmadığı kanaatine vardık. Çekileceğimi Devlet Başkanına söyledim. Sabahtan beri, bu konu üzerinde çalışıyorum.
Bizim Grup İdare Heyetlerini topladım, onlarla görüştükten sonra tekrar Devlet Reisi ile görüştüm. Gece saat 19’dan beri de hükûmet üyeleri ile toplandık. Arkadaşlara durumu anlattım. Altı aydan beri karşılaştığımız müşkülleri, yığınla memleket meselesi bir kenarda dururken bütün gayretlerimize rağmen yaratılan buhranlar yüzünden bu meselelerin üzerine eğilmek fırsatını bulamadığımızı söyledim. Hükûmette vazife alan A.P.’li Bakan arkadaşlarımla cidden mükemmel bir ahenk tesis etmiştik. Her konuda beraberlik halindeydik. Bu arkadaşlarımdan gördüğüm yardımı unutamıyacağım. Bakanlar Kurulu kararı bana bıraktı.
İstifada kararlıyım
Muhterem arkadaşlar, istifada kararlıyım. Zira hükûmet, programında tesbit edilen hususları gerçekleştirebilmek için altı ay geceli gündüzlü gayret sarfetmiştir. Fakat son bir ay zarfında af konusu bütün memleket meselelerinin üstünde telâkki edilerek hükûmet mefluç hale getirilmiştir. Devlet işleri yürümemektedir. Bu şartlar altında istifadan başka çıkar bir yol göremedim. Hâdiselerin ne şekilde cereyan edeceğini bilmeye imkân yoktur. Sükûneti muhafaza ediniz. Kırıcı muamelelerden sakınınız. CHP olarak sakin, müttehit ve mütesanit olmalıyız.”
(...) Başbakan İsmet İnönü dün saat 18’de ikinci defa olarak Çankaya Köşküne giderek Cumhurbaşkanı ile görüşmüş ve saat 18.45’de Başbakanlığa dönmüştür. Başbakan İnönü burada “Paşam istifa edeceğiniz söyleniyor” diyen bir gazeteciye “Merak etme” cevabını verdikten sonra “Öyle mi söylüyorlar?” diye sormuş ve “Daha muamele tamam değil” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü saat 22.05’te Başbakanlıktan ayrılarak, CHP Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Gruplarının ortak toplantılarına katılmak üzere Meclis’e gitmiştir. İnönü Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerle konuşmuş, sorularını cevaplandırmıştır.
İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:
Gazeteciler: Bakanlar Kurulu size yetki vermiş, Paşam?
İnönü: Kim söyledi?
Gazeteciler: İstifa ettiniz mi? Ne yazalım, Paşam?
İnönü: Geziyor, görüşüyor, çalışıyor, fakat bir şey demiyor, diye yazın.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e İletilen Başbakanlıktan İstifa Mektubu[92]
Cumhur Başkanlığı Yüksek Makamına
Bir intikâl devrinin nazik ve çetin şartları içinde teşkilini tevdi buyurduğunuz ve altı aydan beri sorumluluğunu taşıdığım Karma Hükûmetin istifasını takdim etmeyi vazife sayıyorum.
Temel olarak yeni Anayasanın tatbikatını ve hâkimiyetini sağlamak, bununla ilgili başlıca kanunları çıkarmak, memlekette huzuru tesis etmek, ciddî bir kalkınma plânının hazırlıklarını tamamlamak, güçlükler içinde bulunan malî ve iktisadî durumu düzenli ve dengeli bir hale getirmek konularına dayanan hükûmet çalışmalarında elde edilen mütevazi neticeler lâyık oldukları ölçüde yüksek dikkatinizi celbetmiştir.
Memleketimizin muhtaç olduğu devamlı ve sıhhatli iktisadî gelişmenin yolu, şüphesiz ki, plânlı kalkınmanın temel hazırlıklarını yapmak ve bunun vasıtalarını içerde ve dışarıda sağlamak olacaktır. Bir intikâl devresinin güçlükleri içinde bulunduğu halde, memleketimizin böyle bir kalkınmanın temel şartlarını temin etmek için gösterdiği gayret, bilhassa dış âlemde, hissolunur bir güven ve itibar kazanmıştır.
Bütün bu güç şartların yenilmesi ve dışarıdan sağlanacak imkânlara muvazi olarak içeride gerekli yeni hamlelerin yapılabilmesi, hükûmetin daha istikrarlı ve huzurlu çalışma imkânları bulmasına bağlıdır.
Memleketi huzura kavuşturmak ve hür bir nizam içinde iktisadî ve sosyal dâvalarımızı sağlam hâl çarelerine bağlamak yolundaki bütün iyi niyetli çabalara rağmen, sorumsuzlukla yaratılan istikrarsız bir havanın daimî tesirinden, toplum ve vatandaş hayatını kurtarmak mümkün olmamıştır.
Bu arada, makûl bir ölçüde ele alınması lâzım ve mümkün olan siyasî af konusunun sorumluluk duyguları ve memleket gerçeklerine itibar etmez bir taşkınlıkla devamlı surette istismar konusu yapılması, hem bu meseleyi atifet ve şefkat ölçüleri içinde sonuçlandırmak gayretlerine, hem de memleketin huzur ve istikrar ihtiyacına sadece zarar vermiştir.
Memleketin yüce menfaatlarının, devamlı ve istikrarlı bir hükûmetin kurulmasını zarurî kıldığı inancındayım. Bunun sağlanması için yüksek makam ve yetkinizin serbest kalmasını tek çare saydım. Bu sebeple, istifamın lütfen kabul buyurulmasını derin saygılarımla istirham ederim.
İsmet İnönü
SBF ve Hukuk Fakültesi Öğrenci Heyetlerinin Ziyaretinde
Söyledikleri[93]
(...) Kısa süren bu ziyaret sırasında gençler İnönü’ye “Hangi şartlar altında koalisyonun bugüne kadar yaşadığını bildiklerini, kendilerinin bu konudaki çabalarının derecesini gençlik olarak ömürlerinin sonuna kadar takdirle anacaklarını ve bundan böyle de kendileriyle birlik olduklarını” bildirmişlerdir. İnönü gençlerin bu ilgi ile bağlılığı karşısında çok mütehassıs olmuş “Teşekkür ederim arkadaşlar, sizinle beraber çalışmak benim için de bir zevktir, sağ olun” demiştir.
Başbakanlıktan İstifa ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[94]
İsmet İnönü dün saat 10.10’da evinden çıkmış ve kapıda toplanan gazetecileri görünce “Oooo, Türkiye’nin bütün gazetecileri burada. Hepiniz buraya gelmişsiniz. Gazetelerde kimse kalmadı mı?” demiş ve istifasını vermek üzere Çankaya Köşküne gitmekte olduğunu açıklamıştır.
(...) Dönüşünde Cumhurbaşkanlığı Köşkünün kapısında gazetecilerle konuşan İnönü “İstifanızı verdiniz mi?” sorusunu “Evet verdim” şeklinde cevaplandırmış, “İstifanızın gerekçesi nedir?” diye soran bir gazeteciye de “Aaa, bu kadarı da sorulmaz” karşılığını vermiştir.
İsmet İnönü saat 11.19’da evine dönmüş ve burada gazetecilerle konuş-muştur.
İnönü, “İstifanızı geri almanız mümkün mü?” sorusuna, “Hayır” cevabını vermiş ve “Hükûmet buhranı uzun sürer mi?” sorusunu da cevaplandırarak “Zannetmem” demiştir.
(...) C.H.P. Meclisinin saat 18.45’e kadar süren toplantısından ayrılan İnönü, Genel Merkezde görevli bir partiliye “Döndük, dolaştık kürkçü dükkanına geldik” demiştir.
İnönü toplantıda ne konuşulduğunu soran bir gazeteciye “Ooo, kıyamet gibi mesele” karşılığını vermiştir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Tarafından Yeni Hükümeti Kurmakla Görevlendirilmesi Dolayısıyla Verilen Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[95]
“Benim için ve partim için önemli olan husus, iktidarda veya muhalefette olmak değil, memleketin iktisadî ve içtimaî dâvalarını halletmek, Anayasaya dayanan demokratik düzeni sıhhatli şekilde yürütmek, Atatürk ilkelerine ve 27 Mayıs Devriminin meşruluğuna gölge düşürmemek, yurtta huzuru kökleştirmektir.
Memleket için asıl mesele, bu hedeflere ulaşmağı sağlayacak ve sağlam, dürüst, istikrarlı şekilde işleyecek, fikir ve ahlâk esaslarına dayalı bir koalisyonun kurulup kurulamayacağıdır.
Bizim inancımız odur ki, yeni koalisyon hükûmetinin kurulması ve muvaffak olması ancak bu temel şartların gerçekleşmesine bağlıdır.”
(...)
20.35’de Köşkten Cumhurbaşkanlığına ait bir otomobil ile çıkan İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma olmuştur.
Soru: Başbakanlığı kabul ettiniz mi?
Cevap: Bakalım. İlân etsin de, tebliğ etsin de ondan sonra.
Soru: Hangi partiyle koalisyona gideceksiniz Paşam?
Cevap: Durun bakalım, bir şey bilmiyorum.
Soru: Temaslarınızdan memnun musunuz?
Cevap: Memnunum.
CHP Gençlik Kolları Orta Anadolu Bölge Toplantısında Yapılan Konuşma[96]
Arkadaşlarım,
Toplantınıza tesadüfen geldim. Bir iki konuşmanızı dinledim. Heyecanınızı ve memleket meselelerine karşı gösterdiğiniz yakın ilgiyi takdirle karşıladım.
Türkiye’nin istikbali için hazırlanıyorsunuz. Bu yaşlarda siyasî meselelerle uğraşmanız sadece sizin bakımınızdan değil, memleket meselelerini nasıl gördüğünüzü göstermek bakımından bizim için de istifadelidir. Yalnız size bazı tavsiyelerde bulunacağım. Fikirlerinizi söylerken şahıslar hakkında konuşmaktan sakınmanızı tavsiye edeceğim. Çünkü ne de olsa hâdiselerden uzaksınız, temasınız mahduttur. Konuşmalarınız heyecanınızla sert oluyor. Bu sertliğe ihtiyaç vardır. Gençliğin siyasî hayatta vazife almasının ehemmiyeti de buradadır. Sizin biraz geniş ölçüde ortaya koyduğunuz meseleleri sizden biraz daha yaşlılar daha makûl ölçülere getireceklerdir.
Memleket ikinci bir koalisyon tecrübesine girmektedir. Bize bir vazife düşmüştür. Yalnız bunun neticesini ve tatbikatını şimdiden kestirecek durumda değiliz. Bir noktayı belirtmek isterim. Cemiyetimiz bir oluş, ilerleyiş ve tekâmül içindedir. Belki bazı buhran ve safhalardan geçeceğiz. Yalnız bu buhranları ve güçlükleri atlatacağımıza inanıyoruz.
C.H.P. buhranlı devrelerde vazife alan başlıca partidir. Bu parti büyük emekle vücut bulmuştu. Buna itimat ediniz. Büyük memleket buhranlarını atlatmak için C.H.P. içinde buhran olmamalıdır. C.H.P. güçlükler karşısında yılgınlık göstermemelidir. C.H.P. gelecek günlerde de vazife hissinin büyük ehemmiyetine müdriktir.
Size bugün söyliyeceklerim bunlardan ibarettir. Allahaısmarladık.
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma[97]
(...)
Salona CHP’li Senatör ve Milletvekillerinin alkışları ve devamlı sevgi gösterileri arasıda giren CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, saat 17.55’de kürsüye gelerek, istifasına tekaddüm eden günlerde ve istifasından sonraki günlerde cereyan eden olayların özetini yaparak şunları söylemiştir:
“Bana vazife teklif edildiği zaman Devlet Başkanına, arkadaşlarım birinci koalisyondan çok ıstırap çektiler. Onlarla görüşmeden kesin bir vaziyet alamıyacağım, dedim.”
İnönü müteakiben, bu konuda grubun kararını beklediğini bildirmiştir.
Görüşmeler sırasında ikinci defa söz alan Genel Başkan İsmet İnönü özetle şu konuşmayı yapmıştır:
“Bugün, ilk koalisyona girdiğimiz günden çok daha kuvvetli ve itibarlıyız. Yalnız müşkilât daha az değildir. Girmesek çok rahat edeceğimiz muhakkak. Meclis Grubu olarak, teşkilâtı idare edenler olarak ağır sorumlulukların altındayız. Bu sorumluluktan kurtulmak elbette ki rahatlık verecektir. Ciddî bir partinin ve liderinin her türlü gayreti sarfettiğine herkesin inanması lâzımdır. İyimser değilim. Ne netice alacağımı bilemiyorum. Güçlüklerden, tehlikelerden korkmuyorum, çekinmiyorum. Bunu söylerken gördüğüm ahvali ve alınacak tedbirleri kılı kırk yararcasına düşündüğüme emin olmanızı isterim.”
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma[98]
Genel Sekreterin fikirleriyle tamamen mutabıkım. Parti Meclisi’nde konuşulanlar, Grupta konuşulanların aynıdır. Parti Meclisi bir konuda hassas davrandı, karar Grubundur, dedi. Şartlar hâdiseler saatten saate değişiyor. Sıkı bir işbirliği ve elbirliği içinde çalışmalıyız. Çetin vazifelere hazırlanmış insanların kararlı hali ile neticelere intizar edeceksiniz. Netice hakkında şimdiden bir şey söyleyemem. Giriştiğimiz bu teşebbüsün her merhalesinde sizlerle görüşeceğim.
Yeni Vergi Söylentilerine İlişkin Yapılan Açıklama[99]
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Varlık Vergisine benzer bir vergi ihdasını düşündüğü ve bunu eni koalisyonu kurma şartları arasında ileri süreceği yolunda, bazı İstanbul ve Ankara gazetelerinde çıkan haberler tamamen asılsız ve yalandır.
İş âlemini ve vatandaşları telâş ve endişeye düşürecek, bu çeşit tahrik ve propagandaların millî menfaatlerimize zarar vereceği aşikârdır.
Vatandaşlarımın tamamen asılsız olan bu yoldaki haberlere itibar etmemelerini bilhassa rica ederim.
CHP Meclis Grup Toplantısında Partilerle Kurulan Temasa İlişkin Yapılan Konuşma[100]
Muhterem Arkadaşlar, İki gün önceki Grup toplantısında, bana önce verdiğiniz yetkiye dayanarak siyasî partilerle yaptığım keşfi mahiyetteki temaslarımı arzetmiş ve partilerin durumunu, benim temaslarımı nakletmiştim. Y.T.P., C.K.M.P. ve Bağımsız Grupla temaslarda bulundum. Şimdi ne karar verirseniz onu süratle neticelendirmemiz lâzımdır.
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon, CHP ve Kalkınma Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[101]
Sevgili arkadaşlar,
Koalisyon konusundaki tenkid ve temayülleri dinledik. Emin olunuz ki dikkatle ve can kulağı ile dinledim. Anlaşılıyor ki fikirler uzun zamandan beri biriken ıstırapların neticesidir. Bu ıstırapların tesiri altında arkadaşlar umumî tabirle içlerini boşalttılar ve fikirlerini söylediler.
Bu ıstırapların bir temeli vardır. Fakat geniş ölçüde birbirimize yaptığımız telkin ve mübalağalardan meydana geldiği kanaatindeyim. Koalisyondan bizim zarar gördüğümüz kanaatini birbirimize aşılıyor ve teşkilâtımıza yayıyoruz.
CHP daima ıstırapların ve çilelerin partisi olmuştur. Demokratik rejim mücadelesi CHP için hakikî bir çile olmuştur. Her büyük ideal çile, mihnet yolundan geçilerek elde edilmiştir. Belki sağlığımız da bu idealin tam mânasıyle gerçekleşeceğini göremiyeceğiz ama evlâtlarımıza hepimiz bir miras bırakacağız.
1945’de demokratik rejim denemesine girerken kimse bizi zorlamamıştı. Bütün kudretler elimizde idi. Karşımızda bulunanlar şüpheli ve ürkek olarak işe başladılar. Geçmiş hâdiselerin türlü şekilde mağdurları muratlarına ermemiş olanları bizi betahsis beni hasım olarak karşılarına aldılar. Biz bunların hepsini yendik. Demokratik rejimin gayet basit bir tılsımı vardır: İktidarı bırakabilmek. İktidarda bulunanlar bunu yapabildikleri takdirde rejim yaşar ve soysuzlaşmaz. Biz İkinci Cihan Harbinin tehlikeleri geçmemişken bunu yaptık. Mahvolduk dediler, bittik dediler, dimdik ayakta kaldık. İhtilâlden sonra yapılan ilk seçimde Meclis’te hiçbir parti tek başına hükûmet kurmayacak güçte bulunduğu için A.P. ile çok zor şartlar içinde koalisyona gittik.
CHP rejimin koruyucusudur
Bu koalisyona girerken memleketin geçen 10 yılda geçirdiği çetin hayatı göz önünde bulundurarak hasım kampları birbirine yaklaştırmak düşüncesinden hareket ederek ciddî bir surette memlekete hizmet fikri bize hâkim olmuştur. CHP demokratik rejimin koruyucusudur. Tek partinin en çalımlı zamanlarında bedevi hayatı yaşayan komşularımız seçim üstüne seçim yaparken ben odamda utancımdan duvarlara bakamazdım. İlk koalisyondan memleketteki düşmanlık duygularının azalması yönünden bir netice alınmıştır.
Kuvvetliyiz
Bugün CHP olarak kuvvetliyiz. Herkes bizimle olmak istiyor. Hususî maksatlarla birleşiyorsa dahi bunu bilmekle beraber iyi münasebetler tesisi için gayret sarfetmeliyiz. Ne kadar muvaffak olursak kazançtır. Hükûmeti kurmaya muvaffak olursak bir takım esaslar üzerinde mutabık olduğumuzu memlekete ilân edeceğiz. Bu esasların başlıcaları 27 Mayıs ihtilâlinin meşruiyeti üzerinde münakaşa olmayacaktır. Atatürk ilkelerinden ayrılınmayacak, vatandaşlar arasında iyi münasebetler tesis etmek hedefimiz olacak. Sosyal ıslâhat ziraî reform, vergi ıslâhatı başlıca esaslardandır.
Önce hürriyet
Her şeyden evvel hürriyet nizamı içinde hızlı kalkınmada mutabık kalacağız. Plâna bağlı bir kalkınmanın müşterek gayretlerini tekeffül edeceğiz. Teferruatlı bir şekilde mutabakata varmamız lâzımdır. Bunlar üzerinde mutabık olacağız. Kuvvetle ümid ediyoruz. Bunun yanında günlük meseleler de vardır. Bütün bu konuları müeyyideye bağlamak lâzımdır. Parlamento çalışmalarında, teşkilâtta, ahenk içinde çalışmanın yolları aranacak ve müeyyidelere bağlanacaktır. Biz aklımıza inanıyoruz. Çünkü hiç kimseyi aptal yerine koyup konuşmuyoruz. Ayrıca esas meseleler dışında grup hükûmet münasebetleri, bankaların sayısı ve seçilme şekli çalışmalarımızda göz önünde bulundurulacak hususlardır.
Müstakillere de yer verilecek
Cumartesi sabahı koalisyonun kurulması yolunda ciddî bir surette işe başlayacağım. Muvaffak olabilir miyim? Bir şey söyleyecek durumda değilim.
Hükûmette müstakillere de yer vereceğiz. Hülasa olarak esas prensipler, günün konuları, vazifelerin taksimi, çalışmalarımızın üç esaslı noktasını teşkil edecektir. Söylediklerinizin hepsinde samimiyet var, istifade ettim. Düşüncelerimi sabırla dinlediğinizden sizlere teşekkürlerimi arzederim.
Koalisyon Hazırlıklarına İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[102]
(...) İnönü Meclis’e gelirken gazetecilerle konuşmuş ve bir soruya karşılık olarak “Ciddî çalışmalara başlıyoruz” demiştir. İnönü ayrıca, “A.P.’de davet bekliyormuş?” diyen bir gazeteciye de “Öyle mi?” cevabını vermiştir.
Yeni Hükümet Kuruluşuyla İlgili Partiler Arasında Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[103]
(...) İnönü, bütün istekleri zaptettikten sonra, yaptığı kısa konuşmasında özet olarak şunları söylemiş ve meseleyi bitirmek istemiştir:
“İçişleri Bakanlığı partizanlığa ve şikâyetlere en çok imkân ve fırsat veren bir bakanlıktır. Geçmiş devirde ordu, tarafsızlar ve bizzat A.P.’liler yapılmış olan birçok tasarruflardan şikâyet etmişlerdir. Bazı hatalı tasarruflardan haberimiz her şey bittikten sonra olmaktadır. Bu durumda grupların tayin ettikleri bakanları kabineden çıkarmak güçtür. C.H.P.’den tefrik edilecek bir İçişleri Bakanını yaptığı tasarrufların takibi ve halli daha kolay mümkün olabilecektir. Şimdi dünkünden daha ağır şartlar içindeyiz. Çeşitli ifrat kutuplarının cereyanlarıyla karşı karşıyayız. Ben bu masaya pazarlık yapmak için oturmadım. Buraya otururken işi kısa kesmek istiyordum. Görüyorum ki bunun imkânı kalmamıştır. Beni üzen kabinedeki sandalye taksimi, İçişleri Bakanlığı mesele değil, alışılmış zihniyetin devamında hâlâ ısrar edilmesidir. Bu şartlar içinde emaneti Cumhurbaşkanına teslim etmeye mecbur kalıyorum. Başka türlü hareket imkânım yoktur.”
Hükümeti Kurmaktan Çekilme ile İlgili Söyledikleri[104]
İnönü gazetecilerin sordukları muhtelif sualleri cevaplandırmıştır.
“Durum nasıl olacak? Yeni vazife aldınız mı?”
“Hiç bir şey yok, İsmail Rüştü Beye gezmeye gidiyorum.”
Müteakiben bir gazeteci İnönü’ye yeniden vazife alıp almıyacağını sormuş, İnönü’de gülerek gazetecilerin yanından ayrılıp otomobiline binerken şöyle demiştir:
“Çekildim, Tam çekildim.”
Müteakiben İsmail Rüştü Aksal’ın evinin önünde yine kendisini karşılıyan gazetecilere İnönü yine gülerek: “Girmeyin içeri” demiş. Bu sırada bir gazetecinin “İsmail Rüştü Beye bir görev verebilirler mi?” sorusuna “Tabiî.. Tabiî verebilirler” cevabını vermiştir.
CHP Meclis Grup Toplantısında Hükümeti Kurmaktan Çekilme Dolayısıyla Yapılan Konuşma[105]
“Bir iki günden beri siyasî partilerde ve Meclis’te faaliyet kesiftir. Sizi bu zamanda habersiz bıraktığım için özür dilerim. Bugün durum üzerinde esaslı konuşmanın mümkün olacağını tahmin ederek toplantıyı rica ettim. Ancak durum yine açılmadı. Vaziyet şudur:
İkinci koalisyonu kurmak için sarfettiğim gayretler bir netice vermedi. Müzakerelerin kesilmesi bizim ihtiyarımızda olmıyan bir zaruret halini aldı. İkinci koalisyon teşebbüsünün neticesiz kalma sebebini, teferruat sayılacak noktalar üzerinde aramak yanlıştır. Sebebin özü, öteki partinin beyanlarında beliren zihniyet ve ruh haletidir. Bunlar C.H.P.’ye neler vehmettiklerini ve bizi ne gözle gördüklerini bildiren beyanlardır. ‘CHP ekseriyette görülmesin’, ‘C.H.P. tahakküm etmek arzusundadır’ gibi telâkkilerin, maddi olmaktan ziyade ruhî ve mânevi yönden önemi olan ve bir karma hükûmette samimiyetle, beraber çalışmayı güçleştirici tezahürlerine şahit olduğum için teşebbüsümden vazgeçtim ve kararımı sayın Cumhurbaşkanına arzettim.
Bugün grupta bu konuda müzakere açılmasında bir fayda görmüyorum. Tartışmaların, partilerin arasındaki ayrılıkları daha kesin hale getirmesinden sakınırım.”
(...)
İnönü Köşkün kapısında gazetecileri görünce arabasını durdurmuş ve “Ben teklifimi yazı ile yaptım. Başka söyleyecek bir şey yok” demiştir.
İnönü, “Aksal, Başbakan olacak mı?” şeklindeki bir soruya da “Bilmem” karşılığını vermiştir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Yayınladığı Bildiri ile İlgili Söyledikleri[106]
Sayın Cumhurbaşkanının radyodaki beyanatını saygı ile dinledim. Elimden gelen gayreti sarfetmeyi, memlekete karşı vazife sayıyorum.
Neticenin süratle belli olacağını ümit ediyorum.
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümeti Girişimlerine İlişkin Yapılan Konuşma[107]
Önce karşılıklı toplandık, konuştuk. Muhtelif meselelerden başladık. Prensiplerimizi söyledik. Münakaşa ettik, mutabakat hasıl oldu. Bunlar bittikten sonra hükûmet teşkilinin amelî safhalarına girdik. Bu arada iktisadî, malî sahalarda beraberlik için küçük komisyon teşkil edip vazife verdik. Sonra sayının taksiminin mütalâasına geçtik. Bu yüzden bildiğiniz vaziyet oldu. Sayıda anlaşamıyorduk. Çoğunlukta görünmememizi prensip meselesi saydılar. Biz bilâkis çoklukta görünmemizin lüzumunda ısrarlıydık.
Anlaşamayınca, beraber çalışmak mümkün değildir dedim, bıraktım. İstifamdan sonra geçen iki üç gün zarfında Sayın Cumhurbaşkanı, C.H.P.’nin iştirakinde vazife almasında ısrar etti.
Dün ihtilâflar halloldu. Mutabakatlarını bildirdiler. Sayın Devlet Başkanı aramızda değil, memleket önünde, radyoda benim vazifeye devamımın lüzumunu söyledi. Bu vaziyette vazifeye devamın zarurî olduğuna kani oldum. Bu kadarını umumî efkârda takip ettiniz.
Bugün parti başkanlarını davet ettim. Bu işin süratle bitirilme çarelerini beraberce görüştük.
Açıkta bulunan meseleler şunlardır: Henüz vazifelerin, partiler arasında taksimini görüşmedik. Bunun yanında diğer meseleler var. Siyasî af, Meclis'in gündemindeki af meselesi ve diğer konular nasıl olacak? Bunları görüşerek evvelâ prensibini halletmek, sonra küçük komisyonlarda kaleme alınmasını temin lâzım.
Bugün saat 18.00’de, 15 kişilik komisyon çalışmaya başlayacak. Çalışmaları iki üç gün zarfında bitirebileceğimizi zannediyoruz. Konuştuğumuz esasları, tespitten sonra gruba getireceğim ve oyunuza arzedeceğiz. Kabul ederseniz mesele bitecektir. Yarın yetişmezse Pazar’a gruba rica edeceğiz.
Yeni Hükümeti Kurma Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilere Söyledikleri[108]
Başbakan İnönü gazetecilerin “Kabine bugün açıklanacak mı?” sorusuna, “Bakalım, bakalım” cevabını vermiş ve gülerek içeri girmiştir.
(...)
İnönü Meclis’ten ayrılırken gazetecilere “Görüşmelerimiz bitti. Yarın gruplardan karar alacağım” demiş. Kabinenin ne zaman açıklanacağı sorusunu ise şöyle cevaplandırmıştır: “Yarın akşam ilânı mümkündür. Ama kesin bir şey söyleyemem.”
CHP Meclis Grup Toplantısında Koalisyon Girişimlerine İlişkin Yapılan Konuşma ve Gruptan Gelen Sorulara Verilen Yanıtlar[109]
(...)
İlk olarak söz alan Başbakan ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü şu konuşmayı yapmıştır:
“Koalisyona dahil gruplar şu anda hazırladığımız protokolu görüşmektedirler. Koalisyonun oturduğu siyasi, hukuki, iktisadî ve inkılâp prensipleri bu protokolda yer almıştır. Koalisyon anlaşmasının sıhhatli bir şekilde tatbiki için ayrı çalışmalar yapılacaktır. Tatbikat esaslara bağlanacaktır. Şimdi sizleri dinleyeceğim.”
Daha sonra bazı senatör ve milletvekilleri tarafından İsmet İnönü’ye aşağıdaki sorular yöneltilmiştir:
Hasan Erdoğan–Memlekette aşırı sağ ve sol cereyanlara şahit olmaktayız. Protokol bu gibi hareketleri önleyecek durumda mıdır?
İsmet İnönü–Komünist faaliyetlerine karşı esasen kanun vardır. Protokolda aşırı sağ ve sol ceryanlar ele alınmakta bunlara karşı müşterek cephe teşkil edileceği ifade edilmektedir. Filvâki bu konu önemlidir.
Hasan Tahsin Uzun–Kabinenin teşkilinde grubun temayüllerine ve gençlere yer verecek misiniz?
İnönü–Gençten maksadın nedir?
Uzun–Gençlerin sizin yanınızda yetişmesi lâzımdır.
Fahri Giritlioğlu–Sermaye piyasası tabirlerinden neyi kasdediyorsunuz?
İnönü–İleri memleketlerde büyük anonim şirketleri finanse eden sermaye piyasaları vardır. Tasarruf sahipleri anonim şirketlerin aksiyon ve tahvilâtlarını satın almak suretiyle büyük teşebbüslerin gerçekleşmesine yardım eder. Memleketimizde filvâki anonim şirketler, fabrikalar vardır ama bunlar daha fazla gerçek mânada sermaye piyasasına iştirâk eden kuruluşlar değildir. Aile şirketleridir. Sermaye piyasasından kasdımız budur.
Naim Tirali–Görev kabul etmeyeceğinizi açıkladığınız halde Cumhurbaşkanının emrivâki şeklinde radyoda ilânı üzerine yeniden görev kabul etmenizi gruba izah eder misiniz? Bazı kumandanlar bu hususta müessir olmuş mudur?
İnönü–Cumhurbaşkanı’nın radyoda bana vazife tevdi edişi içinde bulunduğumuz çıkmazdan memleketi kurtarmak için kendisinden ümit beklenen bir şahıs olarak reddedilemezdi. Bu ne şahsım için, ne partim için iyi karşılanacak bir hareket olmazdı. Askerlerin kararım üzerinde müesser olduğu iddia olunamaz. Ama benim vazifeyi ifa etmemde vatandaş kitlesinin, devlet müesseselerinin emniyet ve huzur bulduklarını söyleyenler vardır. Bu tesiri bana tekrarlayanlar olmuştur.
Naim Tirali–Rejimin yürümesini ısrarla şahsınıza bağlamak isteyen cereyanlar aslında demokratik rejimin zaafını ortaya koymuş olmuyor mu?
İnönü–Bir intikal devri geçiriyoruz. Bu devirde ideal safhalara varmak için bir çok geçitlerden geçmek durumundayız.
Şevki Aysan–Ekim ayında şartları müsait olduğu takdirde affı getireceğinizi söylüyordunuz, protokolda (şartlar müsait olduğu takdirde) ibaresi yoktur.
İnönü–Ekim ayında 4-5-6 yıllıklar için özel siyasî af çıkaracağız. Bu henüz teklif ve tahkik edilmiştir. Temaslarım vardır ve olacaktır. Elbette daima şartları takip edeceğiz.
Yeni Hükümet Kuruluşu Üzerine Anıt Kabir Defterine Yazılanlar[110]
Büyük Atatürk’ün yüce huzurunda 2. karma hükûmetin derin saygı duruşu.
27 Haziran 1962
İsmet İnönü
İşçi Sigortaları Genel Kurul Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[111]
Ziyaretinizden çok memnun oldum. Arkadaşça, dostça konuştuk.
Benim başlıca aradığım, işveren-işçi münasebetlerinin dostça olmasıdır. Biribirinizi tamamlayacaksınız. Başlıca muvaffakiyet unsuru budur.
CHP Ortak Grup Toplantısında Hükümet Programı ve Parti Çizgisine İlişkin Yapılan Konuşma[112]
İki günden beri çok istifadeli konuşmalar yapıyoruz. Ben bütün bu konuşmaları şevkle dinledim. Daha bir iki gün devam etseydi, bu toplantımızdan gerçekten dinlenmiş olarak çıkacaktım. Program üzerinde her şey söylenmiştir. Ben de söyliyeyim:
Program, memleketin büyük meseleleri üzerinde, iç ve dış politika meseleleri üzerinde dikkatle bir iki esası koyduktan sonra, iktisadî konularda toplanmıştır. Bugün büyük meselemiz, prensipler üzerindeki münakaşaların ilerisinde, vatandaşın gözü önünde bu koalisyon hükûmetinin iş yapma kudretinde olduğunu göstermektir. Türkiye’nin hiç bir zaman kurtulmadığı malî muvazenesizlik, yani bütçenin istikrarlı olmadan kolaylıkla işlemesi manzarası birinci koalisyon hükûmeti zamanında tahakkuk etmiştir. Bir buçuk milyarlık açığımızı Amerikalılar’la yapılan bir anlaşma ile ilk günden temin etmek imkânı bulunmuştur. Bütçenin saat gibi işlediği senelerde iş hayatının bu kadar sıkıntılı bir şekilde işlememesi lâzımdı. Buna, koalisyon hükûmetinin kuruluşundaki güçlükler ve devraldığımız borç yükünün ağırlığı sebep olmuştur, denilebilir. Buna, aksi psikolojik propagandanın da tesirini ilâve etmek icap eder.
Programı hazırlarken, vatandaşa hizmet etmek ve iş yapmayı ehemmiyetle göz önünde bulundurduk. 1963 başında beş senelik plân hazırlanmış ve parası temin edilmiş olarak çalışmaya başlanacaktır. Bunu koalisyona dahil partiler anlayışla kabul ettiler. Kalkınmayı hep birlikte şartları ile temin ve taahhüt etmiş bulunuyoruz. Arkadaşlarımızın meseleleri ruhundan görerek politikamızı teşvik etmelerinde fayda mütalâa ederim. Biz işin amelî tarafına, esasını kaybetmemek şartı ile, bazı ölçülerde uysal bulunmaya değer verdik. Taviz verilmiştir, tenkidini bu yönden kabul edemem.
Koalisyon ortaklarımızla yaptığımız anlaşmada esas prensiplerimize sıkı sıkıya bağlı kaldığımızı bilmenizi isterim. Şimdi, bu anlaşmaları tatbik edip amelî netice almak devresine girmişizdir. Asıl mesele buradadır.
Memlekete karşı vaziyetimizi böylece kuvvetlendirme imkânını bulacağız.
Programı tenkid eden arkadaşlarımı zevkle dinledim ve gelecek için ümitlendim. Bu tenkid işinin çok tetkik etmek ve okuma işi olduğunu arkadaşlarıma hatırlatmak isterim. CHP içinde tenkidler ve münakaşalar vardır ve olacaktır. Nesiller, biribirini tamamlayarak mesafe alacaktır. CHP kısır ve [kadro] yetiştirmeyen bir parti değildir.
Siyasî hayatımızdaki bu münakaşalar dışta büyük ölçüde akis yapmıştır. Muarızlarımız CHP’deki münakaşaları yıkıcı bir hareket olarak değerlendirmek istemişlerdir. Arkadaşlarımın bu intibaa hususî bir ilgi göstermeleri lâzımdır. Türk siyasî tarihinde CHP’nin hususî bir mevkii vardır. İç münakaşalarımızın dışa olduğu gibi, tahrif edilmeden, istikameti değiştirilmeden aksettirilmesine dikkat etmeliyiz.
Bugün Türkiye’de istikrar var mıdır ve olacak mıdır? Meselesi dış âlemin baş meselesi olmuştur. Son dış temaslarımızda bazı gecikmeler ve talikler oluyor. Bugünkü buhranın sebepleri nedir? Türkiye bu buhranlardan kurtulacak mıdır, diye Garp bizi yakından izlemektedir. Ayrıca siyasî partiler bir araya gelir mi, gelmez mi, diye bize endişe ile bakılıyor. İçerde de aynı ruh haleti mevcuttur. Koalisyon tedbirlerinden birçok şeyler öğrendik. Bugün, vazife ve istikametler yüklendiğimizi arkadaşlarım bilmelidir. Milletler hayatında öyle günler olur ki, bir günü kazanmak bir zafer sayılır. Bizim, yedi ay kazandığımız bir vakıadır. Mühim olan mesele, bugünkü siyasî kadromuz içinde memleketin muhtaç olduğu iktisadî kalkınmayı tahakkuk ettirebilmektir. Şimdi, koalisyon ortaklarımızla idareyi normal şartlar içersinde yürütebilirsek iyi neticeler almak mümkün olacaktır. Bizim partilerde doktriner bir karakter yoktur. Büyük ölçüde siyasî çekişmeye ve kısa bir zamanda düşmanlığa müncer olacak tartışmalara kapılınır. Benim gözümde bu tarzda bir iddiaya kapılmış adamla iki sebepten karşı karşıyayız. Ben, bu memleket medenî usullerle kalkınacaktır, diyen bir partiyi temsil etmekteyim. Biz, parti olarak bu tezin karşısında olanlarla mücadeleye devam edeceğiz.
Siyasî hayatımızın belkemiğini teşkil eden CHP’nin reylerine bilhassa hem biz hem de dış alem büyük ehemmiyet izafe edecektir. Bu, vazife yaptığımızın ve şuur içinde olduğumuzun ifadesi sayılır.
Hiç bir taasubumu atfetmeyin [affetmeyin]. Ama memleketin istikrarı, bu istikrara her şeyden evvel inanılmasına zaruret göstermektedir. Bu netice, bir bakımdan da CHP’nin disiplinli çalışmasına bağlıdır. Burada her şeyi konuşabiliriz, fakat, CHP’nin reyinde, azminde, kararsızlık olmadığını, şüpheye mahal vermiyecek şekilde göstermek lâzımdır. Diğer ortak partilerden de aynı disiplinli anlayışı beklerim.
Program, nihayet bir uzlaşma mahsulüdür. Lütfen bu uzlaşmanın kuvvetlerini ve zaaflarını bir arada görünüz. Dikkatle mütalâa buyurursanız, bulunan ortalamada vazifeler CHP’li olarak dikkatle ifa olunmuştur. CHP içindeki beraberlik memlekete huzur getirecektir. Aksi hal, içerde ve dışarıda, hakkımızda tereddütler uyandıracaktır.
Grubunuzun idarecilerinin bu kadar güç şartlar içinde ahenkli çalışmaları için ihtiyar ettikleri ve edecekleri zahmetleri takdir etmenizi beklerim. Arkadaşlarınıza, yardımcı olmazsanız, iş yapamaz hale geliriz.
Cezayir’in Bağımsızlığına Kavuşması Dolayısıyla Cezayir Geçici İcra Konseyi Başkanı Abdurrahman Fares’e Gönderilen Mesaj[113]
Bay Başkan,
1 Temmuz 1962 referandumunun resmî sonuçlarını öğrenmekten ne derece bahtiyarlık hissettiğimi size bildirmekle hususi bir zevk duymaktayım.
Bu tarihi günde size en hararetli tebriklerimi sunarken, bağımsız ve müreffeh Cezayir’in demokratik milletler camiasında mümtaz yerini alacağı ve Akdeniz bölgesinde barışın korunmasına yararlı olacağı hususundaki kanaatimi belirtmek isterim.
Aynı zamanda, hükûmetimin bağımsız Cezayir’i tanımağa karar vermiş olduğunu ve ilk fırsatta iki memleket arasında Büyükelçi teatisi suretiyle diplomatik münasebetler tesisi arzusunda bulunduğunu arzederim.
İsmet İnönü
Silahlı Kuvvetler, Hükümet Yetkilileri ve Cumhuriyet Senatosu Başkanı ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[114]
Başbakan İsmet İnönü saat 21.43’de Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilere “Yarın Meclis’de güvenoyu alacağım: bundan daha önemli bir şey olur mu? Meclis’de, güvenoyu münasebetiyle yapacağım konuşma hakkında görüştüm” demiştir.
Erzurum Hükümet Konağından Halka Sesleniş[115]
Erzurumlular, sevgili hemşehrilerim. Aranızda bulunmakla bahtiyarım. Beni muhabbetle kabul ettiniz, size minnettarım. Tekrar ziyaret edeceğim. O zaman bol bol konuşma fırsatı bulacağım. Teşekkür ederim.
Erzurum’daki Bir Toplantıda Ordu ile Temasları, 14’ler ve İç Politika Konularına İlişkin Söyledikleri[116]
(...)
Önemli meselelere kısa kısa temaslar yapan İnönü, sözlerine başlarken, uzun bir konuşmaya hazır bulunmadığını söylemiştir.
İnönü, Doğu’daki askerî birliklere yaptığı ziyaretin herhangi bir politik gaye taşımadığını, askerî oyunları görmek arzusuyla Doğu’ya gittiğini, orada subay kadrosiyle hiç bir politik konuşmada bulunmadığını bilhassa belirtmiştir.
Başbakan, bu konuda ihtisaslarını ve intibalarını da anlatmış, bazı politika oyunlarına rağmen ordunun sükûnetle kendi askerî statüsünü devam ettirdiğini söylemiş ve “Ordu politika dışında ve üstünde kalmak arzusundadır ve bunun üzerinde ısrarla durmaktadır” demiştir.
İnönü, 14’ler konusu hakkında da kısa izahattâ bulunmuştur.
İnönü’ye göre, şimdiye kadar 14’ler memur statüsüne riayetkar kalmışlardır. Ancak, Başbakan bu hususta meseleyi “Şimdiye kadar” diye tasrih ettikten sonra, “Bundan sonrası için bir şey söylenemez” demiştir. İnönü, ayrıca 14’lerle hiçbir teması olmadığını da sözlerine ilâve etmiştir. 22 Şubat olaylarına çok kısa temas eden İnönü, “Hâdiseler geri dönse dahi, gene de 22 Şubatçıları affettirmeğe çalışırdım” demiştir.
Ele aldığı konular arasında muhalif basına da temas eden İnönü, basında bilhassa Dünya Gazetesi ile bazı muhalif gazetelerin yayınları üzerinde durmuş, genel olarak C.H.P. ile ilgisi olmıyan sert neşriyatın rejimin tabiî neticesi olduğunu söylemiş, kamuoyunun bu işlere hakemlik edeceğini belirtmiştir.
İktidardaki durumun C.H.P. için muhalefetteki kadar kolay olmıyacağını söyliyen İnönü, nispî temsilin demokrasi için teminat olduğunda ısrar etmiştir.
[İnönü] Son buhranlara da bir aralık temas etmiş ve buhranın bir ay değil üç aydır af yüzünden çıktığını, bütün işlerin bu sebeple durduğunu anlatmıştır.
İnönü malî durumumuzun ilk günden beri bozuk olduğunu, ancak şimdi düzeltmeğe başladığını söylemiş ve “Programımıza göre, başlanmış olan işler, meselâ şeker fabrikaları tamamlanacaktır” demiştir.
Ankara’ya Dönüşünde Erzurum Gezisiyle İlgili Verilen Demeç[117]
“Bu kısa seyahatte Erzurum’da, Erzurum’un merkez sayılabileceği bir bölgenin bugünkü halini görmeye çalıştım. Umumî olarak asayişleri iyi. İçtimaî ve iktisadî meseleleri üzerinde öğrendiklerimi hükûmete nakledeceğim.
Atatürk Üniversitesi’nin halini ve meselelerini yerinde gördüm. Faydalı olmağa çalışacağım. Bilindiği gibi henüz teşekkül halinde ve şimdiden istifade verebilecek durumdadır.
Seyahatim askerî eğitimin tatbikat mevsimidir. Kıtaları oda tatbikatı içinde ve arazi üzerinde ayrı ayrı gördüm. Eğitimin, teçhizatın, sevki idarenin halinden cidden memnun oldum. Kumandanları ve subay heyetini tebrik ettim. Fırsat buldukça diğer yerlere seyahat etmeye çalışacağım.”
Komşuların dikkatli olması lâzım
Başbakan İnönü, bu arada gazetecilerin sınırda Irak uçaklarının tekrar topraklarımıza bomba atması olayı hakkında sordukları bir soruyu da cevaplandırarak şöyle demiştir: “Esef edilecek bir yanlışlık olduğunu tahmin ediyorum. Tabiî takip edilecektir. Hudutlarda komşuların çok dikkatli olması lâzımdır.”
CHP Parti Meclisi Toplantısında Erzurum Gezisi ve Kalkınma Konusuna İlişkin Yapılan Konuşma Özeti[118]
“Erzurum’a gitmekten fevkalâde memnun oldum. Türk Ordusunun, Yüksek Kumanda Heyeti, subayları ve erleriyle, talim terbiyede çok yetişmiş bulunduğunu ve ileri bilgilerle mücehhez bulunduklarını gördüm. Kıtalarımız bana çok memnuniyet ve huzur verdi. Türk Ordusu, bağımsızlığımızın bekçisi olarak, vazife başındadır ve politikanın dışında kalmağı memleketin yüksek menfaati namına istemektedir. İmkânların zorluğuna rağmen ordu mensuplarımız sosyal şartlarını eskiye nazaran çok düzeltmişlerdir. Batı’yı ve Amerika’yı iyice tanıyan Kumandanlarımız basit tahriklerin çok üstünde bir vazife duygusu ile doludurlar.”
İnönü bundan sonra, ekonomik meselelere temas etmiş ve konuşmaların sıklet merkezi bu meseleler ile kalkınma dâvasına inhisar etmiştir. İnönü, % 3 artan nüfus karşısında % 7 kalkınmanın plânı üzerinde durmuş ve dış yardımlarla iç finansman konuları üzerinde geniş malûmat vermiş ve kalkınmanın süratini temin için gerek Devlet gerekse özel teşebbüs yönünden alınan ve alınacak tedbirleri açıklayarak sorulara cevap vermiştir.
Evvelce yapılmış olan yatırımların rasyonel esaslara dayanmaması yüzünden çekilen sıkıntıların nasıl bertaraf edilmesi icab ettiği üzerinde de konuşulmuş ve yatırımların israfa ve bilgisizliğe kaçmadan en rasyonel şekilde yapılması konusunda yapılan hazırlıklar hakkında bilgi vermiştir.
Erzurum Gezisinden Hareketle Ordunun Durumu, Doğu’da Durum ve Hükümetin Görevlerine İlişkin Yapılan Radyo Konuşması[119]
Sevgili vatandaşlarım,
Erzurum’a kısa bir seyahat yaptım. Orduların şimdi arazi üzerinde ve odalarda muharebe eğitimi mevsimidir. Ordularımızın vazife için yetişmelerini, muhtelif hudutlarda, Ordunun sefere hazırlanmasından başlıca mesul insan olarak yakından mümkün olduğu kadar görmeye çalışıyorum. Erzurum seyahati bunun bir kısmıdır. Vatandaşlarıma, intibalarımın özünü anlatacağım.
Kumandanlarımız ve subaylarımız emirleri altındaki erleriyle ve ellerindeki silâhlarıyla haşır neşir olmuş bir halde sefer görevlerine şevkle çalışmaktadırlar. Bulundukları dağınık yerlerde, köylerde ve kentlerde vatandaşlarla yakın babaevlât münasebeti içindedirler. Halkla ordusu arasında dostluk ve güven, elinden geldiği kadar subay tarafından halka faydalı olmak arzusunu ve bunun halk üzerinde yarattığı sevgi açık bir surette, övünülecek şekilde göze çarpmaktadır. Ordu hayatından uzakta yaşayan vatandaşlarımın bunları bilmesinin kendilerini memnun edeceğini tahmin ettiği için bu tafsilatı söylüyorum.
Ben piyadeyi ve zırhlı kıt’alarını ve hava birliklerini teftiş durumunda ve arazi üzerinde muharebe ederken gördüm. Muharebe ederken deyişimi, anlıyorsunuz. Yani iki taraf olup karşılıklı tatbikat yaparken yakından takip ettim. Atış yaptılar. Silâhların tesirini tetkik ettiler. Tatbikatın birisiyle, oldukça sıcak havada beş saat kadar beraber bulundum. Alınan neticelerden, mesleki olarak çok memnun kaldım. Kumandanları ve subayları, rastladığım astsubayları takdir ve tebrik ettim. Vatandaşlarım ordunun kıymetinden, kendi vazifesiyle uğramaktan başka emeli de, vakti de olmadığından emin bulunsunlar. Sırf asıl vazife icabı yaptığım bu seyahatten hakikaten bahtiyar döndüm.
Vatandaşlarım Ordunun kıymetinden memnun oldukları kadar ordu hakkında güven sarsıcı yayınlara, dedikodulara hiç iltifat etmiyerek Orduyu sevgiyle görsünler.
Orduyla beraber bulunduğum zamanlar hiç politika konuşmadığım halde Ordumuzun Anayasa nizamına nasıl bağlı olduğunu, demokratik rejimin muvaffak olmasını ne kadar yürekten arzu ettiğine şahit oluyorum. Ordu içine sızmış olabilecek nadir heveslilerden, Ordu dışında sözüm ona aydın ve politikacı yazarların, amatör veya profesyonel sergüzeştçilerin asılsız haberlerinden, maksatlı telkinlerinden müteessir olmaya asla mahal yoktur. Demokrasiye karşı nereden gelirse gelsin bir harekete ordunun iltifat etmesi şöyle dursun, böyle maceraların Orduyu daima karşısında bulacağından, ben bu seyahatimde bir defa daha emin oldum. Vatandaşlarıma bu güvenimi kesin bir inançla naklediyorum. Ordu vazifesindedir. Ordu vatanı müdafaa edecek kudrettedir. Ordu vatandaşların sevgisine ve güvenine barışta ve seferde, yardımına ve işbirliğine tam manâsiyle ehliyetli ve liyakatlidir.
Sevgili vatandaşlarım,
Erzurum kuzey bölgenin coğrafya bakımından merkezi durumundadır. Umumî olarak asayiş çok iyidir. Doğu’da, güneye düşen bölgelerde hepimizi müteessir eden şekavet vakaları olduğunu biliyorsunuz. Köylü ve kentlimizin emniyetine tecavüz eden, sonra kolaylıkla hudut dışına çıkmayı tertiplemiş olan eşkiyalar sıkı şekilde takip ediliyor. Az zamanda iyi neticeler alınmıştır. Bakanlardan karakol erlerine kadar bütün vazifeliler köylümüzü eşkıya pençesinden kurtarmak için seferber olmuşlardır. Yakın bir zamanda mesul makam sahiplerinin ağzından kesin neticeleri ve tecavüz eden haydutların kanun önünde ibret verecek akibetlerini umumî efkârımız öğrenecektir. Bu bakımdan vatandaşlarımın hiç bir endişeye kapılmamalarını selâhiyetle söyleyecek durumdayım.
Sevgili vatandaşlarım,
Büyük Meclis’ten güven almış olan Hükûmet, her manâsıyla kuvvetli bir hükûmettir. Siyasi, sosyal ve iktisadî bakımdan memleketimizin geçirdiği güçlükleri hükûmet bilmektedir. Her nevi güçlüğü az zamanda yenecek, dertleri tedavi istikametlerine yöneltecek kudrettedir. Hükûmet bütün üyeleriyle gece gündüz bu bir iki aylık devreyi çalışmakla geçirip Büyük Millet Meclisi’ne çok hazırlıklı çıkmak kararındadır.
Sevgili vatandaşlarım,
Pazartesinden itibaren başkentte, bütün hükûmet plânlama meseleleriyle ve iktisadî işler için toplantılarla meşgul olacaktır. İktisadî hayatımızın gelişmeleri hakkında sizlere kısa fasılalarla bilgi arzedeceğiz. Memleketin genel durumu hakkında kısa bir izahı, bu beyanatımla yapmış oluyorum.
Size sevgiler ve derin saygılar sunarım.
Ankara Şeker Fabrikasını Ziyarette İktisadi Konulara İlişkin Söyledikleri[120]
20 Ekim’de işletmeye açılacak olan Ankara Şeker Fabrikası tesislerini gezen Başbakan İsmet İnönü dün, “Bizim derdimiz parasızlık değil, cehalettir” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü, dün saat 16.00’da beraberinde Sanayi Bakanı Prof. Fethi Çelikbaş, Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürü Fahrettin Mutluay, Özel Kalem Müdürü Necdet Calp, Sanayi Bakanlığı ve Şeker şirketi ilgilileri olduğu halde Etimesgut’ta inşa halinde olan Şeker Fabrikası tesislerinde iki saat devam eden incelemelerde bulunmuş, ilgililerden geniş izahat almıştır. Başbakan daha sonra, Şeker Şirketinin örnek ahırlarını da gezmiş, bu sırada, Türkiye’de hayvancılığın geliştirilmesi lüzumuna işaret etmiştir.
İnönü, 1957 yılında inşasına başlanan ve 20 Ekim’de işletmeye açılacak olan Ankara Şeker Fabrikası tesisleri hakkında kendisine bilgi veren Genel Müdürün izahlarından duyduğu memnuniyeti belirtmiş, fabrikanın mühendislik, işçilik, montaj ve diğer bütün işlerinin Türk mühendis ve işçileri tarafından yapılmış olmasını takdirle karşıladığını bildirmiştir.
Yılda 18 bin ton şeker istihsal edecek olan fabrikanın 112 milyon liraya mal olacağını ve bu paranın 100 milyonunun harcanmış olduğunu öğrenen İnönü, Türkiye’deki diğer şeker fabrikalarının durumu ve şeker sanayi hakkında uzun uzun bilgi aldıktan sonra, Sanayi Bakanı Çelikbaş ve Genel Müdür Mutluay’a dünya şeker istihlâki, şeker sanayi, pancar ve şeker kamışı ekimi hususlarında da sualler yöneltmiştir.
Başbakan bu arada genel sanayi, hayvancılık ve besicilik konuları üzerinde de ilgililerle uzun uzun görüşmüş, yurdumuzda üçüncü bir demir çelik sanayinin hemen kurulup kurulamıyacağı hususunu Sanayi Bakanından sormuştur. İkinci tesis tamamlanmadan buna şimdilik imkân olmadığını bildiren Çelikbaş, Başbakana Bursa’da yabancı sermayenin iştirakiyle bir suni elyaf fabrikası kurulması için teşebbüse geçildiğini, ayrıca gübreden tabiî gaz çıkartılması hususunda da tecrübeler yapıldığını, elde edilen gazın bu yılki İzmir Fuarında teşhir edileceğini, şayet, müspet sonuç alınır ve ekonomik olduğuna kanaat getirilirse bu gazların tüpler içerisinde satışa arzedileceğini bildirmiştir.
Fabrikanın üç katını ve bütün bölümlerini gezdikten sonra bahçedeki havuz başında dinlenip, çay içen Başbakan buradaki sohbet sırasında daha çok hayvancılığımızın teşviki ve gelişme konuları üzerinde beraberindekilerle sohbet etmiştir. Genel Müdürün teklifi üzerine numune ahırları gezen İnönü, buradaki Montafon ve Branusuis inekleri hakkında geniş bilgi almış, hayvanların yanına sokularak onları okşamıştır. Foto muhabirlerinin ricası üzerine ahırdaki damızlık boğanın yanına yaklaşan Başbakan, foto muhabirlerine bu şekilde poz vermiştir. Cins ineklerin bir günde 25-30 kilo süt verdiğini öğrenen Başbakan, “Dehşet bir şey, dehşet bir şey. Biz niçin hayvancılığımızı geliştirmiyoruz? Bunların beslenmesi ve bakımı için lâzım olan yemlerin her nevi de bizde mevcut. Bizim derdimiz parasızlık değil, cehalettir” demiştir.
Sanayi Bakanlığı’nda Düzenlenen “Resmi ve Özel Sektör” Toplantısında İktisadi Politikalara İlişkin Yapılan Konuşma[121]
Ekonomik hayatımızın sayın temsilcileri:
Sizleri güvenle selâmlıyorum. Bu toplantımız, İstanbul’da başladığımızla beraber üçüncüdür. Bunun hedefi, hükûmetin ekonomik düşünceler ve tedbirleriyle ekonomi âlemimizin ve hususiyle özel teşebbüs temsilcilerimizin birbirinden haberli olmalarını, yakınlık ve karşılıklı anlayış, özel teşebbüse yani hür vatandaşa ve memleket ekonomisine isabetle hizmet etmeyi sağlamaktır. Bu üçüncü toplantımız, ilk günü lüzumlu gördüğümüz yolda çok ilerlediğimizi, bu yoldan iyi neticelere varacağımızı göstermektedir. Bu inançla hükûmet, resmî tedbirleriyle özel teşebbüse faydalı olmaktan bahtiyar olacaktır.
Sevgili arkadaşlarım,
Bu toplantının gündemi bile beraber çalışma politikasının çok ümit verici bir müjdecisidir. Bundan evvelki toplantılarda yapılan müşterek müzakerelere ait tatbikatın ne durumda olduğunu tetkik edeceksiniz. Hazırlanan kanunlarda ve daha hazırlanması lâzım olanlar üzerinde düşündüklerinizi söyliyeceksiniz. İcra ve İflas Kanunu, Maden Kanunu, krediler, vergi ıslâhatı gibi temel konuları gözden geçireceksiniz.
Büyük meselemiz olan, ihracatı artırma konusunu, özellikle ve önemle tetkik etmenizi rica ederim. Esefle hepimiz daima hatırda tutarız ve söyleriz ki, seneler senesi ihracat maddeleri değişmeyen, ihracatı artmayan bir memleket durumundayız. Bu halin hüzün verici neticelerini söylemek lüzumsuzdur. Meseleyi derinliğine ve etrafı ile ne kadar inceleseniz yerindedir. Üzerinde hep beraber ısrarla durursak ekonomik hayatta belki başlıca selâmet yolunu bulmuş olacağız.
Bu temaslardan ve yakın konuşma ve araştırmalardan edineceğimiz bir büyük istifade, karma ekonomi içinde özel teşebbüs ile devlet teşebbüsünün birbirini durdurmayan, birbirini tamamlayan tabiatta çalışmalarını temin etmektir. Benim uzun müşahedeme göre, arada bir çelişme, amelî olarak mevcut değildi ve mevcut olmıyacaktır. Mevcut olduğu zannolunan engeller yakından ilgi ile incelenirse, ya düzelmesi pek sade olduğu için ehemmiyetsiz olduğu görülecek veya esasen bir çelişmenin mevcut olmadığı anlaşılacaktır. Meseleler münferit [olarak] ele alınıp karşılıklı tetkik edilmek lâzımdır.
Gelişmemizin esaslarını biliyorsunuz. Gayri safi millî hasılanın % 18’i kadarını resmî ve özel sektör toplamı olarak yatırımlara ayırırsak senede % 7 gelişme hızı sağlayabileceğiz. Uzun tetkikler, en sabırlı bir yürüyüşle bu gelişme hızını herhalde sağlamak kararını bize verdirmiştir. Böyle bir gelişme, bütün milletçe dayanışmadan kuvvet alarak, ilerleme ve yükselme azmi ile beraber çalışma kararına bağlıdır. Özel teşebbüs kendi geleceğine ve millet idaresinin geleceğine ve sağlam bir güvenle aklını, sermayesini ve çalışmasını ön safta ortaya koymazsa % 7 hızında bir gelişmeyi sağlamak zordur.
Muhterem arkadaşlarım,
Çalışma konuları ve yeni mevzuat ekonomik hayatımızın salim işlemesi için temel unsurlar halindedir. Siz ekonomik hayatımızın temsilcileri bu hususta da hükûmete ve iş hayatımıza samimiyetle yardımcı olacak durumdasınız.
Bu umumî görüşlerden sonra ricam şudur: Burada Bakanlar bütün dikkatleriyle çalışmalarınızı takip edecekler, ekonomik hayatımızın isterlerini tamamiyle kavramaya önem vereceklerdir. Konferansa yürekten başarılar dilerim. Geçmiş incelemeleriniz, geleceğe ışık tutmanız amelî neticelere bağlanmak suretiyle başarılarınız olacaktır.
Sizleri saygı ile selâmlayarak çalışmalarınızı açmış oluyorum.
Yüksek Planlama Kurulu’nun 5 Yıllık Kalkınma Planı Üzerinde Çalışmalara Başlamasıyla İlgili Verilen Demeç[122]
Devlet Plânlama Teşkilâtının hazırladığı Kalkınma Plânı üzerinde çalışmağa başladık. İlk inceleme Yüksek Plânlama Kurulu tarafından yapılacaktır. Bu Kurul karar verecek siyasî organların başlangıcıdır. Buna ilgili Bakanlarla davet edilecek olanlar katılacaklardır. Bu yorucu iş bunun üzerindedir.
Yüksek Plânlama Kurulu’nun, çalışma usulü üzerinde verdiği karara göre iştirâk eden Başbakan, Başbakan Yardımcıları ve Bakanlar haftada dört gün her gün en az 8 saat aralıksız bununla meşgul olacaklardır. Mümkün olan süratle bunu sonuçlandıracağız.
Bugün tasarı halinde elimizde bulunan plân iktisat âlemimizin resmî ve özel bilgisine, Büyük Millet Meclisi’ne takdiminden önce arz olunacaktır. İstiyoruz ki, plânın isabeti üzerinde mümkün olduğu kadar geniş bir birleşme temin edelim. Plânın milletçe benimsenmesi geniş ölçüde iktisat, entellektüel ve siyaset âlemimizin yardımını sağlamanıza bağlıdır. Nihaî kararı Büyük Millet Meclisi verecektir.
Türkiye’nin kalkınmasiyle yakından ilgili olan dost memleketlere her şeyden evvel plânlı bir kalkınmanın beraberlikle hazırlanmasına, sebat ile uygulanmasına büyük bir millet olarak ne kadar kararlı ve istidatlı olduğumuzu merak etmektedirler. Şimdiye kadar yaptığımız tesirler müsbettir. İlmi usüllerimiz sağlam, isteklerimiz mübalâğasızdır. Bununla beraber vatandaşlarıma bildirmek isterim ki, muhakkak bir zaferin vasıtaları ve şartları gibi plânlı kalkınma yolu da milletçe geniş ölçüde tasarruf, fedakârlık ve sebat şartları isteyen bir zafer yoludur.
Zor bir işin siyasî mesuliyet başlangıcında ilk intibalarımı şimdilik bu suretle hülâsa edebilirim. Vakit vakit ben veya arkadaşlarım bilgi vereceğiz.
CHP İl Başkanları ve Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[123]
Cumhuriyet Halk Partisi İl başkanları ve İl temsilcilerinin büyük Atatürk huzurunda derin saygı duruşu.
20 Temmuz 1962 İsmet İnönü
CHP İl Başkanları, Meclis ve Senato Grupları ile MYK Ortak Toplantısında Ordu, Demokratik Rejim, Koalisyon ve İktisadi Konulara İlişkin Verilen Söylev[124]
Pek sayın ve pek sevgili arkadaşlarım;
Bu toplantı; partimizin hayatı için ve partice mesul olduğumuz siyasî vazifeleri için pek ehemmiyetli olacaktır.
Sizler; benim kadar ve benim ölçümde sorumlusunuz. C.H.P.’nin idaresini fiili olarak yakından takip eden arkadaşlarsınız. Bundan dolayı esaslı meselelerde görüş birliğini sağlamak isterim. Bu toplantıda, siyasî hayatımızın bin bir çeşit teferruatlı meseleleriyle meşgul olacak değilim. C.H.P. politikasının ana hatlarını ve önemli memleket meselelerini ele alacağım.
İlk önce çok söylenmiş ve söylenmekte olan bir konuyu bir de benim ağzımdan işitmenizi arzu ediyorum.
Esas demokratik rejim
Biz, memleketimiz idaresinin doğru ve selâmetle cereyanını ancak demokratik rejimin tatbikinde gören bir siyasî teşekkülüz. C.H.P.’nin memleket rejimine ait inancı ve felsefesi budur. Söyleyerek söylemeyerek bu felsefenin aleyhinde olan cereyanlara sizlerin karşı koyacağınıza güveniyorum ve bundan tamamen eminim.
Memlekette demokratik rejimi esas tutanların, bunu yalnız ve başlıca bir idare usulü olarak benimseyenlerin karısında totaliter dediğimiz kapalı rejimi ileri sürenler de vardır. Totaliter rejimden tabiatıyla açık ve kapalı bir ihtilâl içinde geçen rejim murad edilir. Geri kalmış fakir bir memlekette söz ayağa düşerse idare edemeyiz. Onun için başımızda mutlaka âmir bir adam veya bir heyet veya bir cunta bulunmalı ve bizi sevk ve idare etmelidir, nazariyesi vardır. Taraftarları bu nazariyeyi söylerler ve yürütmeye çalışırlar. Esasında bu nazariye sadece memleketin bugün içinde bulunduğu şartlardan dolayı değil, çok eskiden beri vardı. Benim çocukluğumda devletin gün görmüş sadrazamları ve devlet adamları zamanın memleket idaresi için “istibdadı adilâne idaresi” lâzımdır derlerdi. O zamandan bu zamana çeşitli idare şekilleri tecrübe edilmiştir. Hepsini tecrübe ettik dediğimiz zaman gerçeği ifade ediyorum. Bütün bu çeşitli idarelerin mevkilerinde bulunduk. Bu idarelerin hepsini tecrübe ettik, derken başkaları idare etti. Biz seyrettik demiyorum. Bu tecrübelerin hepsinden geçtikten sonra memleketin idaresi için demokratik rejimi tesis etmek, halkımızı kendi kendisini idare edecek seviyeye yükseltmek başlıca gaye olmuştur.
İyi niyetle başka bir şey demiyorum sadece tecrübesizler diyorum. Tecrübesizlerin bir ihtilâl rejiminden demokratik olmayan bir kapalı rejime geçmek suretile kendi şahısları veya taraftarlarına menfaat sağlayacaklarını ummalarına şaşıyorum. Aslında şaşmak da lâzımdır. Çünkü bu iddia boş bir hayaldir. Demokratik rejim gider, arzu ettikleri kapalı rejim gelirse aslâ unutulmasın ki, kısa bir zamanda rejim evvelâ kendilerini yiyecektir. Demokratik rejim olmazsa bundan şahısları veya fikirleri namına istifade edeceklerini sananlar acınacak kadar aldanıyorlar. Bu kanaatta olanların başlarına gelmeyecek belâ yoktur. Zaman büsbütün başka bir zamandır. Elli yıl önce bana devlet adamlarının söyledikleri milletten çok başka bir millet yetişmiştir. Bundan böyle bu milleti başka bir rejimle idare etmek mümkün değildir. Geri teper.
Bu bahsi bitirmeden evvel sizi her surette temin etmek isterim ki:
Millet adına ihtilâli yapmağa mecbur edilmiş olan Türk Silâhlı Kuvvetleri sizin kadar ve memleketin en demokratik fikirli evlâtları kadar demokratik idarenin memlekette yerleşmesini yürekten istemekte bunu tek çıkar yol alarak görmektedir. Ordunun demokratik rejim mevzuundaki kanaatleri samimidir, kararları kesindir.
Fazilet
Türk Silâhlı Kuvvetleri sadece bizim tarihimizde değil dünya tarihinde de emsali olmayan bir fedakârlık ve fazilet örneği vermiştir. Bir buçuk senede büyük askerî ihtilâli kendi rızalarıyla normal idareye teslim etmişlerdir. Kendi aleyhlerine söylenebilecek bütün sözlere göğüslerini açık tutmuşlardır. Bir milletin evlâtlarından bundan daha fazla fedakârlık beklenemez. Onun için Ordu bakımından mesele tamamen millet lehine halledilmiş görülmektedir.
Bugünkü siyasî cereyanlar içinde demokratik rejimin teessüs etmiş olarak devam etmiş olması, anayasa hâkimiyetinin fiili ve sarsılmaz olarak kurulması ve âtide demokratik idarenin icaplarının halk tarafından yerine getirilmesi en başta gelen emelimizdir.
Bu mevzuda bütün siyaset adamlarının, bütün münevverlerin ve kahraman Türk Ordusunun birlikte çalışacağından ümitliyim.
Siyasî partiler olarak demokratik rejimin savunucularından biriyiz. Hiç kimsenin izzeti nefsine dokunmamak için böyle diyorum. Başlıca partiyiz demiyorum, başlıca partilerden biriyiz diyorum. Yoksa insafla mütalâa edilirse C.H.P. en önde değilse de kendisini hiçbir partinin geçemiyeceği kadar bu dâvada önde bulmuştur.
Koalisyon
Bugünkü siyasî hayatımıza damga vuran görünüşlerden birisi de koalisyon şeklinde memleketin idare edilmesidir. Bu netice, nispî temsilin verdiği, takriben birbirine yakın kuvvette siyasî partilerine milletin bünyesinde zuhur etmesinden dolayıdır.
C.H.P.’ye nispî temsilden sonra koalisyon hükûmetinin kurulmasında vazife düşmesi suni bir şey değildir. C.H.P.’ye bir kayırma da değildir. Bu zarurî olan başka çaresi olmayan tecrübelerden biridir. Bu halk iradesinin vücuda getirdiği siyasî ortamın başka çaresi olmayan tecrübelerinden biridir. Bize teveccüh eden vazifede birleşmek ve beraber idare etmek imkânını bulamasaydık yeni çareler arayacağımız gayet tabiî idi. Bu hâl nispî sistemin zarurî bir neticesidir.
Bu vaziyette ilk günde vazife kabul etmemezlik edemezdik. Siyasî hayata atılan partiler yalnız tenkid etmek ve bağırmak için kurulmamıştır. Siyasî partilerin memleket idaresi için kendi programları, muayyen fikirleri ve kendilerine güvenleri olmak lâzımdır. Esasen C.H.P.’ye hiçbir vakit rahat vazife teveccüh etmemiştir. Asıl sizin bileceğiniz şudur ki, bize memleket vazifeleri rahat şartlara göre teveccüh etmiyecektir. Zor şartların ve insafsızların ağır hücumları altında vazife teveccüh edecektir. Siz, bu zorlukları yenerek tâbiî idareyi tesise mecbursunuz.
Memleketi güç şartlardan kurtaracak, iyiye götüreceksiniz. Ondan sonra memleketi daha iyi idare edeceğini iddia edenler ortaya çıkacaklar, politika ve propaganda yapmasını bilen partililer iktidarı elimizden alacaklardır. Mukadder olan budur, bunu normal karşılıyacaksınız.
Koalisyon hükûmetlerini teşkil etmek bizim için kaçınılması mümkün olmayan bir vazife idi. Bu, siyasî hayatımızın tabiatından doğan zarurî bir netice olmuştur. Birinci koalisyonda ortaklık ettiğimiz siyasî parti, seçimler esnasında birbiriyle en çetin mücadeleye girişen iki cephe halinde görünen ve birbirinden en uzak olan partilerdir.
Adalet Partisi ile koalisyon yapılmasına çok ehemmiyet verdik. Çünkü, bu ihtilâlden sonra vatandaşlar arasında uzaklığı, ayrılığı en kısa yoldan ciddiyetle tedavi edecek bir usulün tatbiki esas fikrimiz idi. Birbirinden ayrı partilerin, en uzak partilerin bir araya gelmesiyle vatandaşlar arasındaki çekişme de ister istemez hafifleyecek, yatışacaktır dedik. Memlekette vatandaş münasebetlerini düzeltecek, hiç olmazsa daha ağırlaştıracak bir istikamet almıyacaktır düşüncesinde bulunduk. Onun için bu ilk koalisyonu teşkil etmek üzere anlayış gösterdik. Altı-yedi ay memleket idaresinde en uzak parti ile birleştik. Bugün, vaktiyle beraber bulunduğumuz koalisyon ortağımızdan çok sert hitaplara maruz kalıyoruz. Bunlara cevap vermedim. Sizlere de cevap vermeyin dedim. Tahrik ve târizlere kapılmayın dedim. Çünkü insafın ve sağduyunun galebe edeceğine emniyetim vardır.
Zıt manzaralar
Bizimle yakından temas etmemiş olanlar bizi itham etmektedirler. Ama içimize gelince bunun böyle olmadığını görürler ve anlarlar.
Geçen hükûmet, yedi ay kadar sürdü. Yedi ay birbirine tamamiyle zıt manzaralar göstermiştir. Birbirinden çok ayrı sanılan iki parti, koalisyon sebebiyle birbirine oldukça yaklaşmıştır. Her yerde Adalet Partililer’le Halk Partililer birbirlerine hasım gözüyle bakmamışlardır. Bir çok yerlerde merkezde olduğu gibi teşkilâtta da itimatsızlık tamamen yenilememiştir. Ancak geniş ölçüde yenilmiştir. Hükûmet içinde Adalet Partisi’yle beraber çalışmak son derece müsbet olmuştur. Yakından birbirini tanıyan ve sorumluluk taşıyan bakanlar, birbirleriyle memleket meselelerini anlaşma halinde yürütmüşlerdir. C.H.P.’li bakanlar ve zannediyorum Adalet Partili Bakanlar da kendi teşkilâtları tarafından itaba uğramışlardır.
C.H.P. ile A.P. arasında hükûmette anlaşma olmasına karşılık Meclis içinde ve partilerin kendi içinde anlaşma olmamıştır. Esasen buhran da bu yüzden çıkmıştır. Bunun başlıca sebebi evvelce de söylediğim gibi, “Bir koalisyon kurulduğu zaman merkez idarecilerini ve genel başkanlarını hükûmete sokmak lâzımdır diye vasiyet edeceğim” demiştim. Bunu bir tarihi hatıra olarak anlatmamın sebebi, ilerisi için istifadeyi sağlamaktır.
Dikkat ederseniz çok şikâyet edecek mevkide bulunduğum halde kırıcı ve acı kelime kullanmamaya çok itina ediyorum. Şu hususu ehemmiyetle göz önünde tutmanızı isterim:
Geçirdiğimiz buhranı küçümsemeyin, Demokratik rejim çok mesafe almış ve millet olarak çok olgun hale gelmişiz ki, bu buhranları atlatabildik.
Sizin bildiğiniz buhran benim istifamla yani Mayıs’ta başlamıştır. İşin aslı şu ki, bu buhran, üç ay sürmüştür. Nisan’da başladı Temmuz’da bitti. Bu üç ay içinde hükûmet ciddî meselelerle uğraşamamıştır.
Üç aylık buhran dünyanın her yerinde büyük buhranlardan sayılır.
Yeni koalisyon işte bu tecrübelerin ışığı altında kuruldu. Partilerin Genel Başkanları hükûmette vazife aldılar. Tam bir ahenk tam bir işbirliği kurmak için bütün kuvvetler bir araya gelmiştir denebilir.
Size samimî olarak temin etmek isterim ki, az bir müddet oldu. Yeni karma hükûmetin adamları olarak beraber çalışıyoruz. Yeni hükûmet kendine güvende sebat etmek azminde memleket meselelerine çare bulmak için gece gündüz çalışmakta ve takdirlerine lâyık bir sağlamlıktadır.
Güven oyu
Yeni hükûmetin Meclis’ten almış olduğu güven oyu sayı ve kuvvet olarak da ehemmiyetli ve sağlamdır. Tek parti devrinde olduğu gibi mübalâğalı ekseriyet rakamları artık tarihe karışmıştır. Bugün dünyada derler ki, bir kişi farkla iktidarda olan ve bu iktidarı senelerce devam eden memleketler vardır. Büyük imparatorluklar idare eden memleketlerin 10-15 ekseriyetle hükûmet kurdukları ve vazifelerine devam ettikleri görülmektedir.
Bu itibarla sayı olarak da yeni koalisyon hükûmeti kuvvetli bir zemine dayanmaktadır. Unsurlarının anlaşma kabiliyetleri ve biribirlerine itimat etmeleri bakımından geçmiş zamanlardan istifade etmiş olarak gruplarından güven oyu alacak sağlamlıktadır.
Sizin teşkilât olarak başlıca mesul olduğunuz zemin ne suretle işleyecektir. Bu hususu iki bakımdan mütalâa etmekteyim.
1–C.H.P. olarak sizin hükûmet dışında kalan partilerle münasebetleriniz.
Bu partiler şunlardır: Dün beraber hükûmette bulunduğumuz Adalet Partisi ve yine dün zehirli bir muhalefet havası içinde bulunmadığımız Millet Partisi, şimdi bu iki parti Halk Partisi karşısında muhalefet olarak bulunmaktadır.
Halk Partililerin, ihtilâlin başından beri dikkatlerini bu esaslı noktaya çektim.
Beraber uzun bir çekişme hayatı geçirdikten sonra rakiplerimiz ihtilâl ile siyasî hayattan çekilmeğe mecbur oldular. Cumhuriyet Halk Partisi sağlam istikameti, uzun tecrübesi ve karakterinin yapısı icabı, bütün teşkilâtını ve mensuplarını daha ihtilâl devrinin başında hiç kimseyi ve hiç bir partiyi beşerî hislerle takib etmek hevesine kapılmayan bir politikaya davet etmiştir. O kadar ağır ve şiddetli isnatlara maruz kalan C.H.P. kitlelerin şikâyetlerini durdurmak onları sabretmeye alıştırmak, parti başında bulunan idareciler için ciddî gayret sarfedilmesini zarurî kılmıştır. Bugün de bu lüzum zayi olmamıştır.
Siz başınızda bulunan adamın sabrından örnek almağa mecbursunuz. Siz başınızda bulunan adamın sabretmesini, tahammül etmesini sadece onun kendi mizacına bağlamayın. Bu onun için, memleket ihtiyaçlarının ve menfaatlerinin tecrübeleri sonunda akıl olarak kendisine zorladığı bir hayat tarzı ve felsefesidir.
Tahammül
Karşınızda bulunan partilerle mücadele esnasında âzami derecede sabırlı ve tahammüllü olmaya ve elinizden geldiği kadar eski ve yeni rakiplerinizi güçlüklerden kurtarmağa mecbursunuz.
Bu düşüncelerin zihninizde kalmasını isterim.
2–Koalisyon ortaklarımızla münasebetlerimize gelince bu da o kadar kolay değildir. Kolay olmadığı geçen tecrübe ile anlaşılmıştır. Fakat sizi temin ederim ki:
Yeni iktidar ortaklarımızla memleket içindeki münasebetlerimizin yürütülmesi daha yumuşak ve daha iyi olacaktır. Bundan iyi istifade etmesini bilirsek siyasî hayatımızın medenî ölçüler içinde istikrar bulmasına hizmet etmiş oluruz.
Koalisyon hükûmetlerinin bin bir güçlükler içinde beraber çalışmak mecburiyeti ile taraftarları arasında ister istemez beraberlik hayatı mukadder olmaktadır. İlçede ve ilde koalisyon ortaklarının taraftarlarının birbiriyle çekişmeleri normal olmayan bir hastalıktır. Bu hastalık her yerde mevcut değildir. Mevcut olan yerde de açıktan ve zehirli olmıyacaktır. Bu devrede de sizler teşkilât olarak koalisyon ortaklarımızla iyi münasebetler kurmak için gayret sarfederseniz netice iyi olacaktır. Karşımızdakilerin de iyi gayret sarfedeceklerinden şüphem yoktur. Bu anlayışlı çalışmalarla memleketin siyasî hayatına geniş ölçüde huzur getirebiliriz. Bu memleket ve millet için büyük kazanç olacaktır.
Dertler ve çareleri
Muhterem arkadaşlar,
Parti hayatında bizim daimî bir şikâyet konumuz vardır. Uzun bir mahrumiyet ve sıkıntı devrinden geçtikten sonra iktidara geldik. Eski ıstırapların ve dertlerin çaresini bulamadık diye şikâyet edenler vardır. Tesanüt ve vefanın icapları yerine getirilmeli diye şikâyetler vardır. Ben eminim ki, bu şikâyetlere en çok hedef olan arkadaşlar sizlersiniz.
Bugün C.H.P.’nin elinde olan iktidar uzlaşma iktidarıdır. Bu devirde sorumluluk daha ziyade bize düşmekle beraber hem ortaklarımız, hem muhaliflerimiz vardır. Şikâyet ve dertlerin tamiri ancak bu şartlar içinde olacaktır. Şikâyetlerin tamiri uzlaşmaya, vatandaşların sabırlarına memleketin anlamalarına ve iyi münasebetleri takdir etmelerine bağlıdır.
Hakikî haksızlığa kani olduğunuz zaman bunu tamir edecek imkânları bulursunuz. Kendi bakanlarınızdan, diğer bakanlardan, idareden, hattâ muhalefet partilerinin insaflı idarecilerinden bulabilirsiniz. Memleket içinde çekişme ve husumet duygularını yenmek için yalnız ben değil, siz de yeni bir ruh ve hava ile gayret sarf etmeğe mecbursunuz.
C.H.P. bugün nisbî temsilin ve bir çok partilerin işlediği bir devirde memleketin siyasî idaresine başlıca istikamet veren, yahut istikamet veren unsurların başlıcası olarak bulunmaktadır. Bugün oy sayısı yekûnunu ele alırsanız, C.H.P. olarak % 38 den fazlasına sahip değiliz. Amma diğer partilerden daha fazla oy almış bulunuyoruz. Dün olduğu gibi, bugün de bizim nazarımızda az oy almış olan partilerin mevkileri, ehemmiyetleri ve sözleri vardır. C.H.P. daimî olarak, iktidarda olsun, muhalefette olsun memleketin siyasî kaderine istikamet tayin edecek vaziyette olacaktır. C.H.P. memleketin yürüyüşünde, ilerlemesinde ve siyasî cereyanlarında daima bir kuvvet olarak tesirli vaziyette olacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi’ni, memleketin siyasî kaderi üzerindeki tesirinden, yardımından ve yapıcı kudretinden hiç bir engel alıkoyamıyacaktır.
Cumhuriyet Halk Partililer olarak memleketin siyasî bünyesindeki bu birinci derecedeki rolünü daima muhafaza edeceğiz. Ona mâni olmağa bu memlekette hiç bir kuvvet kâfi gelemez. Bugün için ve istikbal için bu böyle olacaktır.
Tesanüt
Muhterem arkadaşlar:
Siyasi hayatta olsun, hususî hayatta olsun her kudret iyi kullanıldığı ölçüde ve hududu bilindiği nisbette ebedi bir hayata mazhardır. Bu kudret yıpratıldıkça, tüketildikçe nihayet tesirsiz kalmağa mahkûmdur. Cumhuriyet Halk Partisi hürriyetinden ve faydalı tesirinden hiç bir engelle mahrum edilemiyecektir. Bu siyasî teşekkül, ancak kendi içindeki yanlış tutumlardan ve geçimsizliklerden yıpranabilir. Bunu hatırınızdan çıkarmıyacaksınız.
Demokratik rejimi kendi bünyemiz içinde de başlıca bir çalışma unsuru olarak kabul etmiş bir partiyiz. Amma kendi içimizdeki münakaşalarımız ne olursa olsun müşterek ve mütesanit bulunmağa, memleketin menfaati üzerinde birleşmeğe ve birleşmiş, sarsılmaz görünmeğe mecburuz. Bunu zihninizden çıkarmamanızı rica ederim.
Bu son hükûmet teşkilinde C.H.P.’nin oy verirken memleketin karşısında tesanüt halinde çıkmalarına ehemmiyet verdim. Gruplarda çok çetin münakaşalar oldu. Bunu zevkle takip ettim. Grupda, memleketi idare etmekte birinci derecede söz sahibi olan bir parti olarak millet karşısında, oy sandığı karşısında tesanüt göstermeğe mecburuz. Bir kişinin eksikliğinin hesabını sizden ararım” dedim. Oy günü 4-5 kişi gelmedi. Bu ihmalin acısını unutmuş değilim, size söylüyorum. Vazife günlerinde beraber olmak şarttır. C.H.P., içinden vazife ihmaline uğramazsa onu yeryüzünde yenecek kudret yoktur.
Siyasî kısım üzerinde benden işitmeğe haklı olduğunuz konuları söyledim.
İktisadî problemler
Şimdi iktisadî kısma geçiyorum.
Muhterem arkadaşlarım;
Hep beraber memleketin içinde bulunduğu iktisadî durumdan ıstırap çekiyoruz, şikâyet ediyoruz. Hep beraber bir an evvel darlıklar gitsin, genişlesin, çaresiz dertler düzelsin ve çareleri bulunsun diyoruz.
Mesul idareyiz, 8-10 aydır iş başındayız. İktisadî dertlerin düzeltilmesi vazifesini üzerimize aldık. Aldığımız devren güçlükleri, suçumuz olmayan yanlış tedbirlerin neticeleri üzerinde durmak istemiyorum, lüzumsuz.
Bugünün sıkıntılarına çare bulmak esastır. Mesuliyet hissi ile biz başlıca bu konu ile meşgul olmaktayız. İçinde bulunduğumuz sene güç bir intikal senesidir. İlk alınan tedbir ve çare çok kuvvetlidir. Bu seneki bütçeye iyi bir yatırım yaptık. Bu seneki idare masraflarını ve yatırımları karşılamak için malî bakımdan imkânsızlık ve çaresizlik karşısında kalmadık.
Uzun tecrübelerden sonra Türkiye’de umumî sıkıntı yaratan başlıca unsur hazinenin darlığıdır. Tecrübelerle sabit olmuştur ki, masrafı karşılayacak hazine durumu olmazsa memlekette umumî sıkıntı artar. Hazinenin malî sıkıntısı çok mühimdir. Hazinenin malî sıkıntısı asırlardan beri Türkiye’nin müzmin bir derdi olarak devam etmiştir. Halbuki bu sene hazine devlet ne iş görecekse onun parasını temin edebiliyor. Bu, ferahlık yaratacak bir unsurdur. Amma bundan kâfi derecede istifade edemedik. Mart geldi, mevsimin müsait olması lâzımdı. Fakat geçmiş zamandan birikmiş borçlar vardır. Ya yarı kalmış bir işi tamamlamak veya borçları ödemek lâzımdı. Hülasa muvazeneli bir malî vaziyetin semerelerini kâfi derecede alamadık. Bu devir çok kesif ve insafsız bir siyasî ortam içinde geçti. Her kusurun yüz misli büyültülerek söylendiği bir devirdi bu. Fakat artık sıkıntılı devre geçmiş ve arkada bırakmış sayılabiliriz.
Bu içinde bulunduğumuz devirde bizim başlıca meşguliyetimiz, derdimiz geleceği hazırlamaktır. Yani plâna müstenit bir kalkınma devrinin temellerini hazırlamağa çalışıyoruz. Bu yeni bir alemdir. Bu milletçe hükûmet ve devlet olarak baştan başa yeni bir şekilde yaşama usulü ve şeklidir. Plâna müstenit kalkınma dediğimiz büyük ameliyat budur. Plân meselesinde kabaca hatırınızda kalmasını istediğim şudur:
Kalkınma
Mütehassıslarla, ciddî bilgilere müstenit içeriden ve dışarıdan ele geçen vukuf ve iyi niyet sahibi doktorlarla çalışarak bir kalkınma plânı hazırlamağa çalışıyoruz. Kalkınma plânı demek: Türkiye’nin (bizim aldığımız görünür hedefe göre) 15 senelik zaman zarfında almasını istediğimiz manzarayı temin etmek için devir devir tatbik olunacak usulleri bulmak demektir.
15 sene şöyle bir Türkiye vücuda getirmek lâzımdır. Bunu 5 senelik üç devre halinde tatbik edeceğiz. Esaslı unsurlarını ve ihtiyaçlarını tespit edeceğiz. Bunun kaynaklarını bulacağız. Plânı partilere ve Meclislere kabul ettireceğiz ve ondan sonra tatbik edeceğiz. Bunun tatbikinde Türkiye’ye münhasır olmak üzere hususî güçlükler vardır.
Bir defa bunun kaynaklarını bulmak bir meseledir. Şundan dolayı meseledir ki, bugünkü geçimimiz ve kazancımızla bol sarfedecek bir durumda ve takatta değiliz. Esasen kazancımız bugünkü ihtiyaçlarımızı kıt kanat karşılamaktadır. Diğer taraftan bugünkü kazancımız tahammülü mümkün olan adaletli bir dağılışta da değildir. Bir kısmı umumî kazançtan kendi hissesine düşen miktardan çok az almaktadır. Sosyal adalet denilen ve çok ihtiyaç içinde bulunan cemiyet tabakalarını yaşatacak halde tutma çarelerini bulmağa çalışmak gerekmektedir. Yani memlekette bir takım sosyal adalet mevzuu ve meseleleri vardır. Burada iki fikir vardır. Biri evvelâ sosyal adaleti tesis etmek ondan sonra kalkınmaya girişmek. Diğeri evvelâ kalkınmayı sonra sosyal adaleti sağlamak. Halbuki, cemiyetimizin böyle bir ayırma yapmağa tahammülü yoktur. Dâva hasta olmayan tarafları sağlam tutup hasta olan tarafları tedavi etmektir.
Nüfusumuz her memleketten fazla artmaktadır. 40 sene evvel başlıca meselemiz, aman nüfusumuzu arttıralım idi. Bu maksatla büyük salgınlarla mücadeleye girilmiştir. Şimdi nüfusumuz senede % 3 artmaktadır. Bu artış bugünkü neslin sosyal ihtiyacını karşılamaya ve kalkınma meselelerine engel durumdadır. Nüfusumuz böylece % 3 artarsa ebedi olarak bugünkü yaşayış seviyesi devam edecek demektir. Onun içindir ki, kazancımızı % 7 yaparsak % 4 kalkınmanın karşılığında tahsis edilebilecektir. Bir büyük cemiyet meselesi olarak bir nüfus meselimiz vardır. İlim erbabı ve siyaset erbabı olarak düşünüyoruz. Tedbirler % 3 devam edecekmiş gibi, hem de umumî gelişmeyi % 4 nisbetinde arttırmak hesaplarına göre alınmıştır.
Öyle bir kalkınma usulü tutalım ki, 15 sene sonra sosyal meseleler büyük ölçüde halledilmiş olsun ve darda olan cemiyet tabakaları ileri seviyedeki cemiyet tabakalarına yaklaşarak ferahlık olsun.
Ticaret açığını her sene borçla kapatıyoruz. Eskiden kalma borçların senelik karşılıkları da önümüzdeki seneler gelecektir. Bugün açığımız vardır. Plânlı kalkınma ile 15 sene sonra memleketin kazancı ile bu açıkları kapatacağız.
Hesaplar ve plânlar sağlam olmalı ve ciddiyetle tatbik edilmelidir. Plânlı kalkınmaya mecburuz. Bunu kendinize ve vatandaşlara hazmettirmeğe çalışacaksınız.
% 7 üzerinde kalkınmaya çalışıyoruz. 1963’te ilk 3 senenin tatbikatı başlıyacaktır.
Mühim konuları etraflıca anlattığımı zannediyorum. Yüksek vazifeniz başarı sağlamak için lâzım olan tedbirleri aramakla geçecektir.
Sizlere sevgiler ve saygılar sunarım.
CHP İl Başkanları, Meclis ve Senato Grupları ile MYK Ortak Toplantısında 27 Mayıs, Koalisyon Hükümeti ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma[125]
“Korkarım ki şimdi benim için esirgemediğiniz takdir işaretlerini, konuşmamdan sonra esirgeyeceksiniz. Arkadaşlar, konuşmalarımız çok istifadeli olmuştur. Çok dikkatle dinledim. Hakikatte teşkilâtla merkezi idare arasında, bizim aramızda bir anlaşmazlık olduğunu arkadaşlardan işitiyorum. Ama bu anlaşmazlığın bu kadar derin olduğunu fark etmemiştim. Şikâyetlerinizin bir çok sebebi vardır.
Ben bir defa birinci koalisyonda istifa ettim. Bir defa da Mayıs’ta istifa ettim. Teşkilâttan tebrik telgrafları aldım. Bir ara hükûmet kurmaktan vazgeçtim. Yine teşkilâttan memnuniyet haberleri aldım. Bütün bunlara rağmen hükûmet kurmaya çalıştım ve kurdum. Böylece de bu idare teessüs etti. Bu acı sitemlere umumî sevki idarenin başında olarak katlanmalıyız, bunlara katlanacak kadar dayanıklı olmak lâzımdır. Teşkilâtımızın içinde bulunduğu müşkülleri gidermek zordur.
Bizim siyasî hayatımız, bilhassa 1943’den beri geçirdiğimiz devirlerle, tedaviye muhtaç bir memleket durumudur. Bizde siyasî hayat, siyasî mücadele tamamen yanlış anlaşılarak başlamıştır. Bunu senelerden beri iyi yola sevk etmeye ve tedaviye çalışıyoruz. Bu çalışmada güç vazife C.H.P.’ye ve onun başındakilere düşüyor.
Arkadaşlar diyorlar ki, ‘Hep biz mi fedakârlık edeceğiz?’, ‘Demokrasiyi korumak için C.H.P.’nin kuvvetli olması lâzımdır. C.H.P.’nin yaşaması, kuvvetli olması için bizim takip ettiğimiz politikayı takip etmemeli’ diyorlar. Ben de diyorum ki, bize kim haksızlık etmiş ise unutalım diyorum. Bu işin içinden başka türlü nasıl çıkılır. Siyasî hayatımızı salim bir yola tevcih edersek, vatandaşlar arasında normal münasebetler ve huzuru kurmak mümkün olacaktır.
1957’de bizim arkadaşlarımızın ifadesi ile büyük kayıpla mağlubiyetle iktidara gelenlerin 10 yılda şiddet politikası yüzünden ne hale geldiklerini biliyorsunuz. Bütün muhalefet devrimizde, bu yol doğru yol değildir, idarenin bütün vatandaşlar için eşit muamele yapan bir idare olması lâzımdır, diyorduk. İdarenin tarafsızlığını tarife lüzum görmüyorum.
Bu kadar yer dolaştım, güçlük içinde dolaşıyordum. Hiçbir memurun açıktan bize teveccüh gösterdiğini görmedim. Şimdi şikâyet ettiğiniz memurların büyük bir kısmı bizim dâvamızı destekliyor. Şiddet göstermemeğe çalışıyordu.
Şimdi bu zavallı adamlar bulundukları yere göre başlarındaki idareye göre bir hareket yolu tutarlar. Ama kendi kendilerine kalırsa bunların çoğu partizan olmaz. Vatandaşa eşit olmayan muamele yapmaz.
Arkadaşlarım beni mazur görsünler. Bizde siyasî hayat sakat bir istikamet almıştır. Bir parti iktidara geldi mi o iktidar partisine ve teşkilâtına mensup olan insanlar farklı muamele görmek isterler.
Bu zamanı geçirirsek, karşılıklı siyasî çelişmeler normal düzenini alırsa, bu problemler kalmıyacaktır. Ne olacak? İktidar değişmiş, vatandaşın gördüğü muamele değişmiyecektir. Evvelce ne idiyse o olacaktır. Zaten vatandaş ne istiyor. Devlet memuru, kendisine müracaat eden vatandaşa kanun dairesinde muamele yapsın istiyor. Bunu böyle yapmadı mı iktidarda bulunan idare memuru ile, idaresi ile vatandaşın gözünde mahkum olmuştur.
Biz düzeni bozulmuş bir idareden geçiyoruz. 1960’da ihtilâlden bir hafta kadar önce seçim yapılırsa iktidara geçerdik diyorduk. Büyük bir ekseriyetle iktidara gelirdik. Böyle değil mi? Çünkü vatandaş şiddet idaresinden soğumuştu. Sonra ihtilâl oldu. Şiddet idaresine karşı yapılan bir ihtilâli C.H.P. yaptı dediler. Bir defa şiddet idaresinden kurtulmanın rahatlığı C.H.P.’lileri memnun etmiştir. Ama bu memnuniyet o fikri verdi ki, C.H.P. bu ihtilâlde rol oynamıştır. Bu, ihtilâli yapanlara da battı. Bu çalım onlara battı. İhtilâli C.H.P.’nin yaptığı söylentisi onları incitti. Onlar, bunun üzerine biz kimseye karşı ihtilâl yapmadık demek zorunda kaldılar.
Bundan biz zarar gördük. Dışardakiler ihtilâli biz yaptık sandı ve çalım yaptılar.
Bunun üzerine siz hiç kimseyi şikâyet etmiyeceksiniz. Hiçbir kimseyi ihtilâl idaresine karşı suçlu göstermiyeceksiniz dedik.
Biz bu ihtilâlin içinde değildik ama karşısında da değildik. Meşruiyetini kaybetmiş bir idare, ordu tarafından millet namına indirildi, o kadar.
Bunu fertler aleyhine bir şikâyet konusu haline getirmiyelim dedim. Bunda büyük tehlike gördük. Teşkilâtımız buna dikkat etmiye çalıştı.
Bunu söz olarak söylemiyorum. Çok dikkatle memleketin muhtelif yerlerinde araştırmalar yapmışımdır. Güvenilir adamlara sormuşumdur. Deliller toplamışımdır. Madem ki siz çok açık konuşmayı seviyorsunuz ben de açık misâl vereceğim.”
İnönü burada bir olayı anlattıktan sonra sözlerine devamla demiştir ki:
“Anladınız mı ikinci safhayı? O zaman böyle tehlikeler vardı. Onun için hiçbir şey yapmayın, ‘Bırakınız ihtilâl kendi devresini tamamlasın, tesir etmeyin’ demiştim. Bu bakımdan iktidara gelenler, kendi hareketlerinde hiçbir parti tesiri olmadığını sağlamak için çalışmışlardır.
Ondan sonra nisbî temsil olmuş, seçimde vaziyetlerimizi almışız. Şimdi dikkat ediniz bir seçimde namüsait tesirler altında nisbî temsilde en fazla oyu C.H.P. almıştır. Öyle değil mi? Onlar öyle çalışmışlar. Bizimkiler böyle. Nisbî temsilde C.H.P.’nin en çok rey alması demek şu demektir. Bu partinin bünyesi sağlamdır. Sevki idaresi doğru yoldadır. Bütün bunları görmeseydik bu kadar kabiliyet göstermeseydik, bu neticeyi almazdık.
Biz siyasî partilerin mücadelesini vatandaşlar arasında mücadele olmaktan çıkarmaya çalışıyoruz. Bunu temin edemezsek demokratik rejimin feyzinden istifade edemeyiz. Sözümün başında dedim ki normal bir siyasî hayata gelirsek vatandaş, iktidar değişmesini partiler program olarak neyi ifade etmişlerse onu tatbik etmelerinden anlıyacaktır. Devlet kapısından kendi gördüğü muameleden dolayı iktidarın değiştiğini anlamış olmıyacaktır. Şimdi şikâyet ediyorlar. Ne diyorlar? Adam selâm vermiyor diyor. İşinden çıkarıyor. Şunu yapıyor bunu yapıyor diyor.
Bunu yapıyorsa yapamıyacaktır. Adam diyor ki haksızlık edilmiştir. Bunu ben de gördüm. İşinden atılanlar işlerine alınsınlar dedim. Bunu taahhüt ettik. Bu bir huzur meselesi olarak kabul edilmiştir. Mahkemeden suçsuz olarak çıkanların işlerine iadesini istedim. 27 Mayıs ihtilâli neticesinde muhakeme edilenlerin beraat etmeleri halinde [önceki] yerlerine alınmaları haksızlığın telâfisi demektir. Haksızlık etmek demek çok muğlak bir meseledir. Şimdi işlerine iadelerini istiyoruz. Vaktiyle bunlar partizan idare tarafından işlerinden atılanların yerlerine getirilmiş olabilirler. Ancak partizan idare tarafından işinden atılanın şimdi eski işine iadesini istemesi demek, yeniden haksızlık yapılmasını istemesi demektir. Doğru mu bu? Ondan evvel de haksızlığa uğramış olanlar var. Bunlar aranmaktadır ve haksızlıklar telâfiye çalışılmaktadır. Şimdi teşkilâta bu adamlar şikâyet ediyorlar. İşinden atılmış, doğru. Bunu biz de takip ediyoruz. Ama bir hudut halinde. Bunun ölçüsü olarak 27 Mayıs’ta işlerinden çıkarılmış işçileri alıyoruz.
Bulunduğumuz hükûmet bir karma hükûmettir. Bir uzlaşma hükûmetidir. Şartları başkadır.
Eski usul bir iktidara geldik zihniyeti başkadır. Eski usulle iktidara gelmedik. İktidarda da olsak bildiğimizi yapıyor, iktidardan ayrılınca da bildiğimizi yapıyoruz. Bunu Başbakan İsmet İnönü’yü, Genel Başkan İsmet İnönü’ye şikâyet edenlere söylüyorum. Bir kaymakam, bana fena muamele ettiyse, o bunu bana fenalık olsun diye yapmadı. Âmiri öyle istediği için öyle yaptı. Benim dâvam onunla değil, onu o yola götüren politikacı ile. Benim dâvam baştaki politikacıyı doğru yola sevk etmektir. Suyun menbaından doğru yola sevk ettik mi her şey düzelir.
Şunu bileceksiniz, memurlarla uğraşmayı yanlış buluyorum.
Arkadaşlarım,
Yani dâvadan vazgeçmiş değiliz. Bizim derdimiz, teşkilâtımızla merkezimizin ahenkli çalışması zor olmuştur.
Ümitsizliğe düşmeyin, benim sizden şikâyetim bu. Takip ettiğimiz politika doğru bir politikadır, bunu anlıyacaksınız. Partizanlık olmıyacaktır dediğim zaman ortaklarımızın da bunu yapmaması lâzımdır. Yapmadığımızı yapmamak için bana söz vermiş mesuliyetli arkadaşlarımın bunu yapmasına göz yumamam. Tespit ettiğimiz devlet idaresi prensiplerini müşterek olarak tatbik edeceğiz.
Dağınık konuştum, ama hülus ile açık konuştum. Konuları bilerek konuştum. Demek ki siz bana ders vermek için burada beklettiniz. Dersimi almış bulunuyorum, hepinize teşekkür ederim.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşme Öncesi ve Sonrası Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[126]
(…)
Bir gazetenin Doğu’daki eşkiyalığa dair haberine temas eden İnönü:
“Bunlar yakalanır. Mühim değil, asıl mesele iktisadî kalkınmadır” demiştir.
Daha sonra gazeteciler Başbakana koalisyon hakkında fikrini sormuşlar ve şu cevabı almışlardır:
“Koalisyon siyasî hayatta yüksek bir tekâmül hareketidir. Cemiyetlerin müşterek çalışmasını sağlar.”
Sakarya motoru Florya’ya yaklaşırken gazetecilerle sohbet etmekten çok memnun kaldığını belirten İnönü:
“Demokrasi güzel şey. Türkiye’nin istikbali güzeldir” demiştir.
Saat tam 13’de Sakarya motoru Florya Köşkünün iskelesine yanaştığı zaman krem rengi bir pantolon ve beyaz bir gömlek giymiş olan Cumhurbaşkanı Gürsel iskele üzerinde görünmüş, Başbakana:
“Hoş geldiniz” dedikten sonra, gazetecilere bir diyeceği olup olmadığını İnönü’den sormuştur.
Başbakan motor yolculuğunu kastederek güler yüzle:
“Bir şey demiyeceğim, beraber geldik, beni mânalı mânalı konuşturdular” demiştir.
Daha sonra İnönü ile Gürsel kol kola Köşke girmişlerdir.
Başbakan İnönü ile Cumhurbaşkanı Gürsel Florya Köşkünde tam 93 dakika süren bir görüşme yapmışlardır. Bu süre içinde öğle yemeğini Cumhurbaşkanı ile birlikte yiyen İnönü, Gürsel’le yaptığı temas hakkında gazetecilere sadece:
“Devlet işlerini görüştük” demiş, fazla bilgi vermemiştir.
İnönü kendisini motora kadar uğurlayan Cumhurbaşkanı Gürsel’den saat 14. 38’de ayrılmış ve Maltepe’ye saat 16.10’da çıkmıştır.
Motor yolculuğu sırasında da gazetecilerle İnönü arasında ilginç konuşmalar cereyan etmiştir.
Bir gazetecinin tasarruf bonoları kaldırılacak mı? Sualine karşı Başbakan:
“Bunlar, 500 milyon liralık bir istikrazdır, kalkması imkânsızdır. Ancak bunları daha işler hale getireceğiz” demiştir.
Bir eski yazı üzerine Başbakan demiştir ki:
“Bana zaman zaman sorarlar inkılâplardan korkuyor musun? diye. Hayır ben inkılâplardan korkmuyorum. En zor inkılâp harf inkilâbıdır ve en güç yerleşen de o olmuştur. Bazan en koyu inkilâpcılar bile eski yazı kullanıyor ve mazeret olarak da steno diye kullandıklarını söylüyorlar. Ben hiç kullanmam. Bu yazı cemiyeti ikiye ayırmaktadır. Gizli gizli çocuklarına eski yazı öğretenler var. Yeni yazı öğrenmiyen bu çocuklar Türk oldukları halde ilerde Türk çocukları arasına giremiyecektir. Bugün eski yazıyı hiç bilmeyen nesiller yetişmiştir. Hattâ Bakanlar vardır. Kaçamak eski yazı öğretmek suçtur. Fakat bunlar düzelecektir. Çünkü inkilâplar büyük kitlenin malı olmuştur. Üstünden 34 yıl geçmiştir. Kadın hürriyeti de büyük inkilâptır. Bugün çalışan, üniversitede okuyan kadınlarımız var, bunları tekrar çarşafa sokmak imkânsızdır.”
Başbakan İsmet İnönü, Millî Eğitim Vergisi hakkında ne düşünüldüğü sorusuna: “Parça, parça vergi meselesi düşünülemez, Millî Eğitim büyük bir kalkınmadır. Millî kalkınmanın en esaslı kısmıdır. Eğitimin ıslâhı da büyük kalkınma hareketidir. Kalkınma bir uçtan olmaz bütün eğitim toptan ele alınacaktır.”
İnönü, “Ben Yüksek Plânlama Kurulunun kanunen Başkanıyım” dedikten sonra, kurula her sahada raporların geldiğini, bunların incelenerek tatbikat sahasına geçirileceğini söylemiş ve devamla demiştir ki: “Planlamanın hedefi kalkınmadır. Dış yardımlar sağlanacaktır. Aslında bu 15 yıllıktı. Biz tatbikatta 5’er yıllık 3 devreye böldük.”
Başbakan, Eminsular’ın Orduya dönüp dönmiyecekleri sorusuna: “Böyle bir mesele yok” cevabını vermiş ve “Demokrasi yok diyorlar silâhların gölgesinde demokrasi yapılmaz diyorlar” ne dersiniz sorusuna: “Bunlar Meclis’teki kavgalardır. Silâhların gölgesinde demokrasi yok zaten” demiştir.
İsmet İnönü C.H.P. içinde anlaşmazlıklar olduğu söylentisine dair sorulan suale karşı “Ya söylüyorlar. Hayır yok” dedikten sonra küçük Kurultay çalışmaları ile ilgili olarak da şöyle demiştir:
“Şikâyetleri çok. Benim kendilerini dinleyip cevap vermemi istediler, bekle dediler, bekliyemem işlerim çok dedim. Kıyametler kopardılar. İdarecilerden memnun değillermiş. Hattâ tatlı söz oyunları yaptılar. Başbakan İnönü’yü Parti Genel Başkanı İnönü’ye şikâyet ettiler. Ben de kendi görüşlerime göre onları tenkid ettim. Benden memnun ayrıldılar.”
Daha sonra Başbakan, Tedbirler Kanununun kaldırılması yolunda bir tasavvur olmadığını bildirmiş ve üniversiteye girmek isteyen öğrencilerin yer bulamadıkları, yeni bir üniversite açılıp açılmıyacağı sorusuna:
“Neyle, size yakında gördüğüm Erzurum Üniversitesinden misâl vereyim, 6 Profesörleri var” cevabını vermiştir.
İnönü 14’lerin neden yurt dışına çıkarıldıklarına dair efkârı umumiyenin ne zaman aydınlatılacağı sorusuna karşı da: “Zamanla her şey aydınlanır” demiştir.
[Tamamlayıcı haber]
(…)
Bu arada, gazeteleri tetkik eden İnönü, “Bugün ne yazıyorsunuz” demiş ve gazeteciler de. “Paşam, Siirt bölgesindeki şâkiler yakalanıyor” cevabını verince, “Elbette yakalanacaklardır. Bunlar mesele değil, asıl iktisadî kalkınmayı yapmalıyız” demiştir.
Daha sonra, Rektör Sıddık Sami Onar ile Tıp Fakültesi Dekanı Halit Ziya Konuralp arasında, 147’ler meselesinden çıkan ihtilâf hakkında gazetecilerden bilgi alan İnönü, 15 senede kalkınacağımız konusundaki bir suali şöyle cevaplandırmıştır:
“Plânlama çalışmaları ağır ve sağlam bir çalışmadır. Sağlam insan, evvelâ acı gelse bile, herkese huzur ve emniyet veren durumdan memnun olur.”
Bir İstanbul gazetesinin, C.H.P. İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşma ile ilgili başlık [başlığı] hakkında da İnönü şunları söylemiştir:
“Toplantıda, ‘Ben sizden ders aldım. Siz de benden aldınız’ dedim. Böyle oyunlara alışkınım. Umurumda değil, yeni politikacılarda geçer böyle şeyler. Onlar, konuşmanın hepsini almamışlardır.”
Bu arada, toplantıya katılanların çok şikâyetçi ve sert olduklarını, onları sabırla ve onların da kendilerini sabırla dinlediklerini söyliyen İnönü, toplantıyı şu şekilde hülâsa etmiştir: “Çok memnun ayrıldılar, çok sevindiler.”
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in gazetemize verdiği özel beyanatta, hükûmetin muvaffak olacağına dair sözü hakkındaki bir soruyu “Çok güzel” şeklinde cevaplandıran Başbakan İnönü ile basın mensupları arasında daha sonra şu konuşma geçmiştir:
– Çok yoruluyor musunuz?
– İşim çoğaldıkça, hayatımı daha çok intizama sokuyorum ve bundaki inancım daha çok kuvvetleniyor.
– Türkiye’nin istikbalini nasıl görüyorsunuz?
– (Gülerek) Çok güzel, çok güzel.
– Dünya nüfusu artmaktadır. 1030 [?] sene sonra dünyanın içindeki insanların ağırlığı dünya ağırlığına eşit olacak ve o zaman da kıyamet kopacakmış. Ne dersiniz?
– Kültür ilerledikçe, bu daha çok üzerinde durulacak konu olacaktır.
– Tasarruf bonosu kaldırılacak mı?
– Tasarruf bonosunun ikraz halindeki bütçeye senede 500 milyon lira yardımı oluyor. Kalkınma hâlindeyiz, kusurların düzeltilmesi düşünülüyor. Fakat bunu hiç bir hükûmet kaldıramaz.
(...)
Başbakan İnönü, saat 14.30’da Devlet Başkanının yanından ayrılmış ve gelişinde olduğu gibi giderken de basın mensuplarının çeşitli sorularına cevap vermiştir.
İnönü, Gürsel’le yaptığı görüşme hakkında “Kendisiyle devlet işlerini konuştuk” demekle yetinmiştir.
Eski yazı ile not alan bir gazeteciyi gören İnönü, İnkılâplara da temasla: “Yazı inkılâbı, yerleşmesi en güç inkılâptır. İyi inkılâpçı olduklarını söyliyenlerin çoğu, eski yazı kullanırlar. Bunların bir nizamı yoktur. Buna steno deyip istifadeye çalışıyorlar. Çok fena bir yazıdır. Kaçamak olarak çocuklara eski yazı öğretenler, bunlara fenalık yapıyorlar. Bunlar Türk oldukları halde, Türk çocuklarının içine giremiyorlar. Bugün inkılâp oturmuştur. Bakanlar var, eski yazı bilmiyorlardır. İnkilâbın ikinci unsuru da, kadın hürriyetidir. Kadınlar hürdür, çalışıyorlar. Artık onları çarşafa sokmak imkânsızdır” demiştir.
Başbakan İnönü, eğitim vergisi konusunda bir soruyu da şöyle cevaplandırmıştır:
“Vergiler parça parça düşünülemez. Eğitim, millî bir kalkınmadır.”
Devlet Plânlama Teşkilâtının çalışmaları hakkında da şu izahatı vermiştir.
“Plânlama Kurulu çalışmış, ayrı ayrı raporları hazırlamış ve Yüksek Plânlama Kuruluna getirmiş. Ben, Yüksek Plânlamanın kanunî başkanıyım. Plânlamanın hedefi kalkınmanın hedefidir. Artık plânlama tatbikatına geçilecektir. Plânlama aslında 15 yıllıktır. Biz tatbikatta bunu üçe ayırıp beş yıllık plânlar şeklinde tatbika başlayacağız.”
Daha sonra İnönü, sorulan sorulara cevaben şunları söylemiştir:
Soru: Eminsu’lar tekrar orduya dönecek mi?
Cevap: Böyle bir mesele yok.
Sual: C.H.P. içinde kaynaşmalar olduğunu söyleniyor, ne dersiniz?
İnönü bu suale gülmüş “Ben de duydum, söylüyorlar” demiştir.
“M.P. Genel Başkanı Osman Bölükbaşı 2 nci Koalisyon hükûmetinin programını Meclis’te tenkid ederken ‘Silâhların gölgesinde demokrasi istemiyoruz’ dedi. Buna ne dersiniz?” sualine İnönü, “Bunlar Meclis’teki kavgalardır. Zaten silâhların gölgesinde bir demokrasi yok. Meclis çığırından çıktığı zaman biz bunların tesirini silmeye çalışıyoruz. Siz bunları sorarak tekrar başa getiriyorsunuz” demiştir.
“Basından şikâyetçi olduğunuz bir husus var mı?” sualini, “Hayır” şeklinde cevaplandıran İnönü “Tedbirler Kanununun kaldırılması için şimdilik bir tasavvurun bulunmadığını, ileride düşünülebileceğini” söylemiş; “14’lerin vatan haini olduklarına dair bir çok şeyler söylendi. Ne dersiniz?” sualine İnönü, “Bunu zamanla millet anlıyacaktır” demiştir.
İnönü, “Yeni üniversite açılacak mıdır?” sualini de, “Ne ile? Size bir misâl vereyim. Erzurum Üniversitesi’nde 6 profesör var. Üniversiteye öğretim üyesi nasıl buluruz?” şeklinde cevaplandırmıştır.
İktisadi Duruma İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[127]
Sevgili vatandaşlarım,
Size bugün, son hafta içindeki, iktisadî vaziyetimizle ilgili çalışmalarımız üzerinde kısa bilgiler vereceğim. Bunların, sizi memnun edecek iyi haberler olduğunu göreceksiniz. İktisadî hayatta gelişmeyi açmak için hükûmetin gösterdiği gayret, müsbet neticelerini belli etmeye hemen başlamıştır. Dâva aslında bir huzursuzluk meselesiydi ve bu huzursuzluk, gerçek olmaktan ziyade suniydi. Suniydi, çünkü sadece güvensizlik hissine dayanıyordu. Ama, ciddî bir mahiyeti var gibi aylarca memleketi âdeta işlemez hale getirmiştir.
Son hükûmet buhranı faslında, Nisan başından beri devam eden üç aylık bir meçhuliyet devri olmuştur. Üç aylık bir buhrana dayanmak suretiyle memleketimizin bünyesi, hakikaten, demokratik düzende çok tecrübe geçirmiş olduğunu ispat etmiştir. Böyle huzursuzluk devirleri, hususiyle ihtilâlden çıkmış bir memleket için her türlü şüpheyi ve tereddüdü uyandırır. Memleket huzursuzluğundan gıda almak istiyen macera heveslileri geniş ölçüde ümitlenirler ve çalışmaya koyulurlar. Şimdi bunların hepsi bir defa daha ve bu defa daha kesin olarak aldandıklarını görmüşlerdir. Memleket, vatandaş kendi doğru ve feyizli istikametinde işlerine düzen vermiş, sağlam bir hükûmet kurmuş, millet iradesine dayanan hükûmet her mânasıyla kuvvetli olarak millet kaderini yoluna koymuştur.
Güven havası
Memleket iktisadının ve iş hayatının bugün açılmaya ve gelişmeye yüz tutmasının bir sebebi vardır. Bu sebep, sorumluluğunu bilen, Büyük Millet Meclisi’nde sağlam çokluğu ve dayanağı olan bir hükûmetin kurulabilmiş olması, Anayasa nizamının sarsılmaz zemini üzerinde işleyeceğinin anlaşılmasıdır. Böylece fert olarak ve millet olarak umumî hayatımız yeni bir güven havası içine girmiştir. Memleketin manzarası budur.
Bu durumda hükûmet, iktisadî hayatı emniyete kavuşturmak için bütün tereddütlü konuları cesaretle ele almıştır. Özel sektörle devlet sektörü arasında çelişme olduğu vehmini tamamiyle ortadan kaldıracak münasebetler kurulmuştur. Bugünkü iktisadî hayatımızda ve yarın tatbik olunacak büyük kalkınma plânlarında özel sektörde çalışan vatandaşlarımızla devlet sektöründe çalışan müesseselerimizin birbirine engel olmak şöyle dursun, birbirini tamamlayıcı memleket kuvvetleri olarak faaliyet göstermelerinin temelini atmakta ilk başarılar elde edilmiştir. Hükûmet, bütün müesseseleriyle, özel teşebbüsün lüzumsuz güçlüklerini kaldırmaya kararlıdır, özel teşebbüs sahiplerinin kendi geleceklerine ve memleketin geleceğine sarsılmaz güven besleyerek vatanın kalkınmasında fedakârca çalışma heveslerimizin uyandırılması ve beslenmesi gerektiğine samimiyetle inanıyorum.
Emniyet içinde
Bu bahiste, bir iki esaslı düşüncemi belirtmeyi vazife sayıyorum. Özel sektör emniyet içinde çalışacak ve kazanacaktır. Her kazanan, memleket idaresinde vergilere, memleket kalkınmasında yatırımlara ve toplum hayatında bilhassa çalışan geniş kütlenin tam bir sosyal güvenliğe kavuşması gayretine kazancı nisbetinde iştirâk edecektir. Türk cemiyetinde sosyal adalet prensipleri işleyecek ve eksikleri tamamlanacaktır. Sosyal adaletin tatkbiki memleket kalkınmasının temini imkânları ve ihtiyaçları göz önüne alınmaksızın, buhranlı usullerle olmayacaktır. Uzun vâdeli bünyemize ve imkânımıza uygun emniyetli ve sarsıntısız bir cemiyet nizamı kuracağız.
15 Senenin her günü
Sevgili vatandaşlarım,
Açık bir misâlle, on beş sene sonunda varacağımız hedefler ve sosyal adalet ölçüleri kararlaştırılarak başlayacak. Bunun tatbiki beş senelik plânlara dayanacaktır. Evvelâ kalkınalım memleket zengin olsun, sonra sosyal adalet tedbirlerini düşünürüz. Bunu kabul etmiyoruz. Evvelâ sosyal adaleti kısa zamanda tatbik edip bitirelim, sonra kalkınmamızı düşünürüz. Bunu da kabul etmiyoruz. On beş sene içinde kalkınacağız, bir taraftan memleketin zenginliği artarken aynı zamanda sosyal adalet için esaslı adımlar atmış olacağız. Cemiyeti sarsıntılar içinde ve hayat standardı aşağı olan seviyede beraberliğe getirmeyi değil, milletin varlığını arttırarak cemiyetin muhtaç tabakasını yüksek seviyeye çıkarmayı selâmet yolu sayıyoruz. Gözlerimizi on beş senenin sonuna dikmiş bulunuyoruz. Ama bu on beş senenin her gününü, bir gün önceye nazaran mutlaka daha iyi geçireceğiz.
Bu mülâhazaları açık söylerken vatandaşlarımı tılsımlı sözlerle cemiyet nizamını bizim ölçümüzde tehlikelere ve çıkmazlara sürükleyecek, mucize ve tılsım propagandacılarına, “15 günde cennet” satıcılarına karşı dikkatli olmayı dâvet ederim. Biz cemiyetimizi tanıyoruz, her tabakadan, her meslekten vatandaşlarımızın vatan bütünlüğünde sarsıntısız olarak ileri bir hayat kurmakta anlayışlı olduklarına inanıyoruz.
İntizamlı bir program
Son hafta içindeki çalışmalarımız bir esasa dayanmıştır. Umumî kalkınmamızın yatırımları, hedefleri ve sosyal adalet ölçüleri, derece derece ilmi, iktisadî, siyasî ve sosyal muhitlerin müşterek malı olması lâzımdır. Bunu temin için, hükûmet olarak faaliyetimizi sebatlı ve intizamlı bir programa bağladık. Bu çalışmalar yürümekte ve ilerlemektedir.
Plânlama çalışmalarını tafsilâtı ile ben ve arkadaşlarım ayrıca size anlatacağız. Bugün için başlıca meselemiz 1962 yatırımlarının, bu sene içinde bütünüyle tatbik edilmesi için, vakit geçirmeden işletilmesidir. Hükûmet üyelerinin en ehemmiyetli görevleri olarak bunu tesbit ettik. İktisadî yatırımları başarıyla yapabilmek için lüzumlu olan en mühim unsur, elbette ki, malî kudrettir. İktidarın, maddi, manevî güçlükler içinde ilk günden temin edebildiği başarı da budur. Size, Büyük Meclis’in kabul ettiği bütçeyi, ehemmiyetli açığı olduğu halde, tamamiyle yürütebilecek malî imkânı hükûmetin sağlamış olduğunu sevinçle açıklayacak vaziyetteyim. Bugün, siyasî havamızın ve hazine imkânlarımızın anlaşılmaya başlanmasıyla meydana çıkan yeni ortam bizi kuvvetli bir hale getirmiştir.
Şimdiden öyle ehemmiyetli teşebbüslere başlanmıştır ki, henüz tamamiyle kurtulamadığımız karışıklık içinde umumî efkâr farkına bile varmamaktadır. Meselâ son günlerde Çalışma Bakanının işçiler için Paşabahçe’de işletmeye açtığı Sigorta İdaresinin bir büyük hastanesi her memlekette dikkate lâyık bir eser karakterini taşıdığı halde, adeta farkına varılmadan hizmete girmiştir. Bundan sonra böyle eserler her köşede arka arkaya devam edecektir. Pek kısa bir zamanda, devletin ve özel teşebbüsün ihaleleri, bütün gazeteleri dolduracaktır.
Mânevi huzur
Sevgili vatandaşlarım,
Çalışma ve gelişme devrinde asıl ehemmiyetli olan mânevi huzur ve mânevi dayanışmadır. İstanbul’dan, Türkiye’nin mânevi havasını düzeltmek ihtiyacında cesaretim artmış olarak ayrılıyorum. Dün, iki grup halinde gazetecilerle tesadüfen ayrı ayrı görüştüm. Grupların ayrılması ve ayrı ayrı görüşmem bir tertibin eseri olmadı. Gruplarla beni Florya’ya Sayın Devlet Başkanı’na götüren motörde [gazeteci gruplarıyla] birbirinden sonra karşılaştım.
Hükûmete, hususile bana tamamiyle muhalif olan gazetelerin genç mümessilleriyle memleket meseleleri üzerinde sıcak ve yakın duygularla konuşabildik. Dost olarak kıymetli bir hasbihalden sonra, gene dost olarak ayrılabildik. Siyasette derin fikir ayrılıkları mukadderdir. Bunun neticesi olarak ciddî tartışmalar olacaktır. Ama bunların hepsini düşmanlık olmadan yürütmek de mümkün olmak lâzım gelir. Ben daima temin edilmesi güç olan bu neticenin her şeyden evvel ve büyük ölçüde iktidarda olanlar tarafından başarılabileceği iddiasında bulundum. Tabiî bu samimî inancı şimdi kendim tatbik etmek için sabırlı ve dikkatliyim. Siyasî hayatımızın geçmişte geçirdiği ve gelecekte geçirmesinden korktuğumuz kısır ve zararlı hastalığı budur. Bunu tedavi etmek için elimden geleni yapmakta kesin olarak kararlıyım.
Gölcüğe gidiyorum
Bugün, bir muhribimizle Gölcük’e gidiyorum. İki, üç gün sonra tekrar Ankara’da bulunacağım. Bu seneki programın tatbikatı ve gelecek plânlamanın hazırlığı çalışmalarına hükûmet üyesi arkadaşlarımla beraber tekrar dalacağım. Kısa aralıklarla size memleket işlerinden ve hazırlıklarımızdan bilgi vereceğim. Bugün sevgilerimi, saygılarımla birlikte kabul buyurunuz, Allahaısmarladık.
Gölcük Ziyaretinde Söyledikleri[128]
(...) İnönü denizde 3 dakika kalmış ve denizin nasıl olduğunu soran gazetecilere “Çok güzel, bazı yerler sıcak, bazı yerler soğuk” demiştir.
Denizden çıkışında kendisi ile sohbet etmek isteyen basın mensuplarına İnönü, denizin çok iyi olduğunu belirterek şunları söylemiştir:
“Dün konuştuk. Bugün de radyoda tafsilâtlı konuşacağım. İmkân olursa gemide görüşürüz.”
(...) “Muhterem Gölcüklüler teşekkürler ve hürmetlerimi sunarım, alâka gösterdiniz, şimdilik vazife gezisi yapıyorum. Fırsat bulursam sizleri yerlerinizde selâmlıyacağım. Lütfettiniz âlicenaplılık gösterdiniz. Allahaısmarladık.”
Gölcük Askeri Tersanelerinde İşçilere Söyledikleri[129]
Kıymetli işçi arkadaşlarımın arasında bulunmaktan çok bahtiyarım. Zahmet ettiniz buraya kadar geldiniz teşekkür ederim. Bütün fabrikanızı dolaştım. İşçileri iş başında göremedim alacağınız olsun bir daha yerinizde görürüm. İşçi arkadaşlarıma güvenim artmış olarak ayrılıyorum. Elinizdeki emanet çok kıymetlidir. Başlıca kuvvet merkezimizdir. İşletmeciliğin örneğini verdiniz. Bütün işçi arkadaşlarıma, ustalara ve yeni girenlere ayrı ayrı teşekkür ederim.
Zonguldaklılara Hitaben Yapılan Konuşma[130]
Zonguldaklılar, sevgili hemşehrilerim,
Beni lûtufla, âlicenaplıkla kabul ettiniz. Size minnettarım, teşekkür ederim. Ufak bir vazife gezisi yapıyorum. Yeni tesisleri ve çalışmalarınızı yakından görmek istiyorum. Zonguldak ili memleketimizin en ileri teknik müesseseleriyle kaplanmış merkezlerden biri olacaktır. Zonguldak’ın çalışkan halkından memleketimiz çok istifade edecektir. Sizi tebrik ederim. Şehrinizde çalışmak için bir kaç saat kalacağım. Zonguldak ilinin meselelerini bir kere daha işitmeğe ve öğrenmeye çalışacağım.
Aziz Zonguldaklılar,
Memleketin her tarafından size iyi haberlerle geliyorum. Gelecek günlerimiz çok daha iyi, çok daha rahat olacaktır. Size tekrar teşekkür ederim. Sağ olun, bin yaşayın.
Zonguldak Dönüşü Karşılanma Sırasında Ortak Pazar’a İlişkin Söyledikleri[131]
(...) Başbakan İsmet İnönü, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Muhsil Babaoğlu’na “Şimdi, Sahir Kurutluoğlu nerede?” diye sormuş, Mardin’de olduğu karşılığını aldıktan sonra da “Bültende çok iyi haberler okudum” demiştir.
Başbakan İnönü, gazetecilerin Müşterek Pazar Gümrük Birliğine alınmamızla ilgili olarak AP Ajansının verdiği haberi kendisine bildirmeleri üzerine “Güzel, çok güzel” demiş ve prensip olarak Müşterek Pazara alınacağımızın anlaşıldığını söyliyen bir gazeteciye de “Münakaşa, esasen prensip meselesindeydi” karşılığını vermiştir.
5 Yıllık Kalkınma Planı ile İlgili Yapılan Açıklama[132]
Yüksek Plânlama Kurulu çalışmaları çok verimli devam etmektedir. Devlet Plânlama Teşkilâtımızın uzun ve ciddî bir çalışma sonucu hazırladığı beş yıllık Kalkınma Plânının incelenmesini yakında bitireceğimizi umuyorum. Bu plân, Bakanlıklarda, İktisadi Devlet Teşebbüslerinde ve özel teşebbüs alanında çalışan çok sayıda uzmanla Devlet Plânlama Teşkilâtının yaptığı sıkı işbirliği sonunda hazırlanmıştır. Plânlama, iktisat ve sosyal ilimler alanlarında dünya çapında şöhrete sahip yabancı uzmanların müşahedelerinden de faydalanmıştır. Bunların başında Devlet Plânlama Teşkilâtı Başmüşaviri Hollandalı Profesör Tinbergen gelmektedir.
Yüksek Plânlama Kurulunda beş yıllık kalkınma plânı hakkında edinilen intiba şudur: Bu plân, şimdiye kadar Türkiye’nin iktisadî ve sosyal meseleleri ve durumu hakkında hazırlanmış en sistematik ve toplu bir eserdir. Plân açıklandığı ve yürürlüğe konduğu zaman vatandaşlarımızın da aynı intibaa sahip olacaklarına eminim.
Bu eser, Türk milletinin hayat seviyesini yükseltecek ve yaşama şartlarını mükemmelleştirecek yöndeki gayretler için çok iyi bir çerçeve teşkil edecektir.
Kalkınma plânı
Kalkınma Plânı beş cilt olarak hazırlanmıştır. Yüksek Plânlama Kurulu bugüne kadar ilk üç cildin incelenmesini bitirmiş, dördüncü cildin incelenmesine başlamıştır. Birinci cilt, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısındaki gelişmeler, plânlı kalkınmanın iktisadî ve sosyal hedefleri, devlet ve özel sektörden meydana gelmiş karma ekonominin yapısı ve kurulları, kamu iktisadî teşebbüsleri ve idarede yeniden düzenleme, kredi müesseseleri, nüfus, iş ve işçi meseleleri, toplum kalkınması, sosyal güvenlik ve ekonominin genel kalkınması bölümlerini ihtiva etmekteydi. İkinci ve üçüncü ciltlerde ise Türk ekonomisini meydana getiren sektörler ele alınmış ve genel görünüş izah edildikten sonra tek tek sektörler ele alınmıştır. Bu sektörler şunlardır: Tarımda tarla ziraati, ormancılık, hayvancılık, balıkçılık, madencilik, petrol, imalâtta gıda, içki ve tütün, dokuma ve giyim eşyası, kâğıt, lâstik, plâstik, cam ve camdan mamûl eşya, çini ve porselen, çimento, demir-çelik ve metalürji, madenî eşya ve çelik yapı, makine imalâtı, elektrik makine ve cihazları, tarım alet ve makinaları imalâtı, taşıt onarım ve imalâtı, küçük sanayi ve el sanatları, inşaat, enerji, kok kömürü, hava gaz, elektrik, ulaştırmada taşıma, limanlar ve iskeleler, hava alanları, haberleşme, radyo, hizmetlerde sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetleri ve sosyal hizmetler, turizm ve mesken sektörü bunların yapıları, meseleleri ve hedef kabul edilen % 7’lik kalkınma hızına ulaşmak için bu sektörlerin her birinde yapılması gerekli yatırımların, hacmi, mevcut ve yapılacak tesislerden en iyi faydalanma tedbirleri incelenmiştir.
Tasvip edildi
Yüksek Plânlama Kurulu bu üç ciltte yer alan hususları uygun görmüş ve bazı yeni fikirlerin de ortaya atıldığı toplantılarda Kalkınma Plânının bu ciltleri esasa tesir etmiyen bazı faydalı değişikliklerle tasvip edilmiştir.
Kısa zamanda dördüncü cilt üzerindeki çalışmaları da bitireceğimizi zannediyorum. Çeşitli hizmetleri de içine alan sektörlerde ki gelişmeler bölümü, ikinci ve üçüncü ciltle birlikte, dördüncü ciltte de yer almaktadır.
Plânın beşinci cildi olan insan gücü, istihdam, eğitim, araştırma, bölge kalkınması, uygulama politikası ve dış iktisadî münasebetler bölümleri de Yüksek Plânlama Kurulu’nda görüşüldükten sonra plânın tamamı Bakanlar Kurulunda görüşülecektir. Beş yıllık kalkınma plânı Büyük Meclis’e sunulmadan önce Devlet Plânlama Teşkilâtının, Üniversite, özel sektör, işçi ve esnaf teşekkülleri temsilcilerinin katılacakları danışma kurulunda açıklanacak ve bu kurul üyelerinin görüşlerinden istifade edilecektir.
3 Eylül’den önce
Bu çalışmalar, Büyük Millet Meclis’in açılacağı 3 Eylül tarihinden evvel bitirilerek kalkınma plânı Büyük Meclis’in tasvibine sunulacaktır.
Kanuna göre, kalkınma plânının tatbikatı için ayrıca yıllık programlar hazırlanacaktır. Yüksek Plânlama Kurulu beş yıllık kalkınma plânını incelerken Devlet Plânlama Teşkilâtı 1963 programını hazırlamağa başlamış bulunmaktadır. Bu program da, beş yıllık plânla birlikte 1963 yılı başında yürürlüğe girecektir.
5 Yıllık Kalkınma Planı Üzerine Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[133]
Sevgili vatandaşlarım,
Size bugün, kısa haberler vermek için hitap ediyorum. Hükûmet üyelerinin size sık sık bilgi sunacağını söylemiştim. Şimdi bildireceğim hususun sizleri memnun edeceğinden emin bulunuyorum. Söylemek istediğim şudur: Yeni hükûmetin kurulup güven oyu almasından bu yana, 10 Temmuz ile 31 Temmuz arasında, yani sadece 22 gün içinde resmî sektörün 344 milyon 314 bin 883 liralık ihalesi çıkmıştır. Rakamı tekrarlıyorum: 344 milyon 314 bin 883 lira. Daha kat’i olmamı isterseniz, bunun 85 kuruşluk bir küsuratı bulunduğunu da ilâve edebilirim. Bunlar resmî sektör tarafından girişilen yatırımlar, piyasadan alınan malzeme, verilen siparişler, yaptırılacak onarımlar yekûnudur ve 15 bin liradan aşağı masraflar hesaba dahil edilmemiştir. Bu ihalelerin ilânları, 10 Temmuz ile 31 Temmuz arasındaki resmî gazetede ve gündelik gazetelerde yayınlanmıştır. Yekûn, resmî sektörün piyasaya iyi bir canlılık getirmiş olduğunu göstermektedir. Vatandaşın, kendi gündelik hayatında umumî olarak hissettiği, daha iyi ve geniş havanın mühim sebebi budur. Özel sektör canlılığı da bundan daha az ehemmiyetli değildir. Özel sektörün, harekete geçmek için daima resmî sektörü beklediği gerçeği göz önünde tutulacak olursa, vatandaşlarım devlet sektöründeki hareketten herhalde memnun olacaklardır.
İşin başındayız
Vatandaşlarım bu canlılığın devam edeceğinden ve işin sadece başında olduğumuzdan emin bulunmalıdırlar. 1962’nin plânı da, hazine imkânları da hazır yatırımlar faaliyeti artarak iş hayatımıza intikal edecektir. 1962 faaliyet programını, son satırına kadar tahakkuk ettireceğiz. Bakanlıklar çalışıyor. Ben ve yardımcılarım, bakanlarla beraber faaliyeti günü gününe takip ediyoruz. Yalnız 1962’de bile programın verdiği ferahlık imkânları vatandaş hayatında hissedilecektir. Hükûmetin kararı böyledir. Bakanlıklar bütün güçleriyle bu kararları tatbik etmektedirler. Benden bu konuda yakın bir süre içinde, yeni iyi haberler alacaksınız.
Plânlama hazırlığı
Sevgili vatandaşlarım,
Vereceğim ikinci haber, plânlama hazırlıklarının büyük kısmının gözden geçirilmiş olduğudur. Bundan sonra plânın hükûmetten geçmesi, Büyük Meclis’te kabul olunması devresine gireceğiz.
Hazırlanan plânın büyük esaslarını bir daha tekrar edeyim. 15 senede varılması arzu edilen hedefler tayin olunmuştur. Bu devre 5 senelik plânlar halinde tatbik edilecektir. Demokratik nizam izinde sosyal adaletle birlikte bir kalkınma devrine giriyoruz. İlk 5 senelik plân bize, her sene % 7 ilerlemeden yalnız 5 senede 100’e karşı 173[lük] bir kalkınma verecektir.
Şimdilik söyleyeceğim şudur: İlk 5 senelik plândan sonra bile vatandaş, kalkınmanın her dalında büyük ölçüde ilerlemiş olduğumuzu gözüyle görüp, eliyle tutacaktır. Bu devrenin dış yardımları da çok ümitli yoldadır. Dışardaki bütün dostlarımız emin olabilirler ki, Türk Milleti, kendi kalkınmasının iç finansmanını mutlâka ve eksiksiz sağlıyacaktır. Kalkınmamızla sosyal gelişme ve düzelme, birlikte büyük merhale olacaktır. Bu hazırlıklar bir ay sonra Büyük Meclis’te, tafsilâtıyla umumî efkârın bilgisine ve kararına sunulacaktır.
Tartışmalar tabiidir
Sevgili vatandaşlarım,
Plân, tamamiyle ilmi usullerle vücude gelmektedir. Esası ilimle ve uzun çalışmayla kurulmuştur. İlk tetkiki yardımcılar ve bakanlar arasında, plânlama uzmanlarıyla birlikte tam bir dayanışma ve samimî düzeltme, düzenleme havası içinde yapılmaktadır. Plânın bu devresinde, yani uzmanların hazırladıkları temel üzerinde tahlil ve araştırmayla neticeye varma devrinde tartışmaları gayet tabiî hattâ lüzumlu ve verimli görmek lâzımdır. Fikir birliği ve karar birliği bu tartışmaların sonunda meydana gelecek ve plân bütün milletçe, tereddüt gösterilmeden, sebatla tatbike konulacaktır. Bugünkü tartışma havadisleri üzerinde vatandaşlarım hiçbir karamsar düşünceye kapılmamalıdırlar. Memleketin kaderine bu derece derin tesiri olacak bir plân üzerinde hiç tartışma olmayacağını düşünmek, demokratik hayatın usullerini ve icaplarını hiç anlamamış olmak demektir.
Şimdi hülâsa edeyim. 1962 senesi için iyi ve verimli yoldayız. Ondan sonra gelecek beş sene için temelli ve sağlam hazırlanıyoruz. Vatandaşlarım emin olsunlar, selâmlarımı ve saygılarımı kabul buyursunlar.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof’un Ziyaretinden Sonra Söyledikleri[134]
(...)
Yunan Dışişleri Bakanı Averof saat 11.00’de Başbakan İsmet İnönü tarafından kabul edilmiştir. Başbakan İsmet İnönü bir saat süren bu kabul sırasında Yunan Dışişleri Bakanı ile konuşulanlar hakkında Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilere şunları söylemiştir:
“İki memleket arasındaki dostane münasebetlerden karşılıklı güvenle bahsettik. Müttefik memleketler olarak uluslararası siyasî durumlar üzerinde görüşlerimizi tekrarladık. Verimli, itimatlı, sadık dostlar ve müttefikler olarak karşılanmaktan, konuşmaktan hakikaten bahtiyarız.”
İstanbul’daki “Sanayide Yatırım ve Sermaye Terakümü” Seminerinde Yapılan Konuşma[135]
Sayın üyeler,
İktisadî gelişme meselesinin çeşitli cepheleri üzerinde fikir teatisi için toplanmış bulunuyorsunuz. Size hoş geldiniz der, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Türkiye’de meslekce ilginizi çekecek bir ortam bulacaksınız. İkinci Dünya Harbinden sonra az gelişmiş memleketlerin durumu, insanlığın büyük meselesi olarak ortaya çıkmıştır. Milletler bir yandan kendi içlerindeki varlıklı ve varlıksız zümreler arasındaki farkları asgari hadde indirmeğe çalışırlarken, diğer taraftan, büyük insanlık ailesinde mevcut gelişmemiş geniş kütlelerin üzerine dikkatle eğilmek zaruretini hissetmişlerdir.
Bugün, gelişmesini tamamlama mevkiinde olan kütlelere başlıca iki yolun, iki usulün, iki tarzın teklif edildiğini biliyorsunuz. Türkiye bu yollardan birini kesin olarak seçmiş ve demokratik düzen içinde kalkınma devresine girmiştir. Bu devrede bilimsel gelişmelerin sonuçlarından ve açık tartışmanın feyzinden faydalanmayı başlıca usul sayıyoruz. Bu bakımdan, bize tutacağınız ışık verimli olacaktır. Buna mukabil, bugünkü Türkiye’nin meseleleri üzerine eğildiğinizde memleketimizin, bir laboratuvar önemi taşıdığını göreceksiniz. Biz başkalarının tecrübelerinden nasıl istifade ediyorsak, siyasî hayatta tek partili sistemden çok partili sisteme geçişimizde olduğu gibi düşünürler, demokratik düzen içinde plânlı kalkınma gayretlerimizde de istifadeli noktalar bulacaklardır.
Açık tartışma
Demokratik düzenin, az gelişmiş bir memleketin kalkınmasına mâni teşkil ettiğine inanmıyoruz. Aksine gelişme halindeki bir memleketin ancak demokratik düzen içinde gerçek kalkınmasını başaracağına inanıyoruz. Tuttuğumuz yolun kolay olduğu hususunda bir hayale kapılmış değiliz. Yetişmek istediğimiz milletler ilerlemeye devam etmektedirler ve tabiî seviye yükseldikçe eldeki imkânlar artmaktadır. Zaten, gelişmemiş memleketler meselesinin düşündürücü bir tarafı budur. Milletin benimsemesi suretiyle kâfi yükseklikte bir kalkınma hızı sağlanabildiği ve demokratik her düşünce bir tarafa bırakıldığı takdirde merhalelerin daha kolay alınabileceği kanaatindeyiz. Ancak demokrasidedir ki, bütün kararlar açık tartışmaya dayanır. Bu bakımdan kalkınmanın şartlarını anlamak ve geniş çevrelere anlatmak şimdi Türkiye’de büyük önem taşımaktadır. Çeşitli gruplar arasında, iktisadî meselelerin, seviyesi yüksek tartışmalara konu olmasını çok faydalı sayıyoruz.
Son yıllarda Türkiye’de kalkınma metodları ile ilgili düşüncede büyük bir gelişme olmuştur. İktisadî ve sosyal plânlamada en yeni tekniği kullanan bir kalkınma plânı hazırlanmıştır. Basınımız bu konuda seviyesi gittikçe yükselen açık bir tartışma devresine girmiştir. Hedefimiz Türkiye’yi hür tartışma içinde başarılı bir kalkınmanın örneği yapmaktır. Biz gayemize vardığımız zaman Batı dünyası da kıymetli bir tecrübe kazanacak ve Türk toplumunun fikri ve ruhî seviyesine gelmiş kütleler için doğru yolun demokratik düzen içinde plânlı kalkınma yolu olduğunun bir güzel delilini elde edecektir. Toplantımızın bu canlı tartışma devresinde Türkiye’nin meselelerini aydınlatacak yeni ışıklar getirmesini, biraz da bunu düşünerek temenni etmekteyim.
Ele aldığınız meselelerin her biri bu memleket için büyük önem taşımaktadır.
Yatırımlar
Yatırımlar, devletin ve özel teşebbüsün yatırımlardaki rolü üzerinde duruyorsunuz. Biz kalkınmamız için, başarılı sonuç vermiş olan usulü, karma ekonomi sistemini seçmiş bulunuyoruz. Temel amaç demokrasi içinde sosyal âdalete uygun, dengeli ve hızlı bir kalkınma sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için bilim yolu, insan aklı, insan gücü, tecrübe, sermaye, bütün imkânlardan faydalanmak zorundayız. Devlet herşeyini koyacaktır ve memleket el ele kalkındırılacaktır. Bu görevlerin yerine getirilmesinde hiçbir afi hudut tanımıyoruz. İtibar sahibi bir demokratik hükûmetin yaratacağı güven verici ortam içinde devletin ve özel sektörün plânlanmış gayretleri, zümreleri üst seviyede beraberliğe götürecektir. Başka heves sahiplerinin usulleri ile kitleleri aşağı seviyede birleştirmek fikrini zaten yeni Anayasamızla reddetmiş bulunuyoruz.
Kalkınmada dış kaynakların rolü üzerinde de duracaksınız. Bu konudaki tutumumuz çok açıktır. Kalkınmamızın gerçekleşmesi geçici bir süre için milletlerarası işbirliği imkânlarından geniş ölçüde faydalanmamızla kabildir. Ama, bununla beraber yapılması gereken işin kendi iç kaynaklarımızı harekete geçirecek çaba olduğunu biliyoruz. Dış yardım bizim için, millî kalkınma hamlemizi tamamlayıcı bir unsurdur.
Demokrasi
Demokratik düzenle kalkınılamıyacağı tezini savunanlar, kendilerini burada kuvvetli sanırlar. Milletlerin, kendi iç kaynaklarını demokrasi içinde kâfi derecede harekete geçiremiyeceklerini söylerler. Bu görüşe itibar etmiyoruz. Kaynağı harekete getirmek ile kaynağı kurutmak arasında bir fark vardır. Bizim bütün çalışmalarımızı, plânımızın hesabı kitabı yapılmış iç finansmanını temin etmek istikametindedir. Demokrasinin buna mâni bir rejim olmadığını göstereceğiz. Bir belirli seviyeye gelmiş vatandaş, kendisine her şey açık açık anlatıldığında ve sağladığı imkânların nereye yatırıldığı gösterildiğinde, demokratik sistemin bütün murakabe vasıtalarına karşı saygılı bir hükûmetin işbaşında olduğuna inandığında her güçlüğü yenmeğe hazırdır.
Plânlama
Ele aldığınız bir başka konu da plânlamadır. Türk toplumu plânsız davranışların sebep olduğu sonuçları ve buhranı iyi bilmektedir. Plânlamayı, kalkınmanın vazgeçilmez bir yolu olarak bunun için benimsedik. Şu anda, bu plânın çalışmaları üzerindeyiz. Tasarı, resmî plân haline gelinceye kadar, yani milletin yasama kuvveti tarafından kabul edilmesine kadar her çevrenin fikrine sunulmakta, üzerinde tartışılmaktadır. Sizlerin plân ve plânlama hakkındaki görüşleriniz de bize ışık tutacaktır. Bizim bilim adamlarımız ve uzmanlarımız, teşkil ettiğiniz bu yüksek fikir forumunda görüşlerini, plânın esaslarını sizlere anlatacaklardır.
Türkiye, bir yeni tecrübenin içinde bulunuyor. Kazanacağımız başarı, bütün hür dünya düşünürlerinin, Batı sisteminin başarısı olacaktır. Çalışmalarınızın bu önemli konularda yeni düşünce unsurları getirmesini temenni eder. Sizlere başarılar dilerim.
İstanbul’da Plânlama-Kalkınma Konularına İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı ve İç ve Dış Politikaya İlişkin Sorulara Verilen Yanıtlar[136]
(…) Başbakan önce foto muhabirlerinin resim çekmelerini beklemiş ve foto muhabirlerine hitaben “Beni dinliyecek olanları göremiyorum, ne kadar çok görsem o kadar çok ilham alırım” demiş ve bir süre bekledikten sonra şöyle ilâve etmiştir:
“Daha bitmedi mi? Müsaade edecek misiniz. Kapalı yerde konuşur gibiyim.”
Foto muhabirleri işlerini bitirip ayrıldıktan sonra Başbakan önemli konuşmasına başlıyarak şöyle demiştir:
“Muhterem arkadaşlar,
Geçen sefer İstanbul’a geldim. Görüşmek için fırsat bulamadım. Çabuk döndüm. Bu sefer, sizinle konuşmak için geniş bir zaman ayırdım. Şimdi muhtasar olarak bugün takip ettiğimiz politikanın esaslarını size söyliyeceğim ve sizin aydınlanmak için acele gördüğünüz sorularınıza cevap vermeye çalışacağım.
Biliyorsunuz, biz öteden beri, daha iktidara gelmeden evvel plânlı ve programlı bir kalkınma, bir idare dâvasını takip ettik. Zannediyorum ki, zaman bize sarfolunan emeklerin kayba uğramadan netice vermesi için programlı çalışmayı, memleket işlerinin plâna bağlanması lüzumunu ispat etmiştir. Bizim kanaatimiz de budur.
Karma hükûmetleri kurduğumuz ilk günden itibaren kalkınmanın plâna bağlanmasını esas tuttuk, inkılâp idaresinin bize bıraktığı en kıymetli Plânlama Teşkilâtını takdir ettik. Onu geniş ölçüde çalışmaya sevk ettik. Bu plânlama, iktisadî kalkınmamız için herkesin anlıyabileceği sade ve sağlam temellere dayanmaktadır. % 7 hız temin eden bir kalkınma takip edeceğiz. Bulacağımız kaynaklar, takip edeceğimiz şekiller memleketimizde her sene % 7 bir kalkınma temin edecektir. Nüfusumuzun bugünkü artışına göre, % 3 nüfus artması payını karşılayacak, diğer % 4’ü de umumî ilerlemenin payı olacaktır. Bunu anlatırken ben, 15 senelik hedefi göz önünde tuttuk diyorum. Plânlamanın esası budur. Bu plânla memleketimizin 15 sene sonra varacağı hedef göz önünde tutuluyor. Beş senelik plân bundan başka bir şeydir. On beş sene için tayin edilmiş hedefe varmak, beş senelik plânların birbirinden sonra o hedeflere doğru takip edilmesi ile vücut bulacaktır.
Bu 15 senelik hedefe varıldıktan sonra, yeni bir 15 senelik plân yapılacak ve beş senelik plânlar o hedeflere doğru ilerlemeyi düzenliyecektir. Bunu şunun için söylüyorum:
“15 sene bekliyecek miyiz de bir netice göreceğiz?” deniliyor. Söylediklerine karşılık olarak her tarafta yarı alay yarı ciddî endişe gördüm. “15 sene nasıl bekliyeceğiz?” diye soruluyor. Biz beş senelik plânı tatbike başladığımızdan itibaren her sene bir evvelki seneden daha iyi olacak ve beş sene sonra alınan netice gözle görülür elle tutulur bir bina olacaktır. 15 sene, tasavvur ettiğimiz gibi daha büyük bir hedeftir; beş sene onun tatbikat merhalesinin ilkidir. Çok sabırsızlık da gösteriliyor. ‘Plân olur mu olmaz mı?’ diye soranlar var. Memnuniyetle kaydetmek isterim. Son zamanlarda bunu tatbik edecek biz politikacılara cesaret verici bir ilerleme, plân fikri, sağlam bir plâna istinat ederek masraf etme, ilerleme fikri memlekette gittikçe yayılmakta, derinlere nüfuz etmektedir. Bu plân fikrini her tabakadan her vatandaş destekliyecektir. Bizim için bu büyük kuvvettir. Halkın bu anlayışı karşılaşacağımız güçlükleri, hazırlama ve karar alma devrinde olduğu gibi, sonraki tatbik etme devrinde de kolaylaştıracaktır.
Bu defa hükûmete geçtiğimizden itibaren iki esası göz önüne aldık. Bunlardan biri geçmiş zamanların hem tecrübesinden istifade etmek, hem de ıstıraplarını arttırmamağa ve tamir etmeye çalışmaktır. Onun için dikkat etti iseniz ben şahsen bilhassa geçmiş zamanın ıstıraplarından mümkün olduğu kadar bahsetmeğe çalışmaktayım. Ama gördüğüm muamele de tasavvur edilemiyecek kadar insafsızdır. Sanki dört başı mamur, her tarafı düzenlenmiş ve intizam içinde bulunan bir sistem almışım ve bu gibi bir vaziyet karşısındayım. Hepiniz iyi bilirsiniz ki bu hususta münakaşa etmedim ve etmem, zaten bu maksatla söz açmadım. Plâna ve programa müstenid olarak çalışmalıyız. Bunu her zaman gördüğümüz bir misâl ile mukayese edeceğim. Bu da İstanbul’da göz önünde yaşayan Hürriyet Meydanıdır.
Bu meydan ne safhalar geçirmiştir? Ne masraf edilmiştir? Ve bu durum memleket içinde düzelmesi kolay eksikliklerden biridir. Bugün gidip meydanı gördüm izahat verdiler. Dediklerine göre yeni bir plâna bağlanılmış bu işin barutu, yani parası bulunursa bundan sonraki vaziyet düzelecektir.
Bizim program olarak tesbit ettiğimiz hususlardan birisi geçmiş üzerinde münakaşa etmeden, bunu tarihi tekâmül olarak kabul edip ve insan elinde olmadığı bir defa daha sabit olan bir çok hallerden istifade etmemiz hepimiz için vazifedir. Tarihi tekâmül içinde hâdiseleri tabiî ve felsefi cephesinden tetkik etmeye kendimi alıştırmışımdır.
Bir iki husus daha var. Bu da elimize geçen konularla meşgul olmak ve neyi eksik, neyi yarım buldu isek istifadeli hale getirmeye, eksiğini tamamlamaya çalışmaktır.
Memleket çok emek sarfetmiş, masraf etmiştir. Bunları tamamlayıp hayırlı bir hale getirmeye çalışıyoruz. Bir müessese görüyorum. Bu müessese verimsizdir. Şu kadar para sarfolunmuştur diyorlar. Meselâ bir iş için 50 milyon sarfedilmiştir. Daha 15 milyon sarfedilecektir ve alınacak netice de verimli olmıyacaktır, diyorlar. Benim burada zihnimde kalan 50 milyon liradır. Bu parayı memleketim sarfetmiştir. Şimdi yeniden sarfetmeye mecbur olduğumuz 15 milyondur. Bu parayı sarfedersek, o müessese gelişmiş olacaktır. Bana hâkim olan fikir budur.”
Başbakan İsmet İnönü burada bir misâl vererek aynı partinin değişen idarelerinin bile aynı yolda yürümediklerini, bir diğerinin icraatını öbürünün değiştirmesinin bir gelenek olduğunu esefle belirtmiş, bunun aksini yerleştirmeye çalıştığını, hükûmet işlerinde böyle davranılması lâzım geldiğini söylemiştir.
Plân ve kalkınma
Konuşmasına devam eden İnönü plân ve kalkınma konuları üzerinde durarak demiştir ki:
“Arkadaşlarım, sorularınızdan da anlaşılıyor, plânlama çalışmalarından sızan haberlerden az çok endişeniz olduğu görülüyor. Bu sorulara geçmeden önce bilgi verirsem, bunları bir dereceye kadar cevaplandırmış olacağım. Bu endişelere mahal yok. Plânların hedefinde sabitiz. Hükûmet içinde de mutabıkız. 1963 Mart’ında tatbike geçilecek beş senelik plânı Meclis’ten geçirebiliriz. Bu plân senede % 7 ilerleme hızı temin edecektir. [Plan] Memleketin her sahada ihtiyaçlarını uzun münakaşalarla bir araya koymuştur. Bunları tatbik etmek için uğraşıyoruz. Sırtımızı dayadığımız sütunlar bunlar oldukça vasıtalarını temin edeceğiz. Bu hususu henüz konuşup bir karara bağlamadık. Münasebetine göre evvelâ konuşuyoruz, münakaşa ediyoruz, birbiriyle münasebetlerini araştırıyoruz.
Sade işler
Size bir şey söyliyeyim arkadaşlarım, siyasî hayatımda güç işlerin içinde bulundum. Bazı işlerde başarı kazanmış olanlarla da beraber bulunmuşumdur. Mesuliyeti bana teveccüh eden işlerin hiçbirisinin üzerinden yaldızlar aktığını görmedim, benim muvaffak olduğum, çalıştığım işler sade işlerdir. Bakıldığı zaman asla yaldızlı değil, çok zahmetlidir. Zaman geçtikten sonra bazılarına bir dereceye kadar kıymet atfedenler olmuştur. Benim şahsım bundan ibarettir. Onun için zahmetli bir yol takip ederim. Plân yapacağız, plân takip edeceğiz, bu yol mahrumiyet yoludur, emek yoludur, derhal netice vermez, gösterişli değildir. Zamanla bunların müsbet neticeye varacağına samimî olarak inanmışımdır. İnandığım şeyden dönmem, onu nihayetine kadar takip ederim.
Bu plânı anladığımız görüşte, anladığımız ölçüde takib edeceğiz. Bunda zorluklar da olacaktır.
Cesaretle
Onun için bir an evvel cesaretle doğru bir plânın tatbikine girmek, sebat etmek, neticeyi derhal almak lâzımdır. Şimdi biz bu plânı iktisadî bir bünye olarak karma bir hükûmetle tatbik ediyoruz ve karma bir iktisat politikası ile tatbik edeceğiz. Devlet sektörü ile özel sektör yan yana birbirinin yardımcısı olarak çalışacaktır. Birinin diğerinden sarfınazar edebilmesine imkân görmüyoruz. Yalnız devlet teşebbüsü ile mi kalkınabiliriz, yalnız özel teşebbüs bu işi yapabilir mi diyemiyoruz; mutlâka bunun ikisi emniyet içinde çalışacak ve birbirinin yardımcısı olacaktır.
Tabiî devletçilik politikası uzun müddet yanlış anlaşmalara sebep ve çok tenkidlere hedef olduğu, daha sonra inkılâp devirleri de geçirdiğimiz için özel teşebbüs psikolojik tesirler altında kalmış ve iş hayatına geçirme [uygulanması] gecikmiştir. Memnuniyetle görüyorum ki, iyi bir anlaşma ve güven havası memlekete yayılmaktadır. Özel teşebbüsümüzün de atlayacağı mühim merhaleler ve geçit noktaları vardır. Memleketimizin gelişmesi ve bünyesi itibarile özel teşebbüs, yurdun temel varlığını teşkil edecek büyük teşebbüslere girecek kadar tecrübeli ve cesaretli değildir.
Sermaye piyasası teşekkül etmemiştir. Herkes parasını bankada tutar, % 2,5 gibi bir nema getiriyorsa onunla iktifa eder veya bir aile şirketi kurar. Hisse senedine para yatırarak millet ölçüsünde büyük sermaye toplanmasının tecrübe edilmesini önemli buluyoruz. Bir an evvel özel teşebbüse itimat telkin edilsin ve vatandaşlar müşterek sermaye kurarak bir işe girişebilsinler istiyoruz.
Sosyal islâhat
Umumî olarak zihnimizden geçen felsefe budur. Bu müddet esnasında geçirdiğimiz mühim bir devre sosyal islâhat devridir. Bunun başında işveren ve işçi münasebetleri gelir. Bunun üzerinde samimî olarak ve çok ciddî şekilde duruyoruz. Bir çalışma hayatı, çalışma münasebetleri sağlam temellere istinad ederek tesis edilmelidir. Hayatını çalışma ile geçiren vatandaşlarımız mesleklerinde emniyet içinde ve memlekete büyük hizmet ettiklerinin şuuru ve vukufu içinde bulunarak bir iktisadî hayatı yürütebiliriz. Devlet teşebbüsünde olsun, özel teşebbüste olsun, çalışan vatandaş hakkını aldığı kadar hizmet ettiği müessesenin, büyük teşebbüs için memleket için, kendi hayatı için kıymetli bir destek olduğunu da göz önünden ayırmamalıdır. İşçilerle yakından ilgilenmeyi, hallerini öğrenmeyi şahsen severim. Her temasında yeni bir şey öğrenirim. Fabrikaları gezdim. İktisadî devlet teşekküllerinin birini gezdim. Her iki yerde de daha çok işçilerle temas ettim ve işçilerin görüşlerini bütün açıklığı ile ifade edebilmeleri imkânını sağladım. Kazançlarından şikâyetleri vardı. İş şeklinde şikâyetleri vardı. Sonra hepsini toplayıp mesul makamlarla görüştüm. Sonra bakanlarla görüştüm; alınabilecek tedbirlerin çok kısa zamanda alınmasını, bunların tahakkuk safhasına girmesini ve şikâyet konularını mümkün olduğu kadar mühim bir kısmının giderilmesini istedim.
Vazife başında
Daha sonra bir özel teşebbüs fabrikasını gezdim işçileri gördüm. Bana orada şikâyette bulunan olmadı. Umumî olarak elimizdeki çalışma mevzuatı işverenle işçi arasındaki münasebetleri tanzim edebilmektedir. Özel teşebbüsle bir müteşebbis emri altında çalışan insanlarla beraber bulunurken bu müeyyideleri daima dikkat nazara almaktadır. Kendi koyduğu sermayesinin selâmeti onun gelir getirmesine bağlıdır ve çalışanların memnun, yürekten yardımcı olmaları sermayenin gelişmesi bakımından lüzumlu ve faydalıdır.
Devletimizin şekli ve mevzuatımızın hali sermaye sahibinin haksız bir surette istismarına müsait değildir, şikâyet serbesttir. Devletin mevzuatı kuvvetlidir. Çalışma mesuliyetini taşıyan insanlar vazife başındadır. Bunun için özel teşebbüse göre iktisadî devlet teşebbüsünün hali daha muğlak görülüyor, [çünkü] idare edenler hususî menfaat kaydında değildirler. Şikâyet edenler hususî menfaat kaydı görmedikleri için daha rahat hareket edebilmektedirler.
Güçlük içindeyiz
İktisadî devlet teşekküllerinde partizanlıktan gelen fena bir yol vardır. Bir hususî teşebbüste istediğiniz adamı çıkarmak veya kayırmak maksadile onun işini bozacak kadar ileri gitmek zordur. Nihayet çalıştırılacak, ondan iş alınacaktır. Devlet müessesesinde bu daha kolaydır. Kayırmak da, çıkarmak da kolaydır. Bir güçlük daha var. Devlet müessesesini verimli bir surette işletmek için lâzım gelen tecrübe, umumî mevzuat içinde bu gün tam bedelini alamamaktadır. Bundan başka devlet müessesesinde tam asil bir sorumluluk duygusunun mütemadi tesiri altında bulunmak, bunu, aşağısına da yukarısına da kabul ettirmek kolay bir mesele değildir. Çok sağlam idare ister, cemiyetimiz ilerledikçe bunun merhalelerini muvaffakiyetle atlatacağız. Ama bugün çok güçlük içindeyiz. Hülâsa biz çalışma mevzuatını tatbik ederken gerek şikâyet edenlerin taleplerini makûl bir hadde bulunduracak, gerek kudret sahiplerinin dikkatle vazifelerini ifa etmelerini temin etmek için daha güç devirler geçireceğimizden endişe ediyorum, ruh haletim sıcağı sıcağına budur. Ama bunu temin edeceğiz. Bunları size söylerken dahi bütün memlekete söylüyorum ve herkes meselenin güç taraflarını öğrenecektir.
Ciddi takip
Devlet sektörünün verimli bir surette işletilmesi plânlanmanın başlıca konularını teşkil etmiştir. Senelerce tetkik konusu olmuştur. Bilhassa inkılâptan beri, bir kütüphane dolduracak kadar her müessesenin, her fabrikanın normal bir şekilde işlemesi için ciltler yazılmıştır. Reorganizasyon, yani yeniden düzenleme.. Mesele bu.. İç politikamızda, dış münasebetlerimizde temas ettiğimiz konu budur. “İktisadî Devlet Teşekkülleri reorganize olacak mıdır?” Herkes bunu bize sorar. Halbukî bunların reorganize olmasını biz ciddî olarak takip etmekteyiz.
Arka arkaya iki koalisyon takip etti. İkinci koalisyona güç şartlar içinde başladık. Vaziyet anlaşıldıkça umumî iktisadî hava ümit verici karakterini daha iyi göstermektedir. Sağlam ve iyi bir yolda olduğumuza kaniim, bunu sebatla takip edeceğiz ve başarıya ulaştıracağız. İnancım budur, güvenim budur.”
Sorular
Başbakan İsmet İnönü daha sonra basın mensuplarının çeşitli konulardaki sorularına cevap vermiştir. İnönü ilk olarak Maliye Bakanının son beyanının plânlama çalışmalarına uygun olmadığı şeklindeki soruya karşı şöyle demiştir:
“Böyle bir tereddüde mahal yoktur. Maliye Bakanının vazifesi bu plânın tatbiki için lâzım olan iç finansmanı temin etmektir. Bakanın bunun üzerinde ve bu istikamette çalıştığını bilirim. Kendisi beş senelik plânın finansmanını temin etmekle meşguldür.”
Başbakan birinci koalisyon hükûmetinin başarısızlığa uğraması sebepleri ile ilgili bir soruya cevaben: “Bunun başlıca sebebi, hükûmet üyeleri arasında mevcut mutabakatın ve koordine çalışmanın partilerin teşkilâtına ve parlâmento üyelerine duyurulmamasıdır. Biz bunu koalisyon müzakerelerinde başlıca bir mesele olarak görüştük. Meclis’te koalisyona girmiş olan partilerin, Meclis içinde ahenkli bir surette çalışmalarını devamlı olarak takip etmek için muhtelif karma kontrol komisyonları kurduk. Bir komisyon Meclis’in mesul organlarının ahenkli bir surette çalışmasını takip edecektir. İcab ederse teşkilâtların birbiriyle ahenk içinde bulunmalarını temin edecektir. İki koalisyon arasındaki büyük fark bu defa koalisyona girmiş olan partilerin genel başkanlarının bizzat hükûmetin içinde bulunmalarıdır.
Ben birinci koalisyonda, ortağımızın Genel Başkanının hükûmet içinde bulunmasında ısrar ettim. Seçim esnasında seçmenlerine, hükûmette vazife almıyacağını vadettiğini söyledi ve itiraz etti. Bir anlaşmaya girdik. O suretle nihayet buldu. Bu defa ortak partilerin genel başkanlarının hükûmete girmelerini münakaşasız ileri sürdüm. Bu tabiî görüldü ve hükûmet teşekkül etti.
Bunların hepsi umumî siyasî hayatımızın tekâmülünün safhalarıdır. Buna rağmen kongrelerde şöyle söylüyorlar. Meclislerde böyle diyorlar. Bunun da çaresini bulacağız, mücadelede muvaffak olacağımızı ve işi sağlam tutacağımızı, hükûmeti iktidarda tutacak ekseriyeti muhafaza edeceğimizi kuvvetle ümit ediyorum. Bunu görmesem bizim anlaştığımız nisbetlere göre 450’ye 250-260 güven oyu ile hükûmet kurulmuş olduğu kanaatine varmazdım. 250-260 oyu daima muhafaza ettiğimiz takdirde Meclis’te sağlam bir hükûmet karakterini muhafaza edeceğiz ve sağlam bir hükûmet olarak lüzumlu gördüğümüz tedbirleri Büyük Meclis’in tasvibine mazhar kılacağız. Bu konuda içimde zerre kadar bir tereddüt yoktur. Merak eden arkadaşlarım da benim kadar müsterih olsunlar” demiştir.
Bundan sonra köy politikası konusundaki bir soruya cevap veren İnönü, hükûmet olarak uğraşmalarının başında köy politikasının geldiğini belirterek şunları söylemiştir:
“Şehirli dediğimiz zaman fabrika dediğimiz zaman ona bitişik olarak daima zihnimizi işgal eden başlıca unsur köy ve köylü meselesidir. Nüfusumuzun büyük çoğunluğu köydedir. Mütemadiyen artmaktayız. Köylüye ayrılmış olan tarım sahasında kâfi yaşama imkânları sağlayamıyoruz. Memleketi endüstriyel sahada bir gelişmeye eriştirdiğimiz zaman vatandaşlarımızın büyük bir kısmı geniş bir hayat seviyesine ulaşacak ve umumî kalkınma bu olacaktır.”
Devlet dairelerindeki kırtasiyeciliğin kaldırılması ile ilgili çalışmaların olup olmadığı konusundaki soruyu cevaplandıran Başbakan, normal plânlama çalışmalarının yanında bir de devlet personelinin plânlaştırılması konusunda bir çalışmanın mevcut olduğuna da işaretle, isim yapmış mütehassısların çalıştıklarını, bu konuda hazırlanan raporların pek yakında tatbik mevkiine konulacağını bu suretle büyük ölçüde devlet memuriyetinin meslek haline getirileceğini belirtmiş ve devamla demiştir ki:
Tasfiye yok
“Bu çalışmaya başladığımız zaman ilgililere sordum, yeni esaslara göre lüzumsuz çok [sayıda] memur karşısında kalacak mıyız? Çünkü oldum olası büyük tasfiye hareketlerinden çekinirim. Son elli sene içinde birçok tasfiye hareketlerine şahit oldum. Fakat hiçbiri istenilen neticeyi vermedi. Bunun için devlet memurları üzerinde bir ıslâhat yapılacak plânlama yapılacak dediğimiz zaman çok tasfiyeye mecbur olacak mıyız, diye düşündüm. Bana ilk olarak intikal ettirilen karar şudur: Bir şişkinlik, süratle düzelmesi gereken bir enflasyon karşısında değiliz. Ehemmiyetli ölçüde bir tasfiye hareketine mecbur olmayacağız. Bizim ihtiyacımız devlet memurunun muntazam yetişme, ehliyetli seçme ve zamanımız bakımından yüksek seviyeli bir memur kitlesi meydana getirmek ve aynı zamanda bunlara iyi hayat şartları, yalnız o değil, ilmi bakımdan ehliyetlerini terfilerini ilerletici usullerle temin edemiyoruz.
Yeni plânın bir sene veya bundan daha kısa bir süre içinde meriyete gireceğini zannediyorum, bu suretle bir çok şikâyetlerden kurtulacağımızı da ümit ederim.”
Başbakan İnönü Ceza Kanunu ve anti demokratik kanunlar konusundaki bir soruyu gelen hükûmetlerin daima anti demokratik kanunlardan şikâyet ederek geldiklerini ancak bunları düzeltmeden yenilerini üzerlerine koymaya çalıştıklarını ifade etmiş ve “Ama bunu bizim için söylemiyorum” demiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin tam bir selâhiyetle çalışmaya başladıktan sonra çok verimli ve tesirli olarak bu mevzuun önünü alabileceğini de belirtmiştir.
İnönü bu kabil müesseselerin yeni kurulup çalışmaya başladıklarına da ayrıca işaret etmiştir.
Partizanlık yok
“Partizanlık var mıdır? Yok mudur?” şeklindeki bir soruya cevaben Başbakan “Bence yoktur” demiş, partizanlıkta muhalefette bulunanlardan ziyade hükûmet edenlerin şikâyette bulunduklarını, bunun örneğinin birinci koalisyonda mürahhas bir şekilde görüldüğünü, koalisyon hükûmetlerinin siyasî hayatta bırakacakları en kıymetli yadigârın, memleketteki siyasî çekişmelerin büyük ölçüde azalmasını temin yolunda olacağını söylemiştir.
Başbakan İnönü bundan sonra “Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in Tahran’ı ziyaretinden sonra Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof’un Türkiye’yi ziyareti, Türk dış siyasetinde bir durgunluk devresinden sonra yeni bir canlılık başlamasının belirtileri midir?” şeklindeki bir soruyu cevaplandırarak dış politikamız hakkında bilgi vermiştir.
İnönü demiştir ki:
“Dış politikamızda durgunluk olmamıştır. İnkılâp zamanında da dış âlemle münasebetlerimiz yakındı, fakat soran muhabir bu ziyaretlerden bir canlılık müşahade ettiyse ayrıca memnun olurum. Dışişleri Bakanımız İran’da bilhassa hakikaten başarılı temaslar yaptı, çok iyi ve dostane karşılandı. Konuşulan konularla İran’la aramızdaki dostluk münasebetleri kuvvetlenmiş, ilerisi için feyizli ihtimaller göz önüne alınmıştır.
Yunan Dışişleri Bakanı Averof’un ziyareti pek tazedir. Kendisi henüz memleketimizdedir. Ben kendisi ile çok dostane, istifadeli temaslar yaptım. Memnun oldum, bahtiyar oldum. Kader birliği ciddidir, samimidir. Basınımızın bu kadar ehemmiyetli ve selâhiyetli bir kitlesi ile temas ederken bu hususiyetin lâyık olduğu kıymet ve ehemmiyette karışlanmasını sizden rica ederim. İki memleket arasındaki yakın dostluk münasebetlerinin mihmandarı diplomatlardan, herkesten evvel sizler, umumî efkârımızın mesulleri olacaktır. Ne kadar iyi yardımcı olursanız, bu hem ittifak içinde, hem dışında kuvvet ve imkân verecektir. Temenni ederim ki, Yunan Hariciye Nazırı memnun olarak ayrılacaktır.
Tarihlerimiz birbirine pek girifttir. Ufak hâdiselere uğrayabilir. Sizden ricam bütün tesirlerden uzak, iki memleketin kader birliğini göz önünde tutarak hâdiseleri değerlendirmenizdir.
Biz NATO içinde yalnız müttefik, beraber müttefik olarak değil, NATO’nun bir kanadında ayrıca beraberiz.”
İzmir’de Esnaf Dernekleri Temsilcilerine Yapılan Konuşma[137]
(…) İnönü, 84 esnaf derneğinin temsilcilerinin hazır bulunduğu toplantıyı kısa bir konuşma ile açmış:
“Talihim varmış, böyle bir hazırlığın, sizin toplantınızın üzerine geldim. Yarın bakanlar da gelecek, şimdi sizi dinleyeceğim. İstifade edeceğiz, kaydedeceğiz. Bakanlar da sizinle konuşacak, çalışmaya başlayalım” demiştir.
Bundan sonra esnaf temsilcileri konuşmuşlardır.
(…)
Daha sonra Başbakan İsmet İnönü söz almış ve şu konuşmayı yapmıştır:
“Sizleri çok dikkatle dinledim, vukufla konuştunuz, ifadeli konuştunuz. Doğru olarak not etmeye çalıştım. Bazı arkadaşlarınız lütfettiler, dileklerini rapor halinde de verdiler.
Konuşmalara göre, plânlamada küçük sanat erbabına mühim vazifeler düştüğünün dikkate alınması isteniyor. Emin olmalısınız ki, büyük endüstri ne kadar lâzımsa, bu büyük endüstrinin yayılması, verimli kılınması, genişletilmesi için küçük sanat erbabı o kadar lâzımdır. Bizim kanaatimiz budur.
Birleşmenizi, kooperatif haline gelmenizi bir hedef, bir politika olarak takip ediyoruz.
İktisadî hayatımızda ehemmiyetli bir yer işgal ettiğinizden emin olmanızı, bu ehemmiyeti hükûmetin göz önünde bulundurduğuna güvenmenizi isteriz.
Sorumlu makamların, burada söylediğiniz dertlerinizin mühim kısmını bildiklerini zannederim, ama ben taze olarak onlara anlattıktan sonra, olur veya olmaz, yahut şu nisbette olur, şu nisbette olmaz şeklinde, size bir cevap vermeye çalışacağım.
Müşterek bir konu olarak Halk Bankasından, kredilerden, faizin çokluğundan şikâyet edilmiştir. Bu müesseselerden daha çok istifade etmek isteğinizi anlıyorum. Bu işle hususî olarak meşgul olacağım.
Bazı hatipler, bizde yapılan bir kısım maddelerin dışardan ithal edildiğini, esnafın himayesine aykırı misâller olarak söylediler. Bizde, esnafı himaye edici bir politika takibi, esas meselelerden biridir. Ama bu husus hemen cevap verilebilecek kadar basit değildir. Himaye çaresi arayacağız.
Küçük esnaf ve sanatkârlar kanununun çıkarılması için de çalışacağım.
Eski otomobil ithalinden bahsedilmiştir. Bunu ehemmiyetle dinledim. Yetkili merciye duyuracağım.
Biraz da lâtife karıştırarak, esnafın da tüccar kadar itibarı olsun diye şikâyet ettiler. Cemiyetin her tabakası gibi, esnaf tabakasının da kendi yerinde ağırlığı vardır. Esnafı, çok kıymetli bir cemiyet tabakası saydığımıza yürekten inanmanızı isterim.
Kunduracılar Derneği Başkanı işsizlikten bahsetti, plâstik imalâtın kunduracılara darbe vurduğunu söyledi. Bununla ilgili olarak ve muvazeneli bir şekilde bir istikamet bulmaya çalışacağız.
Kooperatiflerin teşvik edilmesi, Anayasaya göre de ele alınmış esaslardan, temellerden biridir.”
Başbakan daha sonra kalkınma da, plâna esnafın temel yapılması şeklindeki düşünceye temasla konuşmasına şöyle devam etmiştir:
“Kalkınmada, her tabakanın ihtiyaçları, muvazeneli olarak ayarlanmak lâzımdır. Sadece bir tabakanın ihtiyaçlarını temin ederek, diğerlerini geri bırakmaya imkân yoktur. Zaten plân bu demektir. Tabakaları el ele verdirerek hepsinin ihtiyaçlarını imkân nisbetinde gidermek bahis konusudur. Mühim olan, bir tabakanın ihtiyacının ihmal olunmamasıdır. Hiçbir tabaka üvey evlât muamelesi görmeden, muvazeneli olarak böyle bir çalışma düzeni kurulacaktır.
İthalâttan şikâyet vardır. Tabiî bu şikâyet, içerde yapabileceğimiz mahsullerin, dışarı rekabeti ile güç duruma düşmesi şeklindedir. Mesele, yapılacak ithalâtın, zarurî ihtiyaçları karşılaması kadar, yeni mahsulleri üretmeyi temin edecek tarzda olmasıdır. Türkiye’nin ihracatını kolaylaştıracak bir iktisat sistemi konmalıdır. Senelerden beri dışarı çıkarabildiğimiz mahsulleri ve miktarlarını cümleniz bilirsiniz. İhracat maddeleri geniş ölçüde artırılmadıkça kalkınma olmaz. Bunu esnaf, sanayici, müstahsil beraberce vücuda getirecektir.
Toplantınızdan çok istifade ettim. İzmir’de iki gün çalışacağım. İlk çalışmayı sizinle açtım. Ümid ediyorum faydalı olacak. Ticaret Bakanı ile de bir heyetinizi temasa geçiririm. Bana söylediklerinizi bir kere de ona anlatırsınız.”
Konuşmasının bu noktasında, bir temsilci İnönü’ye İzmir Sanayi Sitesi için ne düşünüldüğünü sormuş, Başbakan şu cevabı vermiştir: “Bu ihtiyaç temin olunacaktır. Sanayi sitesi ihtiyacını temin etmek bütün istihlâk ihtiyaçlarının başında gelir. Merak etmeyiniz, temin edilecektir.”
1200 Subay ve Astsubayın Tayini Söylentilerine İlişkin Yapılan Açıklama[138]
İnönü’nün Gölcük’ü ziyareti sırasında, oradaki 1200 subay ve astsubayın başka yerlere tayinlerinin protokole bağlandığı yolunda, bir İstanbul gazetesinde yayınlanan haberi, Başbakan yalanlamış, ordudaki nakil ve tayinlerin tamamen orduya ait bir iş olduğunu, nizamlara göre nakli ve tayini gereken subay ve astsubaylar var ise bunların normal olarak tayin edilebileceğini söylemiştir.
İzmir Ticaret Odası’nda Yapılan Konuşma[139]
“Sizin meselelerinize yabancı değiliz. Merkezde, memleketin iktisadî hayatını ilgilendiren meselelerle meşgulüz. Sizin meselelerinizi yakından takip etmiş olmakla beraber, bu seferki İzmir seyahatimde, arkadaşlarımla birlikte sizi dinlemenin ehemmiyetini takdir ettik. Onun için geldik. Şimdi sizleri dinleyelim, hemen cevaplandırılabilecek olanları arkadaşlarım cevaplandırırlar. İncelenmesi gerekenleri de ayırır ve ele alırız. Yarım saatte 15 günlük iş böyledir..”
(…)
“Hepinizi dinledim. Çok istifadeli konuşmalar oldu. Can kulağı ile dinlediğimden emin olabilirsiniz. Derhal cevap verilebilecek olan dileklerinizi Ticaret Bakanı cevaplandırdı. Ticaret Bakanı bir iki gün sonra gene burada olacak. Onunla tekrar görüşürsünüz. Mevzuubahis meseleleri etraflıca tetkik edeceğiz. Uzun vâdeli olanları ayırt edip diğerlerini Ankara’da ilân etmeğe çalışacağım. Böylece, ilk plânda yapılabilecek olanları ayırıp amelî bir safhaya vasıl olunabilir.”
İzmir’de Tütün Üreticilerine Yapılan Konuşma[140]
(…)
Ege Tütün Ekicileri Federasyonu adına konuşan Korkut Efe, önce müstahsili düşünmek gerektiğini söyleyince İnönü, bu temsilcinin sözünü kesmiş ve şunları söylemiştir.
“Bir noktada emin olmanızı isterim, plânlama diyoruz, kalkınma diyoruz; Hükûmet bu işte en başa tarımı alacağım diye karar vermiş ve Plânlama Teşkilâtı da bu esasa göre çalışmaya başlamıştır. Bu sebeple çiftçi vatandaşların, kendi dâvalarına bakılmıyor, kendilerine ehemmiyet verilmiyor gibi bir şüpheye kapılmalarına mahal yoktur. Hükûmetin görevi çiftçilerimizin refahını ve çalışmalarını isabetle temin etmektir.”
(…)
Bundan sonra İnönü şu kısa konuşmayı yapmıştır:
“Meseleleri bilen arkadaşlarımızla konuştuk. Bu konuşmalardan çok istifade etmiş olarak ayrılıyorum. Mevzuu bahis hususlardan her birini, ehemmiyetli bir memleket meselesi olarak takip edeceğim. Çok istifadeli bir toplantı yaptık memnuniyetle ayrılıyorum.”
Tarım ve Ticaret Bakanlarının kısa konuşmalarından sonra İnönü: “Birbirimizden anlaşmış ve memnun olarak ayrılıyoruz. Allahaısmarladık” diyerek oradan ayrılmıştır.
Ege Üniversitesi Şeref Defterine Yazılanlar[141]
Ege Üniversitesini ziyaret hatırası. Ege Üniversitesini büyük ümitlerle karşılamış idim. Büyük ümitlerimizi artırmış olarak takip edeceğiz. Değerli Rektör ve Profesörler Heyetimize, yetişenlere takdirler ve teşekkürler.
Kuşadası’nda Tarımsal Kalkınmaya İlişkin Yapılan Konuşma[142]
“Sevgili Kuşadalılar, çoktan beri gelememiştim. Sizi pek neşeli, pek sevinçli gördüm. Bayram mıdır, seyran mıdır?” Bunun üzerine bütün Kuşadalılar, “Bayramdır Paşam, bayramdır!” diye bağırmışlardır. İnönü şöyle devam etmiştir:
“Pek keyifli görünüyorsunuz. Gelirken mahsullerinizi ben de gördüm. Neşeli olmaya hakkınız var. İnşallah iyi mahsul alacaksınız.
Bir haftadır gece-gündüz çalışıyorum. Bugün kurtuldum, sizi görmeye geldim.”
Başbakan daha sonra kalkınma plânının esasları hakkında bilgi vermiş ve şöyle demiştir:
“Kalkınma plânının esası, tarım sahasında en önde ve en çok yatırım yapmaktır. Beş senede tarıma, sanayiye, pek çok yere plânlı olarak yatırım yapılacaktır. Tarıma düşen hisseleri ayırırsanız, hepsinden çoktur. Sulama işlerimiz vardır. Toprağı ıslah etmek işlerimiz vardır. Daha çok mahsul almak için birçok tedbirler vardır. Gübreleme başta gelir. Sulama, iyi tohum, gübreleme, toprak ıslahı sayesinde bir dönümden aldığımız mahsulü arttırmak lâzımdır. Ziraatte ileri olan memleketlerde dönümden alınan mahsulün biz yarısını alamıyoruz. Tarımla kalkınmamızda bir dönümden alınan mahsulü iki-üç misline çıkarmak lâzımdır. Plânlama her alanda birbirini destekleyen bir çalışma olacaktır ve bugünkü yaşama seviyemizin bu plânlı kalkınma sayesinde iki misline çıkacağını ümit ediyorum. Her sene bir evvelkinden daha iyi olacaktır. Plânın kabulü de tatbiki de çok zor bir iştir. Ama tedbirler isabetle alınırsa vatandaş plânı severek desteklerse ve dört senede muvaffak olursak ondan sonrası için gam yemiyorum. Zira, ondan sonra memleket hep bu yönde gitmek istiyecektir.”
Söke’de Planlı Kalkınmaya İlişkin Yapılan Konuşma[143]
Sökeliler, aziz hemşehrilerim. Gelir gelmez sizinle bir iki kelime konuşmak istiyorum. Bir haftadan beri İstanbul ve İzmir’de çalıştım. Sabahleyin erkenden başlayıp akşamın geç vakitlerine kadar memleketin muhtelif iktisadî işlerini idare eden tabakaları ziyaret ettim, onlarla görüştüm. Bu temaslardan umumiyetle benim istifadem çoktur. Aldığım intiba memleketin umumî olarak ilerlemesi yolunda ciddî gayretler gösterildiği şeklindedir.
Biliyorsunuz plânlı kalkınma diye bir dâva takip ediyoruz. Meselelerimiz, israfa meydan vermeden plânlı bir şekilde halledilsin istiyoruz. Türkiye ilerlemesini plânlı şekilde yaptığı takdirde dışardan, dostlardan büyük ölçüde yardım göreceğimize güveniyoruz. İyi bir plân yapar ve elimizdeki imkânları doğru şekilde kullanırsak dışardan eksiklerimizi tamamlayabiliriz.
Bu bir haftalık çalışmam benim için çok zevkli olmuştur. Ama takdir edersiniz, kolay olmamıştır. Sabahın sekizinden akşamın sekizine kadar bir sigara bir kahve içmeden çalıştım. Esasen benim âdetimdir. Çalışırken ne ikram ederim, ne de ikram kabul ederim. Çalışmaktan vakit bulamadığım için uzun boylu istirahat edemem. Fakat arada bir neresi olursa olsun bir yer buldum mu, bir iki dakika dinlenirim. Dün de öyle oldu. Bir fabrikanın merdivenlerine oturarak bekledim. Görenler baygınlık geçirdim sanmışlar.
Aziz vatandaşlarım,
Söke memleketimizin sayılı hazinelerinden birisidir. Son seyahatımın son günü canımı buraya dar attım. Şimdi bu gece rahat bir uyku uyuyacağım. Yarın erkenden Ankara’ya uçacağım. Beni kimsenin bulamayacağı yere geldim. Bu gece rahat edeceğim.
Seyahatım sırasındaki temaslarımdan memnunum. Memleketin merkezde farklı görünen meseleleri diğer yerlerde nasıl görülüyor, nasıl anlaşılıyor, buna yakından teşhis koymaya çalıştım. Bu bakımdan seyahatım çok faydalı oldu.
Size teşekkürler sunarım, akşamüstü burada toplandığınız için de ayrıca minnettarım.
Eski MBK ve Cumhuriyet Senatosu Tabii Üyesi Fikret Kuytak’ın Ölümü Üzerine Eşine Söylenen Başsağlığı Sözleri[144]
(...) Başbakan İnönü, beraberinde eşi Mevhibe İnönü olduğu halde, havaalanından doğru merhum Fikret Kuytak’ın evine gitmiştir.
Burada Bayan Kuytak’a “Başınız sağ olsun” diyen İnönü şunları söylemiştir: “Ailece çok üzüldük. Bedbaht olduk. Seyahatte olduğumuzdan son vazifemizi de yapamadık. Şimdi uçaktan indik, doğru geldik. Çocuklarınızı siz yetiştirecek, onlara siz babalık edeceksiniz.”
Irak Sınırındaki Olaylarla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[145]
(…) İnönü, gazetecilerin Güney sınırımızdaki olaylarla ilgili sorularını şöyle cevaplandırmıştır:
Soru: Irak’la olan münasebetlerimizde bir gelişme var mı?
Cevap: Gelişme mi, değişme mi?
Soru: Gelişme veya değişme Paşam?
Cevap: Irak hududumuzda bazı hâdiseler oluyor. Siyasî mahiyeti belli değil.
Soru: Protesto edildi mi?
Cevap: Gereken teşebbüsler yapılıyor.
ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson’ın Türkiye Ziyareti Dolayısıyla Düzenlenen Basın Toplantısında Söyledikleri[146]
Amerika Birleşik Devletleri’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı memleketimizi şereflendirmiştir. Bu anda, bu müstesna olayın bahtiyarlığı içindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı memleketimizde, her muhitte, her tabakada Türk milletinin Amerikan milletine ne kadar candan, ne kadar sarsılmaz bir surette bağlı olduğunu yakından müşahade edeceklerdir.
Kendilerine hoş geldiniz der, Türk ve Amerikan milletleri arasındaki dostluk ve kardeşlik münasebetleri bakımından bu ziyaretin faydalı olmasını temenni ederim.
ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson’ın Türkiye Ziyareti Dolayısıyla Verilen Demeç ve Johnson ile Havaalanında Yapılan Konuşma[147]
“Başkan Yardımcısının memleketimizi ziyareti çok başarılı olmuştur. Kendileri halkımızın her tabakasıyla temas etmek ve Türk-Amerikan münasebetlerinin bütün halk tabakalarına ne kadar derin işlemiş ve yerleşmiş olduğunu görmek fırsatını bulmuşlardır.
Bu halin verdiği emniyetten aşikâr surette memnun olduğunu söylediler. Bu dostane ziyaret sırasında iki memleket arasındaki münasebetlerin meseleleri üzerinde etraflıca görüştük. Görüş birliğinde ve dâva birliğinde olduğumuzu ve dünya sulhuna hizmet için gayretlerimizi birleştirmek için ne kadar kararlı olduğumuzu bir daha müşahade ettiler.
Bu suretle bahtiyarlık veren müttefikler arası çok dostane bir temas yaşadık. Vatandaşlarım bu ziyaretten her surette memnun ve müsterih olabilirler.”
(...)
Başkan Yardımcısı yanında eşi, kızı ve yardımcıları olduğu halde otelden hareket etmiş ve saat 12.30’da Esenboğa havaalanına gelmiştir. Alanda Başbakan İsmet İnönü ile Başbakan Yardımcısı arasında şu konuşma geçmiştir:
İnönü: Büyük başarılar. Millet olarak çok aziz bir hatırayı muhafaza edeceğiz.
Johnson: Başbakanın ve halkınızın gösterdiği alâkaya minnettarız.
İnönü: Dâva müşterek dâvadır. Hislerimiz çok kıymetlidir. Müşterek dâva kıymetlidir. Başkan Kennedy’e hürmet ve sevgilerimizi götürmenizi rica ederim.
Johnson: Bu benim için şereftir.
Bu sırada Mustafa Kemal Derneği’ne mensup gençler Başkan Yardımcısına bir Atatürk Büstü ve Türk Bayrağı hediye etmişlerdir. Başkan Yardımcısı bunun üzerine: “Bu daima Türkiye’de edindiğim dostları bana hatırlatacak” demiştir. İnönü ise: “En kıymetli hediyeyi verdiniz” demiştir.
(…)
Başkan Yardımcısının eşi ve kızı da geçirmeğe gelenlerin ellerini sıktıktan sonra Johnson İnönü’ye, “Tekrar buluşuncaya kadar Allahaısmarladık” demiş, İnönü’de “İyi haberler bekleriz Mr. Johnson” şeklinde karşılık vermiştir.
“Büyük Taarruz Günlerinde Heyecanlı Anlar” (Makale)*[148]
26 Ağustos’tan 9 Eylül’e kadar muharebe sevk ve idaresinde esas olan ve olmıyan sebeplerle heyecanlı anlar geçmiştir. 26 Ağustos günü, Afyon üzerinde, başlangıcın bütün şiddeti toplanmıştı. Düşman topçu ateşi tamamiyle kesilmişti. Ancak, düşman piyadesi müstesna bir inatla Afyon’u tutuyordu. Biz, topçu ateşinin kesilmesini tabiatiyle ric’at hazırlığına yormuştuk. Fakat düşman piyadesinin inadı izah olunamıyordu. 26 Ağustos günü, düşman mevzileri sökülmeden kapandı. Sabaha karşı düşman Afyon’dan çekilmeğe başladı. 5 gün sonra anladık ki, 26 Ağustos günü Afyon üzerinde düşman topçu ateşinin kesilmesi, ilk anda onların topçu kumanda mevkilerinin bizim topçu ateşi ile işlemez hale gelmesinden olmuştur.
Bizim için ikinci en büyük mesele, düşmanın nereye çekileceği ve bizim büyük kuvvetle hangi istikamete yürüyeceğimiz meselesi idi. Çal köyünde bir kağnı üzerinde BAŞKUMANDAN ATATÜRK, Garp Cephesi Kumandanı ve Genelkurmay Başkanı ile bir konferans yaptı. Kısa bir müzakereden sonra, bütün kuvvetimizle İzmir üzerine yürüyüş kararını verdi.
Uşak’a girdiğimiz zaman telâşla karşımıza çıkan köylüler, düşmanın büyük kuvvetle Uşak’a gelmekte olduğunu ve şehre pek yaklaştıklarını söylediler. Yürüyüşte bulunan kıtaatımız elden çıkmış ve kâmilen dağınık bir hale gelmiş olduğundan, durum birdenbire pek ciddî oldu. Fakat kısa bir zaman sonra anlaşıldı ki, Uşak’a düşman kuvvetlerinin geldiği söylentileri, teslim olan düşman ordusu bakiyesiyle teslim alan kıt’alarımızın beraberce şehre gelmesinden çıkmış ve yayılmıştır.
İzmir’e pek yorgun girdik. Karanlıkta Vilâyet Konağında elimize yine acele bir haber geldi. Bir düşman kolu güneyden muntazam bir surette İzmir’e yaklaşıyormuş.. İzmir sokaklarında bir çarpışmaya hazırlanırken bu sefer gelenlerin de muharebeden vazgeçmiş olan kuvvetler olduğu öğrenildi. İzmir’in sıcağı sıcağına ikinci hâdisesi, oradaki İngiliz Konsolosunun İngiltere adına ATATÜRK ile kavgalı bir tartışmaya girişmesidir. Bu tartışmadan sonra, ertesi gün; limandaki İngiliz Donanması Kumandanı, ATATÜRK’e bir subayla nota gönderdi. Rıhtımdaki karargâhta notayı aldık. Bunda ATATÜRK’e, İngiltere Hükûmeti ile harb halinde bulunup bulunmadığı soruluyordu. ATATÜRK, Donanma Kumandanına derhal cevap verdi; gelen subayla gönderdik. Cevap şu idi:
“İngiltere ile Türkiye arasında sulh akdolunmamıştır.”
Temeli bu olan cevaptan sonra İngiliz donanması bir harekette bulunmadı. 26 Ağustos’tan 9 Eylül’e kadar muharebe safhaları içinde, yalnız meydan muharebelerinin heyecanı değil, yukarıda birkaçını anlattığım türlü haberler ve hâdiselerin ve kritik siyasî davranışların helecanlarında görülmüştür.
İzmir’den sonrakiler gelecek seneye… 29.8.1962 – Ankara
İsmet İNÖNÜ
CHP Ortak Grup Toplantısında Meclis’in Yeni Çalışma Dönemine İlişkin Yapılan Konuşma[149]
(...) Toplantı başlar başlamaz söz alan İnönü, “Hoş geldiniz sevgili arkadaşlarım. Sizlere acele söyleyeceklerim var. İki aylık tatilden sonra yeni bir çalışma devri içine giriyorsunuz. Büyük Meclis’te sakin ve verimli bir çalışma havasının hâkim olacağını kuvvetle tahmin ediyorum” demiş ve müteakıben İnönü, 55 ağanın prensip olarak yerlerine dönmelerinin kabinede kabul edildiğini fakat istimlâk edilmiş mallarının iadesi için yeni bir formül arandığını, bunun da başka bir grup toplantısında görüşüleceğini söylemiştir.
İnönü daha sonra C.H.P. Meclis Grubunun vazifelerine de işaret ederek, C.H.P.’nin Meclis’te huzur içinde çalışma şartlarının temin edilmesine yardımcı olacağını belirtmiştir. Başbakan, koalisyon ortaklarının hep beraber muvaffak olma inancı içinde bulunduklarını, bu anlayış içinde çalışacaklarına ve protokola riayet olunacağına emin bulunduğunu söyledikten sonra, plân çalışmaları hakkında bilgi vererek, çalışmaların sona erdiğini istişari kurallarla görüşmelerden sonra plânın, hükûmetten geçeceğini izah etmiş ve Eylül’ün ortasına doğru Meclis’e getirileceğini söylemiştir. Başbakan İnönü müteakıben Siyasî Af Kanununun protokol hükümlerine göre, Ekim’in başında Meclis’e sevk edilmiş olacağını, ayrıca protokolda yer alan konuların anlaşmaya göre derhal neticeye ulaştırılmaya başlanacağını belirtmiştir. Dış politika hâdiselerine temas eden İnönü, Birleşik Amerika Başkan Yardımcısı Mr. Johnson’un Türkiye’deki temasları, Irak hudut olayları üzerinde izahat vermiş ve bu konunun bugün Meclis’te ele alınması ihtimalinin kuvvetli olduğunu söyliyerek, “C.H.P. Grubunun ilk toplantısının bir selâmlaşma mahiyetinde olduğunu, normal Grup toplantılarında daha çok konuşacağını” sözlerine ilâve etmiştir. İnönü’nün izahatı tasvip edilmiş ve kendisine büyük tezahürat yapılmıştır.
“İzmir’e Kavuşma Hatıraları” (Makale)*[150]
Millî Mücadelenin tam mânasiyle Büyük Millet Meclisi idaresinde geçen devresinde İzmir’e kavuşmak, millet gözünde, büyük dâvada kazanmamız ve bir kelime ile tam kurtuluşun timsali olmuştur. Milletin asırlarca çektiği ve daha önümüzde bulunan güçlüklerin çözülmesi İzmir’in alınması ile mümkün olacak sanılıyordu. İzmir’e giriş pek zahmetli ve çok fedakârlığa mal olmuştur.
Afyon’dan yol açıldığından itibaren İzmir’e kadar yalnız muharebe meydanlarından değil, dört tarafımızdan bitip tükenmeyen yangın sütunları arasından geçtik. Bu yangınların sebepleri büyük tarih hâdiseleri içindeki sebeplerdir. Küçükler emir aldıklarını söylerler, büyükler disiplin kalmadığını söylerler. Sevinmek veya acınmak duygularının çatıştığı bu günlerde ATATÜRK’ün Alaşehir veya Salihli’de bir sundurma altında konuşurken bir gün yine Yunanlılar’la ittifak etmemiz ihtimalinden bahsettiğini hatırlarım.
İzmir’e girerken Belkahve’den şehri ve limanı ATATÜRK’le seyrettiğimizi hatırlıyorum. Liman sayısız harb gemileri ile doluydu. Harb gemilerinin zırhlarının ve toplarının ne olduğunu hiç hatırına getirmeyen yaya ve süvari Türk askerleri dürbünle fark ediliyordu. Bu güzel manzaranın tesiri İzmir’e girişimizin ikinci, üçüncü gününde tekrar karanlık oldu. “İzmir’i aldık ama, İzmir şehri Anadolu’nun yarısı ile beraber harap oldu” havası ortalığı sarmağa başlamıştı. Bu karamsar düşüncelerin üstüne ATATÜRK’ün kuvvetli iradesiyle herkesi kolundan tutup çıkarttığını bilirim. Ümitsiz anlarda herkes azim ve neşe vermek için dünyaya gelmiş olan Başkumandan, yerinde bulunanları, İzmir’e girmekle büyük dâvayı kazanmış olduklarına tekrar inandırıyordu. Gördükleri yangın, sıkıntı ve sefaletin hepsinin tamir edilmesinin bir mesele olmadığını düşünmeğe sevk ediyordu. Bu sayede bütün memleket bir büyük seferin manzaraları hikâyesine kapılmaksızın durumu soğukkanlılıkla hakikî ölçüsü ile görmeye sevk edilmişti.
Memleket için hazırlanan bildirilerdeki yeis ve felâket haberlerinin önüne geçiyordu. “İzmir’i aldık ama, ne oldu canım? Memleket de, İzmir’de bir yığın toprak haline geldi haberini karamsar politikacılara vermenin ne mânası var, bırakın şunları..” diyordu.
İzmir’de yangın havasına, iyimserlik ve güzel gelecek hülyaları iki üç gün içinde hâkim oldu. İstanbul’dan gazeteciler ve hasretliler, Ankara’dan Büyük Meclis ve Hükûmet üyeleri İzmir’e gelmeye başladılar. Herkes, ümitler ve plânlarla beraber şikâyetler ve ithamlarla doluydu. ATATÜRK fırsat buldukça geç vakitlere kadar konuşuyor ve dinliyordu, “Bundan sonra yapılacak işlerimiz var” diye sık sık bana söyler ve geniş ölçüde devlet ve kültür reformlarını işaret ederdi.
Bu iyimser hayallerin yanında bir gerçek bize ağır baskı yapıyordu. Müttefikler bizi İzmir’de bırakmışlar, bizimle hiç meşgul olmuyorlardı. Devlet ve Milletin zahmet ve zaferinin karşılığını alması dâvasına müttefikleri zorlamak icap ediyordu. Daha büyük “patlama”lara mahal vermeyen ancak kâfi derecede ehemmiyeti ve tesiri olan bir zorlama yapılmak lâzımdı.
Başkumandanlık düşünüp taşındıktan sonra İzmir’den kuzeye doğru harekât tekrar başladı. Şimdi Boğazlar üzerine yürüyorduk. Cihan Harbinin galip müttefiklerine Türkler’le sulh müzakeresine girmek lâzım olduğu anlatılacaktı. Tedbir, keskin bir ilâç gibi derhal tepkisini bütün dünyada gösterdi. İngiltere Başvekili müttefiklere ve bütün dominyonlara Türk tehlikesini feryat etmeye başladı. Dört beş gün süren dünya ölçüsünde bir gerginlik ve hazırlıktan sonra müttefikler bizi mütareke müzakeresine çağırdılar. Yeni hayatın penceresi, aralık açılmıştı. Bundan evvelsi Mudanya Mütarekesinin yoludur. Onları gelecek sene anlatacağım.
CHP’nin 39. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[151]
Sevgili Arkadaşlarım,
Çok zamandan beri CHP’nin kuruluş yıldönümünü kutlamıyoruz. Bu kutlama bize kıymetli ve yeni bir heyecan veriyor. Bu münasebetle bir siyasî toplantı huzurunda olduğumu bilerek kısaca siyasî görüşlerimi sıralamaya çalışacağım. Partinin kuruluşu tarihinin yani 39 sene evvelinin hatıraları gözümün önünde canlı ve taze olarak yaşamaktadır. O günlerin meselelerini şu şekilde hülâsa edebiliriz. Büyük bir mücadeleden yeni çıkmışız. İstikbal bir çok meçhullerin halli şu müşküllerden geliyor. Gerçi biz varmak isteğimiz hedefler bakımından belli ve açık bir durum almıştık. Yalnız bunun gerçekleşmesi sırasında ne gibi engellerle hangi müşgüllerle karşılaşacağımız bizim için tamamen meçhul bir durumdu. İşte o günlerde bu haldeydik.
CHP, vatanın zor ve güç günlerinin, ümitsiz günlerinin partisidir. CHP’nin kaderi daima güçlükleri yenmek, selâmete kavuşmak ondan sonra yeni bir güçlük devrine girmektir. Her güçlüğün yenilmesinden sonra geriye bakıldığı zaman toplam olarak memleketi yeni bir medeniyet safhasına ulaşmış görürüz.
39 seneden beri iç politika ve dış politika olarak karşılaştığımız olaylar kısaca şunlardır:
Büyük Millet Meclisi Hükûmetinden Cumhuriyet İdaresine geçiş, bunun tepkileri, ondan sonra milletin bünyesinde bir büyük medenî devletin temelini teşkil eden devrim hareketleri. Harap olmuş bir memleketin imarı..
Hemen bütün dünya ile düşman halinde olan Türkiye’nin bütün dünya ile dost haline geçmesi gayretleri.. Ve nihayet İkinci Dünya Savaşı.
Milletçe geçirdiğimiz güçlükler CHP’nin ideal edindiği iç nizamın gerçekleşmesi yolunda milletçe gösterilen kolaylıklardan ve selâbetlerden faydalanmak suretiyle halledilmiş ve bunların hepsinden memleket başarı ile çıkmıştır.
Burada bir noktaya dokunmak istiyorum. İkinci Dünya Savaşını basit bir mesele olarak ele almayın. İkinci Dünya Savaşından evvelki dünya nizamı ile ondan sonraki dünya nizamı biribirine güçlükle benzeyen iki ayrı dünya âlemidir. Bu harpte kendisini tehlikeden masun sanan birçok memleketler felâketlere sürüklenmişlerdir. Bir çok büyük devletler ortadan kalkmışlar yeni ve değişik çehrede büyük devletler yeni emellerle, yeni mücadele safında birleşmişlerdir. Türkiye bu İkinci Dünya Savaşının badiresinden selâmetle çıkmıştır.
İşte bu devreler CHP’nin mesuliyette ve iktidarda çoklukla fikirlerini yürütebildiği devrelerdir. İkinci Dünya Savaşından sonraki devre ise gerek iç nizam gerekse dış durum olarak yeni bir çabalama devrine girmiş olmak manzarasını gösterir.
Bu devrede, iç politika bakımından ilk günden beri ideal edindiğimiz, kurulmasını düzgün işlemesini arzuladığımız demokratik rejimi ve çok partili siyasî hayatı yerleştirmeye çalıştık. Bu uğurda bir çok güçlüklere sarsıntılara uğradıktan sonra bugüne geldik.
Şimdi bugün demokratik nizamın, yeni siyasî hayatın en güç tatbikatının içindeyiz. Çoklukta değiliz. Hiçbir siyasî parti çoklukta değil. Ancak partiler bir araya geldiği zaman çokluk teşkil ediyor. Ve bu suretle hükûmet işleri yürütülmeye çalışılıyor.
İkinci Karma Hükûmetin sorumluluğuna katılmış durumdayız. Bizim bu çaba içinde iki mühim vazifemiz var.
Birisi, mesuliyet ortaklarımızla beraber ahenk içinde çalışarak memleketi ileriye götürmeyi başarmak.
İkincisi, mesuliyet dışında bulunan muhalefet partileri ile medenî münasebetler kurmağa çalışmak.
Bu iki dâvanın başlıca çaba ve başarısı CHP’ye teveccüh etmiştir. Karma Hükûmette mesuliyete ortak olarak vazife yapmaya çalışıyoruz. Fakat bilmek lâzımdır ki, güç durumda olarak CHP esaslı ve başlıca bir rol ifa etmektedir. C.H.P. teşkilâtının arkadaşlarımızın ve gençlerimizin bu müstesna vazifeyi ifa edecek zihniyet ve kabiliyette olduklarından eminim. Gençlerimiz yapıcı olarak yeni siyasî hayat anlayışının samimî ve imanlı taraftarları olarak kendilerini geleceğe hazırlamalıdırlar. Biz millet olarak Batı demokrasisinin medenî usullerini tatbik edip yerleştirmeğe mecburuz. Şimdiki tutumumuz ve azmimiz budur.
Bu medenî mekanizmanın işlemesini parti teşkilâtımız kolaylaştırmalıdır.
Burada bilhassa önemle ve zevkle belirtmek isterim ki; Karma Hükûmeti teşkil eden siyasî partiler en muhterem şahsiyetlerini ve kabiliyetlerini mesuliyet mevkiine getirmişler, CHP ile ortak çalışmaktadırlar.
Muhterem arkadaşlar,
Siyasî hayatımızda büyük bir inkılâp devresine girdik. Bu devrenin başlıca özelliği nisbî temsil usulü ile memleketi ahenk ve uzlaşma içinde idare etmektir. Bundan dolayı siyasî parti teşkilâtlarının çalışmaları da büsbütün başka bir mahiyet almıştır. Bunun farkına varmak lâzımdır. CHP bu yeni hayat tarzını kurmak için en önde çalışan bir siyasî teşekküldür.
Karma Hükûmeti teşkil ettiğimiz zaman uzun müddet şikâyete maruz kaldım. Azap çektim. Karma Hükûmette siyasî partiler hem hükûmet âzası olarak çalışıyor, hem de vatandaş karşısına gittikleri zaman birbirlerinin aleyhinde eski usul propaganda yapıyorlar. Eğer, vatandaşı memnun eden bir durum varsa bunu “CHP’ye çok güçlükle kabul ettirdik” diyorlar, şayet vatandaşın memnun olmadığı bir durum varsa o zaman da “Ne yapalım hükûmete tamamen hâkim değiliz CHP’ye bunları bir türlü anlatamıyoruz” diyorlar.
Bu birbirinden ayrı sözlerin ve tutumun karma hükûmetin bünyesinde muvaffakiyet istidadı bırakmadığı sabit olmuştur. Bunları herhangi bir tahrik için söylemiyorum. Amma bu gibi hastalıklar olduğunu gözlerinizde ve vatandaşlarımın huzurunda belirtmek istiyorum. Bunları tedavi etmek istiyorum. Bunların tedavi edilmesiyle memleketin bu dertten kurtarılması lâzımdır. Bunları tedavi etmek birinci derecede CHP’ye düşmektedir. Bu sözlerimin bütün parti teşkilâtı tarafından işitilmesini ve ona göre hareket edilmesini isterim.
Muhterem Arkadaşlarım,
Partizanlık etmemek, vatandaşlar arasında eşit muamele yapmak, vatandaşlar arasında iyi geçimi sağlamak en büyük emelimiz ve amacımızdır.
Biz partizanlık yapmıyoruz, filân yapıyor münakaşasından kaçınmak için dikkat ederek söylüyorum: bu gibi hastalıklar güya bizim bünyemizde oluyormuş gibi söylüyorum.
Hakikat şudur ki, cemiyetin bünyesi yeni bir nizam için yeni bir tekâmül devrindedir. Bunun güçlükleri içinden çıkmak ve memleketi bu güçlüklerden çıkarmak siyasî partiler içinde en büyük mesuliyet C.H.P.’ye düşmektedir.
Bu güçlüklerden çıkmak ve bu hastalıklardan süratle tedavi edilmek imkânı C.H.P.’nin göstereceği ileri anlayışa ve sinir hâkimiyetine büyük ölçüde bağlıdır.
Koalisyon partileri olarak hürriyet nizamı içinde temelli, istikrarlı bir demokrasi kurmakta kararlıyız. Uğrayacağımız güçlükler ne olursa olsun nereden gelirse gelsin, hepsini yenecek ve tesirsiz bırakacak kudretteyiz. Vatandaşlar arasında iyi geçimi sağlamak için sabırlı, itidalli ve kararlıyız.
Eski arkadaşlarımız her zaman karşılaştığımızda demokratik siyasî hayatımızın ne zaman itidale kavuşacağını benden sormuşlardır. Kendilerine batılı mânada olgun ve itidalli münasebetlerin kurulacağını ve bu konuda merhaleler kat ettiğimizi söylemişimdir. Bunda ısrarlıyım. Açıkça bilinmesini isterim. Biz 40 senede 3-4 asır ilerlemişizdir. Yepyeni bir Türkiye vücuda gelmiştir. Bu Türkiye’nin her sahada ilerlediği, tarih gözü ile büyük takdirlere mazhar olduğu sabit olmuştur. Bu itibarla yeni hayatımız da böyle olacaktır. İleri garp demokrasisine, istikrarlı ve vatandaşlar arasında iyi geçimli hayat devrine kavuşacağımız muhakkaktır. Hiçbir engel bizi bu yoldaki çalışma ve gayretlerimizden asla alıkoyamıyacaktır.
Bir büyük iktisadî hamle içindeyiz. Çok dikkatle hazırlanmış plânın ne dereceye kadar başarıya ulaşacağını ilk beş sene gösterecektir. Eksik de olsa yanlış da olsa beş yıllık plân devresinden sonra bugünkünden çok daha göz kamaştırıcı günler gelecektir. Hatalar belli olacak, sonraki devrenin plânları daha salim teşhislerle, daha sağlam esaslarla hazırlanacaktır. Ama ilk beş yılın sonu bugünden muhakkak iyi ve ileri olacaktır.
Milletçe plânlı kalkınma devrinin icablarına güçlüklerine alışmak lâzımdır.
Hükümetteki Bakanlara Yönelik Spekülasyonlarla İlgili Yapılan Yalanlama[152]
Dün yayınlanan bazı İstanbul gazetelerinde “İnönü, YTP ve CKMP’li Bakanları itham ediyor”, “İnönü, bazı Bakanlardan şikâyetçi”, “İnönü, koalisyon ortaklarını tenkid etti” başlıklarıyla çıkan haberler üzerine Başbakan İsmet İnönü bir açıklama yaparak demiştir ki:
“Evvelce birbirine karşı olup da sonra koalisyonda çalışan siyasî partilerin mukadder olan hastalıklarına işaret olarak ve aşırı bir tariz mânası çıkmamasına dikkat ederek, geçmişteki bazı olaylardan bahsettim.
Bugün mesuliyette bulunan koalisyon partilerine teveccüh edecek hiç bir şikâyeti bahis konusu etmedim. Aksine, mesuliyet arkadaşlarımın yüksek vazife hislerini ve değerlerini minnetle belirttim.
Hükûmet içinde bir tartışma konusu bulunduğuna delâlet edecek yanlış anlamaları önlemek için gerçeği umumî efkâra saygı ile arzediyorum.”
CHP Meclis Grup Toplantısında Siyasi ve İktisadi İstikrara İlişkin Yapılan Konuşma[153]
“Arkadaşların tatil dönüşü intibalarını dikkatle takip ettim. Çok faydalandığımı zevkle belirtmeyi bir görev bilirim. Konuşmalar sonunda iki nokta tavazzuh etmiştir. Meselelerimizi bu iki nokta etrafında toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi temel politika meseleleri, diğeri ise, tatbikat meseleleridir.
Temel politikanın başında, memleketteki siyasî hayatın istikrarı, emniyeti ve yarın ne olacağı endişeleri gelmektedir.
Yabancı devlet adamları, yazarları, bir memleketin içinde bulunduğu duruma isabetle teşhis koyarlar. Ne kadar saklanmaya çalışılırsa çalışırsın, bir memleket hakkında isabetli teşhise varırlar. İstikrar var mı, yok mu? Bunu kesin olarak öğreninceye kadar bir bekleme devresi geçirirler. İstikrar unsurlarına gelince, evvelâ Hükûmetin bünyesinde vardır. Yabancı müşahitler bunu görmektedirler. Türk vatandaşı da bu teşhise katılmaktadır. Hükûmetteki istikrarı devam ettirmek ve teşkilâtlarda işletmek lâzımdır. Meclis’te, memlekette ve dış münasebetlerde bu istikrar teessüs etmiştir. Benim görüşüme göre, Büyük Meclis’te itidal üzere telâşsız şekilde mesaiyi devam ettirmek zarureti vardır. Bu hususu Meclis’in açılışından evvel sizlere belirtmiştim. Bugün de dikkatle göz önünde tutulması gerektiği kanaatindeyim. İstikrar unsurunda Hükûmetin kuvvetliliği ve devamlılığı esastır. Üç parti birarada çalışırken anlayış birliği içinde olursa, Hükûmet sağlamdır ve istikrarlıdır. Evvelemirde ortak partiler anlayışında bizim üzerimize düşen vazifeyi kusursuz yapmamız lâzımdır. İstikrar politikasının devamlılığının teminatı her şeyden önce Grupların münasebetlerine bağlıdır. Memleket seçmenlerinin % 38’ini temsil eden CHP bu çalışmalara istikamet verecek başlıca büyük siyasî teşekküldür. Ortaklarımızın idarecileri iyi niyet içindedirler. Koalisyonun muvaffakiyeti için şartların müsait olduğuna inanmaktadırlar.
Vatandaş, memlekette iktisadî hayat bakımından buhranın, güçlüklerin halledileceğinden ümitli hale gelmiştir. Seçimler yapılalı henüz bir yıl olmasına rağmen ve plân tatbikatına da geçilmediği halde iktisadî ve malî hayatta büyük ilerlemeler kaydedildiği vatandaşın gözünden kaçmamaktadır. Bir intikal devrinde, hele koalisyon halinde bulunan bir Hükûmet için, bu, azımsanmıyacak bir başarıdır. Hükûmet, mütesanit haldedir. Hükûmet içinde intikam politikasının taraftarı olacak ve 27 Mayıs aleyhtarlığı yapacak hiçbir unsur yoktur.
Bu hükûmet sağlam bir bünyeye sahiptir, çok kuvvetlidir, emniyet telkin etmektedir.
Millet olarak güçlükleri yenmekte büyük bir haslete sahibiz. Canını çok sevenlerimiz dahi vatan uğrunda, hamiyet yolunda, anı geldiğinde, gözünü kırpmadan ölüme koşar. Uzun askerlik ve devlet hayatında Türk Milletinin bu hasletini çok yakından müşahade etmişimdir. Çetin devirlerin milleti olan Türkler’in yenemiyeceği güçlük yoktur. Temel politika hakkında söyliyeceklerim bunlardır.
Tatbikat meselelerine gelince, milletvekili ve senatör arkadaşlar asayiş meseleleri üzerinde durdular. Şurasını hatırlatmak isterim ki, dikkatimiz hep neticeler üzerinde toplanmaktadır. Asayişin varlığı veya yokluğu hep netice olarak mütalâa edilmektedir. Asayiş devrine ve asayişsizlik devrine nasıl gelinmiştir. Bu husus gözden kaçmaktadır. Millî Mücadeleden sonra, asayişi tesis edinceye kadar neler çekmişizdir. İsyanlar, Atatürk’e suikastler, zaferden kaç yıl sonra olmuştur? Fena idarelerden sonra asayiş bozulursa akşamdan sabaha düzeleceğini sanmak hayal olur. Asayişin tesisi uzun gayretler ister. Alınacak tedbirlerin neticelerinin alınması için zamana ihtiyaç vardır. Zaman isteyen bu tedbirler alına dursun, her şeyden önce hükûmetin kararlı ve hâdiseleri ânında bastırabilecek kuvvete sahip olması asayişin tesisinde başta gelen bir husustur. Bu hususu dikkate almışızdır. Hükûmetteki ortaklarımız, Grubumuzda konuşan arkadaşlarımız gibi düşünmektedirler. Aynı dertler ve çareler etrafında birleşmiş bulunmaktayız.
Asayiş konusunda mühim bir hususu da belirtmeden geçmiyeceğim. İdarecilerin istikbal endişesini kaldırmakta büyük fayda vardır. Az gelişmiş bölgelerde iyi memur kullanmak elbette ki zaruridir. Millî Mücadeleden beri iyi memur meselesi bu memleketin başlıca konusu olmuştur. Halka tahakküm iddiasında olan zihniyetle uğraşmışızdır. Düsturumuz şudur: Memurun haysiyeti korunmalıdır. Memur, hukuk içinde kalacak, hakaret etmiyecek ve hakaret görmiyecektir.”
İnönü, Irak hâdiselerine de temas etmiş, Barzani olaylarını ve muhtemel gelişmelerinin ne olabileceği hakkında düşüncelerini anlatmıştır.
Başbakan ve CHP Genel başkanı CHP’nin yeni bir çalışma şekli takip etmesi lüzumunu da belirttikten sonra tahrikçi hareketlere temas etmiş, söylentilere ve menfî propagandalara karşı şunları söylemiştir:
“İyi niyetli olmayanlar, muvaffak olamıyacak, kışkırtmalar netice vermiyecektir. Bunları size kesin olarak ifade edebilirim.”
Planlama Danışma Kurulu Toplantısında Yapılan Konuşma[154]
Sayın üyeler, muhterem arkadaşlarım. Çok ehemmiyetli bir çalışma için zahmet ettiniz geldiniz, toplandık. Çalışmalarımızın memleketimiz için çok faydalı olacağına güveniyoruz. Sizi saygı ile, sevgi ile selâmlarım. Çalışmalarınız çok önemlidir. Size Türkiye’nin kalkınması için dikkatle, uzun emekle hazırlanmış bir plândan bilgi vereceğiz. Bu plân üzerinde çok çalışılmıştır. Bu çalışmalarda geniş ölçüde çok bilgiye, doğru hesaplara ve verilere dayanmak gerekmiştir. Resmî daireler, hususî kaynaklar bu bilgiler için çok uğraşmışlardır. Eksiklerimiz zamanla düzelecektir ve plân mükemmel hale gelecektir. Eksiklerimizi işin tabiatına bağlıyacağınızı tahmin ederiz.
Bu plânın cemiyetimizin çalışmasında güven verici olduğunu emniyetle söyliyebiliriz. Hürriyet nizamı içinde bir cemiyetin bünyesini esas alıyoruz. Edindiğimiz çeşitli misâllerden sonra kâfi kararınız hürriyet nizamı içinde, demokratik nizamda cemiyetin ilerlemesini ve kalkınmasını temin etmektir.
Bu plân karma ekonomiyi iktisadî sistem olarak kabul etmiş olan bir cemiyetin plânıdır. Devlet sektörünün çalışması özel teşebbüsünki ile ahenkli olarak yapılmış, bu fikir çok samimî olarak, ciddî olarak plâna temel olmuştur. Plânda sosyal adalet fikri esas olarak dikkate alınmıştır. Vasıtalarla ve imkânlarla sosyal ihtiyaçlar her gün ilerleyen ve eksikleri tamamlanan bir usul içinde ilerleyecektir. Anayasamız sosyal meseleleri cemiyetin gözönünde bulunduracağı başlıca esas olarak kabul ve ilân etmiş, Plân da bu esasa dayandırılmıştır. Cemiyetin kalkınması sosyal adalet fikri ve ahenk içinde, denge içinde gerçekleştirilebilir.
Arkadaşlarım, bir mesele plân fikrinin ruhunda vardır ve tecrübeden gelen, mesuliyetten gelen bir tesir ile bize de hâkim olmuştur. Kalkınma, ilerleme hem iktisadî, hem sosyal sahada vasıtalara ve imkânlara bağlı tedrici bir harekettir. Bugün bin ihtiyaç içinde bulunan milletimizin bütün ihtiyaçlarını bir yılda tatmin edebileceğimiz bahis konusu olamaz. Her milletin kaybettiği zamanları telâfi etmek için, eksik kaldığı müddetle mütenasip olarak bir ilerleme ve telâfi etme devri olacaktır. Elverir ki, milletler plânlamaya kati kararlı olmalı ve zamanı en verimli olarak sarfetmelidirler. İlerlemeye niyet edince geçen zaman beyhude değildir. Plânda bu fikirler esas alınmıştır.
Plân kalkınma için usul gösteren bir vasıtadır. Başarı derecesi milletçe ve devletçe ehemmiyetinin kabul edilip istediği fedakârlığa katlanılmasına ve milletçe benimsenmesine bağlıdır. Yüksek heyetinizin ilgisi ve daimî desteklemesi plânın milletçe benimsenmesine yardımcı olacaktır.
Plân memleketler için yeni bir hayat getirir. Plân içinde kalkınmayı kabul eden millet, cemiyeti israftan korumayı birinci madde olarak kabul etmiştir. Bu sadece devletin resmî bütçe ve masraflarında değil, milletin özel hayatında israftan kendisini koruması demektir. Bu plân esas olarak hükûmetçe, Büyük Millet Meclisi’ne karşı mesul olan hükûmetçe tatbik edilecek siyasetin esaslarına göre hazırlanmıştır. Bu konuda alışılmadığı için hükûmetler memleketin bütün alanlarında esas siyaset istikametlerini tayin ederek bir plân dairesine vermek suretiyle işe başlamamışlardır. Plâna memur arkadaşlar kendileri daima sormak, temas etmek suretiyle bilgi almaya çalıştılar, biz de hükûmetin takip edeceği siyaseti kendilerine anlatmaya çalıştık.
Yüksek heyetiniz takdir buyurur ki, iktisadî ve sosyal kalkınma fikirleri kâfi derecede işlenmiş, olgunlaşmış olmadığından başlangıçta eksiklikler olmuştur. Bu eksiklikler bundan sonraki plânlarda yer almıyacaktır. Hiçbir eser vücuda geldiğinden mükemmel değildir. Tecrübelerden geçtikten sonra bir evveline nisbetle mükemmel halini alarak devam eder.
Plân büyük ölçüde tatbikat ve kanunlarda ahenk, birbiri ile iyi ölçüler içinde uyuşmak isteyen bir inzibat sistemidir. Plânın hazırlanmasında ihtiyaçların birbiri ile ahengini muhafaza için gayretle çalışılmıştır ve çalışılacaktır. Büyük Millet Meclisi plânın ehemmiyetini kabul etmiş ve plâna büyük ilgi göstermiştir. Ümit ediyoruz ki, plân, bütünlüğünü muhafaza eden bir usul içinde Büyük Meclis’ten geçecektir. Plânın Meclis’e insicam içinde gelmesi sağlanmıştır. Çalışmalar etraflı tutulmuştur. Plânlama Kurulu’nda plânlama uzmanları ve hükûmet üyeleri meseleler hakkında fikirlerini söylediler. Memleketin bütün ihtiyaçlarına taalluk eden plân çalışmalarına hükûmet üyeleri büyük ölçüde katıldılar. Sonra çıkan neticeler hükûmet içinde fikir teatisi halinde müzakere edildi.
Hükûmeti temsil eden arkadaşların fikirlerini daha önce aldık. Plân hükûmette henüz karara bağlanmamıştır. Hükûmet karar almadan burada memleketimizin kültürel, sosyal, iş hayatında, iktisadî hayatında yer alan grupları temsil eden bir genişlikte toplandık.
Memleketin iş hayatında söz sahibi olan, memleketin iktisadî meselelerini temsil eden Yüksek Kurulunuzu toplamağa çalıştık. Önce Plânlama Teşkilâtı’nın hazırlayış şekli, plânın hedefleri, maksatları izah edilecektir. Sonra geniş ölçüde müzakereye başlanacaktır. Her temsil heyeti, gerek heyet, gerek şahıs olarak fikirlerini söyleyeceklerdir. Bunları dikkatle zaptedeceğiz. Halletmek istediklerinizi söyleyeceksiniz. Ama karşınızda karar alacak bir organ yok. Taleplerinize karar verecek durumda değiliz. Buradan plân hakkında esas fikirlerini alıp hükûmete götüreceğiz ve bu, daha sonra Büyük Millet Meclisi’ne verilecektir. Kati şeklinin kararını Büyük Millet Meclisi verecektir.
Muhterem arkadaşlarım, plânlama fikrine şahsen ümitler bağladım. Hükûmet, Büyük Millet Meclisi ve cemiyette bu fikri benimsettirmeye çalıştım. Eserde sizin irşatlarınız önemli olacaktır. Bundan sonra toplantının idaresini Başbakan Yardımcısı bir arkadaşa bırakacağım. Başarılar dilerim.
CHP Meclis Grup Toplantısında Anayasa Düzenine Karşı Hareketlere İlişkin Yapılan Konuşma[155]
Son zamanlarda tahriklerin ve ayırıcı hareketlerin artması karşısında duyduğunuz teessüre iştirak ederim. Tahrikler vardır, yapılmaktadır. Tedbire gelince, demokratik rejim içinde tedbir bulmaya çalışıyoruz.
Anayasamızı koruyacak tedbirler Anayasamızda mevcuttur. Hükûmet Anayasa düzeni içinde bütün tedbirleri almakta kararlıdır. Kanunların bütünü ile tatbiki, âmme hizmetleri kadrolarında, icrada ve kazada görevli olan vatandaşlarımızın başta gelen vazifesidir. Bir tekâmül devri geçiriyoruz, bir mücadele içindeyiz. Bunun gerektirdiği metanet, sabır ve itidali elden bırakmıyacağız. Kararlı olursak itidal içinde yenemiyeceğimiz güçlük yoktur. Bu yeni devrin bütün ihtilâtlarını emniyetle karşılıyacağımızı zannediyorum.
CHP Meclis Grup Toplantısında İç ve Dış Gelişmelere İlişkin Yapılan Konuşma Özeti[156]
(...)
Parti Meclisinin dünkü toplantısında, Merkez Yönetim Kurulu’nun, son ayların siyasî olayları hakkındaki raporu da okunmuş ve bundan sonra İsmet İnönü etraflı bir konuşma yapmıştır.
İnönü konuşmasında dış politika olaylarına temas etmiş, bugünkü durumu anlatmış ve dış politikada Türkiye’yi ilgilendiren olaylar hakkında geniş izahat vermiştir.
İktisadî konulara da temas eden İnönü, bu meyanda günün başlıca meselesi olan 5 yıllık plân üzerinde de durmuştur.
İnönü, konuşmasının iç politika olaylarıyla ilgili kısmında ise bilhassa son zamanlardaki tahrik ve tahrip edici neşriyattan bahsetmiş, hükûmetin bu neşriyat karşısındaki tutumunu anlatmış, parti teşkilâtının devlet hayatına hâkim olan yeni zihniyete alışması gerektiğini söylemiştir.
İsmail Rüştü Aksal’ın CHP Genel Sekreterliğinden İstifa Mektubuna Verilen Yanıt[157]
Aziz İsmail Rüştü Aksal
Ankara Milletvekili
Genel Sekreterlik vazifesinden çekilmek mecburiyeti duyduğunuzu derin teessürle ve resmî olarak öğrenmiş bulunuyorum. Bu kararınızı Yüksek Parti Meclisi’ne arz ettim. İttifak ile hüzün ve teessür ifade eden Parti Meclisi üyeleri muhakemelerini sizi bu karara sevk eden sıhhi sebeplerin ehemmiyeti ve bir an önce faal vazifeye başlamanız dileği üzerinde toplayarak istifa kararınızı kabul etmek mecburiyetinde olduklarını gösterdiler.
Sayın Aksal, devlet hizmetinde ve parti saflarında şimdiye kadar ifa buyurduğunuz değerli hizmetlerin takdirkârı ve minnettarıyız. Bundan sonra da vatanımıza faal ve çok değerli hizmetler ifa edeceğinize yürekten inanıyoruz.
Partimiz bütün teşkilâtı içinde sizin temiz ve asil adınızı yüreğinde taşıyacaktır. Faal vazifeden geçici olarak ayrı durmak mecburiyetinde kalacak siyaset adamlarının sizin gibi kalblerde derin sevgi ve takdir izleri bırakarak ayrılabilmeleri samimiyetle özlenecek bir iyi talihdir. Sizi bu mazhariyetinizden dolayı hulûs ile tebrik ederim.
Size yürekten sevgilerimi ve bir an önce sağlık durumunuzun düzelmesi temennilerimi teyit etmekle şeref duyarım.
İsmet İnönü
CHP Meclis Grup Toplantısında Demokratik Rejimin Gelişimine İlişkin Yapılan Konuşma[158]
(...) İnönü evvelâ Doğu meselesini ele almış, yapılacak işlerden bahsetmiş, Doğan’ın ortaya attığı “Haraçname”yi o zaman söylemesi gerektiği halde kendisine söylemediğini, 15-20 yıl sonra ortaya çıkarmasının garip olduğunu ifade ettikten sonra Avni Doğan’ın eskiden alınmış tedbirlerin yanlışlığından ve Muğlalı olayından bahsetmesine işaretle, görevli bulunduğu sırada vukua gelmiş bir olayı zaman zaman tazelemeğe çalıştığını, bilhassa sıkıştığı zamanlar bu yola gittiğini söylemiştir. (...)
Sözü rejim meselesine getiren İnönü, Avni Doğan’ın 2 nci koalisyona da aleyhtar olduğunu, zaten Grupta oy vermediğini, koalisyonu bozalım demenin rahat ve kolay olduğunu, kendisinin de köşeye çekilmekle dinlenebileceğini söylemiş ve “Koalisyon bozulduktan sonra ne olacak?” diye sormuştur.
İnönü devamla, görevin kolay olmadığını, devlet hizmetlerinde beğenmiyenlerin fazla olmasına rağmen hizmetin yapılacağını, meselenin yapılan işe inanmak, zorluklarla mücadele etmek olduğunu, koalisyon yürümez diye kesip atmanın hiçbir mânası bulunmadığını ifade ile özetle şunları söylemiştir:
“Ben fevkalâde bir insan değilim. Bana çok şey atfederler. Halbuki ben de sizin gibiyim. Yalnız bir hususiyetim var. Cemiyetin iş olarak beni sorumlu kıldığı görevi yapar ve sonuç alırım. Bu sonucu alıncaya kadar ne tökezlenirim, ne de acayip davranışlara kıymet veririm. O sonuca muhakkak giderim. Şimdi de bana verilen bir görevi memnun olarak yapıyorum. Sizden istediğim bana yardımcı olmanızdır. Cemiyet vazife verdiği zaman insanı uzaktan takip eder. Hattâ vazifesini yapan insanı görmiyebilir. Bu önemli değildir. Vazifeyi bırakmayı gerektirmez.”
C.H.P. Genel Başkanı daha sonra demokrasinin Türkiye’de kuruluşundan bahsetmiş, ilkel hayattan kurtulmak için bu yolun seçildiğini tariz edenlere cevaben bildirerek alınması istenen tedbirlere de temasla şöyle demiştir:
“Bu rejimde her aşırı harekete karşı tedbir olmaz. O başka rejimlerin işidir. Bu rejim kendisine karşı olan hareketleri gelişme sırasında teker teker ifna [ikna] eder.”
İnönü, örnekler de vererek 14’lerin bu rejim içinde ve bu potada tasfiye edildiğini, diğer olaylara da dikkat edilirse kendi kendine fakat zaman içinde çözüm yolları bulunduğunu söylemiştir.
Rejim konusundaki sözlerini İnönü şöyle bitirmiştir:
“Öne bakarken arkanıza da bakın. Orada kat ettiğiniz mesafeyi göreceksiniz.”
İnönü’nün cevabı üzerine Avni Doğan pek fazla sinirlenmiş ve Parti Meclisi’nden istifa mektubunu orada yazarak Başkanlığa vermiştir. Avni Doğan’ın istifası üzerine Ferda Güley’in teklifi ile meclis dağılmadan toplantıya bir süre daha devam edilmiş, bu arada İnönü yeni bir konuşma daha yaparak demokrasi mücadelesine giriş sırasındaki hâtıralarını anlatmış ve Türkiye’nin mücadelelerden geçerek bu güne geldiğini fakat bütün mücadelelerinde de muvaffak olduğunu, başarı kazandık demekle başarı kazanılamayacağını, Millî Mücadele devrinde bunların çeşitlilerini gördüğünü açıklamış ve Parti Meclisi üyelerinden feragat, birbirlerine güven ve hükûmete yardımcı olmalarını istemiştir.
79. Yaş Günü Ziyaretleri Dolayısıyla Söyledikleri[159]
(...) Bu münasebetle kendisini kutlayan genç bir gazeteciye İnönü, “İnşallah, senin de benim yaşıma geldiğini görürüm” demiştir.
Bunu söyledikten sonra uzun bir kahkaha atan İnönü, sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Vaktiyle, Kumandanıma sormuştum “Kaç yaşındasınız?” diye. Kumandanım, “48 yaşındayım, hayat dediğin bir gün bile değil” dediği zaman, bir tuhafıma gitmişti ki… “Adam, dünyaya kazık mı çakacak” diye düşünmüştüm. Ben o zaman, henüz 28 yaşında bile değildim.
Şimdi, bunu hatırlayınca kendi kendime utanırım.”
(...) C.H.P. Gençlik Kolları Merkez Yönetim Kurulu üyelerinin kendisine sundukları beyaz karanfilleri aldıktan sonra “Bunu eşime göndereceğim, o da benim gibi sevinecektir” demiş, daha sonra da gençlere şu tavsiyede bulunmuştur.
“Eğer benim hayatımı beğeniyorsanız benim gibi hareket edin, sinirlenmemesini bilin.”
İnönü, bu sözleri gençlerin, “Uzun yaşamak için kendilerine ne tavsiyede bulunacağını” sormaları üzerine söylemiştir.
İnönü, C.H.P.’li gençlere daha sonra, demiştir ki: “79 yaşıma girdiğim bugün de çok iyi, demir gibiyim. Kudretim yettiği müddetçe çalışacağım.”
79. Yaş Günü Dolayısıyla Düzenlenen Gecede Yapılan Sohbetler[160]
(...)
İnönü, saat 20’ye kadar Bulvar Palas’ta kalmış, kendisini tebrik edenlerin hemen hepsiyle şakalaşmıştır. Bir ara, Trabzon C.H.P. Milletvekili Kâmuran Ural, Mardin C.H.P. Milletvekili Şevki Aysan, Kayseri Milletvekili Nuh Mehmet Sağlam kendi aralarında yaptıkları uzun hesaplar sonunda, İsmet İnönü’nün C.H.P.’nin en geç milletvekili olduğu sonucuna vardıklarını söylemişlerdir, İnönü, yaş ortalaması 31 olan bu üç genç milletvekilinden Şevki Aysan’a:
“Yani senden de küçüğüm değil mi?” dedikten sonra bir kahkaha atmış, hemen ardından da, kendisini genç ve dinç hissettiğini söylemiştir.
Eşi Mevhibe İnönü’ye:
“Gazetecilerle bir kadeh martini içmek isterim”, dedikten sonra bir göz kırpıp, “Ama sadece bir kadeh, fazla değil” diye devam eden İnönü bir ara foto muhabirlerine takılmış:
“Çocuklar sizi ne kadar üzdüğümü biliyorum. Fakat yapabileceğim hiçbir şey olmadığını düşünüyorum, Sizin şerefinize içiyorum” demiş. Sonra da, gülerek:
“Dünyada yarım bırakılması iyi olan hemen tek şey, sarhoşluktur” diye ilâve etmiştir. İnönü bu ikinci kadehten sonra, içki almamıştır.
CHP Eskişehir Sivrihisar İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[161]
Sivrihisar C.H.P. Kongresine,
Sivrihisar’dan geçerken yüreğimde daima engin bir neşe ve kuvvet hissettim. Sakarya’dan sonra Sivrihisar’da karargâh kurduğumuz zaman Sivrihisarlılar kaleleri ve güler yüzleri ile bana gelecek kurtuluş ve zafer günlerinin müjdesini söylemişlerdir. Sizi hep o gözle gördüm.
Arkadaşlarım,
Siyasî hayatımızın, iyiye gittiğini, gelecek günlerin ferahlık getireceğini size söyleyeceklerdir.
Gözlerinizden öperim. Sivrihisar’ın daima iyi günler müjdecisi olan tabiatına hasretlerle sevgiler sunarım.
CHP Uşak İl Kongresine Gönderilen Mesaj[162]
Uşak C.H.P. İl Kongresine,
Arkadaşım, Sayın Genel Sekreteriniz Kemal Satır Uşak Kongresinde bulunacaktır. Beraber bulunup Uşaklıları yürekten selâmlamayı çok arzu ediyordum.
Uşak, harbte ve sulhte, benim hayatımın büyük hâdiseleri ve şerefleriyle benim için müstesna değerde vatan köşesidir. Uşaklılara, birbirinden sağlam hatıralarla bağlıyım.
Kongrenize bir iki kelime söyleyeceğim. Vatanımız büyük bir ilerleme ve gelişme yolundadır. Geçirdiğimiz güçlükler, menkıbeler olarak çocuklarımıza intikal edecektir. Demokratik yolla muvaffak olacağız. Plânla feyizli bir kalkınmayı başaracağız. Hepsinin vasıtası ve çaresi en başta vatandaşların kendilerine inanması ve güvenmesidir. Uşak güvende ve imanda örnek olan yerlerimizdendir.
Hepinizin gözlerinden öperim. Sizin için başarılar dilerim. Sağolunuz, varolunuz.
Devlet Planlama Teşkilatı Yöneticilerinin İstifasıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[163]
(...) Başbakan İsmet İnönü Plâncılarla konuşmadan önce gazetecilerin “İstifalarını kabul ettiniz mi?” sorusuna “Etmedim” diye cevap vermiş ikinci soru olan Peki, kabul edecek misiniz?” sorusunu ise “Etmiyeceğim” diyerek cevaplamıştır.
Fakat Plâncılarla yaptığı bu son görüşmeyi müteakip Meclis’ten ayrılırken basın mensuplarının, bu konuda sordukları aynı mahiyetteki bir soruyu “İstifalarını kabul edeceğim” şeklinde cevaplandırmıştır.
CHP Meclis Grup Toplantısında DPT Yöneticilerinin İstifalarına İlişkin Yapılan Konuşma[164]
(...) Çalışmalar saat 10.00’da Dr. Suphi Baykam’ın başkanlığında başlamıştır. Gündem dışı söz alan C.H.P. Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü, Devlet Plânlama Dairesindeki istifalara temas ederek, plân üzerindeki görüşmelerin 16 Temmuz’da açıldığını, Ağustos ve Eylül aylarının plân çalışmaları ile geçtiğini, plânın Hükûmete Ağustos ayı ortasında intikal etmesi düşünülürken ilk çalışmalardan sonra bu sürenin uzayacağının anlaşıldığını bildirmiş ve plânın ancak 25 Eylül’de Meclis’e sevk edilecek hale geldiğini söylemiştir.
Başbakan İnönü, istifalar hakkında da demiştir ki:
“Daire reislerinin hizmetlerine müteşekkirim. Tamamiyle takdir edemediğim masun sebeplerden istifa etmişlerdir. Esefle kabul etmeye mecbur oldum. Uzmanlarla mesuliyet mevkiinde bulunanlar arasında şu fark vardır: Uzmanlar doğru bildiği hususları söyleyecek, yazacak ve altına imzasını hiçbir endişe duymadan koyacaktır. Ondan sonra icra safhası gelir. Bu safhada mesuliyet hükûmetindir. Her mütehassıs bir görüşü veya bir görüşler bölgesini temsil eder. Mesul adam belki elli noktadan kararını tayin etmek mevkiindedir. Siyasetçi, uzmanları dinledikten sonra karar vermek durumunda olan adamdır. Bu kararın bütün mesuliyeti verene racidir. Plânlama çalışmalarında iktisatçılarla maliyeciler arasında görüş ayrılıkları olmuştur. İktisatçılar da, maliyeciler de kendi sahalarında tecrübeli ve ilmi kapasiteleri yüksek olan kimselerdir. Bu uzmanlar görüşlerini savunduktan sonra karar vermek mevkiinde olanlar yukarıda da ifade ettiğim gibi mesul icra adamlarıdır. Bu noktanın iyi anlaşılması lâzımdır.
Uzman fikrini söyler, mütalâasını bildirir. Ama tatbik edip etmemek mesuliyetini taşımazlar.”
İnönü bu izahatı verdikten sonra istifa edenler için de şunları söylemiştir:
“Kendilerine müteşekkirim. Pek güzel çalıştılar. Kıymetli bir eser meydana getirdiler.”
AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Telgrafı ve MDO Bildirilerine İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[165]
Başbakan İsmet İnönü saat 11.25’de Başbakanlığa gelirken gazeteciler kendisine, “Adalet Partisi Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın, Hükûmeti partizan davranışla suçlandıran telgrafı ve Millî Devrim Ordusu imzası ile yayınlanarak önceki gün Ankara’da gece yarısından sonra çeşitli evlerin, gazete idarehanelerinin ve parti binalarının kapıları altından atıldığı anlaşılan beyanname hakkında ne düşündüğünü” sormuşlardır. Başbakan İsmet İnönü, gazetecilere şu karşılığı vermiştir:
“Adalet Partisi’nin telgrafını şimdi sizdin öğrendim, henüz okumadım. İsnadın herhangi bir ehemmiyeti yok.
Beyannameyi takip ediyoruz. Nerede, nasıl basılmış, kim dağıtmış, tahkik ediyoruz.
Hâdiselerden hiçbiri memleket asayişini bozacak kudrette değildir. Hükûmet vaziyete hâkimdir.”
(...) Başbakan İsmet İnönü dün Bakanlar Kurulu toplantısından ayrılırken gazetecilere, A.P. Genel Başkanı Gümüşpala’yla konuşanlar konusunda “Meclis’te görüşülenleri konuştuk. Bugün yeteri kadar görüş birliğine vardık” demiştir.
(...) Başbakan İsmet İnönü dün Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Başbakanlıktan ayrılırken bir gazeteci “Paşam, Gümüşpala’nın size bir muhtıra verdiği, bazı şartlar ileri sürdüğü söyleniyor, doğru mu?” diye sormuştur. İnönü, bu gazeteciye şu cevabı vermiştir:
“Muhtıra filân yok. Hiçbir şart ileri sürmedi. Esasen şart mart kabul etmem, ben!”
Genel Siyasi Durum Üzerine Türkiye Radyolarında Verilen Söylev[166]
Sevgili vatandaşlarım,
Siyasî münakaşaların arzu edilmeyen bir manzara göstermesi karşısında vatandaşlarımın yürekten üzüldüğünü biliyorum. Memleketin nereye gittiğini endişe ile soranlar vardır. Karamsarlık, hattâ yeis havası içinde sorumlu hükûmetin başkanı olarak sizi aydınlatmak istiyorum. Bütün siyasî hayatımızda vatandaşlara hakîkatleri açıkça söylemek yoluyla onların memleket huzuruna ve vatanın selâmetine sahip çıkmalarını temin etmek mümkün olacağını tecrübe etmişizdir. Hükûmet bu usulde devam edecektir.
Sevgili vatandaşlarım,
Biz bu çeşit rahatsızlık havasını ilk defa geçirmiyoruz. Büyük seçimlerden bu yana birkaç defa bunun içine düştük. Her defasında memleketin nereye gittiği endişe ile soruldu. Memlekette Meclis’in açılamıyacağı, bir hükûmetin kurulamıyacağı, iktisadî hayatın düzelme yoluna giremiyeceği hep tasa konuları oldu. Hattâ Meclis’e bir başkan bulunamıyacağı çok kimseyi dertlendirdi. Hülâsa, halin ve âtinin ümitli olmadığı üzerinde karamsar düşünceler vatanımızı kaç defalar sardı. Bunların her birinde çok ümitli görünmiyen şartlar altında sorumluluk aldığımız günlerde dahi bu karamsar düşüncelerin köklü temeli olmadığında Büyük Meclis’in ve millet kudretinin Hükûmet kurmaya da, meseleleri halletmeğe de muktedir olduğunda ısrar ettik. Yenilemiyecek sanılan güçlüklerin yenilmesi, iktisadî hayatın açılması, feyizli kalkınma tedbirlerinin alınması devletin içerdeki başarılı bu yürüyüşüne karşılık, dış âlemdeki dostlarımız arasında memleketimiz itibarının artması sebatla gerçekleştirildi. Türkiye’ye yardım için iyi niyetli teşekküller kuruldu. Her tarafta Türkiye ile dostluğun önemi yeniden takdir edildi. Bu neticeler, kimin haklı olduğu konusunda bir fikir verebilir.
Esef verici durum
Sevgili vatandaşlarım,
Bu kısa hatırlatmaları övünmek veya bugünkü üzücü manzarayı küçümsemek için yapmıyorum. İyi bir noktaya geldiğimiz sırada, memlekette demokratik düzenin esasına dayanan münakaşalar silsilesinin aşırı istikametlere sürüldüğü, gizli ve aşikâr tahriklerin taşkın olduğu, ufak, büyük hâdiseler karşısında memlekette karamsar bir hava yaratılmak istendiği bir gerçektir ve bu esef verici bir durumdur.
Sevgili vatandaşlarım,
Kabul etmek lâzımdır ki, bu yeni durumun esas tahrikçileri Türk vatanının iyiliğini istemiyenlerdir. Türkiye memleketi ve halkı güçlükleri yenip iyi istikametlere yöneldikçe onlar her münakaşanın içine bir başka çelme ile sokulmaktadırlar. Millet düzenini, gelişme ve kalkınma imkânını bozacak çekişmeleri her ocakta ve her toplulukta kaynatmaya uğraşmaktadırlar.
Biz bunları yeneriz
Biz bunları yeneriz. Bizim vazifemiz memleketi ümitsizliğe sevkeden zehirli çekişmelerin sebepleri üzerinde durmak ve bunları basirete, itidale sevk etmektir. Vatandaşlarım, sizi yüreğimden temin ederim, siyasî hayatımızın iktidarda ve muhalefette itidal içinde medenî ölçülerin yürümesini sağlamak için hudutsuz tahammülümüz ve sabrımız vardır. Söz dinlemiyen hiçbir taşkın ve aşırı iddianın karşısında hükûmetçe en ufak bir ürküntü duymuyoruz. Haddini bilmiyenlere kanunlarımızın ve milletimizin sağduyusunun hadlerini bildireceğinden zerrece şüphe etmeyiniz.
Kötüye gitmeyecek
Bu mülâzalarımın hülâsası olarak memleket nereye gidiyor diye samimiyetle üzülen vatandaşlarıma cesaretle diyorum ki: Memleket kötüye gitmiyecektir. Memleket, esas tedbirlerinde kuvvetli adımlarla her uçtaki fesat yuvalarını, her çeşit sergüzeştçileri hüsrana uğratacaktır. Bu yürüyüşte önümüze çıkan engel mahiyetindeki güçlükleri zararsız hale getirmeğe kudretimiz tamdır. Bunu devletin meselelerini imkânlarını ve kudretlerini yakından bilen, onlarla her gün sıkı vazife teması içinde bulunan sorumlu bir Hükûmet başkanının kesin kanaati ile söylüyorum. Nefsinize güvenin, Türk Milletinin istikbaline güvenin.
Bunu ifade ederken dayandığım bir esaslı hâdiseyi daha herkesin dikkatine arzederim. Vatandaş, sorumluluğunu unutan intikam gazetelerinin tahriklerinden hoşlanmıyor. Vatandaş, gizli maksat güdenlerin kan kokan beyannameler dağıtmalarından ve mevhum kuvvetlerin karşılıklı tehdit savurmalarından nefret ediyor. Vatandaşın bu duygusu, Hükûmetin görevini kolaylaştırmaktadır ve hürriyet düzeni içinde yaşamanın kuvveti de buradadır.
Tahrik ve saldırışlar
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün görüleni size birkaç cümle ile anlatmak isterim. Bir takım kimseler son zamanlarda siyasî münakaşaları Büyük Millet Meclisi’nden dışarı çıkarmış ve bunlar süratle fikir münakaşası halinden uzaklaşıp açıktan tahrikler ve mukabil saldırışlar şekline dökülmüştür. Gerek tahriklerin ve gerek mukabili saldırışların şimdi vatandaşı uyardığını güvenle görüyoruz. Bilinmesi gereken şudur: Hükûmetin tahrikleri takip etmesi tabiî olduğu gibi, her nevi saldırışa karşı derhal vatandaşın emniyetini sağlıyacak tedbirler alması da görevidir. Anayasanın temin ettiği haklar içinde basın hürriyeti de, toplantı hürriyeti de konmuş ve vatandaşın bunları kullanma imkânı şüpheye mahal bırakmıyacak surette ifade edilmiştir. Anayasanın bu ifadesi, basının Anayasada yer almış ilkelerin –27 Mayıs’ın mânası ve meşruiyeti, bu ilkelerin başlıcalarından biridir– bunların karşısına geçmemesi, toplantıların ise silâhsız ve saldırısız olması şartına balıdır. Saldırı için toplanmak veya toplantıdan sonra saldırıya teşebbüs etmek Anayasanın verdiği hak değil, Devletin bütün kuvvetleriyle men olunması lâzım gelen bir suç mahiyetindedir. Tıpkı basının basın hürriyetini suç işleme vasıtası haline getirmemek mecburiyetinde olması gibi, Anayasaya göre, bundan başka toplantıların tatbikatı özel bir kanunla düzene konacaktır. Bu özel kanun düzene konacaktır. Bu özel kanun Büyük Meclis’ten çıkmak üzeredir. Özel kanun herhangi bir topluluk hareketinin kanun düzenini bozacak bir şekil almasına herhalde müsaade etmiyecektir. Vatandaşlarıma bunları söylemekten maksadım gazete sütunlarındaki veya sokaklardaki birbirine mukabil siyasî taşkınlıkların memleketin huzurunu bozacak bir hâl alması endişesini bertaraf etmektir.
Kuvvetli hükûmet
Sevgili vatandaşlarım,
Tatsız manzaranın uyandırdığı yeis içinde hükûmetin aşırı hareket edenlere karşı taviz verdiği, zayıf davrandığı, kuvvetli olmadığı telkinleri tesir uyandırmaktadır. Önce, kuvvetli hükûmetin ne olduğu hususunda mutabakata varmak lâzımdır. Gazeteyi kapatırsın, susar. Topluluğa ateş edersin, dağılır. Hayat tarzı olarak seçtiğimiz hürriyet nizamı içinde kuvvetli hükûmet bunu yapan hükûmet değildir. Bunlar kapalı rejimlerin kuvvetli görünmek çabasında olan hükûmet etme usulleridir. Demokratik rejimde mutlaka Hükûmet aleyhinde yazanlar olacaktır. Mutlaka kongrelerde söyleyenler olacaktır. Başkaları da çıkıp bunlara karşı vaziyet alacak, aşırılıklara tepki gösterecektir. Halk bunları görerek hüküm verecektir.
Kuvvetli hükûmetler gazetede yazan ve toplulukta hudud aşan insanlara karşı cemiyeti kanunlarla koruyan ve kamu düzenini bozmaya çalışanlara bu tahrip hareketinden adalet mercilerinin hükümleriyle men edebilen hükûmetleridir. Bu hükûmetler itidal ve tahammül manzarasında görülürler. Kâfi bir süre içinde memleketin huzuruna ve ilerlemesine en iyi hizmet ettiklerini isbat ederler. Türkiye’de bundan sonra kapalı rejimin hiçbir zaman olmıyacağını, olamıyacağını ve yürüyemiyeceğini herkesin bilmesi, aklına koyması ve aklından hiç çıkarmaması lâzımdır. Bir kapalı rejim sevdalıları, açık gizli bir teşekkül adıyla ne kıyafete bürünseler az bir zamanda maskeleri sıyrılacak ve vatandaşın gözünde her türlü cezaya müstahak hale geleceklerdir.
Hürriyet nizamı içinde devlet kuvvetleri icab ederse vatandaşın yardım ve desteğine güvenerek vazifelerini şiddet kullanarak da yapmak durumundadırlar. Kapalı rejimlerde resmî kuvvetler vatandaşın muhakemesinden haberi olmayarak işler ve manen zayıf durumda bulunur. Hükûmetin takip ettiği itidal politikasında zayıflık, müsamaha ve taviz verme [k/olduğunu] sananlar bu noktada aldanmaktadırlar. Devam eden tahrikler ve kısa bir süre beliren taşkınlıklar, belki daha da devam edebilecek olan tahrikçi toplantılar vatandaşın gözünde mahkûm hale gelmiştir. Bundan böyle hükûmet kuvvetlerinin bunları, vatandaşın bütün hislerine uygun şekilde derhal dağıtıvermesi asla güç olmayacaktır. Taşkınlıkların, memleketin huzur ve selâmeti için hiçbir tehdit ve tehlike kuvvetinde olmadıklarını temin ederim.
Zehirli haberler
Sevgili vatandaşlarım,
Bugünlerde el altından yalan birçok zehirli haberler yayılıyor. Yok gizli devrim ordusundan, yok Kuvayi Milliye ordusundan bahsediliyor. Siyasî münakaşalar sokağa dökülüp şuur bir kere elden kaçırılınca olmadık balonlar uçurulması önlenmez hale gelir. Kolay tedirgin olan kimselere haber vereyim ki açık Cumhuriyet ordusu bütün şanı ve şerefiyle vazife başında, devlet ve milletin dışardan ve içerden gelecek tehlikelere karşı koruyucusu durumundadır. Yalan haberlerin ve uydurma teşekküllerinin bir değeri olabilmesine asla ihtimal yoktur.
Sevgili vatandaşlarım,
Memleketin manzarasını ve hükûmetin tutumunun esaslarını anlattıktan sonra sizlere son bir noktayı söylemek istiyorum. Aylardan beri memleketin siyasî hayatı aşırı tahrik derecelerine varan af propagandası ile doldurulmuştur. Bizim sükûnetle takip ettiğimiz bu siyasî ifrat cereyanının onun aleyhinde olanların ne kadar hırçın hale getirildiğini ve hangi hareketlere gittiğini görüyorsunuz.
Meseleye hükûmet ilk günden doğru teşhis koymuş onu gerçek ölçüleri içinde dikkate alarak esaslar tesbit etmiştir. Ne bir taraftan ne öteki taraftan hükûmeti tesir altında tutabileceği hayaliyle girişilen teşebbüslerin başarı ihtimali yoktur. Hükûmet olarak ilân edilmiş bir programın bu esaslı noktası üzerinde dediğimizi yapmamak mümkün değildir. Af konusunda hükûmet programında tesbit ettiğimiz sınırlar gelişigüzel söylenmemiştir. Bunlar memleketin imkânları ve şartları milletin âtıfet duygularının derecesi dikkatle ölçülerek insaf ve itidal içinde ihtiyaçlar göz önünde tutularak karar altına alınmıştır. Bunlar üzerinde bugün de bir kelime eksik veya bir kelime fazla olmaksızın, tam bir kanaatle durmaktayız. Sözümüzü söz verdiğimiz şekilde yerine getireceğiz. Ne eksiğiyle, ne fazlasıyla: Siyaset adamlarının kuvveti, sözlerini her şeyi tartarak söylemeleri ve söylediklerini inanılacak bir taahhüt olarak yerine getirmelerindedir.
İtidal usulile
Sevgili vatandaşlarım,
Sizlerle uzun konuştum. Bunu, durumu küçümsemediğimi ama durumda endişe edilecek bir tehlike olmadığına dair inancımın sizin tarafınızdan bilinmesine önem verdiğimin ifadesi sayınız. Siyasî cereyanlar, karşılıklı zan olunduğu gibi, bir istikameti tutanların yalnız başlarına memlekete hâkim olmalarını sağlayacak kudrette değildir. Biz ancak vatandaşlar arasında yakınlığı temin edecek itidal usulüyle huzur temin edebileceğimiz kanaatindeyiz. Bu yolda yürüyoruz. Bu yolda basiret ve selâmet vardır. Bu yol siyasî meselelerimizin hepsini şiddet istidadından çıkaracaktır. Bu yol vatandaşları girişeceğimiz iktisadî kalkınma hareketinde feyizli hedeflere ulaştıracaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Hükûmetin politikasını ve görüşlerini size söylemiş oluyorum. Siyasî partilerin bu esnada tahriklerden sakınmalarını ve itidal içinde bulunmalarını tavsiye ederim. Vatandaşlarımdan hükûmetin tam bir itidal ve huzur politikası içinde kalkınma yolunda olduğunu görmelerini sterim. Hükûmetin hangi kanattan gelirse gelsin ifrat cereyanlarını önleyip onları itidale sevketmeye muvaffak olacağına güvenmelerini rica ederim. Mesele çoktur. Endişe verecek, halledilmeyecek mesele yoktur. Devlet kuvvetleri vaziyetlere tam hâkimdir. Vatandaşların anlayışı bizim başlıca desteğimizdir. Sağolunuz.
CHP Meclis Grup Toplantısında Kendisi ile İlgili Kurgular ve Genel Siyasi Duruma ilişkin Yapılan Konuşma[167]
“Arkadaşlarım bir noktada müsterih olsunlar. İsmet Paşa’dan sonra ne olacağını sonra düşünürsünüz. Şimdi İsmet Paşa ile ne yapabiliriz? Mühimdir, İsmet Paşa’yla bir şeyler yapmaya muvaffak olabilir miyiz? Muvaffak olabilirsek vazifemizi yapmış oluruz. Bırakalım bu rejimin kaderi İnönü ile kaimdir, İnönü ölürse ne olur lâflarını. Bir gün er geç İnönü’de ölecek elbet de. Sağken biribirimizin kudretinden azami derecede istifade edelim.”
İnönü, müteakiben son olaylara da temas ederek radyo konuşmasındaki açıklamaları tekrarlamış ve “CHP olarak nizamı müdafaa ediyoruz. Devletin şerefi ve haysiyetini müdafaa ediyoruz. Güçlüklerin çoğunu yenmişizdir. Mütesanit ve kararlı olduğumuz takdirde yenemeyeceğimiz güçlük yoktur” demiştir.
Genel başkan ve Başbakan İnönü içinde bulunduğumuz şartları da izah etmiş, Millî Mücadele’den ve ondan sonraki devreden örnekler vererek her türlü güçlüğün atlatılacağını bildirmiştir.
Ankara ve İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliklerinin Ziyaretinde Söyledikleri ve Gazetecilerin Af ve İçişleri Bakanı Atamasına İlişkin Sorularına Verilen Yanıtları[168]
Başbakan İsmet İnönü, Üniversite Öğrenci Dernekleri temsilcilerine “Bütün davranışlarında memleket menfaatlerini ve memleketin durumunu birinci plânda göz önünde tutmalarını ve olayların olumlu akımını bozacak aşırı tutumlardan kaçınmalarını” tavsiye etmiştir.
(...)
Başbakan İsmet İnönü dün saat 13’de Başbakanlıktan ayrılırken “Millet, affı nasıl karşılayacak?” diye soran bir gazeteciye karşılık olarak “Millet affı iyi karşılayacak. Milletin iyi karşılayacağı işleri yapmağa çalışıyoruz” demiştir.
Başbakan İnönü, yeni İçişleri Bakanının tayini konusunda sorulan soruları da cevaplandırmış ve demiştir ki:
“Yeni İçişleri Bakanı, henüz belli olmadı. Mükemmel bir İçişleri Bakanı bulmaya çalışıyorum. Bundan öncekilerden de hiçbir şikâyetim yoktu.” Başbakan İnönü, “Bazı gazeteler, bağımsız bir kişinin İçişleri Bakanlığına getirileceğini yazıyorlar” diyen bir gazeteciye de “Böyle bir şey düşünmedim” karşılığını vermiştir.
CHP Meclis Grup Toplantısında Hükümet Protokolü ve Affa İlişkin Yapılan Konuşma[169]
Müzakereler sırasında söz alan C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü Hükûmetin daha evvel protokolla tesbit edilen ve programında belirtilen şartlar ve hudutlar içinde Af Kanunu tasarısını hazırladığını söylemiş, müteakiben memleketin umumî durumunu anlatarak bu kanununun çıkmaması veya protokolda tesbit edilen hudutların dışına çıkması halinde Hükûmetin istifaya karalı olduğunu belirtmiştir. İnönü, affın çıkışından sonra vukua geleceği ileri sürülen huzursuzluklarla, İkinci İnönü Kabinesinin çekilmesini takiben vukua gelecek huzursuzlukların arasındaki farklara işaret etmiş ve hangisinin tercih edileceğini sormuştur. C.H.P. Genel Başkanı, hükûmetin bütün tedbirlerini aldığını, kuvvetli olduğunu ve mütemadiyen bahsedilen muhayyel hâdiseleri derhal önliyebileceğini ifade etmiş, “Af huzursuzluk değil aksine huzur getirecektir” dedikten sonra, ancak bu affın protokolda kararlaştırılan esaslar ve hudutlar içinde ne bir gün ileri ve ne de bir gün geri olarak çıkabileceğini tekrarlamıştır.
Daha sonra, Başbakan, tahrikçilerin şimdiye kadar birçok denemelere girdiklerini ve hiçbirinde muvaffak olamadıklarını, orduyu, gençleri tahrik ettiklerini, partilerde huzursuzluk yaratıldığını, fakat bütün bu ümitler kaybolduktan sonra C.H.P. içine fitne sokmaya çalıştıklarını söylemiş ve “Şimdi fitneyi içinizden arayın” demiştir.
C.H.P.’nin mütesanit olduğu takdirde hiçbir güçlük karşısında eğilmiyeceğini ve bütün hâdiselerin kolayca atlatılabileceğine inandığını bildiren İnönü, tekrar af konusuna temas ederek, af olmadığı takdirde bazı milletvekillerinin huzur geleceğini zannettiklerini, halbuki, huzursuzluğun protokol hudutları dahilinde af çıkmadığı halde devam edeceğinin bilinmesi gerektiğini, bu bakımdan hazırlanan bu tasarının karşısında olanların, kendisini karşılarında göreceklerini söylemiş ve Grubun karar alarak topluca beyaz oy vermesini isteyerek, “Bu dar geçitte beni yalnız bırakmıyacaksınız” demiştir.
CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[170]
Kongrenize selâmlarımı ve başarı dileklerimi sunarım. C.H.P.’nin Gençlik Kolları, gençlerimizin siyaset alanında yüksek ideallere doğru ilerlemek için örnek olmalarını hedef tutar. Türk Gençliğinin cumhuriyet ideallerini Atatürk’ün emaneti olarak aziz bilmeleri ve koruma yolundaki değerli hizmetleri milletimizin takdirini kazanmıştır. Türk Gençliğinin temiz çalışmalarını örselemeden devam edebilmesi, onun ateşli gayretlerinin kendi temiz alanında ve isabetli ölçüler içinde işlemesine bağlıdır. C.H.P.’nin Gençlik Kolları Türk Gençliğine düşen vazifeleri yerine getirmek için çok dikkatli olarak ve gençliğimizin içinde sağduyunun, isabetli davranışların örneğini verecektir.
Siyasî hayatımızın bugünkü gelişmesinde maksatlarını açıktan söylemeleri mümkün olmayan nice kimselerin gençliğimizin heyecanını ve kudretini kendi hususî yollarında kullanmak istedikleri görülüyor. Farkına varıldıkça Türk Gençliğinin oyunlara düşürülemiyeceğine şüphe yoktur. Siyaset sahasındaki kapalı oyunları fark etmek kolay değildir. Halk Partisi Gençlik Kolları büyük gençlik kitlesi içinde müşterek kader olan doğru yolda bulunmak için dikkatle samimiyetle siyasî tecrübede uyarıcı ve yardımcı olabilirler. Bu vasıflar C.H.P.’ye mensup olmayan büyük gençlik kitleleri için dahi yeter sayıda ve her yerde bulunmaktadır. Bunların uyarmalarınızda tesirli olması için C.H.P. Gençlik Kolları değerli hizmetler yapabilirler.
Kongrenin sayın üyeleri, gençliğin milletin gözünde yeniden dikkatli bir yer tuttuğu bu günlerde Gençlik Kollarımıza vazife işareti olarak düşündüklerimi söyledim. Sizler kendi âleminizde meselleri daha iyi bilirsiniz. Benim söylediklerimi de düşünmek faydalı olur sanıyorum. Sevgilerle gözlerinizden öperim, yaşıt arkadaşlarım.
CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresinde Yapılan Konuşma[171]
Sayın arkadaşlarım,
Ankara’da, kadın kollarımızın il kongresinde konuşmayı, müsait bir fırsat buldum; onun için huzurunuza geldim.
Kadın kollarında öteden beri söylemek istediğim bir iki esaslı noktayı belirtmek istiyorum. Kadınların erkeklerle eşit olarak siyasî faaliyet göstermeleri gerçekleştirilmiştir. Kadınlar bütün siyasî teşkilât içinde erkeklerle beraber çalışmaktadırlar. Bunun için Kadın Kolları olarak bir teşkilâtımız vardır.
Arkadaşlarım, bugün, Atatürk ilkelerinin en ehemmiyetlilerinden olan ikisini söyliyeceğim.
Bunlardan biri, kadınların yeni hayata, cemiyete girip sorumlulukları üzerlerine almaları ve cemiyetin her bölümünde vazife yüklenmeleridir. Bu, inkılâpların en önemlilerindendir.
İkincisi harf inkılâbıdır. Harf inkılâbı sadece yazı değişikliğinden ibaret değildir. Harf inkılâbı, cemiyetin her sahasına yenilikler ve bir kültür değişikliği getirmiştir.
Ben burada kadın inkılâbı üzerinde duracağım.
Siyasî hayatımıza, demokratik rejim, hastalıklarıyla beraber gelmiştir. Esasen demokratik rejim hiçbir memlekete kemaliyle gelmemiştir. Ama her cemiyet bu hastalıkları kendi bünyesinde giderir. Demokratik rejimin hastalıklarının giderilmesinde, memlekette demokratik rejimin geliştirilmesinde, başlıca kadınlarımıza görev düşmektedir. Kadınlarımız vatandaş olarak, iyi komşuluk münasebetleri kurarak politika ihtiraslarına kapılanlara yol gösterecek, siyasî ve içtimaî hayatta eşit olarak yaşamayı temin edecektir. Siyasî aykırılıkların memlekette yarattığı geçimsizlikleri, kadın bu suretle yenebilir. Bunun üzerine dikkatinizi çekmek için bu kongreye geldim.
Siz siyasî hayattaki hastalıkları geçimsizlikleri giderebilir, tedavi edebilirsiniz.
Demokratik rejim tecrübelerini, benim bildiğim altmış seneden beri geçirmekteyiz. Bu tecrübelerin hepsi, üç dört aylık bir devre ile geçimsizlik arasında kaybolup gitmiştir. İlk defadır ki her türlü geçimsizliklerine rağmen, her mânasıyla demokratik rejimin on yedinci senesinde bulunuyoruz. Şimdi, aldığımız bu mesafeyi değerlendirmek, ancak hırçınlıkları, geçimsizlikleri tedavi etmeye bağlıdır. C.H.P. Kadın Kolları bu devrede, uzlaştırmada, yatıştırmada, geçimsizlikleri gidermede faydalı vazifeler göreceklerdir. Bu konuda pratik faydalı yollar bulmanızı rica ediyorum.
İkinci önemli noktayı da belirtmek isterim.
Kadın hak ve hürriyetlerini büyük şehirlerde bir dereceye kadar halledebildik. Kadınlarımız üniversiteleri bitiriyor, hâkim oluyor, öğretmen oluyor, doktor olabiliyor; cemiyetin her safhasında, her derecede vazifesini başarabiliyor. Ama bunu memleketin her köşesine götürmeniz öğretmeniz, benimsetmeniz, kadınla erkeği ayırmamak yollarını aramanız lâzımdır. Bütün bunlarla selâhiyetli bir şekilde uğraşınız, bunun tedbirlerini bulunuz ve bunları anlatınız. Bunları anlatırsanız büyük neticeler alırsınız.”
İnönü bundan sonra kadın haklarının memleketin her köşesine gerçek anlamıyla yerleşmediğine işaret ederek şöyle devam etmiştir:
“Kadın haklarından mahrum yaşayan köşelerde bu hakları anlatır, kadının bütün haklarına sahip olması için çalışırsanız, vazifenizi yapmış olursunuz.
Birinci Cihan Harbinden evvel genç bir subayken öyle memleketler gördüm ki, sekiz milyonluk nüfusuyla koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha iyi çalışmaktaydı. Ama oralarda, kadınları cemiyetin her sahasında, her işi başarabilen enerjiye sahip, erkeklerle beraber çalışır görmüşümdür. O durumu görünce, bizim cemiyetimizi düşünür, nasıl ilerleyeceğiz diye kendi kendime sorardım.
Bu eksikliği şimdi de nazari olarak hep görüyoruz. Fakat tatbiki bir çaresini bulamıyoruz. Bu çareyi, kadın olarak sizler bulacaksınız. Uzaktan seyirci kalmakla olmaz. Köylü hanımlarımızın dertlerine, meselelerine, haklarına yardımcı olacaksınız.
Sizlerden iki şey rica edeceğim. Cemiyette siyasî huzursuzlukları, geçimsizlikleri en iyi siz giderebilirsiniz; bu bir.
Kadın haklarını iyi benimsememiş muhitlere cesaretle girebilir, bu hakların gerçekleşmesine yardımcı olabilirsiniz; bu iki. Bugünkü armağanım size bunlardan ibarettir.
Önümüzdeki yıllarda bu iki meselede başarı sağlarsak, o zaman yeni meselelerimizi, yeni vazifelerimizi görüşürüz. Şimdilik Allahaısmarladık.
CHP İstanbul İl Kongresi Söylevi[172]
Sayın Delegeler, Sayın Misafirler,
Size bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak hitap ediyorum. Bu sıfatla, parti meselelerini tahlil etmeye çalışacağım. Bunu yaparken, herhangi bir diğer partiye târiz yoluna sapmaksızın, yalnızca kendi partimizden bahsedeceğim. Ancak bu sözlerimden, yeni çalışma çağında partilerimizden ne beklediğimiz bir dereceye kadar anlaşılacaktır.
İlk mesele olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin hüviyetini ve düşüncelerini söylemek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, geleneği itibariyle, ilk önce, bir vatan savunması partisi olarak belirmiş, bu ödevin hemen akabinde bir devrim partisi hüviyetiyle toplum hayatında yer almıştır. Devrim görevleri, tıpkı vatanın savunulması görevi gibi, Atatürk’ün önderliğinde ve devrinde başarıyla ifa edilmiştir. Bu devrimlerle toplumumuz en yeni, en son hukuk prensiplerine bağlanmış, en ileri kültür istikametlerini benimsemiştir. Toplumumuzun yaşayışında vukua gelen değişiklikler derindir.
Devrimlerin tatbikinde dikkati çekmesi gereken bir usul vardır. Bu usul Cumhuriyet Halk Partisi’ne özel bir karakter vermektedir ki, partinin bütün çalışmalarında ve felsefesinde, fikriyatında bunun göz önünde bulundurulması lâzımdır.
Zincirin son halkası
Atatürk, devrimlerinin tatbikinde, hemen icraya konması gerekenlerle, tamamlanması zamana bırakılmak lâzım gelenleri ayırmaya çalışmıştır. Meselâ, harf inkilâbı ve şapka giyilmesi bir günde tatbike konduğu halde, kadın hürriyetinin tatbiki, kadın kıyafetinin yurdun her köşesinde eski usulden kurtarılması, cebir hissettirilmeksizin, devamlı ve sebatlı bir tekâmüle tâbi tutulmuştur. Daha başka misâller arasında iktisadî gelişmenin tedbirleri de mümkün olduğu kadar toplum nizamını sarsıntıya uğratmıyacak bir tedriciliğe bağlanmıştır. Atatürk zamanında halk eğitimi için çok emek sarfedilmiş ve CHP iktidardan ayrılıncaya kadar bu konudaki çalışmaları genişleterek takip etmiştir. Halkevleri ve Güzel San’atlar çalışmaları bu cümledendir.
Atatürk’ten sonraki devirde devrimler devam etmiştir. Atatürk’ün bıraktığı dil ıslâhatı Anayasa metnine kadar ilerletilmiş, ilk öğretim için radikal tedbirlere başvurulmuş, orman ve toprak reformu meselelerinde ciddî teşebbüslere girişilmiş, nihayet, demokratik rejime geniş ölçüde ve bütün icaplarıyla geçilmiştir. Demokratik rejimi devrimlere karşı bir sistem sayanlar fena halde yanılmaktadırlar. Devrimler yapılırken demokratik rejim hep bu zincirin son halkası olarak düşünülmüştür. Kemalizmin, aşağı yukarı çağdaşları olan faşizme veya nazizme nazaran farkının bu noktada olduğu Batılı incelemeciler tarafından dahi kabul edilmiştir.
Toplum devrimlere sahiptir
Sevgili Arkadaşlar,
Bu noktaya gelmişken, fikrimi daha açmak ve bir hususa dikkatiniz çekmek isterim. ‘Harf devrimi ve şapka giyilmesi gibi, bir günde tatbik olunan ilerici hareketlerin demokratik rejimlerde tatbik edilmesi mümkün olur muydu?’ suali moda bir sualdir. Böylelikle zihinlerde belirtilmek istenilen tereddütler birçok maksatlara vasıta olarak kullanılmaktadır. Bir defa bu devrimler Büyük Millet Meclisi’nin bulunduğu zamanlarda ve hattâ orada faal bir muhalefetin kendini hissettirdiği devrede yapılmıştır. Bunların seçmen oyu önünde imtihan geçirmeden kabul edildiği doğrudur. Ama bir milletin hayatında bu çeşit devrimler her gün yapılacak kadar çok değildir. Nitekim, bu ayarda olmayan devrimler, 1950 senesine kadar mütemadiyen tekrarlanmıştır. Bunların hepsinin milletçe hangi ölçüde kabul edilecek mahiyette olduğu ancak demokratik rejim geldikten sonra anlaşılmıştır. Netice, bu iki tarz devrimin ölçüsünde ne kadar isabet edildiğinin delilidir. Zira on yedi yıl devam eden fütursuz propagandalara karşı toplum, devrimlere sahip çıkmış ve devrimler değil, onların kötülüyücüleri hezimete, perişanlığa uğramışlardır.
Atatürk’ün ayrılmasından hemen sonra İkinci Cihan Harbi başlamıştır. 1943’te İkinci Cihan Harbi Avrupa’da biterken, bizim için yeni bir tehlike kaynağı olarak ciddî meseleler bırakmıştır.
CHP iktidarı kaybettikten sonra devrimler, esasta, tatbikatta ve usulde çeşitli ölçülerde tenkide uğramış ve zamanın iktidarı tarafından o açılar içinde muamele görmüştür. Atatürk’ten kalan ve Atatürk’ten sonra takip edilen devrimler konuları ithamlara mâruz bırakılarak bir kısmı büsbütün kaldırılmış, başkaları tesirsiz bırakılmış, diğerleri prensipleri muhafaza edilerek yerlerinde saydırılmıştır. Bunları bir bir saymak kabildir. Türkçe ezan, Halkevleri, ilk öğretimin başlıca dayanağı olarak kurulan Köy Enstitüleri kaldırılmış, kadın hürriyeti, tedrisin birliği, Türk dili hareketleri ve buna benzer bazıları geriye götürülmüş, harf inkılâbı, medenî kanun gibileri prensip olarak muhafaza edilip yerlerinde saydırılmış, orman ve toprak reformu tatbikatta tanınmayacak hale getirilmiş ve nihayet zincirin son halkası demokratik rejim, hep bildiğimiz şekle sokularak 27 Mayıs’ı zarurî kılmıştır.
Memlekete ilân ederim ki..
Bu tarihçeden maksadım, sadece Türk Milletinin yeni hayat tarzına istikamet veren devrim hareketlerinin başına gelenleri, üzerlerinde istifade arayarak düşünülmek üzere hatırlatmaktır. Bütün partili arkadaşlarımı, genç ve aydın vatandaşlarımı bir noktada uyarmak isterim. Devrimlerin başına gelenler, demokratik rejime geçmemizle birlikte ilk tavizlerin, oy kaygısı dolayısiyle CHP tarafından verildiği daha insafsız dillerce iddia olunmuş, bizim Köy Enstitüleri veya toprak reformu meselelerinde çekingen davrandığımız ileri sürülmüştür.
Bir devrim üzerinde rütuş yapmakla, onu inkâr etmek arasındaki farka dikkatinizi çekerim. Biri hayatiyetin, öteki geriye dönüş arzusunun ifadesidir. Devrimleri, gelişmesi zamana bağlı devrimleri, toplum içinde en rahat yürüyecek şekle getirmek başka şeydir, onları toplumun hayatından silkip atmak başka şey.
Sevgili arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi işte bu partidir. Size ve memlekete, buradan açıkça ilân ederim ki, CHP mazide inandığı ve tatbike koyduğu devrim hareketlerinin, memleket için faydalı ve lüzumlu olduğu inancında sabittir. CHP geçmiş devirde kaldırılan veya zayıflatılan devrim hareketlerinin, kanun yoluyla düzeltilmesi gerektiğine samimiyetle inanmaktadır. Meselâ, Halkevleri meselesi, bir kanun konusudur. Eğer Anayasa Mahkemesi mevcut gasp kanununu doğru bulmazsa onu iptâl edecektir. Ama herkesin bilmesi lâzımdır ki biz, Halkevlerini muhafaza etmek niyetinde değiliz. Bunların eski tek parti devrinde olduğu gibi CHP’nin bir kolu ve vasıtası olması bahis konusu bile sayılmamalıdır. Eski Halkevleri bugünkü kültür dernekleriyle birleşerek vazifelerine yeni şekilde devam edeceklerdir. Devletin mürakabesinde siyasî bakımdan bir tarafsız tesis kurulacak ve bu tesisin idare kuruluna, Büyük Meclis’te tesise inanan partiler katılacaklardır. Halkevleri bir lüzumun değil, bir baskının icabı olarak gasp edildiğinde CHP’nin görüşü buydu ve bu görüş kanunu çıkaranlarca bilinmiyor değildir.
Prensip: Lâik Cumhuriyet
Bunu devrimler konusunda maziye ait düzeltmeler yapmak niyetimizi söylerken bazı yanlış anlamalara fırsat bırakmamak için belirtiyorum. Böyle bir mesele daha vardır. CHP iktidardan düşürülmek için ve düşürüldükten sonra maruz bırakıldığı siyasî mücadele içinde başlıca dinsizlik ithamına hedef tutulmuştur. Derler ki, CHP’ye uzun süre oy kaybettiren konulardan birisi budur. Öyle görülüyor ki, bugünkü ve yarınki mücadelede de CHP’ye karşı bu iftira yine önde gelen bir vasıta olacaktır.
CHP bugün, siyasî hayatımızı din üzerinde münakaşadan kurtarmakta, memleketin hakikî faydası olduğunu tecrübe etmiştir. CHP din konusunda da Anayasa hükümlerini sadakatle takip etmeyi vazife bilecektir. Lâik Cumhuriyet temel prensibi dikkatle göz önünde bulunacak ve din tatbikatı mütehassıs alimlerin idaresinde olacaktır. Din adamlarının geçim seviyeleri, diğer memurlarımız seviyesinde tutulacaktır. Politik olarak başka şekilde, Diyanet işleriyle uğraşılmayacaktır.
Devrimler konusunda, partimizin tutumu budur. Politika kaygısıyla bunlardan taviz vereceğimizi iddia etmek veya bizi o istikamete sevk etmek istemek bizi hiç akılsız sanmaktır. O yolun yolcularının akıbetini gördükten sonra bunun geçer akçe olmadığını anlamak için öyle üstün zekâya ihtiyaç yoktur. Kaldı ki, CHP hüviyetini kaybettiği gün her şeyi kaybetmiş olacağına daima müdrik olmuştur ve devrimlere yürekten bağlılığını hiçbir ân kaybetmemiştir.
İktisadî ve sosyal düşünceler
Sevgili arkadaşlarım, CHP’nin geleceğe ait iktisadî ve sosyal düşüncelerini, usullerini de söylemekte fayda görüyorum. İkinci Anayasayla topluma mal olan iktisadî usuller ve prensipler CHP’nin bugün malik olduğu fikirlere tamamiyle uygundur. CHP başlangıçta iktisadî bir kalkınmayı temin edebilmek için, devlet eliyle müesseseler kurmayı zarurî görmüş ve bir mutedil devletçilikle bugünkü modern anlayışın öncülerinden olmuştur. CHP’nin devletçiliği ve onun neticesi olan müesseseler, iktidardan düşürülmesinde büyük propaganda konusu olmuştur. Zaman göstermiştir ki, CHP’nin devletçilik prensibiyle kurduğu tesisleri kaldırmak mümkün olmamıştır. Bütün onların iyi yolda ve ilmi metodlar içinde çalıştırılması dâvasına bağlanmıştır. Bunların hiçbirine dokunulamamıştır. Her birinin, özel teşebbüse engel olmadıktan başka, onu teşvik hattâ, onun aynı konularda daha çok gayret göstermesine hizmet ettiği anlaşılmıştır. CHP’nin devletçiliği bugün özel teşebbüsle bir karma ekonominin bünyesi içinde buluşmuştur. Devlet teşebbüsünün özel teşebbüsle ahenkli çalışmasını aramak ve sağlamak memleketin en verimli iktisadî usulü olarak kabul edilmiştir.
Bu mülâhazaları, sosyal konularla beraber bugünkü cereyanlar içinde değerlendirmek faydalı olur. Bugün gerek iktisadî ve gerek sosyal meseleler üzerinde bir aşırı edebiyat göze çarpmaktadır. Bizde şimdiye kadar bu nazariyelerin siyasî bir organ tarafından tatbikine teşebbüs etmenin geçmiş bir tarihi olmadığı için bugünkü iddiacıların, ellerine fırsat geçse ne yapacaklarını isabetle kestirmek mümkün değildir.
Plâna dayanan bir kalkınma
CHP gerek iktisadî, gerek sosyal alanda aşırı cereyanlara karşı tam bir kanaat ve sarsılmaz kararla vücut bulmuş bir siyaseti kendiliğinden belirtmiştir. Biz Atatürk devrinden başlayarak iktisadî hayatın bir plâna istinat etmesini takip ettik. Bütün muhalefet devrimizde başlıca şikâyet konusu ve siyasî hedef olarak plânlı bir kalkınma fikrini savunduk. Bu sebeple plâna ve programa istinat eden bir kalkınma, usul olarak sarsılmaz prensibimizdir. Vaktiyle yalnız rejim farkında aranılan plân fikri, şimdi bütün dünyada her aklı başında rejimin kalkınma usulü ve temelidir. Siyasî partileri birbirinden ayıran, bu fikrin tatbikatındaki samimiyet ve başarı farklarıdır. Plânın sadece aşırı fikirler için tatbik vasıtası olduğu iddiası, pek aşırı bir fikir. Plân fikri, her şeyden önce rüçhan ile sıraya konacak ihtiyaçlar fikri olduğu gibi, mümkün olduğu kadar yüksek bir hızla kalkınmayı sağlıyacak yatırım meselesi demektir.
Sosyal meselelerle biz, ilk andan beri meşgul olmuşuzdur. İlerisi için Anayasanın hedeflerini temin etmek başlıca maksadımızdır. Sosyal meselelerimizi imkanımız ve vasıtamız nisbetine bağlı olan bir hızla halledeceğiz. Kaynağı iyi niyetli olsun, maksatlı olsun, sosyal meselelerde toplum nizamının tahammül etmeyeceği bir aşırı ölçüden memleketi korumayı esas bir vazife biliyoruz.
C.H.P. en büyük siyasî teşekkül
Sayın delegeler, sizlere partinin düşüncelerini ve fikirlerini söyledim. Bunlar, siyasî alanda nerede bulunduğumuzu göstermektedir. Bunların üzerinde, en büyük teşkilâttan en küçüğüne kadar sistemli bir şekilde çalışmanın çarelerini sağlamaya mecburuz. Parti Genel Merkezinde Araştırma Bürosu bu maksatla kurulmuştur. İl Merkezlerinde mütehassıslar ve ilim adamlariyle birer araştırma yuvası içinde hazırlanmak mümkündür. En küçük teşkilâtımıza kadar partinin her topluluğunda ana istikametlerde düşünce ve yeni istikametleri yoklama teşebbüsleri bulunmak lâzımdır. Partiler kudretlerini Türkiye’de artık, fikir canlılığıyla devam ettireceklerdir. Bu vasıf CHP’nin karakteristik vasfıdır.
Arkadaşlarım, bu yüzdendir ki parti içinde vazife disiplini bizim kendi bünyemize ait bir mesele olarak kalmamaktadır. CHP memleketin hâlde ve âtide kaderi üzerinde tesiri olacak en büyük siyasî teşekküldür. Böyle bir teşekkülün görevini başarıyla yürütmesinde ve bu yönden siyasî hayatın tek dayanağı olan büyük seçmen kitlesinin hükmünde önemli yer tutmasında ve Meclis’te vazife görürken dikkat etmeye mecburuz. Her partiden ziyade ve her partinin ilerisinde olarak, Büyük Meclis içindeki çalışmalarda, gerek komisyonlarda gerek genel kurulda CHP, vazifeye devam bakımından örnek olmakla mükelleftir. Bütün parti mensuplarına haber veriyorum: Bizim bu husustaki kusurlarımız, her partininkinden daha ağır muhakeme edilmek mukadderdir. CHP’nin görüşlerinin, Meclis’teki temsilcilerinin devamsızlığı veya vazifede disiplinsizliği yüzünden zaman zaman gerçekleşme fırsatını kaybetmesinin affedilir bir tarafı yoktur.
C.H.P. için başlıca hizmet yolu
Parti kademelerindeki çalışmalarda ve teşkilât içinde de partinin umumî sevki idaresinin esaslarına riayet etmek CHP’nin başlıca hizmet yoludur. Bu husus gözden kaçırıldı mı, memlekete hizmet edecek bir parti hüviyetimiz temelinden sarsılmış olur. Bütün memleketi kaplayan bir parti teşkilâtını, her köşesinde ayrı bir istikamet tutulmasının vatandaşa güven telkin etmesine ihtimal yoktur. Teşkilât birbirine ve hepsi merkeze samimiyetle bağlı olacaktır.
Bunları söylerken, bir ihtirazi kaydı belirtmeyi vazife sayarım: Parti içindeki tenkid vasıtası ve partili vatandaşların düşünme inkişafı bizim geleneğimizde her şüpheden mâsun olarak muhafaza edilmek lâzımdır. Bir karara varmak için en büyük serbestlikle, usulü dairesinde bir müzakere ve münakaşaların tahdide uğraması bahis konusu değildir. Bu konuda doğru ve yanlış niyet ve maksatla yapılan tatbiklerin ayırt edilmesinin güç olmayacağını partili arkadaşlarımın takdir etmelerini isterim. Bahis konusu olan parti politikası olarak selâhiyetli teşekküllerce kabul edilen esasların ve kararların riayet görmesidir. Vazife disiplini konusunda geçirdiğimiz tecrübelerin özetini söylüyorum. Bunların dikkate alınmasını, partinin vatandaş gözünde saygı ve itibar görmesinin şartlarından sayıyorum.
Sevgili arkadaşlar,
Vazife disiplini mecburiyeti büyük kademede siyaset yapmak isteyen veya vazife gören Halk Partililer için daha da büyük derecede önemlidir. Hususiyle, ihtilâl sonrası bir intikal ve istikrar devrinde CHP gibi bir partinin yüksek siyaset kademesinde görülen ayrı ve farklı davranışlar, memlekette siyasî istikrara zarar veren büyük sarsıntı yapmıştır ve yapmaktadır. Hepimiz demokrasi içi veya demokrasi dışı bir takım tertipçilerin, partilerin, adı mükemmelen belli olan insanlarıyla tertiplere giriştiğini işitiyoruz, hissediyor ve biliyoruz arkadaşlar. C.H.P.’nin umumî sevki idaresinde sorumluluk aldıktan sonra, bir gün birden ve artık her fırsatta, türlü şekilde bu gidişin beğenilmediğini söylemenin macerası, herkesi aramakta olan hususî tertipçilere hizmet arzı mânasına geldiğini bilmeyen kalmamıştır.
Vazife disiplinine riayet etmemeyi parti dışındaki gerçek veya hayali kudret sahiplerine parti aleyhine hizmet arzı şeklinde kullanmak hastalığı C.H.P.’ye 1954’ten sonra arız olmuştur. 1954’de D.P. iktidarının çıkardığı kanunlar, en hafif tabirle enerjisi tükenmiş olanlara C.H.P. prensipleri içinde çalışmanın imkânsız olduğu kanaatini vermiştir. Bundan sonra, zamanımıza kadar, her buhran devrinde bir siyaset takip etmek usulünü akıllılık sayanlar çıkmıştır. Bunlar, hiçbir zaman hususî maksatlarına eremezler. CHP’nin bünyesi, varlığını koruyacak bir sağlamlıktadır. Ancak bunlar partiyi zayıf göstermekte, parti aleyhine tertipleri kolaylaştırmaktadır. Bu tertipler büyük memleket buhranlarında rejim aleyhine zararlı hareketler mahiyeti taşımaktadır.
Bugünkü siyasî ortam
Bugünkü siyasî ortam odur ki, Büyük Meclis içinde iktidarı vücuda getirmek için C.H.P.’nin beraber olması zaruridir. Meclis dışında bir maceraya gitmeyi düşünenler için siyasî şartlar ve kuvvet dengesi odur ki, C.H.P.’nin iştirakını temin etmek elzemdir. Şimdi C.H.P. içinde hususî politika takip edenler marifetiyle, ister Meclis içinde iktidar teşkili için olsun, ister Meclis dışında meşruiyet dışı bir tertibi yürütebilmek için C.H.P.’nin desteğinin sağlanabileceğini düşünmek tam bir hayaldir. Bu tertipler ben Genel Başkanken de, benden sonraki C.H.P. idaresinde de başarı kazanamıyacaktır. 1954’den sonraki iktidar C.H.P.’yi içinden, bu tarzda çöktüreceğini zannetmekle hataların en büyüğünü işlemiştir. O yolda D.P.’ye hizmet arzedenler bütün siyasî hayatları boyunca üzerlerinden silinmeyecek bir şekil almışlar ve C.H.P.’lilerin nazarında birer oyuncu olarak damgalanmışlardır. Bugün de demokrasi dışı rejim taraftarlarına açık yürekle söyleyelim ki, C.H.P. içinde görüştükleri vasıtasiyle C.H.P.’yi kullanabileceklerini sanmakta feci hayal sükutlarına uğrayacaklardır.
Partizanlıkla mücadele
İstanbul İl Kongresinin Sayın Delegeleri
C.H.P.’nin partizanlık konusundaki anlayışını ve mesleğini de [uğraşını da] belirtmek isterim. Partizanlık konusunda biz iktidarımız zamanında ağır ithamlara uğradık.
Tek parti devrinden geçerken, bu ithamlar kısmen doğru ve haklıydık [haklıydı]. Çünkü kurulmuş düzen her yeni parti zuhur ettikçe yeni bir vaziyet hasıl olduğunun ve onun yeni bir takım meseleler getirdiğinin hakkıyla takdir edilmesini istiyordu. Bu da kolay olmuyordu. Buna rağmen, 1946 ile 1950 arasında elimizden gelen gayreti, Cumhurbaşkanı olarak ben ve hükûmet, gösterdik.
Muhalefet devrinde, siyaset prensibi yapılan partizanlık tatbikatından çok şikâyet ettik. İkinci Anayasanın demokratik hükûmetlerinde partizanlık hastalığıyla mücadeleyi ilk görevlerden olarak ilân ettik.
Parti teşkilâtına partizanlık için söyleyeceğim sözler vardır. Partizanlığın esası bir siyasî partinin seçim kazanma ve iktidara gelme ameliyesini gerçek ölçüsünde anlamasına bağlıdır. Meşrutiyetten beri iktidara gelen siyasî partiler bu ölçüyü bütün taraftarlarını devlet işlerinde ve her nevi geçim sahasında öncelikle kayırmak ve barındırmak imkânı diye anlamıştır. Bu anlayışın sosyal ve ekonomik sebepleri vardır. Serbest vatandaşın büyük ölçüde geçim kaynağı devlet kapısıdır. Bu çeşit partizanlığa bir de siyasî mücadelenin şiddeti içinde hasım parti mensuplarını hür vatandaş olarak haklı oldukları yaşama ve gelişme imkânlarından mahrum etmek hevesi eklenmiştir.
Haksızlıkların tamiri
Bugünkü durum, hükûmetin kuruluşu itibariyle partizanlığın büyük kısmını ortadan kaldırmıştır. Şimdi partizanlıktan iktidardaki partiler mensuplarının başka türlü şikâyetleri vardır. Geçmiş zamanlarda uğradıkları haksızlıkları tamir ettirecek imkânları kullanıyorlar. Bunda bir haklı tarafları vardır. İnsaf ile kanunî yollardan yürünürse birçok tamirler yapılabilir. Fakat her işin başı bir temel anlayışa dayanıyor. Vatandaşın, partisi iktidarda ve muhalefette, devlet kapısında eşit muamele görmesini sağlamak lâzımdır. Derdin tedavisinin usulü budur. Birbirini takip eden iktidarların böyle bir idare mekanizmasını kurmayı amaç edinmeleri gerekir. Vatandaşın, memurların haksızlık yapmak imkânından masun olduğunu bilmesi lâzımdır. Şikâyet haklarının isabetle işlemesi şarttır. Bütün bu meseleleri birlikte olarak halle çalışıyoruz. Partili vatandaşın bir bilgisi esas olacaktır. Siyasî parti olarak iktidara gelmek, geçmiş tecrübelerde görüldüğü gibi bir kazanç vasıtası değildir. Aynı şekilde iktidarı kaybetmek de meşru haklardan mahrumiyet unsuru olmayacaktır. Genel Başkanınız olarak, Halk Partili olduğunuz için size avantaj sağlamak yolunda Başbakana hiçbir şey yaptırmam. Ama Halk Partili olduğunuz için size zarar verilmesini önleme konusunda Başbakana her şeyi yaptırırım. Bütün partiler karşısında hükûmetin açık vaziyeti budur.
Diğer partilerle münasebet
Sevgili Arkadaşlarım,
Söz buraya gelmişken, CHP’nin diğer partilerle münasebetleri üzerinde durmak istiyorum. Biz siyasî hayatımızın iktidarda ve muhalefette medenî münasebetler içinde yürümesini istiyoruz. Karma hükûmetler partiler arasındaki zehirli çalışmaları çok yumuşatmıştır. Bununla beraber, tartışmalar yine de süratle kırıcı bir yola düşmekten kurtulamıyorlar. C.H.P.’nin bu münasebetleri salim yürütmek için biraz sabır ve tahammül göstermesini tavsiye ederim. Bu fikrin tatbikinde ne kadar güçlük olduğunu çok tecrübe etmişimdir. İnsanı isyana sevk eden kaba bir iftira ve isnadın karşısında susmak mümkün görünmeyebilir. Bütün bu sebepleri takdir etmekle beraber karşılık vermelerin yine bütün köprüleri yıkacak bir şiddette olmamasını aramanın mümkün olduğunu sanıyorum. Bu konuda israr etmenin sebebi vardır. Siyasî tartışmayı zehirli bir çekişme haline getirmeyi propaganda mesleği saymış olan tarafı, susmak isteyenin sabrını en sonda mutlaka tüketeceğine kaanidir. Ondan sonra artık siyasî tartışmanın tamir olmaz bir çatışma haline gelmesi ve münasebetlerin her gün daha tadsızlaşması kolay bir iş olur. Benim fikrim esas olarak bütün idarecilerde yerleşirse hem savunma çareleri bulunur, hem de tahrikçiler aciz hale getirilebilirler.
Muvaffak olacağım ve bahtiyarlıkla ayrılacağım
Sevgili Arkadaşlar,
Biraz da eğlenceli olan son mevzuu söyleyeceğim. İnönü’den sonra ne olacaktır, sualinin cevabını söyleyeceğim. Aslında, iyi niyetli birçok insanın saf yürekle ortaya attığı bu konu, türlü kusurlarını söyleyerek İnönü’den kurtulmaya muvaffak olamayanların İnönü’yü bertaraf etmek için sarfettikleri gayrete eklenmektedir.
Şimdi ben size cevabını vereyim: Siz vazifesine devamını faydalı bulduğunuz müddetçe İnönü muvaffak olacaktır. Tabiat kanunu hükmünü icra edince veya siz İnönü’ye teşekkür etmek zamanının geldiğine hükmettiğiniz vakit İnönü size minnettarlık ifade ederek köşesine çekilecektir. Ondan sonra da hiç bir şey olmayacaktır. Sizi temin ederim ki, İnönü’den sonra eksik hiçbir şey olmayacaktır. İşler İnönüsüz en az İnönü zamanında yürüdüğü kadar iyi yürüyecektir. Kudretini, otoritesini ve prestijini demokratik düzenden alan, benden genç devlet adamları Türkiye’yi çok mes’ut, çok müreffeh yeni ufaklara götüreceklerdir. Böyle bir neticeyi size temin etmek için çalışıyorum. Muvaffak olacağım ve bahtiyarlıkla ayrılacağım.
Sevgili Arkadaşlarım,
Parti içi politikasının esaslı meselelerini her yönüyle söylemeye çalıştım. Açık yürekle ve cesaretle meseleleri anlattığımı sanıyorum. Kurultaya giderken bir takım noktalara ışık tutmakta fayda gördüm.
Size sonsuz sevgiler ve saygılar sunarım.
“Cumhuriyetin Kuruluşu” (Makale)*[173]
Cumhuriyetin kurulması Kurtuluş Savaşının, öteki deyimle Millî Mücadelenin ilk günlerinden başlayan bir uzun gelişmenin tarihi, zarurî ve mukadder neticesidir. Daha Erzurum ve Sivas Kongreleri zamanında Saltanat rejiminin taraftarları her ihtimal içinde Cumhuriyetin geleceğinden açık veya gizli olarak endişe ediyorlardı. Damat Ferit Paşa’nın ilk hükûmetinden sonra gelen Sadrazamlardan biri, Ali Rıza Paşa, Heyeti Temsiliye’nin bir Cumhuriyet işareti ve mukaddimesi olması ihtimalini açıkça ifade etmiştir. Eski devlet ricali arasında saltanat veya Cumhuriyet gibi münakaşaları iyi niyetli fikirlerin tartışılması olarak görmek lâzımdır. Ben burada yalnız hâdiselerin, olduğu gibi hikâyesini yazacağım. Zaten münakaşalar içinde o zamanki yeni nesillerde de her iki tarafı tutanlar vardı. Söylemek istediğim, Cumhuriyet fikrinin başlangıçtan itibaren zihinlerde de yer tutmuş olduğudur.
Daha Garp Cephesinde başarılı devre başlamadan rejim meselesi hususî sohbetlerde tartışılır olmuştu. Ben rahmetli Nureddin Paşa’nın İstanbul’dan ilk geldiği zamanda Mustafa Kemal Paşa’yla bir konuşmasında hazır bulundum. Nureddin Paşa mücadeleden sonra devletin şeklinin ne olacağını sormuş ve Mustafa Kemal Paşa soruya şu cevabı vermiştir:
“Kurtuluş mücadelesi bittikten sonra durumun ne olacağını hiç düşünmüyoruz. Rejim hususunda hiçbir kararımız, hattâ fikrimiz yoktur.”
Konuşma böyle bitmişti.
Şimdi, bir şey söyliyeyim. İstanbul’la irtibat kesildiğinden sonra değil, ondan çok evvel, Heyeti Temsiliye Başkanı olarak Atatürk Ziraat Mektebindeyken, karargâhta bulunan rahmetli Dr. Refik Saydam Cumhuriyeti tebrik etmiş ve Atatürk onu susturmuştu. Atatürk, hâdiselerin neticesinin ne olacağını hepimiz gibi ve hepimizden daha ileri, mükemmelen tahmin ediyordu. Ama hem büyük bir millî mücadeleyi tâli sayılacak meseleye karıştırmak istemiyor, hem de millet içinde bir zayıflık konusu bahanesi vermek istemiyordu.
II
B.M.M.’nin toplanmasından sonra Saltanat ve Cumhuriyet ihtimalleri zihinlerde daha ön plâna geçti. Bu sebepten B.M.M. Hükûmetinin açıktan Saltanat düşmanı ve Millî Mücadelenin başında bulunanların hırslı insanlar oldukları fikrini vermekten dikkatle sakınılmıştır. Hilâfet ve Saltanatın İstanbul’da işgal altında, aciz bulunduğu esasından başlanarak, Anadolu’da tesis olunan idarenin tam bir millet idaresi olduğunu belirtmiştir. Bunun, hiçbir şahsa idare selâhiyeti tanımayan bir şekil olduğunun söylenmesine büyük önem verilmiştir. Bu yüzden öyle bir mekanizma kurulması mecburiyeti hasıl olmuştur ki, başında Atatürk gibi müstesna bir idare kabiliyeti bulunmasaydı işlemesi hakikaten imkânsız olurdu.
Hâkimiyet kayıtsız, şartsız milletindir. Bu hâkimiyeti B.M.M. bütün kuvvetleri nefsinde toplayarak tatbik eder. Devlet Başkanı yoktur. B.M.M. Başkanı aynı zamanda Devlet Başkanıdır. Hükûmet Başkanı yoktur. Başbakanı ve Bakanları ayrı ayrı B.M.M. seçer. Müşterek mesuliyet yoktur. Bakanlardan birisi bir karara muhalif kalır ve muhalefet olarak imza eder. Meclis, Bakanlar arasında ihtilâf olursa hakem olarak karar verir. Kararı kabul eden milletvekili Bakan olur. Düşünülmek lâzımdır ki bu sistem, içinde bir muhalefet grubu bulunan B.M.M.’nde yürütülebilmiştir. Birkaç defa Meclis’in artık yürüyemez hale geldiği kanaati hâkim olmuş, ondan sonra gene Meclis’e beraber çalışmak ve neticeye varmak fikri galebe çalmıştır. Bu kadar muğlak bir mekanizmayla idare edilen hükûmetin adı B.M.M. Hükûmeti idi.
III
Bu idarenin er geç Saltanat rejimine son vereceğini İstanbul’daki Saltanat ailesi hissetmiştir. Anadolu’da Saltanat rejiminin taraflısı olanlar ise, Hâkimiyeti Milliye prensibinin tatbik usullerine ümit bağlamış bulunuyorlardı. Önce, Saltanat Hanedanının teşebbüslerini anlatacağım.
Saltanat ailesinden şehzadeler, benim bildiğim ilk defa, ciddî olarak Anadolu mücadelesine katılmak istemişlerdir. Bir defasında Ömer Faruk Efendi yaveri ve mürebbisiyle beraber İnebolu’ya gelerek iltihak arzusu göstermiştir. Yaveri Anadolu’da kıymetli hizmetler görmek üzere alıkonarak Şehzade İstanbul’a iade olunmuştur. İkinci defasında gene Ömer Faruk Efendi Anadolu’ya gelerek Vahdettin’e karşı vaziyet almaya hazır olduğunu rahmetli ve pek muhterem Şeyhülislam Hayri Efendi vasıtasıyla Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. Paşa rahmetli Şeyhülislamı bir de, zaten ziyaret etmek istediği Garp Cephesi Kumandanıyla görüşmek üzere Eskişehir’e göndermiştir. Muhterem Hayri Efendi’yle görüştüğümüzde ben, meselenin artık bir Vahdettin meselesi değil, Hanedan meselesi haline geldiğini delillerle anlatmaya çalıştım. İç ve dış mücadeleler esnasında Hanedan azasının düşman kuvvetleriyle pek yakın ve samimî münasebetler halinde yaşadıklarına dair cephedeki orduya mütemadi haberler geliyordu. Hayri Efendi bana hak verdi. Bununla beraber Cumhuriyet ilânına kadar, tabiî Boncuklu İbrahim veya Vahdettinlerden hiç bahis açmaksızın, Saltanat taraftarları Fatih, Yavuz Selim ve Kanunî Süleyman gibi büyük hükümdarların adlarını ileri sürerek rejimi savunmak istemişlerdir. Bunların arasında gerçekten samimî insanlar da vardı.
Tabiî Şehzadelerin teşebbüsü Anadolu mücadelesini Saltanatın iki hizbi arasında her milletin tarihinde görülen bir aile mücadelesi haline getirmeyi ve her halde Saltanat müessesesini kurtarmayı hedef tutuyordu. Bu tarihçe iki şey gösterir. İstanbul’la irtibat kesilip Anadolu yalnız başına kaldığından itibaren ve hususiyle iç savaşlar esnasında Saltanat, düşmana yardımcı olan İnzibat Teşkilâtıyla kökünden sarsılmıştır. İstilâ eden düşmanlara karşı kesin zafer kazanıldıktan sonra ise, Saltanat idaresi tamamiyle millet gözünde mahkûm olmuştur.
IV
Bununla beraber Cumhuriyet ilânı gene kolay olmamıştır. Bir defa Saltanat ailesi Hilâfet müessesesi halinde memlekette hüküm sürüyordu. Yabancı devletler, öyle görünüyordu ki, Hilâfeti sempatiyle destekliyorlardı. Bu müessesenin yeni kurulan millî devlet için önemli bir engel olacağını ümit ediyorlardı. Lozan’daki temaslarımda gazete muhabirlerinin Halifenin resmî ünvanının ne olacağı hususunda beni mütemadiyen sıkıştırdıklarını hatırlarım. Nihayet Halifenin ünvanının Sa Majeste yerine Sa Kalifat* olacağını bir gün söylemiş ve kurtulmuştum.
Lozan müzakeresi esnasında Atatürk memlekette mütemadi bir gezi ve temas yaparak Hâkimiyeti Milliye telkininde bulunuyordu. Atatürk bu gezilerinde milletin kazandığı kayıtsız şartsız hâkimiyeti hiçbir sebeple hiçbir kimseye ve hiçbir ünvana kaptırmayacağını ilân etmiştir.
Bundan sonra Cumhuriyet ilânında en tesirli ve en kuvvetli engel Anayasanın idare mekanizması olmuştur. İkinci seçimin mühim azaları, Kurtuluştan sonraki İstanbul gazeteleri ehemmiyetli sayıda ve ölçüde Hâkimiyeti Milliye düsturunu savunuyorlardı. Bütün tartışmalardaki söylenmeyen çatışma konusu Cumhuriyetin ilânı ihtimaliydi. Atatürk ve onunla beraber yakın arkadaşları, Lozan barışının imzalanmasından sonra rejimin adını açıktan koymanın mutlaka lâzım olduğu kanaati içinde sabırsız hale gelmiştik. Atatürk bu intikâli hükûmet buhranlarından temin etmiştir. Hükûmet buhranları esas itibariyle Cumhuriyet ilân olunup olmaması dâvasından ileri geliyordu. Adı gizli tutulan mücadele, sert haliyle, memlekette huzur bırakmıyordu. Bu durumun halli için, Hükûmet bir istifadan sonra yeniden kurulamaz hale gelmiş, daha doğrusu Cumhuriyet taraftarları Atatürk’ün önderliğinde Hükûmet kurulmasını imkânsız kılarak Anayasa değişmesine ve rejimin adı konmasına doğru vaziyeti tekâmül ettirmişlerdir.
V
Bundan sonrası B.M.’de Hükûmet Buhranına ait tafsilattır ve Atatürk’ün nutkunda etrafıyla gösterilmiştir. Son gecesi, yani 1923’ün 28 Ekim akşamı Atatürk bizi Çankaya’da toplamıştı. Yemek hep beraber yendi. Misafirleri uğurladıktan sonra Atatürk bana kalmamı söyledi. Masanın başına yan yana oturduk. Evvelâ kanun metnini görüştük. Her madde üzerinde, tabiatıyla eski ve yeni arasında bir mukayese yapıyorduk. Atatürk neticeyi dikte ediyor, ben yazıyordum. Bu suretle çerçeve tamamlandıktan sonra, tekrar okudum. Atatürk dikkatle dinledi, düşündü, “Hazırlık tamam!” dedi ve ayrılmak üzere izin verdi. Zaten köşkte misafiriydim. Odama çekildim. Ertesi sabah metni tekrar bir gözden geçirdik ve beraberce Meclis’e gittik.
Proje 29 Ekim 1923 günü B.M.M.’de müzakere edilmiş ve kabul olunmuştur. Cumhuriyet ilânı, Kurtuluş Mücadelesinin düşmana karşı zaferi gibi, onun neticesi olarak rejim hususunda da milletin büyük bir zaferidir. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra söylediği ilk nutukta Atatürk, Cumhuriyetin muzaffer olacağını ilân etmiştir.
Cumhuriyet o zafer yolunda vazifesine devam etmektedir.
CHP Balıkesir İl Kongresine Gönderilen Mesaj[174]
Balıkesir Kongresi Sayın Başkanlığına,
Yurdumuzun muhtelif bölgelerinde yapılmakta olan il kongrelerini yakın ilgi ile takip ediyoruz. Kongrelerimiz bütün memlekette yakın bir ilgi görmektedir. CHP son seçimlerde Büyük Millet Meclisi’nde kazandığı mevki ile nisbî temsil icabı olarak hükûmet mesuliyetine katılmış durumdadır. Muhalefet devrinden sonra geçen hâdiseler, CHP’yi 1961 büyük seçimlerinde umulmadık güçlükler karşısında bıraktı. Bununla beraber büyük seçimlerden sonra memleketin halinde ve âtisinde kararlı bir huzur ve emniyet rejiminin kurulmasına CHP önemli ölçüde hizmet etmek durumunda bulundu. Şimdi geçirdiğimiz devir de gelecek seçimler için ciddî bir imtihan ve hazırlanma devridir. Karma hükûmetlerin türlü güçlükleri arasında, vatanda siyasî çekişmeyi ciddî bir surette azaltmış olmak gibi bir tesiri vardır. Bu tesirden en verimli bir surette faydalanmak, CHP’nin 29 Mayıs 1960’dan beri takip ettiği siyaset olmuştur. Kongrenin sayın üyelerine partimizin politikasını sadece bir şekilde hülâsa etmek isterim. İç politika olarak memlekette huzuru tesis etmeyi, geçimsizliği gidermeyi, demokratik siyasî münasebetler içinde yürütmeyi hedef tutuyoruz. Birçok haksız tarizlere hedef olduğumuz halde bu istikamette ehemmiyetli neticeler almışızdır. Önümüzdeki seneler daha çok alacağız. İhtilâlden çıkmış her türlü aşırı ve taşkın ceryanlara maruz kalmış memleketimizde demokratik rejimi istikrarlı ve kuvvetli bir şeklide tesis etmek yolunda büyük mesafeler almışızdır. Bundan sonra CHP memleketin dış politikasını, içinde bulunduğumuz müttefikler ailesi içinde itimatla ve sadakatla yürütmek yolunda başarılar elde etmiştir. Dış politika sahasında dünya bir buhrandan çıkıp öteki buhrana giriyor. Hepsinden, dikkatle selâmet yolunu bularak çıkmağa çalışıyoruz. Vatandaşlarım CHP’nin dış politika çalışmalarında hükûmet içinde faydalı ve başarılı uzuvlardan biri olduğuna emin olabilirler. Ondan sona aziz vatandaşlarım, iktisadî kalkınmamız için plânlı bir devrin bütün hazırlıklarını yapmaktayız. Gelecek zamanların iktisadî gelişmemizde ciddî ilerlemeler geçireceğinden emin bulunuyoruz. Vatandaşlarımıza politikamızı iyi anlatmakta muvaffak olursak seçmenlerimizin CHP’ye itimadını haklı [olarak] kazanacağımıza şüphe yoktur.
Sevgili vatandaşlarım,
Sizin bölgeniz çok partili hayatın çeşitli örneklerini görmüş yurt köşelerimizdendir. Vatandaşlarımız C.H.P.’nin tutumundan hiçbir zaman mahcup olmamışlardır. İktidarda ve muhalefette ve ideallerimizde ve büyük dâvalarımızda tam bir inanç yolunda yürüdük. Siyasî mücadeleler içinde uğradığımız haksız isnat ve tahriflerden haklı olduğumuzu ispat ederek çıkmasını bildik. Size bu mesajı gönderirken gelecek günlerde memleketin C.H.P.’den ne kadar ehemmiyetli görevler beklediğini biliyorum. Sizin de benim gibi güven dolu yüreklerinizde memleket hizmetini bir tuttuğumuza güvenim tamdır. Hepinize sevgiler sunarım, başarılan dilerim. Vatanımıza geniş refah günleri ve bahtiyarlık yaşayışlarının mukadder olduğuna emin olunuz.
CHP Ordu İl Kongresine Gönderilen Mesaj[175]
Ordu Kongresi Sayın Başkanlığına,
Gümüşhane ile beraber geniş Karadeniz bölgemizdeki il kongrelerinizi yakın ilgi ile takip ediyorum. Çok önemli kongreniz yalnız Karadeniz bölgesinde değil, memlekette yakın bir ilgi görmektedir. CHP son seçimlerde B. M. Meclisi’nde kazandığı mevkii ile nisbî temsil icabı olarak hükûmet mesuliyetine katılmış durumdadır. Muhalefet devrinden sonra geçen hâdiseler, CHP’yi 1961 büyük seçimlerinde umulmadık güçlükler karşısında bıraktı. Bununla beraber büyük seçimlerden sonra memleketin halinde ve âtisinde kararlı bir huzur ve emniyet rejiminin kurulmasına, CHP önemli ölçüde hizmet etmek durumunda bulundu. Şimdi geçirdiğimiz devir de imtihan ve hazırlanma devridir. Karma hükûmetlerin türlü güçlükleri arasında, vatanda siyasî çekişmeyi ciddî bir surette azaltmış olmak gibi bir tesiri vardır. Bu tesirden en verimli bir surette faydalanmak CHP’nin 27 Mayıs 1960’dan beri takib ettiği siyaset olmuştur. Kongrenizin sayın üyelerine partimizin politikasını sade bir şekilde hülâsa etmek isterim:
İç politika olarak, memlekette huzuru tesis etmeyi, geçimsizliği gidermeyi, demokratik siyasî hayatı vatandaşların medenî münasebetleri içinde yürütmeyi hedef tutuyoruz. Birçok haksız tarizlere hedef olduğumuz halde, bu istikamette ehemmiyetli neticeler almışızdır, önümüzdeki seneler daha çok alacağız. İhtilâlden çıkmış ve her türlü aşırı ve taşkın cereyanlara maruz kalmış memleketimizde, demokratik rejimi istikrarlı ve kuvvetli bir şekilde tesis etmek yolunda büyük mesafeler almışızdır. Bundan sonra CHP memleketin dış politikasını, içinde bulunduğumuz müttefikler ailesi içinde itimatla ve sadakatle yürütmek yolunda başarılar elde etmiştir.
Dış politika sahasında dünya bir buhrandan çıkıp öteki buhrana giriyor. Hepsinden dikkatle selâmet yolunu bularak çıkmaya çalışıyoruz. Vatandaşlarım, CHP’nin dış politika çalışmalarında hükûmet içinde faydalı ve başarılı unsurlardan biri olduğuna emin olabilirler.
Ondan sonra aziz vatandaşlarım, iktisadî kalkınmamız için plânlı bir devrin bütün hazırlıklarını yapmaktayız. Gelecek zamanların iktisadî gelişmemizde ilerlemeler getireceğinden emin bulunuyoruz. Vatandaşlarımıza politikamızı iyi anlatmaya muvaffak olursak, seçmenlerimizin CHP’ye itimadını hakkiyle kazanacağımıza şüphe yoktur.
Sevgili vatandaşlarım,
Sizin bölgeniz CHP’nin yakın teveccühlerini görmüş olan yurt köşelerimizdendir. Vatandaşlarımız CHP’nin tutumundan hiçbir zaman mahcup olmamışlardır. İktidar ve muhalefette, ideallerimize ve büyük dâvalarımıza tam bir inanç yolundan yürüdük. Siyasî mücadeleler içinde uğradığımız haksız isnat ve tarizlerden haklı olduğumuzu ispat ederek çıkmasını bildik.
Size, bu mesajı gönderirken gelecek günlerde, memleketin CHP’den ne kadar ehemmiyetli görevler beklediğini biliyorum. Sizin de benim gibi güven dolu yürüklerinizde memleket hizmetinin yer tuttuğuna güvenim tamdır.
Vatanımıza, geniş refah günleri ve bahtiyarlık yaşayışlarının mukadder olduğuna emin olunuz.
Hepinize sevgiler sunarım. Başarılar dilerim.
Atatürk’ün Ölümünün 24. Yıldönümü Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Verilen Söylev[176]
Sevgili vatandaşlarım,
Radyoda ilk defa olarak Büyük Atatürk üzerine konuşacağım. İlk defa konuşmamın sebebi, yalnız imkân meselesi değildir. 24 seneden beri Atatürk konusunda yapılan tefsirler, o süre içinde memleketimizde cereyan etmiş siyasî ve sosyal hâdiseler Atatürkçülük üzerine şuurumda ve şuurumun altında birikmiş konuları söylemenin zamanı olduğuna beni inandırmıştır.
Atatürk hakkında araştırma yapmak için, zannederim, O’nun çeşitli zamanlarda çeşitli konular üzerine söyledikleri ile birlikte icraatını tetkik etmek ve bilhassa bu icraata nüfuz etmeğe önem vermek lâzımdır. Her devirde her felsefe için, zanaat sahipleri kendi maksatlarına uygun deliller bulmuşlardır. Bunun gibi, Atatürk’ün muhtelif devirlerdeki sözlerinden de Atatürk’ün en aziz ideallerini tahrip etmek için istifade etmek isteyenler vardır ve daima olacaktır. Gerçek Atatürkçüler, kıymetli emanetleri korumak için yapacakları mücadelelerin arasına Atatürkçülüğün sahtesini icat edenlere karşı olan mücadeleyi de katmalıdırlar.
Önce, bir hatıramı söylemek istiyorum. 1950’de demokrasi devletlerinin mümtaz adamları hâlâ “Atatürk sağ olsaydı demokratik rejime girer miydi?” sualini sormuşlardır. Samimî kanaat “Girerdi” diye müsbet cevap verdim. Bu kanaatimi O’nu iyi tanıdığım ilk anda edinmişimdir ve bu kanaat bende sarsılmaz bir iman halindedir.
Atatürk Türk Devletinin istiklâli için, bütün dünyaya karşı ümitsiz bir mücadeleye atılmış ve o mücadeleyi millete kabul ettirerek zafere ulaştırmıştır. Atatürk bu zaferi sonunda Padişah ve Halife olabilirdi. Buna kendisini içerde ve dışarda teşvik edenler bulunmuştur. Atatürk bunlara hiç iltifat etmemiş, Cumhuriyet idaresine yönelmiş ve Cumhuriyetin sade bir vatandaşı olarak 4 senede bir kendisini seçime tâbi tutmuştur. Bir çok güçlüklere Cumhuriyet idealinden dolayı uğramıştır. Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir düsturu ile binlerce seneden beri bütün ecdadımızın alıştıkları ve milletimizi alıştırdıkları mutlak kudrette adil bir İDARECİ–REHBER zihniyetinden memleketi kurtarmıştır. Ölümünden 24 sene sonra, aramızda hâlâ bu fikre saplanmış kimselerin bulunmakta oluşu, [o] zihniyetin toplumumuzda nasıl sağlam kökleri olduğunun delilidir. Atatürk bunun yerine her vatandaştan memleket ve millet kaderinde sorumluluk duygusu isteyen Cumhuriyeti ideal olarak görmüş ve göstermiştir.
İlk düşündüğü şey
Atatürk insanların tanıyabileceği ve güç şartlar içindeki Millî Mücadelenin askerî hareketlerini ve Millî Hâkimiyet Hükûmeti idaresini, ilk gününden Büyük Millet Meclisi müessesesi ile beraber yürütmüştür. Böyle heyetlerle müşkülâta uğrayanların bu güçlükleri mübalâğa edişlerine şaşarım. Onlar Büyük Atatürk’ü görmeliydiler. Kudreti eline alırken ilk düşündüğü şey bir Millet Meclisi kurmak olmuştur. Bu düşünce Atatürk’ün başlı başına kendi zihninde doğmuş ve kemâle gelmiş kanaattir. Her türlü ümitsizlik şartları içinde Birinci Meclis’in ve Hükûmetin yürütülmesinin ne ürkütücü bir zor ödev olduğunu bu gün tasavvur edebilecek pek az adam kalmışızdır. Çok defa insan hakikaten karamsar bir hale gelirdi ve bu hâl düşmanların kudretinden ve çokluğundan önce iş idaredeki kısır, amansız çekişmelerden doğardı. Bu Birinci Meclis, içinde kuvvetli ve çetin bir muhalefet partisi olan Meclis’ti. Atatürk ümitsiz kurtuluş günlerini, muhalefeti ile bir Millet Meclisi’nin denetlemesi, tenkidleri, tartışmaları ve vakit vakit insafsızlıkları içinde geçirmiştir.
Demokratik rejime inancı
Atatürk’ün kendi vücuda getirdiği bu güçlük müessesesi ile milletimize fiilen öğrettiği şudur ki, millet idaresi, iktidarı ve muhalefeti ile Millet Meclisi tarafından ve en zor şartlar altında dahi yürütülmek lâzımdır. Atatürk demokratik rejime hepimizden evvel girmiş, inanmış ve onu tatbik etmiştir.
Atatürk devlet idaresinde İstiklâlci, Cumhuriyetçi ve Demokratik rejimci olarak tarif edilmek lâzımdır.
Atatürk, demokratik rejim üzerinde tartışmalar, esasa girmeyip tatbikat üzerinde geçtiği zamanlarda yeni nesillere hedef ve ideal olarak bu umdeleri söylemiştir. Onlara Türk Devletinin istiklâli ve cumhuriyeti ve milletin iradesi uğruna mücadeleyi tavsiye etmiştir. Yeni nesiller, bu tavsiyeyi tutmuşlardır. Bu umdelerden birinin ihlâlini Atatürkçülük diye düşünmek, ne kadar yanlış olduğu meydandadır. Hiçbir güçlük bunlardan herhangi birinin ikinci plâna atılmasına hak verdiremez. Çünkü, bunlar, zaten, insanın tanıdığı en çetin zorluklar yenilerek vazedilmiştir.
Kurtuluş mücadelesinden sonra
Sevgili Vatandaşlarım,
Kurtuluş mücadelesi günlerini inkılâp devirleri takip etmiştir. Bunların eseri her mânası ile bu günkü kudretli, insan haklarına dayanan milletler ailesinin hukuk ve kültür esaslarını benimsemiş Türk Devletidir.
Lâik devlet idaresi, medenî hukuk, Lâtin harfi, erkek ve kadın hakları eşitliği tesis olunduğu vakit, toplumumuz bu devrimler için yetişmiş ve hazır bir devirde farzolunamazdı. Bunlar cesaretle anlatılmış, Atatürk’ün ve Millî Mücadele zaferinin yüksek itibarı kuvveti ile yenilmez güçlüklere uğramadan tatbik edilmiştir. Gene dikkati bir nokta üzerine celbetmek isterim.
Bu devrimlerden çoğu, içinde çetin bir muhalefeti olan Büyük Millet Meclisi’nin beraber çalışması ile vücuda getirilmiştir. Muhalefetlerin bir devirde tasfiye edildiği doğrudur. Ama muhalefetsiz Meclis olamıyacağı kanaati Atatürk’te ve Hükûmetinde o kadar samimiyetli ki, Atatürk 1930’da Serbest Fırka tecrübesiyle muhalefetin en çetinlerinden birine yolu kendisi açmıştır.
Rejim bakımından devirleri
Atatürk idaresi, rejim bakımından şu devirlere ayrılır:
1918’den 1920’ye kadar millet bünyesinde ve Heyeti Temsiliye şekli altında demokratik idare, 1920’den 1926’ya kadar tam manâsı ile partiler murakabesi altında idare, 1926’dan 1930’a kadar suikastler ve isyanları bastırma devri. Durum imkân verir vermez 1930’da muhalefet partisinin bizzat Atatürk ve iktidar tarafından istenmesi, 1931’den sonra tekrar muhalefetsiz rejim zarureti. Bundan sonra sağlığı müsaade etseydi belki de İkinci Cihan Harbinden bile evvel, gene bizzat Atatürk eseri tamamlayacaktı. Çünkü Atatürk temel kanaatte Cumhuriyetin, millet hâkimiyetinin iktidar ve muhalefet partileri rejiminde olacağına yürekten inanmakta idi.
Demokrasi ihtiyacı
Sevgili vatandaşlarım,
Sözlerimin burasında size bir hatıramı nakletmek isterim. Atatürk’ün son beş, altı senesi faşist ve nazi gibi totaliter rejimlerin itibarda olduğu zamanlardır. Bizim bu zamanlarda hususî ve resmî beyanlarımız daima demokrasi ve demokratik rejim ihtiyaçlarına işaret ederdi. Bir defa Sinyor Mussolini’nin Dışişleri Bakanı, Sinyör Grandi Türkiye’yi ziyaret etmişti. Mülâkatımızdan sonra ayrılırken bana dedi ki: “Biz demokrasi aleyhtarıyız, siz demokrasi taraftarısınız, aynı şeyleri yapıyoruz.” Cevap verdim: “Evet, yaptıklarımızı birbirine benzetmek mümkündür. Ama biz prensip addettiğimiz ideale gitmeğe çalışıyoruz ve çalışacağız. Siz zıt prensipleri yerleştirmeyi takip ediyorsunuz. Arada esaslı fark vardır.”
Rejimin gerçek felsefesi
Sevgili vatandaşlarım,
Sağlığı müsaade etseydi eseri bizzat Atatürk tamamlıyacağını söylerken dayandığım temel, rejimin gerçek felsefesinin bu olduğuna dair imanım olduğu gibi 1938’de varmış bulunduğumuz vaziyettir. 1938’e kadar durum yeniden çok iyileşmişti. Düşünmek lâzımdır ki, Atatürk’ün demokratik düzene geçiş gayelerinde bir Büyük Kurtuluş Savaşında rolü bulunan, emeği olan, onda hak iddia eden kimselerin kırgınlıkları, şahsî durumları henüz tazeliğini muhafaza etmekteydi. Bunların Atatürk için ne büyük bir müşkül teşkil ettiğini insaf ile teslim etmek lâzımdır. Halbuki 1938’de Atatürk’ün ayrılmasından sonra bizlerle tartışma halinde bulunmuş olan bütün geçmiş partiler, yani İkinci Grup Terakkiperver Fırka ve Serbest Fırka şahsiyetleri büyük çoklukla Atatürk’ün eserlerini ve Cumhuriyetin temellerini korumakta ve Atatürk’e takdir, minnet göstermekte birleşmişlerdir, idareyi desteklemişlerdir. Demek ki, milletin aydınları ve Millî Mücadelenin İnkılâp Devrinin başlıca idarecileri esasta daima beraberdirler. Çekişmeler ve ayrılıklar esasa değmeyen unsurlarda ve yanlış anlamalarda olmuş, süratle tamir edilebilmiştir.
Sevgili vatandaşlarım,
Hülâsa etmek isterim: Milletimizin bir asırdan beri ilerleme dâvasının gerçek temsilcileri farksız olarak demokratik rejimle devlet idaresini hem mümkün, hem asıl ödev saymışlardır. Başka her tefsir açık gerçeklerin şeklini bozmaktan başka şey değildir.
Atatürk’ü anlamak
Sevgili vatandaşlarım,
Atatürk’ü anlamak için icraatına nüfuz etmek lâzım geldiğini söylemiştim. Buna, devrimlerden başlamak gerektir. Temel devrimler toplumumuza tam manâsı ile yeni bir hukuk bünyesi ve yeni bir kültür istikameti vermiştir. Meselâ Lâtin harfi devrimi bir şekil değişikliği değildir. Kültürün, çağı geçmiş bir âlemden yeni bir yükselme âlemine yönelmesi demektir. Atatürk’ün şekil değiştirme olarak ehemmiyetleri zamanında küçümsenmiş olan ve bugün hâlâ bazılarınca küçümsenen şapka ve kıyafet kanunlarındaki icraatı da çok ehemmiyetlidir. Bizim çöküntü devirlerinde doğrulmamıza kadar başlıca ayak bağı olan bir engel, şeklin taassuba âlet olarak kullanılmasıdır. Bizden evvel Hıristiyan milletlerin kullandıkları fesi aldık, sonra fesi değiştirmeyi, din ve iman kaybetmek derecesinde yermeğe başladık. Taassup hastalığını bir kazanç vasıtası olarak bileğine takanlar en ufak şekil meselelerini kanlı bir surette kullanabilmişlerdir. Böyle bir tarihten gelen millete şapka devrimi, bir geniş görme, düşünme ve kurtulma devrimi olmuştur.
Bu devrimlere o zaman itiraz edenlerin hepsini kötü niyetle suçlamak hatırımızdan geçmez. Çünkü insanlar için alıştığını değiştirmek daima zor bir şeydir. Ve herhalde aleyhte vaziyet alanların tutumunda, bu değiştirmenin getireceği sarsıntının mübalâğa edilmesinin tesiri vardır.
Mutedil devletçilik
İktisadî sahada Atatürk, özel teşebbüsü esas saymakla beraber mutedil devletçiliği idaremizin bir temel düsturu olarak kabul etmiştir. Hâlâ bugün bile milletçe sermaye piyasasını kurmağa çalıştığımız bir zamanda, devlet sektörünün kılavuzluk ve yardımcılık edeceği iktisadî konular ve ödevler bulunduğunu kabul etmek tereddüt götürmeyen bir gerçektir. Bugün bazılarınca piyasaya sürülen tartışma konusu, mutedil devletçilik değil, niçin özel teşebbüsle beraber çalıştığımızın ve çok aşırı devletçilik yapmadığımızın çekiştirilmesidir. Ama biz bunu hiçbir zaman yapmamışızdır ki..
Atatürk’ün iktisadî sahada devrim yolu ile hiçbir zorlamada bulunmamış olduğunu açıkça ilân etmek isterim. Bu zorlama yapmamak, tesadüfen değil, dikkatin eseridir. Atatürk’ün hemen gerçekleştirilecek işlerle, tekâmülü zamana bırakılacak işler arasında isabetli bir ayırma yapabilmesinin sonucudur.
İktisadî tartışmalarda devletçiliğin veya özel teşebbüsün mecbur olmayan kullanılışlarına söz söyleyenin istikametine göre işaret etmek de revaçtadır. Devletçiliğe gayri meşru şahsî menfaat girdiği vakit, bu rejim çirkin bir hırsızlık vasıtası olur. Ayni şekilde özel teşebbüse meşru olmayan kazanç fikri hâkim olabilirse bu rejimin adı sömürücülüktür, vurgunculuktur. Devlet ve murakabe altındaki hükûmet, müesseselerin bu hastalıkları ile uğraşmak mecburiyetindedir. Hastalıklar, usullerin yanlış olduğuna delil göstermişler. Atatürk devrinde hem devletçilik, hem özel teşebbüslerin fena kullanılışları için çetin mücadele geçirmişizdir.
Demokrasiyi hazırlama devri
Benim herkesin bilmesini istediğim husus şudur: Demokratik rejim Atatürk İdaresinin amacı olmuştur. Atatürk idaresinin demokratik rejimi hazırlama devri olduğu Avrupa ilim adamlarınca hem Atatürk’ün sağlığında, hem ayrıldıktan sonra bir araştırma konusu olmuştur. Ben, M. Herriat’dan idaremizin tamamı ile 1789 Fransız İhtilâli prensiplerinin ayni olduğunu dinlemişimdir. Atatürk’ten sonra Fransız Profesör Maurice Duverger, Atatürk idaresinin demokratik rejimi hazırlama devri olduğunu takdir etmiştir. Zaten Atatürk’ün ayrılmasında bütün demokrasi dünyasının yakın ilgi ve sempati göstermesinin temel sebebi budur. Bu, modern ve medenî manâda bir islâhatçı ve insaniyetçi devlet adamına duyulan saygının eseridir. Mutlakiyet heveslisi bir insana medenî âlemin genel bir ilgi göstermesi tasavvur edilemez. 1789 ihtilâlini bir burjuva ihtilâli sayanlar ve onu daha başka ihtilâllerin takip etmesi özleminde olanlar bulunabilir. Ama bunların önder diye Atatürk’ü göstermeye çalışmaları, kaba bir sahtecilikten başka bir şey değildir.
Sevgili vatandaşlarım,
Millî hâkimiyet
Bu yıl dönümü konuşmasında Atatürk devrinin felsefesini kısa bir özet halinde anlatmaya çalıştım. Buradan anlaşılır ki İstiklâl ve Cumhuriyet ideallerinde bütün vasıtalarla savaş esastır. Devletin idare usulü Millî Hâkimiyet, yani tatbik şeklinde demokratik rejimdir. Atatürk ömrünün sonuna kadar demokratik rejimi kurmak için uğraşmış ve çok güçlükleri yenmiş, tamamlanmasını milletin diğer bazı ihtiyaçları gibi yeni nesillere bırakmıştır. Bu emanetinde, birden yapılacak işlerle, ifrata gidilmeden yapılacak işlerde esaslı bir ayırmada bulunmuştur. Bunu söylemekle Atatürkçülük namı altında sağ veya sol kanatta dikta rejimi kurmak, sosyal islâhat namı altında ifrat yollarını aramak temayüllerini Atatürkçülüğün tam zıddı olarak yürekten iktiham etmeniz[in] sebebini izah etmiş oluyorum ümidindeyiz.
Sevgili Vatandaşlarım,
İcab ettikçe bu konularda tafsilât vermeğe çalışacağım. Rahmetli Atatürk milletimizin kurtuluşu ve devletimizin kuruluşu yolunda başlıca kılavuzumuz, ışığımız olmuştur. Bıraktığı emanet bütün kıymeti ile göz önünde canlı duruyor. Bu emaneti korumak, savunmak ve Atatürk’ün ideal olarak gösterdiği amaçlara ulaştırmak kutsal ödevimizdir. Büyük Atatürk, sana karşı milletçe şükranımız ebedidir.
Vatandaşlarıma bu aziz yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin istikrar ve güven verici idaresinde sorumlu olarak saygılarımı sunarım.
CHP Denizli İl Kongresine Gönderilen Mesaj[177]
Denizli İl Kongresi Yüksek Başkanlığına,
Kongrenizde bulunan sayın delegelerle yakın temas ederek Denizli’ye faydalı olmaya çalışmayı çok arzu ediyordum. Esefle söylerim ki, bulunmam mümkün olmıyacak. Ancak, Denizli’nin çok istidatlı olan gelişmesine hizmet etmek için çok gayret sarfedeceğiz. Denizli’nin kültür alanında yüksek istidadını bilirim. Şimdi, bir kıymetli endüstri bölgesi olması için imkânların gelişmesinden ümitli haldeyiz.
Denizli için ufukta beliren geniş istidatların tahakkuk etmesi, samimî dileğimizdir.
Denizli’den siyasî hayatın normal ve medenî ölçüler içinde istikrar bulmasını, en ehemmiyetli bir mesele olarak istiyoruz. Bu hususta Cumhuriyet Halk Partisi’nin, bütün partilere yardımcı ve iyi bir örnek olmasını bekleriz.
Kongreniz, vatandaş münasebetleri için çok ümit verici bir hava içinde devam edecektir, inancındayım.
Memleketimizin kalkınmasında, türlü güçlükler vardır. Bunları yenmeye muvaffak olacağız. Her şeyin başı vatandaşlar arasında anlaşma ve muhtelif siyasî kanaatler âlemi içinde medenî vatandaş hayatını kurmaya bağlıdır.
Her kongremiz için bu konuda israr ediyorum. Denizli’nin tecrübesi ile bu alanda iyi örneklerden biri olmasını dilerim.
Kongredeki delege arkadaşlarım ve sayın misafirlerimiz, sizlere başarılar dilerim.
Sevgiler ve saygılar sunarım.
CHP Ankara İl Kongresinde Parti-Siyaset-Halk Arasındaki İlişkiler ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma[178]
Sayın delegeler ve sayın misafirlerimiz,
Bugün sizinle, şimdiye kadar alışılmamış olan bir usul içinde görüşeceğim. Anlatmak istediğim partinin durumudur. İsterseniz buna, partilerin durumu da diyebilirsiniz. Adet, parti teşkilâtlarının halka ve partinin sâde üyelerine telkin yapmaya, onlara istikamet göstermeye çalışmalarıdır. Teşkilât mensupları, yüzlerde, partilerinin iktidarda veya muhalefette bulunmasına göre, memnunluk veya şikâyet okumakta mahirdirler. Şimdi halk hükûmete gösterdiği güven ve yakınlıkla, parti teşkilâtına can ve ilham verme yolundadır. Bu ilgi, karma hükûmet partilerinin hepsine karşı hissediliyor. Hali, daha teklifsiz bir üslupla canlandırabiliriz. Eskiden parti idarecisi halka, işlerin iyi gittiğini anlatarak, neşeli olmasını tavsiye ederdi. Şimdi halkın, hissettiği memnuniyetle, düşünceli parti idarecilerini ümitli olmaya davet ettiğini, ona âdeta “Sıkma canını, işler iyiye gidiyor” dediğini görüyoruz.
Meseleler değişmiştir
Sevgili vatandaşlarım, biraz eğlenceli tarafından olarak belirttiğim bu halin altında, memleketimiz için son derece önemli bir hâdise yatmaktadır. Karma hükûmet partilerinden ve bilhassa bizim partimizin idaresi içinde bulunan bu halin sebebi, aslında, halkın bugün parti idarecilerinden daha ilerde olmasıdır. Mücadele yıllarından sonra açılan devrede, memlekette görüşler ve meseleler değişmiştir. Eski heyecanlı nutuklar, parolalar ve kampanyalar şimdi, ilk nazarda basit görünen ciddî memleket dâvalarına yerlerini bırakmışlardır. Bütün parti idarecilerini etraflarına bakmaya ve milletin her yerde hangi konuları tartıştığına kulak vermeğe davet ederim. Karma hükûmetin partileri halkın bugünkü güvenini ve teveccühünü değerlendirerek kendi şevklerini ve enerjilerini memleket hizmeti yolunda işletmenin yeni usulünü bulmaya mecburdurlar. Ancak, bunun kolay olmadığının ve eski tarz particiliğin bittiğinin bilinmesi lâzımdır. Parti idareleri memleketin yeni ihtiyacına ve halkın partilerden beklediği görüş ve anlayışa kendilerini alıştırmağa mecburdurlar. Bu yol partiler için verimli, memleket hizmeti için, yeni bir ufuk olacaktır. Siyasî hayatımız büsbütün yeni mânalarda feyizli bir gelişmeye doğru açılmaktadır. Parti idarecileri, hangi partiden olurlarsa olsunlar, ellerinden sevdikleri oyuncakları alınmış çocukların hayal kırıklığından ve karamsarlığından kendilerini kurtarmalıdırlar. Halk Partililer olarak, yeni ihtiyaca bütün teşkilâtımızla hepimiz uymaya çalışacağız.
Köylerimizle temas
Bugün CHP, vatandaş gözünde, kendisi için ciddî ümitler beslenmeye lâyık görülmektedir. C.H.P.’nin ilçe kongrelerinde ve köylü vatandaşların muhitlerinde, memleketin mühim meselelerine yakın alâka, vukuf ve ehliyet görülmektedir. Vazife hissi ve sorumluluk duygusu kuvvetlidir. Memleketin teveccühünü celbetmek için parti içinde lüzumlu ve değerli olan bu vasıfların partiye rağbet, başarı getirecek bir ortam teşkil ettiğine şüphe yoktur. Bu, partiye mensup olmayan vatandaşların partiye karşı teveccühlü ve güvenli davranışlarının yankısıdır. Bu iyi işaretlere karşılık, partinin kademelerindeki çalışma ve ruh haletinin geride kaldığını sizlere açıktan söylemeliyim. Bana öyle geliyor ki, partiye verilecek yeni hayatta vazife sahibi parti kademelerinin, milletin ilgisine ve güvenine yaraşır bir enerji ile çalışmaları hem çok lüzumlu, hem büyük ölçüde verimli hale gelmiştir.
Bu bakımdan, teşkilât idarecilerimizin köylerimizle yakın temasları, daha çok, telkin ihtiyacı için aranırdı. Şimdi temaslar aynı zamanda öğrenmek ve vatandaşın hangi ihtiyaçlarının öncelikle ele alınmasını beklediğini tayin etmek için şarttır. Bugün, C.H.P. teşkilâtının küçük kademeleri, sorumluluğunu kavramış insanların ciddî manzarasındadır. Bu halde bulunan vatandaşlara ciddî insanlar gibi muhatap olmak, her halde hafif gösterişlerle onların güvenini kazanmak mümkün olmayacağını bilmek lâzımdır. Siyasî hayatımızın küçük kademelerinde görülen bu olgunluk, parti için olduğu kadar, büyük ölçüde memleket için de önemli bir ilerlemedir. İlçe ve hususiyle il idarelerimizin çok ciddî ve ehliyetli insanları idare etmek görevini hatırda tutarak davranışlarını ayarlamalarına kesin ihtiyaç vardır. Bu sözlerimi hiçbir idare merkezimizi kasdederek söylemiyorum. Bu düşüncemi, müşahedelerimden aldığım umumî intibaın özeti olarak bütün parti teşkilâtına Ankara’da ifade etmeyi vazife sayıyorum.
Memleketin istikbali
Ciddî bir partinin çalışma ve davranma şeklini her halimizle göstermek mecburiyetindeyiz. Vatandaş, güven beslediği ve yarınki güçlükleri de yenecek kudrette görmeyi arzu ettiği C.H.P.’nin her haliyle yakından ilgilidir. Selâhiyet sahiplerinin gözlerinde, davranışlarında ve vaadlerinde, her kademesi için, güven şartlarını aramaktadır. Vatandaş, C.H.P. idaresinde ve Büyük Meclis’teki çalışmalarında, lüzumlu her vasfı titizlikle bulmak istemektedir. Büyük Meclis’te ve dışarda, parti idaresinde, vazife hissindeki eksikleri ve kusurları C.H.P. için maruz görmemektedir.
C.H.P. yetkililerinden, Meclis Grubundaki Senatörden ve Milletvekilinden parti kademelerindeki idarecilere kadar hepsinden kendi güvenini taşıyan ve yarın daha büyük memleket meseleleri ve dertleriyle uğraşma mevkiinden olan insanlar olarak her liyakati istemektedir. Halk Partili olan ve olmayan Halk Partisi’ni tutan ve tutmayan, Halk Partisi’ni seven ve sevmeyen her çevreden ve her sınıftan vatandaşın, gözünü bizim partimize, bizim tutumumuza, bizim çalışmalarımıza çevirmiş bulunduğunu söylerken mübalâğa ettiğimi sanmıyorum. Onlara verebileceğimiz, bizim de, demokratik düzenin de, memleketin de istikbalini tayin edecektir. C.H.P. içinde sorumsuz, ciddiyetsiz, başıboş politikacıların devri kesin olarak geçmiştir. Memleket hizmetinde sorumluluk duygusu, elbirliğiyle muntazam, genç ve dinamik bir sevki idarenin doğru istikameti, CHP’lilere kılavuz olmak lâzımdır. Bu ihmal kabul etmeyen bir borçtur.
Cumhuriyet Halk Partililer
Bu güç vazifelerin, vatandaş tarafından bir partiden güvenle beklenmesi ve istenmesi, o siyasî parti için büyük bir mazhariyettir. Buna lâyık olmaya çalışmak ve bu uğurda canla başla vazife yolunda olmak, hepimiz için aziz bir ödevdir.
Sevgili vatandaşlarım,
C.H.P.’nin bugünkü durumunu, gördüğüm gibi size anlatmaya çalıştım. Yeni siyaset hayatımızın özelliklerini de söyledim. Büyük bir merkezin tecrübeli teşkilâtı olarak size istikamet göstermeye gayret etim. Başarılarınız örnek olacaktır. Size yürekten güven duygularıyla sevgiler sunarım.
CHP Ortak Grup Toplantısında Planlı Kalkınmaya İlişkin Yapılan Konuşma[179]
(...)
Başbakan İnönü, C.H.P. Milletvekillerinin plân görüşülmesi sırasında Meclis’de bulunmalarının hayatî bir önem taşıdığını, kongrelerin bu sebeple geri bırakıldığını, C.H.P. Milletvekillerinin görev başında bulunmalarının zarurî olduğunu söylemiştir.
Bugünkü hâle getirdik
“Başından beri plân fikrini memlekete yerleştirmeğe çalıştık. Bugünkü hale getirdik” demiş, dış âlemin bu konuda çok dostça davrandığını, yardımın yapılacağını, Türkiye’den istediklerinin mümkün olanı yapmak olduğunu, bu vaadiyle Türk Hükûmeti’nin elinden gelen gayreti sarfettiğini bildirmiştir. İnönü, plânlı devrenin 1963 Mart’ında başlayacağını ve bu plânla % 7 kalkınma hızının sağlanacağını, hedefin, millî geliri bir misli artırmak olduğunu ifade etmiştir.
Başbakan % 7 kalkınma hızını, başlangıçta, bir çok uzman ve kurulların gerçekleştiremiyeceğimiz kanısında bulunduğunu, olsa olsa % 4 kalkınma hızını gerçekleştirebileceğimizin daha makûl olduğu fikrinin yaygın bulunduğunu belirtmiş, bir yıldan beri muhtelif çevrelerle bu mücadeleyi yaptıklarını anlatarak, dost ve iyi niyetli Batı devletlerine “Siz anlayışlı olursanız, biz bunu gerçekleştiririz” fikrinin aşılanmağa çalışıldığını, bu yoldaki gayretlerin müsbet sonuca ulaştığını ve Türkiye’ye yardım etmek kanaatının yaygın ve hâkim fikir haline geldiğini belirtmiştir.
Bu sonuca ulaşmak için
Başbakan bu sonuca ulaşmak için Hükûmetin bir yıldan beri israftan ve fuzuli işlerden kaçındığını, yardım yapacak devletleri itimat havası içinde tutmağa çalıştığını anlatmış, plânlı kalkınmanın gerçekleşebilmesi için enflâsyondan kaçınmanın şart olduğunu ve sosyal adalet ilkesinin gözden uzak tutulmaması gerektiğini ifade ile demiştir ki:
“Enflâsyon zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar. Enflâsyonla sosyal adalet teessüs edemez. Enflâsyonun tehlikesi başlangıçta refah havası yaratmasındadır. Cepte para bol, çok kazanıyorum zannedersiniz, bir de bakarsınız ne elde, ne avuçta bir şey kalmıştır. Her şey yıkılmıştır. Ve hayat şartlarınızda en ufak bir değişme olmamıştır. Hürriyet nizamı izinde sosyal adaleti gerçekleştirmeğe çalışacağız.
Bu şartlar altında ilk günden beri Plân tatbikatının başlıca güç yeri, iç finansman konusu olmuştur.
İç finansman konusunda Maliye Bakanı arkadaşımız size izahat verecektir.
Bugün memleketin ümidi CHP Meclis Grubu içinde görülecek anlayış ve tesanüt etrafında toplanmıştır. CHP, ciddî olarak vazife görürse başarı muhakkaktır. Plânlı kalkınmada başlangıç çok ehemmiyetlidir. Tatbikat güçtür. Her sene üç-dört büyük meseleyle karşılaşmak mukadderdir. Bunlarla hep ayrı ayrı uğraşmak lâzımdır. Bu sıkıntılara göğüs gerdikten sonra netice tahmin edilemiyecek kadar parlak olur. Plân denemesi mahiyetinde olan ilk beş yıllık devrede meydana getirilen dokuma ve çelik tesisleri bunun misâlidir. Karabük Demir Çelik Fabrikası o zamanki, 30 yıl evvelki kendi imkânlarımızla bu memlekete plân sayesinde kazandırdığımız muazzam bir tesistir. Şu kadarını ifade edeyim ki, 1963’de işletmeye açılacak olan Eğerli Demir Çelik tesislerinin istihsali 30 sene evel plân sayesinde başardığımız Karabük tesislerinin istihsaline ancak ulaşacaktır.
İki cereyan karşısında
Plân bugün iki cereyan karşısındadır. Her iki cereyan da plânı gözden düşürmeğe matuftur. Birincisi plânı sosyal adalet bakımından zayıf bulmakta, özel teşebbüsün ihmal edilerek kısır bırakıldığını iddia etmektedir. İkincisi devletçiliğe imtiyazlar tanındığını, özel teşebbüsün ihmal edilerek kısır bırakıldığını iddia etmektedir. Birbirinin zıddı bu iki cereyan plânın karşısına dikilmiştir. Plânın bütünlüğünü muhafaza etmek, tahripkâr hareketlere karşı uyanık bulunmak mecburiyetindeyiz. Plân görüşmeleri arasında CHP’nin toplu halde vazife başında bulunarak Meclis’e istikamet vermesi lâzımdır. Plânı ölüm tehlikesinden korumak için kayıtsızlıktan ve ihmalden sıyrılmak lâzımdır. Bu ayın 20’sinde Konsorsiyum toplanacak, Türkiye’ye yardım meselesini görüşecektir. Bütün dikkatler Millet Meclisi’nin üzerine çevrilmiştir. Bu imtihanı başarı ile vereceğimize inanıyorum.”
CHP İzmir İl Kongresine Gönderilen Mesaj[180]
İzmir C.H.P. İl Kongresi Sayın Başkanlığına:
Değerli misafirlerimizi ve vazifesever delegelerimizi saygı ile selâmlıyoruz.
İzmir İl Kongresine vatandaşlarımız geniş ilgi göstereceklerdir. Politika hayatının her alanında yarım asırlık geçmişi tecrübelerle dolu olan İzmir’de İl Kongremizde istifadeli olaylar görmeyi hakkı ile bekleriz.
50 seneden beri basit ve kolay görünen bir siyaset geçitini geçmeye çalışıyoruz. Siyasî hayatta tabiî vatandaş münasebetleri gibi kongrelerin çalışmaları da fikirde zengin ve usulde medenî olsun. Siyasî hayatımızın şimdiki safhasında yalnız partilerin birbirlerine karşı olan davranışları değil bir partinin içindeki çalışma usulleri ve münasebet yolları da birinci derecede önem kazanmıştır.
Bir siyasî partinin iç bünyesindeki vazife duygusu yalnız o partinin iç meselesi olmaktan çıkmıştır. Siyasî partinin fertleri ve teşkilât kademeleri arasındaki münasebetler, âdetler ve alışkanlıklar vatandaş tarafından büyütücü ayna ile incelenmektedir. Seçmen kendi oylarını partilerin iç hayatına göre kullanacak titizliktedir.
Değerli arkadaşlarım,
Bildiğiniz partiler özelliklerini tekrar arzederken İzmir Kongresinin memlekete güven duyguları sağlanmasına yararlı olacağını kuvvetle ümit ettiğimi söylemek istiyorum.
Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
CHP Muğla İl Kongresine Gönderilen Mesaj[181]
Muğla C.H.P. Kongresinin Sayın Delegeleri,
Muğla Kongresinde bulunsam hem uzun zamandan beri hasret kaldığım arkadaşları yakından görmüş olacaktım ve hem de ilerisi için Muğlalılardan kuvvet ve ilham alacaktım.
Sayın delegelerimiz imkânsızlığımı takdir buyuracaklardır.
Buradan size parti olarak günün başlıca konusu olan bir noktayı hatırlatmak istiyorum. Memleket Cumhuriyet Halk Partisi’ne güvenmektedir. Büyük meselelerimizin onun ortaklığı ile halledilebileceğini ummaktadır. Bu inançla CHP’ye gözlerini dikmiştir. Buraya kadar olan konuşmamın hoşunuza gittiğine eminim. Şimdi bu durumun hepinize yüklediği ödevleri söyliyeceğim.
Bizim partimizden, halkımız, teveccühü nisbetinde ciddî vazife duygusu istemektedir. Herkeste mazur görülen beşerî kusurları bizim müesseselerimiz ve bizim partililerimiz için hoş görmemektedir. Bütün partililerin hususiyetle kongre gibi büyük ve resmî müesseselerin ağır başlı ve ciddî tutumda, fikirlerinde ve sözlerinde olduğu kadar hallerinde ve davranışlarında inanılır ve güvenilir durumda olmalarını istemektedir. Bu sözlerimin bütün parti hayatımızda göz önünde bulundurulmasını rica ederim.
Unutmamalıdır ki, parti hayatı denilen siyasî faaliyetin makûl gördüğü tedbirleri tatbik etmek fırsatını bulması, seçmen denilen kudretli vatandaşın beğenmesine bağlıdır. Kongrede biz bize konuşurken büyük seçmen ordusunun güç beğenir gözleri önünde bulunduğumuzu hatırdan çıkarmamalıyız.
Sevgili vatandaşlarım,
Sözlerimi yalnız Muğla için söylüyorum zannetmeyin. Bütün memleket için gördüğüm bir ihtiyacı yine memleket için söylüyorum. Hepinizin gözlerinizden öperim. Sağolun.
CHP Mardin İl Kongresine Gönderilen Mesaj[182]
İl Kongresinde ödevli bulunan arkadaşlarımızı ve misafirlerimizi selâmlıyorum. Mardin İl Kongresinde çalışmaların geleceğe ışık tutacak kıymette olacağına eminim. Hudutların birleştikleri yerlerde Mardinliler’in vatanseverlikleri siyasî hayatımızın değerli destekleridir. C.H.P. Mardin’de bütün vatandaşların ahenk ve tesanüt içinde emniyetli bir siyasî hayat yaşamalarının geniş faydalarını daima göz önünde tutmuştur.
Demokratik rejimin C.H.P. görüşünde yüksek vasıflarından biri, siyasî ayrılıkları hürriyet nizamı ve ahenk içinde beraber yürütmesidir.
Mardinliler siyasî hayatın yeni isteklerine göre C.H.P.’ye hareket istikameti vereceklerdir. Hürriyet nizamı içinde gelişme ve kalkınma kararına karma hükûmet ve karma ekonomi usullerinde tesanüt ve kuvvet, vatandaşlar arası ve partilerarası medenî münasebetlerin iyi kurulmasına bağlıdır. Konuşmalarımızın ve çalışmalarımızın memleketimizin her yerinde dikkatle izlenecek bir değerde olmasını beklerim. Hepinize başarılar diler, saygılar sunarım.
Malatya Havaalanında Yapılan Konuşma ve Akçadağ İlköğretmen Okulunda Söyledikleri[183]
“Malatyalılar!... Sevgili Hemşehrilerim aranızda bulunmaktan çok sevinç duyuyorum. Çok bahtiyarım. Size çok hasretim vardı. Bugünü sabırsızlıkla bekledim. Beni sevgilerle kabul ettiniz. Her zamanki gibi lütufkâr ve âlicenap davrandınız. Size çok minnettarım, müteşekkirim. Bir iki gün aranızda kalacağım. Muhabbetinizle kuvvetlenerek tekrar vazifeme döneceğim. Zahmet buyurdunuz. Çok teşekkür ederim. Daha buradayım. Çarşıda, pazarda birbirimize rastgeleceğiz. Görüşeceğiz.
Sevgili Hemşehrilerim. Malatya’ya her gelişimde sıhhatimden ve kuvvetimden kazanarak dönmek adetimdir. Sizin aranızda kuvvetim artıyor. Aklım daha iyi işliyor. Bütün hayatım, en güç meseleleri sizden kuvvet alarak yürütmek olmuştur. Hepsinde şereflerimiz başarılarımız ortaktır. Sağolun Malatyalılar. Var olun Malatyalılar. Çok teşekkür ederim. Minnettarım size. Beni yetiştirmiş olduğunuz için size çok şey borçluyum. İftihar ediyorum. Şimdilik Allahaısmarladık.”
(...)
Başbakan İnönü, öğleden sonra Akçadağ’a gitmiş, Akçadağ İlköğretmen Okulunu ziyaret etmiştir.
Okuldan ayrılmadan önce meydanda toplanan öğrencilere kısa bir hitabede bulunan Başbakan, ilköğretimin önemini belirtmiş, öğretmenlerin, öğrencilerin çalışmalarından duyduğu memnuniyeti ifade ile, “Köylerimiz öğretmen okullarından yetişen, yetişecek olan öğretmenlerimizden büyük hizmet beklemektedir. Okulumuza fırsat buldukça gelecek, çalışmalarınızı, eksikliklerinizi tamamlayıp tamamlamadığınızı göreceğim” demiştir.
CHP Malatya İl Kongresinde Yapılan Konuşma[184]
Sevgili hemşehrilerim,
Yakından uzaktan, kongreye gelmiş misafirlerimizi ve ödevli delegelerimizi saygı ile selâmlıyorum. Geçen İl Kongresinden beri memlekette önemli değişmeler olmuştur. Büyük seçimler yapılmış, inkılâp idaresi demokratik nizama memleket kaderini devretmiştir. Partimiz, kurulan karma hükûmetlerde görev almıştır. Çok güç şartlar içinde başlayan idaremiz içerde istikrarı sağlamış ve dış politikada memleketin münasebetlerini sağlam esaslar üzerinde yürüterek itibarımızı artırmıştır. Bugün dostun ve düşmanın kabul ettiği gerçek şudur: Türkiye, Milletler ailesinin sözü geçen ve sözü dinlenilen, sözüne itimat, itibar edilen bir mensubudur. Bu, bir yıllık gayretlerimizin sevindirici neticesidir.
Memleket idaresi üzerinde bu kısa hülâsadan sonra sözü ve dikkatinizi, siyasî partilerin varlıklarına, politika istikametlerine nakletmek istiyorum. Aşikârdır ki, 27 Mayıs Devriminin memleket idaresinde geniş tesirleri olmuştur. Ve bu, siyasî partilerimizin çalışmalarına yeni usuller getirmiştir. Bahsettiğim netice, tarihin seyrinden ve olayların tabiatlarından doğmuştur ve bu hali tabiî saymak lâzımdır.
Bugün siyasî partiler ister istemez birbirlerine karşı davranışlarını ve kendi içlerindeki tutumlarını, çekişmelerini yeni bir anlayışa bağlamak zorundadırlar. Siyasî partiler kat’i olarak anlamalıdırlar ki, fikir, program, bir kelime ile parti ayrılıklarının, vatandaşları birbirine düşman yapan bir ortamı yaratmaması lâzımdır. Bu ders, son derece önemlidir.
Siyasî partilerin mücadelesinde karşılıklı kazanç ve kayıp ne olursa olsun, vatandaşı birbirine düşman etmemek mecburiyetinin her parti için hayatî önemde olduğu hiç hatırdan çıkarılmamak lâzımdır.
Bugünkü halimize göre, bunun başlıca iki çaresi vardır. Birincisi, her partinin propaganda ve seçim çalışmasında seçmen önünde makûl, bir ölçüyü muhafaza etmesi lüzumudur. İkincisi, geçmiş ihtilâl ve mücadele olaylarına karşı intikam almayı hedef tutan bir parti politikasını takip etmeğe hiçbir tertibin, gizli açık hiçbir teşekkülün gücü yetmiyeceğine kesin olarak inanılmasıdır. Siyasî hayatımıza bu kanaat düstur olarak yerleşirse partiler arasındaki münasebetler medenî memleketlerde olduğu gibi güvenilir bir tekâmül göstermiş olur.
Şimdi, bir partinin içindeki münasebetlerin nasıl bir düzene konulacağının tayin edilmesi noktasına geliyorum. İktidara gelmek için doğru dürüst bir seçimden başka yol tutulması tamamiyle imkânsız hale gelmiş olduğuna göre, seçmenin serbest oyunu kazanmak partilerce tek kurtuluş ve başarı kaynağıdır.
Seçmenden seçim oyu kazanmakta aldatıcı propagandaların, el üstünden ve el altından asılsız telkinlerin ve yazmaların bir tesiri olacağına şüphe yoktur. Ama, bu tesirler mutlâka mahdut olacaktır. Mutlâka geçici olacaktır, önemli tesir bunlarla elde edilemiyecektir. Vatandaşa idaresi için ümid vermek, bu ümide onu inandırmak partinin içindeki münasebetler itibariyle, insanları değerleriyle ve ehliyetleriyle kıymetlendirerek vatandaşta güven uyandırmak lâzımdır. Kendi içinde böyle bir çalışma şekli kuran, bu manzarayı daha evvel gösteren ve yürütebilen parti öncelikle kendi istikbali için teminat elde etmiş olacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tecrübesine ve ideallerine bağlı olarak böyle bir bünyeye sahip olmak, insanlar arasında böyle münasebetler kurmak başlıca hedefimizdir.
Burada Cumhuriyet Halk Partililer’in şikâyetleri ve bu şikâyetleri parti içinde dile dolamak istiyenlerin tutumları üzerinde bir aydınlatma yapmak isterim. Biz, siyasî hayatta partizanlık denilen hastalığın tedavisi için samimî olarak mücadeleye atılmış olanlardanız. Bu mücadeleyi muhalefette, biz iktidarda olmadığımız için yapmadık. İktidara geçenler partizanlığa iltifat etmesinler diye yaptık. Nitekim şimdi, kendi görüşümüze göre, parti içinde ve kudretimiz yettiği kadar parti dışında partizanlık yapılmamasına taassup derecesinde dikkat ediyoruz. Bizim partililer her yerde derler ki: “Biz partizanlık yapmıyoruz ve yaptırmıyoruz ama, hem başkaları yapıyorlar, hem başkaları fırsat buldukça bunu Cumhuriyet Halk Partililer’e zarar verecek bir silâh olarak kullanıyorlar, tatbik ediyorlar.” Haklarını aramak ve bulmak imkânından mahrum kaldıklarını ileri sürüp sızlanıyorlar. Kendilerini anladığımı, burada açıkça söylemek istiyorum. Yalnız bu noktada, şunu belirteceğim: Biz, yetişebildiğimiz kadar partizanlık yapılmasına mâni olmaya ve partililerin uğradıkları haksızlıkları tamir etmeye çalışıyoruz. Bu hususta geç kalınmış haller ve eksik kalmış misâller olabilir. Ama bunlar, er geç düzelecektir. Ve CHP’li vatandaşlar bunu kendi hayatlarında fark edeceklerdir. Asıl tehlikeli olan şudur: CHP’lilerin böyle bir şikâyet havası içinde bulunmaları bir karşı cereyana vesile vermektedir. Bir takım politika tertipçileri CHP içinde mağdurların hâmisi ve nimetlerin vaadcisi olarak iyi niyetli ve üzgün partilileri tahrik etmek suretiyle yeni bir partizan idare kurmak için öne atılmış görünmektedirler. Bütün CHP’li arkadaşlarıma hulûs ile söylerim ki, şikâyetlerin tamiri çaresi yeni şekilde bir partizan idare kurmak değildir. Böyle bir idare, vaad ettiği kayırmalardan hiç birini yapamaz. Üstelik vatandaşın gözünde CHP’lileri tamamiyle mahcup ve düşkün hale getirir, partiyi de şahısları da en fena akıbete uğratır. Tekrar edeyim: Haksız tarizlere sükûnetle ve kendinize güvenerek karşı koyacaksınız. Eski usûlde ve yeni şekilde hiçbir partizan idare vaadine iltifat etmiyeceksiniz. Herhangi bir siyasî partide gördüğünüz çirkin şekildeki bir partizanlık gayretinin semere vermiyeceğine yürekten güveneceksiniz. Tecrübelerin neticesi olan doğru bir parti istikameti bizim ruhumuzda ve anlayışımızda doğmuş, olgun hale gelmiştir. El birliği ile bunu tatbik edeceğiz.
Sevgili hemşehrilerim,
Bu söylediğim basit şeylerin tatbiki, görüldüğü kadar kolay değildir. Aceleci olan siyasî partilerin, ilk günden başlayarak süratle netice almak için gösterecekleri taşkın muamelelere hedef olabilirsiniz. Bu muamelelere karşı sabırla ve nezaketle dayanmak, doğru yoldan şaşmayarak, teessür göstermiyerek memlekete hizmet için tuttuğumuz istikamette sebat etmek şarttır. Başında güç görünecek böyle davranışlar, kısa zamanda vatandaş gözünde sizin itibarınızı arttıracaktır. Vaktiyle bir yabancı devlet adamından duymuş olduğum bizim bir Atasözümüzü size hatırlatmak isterim: Kestirmeden giden çok dolaşır. Kestirme yol göstericilerinden dikkatle sakınınız. O yolun nereye çıktığına çok yakın geçmiş şahittir.
Sevgili arkadaşlarım,
CHP her zamandan ziyade kendi içindeki münasebetlerde ciddiyeti, tesanüdü fikir hürriyeti şartları ile uzlaştırır bir olgunluk göstermelidir.
Fikir hürriyeti namına hareket ediyormuş kisvesine bürünerek ciddiyetten uzak usûllerle hizipler ve taraftarlar peydah etmek hevesinden kesin olarak partimizi kurtarmamız lâzımdır.
Devlet hizmetleri mutlâka karakterde ve bilgide ehliyetli olanlara verilecektir. Partimiz, umumî heyetiyle, kendi içinden memlekete hizmet için yetiştirdiği ve ödev verdiği insanlara yardımcı olacaktır. Bu şartlar temin edilmedikçe vatandaşın bir siyasî partiye güvenmesi için sebep ve imkân yaratılmaz.
Parti içinde arkadaşlık, vefa… Bunların hepsi insan hasletleri olarak ve mücadele geçirmiş partinin bütün kader ortakları arasında büyük vasıflardır. Bu vasıfların hiçbirisi, ehliyeti olmayan bir insana yapamayacağı bir hizmeti bağışlamak için bahane gibi kullanılamaz. Devlet idaresi hiçbirimizin malımız değildir. Vatandaşın, canı kadar aziz tuttuğu bir varlığıdır. Bu nokta üzerinde bütün partililerin iyice düşünmelerini çok rica ederim.
Sevgili arkadaşlarım,
Kalkınma plâniyle memleketimiz yeni bir çalışma devrine girmektedir. CHP’li olarak, bu devri kurmak için büyük mücadele vermiş vatandaş topluluklarından biriyiz. İlk plânın tatbikine büyük ümid bağlıyoruz. İlk beş sene sonunda memleketimiz bir uçtan öbür uca yeni kalkınma ve çalışma usulünün bütün iyiliklerini görecektir. Siz hemşehrilerimin yeni çalışma usulleri içinde ve plân devrinde de iftihar edeceğimiz örnekler vereceğinize güveniyorum.
Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
Elazığ Arapkir’de Yapılan Konuşma[185]
“Arapkirliler, sevgili hemşehrilerim,
Meselelerinizi, ihtiyaçlarınızı gördüm, tesbit ettim. Hepsi ayrı ayrı değerdedir. Arapkir’in meseleleri ile uğraşacağım. Size faydalı olmaya çalışacağım. Arapkir güzel bir yerdir. Geçmişte burada bugünkü nüfusun birkaç misli beslenmiştir. Arapkir tarihte şeref bulmuş halkını iyi geçindirmiş bir beldemizdir. Şimdi bu niçin böyle değildir? Bu tılsımı çözmemiz lâzımdır.” İnönü sözlerinin burasında dinmek bilmeyen tezahürat arasında yükselen “İsmet Paşa çok yaşa” nidaları üzerine şöyle demiştir:
“İsmet Paşa yaşadığı kadar yaşamıştır. Benim için sizin yaşamanız ehemmiyetlidir. Siz bahtiyar olarak yaşayınız. Bizim derdimiz, maksadımız budur.”
CHP Elazığ İl Kongresinde Okunan Mesajı[186]
Sevgili Hemşehrilerim,
Kongremize kıymetli misafirler ve değerli delegeler şeref vermiştir. Hepsini sevgi ile selâmlıyorum, İl Kongremiz önemli olaylar içinde toplanmıştır. Memleketimiz iç politika ve dış politikanın çok dikkati çeken hâdiselerinden geçmiştir. Ve bu hâdiseler içinden geçiş memleketimiz ve milletimiz için şerefli ve itibarlı olmuştur.
Gelecek günler vazifelerimiz daha önemli ve çalışmalarımızın mahsulleri daha değerli olacaktır. İstikrarlı bir demokratik nizam, plânlı bir çalışma devri bütün gayretlerimizi sarfetmemizi isteyen büyük konulardır. Milletimiz ileri hamlelerin bu yeni devrinde de yüksek vasıflarını başarılarla gösterecektir.
Sevgili Hemşehrilerim, siyasî parti olarak bize C.H.P.’lilere yeni çalışma devrinde özel vazifeler düşmektedir. Bu vazifeler karşısında ehliyet gösterip başarı kazanmak, partinin iç bünyesindeki tutumunun ve politikasının isabeti ile seçmen vatandaş gözünde itibarlı ve güvenilir bir karakter olmasına bağlıdır. Aldatıcı propagandalarla vatandaşı bir müddet için yanıltmak mümkündür. Buna kapılarak vatandaşa karşı ciddiyetle program sahibi olmak vazifesinde asla kusur etmemek lâzımdır. Vatandaş 17 senelik demokrasi tecrübesinden sona gittikçe seçimde sorumluluğunu daha ziyade takdir edecek hale gelmiştir, siyasî partilerden memleket idaresinde ciddî vasıflar arayacaktır aramaktadır. C.H.P. kendisini bu örnekte bir vazife anlayışına yöneltmiştir. Bütün arkadaşlarımızdan vatandaşa güven verecek vazife sever bir tutuma dikkat etmelerini isterim. Parti içindeki münasebetlerin ve partiler arası davranışların tâyininde anlaşmazlığa meydan vermiyecek bir yol tutulmasını her yerde takip etmeğe çalışıyoruz.
Sevgili Hemşehrilerim,
Kongreniz başarılı olacaktır. Görüşmeleri yakından takip edeceğiz.
Hepinize saygılar ve sevgiler sunarım.
CHP Elazığ İl Kongresinde Yapılan Konuşma[187]
“Sevgili Hemşehrilerim, Aziz arkadaşlarım;
Elâzığ İl Kongresinde konuşmak fırsatı bulduğum için bahtiyarım. Malatya İl Kongresinde bulunduktan sonra Keban üzerinden Elazığ’a girmeyi kararlaştırmıştım. Dün kazalara uğradıktan sonra Keban’a geldim. Barajın yapılacağı yerlerde tetkiklerde bulundum. Şimdiye kadar yapılan işleri, hazırlıkları dinlemek bana kuvvet, ferahlık verdi. Harita üzerinde tetkik ettikten sonra meseleyi bir de yerinde incelemek, insanı ayrı ufuklara sevk etmektedir. Keban’da meydana gelecek eser, memleket için çok ehemmiyetli, çok büyük faydalar sağlayacak bir eserdir. Bütün gayretlerimiz bu büyük, bu başarılı eseri tamamlamak olacaktır. Esere biz başlayacağız. Bunun tahakkuku, tamamlanması uzun yıllar sürecektir. Eseri bizden sonra gelecekler tamamlayacaklardır. Keban projesi sanıldığı kadar basit değildir. Çok güç, çok etraflı, çok karışık bir meseledir. Öyle kolay halledilecek işlerden değildir.
Sevgili arkadaşlarım, size daha önce Genel Sekreter arkadaşım tarafından okunan mesajımda ve kongreler dolayısıyla yaptığım konuşmalarımda parti içi meselelere ehemmiyetli yer ayırmaktayım. Gerek C.H.P. içinde çalışma şekli, gerek partiler arasındaki anlayış için gayret sarfetmekteyiz. Nisbî temsilde, uzun müddet karma hükûmetler şeklinde devam etmek mukadderdir. Karma hükûmet görüldüğü gibi, basit değildir. Anlayış ister, birbirine muhalif partilerin bir arada memleket işlerini yürütmeleri zor bir meseledir. Seçimlerden sonra Millet Meclisi’nde nisbî temsilde çokluk halinde bulunan C.H.P. olarak vazife almaktan sakınamazdık. Muhalefetin çalım ve kuvveti elimizde bulunsun diye vazife almamazlık edemezdik. O zaman parti ciddiyetten uzak kalırdı. Bunun için vazife aldık. İnsaf ölçüleri içinde muvaffak olduğumuzu sanıyorum. Karma hükûmetin işlediği bir memlekette kısır bir parti çekişmesi olmaz, yahut da çok az olur.
Muhterem arkadaşlarım, parti içinde gidişin ve tutumun ciddî olması, hizipler çekişmesi olmaması için ciddî gayret sarfediyoruz. Bu gayretlerin muvaffak olması lâzımdır. Ben elimden geleni yaptığım kadar, tecrübeli arkadaşlarımın da ahenkli olmaya gayret sarfetmelerine çalışıyorum.
Siyasî hayatta, parti hayatında asıl gaye, vatandaşın itimadını kazanmakdır. Siyasî hayatta bu, birinci derecede ehemmiyet kesbeder. Vatandaş, kongreleri takip edecek, siyaset adamlarını dinliyecek, memleket kaderinin vereceği parti idarecileri için kanaat sahibi olacaktır. Vatandaşlar, C.H.P. içinde sorumluluk alanları memleketin kaderine doğru ciddî bir çalışma içinde görmek istiyorlar. Benim parti içi meselelerde ciddî gayretler sarfetmem bunun içindir.
Yakında Kurultay toplanacak, Parti Meclisi seçilecektir. Orada arkadaşlarımın bana yardımcı olacaklarını umuyorum. Benim, parti içi sorumluluk anlayışı için iyi tavsiyelerime, yarasına basmış gibi derhal aksi tesir göstermeleri aklıselimin kabul edeceği hareketler değildir. Bu parti içinde eski sulu oyunlar olmıyacaktır. C.H.P.’nin iyi duygularını hususî oyunlara âlet ettirmiyeceğim. Ne kadar çalışırsam, ne kadar vazife verirseniz çalıştığım, vazife gördüğüm müddetçe büyük bir sütun halinde vatandaş gözünde yükselmiş olan C.H.P.’ye güveni sarsmak niyetinde değilim. Bu duyguyu, bu itimadı vatandaşa emanet ederek gözlerimi kapayacağım. C.H.P.’yi vatandaş gözünden düşürmemek için bütün kudretimi kullanacağım. Bu kudretin tek kaynağı, sizin güveniniz olacaktır. Sizin güveninizden kuvvet, kudret alıyorum.
C.H.P. içinde ve memleket işlerinde sorumlu olarak, devlet ve parti hizmet-lerinin ehliyet sahibi ellerde olması için çalışıyorum.
Siyasî hayatta bir partinin kudret ve kuvveti, insanın memleket yolunda faydalı olması gücü ahlâkta ve karakterde sağlamlığa bağlıdır.
Bu benim size daima hatırınızda bulunduracağınız bir armağanım olsun: Siyasî hayatta sorumluluk sahibi olacak insanın her vasfıyla beraber, karakter ve ahlâk sahibi olmasına ehemmiyet veriniz.”
İnönü bu konuşmasından sonra, burada kurulacak teknik okulun başka bir yere gitmiyeceğini ifade etmiş büyük devlet tesisleri bakımından Elazığ’ın seçilen baş bölgelerden biri olduğunu belirtmiş ve “Elâzığ’ı bulunduğu bölgede, bir medeniyet bölgesi olarak seçtiğimiz bir yer olarak takdim ederim” demiştir.
CHP Tekirdağ İl Kongresine Gönderilen Mesaj[188]
Sevgili Hemşehrilerim,
İl Kongrenizi sevgi ile selâmlıyorum. Bugün huzurları ile bizi bahtiyar eden misafirlerimizin delegelerimizin çalışmalarında memnun olacaklarını ümit ederim.
Kurultaydan önce C.H.P.’nin parti hayatına yeni bir canlılık havası getirmek kararında olduğu bir zamanda toplanmış bulunuyorsunuz.
Siyasî hayatımızın istekleri ve partimizin münasebetleri, çok geniş ve girgin olmuştur.
Nispî temsil, karma hükûmet, Büyük Meclis’te birkaç siyasî parti, bunlar bizim için yeni şartlar ve yeni ortamlardır.
Bunlar, demokratik siyasî hayatta bizden daha eski zamanlarda başlamış olan milletlerin birbiri arkasından geçirdikleri güç imtihanlarla tatbik edilmiş usullerdir.
Biz de şimdi demokratik nizamı güç şartlar içinde yürütüyoruz.
Sevgili Hemşehrilerime, kendimize güvenerek cesaretle söyleyebilirim ki C.H.P. bu yeni ve güç şartları hulûs ile ve başarı ile yürütebilmektedir.
Bundan sonra, hükûmetlerin, galip ihtimal ile çok zaman karma hükûmet halinde memleket işlerini görmeleri icab edecektir.
Karma hükûmetler devri, eski usulde partizanlık ve düşmanlık cereyanlarına ister istemez imkân vermeyen bir tabiattadır. Bu suretle vatandaş münasebetlerinin medenî ortam içinde devam etmesi için imkânlar artmıştır.
Siyasî partiler ve hükûmetler orta ölçüde dikkat ve insaf sahibi olurlarsa demokratik nizamda memleket huzurunu korumak ve memleket kalkınmasını hürriyet nizamı içinde yürütmek mümkün olacaktır.
C.H.P. sorumda ortak olduğu partilerle bu anlayışla işbirliği etmektedir. Şimdiye kadar aldığımız neticeler iyidir ve gelecek için daha iyi olmak yolunda ve ümitlerle doludur.
Beş senelik kalkınma plânı, küçük görülmeyecek güçlükler içinden geçmiş ve Büyük Meclis tarafından kabul edilmiştir.
Vatandaş bütün memlekette plâna müstenit bir kalkınmayı fikir olarak benimsemiş ve onun gerçekleşmesi için canla başla yardım edecek bir anlayışa varmıştır.
Gelecek günler, ümitlerle doludur.
Sevgili Hemşehrilerim,
Kongrenize başarılar dilerim.
Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunarım, sağ olunuz.
İsmet İnönü
Kadınlara Seçme ve Seçilme Haklarının Tanınmasının 28. Yıldönümü Dolayısıyla Türk Kadınlar Birliği Tarafından Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[189]
Muhterem arkadaşlarım,
Kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmasının ve tatbikatına geçil-mesinin yıldönümü tarihimizde hakikaten öğünülecek ve kutlanacak bir gündür.
Kadınlarımızın uzun bir mazisi, kapalı bir halde geçtikten sonra, cemiyetimizin mesuliyetlerine toptan iştiraki, tarihimizin büyük bir ilerleme ve medeniyet hamlesidir.
Senelerden beri bu konunun ehemmiyeti üzerinde ısrar ederim. Fakat bunu, kâfi miktarda anlatamadığım için de, vakit vakit üzülürüm.
Müstesna bir olay
Kadınlarımızın Meclislere seçilme hareketi, müstesna bir hâdisedir. Bu hareket bizde, kültür ve medeniyette çok ileri gitmiş bazı devletlerden daha önce başlamıştır. Bizim için bu olay, cemiyetimizin en az iki misli kuvvetli olmasını tahakkuk ettirmiştir.
Ben pek genç iken, bir Avrupa memleketini ziyaret etmiştim. 7 milyon nüfuslu bu memleketin, bir imparatorluktan daha verimli çalışma hayatı içinde olduğunu görmüştüm. Bir cemiyetin yarısının kapalı olması, o cemiyetin ilerlemesini geciktirir.
Toplumun mesuliyetlerine katılma
Orada ilk gördüğüm, cemiyetin yarısının, toplumun mesuliyetlerinin bütünü içinde yer almaları olmuştur. Kadınların cemiyet içinde vazife almaları Batı’da da vakit vakit tartışma konusu olmuştur.
Kadınların aile meseleleriyle yetinip, cemiyet meselelerinden uzak kalma-larını istiyenler olmuştur. Fakat Batı ile Doğu’nun arasında, bu konuda fark vardır. Batıda kadınlar, zaten cemiyetin içindedirler ve cemiyet meselelerini bilirler. Doğu’da ise bu böyle değildir.
İki devrim
1934 yılından beri yeni cemiyet hayatı içinde yaşamaktayız. Ben devrimler arasında, iki konuyu daima ayırmışımdır.
Birincisi Lâtin harflerinin benimsenmesi, ikincisi, kadın haklarının cemiyete mal edilmesi meselesidir. Ben bu iki devrimi, diğerlerinden daha üstün tutarım. Lâtin harfleri meselesi, hususiyle bizim nesil için bir gayret ve zahmet ihtiyarına sebep olan konudur. Benim neslimde olanlar arasında Latin harfleriyle yazmayanların bulunması, bugün dahi mümkündür.
Bir insanın alıştığı yazıyı terk edip yeni bir yazıya başlaması, yeni bir dil öğrenmesi kadar zor bir iştir. Başında zahmetine katlanıp, bir yazıdan diğerine geçme çalışması yapılmazsa, o insan, yeni yazıya bir türlü alışamaz. Not alırken bile, not defterini başkalarının nazarlarından saklamak zorunda kalır. Onun için Lâtin harfleri meselesini başından beri sıkı tutmuşumdur.
Kadın hak ve hürriyetleri
Kadın hak ve hürriyetlerinin cemiyete mal edilmesi, daha geniş anlamda, binlerce senelik bir mukavemetin yenilmesi meselesidir. Biz, bunu bir kanunla yenemeyeceğimizi ilk günden beri gördük. İlk günden beri bununla uğraşırız. Daha ne kadar uğraşacağız onu bilemiyorum.
Bu meseleyi temel dâva olarak görmekteyim. Müşküller iki yerden geliyor. Birincisi, eski usullere alışkın olan kadınların mukavemetleridir. Bu daha masum bir mukavemettir ve gittikçe kırılmaktadır.
İkincisi ve başlıca mukavemet, erkeklerden gelmektedir. Erkeklere kadınların bu haklarını kabul ettirmek, çok zor bir meseledir. Erkeklere, kadınların haklarını tanımaya alışmak zor geliyor.
Buna taassup da karışıyor. Hodbinlik [hôd-bînlik] de karışıyor. Hedgâmlık [hôd-gâmlık] da karışıyor.
Taassubun kaynağı bellidir. Siyasî hayatın soysuz bir istikamete sürüklenmesi kadınların siyasî haklarının sömürülmek istenmesi ehemmiyetli bir vakıadır. Fakat bu da gittikçe ehemmiyetini kaybedecektir, kaybetmektedir.
İlk gezimde gördüklerim
Bu seferki seyahatimde, iyi ve hüzün verici misâllerle döndüm. İyi misâller şunlar:
İlkokullar gördüm. Öğretmenlerle öğrencilerle konuştum. Öğretmenlere, kaç öğrencileri olduklarını sordum. 80 dediler. Kaçı kız kaçı erkek diye sordum. 35’i kız, 45’i erkek dediler.
Bu müjde bana mutluluk verdi. Bu büyük terakki, beni çok sevindirdi. Kız öğrencilerin mektebe bu ölçüde gönderilmelerinden iftihar ettim.
Kadınların çalışmaları
Çalışma hayatı içinde, kadın ile erkeğin yan yana olması, bilhassa büyük şehirlerimizde artıyor. Kadınlarımız iş istiyorlar. Kendi aileleri için çalışmak, kazanmak gayreti içindeler. Bu gayreti sarfettiklerini görüyorum. Fakat bu kâfi değildir.
1934 yılından bu yana geçtiğimiz merhale, yıllara göre çok değildir. Fakat az da değildir. Bugün bu belki az görülebilir. Fakat bizim iki parça halinde yaşamamız dikkate alınırsa ilerleme açıktır.
Seçilme ve siyasî partiler
Seçme hakkını kadınlar kullanıyor. Ama seçilme hakkını, bir hak olarak, bir vazife olarak kâfi derecede dikkate alıp ilerletememişizdir.
Bu siyasî partiler ve kademeleri için bir kusurdur. Ellerindeki kuvveti, kadınlar için kullanmadıkları görülür. Kendi partimde dahil, her partideki erkekler için bunu söylemişimdir. Kadınların seçmen olarak, seçilmiş olarak Meclislerde bulunmalarının büyük faydası vardır. Müşküller artık, kolaylıkla yenilecek bir hale gelmiştir.
Gayret sarfetmelisiniz
Siz kadınlar, cemiyet hayatında kapalı duran imkânlarınızı kullanmak için bu konularda büyük gayret sarfetmelisiniz. Aydın ve ileri olan kadın vatandaş kitlesi, mutaassıp erkeklerin mukavemetini zora kaçmadan, zorlamadan, ikna yoluyla kıracaksınız. Ben bu konuda sizinle beraberim. Sizin yanınızdayım.
Seyahatlerimde köyler gördüm. Bizim burada oturduğumuz gibi, oturu-yorlar, konuşuyorlar.
Şehirler gördüm. Tamamen kapalı, zindana atılmış gibi oturuyorlar. Kadınlar cemiyetin yarısıdır. Kadınlar cemiyette ortak hisse sahibidir. Bir cemiyetin yükselmesi, kadınla erkeğin birlikte yürümesine bağlıdır.
Kadın Milletvekilleri
İlk zamanlardan beri seçilmiş olan kadınlar Meclislerde görev almışlar. Meclis kürsülerinde konuşmuşlardır.
Kadınlarımızın Meclislere girmesi vakit vakit azalır veya çoğalır. Fakat esastan bir şey kaybedilmemiştir.
Bu tempo oy avcılığı yapıldığı zamanlarda azalır. Devrimler oy karşılığı olarak kullanıldıkça, oy avcılığı yapıldıkça bu hareketler gerilemiştir. Fakat bugün dâvanın sahipleri 1934’e nazaran çoğunluktadırlar. Dâvanın sahipleri sizlersiniz.
Sizlere sevgiler, sizlere hürmetler, sizlere saygılar.
CHP 2. Gençlik Kolları Kurultayı Söylevi[190]
Sevgili arkadaşlarım,
CHP’nin Gençlik Kolları Kurultayını selâmlamakla bahtiyarım. Kurultayınıza girdim. Partimizin büyük bir toplantı konuşma ve fikir merkezi olarak çok ehemmiyetle, şevkle ve sevgiyle geldim.
Umumî efkârın bilmesini isterim ki, bizim gençlik kollarımızla talebe cemiyetleri arasında ayrı ayrı teşekkül durumları vardır. Talebe cemiyetleri siyasetle uğraşmazlar, uğraşmamalıdırlar. Halbuki bizim gençlik kollarımız CHP’nin içinde bir siyasî organdırlar. Talebe cemiyetlerinin siyasetle uğraşmamalarına temas ettim. İhtilâl öncesi ve sonrası intikâl devirlerinde memleketin her teşekkülü, her ferdi büyük varlık dâvaları içinde yoğrulurken talebe cemiyetleri memleketin inkılâpta, rejimde, sosyal dâvalarda temel konular için çalışmışlar, vaziyet almışlar ve şeref kazanmışlardır. Şimdi talebe cemiyetlerinin tedricen siyasetten ayrı, uzak olarak kendi tüzüklerinin, derneklerinin usullerine ve kurallarına uygun bir surette çalışma devrine girdiklerini memnuniyetle görüyorum. Bu intikâli kolaylaştırmak istiyorum. Siyaset sahası siyasî partilerin işidir. CHP’nin Gençlik Kollarında genç nesil vardır. Her meslekten, her vazifeden otuz yaşına gelmemiş siyasî ehliyet sahibi vatandaşlar CHP’nin Gençlik Kollarında vazife alabilirler.
Gençlik Kolları genç neslin meseleleri ve ihtiyaçlarıyla yakın temasta bulunma sebebiyle CHP’nin çalışmasında ışık tutan, ayrı, kıymetli bir çalışma organıdır. Onlar, CHP içinde, bu büyük siyasî partinin memleket idaresi için geçmişte yaptıkları, gelecekte düşündükleri bütün ana dâvaları, istikametlerini yakından bilirler. Alâkalı olurlar, onun içinde hazırlanırlar. Buna mukabil CHP’ye yeni kuşakların uzuvları olarak ve onların içinde yaşayan, onların dilini ve duygusunu yakından bilen insanlar olarak CHP’ye daima yeni fikirler ve yeni enerjiler getirirler. Bu vazife birliği içinde biz gençlik kollarımızı çok kıymetli tutarız. Bunların meseleleriyle, siyaset adamları olarak yakından ilgileniriz. Ve onların maruz oldukları akımları, faydaları ve muhtemel mahzurları ile beraber daima göz önünde bulundurmayı vazife sayarız.
Bugün umumî olarak genç nesil talebe cemiyetleri olsun, siyasî partilerin gençlik kolları olsun, iki türlü kuvvetli akım içindedirler.
Bunlardan birisi sosyal meseleleri takip eden, siyasî cereyanları telkin ve dikkatle genç nesil içinde fikirlerini yerleştirmeye çalışırlar. Genç neslin sosyal meseleler karşısında kuvvetli tarafı ve tecrübesiz tarafı vardır. Kuvvetli tarafı idealisttir, atılgandır, kestirme tedbirleri hemen tatbik olunacak kadar basite irca eder, ateşli olur, hareketli olur. Sonradan tecrübeye muhtaç olan taraflarını tamamlayarak hayatın gerçekleriyle bir çok köşeleri dönerek hayatın şartlarına amelî olarak uyacak hale gelirler.
Sosyal meseleler üzerinde arkadaşlarımı uyarmak isterim. Cemiyetin sosyal meseleleriyle uğraşmak ve tabiatiyle bunun neticesi olarak sosyal adalet ihtiyacına girmek her siyasî partiden evvel, şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün siyasî partilerden önce C.H.P.’ye nasip olmuştur. Bizim devletçilik dediğimiz benim ağzımdan ilk defa bu memlekette mutedil devletçilik sözüyle umumî efkâra ilân edilmiş olan siyasî tutum, istikamet, sosyal adalet ve sosyal ihtiyaçları devlet vazifesi olarak ele almak zihniyetinin ilk işaretidir. Bizim gördüğümüz ihtiyaç üzerine işçi dâvalarını, hakem ve hâkim yoluyla bir karara bağlamak bizim idarelerimiz zamanında ele alınmıştır. Bu ilk devirde grev hakkı gibi sosyal meselelerin ilerisi sayılan müeyyidelerine derhal girmedik. Gerek çalışma gerek sosyal meselelerde Çalışma Bakanlığının ilk kurulduğu zamanda ileri Avrupa memleketlerinin çalışma mütehassısları ileri iş hayatında tecrübesi olan insanları mütehassıs olarak getirdik. İlk önce grev hakkını ve saireyi almadık. O kadar almadık ki, siyasî parti olarak 1946 çok partili mücadele zamanında seçime giderken C.H.P. aleyhine grev hakkı gibi sosyal meseleler silâh olarak kullanılmıştır. O zaman fikirlerimiz olgun halde değildi. İhtilâtları yüreğimizde tatbik etmeye karar vermediğimiz bir konuyu dile dolamadık. Bizim kuvvetli tarafımız da zayıf tarafımız da budur. Yapılmasını ciddî olarak karar vermediğimiz bir konuyu, seçim zamanı oy avlamak için kullanmayı bilmiyoruz. İçinde bulunduğumuz yakın seçim havası içinde bu dikkatlerimiz tabir caizse bu inatlarımızın zararını görmüşüzdür. Sonra zihinlerimizde kâfi derecede tetkik ile meseleyi olgun hale getirdikten sonra sosyal dâvalarda daha ileri adım attık, toplu sözleşme ve grev hakkı gibi meseleleri parti dâvası olarak ele aldık. Henüz karar vermediğimiz bu mesele için, onlar umumî efkâr karşısında propagandadan geçirdiler sonra yaydılar. Biz onlara yetiştik, geçtik ve bugün karma hükûmette grev hakkı, toplu sözleşme gibi meseleleri Kanun olarak biz Meclis’e getirdik. Sosyal hayatımızın en ileri hamlelerini ve tedbirlerini de cemiyetimize koyacağız. Bütün ümidimiz çalışanlarımız ve çalıştıranlarımız sosyal meselelerimizde karşılıklı anlayış gösterecekler ve birbirlerinin kıymetlerini bileceklerine güveniyoruz.
Aslında birbirinin karşısında bulunan cereyanlar kolaylıkla anlaşacak bir devre gelmişler midir, gelmemişler midir? Bu imtihana muhtaçtır. Biz karar verdikten sonra gerek sosyal meselelerde, gerekse siyasî meselelerde imtihan devrine girmekten sakınmayız. İstikbalde sosyal meseleler iktisadî meseleler bugün birinci derecede öne almış olduğumuz meselelerdir.
Kalkınma plânı yaptık, kalkınma konusu azami derecede fedakârlık etmek, devletin bütün ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak tasarruf ve tahammülle memleketi kalkındırmaya çalışmak ve bu kalkınma hareketinin, yatırımlarının harcamalarının hepsinde sosyal adalet konusunu yürütmek, ilerletmek ve tamamlamak düsturumuz olmuştur. Demek ki biz fikir olarak da tedbir olarak da sosyal adalet ilkesinin ve memleketin sosyal ihtiyaçlarını birinci derecede ele almış olan bir siyasî partiyiz. amelî olarak bunu ileriye götürmek ve tahakkuk ettirmek yolundayız. Siyasî parti mücadelesinde bunun karşısında olan cereyan şudur:
Plân bir zamanlar, biz plân diye feryat ettiğimiz zaman “Plân meselesi totaliter rejim dâvasıdır, usulsüzdür, hürriyet içinde demokratik rejim içinde bulunan bir memleket plân üzerinde çalışamaz” denilmiştir. Senelerce böyle bir dâva bize karşı kullanılmıştır. Sonra anlaşılmıştır ki demokratik memleketlerde ta öteki uca, en koyu kapalı rejime kadar bütün memleketlerde kalkınma meselesi ancak plâna istinat ettirilebilir. Onun için şimdi plân üzerinde kalkınmayı tatbik ettik dediğimiz zaman hiç kimse açıktan plân fikrine karşı koymamaktadır. Ancak dolaylı yollarla imkânsız, başarısız hale getirilebilir. “Efendim plânda Millî Eğitim başlıca ihtiyaç olarak alınmamıştır. Bir (A) yerine dört (A) koymak lâzımdır.” Yahut, “Her şeyden evvel endüstri kurmalıyız. İktisat âleminde ihracat yapabilecek bir kudret kazanmaya mecburuz. Endüstri için (B) rakkamını koymamışlardır. İkincisi ziraat memleketiyiz biz, geçinemiyoruz, yeter para konmamıştır, bunu üç misline çıkarmak lâzımdır.”
Plân mevcut imkânları ve tedarik olunabilecek kaynakları makûl surette kullanarak memleketin bütün ihtiyaçları arasında ahengi ve dengeyi koruyacak bir tertip demektir. Her ihtiyaç için her ihtiyacın ehemmiyeti plânda göze alınmıştır. Onlar arasında uzun çalışmalarla bu nisbet kurmalar tertiplenmiştir.
Şimdi gençlik kurultayında derim ki, sosyal meseleler için amelî olarak siyasî sahada büyük tertipler almaya başlamış olan, mazide tatbik etmiş, bugün uzun bir mücadelenin neticesi olarak tatbikini hiç olmazsa bize nasip olmuş bir parti olarak plânlı kalkınmayı tatbikat sahasına koymuşuzdur. Sosyal adalet bakımından kâfi değildir, millî eğitim bakımından kâfi değildir, ziraatte kâfi değildir iddialarına karşı bu siyasî partinin şuurlu ve idealist insanları olarak mücehhez olacaksınız, fikirlerinizi ve siyasetinizi müdafaa edeceğiz.
İkinci ihtilâlden çıkmışızdır. Rejim münakaşası vardır. Biz hürriyet nizamı içinde demokratik rejim içinde memleketin kalkınmasının mümkün olduğunu kabul eden bir siyasî partiyiz. Bazıları ortaya çıktığı görünen birtakım enerji sahipleri, demokratik rejim için, halktan rey toplanarak kalkınma olmaz, bunu totaliter idare içinde emir vererek emir alarak yürütmek lâzımdır, diye memleketin hayrı için memleketi süratle ileriye götürmek için tek çare olarak totaliter rejimi ileri sürerler. Bunlar muvaffak olmamışlardır, muvaffak olamıyacaklardır.
Muvaffak olmamışlardır, muvaffak olamayacaklardır amma, bu fikri memlekette tutundurmaya çalışmaktadırlar.
Bu kuvvetler içinde tesiri olan bir kudret gençlik kuvvetidir. Talebe teşekküllerinden tutunuz, gençlik kolları ve siyasî teşekküllerdeki genç nesle hitaben, efendim diyorlar, siyasî partileri, siyaset adamlarını beğenmiyoruz, böyle yapalım, şöyle yapalım. Bunun için gençliği silâh olarak kullanmak istiyorlar.
Şimdi CHP’nin Gençlik Kolları olarak, demokratik nizam aleyhinde hürriyet rejimi dışında herhangi bir rejim ne kadar yaldızlı bir kıyafete bürünürse bürünsün, karşımıza geldiği zaman derhal tanıyacaksınız, derhal reddedeceksiniz. Başlıca vazifelerinizden biri rejim dâvasıdır. Hürriyet nizamı içinde, demokratik rejim içinde, kütlenin idaresi dâvası gençlik olarak idealiniz olacak, mensup olduğumuz siyasî partinin başlıca dâvası olarak sizin başlıca savunacağınız dâva olacaktır. Gençliğin, genç nesillerin büyük dâvalar için ehemmiyetli bir kuvvet olduğu söylenir. Bu kuvvet fedakârlıklardan, idealizmden gelir. Bu kuvvet çok kıymetlidir ve çok tesirlidir. Memlekette kıymeti ve tesiri hatırınızda olsun, ancak bu bir vasfa bağlıdır. Vatandaşın genç nesli itibarlı görmesine bağlıdır. Genç nesil idealizminde vatan dâvalarını takip etmede, geniş vatandaş kitlesi önünde itibarını muhafaza ettiği müddetçe çok kuvvetlidir. Genç nesil kuvvetini sergüzeştçilerin kendi maksatları uğrunda kullandığı zaman millet nazarında itibarını kaybeder. Ondan sonra hiçbir kuvvet kalmaz. Bizim gençliğimizin fedakârlığı hudutsuzdur, yenilmezdir, idealizmden başka bir hususî maksada hizmet etmezler, buna kesin olarak inanmış olmalıdır. Bugünkü haliyle gençlik kolları siyasî hayatta hiçbir hususî çıkar gütmeyen ve güdecek mevkide olmayan tertemiz bir vatandaş kütlesidir. Bu kuvvetin kadrini biliyoruz. CHP Gençlik Kollarının rejim dâvasında ve kalkınma dâvasında başlıca mesnet, kuvvet ve fedakârlık kaynağı olarak hizmet edeceklerine inanıyoruz. Bunu samimî olarak yüreğimden söylüyorum.
Sizlerden bu iki taraflı ifrat cereyanlarına karşı kendinizi koruduğunuz kadar partinizi savunmanızı, memleketin yüksek menfaatini korumanızı bek-lerim.
Sizlere hatırımda kalabilenler olarak bunları söyledim. Bunlar bugünün ihtiyaçlarına temas eden konulardır. Bu ihtiyaçları temin etmek için uğrayacağınız güçlükler büyük değildir. Sergüzeştçiler ve hevesliler vardır, siyasî hayatımızı yanlış istikamete sevk etmek istiyenler vardır, fakat dermanları yoktur.
Gürültüye yakamızı kaptırmıyarak takip ettiğimiz doğru yoldan kaçacak değiliz. Kâfi tecrübemiz, hususiyle sinirlerimiz ve kuvvetimiz vardır.
CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Sorunlara İlişkin Yapılan Konuşma[191]
Genel Başkan İsmet İnönü 45 dakika süren konuşmasında yurt gezilerinde, parti kongrelerinde yaptığı konuşmalarda, iktidarda olan bir partinin bugün hangi zihniyet içinde bulunması gerektiğini bunu izaha çalıştığını, bir Parti Genel Başkanı için partisine yol göstermenin kaçınılmaz bir vazife olduğunu belirtmiş bunu yaparken bazı kimselerin alındığını bildirerek şunları söylemiştir:
“İktidarda bulunan partilerin nimet dağıtmaktan ziyade hizmetle mükellef olduklarını söylüyorum. Nimet dağıtmayı telkin eden partizanlığı teşvik eden ben miyim, diye birisi çıkıp sual soruyor. Seni kasdetmedim ki, a efendim, seni kasdettiğimi nereden bildin, iktidarda bulunan partiye hizmet arzusu C.H.P.’de 1954’den sonra bazı şahıslara aruz oldu, diyorum. Bu söylediğin ben miyim, diye karşıma dikiliyorlar. Ben Erim’i Menderes’le görüşmeğe memur etmişim. Düpedüz yalan. Mercimek kadar aklı olan buna inanmaz.”
Genel Başkan İsmet İnönü hatadan arî [arı/ârî-?] olmadığını, hata yapabileceğini, tenkidleri daima müsamaha ile karşıladığını, ayrılıkları gidermek için azami gayret gösterdiğini belirtmiş ve demiştir ki: “Ben hata yaparım. Ama bir hatayı bir daha tekrarlamam.”
Genel Başkan İsmet İnönü ihraç kararlarının Kurultay öncesinde olmamasının tenkid edilmesine, kurultaydan sonra alınsaydı daha iyi olurdu gibi beyanlara temasla demiştir ki:
“Kurultaydan önce böyle bir kararın alınması parti için murakabesi bakımından daha elverişli, daha az ihtilatlara yol açacaktır. Bu kararı Kurultayda düzeltmek imkânı vardır. Ama Kurultaydan sonra bu karar alınsaydı, Kurultay geçtikten sonra bu kararları tetkik edecek bir merciden kaçırdığımız gibi tenkidlere ve devamlı şikâyetlere hedef olacaktık.”
CHP 1. Kadın Kolları Kurultayı Söylevi[192]
Kurultayımızda hazır bulunan üye arkadaşlarımızı saygı ile selâmlarım.
Sayın arkadaşlarım, Kadınlar Kolu Kurultayını, cemiyetimizin büyük bir başarısı olarak kaydediyoruz. Burada ilk idare kurulunun raporunu okumak beni çok aydınlatmış ve memleketin gerçekleri üzerinde tekrar tekrar düşünmeye sevk etmiştir. Kadın Kollarının teşekkülü ve Kurultay kuracak hale gelmesi ciddî bir gayretin, yorucu bir mücadelenin neticesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu olayın iftihar edilecek yeri şurasıdır: Kadınların siyasî haklarını ve cemiyet içindeki vazifelerini temin etmek, kazandırmak yalnız bir kanun, idealistlerin lüzum gördükleri ve cemiyetimizin ileri bir merhalesi olarak elde etmek istedikleri bir teşebbüsleri, yukarıdan gelen bir teşebbüsleri olmaktan çok ileri gitmiştir. Kadınlar kendi haklarını, cemiyet içindeki vazifelerini kendi anlayışlarıyla ve kendi mücadeleleriyle temin edecek seviyeye yükselmişler ve ilerlemişlerdir. Bu, cemiyet hayatımızda, milletimizin hayatında çok övünülecek ileri bir hamledir.
Muhterem arkadaşlarım; siz bu kadınlar kolu teşekküllerini bu hale getirerek ve ilerlemesini kendi gayretinizle ve senelerce süren mücadelenizle temin etmiş bulunuyorsunuz. Bu bakımdan Kurultay çok kıymetlidir. Milletimiz bunu saygıyla selâmlayacaktır. Söz alan arkadaşlarınız C.H.P. ana teşkilâtında ve teşkilâtta kadınlara siyasî hak verilmemesini tenkid ettiler. Seçim esnasında bu dâvayı ihmal etmiş değilim. Kadınların behemehal temsil olunmasında ısrar ettim ve her vesile ile nutuklarımda da vatandaşlarımla ve partililerle olan temaslarımda da, dikkat etmişseniz görürsünüz ki, C.H.P.’ye olan seçişlerimde ve temsil işlerinde kusurlarımız olduğunu, bunların düzeltilmesi gerektiğini hiçbir zaman saklamıyorum. Nispî temsil güçlükleriyle beraber geldi. Cemiyetimizin bunda tecrübesi yeni yeni elde edilecektir. İlk anda anlaşılmıştır ki, parti içi çalışmasında nispî temsil, demokratik rejim parti içinde tam mânasıyla işlemelidir. Masum ve doğru bir nazariyenin arkasına sığınarak küçük tertiplerin mekanizması haline gelmektedir. Bununla bu küçük tertipler parti içinde düzeltilip, çaresi bulunmazsa bunlarla cemiyet meselelerini büyük bir parti olarak doğru yolda yürütmek güç olacaktır. Göreceksiniz ki, bu fikirlerimi bir iki gün sonra toplanacak Büyük Kurultayda da söyleyeceğim.
Seçimde aday gösterilmesinde C.H.P. diğer partilere nisbetle bir büyük, hiç olmazsa cemiyetimizin bugünkü haline göre, lüzumlu tedbirden mahrum bulunmaktadır. Seçim sadece eskiden ocaklarda ve parti teşkilâtında adayların doğrudan doğruya tesbit edilmesi şeklinde idi. Esasında bu usul doğrudur ama, partinin mesul idarecileri ve memleketin büyük ihtiyacını göz önünde tutarak, vazifelere sahip çıkacak Meclis’te üyeler bulundurması ihtiyacını temin etmek mümkün olmuyor. Bildiğiniz tadille, partiyi idare eden merkezin aday göstermek kudreti ve nisbeti yoktur. Bizden başka her siyasî parti bu iktidara maliktir. Bu boşluk behemehal doldurulmak lâzımdır. Geçen seçimde memleketin kesin siyasî ihtiyacı olarak bazı ihtisas kanallarında Büyük Millet Meclisi’ne âza getirmek için sarfettiğimiz gayret rağbet görmedi. Kurultay kabul etmedi, teşkilâtımıza söz geçirtemedik. Meseleyi bu bakımdan mütalâa ederseniz, bir tekâmül devri içinde bulunduğumuzu kabul ederseniz, çalışmalarınızda güçlüklerden, engellerden müteessir olmıyarak şimdiye kadar nasıl kahramanca sebat ettiyseniz bundan sonra da eksiklerin tamamlanması ve kadın haklarının tam eşitlikle yürümesi için kanunun koyduğu kayıtları fiiliyatta da idealistler olarak tahakkuk ettirmekten vazgeçmezsiniz.
Biz baştaki idareciler olarak, Genel Başkanınız olarak size temin ederim ki, haklı gördüğümü burada huzurunuzda ve memlekete karşı söylemeyi [sürdürüp], eksikleri tamamlamak için sizin gayretlerinizi destekleyeceğiz. Biz beraber çalışacağız, neticelere mutlaka varacağız.
Pek muhterem üyelerimiz, bundan sonra geçmiş mücadelelerde kadınlarımızın demokratik rejim için yaptıkları fedakârca kahramanlıkları, memleket önünde saygıyla yad etmeyi vazife sayıyorum. Pek çok kadınlarımız meydanlarda kaba muamelelere uğrayarak hapse kadar gitmişler ve pek çok yakışıksız muamelelere maruz kalmışlardır. Onların hepsinin hatırası hafızamızda aziz olarak saklı durmaktadır. Her birini sizin huzurunuzda takdirle ve minnetle yad etmek isterim.
Muhterem arkadaşlarım; bir iki gün sonra büyük kurultay başlayacaktır. Burada gördüğüm canlılığı büyük kurultaya da idealistler olarak götüreceksiniz. Orada vazifelerimizi memleket hayrına olarak yürütmeğe çalışacağız. Siyasî vasıta olarak, siyasî bir teşekkül olarak C.H.P. bugün memleketin siyasî kaderine istikamet verecek bir ödevle karşı karşıya bulunmaktadır. Nispî temsille % 38 olarak Büyük Meclis’e katıldık. Bu seçimden evvel son büyük seçimlere girmeden evvel yalnız rakiplerimiz değil, bir çok iyi niyetli, yanlış hesaplı politikacılar da aman C.H.P. yalnız başına bir hükûmet kuracak kadar ekseriyetle gelmesin diye çırpındılar. Elbirliğiyle uğraşa uğraşa mesul olmadığımız icraatın mesuliyetini bize yükleyerek C.H.P.’nin mümkün olduğu kadar azlıkla gelmesini temin etmeğe muvaffak oldular. Amma ondan sonra çaresizlik karşısında gene C.H.P.’nin yardımıyla ancak memleketin idare edilebileceğine kaani oldular. Biz bu suretle bugün iktidarda bulunuyoruz. Bütün gayretimiz memlekette C.H.P.’yi anlatmaya tevcih edilmelidir. C.H.P.’yi memleket içinde ve her köşede sadakatle, her türlü şahsî menfaat düşüncesinden uzak olarak anlatabilecek büyük vatandaş kütlesi kadınlardır. Siz memleketin kaderine sahip çıktıkça iyi idare olunmanın bütün ailelerimiz için, hepimiz için esaslı bir dâva olduğunu vatandaşa anlatabildikçe seçim işinde vazifelerimizin kolaylaşmak ihtimali vardır. Bunun için vazifelerimize cesaretle, sebatla devam edeceğiz. Sizin kendi mücadelenizle milletin takdirinde kazandığınız mevki bizlere minnettar olmıyacak kadar ilerde ve hâkim durumdadır. Kendi kuvvetinizle dâvalarınızı yürütecek halde bulunuyorsunuz. Size başarılar dilerim. Sizinle beraber çalışacağım. Size daima yardımcı olacağım. Kadın haklarının cemiyete lüzumlu bir müessese olarak mal edilmesi için bütün kudretimizle uğraşacağız. Size selâmlar ve saygılar.
CHP 16. Kurultayını Açış Söylevi[193]
16 ncı Kurultaya hitap etmekle şeref duyuyorum. Kıymetli misafirlerimizi, dinleyicilerimizi ve bize ilgi gösteren basın temsilcilerimizi saygıyla selâmlıyorum. Burada toplanmış olan değerli delegelerimizi sevgiyle karşılayarak görevlerinde kendilerine yürükten başarılar diliyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
15 inci Kurultay 1961 genel seçimlerinden evvel toplanmıştır. O zaman, seçime daha geniş ümitlerle giden bir ruh haleti içindeydik. O Kurultayda, sorumluluğunu bilen bir partinin genel başkanı olarak vatandaş güvenini sarsmayacak bir ciddiyet ve ağırbaşlılıkla seçime gitmenin büyük önemini belirtmeye çalıştım. Biz seçimde, düşündüğümüz hareket hattını ehemmiyetli ölçüde dikkatle takip ettik. Seçim havasının bazen insafsızlığa kaçan tarizleri içinde, nefsimize en çok hâkim olanlardan biri gibi hareket ettik.
Bize yöneltilmiş isnat ve tarizlerin üzerinde durmayacağım. Seçimlerde hasma karşı makûl ölçüyü aşmamak lüzumu daha uzun zamanlar bir tekâmüle muhtaç olacak görünüyor. Buna mukabil, kendi içimizde küçük hizip tertiplerinden sakınmak, ağırbaşlı ve ciddî hâl ve tavır ile davranmak da daha çok mümkün olabilirdi. Karşımızda, C.H.P.’nin büyük ekseriyette gelmesini korkulu bir netice gibi mübalağa edenler, bütün güçleriyle çalışmışlardır. Bunların arasında, en inanılmaz ittifaklar kurulmuştur. İnkılâp idaresi zamanının beşerî ve tabiî olan hatalarını C.H.P.’nin sorumluluğuna yükselmişlerdir. Kendi kusurlarımıza eklenen insafsız tesirler seçimlerde bildiğimiz neticeyi hasıl etti. Bu netice tahmine ve ümide nispetle az olmakla beraber Millet Meclisi’nde en çok Milletvekilini gene partimize sağlamıştır.
Kurultayın sayın delegeleri,
Bu konuda bir hususu söylemek isterim. Seçim neticeleri bazı çevrelerde, millet ekseriyetinin C.H.P. tarafından kırk senedir savunulan ilerici, batılı görüşü benimsemediği şeklinde tefsir edilmek istenilmiş, buna karşı da memleketin bütün akıllıları çare söylemişlerdir. Bu tefsiri kabul etmiyorum. Bu çareleri kabul etmiyorum. Biz 1961’de, 1957’de kazandığımız bazı yerlerde kaybetmişizdir. Oradaki seçmenler 1957’de bizim ilerici batılı görüşümüzü beğeniyorlardı da dört sene içinde mi gerici, Şarklı olmuşlardır? Demek ki, sebebi başka unsurlarda aramak lâzımdır. 1961 seçimlerine hâkim olan hava ve bizim iktidarda olmadığımız halde iktidarda sanılmamız talihsizliği hatırlanacak olursa, bu başka unsurların neler olduğu kolaylıkla ortaya çıkar.
Seçimlerden sonra hükûmet teşkili mühim bir mesele oldu. C.H.P.’ye karşı mücadele etmiş olan bütün siyasî partiler bir araya gelirse, hükûmet teşkil edebilecek bir kudrete sahip oluyorlardı. Buna mukabil, yalnız C.H.P.’nin iştirak edeceği bir karma hükûmet sayı itibariyle, nazari olarak, en çok imkân gösterebiliyordu ve C.H.P. bir karma hükûmet için muhtelif seçimleri yapabilecek durumdaydı. Ancak, seçim şartları o idi ki öteki siyasî partiler C.H.P.’yi hasım olarak karşılarına aldıkları için onunla bir karma hükûmet teşkili konusunda tam bir çekingenlik içindeydiler.
1961 seçimlerinden sonra Türkiye’de hükûmet teşkili bu kadar güç ihtimaller içinde kalmıştır. Demokratik rejim ve nispî temsil yoluyla vatandaşa emniyet verecek, demokratik rejimi bütün icaplarıyla kurup yürütecek bir iktidarın vücuda gelip gelmeyeceği endişe uyandırıcı bir muamma halinde görünmüştür. C.H.P. bu şartlar altında hükûmet teşkiline davet edilmiştir.
Bu davetin kabul edilmemesi, muhalefetin istifadeli görünen şartlarından faydalanılması bana tavsiye edilmemiş değildir. Ama o takdirde memleket ne olacaktı? Aradan geçen zaman, seçimlerden hemen sonraki şartları, temayülleri, cereyanları ve serinkanlılığın çok çevrede kaybedilmiş olduğu gerçeğini unutturmamalıdır. Biz, vatandaşlar arasında ahengi ve iyi geçinmeyi hedef tutan, demokratik idarenin, mümkün ve elzem olduğuna inanmış insanlar olarak, ilk karma hükûmeti en güç şekliyle denemeye karar verdik.
En güç şekil, hâdiselerin tabiatı ve seçim mücadelesinin cereyan tarzı neticesi meydana gelen Meclis’te grupları birbirinden en uzak olan iki partinin, yani C.H.P. ile A.P.’nin müşterek sorumluluk almalarına teşebbüs etmek olmuştur. İmkânsız görünen böyle bir hâl sureti herkesin hayreti önünde tahakkuk etmiştir. İki parti güven ve ahenk havası içinde çalışmaya muktedir bir hükûmet meydana getirmiştir. Bu hükûmet zamanında ilk iş, yeni Anayasanın müeyyidelerini vücuda getirmek idi. Anayasa Mahkemesi, Hâkimler Kanunu, tarafsız idare, istikrar tedbirleri içinde bir malî siyaset ve nihayet plâna müstenid bir kalkınma fikrinin hazırlıkları üzerinde hep o devrede çalışılmıştır.
İnsanların da, toplumların da kusurlu tarafları yerine müsbet taraflarını önde düşünmek ve göstermek tabiatında olduğum için Birinci Karma Hükûmetin müspet işlerini anmayı vazife sayıyorum. Bu o devrin eksikleri, aksaklıkları olmadığı manâsına alınmamalıdır. Ama tabiatları icabı menfî tarafları önde düşünen ve gösterenler, insaf ile “Böyle davranmasaydık ne olurdu?” sualinin cevabını da kendi kendilerine vermek zorundadırlar. Demokratik rejimin yürümeyeceğini öne sürerek macera arayan bazı gazetecilerle ciddî ve tehlikeli askerî sergüzeştçiler bu hükûmet zamanında başarıyla önlenebilmişlerdir. Devrin eksikleri ve aksaklıkları da bulunduğu şuradan sabittir ki, tedavisine çare bulunamayan bünyevî hastalıklar yüzünden Birinci Karma Hükûmet, altı yedi aylık icraat yanında bir kısım kısır çırpınmalardan sonra nihayet bulmuştur.
İkinci Karma Hükûmetin teşkil olunup olunamayacağı gene bir muamma olarak karşımıza çıktı. Geçen tecrübelerden istifade etmesini bilen insanlar olarak davrandık. İkinci Karma Hükûmet artık meydana çıkmış olan ihtilâf konularını bir protokol üzerinde daha önceden sarih bir surette karara bağlamıştır ve ortak partilerin hepsinin liderleri hükûmette sorumluluğa katılmışlardır. Kısa bir tereddütten sonra bu hükûmet memleket umumî efkârına huzur ve istikrar getirmiş, iktisadî hayatımızdaki siyasî ve malî durgunluk süratle iyiliğe doğru bir açılma göstermiştir. Plânlama hazırlıkları ilerlemiş, plâna dayanan bir kalkınma elle tutulur bir gerçek olma yolunu tutmuştur. Her şeyden evvel, ihtilâlden çıkmış olan ordunun kesin şekilde kendi görevine dönmek ve siyasetten uzaklaşmak, kurtulmak çabası gözle görülür bir tekâmül içinde Türkiye’ye, Türk Silâhlı Kuvvetlerine kudret sağlamıştır, güven sağlamıştır. Af meselesi karma hükûmet protokolünde tesbit edilen ölçülerin hudud dışına çıkılmaksızın tahakkuk ettirilmiş, affın lehinde ve aleyhinde bulunanların ifratlı talepleri karşısında hem memleketin huzuru korunmuş, hem de ifratçıların iki uçta yarattıkları endişelerin hükûmet kudreti karşısında aciz oldukları meydana çıkmıştır. Bu hâl siyasî hayatımıza büyük bir emniyet ve istikrar sağlamıştır. Türkiye’nin milletler ailesinde itibarı, içerdeki istikrarı ve kudreti nispetinde artmıştır. Türkiye Küba krizinde müttefiklerine sadakat ve barış dâvasına hizmet yolundaki dürüst ve açık politikasının manevî karşılığını görmüştür. Bunun gibi, plânlı kalkınma lüzumunun ve bu uğurda alınacak tedbirlerin vatandaş teveccühüne mazhar olması geniş ölçüde temin edilmiştir. Bugün plâna dayanan bir kalkınmayı vatandaş yurdun dört köşesinde güvenle beklemektedir. Yurdun her tarafından gelen sizler, bunu şüphesiz daha iyi bilmektesinizdir. Türkiye’nin kalkınması için dost memleketler ailesi içinde umumî ve müsbet bir anlayış husule gelmiştir. Bu hususta Türkiye’ye yardım için milletlerarası gayretleri uyandırmak, düzenlemek ve gerçekleştirmek gayesiyle teşekküller kurulmuştur. Müşterek Pazar gibi Avrupa Milletler Topluluğunu iktisadî ve siyasî yeni bir ufka doğru sevk etmekte olan büyük hareket içinde yer almak maksadıyla gösterdiğimiz gayretler müspet bir istikamet almıştır.
Unutmamak lâzımdır ki hesapsız ve uzun bir israf devresinden geçmişizdir. Bizim ölçümüzle ağır bir borç yükü altına düşmüşüzdür. Bir de ihtilâl devrinden geçmek mukadder olmuştur. Böyle olunca, gerek içerde gerek dışarda her büyük mesele karşısında kalışımıza yalnız hasımlarımız değil, samimî dostlarımız dahi kesin karar vermek için önce memlekette hükûmet kudretinin ve istikrar ölçüsünün ne olduğunu doğru olarak görmeye ve değerlendirmeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden iç politikada zuhura gelen her endişeli çekişme içerde vatandaşın iktisadî hayatının emniyet içinde serpilip gelişmesini, dışarda memleket lehine hazırlanmış olan bir müspet tedbirin tahakkukunu yeni bir teşhis koyuncaya kadar mutlaka tehir etmektedir.
XVI. Kurultayımızı, işte bu şartlar altında açmış bulunuyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, bugün nereye geldik? Şimdi size hulus ile bunu arzedeceğim. Bu geçirdiğimiz bir sene zarfında iç politikamız demokratik rejimin yerleşmesi ve kudretinin meydana çıkması için daimî bir ilerleme göstermiş olduğu halde demokratik rejimin yürümeyeceği kanaatinin ve yürümemesi arzusunun beslenmesi nihayet bulmamıştır. Bir senedir bu zıt cereyanlarla daimî bir karşılaşma halindeyiz. Demokratik rejimin aleyhinde bulunan cereyanlar, başlıca şu bahaneyi ileri sürmektedirler: Siyasî partilerin içinde, ihtilâlciler aleyhine intikam yoluna sapmaya hazırlananlar vardır. Onlar bizim hakkımızdan gelmeden, biz onların hakkından gelelim. Bu endişe hiç asıl olmayan bir faraziye değildir. Gerçekten, bu yolda arzu besledikleri şüphesini uyandıracak siyasî akımlar, sözler ve tahrikler eksik değildir. Bunlara karşı kâfi derecede önleyici, emniyet verici koruma tedbirleri alınmadığı iddiası vardır. Bunları söyleyenlerle aramızdaki esaslı fark şudur: Bütün bu hastalıkların mevcut olduğunu bilmekle beraber biz, demokratik rejimin bu hastalıkları yeneceğine inanıyoruz. İntikamcı olsalar bile bu siyaseti takip edenlerin böyle bir yola girmeye Türkiye’de kudretlerinin aslâ ve aslâ yetmeyeceğine kaaniyiz. Endişelerinde samimî olan veya hususî maksatlarını bunun arkasında saklayan insanların teşhis hatasına düştükleri tecrübeyle sabittir. Demokratik rejime vatandaş inanmıştır, daha önemlisi demokratik rejimden başka hiçbir rejimin saadet getirmeyeceğini anlamıştır, hiçbir istikamette ifratı hoş görmemektedir. Milletin umumî görüşü ve anlayışı bu istikamette olunca demokratik rejim aleyhindeki teşebbüsler hiçbir zaman başarı kazanamayacaktır. Korkular nihayet yersiz ve fersiz kalmaya mahkûm olacaktır. Biz bu sebeple, telâşlı isteklere uyarak şiddet tedbirlerine gitmemeye kararlıyız. Adaletin, rejime sahip çıkmak zihniyeti içinde, tahriklere hâkim olacağına güveniyoruz. Buna bazı tahrik erbabı hükûmetin aczi diyor, hükûmetin zaafı diyor ve bizi bizim taraftarlarımızın gözünde düşürmek istiyor. İşin eğlenceli tarafı şudur ki bunların bir kısmı, harekete geçmeye kalkıştıklarında, aciz dedikleri bu hükûmetin darbesiyle hemen çökmektedirler. Bu siyasette, tehlikeli ihtimalleri şimdiye kadar hep bertaraf ettik. Bundan sonra da, hiçbir aşırı uçta yer almamış vatandaşın yardımıyla soğukkanlı bir demokratik idareyi temelli bir hayat tarzı olarak yerleştireceğiz. Bunda muvaffak olacağız. Bunda bana, siz yardımcı olacaksınız.
Sevgili arkadaşlarım,
Teferruattan sakınarak belirli ana çizgileriyle size anlatmaya çalıştığım iç politikamızın başlıca müeyyidesi üzerinde de açıklama yapmak mecburiyetindeyim. Biz demokratik rejim müdafaasını, karşısında bulunduğumuz tahrikler ve tertiplerle mücadeleyi bir kuvvetli teşekküle dayanarak yürütebiliyoruz. Bu kuvvetli teşekkül, C.H.P.’dir. Demokratik rejim için 27 Mayıs devrimini yapmış kuvvetlerin en asilleri, en ziyade şan ve şerefle dolu olanları maceracılar tarafından aynı demokratik rejime karşı kullanılmak istenmiştir. Harbiyelilere el atmışlardır. Gençliğe el atmışlardır. Her birinden elleri boş, başları düşük dönmüşlerdir. Şimdi şanslarını C.H.P.’de denemek sırasının geldiğini sanıyorlar. Aynı akibetle karşılaşacaklardır.
Bunların C.H.P.’nin kuvvetine ve bugünkü siyaset hayatımızda C.H.P.’nin rolüne koydukları teşhiste bir hata yoktur. Hükûmette görev alan ortaklarımızın hizmetlerini ve demokratik rejimdeki samimiyetlerini tamamiyle takdir ediyorum. Hattâ bize insaf hududunu taşan tarizlerde bulundukları vakitlerde dahi, muhalefet partilerinde bir ekseriyetin demokratik rejimin muhafazası ve yerleşmesi için bu geçirdiğimiz devirlerde samimî kanaat sahibi olduğunda şüphem yoktur. Başlıca müeyyide olarak C.H.P.’nin görünmesi, iktidar sorumluluğunun büyük yükünü taşıyabilecek bir fiili kuvvetin C.H.P.’de olmasındandır. C.H.P. bugün memlekette siyaset hayatına istikamet ve istikrar veren başlıca kudrettir. C.H.P.’nin her hali ve tutumu yalnız C.H.P.’liler gözünde değil, C.H.P. dışı siyasî partilerde, bağımsızlarda başlıca dikkat ve muvazene hedefidir. Kuvvetli bir Türkiye ile münasebette bulunmak mümkün ise o zaman onun dostluğu değerli olur zihniyetine tabiatiyle sahip dış âlem dahi, bugün Türkiye’nin kudretini C.H.P.’nin memleket istikrarını tutabilip tutamıyacağında aramaktadır. Vatandaş her siyasî parti için müsamaha ile gördüğü kusurları C.H.P.’de insafsız bir mübalâğa ile görmektedir. Rejimin hali ve âtisi, güven içinde çalışma, plânla kalkınma ümitleri bugün için C.H.P.’nin göstereceği dirayete, tesanüde ve vazife sorumluluğunun ciddiyetine bağlanmıştır.
Bu Kurultayda, C.H.P.’nin değerini ve önemini mübalâğa ile belirtmek hevesinden uzak olarak söylediğim bu sözler tabiatıyla bir nazik neticeye varmaktadır. C.H.P.’nin kudreti kendi içindeki buhranlar ve zayıflıklar, daimî tertipler yüzünden güvenilmez bir hale gelirse vatandaşın güveni, yeni bir seçimle mesnet bulmadıkça temelinden sarsılmış olacaktır. Böyle bir sarsıntının mahzurları saymakla bitmez. Diğer taraftan, memlekette huzur istemeyenler memlekette demokratik rejimin yürümeyeceği ve yürümemesi lâzım geldiği kanaatinde olanlar son çare olarak C.H.P.’yi içinden zayıflığa ve anarşiye götürmek ümidine bel bağlamışlardır. Askerî sergüzeşt peşinde olan aradığını bulamamış siyaset adamları, hiddetli ve meyus, yahut kindar mizaçta kimseler C.H.P.’yi kısmen veya tamamen kendi maksatlarına vasıta yapmak için çalışmaya inkilâptan hemen sonra başlamışlardır. Bunların gerek umumî efkârı ve gerek C.H.P.’nin kendi iç umumî efkârını türlü masum ve aldatıcı şekiller altında kazanmaya çalıştıkları apaçık görünmektedir. Bunlar türlü sergüzeştçilerle, açıktan yapılamayan gizli işbirliği halinde bulunmaktadırlar. Şimdi biz, memleket için tehlikeli ve parti için öldürücü olan bu teşebbüsler karşısında eski ve tecrübeli bir siyasî teşekkülün vatanseverlik ve idealizm imtihanını vermek durumunda bulunuyoruz.
Partimiz aleyhine içinden ve dışından, kendi maksatlarına göre harekete geçmiş olanlar bizim için her türlü iftirayı reva görmektedirler. Biz karma hükûmetlerden evvel ve bu hükûmetler zamanında Atatürk ilkelerinden ayrıldık. İdeallerimiz aleyhinde tavizler verdik derler. Bütün ömrünce soldan sağa on satır yeni yazı yazmamış kimseler devrimlere bağlılığı hiç kimseye bırakmazlar, bizi bu devrimlere inanmamakla suçlarlar. Bunlar haksız ve delilsiz propaganda silâhlarıdır. Ama hepsinin temeli, demokratik rejim düşmanlığına gelip dayanmaktadır. C.H.P. devrimlere inanmıyor. Biz devrimlerin düşmanıyız. Buna hiç kimsenin inanmayacağını bilmeyecek kadar sâf değillerdir. Söylemek istedikleri şudur: Görüyor musunuz, demokrasiye kalkışıldı mı C.H.P. bile, İnönü bile devrimlerden taviz vermek zorunda kalıyor. Netice: Demokratik rejim bize göre değildir. İddia sahiplerinden hiç kimse bizimle Atatürk devrimlerine riayette, bağlılıkta, sadakatte ve ideallerden taviz vermemekte yarış edemez. Açıktan ilân edecekleri her meseleyi etrafıyla anlatmaya, açıklamaya muktediriz.
Karma hükûmetler zamanında ve ondan evvel de C.H.P.’lilerin partizan idareye maruz bırakıldıklarından şikâyetler vardır. Istıraptan kurtulamamış insanlar mahdut da olsa, şikâyetlerin gerçek değeri çoktur. Bunların hepsini ehemmiyetle takip etmeyi ve mümkün olduğu kadar tamir etmek çaresini bulmayı istiyoruz. Devralınan bir idare mekanizmasından partizanlığı kaldırmak için bir başka partizan idare kurmak yolunu bizim tutmamızın imkânı yoktur. Biz on yıl bunun mücadelesini yapmışızdır. Ama bu, partizanlığın şerrinden vatandaşı, partilimizi kurtarmak imkânının bulunmadığı manâsına gelmez. Bunu yapıyoruz, yapacağız. İmkânlarımızın ölçülmesinde ve gerçek değerlerin bulunmasında büyük güçlükler olduğunu Kurultayın takdir etmesini beklerim. Bütün bunlarla beraber vazife eksiklerini tamamlamayı borç bildiğimizi söylemekte tereddütümüz yoktur. Kurultaylar bunlara işaret etmek ve vazifelilere istikamet vermek için toplanırlar.
Sevgili arkadaşlarım,
Siyasî hayat memlekete hizmet yolu olduğu gibi usulleri ve aldatıcı kolaylıkları ile her türlü haksız isnadın da beklenebildiği bir ortamdır. Bu, tıpkı hastalık ihtimalleri içinde geçirilmesi lâzım gelen bir sağlam sıhhat yolu gibidir. Kuvvetli partiler, sıhhate muzur olan salgınlar ve mikroplar içinden memleket bünyesini sağlıkla kurtarabilen siyasî teşekküllerdir. C.H.P. kendi aleyhinde tevcih olunan bu haksız tarizlerin ve isnatların hepsinin içinden sağduyuyla, iyi niyetle ve gerçekleri yanlışlardan ayırd etmeye muktedir olarak memleketin siyaset hayatını geçirecek, onu sağlık yolunda yürütmekte devam edecektir.
Kurultayın sayın delegeleri,
Bugün C.H.P. olarak iç bünyemizde şimdiye kadar geçirdiğimiz buhranlardan bir önemlisini daha geçirmekteyiz. Genel Başkan olarak, uzun müddet sabrettikten sonra, nihayet partimizin maruz kaldığı hastalıkları partililere ve memleket umumî efkârına anlatmaya çalışıyorum. Benim bu teşebbüsüm süratle tepki yarattı. C.H.P.’nin Genel Başkanı olarak benim davranışım, benim elimle takip olunan parti politikası aleyhinde bildiğiniz partili milletvekilleri ve senatörün tecavüze geçmelerine sebep gösterildi. Bunun üzerine Parti Merkez İdaresi mesuliyetini hissederek Haysiyet Divanlarına başvurdu. Neticeyi biliyorsunuz. Bu netice, verilen ceza kararları ve takip edilen usuller bakımından alâkalıların şikâyetine ve tenkidine hedef olmuştur. C.H.P. idarecilerinin, benimle beraber, rakiplerini bertaraf etmek için haksızlık ettikleri ileri sürülmüştür. Buhran, bunun için suni olarak yaratılmıştır, propagandası yürütülmüştür. Bunun gibi, Genel Başkan hiziplerinden birini iltizam edip hizip mücadelesine girmiştir. Halbuki bunların üstünde kalması gerekirdi ittihamı da ortaya atılmıştır. Bunların hepsine, söz sırası gelirse Kurultayda cevap veririm. Ama şimdiden söyleyeyim ki, Genel Başkan partiyi tahrip etmek isteyen cereyanlara seyirci kalmıyacaktır. Partiyi tahrip teşebbüsleri fikir hürriyeti ve bu yüzden hasıl olan hizip ihtilâfı değildir. Gizli ve aşikâr maksatla yürütülen, hesapsız tecrübelerle sabit hale gelmiş tahrip gayretlerine karşı koymak bütün partililerce katılınacak bir mücadeledir ve bu mücadelenin başında elbette, vazifesini mi yaptığını, bir küçük hizip oyununa mı âlet olduğunu C.H.P.’nin umumî efkârı ayırt edecek olgunluktadır.
Şimdi Kurultay huzurunda açıktan ifade ederim ki, C.H.P. idaresinin kendi mensupları gözünde haksızlık yoluna saptığı iddiasının mahiyeti meydana çıkmak lâzımdır. Hiçbirimiz mukaddes ve sorumsuz değiliz. Her birimiz diğerlerinin güveniyle bir vazifede bulunuyoruz. Tutumlarımızda beğenilen ve beğenilmeyen yerler olabilir. Şikâyet ve tahkik yolu daima açık kalacaktır. Bizim kanunla bağlı olduğumuz tüzük ve idare kuralları ile gördüğümüz şudur ki, son ihraç kararlarında muameleler usulünde yürütülmüştür. Bunun Kurultay tarafından da bir neticeye bağlanması lâzım olduğuna kaani bulunuyorum. Size teklifim şu olacaktır: Son ihraç kararlarının usulüne uygun olup olmadığını incelemek için ve ben dahil olarak bütün ilgililerin bilgisine ve savunmasına müracaata yetkili geniş bir komisyon teşkil edilsin. Bu komisyonun raporu Kurultayda konuşulsun. Bu suretle bir çok haksız ve suni ithamın parti bünyesinden tasfiyesi mümkün olacaktır.
Sevgili arkadaşlarım,
Şu noktayı hulûs ile ve sorumluluk duygusuyla belirtmek isterim. Her meseleyi açıkça millet huzurunda görüşmek hem C.H.P.’nin prensibidir, hem de kudreti dahilindedir. C.H.P. masum kusurlara ve hatâlara karşı âzami derecede müsamahalı olmuştur. C.H.P. müsamahasından ve uzun sabrından, şefkatinden daima mükâfat görmemiştir. Makûl hadden fazla olan müsamahalarından vahim zararlar gördüğü dahi sabit bir gerçektir. Memleket kaderi gibi C.H.P.’de bugün türlü istikametten kötü niyetlere maruz bulunmaktadır. Kurultay hâdiseleri tetkik ettikten sonra, C.H.P.’yi savunmak için lüzumlu tedbirleri de almak mecburiyetindedir.
Sayın ve pek sevgili arkadaşlarım,
Sizden ehemmiyetli bir ricam vardır. Kurultay, konuşmalarının sorumluluğunu bilen büyük bir partinin vekar ve intizâmı içinde yürümesi için herkesin yardımcı olmasını isterim. Kurultay kürsüsünde Genel Başkana kadar her vazifelinin aleyhinde tenkidler yapılabilir. Bunları sükûnetle dinlemek, medenî ölçüde karşılamak ve Kurultay disiplini içinde cevaplandırmak lâzımdır. Zorbalıkla ve kuvvet gösterisiyle Kurultay çalışmasının intizamının bozulmasına müsaade etmemelerini bütün Kurultay üyelerinden rica ederim. En nazik meseleleri açıktan konuşup serbest karara bağlamanın C.H.P. içinde mümkün olacağını göstermeliyiz. Burada herkes vazifesini serbest seçimle alacaktır. Her vazifeli vazifesini başarmak için imkânı olmadığına kaani olursa vazifeyi kabul etmemek hürriyetine sahiptir. C.H.P. zengin bir kaynaktır. Tesbit ettiği politikaya göre sorumluluk deruhte edecek insanı bulmaya muktedirdir.
Şu anda memleket, partimize mensup olan ve olmayan evlâtlarıyla bizden haklı olarak hizmet ve çalışma bekliyor. Bir noktayı hatırımızdan çıkarmamak zorundayız. Bugün seçimle kurulmuş bir senelik idare sonunda ortaya çıkmış yeni bir Türkiye vardır. Bu Türkiye’de iki husus açık açık ortadadır. Birincisi şudur: Bir yıl önceye nazaran her sahada bir iyilik herkes tarafından hissedilmekte, kabul edilmektedir. İkincisi politika çekişmelerinin itibarını kaybetmiş olmasıdır. Zira demokratik rejime inanmış millet bu tarz çekişmeler değil memleketin kaderiyle alâkalı meseleler üzerinde, C.H.P. gibi bir partinin fikrini söylemesini, vaziyetini almasını, tutumunu tayin etmesini, prensiplerini vazetmesini bekliyor. Bu bakımdan bize burada, Kurultay havasının harareti içinde hayatî görülecek bir çok meselenin vatandaş gözünde ehemmiyetsiz sayılması kabildir. C.H.P. bu Kurultaydan canlı, dinamik, sıhhatli, yolunu çizmiş ve o yolda yürümeye azimli bir parti olarak çıkmak zorundadır. Parti içi ihtilâfları kısa bir zamanda neticeye bağlayıp bütün kudretimizle memlekete hizmet vazifelerimizi ifa etmeye devam etmemiz lâzımdır. Kurultayın yüksek vazife hissinden bu neticeyi süratle temin etmesini rica ederim.
Sevgili arkadaşlarım,
C.H.P.’nin güç şartlar içinde geçirdiği imtihanlar her memlekette, her siyasî parti için gurur verecek ölçüdedir. Biz burada toplanmış olan bütün C.H.P. sorumluları memleketimize faydalı olmak için sarsılmaz azim ve iradeye ve sonsuz fedakârlık duygusuna sahip bulunuyoruz. Partimizin sorumluluk devirlerinde, iktidarda ve muhalefette, daima şerefle, alnımız yüksekte yaşadık. Bizden sonra gelenlere partimizin hatıralarını şeref duygusuyla anacakları bir armağan olarak bırakmak isteriz.
Hepinize başarı dileklerimi ve sonsuz saygılarımı sunarım.
CHP 16. Kurultayı Geçici İhraçlar Komisyon Raporu Görüşülürken Yapılan Konuşma[194]
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Kurultay’da dün geçici ihraçları inceleyen komisyon raporu görüşülürken söz almış ve özetle şu konuşmayı yapmıştır:
“Sükûnetle konuşacak mıyız, yoksa zor kuvveti ile karar mı istihsal edeceğiz? Bunun tesbiti lâzımdır. Ben en zor şartlar altında bile zor kullanmak isteyenlere boyun eğmemişimdir. Geçen Kurultay’da da hususiyle zorbalık hareketlerinden şikâyet etmiştim. Kurultay söylenen işitilmez, görüşülmez ve çalışılmaz bir hava içinde geçmişti. Şimdi lütfedin burada her şey görüşülsün, oya konsun. Neticeye hepimiz hürmet ederiz.
Haysiyet Divanı kararlarının kanuna uygun olup olmadığını inceleyen komisyona dün gece çağrıldım. Saat 3’e kadar sorulan sualleri ve af meselesinde ortaya konan hususları hürmetle dinledim ve aklımın aldığı kadar da cevaplandırdım. Şimdi huzurunuza komisyon kararı gelmiştir. Verilen karar kanunsuzdur, tüzüğe uygun değildir, şeklinde bir münakaşa açılmıştır. Savunma hakkı verilmemiştir gibi, Genel Başkan suçludur gibi iddialar serdedilmiştir. Bu iddiaları da göz önüne alan komisyon çalışmış ve bir neticeye varmıştır.
Partimizin büyük merkezlerinde umumî efkâra arzettiğim gibi daima C.H.P.’nin yürüyüşüne bir istikamet vermeye çalıştım ve dikkatleri bu istikamete çekmeye uğraştım. Bunun üzerine bazı partililer şiddetle tepki gösterdiler, kendilerini itham ettiğimi söylediler. Şimdiye kadar onlara bir cevap vermedim. Komisyonda dün gece söylediklerimi burada kısaca izah edeyim: Bu partililer, C.H.P.’nin bugün takip etmekte olduğu politikaya dair sözlerimle benim hizip tuttuğumu iddia etmişlerdir. Halbuki ben konuşmalarımda partinin inkılâptan bu yana takip ettiği politikanın esasını açıklamışımdır. C.H.P.’yi içinden ve dışından tahrip etmekte maksat ve menfaat güdenler mevcuttur. Takip ettiğim siyasetle bu gibi hareketlere muhatap olduğumu söyledim. Ben C.H.P.’yi yakmak isteyenlere karşı mücadele ediyorum. Benim bu mücadelem siyasî bir mücadele idi. C.H.P. bugün içerde istikrar dışarda itibarı temin eden başlıca teşekküldür. [Kimse] Kendi maksadımız için menfaatimiz için partiyi itibarını zedeleyecek istikamette kullanma selâhiyetine malik değildir.
C.H.P. için takip ettiğimiz siyaset partinin kuvvetini artıran bir istikamet teşkil etmektedir. Mücadele için kapımıza gelen bu partililere göre ise kendilerinin politikaları doğru, bizimki ise yanlıştır. Onlar bu kanaatle hareket etmektedirler. Bu yüzden askerî ve sivil bütün cereyanlarla yan yana ve açıkça çalışmaktadırlar. Bu cereyanlarla temasları olduğuna dair kuvvetli şüpheler altındadırlar. Asıl maksatlarını söyleyecek kudrette olmadıklarından şimdi yolu bu istikamete getirmişlerdir. İsmet İnönü’nün C.H.P için takip ettiği siyaset memleket menfaatine değildir diyorlar. Bu bir noktai nazardır. Ben siyasî mücadeleyi yadırgamam. Ancak bir şeye dikkat ederim: Dürüst ve açık bir usul takip edilsin. Türlü telkinlerde bulunuyorlar, sonra da C.H.P. bir tek kadın milletvekili getiremiyecek kadar Atatürk ilkelerinden uzaklaşmıştır diyorlar. Bunlar doğru değildir.
Af meselesi
Şimdi de af meselesini ortaya koyuyorlar. Komisyonda da arkadaşlarım bana söylemişlerdir. Hissiyata dokunacak bir surette bu sözü bana sarfetmişlerdir. Şunu hatırlatmalıyım: İsmet İnönü bu partide başından beri vazifesini ifa etmeye çalışmıştır, çalışmaktadır. Bir mevkide serbest oyla kalmasını, gitmesini ve gelmesini tecrübe etmiştir. Başka bir zihniyette olsaydım, kudretli olduğu halde gitmenin de yollarını açan usulü ortaya koymazdım.
10 yıl memlekette bana insafsız ölçülerde sövülmüştür. Dâvalar açılmıştır, bunlar için. Fakat hepsi de nihayete geldiği zaman önce rica, sonra da benim talebimle hükümden düşürülmüştür. Af müessesesini böyle yürütmüşümdür. Canıma kastedilmiştir. Hâkimler, inkılâptan sonra bana gelip sormuşlardır. “Niçin soruyorsunuz? Ben dâva açmadım ki..” demişimdir. Bu hususta geniş ölçüde düşünebilecek kabiliyetteyimdir. Şimdi şu noktayı hatırlatırım. Affetmek elimde değildir. Bugün mevzuu bahis olan, takip edilen bir siyasetin reddi ve onun yerine yeni bir siyasetin konması meselesidir. Bana, siz takip ettiğiniz siyaseti terk ediniz, yeni bir siyaset gütmek isteyen insanlara maksatlarını tahakkuk ettirmek için imkân verin, diyorsunuz. Bahis konusu olan milletvekilleri ve senatörler için, belki birkaç defa. ‘Aman bunları düştükleri vaziyetten kurtaralım, ceza yoluna gitmeyelim’ demiş ve uğraşmışımdır. Teşekkür görmemiş, tenkid edilmişimdir. Ama hiç umurumda olmamıştır. Onun için bugün vazife olarak Kurultayın yapacağı şey şudur: Haysiyet Divanının kabul ettiği cezaların usule uygun olduğunu kabul edecek midir, yoksa etmiyecek midir? Kabul ederse yeni bir siyasette başlamanı reddi olacaktır ve hizmete devam edeceğiz. Af talebini kabul ederseniz, yeni bir takım, C.H.P.’nin ve mümkün olursa memleketin başına geçerek idare edecektir.”
Bu sırada, bir delege, “Ortaya şahsınızı koymayın..” diye bağırmış, toplu halde protestolarla susturulmuştur. İnönü konuşmasına özetle şöyle devam etmiştir:
“Şahsını ortaya koyma, deniyor. Halbuki takip edilen politikanın başlıca mesulü benim. Benim takip ettiğim politika, bir önceki Kurultayca da tasvip gören politikadır. Bu politikanın devamını istiyorsanız, Haysiyet Divanı kararını kabul edecek, af talebini reddedeceksiniz. Affı kabul ederseniz, bugün dahi temasta bulundukları cereyanlarla onlar memleketi idare edeceklerdir. Gürültüyle, zorla konuşturulmamak arzusuyla hareket edilirse bunlara boyun eğmem.”
Genel Başkan İnönü, temelli tard isteğini Haysiyet Divanının 1 yıllık geçici çıkarmaya çevirdiğini, bu partililere, niyetlerini karanlık gördüğü için ceza verilmesini istediğini, önümüzdeki 1 yılın partiye ve memlekete ışık tutacağını ve Kurultay oyları ile geleceğin tayin edileceğini söyleyerek şiddetli sevgi gösterileri arasında konuşmasına son vermiştir.
CHP 16. Kurultayını Kapama Söylevi[195]
Yürekten sevdiğim partili arkadaşlarım,
CHP Kurultayı olarak, büyük ölçüde çetin bir imtihan geçirdik. Bu imtihandan partimizin şerefle ve memleket kaderinde sorumluluk taşımaya ehliyetli bir itibar ile çıkmış olduğuna samimiyetle inanıyorum. Benim elimde takip ettiğiniz siyasî istikametin tenkidi en serbest ve en geniş ölçüde yapılmıştır. Bütün hesaplar sizin önünüzde görüldü ve siz oylarınızla hükmünüzü verdiniz. Demokrasi, budur. Şikâyetleri ve tenkidleri yüreğimde hiçbir üzüntü olmaksızın samimî bir fikir ve düşünce hareketi olarak takip ettiğimden emin bulunabilirsiniz. Benim karşımda Kurultay içinde dürüst olarak vaziyet almış arkadaşlarıma sevgi besledim ve bir çoğunu, zaten tanıyarak sevmekteyim. Ama vazife icabı olarak, doğru bildiğim siyaset istikametlerini kesin karar ile savundum ve bu savunmam uzun tartışmalardan sonra sizin kabul etmenizle neticelendi. Yeni görevime kuvvetim artmış olarak ve arkadaşlarımla, yani hepinizle anlaşmış şekilde başlayacağım. Kazancımız engindir. C.H.P. kendi içinde çeşitli konuları konuşabilecek bir olgunluktadır. Hiç bir zorlama gösterisini kabul etmeyerek serbestçe düşüncelerini söyleyecek ve karara bağlıyacak seviyededir. Bu imtihanın verilmiş olması, memleket için de bir büyük kazanç teşkil etmiştir.
Mücadele edeceğim
Şimdi partimizin maruz kaldığına emin olduğum bölücü ve yanlış politika akımlarına daha büyük bir enerjiyle karşı koymak görevim bir kat fazla önem kazanmıştır. Fikir hürriyeti ve onun gibi kutsal bildiğimiz, saygıyla bağlandığımız ilkeleri partiyi tahrip etmek ve hususî maksatlara alet etmek için kullanmak dâvâsında olanlara karşı uyanıklığımız artmış olarak mücadele edeceğim. Partimizin memleket idaresinde bugün doğrudan doğruya sorumluluğu ve her çeşit ihtimal karşısında ağır görevleri vardır. Bu görevleri ancak, sağlam temeller üzerinde yaşayan bir parti olarak karşılayabiliriz.
Şifa verici tedavi
Bugünkü siyasî hayatımızın başlıca gerçeklerini iyi bilmek ve onları iyi değerlendirmek lâzımdır. Bu gerçeklerden birincisi, C.H.P.’nin kuvvetini içinde kaynayan dertleri örtbas etmek şeklinde anlamak mümkün olmadığı ve bunun kat’iyetle yanlış bulunduğudur. Kurultayda bu gerçek, en parlak ifadesini bulmuştur. Uzun tecrübemizle anlaşılmıştır ki, biz esaslı menfî cereyanları kapatmak istedikçe parti kuvvetlenmiyor, çok zarara uğruyor. İnsan vücudundaki hastalık gibi parti vücudundaki hastalık da cesaretle teşhis edilip açığa vurulmak şarttır. Şifa verici bir tedaviye, ancak bu yoldan ulaşılabilir. Geçirdiğimiz imtihan bunun bir misâli olmuştur. Herkesin bilmesi gerekir ki, biz bu usulü, ilerde de takip edeceğiz.
Partili partisiz çok vatandaş Kurultay Başkanlığında ve Kurultay devam ederken bir endişe, yüreğinde bir karamsarlık duymuştur. Hiç yoktan bir meselenin çıkarıldığı inancı zaman zaman yaygın hâl almış, buna lüzum olmadığına inananlar bulunmuş, en azından, zamanın uygunsuzluğunu ileri sürenler olmuştur. Kurultayımız, biraz da bu yüzden bütün memleketce dikkatle, alâkayla takip edilmiştir. Ama varılan netice daha bugünden bulutları dağıtmıştır. Bunun tesirleri biraz daha açık hissedildiğinde ne kadar basiretle hareket ettiğimizi, ne derece lüzumlu bir karara varmış olduğumuz herkesce görülüp anlaşılacak, şimdi kusur bulanlar yanıldıklarını anlayacaklardır.
Sergüzeşt arayanlar
Bunun sebebi şudur: C.H.P. içinde siyasî rejimleri isteyenlerden ve onların gizli açık konuşmalarından bahsedilmiştir. Aşikâr surette meydana çıkmıştır ki, C.H.P. böyle bir tutumu reddetmektedir. C.H.P. demokratik rejimin korunması fikri üzerinde hemen toplanmıştır ve her zaman toplanacaktır. Bu neticenin önemi büyüktür. Sergüzeşt arayan ve sergüzeştçilerle temasta bulunan olsa bile C.H.P. umumî efkârının kesin temayülü ve kararı demokratik rejim aleyhinde bir akıma müsait olmayacak, ona hayat vermeyecektir. Demokratik rejim aleyhinde herhangi bir maksat için C.H.P.’yi kullanmak isteyenlerin bu ümidi tamamile iflâs etmiştir. Gideceklerdir, fakat partiyi götüremeyeceklerdir. Bu Kurultayın memlekete temin ettiği kazançlardan en mühimi budur. Bunun açıkça belli olmasının, hiçbir macera ümidinin C.H.P. içinde itibar görmeyeceğini, sistemimizin temel taşı olan büyük partimizin bugünkü istikameti topyekûn, ittifakla desteklediğini dostumuzun ve düşmanımızın anlamasının Türkiye’ye sayılmakla bitmeyecek fayda getirdiği görülecektir.
Şimdi bir başka noktayı söylemek istiyorum.
Basın ve Kurultay
Geçirdiğimiz buhran Türk basınıyla Türk basınının işleme tarzına ve C.H.P. dâvalarına ilgisine hususî bir ışık tutmuştur. Türk basınının iç buhranın zuhuruna ve cereyanına başından sonuna kadar ilgi göstermesi ehemmiyetli bir konudur. Bu ilgi sırasında çok zaman mücadelemiz yanlış anlaşılmış, samimî olarak muhalif, sun’i olarak bahaneci ve ciddî olarak sadece vazife duygusuyla dolu her akımdan basın muhtelif ölçülerle ve çoklukla bizim hareketimizi tenkid eden bir manzara göstermiştir. Bundan dolayı basını tenkid etmek kolaydır. Ama basının, aydınlanmak hakkıdır. Türk basınını aydınlatma vazifemizi hakkıyla ifa ettiğimizi iddia edemeyiz. Buna eksiklerimiz kadar hâdisenin tabiatı da engel olmuştur. Mahkemede bulunan bir mesele üzerinde hem dâvacı olmak, hem de mahkeme kararlarına tabiatiyle tesir etmek ithamına maruz kalmadan her türlü açıklamayı yapan bir idare heyeti olmak kolay telif edilebilecek zıtlıklardan değildir.
Basınla münasebetin bir tarafını bu suretle ve hulûs ile, cesaretle açıkladıktan sonra muhalefette veya bağımsızlıkta olan, yahut bize yardımcı bulunan basınımıza da ciddî buhranlar esnasında ölçülerin dikkatle ve isabetle kullanılmasının memleket için ne kadar ehemmiyetli olduğunu aynı hulûs ve cesaretle belirtmek isterim. Kurultayla alâkalı yayınlar, bunun bir örneğini vermiş ve bu lüzumu bir defa daha gözler önüne çıkarmıştır. Benim kaani olduğum gibi basın içinde bulunan vatandaşlarım da sakin zamanlarda ve hususiyle buhran anlarında basının kesin tesirlerini hayatımızda hissettirmek görevinin nasıl itinayla yerine getirilmesi gerektiğine kaani olmuşlardır sanırım. Türk basını hürriyetin, meşru idarenin başlıca vasıtası olarak çalışmak mecburiyetini her siyasî buhrandan çıkışta kendi içinde yeni bir dikkatle gözden geçirmek durumundadır sanıyorum. Bu görev basit değildir. Çünkü her topluluk gibi basın topluluğu içinde türlü kıyafete bürünmüş demokratik rejimin aleyhinde kesin bağlantıları ve hevesleri olanlar bulunacaktır. Muhalif, bağımsız veya taraftarlarımız gazetelerin, ciddî vazife sahipleriyle doğru yolda olmayanları ayırt etmek için gayret sarfetmeyi şart saymaları lâzımdır.
Yanlış teşhisler
Bu buhran esnasında parti kuvvetinin ve seçim kazanma şanslarının nerede olduğundan da türlü şekillerde bahsedilmiştir. Konulan bazı yanlış teşhisler, girişilen sıhhat hareketlerinin endişe uyandırmasına vesile vermiştir. Bir büyük siyasî partinin üyesi olarak bilmeliyiz ki iktidar sorumluluğunu taşıdığımız bugün, seçimde kazanmanın temel şartı hükûmet görevinin başarılı yürümesi ve gelecek için haklı ümitler verilmesidir. Buna mukabil tecrübe edilmemiş, yani iktidara yeni gelecek partilerin vatandaşta geniş ölçüde güven uyandırması lâzımdır. Ama vatandaş, kendisini idare eden partiden sebep ne olursa olsun bıktığı ve memnun olmadığı zamanlarda yeni iktidarı kurmaya hevesli olanların sonsuz vaadlerine kolayca inanmak ve aldanmak hatasına düşebilir. Vatandaşın bundan dolayı kusurlu görülmesi yanlıştır. Ancak uzun bir demokrasi rejiminden sonra vatandaş demagojik vaadlerle ciddî tutumların farkını daha ziyade isabetle tayin edecek hale gelir. Bu bakımdan, Türkiye’de geçirilen yeni ve eski tecrübeler çok istifadeli olmuştur.
Başarının şartı
Biz iktidarda ve muhalefette tecrübe edilmiş parti olarak iyi hükûmet edilmiş parti olarak, iyi hükûmet ettiğimiz ve hükûmette başarı kazandığımız müddetce vatandaşa daha kolay olarak güven verebilecek durumdayız. Bütün kuvvetimizi hükûmet icraatında muvaffakiyete bağlamanız bunun için lâzımdır. Türlü güçlüklerle dolu bir yıl içinde aldığımız ilk iyi neticelerin, yıllardır aleyhimizde yürütülen insafsız ithamların bütün itibarlarını kaybetmelerine nasıl imkân sağladığını dikkatinize sunarım. CHP bugün, bir yıl önceye nazaran, vatandaş gözünde daha yükselmiştir. Bu kuvvetimizi bilerek davranmalıyız. Bütün parti el ele, memleketin idaresinde müsbet neticeleri anlatmaya çalışmalı ve muvaffak olmalıyız. Ciddî bir parti olarak bu vazifenin kolay olduğunu sanmayınız. Çünkü kazanılan her başarı, vatandaşın tabiî gördüğü bir neticedir. Buna mukabil önlenmesi mümkün olmayan her mahzur vatandaşın zihninde daha çok yer edecektir. Hususiyle büyük ekonomik ve sosyal meselelerle uğraşmak mecburiyetinde olan bir parti plânlı kalkınmanın finansmanını sağlamak, fedakârlık istemek, her başarının güç şartlarını temin etmeğe çalışmak yolunda kolayca iyi niyetli insafsızların ve kötü niyetli iktidar avcılarının hücumlarına maruz kalacaktır. Bu güçlüklerle ancak siyasî vazifesini bilen cesur vatandaşlar ve böyle vatandaşlardan kurulmuş büyük siyasî partiler uğraşabilirler. Başarının temel şartı bu politikaya ilk önce sizin, parti idaresinde en yüksek seviyede olanların inanması ve çalışmaya karar vermesidir. Sizden böyle ciddî bir yardım gördüğüm takdirde muvaffak olacağımıza kesin olarak inanıyorum. İç politikada ve dış politikada karşısında bulunduğumuz güçlükler söylediğim kadar ve tahmin edemeyeceğiniz kadar, söylemediğim ölçüde büyüktür. Bunlardan dolayı en ufak bir yılgınlık duygusu altında değilim. Güçlüklere alışmış ve güçlükleri yenmeyi öğrenmiş olarak sorumluluk taşıyoruz. Muvaffak olacağız.
Kayırma hissinden sakının
Partinin idaresi vazifesini aldığımdan bu yana her Kurultayda yaptığım bir tavsiyeyi sizlere tekrarlamak isterim. Arzettiğim parti politikasını yürütmek için ilk ehemmiyette göreviniz bu politikayı isabetle, enerjiyle yürütecek bir merkezi idare kurmanızdır. Küçük kayırma hissinden ve hatırları kırmamak zaafından sakınınız. Ehliyetli, çalışkan, parti politikasına inanmış, teşkilâtla sıkı temas halinde çalışacak insanları seçiniz. Böyle bir parti merkezi, size anlattığım parti politikasını tatbik edebilmek için birinci derecede önemli bir yardımcı olacaktır. Sizi olup bitenlerden gerçek ölçüsüne dikkat ederek böyle bir merkez haberdar edecektir. Sizin şikâyetlerinizi öyle bir merkez değerlendirip çare bulacaktır. Parti merkezinde küçük hesaplara kapılmağa hevesli veya istidatlı insanların bulunmamasına dikkat etmenizi ve bunda muvaffak olmanızı yürekten dilerim.
Sevgili arkadaşlarım,
Seçime giriyoruz. Başarı hepimizin olacaktır. Hepimiz tarih huzurunda milletimize karşı açık ve yüksek alınla vazife gören insanların talihini istiyoruz. Muvaffak olacağız. Size en derin şükranımı, saygılarımı ve sevgilerimi sunarım, aziz partili arkadaşlarım.
Kamu Sektöründe Çalışan İşçilerin Temsilcileriyle Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[196]
“Cemiyet içinde büyük bir reforma, büyük ve yeni bir anlayışa girmiş olduğumuzu fark ediyorsunuz. Kalkınmamız, cemiyette huzur; devlet olsun, özel sektör olsun, çalıştıran ile çalışan arasında verimli bir işbirliğinin sağlanmasına bağlıdır.
İşin başında kendi tecrübesizliğimizle uğradığımız güçlükler yanında her taraftan türlü telkinlere, tahriklere maruz kaldık. Bunların içinden başarı ile çıkmayı, cemiyette verimli çalışmayı, işveren ve işçi olarak memlekette iyi münasebetler kurmayı temin etmeye uğraşıyoruz. Bunun başlıca desteği işçilerin temsilcileri sendikacılar, sizler olacaksınız. Siz evvelâ devlet sektörü ile temasta bulunduğunuz iş münasebetlerini iyi tesis ederseniz öteki sahalarda da verimli münasebetler kurulması kolaylaşmış olur. İşçi hareketlerinin cemiyet için lüzumlu ve faydalı olduğu zihniyeti hâkim olmadığı zamanlarda işçiler sıkıntıya maruz kaldığı gibi cemiyet de doğru bir istikamet bulamamıştır.
Kısa bir zamandaki tecrübede beraber çalışma imkânlarımız çoğalmıştır. Meclis’te önemli kanunlar var. Grevin ne olduğunu bilmeyen bir memleket grev hakkının verildiğinin ertesi günü bundan sonra kim bilir ne grevler olacak diye endişededir. Göstereceğiz ki, hürriyet içinde kalkınmaya çalışan bir memleketin lüzumlu tedbirleri olarak ele alınan kanunî müeyyideler salim bir şekilde işleyecektir. İşveren yanında işçi, memleketin muntazam çalışmasında, iktisadî hareketlerin ilerlemesinde en az çalıştıran kadar ilgilidir.
Çalışan bütün hayatını, çalışacağı muhitin bulunmasında, bu muhitin geniş olmasında, iyi işlemesinde görür. Menfaati oradadır.
Bu mekanizmayı iyi bir şekilde işletirsek cemiyete huzur gelecektir. Çalış-malarımız verimli olacaktır.
Sosyal kalkınmanın, sosyal adaletin tabiî ihtiyaç halinde zihinlerde yerleşmesi, işçilerimizin samimî yardımı ile çalışanlar ve işverenler arasında adalet, emniyet ve çalışma ahengi tesis etmenin önemini anlamak bakımından daha kuvvetli bir tesir yapacaktır.
Baştan beri meseleyi bu çerçeve içinde gördüm. Tarafların birbirlerini anlamaları ihtiyacı üzerinde ısrarla durdum. İlk devrelerde güçlükler içinden beraber geçiyoruz. Zaman boşuna geçmemiştir. Resmî sorumlu olanlarla çalışan arkadaşlarımızın arasında anlaşma daha ziyade ilerlemiştir.
Sendikalar başlıca çalışma organları olarak politika ile uğraşmazlar. Bunu ayırt etmek nazik bir meseledir ve başlıca sendika idarecilerinin sağduyu ve anlayışlarına emanet edilmiştir.
Sizden sendika temsilcileri olarak yardım istiyeceğim. Her taraftan tahriklere maruz olduğumuza işaret etmiştim. Bunun çaresini bulmakta siz sağduyunuzla ve inanmış insanlar olarak çalışacak, hürriyet içinde cemiyet nizamına, sosyal adalete ve çalışma kanunlarının çıkmasına yardımcı olacaksınız. Bu toplantı sizi Hükûmet ile temasa geçirmiştir. Bunları devamlı olarak yapacağız. Devlet sektörü içinde çalışan ve çalıştıran münasebetleri tanzim etmek iktidarını göstermeliyiz. Böyle bir ehliyeti gösterirsek özel teşebbüs içinde çalıştırma ve çalışma münasebetlerini tanzim için iyi bir adım atmış olacağız. Sizi güvenle, karşılıklı vazifelerinizi bilen, anlayan insanlar olarak görüyorum. Hükûmet çalışma konusunda büyük reformlara girmiştir.
Kanunî olan veya kanuna ihtiyaç göstermiyecek, teamülle yerleşecek olan münasebetlerin iyi ve sağlam olması hayatî meseledir. Devamlı olarak bunun için çalışmanızı isterim. Gündeminiz pek zengindir. Bakanlarla görüşeceksiniz. Ben sizi bu sade açış beyanatımdan sonra serbest bırakacağım. Meclis’teki kanunlarımız ilerlemiştir. Kalkınma ile ilgili ciddî meselelerimiz vardır. Bu zaman zarfında çalışma ahenginin huzur içinde, emniyet içinde geçtiğinin belirmesinde meselelerin halli için kolaylık görürüz. Kalkınma hareketinin ilk büyük meselesi, vatandaştan istediğimiz fedakârlıkları ona inandırıcı bir surette izah edebilmek meselesidir. Meselelerin ana hattı budur. Ve önümüzdeki devre büyük ölçüde memleketin kalkınması, verimli çalışması için çare bulmak devri olacaktır. Size çalışmalarınızda başarı dilerim.”
(...)
Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy’un konuşması üzerine Başbakan İnönü şu sözleri ilâve etmiştir:
“Teşekkür ederim. Sözleriniz itimat mânasını taşıyor. Bu benim vazifemi kolaylaştıracaktır. Hükûmetin iyi niyeti üzerinde koyduğunuz teşhislerde aldanmıyacaksınız. Çalışıyoruz. Yapacağız. Yeni bir hayata giriyoruz. Cemiyetimiz bir imtihan geçiriyor. Bu imtihanı başarı ile geçirmeliyiz.”
Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Gazianteplilere ve Vali Sadık Tanyeri’ne Gönderilen Mesajlar[197]
“Gaziantep’in kurtuluş gününü kutlayacaksınız. Biz de buna köşelerimizde katılacağız. Milletçe Gaziantep’in kurtulduğu şu günü, yüreğimiz taşarak bayram içinde geçireceğiz.
Ben Gaziantep muharebeleri zamanında Büyük Millet Meclisi Genelkurmay Başkanı olarak, muharebelerin gidişinden ve idaresinden başlıca mesul olan Vekil idim. Gaziantep’in çektiği ıstırapları gece gündüz her anımda beraber yaşadım. Gaziantep şehitlerinin kutsallığını ve gazilerinin değerini en iyi takdir edenlerden birisi olarak gurur duyuyorum.
Birinci Cihan Harbinin muzaffer devletlerinden askerî bakımdan en kudretlisini yenmiş olan şerefli Gaziantep; Gazi sözünü memleketimizde tek yaşayan varlık, sen kaldın. Gaziantep’in yenemiyeceği düşman, aşamıyacağı dağ ve tepeyi bilmiyorum.
Gazianteplilere ruhumun bütün kuvvetiyle duyduğum sevgilerimi, hayranlıklarımı bildiririm.”
Başbakan İnönü ayrıca Vali Sadık Tanyeri’ne de şu telgrafı çekmiştir:
“Şerefli Gaziantep’in Bahtiyar Valisi;
Bahtiyar kelimesini bilerek koydum. Gaziantep’in zaferini kutlama gününde vazifeli olmak müstesna bahtiyarlıktır.”
Çukurova’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Adana Valisi ve Belediye Başkanı Mukadder Öztekin’e Gönderilen Mesaj[198]
Sayın Mukadder Öztekin,
Adana Vali ve Belediye Başkanı
Adana’nın kurtuluş yılını hep beraber kutluyoruz. Adana’nın kurtuluşu, Millî Mücadelede son kurtuluşun kesin olan ilk müjdecisidir. Kars ve Artvin vilâyetlerimizle, kurtuluşun Doğu kısmı gerçekleşmiştir. Ancak, Birinci Cihan Harbinin galipleri Batı bölgelerimizin kaderine hâkim olmak iddiasında oldukları için Adana ile idealini bulan kurtuluş, büyük galip devletlerden alın teri ile ve şehir kanı ile kazanılmış bir kurtuluş zaferi olmuştur.
Adana’nın kurtuluşu galip devletlerin Orta Doğu’daki yardımcılarının iddialarını da ebedi olarak öldürmüştür.
Adana’nın kurtuluşunun kendi başına ehemmiyeti geniş, kurtarıcı neticeleri ve bütün kuvvetin İzmir kurtuluşuna toplanması bakımından Millî Mücadelenin büyük âbidesidir.
Adanalı mücahitlerin eserlerini ve Adana halkının fedakârlığının yüksek değerini en yakından tecrübe etmiş bir neslin ender şahitlerinden biri olarak konuşuyorum: Adana için çok zahmet çekilmiş, çok emek verilmiş ve çok şanlı zafer kazanılmıştır. Hemşehrilerimi yüreğimden taşan heyecanlarla kutlarım.
İsmet İnönü
Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’ye 1963 Yılı Plan Hedefleri ile İlgili Verilen Demeç[199]
Başbakan İsmet İnönü, Umumî Neşriyat Müdürümüz Abdi İpekçi ile yaptığı özel bir görüşmede, geride kalan yılın muhasebesini yapmış, günün meseleleri hakkında açıklamalarda bulunmuş ve geleceğe ait görüşlerini bildirmiştir.
İhtilâllerden sonra demokratik rejimin intikal devrinin aslında çok uzun sürdüğünü belirten Başbakan, siyasî istikrar bakımından “Bugün vasıl olduğumuz neticeyi ancak 4-5 sene içinde elde edebiliriz zannediyorum” demiş, şimdi asıl meselenin malî istikrarı sağlamak olduğunu dışarıdan beklediğimiz yardımların da buna bağlı bulunduğunu bildirmiştir.
Neşeli ve dinç görünen İnönü, geride kalan yıl hakkındaki görüşlerini şu şekilde özetlemiştir:
“1962, ihtilâl idaresinin verdiği şeref sözünü tutarak demokratik rejime geçmesi ile başlar. Ekim ortasından 1962 başına kadar Büyük Millet Meclisi’nin güvenoyu’na dayanan bir karma hükûmetin kurulması, o zamanki hâdiseler hatırlanırsa, bütün zorluklara rağmen demokrasiye geçiş azminin bir ifadesidir.
İlk koalisyonun tabiatı itibariyle birbirinden en uzak partiler arasında kurulduğunu ve zamanın yenilmez zannolunan güçlüklerini büyük ölçüde yenmeye muvaffak olduğunu düşünmek lâzım gelir.
1962 senesi birinci ve ikinci karma hükûmetler buhranları ve başarılarıyla geçmiştir. 1962 bütçesi mâli istikrara dayanan bir bütçedir. Bu bütçe önemli ölçüde yatırımı tahsis edilebilmiştir. Her şeyden evvel düşünmek lâzımdır ki, mâli vaziyet, denkliği ve kudreti bu seviyede olan bir bütçe meydana getirmeye son derecede elverişsizdi. Yakın ve uzun vadeli borçlar, yakın ve uzun vadeli taahhütler, 1961 için yapılan gelir tahminlerinin doğru çıkmaması büyük zayıflık noktalarıydı. 1962 bütçesi bu şartlar altında kabul edilmiş ve tatbik olunmuştur. Bu bütçenin yatırımı kamu sektörü için 5 milyar, özel sektör için 3.4 milyar idi. Bu kadar hâdiseler içinde geçen bütçe tatbikatının özel sektör yatırımları kısmı henüz hesaplanmadı. Fakat büyük ölçüde yatırımın tahakkuk ettiği tahmin ediliyor. Kamu sektörünün 5 milyar yatırımının ne kadar tahakkuk ettiğini bir haftadan beri incelemekteyiz. Bu tetkikin neticesi makûl ölçüler içinde ve ilk deneme senesi olarak müsait görünüyor. Yatırım konusu olarak ne kadar proje ele alınmış ise hepsi birer birer incelenmektedir. Gerçi muhtelif konuların tahakkuk nisbetlerinin farklı olduğunu görüyoruz. Fakat umumiyet itibariyle % 70’in üstündedir.
Dikkate şayan olan şurasıdır ki, yatırımların karşılığı olan paranın bulunması ve ödenmesi % 80 civarındadır. Şunu demek istiyorum: Geri kalanlar veya tahakkuk etmeyenler esas itibariyle parası bulunmadığından değildir.
Bunu gayri tabiî sayıp karamsar olmamak lâzımdır. Plânlı bir devreye alışma, devlet ve milletin bütün müesseseleriyle plânlı çalışmaya uyması, alışması ve dayanması demektir. İlk tecrübe sırasında 1962 neticeleri çok ümit ve şevk verici sayılma lâzım gelir. Önümüzdeki sene, şimdi sene sonunda yaptığımız incelemeler her üç ayda bir yapılacaktır. Geçen seneyi bu şekilde yapmak türlü sebeplerden mümkün olmadı. Plânlama Dairesinden devlet teşkilâtına kadar her şeyin vaktiyle düşünülüp hazırlanması lâzımdı. Şimdi bir haftadan beri bitirmeye çalıştığımız işlerin güçlüğüne gelecek sene bunun yarısı kadar bir ölçüde bile rastgelmeyeceğimizi ümit ediyoruz. Ama şurasını da hayal etmemek lâzımdır ki, iyi çalışma ve üstün başarı hesaplarıyla bile kusursuz plân devrine varış daha birkaç sene sürer. Bu sözlerimi aceleci karamsarların itirazla karşılayacaklarını bilirim. Aklı başında olan vatandaşlarım, bu yeni işte bir öğrenme devri geçeceğini kabul edeceklerdir. Elverir ki, çalışma ciddî olsun ve öğrenme devri kısa sürsün. Plânsız, programsız, öğrenme gayreti olmadan yola çıkanlar her devirde ve bu millete mahçup olmuşlardır.
1963 uygulama plânı, 10 güne kadar dairelere dağılma vaziyetine getiri-lecektir.
1962 yılının yatırım tatbikatı tabiatiyle uzun bir hazırlık devri geçirmiştir. Tatbikat, ikinci koalisyon hükûmeti zamanında sür’atle ve gözle görülür bir surette kendini göstermiştir.
1963’e dair görüşler
1963’e bir senelik çok istifadeli bir tecrübeden sonra geçiyoruz. Bu senenin hazırlıkları çok ehemmiyetlidir. Çünkü 5 senelik kalkınma plânı aslında 1963 Mart’ında başlayacaktır. Bunun malî kaynaklarını temin etmek lâzımdır. Şubat ortasına kadar bütün vergi reform kanunlarının Büyük Millet Meclisi’nden çıkarılması lâzımdır. Ancak bu suretle bir kalkınma bütçesi meydana gelebilir ve ancak böyle bir malî reform ve bütçeyle dış yardım temin edilebilir.
Konsorsiyum ve yardım meselesi
Malî ve siyasî istikrar dış yardımların temelidir. Bu noktada hayâl yapmamak lâzım. En yakın dost, kendisi için fedakârlık kabul etmeyen ve yarını belli olmayan dostunun iyi gününü ister istemez bekler. Siyasî istikrarı kurmuş bulunuyoruz. Şimdi malî istikrarı temin etmek zorundayız. Bu da her şeyden evvel vergi reformunun bir ân evvel gerçekleştirilmesi ve bu konudaki kanun tasarılarının Meclis’ten bir ân evvel geçirilmesi ile kabil olacaktır. Bunu yapmadıkça istediğimiz dış yardımları temin etmemize imkân yoktur.
Siyasi istikrar
Demokratik rejimin intikal devri tabiî olarak seneler sürer. Bu, şimdiye kadar tarihte görülen her ihtilâlden sonra böyle olmuştur. Ben bugün vasıl olduğumuz neticeyi ancak 4-5 sene içinde elde edebiliriz zannediyordum. Bence ordu nazari ve fiili olarak siyasetten çekilmiştir. Siyasî hayatımızın güçlükleri ve anormal tezahürleri onu zorla politikaya çekmektedir. Hakikat budur.
1963 senesini siyasî istikrarı sağlar bir suretle yaşamak için bütün şartlar hazırdır. Muhalefetle münasebetlerimizin iyi olması için iktidara düşen dikkati fazlasiyle sarfedeceğiz. Vatandaşlar arasında münasebette zehirli hava büyük ölçüde azalmıştır. Düşüncesizlerin gidişi bozabilmeleri güçleşmiştir. Milletin sağduyusu, siyasî hayatımıza hâkim olacaktır. Benim sarsılmaz inancım budur.
Af meselesi
113 sayılı kanunun hududu içindeki af meselesi karma hükûmetin protokolüne dahildir. Protokoldeki taahhüdün gerçekleştirilmesi için icap eden tedbirler ve kanunun hazırlığı ortak parti temsilcileri arasında görüşülüyor. Görüşmeler sırasında her gün çıkan yeni bir güçlük iyi niyetle yenilmektedir. Adi veya siyasî suçlar için bunun dışında bir af konusu bugün mevcut değildir.
Koalisyon partileri
Koalisyonun bünyesinde bir ihtilâf yoktur. Hükûmet içindeki muhtelif meseleler, bir partinin bizzat kendi bünyesinde çıkan meselelerden farklı değildir. Bir partinin içindeki havanın ayni hükûmet içinde de olacaktır. Çıkan meseleleri konuşuyoruz, hallediyoruz.
Köy Enstitüleri
Köy Enstitülerinin esas prensipleri bütün ilköğretim sistemimizin esas prensipleri olarak benimsenecektir.
Tâvizcilik ithamları
Atatürk devrimlerini, her biri üzerinde inanarak sebat etmiş ve takip etmişimdir. Devrimlerden ayrıldığımıza dair kimse bir tek misâl gösteremez.
Devrimler istikametinde gelişmeyi takip etmek için yaptığımız yeni reformları da çekingenlikle itham edenler olmuştur. Bunların hepsinde tatbik kabiliyetini ve zamanını dikkatle imtihan etmişizdir.
Atatürk devrimlerine aleyhtar tanınanlara siyasî kombinezonlar için taviz verdiğim iddiasını ancak siyasî hayatı hiç bilmez görünenler söyleyebilir. Temel kuralları muhafaza ederek siyasî hayatın huzurunu temin etmek, siyaset adamlarının vazifesidir. Bizim yaptığımız bunun dışına çıkmaz.
Sağcılık - Solculuk
Korkulan solculuk, zorla solculuk yani komünistliktir. Yoksa sosyal reform hududu içinde kalan solculuk dünyanın her yerinde alan bir fikir ve siyaset hareketidir.
Gerek sağcılık, gerek solculuk konusunda aşırı maksatlar hep masum adlar ve ölçüler içinde ortaya çıkar. Fakat asıl maksadın ne olduğu kolayca ve az zamanda anlaşılır.
Bugün Türkiye’de hiçbir cereyan anarşi yaratacak kudrette değildir. Hükûmet kudreti daima hâkimdir. Cemiyet için tehlike haline gelecek bir ifrat hareketi hükûmetten, milletten, Meclis’ten karşılığını görecektir.”
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ü Karşılama Töreninde Yapılan Konuşma[200]
Kıbrıs Cumhuriyetinin Sayın Başkan Yardımcısı,
Memleketimize şeref verdiniz. Memleketimiz bir uçtan öbür uca sizi kabul etmekte ve sizi selâmlamakta, şeref ve sevinç duymaktadır.
Kıbrıs’lı Türk Cemaatinin Türk Milletinin kalbinde ve gözünde ana çocukları gibi, ana çocuklarından daha kıymetli yeri vardır. Sizin gelişmenizi, bahtiyar olmanızı, Türk vatanı için bir uçtan öbür uca özlemekte, dilemektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk Cemaati ile Rum Cemaatinin haklarını teminat altına alan bir Anayasa ile kurulmuştur. Bu anayasa içinde Türk Cemaatinin gelişeceğine, bahtiyar olacağına ve Türk Milleti ile asırlardan beri muhafaza ettiği kültürel ve medenî münasebetlerin ilerleyeceğine yüreğimizden inanıyoruz.
Kıbrıs’taki Türk Cemaatinin kıymetli erkânı ile, kıymetli fertleri ile yakından ve yürekten daimî bir ilgi içindeyiz. Onların bahtiyarlığı bizim bahtiyarlığımızdır. Onların her derdi bizim için bir meseledir. Ziyaretiniz, bizim için çok kıymetlidir. Sizi yüreğimizden selâmlıyoruz. Burada geçireceğiniz günlerin hatırası aziz olacaktır. Burada her iki memleket arasındaki meseleleri ve Türk Cemaatinin bahtiyar olması sebeplerini ayrı ayrı etraflıca tetkik edeceğiz. Hoş geldiniz.
Ankara Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti Tarafından Düzenlenen “Gençlik İçin Çıkar Yol” Konulu Dizi Konferans Söylevi[201]
Türk Gençliği için çıkar yol aranırken, çağımızda Türk Gençliğinin belirgin nitelikleri nelerdir, istekleri nelerdir, özlemleri nelerdir, onları bilmek gerekir.
Türk Gençliğinin belirgin nitelikleri arasında Atatürk devrimlerine bağlılığı vardır. Bu bağlılık; Türk Gençliğinde etkili bir koruyucu ve yaşatıcı kuvvet halindedir. Atatürk, eserini Türk Gençliğine emanet ederken ona bu eseri koruyucu mânevi gücü de verebilmiştir.
Çok partili demokratik düzenin tartışma ve oy serbestliği ortamına geçerken, vaktin henüz erken olduğu, bu ölçüde bir tartışma ve oy serbestliğine vakitsiz geçmenin Atatürk Devrimlerini ciddî tehlikeye düşüreceği yolundaki ikazlara karşı daima, cumhuriyet çağında yetişen genç kuşakların o devrimleri her türlü tehlikeye karşı korumağa azimli ve yeterli oldukları inancından kuvvet almışımdır.
Arada geçen zaman bana, bu inancımda yanılmadığımı gösterdi. Aradan geçen zaman gösterdi ki, Atatürk devrimlerinin getirdiği hayat anlayışı içinde bir kuşak yetiştikten sonra artık o devrimlerden geri dönmek kabil değildir.
Bugünkü Türk Gençliğinin bir başka niteliği demokrasiye bağlılığıdır. Günümüzün genç kuşağının zihin yapısı çok partili gelişmiştir. Bu gelişmeye aykırı bir siyasal ortamda Türk Gençliği artık nefes alıp yaşayamaz. Yaşıyamıyacağı için ki bu gençlik, demokrasiyi korumak uğrunda ölümü göze almıştır.
Mayıs devrimi olup bittikten sonra bu devrimin “neden”leri üzerinde türlü iddialar ileri sürüldü, tartışmalar açıldı. Fakat hiçbir iddia, hiçbir tartışma, hiçbir mugalata, 27 Mayıs’ı hazırlayan gençlik hareketinin demokrasiyi kurtarma güdüsünden doğduğu gerçeğini gölgeleyemez. Demokrasinin hukuki teminat müesseseleri işlemez hale geldikten, kesin olarak Anayasa dışına çıkıldıktan ve demokrasinin Meclis duvarları içinde korunmasının imkânsız kılındığı görüldükten sonradır ki gençlik ayaklanmıştır. Türk Gençliğinin demokrasiyi koruma uğrunda canını ortaya koyabilecek kadar demokrasiye bağlanmış olduğu, o güçlerin vesileleri ile anlaşılmıştır. Türk Gençliğinin önde gelen bu iki niteliğini, Atatürk devrimlerine ve demokrasiye bağlılığı üzerinde durduktan sonra onun davranışına yön veren bir isteği belirtmek isterim. Bu istek, Atatürk devrimleriyle demokrasiyi bir arada yaşatmak isteğidir.
Türlü nedenlerle demokrasiye hâlâ ısınamamış, alışamamış olanlar arasından bazı kimseler, günümüzün gençliğini demokrasiye karşı cephe almağa kandırabilmek için, ısrarla, devrimlerin ve demokrasinin çatıştığı, çeliştiği ve bir arada yaşayamıyacağı kanısını yaymağa, özellikle gençlerin zihinlerine aşılamağa çalışmaktadırlar. Öyle bir çelişmeyi gerçekmiş gibi kabul ettirip, gençliği bir seçme yapmağa zorlamaktadırlar: Gençliğin devrimlere demokrasiden daha çok bağlı olduğunu sandıkları için, böyle bir çelişmeye inandırılırsa gençliği, devrimleri seçeceğini ve devrimler arasında demokrasiyi feda etmeğe razı edebileceğini düşünmektedirler.
Fakat bu yoldaki çabalar ve umutlar boşunadır. Türk Gençliği için demokrasi de devrimler kadar vazgeçilmez bir dünya görüşü ve hayat tarzı olmuştur. Üstelik, kesin olarak inanıyorum ki, gençlik, devrimlerle demokrasi arasında bir seçme yapmak zorunda değildir.
Böyle bir seçme yapmak zorunda olmayışının iki sebebi vardır: Birincisi, gençlik, en ağır tehlikeler en çetin engeller karşısında bile, devrimleri de demokrasiyi de koruyabilecek kadar azimli ve güçlü olduğunu göstermiştir.
Devrimlerle demokrasi arasında seçme yapmak mecburiyeti olmayışının ikinci sebebi Atatürk devrimleri ile demokrasi arasındaki organik bağlantıdır. Bu bağlantı şu anlamda organiktir. Demokrasi, Atatürk devrimlerinin tabiî sonucudur. İkisi arasında ağaçla kökleri arasındaki kadar tabiî ve kaçınılmaz bir bağlantı vardır. Atatürk devrimlerinin başlıca amaçlarından biri demokrasi için gerekli ortamı hazırlamakta; Türkler’in zihniyetini batıl inanışlardan, düşünce engellerinden, tabulardan kurtarıp, hür ve olumlu düşünmeğe alıştırmaktı.
Nitekim, kendi hayatı sırasında da Atatürk, devrim hareketinin henüz pek yeni ve nazik olmasına rağmen, iki defa, çok partili demokratik düzene geçme teşebbüsünde bulunmuştur; bu yolda âdeta sabırsızlık göstermiştir. Ve her iki teşebbüsünden de, olayların itisiyle, derin bir isteksizlik ve üzüntüyle ve en yakın zamanda teşebbüsü yenilemek kararile vazgeçilmiştir.
Atatürk devrimleriyle demokrasi ayrılmaz bir bütündür. Demokrasi ile Devrimler arasında bir seçme yapmak, bir bütünü bölmeğe kalkışmaktır. Devrimleri red etmek pahasına demokrasiyi seçmek, Türk demokrasisini köksüz bırakıp çöküntüye ve ölüme mahkum etmek olacağı gibi demokrasiyi reddetmek pahasına devrimleri seçmek de devrimleri ülküsünden ayırıp maksatsız ve anlamsız bir hareket gibi toprağa gömmek olur.
Her ikisi de Atatürk’e aynı ölçüde ihanettir.
Ancak şunu da bilmek gerekir ki, bu noktada gençler ve devrimlere inanmış yurttaşlar bir mesele ile karşı karşıyadırlar: Atatürk devrimlerini ve bu devrimlerin getirdiği dünya görüşünü ve hayat tarzını toplumda yapıp kökleştirebilmek için demokraside, tek partili dönemde olduğundan daha başka türlü ve daha çok çalışmak gerekir.
Demokrasinin henüz isterleriyle yerleşmemiş olduğu tek partili dönemde, devrimleri benimsetmek için, devlet ve kanun zoru yeter sananlar vardı. Bugün de bazı kimseler, yalnız devlet ve kanun zoruyla devrimleri benimsetebilmenin kolaylığını, rahatlığını özler görünmektedirler. Demokrasi ise, bir hukuk düzeni olduğu kadar, bir gönül rızası düzenidir. Onun için demokraside telkin ve ikna gücü, en az kanun gücü kadar önemlidir.
Kaldı ki değişik bir dünya görüşünün ve hayat tarzının yalnız devlet ve kanun gücüyle onurlu bir topluma yürekten benimsetilebileceğini sanmak, yanlış ve tehlikeli bir görüştür. Böyle bir yanlış ve tehlikeli bir görüşe tek partili dönemde de Atatürk kendini kaptırmamıştır. Onun içindir ki, meselâ, şapka devrimi gibi, yazı devrimi gibi, dil devrimi gibi büyük ve çetin hareketlere girişirken, Atatürk hemen her isteğini kanun zoruyla ve devlet imkânlarıyla uygulayabilecek kudret ve nüfuza sahip olduğu halde, yollara düşmüş, yurdu karış karış dolaşmış, getirmek istediği yeniliklerin iyiliğine, yararlılığına, gerekliliğine halkı inandırabilmek için, elinde telkin ve ikna gücünden başka bir araç olmayan bir inanmış düşünür gibi uğraşmıştır.
Şimdi, devrimleri demokratik düzen içinde kökleştirip yayabilmenin yolu da budur. Devrimleri kökleştirip yayabilmek için otoriter bir rejime ihtiyaç olduğunu sanmak, öyle bir rejimi özlemek en müsamahalı yorum ile inandıkları bir düşünceyi yayabilmek için hiçbir zahmeti göze alamıyanların, o ruhtan yoksun olanların aradıkları aldatıcı bir kolaylıktan ibarettir.
Eğer bugün, toplumun bazı kesimlerinde devrimler henüz yeteri kadar kökleşip benimsenmemişse bunun sorumluluğunu demokraside değil, [d]evrimlere inanmış olanların devrimleri telkin ve ikna yoluyla benimsetebilmek için yeteri kadar uğraşmamış, bunun etkili usüllerini bulup uygulayamamış olmalarında aramalıdır.
İnsaflı olmak için şunu da ekliyelim: Devrimlere bağlılığın yeteri kadar yaygın ve köklü hale henüz gelememiş olmasının bir başka nedeni daha vardır, Atatürk devrimleri, bir yönü ile, çağdaş Batı Uygarlığının dünya görüşünü, hayat tarzını benimseme hareketidir. Ekonomik yapımızda çağdaş Batı uygarlığına ayak uydurmamızı kolaylaştırıcı değişmeler, belirli bir seviyeye varıncaya kadar bu devrimler, toplumun bazı kesimlerince yadırganabilir. Bunu bir ölçü içinde tabiî karşılamak gerekir. Batı uygarlığının bugünkü teknik seviyesinden çok uzak kalmış bir çevrede iken, devrimleri benimsemekte güçlük çeken yurttaşın bir fabrikaya işçi olunca, nasıl, Atatürk devrimlerinin getirdiği hayat tarzını en tabiî bir hayat tarzı saymağa başladığına, ona nasıl kolaylıkla intibak edebildiğine dikkat edilirse, ekonomik yapı değişmesiyle devrimler arasındaki bağlantı daha açık bir şekilde görülebilir.
Bu noktada Türk Gençliğinin başlıca özlemlerinden birine gelmek istiyorum. Bu Türk toplumunu çağdaş Batı uygarlığı düzeyine ulaştırmak özlemidir. Bu özlem, son zamanlarda, sabırsızlık, en küçük bir gecikmeye tahammülsüzlük ölçüsüne varmıştır.
Böyle bir özlemin sabırsızlık ölçüsüne varmasının faydası da tehlikesi de vardır.
Faydası şudur: Gençliğin bu sabırsızlığı, çağdaş Batı uygarlığı düzeyine erişme yolunda hızla kalkınma ülküsünü gerçekleştirebilmek için gerekli bütün gayretlerin ve fedakârlıkların gençlik tarafından destekleneceğini göstermektedir.
Tehlikesi de şudur: Bu sabırsızlık demokrasiyi ağır işliyen bir sistem sayanlara, gençliği demokrasiden şüpheye düşürüp soğutma yolunda bazı umutlar vermektedir.
Bu umutların ve umutlara dayanan çabaların yarattığı tehlike karşısında gençlik uyanık olmalıdır. Türk halkı kadar onurlu bir halk hızlı kalkınmanın gerektirdiği fedakârlıklara, ancak gönül rızası ile katlanabilir. Eğer otoriter bir rejimde, zora dayanan bir baskı rejiminde, Türk halkının içinde saklı büyük cevheri ortaya çıkarmak, Türk halkının içindeki yaratıcı ve yapıcı gücü harekete geçirmek mümkün olsa idi, Padişahlık çağındaki maddi imkânlarla bütün Türkiye’nin bayındır hale gelmiş, Türk toplumunun kalkınmış olması gerekirdi.
Türk halkının, bilinen birçok erdemleri yanında, yüzyıllarca gizli kalmış daha birçok erdemleri, ancak demokratik düzene geçildikten sonra ortaya çıkmıştır.
Artık bir daha canlanmamak üzere, yere serildiği sanılan bu millet, Kurtuluş Savaşı sırasında, ancak, onun haysiyetine değer veren, en demokratik usullerle onun her konudaki düşüncesine ve vicdanına başvurmak basiretini gösteren kimselerin önderliğinde ayaklanmış ve imkânsız sayılan mucizeyi yaratmıştır.
Türk toplumunu özlediğimiz hızla, gençliğin özlediği hızla kalkındırabilmek için gerekli mânevi gücü harekete getirebilmek, seferber edebilmek de, ancak, her hamlede halkın düşüncesine ve vicdanına başvurmayı usul haline getiren bir sistemle, yani demokrasiyle sağlanabilir.
Türk Gençliğinin bir başka özlemi, hızlı kalkınma ve sınaileşme ülküsünü sosyal adalet düzeni içinde gerçekleştirmektir. Bu özlem hem saygı değerdir, hem de Atatürk devrimlerini iyi anlamış olmanın bir belirtisidir.
Sınıf ayrılığı şuuruyla bölünmeye [düşmeden], çalışanların millî gelir artışından adil ölçülerle yararlanabildiği bir halkçı toplum düzeni Atatürk’ün, demokrasi kadar ve Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak kadar aziz ülkülerinden biri idi. Bu memlekette, çalışanlar, hayatlarını alınlarının teri ile ellerinin veya kafalarının emeği ile kazananlar, en büyük itibara Cumhuriyetten sonra kavuşmuşlardır.
Türk Gençliğinin sosyal adalet isteğini de Türkiye’de bir sınıf savaşı çıkarmak, aşırı sol bir dikta rejimi kurmak yolundaki heveslerine alet etmek istiyenler vardır.
Devrimleri anlıyarak benimsemiş hiçbir kimsenin böyle bir oyuna alet edilebilmesine imkân yoktur. Çünkü Türkiye’de gerçek bir devrimci diktatörlüğe karşı olduğu gibi sınıf savaşına da karşıdır. Atatürk’ün sınıfsız toplum ülküsü, sınıf savaşıyla ve bir sınıfın başka sınıfları yok etmesiyle değil, ancak, sınıflar arasında duvarları yıkıp tam bir uyuşma ve kaynaşma imkânı sağlamakla gerçekleştirilebilir.
Kafalarını, birtakım doktrinlerin basma kalıp inanışlarından kurtaramıyanlar, Atatürk devrimlerini, o arada halkçılığı da bizim toplum yapımıza yabancı bazı doktrin kalıpları içinde dondurmağa kalkışırlar. Buna hakları yoktur. Atatürk devrimlerine dinamizm katan, değişen şartlar altında da canlı ve etkili kalma gücünü katan unsur, bu devrimlerin, belirli sosyal, siyasal ve ekonomik ilkeleri benimsemekle beraber, doktrin kalıpları içinde dondurulmayı reddeden devrimler oluşudur.
Böylelikle Türk Gençliğinin, içinde bulunduğumuz şartlarda özel bir önem taşıyan bazı niteliklerini isteklerini, özlemlerini, kendi görüşümce belirtmiş oluyorum. Bu nitelikler, istekler ve özlemler bir araya geldiği zaman, Türk Gençliği için çıkar yol da, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Türk Gençliği için çıkar yol bir cümle ile, Atatürk devrimlerini demokratik düzen içinde yaşatıp yaymağa, ekonomik kalkınmamızı demokratik düzen içinde ve sosyal adaletle beraber gerçekleştirmeğe olanca gücü ile çalışmak ve yardımcı olmaktır.
Sözlerimi herkesin bildiği sade bir gerçeği bir önemli toplantıda tekrar etmekle bitirmek isterim. Hayatta insan için başarının ve millette, milletler ailesinde ileri seviyede yaşamanın iki esaslı dayanağı vardır: Karakter sağlamlığı ve bilim yeterliği. Bizim genç kuşaklarımız karakter sağlamlığını cumhuriyet çağında çetin imtihanlarla vermişlerdir. Genç kuşaklarımızın karakterlerinin ailelerine, cemiyetimize ve vatanımıza yararlı ve koruyucu ölçüde hizmet edeceklerine güvenebiliriz. Bunun gibi genç kuşaklarımızın bilim alanında en yüksek seviyelere çıkmak için sınırsız bir karar sahibi olmaları lâzımdır. Geleceğimizin bütün imkânları yüreğimizde beslediğimiz aziz dileklere genç kuşakların ufak, büyük her seviyede bilim gözüyle ehliyetli ve iktidarlı olmalarına bağlıdır.
Genç arkadaşlarım, görevlerine bu azimle hazırlanırlarsa sağlam karakter yanında derin ve temelli bilgiyle vatanımızın geleceğini en yüksek seviyede inşa etmiş olacaklardır.
Saygılar, sevgiler.
Birinci İnönü Zaferinin 42. Yıldönümünde Öğrenci Birliklerinden Gençlere Söyledikleri[202]
Türkiye Millî Talebe Federasyonu, Ankara Yüksek Okullar Birliği, Ankara Üniversitesi Talebe Birliği temsilcileri ile diğer öğrencileri saat 16.00’da evinde kabul eden İsmet İnönü, Birinci İnönü Zaferine ait anılarını anlatmıştır.
(...) Her öğrenci ve mensup olduğu okul ile yakından ilgilenen Başbakan İsmet İnönü, okulda iyi yetişmenin faydaları üzerinde durmuş, “Memlekete faydalı olabilmek için gençlik zamanlarında çok iyi yetişmek lâzımdır. İyi yetişmemekten endişe ederim” demiştir.
Bundan sonra 1906 yılında, 22 yaşındayken orduya ilk girişini anlatan İsmet İnönü, sözü Birinci İnönü Savaşına getirdikten sonra şunları anlatmıştır.
“O devirler, felsefe ve siyaset bakımından birçok fikirlerin ortaya atıldığı, birçok fikirlerin çarpıştığı bir devredir. Her tarafta düşman vardı. Vatan bu düşmanlardan nasıl kurtarılacaktı? İçte sağcı ve solcu bütün cereyanlar yürüyordu. Bu karışık durumun içinden nasıl çıkılacaktı? Nasıl olacaktı? Ortaya birçok fikirler atılıyordu. Kimi eski nazariyelerden, bilgilerden medet umuyordu. Kimi bunlar para etmez diyordu. Yani, bir sürü fikirler vardı ortada.
Fakat, neyse çıktık o zaman işin içinden, Birinci İnönü Savaşından sonra Atatürk’e (Neyse bir mesele halledildi) demiştim. Atatürk ise bana aynen şöyle cevap vermişti:
‘Bir mesele değil, çok mesele halledildi.’
Evet çocuklar, hakikaten çok şey halledilmişti. Çünkü düşman memleketin içindeydi. Miting yapmakla, bağırıp çağırmakla düşman gitmez. Düşmanı başına vura vura çıkarmak lâzımdı. İşte o zaman bu da başarıldı.”
Öğrencilerin demokrasimizin bugünkü durumu hakkındaki sözlerini de cevaplandıran İsmet İnönü şunları söylemiştir:
“Milleti demokrasi rejimine alıştırmaya çalışıyoruz. Millet olarak rejim olarak çok mesafe aldığımıza şüphe yok. Bunu doğru yoldan şaşmadan neticeye götürmek lâzımdır. Demokrasi zor bir rejimdir.
Demokrasiye ilk teşebbüsümüzde, memleketimizde bir yabancı bana ‘Demokrasiyi nasıl yapacaksınız?’ diye sormuştu. Ona, herkes nasıl yapıyorsa, biz de yapacağız, demiştim. Demokrasiye ne zaman başlarsanız başlayın, aynı yollardan geçmek lâzımdır. Sabırlı ve dayanıklı olmak lâzımdır.”
MTTB Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[203]
Başbakan İsmet İnönü dün saat 12’de, Faruk Narin Başkanlığında Millî Türk Talebe Birliğinin İstanbul ve Ankara temsilcilerini kabul etmiştir. İnönü gençlere, günün olayları ile ilgili olarak görüşlerini açıklamış ve bazı tavsiyelerde bulunmuştur.
İnönü, gençlere özet olarak demiştir ki:
“Memlekette önemli ve muayyen zamanlarda muhtaç olunacak güçlerin, itibarlarını sarsmamaları gereklidir. Problemleri halletmek için bazı millî müesseselere inanmak şarttır.
Gençlik olarak Hükûmete inanınız ve ona kulak veriniz.
Muhtaç olduğumuz tek şey, iç huzurdur. Bir hürriyet memleketinde Koalisyon Hükûmetinin her üyesi ile Atatürk ilkelerine sadık kalarak huzuru temin etmek, ilk vazifemizdir. Dış yardım da iç huzurun sağlanmasına bağlıdır.”
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Hükümetine İlişkin Yapılan Konuşma[204]
Muhterem arkadaşlar,
İç politika üzerinde maruzatta bulunacağım. Son zamanlarda siyasî hâdiseler, muayyen istikametlerde yarış halini almıştır. Memleketin huzuru üzerinde klâsik bir tahrik konusu olan siyasî af meselesi yeniden sosyal bünyemizi kaplıyacak gibi görünmektedir. Biz, birinci koalisyonda bu yüzden buhrana girdik. Ve meseleyi açık ve kesin bir hâl şekline bağlıyarak, bu hâl şeklini kabul eden partilerle yeni bir karma hükûmet kurduk. Şimdi bu karma hükûmet içinde de siyasî af konusu üzerinde umumî bir yarışa iştirak hevesi vardır.
Hem karma hükûmet içinde bulunmak, hem de protokol esasları aleyhine bir siyaset takip etmek, uzlaştırılabilecek bir hareket tarzı değildir. Memleketin her şeyden önce istikrara ihtiyacı vardır. Henüz on üç on dört aylık bir hükûmetin başındayız. Memleketin ne kadar kararsız, dağınık ve şüpheli bir durumdan nasıl kararlı bir hale geldiği insaf sahiplerinin gözleri önündedir.
Karma Hükûmet fikrinde samimilik şarttır. Samimilik iki şekilde tezahür eder. Birincisi, karma hükûmette çalışırken ortaklar, birbiri aleyhine memlekette siyasî kampanya yapmazlar. İkincisi, ortaklar Meclis’te müşterek bir kararı ve kanunu geçirirken ciddî olarak işbirliği yaparlar. Memlekette işbirliği ve Meclis içinde çalışma birliği olmazsa, karma hükûmetin muvaffak olması tasavvur olunamaz. Hükûmetin kararlı olmasını hayatî ehemmiyette sayarım. Protokol esaslarına riayetli bulunmak hepimiz için esastır. Bunlar, karma hükûmetin istikrar içinde işlemesi için temel unsurlardır.
Hâdiselerin gelişmesini şimdilik takip ediyorum. Lüzum oldukça grubu inkişaflardan haberdar edeceğim.
Kış Aylarının Neden Olduğu Sorunlara Yönelik Toplantı Öncesinde Söyledikleri[205]
“Tabiata karşı bir çare bulmamıza elbette imkân yoktur. Ama bütün vatandaşlarımızı ve bilhassa çetin güçlükler içindeki büyük şehirlerimiz halkını, bu sene bütün dünyada insafsız görülen tabiatın hışmından korumak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Vatandaşlarımın, alınacak tedbirlerin uygulanmasında bize yardımcı olmalarını rica ederim.
İdare âmirleri, gerekli bütün yardımları ve bunların kullanılması için emirleri alacaklardır.”
(...)
Başbakan İsmet İnönü, şiddetli kışın gerektirdiği görevlerin bir “Hükûmet görevi” olarak ele alınmasını ve bu görüşle, güç durumda bulunan yerler halkının yardımına gidilmesini istemiştir. Bu bakımdan İnönü, ilgili bütün dairelerin yetkili kişilerinin Pazartesi günü yapılacak toplantı için bütün hazırlıklarına şimdiden başlamalarını istemiştir.
(…)
Başbakan İsmet İnönü dün sabah saat 11’de Çankaya Köşküne giderek Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile 40 dakikalık bir görüşme yapmıştır. İnönü saat 13.30’da Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerle konuşmuş ve “Alican, tutumunda ısrar edecekmiş” diyen gazetecilere “Bunları nereden biliyorsunuz?” diye sormuştur.
Gaziantep Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[206]
Başbakan İsmet İnönü dün öğleden sonra Başbakanlıkta, Gaziantep Milletvekili Ali İhsan Göğüş’ün başkanlığında gelen Gaziantep Esnaf Dernekleri Birliği Esnaf Kefalet Kooperatifi, Boyacılar İstihlâk Kooperatifi, İki Numaralı Kooperatif, Motörlü Dokumacılar Grubu temsilcilerinden kurulu bir heyeti kabul etmiştir.
Başbakan İnönü Anteplilere “Gaziantep’i çok özledim” dedikten sonra, sözlerine şunları eklemiştir:
“Gaziantepliler; sizden çok alacağım var. Sizi çok özledim, beni davet etmiyorsunuz.”
Antepliler İnönü’nün bu sözü üzerine kendisini “İştiyakla Gaziantep’e beklediklerini” bildirmişler ve bu konuda kendilerinin de alacaklı olduklarını beyanla Başbakanı Gaziantep’e davet etmişlerdir.
Yaz Saati Uygulamasıyla İlgili Verilen Demeç[207]
Bu kış, yaz saatinin yürürlükte kalması yüzünden çok sıkıntı çektik. Milyonlarca vatandaş ve okul çağında yüz binlerce çocuğumuz bilhassa büyük şehirlerde, hele mesafenin geniş olduğu İstanbul’da karanlıkta yollara düşmek zorunda kaldılar. Bu ıstıraptan haberdar olmadığımızı veya kış ortasında yaz saati tatbik etmek gibi bir garabeti keyfimizden, ya da inadımızdan yaptığımızı söylemenin insafla alâkası yoktur. Herkes gibi ben de sabahları karanlıkta kalktım ve benim de torunlarım karanlıkta okullarının yolunu tuttular. Bunu, bir takım zahmetlere milletce katlanırken ve milletce katlanmamızdan başka çare yokken kolay ve ucuz tenkid merakına kendilerini kaptıranlara bir şikâyet olarak söylüyorum.
Bütün işleri yolunda ve dört başı mamur bir memleket devralmadığımızı herkesin bilmesini isterim ve mevcut dertlere hükûmette çare bulmaya çalıştığımızı vatandaşlarım görmektedirler. Ama bizim bu tutumuzu, şu kadar yıllık kötü idare edebiyatı yapmamamızı, memleketin bir elinin yağda, bir elinin balda bulunmasına vermemek lâzımdır. Biz yıllar yılı böyle bir neticeye varılmaması için iktidarı hulus ile ikaz etmişizdir; uyarmıya çalışmışızdır. Çok şeyin, gösteriş ve israf sebebiyle tahrip edilmekte olduğunu ve yaraların sarılmasının kolay olmayacağını söylemişizdir.
Şimdi size elektrik durumunu söyliyeceğim:
1961 yılına nazaran, 1962 yılının ilk altı ayı zarfındaki fiili neticelere göre, memleketimizde elektrik enerjisi tüketiminde dünyada rekor denilebilecek % 22.35 bir artış kaydedilmiştir. Bu elbette, yurdumuz için, çok sevinilecek bir olaydır. Geçen yıllara nazaran sanayiin daha yüksek bir kapasiteyle çalışması, ayni zamanda yeni tesislerin kurularak faaliyete başlamaları, enerji tüketim artışlarının en önemli sebepleridir.
Buna mukabil, Kuzeybatı Anadolu Bölgesinde Sarıyar ve Hirfanlı hidrolik santrallarının barajlarında, evvelki senelerdeki yağışların yetersizliği dolayısiyle, kâfi derecede su birikmemesi neticesi olarak, zirve saatlerinde, yani saat 17’den sonra artan takatların karşılanamıyacağı ilgili ve sorumlu işletmelerin uzmanları tarafından etüd edilmiş ve ileri saat rejiminin tatbiki bir tedbir olarak zarurî görülmüştür.
Nitekim, yaz aylarından ziyade kış aylarında zirve saatindeki taleplerin başka saatlere kaydırılması suretiyle, bir ferahlık yaratılmış; bilhassa büyük şehirlerde, sık sık vukua gelecek inkıtalar azalmıştır. Bu usul, sadece memleketimizde uygulanan yeni bir şey olmayan, bir çok ileri memleketlerde de mevcuttur.
İleri saatin uygulanmasına başlandığı tarihten bugüne kadar geçen altı aylık dönemde, yalnız Kuzeybatı Anadolu elektrik şebekesi içinde bir kilovat takattan ayda 533 kilovat saat enerji ihtiyacının karşılanması mümkün olmuştur. Halbuki bu dönemden önce gelen beş yıllık ortalama rakamı 199’dur. Böylece ayda bir kilovat takatten 34 kilovat saat fazla enerji kazanılmıştır. Bu da orta halli bir ailenin bir aylık elektrik santraline denktir. Bir kilovat takat üzerinden yapılan bu tasarrufun sadece Kuzeybatı Anadolu Enterkonnekte şebekesindeki 400 bin kilovatı aşan takat üzerinden hesaplanması ile ne derece önemli olduğunun takdiri daha kolay olacaktır. Bu meyanda Ankara’da 5644 kilovat, İstanbul’da 12 bin kilovat kadar takat tasarrufu sağlanmış olduğu tespit edilmiştir.
Yalnız İstanbul’da, 1962’de ve halen 30 bine yakın ev ve ?700 [?] kadar sanayicinin, toplam takatı 69 bin kilovatı bulan yeni taleplerinin karşılanması gerekmektedir.
Kış ortasında yaz saati garabeti, işte bu lüzumun neticesidir. O yola gitmemiş ve bu tedbirleri almamış olsaydık, gün kararırken rastlanan ve azami haddini, bulan enerji taleplerinin santralların takat kifayetsizliği dolayısıyla karşılanması mümkün olmıyacaktı. Nitekim Ankara Valiliği ileri saat rejimi uygulanarak bu tasarruflar, sağlanmamış olsaydı, meselâ un değirmenleri, çimento fabrikası ve troleybüs işletmelerini ve su pompaj istasyonlarının muayyen saatlerde durdurulması zarureti hasıl olabileceğini veya mahallerin zaman zaman elektrikleri kesilerek nöbetleşe cereyan verilmesi gerekeceğini bildirmiş bulunmaktadır.
İstanbul’da ve diğer şehirlerimizde de aynı şekilde, sosyal ve iktisadî hayata vahim tesirler yapacak sonuçlar doğacaktı.
Takat ve enerji taleplerinin Bolu Sun’i Tahta, Bartın Çimento, Pirelli Lastik fabrikaları, Azot Sanayi Tesisleri gibi büyük tesislerin ve genel olarak ekonomik faaliyetin artması hasebiyle, 1962’de birdenbire yükselmesi karşısında ileri saat tatbikatından başka, başlıca şu tedbirler de alınmıştır.
1–Vaktiyle Kuzey Batı ve Batı Anadolu’da bölge santrallarının kurul-masıyla işletmesinden vazgeçilen Bursa Merinos, İzmit Kağıt Fabrikaları ve Karabük Demir-Çelik sanayi santrallarının, bu defa hasıl olan sıkışık durum karşısında tekrar işletilmesine geçilmiştir.
2–Batı Anadolu sistemindeki fazla elektrik enerjisinin, en çok enerji darlığı çeken Kuzeybatı sistemine intikal ettirilmesi, Şubat 1962 tarihinde hizmete konulması ile sağlanmış ve bu suretle 50 bin kilovat takatını, darlık çeken Kuzeybatıya aktarılması mümkün kılınmıştır.
3–Bayındırlık Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşa edil-mekte bulunan Demirköprü baraj ve santralının inşa ve tesisine hız verilmiştir.
4–Sarıyar hidro-elektrik santraline, bilhassa zirve saatlerini karşılamak üzere [okunamadı-otuzar]ar bin kilovatlık iki grubun ilavesine geçilmiştir.
5–İstanbul’da Türkiye’nin en büyük termik santrali olacak FUEL OİL’le çalışan 200 bin kilovatlık santralin inşa ve tesis hazırlıklarına girişilmiş ve 31 milyon 300 bin dolarlık dış finansman dost ve müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nin yardımından sağlanmış ve mukavelesi imzalanmıştır.
6–Mevcut 60 bin kilovatlık Tunçbilek santralını, bir ikinci 60 bin kilovatlık tesisin ilavesi hazırlıkları ihmal edilmiştir.
Bundan başka daha ileri yıllardaki ihtiyaçlar da düşünülerek 1962 yılı başından itibaren Sakarya Nehri üzerinde 300 bin kilovatlık Çiçeroz santralı ile takriben bir milyar kilovatlık Fırat Nehri üzerinde, Büyük Keban Baraj ve Santralı inşa ve tesisi işleri beş senelik kalkınma plânına alınmış ve lüzumlu hazırlıklara 1962 başında girişilmiştir.
Tehlikeyi, üstelik çok soğuk da geçen bu kış çektiğimiz sıkıntıyla bu tedbirlerin de alınması sayesinde önlemiş bulunuyoruz. Gelecek yıl için böyle bir zaruretimiz olmıyacaktır. Bu itibarla yazın sonunda, 29 Ekim tarihinde, yaz saati yerini mutad saate bırakacaktır ve yaz saati memurlarımıza ve işçilerimize yaz mevsiminde istifadeler sağladığından, sadece yaz aylarında tatbik mevkiine konulmakla yetinilecektir.
Kış Aylarının Neden Olduğu Sorunlarla İlgili Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[208]
Sevgili vatandaşlarım,
Dünyada uzun yıllardan beri eşi görülmemiş sertlikte bir kış memleketimizi de hükmü altına almıştır. Geniş ölçüde seyrüsefer, taşıma ve hareket etme güçlükleri temel ihtiyaçlarda bilhassa büyük şehirlerin hizmetini aksatmaktadır. Kışın bu müstesna şiddeti bütün Avrupa Kıt’asında vardır. Bunun can kaybına ve hesapsız sıkıntılara mal olduğunu öğreniyoruz. Otuz iki gün içinde soğuktan yüz kişi donarak ölmüştür. Fransa’nın kalabalık şehirleri susuz kalmıştır ve yakacak temininde güçlükler baş göstermiştir. Her yerde halkın, kar yağmakta devam ettiği için istikbal endişesi içinde gündelik ihtiyacının üstünde stoklar yapmak şeklinde tezahür eden telâşı güçlükleri arttırmaktadır.
Bizde, nüfus kesafeti dolayısiyle en ilerde [olan] İstanbul’da başlayan bu çeşit ıstıraplar bir teselli noktası bırakmaktaydı. Kış, iki gün önceye kadar bizden henüz kurban almamıştı. Üç genç basın mensubunun, umumî efkârı aydınlatma görevlerinin başında donarak ölmeleri milletçe hepimizi yüreğimizden yaralamıştır. Kışın aynı şiddetle, daha bir süre devam edeceği bildiriliyor.
Sevgili vatandaşlarım,
Milletlerin hayatında tabiî âfet ve güçlük devirleri vardır. Büyük milletlerin bunları yenmeleri vatandaşların ve resmî hizmet görevlilerinin el ele verip beraber gayret göstermeleriyle ancak mümkün olur. Biz bu kabil tabiat âfetlerini hafif şiddetli, hemen her sene şu veya bu bölgede geçirmeye mecbur oluruz. Hükûmetler ellerinden geleni yapmaya çalışırlar, dertli vatandaşlar şikâyet seslerini yükselterek ve tarizde bulunarak tahammül ederler ve yardım gösterirler. Sıkıntıları elbirliği ile böyle geçiriyoruz ve memleket noksanlarını tamamlamaya çabalıyorlar.
Geçen sene Doğu bölgemizde büyük telâş verecek şiddette bir kuraklık âfeti geçirdik. Patladığı zaman ümitsiz görünen sıkıntılar çok şükür az zamanda unutulur hale geldi. O zaman Hükûmet olarak derhal yerinde tetkikler yaptırdık. Ankara’da bir komisyon kurduk, toplanıp durumu gözden geçirdik, devletin bütün imkânlarını harekete getirdik. Ve çok şükür müspet neticeleri almak mümkün oldu. Bugün o feryatların hatırası bile hafızalardan silinmiştir. Yaralı bölgenin halkı cesaretli ve anlayışlı davranışıyla yaralarının süratle sarılmasında en büyük rolü oynadı.
Yarın, başta İstanbul olarak Ankara ve İzmir’in durumunu bütün Devlet müesseseleriyle inceleyip yardımcı olmaya çalışmak üzere toplanıyoruz. Kararlarımızı süratle alacağız ve bunlar derhal uygulanmaya başlanacaktır. Toplantımızda en sıkışık vaziyette olduğu görülen İstanbul’un ihtiyaçları özellikle göz önünde bulundurulacaktır. Bütün vilâyetlerin durumları da toplantımıza, hazırlanmış olarak getirilecektir. Kararların uygulanmasını İçişleri Bakanı merkezde ve İstanbul’da kendisi takip edecektir. Neticeler hakkında gene bilgi vermeği görev sayacağım.
Sevgili vatandaşlarım,
Afetler ve darlıklar karşısında millet olarak cesaretimizi ve birbirimize yardımı ve dayanışmayı güçleri yenmenin temel çaresi saymalıyız. Hükûmet ve bütün kamu hizmetleri görevlileri vatandaşlara yararlı olmak ve ihtiyaçlarına yetişebilmek için iki kat gayret sarf etmek zorundadırlar.
Bu sözlerimle, kamu hizmetinde bulunan bütün görevlileri vazife duygusu içinde bütün güçleri ile çalışmaya davet etmiş oluyorum. Bütün memurlarımız bilirler ki, Devlet hizmetini vatandaş gözünde en şerefli ve yararlı günleri darlık ve teselli günleridir. Böyle günlerde vatandaş gece gündüz devlet memurunu yanında yardımcı gördüğü takdirde ona şükran duyguları ile bağlanır. Bu, devlet hizmetinin ilk şartıdır ve son şartıdır. Mânevi temeller görevlilerimize, hepimize vazife ifasında kılavuz olacaktır. Vatandaşla memur arasında yakınlık, inanma ve kaynaşma çetin ihtiyaç zamanında sağlanır, perçinleşir. Bu kuralları gözden hiçbirimiz uzak tutmayalım.
Vatandaş ihtiyaç zamanında elinden geleni yapan Devlet memurunda teselli ve emniyet bulur. Aksine, vatandaşın ıstırap gününde kayıtsız ve başarısız kamu hizmeti görevlisi, vatandaşın kamu hizmetine emniyetini kökünden sarsar. Kamu hizmetinde başlıca sorumluluk taşıyan Hükûmet için vatandaşı bu zihniyette veya bu çapta kamu hizmeti görevlisinden kurtarmak başlıca vazifedir. Bu vazife yapılacaktır. Fevkalâde zamanların vazife görme usullarının bütün Devlet idaresine hâkim olmasını isterim.
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün sizi bütün dünyadaki güçlüklerden, vatandaşlar arasında tesanüt havası ihtiyacından, Devlet idaresine hâkim olmasını istediğim zihniyetten ve kendi hazırlıklarımızdan haberdar etmeyi görev saydım.
Saygılarımı ve sevgilerimi sunarım.
Kış Aylarının Neden Olduğu Sorunlarla İlgili İstanbul, Ankara, İzmir Vali ve Belediye Başkanlarıyla Yapılan Toplantıda Söyledikleri[209]
(...)
“Bir takım tedbirleri süratle alalım diye sizleri buraya davet ettim. Ümit ederim ki çalışmalarımız faydalı olacaktır.”
Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planının 1963 Yılı Uygulama Programı ile İlgili Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[210]
Sevgili vatandaşlarım
Bakanlar Kurulu Birinci Beş Yıllık Kalkınma Plânının ilk yılı olan 1963 yıllık programını kabul etmiştir. Bu vesile ile sizlere bu konudaki çalışmalar hakkında bazı açıklamaklarda bulunmakta fayda gördüm.
Önce 1962 yılından söz açmak istiyorum. 1962 yılı için plânlı devreye geçiş programı hazırlanmıştı. 1962 yılı, plânlı kalkınma devrinin ilk yılı değil, hazırlık ve tecrübe yılıdır. Geçiş programının uygulanmasında, ilk tahmin olarak % 5.5 civarında bir kalkınma sağlandığı hesaplanmaktadır. Bu sonuç, 1962 yılının şartları içinde küçümsenmiyecek bir sonuçtur. 1950-1959 yılları arasındaki on yılın ortalama kalkınma hızına, hele bu devrin sonlarındaki kalkınma hızına nisbetle, 1962’de elde edilen sonuç, daha ileri ve daha yüksektir. 1950-1959 devrinin sonuçlarını kendi şartları içinde değerlendirmek icab eder. O devrede birikmiş hazır para, itibar ve imkânlar toptan kullanılmış, büyük borçlanmalara girilmiş ve enflâsyonun gizli vergi kolaylığı geniş ölçüde işletilmiştir. Bu enflasyonun kaçınılmaz sonucu olan bütün mahzurlar yadigâr bırakılmıştır. 1962 yılı bu mahzurların, güçlüklerin ve iktisadî durgunluğun yenilmesile geçmiştir. Son yıl içinde, ekonomi, büyük güçlük ve gayretlerle durgunluktan kurtulmuş, canlılığa kavuşmuştur. 1958’den bu yana millî gelir artışının duraklama ve gerileme temayülü gösterdiği hesaba katılırsa, 1962’de elde edilen gelişme hızının memleketimiz için büyük başarı sayılması gerekir. Bu sonuç aynı zamanda plânlı devrede gelecek yıllar için beslediğimiz ümitlerin müjdecisi sayılmalıdır.
1963 yılı programının Beş Yıllık Plânın bütünü içinde özel bir önemi vardır. Bu program, yalnız yıl içinde yapılacak yatırımları değil Beş Yıllık Plân tatbikatının başarılı şekilde gelişmesi ve sonuçlanması için ön görülen tedbirleri de içine almaktadır.
Bu bakımdan, Programın önemine uygun olarak, gerek Yüksek Plânlama Kurulunda, gerek Bakanlar Kurulunda çok titiz bir dikkat gösterilmiştir. 1962 yılında uygulanan plânlı devreye geçiş programında görülen aksaklıkların giderilmesi imkânları araştırılmış, 1963 programının tam olarak hedefine ulaşabilmesini sağlayacak tedbirler üzerinde durulmuştur.
1963 Bütçesinin Programa uygunluğunu sağlamak amacı ile program çalışmaları ve bütçe çalışmaları bir arada yürütülmüştür. Programın, Genel ve Katma Bütçeli daireleri ilgilendiren yatırımları, Mart ayı başında yürürlüğe giren Malî Yıl bütçesiyle uygulama alanına konulacaktır. Program bugün kabul edildiğine göre, Devlet dairelerine yatırım hazırlıklarını yapmak için bir aydan fazla zaman bırakılmış olmaktadır. Bu sürenin iyi bir şekilde değerlendirilmesi ve Malî Yıl başından itibaren en küçük bir gecikmeye yol açılmadan yatırım faaliyetine geçilmesi şarttır. Hükûmetimiz bu hususu dikkatle takip edecektir. İktisadî Devlet Teşekküllerinin bu konudaki çalışmaları yılbaşından itibaren başlamış durumdadır. Bu çalışmalar da yakından izlenecektir.
1963 yılında kamu sektöründe 5 milyar 900 milyon olmak üzere yurdumuzun çeşitli bölgelerinde ve çeşitli sahalarda 9 milyar 600 milyon lira yatırım yapılacaktır.
Özel sektör yatırımlarının, Plânın ve Programın gerçekleşmesi için önemi açıktır. Müteşebbislerimizin, kalkınmamızda başarının devlet ile özel sektörce paylaşılan gayretlere bağlı olduğu anlayışı içinde devlete yardımcı olacaklarını bekliyoruz.
Özel Sektörün, yatırım faaliyetlerinde ekonomik bakımdan az verimli sayılan konut yerine daha verimli alanlara yönelmesini teşvik edeceğiz.
Bu yöndeki faaliyetler dış ticaret, vergi ve kredi politikaları ile destek-lenecektir. Ayrıca devlet yatırımlarının büyük kısmı, özel teşebbüs yatırımlarına imkân hazırlayıcı yatırımlar olacaktır.
Geri kalmış bölgelerin geliştirilmesi için Beş Yıllık Plâna uygun olarak yapılacak çalışmalar 1963 yılında önemle devam ettirilecektir. Doğu’da, Muş’ta başlamış olan Pilot Bölge çalışmaları başka geri kalmış bölgelerin eğitim, sağlık, içme suyu ve yol ihtiyaçlarının karşılanmasına 1963 programından başlanarak gittikçe artan ölçüde önem verilecektir.
Sevgili Vatandaşlarım,
1963 yılına geçen yıldan daha iyi bir ortam içinde giriyoruz. Geçen yıl, plânlı devreye geçiş devresi olarak değerli tecrübe kazandırmıştır. Şimdi bu tecrübelerle gerçek anlamda plânlı devreye girmiş bulunuyoruz.
Hükûmet sorumluluğunu aldığımızdan beri sebat ile takip olunan ve esas olarak Büyük Meclis’in bütün partilerince nazari ve fiili sahada kabul edilmiş görünen plânlı kalkınma döneminin kaynaklarını sağlamak en önemli meseledir. Bunun için Hükûmet Büyük Millet Meclisi’ne önemli vergi ıslâhat kanunları teklif etmiştir. Halkımız plânlı kalkınmanın istediği yardım ve fedakârlık fikrini anlayışla karşılamaktadır. Hükûmetlerin bu anlayışa lâyık olacak şekilde çalışmalarını vazife biliyoruz. Yüksek kalkınma hızına ve daha iyi yaşama şartlarına ulaşmak için milletimizin gösterdiği gayretin tam karşılığını alacağına güveniyoruz.
1963 yılı programının uygulanmasıyla ilgili hazırlıklarımız tamamlanmıştır. Program uygulanırken Beş Yıllık Plânın ana hedeflerine yönelen çalışmalarımız da devam edecektir. Toprak reformu, iktisadî devlet teşekküllerinin organizasyonu, toplum kalkınması, idarede islâhat ve vergi reformu çalışmaları üzerinde önemle duruyoruz. Bu konuda devam eden çalışmalarımız öncelikle sonuçlandırılacaktır.
Aziz Vatandaşlarım,
1963 yıllık programı ile yapmağa kararlı olduğumuz çalışmalar milletimizi ve yurdumuzu Batı uygarlığına ve özlediğimiz yaşama seviyesine yaklaştırma amacına hizmet edecektir. İyi yolda olduğumuz bir gerçektir. Kolay olmayan bu yolda karşılaşacağımız güçlükleri el birliği ile yenmeği başaracağımıza inancımız ve güvenimiz tamdır. Hepinize yürekten sevgiler ve saygılar sunarım.
Ankara Üzerinde İki Uçağın Çarpışması Sonucu Yaralananları Hastane Ziyaretinde Söyledikleri[211]
(...)
Yaralıları ziyaret eden Başbakan İnönü’ye bir yaralı, “Sizi bırakmam. İstanbul Bankasında şef olan kız kardeşimi bulun. Selçuk’umu bulun Selçuk Kalafatoğlu’nu” demiştir. Başbakan baygınlıklar geçirmekte olan kadına “Bulacağım” diye mukabelede bulunmuştur. Olaya çok üzülen Başbakan İnönü hastaneden ayrılırken ilgililere “Bütün imkânlarımızı seferber ediniz, devamlı olarak ve sabaha kadar durumdan beni haberdar ediniz” demiştir. İnönü daha sonra Anadolu Ajansı muhabirine şunları söylemiştir: “Acımız büyüktür. Bu acı karşısında nasıl konuşabilirim.”
CHP Ortak Grup Toplantısında TBMM’deki Yasa Tasarıları ve CHP’nin Tutumuna İlişkin Yapılan Konuşma[212]
(...)
Daha sonra Genel Başkan İnönü söz alarak C.H.P.’nin parlâmentodaki, teşkilâttaki meseleler karşısında nasıl hareket etmesi lâzım geldiğini anlatmıştır. Parlâmentoda halen vergi reformu tasarıları üzerinde çalıştığını, ziraî verginin büyük bir sosyal mesele olduğunu söyleyen İnönü “Bu dâvayı gerçekleştirmek kararındayız” demiştir. C.H.P.’nin memleket kaderi yönünden taşıdığı büyük sorumluluğu belirten Genel Başkan “Vatanın çetin meselelerine, sosyal dâvalara C.H.P. olarak sahip olacaksınız” demiş ve icabında 170 kişinin bir kişi gibi hareket etmesi lüzumunu savunmuştur.
İnönü bu konuda sözlerine devamla şunları söylemiştir:
“Medenî cemiyet kendi rızası ile seçtiği insanların sevki dairesini kabul eden cemiyettir. Bugünkü çetin şartların içerisinden, zor dâvaların altından ancak bu tarz hareketle kalkabiliriz. Bugün parlamentoda cereyan eden olayı bana bildirdiler. Mebus maaşları meselesinde C.H.P. Meclis grubunun hassasiyetini yerinde buluyorum. Parlamentonun ve C.H.P.’nin aleyhinde bu kampanyaya müsaade etmem. Vergi reformu tasarıları bu parlamentodan çıkmakla, parlamentonun çetin meseleler karşısında gösterdiği anlayış ve azim parlamentonun itibarını yükseltecektir. C.H.P. Meclis Grubunu, parlamentonun fonksiyonunu ifada başlıca yardımcı olarak görmekle memnunum. Ziraî reform kanun tasarısını sureti haktan görünerek oyuna getirmek istiyorlar, buna müsaade etmiyeceğinize eminim.
Af konusuna gelince, af kanun tasarısını hükûmet olarak önümüzdeki günlerde Meclis’e sevk edeceğiz. Bu tasarı C.H.P. Meclis Gruplarının temayülü ve hazırladığı taslak ve verilen önergeler nazarı itibara alınmak suretiyle hazırlanacaktır. Diğer ortaklarımızın da görüşleri bugüne kadar belli olmuştur.”
CHP Meclis Grup Toplantısında Güncel Konulara İlişkin Yapılan Konuşma Özeti[213]
C.H.P. T.B.M.M. Grubu dün saat 13.00’de Mardin Milletvekili Vahap Dizdaroğlu’nun Başkanlığında olağanüstü bir toplantı yapmıştır. Kürsüye gelen Başbakan İsmet İnönü, Gruba verilen 60’ı aşkın imzayı muhtevi bir önerge üzerinde durmuş, geniş izahat vermiştir. Önergede, geçmiş devrin yaralarının sarılması konusunda çalışmalar yapılırken sadece bir tarafın yaralarının sarıldığı intibaının yaratılmaması hususunda dikkatli davranılması, 1950-1960 yaralarının sarılmasının da titizlikle ele alınması isteniyordu.
Başbakan İnönü, önergede yer alan hususlar üzerinde tek tek durarak, Hükûmetin zaman plânı içinde, önergenin ışığı altında çalışmalar yapacağını belirtmiştir. Önergede, ziraî kredilerin objektif esaslar dahilinde tevziinin lüzumu, 39 uncu madde mağdurlarının zararlarının telâfisi, rejim aleyhtarlığı ile mücadele konularında Hükûmetin dikkati çekilmekteydi.
İnönü, objektif ölçüler içinde bu meselelere hâl çaresi arandığını belirtmiş, rejimin tehlikelerden sıyrılabilmesi hususunda âzami dikkat ve titizlik gösterildiğini söylemiştir. Başbakan 27 Mayıs Bayramı Kanununun Hükûmetçe ele alındığını, bu kanunun Meclis’te görüşülmesi sırasında C.H.P. Meclis Gruplarının desteğine mazhar olacağını bildirmiş, 27 Mayıs ihtilâlinden sonra kurulan ve eğitim alanında büyük hizmetler göreceğini ümit ettiği Kültür Dernekleri gibi Atatürkçü müesseselerin Hükûmetçe destekleneceğini ifade etmiştir.
İnönü, 113 sayılı Af Kanunu üzerinde de durmuş, çıkarılacak yeni Af Kanununun protokol hududunu aşacağını, bu hususta Gruptan yetki istediğini söylemiştir.
Paris’te Yayınlanan Combat Gazetesi’nden Eduard Calic ile Dış ve İç Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi[214]
Sual: Bay Başbakan, milletlerarası durum hakkında bilhassa Avrupa’nın Güneydoğusunda stratejik bir mevki işgal eden memleketiniz bakımından ne düşünüyorsunuz? Bay Kruşçef tarafından izhar edilen Sovyet endişeleri karşısındaki durumunuz nedir?
Cevap: Bana nazik bir sual soruyorsunuz. Bildiğiniz gibi bizde dış politika muvacehesinde bir muhalefet bahis mevzuu değildir. Bütün partiler takip edilecek politika babında tamamiyle müttefiktir. Şöyle ki; bizler Atlantik Savunma Camiasının üyesiyiz ve bu teşkilât içinde kendimizi, nefsimizi koruma durumunda hissediyoruz. Dünyada sulhü temin etmek için bütün milletlerle iyi anlaşma yolarını arıyoruz. Müttefiklerimize, münasebetlerimize gelince sözümüzü tutacağız.
Sual: En yakın komşularınızla münasebetleriniz nedir ve halen Balkanlarla Yakındoğu’da mevcut psikolojik ve maddi şartların teklif ettiği gibi Balkanlar’da atomsuzlaştırılmış bir bölgenin kurulması için bir işbirliğine imkân verebilecek bir durumda olduğunu düşünüyor musunuz?
Cevap: Ortadoğu ile Balkanlar’daki durum en iyi şeklinde değildir. Bazı komşular NATO’daki üyeliğimize kusur buluyorlar. Fakat müttefiklerimizi komşuluk sebepleri yüzünden terk edecek değiliz. Muhakkak ki komşularımızla her türlü yakınlaşmanın lehindeyiz. Ancak esaslı mesele bizleri çevreleyen memleketlerle münasebetlerimizde mündemiç olmayıp iki en büyük kuvvet arasında mevcut münasebetlerdedir. Dolayısıyla bir taraftan komşularımızla iyi münasebetler idame ettirmeğe gayret ederken diğer taraftan Batı ittifakı muvacehesinde vazifemizi yerine getiriyoruz. Ortak Pazara girmeyi bile ümit ediyoruz. Halen görüşmelerde bulunuyoruz ve muhakkak ki komşularımızla münasebetlerimizi ihmal etmeden memleketimizin mantık çerçevesi dahilinde bu teşkilâta girebilmesi için bir yol bulunacaktır
Sual: Bay Başbakan dünyada sulhü temin etmek üzere en müstacel meselelerin hâl çarelerini nasıl görüyorsunuz?
Cevap: Tekrar ediyorum memleketimize has bir durum mevcut değildir. Her şey iki büyük kuvvet arasındaki çalışmaların hüviyetine bağlıdır. Bu iki blokun sulhü temin etmek üzere anlaşması en büyük temennimizdir. İhtilâfların iki büyük alâkalı arasında halli gerekmektedir. İttifakımız hariçle temaslarımız bakımından bir yenilik teşkil etmemektedir. Sulhün idamesini ve milletlerarası anlaşmayı kolaylaştırdığını zannediyorum.
Sual: Bay Başbakan, memleketiniz harbi müteakip ekonomik ve kültürel bakımdan büyük bir terakki kaydetmiştir. İstikbal için bu sahadaki plânlarınızı açıklayabilir misiniz?
Cevap: Ekonomik ve kültürel bakımdan terakki ettiğimiz muhakkaktır. Fakat hali hazırdaki başlıca gayemiz iktisadî kalkınmadır. Bunu bir organizasyon plânı olmaksızın başarmanın imkânı yoktur. Hazırladığımız ve Meclis’in tasvip ettiği plân gibi. Ekonomik mesele bizleri tamamen meşgul edecek derecede bir gayret beklemektedir bizden. Plânı müteakip kalkınmamızın ne olacağını söylemek güçtür. Neticeler muhtelif faktörlere bağlıdır. Geçmişte, kabul etmek lâzım ki terakkimiz mahdut olmuştur.
Şimdiden plâna uygun bir şekilde karşılıklı olarak birbirlerini amir kılan ve tümünün genel kalkınma üzerinde müspet bir tesiri olan tedbirleri tatbik etmeğe çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi Batılı dostlarımıza müracaat ettik ve geçen sonbaharda yardım meselesini görüşen Konsorsiyumun bizlere karşı tutumu müsbettir. Her şey temennilerimize uygun bir şekilde cereyan ettiği takdirde beş senede bir bütün olarak istihsalimizi % 7 nispetinde arttıracağız. Bu da en güç meselelerimizin çözümüne ulaşacağımız manâsına gelmektedir. Halkı işsizlikten kurtarmak, daha da büyük bir kalkınmanın temellerini atmak ve bundan da daha mühimi o sırada 30 milyonu aşacak olan nüfusumuzun hayat seviyesini yükseltmek.
Sual: Seyahatim sırasında Bay Başbakan, memleketinizdeki çalışan sınıfın bütün tabakalarının sulhü ve terakkiyi arzuladıklarını müşahede ettim. Endişeleri izale etmek ve halka refah temin etmek üzere hükûmetiniz ne yapmayı düşünmektedir?
Cevap: İmkânlarımız kâfi değildir. Bilhassa bugünkü konjonktürde, son senelerde dahilî bakımdan tehlikeli buhranlar geçirdik. Askerî bir ihtilâl, halkın desteklemediği bir rejimi temizlemek dirayetini gösterdi, iki senelik dahili tecrübe ve kaynaşmalar neticesinde demokratik sisteme dönebilmeğe muvaffak olduk. Ekseriyeti kabul eden bir seçim kanununa istinaden seçimleri yapıp Meclisi kurduk.
Hükûmet bu Meclis’teki çoğunluğun ifadesini temsil etmektedir. Hürriyetlerini yalnız başına değil, fakat siyasî gruplara da iade ettik ve siyasî mahkumların çoğunluğuna şâmil bir af kararlaştırdık. Müşahede edebileceğiniz gibi ihtirazlar yatışmaktadır ve geçici bazı güçlüklere rağmen endişeye de maruz değiliz.
Sual: Memleketinizdeki iç durum birçok yorumlara mevzu teşkil etmiştir. Son zamanlarda kurulan rejimin siyasî istikrarsızlığı tasrih edilmiştir. Bay Başbakan bu yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Hükûmetinizin memlekette durum değiştirecek siyasî tedbirleri düşünüp düşünmediğini ve yahut muhalefetin mevcut nizamı değiştirebilecek şansa sahip olmadığını söyleyebilir misiniz?
Cevap: Nispî temsil sistemi tam olarak tatbik edilmektedir. Bu da tabiî olarak bazı rekabetlere sebebiyet vermektedir. Bizde dört parti mevcut olmakla beraber memleketteki cereyanların sayısı daha da yüksektir. Daha mühim bir iktisadî ve sosyal gelişmeye vasıl olunmadıkça karşılıklı âmilleri bizleri gayretlerimizde rahatsız edebilir. Fakat sinesinde dört partiden üçünü bulunduran halihazırdaki koalisyon Parlamentoda sağlam bir çoğunluğa ve memlekette umumî efkârın müspet bir tutumuna sahiptir. Bu ittifak gelişmiş ve fevkalâde gözüken bir ilerlemeyi mümkün kılmıştır. Koalisyon hükûmeti memlekette demokratik sistemi tatbik etmeğe devam ve iktisadî gelişmenin kuvvetlenmesini garanti edecektir. Muhalefet, tarihin yürüyüşünü geriye çevirecek durumda değildir. Hükûmetimiz yalnız gençlik, ordu, aydınlar tarafından değil fakat geniş halk tabakaları tarafından da desteklenmektedir. Bu da bizlere askıda kalmış meseleleri sükûnet içinde ele almak imkânını bağışlamaktadır. Şu halde [muhalefet] nizam değiştirilebilecek durumda değildir.
Başbakanlıktan İstifa Edeceğine İlişkin Bir Soruya Verilen Yanıt[215]
(...)
Başbakan İsmet İnönü bütçeyi müteakip istifa edeceği yolunda dünkü gazete haberlerine ne diyeceği sorulunca şöyle demiştir:
“Benim haberim yok.. Öyle söyleyin.”
AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Siyasi Affa İlişkin Önerisine Verilen Yanıt[216]
Adalet Partisi Sayın Genel Başkanı,
16 Şubat tarihli yazınızı ve teklifinizi dikkatle okudum. Irak İhtilâlinin basınımızda ve halkımızda müsait karşılandığı gerekçesine tafsilatiyle dayanarak, umumî siyasî affın bir gün geçirilmeksizin çıkarılmasını ifade buyuruyorsunuz.
Her memleketin siyasî meselelerinin kendine göre zaruretleri vardır. Bu sebeple Irak ihtilâlini kendi teklifinize mesnet almak yanlıştır. Hattâ, böyle yanlışlar zararlı da sayılabilir.
Irak ihtilâlcileri, 14 Temmuz 1958 ihtilâline ihanet edildiğini ve hareketlerinin 14 Temmuz ihtilâlinin devamı olduğunu ileri sürerek ihtilâl yapmışlardır. Bildiğimize göre, beyannamelerinde “14 Temmuz ihtilâlini her tecavüzden korumak ve ihtilâle musallat olan canileri yok etmek” ten bahsetmişlerdir. Görülüyor ki Irak ihtilâl hareketi felsefesinin özü budur.
Türkiye’de ise 27 Mayıs ihtilâlinin sözünde durmadığı değil, bu ihtilâlin intikamını almak isteyen siyaset sahiplerine yüz verildiği iddiasının derin huzursuzlukları vardır.
Memleketimizde demokratik rejim kurulmuş ve hürriyet haklarını tahrik derecesine varacak surette kullanmak isteyen unsurlar türemiştir.
Mevcut olduğunu söylediğiniz yer altı faaliyetlerinin hiçbirisinin fazla önemi ve kuvveti yoktur.
Vatandaşı üzen, 27 Mayıs ihtilâli düşmanlarının demokratik rejim içinde türlü kalıba bürünerek iktidara geldikleri takdirde kurmağa müstait oldukları idare tarzının teskin edilemiyen endişesidir. Bir taraftan Anayasa’nın tarifi veçhile, meşruiyetini kaybetmiş bir idarenin tekrar kurulması ihtimali ciddî olarak hüküm sürmekte; öte taraftan bu ciddî ihtimali bahane olarak kullanmak isteyen demokratik rejim aleyhindeki maceracıların hevesleri kendini göstermektedir. Ehemmiyetli olan birinci endişe kaynağıdır. 27 Mayıs ihtilâlinin intikamını almak siyasetinde ve istidadında olanların, halde ve istikbalde maksatlarına eremiyecekleri emniyetini siyasetçilerimiz memleket halkına verebilirlerse huzursuzluk kökünden tedavi edilmiş olur. Bu itibarla memleketin huzura kavuşması ihtimali belirdiği her anda, huzursuzluk doğuran hareketten sakınmamız lâzımdır. Bir defa siyasî hayatımız bu su’i tahriklerden kurtulursa her meselenin halli imkân yoluna girecektir.
Şurasını kesin olarak beyan ederim ki, Hükûmet her türlü gizli, aşikâr tahrik teşebbüslerine karşı kanunları tatbike, demokratik rejimi savunmağa kararlıdır ve muktedirdir. Vaziyeti böylece mütalâa etmek isabetlidir.
Bu sebeple, sevk ettiğimiz 112 sayılı kanun tasarısında siyasî affın zemini ve lüzumu olmadığına kani bulunuyoruz.
Saygılarımızla.
İsmet İnönü
TÖDMF Heyetinin Ziyaretinde Söylediklerinin Özeti[217]
Başbakan İsmet İnönü saat 17’de de Başbakanlıkta, Türkiye Öğretmenler Derneği Millî Federasyonu Başkanı ve Aydın Milletvekili Şükrü Koç’un başkanlığında gelen 11 kişilik Federasyon temsilci heyetini kabul etmiştir.
İnönü, Öğretmenler Dernekleri Federasyonu temsilcileriyle, çeşitli meslek konuları üzerinde konuşmuştur. İnönü bu arada, Meclis’te Millî Eğitim bütçesi görüşülürken, Millî Eğitim Bakanı Prof. Şevket Raşit Hatiboğlu’nun, öğretmenlerin önemli sorunlarının Hükûmetçe ele alınacağını açıkladığını ve bu yolda çalışmalar yapıldığını bildirdiğini hatırlattıktan sonra, sadece bütçe imkânsızlıkları dolayısiyle bu sorunların bazılarının 1963 bütçe yılında, geri kalanlarının da 1964 yılında gerçekleştirileceğini söylemiştir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri[218]
Başbakan İnönü Köşkten ayrılırken basın mensuplarını görünce otomobilini durdurmuş ve gazetecilerle arasında şu konuşma geçmiştir:
– Paşam, ziyaret sebebiniz nedir?
– Bilgi vermeye geldim.
– Y.T.P. yayınladığı bildiri ile siyasî affı sizce istismar etmekte midir?
– Siz istismar ettiği kanaatinde misiniz gazeteci olarak?
– Evet Paşam.
İnönü bunun üzerine gülerek:
– Öyleyse öyledir, demiş ve diğer soruları cevaplandırmadan doğruca Başbakanlığa gelmiştir.
İnönü, Başbakanlıkta da “Koalisyon bozulabilir mi?” sorusunu “Yok öyle şey” diye cevaplandırmıştır.
Ramazan Bayramı Dolayısıyla İç Politika Konularına İlişkin Bayram Gazetesi’ne Verilen Demeç[219]
Sevgili vatandaşlarım,
Ramazan Bayramını sizlere, sevgilerle tebrik ederim. Çok şükür huzur ve güven içinde bir bayram geçireceğiz. Yuvalarınızda şen ve bahtiyar olmanızı saygılarla dilerim. Bu duygularımı ifade fırsatını bana verdiğinden dolayı Bayram Gazetesine şükran borçluyum.
Bu ay, bilhassa son günler Hükûmetçe çok sıkı çalışmalarla geçirilmiştir. 1963 Bütçesi, Büyük Meclis’te gece gündüz çalışarak bitirilmiştir. Bu bütçe bundan evvelki çok bütçelerden farklı bir şekilde ve özellikle hazırlanmıştır. 1963 senesinde 5 yıllık Kalkınma plânının ilk senesini yürürlüğe koyacağız. Bu yıl 9 milyar liraya yakın yatırım yapılacaktır. Bunun milletçe büyük kısmını sağlamak lâzım idi. Ancak bu suretle eksiğini dışardan alabilecek idik.
Plânı hazırlamak güç olduğu kadar onun gelir kaynağını bulmak da zor olmuştur. Hususiyle, zaten ağır şartlar içinde geçen yaşamamız yeni yüklere katlanmak zorunda kalmıştır. Bunun hepsi, kalkınma olarak, memleket[in] eksik tesislerinden bir kısmını kuracak ve vatandaşın sosyal hayatı yükselecek ümidiyle yapılmaktadır. Hesaplar, insan aklının erebildiği kadar isabetle yapılmıştır. Plânın tatbiki için bütün devlet memurlarımız, uzmanlarımız, teknik adamlarımız her türlü kabiliyetleriyle gece gündüz çalışacaklardır. Bu çalışma şeklinde başarılı olmaya mecburuz. Bu sene içinde iktisadî hayatımızda gelişme, iş hayatımızda genişleme bekliyoruz. Bütçe yılı sonunda Hükûmetin size yüz akıyla hesap vermesi aziz emelimizdir. Şu anda, bütün milletleri geliştirmiş ve ilerletmiş olan hesaplı, plânlı çalışma çığırı açılmış oluyor. Bu yolda geçireceğimiz bir devirde, Türkiyemizin pek çok eksiklerini gidermiş olarak bahtiyarlığa kavuşacağını ümit ediyoruz. Esaslı büyük işlerin meydana gelmesini zamana, çalışmaya, fedakârlığa mal olduğunu bir defa daha tecrübe etmiş bulunacağız.
Sevgili vatandaşlarım,
Siyaset adamları için milletlerden, hele yaşama şartları zaten güç iken fedakârlık ve gayret istemenin kolay, hoş olmadığının bilinmesini isterim. Ancak büyük ve demokratik bir sistem içinde yaşamaya azimli, buna lâyık milletler ihtiyaçları söyleyen ciddî siyaset adamları ile vaad konusunda hiç füturu olmayan politika erbabı arasındaki farkı anlayacaklardır. Millete hiç yük yüklemeden, ondan hiçbir şey almadan, onun hiçbir fedakârlığına lüzum kalmadan bir memleketi kalkındırmayı kim istemez? Ama bunun yolunu keşfeden, şimdiye kadar hiçbir yerde çıkmamıştır. Bunu keşfettiğini söyleyip vatandaşlarını kandırarak başa geçenler ise, hesapsızlık ve kitapsızlıklarından dolayı en sonda bütün yüklerin en tahammül edilmezini bir nesle değil, nesillere yüklemişlerdir. Memleket idaresinde ciddiyet her şeyi baştan iyi hesaplamak ve bunu millete cesaretle bildirip onun yardımını sağlamaktır. Hükûmet olarak bizim yaptığımız budur.
Biz bunu yaparken bizi tenkid edeceklerdir, haklı ve çoğu haksız gürültü koparacaklardır, milletten istenileni gözlerde büyütüp millete bununla verilecek olanı gözlerde küçülteceklerdir. Ben bunların hepsini seçtiğimiz rejimin tabiatı icabı sayıyorum ve asla yadırgamıyorum. Siyasî felsefe ve devlet idaresi tarzı olarak demokratik usule karar verdiğimiz günden beri bu sistemin her türlü güçlüğünden geçmiş bir haldeyim. Sorumluluk taşıdığım müddetçe inandığım usulleri sebat ile takip edeceğim. Kimseye söz söyletmeksizin memleket ihya etmek usulünü, iktidarda ve muhalefette bulunduğum geçmiş zamanlarda görmüşümdür. Hulûs ile söylüyorum: Bunlar, 1963 Türkiyesinde tatbik kabiliyeti olan usuller olmaktan çıkmıştır. Usulün zahiri kolaylığı hiç kimseyi aldatmamalıdır. Medenî manâda demokratik hayatın yürümesi için esas prensipleri hiçbir surette feda etmeyeceğim. Esas kuralların herhangi bir idarei maslahat uğrunda feda edilmesine vasıta ve alet olmayacağım.
Sevgili vatandaşlarım,
14 aylık zamanda yaptıklarımız siyasî gürültüler arasında, insana görülmüyor ve gösterilmiyor gibi gelebilir. Ama her insaf sahibinin, bir vicdan muhasebesi yaptığında, 14 ay önceki durumla bugün arasındaki farkı görmemesi imkânsızdır. Size 14 ay öncenin seçim sonrası karışıklığını, endişelerini, güvensizliğini hatırlatırım. Bugün demokratik rejimin kuralları ve kanunlarıyla yerleşmesi ve emniyet içinde yürümesi memnun olacağımız bir netice olmak lâzım gelir. Vatandaşlarım bu neticenin sağlamlığından emin olabilirler. İşlerini ve hayatlarını genişletecek bütün çalışmalara emniyetle ve hevesle girebilirler. Bu çalışma hayatında ve kalkınma devresinde başarılarımız arttıkça siyasî tartışmalar azalacak hepsi kendiliğinden hâl yolu bulacak ve bizim memleketimiz de istikrarlı memleketlerin verimli gelişmesine kavuşacaktır. Geçen bir senenin sonunda, hiçbir şey yapılmadı avaneleri [âvâz/âvâzeleri] içinde, işte elinde bir kalkınma plânı, onun geniş vergi kaynakları ve dış finansman imkânlarıyla bir Türkiye belirmiştir. Parlâmentonun güvenine sahip bir sorumlu hükûmet olarak uygulama devrine geçmiş bulunuyoruz. Bu, 14 ay evvel çok kimse için sadece tatlı bir hayaldi. Demokraside her başarı böyle yaldızsız yürüyecektir ve neticeler zamanla vatandaşın memnunluğunu uyandıracaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Demokratik rejimin tabiî tenkidleri içinde iş yapılmıyor zannetmeyiniz. İş yapılmasını kesin olarak engelleyecek şartlar hasıl olursa vatandaşa faydalı olmadan iktidarda kalmayı asla düşünecek değilim. Faydalı olabildiğim müddetçe, her halde sözüne inanılır bir devlet kâdimi olarak sorumlulukta kalacağım. Bugün Türkiye’nin meselesi, plânı uygulama devrinin çalışmasını yapmaktır. Cemiyet işi ve hükûmet ödevi olarak durumumuz, hedefimiz budur. Bu program dışındaki bütün siyasî tartışmaları, mecbur olduğumuz nispette anlatmaya ve çözmeye çalışıyoruz. Vatandaşın ilimde, endüstride, hülâsa gelişmede ve ilerlemede ve sosyal ihtiyaçlarında toplanan esas ödevimiz dışındaki siyasî çekişmelere kendimizi kaptırmak niyetinde değiliz. Bunda hem dikkatliyiz, hem kararlıyız. Türkiye için ben, başka mesele bilmiyorum. Bu siyasî çekişmeler ne kadar gürültülü olursa olsun hükûmet işini bunlara çevirecek istidatta bulunmuyoruz. Biz sorumluluk taşırken, kısır oyunlar peşinde esas vazifeden kendimizi uzakta tutmayacağız. Vatandaşlarım emin olabilirler ki gelecek günler, sağlam temeller üzerinde iyi hazırlanmaktadır. Hepimizin ortak ödevimiz, faydalı olabildiğimiz müddetçe memleketimize hizmet etmektir.
Sevgili vatandaşlarım,
Selâmlarımı, saygılarımı lütfen kabul buyurunuz. Tekrar aziz bayramınız kutlu olsun.
Adapazarı’nda Denizci Subaylara Yapılan Konuşma[220]
Başbakan İsmet İnönü bugün saat 10.35’de Deniz Astsubay Gazinosuna geçmiş, Astsubaylarla eş ve çocuklarının bayramlarını kutlamıştır.
Başbakan İnönü’yü coşkun sevgi gösterileriyle karşılayan Deniz Astsubay ve eşlerine hitaben Başbakan İnönü iki konuşma yapmıştır. İlk konuşmasında “Astsubay arkadaşlarım, bayramınız kutlu olsun. Aranızda bulunmakla bahtiyarım” diyen İsmet İnönü gösterilen kabulden dolayı astsubaylara ve eşlerine teşekkür etmiştir.”
(…)
İlhami Sancar’ın coşkun alkışlar arasında sona eren konuşmalarından sonra Başbakan İsmet İnönü astsubay hanımının ricası üzerine resmini imzalamış ve mikrofona gelerek astsubaylara hitaben konuşmasını yapmıştır.
Bu konuşmasına “Sevgili arkadaşlarım” diye başlayan Başbakan İnönü şunları söylemişir:
“Meselelerinizi dikkatle dinledim. Hepsi bizim için kıymetli konulardır.
Siz yalnız ordumuzun temelini teşkil eden en kıymetli uzuvlar değil, aynı zamanda memleketin entelektüel sınıfına dahil yetişmiş evlâtlarsınız.”
Başbakan İsmet İnönü daha sonra memleketin sosyal meselelerinin şimdiye kadar dağınık bir usulla takip edildiğini anlatmış ve “Bunun maziden gelen türlü sebepleri vardır. Bu sebeplerin başında tecrübesizlik ve plânsızlık gelir” demiştir.
Plânın tatbikinin zor bir mesele olduğunu söyleyen Başbakan İnönü, plân ve plânın uygulanması konusunda astsubaylara bilgiler vermiştir.
İsmet İnönü bu arada “Memleketin her tarafında teknik elemanlar vardır. Bunların en kıymetlileri arasında ordumuzdaki astsubaylar gelir” demiş ve astsubaylara ait meselelerin memleketin diğer meseleleri gibi plâna uygun olarak çözüm yolu bulunması için sıraya konulduğunu açıklamıştır.
Başbakan İsmet İnönü daha sonra şunları söylemiştir:
“Bir noktadan emin olmanızı isterim. Biz orduda astsubayların meseleleri halledilmiş ve hevesli olarak görevlerinin başında görmek istiyoruz. Astsubaylık sınıfını kurarken bunu düşünmüştük. Şimdi de böyle düşünüyoruz.
Emin olabilirsiniz ki Bakanlarınız ve komutanlarınız emeklerinizi değerlendirmek için hükûmette ve Mecliste sizin koltuklarınızı kabartacak şekilde çalışmaktadırlar.”
Konuşması sürekli ve coşkun alkışlar arasında sona eren Başbakan İsmet İnönü’ye vaktiyle çeşitli harb alanlarında emrinde çalışmış eski bir çavuş takdim edilmiştir. Bu çavuşun da kendi yaşında olduğunu öğrenen İnönü onun genç ve dinç görünüşü karşısında kendisiyle şakalaşmış ve demiştir ki:
“Bizim neslin bir özelliği var. Bir yaşa kadar büyürüz, sonra küçülmeye başlarız. Sen de 90’ından sonra küçülmeye ve gençleşmeye başlayacaksın.”
Sinop Mayın Arama-Tarama Gemisinin Şeref Defterine Yazılanlar ve Karamürsel’de Yapılan Konuşma[221]
(…)
Başbakan İsmet İnönü Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Necdet Uran’a denizcilik ile ilgili bazı sorular sormuş, kendisinden bilgiler almış, dürbün ile sahili seyretmiş, bir ara dümenin başına geçerek gemiyi kullanmıştır. İnönü Sinop Mayın Arama Tarama Gemisinin şeref defterine şunları yazmıştır:
“Geniş, rahat Sinop’ta dinlenme, görev yapma, emsâlsiz körfezi görme olarak çok işler yaptım. Kibar ve şövalye subaylarınıza, astsubaylarınıza, erlerinize teşekkürler.”
(...)
Başbakan İnönü Ferah Kıraathanesine konan mikrofon vasıtası ile kahvenin içini ve dışını dolduran binlerce Karamürselliye hitaben bir konuşma yapmış ve şunları söylemiştir:
“Karamürselliler, sevgili hemşehrilerim,
Bizi lütufkâr bir suretle karşıladınız, size minnettarız. Soğukta zahmet ettiniz. Teşekkürler ederim.
Karamürsel’in tarihi ile iftihar ediyoruz. Siz Millî Mücadelenin önde gelen kahramanlarındansınız. Sizin hatıralarınız bizim için daima aziz olmuştur.
Bugün sizin aranızda bulunmaktan bahtiyarım. Varolunuz, sağolunuz. Sevgili Karamürselliler.”
Bursa Eğitim Enstitüsü’nde Öğrenci ve Öğretmen Dernekleri Temsilcilerine Yapılan Konuşma[222]
Eğitim Enstitüsü Mensupları ve Öğretmen Dernekleri Üyeleri;
Beni buraya davet ettiniz. Çok makbule geçti, aranızda bulunmaktan bahtiyarım.
Eğitim Enstitüsü mensupları, memleketin büyük öğretmen ve öğretim dâvasının mücahitleri olarak iş başına geleceksiniz, iyi hazırlanınız. İstikbal sizindir. Ve istikbal, sizin elinizde memleketi aydınlığa kavuşturacak.
Öğretmenlerin önemli dâvaları vardır. Bunları ciddiyet ile takip ediyoruz.
Beş yıllık kalkınma plânını ilk defa bu yıl tatbik edeceğiz, ilk yıl çok önemli ve bilhassa sosyal dâvalarda çok güçtür. Başlanan bütün meseleleri hemen halledemeyiz. İlk yıl içinde bunların hepsini halle kalkışırsak plânlama iflâs eder. Sosyal dâvalar için 1964 senesi çok zengin olacak diye ümit ediyoruz. Ona göre hazırlanıyoruz.
Siz memleketin entelektüel, kültürlü ve kıymetli evlâtlarısınız. Sizden plândaki sosyal dâvaların yürütülmesinde çok dikkatli olmanızı bilhassa rica ediyorum. Dikkatli olmak mütemadiyen ilerlemeyi temin eder. Aranızda bulunmak ve size bunları söylemek benim için büyük fırsat oldu.
Ankara’da Öğretmen Dernekleri ile görüştüm. Öğretmenin istikbalinden emin olmanızı rica ederim. Öğretmenin istikbali her yıl bir evvelkinden daha iyi olacaktır. Buna inanır ve müsterih olursanız şevkiniz artarak çalışabilirsiniz.
Memleketin büyük dâvası plânlama işinde muvaffak olmaktır. Uzun müddetten beri plânlı kalkınma diye söyleyip duruyoruz. Bunun neticelerini almak istiyoruz. Bunun neticesi alınınca her işin istikbalini intizama koyacağız. Öğretmen arkadaşlarımın bize yardımcı olmalarını isteriz.
Plân beş senede bir tatbik olacak. Herkes 1963’de ne tatbikat olacaksa onu öğrenmek istiyor. Neticesini almak 1963’de değil, 1964’de olacak.
Her taraftan şikâyet alıyorum. Herkes bizim ihtiyacımız 1964’e bırakılacak gibi değil diye şikâyet ediyor. İşi 1963’e kalacak olanların feryadı ise ayyuka çıkacak. Fakat düşünülmüyor ki, el sürülmemiş meseleler kalacak. Dolaşıyorum. Herkes kendi işini önceye almak istiyor. Talebin hududu sabrı ve insafı yok. Plânlı kalkınma bunun için çok zor bir şeydir. Herkes kendi işinin sonra yapılmasından şikâyetçi olur. Herkes işinin bir sonraya bırakılmasına razı olmazsa fedakârlık yaptığı kanaatinde olduğunu sanır. Bilmez ki plânsız beş yıl değil, 25 yıl sonra bile o işler olduğu yerde kalır. Hiçbiri tamamlanmaz. O halde plânlı kalkınma ve işlerin sıraya konması nasıl olur. Bunu her yerde öğreteceksiniz. Sizden bunu da isterim. Allahaısmarladık.
Bursa İnegöl ve Eskişehir İnönü’de Yapılan Konuşmalar[223]
“İnegöllüler, sevgili hemşehrilerim. Yalnız sizlere değil bütün şehirde bulunan İnegöllüler’e hitab ediyorum.
Hepimize size ve bize geçmiş olsun. Memleketin bir çok yerlerinde seylâp var. Sel kazalarına uğruyoruz. Her tarafta ıstırabımız var. Hepsine yetişmeye çalışıyoruz.
Seller çekildikten sonra zararlar meydana çıkıyor. Vatandaşlar her yerde durumu cesaretle karşılamışlardır. Zararlarını tamir edeceğiz.
Zengin ovalarımız biraz insafsızlık etti. Sular çekildikten sonra toprağın verimi artınca minnettar olacağım.
Tipili ve karlı bir havada aranıza geldim. Sıkıntılı halinizi gördüm. Güç zamanlarda şevkle ve kendisine güvenen vatandaşlar olarak bunlara göğüs germenizden cesaretimiz artmış olarak Ankara’ya döneceğiz.”
Başbakan İsmet İnönü daha sonra dilek ve meselelerini anlatmak için İnegöllüleri yanına çağırmıştır. İnegöllüler çeşitli meselelerden bahsetmişler, bu arada İnegöl’de bir sanat okulu yapılmasını istemişlerdir. Başbakan İsmet İnönü bunun üzerine şunları söylemiştir:
“Ben memlekette sanat okulu ne kadar çok olursa o kadar çok kazanacağımıza inanmış bir insanım. Sanat okulları ile çok uğraştım. Sanat Okulu Yaptırma Derneği Başkanının sözleri benim zihniyetime tamamen uygundur. Ama bu plânlı devirde her ihtiyacın masrafı daha önceden tayin ediliyor. Yeni masraf açamıyoruz. Fakat meşgul olacağım. Ne imkân bulabileceğimi bilemiyorum. Ama bir imkân arayacağım.
Dertlerinizi dinledik. Bunlar zihinlerimizde kaldı. Takip edeceğim. İnşallah iyi neticeler alırım.
Gözlerinizden öperim. Allahaısmarladık. Cesaretimiz artmış olarak aranızdan ayrılıyoruz.”
[Eskişehir İnönü konuşması]
(...)
Kaymakamlık binasının merdivenlerinden Bozöyüklülerin dertlerini anlatmalarını ısrarla isteyen İnönü’ye başlangıçta hiç kimse bir şey söylemek istemeyince bir Bozöyüklü “Yetkili adam burada. Kahvelerde dedikodu yapıncaya kadar gelin kendisine söyleyin” diye yüksek sesle Bozöyüklüleri dertlerini anlatmaya davet etmiştir. İnönü bunun üzerine, “Şimdi söyleyecek bir şey aklınıza gelmiyorsa bir ay sonra buradan geçeceğim, hazırlanın” demiştir.
Başbakan İnönü, İnönü bucağına gelmiş ve burada dakikalarca süren alkışlarla, “Yaşa, varol” sesleriyle karşılanmıştır. Kalabalık yüzünden Kaymakamlık binasının balkonuna güçlükle çıkabilen İnönü, yapılan sevgi gösterileri arasında konuşma imkânını bulamamıştır. İnönü yanında bulunanlardan vaktiyle karargâhı olan evin hangisi olduğunun gösterilmesini istemiş ve o zaman emrinde çalışmış bulunan İnönülüler’den bazılarıyla konuşmuştur. Bunlardan birini görünce “Ama sen İnönü’de değildin, Eskişehir’deydin, öyle değil mi?” diye sormuş ve müsbet cevap almıştır.
İnönü daha sonra kısaca şunları söylemiştir:
“Sizi selâmlamak için geldim. Muhabbetinize çok teşekkür ederim. Size yıllardan beri hasrettim. Sevginize çok teşekkür ederim. Sizleri hiçbir zaman unutmadım. Siz de beni unutmadınız. Allahaısmarladık.”
Eskişehir’de Havacı Astsubaylara Yapılan Konuşma ve Orduevi Şeref Defterine Yazılanlar[224]
Astsubaylar, sevgili arkadaşlarım,
Bir-iki gün geç olmakla beraber, bayramınızı kutlamak için bu fırsattan istifade ettim. Hepiniz Ordu içinde muvaffak ve cemiyet içinde bahtiyar ve mesut olunuz.
Ordu içindeki önemli rolünüzü ve astsubaylığın gerektirdiği görevlerinizi yerine getirmek bakımından taşıdığınız güzel meziyetleri kumandanlarınızdan işitiyor ve sizinle iftihar ediyoruz.
Astsubaylık, yeni ordularda önemli kısımlardan biridir. Astsubaylar bizim ordumuzda da görevlerini şuurla yapan kıymetli uzuvlar halindedir.
Gölcük’te de Denizci Astsubaylarımızla konuştum. Astsubaylarımızın çok önem verdiğimiz bir çok sosyal meselesinden her geçen gün bir esaslısını temine çalışıyoruz.
Astsubaylık bizde iyi kurulmuş bir durumdadır. Astsubaylarımızın sosyal ihtiyaçları bizim için önemlidir. Ancak, takdir edersiniz ki, sosyal ihtiyaçlar en zengin memleketlerde bile sıraya ve zamana, ayrıca plân içinde sıraya göre tekâmüle bağlıdır. Bütün sosyal ihtiyaçların hepsini birden bir yılda temin, hususiyle bizim gibi kalkınma içinde bulunan memleketler için imkânsızdır. Kalkınmış memleketler bile sosyal hizmetleri temin için plân içinde sıraya koymaya zaruret duymaktadırlar.
Eğer cemiyet bir kalkınma plânının zaruretlerinden olan meselelerin ve ihtiyaçların sıraya konmasını ve sabretmesini bilecek olgunlukta ise bütün meseleler cemiyetimizde uzun zamanda halledilecektir. Uzun zamandan bahsediyorum: Plânsız bir uzun zamana nisbetle, plânlı bir kalkınmada uzun zaman, tahmin edilemiyecek kadar kısa zamandır.
Hepimiz diğerimizin ihtiyacının ne durumda olduğunu göremiyoruz. Ancak kumandanlarınız, amirleriniz ve devletin başında bulunanlar, bu ihtiyaçların teminini bir sıraya koymak durumunda kalıyorlar. İhtiyaçlarımızın karşılanmasının başka ciddî usulü yoktur.
Ailelerinize bu bayram için sağlık dileklerimi ve selâmlarımı, gelecek bayramlar için de iyi dileklerimi söyleyiniz. Hepinizin gözlerinden öper, sevgi ve selâmlarımı ifade ederim.
[Orduevi Şeref Defterine Yazılanlar]
Eskişehir Astsubay Orduevinde Astsubay arkadaşlarımızla bayramlaşma hatırası. Astsubaylarımıza vazifelerinde başarı ailelerine bahtiyarlık dilerim.
Eskişehir’den Ayrılırken ve Sivrihisar’da Söyledikleri [225]
Başbakan İnönü Orduevinden ayrılırken gazetecilere şunları söylemiştir:
“Eskişehir’de çok istirahat ettim. Seyahatimden çok memnun dönüyorum. Eskişehir’den çok memnun ayrılıyorum.”
[Sivrihisar’da]
“Sivrihisarlılar, aziz hemşehrilerim;
Sizi çok iyi gördüm, sizi de, şehrinizi de, neşeli ve sıhhatlisiniz. Çok fırtınalı yerlerden geldim; burası iyi. Sivrihisar’ın kadrini biliniz.
Bereketli günlerde inşallah aranıza yine gelirim. Eskiden de aranızda kalmıştım. Yazın gelmek ve bir-iki gün dinlenmek isterim.
Allahaısmarladık, Sivrihisarlılar.”
Ankara Polatlı Topçu Okulu’nda Subaylara Yapılan Konuşma ve Okulun Hatıra Defterine Yazılanlar[226]
Sevgili arkadaşlarım,
Sizin aranızda mesleğimin ilk gününü ve bütün hayatımda en aziz devrini hatırlıyorum.
Sizin aranızda başladığım askerlik vazifesinin en ileri kademelerini ve en ağır sorumluluğunu taşımak bahtiyarlığına kavuştum. Hazarda, sulh vaktinde yüksek rütbeli bir Topçu Subayı olarak, en yüksek askerî vazifeleri, seferde de en sorumlu vazifeleri aldım. Bunun hepsinin içinden askerlik mesleğine, hususiyle kendi mesleğimize bağlandım. Askerliğin bir hususiyeti vardır: En kuvvetli yeri, en zevkli tarafı herkesin kendi mesleğini sanmasıdır. Biz de o kanaatle yetiştik. En zevkli, en verimli mesleğimizin şerefli hayatını nihayetine kadar geçirdik.
Deniz Kumandan arkadaşım, sizleri hatırdan çıkarmamamı söyledi. Bunu, eski bir Topçu Zabiti olarak, beni hatırdan çıkarmayacağınızın teminatı, vaadi kabul ettim; sevindim. Ben sizi hiçbir vakit hatırdan çıkarmadım; elverir ki ben sizin hatırınızda kalayım.
Aranıza, memleketin bin bir meselesi içinde dolaşıp geliyorum. Burada kısa bir durma ile dinlendim, kuvvetlendim. Cesaretim artmış olarak vazife başına dönüyorum.
Sağolunuz; hepinize sevgilerimi, selâmlarımı ve sarsılmaz güvenimi ifade etmek isterim. Sağolunuz, varolunuz.
[Topçu Okulu şeref defterine yazılanlar:]
Topçu Okulunda samimî toplantı.
Okul Kumandanı ve subayları bizi arkadaşça ve âlicenap kabul ettiler. Topçu Okulumuzla daima iftihar ediyoruz.
Sel Baskını ve Yurt Gezisi ile İlgili Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[227]
Sevgili Vatandaşlarım,
Bayram tatilinden faydalanarak yurt içinde birkaç günlük bir gezi yaptım. Niyetim kuytu ve tenha bir yerde dinlenmekti. İzmit Körfezinde Gölcük’ü seçtim. Ancak, hem dinlendim, hem de oldukça geniş ölçüde bir inceleme ve vatandaşlarımla temas edip öğrenme fırsatı buldum. Size şimdi kısaca, hepsini anlatacağım. Önce, Silâhlı Kuvvetlerimizin durumunu bildireyim. Gölcük donanmamızın önemli bir merkezidir. Deniz Kuvvetlerimizin birçok birliği ve değerli deniz fabrikalarımız oradadır. Selâhiyetli büyük Amiraller ve çok sanatkâr mühendisler, uzmanlar orada görev başındadırlar. Deniz Kuvvetlerimizi çok iyi buldum. Er’inden, Astsubay’ından, Subay ve daha büyük Kumandanlardan kiminle temas ettiysem mutlaka bir fayda elde ettim. Başlamışken Ordu ile teması bitireyim. Dönerken Eskişehir’de, Hava Kuvvetlerimizin önemli bir merkezinde misafir oldum. Orada da Hava Kuvvetlerimizin büyük Komutanları, Subayları ve Astsubaylarıyla temas ettim. Kuvvetlerimizin hali ve geleceği üzerinde değerli bilgiler edindim. Polatlı’da, Kara Kuvvetlerimize ait Topçu Okulunda kaldım. Müstesna bir Subay heyetinin mesleğin yüksek öğretimini ve öğrenimini yaptığı muhitte birkaç saat geçirmek beni hakikatin bahtiyar etti. Ben aslında Topçu Subayıyım. Onun için, seyahatimin askerî kısmının Topçu Okulunda bitmesi bu sefer bana hususî bir zevk verdi. Bu ziyaretlerimin her birinde Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı yanımda bulundular.
Umumî olarak şunu söylemek isterim: Her sınıftan, her rütbeden Subay ve Astsubayla yakın temas ettim Ordumuz askerî vazifesi ile candan meşguldür. Memleketin iç ve dış emniyetini her türlü ahvalde koruyacak kudrettedir. Ciddî bir görev aşkı ve disiplini içindedir. Vatandaşlarım Ordularına yürekten güvenebilirler.
Bir noktayı da, teşekkürle vatandaşlarıma bildirmek isterim. Memleketin herhangi bir köşesinde bir tabiî âfet olduğu zaman ordunun bütün mensupları bütün vasıtalarıyla, gece gündüz demiyerek vatandaşa yardıma koşmakta ve ona hizmet arzetmekte yarış halindedirler. Her yerde vatandaşlarım, özellikle bu salgın halindeki su baskını ve soğuk şiddeti zamanında ordudan bana minnetle bahsetmişlerdir. Orduya bu vesile ile bu hizmetleri için teşekkür etmek ve vatandaşlarımızı orduya karşı sevgilerini iftihar edilecek bir seviyede gördüğümden dolayı memnunluk duygularımı bildirmek isterim.
Su baskınının zararlarını ve kışın yarattığı güçlükleri Adapazarı, İzmit, Bursa etrafında geniş ölçüde gördüm. Su baskınları bir çok yerde hasar yapmıştır. Ve zararlar ilk anda mübalağa ile ürküntü yaratmıştır. Şimdi sular yataklarına kısmen çekilmeğe başlamış ve zararlar mübalağalı ölçülerinden oldukça kaybetmişlerdir. Hattâ bazı yerlerde, suların bıraktığı tortunun gübre gibi faydalı olacağı ümidi de vardır. Mevsimlerin hakkıyla hüküm sürmesinin müstahsil vatandaşlarımda bu senenin iyi mahsul senesi olacağı düşüncesine de yer verdiğini memnuniyetle gördüm. Bu milletçe en halis temennimizdir.
Bir noktayı hem vatandaşlarıma, hem devletin özellikle büyük memurlarına belirtmek isterim. Devletin başlıca idare amirleri ve mütehassıs dairelerin başkanları nerede vatandaşın yardımına koşmuşlarsa çok faydalı olmuşlardır. Vatandaş bunu şükran ile anmaktadır. Bu vesile ile bütün Devlet memurlarına tekrar hatırlatmalıyım: Devlet hizmetinin ve büyük devlet memurunun itibarı asıl âfet zamanında kazanılır. Aksine ihtiyaç zamanında eksik kalan memur, bütün ömründe telâfi edemiyeceği bir kayba uğramış olacaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Bütün temaslarım boyunca her yerde plân hakkında ilgi gördüm. Suallere ve hesaplara muhatap oldum. Umumî olarak vatandaş plânı benimsemiştir. Ondan çok şey beklemektedir. Esaslı noktalarda vatandaşın aydınlanmaya ihtiyacı vardır. Örnek olarak, şu tarz durumlar gördüm: Bir çevre, meselâ suyunun veya elektriğinin 1963 programında bulunduğunu öğrenmiş. Şimdi ısrar ile beni ikna etmeğe çalışıyor, ihtiyacı 1963’ün ilk ayında yapılsın diye.. 1963 senesi içinde sırası gelmesini beklemeğe sabrı kalmamış. Yahut, kendi ihtiyacının 1964’de ele alınacağını öğrenmiş. Şimdi illâ bu ihtiyacın yerine getirilmesini 1963’e alınmasını istemektedir.
Bu arzuyu, bu sabırsızlığı çok iyi anlıyorum. Derdi, sıkıntısı, ihtiyacı çok bir memlekette vatandaş böyle düşünecektir. Ama bunlar hep, plânın yanlış anlaşılması konusudur. Biz plânlı kalkınma yapacaksak, kimi işler meselâ 1963’de yahut 64’te, yahut 67’de yapılacak, kimisi hattâ bundan sonraki plâna kalacaktır. Uzun boylu çalışıp inceledikten sonra, yapılış şekli kararlaşınca ona sabırla rıza göstermek, plânlı kalkınma devrinin mutlaka dayanılması lâzım olan zaruretidir. Samimî vatandaşa bu gerçeği anlatmak mümkün oluyor ve daima olacaktır. Siyaseti istismar sanatı sayan tahripçiye bu gerçeği anlatmaya çalışmakta esasen fayda yoktur. Plân böylece isabetsiz tesirler ve zorlamalardan korunarak tatbik edilirse semere verebilir ve plânın semere verecek şekilde tatbik edileceğinde vatandaşlarım emin olabilirler. Herkesin bütün dertleri bir anda halledilmeye kalkışılırsa hiçbir şey halledilemez, her şey çarçur olur, imkânların tamamı bir vaat ve taviz yarışı içinde heba olur. Bu tutumun kısır neticelerini biz de, başka memleketler de zaman zaman çekmişizdir. Buna karşı her yerde plânlı kalkınma tavsiye edilmiştir.
Bunları anlatmaya çalıştım ve çok yerde vatandaşlarım beni anladılar. Ancak bir defa daha gördüm ki, plânın başlamasında ve tatbiki devrinde vatandaşa çok anlatılması lâzımdır. Bunu ilgili devlet daireleri için söylüyorum ve basınımızdan yardım rica ediyorum.
Sevgili vatandaşlarım,
Halkımızın sıkıntıları vardır. Bunları bir defa daha yakından ve yerinde gördüm. Hükûmetin programının temeli bu sıkıntıları gidermektir. Plân fikri bundan doğmuştur. Plân fikri kabul edildiği için malî kaynaklar tedarik edilmek vazife olmuş ve bu vazife milletçe anlaşılarak Büyük Meclis tarafından Vergi Kanunlarına bağlanmıştır. Şimdi zam şeklinde meydana çıkan malî ihtiyaç geniş ölçüde sıkıntı sebebi, samimî şikâyet konusu ve tabiatiyle bunların yanında siyaset zemini olmaktadır. Bunları her vesile ile anlatmağa çalışacağız.
Aslında mahsuller müstahsilimize memnunluk verecek fiyatlar getirmiştir. Bu sene ihracatımız, başta yapılan tahminleri aşmıştır. Köylü ile sükûnet ve insaf ile konuşulduğu zaman, onun sâde ve samimî ruhuyla memnunluk ifade ettiği şükranla görülmektedir. Köylünün cebine para girmiştir ve değeri sağlam para girmiştir. Piyasa durgunluğu denen şeyin ortadan kalkması bunun neticesidir. En son olarak dokuma sanayii de sıkıntısını gidermiştir. Her tarafta bir hareket başlamıştır. Baharda bunun daha da çok artmasına şahit olacağız. Halk çok politika yapıldığından ve memleket meseleleri üzerinde kâfi derecede eğilme olmadığından şikâyet etmektedir. Gerçek şudur ki, memleketin durumu, yayılmakta olan karamsar havayı haklı çıkaracak halde değildir. Kuraklık ve âfet zararları sebebiyle zarar gören yerlerimiz ziraî kredilerden ve bunun neticesi olan tohumluk ve gübre ihtiyaçlarından bahsetmektedir. Bunların hepsini köylü ağzından dinlemekte ve değerlendirip takip etmekteyiz.
Bugün, daha dertli olan şehirlerimizdir. Bu dertler çeşitli ve önemlidir. Şehirler büyüdükçe meseleleri tabiî daha karışık oluyor. Meselâ İstanbul’da son bir iki günlük müstesna fırtına ilk saatlerde bütün hizmetleri durdurmuş gibiydi. Sebatla, fedakârane çalışılarak güçlükler yeniliyor. Demek istiyorum ki, köylü vatandaşın meseleleri gibi şehirli vatandaşın meseleleriyle de, hükûmet olarak önemle meşgulüz.
Bu seyahatimde sosyal meselelerimiz, meslek sahiplerince, işçi ve işveren münasebetleri açısından bana her yerde anlatılmıştır. Siyasî istismarın işlemesine imkân olmayan samimî muhitlerde bu meselelerin hepsini kolaylıkla görüştüm, inceledim. Çalışma hayatımızın intizam içinde, karşılıklı anlayış içinde, sabırlı ve mütemadiyen ilerleyen bir gelişme içinde gerçekleşeceğini karşılıklı konuştuk. Meclis’te bulunan kanunları bana söylediler. Kendilerine, Meclis açılır açılmaz bu kanunların çıkarılacağını bildiririm.
Sevgili vatandaşlarım,
Size her şeyi açık açık anlattım, edindiğim intibaları bildirdim. Ne iyileri büyüttüm, ne kötüleri küçülttüm. Memleketin gerçek durumunu, bütün taraflarıyla bilmenizi istiyorum. Beş yıllık plânın yürürlüğe girmesinin ilk günlerindeyiz. Vatandaş için sabırsızlık olduğu kadar, devlet dairelerinin büyük bir hızla hazırlıkları içine girmişizdir. Bu görevleri yakından takip etmek kararındayız. İşler hakkında benden sık sık bilgi alacaksınız.
Aziz hemşehrilerim, selâmlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
CHP Parti Meclisinde Güncel Siyasi Konulara İlişkin Yapılan Konuşma Özeti[228]
İsmet İnönü konuşmasında bilhassa rejim meselesi üzerinde durmuş ve “Rejimi beğenmiyenlerin olaylara yanlış teşhis koyanlar olduğunu, bunların büyük bir kısmının bilmeyenler, yani sâf kimseler diğerlerinin de kasıtlı hareket edenler olduğunu” söylemiştir.
Daha sonra, stratejideki bir umumî kaidenin üzerinde duran İsmet İnönü, bir seferin başlangıcında yapılan hatanın bu seferin devamında ve neticesi üzerinde müessir olduğunu belirtmiş ve Halk Partisi’nin vatandaşlar arasındaki gerginliği kaldırmak için sarfettiği gayretleri izah ederek, bu arzunun ve gayretin neticesinde tamamen ayrı görüşte olduğu görülen bir parti ile birinci koalisyonun yapıldığını anlatmıştır.
Genel Başkan İsmet İnönü ayrıca, koalisyona iştirak eden partilerin görevleri üzerinde de durmuş ve umumî görünüşü açıklamıştır. Bu konuda C.H.P.’lilere büyük görevler düştüğünü belirten İnönü, bundan sonra da büyük görevlerin geleceğini ifade etmiştir. İnönü bu arada plânlı kalkınma konusunda izahat vermiştir.
Ankara Radyosundaki Bir Açık Oturumda Dış Yardım ve İktisadi Konulara İlişkin Yapılan Konuşma[229]
Ankara Radyosunun dün gece saat 21.00’deki açık oturum programına katılan Başbakan İsmet İnönü, önemli konulara değinen bir konuşma yapmış ve kendisine sorulan soruları cevaplandırmıştır.
İlk olarak dış yardım konusunu ele alan İnönü, bu konuda, “Dış yardımın şartları memleketin halde ve istikbalde dayanabileceği mâkul kalkınma şartları olmalıdır. Bunların temin edilmesi, içerde siyasî ve ekonomik şartların mevcut olmasına bağlıdır. Kalkınma istiyen millet kendi kudreti dahilinde olan fedakârlığı en ileri ölçüde yapacak, yaptığını gösterecek, tamamlıyamadığını da isteyecektir” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü, açık oturum saatinde geçen yılın iktisadî durumuna da temas ederek şunları söylemiştir:
“1962 yılının muvaffak olmamış bir yıl sayılması, esasında yanlıştır. Doğru ve inanılır esaslar bize göstermektedir ki, 1962 yılı 1958’den beri devam eden bir duraklama devresinin kesin olarak ekonomik açılma devrine geçmesi ve resesyon denilen durma ve gerileme zamanının istikrarlı bir ilerlemeye dönmesi yılıdır. 1962’de kalkınma hızı, % 5.5’i bulmuştur. Aynı yılın tarım istihsali % 8.2, sanayi istihsali % 10.9 ve ihracatı % 22 oranında artmıştır.”
Vatandaşın güvenini belirten ve dolayısiyle piyasanın hareketlendirildiğini gösteren işaretler hakkında fikri sorulan İnönü, “Senenin ilk on bir ayı zarfında genel mevduat toplamı 1 milyar lira çoğalmıştır. Bu paranın 362 milyonu vadeli mevduattır. Son 20-25 yıl içinde mevduat hacminin banknot hacmına oranı ancak dört kere % 192 ile % 194.7 arasında olmuştur. 1960 Haziran’ında bu oran % 171, Eylül’ünde % 162 idi. 961 Eylül’ü ise % 171 olarak görülüyor. Bundan bir yıl sonra da yani 1962 Kasım’ında % 194.5 tir. Demek ki vatandaş çoğunlukla parasını vadeli-vadesiz mevduata yatıracak güvene gelmiştir. Vatandaş, ekonomik vaziyete ve siyasî istikrara inanmadığı için parasını meydana çıkarmıyor sözü genel olarak ve temelinden yanlıştır”demiştir.
“Kamu cari ve özel tüketim harcamalarında önemli artışlar olmuştur” diyen İnönü, konuşmasına devamla şunları söylemiştir:
“Geçen yıl bir duraklama devrinden kesin olarak çıkıp güven ve istikrar içinde açılma devrine geçiş ameliyesi başarılmıştır. Görüyorsunuz ki, 1963’e içerden ve dışardan daha geniş malî kaynaklarla hükûmet de özel teşebbüs de geçmiş bir yılın öğrettikleri ile girmiştir. Bu bakımdan kalkınmanın ilk yılını kesin başarı ile bitireceğimize tamamiyle inanmaktayız.”
Özel sektörün yatırımları hakkında Devlet Plânlama Teşkilâtı ile yakın bir temasın kurulmakta olduğunu, ihtiyaca göre yeni tedbirlere gidileceğini, uzmanların tahminlerine göre 1963’de özel sektörün takati ile hevesinin artacağını söyliyen Başbakan İsmet İnönü daha sonra personel meselesi ile ilgili bir soruya verdiği cevapta şunları ifade etmiştir:
“Bütün plân devresinde ve özellikle ilk yıllarda devlet teşkilâtı idareci ve memurları, özel teşebbüste de aynı durumda olan görevliler için alışma ve verimli bir surette çalışma vasıfları birinci derecede lüzumlu olan şartlardandır. Devlet teşkilâtının idareci ve uzmanlarına bir özel teşebbüsün imkânı nisbetinde aylık ve masraf veremiyoruz. Kalkınmanın başlaması ile beraber daha meydanda artmış bir imkân olmadan kâfi derecede maaş zamları yapamayız. Memurlarımız, iyi çalıştıkları takdirde yeni plânın tahakkuk ettiği oranda kendi durumlarını iyileştirecek imkânı da hazırlamış olacaklardır. Plânın başarı ile tatbiki büyük ölçüde idareciler ve memurların ehliyet ve vazife duygularına bağlıdır.”
İnönü Personel Kanununun Meclis’e mümkün olduğu kadar kısa zamanda sevk edileceğini, Bakanlar Kurulunun memur statüsünün temelini tâyin edecek hükümler üzerinde çalıştığını ve memurun hâl ve istikbalini daha sağlam esaslara bağlıyacak ıslâhatın tatbikine başlanacağını belirttikten sonra, bazı inşaat malzemeleri ile gıda maddelerine karşı olan aşırı talep ve bunların durumları hakkındaki soruyu ise şöyle cevaplandırmıştır:
“Plân tatbikatının herhalde ilk yıllarında bazı maddeler üzerinde fazla talep ve bu sebeple de fiat artışı olacağını iktisatçılarımız tahmin etmektedirler. Hükûmet bu konu ile ciddî surette meşguldür. Bakanlıklar arası iktisadî işbirliği kurulunca bu hususta bir tebliğ yayınlandı. Burada yalnız iktisadî tedbirler dikkate alınmıştır. Şimdilik görülen, inşaat malzemesinde yerli istihsalimizin kâfi gelmemesi ihtimalidir. Bunun gibi ziraî istihsalimiz artıncaya kadar tarım maddelerine talep daha da çok artacaktır. Aslında, yerli imalâtımızın ve Amerika anlaşmaları ile tarım maddelerinde sağladığımız dengenin kifayet edeceği hesap edilmiştir. Fakat bunların kifayet etmiyeceği vesvesenin suni veya tabiî olarak beslenmesi de vârit görülüyor. Bu ihtimallere karşı bir darlık olursa bundan istifade etmek istiyenler umduklarını bulamayacaklardır. Çünkü ihtiyacı karşılayacak ithalâtı derhal yapacağız.”
Başbakan İsmet İnönü, daha sonra, koalisyonun çözülmesi, Bakanlar Kurulunda değişiklik yapılması hakkında sorulan bir soruyu cevaplandırarak, “Koalisyon hükûmetinin sağlamlığını şüpheye düşürmek için siyasî cereyanların, muziplik derecesini aşan gayretlerini görüyorsunuz. Başarılı bütün yolları açmış olan karma hükûmetin sağanaklara metanetle karşı koyacağını söylemek mübalâğa olmasa gerek. Yeni bir protokol yapmayı da düşünmüyoruz.”
Türkiye’ye yardım konsorsiyumunun tesbit ettiği yardım miktarı ile ilgili bir soruyu Başbakan İnönü şöyle cevaplandırmıştır:
“Konsorsiyumun tesbit ettiği yardımdan istifade edeceğiz. Yardım bir yıl için tesbit edilmiştir. Bu yıl içinde 1964 hazırlıkları başlıyacak, bu hazırlıklar iç plânlamayı olduğu kadar, dış plânlamayı da kapsayacaktır.
Dış yardım konusunda vatandaşların bazı noktaları açık olarak bilmesi lâzımdır. Dış yardım her yıl için kâfi sayıda temin edilmelidir. Dış yardımın şartları memleketin halde ve istikbalde dayanabileceği makûl kalkınma şartları olmalıdır. Bunların temin edilmesi, içerde siyasî ve ekonomik şartların mevcut olmasına bağlıdır. Geçen yirmi yıla yakın bir müddet zarfında yardım yapmak fikri iyi niyetli ve dost muhitlerde çok önemli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme şudur:
Siyasî ve savunma kaderleriyle birleştiğimiz milletler bile israf etmek için, gösteriş yolunda heba olmak için para vermek istidadında değillerdir. Kalkınma istiyen millet kendi kudreti dahilinde olan fedakârlığı en ileri ölçüde yapacak, yaptığını gösterecek, tamamlıyamadığını da istiyecektir. Yoksa, vergisini arttırmayacak, israf edecek, mallarını ihtiyaçlarını yardım eden milletin vatandaşından daha ucuz sağlamak için o memleketin vatandaşından yardım talep edecek, böyle bir devir hiçbir zaman tekrar gelmiyecektir. Bu bakımdan siyasî maksatlarla vergi zamları aleyhinde bulunmanın, milletin hali ve istikbali için ne kadar zararlı bir tutum olduğunu her vatandaşın bilmesini isterim.
Bu vergi zamlarının mahiyet ve teferruatı üzerinde Maliye Bakanı arkadaşımdan vatandaşlarımıza geniş bilgi vermesini ayrıca rica ettim.”
Erzurum’un Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanı Hüseyin Meydanoğlu’na Gönderilen Mesaj[230]
Sayın Hüseyin Meydanoğlu
Vali ve Belediye Başkanı
Erzurum’un Kurtuluş bayramına nazik dâvetinizi sevinçle aldım. Bu bayramda bulunmak benim için büyük bir arzu idi. Erzurum’un kurtuluşu Birinci Cihan Harbi içinde ve ondan sonra İstiklâl Harbi içinde bütün memleket için iki defa iki kat bayram olmuştur. Birinci Cihan Harbinin en felâketli son devrinde, vatanımızın selâmetli ve aydın istikbalini müjdeleyen ışık, Erzurum’un kurtulmasından ve Kars’ın alınmasından doğmuştur. Ondan sonra Doğu hududumuz tekrar kararmış ve Erzurum üzerinde endişeler artmıştı. Millî Mücadelenin kurtuluş neticesini, tekrar Erzurum’dan başlayan hazırlıkların ve nihayet askerî zaferin neticesiyle milletimiz elde edebilmiştir.
Erzurum karanlık günlerin daima aydınlığa dönmesinin öncüsüdür.
Erzurum yüz seneden beri büyük seferlerin tehlikeleri ortasında gaziler otağı olmuştur.
Erzurumlulara tebriklerimi, sevgilerimi ve saygılarımı söylemenizi sizden rica ederim.
Başbakan
İsmet İnönü
Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanı Ahmet Gümüşlü’ye Gönderilen Mesaj[231]
Maraş’ın kurtuluş yıldönümünü sevinçle kutluyoruz. Maraş’ın Millî Mücadele’deki yerini, kutlama bayramında aranızda bulunup anlatmak isterdim. Maraş mücadelesi, bütün kurtuluş mücadelelerinin içinde iftiharla hatırlanacak bir yüksek vasıftadır. İstilâ eden Cihan Harbi galibi devlet Maraş’da mukavemete uğramasaydı, Anadolu istilâsının çok tehlikeli bir teşebbüs olduğu güç anlaşılacaktı. Maraş’taki bütün sade vatandaşlar dünyaya yalnız başına hükmedecek bir kudreti ruhlarında duyarak ayaklanmışlardır.
Maraş mücahitleri ile 40 seneden beri tazeliğinden zerre eksilmeksizin iftihar ediyoruz.
Gelecek nesillerimize Maraş mücadelesini bir abide gibi öğreteceğiz.
Kutlama içinde bulunan bütün vatandaşlarıma yürekten taşkın sevgilerimi ve saygılarımı söylemenizi rica ederim.
İsmet İnönü
İç Politika Konularına İlişkin Gazetecilerin Sözlü ve Yazılı Sorularına Verilen Yazılı Yanıtlar[232]
Tekrarlanmak istenen mücadele
Soru 1: Adalet Partisi’nin tertiplediği mitingler ve Gümüşpala’nın yurt gezisinde söylediği sözler, yaptığı hücumlar, ileri sürdüğü ithamlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap 1: Düşündüğüm şudur: Ben, bana karşı böyle bir muhalefet daha geçirdim. Sabit bir iki konu alabildiğine istismar edilerek vatandaşlar üzerine tesir etmeğe ve oy toplamağa çalışılmış ve muvaffak olunarak iktidara gelinmiştir. Ellerinde sigara paketleri, bunları 5 kuruşa satacaklarını söylemişler ve inandırmışlardır. O zaman vatandaşımız tecrübesizdi. İktidarın, ne yapılırsa yapılsın gitmeyeceği vesvesesinde idi. Her sınıftan çok vatandaş için mühim olan mesele, çok kudretli görünün İsmet Paşa’nın bir defa bertaraf edilmesi idi. Bu çeşit siyasî mücadele tecrübe edildi, muvaffak oldu. Getirdiği fayda şudur: İsmet Paşa’nın dâvasında samimî olduğunu ve demokraside iktidar değişmesinin tabiî ve lüzumlu bulunduğunu meydana çıkardı, yani demokraside bir büyük ilerleme kaydedilmesini temin etti. Ama demokraside siyaset mücadelesi esaslı fikre dayanmazsa ne hastalıklar ve zararlar husule geleceği de aynı zamanda anlaşıldı.
O günlerden beri hepimiz, bütün vatandaşlar, siyasî hayatta çok şey öğrendik. Sakat ve zararlı yollardan, sakat ve zararlı neticeler ulaşmak sakınılması kabil olmayan bir tabiat hâdisesidir.
Tekrarlanmak istenen bu çeşit mücadeleyi sükûnetle seyrediyorum ve vatandaşlarımın sağduyularına saygı besliyorum. Meselâ kalkınma istiyoruz ama malî kaynak istemiyoruz, yahut vatandaş vergi vermeksizin malî kaynaklar havadan gelsin istiyoruz, kalkınma için plân istemiyoruz. Pilâv istiyoruz.. Büyük siyaset yapmak vazifesinde ve iddiasında bulunan insan vatandaşa saygı duygusunu unutmaksızın bu sözleri söyler mi?
Bu çeşit mücadeleden hiç ürkmüyorum. Bu ârızalar seçtiğimiz ve sebat etmek istediğimiz demokratik hayatın her memlekette görülen cilveleridir.
Hiçbir şiddet tedbiri
Soru 2: Hükûmet, açılan bu kampanyaya karşı bir tedbir düşünmekte midir?
Cevap 2: Hükûmet bu kampanyalara karşı hiçbir şiddet tedbiri düşünmemektedir. Mevcut tedbirler kâfidir. Dermanları olduğu müddetçe masrafını ödeyip adam toplasınlar, görüşsünler, konuşsunlar. Bir büyük tekâmül devri geçiriyoruz. Temenni edelim ki bu devir, mümkün olduğu kadar, geçmiş hâdiselerden ders almış olan insanların kaderiyle geçsin. Beklenir ki, vaktiyle ardı arkası kesilmeyecek sanılan yürüyüşler gibi bu kampanyalar da zamanın dersi ile hızını alsın, vatandaşın ilgisizliği ile sönüp gitsin, unutulsun.
Samimî olarak inanmaktayım ki demokrasi, bir ciddî ihtiyaca karşılık olmayan her aşırılığın hakkından gelecek kudrete ve vazifesinde ve iddiasında bulunan insan vatandaşa saygı duygularına, bünyesine sahiptir.
Bayar’ın durumu
Soru 3: C. Bayar’ın durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bayar’ın tahliyesine taraftar mısınız? Tahliye edildiği takdirde, bu bir ihtilâf doğurabilir mi? Bayar yurt içinde mi kalmalıdır, yoksa yurt dışına mı çıkarılması doğru olacaktır? Bayar’ın tahliyesi bazı taşkınlıklara sebep olduğu takdirde hükûmet nasıl hareket edecektir?
Cevap 3: Bayar’ın durumu olarak bir şey düşünmek iştigalimiz ve yetkimiz dışındadır. Bugün bahis konusu olan, sıhhi durumu muayeneye ve tetkike arzedilmiş olan bir hükümlünün göreceği muameledir. Adalet Bakanımız etrafı ile tafsilâtıyla hâdiseyi umumî efkâra arzetti. Sıhhî ve adli mercilerin varacakları netice derhal tatbik olunacaktır.
Bayar’ın yurt içinde kalması veya yurt dışına çıkarılması gibi bir meselemiz yoktur. Hakkında verilen hükümler kendisine ne hak veriyorsa o hakkı dilediği gibi kullanmak tamamiyle kendisine aittir.
Bayar’ın tahliyesinin bir taşkınlığa sebep olacağına ihtimal vermiyorum. Sebep olursa, selâhiyetli merciler ihtilâfı bertaraf edecek tedbirleri kanunlar içinde bulacaklardır.
Lüzum hissetmiyorum
Soru 4: Bir Adalet Partili gazetede açıklandığına göre Alpaslan Türkeş ihtilâle, bu hareketin tekerleğine çomak sokmak gayesiyle ve kasdi mahsusla katılmıştır. Bunu, ihtilâlin önlenmez hâl aldığını gördüğünden yapmıştır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Cevap 4: Hiçbir şey düşünmüyorum. Bir şey düşünmek için de bir lüzum hissetmiyorum.
Çok ciddi meseleler
Soru 5: Bugün siz ve hükûmet ne ile meşgul bulunuyorsunuz? Sizce Türkiye’nin en önemli meselesi nedir?
Cevap 5: Şimdi suallerin, vatandaş için en önemi olan yerine geldik. Hükûmet bugün çok ciddî meselelerle meşguldür ve dikkatini dağıtacak imkâna sahip değildir. Biz ciddî bir tamire muhtaç olan iktisadı ve sosyal durumun güçlüklerini çetin tedbirlerle çözmek ödevindeyiz. Vatandaşımız bu uğurda çok çalışmaya ve fedakârlık etmeye kararlıdır. Biz vatandaşın son derece verimli ve derin saygıya lâyık olan bu gayretini değerlendirmeye mecburuz. Meydanlarda durgunluk, darlık propagandası yapılırken, biz plânlı devrin getirdiği ve getireceği genişlik, hareket ve canlılık gelişmesine hazırlıklı bulunmanın gayreti içindeyiz. Bunların bizden istediği şartları bir bir yerine getirmeye çalışıyoruz, tamamiyle iktisadî olan tedbirlerimizi alıyoruz. Durgunluk gidip canlılık başladığına göre, ona istikamet vermek, yeter vasıta bulmak Hükûmetin büyük işidir. Vatandaşımız bize bu hususta yardımcıdır. Neyle meşgul olduğumuz hususunda pek yakında vatandaşlarıma radyoda hitap edeceğim, tafsilâtlı bilgi vereceğim. Bugünden söyleyeceğim şudur: Vatandaşımız gelişmenin ve kalkınmanın mümkün olduğuna inanmıştır. Vatandaşın inancını değerlendirmek aziz vazifemizdir. Bunda muvaffak olduğumuz nisbette, miting meydanlarında yapılacak tahrik eğlence sınırını aşmayacaktır. Vatandaş memleketin gerçek manzarasının o meydanlarda çizilmek istenen manzara olmadığını, insaf ile düşündüğü zaman görüp anlamakta, gündelik hayatında hissetmektedir. Bunu ona daha iyi hissettireceğiz. Herhalde miting politikacılarının, haklı çıkmak için vatandaşın gelişme ve kalkınma hareketlerinden meyus olmasını istediklerini farzetmeyi, onlara karşı bile insafsızlık sayıyorum.
14 Mart Geleneksel Tıp Bayramı Dolayısıyla Yapılan Konuşma[233]
(...)
Öğrencilerin sevgi gösterileri ve alkışları arasında güçlükle kürsüye kadar gelebilen İnönü, özetle şu konuşmayı yapmıştır:
“Bugün Tıp Bayramını aranızda kutlamaktan büyük bir şeref duymaktayım.
Tıp kültür müessesesi, ileri hayatımızda kurulmuş önemli bir topluluktur. Bazı müesseseler vardır ki, meselelerini ilmi çalışmalar içinde uzun yıllar devam ettirirler. Nitekim Türkiye’de 137 yıldır tıp meseleleri halledilme yolundadır. Ancak bizler, büyük hamleler yaparak çok çalışmak ve ilerlemek zorundayız.
Bazı büyük inkılâplar, başarıya ulaşırken, istenmeyen olaylar tezahür edebilir. Bu olaylar bizi kötümserliğe sevk etmemelidir.
Memleketimizin siyasî meselelerinde de aynı durum olabilir. Fakat bu hastalıkları, Türk milleti sağlam bünyesi ile yenecek karakterdedir.
Bugün için memleketimizde organik bir rahatsızlık görmüyorum.
Ufak tefek rahatsızlıklarımızı, Türk cemiyetinin üstün vasıf ve sağlam karakteri ile yeneceğine inanıyorum. Aydınlık günler yakındır. Hepinizin bayramını candan kutlar, yeni çalışma yılınızın da başarılarla dolu geçmesini dilerim. İlerde de bir çok bayramlarımızı sizinle birlikte geçirmek isterim.
Öğrencilerin alkışları arasında konuşmasını tamamlayan Başbakan İsmet İnönü’ye bu arada bir tıp flâması armağan edilmiştir.
Flâmayı alan İsmet İnönü “Bu kıymetli flâmayı şimdi göğsüme takıyorum. Eve gidince de en güzel köşeye asacağım. Çok teşekkür ederim” demiştir.
Zırhlı Birlikler Okulu 59. Dönem Yedek Subaylarının Diploma Töreninde Yapılan Konuşma[234]
(...)
İnönü, aralarında bulunmaktan şeref duyduğunu bildirerek konuşmasına başlamış ve “Bugün zırhlı subay eğitimini bitirmiş arkadaşlarımızı selâmlıyoruz. Türk Ordusunun şerefli subay ailesine girmiş olduğunuz için tebrik etmek benim için bir bahtiyarlıktır” demiştir.
İnönü, sözlerine devamla, bundan böyle sorumlu olarak görev alacaklarını belirtmiş ve zırhlı silâhların yeni silâhlar olduğunu, geçmişinin 50 yılı bulduğunu, İkinci Cihan Savaşında önemli etkileri olduğunu bildirdikten sonra özetle şunları söylemiştir:
“Eğitim zamanınızda esaslı bazı prensiplerin zihinlerinizde yerleşmiş olduğunu anlamaktayım. Bu zamanın askerliği ciddî bir eğitim, iyi bir bilgi, sağlam bir karakter ister. Bu şartları hatırınızdan çıkarmayınız. Yeni silâhlar, yarım bilgi ile kullanılamaz.
Vatan ve millete faydalı olmak azminiz ve kararınız bütün hareketlerinize hâkim olacaktır. Bu sözleri uzun bir tecrübenin neticesi olarak söylüyorum. Hayatınızda başarılar dilerim, büyük ordu şerefini taşımakta başarı dilerim.”
Bundan sona Başbakan İsmet İnönü, okul birincisi Demirkaya Açal, ikincisi Kurtcebe Aktemuçin, üçüncü Yavuz Ata’ya diplomalarını vermiştir.
“Bu başarınızdan dolayı sizi ayrı ayrı tebrik ederim” diyen İnönü, okul ikincisi Kurtcebe Aktemuçin’in makine mühendisi olduğunu öğrenince ona, “Makine Yüksek Mühendisi olmak vasıflarınız bu zırhlı makineyi öğrenmekle artmıştır” demiştir. İnönü, okul üçüncüsüne diplomasını verirken, “Tebrik ederim, zırhlı eğitimde hususî dikkat göstermişsiniz” demiştir.
Bundan sonra Okul birincisi tarafından şeref kütüğüne 59 uncu dönemin çivisi çakılmıştır. İsmet İnönü, “Tebrik ederim. 30 uncu dönem. Sağlam bir çivi çakınız” demiştir.
İktisadi Durum ve İzlenen Politikalara İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[235]
Sevgili vatandaşlarım,
Size bu akşam, memleketin içinde bulunduğu gerçek ekonomik durumu söylerken önem kazanan bir ödevi yerine getireceğim. Türkiye’nin iktisadî gelişme yoluna girdiğini örtmek ve tamamiyle aksini göstermek isteyen telkinlerin sâde ve mâsum vatandaşa, zaman zaman ne kadar zarar verdiğini anlatacağım. Beni bu vazifeye icbar eden sebep, kaç defa sâde ve mâsum vatandaşa zarar vermiş olanların kötü işleri meydana çıktıktan sonra da fenalıklarından vazgeçmemeleridir. Kaynağı bulunmayan ve zaten önemsiz sayılan bir yalan dalgasına karşı vatandaşın zarardan kurtulması için onun uyanık olması ve gerçeğin kendisine, yetkili ağızlardan tekrar tekrar söylenmesi gerekmektedir.
Üç büyük misâl
Size, üç büyük misâl anlatacağım. Bu misâllerin biri, yalana inanan vatandaşlar için tam bir felâket olmuştur. Ötekinde, bir kısım mâsum vatandaşın canı çok yanmıştır. Üçüncüsünden hiç kimseye zarar gelmemesi için şimdi çırpınıp duruyoruz.
Mavi küf hakkındaki yalan
İlk misâl, bu sene, Ege’de ve Karadeniz’de, tütünde mavi küf hastalığı geçirdik. Hastalık görülür görülmez Hükûmet bunun teşhisi, ilâçlarının bulunması gönderilmesi ve tatbik edilmesi için hararetle çalışmaya başladı. Karadeniz’de bir ilçemize tatbik olunan ilâçların aleyhinde faal bir propaganda yapıldığını sonradan öğrendik. Propagandaların ifadesi şu: Bu ilâçlar tütünü bozmak ve değerini düşürmek için dağıtılıyor! Bu suretle Hükûmet tütünleri ya almayacak ya da ucuz alacak! Bu propaganda, Karadeniz’in bir ilçesinde tesir etmiştir. Buna inanan vatandaşlar o ilâçları tatbik etmekte tereddüt ve kusur gösterdiler. Tütünleri her tahminin üstünde harap oldu ve kayıp, vatandaş için felâket halini aldı. Şimdi gene Hükûmet, bu vatandaşlarının mağdur olmalarını tamir etmek çaresini aramaktadır. Aynı Karadeniz bölgesinde, Ege bölgesinde mavi küfe karşı Hükûmet tedbirine inanıp ilâç kullananlar büyük ölçüde hastalığı önlemişlerdir ve tütün fiatlarıyla memnun olarak yüzleri gülmüştür.
Bu misâl sözde Hükûmet aleyhinde çalışanların, aslında vatandaşa ne büyük felâket hazırlamış olduğunu göstermektedir.
İkinci yalan
İkinci misâl, Ege’de tütün, incir ve üzüm için müstahsile bu yıl mallarının para etmiyeceğine, akılları varsa bunları vakit kaybetmeden kapatmaları köy köy dolaşarak söylemişlerdir. Hem bu suretle memnunsuzluk uyandırmakla Hükûmeti haksız yere yererek belki siyasî bir fayda beklemişlerdir, hem de mühtahsili malını düşük fiyatla kapatmağa sevk edip şahsî çıkarlarını sağlamak istemişlerdir. Ege’de vatandaşlarımızın durumu çok şükür bir felâket halini almadı. Masûm vatandaşın aldatılması ile, aldananlar derecesinde bir zarar hasıl oldu. Yalandan kazanç arayanların belki çok müsait fiyatlarla gözleri doyacak bir çıkar temin ettiklerini görmek, asıl mahsulü yetiştiren fakat menfî propagandaya kapılarak elinden kaçıran vatandaşın canını yakmakla kaldı.
Tekel bu sene kararlaştırılan miktara göre, alışlarına devam etmektedir. Şimdiye kadar 82 milyon kiloluk rekoltenin (62.063.000) kilosu tüccar ve Tekel idaresi tarafından alınmıştır. Bunun için ödenmiş bulunan bedel (734.964.000) liradır. Satışlar devam ettiğine ve 20 milyon kilo tütün daha alınacağına göre, müstahsilin eline 200 milyon liranın daha geçeceği tabiidir. Bir kelime ile müstahsilin eline tahminen 1 milyon lira geçmiş olacaktır. Ortalama alış fiatı 11.82 liradır. Günlerce, kimse o fiatla mal almayacaktır propagandası yapıldı. Tekel sebat etti. Nihâyet onun fiatı, umumî fiat halinde vatandaşı sonuna kadar memnun etmeye başarı kazandı.
Şimdi Ege’de bulunan müstahsil vatandaşa sorunuz: Aldananlar ne kadar dövünüyor, Hükûmet sözüne inananlar nasıl seviniyor ve güveniyor. Aldatanlar için ne düşünülüyor, doğruyu söyleyenler hakkında ne fikir besleniyor. Bizim yetişemediğimiz vatandaşın aldanmasını önlemektir. Bu sözleri, aldatanların şerrinden korunmak için vatandaşın kendi aklıyla uyanık olması gerektiğini ve bu suretle doğru söyleyen Hükûmete baş yardımcı olacağını anlatmak istiyorum.
Fındık hakkında propaganda
Üçüncü misâli söyleyeceğim. Fındık mahsulü için aynı oyun oynanmak istenmektedir. Propaganda başlamıştır. Ümit ediyorum ki oyunu, başında önlemeye muvaffak olacağız. Ticaret Bakanlığı son günlerde vatandaşı, fındık mahsulünü az fiyatla şimdiden kapatmaya teşvik eden spekülâtöre karşı ikaz etti. Radyoda memleketi bundan haberdar ettik. Bu yılın diğer mahsulleri gibi fındık da para edecektir. Fisko Birlik fındıkta, Tekel’in tütünde oynadığı rolü oynayacaktır. Geçmiş tecrübelerden ders almış olarak, vatandaşların içinde bir kısım mâsum insanların gene oyuna geleceklerinden sakınıyorum. Hükûmetin her tedbiri fena, plân fena, iktisadî durum fena.. Bununla yaratılan sun’î karamsarlık havasının fındık için hükûmetçe verilen nasihatı bazı endişeli ve vesveseli zihinlerde gölgede bırakması mümkün olabilir.
Yalana karşı uyanık olmak
Sevgili vatandaşlarım,
Halkın, doğrudan doğruya kazancını ve emeğinin bedelini ilgilendiren konularda aldatılmasını önlemek, tekrar edeyim ki, Hükûmetçe vatandaşı haberli kılmak için gösterilen gayret kadar vatandaşın da yalana karşı uyanık bulunmasıyla kabildir. Bunu bin defa söylesek yerinde bir iş yapmış oluruz. Vatandaşın, kendi menfaatini mutlâka idrâk etmesi lâzımdır. Vatandaşın kendisini aldatmaya çalışanları mutlaka seçip fark etmesi lâzımdır. Vatandaşı bu uyanıklığa eriştirmedikçe, ne onun menfaatını sağlamak, ne memleketin kudretini arttırmak kabil olur.
Yurttaşı aldatmak isteyenler
Vatandaşı aldatmak istiyenler daima bulunacaktır. Ben 18 senedir bütün bu hastalıkları gördüğüm halde, vatandaşın gerçekleri anlıyacağını, ancak gerçekleri ona söylemek ve anlatmak lâzım geldiğine inanmışızdır. Demokrasi bir sorumluluk rejimidir. Vatandaş demokrasi rejimini bir sorumsuzluk oyunu haline getirmek isteyenleri mutlaka fark etmek mecburiyetindedir. Sade ve masum vatandaşın demokrasi içinde ödevi, kendisinin aldanmamasının memlekete karşı en önemli borcu olduğunu bilmesidir. Kendi şahsî menfaati de yalnız buradadır. Söylediğim misâller gibi birçok misâl bulunabilir. Ben topladıkça, bunları size anlatacağım. Bu kadar çok aldatma teşebbüsü içinde demokrasi nasıl olacaktır, diye kaygılanan iyi niyetli vatandaşlarımla aramızdaki esaslı farkı burada görüyorum. Vatandaşın aldatıldığını gördükçe karamsar olanlara katılmıyorum. Vatandaş aldatıldıkça bir daha aldanmamayı öğrenecektir, öğrenmektedir. Mesele Türk vatandaşının duygusunun ve ehliyetinin gerçekleri kavrayacak yaradılışta olduğuna inanmaktır. Benim bu inancım sarsılmamıştır. Aldatma ve tahrik ne kadar acı olsa, vatandaş hatasını tekrarda ısrar etmiyecektir.
Gerçek durum
Şimdi, bu esef verici aldanmalar ve aldatmalar ortasında size memleketin gerçek durumunu bir daha söyliyeceğim. Önümüzde çok güçlükler vardır. Ama yenip arkada bıraktığımız güçlükler de bir o kadardır, hattâ daha bile fazladır.
Memleket 1958’e kadar plânsız ve programsız bir enflâsyon devri yaşamıştır. 1958’de iflâs haline gelince, içine girilen istikrar devri tabiatiyle ağır olmuş ve resesyon denilen durma, gerileme zamanı başlamıştır. Bunu meşruiyetini kaybeden bir iktidara karşı milletçe ayaklanma neticesi olan ihtilâl idaresi devri takip etmiştir. Üst üste gelen tesirler sonunda, şerefli bir surette demokratik rejime geçilmiş ve bu demokratik devir 1962 yılında durgunluk ve gerileme devrini aşarak memleket gelişme ve ilerleme yoluna yöneltmiştir. 1963’de ise, Beş Yıllık Plânın ilk yılına girmiş bulunuyoruz. Bu yıl, 9 milyar 630 milyon liralık yatırım yapılacaktır. Bu yatırımların 5 milyar 758 milyonu devletçe yapılacaktır. 3 milyar 872 milyon özel teşebbüsün hissesine düşmüştür. Özel teşebbüsün bu sınırı da aşacağını uzmanlar söylemektedirler.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu rakamlar, bütün Cumhuriyet tarihinde ulaşılmamış rakamlardır. Plânlı devrin ilk yılında bütün Cumhuriyet tarihinin en ileri yatırımını sağlamış oluyoruz. Bu, daha plânın ilk senesi. Her yıl, bu miktar artacaktır. Plânı kötülemek için gösterilen gayretleri gerçekten uzak, esefle karşılanacak bir aldatma teşebbüsü sayınız. Masum vatandaşların umutlarını, nefislerine güvenlerini ve demokratik rejimde açıktan, herkesin gözü önünde ve hiçbir hususî çıkarla münasebeti olmayan çalışmaları gerçek ölçüsüyle değerlen-dirmelerini vazifeleri sayarım.
Bir iki gün içinde Büyük Meclis açılacaktır. Çok önemli kanunlar acele olarak bizi beklemektedir. İktisadî Devlet Teşekküllerinin yeniden teşki-lâtlandırılması kanunu, işveren ve işçi münasebetlerini düzene koyan Grev, Lokavt ve Toplu Sözleşme Kanunu, İcra ve İflâs Kanunu, İhale Kanunu, Maden Kanunu tasarıları hazır olarak bulunmaktadır. Bunlar süratle çıkarılacaktır. Bu kanunların hepsinin ayrı ayrı önemi vardır. Meselâ, işveren ve işçi münasebetlerinin işlemesini, sınırlarını kanunla düzene koymak iş hayatımıza güven ve intizam getirecektir. Bilmemek yüzünden herkesin kendine göre grev ve lokavt’ı anlaması, uygulaması kalkacak, her şikâyetin nasıl yürüyeceği kanun hükümlerine bağlanacaktır. İcra ve İflas Kanununun, dürüst olmıyarak çalışanlara karşı, dürüst çalışan vatandaşları himaye etmesi lâzım geldiğinde ittifak vardır. Çok eski olan bugünkü kanun süratle değiştirilecektir. Gene çok eski olan Maden ve İhale Kanunlarının düzelmesi de iktisadî hayatımıza yeni bir canlılık getirecektir.
Sevgili vatandaşlarım,
Gelişme ve ilerleme devrinin malî kaynaklarını, plânını kanunlarını hazırlayıp uygulamakla çok sıkı bir suretle meşgulüz. Sizi çalışma usullerimizden haberdar etmekle vazife yapıyoruz.
Size sevgiler ve saygılar sunarım.
Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin Düzenlediği Basın Toplantısında Orta Doğu’daki Gelişmeler, İç Politika ve İktisadi Konulara İlişkin Sorulara Verilen Yanıtlar[236]
“Sayın Arkadaşlar,
İlk önce, suallerinizde müşterek olan bir konuya cevap vereyim. Sualler arasında fark gösteren maddelere ondan sonra ayrı ayrı cevap vereceğim.
Orta Doğu’daki gelişmeler
Ehemmiyetli olan, müşterek konu, Ortadoğu’daki gelişmedir. Komşu-larımızla başka Arap memleketleri arasında yakın işbirliği kurulursa hükûmetin politikası ne olacağı sorusudur. Komşumuz olan Arap memleketleri ile münasebetlerimiz, Cumhuriyetin ilânından beri tarafımızdan sebat ile gösterilen iyi dileklere dayanmıştır. Bizim komşularımız hakkında daima iyi niyetli bir politika takib ettiğimiz I. Cihan Harbinin sonundan beri kesin olarak meydana çıkmıştır. 1918’den sonra devir ve II. Cihan Harbinin zikzak cereyanları arasında Türkiye’nin iyi niyetini şüpheye düşürecek hiçbir hareket yoktur. Vakit vakit komşularımızda bu vaziyeti kavramış olan Devlet adamlarına memnuniyetle rastlamışızdır. Son ihtilâllerde Bağdat Hükûmetinde, bizimle iyi münasebette bulunmak arzusunu memnuniyetle gördük. Suriye ihtilâlinde de Başkumandanlık icab ettikçe bizimle nazik temaslarda bulunmuştur.
Kesin kanaatimiz odur ki, komşularımız sulh içinde yaşamayı ilerlemeyi siyaset olarak takip edecekler ve aramızda iyi münasebetler cari olacaktır.
Bugün için henüz müzakere halindedirler. Bu müzakerelerin neticesi, bizimle münasebetlerine iyi istikamet vermeleri için engel olmıyacağını ümit ediyoruz.
Orta Doğu’da sulh dışında bir politika takip edilmesine ihtimal verilemez. Bunun faydası yoktur ve sulh dışı her temayül bütün dünyada, yakın uzak bütün siyaset âleminde hoş görülmiyecektir. Arap dünyası, her sahada ilerlemek için arzu beslediğini ilân etmektedir. Bu arzuları biz, yalnız dostane karşılayabiliriz. Siyasî ve ticari münasebetlerimizin normal ve iyi olması için bütün sebepler mevcuttur.”
Başbakan İnönü, yazılı soruların cevaplarının okunmasından sonra London Times muhabirinin Orta Doğu’daki gelişmeler ve bu gelişmeler muvacehesinde Batı ile münasebetler konusunda vâki sualini de cevaplandırmış ve şöyle demiştir.
“Bizim temennimiz Orta Doğu’daki milliyetçi Araplar’ın kendi emniyet-lerini temin etmek için garp ailesi içinde bir stabilite unsuru olmalarıdır. Bunda fayda görürüz.”
Diğer sorular
Şimdi suallerinize ayrı ayrı cevap veriyorum:
Akşam Gazetesi:
Soru: Son beyanlarınızdan birinde, 1962 kalkınma hızının % 5.5 olduğunu, bunu bir başarı kabul ettiğinizi buyurmuştunuz.
a–) 1963 kalkınma hızının % 7 den aşağı gerçekleşmesi halinde vatandaşın plâna karşı güveni sarsılmaz mı?
Cevap: 1963 yılında kalkınma hızının en az % 7 olması için bütün gay-retimizle çalışacağız. Neticenin eksik olmıyacağını sağlam ümitle bekliyoruz.
b–) 1963 plân tatbikatı için Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu’nun kabul ettiği 221.5 milyon dolar dış finansmanın memleketlere ve müesseselere göre miktarı ve şartları nedir?
Cevap: Şartlar henüz kâmilen hallolunmamıştır. Müzakereler devam edi-yor.
c–) Konsorsiyum aynı yıl için 250 milyon dolarlık bir yardımı daha evvel kabul ettiği ve biz 280 milyon dolarlık talepte bulunduğumuz halde, aradaki fark 1963 plân tatbikatını aksatmaz mı?
Cevap: Aradaki fark plân tatbikatını aksatmaz.
Soru: Piyasanın açılması için gereken iktisadî ve psikolojik ortam var mı dır? Var ise, sizce bunun belirtileri nelerdir?
Cevap: Gereken ortam vardır. Bunun belirtileri çoktur. Son zamanlarda gerek tarafımdan, gerek uzmanların neşriyatından lâzım olan deliller söylen-miştir.
Soru: 1958 yılı 4 Ağustos kararları ile bugünkü para hacmi arasında bugünün lehine büyük farklar olduğuna göre, piyasanın para sıkıntısı çektiğini kabul eder misiniz?
Cevap: Piyasanın para sıkıntısı çektiği kabul olunmamaktadır.
Soru: Paranın piyasadaki dönüşü hızlandığı takdirde, bir enflasyon tehli-kesinden endişe eder misiniz?
Cevap: Endişe etmem. Geçmiş tecrübelerden ders almış olan Hükûmet, enflâsyon baskısına karşı gelmek için kesin olarak kararlıdır.
Soru: Orta Doğu memleketlerindeki son gelişmeler hakkında görüşünüzü açıklar mısınız? Memleketimizin bu Devletlerle siyasî ve ticari münasebetleri nasıl bir istikamet alacaktır?
Cevap: Orta Doğu meselelerini baş tarafta söyledim.
Siyasî af için zamana ve zemine ihtiyaç var
Adalet Gazetesi
Soru: Başta eski reisicumhur Celal Bayar olmak üzere, Yassıada’da hüküm giymiş olan siyasî mahkûmların cezalarının affedileceği kanaatını taşımıyor musunuz?
Cevap: Bu meselede Hükûmetin görüşünü 1 inci ve 2 nci Koalisyon Hükû-metlerinin programlarında açıkça söyledim.
Soru: Bu mevzuda hâlâ (zaman ve zemin) beklemek fikrinizde musır mısınız?
Cevap: Musırım.
Soru: Bayar’ın hastalıkları dolayısiyle tahliyesinin bahis mevzuu olduğu günlerde, CHP’li yardımcınız Feyzioğlu’nun Kayseri’ye âni olarak gitmesinin mânidar karşılanacağı tabiî iken, bu seyahate mâni olunması tarafınızdan düşünülmemiş midir?
Cevap: Düşünülmemiştir.
Soru: Bu seyahat, malûmatınız dışında yapılmış ise, Feyzioğlu’nun Kayseri’de, Bayar hakkında rapor verecek olan tabiplerin, Savcı ile ve diğer ilgililerle çeşitli tefsirlere uğrayan temasları vuku bulduğuna göre, yardımcınız seyahatten döndükten sona hakkında herhangi bir muameleye veya ikaza tarafınızdan tevessül edilmiş midir?
Cevap: Başbakan Yardımcısı’nın seçim dairesine veya herhangi bir memleket köşesine seyahatı tabiî bir hâdisedir. Asker ve sivil Devlet memur-lariyle veya tanıdıklariyle veya savcı ile temaslarının türlü tefsirlere mahal verecek yeri yoktur.
Soru: Bu seyahat ve dolayısıyle Kayseri temasları, CHP’li, YTP’li, CKMP’li üyeler arasında herhangi bir reaksiyona sebebiyet vermiş midir?
Cevap: Sebebiyet vermemiştir.
Mahallî seçimler kanun çıkınca yapılacaktır
Soru: Mer’î Anayasa nizamı ve mevcudiyeti ileri sürülen Demokratik prensipler muvecehesinde:
a–) Seçim müessesesinin demokrasinin en kuvvetli teminatlarından biri olduğu kanaatini taşıyor musunuz?
Cevap: Taşıyorum.
Soru: Bu takdirde, mahallî seçimlerin şimdiye kadar yapılmamış olmasını ve en az 3-4 aydan önce de yapılamıyacak görünmesini nasıl izah ediyorsunuz?
Cevap: Kanunî muamelelerin tâbiî yürüyüşü [olarak] telâkki ediyorum.
Soru: Bu gecikmenin Hükûmeti icbar eden sebepleri arasında C.H.P. dışındaki koalisyon partilerinin seçimlere girebilecek kanunî kifayetten mahrumiyetlerinden ve C.H.P.’nin de A.P. karşısında mutlak bir mağlûbiyete uğrayacağı korkusundan bahsedilmiştir. Seçimleri geciktiren mücbir sebepler sizce de bunlar mıdır?
Cevap: Böyle bir sebep yoktur.
Soru: Değilse nelerdir? Ve bu seçimlerin geciktirilmesi sizce Anayasanın lâfzına ve ruhuna aykırı bir tutum değil midir?
Cevap: Söyledim, kanun çıkınca seçim yapılacaktır. Anayasaya aykırı bir muamele yoktur.
b–) Birçok çevrenin Anayasaya aykırılığını ısrarla ileri sürdükleri, adli cihazın da bu kanaatle Anayasa Mahkemesine sevk ettiği Tedbirler Kanununun bugüne kadar görülen tatbikatı hakkında Hükûmetin görüşü nedir?
Cevap: Tedbirler Kanununun Anayasaya aykırılığına Ancak Anayasa Mahkemesi karar verebilir.
Soru: Şimdiye kadar ki neticeler muvacehesinde tatbikatın devamından bir fayda bekliyor musunuz?
Cevap: Kanun tatbik edilmektedir.
Soru: Bu kanunun muhtelif savcılar elinde, çeşitli şekillerdeki tatbikatı, efkârı umumiyenin kanunlara olan itimadını sarsacak bir mahiyet taşımamakta mıdır?
Cevap: Taşımamaktadır.
Banka kredileri açılmıştır
Soru: İktisadî hayatımız için:
a–) Banka kredilerinin açılması, yabancı sermayeye emniyet verilmemesi ve bu emniyetin gerektirdiği tedbirlerin alınmaması karşısında bütçenin tahmini geliri nasıl sağlanabilecektir.
Cevap: Banka kredileri açılmıştır. Yabancı sermayeye emniyet verilmiştir. Bütçenin tahmini gelirinin sağlanacağını tahmin etmek haklı bir iyimserliktir.
b–) Türkiye’nin ihracaatı tabiî ve hususî kaynaklara dayanılarak 330 milyon dolar ile 370 milyon dolar arasında değişe gelmiştir. Buna karşılık, yine tabiî ve hususî kaynaklara istinat ettirilecek, 435 milyon dolar ithalât yapılacağı alâkalılarca ilân edilmiştir. İthalât ile ihracat arasına mevcut bu 115 milyon dolarlık fark ne suretle kapatılacaktır ve memleketin iktisaden kalkınması halkımızın % 72’sini teşkil eden köylünün istihlâk pazarlarına iştira gücüyle girmesiyle mi mümkün görülmektedir. Bu takdirde köylünün iştira gücü ne suretle arttırılmıştır, ziraî kredilerin hacmi nedir? Bunlarda bir artış var mıdır, yoksa istihlâkı kısacak yeni zamlar ve mükellefiyetlerin varidatı ile mi düşünülmektedir, öyleyse bunun verimliliğinin temini neye bağlıdır?
Cevap: İthalât ile ihracat rakamları hakkındaki sorular son zamanlarda resmî ve ihtisas kaynaklarından verilen bilgilerden farklıdır. İthalâtla ihracatımız arasındaki açık, daha fazladır, istikrar tedbirlerine muhtaç olduğumuzdan beri, yardımla kapanmaktadır. Bunun için bize yapılan ikrazlar 115 milyon dolardan fazladır.
Bu açık devrinin süratle geçmesi ve gelecekte olmaması için plânlı kalkınma devrine girdik.
Soru: Artan fiyatlar karşısında sabit gelirliler için hükûmetin bir tedbiri var mıdır? Bu tedbir sabit gelirlilerin gelirlerinin yükseltilmesi istikametinde ise, enflâsyona müncer olmıyacak mıdır?
Cevap: Plân içinde kalkınma tedbirleri bu dertlerin cevabıdır. Enflâsyona mukavemetin, hükûmetin kararı olduğunu öteki sualde arzettim.
Soru: 27 Mayıs hareketinden bu yana, yabancı sermayenin memleketimizde iş yapma temayülü azalmış mıdır? Çoğalmış mıdır? (Bu hususun, başlanılmış ve ikmal edile gelmekte olan projeler dahil edilmiyerek cevaplandırılması rica olunur.)
Cevap: Azalmamıştır. (Çoğalmıştır.)
Öyle cevaplandırdım.
Soru: Hükûmetin bugün takib ettiği malî ve iktisadî politika C.H.P.’nin seçim beyannamesine ve hükûmet programına aykırı değil midir?
Cevap: Değildir.
Cumhuriyet Gazetesi
Soru: Ortadoğu’nun kaderi son olaylarla nasıl bir istikamete yönelmiştir. Bu bölgenin geleceği bakımından görüşleriniz nedir?
Cevap: Ortadoğu hakkında konuştum.
Asılsızlığı apaçık olan bir iddia
Soru: A.P.’nin resmî sözcüsünün son beyanatında, 1950-1960 arasında sizin ve C.H.P.’nin yer altı faaliyetinde bulunduğunuz ve ihtilâle sebep olduğunuz iddia edilmiştir. Halen de böyle bir teşkilâttan bahsediliyor, buna ne dersiniz?
Cevap: İddianın hiçbir aslı olmadığı mazide birçok kere sabit olmuştur. Halde, aslı olmadığı apaçık meydandadır.
Soru: Yine aynı sözcü, A.P.’nin memleketin % 80’ini temsil ettiğini ileri sürmektedir.
Cevap: Söyliyen için hoş bir hayaldir.
Soru: Gerçek durum bu mudur?
Cevap: Bu değildir.
Soru: Ve bu durumun gerçekten böyle olduğuna kanaat getirseniz bir genel seçime gitmeyi düşünür müsünüz?
Cevap: Onun için gerisini söylemeye lüzum yoktur.
Devrim Gazetesi
Soru: İktidar, Türkiye’nin kaderi bakımından “gaye” ile “vasıta”yı ayırd edebiliyor mu?
Cevap: Ayırd edebiliyor.
Soru: 4 Eylül 1950’de bir gençlik grubuna “Görmeyi istediğim iki arzum kaldı: Biri ilk öğretim dâvamızın halledilmesi, diğeri de memlekette demokrasi şuurunun yerleşmesi” demiştiniz. Hatırlıyorsanız, gerçekleştirebilmek bakımından vakit ve imkân bulabiliyor musunuz? Veya ilerde bulabileceğinizi umuyor musunuz?
Cevap: Hatırlıyorum. Vakit ve imkân bulabiliyorum. İlerde de bulabile-ceğim.
Soru: “Gericilik” ve “İlericilik”i tarif eder misiniz?
Cevap: Kelimeler kendilerini tarif etmektedir.
Rejim bahsinde müsbet neticeler alınmıştır
Hürriyet Gazetesi
Soru: 15 Ekim 1961 seçimleri ile bugüne kadar geçen süre içinde Türkiye’nin rejim bahsindeki kaderinde ne mikyasta değişiklik olmuştur? Müsbete geçen özellikler nelerdir, istikbal için memleketin durumu neyi vaad etmektedir?
Cevap: 15 Ekim 1961 seçimlerinden bugüne kadar rejim bahsinde büyük ölçüde müsbet neticeler alınmıştır. Yeni Anayasamız millet hayatına yön vermiş, Anayasanın istediği müesseseler büyük ölçüde kurulmuş, vatandaş hak ve hürriyetleri müeyyideler içinde işlemiştir. Nispî temsil neticesinde hükûmet bile kurulamıyacağı endişesi kaplamış iken memleketin hiç tecrübe geçirmediği koalisyon hükûmetleri başarı ile kurulmuş ve işlemiştir.
Siyasî istikrar mütemadiyen artmış karma hükûmetler istikrarı bozacak sergüzeştleri başarı ile bertaraf etmiş, iktisadî hayat durgunluk devrini geçirerek açılma devrine girmiştir. Bu hal, istikbal için ancak, demokratik rejimin yürüyeceğini ve gelişeceğini vaad etmektedir.
Soru: Halk oyunun açık sorusu şudur: Demokratik bir rejim şahısların durumuna göre düzenlenmiyeceğine göre, Başbakanlıktan çekildiğiniz veya memleketin kaderinde rol oynamadığınız zaman, neler olabilir? C.H.P. Genel Başkanı kalıp başka bir şahsın Başbakanlığı deruhte edebilmesi ihtimali belirirse durum sizce ne olabilir?
Cevap: Başbakanlıktan çekildiğim zaman gayri tabiî hiçbir hâdise olmaz. Ben, Genel Başkan iken başka bir şahsın C.H.P. adına Başbakanlığı deruhte etmesi ihtimali belirirse durumun benim için ne olacağına C.H.P. karar verir.
Ben de kendim için her zaman karar verebilirim.
Soru: Koalisyon çözülürse ve yeni bir hükûmet kurulmasında zorluk baş gösterirse, hangi çareye başvurulur ve bu siyasî tansiyon bakımından bugün için mümkün müdür?
Cevap: Her yeni hükûmetin kurulmasında ne tedbir alınacağını tâyin etmek yalnız Sayın Devlet Başkanının yüksek yetkisi içindedir. Bu tedbirler arasında, tabiî olarak, yeni seçim ihtimali de vardır.
İnkilâp Gazetesi
Soru: Türkiye, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak bakımından yolun neresindedir?
Cevap: Bu söz, Büyük Atatürk devrinden bize kalan kıymetli bir idealdir. Söylendiğinden beri ileriye büyük mesafe alınmıştır.
Soru: CHP’nin bünye ve karakterinde ilk yılları ile bugün arasında bir mukayese yapar mısınız? “Altı ok” lu CHP bugün gerçek anlamda mevcut mu?
Cevap: CHP’yi geçen kırk yıl içinde çok güçlükler atlatmış, çok hizmetler yapmıştır. Altı oklu CHP bugün daha kuvvetli olarak mevcuttur.
İlânlarla hükûmetin hiçbir ilgisi yoktur
Son Havadis Gazetesi
Soru: Basın-İlân Kurumunun yayınlanan raporlarından resmî reklâmların dağılışında bir adaletsizliğin olduğu ve bu dağılışın suistimal edildiği zehabı uyanıyor. Meselâ: Ulus Gazetesi’ne bir yılda (362.452.50) liralık ve Akis Dergisi’ne keza yılda (53.090) liralık resmî reklâm verildiği halde, Ulus’tan ve Akis’ten çok daha fazla satış yapan bir muhalif gazeteye (120.000) liralık resmî reklâm verildiği yine İlân Kurumunun kayıtları ile sabittir. Bu hareket, besleme bir basın’ın yaratıldığına bir işaret midir?
Cevap: Basına verilen resmî ve hususî ilânların Hükûmetle hiçbir ilgisi yoktur. Reklâm, kendi teşkilâtı içinde kendi kendine işler. Resmî ve hususî ilân muamelesinin düzene konması ve şikâyetlere lüzum kalmaması lâzım geldiğini zannediyorum.
Soru: Umumî siyasî af için bir tarih söylenebilir mi?
Cevap: Söylenemez.
Soru: 27 Mayıs’a kadar affın çıkarılacağı yolundaki söylentiler ne dereceye kadar doğrudur?
Cevap: Doğru değildir.
Soru: Bayar tahliye edildiği takdirde, affın yapılıp yapılmıyacağı hakkında bir beyanda bulunabilir misiniz?
Cevap: Bulunamam.
Soru: Hükûmet, Beş Yıllık Plânın muvaffak olabilmesi için yapılan zamların kaçınılmaz bir zaruret olduğunu ifade etmektedir. Ancak, kalkınma için bu zamlardan başka yollar olduğu hakkında da neşriyat yapılıyor. Zamdan başka yol yok mu idi ne dersiniz?
Cevap: Vergi reformları plân ile kalkınmanın kaçınılmaz şartlarıdır.
Hükûmette herkes bir surette ıstırap çekmektedir
Tercüman Gazetesi
Soru: 14 Mart 1963 tarihli Zafer Gazetesinde Erzurum mahreci ile çıkan bir haberde, Ulaştırma Bakanı Rıfat Öçten’in halka hitaben “Hükûmet içinde ıstırap çekiyoruz” dediği yazılmıştır. Üçlü Koalisyon Hükûmetinde mesuliyet almış bulunan bir Bakan’ın sözlerini nasıl karşılıyorsunuz?
Cevap: Sözün aslını bilmiyoruz. Nihayet Hükûmet içinde herkes bir surette ıstırap çekmektedir. Bunun da mübalâğa edecek tarafı yoktur.
Soru: Yeni Irak Hükûmetinin güney hudutlarımızda muhtar bir “Kürdistan Devleti” kurmak yolunda ilk adımı attığı resmen açıklanmıştır. Bu açıklama karşısında hükûmetimizin yeni idarenin kurulacağı bölgedeki Kerkük Türkler’i hakkında tutumu ne olacaktır?
Cevap: Irak Hükûmetinin vatandaşları arasında farklı muamele yapmı-yacağını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.
Yeni Sabah Gazetesi
Soru: Irak, Suriye ve Mısır ve başka Arap Devletleri arasında bir “Arap Birliği” kurulursa Türk Hükûmetinin bu teşkilât karşısındaki tutumu ne olacaktır?
Cevap: Söyledim.
Soru: Irak’ta Kürtler’e muhtariyet verilmesi halinde Türkiye bu durumu nasıl karşılıyacaktır?
Cevap: Söyledim.
Soru: Haziran ayında, bir Türk parlâmento heyetinin Sovyet Rusya’ya gitmesi, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında daha dostane bir münasebetin başlangıcına delâlet eder mi?
Cevap: Türk Heyetinin Sovyet Rusya’ya gitmesi iki memleket arasındaki iyi komşuluk münasebetleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
27 Mayıs’da siyasî af tasavvuru yoktur
Dünya Gazetesi
Soru: Sayın Başbakan siyasî af konusunda:
a) Koalisyon ortağı YTP, yöneticilerince ortaya atılan ve halen vazge-çilmemiş görünen “27 Mayıs tarihinde siyasî af çıkarılması” yolundaki istekleri[ne ilişkin] ne düşünülmektedir?
Cevap: 27 Mayıs’da siyasî af çıkarılması için bir tasavvur yoktur.
b) Sık sık yakınılan siyasî af istismarının sona ermesi ve gerekli huzur ortamını yaratılması halinde hükûmetin genel siyasî af çıkarıp çıkarmıyacağı hakkında ne düşünülmektedir?
Cevap: Her zaman söyledim. Vatandaşlar arasında huzur ve güvene dayanan bir siyasî ortamın hasıl olması hepimiz için müşterek bir temenni olmalıdır.
Soru: Konsorsiyum’dan beklenen yardımın ne kadarı bugüne kadar yurdumuza girmiştir? Kredilerde faiz oranının istediğimizden daha yüksek ve vadelerin de kısa olduğu yolundaki haberlerin doğruluk derecesi nedir?
Cevap: Şimdiye kadar 28 milyon dolar alınmıştır. Bu ayın 25’inde 35 mil-yon dolar daha hesabımıza geçecektir.
Şartlar, devletten devlete farklıdır. Bize uygun neticeler almak için müza-kereler devam etmektedir.
Köy Enstitüsü ve Halkevleri
Soru: Köy Enstitülerinin ve Halkevlerinin yeniden açılmasını gerekli buluyor musunuz? Hükûmet olarak nasıl bir tutum izlenecektir?
Cevap: Köy Enstitülerinin ve Halkevlerinin görevlerini ve programlarını uygulayan müesseseler kurulmuştur, müesseselerin programını ve manâsını izlemektedir.
Başbakan Köy Enstitülerinin isimleri ile ilgili bir soru üzerine yazılı cevapların sonunda Köy Enstitülerinin program ve idealizm bakımından çalışmalarını izahla isim meselesine temas etmiş ve şunları söylemiştir:
“Henüz daha karar vermiş değiliz. Ama mesele Köy Enstitülerinin programlarındadır. Yalnız, Köy Enstitüleri ile diğer öğretmen okulları arasında bir çelişme oluyor.
İade ve tamir hususunda sabit fikirde fayda görmüyorum. Biz ilk öğretimi sekiz seneye çıkarıyoruz. Bunun hazırlıkları içindeyiz.”
İsrail ile münasebetler
D.P.A. Basın Ajansı
Soru: Orta Doğu’daki yeni gelişmeler ışığında, münfesih Bağdat Paktına dayanan Orta Doğu politikanıza yeni bir yön verilmesi –ve meselâ bu arada İsrail ile aranızda büyükelçi teati edilmesi– hükûmetçe düşünülüyor mu?
Cevap: İsrail ile aramızdaki siyasî münasebetler eksiksiz olarak işlemektedir. Sefaretlerin teşkilâtı tekâmül edecektir. İsrail ile münasebetlerimiz doğrudan doğruya işler, başka politikalara tâbi değildir.
Demokrat İzmir Gazetesi
Soru: Türk demokrasisinin istikbali hakkında düşünceleriniz?
Cevap: Düşüncelerim müsbet yönde ve ümitle doludur.
Soru: Seçimlerden sonra, CHP merkezinin teşkilâtı ile dolayısıyla halkla ilgilenmediği görülmektedir. Bu konudaki düşünceleriniz?
Cevap: CHP merkezinin teşkilâtla ilgilenmesi vazifesi icabıdır. Vazife yapılmaktadır.
Soru: Türk matbuatı her bakından bir buhran içinde bulunmaktadır. Matbuatın dertleriyle ilgilenmeği düşünüyor musunuz?
Cevap: Matbuatın meseleleri ve dertleri ile yakından ilgiliyiz.
AP Yöneticilerinin Yardım İsteğine İlişkin Yapılan Görüşmede Söyledikleri[237]
(...)
Genel Başkan Gümüşpala, Başbakan İnönü’ye şunları söylemiştir.
“Sizin hudutsuz devlet tecrübeniz var. Bizim de hiçbir şey bilmediğimiz sabit. Yardım edin. Güç durumdayız. Biz D.P.’nin devamı değiliz. Bunu kesin olarak reddetmeye azimliyiz. D.P. zihniyetini devam ettirmenin çıkar yol olmadığına inanıyoruz. Tecrübelerinizle bize ışık tutunuz. Bu çıkmazdan nasıl kurtulabiliriz. Ancak sizin gibi bir lider bize yardım edebilir.”
A.P. heyetinde bulunanlar da Gümüşpala’nın bu sözlerine iştirak ettiklerini bildirmişler ve “Şimdi de, nümayişçiler tarafından evlerimizin tesbit edildiğini öğrendik. Canlarımız tehlikeye düşmüştür. Bizi koruyun” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü A.P.’lilerin evlerine tecavüz edileceği haberini ilk defa kendilerinden işittiğini belirtmiş, Gümüşpala ve A.P.’liler “İdaremizde değişiklik yaparsak bu buhran gider mi, Paşam?” diye sormuşlardır. Başbakan İnönü, A.P.’de değişiklik konusunda şunları söylemiştir:
“Ben hiç kimsenin iç işlerine karışmam. Bunu kendi içinizde hallediniz. Nasıl halledeceğinizi kendiniz bilirsiniz. Sizler siyasî teşekkül olarak 27 Mayıs devrimine dayanan meşru anayasa nizamına saygılı olursanız, müzaheretimi esirgemem.”
Gümüşpala söz alarak, “Can ve mal emniyeti tehlikededir. Hükûmet önliyememektedir. Hakkımızdaki ithamları biliyoruz. Haklı veya haksız bunların münakaşasını yapmaya gelmedik. Ancak biz bunları kabul etmiyoruz. Grubumuz rasyonel tedbir almak kararındadır” demiş, İnönü buna karşılık şunları söylemiştir.
“Hareketin ve teklifin sizden gelmesi ve fiiliyatla bunu göstermeniz halinde, müzahir olurum.”
İkinci İnönü Zaferinin 42. Yıldönümü Dolayısıyla Gençlere Söyledikleri[238]
(...)
Muhtelif üniversitelerde okumakta olan gençler gelmezden önce Başbakan İnönü gazetecileri kabul etmiş ve kendilerinden umumî durum etrafında görüşlerini açıklamalarını istemiştir. Daha sonra ellerinde karanfillerden yapılmış buketlerle salona giren gençleri ayakta karşılayan İnönü, gençlere şöyle hitap etmiştir:
“İnönü Muharebeleri günleri için sizi bazı noktalar üzerinde aydınlatmak isterim. Bildiğiniz gibi, İnönü Muharebeleri bir iç savaşla düşman taarruzunun beraber halledildiği çalışma günleridir. İç savaş Anadolu ortasında kurulan B.M.M. Devlet ve Hükûmetinin tam bir hukuk devleti olarak kurulması çabasıdır. Tam bir hukuk devleti dediğim zaman kanunları vardır. Kanunlar işler, ordusu vardır, ordusu hükûmete bağlıdır. İçeride ve dışarıda vatanın emniyetini korumaya kudretlidir.
İnönü Muharebeleri günlerinin hukuk devletinden istediğimiz kısaca bunlardı. İçeride bu telâkkilere arzusuzluk ve aksi kanaat gösterenler vardı. Bir kelime de Anadolu’da kurulan devletin kuruluş sebebi üzerinde söyliyeceğim:
İstanbul’da bir Osmanlı devleti vardı. Bu devlet, kudretini kaybetmişti ve vatan müdafaasını üzerine alamadığı için meşruiyeti de kalmamıştı. Şimdi, İnönü günlerinde olduğu gibi meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı kurulmuş olan yeni Anayasa nizamının tesisi ve işlemesi çabaları içindeyiz. Geçirdiğimiz güçlükler, bu yeni kuruluşun safhaları ve güçlüklerdir.
3 senelik mücadeleden sonra, çok dikkat çeken bir safhaya geldik. Meseleler, meşruiyetini kaybetmiş idarenin bertaraf edildiği gündeki kadar taze ve ciddî bir durumda ortaya çıkmıştır. Biz, bu meseleleri halledeceğiz. Bu meseleleri samimî olarak hukuk içinde halletmek isteyen vatandaşlarımız çıkmaktadır. Ordumuz, İnönü Muharebeleri günlerinde olduğu gibi Anayasa nizamı üzerinde memleketin müdafaası fikrinde, B.M. Meclisi’nin emrindedir.
Bütün vatanperverlerden, gazetelerden anlayış ve yardım beklerim.
Memleket idealistleri ve idealistlerin fedakâr yardımcıları olan bütün gençliğimiz devletin kudreti ve hukuk nizamının talepleri içindedir. Siyasî hayatımız mutlaka doğru istikameti bulacak ve Türk devleti medenî ve hukuki bir müessese olarak milletler ailesinde yüksek mevkiini şan ve şerefle muhafaza edecektir.
Buraya kadar İnönü Muharebelerindeki hattı harekâtı tarihte hususiyeti olan bir açıdan size anlatmış bulunuyorum.
Bir bakıma, İnönü Muharebeleri günlerindeki gibi görüyorum kendimi…
Geçirdiğim müşkülât aynıdır. Dipdiriyim. Katî kararlıyım. Gereken vazifeyi yapacağız.”
İnönü’nün konuşmasından sonra gençlerden biri, son hâdiselerde gençlerin durumunu anlatmış ve 23 Mart günü gençlerin asil bir cevap verdiğini belirtmiştir. Bunun üzerine İsmet İnönü şunları söylemiştir:
“Bütün iyi ve temiz unsurları, bütün güçlükleri zayıf ve eksik noktalarıyla geçiriyoruz. Vazifemizi yapacağız. Bütün vatandaşlardan ve bütün vatansever gazetelerden anlayış bekliyorum.”
Gençlerden biri ise “Paşam müsamahaya devam edilecek mi?” diye sormuştur. Başbakan bu soruya da şu cevabı vermiştir:
“Ben her halin icab ettiği tedbirleri alacağım. Askerlikte ve sivil hayatta her güçlüğün kendine göre güçlüğü, karakteri ve tedbiri vardır.”
CHP Ortak Grup Toplantısında Güncel Gelişmeler Üzerine Yapılan Konuşma Özeti[239]
(...)
C.H.P. Genel başkanı İsmet İnönü, iki konuda üyelere bilgi vermiştir.
İnönü, Ziraat Bankası’nın rücuu mümkün olmayan bir teminat mektubu ile bir Amerikan şirketinin [şirketine] 900 bin dolar borçlu olduğunu, bu borcun ödenmesi maksadiyle Hükûmetin bir kanun tasarısını Meclis’e sevk ettiğini bildirmiş, Ziraat Bankası gibi bir millî müessesenin ve Türk Devletinin itibarının korunmasının göz önünde bulundurulduğunu söylemiştir. Başbakan, ayrıca, 27 Mayıs Devrimini bir millî bayram olarak kutlamak amacıyla hazırlanan kanun tasarısının önümüzdeki Meclis gündemine alınacağını, bir an önce kanunlaşması için grup olarak gereken titizliğin gösterilmesi lâzım geldiğini ifade etmiştir.
A.P.’nin tutumu
İnönü, daha sonra iç olayları kısaca anlatmış, Bayar’ın cezaevinden çıkışından sonra hızını artıran tahrik hareketlerinin büyük infiale sebebiyet verdiğini söylemiştir. Başbakan, A.P.’nin izlediği politikanın umumî efkâr karşısında mahkûm olduğunu belirtmiş, sözlerine devamla demiştir ki:
“Demokratik rejimi yürütme şansımız, atlattığımız buhranın büyüklüğü düşünülürse dünden daha az değildir. Demokratik rejim devletin bütün müesseseleri tarafından desteklenmekte ve savunulmaktadır. Bugün kuvvetliyiz, itibarlıyız, hâdiselere istikamet verecek durumdayız.”
İnönü A.P.’nin bundan böyle takib edeceği politikanın ne olabileceği konusu üzerinde de durmuş, A.P.’nin bir süre sonra, iflâs eden eski politikasına devam etmek ihtimalinin galip olduğunu, fakat daha yıpranmış, daha itibarsız olarak bu politikayı yürüteceklerini belirtmiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyona İlişkin Yapılan Konuşma[240]
(...)
Kürsüye gelen Başbakan ve CHP Genel Bakanı İsmet İnönü, ortak gruba, koalisyonun diğer kanatlarına tarizlerde bulunulmaması için kesin direktif vermiştir.
İnönü, Hükûmetin, bir parti hükûmeti gibi telâkki edilemiyeceğini söylemiş memleketimizde ilk defa uygulanan ve esasen zorlukları bünyesinde taşıyan bu sistemin iyi işleyebilmesi için, kırıcı vaziyetler alınmaması gerektiğini, itidal ve basiretin şart olduğunu ifade etmiştir. Başbakan, bu arada, 5 Nisan’da yapılacak genel görüşme üzerinde de durmuş, bu görüşmelerde Hükûmete yapılacak, hükûmeti hedef alacak beyanlara cevap verilmemesini isteyerek demiştir ki: “Karma Hükûmet kendisine yöneltilecek tenkidleri cevaplayacak durumdadır. Hücumlara cevap verecek kuvvette ve haklılıktadır. Üstelik, Hükûmet sadece CHP’den meydana gelmemiştir. Bünyesinde diğer partiler de vardır. Tenkidleri bu karma hükûmet kendisi cevaplandıracaktır.”
Japon İmparatorunun Kardeşi Prens Mikasa ile Eşini Karşılama Töreninde Yapılan Konuşma[241]
Altes Prens ve Altes Prensesi, memleketimize ayak bastıkları şu anda, şahsım ve Türk Milleti adına selâmlamaktan hususî bir bahtiyarlık ve şeref duymaktayım.
Asil Japon Milletine ve Majeste İmparatora Türk milletinin duymakta olduğu büyük dostluk ve derin takdir hislerini; Altes Prensin ve Altes Prensesin, Türkiye’de bulundukları müddet zarfında, her an müşahade buyuracaklarından emin olduğumu ifade etmek isterim. Sulha ve hürriyetlerine bağlı birer millet olan Türkler ve Japonlar arasında esasen memnunluk verici bir tarzda her sahada mevcut bulunan eski dostluk bağlarının, karşılıklı ziyaret ve temaslarla bir kat daha kuvvetleneceğine olan inancımı da bu vesile ile tekrarlamalıyım.
Bütün kaynaklarını iktisadî ve sınai kalkınması uğruna seferber etmiş bulunan Türkiye, Majeste İmparatorları ve ileri görüşlü devlet adamlarının rehberliği altında, çalışkan ve mert Japon milletinin iktisadî ve içtimaî terakki alanında gösterdiği gayret ve başarılarla daima yakından ilgilenmekte ve gerçekleştirdikleri eserleri hayranlıkla karşılamaktadır.
Altes Prensin ve Altes Prensesin ziyaretlerinden mütevellit bahtiyarlığımızı teyid ile Türk Milleti ve şahsım adına memleketimize hoş geldiniz derim.
Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanı Nurettin Hazer’e Gönderilen Mesaj[242]
Sayın Nurettin Hazer
Vali ve Belediye Başkanı – Urfa
Yarın Urfa’nın Millî Mücadeledeki düşman istilâsından kurtuluşunun bayramını yapacaksınız. Bir insanını hayatına kuvvet ve lezzet veren asil heyecanların dalgalandığı bu günde Urfalılar içinde bulunup bir daha bahtiyar olmak isterdim.
Urfanın Millî Mücadeledeki rolü başlı başına bir tarihtir. Kurtuluş zaferi kendi alın terinin ve pazu kuvvetinin ve Urfalıların engin hamiyet ve fedakârlığının mahsulüdür, Büyük Millet Meclisi’nin ilk Genelkurmay Başkanı olarak Urfa Destanının acı ve ümitsiz günleri ve hesapsız zahmetleri ve fedakârlıkları ile her gününü beraber yaşadım. İstilâ ordusunun Urfa’da merkezlenen silâhlı direnme ile Fırat’ın bütün doğusundan tard olunduğu günleri bugün gibi hatırlarım. Doğu’da stratejik durumumuz Urfa zaferi ile birden ferahlamış, genişlemiş ve emniyet kazanmıştı. Kuvvetlerimizi ve düşüncelerimizi Fırat’ın batısına toplamak için çok genişlemiştik.
Sevgili Urfalılara benim hayranlık dolu takdirlerimi bu kurtuluş gününde söylemenizi ve yaymanızı sizden rica ederim. Millî Mücadelenin Urfa’daki gazilerinin ve şehitlerimizin nesilden nesile geçecek torunları Urfalı olmakla ve Türk vatanının kurtarıcıları ve yeni Türkiye’nin kurucuları olarak yerden göğe kadar hakkı ile övüneceklerdir.
Urfalılar Türkiye’nin demokratik düzen içinde kuruluşu ve kalkınması savaşında ve safındadırlar. Çok mahrumiyet içinde Cumhuriyetin yürümesi ve yükselmesi için fedakârlık etmişler, gayret göstermişlerdir. Urfalı vatandaşlarıma engin sevgilerimi yürekten tebriklerimle bildirmenizi, Urfa’nın refahına ve saadetine hizmet etmeyi şeref bildiğimizi anlatmanızı rica ederim.
Japon Prensi Mikasa ve Eşi Onuruna Mevhibe İnönü ile Birlikte Verdikleri Yemekte Yapılan Konuşma[243]
Altes Prens ve Altes Prenses,
Altes Prens ve Altes Prensesi memleketimizin mümtaz misafirleri olarak aramızda görmekten ve gerek Türk milleti gerek şahsım ve refikam adına selâmlamaktan duyduğum memnuniyeti, teyiden ifade etmek isterim.
Altes Prens ve Altes Prensesin unutulmaz hatıralar bırakacağına emin bulunduğum bu ziyaretlerinin, Türkiye ve Japonya arasında mevcut tarihi dostluğun müstesna bir tezahürü olduğuna ve bütün Türk milletinin bunu böyle bildiğine inanmanızı hassaten rica ederim.
Türkiye ve Japonya arasındaki, devamlı kültürel ve ticari temas hızlı beslenen dostluk münasebetlerinin kuvvetini iki memleketin gerek menfaatlerinden ve uzun bir geçmişe dayanan geleneklerden olmakta olduğu vakıasına işaret edeceğim. Eski bir tarihi olan bu dostluğa, hiçbir gölgenin düşmemiş olmasını da ayrıca kaydediyorum. İki memleket arasındaki bağların ne kadar eski bir tarihi olduğunu anlamak için Alteslerin, 1888 yılında Ertuğrul gemisinin Japonya’ya bir dostluk ziyareti yapmış olduğunu hatırlatacağım. Dönüş yolunda Oşima adası açıklarında fırtınaya tutularak batan bu geminin şehitlerine ait mezarlıklar bugün bakımlı bir halde Oşima adasında bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana iki memleket arasındaki dostluk bağlarının gün geçtikçe kuvvetlendiğini memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Bu dostluk münasebetlerinin hukuki çerçevesini teşkil eden ahdi bağlarımız da devamlı bir şekilde inkişaf etmektedir. Bu bağlar iki memleket arasındaki dostluğun daha da kuvvetlenmesine yaramaktadır.
Çok uzaklarda olmalarına rağmen, Türk halkının ve idarecilerinin çalışkan ve azimli Japon milletinin içtimaî, iktisadî ve sınai sahalarda kaydettiği büyük hamleleri derin bir hayranlıkla takip ettiklerini sözlerime ilâve ederim.
Türkiye ve Japonya’nın dış politikalarının, Birleşmiş Milletler Yasalarının gaye ve prensiplerine uygun olarak dünyada bağımsızlık, hürriyet, adalet ve büyük küçük bütün milletler için eşit hakka dayanan devamlı bir barış ve güvenlik nizamının kurulması müşterek hedefine teveccüh ettiği bir hakikattır. Çok nazik coğrafi bir mevki işgal eden Japonya’yı hür milletler camiasının ve demokrasi ideallerinin kuvvetli bir müdafii olarak selâmlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu hasseten belirtmek isterim. Bundan dolayı müşterek sulh dâvasına bağlı bir milletler camiası dahilinde Japonya ve onun değerli halkı ile sıkı işbirliği yapmaktan haklı olarak gurur duymaktayız.
Sözlerime, Türk milletinin samimî dostluk duygularına tercüman olmak Altes Prens ve Altes Prensesin memleketimize teşriflerinin verdiği bahtiyarlığı tekrar ifade ile son verirken kadehimi, Alteslerin ve ailelerinin sıhhat ve saadetinin ve dost ve asil Japon milletinin refah ve terakkisinin devamı için kaldırmakla şeref duyarım.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[244]
Millî Hâkimiyet bayramı gününde, Atatürk’ün yüce huzurunda, Bakanlar Kurulunun derin minnet ve saygı duruşu.
23 Nisan 1963 İsmet İnönü
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma[245]
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün huzurunuzda 23 Nisan Millî Hâkimiyet Bayramını kutlamak için bulunuyorum. 23 Nisan 1920 Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve sonra Millî Hâkimiyet Bayramına bağlandığı tarihtir. Bu tarihte, galip devletler tarafından payitahtı işgal olunan Padişah ve Hükûmeti, emir altına alınan Osmanlı İmparatorluğunun kaderini, Türk Milleti kabil etmediğini bildirmiştir. Türk Milleti her türlü Hükûmet ve savunma imkânlarından zorla ve resmen mahrum edilmesine karşı Ankara’da toplanmış millî temsilcilerini işbaşına getirmiş ve Türk Milletinin kaderini bütün dünyaya karşı kurtarmak dâvasını ilân etmiştir. Milletler tarihinde büyük bir millet ayaklanması ve yaşamak isteyen bir milletin bükülmez iradesi müstesna şartlar içinde kendini göstermiştir. Bugün, bu fevkalâde hâdisenin Türk Milleti tarihine yazıldığı gündür. Ondan sonra hesapsız güçlükler, zahmetler ve mihnetlerle Türk Milleti kaderini selâmete çıkarmış, büyük bir devlet olarak kendisini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Millî Hâkimiyet Bayramı ile Türk tarihinin yeni bir destanı başlamıştır. Bu günü sevgili vatandaşlarıma yürekten kutluyorum. Sevinmek, iftihar etmek hakkımızdır.
Başbakan olarak, vatandaşlarımdan bu kutsal günün feyzi üzerinde yeni nesillere örnek olmalarını, onlara feyizli bir tarihi öğretmelerini saygılarla rica ederim.
Büyük Millet Meclisi’nin toplanması, yani Millî Hâkimiyet idaresinin kurulması, İstanbul işgalinden sonra Büyük Atatürk’ün ilk düşündüğü teşebbüs ve eser olmuştur. Atatürk’ün Millî Mücadelede en isabetli ve uzak görüşlü tedbirlerinin başında Büyük Millet Meclisi’ni kurması gelir. Fikir ve teşebbüs sadece O’nundur ve emsalsiz hizmetleri arasında Millî Hâkimiyet Bayramının konusu, yalnız başına büyük bir âbide olarak Atatürk’ün kutsal adını anmaya kâfi gelecektir. Bu münasebetle Atatürk’ün aziz hatırasını vatandaşlarıma en derin minnet ve saygılarımla tekrar yâdetmeyi vazife sayarım.
23 Nisan Bayramı, çocuklarımızın bayram günü yapılarak değeri bir derece daha yükseltilmiştir. Yurt ölçüsünde Türk çocuklarının bayramına katılıyoruz. Bu bayram günü her bakımdan Aziz Milletimize kutlu olsun.
CHP Ortak Grup Toplantısında Güncel Siyasal Gelişmeler ve Ordu İçindeki Duruma İlişkin Yapılan Konuşma[246]
(...)
Başbakan İnönü basında yer alan ve bazı siyasî çevrelerce bir tedbir olarak ileri sürülen millî koalisyon ve genel seçimler konusunda da görüşünü izah etmiş, millî koalisyonu bir tedbir olarak düşünmediğini, mevcut üçlü koalisyonun bünyesi itibariyle aslında millî bir karakter taşıdığını belirtmiş, genel seçimler konusunda ise “Benden başka hiç kimseyi genel seçime arzulu görmedim” demiştir.
Başbakan İnönü, bazı askerî birliklerde dağıtılan beyannameler ve yapılan tevkifler konusunda düşüncelerini şöyle özetlemiştir.
“Bu hâdiselerin şüphesiz büyük önemi vardır. Takdir edersiniz ki söylentilerin yaygın olduğu bir devir geçiriyoruz. Bu devri, mutlaka atlatacağız. Telâşa mahal yoktur. Son olayların endişe verecek bir tarafını görmüyorum. Sükûnetle takip ediyoruz. Bugüne kadar sergüzeşt heveslileri olarak kimleri görmüş ve tanımışsak, bu teşebbüsün içinde gene onların bulunduğundan şüphemiz yoktur. Belli olanların hareketinden endişe edilmez. Siyasî hayatımızın taşıdığı müzmin hastalıkların, bir müddet daha devam etmesi tabiî bir hâdisedir. Beyanname olayı ile ilgili tahkikat gizli olarak cereyan ediyor. Şimdilik fazla bir şey söyliyemem. Hâdise, öteden beri bu kabil hareketlere hevesli kimselere bulaşmak istidadı gösteriyor. Siyasetin aşırı meraklıları birbirleriyle uğraşa uğraşa nihayet doğru yolu bulacaklardır.”
İnönü demokratik rejimin kaderinin ve memleket huzurunun bazı soruların cevaplarına bağlı olduğuna işaretle şunları söylemiştir:
“Birincisi, bugünkü iktidarı teşkil eden siyasî partiler, birbirleriyle anlaşarak istikrarlı bir hükûmeti devam ettirebilecekler mi? Ortak partilerin istikrarlı hükûmet konusunda kararlı oldukları müşahade edilmektedir.
İkincisi, muhalefet tahrikçi politikasından vazgeçecek mi? Muhalefetin meşrû ve normal sınırlar içinde vazife görmesi, aynı derecede ehemmiyetlidir.
Üçüncüsü, bugün herkes rejimin geleceğinin sorumluluğunu, bana olduğu kadar C.H.P. Grubuna da yüklemektedir. C.H.P. Grubu mütesanit, itimad edilir bir hüviyet arzettiği müddetçe, rejim için en büyük teminattır.”
Taşlıtarla’yı İlçe Yaptırma Derneği Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[247]
Memleketin muhtelif yerlerinden gelip Taşlıtarla’da iş kuran ve istihsal gücünü artıran çalışkan vatandaşlarımızsınız.
Hükûmetiniz ihtiyaçlarınızla, memleketin her tarafındaki ihtiyaçlarla olduğu gibi, meşguldür. Ankara’daki temaslarınızdan ümitle döndüğünüzü orada yaşıyan diğer hemşehrilerimize ifade ediniz.
İyi vatandaşlar olarak huzur içinde çalışmanızı ve gelişmenizi dilerim.
Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[248]
Bayramı sevgili vatandaşlarıma yürekten kutlarım.
Milletimiz ciddî bir plâna dayanan büyük kalkınma hareketinin hummalı çalışmaları içindedir. Elbirliğiyle, iyi yürekle, fedakârlıkla devam eden çalışmalarımızın başarılarını milletimizin idrak edeceğine kesin ve samimî inancımız vardır.
Millet ve memleketimiz için saadetler dileğimi, bayram vesilesiyle de âlicenap milletimizin kabulüne sunarım.
İstanbul Ziyaretleri Sırasında Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[249]
(...)
Başbakan trende kendisi ile konuşan ve çeşitli sualler soran gazetecilere, önümüzdeki günlerde muhtemelen bir basın toplantısı yapacağını söylemiş ve Toprak Reformu Kanununun ne zaman çıkarılacağına dair sorulan suale: “Elde bir proje var. Çalışmalar yapılıyor, Bakanlar Kuruluna getirilecek. Her halde yakında tasarı kanunlaşacaktır” demiştir.
Başbakan daha sonra sorulan bir sual üzerine Başbakan Yardımcısı Ekrem Alican’ın gezisinden memnun döndüğünü ve kendisiyle konuştuğu meselelerin görüşüldüğünü bildirerek, Osman Bölükbaşı’nın “Garip bir idare içindeyiz” şeklindeki sözlerine karşı sorulan suale ise sadece: “Demiş” cevabını vermiştir.
Başbakan gene Bölükbaşı’nın İsmet İnönü’den sonra ne olacak yolundaki endişesine karşı da:
“Otuz defa sorulmuştur. Bu hiç endişe edilecek birşey değil” mukabelesinde bulunmuştur.
Tren Haydarpaşa’ya yaklaşırken de Başbakan gazetecilerden haberler sormuş deniz ve hava durumuyla ilgili olarak basın mensuplarından bilgi almıştır.
İsmet İnönü bu arada gazetecilerden İstanbullulara selâm ve sevgilerini iletmesini istemiştir.
(…)
Başbakan İsmet İnönü, bugün saat 17.10’da Belediyeden ayrılırken, 27 Mayıs Federasyonu temsilcileri ile kısa bir görüşme yapmış ve daha sonra bir vatandaşın müracaatını dinlemiştir. Cami yaptırmak istediğini bildiren bu vatandaş, Belediyenin arsa vermemesinden şikâyet etmiştir.
Başbakan kendisine, “Normal yollardan belediyeye müracaat ediniz, kanunî istekleriniz yapılacaktır” cevabını vermiştir.
[Tamamlayıcı haber]
Başbakan İsmet İnönü dün sabah saat 8.20’de trenle Ankara’dan şehrimize gelmiştir. Pendik istasyonunda kendisini karşılıyan gazetecilerin “Toprak reformu ne zaman tahakkuk edecektir?” sorusunu cevaplandıran İnönü, “Toprak reformu ile ilgili bir proje var. Çalışmalar yapılıyor. Tasarı hazırlandı ve Bakanlıklara gönderildi. Onlarda görüşlerini hazırlıyorlar. Yakında tasarı kanunlaşacaktır” demiştir.
Başbakan daha sonra bir gazetecinin “Siz Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra ne olacak? Bu konuda genellikle bir endişe göze çarpmaktadır, ne diyorsunuz?” şeklindeki sorusuna karşılık: “Bu soru bana çok soruldu. Otuz defa sorsalar yine endişe edilecek bir şey yok, derim. Benim Başbakanlıktan ayrılmam endişeye değer bir konu değildir” demiştir.
Yine bu arada “Bölükbaşı dünkü konuşmasında ‘Garip bir idare içindeyiz, gidişin sonu karanlıktır’ diyor, ne dersiniz?” sorusunu ise, İnönü sadece, “Demiş!...” diyerek cevaplandırmıştır.
Yol boyunca gazetecilerle sohbet eden İnönü, İstanbul’da havaların nasıl gittiğini sormuş, “İçinizde bu yıl denize giren var mı?” sorusuna, bir kişiden müspet cevap alınca “Nasıl, soğuk mu?” şeklinde konuşmuştur.
Yunan Başbakan Yardımcısının kendi Meclislerinde, Yunanistan’ın Kıbrıs anlaşmalarına sadık kalacağına dair verdiği beyanatına, “Çok iyi” diyerek memnuniyetini belirten İnönü, İstanbul’da bir basın toplantısı yapmayı umduğunu söylemiştir.
Bostancı’da kendisini karşılıyan İstanbul Valisi Niyazi Akı, Birinci Ordu Kumandanı Refik Yılmaz, Emniyet Müdürü ve İstanbul Merkez Kumandanı ile de bir ara sohbet eden İnönü, Lozan şehrine 2 defa gittiğini ve bir defasında hafif bir uçak kazası geçirdiğini anlatmıştır.
İstanbul’da Porselen Fabrikasının Açılışında Söyledikleri ve Nurettin Teksan İlkokulu Ziyaretinde[250]
(…)
Fabrika Müdürünün izahatını dikkatle dinleyen Başbakan İsmet İnönü kısa bir konuşma yaparak bundan duyduğu memnuniyeti belirtmiş ve şunları söylemiştir:
“Bu değerli müesseseyi vücuda getirenleri tebrik ederim. Memlekete çok değerli bir eser kazandırmışlardır. Size yardımcı olabilirsem, kendimi bahtiyar hissedeceğim.
Tekrar tebrik eder, memlekete hayırlı olmasını temenni ederim.”
Başbakan konuşmasından sonra fabrikayı gezmeye başlamıştır. İnönü fabrikayı gezerken yapılan işleri dikkatle izlemiş ve porselen sanayii hakkında ilgililere çeşitli sorular sormuş ve bazı mamûlleri eline alarak tetkik etmiştir. Bundan başka işçilerin durumu ile de yakından ilgilenen Başbakan kendilerine ilkokulu bitirip bitirmediklerini, ne kadar zamandan beri bu işte çalıştıklarını sormuş ve “Aferin sevindim” diye cevap vermiştir.
Bu arada çaydanlık imal eden atölyede bir işçi ile konuşan Başbakan, “Ben çaydanlıklarda böyle delik bilmiyorum” diye şakalaşmıştır. Diğer bir atölyede Alman porselen uzmanı Emil Köhler ile Almanca konuşan Başbakan, porselenin iptidaî [ham] maddesi hakkında bilgi sormuş ve sonra fabrika ilgililerine Türkçe olarak, “Kendisi daha iyi hammadde temini için çalışıyormuş, behemehal bulacağını da söyledi” demiştir.
Saat 12’de fabrikadan ayrılan Başbakan İnönü, “Bu işe ehliyetli ellerle başlanmıştır. Memleket için büyük eser olacak. Çok memnun oldum. Tekrar tebrik ederim” demiştir.
(...)
Bu törene gelmek üzere saat 9.30’da evinden ayrılan Başbakan İnönü önce Kalamış’taki Nurettin Teksan İlkokuluna gitmiştir.
Okul bahçesinde öğrenciler tarafından karşılanan İnönü, öğrencilere “Günaydın arkadaşlar” diye hitap etmiştir. Daha sonra sınıfları gezen Başbakan, Millî Eğitim Müdürü Halis Kurtcan’ın verdiği izahatı dinlemiştir. Bundan sona Uğur Peynirci adında bir öğrencinin yanına oturan Başbakan dersleri hakkında bilgi almıştır. Öğrencinin matematik defterine “Başarılar” yazan İsmet İnönü buradan saat 10.15’de ayrılmıştır.
1. Ordu Birliklerini Denetleme Sırasında Yapılan Sohbet ve Konuşmalar[251]
(...)
Başbakan İnönü denetlemesini tamamladıktan sonra hazırlanan bir plâtformda birliklere hitap etmiş ve gördüğü mükemmeliyetten son derece memnun olduğunu belirterek demiştir ki:
“66. Tümen ile C-Zırhlı Grubun erlerini, astsubaylarını ve subaylarını ilgi ile yakından gördüm. Mükemmel bir teftiş verdiniz. Biliyorsunuz ki memleketin başlıca desteği, kuvvetli ordumuzdur. İttifak ailesi içinde sizin durumunuz ümit ve iftihar vermektedir, hepinize teşekkür ederim. Sağ olun, var olun”
Daha sonra Generaller ve Subaylarla sohbet eden Başbakan havanın bulutlu ve yağışlı olmasına işaret ederek:
“Bu yıl inşallah Allah bize yardım edecek ve iyi bir mahsül idrak edeceğiz” demiştir.
Bu arada karargâh kumandanlığının bulunduğu C-Zırhlı Muharebe Grubu Kumandanı Kurmay Albay Fethi Davutpaşa Kışlalarına giderken kışlanın tarihi hakkında Başbakana bilgi vermiş ve binanın halen restore edilmekte olduğunu ve bu suretle yakında modern bir hale getirileceğini söylemiştir.
Bilâhare kumandanlık odasına gelen Başbakan, C-Zırhlı Muharebe Grubunun Şeref Defterine aşağıdaki satırları yazmıştır:
“Davutpaşa meydanında 66. Tümenden 23 üncü Piyade Alayı ve 381 inci Topçu taburu ile 1. Zırhlı Tümenin C-Zırhlı Muharebe Grubu Birliklerini merasim durumunda gördüm, selâmladım. Kısa bir denetleme yaptım.
Birliklerin görünüşü, sorularıma aldığım cevaplar bende çok iyi bir tesir bıraktı.
Erlere, Astsubaylara ve Subaylara teşekkür ederim. Büyük kumandanlara da tebriklerimi söylerim. Memnun ayrıldım.”
Daha sonra Başbakan İnönü bir saatten fazla süren brifingte hazır bulunmuş ilgililere bazı sorular sormuştur.
[1. Ordu Subay Gazinosunda Askerlik Anıları Anlatısı]
Önemli hatıralar
Öğle yemeğini kışlanın subay gazinosunda yiyen Başbakan burada bazı önemli askerlik ve harb hatıralarını anlatmış, sorular sormuş ve bugünün şartları ile dünün durumunu mukayese ederek bu arada şunları nakletmiştir:
“Büyük Taarruz başladı. Afyon’a dayandık. Fakat hasımlarımız tel örgülerin arkasına çekilmiş inatla dayanıyordu. Bizi hayrete sevk eden şey, topçularının kendilerini desteklememesi idi. Sonra Yunanlılar’ın Eskişehir’de hiç yıpranmamış bir kolorduları vardı ki, bizim altı tümenimize karşılık bir kuvvete sahipti. Niçin ve neden İzmir’e çekildiler de Eskişehir istikametine gitmediler. Biz onların karşısında ancak iki tümen bırakmıştık. Bütün orduyu oraya kadar götürecek araç yok. Eskişehir’e kağnı arabası ile beş altı günde ancak gidilebilir. Bu süre içinde onlar da kendilerini toplayabilirlerdi. Muharebe bitmişti. Gel zaman, git zaman bir gün Yunan kumandanı ile karşılaştım, kendisine bu soruları sordum, bana cevaben:
“İzmir’e çekilmek için kesin emir almıştım, bende Eskişehir’e çekilmeyi daha münasip bulduğum halde bu emir karşısında bir şey yapamadım. Topçularımızın destek olmayışına gelince, çok ileriye tabiye [ta’biye] ettiğimiz gözetleme noktalarımızı bir anda imha ettiğiniz için, topçularımız âdeta kör kaldılar” dedi.
Muharebede en çok endişe ettiğim konu, komutanların hasta olmasıdır. Ben her zaman komutanlarıma muharebe sırasında hasta olmamaya dikkat ediniz diye telkinde bulunur ve şunları söylerdim: Hastalık yasaktır. Bütün bir ömrü yaldız ve ikbal içinde geçiriyoruz. Tam muharebe sırası geliyor hastalanıyoruz. Olmaz böyle şey, devletin ve milletin tam bizden hizmet beklediği sırada hasta olmak bizim elimizde değildir, derdim. Nitekim, gerek İnönü, gerekse Sakarya ve Büyük Taarruz sırasında hiçbir kumandan hastalanmadı, hastalandı ise bile kumanda mevkiinden ayrılmadı.”
Türk Ordusunun kahraman subayları tarafından büyük bir ilgi ile dinlenen ve hatıraları sırasında Başbakan, Çerkez Etem olayına da temas ederek konuşmasını şöyle devam etmiştir:
“Biz Çerkez Etem’le uğraşırken Yunanlılar tekrar İnönü mevzilerine çattılar. Elimizdeki imkân ile kıtalarımızın bir kısmını trenle, bir kısmını da yaya olarak Kütahya’dan Eskişehir’e çektik. Herkes perişan ve bitkin bir halde mevzilere girdi. Benim gayem, erlerin ve subayların yorgun olsalar dahi mevzilerde bulunması idi. Aynı hal, Büyük Taarruz sırasında da oldu. Düşmanı kovalamaktan bitkin bir hale gelen erlerimizin durumunu düşmana hissettirmemek için çok çalıştık, bunda da muvaffak olduk.”
Başbakan sohbet sırasında Astsubayların durumlarına da temas ederek: “Bugün Astsubaylar ordu için çok kıymetli birer unsur haline gelmiştir” demiştir.
İstanbul’da Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin İç ve Dış Politika ile İktisadi Konulara İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[252]
Başbakan “Dört beş gündür İstanbul’dayım imkân bulduğum kadar dolaştım. Daha önce tasarladığım ve faydalı bulduğum yerleri gezdim” diye söze başladıktan sonra şunları ilâve etmiştir:
“Sorularınızı dün verdiniz, saydım tam kırk beş sualdir. Şimdi bu basın toplantısı için yeni bir usul koyacağız her gazetenin temsilcisi olan arkadaşı yanıma çağıracağım, sorusunu kendisi okuyacak” Başbakan bundan sonra gazete temsilcilerini teker teker yanına çağırmış ve sorularını dinledikten sonra ayrı ayrı cevaplandırmıştır. Başbakan bunların dışında sorulan diğer suallere de cevaplar vermiştir.
Basın toplantısında ilk sual Akşam Gazetesi’nin muhabiri tarafından sorulmuştur.
İç ve dış finansman iyice hesaplanmıştır
Soru: Hükûmet, Beş Yıllık Plânın gerçekleşmesi için gerekli iç ve dış yardımı sağlamış mıdır? Ya da sağlıyabilecek midir? Beş yıllık plânın bugünkü görünüşü ile durumu nedir? Bugünkü gidişle plânın ne oranda başarıya ulaşacağına inanıyorsunuz? Plânın 1963 yılı uygulanmasında güçlüklerle karşılaşılmış mıdır? Karşılaşılmışsa bunlar nedir?
Cevap: İç ve dış finansman iyice hesaplanmıştır. İç finansmanın karşılığı vergi kanunlarile ve reformlarla temin edilmiştir, kanaatindeyim. Kanaatten bahsedişim böyle konularda riyazi bir hüküm vermek doğru olmadığına inandığım içindir. Tedbirler tam karşılık üzerine alınmıştır. Müstesna sebeplerle eksik kalırsa bu eksikler her halde tamiri mümkün hudutlar içinde olacaktır. Bugün tahminlerimizin doğru çıkacağını gösteren işaretler daha çoktur. Meselâ beklediğimiz gibi iyi bir mahsül alırsak birçok kolaylık getirecektir.
Dış finansmana gelince, esasları belli olmuştur. Şartları için her devletle müzakere halindeyiz. Hemen hemen yarısına yakın kısmı, malî senenin daha ilk dörtte biri içinde olduğumuz halde hazırdır ve sarf olunmaktadır.
5 yıllık plânın bugünkü görünüşü şudur:
Plânın lüzumuna inanan ve onu tahakkuk ettirmek için ciddî çalışma kararında olan ellerde kalırsa, plânın açık ve kesin başarı ile yürümesi riyazi bir gerçektir.
Bugünkü gidişle plânın tam oranda başarıya ulaşmasını bekliyoruz. Normal olmayan ve beklemediğimiz bir güçlük olmamıştır. Karşılaşılanlar ilk devrenin tabiî ve beklenen hâdiseleridir.
Alman yardımı
Soru: Hükûmetçe reddedildiğinden bahsedilen Alman yardımının bugünkü durumu nedir?
Cevap: Müzakere devam ediyor netice tahmini üzerinde söz söylemek vakitsizdir.
Soru: Af çıkmış, fakat bir formalite hatası yüzünden bazı kimseler bunun dışında kalmıştır. Meselâ rıhtım olayları sanıkları olan polis memurları hâlâ yargılanmaktadır. Bu gibi kimseler için özel bir af düşünülüyor mu?
Cevap: Düşünülmüyor.
Kıbrıs için hükûmet görüşü
Soru: Kıbrıs için Hükûmet görüşü nedir? E.O.K.[EOKA*]’cılar ile Enosisçilerin son günlerdeki gayretleri ile 12 Ada’da Türkler’e yapıldığı bildirilen baskı hareketleri için hükûmet ne düşünüyor?
Cevap: Kıbrıs için hükûmet görüşü Londra ve Zürih Anlaşmalarının ve Anayasa hükümlerinin sadakatle yürütülmesi gerektiğidir. Kıbrıs’ta iki cemaat arasındaki münasebetleri güçleştirmek değil, kolaylaştırmak isteriz.
İstanbul’un trafik meselesi
Soru: İstanbullu için büyük bir problem olan trafik konusunda ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Trafik İstanbul’da ve artık dünyanın her büyük şehrinde önemli bir meseledir. Vilâyet, belediye bunun için çalışmaktadır. Hükûmet bu ihtiyaçların temininde vilâyete ve belediyeye yardımcı olmak arzusunda ve kararındadır. Meselenin hallinin zamana ihtiyaç gösterdiği bilinirse, düzelme günlerini vatandaşın itimadla beklemesi kolaylaşmış olur. Bugün dünyada başbakanına büyük şehirlerdeki trafikten şikâyet edilmeyen memleketlerin sayısı, eğer böyleleri kalmışsa, pek az olduğu muhakkaktır.
Kardeşler arasındaki anlaşmazlık ve hükûmet
“Akşam Gazetesi”nden sonra “Yeni İstanbul Gazetesi”nin temsilcisi aşağıdaki sorularını sormuş ve Başbakan İnönü’den cevaplarını almıştır:
Soru: Kardeşi, Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı Egesel’in, memleket menfaatine aykırı hareketlerde bulunduğunu iddia etmektedir. Hükûmet bu faaliyetin mahiyeti hakkında malûmat sahibi midir?
Cevap: Kardeşlerin birbiri aleyhinde sözler söylemesi veya kardeşlerin birbirini memleket menfaatlerine aykırı faaliyetle suçlaması nadir görülen olaylardan sayılmaz. Herhalde hükûmetler kardeşler arasındaki ihtilâflara karışacak değildir.
Kanunların her zaman tatbiki esastır
Soru: Geçenlerde toplanan Millî Güvenlik Kurulu’nda bazı “tedbirler” üzerinde müzakerelerde bulunulduğu gazetelerde yazılmış ve bir kısım basın organları bu hususta tafsilât vermişlerdir. Bu haberlerin doğruluk derecesi nedir? “Tedbirler” mevcut kanunların dikkatle tatbikinden mi ibaret kalacaktır? Bu takdirde, bir memlekette bazı kanunların zaman zaman tatbik edilmeyip, zaman zaman tatbike konulması suretiyle siyasî konjonktüre tâbi tutulmasını rejim bakımından mahzurlu telâkki etmiyor musunuz?
Cevap: Hangi haberin doğruluğunun araştırıldığını anlayamadım. Kanunların her zaman tatbik edilmesi esastır. Vakit vakit tatbik edilmek usulü yoktur.
Türk donanmasının takviyesi
Soru: Türk donanmasının takviyesi konusunda müttefiklerle müzakereler cereyan etmekte midir? Böyle bir tasavvura Yunanistan’ın muhalefet ettiğine dair ileri sürülen mütalâalar doğru mudur?
Cevap: NATO ittifakı içinde üyelerin askerî kuvvetlerini iyileştirmek ve arttırmak istedikleri doğrudur. Bu maksatla vakit vakit müzakereler de olur. Müttefikler birbirlerinin kuvvetlenmesine mâni olmazlar ve Hükûmet adamları, bu çeşit müzakerelerin, doğru, yanlış tahmine dayanan polemiğine, basın toplantılarında girmezler.
Soru: Milliyet Gazetesi’nde 25 Mart 1963 olaylarını takiben “A.P. Milletvekilleri partiden ayrılmadıkları takdirde İnönü bunların dokunul-mazlığının kaldırılmasını isteyecektir” şeklinde yazı çıkmıştı. Bundan haberiniz var mıdır?
Cevap: Milliyet Gazetesi’nin temsilcisi de aramızdadır. Aranızda münakaşa etmeniz daha kestirme olur sanırım.
B.A.C. ve İsrail’le münasebetlerimiz
Soru: Birleşik Arap Cumhuriyeti ile yeniden münasebet tesisi kararındaki âmilleri lütfen söyler misiniz? Teşebbüs ve talep hangi taraftan gelmiştir? İsrail ile maslahatgüzar seviyesindeki münasebetleri normale çevirmek hususunda hükûmetin herhangi bir kararı var mıdır?
Cevap: Münasebetlerin mevcut olması normal bir usulün ifadesi demektir. Taraflar bunda mutabık kalmışlardır.
İsrail’le münasebetler maslahatgüzar seviyesinde elçi payesindeki temsil-cilerle normal bir şekilde yürümektedir. Her devlette olduğu gibi İsrail’le de münasebetlerimizi şekilce de geliştirmek hedefimizdir.
Mühim olaylar ve umumî efkâr
Müteakiben “Son Havadis Gazetesi temsilcisi sorularını sormuştur. Bu sorular ve Başbakanın cevapları şudur:
Soru: Açık rejimde açıklık gerektiği kanaatindeyiz. Fakat bazı mühim olayların umumî efkârdan gizlendiği de bir hakikattir. Bu konudaki görüşünüz nedir?
Cevap: Kanaatiniz doğrudur. Ben de öyle düşünüyorum. Yalnız bazı mühim olayların umumî efkârdan gizlendiği değil, gizlenmediği bir hakikattir.
Soru: A.P. Genel Merkezi ile bazı gazete bürolarının tahribi olaylarında tertipçi, tahrikçi ve mütecaviz oldukları anlaşılanlar hakkında savcılığın harekete geçmemesini nasıl karışlıyorsunuz?
Cevap: Adlî muameleler üzerinde söz söylemek için sebep yoktur.
Rejim aleyhine girişilen tertipler
Soru: Rejim aleyhine girişilen bazı tertiplerin dış yardımın gecikmesinde ve iç huzur ile piyasanın felce uğramasında ne gibi etkileri olmaktadır?
Cevap: Etkilerini bilmeyen yoktur. Rejim aleyhine girişilen tertipler, siyasî partilerden gelirse, ne kadar kapalı şekilde olursa olsun, mutlaka anlaşılır ve geniş ölçüde zararlı olur. Bugünkü demokratik rejim 27 Mayıs’a ve onun neticesi olan Anayasaya dayanmaktadır. Siyasî partiler bu esasa riayet ettikçe zararlar en az hadde indirilmiş olur.
Soru: Beklenen dış yardım temin edilemediği takdirde, plânın tahakkuku ne safhaya girebilir?
Cevap: Böyle bir ihtimalin olmadığını söyledim.
Elmalarla armutları birbirine karıştırmışsınız
Soru: Muhalefet yıllarında dış yardımın şiddetle aleyhinde bulunmuş ve bu görüşünüzü Amasya nutkunuzda açıklamıştınız. Fikrinizdeki değişikliğin sebebi nedir?
Cevap: Amasya’da ben elma bahçelerinden bahsetmiştim. Dış yardımdan değil.. Siz elmalarla armutları birbirine karıştırmışsınız.
Soru: Basın toplantısı yapan Jandarma Kumandanı ile mülâkattan çekin-meyen Koçero ile diğer şâkilerin de ele geçirilememesi nasıl izah edilebilir?
Cevap: Böyle içtimaî hastalıklar daima fena idarelerden ve şiddetli sarsıntılardan sonra çıkar. Normal idareler gelince lüzumlu bir zamanda bunlar zail olur.
Vatandaşın rahata kavuşması için tedbirler bulunmuştur
Soru: İşsizliğin ne zaman önlenip piyasanın açılacağını ve vatandaşların biraz olsun rahata kavuşacağını umuyorsunuz? Hayat pahalılığını ve geçim zorluğunu önleyici tedbirler düşünülüyor mu?
Cevap: İşsizlik önlenme yolundadır. Piyasa açılmıştır. Vatandaşın rahata kavuşması, hayat pahalılığının ve geçim zorluğunun önlenmesi için tedbirler bulunmuştur. Tatbik edilmektedir. Bu tedbirler, programlı ve plâna müstenit kalkınma idaresinde bulunmuştur.
Basın için düşünülen tedbirler
Soru: Basın için düşünülen tedbirler var mıdır? Resmi ilânların ele alın-masındaki sebep nedir?
Cevap: Basın için düşünülen tedbirler, umumî hükümler ve umumî tekâmül tedbirleridir. Bu tedbirler ve tekâmül, basın hürriyetini, cemiyetin hakkı ve yaşayış nizamı sayan zihniyetin hududu içindedir. Resmî ilân mes’elesi de hudut içinde bir konudur. Biz bu hususta basın hürriyetinin bekçisi olan uluslararası müesseselerden istifade ederiz.
Mahalli seçimler geciktirilmeyecek
Soru: Mahallî seçimlerin geciktirilmesinin ve radyonun Anayasada belirtilen hüviyete kavuşturulmamasının sebepleri nelerdir?
Cevap: Mahallî seçimler geciktirilmiyecektir. Radyo Anayasada belirtilen hüviyete kavuşturulmaktadır. Geçen zaman, uzun ve yanlış tatbikatın getirdiği zarurettir.
İktisadî meselelerle ilgili sorular
“Cumhuriyet Gazetesi” temsilcisinin soruları ile Başbakanın cevapları da şudur:
Soru: Son günlerde müttefiklerimizin, Türkiye’nin iktisadî meseleleri ile bir yandan fazla ilgili görünürken bir yandan da krom veya Almanya’dan gelecek maddelerin navlun meselesinde olduğu gibi, çok önemli konularda başka türlü davrandıkları görülmektedir. Bu cümleden olarak:
a) Krom meselesinde, bu çok önemli ihraç metaımızın kurtarılması için ne gibi tedbirler alınmaktadır? Amerika ile görüşmeler ne safhadadır?
b) Alman heyeti ile yapılan navlun görüşmelerinde bir hâl yolu bulunacak mıdır?
c) Konsorsiyum’a dahil bütün devletlerle ve faiz konularında mutabakata varılmış mıdır?
Cevap: Dostlar ve müttefikler arasında da iktisadî ve ticari müzakerelerle hallolunması gayri tabiî değildir. Kaldı ki, krom ve navlun mes’eleleri birbirine benzemeyen tabiattadırlar. Ayrı ayrı bugün verilmesi mümkün olan bilgiyi vereceğim.
a) Krom meselesi bizim için çok ehemmiyetli bir ihraç konusudur. Amerika’ya meseleyi etrafıyla izah etmeye çalıştık. İyi niyetle dinlediler. Yakın bir zamanda cevap alacağımızı ümit ediyoruz. Amerika’nın sayın Dışişleri Bakanı Ankara’dan giderken meseleyi yeniden tetkik edeceklerini bildirmişlerdir. Müzakereyi idare eden Dışişleri Bakanımızın pek yakında açıklama yapabileceğini kuvvetle sanıyorum. Krom ihracı, dış ticaretimizde ve 5 yıllık plânımızda ehemmiyetli yeri olan bir konudur.
b) Almanya’yla navlun meselesi üzerindeki ihtilâf ciddî mahiyetini muhafaza ederek müzakere olunmaktadır. Müzakereler şimdi Ankara’ya intikal etmiştir. Netice hakkında bugün bir tahmin yapılamaz. Navlun meselesi deniz nakliyatı yönünden kalkınmamızda hayatî önemi olan bir konudur.
c) Müzakerelerin devam ettiğini söyledim.
Anayasaya aykırı davranışlar
Soru: Büyük Millet Meclisi’ndeki 5 Nisan genel görüşmeleri sırasında, İçişleri Bakanı, Anayasaya ve diğer kanunlara aykırı davranışları anlatmış ve bunların takip edilmesi gerektiği de Meclis’in ekseriyeti tarafından tasvip görmüştü. Bunların hepsi adliyeye intikâl etmiş midir? Etmemişse sebepleri nedir?
Cevap: Şu anda hangilerinin muamelesinin tekemmül etmiş olarak adliyeye intikal ettiğini söyleyecek durumda değilim. Adaletin meseleleri ciddiyetle takip edeceğine şüphe yoktur.
Yatırımlar
Soru: 1963 yılı programı tatbike başlanalı iki ayı geçmiştir. Bu müddet zarfında: a) Bayındırlık, b) İmar ve İskân, c) Sanayi, d) Turizm, e) Toplam olarak ne miktarda yatırım yapılmıştır?
Cevap: Her hafta yatırımlar büyük, küçük radyoda yayınlanmaktadır. Şimdiye kadar olanı kolaylıkla toplamak mümkündür. Bu toplama zor gelmişse bir hülâsasını ve toplamını tekrar ilân ettiririm.
Kalkınma Plânı
Soru: Plânın uygulanması ile plân esasları arasında koordinasyon sağlanabilmiş midir?
Cevap: Sağlanmıştır. Ankara’ya gider gitmez bu üçüncü ayın tatbikatı hülâsasını Yüksek Plânlamada gözden geçireceğiz. Koordinasyon yakından takip edilmektedir.
Soru: İcra iflâs kanununu tadil eden tasarı ne zaman kanunlaşacaktır?
Cevap: Bu büyük bir kanundur. İstanbul’a gelirken bu kanunun bir aya kadar Meclis’te müzakere edileceğini bana tekrar bildirirler. Sizin kadar ben de sabırsızım. Bir an evvel çıkarmaya çalışıyoruz. Kanunun Meclis’te ve komisyonda olduğunu biliyorsunuz.
Kürt meselesi tehlike arzetmemektedir
Soru: Geçenlerde Bakanlar Kurulunda, haber alma servislerimizin yaptıkları açıklamalar derin akisler uyandırdı. Bu görüşmelerin ışığı altında Türkiye’de Kürt meselesinin büyük tehlike arzettiği doğru mudur?
a)Eğer doğru ise ne gibi tedbirler alınmalıdır veya alınacaktır?
b)Nurculuk, gericilik cereyanlarını önlemek için ne gibi tedbirler düşünülmektedir?
Cevap: Tedbirler bellidir. Suçlar takip olunur, komünizme yol açan iktisadî ve içtimaî eksikler iyi bir idareyle bertaraf edilir.
Kara sularımızın genişletilmesi ve Yunanistan
Daha sonra “Milliyet Gazetesi” temsilcisi sorularını sormuştur. Karasuları-mızın genişletilmesiyle ilgili olarak Yunan Dışişleri Bakanı tarafından verilen demece dair bu soruyu Başbakan şöyle cevaplandırmıştır.
Kara sularının hududunu değiştirme yüzünden dostlar arasında itirazlar ve münakaşalar doğması, bizim kararımızla ilk mesele olmuyor, meselenin uluslararası kurallar ve usullerle bir hâl şekline varması ümit olunur. Benim görmediğim, başka çarelere başvurmak meselesi de yine dostların münasebetini düzenleyen uluslararası kurallar olmak lâzımdır.
Köy Enstitüleri
Soru: Köy Enstitülerinin yeniden açılması düşünülmekte midir?
Cevap: Bence mesele Köy Enstitülerinin isim olarak ilâve edilmesi değil, tatbik edilmesi lâzım olan usullerini ve programlarını bütün öğretmen okullarında tatbik etmenin yolunu bulmaktır.
Her arzu bu usul ile tatmin edilmiş olur düşüncesindeyim.
Arap memleketleri ve Türkiye
“Tercüman Gazetesi” temsilcisinin ilk sorusu, Arap memleketleriyle Türki-ye arasındaki münasebetler konusunda olmuştur. Başbakan, Arap memleketlerindeki uyanışın takip edildiğini, bu memleketlerin Türkiye ile dostane münasebetler yürüteceğinin umulduğunu söylemiştir.
Diğer sorulara cevaben de, Başbakan, Toprak Reformu Kanunu çıkar çıkmaz tatbikata geçileceğini bildirmiş, bir soru üzerine de, belediye ve muhtar seçimlerinin sonbaharda yapılacağını umduğunu ifade etmiştir.
Hükûmet yaptığı iyi şeyleri duyuramıyor
“Son Baskı” temsilcisinin bir sorusu üzerine Başbakan, bakanların hükûmet kararı olduğu bilinen hususlarda, hükûmet adına, hükûmet kararından bahsederek konuşabileceklerini belirtmiştir.
Müteakiben “Hareket Gazetesi” temsilcisi sorularını sormuştur. Hükû-metlerin, yaptıkları iyi şeyleri halk efkârına duyuramadıkları yolundaki ifadeye Başbakan şu cevabı vermiştir:
Yapılan iyi ve ciddî şeyleri duyurmayı bilmediğimiz doğrudur. Milletin istediği reformların ve plânların yalnız demokratik rejim içinde halledilip yürütülebileceğini göstermenin bir lüzumlu çalışma olduğunu kabul ediyoruz. Bu çalışmanın başarısı görüldükçe semere vereceğine inanıyoruz.
“Hareket” temsilcisinin bir sorusu da şudur:
Koalisyon hükûmetlerinin, tek parti iktidarlarının çok ötesinde güçlüklerle savaşmak zorunda olduklarına müdrikiz ve bunu tabiî karşılıyoruz. Ancak, buna rağmen, bugünkü hükûmetin bugünün Türkiyesinin gerektirdiği kuvvetten mahrum olduğuna da inanıyoruz. Hemen ilâve edelim ki, bu hükûmetin yerine bir başkasını düşünmediğimiz gibi, “Kuvvetli hükûmet” olmanın şartını bu hükûmet içinde kısmen değişiklikler yapılmasında da görmüyoruz. Kuvvetli olmanın, bir zihniyet ve sistem meselesi olduğu inancındayız. Hükûmet Başkanı olarak, böyle bir zihniyet ve sistem değişikliğine ihtiyaç duyuyor musunuz?
Cevap: Sorularınızda beliren kanaatlerle mutabıkım.
İstanbul belediyesi ve hükûmet
İstanbul Belediyesinin içinde bulunduğu güçlükler karşısında hükûmetçe ne düşünüldüğü yolundaki soruyu Başbakan İnönü şu şekilde cevaplandırmıştır:
İstanbul Belediyesi bir örnek olarak zikrettiğiniz 600 milyon lira borç gibi, bunun kadar vahim olan diğer bazı güçlükler ve yükler altındadır. Hükûmet, İstanbul Belediyesini verimli bir halde çalışacak duruma getirmek için ciddî tedbirler almak yolundadır.
Başbakanın 24 saati nasıl geçer?
Başbakan İsmet İnönü, toplantının sonunda, öğrenmek istedikleri başka bir husus bulunup bulunmadığını gazetecilerden sormuştur. Bir gazeteci, “Başbakan İnönü’nün 24 saati nasıl geçer? Halk efkârı bunu da merak ediyor” demiştir.
İnönü “Bunu görmek ve tetkik etmek için bütün imkânlar vardır zanne-derim. Benim açıklamam mutlaka şart değil” cevabını vermiştir.
Gümrüklerden çekilmemiş mallar
Gümrüklere gelmiş, bedelleri tamamen ödenmiş ve çekilmemiş malların durumu hakkındaki sorunun cevabını Başbakan, yanında oturan Gümrük ve Tekel Bakanına vermiştir. Buna göre, memleket sanayiinin sürümünü azaltmıyacak, plânda gerçekleşmesi gereken yatırımların döviz istihkaklarına sed çekmiyecek mallar yurda sokulacaktır. Ticaret odaları, gümrük depolarındaki mallar hakkında bu iki prensip üzerinden bilgi toplamaktadır.
Soru: Hareket Gazetesi, 25 Ekim seçimlerinden bu yana, başta plânın kabul edilerek yürürlüğe konması gelmek üzere, çok iş yapıldığı konusundaki samimî inancın azınlıkta olduğunu müşahade etmenin üzüntüsü içindedir. Vakıaya rağmen, aksi inancın çoğunlukla olduğu inkâr edilemez. Sizce, kısmen siyasî kısmen içtimaî olan bu fenomenin sebebi nedir? Daha açık olmak gerekirse, yapılanların ve yapılmakta olanların küçümsenmesini, hattâ bazen tamamen unutulmasının sebebi nedir?
Cevap: Üzerinden yaldızı akmıyan her ciddî işin talihi çok zaman budur. Hususiyle siyasî bünyede bir takım tekâmülle tedavi edilecek hastalıklar olursa, bundan mübalâğa ile üzülmemek lâzımdır, kanaatinizin gittikçe daha çok paylaşıldığını göreceksiniz. Meselenin ruhu gerçeğin sizin inancınıza uygun olmasındadır.
Soru: Hareket Gazetesi, Başbakanla şu hususta aynı fikirdedir. Mevcut kanunların gerektiği gibi tatbiki bugün basında olsun, bir kısmı politikacılar arasında olsun, tekmil taşkınlıkları, tahrikleri ve tertipleri bertaraf etmeğe yeter, Başbakan bu hususta Cumhuriyet Savcılarının tam olarak vazife gördüğüne kani midir?
Cevap: Bu hususta Cumhuriyet Savcıları tam olarak vazife görmek gayretindedirler.
İstanbul Gezisi Üzerine Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma[253]
İstanbul’dan geliyorum. Kısa bir seyahat yaptım. Dört-beş günde çok gezmeğe, çok görmeğe çalıştım. Ordu ile, gençlik ile temas ettim. Önemli fabrikaların işletmesini gördüm. Porselen fabrikası gibi büyük bir ihtiyacımızın karşılanması beni ayrıca sevindirdi.
İstanbul’da sağlam, tam teşekküllü bir ilkokulu gezdim. Bunu zikretmemin bir sebebi vardır: Nurettin Teksan adını taşıyan bu ilkokulu, hayırsever vatandaşımız kendi parası ile yaptırıp Maarif emrine vermiştir. Bu hamiyetli vatandaşımız, ilkokulun binasından eşyasına kadar her ihtiyacını temin etmiştir ve okul mükemmel bir şekilde çalışmaktadır.
Diğer bazı vatandaşlarımızın da aynı yolda olduklarını öğrenmek beni çok sevindirdi. Gördüğüm ilkokul bunların ilkidir. Onu başkalarının takip edeceğini söylediler. Bunu iftiharla vatandaşlarıma bildiriyorum.
Nihayet İstanbul’da, her soruya açık, geniş bir basın toplantısında siyasî hayatımızı işgal eden konuları öğrendim. Kolaylıkla, güvenle cevaplar vererek Ankara’ya iyi bir sıhhat ve çalışma enerjisiyle geldim. Her zamandan fazla neşeli ve kararlı olarak Büyük Meclis’te vazifeye başlıyorum.
İstanbul’a uzun zamandan beri gitmemiştim. İstanbul’a her ziyaret benim için önemli ve dikkatli bir araştırma konusudur. Ticari, içtimaî ve kültürel bakımdan İstanbul’da sükûnetle ve kısa zamanda çok şey öğrenmeye çalışmışımdır.
Şimdi, zihnimde yerleşen hükûmetleri kısa cümlelerle hülâsa edeceğim:
İstanbul, endişelerini atmış geleceğe ümitle, güvenle bakıyor. İş hayatı açılmıştır. Gelecekte iş hayatının çok daha verimli olacağına herkes inanıyor. Herkesin söylediği ve söylemediği bir tek tarizi ve şikâyeti var: Siyasî çevrelerimiz çok ve lüzumsuz derecede politika yapıyorlarmış.
İstanbul’un başlıca bir meselesinden umumî efkârımıza bahsetmek isterim:
İstanbul Belediyesi, diğer bütün büyük şehirlerimizin belediyelerinden farklı şekilde, hesap ve plân bakımından harap olmuştur. Belediyenin kendi kaynakları ve tedbirleriyle kalkınması ve İstanbul’da kamu hizmetlerinin aksaklığından vatandaş şikâyetinin durması imkânsızdır.
Halbuki İstanbul Belediyesinin vazife yapamaz halde olması, hemen bütün memleketin kulaklarını dolduran bir rahatsızlık konusu olduğundan, şüphe yoktur. Onun için İstanbul Belediyesinin işlerini kısa zamanda sağlam hesaplara dayanan büyük ve kestirme devlet tedbirleri almak lâzımdır. Bu kesin kanaatimi vatandaşlarıma söyleyerek Ankara’da çalışacağım.
Şimdi, memleketimiz için esaslı olan temel teşhislere geliyorum:
İstanbul’da vatandaşın plâna bağladığı inanmış ve inandırıcı ümitler, aşikâr bir surette fark ediliyor. Herkes milletçe fedakârlık, sebat ve çalışma yollarında ilk kalkınma plânının tahakkuk ettirilmesi suretiyle vatanımıza çok kuvvetin ve iyiliği geleceği günlere kavuşmak heyecanı içindedir.
Bana en çok sorulan, güçlüklerin olup olmadığı, Hükûmetin engelleri yenip yenemiyeceği meselesi olmuştur. İstanbul’da söylediklerimi sıcağı sıcağına bugün de tekrar edeyim:
Müsbet sözlerimi fazla iyimserliğe yoranların beni iyi görmelerini isterim. Ben askerî ve siyasî bütün hayatımda fazla iyimser değil, herkes için önemsiz olan güçlükleri bile evvelden görmeye çalışıp gözünde büyüten tabiatta tanınmışımdır. Bana kalırsa, asıl bu görüş doğrudur. Güçlükleri fazla görüp büyütmeyi, nefsimde tedbirleri titizlikle ve feragatle almak şeklinde bir terbiyeye bağlamışımdır. Onun için bu, çok defa kusur olmaktan ziyade, zahmeti olsa da istifadeli olmuştur.
Plân işinde de siyasî hayat cilveleri ve ihtimalleri karşısında da tedbirli olmaya dikkat etmek ve tahmin olunmayan tehlikeli ihtimalleri göğüslemeyi göze almak lâzım olduğuna iman etmişimdir.
Bütün ümitler nihayette Ankara’da hükûmetin ve hususiyle Büyük Meclislerin verimli çalışmalarına bağlanmıştır. İhtilâl olmıyacağına, buna kimsenin kudreti yetmiyeceğine, onun gözü kapalı heveslileri de boyun eğmiş görünüyorlar.
Bütün mesele şimdi, çok kolay ve çok güç bir noktada düğümlenmiştir:
Siyasî hayatımızda sorumluluk duygusu ile verimli bir çalışma dileği. Vatandaşa bu siyasî sükûneti verebildiğimiz zaman, bütün düşünülen siyasi, iktisadî, içtimaî reformlar ve ilerlemeler, arızasız ilerliyebilecektir.
Kısa seyahatten dönüşte üzerimde bulunan tesirlerin özeti budur.
Memleketin iyiye gitmekte olduğuna inancım, İstanbul’un kuvvetli nabziyle temasından çok artmış ve sağlamlaşmış olarak dönüyorum. Halkımız iktisadî ve içtimaî ihtiyaçları ile alâkalı çalışmaların düzen içinde yürümesini istiyor. Siyaset adamlarının küçük politika oyunlarından kurtularak vatandaşa gerçekleri söylemesini, vatandaşın istediği yolda çalışmasını istiyor. Eğer gördüğüm çok ümit verici bir husus doğru ise gerçekleri ters göstermek için gayretler kolaylıkla göze çarpıp fark ediliyor. Bu çeşit siyasî çalışmalar itibardan düşmüştür ve tesirlerini büyük ölçüde kaybetmiştir. İçtimaî hayatımızda bunlar, belli başlı tekâmül merhaleleridir.
Vatandaşlarımın dikkatini celbetmiştir ki, İstanbul’da basın toplantısında beni, hususiyle yapılan iyi işleri halka duyurmayı bildirmediğimizden suçlu buldular. Bu tenkidlere hak verdim ve memnun oldum.
Çünkü, işlerin insaf sahipleri gözünde başarısı, bizim kusurumuzu aşacak derecede görülmektedir. Bunu söylemediğimizden üzüntü duyulmakta ve bu yüzden Hükûmete karşı hiddet gösterilmektedir.
Bunlar, sabırla ciddî işleri takip etmenin mütevazı, aslında çok değerli mükafatları sayılabilir.
Sevgili vatandaşlarım,
Ciddî bir çalışma devrindeyiz. Bütün gayretlerimizi birleştirmek lâzımdır. Her şey gösteriyor ki iyi yoldayız ve başarı yolundayız.
Vatandaşlarıma sevgiler ve saygılar sunarım.
CHP Ortak Grup Toplantısında Yasama Dokunulmazlığı, Hükümetle İlgili Olası Gelişmelere İlişkin Söyledikleri ve Gazetecilerin İstifa ile İlgili Sorusuna Verilen Yanıt[254]
(...)
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü kısa bir konuşma yaparak, yasama dokunulmazlığı ile ilgili konuların gruplarda görüşülemiyeceğini ve görüşme açılamıyacağını belirttikten sonra, Meclis’e devam ve vazife ifası meselesine temas etmiş koalisyona dahil bütün grupların daha ciddî ve gayretli olması lâzım geldiğini söylemiştir.
İnönü bu konuda, “Memleket şartları ile mütenasip sükûneti ve beraberliği gösterir” demiştir.
İnönü’nün bu kısa konuşmasından sonra Ruhi Soyer, önergesini geri almıştır.
(…) Başbakan İsmet İnönü, [sorunun tamamı okunamamamıştır] diye soran gazetecilere “Şimdi Bakanlar Kuruluna gidiyorum. Sonra konuşuruz” demiş, ancak Başbakanlık kapısında aynı soruya şu karşılığı vermiştir.
“Daha etmedim.”
(…) İsmet İnönü Başbakanlıktan ayrılırken “İstifa mı, seçim mi?” diye soran bir gazeteciye karşılık olarak, “Daha hiçbirisine karar vermiş değiliz” demiş ve CHP Grubunda yaptığı konuşma ile ilgili olarak da siyasî partilerin çalışmalarından şikâyet ettiğini açıklamıştır.
[Tamamlayıcı haber]
Başbakan İsmet İnönü CHP ortak kurulu [grup] toplantısında bugün yaptığı bir konuşmada, “Vaziyet çok vahimdir” demiş ve CHP’lilerden “Seçime hazır olmalarını” istemiştir. İnönü durumun en geç üç gün içinde aydınlanacağını belirterek, CHP’li milletvekilleri ile senatörlerin Ankara’dan ayrılmamalarını bildirmiştir. İnönü bugünkü açıklamayı dün Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ve gece Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay ile vâki görüşmelerden sonra yapmıştır.
Çok önemli gelişmeler
Grup toplantısında gündem dışı söz alan Kenan Esengin ile Turhan Arat, memleketin içinde bulunduğu güç şartlar karşısında CHP’ye önemli ve ciddî görevler düştüğünü belirtmişlerdir. Koalisyon kanatlarının durumu hakkında genel görüşme açılmasını istiyen Ruhi Soyer’den sonra kürsüye gelen Başbakan İnönü, memleketimizde üç gün içinde pek çok önemli gelişmelerin olabileceğini, olayların gelişmesini izlediğini ve kendisinin ne yapılabileceğini henüz düşünüp kararlaştırmadığını söylemiş, fakat olayların mahiyeti hakkında herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Sükûnet ve beraberlik
CHP’lilerden üç günlük bir sükûnet beklediğini ifade eden İnönü, “Memleket şartlarının ağırlığı ile mütenasip sükûneti ve beraberliği gösteriniz” dedikten sonra, Meclis’e devamın önemle dikkat edilmesini öğütlemiştir.
Her şey olabilir
Başbakan İsmet İnönü konuşmasında ayrıca şunları söylemiştir:
“Vaziyetler çok mühimdir. Tekrar ediyorum: Çok vahim ve kritiktir. Herşey olabilir. Dikkatli olunuz. Sükûnetinizi muhafaza ediniz. Çok uğraşıyor ve çaba gösteriyorum. Şimdi size daha başka bir şey söyliyecek değilim. Bu şartlar altında neler yapılabilirse, yapılmasına çalışıyorum.”
(...) Öte yandan Başbakan İsmet İnönü saat 17.25’te geldiği Bakanlar Kurulu toplantısına girerken basın mensuplarının “İstifa ettiniz mi?” sorusunu, “Etmedim. Daha etmedim” şeklinde cevaplandırmıştır.
CHP Senato ve Meclis Yönetim Kurulları ile MYK Ortak Toplantısında Koalisyon Hükümeti ve İhtilal Olasılıklarına İlişkin Söyledikleri[255]
(...)
Toplantıda konuşan Genel Başkan ve Başbakan İsmet İnönü, yöneticilere C.H.P.’yi şikâyet ederek, “Beni yalnız bıraktınız” demiştir.
Başbakan İnönü konuşmasında, Reşat Özarda konusunda Grup tutumunun partiye zarar verdiğini, koalisyon kanatlarına lâf anlatma imkânının elinden alındığını, koalisyonun vazife yapmadığı ileri sürülürken C.H.P.’lilerin vazifelerini yapmıyarak hem hükûmeti hem de partiyi zor duruma soktuğunu söylemiştir.
Koalisyonun bugünkü şartlar altında yürüyüp yürümiyeceği üzerinde duran İnönü “Koalisyon içinde hükûmetin yürütülmesi daimî olarak anlaşmaya bağlıdır. Yalnız liderlerin anlaşmasına değil, grupların da kendi liderlerine daimî surette yardımcı olmalarına bağlıdır” demiştir.
İnönü bu arada koalisyon kanatları arasında “alınacak tedbirlere rağmen” herhangi bir anlaşmazlık çıktığı takdirde, Gürsel’in Anayasanın vermiş olduğu yetkilere dayanarak tedbir almasının tabiî olduğunu, bu da bir fayda vermezse son tedbir olarak “seçime gidilmesinin yerinde olacağını” belirterek “CHP son çareyi her an göz önünde tutmalıdır” demiştir.
İnönü, demokratik rejimin tehlikede olmadığını belirttikten sonra, “İhtilâl ihtimalleri ortadan kalkmış ve demokratik rejim bugün daha ziyade sağlamlık kazanmıştır” demiştir.
21-22 Mayıs Olaylarındaki Ölümler Dolayısıyla Düzenlenen Cenaze Töreninde Yapılan Konuşma[256]
Muhterem vatandaşlarım,
Aziz vatanımızın selâmeti uğrunda kıymetli canlarını vermiş olan şehitlerimizi ebedi karargâhlarına tevdi ettik. Bu şehitlerin önledikleri, ebedi Türk tarihinde, vatanın selâmetine karşı yapılmış olan ihanetlerin en şerefsizi, en tehlikelisi idi. En şerefsiz ve en tehlikeli ihanete karşı, vatanın selâmetini bu şehitler kurtarmışlardır. Nur içinde yaşayacaklardır. Bunların, bu şehitlerin ve arkadaşlarının, memleketin selâmetine ettikleri büyük hizmet ölçüsüzdür. Memleketimizin selâmeti, yüce bahtı, ölçülemiyecek müsibetlere ve tehlikelere uğrayabilirdi. Onların kanı, bütün bu tehlikeleri temizlemiştir. Büyük elemimizin tesellisi, silâh arkadaşlarının, şehitler huzurunda ve Atatürk huzurunda ve bütün milletin önünde verdikleri sözlerin teminatıdır.
Muhterem vatandaşlarım,
Bu şehitlerimiz, geçirdiğimiz tehlikenin bahtsız ve düşüncesiz insanların bildiği felâket tabirlerinin hepsine lâyık olan taarruza karşı memleketin huzurunu, selâmetini, yaşayan vazife sahiplerine daima ihtar eden timsal olarak minnet hafızalarımızda yaşayacaklardır. Kendilerini hürmetle selâmlıyoruz. Rahmetle anacağız. Aileleri kendileriyle iftihar edecek ve milletimiz onları her önemli günde hatırlıyacak, saygı ile yadedecektir.”
27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Törenlerinde Yapılan Konuşma[257]
Sevgili vatandaşlarım, 1963 Hürriyet ve Anayasa Bayramı memleketin bütün menfaatlerini sağlama bağlayan önemli olaylardan sonra gelmiştir. 21 Mayıs’ta milleti mahzun ve müteessir eden sergüzeştten sonra bugünkü 27 Mayıs hususî bir değer taşıyor. Milletin ilerlemesi, kalkınması, huzur, güven ve emniyet içinde çalışması plâna dayanan bir gayret istemektedir. Hükûmet ve bütün iyi niyetli vatandaşlarım bu uzun vadeli amacı hazırlamakla meşguldürler. 21 Mayıs’ta, haksız, isabetsiz ve şerir ihtirasların sahipleri milletin bütün arzularını menfaatlerini, dilek ve temayüllerini hiçe sayarak ellerindeki millet silâhlarını millet aleyhine çevirmişlerdir. Bunlar tıpkı 27 Mayıs’ta olduğu gibi milletin haklarını korumak görevini keskin bir adalet kılıcı gibi elinde tutan şanlı ordunun büyük komutanları, ordunun temiz ve idealist büyük çoğunluğu tarafından kahredilmişlerdir.
Bu netice çok önemlidir. Vatanın selâmetinin, memleketin istikrarının, çalışma hayatının emniyetinin sağlam ve şerefli ellerde olduğu bir defa daha sabit olmuştur. Bu, milletçe istikbale güven içinde bakmamızın en haklı sebebidir. Demokrasi Türkiye’de ilelebet şerefle yaşayacaktır ve onu alt etmeye hiç kimsenin gücü asla yetmeyecektir. 21 Mayıs’taki gibi şerefsiz sergüzeştçilerin akıbetinin daima bu olacağının kesin olarak anlatılması, milletin geleceği için büyük teminattır. 21 Mayıs, bunu isbat etmiştir. 21 Mayıs bunu teyid etmiştir. Türk halkı, demokrasiyi yürekten benimseyerek bütün kuvvetleri ile bu hayat tarzımızın sarsılmaz bekçisi ve koruyucusudur. Atatürk devrimlerini, devamı ve neticesi olan demokrasiden Türk Milletini ayırmaya hiçbir şeririn gücü yetmiyecektir. Bu kırk senelik milletçe çabamızın boşa gitmemiş olduğunun parlak delilidir. Bununla övünüyoruz.
Bu bayram gününde, vatan için her türlü teminatın mevcut olduğunu görmenin huzuru içinde sizleri sevgilerle kutlarım.
21-22 Mayıs Olaylarında Ölen Hava Albayı Fehmi Erol’un Anıt Kabir’deki Cenaze Töreninde Yapılan Konuşma[258]
Büyük milletimizin sevgi duyguları içinde karargâhına tevdi ettiğimiz büyük bir şehidin huzurunda toplanmış bulunuyoruz.
Askerliğin bu rütbesine gelmiş olanlar, vatanı müdafaa etmek için büyük hizmetler görmeğe yetiştirilmesinin eşiğinde ve son kademesinde bulunanlardır.
Albay Fehmi Erol’la milletimizin, Ordumuzun kaybı, derin bir surette hüzün vericidir.
Kendisi vatanı yabancı düşmanlara karşı savunmak için aziz canını feda etmek üzere hazırlanmıştı. Aziz canını, devletimizin temeline ve milletimizin en yüksek varlığına tevcih edilmiş nankör ve namert bir tecavüze karşı müdafaa etmek için feda etmiştir.
Vazife şehidi olarak bütün şehitlerimizin yanında kıymeti, yüce payesi her türlü saygıya lâyıktır.
Atatürk’ün çevresinde toplanmış olan 27 Mayıs ve 21 Mayıs şehitleri, vatanımızda yeni yetişecek kuşaklara fedakârlık yolunu ve her türlü fesatlara karşı doğru yolu gösteren sönmez bir meşale olarak payidar olacaktır.
Sevgili vatandaşlarım, büyük 20-21 Mayıs şehitleri huzurunda vatana ifa ettikleri büyük hizmetlerin minnetini yüreklerimizde taşıyarak Cumhuriyet Hükûmetinin saygılarını sunuyoruz.
Nur içinde yatsınlar. Hatıraları şerefli bir armağan olarak ailelerinde yaşadığı kadar, milletimizin hatırasında daima doğru yolu gösteren bir meşale, sönmez bir meşale olarak yaşayacaktır. Kendilerine, şehitlerimize tekrar minnetlerimizi, sevgilerimizi ve derin saygılarımızı sunuyoruz.
Türkiye Ticaret Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları 15. Genel Kurulunda Yapılan Konuşma[259]
(...)
Genel Kurulun iktisadî hayat bakımından taşıdığı öneme işaretle söze başlayan Başbakan İnönü çalışmaların Hükûmet tarafından yakından ve ilgi ile takip olunduğunu, “İşlerin güvenilir bir istikamette yürütülmesinden bahtiyarlık” duyduğunu söylemiş, hükûmetin üç ayda bir yapılan toplantılarla özel sektörün görüş ve temennileri hakkında bilgi sahibi olduğunu kaydederek demiştir ki:
“İktisadî hayatın gelişmesi üzerindeki görüşlerimi bildireceğim: 1962 yılından memnuniyetle geçtiğimizi söyleyebilirim. Sene sonu, tahminleri doğrulamıştır.
1962 yılında kalkınma hızının % 6’nın üzerinde olduğu sabit olmuştur. Plânın ilk senesi olmak bakımından bu, % 6 nisbeti iyidir bu da plânın verimli bir sistem olduğunu göstermiştir. Plân tesbit edildi, kanunlar çıktı, malî kaynaklar, büyük ölçüde içerden temin edildi Milletimiz fedakârlıkları anlayarak kabul etti. Sizlerin de büyük himmetleri olmuştur ve olmaktadır. Plânın tatbikini güçlüklerden kurtarmak, bahsinde sizlere büyük vazifeler düşmektedir.
Söylemeğe lüzum yoktur ki, gelişmek için iktisadî hayatta kalkınma dedi-ğimiz unsur, ehemmiyetli bir konudur. Burada emniyet ve istikrar, başarıların temeli sayılır.
Siyasî istikrar bakımından büyük bir ilerleme kaydetmişizdir. Endişe vere-cek bir hâdise olmayacaktır.”
Başbakan, bu konuda duyulan telâşın lüzumsuzluğuna işaret ettikten sonra hâdiselerin olgunlukla muhakeme edilmesini istemiş “Olgunluktan muradım şudur: Geçirdiğimiz büyük olaylar devrinden sonra, uzak görüşlü olmak” demiştir.
İş hayatının istikrarı için ilk şartın “Olayları mübalağa ile görmemek, bunların geçici ve tesirsiz olacağına güvenmek olduğunu kaydeden Başbakan İnönü “Yarın bugünden daha emniyetli olacaktır. İşlerinize sarılabilirsiniz, terakkiler elde edebilirsiniz” dedikten sonra, bu sene yatırım ve işletme kredileri konularının halli yolunda önemli bir merhaleye ulaşıldığını, sonuçlarının alınmasına muvaffak olunacağını kaydetmiş, kongrede tedbir olarak tavsiye olunan konuların da Hükûmetçe ele alınacağını söylemiş, dış ticaret açığının kapanması zaruretine temasla, ihracatımızın artmasının ve dış pazarlara girmemizin büyük ölçüde, sermaye, bilgi ve manevî vasıflar meselesine bağlı olduğunu beyanla demiştir ki:
“Bir takım manevî vasıfların neler olduğunu belirtmek istiyorum. Borcunu ödeyen, iktisadî anlayışla, sözüne güvenilir bir iktisadî muvazene hayatı..
Türkler, sözüne inanılır bir millettir. Bunun milletler arası hayatta ehemmiyeti vardır. Sermaye sağlanması bakımından ihraç mallarının itina ile hazırlanması lâzım geldiğini, sermaye piyasası için Hükûmetin ve bankaların büyük ölçüde çalışmaları gerektiğini de ifade eden İnönü, iktisadî hayatımızdaki gelişmelere bir kere daha işaret ettikten sonra, bu konuda turizm kaynaklarının da takviye olunması lâzım geldiğini söylemiş ve konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştır:
“1963’ün iyi neticeler vereceğine güveniyorum. Müsbet yankılarını sevinçle karşıladım. Sizlerin, özel teşebbüsün muhterem temsilcileri olarak, yürekten faydalı olacağınıza inanıyorum.”
[Tamamlayıcı haber]
Başbakan İsmet İnönü, bugün öğleden sonra Türkiye Odalar Birliğinin Genel Kurul toplantısında yaptığı konuşmada, “Memleketimiz, bu seviyede yeni olayları kolaylıkla veya güçlükle, ama muhakkak alt edecektir” demiştir.
İnönü şu konuşmayı yapmıştır:
“Çalışmalarınızda, iyimserlik ve güven içinde olmanızdan büyük bahtiyarlık duyduk. Özel teşebbüsün temsilcileri olan sizlerin bu tutumları bize kuvvet ve cesaret vermiştir.
1962 yılını memnuniyetle geçtik. Sene sonundaki aldığımız netice tahminlerimizden daha iyi olmuştur. Plânın tatbikine 1963 yılından itibaren geçilmiştir. Kanun çıktı, kaynakları temin edilmeğe çalışıldı ve memleketimiz anlayarak bu plânı kabul etti.
Gerek fedakârlıkların lüzumunu anlatma ve gerekse plânın tatbikinde size büyük görevler düşmektedir.
Memleketimiz, uzun bir huzur devresine girmek için çalışıyor. Eğer olaylar durmuyorsa ve yeni olaylar oluyorsa bunları sizin olgunlukla muhakeme etmenizi isterim. Bu temenni ve emniyetle, memlekette iktisadî hayat bozulmaz.
Her hâdiseden sonra yabancılar bana sorarlar:
‘Bir daha olmıyacak mı?’
Ben onlara şu cevabı veririm: Dünyanın her yerinde bu kabil hareketler olur ve olmaktadır. Fakat, 2-3 yıl içinde tekrar normal seçimle demokrasi düzenine girmiş memleket var mıdır? Memleketimiz, bu seviyede yeni olayları kolaylıkla veya güçlükle ama muhakkak alt edecektir. Dedikodulara iktisadî hayat kulak vermesin. Göreceksiniz gelecek yıllar daha büyük başarılar elde edeceksiniz. Bu arada maksatlı hareket edenler, kaynaklar olabilir. Bunların tesirlerini soğukkanlılık önler.
Yatırım ve işletme konusu hâl yoluna girmiştir. Tavsiyeleriniz hükûmetçe dikkatle ele alınmaktadır ve alınacaktır. İthalât ve ihracat arasındaki fark (döviz açığı) kendimizi bileliden beri böyledir. İhracatımız da sadece ziraî maddelere inhisar etmektedir. Bunun içinde mutlaka faal bir endüstri yolunu bulmamız lâzımdır. Bunda sermaye, bilgi ve manevî vasıflar önde gelir.
İmalatımızın kalitesi yüksektir ve son 1-2 yıl içinde de ihracatımızda artma vardır. İstikbalimiz bundadır.
Özel teşebbüsün öncüleri olarak sizlere başarılar dilerim.”
21-22 Mayıs Olayları Dolayısıyla Akis Dergisi’nden Kurtul Altuğ’a Verilen Demeç[260]
Son on günlük olayların vatandaşta ve sorumlu vatandaş olarak benim üzerimde yaptığı tesirleri, bunların safhalarını anlatmağa çalışacağım. 21 Mayıs olayını bütün tahminlere ve dedikodulara rağmen, doğrusu tahmin etmiyordum. Mantık içinde ve akıl yoluyla düşünerek tahmin etmiyordum. Böyle bir teşebbüse girildiği takdirde neticenin bu olacağından hiçbir zaman şüphe etmemişimdir. Ama bunu tecrübe edecek kadar gözü dönmüş olanların çıkmasını beklemiyordum. Bunun sebebi şudur ki toplumu aşırı teessüre götürecek vakalar olsa ve bunlar şiddetli tepki yaratsa da bu tepkiyi devletin ve sorumlu Hükûmetin yeneceğine güvenim sarsılmaz kuvvetteydi.
21 Mayıs olayını asıl dar cephesinden, yani kendi bünyesi içindeki tabiatından ayrı ve dışarda olarak vatandaşta ve devlet müesseselerinde meydana çıkardığı gerçekler bakımından incelemek lâzım gelir. Benim gözümde bu incelemelerin neticesi şudur: Ordu içinde bir hâdise olan 21 Mayıs vakası Ordunun bünyesindeki sağlamlığı kesin olarak meydana çıkarmıştır. Bu sağlamlık, devlet koruyucusu olan Ordunun devlet ve millete bağlılığının her cüreti yenip kıracak kudrette ve vasıfta olduğunun delilidir. 21 Mayıs olayı, uzun menfî propaganda hazırlığından sonra yaratılmıştır. İçte ve dışta öyle bir hava estirilmek istenmiştir ki sanki demokratik rejime inanmayan bir sivil ve asker aydın çoğunluğu vardır ve bunlar radyoya ve bazı merkezlere baskın yapıldı mı, demokratik rejime kastetmek isteyenleri canı gönülden destekleyeceklerdir. Bu gün efsane kesin olarak iflâs etmiştir. 21 Mayıs’tan önce işleyen salgın propagandanın bu karakteri hâdise müteşebbislerine bu cüreti aşılamış olduğu halde vaka bütün milletçe, bütün ordular ve silâhlı kuvvetler tarafından hiçbir telkine ve uyarmaya lüzum görülmeksizin büyük hiddetle karışık bir mâhkumiyete uğratılmıştır. 21 Mayıs gibi tertiplerin, devlet ve milletimizin hem beden kuvveti, hem siyasî bünyesi bakımından dayanabileceği bir ümit desteğinden kesin olarak mahrum bulunduğu böylece anlaşılmıştır. Bu silâh ve savaş tecrübesinden Anayasa rejimi muzaffer çıkmıştır ve gelecek için tehlike ihtimallerini ümitsiz dereceye kadar ehemmiyetten düşürmüştür. Bu, demokratik rejimi yerleştirmek için büyük seçimlerden sonra yaşadığımız geçit [geçiş] devrinin en önemli başarısıdır.
Birkaç gün önce, ticaret ve sanayi muhitimizin bütün teşkilâtının yıllık toplantısında bulundum. İktisadî hayatımızı idare eden selâhiyet sahibi bütün vatandaşlarımız, aydın vatandaşlarımız toplu haldeydiler. Hepsinde, memleketin gelişmesiyle ortak olan kendi hususî iş ve çalışma hayatlarından emin olan insanların azimli ve ümitli havası seziliyordu. İş hayatı, aslında, rejim sarsıntılarından ve buna varacak cüretli teşebbüslerden süratle ve ciddiyetle müteessir olan tabiattadır. Ama vatandaşlarım hâdiseleri zabıta vakaları gibi, olmaması arzu edilen, olursa devlet tarafından süratle düzeltilmesi gereken olaylar olarak görmeye alışmışlardır. Bu noktaya gelinceye kadar geçirdiğimiz buhranlar hatırlanırsa bu hali büyük ilerleme ve istikrar bulma başarısı saymak caizdir.
Şimdi çok vatandaşımın hayretle karşılayacağı başka bir müşahadeyi söyleyeceğim. Teessürüm şiddetli olduğu ve dedikoduların karamsarlık salgını halinde yürütülmeye çalışıldığı bugünlerde ben siyasî hayatımızın yeni bir anlayış ve düzene girmesi ihtimalini ufukta görmekteyim. Herkeste toplumumuzun tabiî bir siyasî hayata kavuşması lâzım olduğunu düşünen, bu fikri söyleyip telkin etmeye gayret eden bir hâl vardır. Bir davranış vardır. Sıkıyönetim, bir defa fevkalâde zamanın zarurî ve tedavi edici bir tedbiri olarak karşılanmıştır. Suni olarak bir dereceye kadar çekişmeleri durduran tesir, aklı başında olanlara ve cemiyetin idaresine istikamet çizen siyaset ve kültür adamlarına âtiyi düşündürme öğüdünü vermiştir. Böyle zamanlarda cemiyetin bir karanlık ruh haletinden bir aydınlık ufka doğru bakmak cesaretini nefsinde bulması iyi günlere gitmenin ilk şartıdır. Kendim bütün güçlüklere karşı engin bir iyimserlik duygusu içindeyim. Vatandaşlarımı da, gittikçe daha fazla bu istidatta görüyorum.
Düşüncem şudur: Sergüzeşt heveslilerin sayıları ve dermanları belli olmuştur. Çalışmayı yaşamanın, ilerleyip yükselmenin tek ve başlıca aracı sayan anlayış üstün gelmiştir. Memlekette bu düstura istinat eden bütün tedbirler uygulanmaya başlamıştır. Suni olarak bunları kara göstermeye çalışan gayretler kolaylıkla fark edilecek vasıftadır. İyi niyetliler cemiyetimizin hayatını ümitli ve ışıklı istikametlere tevcih edeceklerdir.
Bu iyimserlik, demokratik rejimin mutlaka başarıya ulaşacağı dâvasını da içine almaktadır.
Dış âlemde hâdisenin nasıl görüldüğü konusunda görüşlerim şudur: Türkiye’nin yeni bir buhranı başarıyla atlattığı haberinin yanında bunu sağcı ve solcu dâvacıların bitip tükenmeyen ayaklanmaları şeklinde tefsir eden karamsar yazılar gördüm. Türkiye’yi, karışıklıklar içinde bunalmış zayıf bir memleket haline getirecek ifrat hâdiselere aday göstermek gibi hususî arzu ve telkin güdenlerin yazılarını da okudum. Bu müşahadeyi söylerken, her birinin karakterine de işaret etmiş oluyorum.
Bu on gün içinde merakla memleketimize gelmiş olan yabancı büyük tecrübeli gazetecilerle görüştüm. Gazeteciler, dışarda bahsedilen her istikametteki cereyanları bana serbestçe sordular. Bir vatandaşımla konuşur gibi bütün gerçekleri, hiç küçültüp büyütmeden, iyi ve kusurlu taraflarıyla durumumuzu hikâye ettim. Şimdi vatandaşlarıma temin ederim ki, bizim halimizi uzaktan karanlık görmüş, yanlış anlamış, üzülmüş veya kayıtsız kalmış her tabiatta ciddî muhabirleri uğurlarken hepsinde memleketimizin halinde istikrarlı bir kudret, devletimizde her olayı yenmeye yetecek bir üstünlük ve içinde bulunduğumuz kalkınma ve çalışma programlarımızın verimli olduğuna inanç uyanmış bulunduğunu fark ettim.
Bu, şunu gösterir: Durumumuz, karamsarlıktan uzak, gerçekçi bir sadelikle anlatıldığı zaman yalnız dost değil, ancak gerçeği görmek isteyen insaf sahibine güven verecek kadar düzgün ve ümitlidir.
Bu vesileden istifade ederek vatandaşlarıma temin etmek isterim ki Sıkıyönetimden, memlekete huzur gelmesi ihtimali artmış olarak çıkacağız. Siyasî hayatımızda yeni bir sorumluluk duygusuyla çalışma havası mutlaka uyanmış olacaktır. Devletin kudreti tamdır ve demokratik rejimin, her halde kusurları düzeltilmeye çalışılarak memleketin idare sistemi yapılması kararı sağlamdır, sarsılmaz haldedir. Bu, geleceğimizi huzura ve verimli çalışmaya kavuşturacaktır. 21 Mayıs’ta Türk Silâhlı Kuvvetleri, Türk aydınları, Türk halkı gerçek temayülünün ne olduğunu bir ateş imtihanında göstermiştir.
Yolumuzu bu ışık aydınlatacaktır.
CHP Ortak Grup Toplantısında Hükümet-Ordu İlişkileri ve Güncel Gelişmelere İlişkin Yapılan Konuşma[261]
Başbakan İsmet İnönü, CHP Ortak Grubunun Senato Grup Başkanvekili Sedat Çumralı başkanlığında yapılan dünkü toplantısında bir konuşma yaparak, Hükûmetle Ordu arasında anlaşmazlık olduğu hakkındaki asılsız söylentileri cevaplandırmış ve “Kesin olarak temin ederim ki, Hükûmetimizle Ordumuz arasında en samimî anlayışa dayanan bir münasebet hâkim olmakta devam etmektedir” demiştir.
Bütün üyelerin onaylarıyla karşılanan konuşmasında Başbakan İnönü şunları söylemiştir:
“Muhterem arkadaşlarım, iç politika hayatımız şüphesiz esef verici son olayların tesirlerini taşımaktadır. Bu arada bir takım dedikoduların yayılmağa çalışıldığı görülüyor. Bunların başında Hükûmetle Ordu arasında ihtilâf olduğu uydurması yer almaktadır.
Kesin olarak temin ederim ki, Hükûmetimizle ordumuz arasında en samimî anlayışa dayanan bir münasebet hâkim olmaya devam etmektedir.
Esef verici son hâdisenin mes’ulleri Adalet huzurunda hesap vermek durumundadırlar. Hiç şüphesiz Adalet hükmü yerine gelecektir. Türk Adaletine mutlak bir güven besliyoruz.
Bu zamanın siyasî hayatının hepimize yüklediği vazifeler vardır.
Askerî ayaklanmadan sonra siyasî hayatımızın daha dikkatli ve daha ahenkli bir çalışma devresine girmesi her zamandan daha büyük önem taşımaktadır. Hükûmet partilerinin dostluk içinde daha ahenkli ve daha gayretli olmaları vazifeleridir. Bu arada CHP Meclis Gruplarına mühim vazifeler düşmektedir. Bu vazifelerin şumulünü arkadaşlarımın idrak ettiklerine inanıyorum.
Gruplarımızın siyasî hayatımızda örnek gayretlerine ihtiyaç vardır. Bu gayretlerin memleketimizin sükûn ve huzur içinde kalkınma gayretinde başlıca âmil olacağında şüphe yoktur.
Diğer siyasî partilerin iç işlerine uzaktan yakından karışmak temayülünden uzak bulunuyoruz. Partiler arası münasebetlerin Parlâmentoyu daha verimli hale getirecek bir istikamette düzelmesi hususunda elimizden gelen gayreti sarfedeceğimize herkesin emin olmasını isteriz.
Son olaylara rağmen iktisadî hayatımızın gelişmekte devam ettiğini memnuniyetle müşahede etmekteyiz. İş adamlarımızın burada yaptıkları son toplantıda kendileriyle görüştüm. Hepsini memnun ve ümitli gördüm.
1963 yılı plânlı çalışmalarımızın 3 aylık inkişafını tetkikten geçirmiş bulunuyoruz. Bu konuda yarın radyoda yapacağım bir konuşma ile milletimize etraflı bilgi arz edeceğim. Plânın ilk tatbikinden doğan neticenin çok ümitli olduğunu söyleyebilirim.”
Kalkınma Planının Üç Aylık Uygulama Sonuçlarına İlişkin Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[262]
Sevgili yurttaşlarım,
Bugün, sizlere kalkınma plânımızın ilk üç aylık uygulama, sonuçları ve iktisadî durumumuz üzerinde bilgi vermek için konuşuyorum.
Birinci beş yıllık kalkınma plânımız ve 1963 yıllık programı Ocak ayı başından beri yürürlüktedir. Plânın ve programın uygulanması Devlet Plânlama Teşkilâtımızca takip edilmekte, alınan sonuçlar, görülen aksaklıklar üçer aylık devreler itibariyle bir raporla tesbit edilerek hükûmete getirilmektedir.
Yüksek Plânlama Kurulu, 24, 25 ve 27 Mayıs günleri toplanarak, Devlet Plânlama Teşkilâtınca hazırlanmış olan birinci üç aylık raporu incelemiştir. Şimdi, sizlere bu incelemelere göre ortaya çıkan durumu açıklayacağım.
Ekonomimizin çeşitli kesimlerinde 1962 yılında başlayan gelişme, 1963 yılının ilk aylarında da devam etmiştir. Bu aylarda hava şartlarının genel olarak elverişli gitmesi bereketli mahsul ümitlerini arttırmaktadır.
Sınai üretimde artış temayülü devam etmektedir. Geçen yılın ilk üç aylık devresindekine oranla çimentoda % 20, demir ve çelik mamullerinde % 50’nin üstünde, elektrikte % 9.3, ham petrolde % 20’nin üstünde artış meydana gelmiştir.
Dokuma sanayiinde pamuklu üretimi geçen yılki seviyeyi muhafaza etmiş, yünlü sanayiinde belirli bir gelişme görülmüş ve iki yıldan beri gerilemekte olan yün ipliği üretiminde % 72 oranında bir artış meydana gelmiştir.
Kağıt üretimimizde 1963 yılının ilk iki ayında, geçen yılın aynı aylarına oranla bir duraklama ve taş kömürü üretiminde % 3 civarında bir gerileme görülmekte ise de, yıl sonuna kadar bu konulardaki programın gerçekleşeceği umulmaktadır.
İnşaatta ev, apartman ve ticari yapılar sayısında görülen azalmaya mukabil, sınai yapılar sayısında önemli bir artış temayülü vardır. Bu temayül, plâna uygun inşaat politikasının başarısına bir işaret sayılabilir.
Ekonomimiz genel olarak bir istikrar ve canlanma devresinde bulunmaktadır. Bu yılın ilk üç aylık devresinde toptan eşya fiyatlarında ve geçinme endekslerinde görülen artış geçen yılın aynı devresindekinden daha az olmuştur ve bunda arızi sebepler hâkim görülmektedir. Serbest piyasada altın fiyatları yükselmemiştir. Paramız içerde ve dışarda değerini muhafaza etmektedir. İthalât ve ihracatımız 1963 yılının ilk üç ayında da artmaya devam etmiştir. İhracatımızdaki artış % 35.2’ü, ithalâtımızdaki artış ise, % 33.5’i bulmaktadır.
Bu rakamlara dayanarak, bütün yıla şamil sonuçlar çıkarmak için vakit henüz erkendir. Fakat, çeşitli alanlardaki bu rakamların ortaya koyduğu bir gerçek vardır ki, o da şudur: Ekonomimiz gelişme yönünde seyretmektedir. Hükûmet olarak bu gelişmeleri yakından takip ederek, iktisadî hayatın normal akışında görülecek tıkanıklıkları zamanında gidermeye ve herhangi bir sebeple ekonomi üzerinde enflasyonist bir baskı çıkması halinde onun önlemeye kararlıyız.
Ekonomimizin genel durumu hakkındaki bu açıklamalardan sonra, sizlere şimdi biraz da yatırımlardan bahsetmek isterim.
Bildiğiniz gibi 1963 yılı programı İktisadî Devlet Teşekkülleri için takvim yılı başından, genel ve katma bütçeli daireler içinde malî yıl başından itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. İlk üç aylık devre zarfında İktisadî Devlet Teşekkülleri 203 milyon liralık yatırım yapmışlardır. Mart ve Nisan aylarını kapsayan devre zarfında genel bütçeye dahil dairelerin yatırımları ise 324.5 milyon lirayı bulmaktadır. Aynı devre zarfında katma bütçeli daireler yatırımları da 291 milyon 800 bin liradır.
Bu rakamlar tüm olarak devlet sektörünün hararetli bir yatırım faaliyetine girdiğini göstermektedir. Mevsimin inşaata daha elverişli hale gelmesiyle önümüzdeki aylarda yatırım faaliyeti hızlanarak devam edecektir.
Aziz vatandaşlarım,
Plânlı kalkınma çalışmalarımız içinde yatırımlar yanında çeşitli alanlarda devlet hizmetlerinin ıslahı için alınacak tedbirler ve yapılacak reformlar da büyük önem taşımaktadır. Bu yılki programda yer alan tedbirlerin büyük bir kısmı ele alınmış ve bu tedbirlerin gerçekleştirilmesi yoluna girilmiştir. Bunun yanında plânda öngörülen reformlar konusundaki çalışmalar da ilerlemektedir. İktisadî Devlet Teşekküllerinin reorganizasyonu ile ilgili tasarı Millet Meclisi Komisyonunda görüşülmektedir. İdarede reformla ilgili olarak Merkezi Hükûmet Teşkilâtı üzerinde yapılan ilmi çalışmaların ilk safhası tamamlanmıştır. Devlet personel rejiminde yapılacak ıslâhatla ilgili çalışmalar bitirilmiş, bu konudaki kanun tasarısının hazırlanmasına geçilmiştir. Vergi reformunun uzun vadeli yönleriyle ilgili çalışmalar devam etmektedir. Toprak reformu üzerindeki çalışmaların ilk neticeleri hükûmete getirilmiştir.
Bu konularla ilgili tasarıların yıl içinde kanunlaşması lüzumuna inanıyoruz.
Aziz yurttaşlarım,
Sizlere üç aylık plân tatbikatı üzerinde bilgi vermeğe çalıştım. Uzmanların bize verdikleri bilgiler, bugün için memnunluk, yarın için ümit vericidir. Bununla beraber, elde edilmiş olan sonuçların yetinebileceğimiz bir sınıra henüz ulaşmamış olduğunu açıkça belirtmek isterim. Plânın ilk devresinin tabiî sayılacak güçlüklerini yenerek plânlı kalkınmamızın gerçekleşmesi, bütün idari teşkilâtımızdan, iktisadî devlet teşekküllerinden ve diğer devlet müesseselerinden, bütün sanayici, esnaf ve iş adamlarımızdan ve halkımızdan daha büyük gayretler ister. Gelecek devirlerde güçlüklerin yenileceğine ve bu gayretin gösterileceğine şüphem yoktur.
Sevgili yurttaşlarım,
1963 yılının ilk üç ayı içinde plânın uygulanması ve elde edilen sonuçlar üzerinde verdiğim bu bilgiler açıkça gösteriyor ki, siyasî hayatımızda ayaklanmaya kadar götürülen kötü niyetlere rağmen, memleketimiz plânla kalkınma yolunda ilerlemektedir. Türk Milletini ve Türkiye’nin demokrasi düzeni içinde ilerleme, yükselme ve Batı medeniyetine hızla ulaşma azim ve iradesi, çıkacak her türlü engeli yıkmasını ve her türlü bedbaht teşebbüsü kahretmesini bilecektir. Geçirdiğimiz son olaylar bunu en açık ve söz götürmez bir delilidir. Hükûmetimiz, bu inanç ve güvenle milletin hizmetine devam etmektedir.
Hepinizi yürekten saygı ve sevgi ile selâmlarım.
Genelkurmay Başkanlığı Harita Genel Müdürlüğü Özel Defterine Yazılanlar[263]
Harita Genel Müdürlüğü tesislerini ziyaret hâtırası. Müessese ile iftihar ediyoruz.
Kızılay’ın Kuruluşunun 95., Kızılaycılığın ise 100. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[264]
Bütün dünyada Kızılhaç teşkilâtının 100. yılı kutlanıyor. Bizim Kızılay teşkilâtının bu sene 95. yılıdır. Ayni vazifeleri görmek üzere yakın dostumuz, [okunamadı] Kızıl Arslan ve Güneş teşkilâtı vardır.
Savaşta ve barışta dünya milletlerinin felâketli günlerinde Kızılay, Kızılhaç ve Kızıl Arslan dernekleri insan gücü[nü aşan/insan üstü] gayretler sarfetmişlerdir. Her millet bu gayretleri minnetle ve derin saygı ile anlamaktadır. Bu teşkilâtlar birbirine yardımcı ve lüzum oldukça tamamlayıcı hizmetler ifa ederler. Bizim Kızılay teşkilâtımız Kızılhaç’ta dört beş senelik farkla bir arada çalışmış hem milletimizin şükranını, hem insanlığın itibarını kazanmıştır.
Kızılay teşkilâtı 1868’de rahmetli Dr. Albay Abdullah’ın himmeti ile kurulmuştur. Erkek ve kadın arkadaşları rahmetle anılmışlardır. Kurulduğu günden beri hesapsız kaza ve âfetlerde muhtaç vatandaşlara şefkat ve yardım elini uzatmıştır. Millî Mücadelede Kızılay’ın hem İstanbul’da, hem Anadolu’da şefkat yardımları daima minnetle anılacaktır.
Bu teşkilât içinde hemşirelerimiz, devlet adamlarımız ve sayısız fedakâr vatandaşlarımız haklı ve şerefli takdirler kazanmışlardır. Kızılhaç’ın 100. yılı münasebeti ile bütün dünyada anılan insanî hizmetlerde Kızılayımıza milletçe tebriklerimizi ve saygılarımızı sunarız.
Mavi Küf Hastalığıyla İlgili Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma[265]
Sevgili vatandaşlarım,
Şimdi sizlerle bazı Ege ve Güneydoğu vilâyetlerimizdeki tütünlerde tahribata devam eden mavi küf hastalığı üzerinde konuşacağım.
Dün Başbakanlıkta, Tarım Bakanı, Gümrük ve Tekel Bakanı ve Millî Savunma Bakanı ile bu konuda toplantı yaparak konuyu gözden geçirdik. Elde edilen bilgilere göre son durum şudur:
Hastalık başlıca Balıkesir, İzmir, Manisa, Muğla, Adıyaman, Hatay ve Diyarbakır vilâyetlerinde faal halde ve yayılma istidadındadır. Buralardaki bazı ekim noktalarında bulaşma % 80, % 90’nı bulmuştur. Yapılan tetkikler bir kısım müstahsilin hastalıkla hemen hiç mücadele etmediğini göstermektedir. Mücadele umumî olmazsa bulaşma devam eder. [Okunamadı] eden tarlalar da yıkımdan kurtulamaz. Onun için hiçbir tarlanın yarım mücadele veya ihmal içinde kalmaması lâzımdır. Hâl böyle devam ettiği takdirde münferit aile olarak ve millet olarak kaybımız büyük olacaktır. Vatandaşlarımızı konunun ciddiyeti üzerinde uyarmak ve bir yanlış kanaati düzeltmek isterim. Mavi küf mücadelesi şimdiye kadar temizlenmiş fidenin hazırlanmasına Tarım Bakanlığının yardımcı olarak katılması meselesi idi. Bu sene temiz fide tarlaya dikildikten sonra bulaşma devam ediyor. Vatandaşın tarlasını kurtarmak için mücadeleye Tarım Bakanlığı ve Devlet teşkilâtı hizmet etmeğe çalışıyor. Tarım Bakanlığının bütün vasıtaları ve unsurları hizmet yerlerindedir. Tarım Bakanlığının teşkilâtı ve memurları, devletin bütün vazifelileri ve hepsinin üstünde halkın ve hususiyle tarla sahibinin büyük dikkatle çalışmasıyla netice alabiliriz. Yalnız Tarım Bakanlığının vazifeli olduğunu sanarak ekicinin seyirci kalması, çalışmaması, son derece zararlı ve tehlikelidir. Vakit çok dardır. Önümüzdeki 1 ay zarfında bütün emekler bir araya getirilmelidir. Devletin ilaç, bilgi, vasıta ve kredi yardımları, çiftçi doğru yolda ve hevesle çalışmazsa hiçbir fayda getirmiyecektir. Hastalıksız fide dikilmesi ile tehlike kaybolmuyor. Herkes mahsulünü muntazam olarak ilaçlamalı, hastalık bulaşmış yaprakları sıyırıp ayıklamalı ve bunları bir tarafa gömmelidir. Tarım Bakanlığı bütün teşkilâtının öğütleri dinlenmeli, istediği çalışmalar hevesle yapılmalı, Ziraat Bankasının kredileri yerinde ve doğru harcanmalıdır.
Sevgili Vatandaşlarım,
Tarım memurlarının sözlerini dinlemeli ve tarlalarını kurtarmaya çalışmak gibi sözleri çok basit, hattâ lüzumsuz görebilirsiniz. Ama bu sade gerçekler geçen sene Karadeniz bölgesinde dinlenmediği için çiftçi olarak ve millet olarak felaket derecesinde mahrumiyetlere uğradık. Geçen seneki bu musibetin dersini alarak bu sene Karadeniz’de diğer bölgelere nazaran mücadele için daha elverişli durumdayız. Yüreğimiz yanarak şimdiki çırpınmamız bu sene Ege ve Güneydoğu bölgelerinde bir musibetle karşılanmadan mahsulleri kurtarmak içindir. Vakit henüz kaybedilmemiştir. Tarlaları hastalığın tehdidinde bulunan vatandaşları vazifeye davet ediyorum. Önümüzdeki bir ay içinde çiftçi ve devletin bütün memurları olarak mavi küfle canla başla uğraşmak mecburiyetindeyiz. İlgili Bakanlıklar bütün teşkilâtları ile ve mahalline gönderecekleri imkân ölçüsünde eksper ve teknik elemanlarla yardımcı olmaya çalışacaklardır. Hastalığın bulunduğu vilâyetlerin idare amirleri vatandaşın müşkülleri haklı dilek ve şikâyetleri üzerinde dikkatle duracaklar ve işleri sürat ve ahenk içinde yürüteceklerdir. Gümrük ve Tekel Bakanlığı tespit ve tahmini yapılmış mahsulün sahiplerine avanslarını ödeyecektir. Ziraat Bankası kredi verilmesi için lüzumlu muameleleri takip edecek, süratlendirecek ve ihtiyaçları yakından izliyecektir. Millî Savunma [ve ilgili] Bakanlıkları lüzum gösterdiği yardımcı vasıtaları sağlamak için hazırdır.
Bilgiler, öğütler, ilaçlar, vasıta ve hepsi çalışan bir çiftçinin elinde değer kazanır. Her eksikten daha ehemmiyetli olarak çalışma eksiğinden azap ve ıstırap çekmekteyiz. Konuşmalarım, hem salgın zamanlarında hiç eksiksiz çalışmanın önemini göstermek hem de hâl için âti için bütün kalkınmamızın milletçe hepimizin çalışkanlığına ve devlet hizmetlerini değerlendirme kudretimize bağlı olduğunu belirtmek içindir.
Konuşmamı mazur görmelerini bütün vatandaşlarımdan saygı ile rica ederim. Beraber azim ve sebatla çalışmaya karar verdiğimiz konularda ve zamanlarda daima başarı kazanmış bir milletiz. Mavi küfe karşı mücadele içinde bulunan bütün bölgelerimiz için yürekten başarılar dilerim.
ODTÜ Diploma Töreninde Yapılan Konuşma[266]
(...) Ortadoğu Teknik Üniversitesi giriş kısmında Rektör Kemal Kurdaş tarafından karşılanan ve inşaat sahasını dolaşarak üniversite hakkında bilgi alan Başbakan İsmet İnönü, üniversiteyi bitiren öğrencilere diplomalarını dağıtmadan önce bir konuşma yaparak şunları söylemiştir:
“Kıymetli misafirlerimiz şimdi istikbalimiz için büyük hizmetler vaad eden çok ümit beslediğimiz yeni neslimizin kemale ermiş kıymetli evlâtlarını Ortadoğu Teknik Üniversitesi diplomaları ile teçhiz edeceğiz. Buna başlamadan evvel bütün hazır bulunan yüksek cemiyet azalarına hitap ederim ki, ümitle kesin kanaatle arzederim ki, Ortadoğu Teknik Üniversitesinin eksikliklerini yakın zamanda, imkânımızın azami sürati ile tamamlamağa çalışacağız. Hem memleketimize hem komşularımıza bu güzel müessesenin bütün verimi ile çalışmasını temin edeceğiz.”
CHP Ortak Grup Toplantısında Parti Politikaları ve Vatandaş-Hükümet İlişkileri Üzerine Yapılan Konuşma[267]
Başbakan İsmet İnönü, CHP Ortak Grubunun dünkü toplantısında bir konuşma yaparak, “Cumhuriyet Halk Partisi’ni, içinde tesanüdünü, memlekete karşı itibarını zedeleyen, sergüzeştçilere ümit veren hareketlerden kurtarmak lâzımdır. Elbirliğiyle partiyi salim ve dürüst bir halde tutmaya muvaffak olacağız” demiştir.
(…)
Daha sonra kürsüye gelen Başbakan ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP teşkilâtının meselelerine ve CHP Gruplarına düşen görevin ciddiyetine temas eden önemli bir konuşma yapmış ve alınması gereken tedbirler üzerinde durmuştur.
Partizan idarenin ayrı, partililerin haklı dileklerini yerine getirmenin ayrı bir konu olduğunu bildiren İnönü, teşkilâtın dilekleri ve şikâyetleri hususunda tutulan yolun daha tesirli hale getirilmesi için çalışıldığını belirtmiş, dilek ve şikâyetlerin ciddî olarak takip edileceğini söylemiştir.
Hizmetin süratlendirilmesi
Başbakan İnönü, jandarma ve polisin halka iyi muamele etmesi konusu üzerinde de durmuş ve demiştir ki:
“Emniyet kuvvetleri ile vatandaş münasebetlerinin ıslahı yolunda gayretler sarfediyoruz. Devlet teşkilâtına bir tamim yaptık. Önümüzdeki günlerde bir radyo konuşması yaparak meselenin önemini anlatmaya çalışacağım.
Vatandaş-Hükûmet münasebetlerinin daha iyi bir zemine oturtulması, halk dileklerinin ve kamu hizmetlerinin daha süratli görülebilmesi maksadıyla bakanlık ve bakanlıklar teşkilâtında değişiklikler yapacağız. Bakan yardımcılıkları ihdas edilecektir. Bunun zarureti anlaşılmıştır. En kısa zamanda bunu gerçekleştireceğiz.”
CHP’nin politikası
Başbakan ve CHP Genel Başkanı İnönü, daha sonra CHP’nin genel politikası üzerinde de durmuş ve şunları söylemiştir:
“Esaslı bir noktayı dikkatinize arzetmeyi vazife bilirim. Vatandaş, bizim dışımızdaki partilerin kusurlarını görmekte müsamahalıdır. CHP’nin kusurlarını ise mübalağa ile görmek temayülündedir. Bundan memnun olmak lâzımdır. Bu demektir ki, vatandaş ümidini CHP’ye bağlamıştır. CHP’de kusur görmek istememektedir. Türk siyasî hayatının en önemli unsuru olan CHP’nin Meclis’teki gruplarına, teşkilâtına ve idarecilerine büyük vazifeler, ciddî gayretler terettüp etmektedir. Ancak emniyetli ve müstakar bir CHP, vatandaşların gelecek için ümitlerini üzerinde toplayabilir. Geniş vatandaş kitlesi önünde CHP’yi sarsacak, CHP’yi güvenilir bir unsur olarak görülmekten alıkoyacak hareketlerden ve bu hareketleri müsamaha ile karşılamaktan sakınmalıyız. Bunun için tesanüt ve sağlam bir bünye şarttır.
Kuvvetli, sağlam, mütesanid bünyeli kalmak için bütün tedbirleri almak hepimiz için önemli vazifedir. Her türlü pazarlıklara girmek istidadında olan hareketlere müsaade etmeyiniz. Memleketin sizden beklediği büyük vazife mütesanid halde olmayı temin etmektedir.
Hâdiseler göstermiştir ki, memleketin, devletin hayatına kasdetmek isteyen her tertip, gerekçe olarak CHP’nin maksatları olmadığı iddiasını kullanmışlardır.
Bunlar da gösteriyor ki, demokratik rejimin, Anayasa nizamının kuvvetli desteği CHP’dir. Memleket aleyhindeki her tertip CHP ile uğraşmak zorundadır. CHP’yi, içinde[ki] tesanüdünü, memlekete karşı itibarını zedeleyen, sergüzeştçilere ümit veren hareketlerden kurtarmak lâzımdır. Elbirliğiyle partiyi salim ve dürüst bir halde tutmaya muvaffak olacağız.”
CHP Ortak Grup Toplantısında Yapılan Konuşma Üzerine Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[268]
Soru: CHP’de tasfiyeler yapılacağı yolunda gazetelerde haberler yayınlanmıştır. Ne dersiniz?
Cevap: Siz, sözlerimden ne anlıyorsunuz?
Soru: Biz böyle bir sonuca varmadık.
Cevap: Ben de sizin fikrinizdeyim.
Yaz Tatili İçin Gidilen İstanbul’da Gazetecilerle Yapılan Söyleşi[269]
(…)
İnönü, istirahate çekilmeden önce gazetecilerin sorduğu “Denize girecek misiniz?” sorusunu “Tabiî, denize girmek için geldim.” diye cevaplandırmıştır.
(...) Bu sırada gazetecilerle şu konuşma geçmiştir.
– Paşam, denizde ne kadar kalacaksınız?
– İlk gün olduğu için 2 dakika kalacağım.
İnönü, oğlu Ömer İnönü tarafından hazırlanan kayığa binmiş, 10-15 metre açıldıktan sonra ilk “çivileme” atlayışını saat 11.40’da yapmıştır. Bundan sonra sırt üstü yüzen İnönü’ye gazeteciler iki dakikanın dolduğunu haber vermişler, İnönü ise “Biraz yüzeceğim, sizin saatiniz yanlış” demiştir.
Başbakan 5 dakika yüzdükten sonra denizden çıkmış, bornozunu giymiş ve torunlarına balıklama atlama yaptırmıştır. Bu sırada bir gazeteci “Yüzmeye ne zaman başladınız paşam?” diye sormuş İnönü “Ben çok geç başladım. Bizim zamanımızda yüzmek ayıptı” cevabını vermiştir. Başbakan bu sırada elini kalbine götürmüş ve “Daha yorulmamışım” demiştir. (...)
CHP Parti Meclisi Toplantısında Demokratik Rejimi Yaşatmaya İlişkin Yapılan Konuşma[270]
Parti Meclisinin iki ayda bir yapılan olağan toplantısı dün saat 10’da İsmet İnönü’nün başkanlığında başlamıştır. Merkez Yönetim Kurulu raporunun okunmasından sonra çeşitli sorular üzerine söz alan C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü, olayların geniş bir tahlilini yapmıştır. 20-21 Mayıs’ın askerî bir zafer olduğunu, siyasî neticelerinin çok geniş olacağını söylemiş, “Üç yıldan beri demokratik rejim yaşar mı, yaşamaz mı tarzında muhtelif çevrelerce ileri sürülen bir sorunun mevcudiyetine işaretle, demiştir ki:
“Biz C.H.P. olarak bu rejimi yaşatmak kudretindeyiz. Bu inancım tamdır. Bu rejimi selâmete çıkaracağız. Bu kadar dedikodu içinde, bu kadar itibar ve yardım görmemiz, Türkiye’nin geleceğine itimadı gösterir. Sarf edilen ciddî gayretlerin, bu itimat havasının uyanmasındaki rolü büyüktür.”
Nasreddin Hoca’yı Anma Etkinlikleri Dolayısıyla Eskişehirlilere Gönderilen Mesaj[271]
Sevgili Hemşehrilerim,
Nasreddin Hoca’yı anıyoruz. Nasreddin Hoca’yı anmak için Akşehir’de toplanmış olan heyetinizin içinde bulunmak isterdim. Biz, Türk halkı olarak Nasreddin Hoca’nın [okunamadı] görünüşlü, daima neşeli olan hikâyelerinin, fikirle ve derale[derslerle?] dolu olan taraflarını yeter derecede belirtmeğe alışamamışızdır. Halbuki, Nasreddin Hoca cemiyetimizin dışında insanlığın bir varlığı olarak dikkati çekmiş ve onun üzerinde uluslararası bir araştırma ihtiyacı bile duyulmuştur.
Nasreddin Hoca’nın bu tarafının, yani ders verici tarafının iyice değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Halka, halk büyükleri tarafından verilecek öğütlerin matematik düsturların aşırı derecede ciddî kisvesi altında öğretilmesi mümkün olmıyacağı tecrübe edilmiştir. En başarılı telkin, saf görünüşte nükte ile ve şaka ile bezenmiş öğütlerle yapılabilir. Fakat, bu çok güç sanattır. Her alim geçinenin yapabileceği bir marifet değildir. Nasreddin Hoca, işte bu güç sanatta bizim milletimizin vücude getirebildiği müstesna bir üstattır.
Sevgili Hemşehrilerim,
Hoca’mızın kadrini iyi bilmemiz için size bu hitabeyi yapıyorum, Hoca’yı sevenlerin vefalı ve saygılı vazifeleri, Hoca namına her gün bir hikâyenin icat edilmesine manî olmaktır. Hoca’nın gerçek miraslarını elbirliği ile korumağa çalışmalıyız.
Hepinize selâm ve saygılar sunarım.
CHP Parti Meclisi Toplantısında Parti İçi Sorunlara İlişkin Yapılan Konuşma[272]
Dün, sabah ve akşam olmak üzere iki defa toplanan CHP Parti Meclisinde hayli hararetli müzakereler cereyan etmiştir. Toplantılarda, Merkez İdare Kurulu tarafından hazırlanan raporda yer alan hususların dışındaki konular da ele alınmış ve bu arada bilhassa (parti içi tesanüd) konusu üzerinde durularak Genel Başkandan İstanbul’a gitmeden önce izahat alınmıştır.
“Parti içi tesanüd” konusunda geniş izahat veren Genel Başkan İsmet İnönü: Partiyi yıpratıcı hareketleri görüldüğüne öteden beri işaret ettiği şahısların hareketlerini açıklamıştır. İnönü, bu arada, 14’lerden Orhan Erkanlı ile Kasım Gülek’in şifreli bir muhaberesinin bulunduğunu ve bunun ele geçirildiğini açıkladıktan sonra, bu vesikanın bir siyasî suçluluğa kâfi bulunmamakla beraber parti içindeki tesanüdü bozucu hareketlerin başında geldiğine işaret etmiş ve şöyle demiştir:
“Vesika, bir mahkeme heyetini tatmin etmiyeceği gibi beni de tatmin eder mahiyette değildir. Ama, buna rağmen bunlarla beraber de çalışmaya mecbur değilim.”
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[273]
(...)
Başbakan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanıyla yaptığı bir saatlik görüşmeden sonra gazetecilere bu görüşme hakkında bilgi vermiştir. İnönü, bu konuda şunları söylemiştir:
“Her şey hakkında, çok iyi konuştuk, Sıhhati gayet yerinde. Görüşmemiz memnuniyet verici oldu.”
İsmet İnönü, Başbakanlığa girerken gazetecilerin, Yeni Türkiye Partisi Meclis Grubundaki görüşmelerin gazetelere akseden kısımları hakkında sordukları soruları ise şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Koalisyon durumu sağlam. Böyle münakaşalardan müteessir olmayınız.
Her partinin iç bünyesinde böyle gizli konuşmalar olacaktır. Resmî tebliğ olmadan ve selâhiyetli ağızlar konuşmadan hüküm çıkarmak yanlıştır.”
Fransa Başbakanı Georges Pompidiou’yu Karşılama Töreninde Yapılan Konuşma[274]
Sayın Başbakan,
Türk Milleti ve Hükûmeti, dost ve müttefik Fransa’nın Hükûmet Başkanı ve Dışişleri Bakanını sevinçle karşılamaktadır.
Bu sevinç, Türk Milletinin asırlar boyunca kurulmuş manevî bağlarla bağlı bulunduğu Fransa’ya karşı duyduğu samimî dostluk ve derin takdir hislerinden doğmaktadır.
Bu dostluğun bizim için silinmez hatıraları mevcuttur.
Türkiye ile Fransa’nın, sinesinde kaderlerini birleştirdikleri NATO ittifakı, Türkiye’nin kısa bir süre önce katıldığı Avrupa Ekonomik Topluluğu, Fransa’nın da dahil bulunduğu Konsorsiyum, memleketlerimiz arasındaki ananevi dostluğun ve işbirliğinin gelişmesi için yeni imkânlar sağlayan sahalardır.
Ziyaretinizin, dostane münasebetlerimizin kuvvetlenmesine ve memle-ketlerimiz arasındaki işbirliğinin daha da gelişmesine yardım edeceğine kaniim.
Sayın Başbakan,
Fransız halkının yaratıcı yüksek vasıflarını ve sağlam hayatiyetini isbat eden Fransa’nın son yıllardaki üstün başarıları ve parlak hamleleri Türk halkında samimî hayranlık hisleri uyandırmaktadır.
Size, Türk halkının samimî dostluk hislerini yenilerken, Fransa’nın mümtaz temsilcilerine hoş geldiniz demekle bahtiyarım.
Fransa Başbakanı Georges Pompidou’nun Türkiye Ziyareti Dolayısıyla France Press’e Verilen Demeç[275]
Türkiye ile Fransa arasındaki dostluk çok eskidir. 16’ncı asrın ilk yarısında başlamış olan dostça münasebetler, asırlar boyunca vuku bulan karşılıklı temaslar ve mübadelelerle iki memleket arasında siyasi, iktisadî, kültürel ve çeşitli diğer bağlar için sağlam bir temel teşkil etmiştir. Türk tarihi Fransa ile ilgili birçok güzel hatıralarla doludur. Fransa ile Türkiye arasındaki ananevi dostluk asırların getirdiği geçici tabiî temevvüçlere rağmen daima sıcaklığını ve tazeliğini muhafaza etmiştir.
Bu tarihi ve hissi bağlara ilaveten, bugün Fransa ile Türkiye barış ve demokratik hürriyetleri korumak amacıyla Atlantik ittifakı çerçevesi dahilinde, diğer müttefikleri ile birlikte, mukadderat birliği yapmış bulunmaktadırlar. Bundan başka Türkiye ile Fransa Avrupa Ekonomik Topluluğu, Konsorsiyum gibi çok önemli alanlarda da yakın işbirliği yapmaktadırlar. Memleketlerimiz arasındaki bu işbirliğinin iki tarafın yararına olarak daha geliştirilmesi için müsait şartlar ve imkânlar mevcuttur.
Türk Milleti, yüksek yaratıcı vasıflara sahip dost Fransız Milletinin son yıllardaki büyük başarı ve ilerlemelerini takdir ve memnunluk hisleriyle izlemektedir.
Fransa’nın Sayın Başbakanı M. Pompidou’nun Türkiye’ye yapacağı ziyaretin, Türk-Fransız dostluk ve işbirliğini daha da kuvvetlendireceğine inanıyor ve bu ziyareti sevinçle karşılıyoruz.
Fransa Başbakanı Georges Pompidou ve Eşi Onuruna Mevhibe İnönü ile Birlikte Verdikleri Yemekte Yapılan Konuşma[276]
Sayın Başbakan,
Fransa, kendisine karşı yakın dostluk beslediğimiz bir memlekettir. Fransa, mazimizin bir çok güzel hatıraları ile yakından ilgili eski bir müttefiktir. Fransa, Türkiye’nin güçlükleri ve meselelerine karşı daima anlayış göstermiş vefakâr bir dosttur. Ayrıca, bugün Türkiye ve Fransa, barış ve hürriyetin korunması için gayretlerini birleştirmiş bulunmaktadırlar.
Asırlardan beri memleketlerimiz arasında vuku bulan siyasi, iktisadî ve kültürel bir çok temas ve mübadeleler Türkiye ile Fransa arasında çok sağlam bağlar kurmuştur.
Mânası aşikâr olan bir olayı daha belirtmek istiyorum. Bu olay, 29 Ekim 1921 tarihinde, Fransa ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti arasında Ankara Anlaşmasının imzalanması hâdisesidir. Bu imza keyfiyeti, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli bir merhalesini teşkil eder.
Bu anlaşma ile ananevi dostumuz Fransa, Ankara Hükûmetini tanıyan ilk Batılı devlet olmuştur.
Sayın Başbakan,
Saydığım özellikler üzerinde durmaktan maksadım, harb sonrası başarılarını ve parlak yükselişini takdir hisleriyle takip ettiğimiz Fransa’nın, tarihimiz, kültürümüz, çeşitli müesseselerimiz ile birlikte kalblerimizdeki yerini daha iyi belirtmektir.
Yüzyılların temevvüçlerine rağmen kuvvetini ve hararetini muhafaza etmiş olan Türk-Fransız ananevi dostluğuna bugün memleketlerimizin milletlerarası ve karşılıklı faaliyet sahalarındaki yakın işbirliği ilâve olunmaktadır.
Türkiye ve Fransa, Atlantik ittifakı çerçevesinde gayretlerini sulhün ve ana hürriyetlerin korunmasına hasretmişlerdir. Memleketlerimiz, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nda, Konsorsiyumda ve diğer milletlerarası teşekküllerde işbirliği yapmaktadırlar. Memleketlerimiz arasında ilim, sanat ve ekonomi alanlarındaki mübadelelerin artmakta olmasından memnunluk duymaktayız.
Türkiye’nin Beş Yıllık Plân çerçevesi dahilinde giriştiği ekonomik kalkınma gayretinin Fransa tarafından daha geniş ölçüde destekleneceğini ümit ediyoruz.
Sayın Başbakan,
Bu çeşit bağlar, memleketlerimiz arasında her zaman daha sıkı ve daha geniş bir işbirliğinin en iyi teminatıdır. Ziyaretiniz ile yeni bir ilerleme kaydedeceği muhakkak olan ikili münasebetlerimizin gelişmesinin, memleketlerimiz menfaatlerine olduğu gibi, barışsever diğer memleketlerin menfaatlerine de hizmet edeceğine inanıyoruz.
Sözlerime son vermeden önce, büyük Devlet adamı General De Gaulle’ün büyük ve tarihi eserini, burada sitayişle zikretmek benim için büyük zevktir.
Kadehimi, General De Gaulle’ün şerefine, Fransa halkının saadet ve refahına, Ekselânsınızın ve mümtaz Fransız Dışişleri Bakanının ve ziyaretinizin parlaklığına aramızda huzurlarıyla ayrı bir zarafet katan Bayan Pompidou’nun sıhhatine kaldırıyorum.
CHP Ortak Grup Toplantısında Fransa Başbakanı Georges Pompidou ile Yapılan Görüşmeler, CHP’nin Hükümette İzlediği Çizgi ve İktisadi Politikalara İlişkin Yapılan Konuşma[277]
Başbakan İnönü, Fransızlar’la yapılan görüşmelerin memnunluk verici bir sonuç doğurduğunu, Fransızlar’ın ihracat garantisini arttırdıklarını belirttikten sonra, iç politikaya temasla şunları söylemiştir:
“Bugün siyasî vaziyetimizde acil olan mesele Meclislerin tatile girmesidir. Meclis tatilinden önce bizi başlıca tazyik eden konu, İktisadî Devlet Teşekküllerinin yeniden teşkilâtlandırılması kanunu idi. Çoktan beri Meclis’te ve Komisyonlarda bulunuyordu. Dostlarımızca önemli sayılan bu kanunun Meclis’teki müzakeresi bugün veya yarın sona erecek. Senatodaki müzakeresinin bir aylık tatilden sonraki ilk toplantıda başlıyacağını tahmin ediyorum. Bu bir aylık tatil devri bizim için çok ehemmiyetli bir fasıladır. Bu kadar büyük fasılayı ondan sonra bulacağınız şüphelidir. Milletvekillerimizin bu müddet zarfında çok çalışacaklarını ve verimli neticeler alacaklarını ümit ediyoruz. Hükûmet olarak da çalışacağız. Toplanabildiğimiz nisbette hükûmette birikmiş işleri çıkaracağız.
Muhterem arkadaşlarım, bugün gazetelerde dikkatinizi çekmiştir. 20-21 Mayıs olayları ile ilgili dâvaların tahkikat safhası bitmiş müdafaa safhasına geçilmektedir. Müdafaa ve hüküm safhasının bu tatil esnasında bitmek ihtimali vardır.
Vatandaşa anlatmalı
Bu tatil esnasında vatandaşa CHP’nin vaziyetini, hükûmetin vaziyetini iyice anlatmak lâzımdır. Bizim seçimler için parti olarak karşısında bulunduğumuz mesele, kendi teşkilâtımıza mensup olan arkadaşlarımıza ümit verebilmek, yapılan işleri anlatabilmek ve onları, vatandaşa gerçekleri öğretecek ciddî bir çalışma arzusuna kavuşturabilmektir. Bu sağlanırsa, büyük ölçüde seçimlerde şansımızı arttırmış oluruz. Hükûmetteki diğer partilerin durumuna gelince, ortak partiler kendi iç meselelerini düzene koyup istikrarlı bir vaziyet hasıl etmek için mücadele halindedirler. Alınan neticeler ümit vericidir. Karma hükûmeti nihayetine kadar sebatla devam ettirmek fikri galebe çalmıştır. Bu istikrarlı bir hükûmetin başlıca şartlarından biridir. Ortak partilerdeki münakaşaların hükûmet istikrarı üzerinde ittifak ile neticelenmesi diğer partilerin mesuliyet hislerini iyi kavradıklarına ve takdir ettiklerine misâl telâkki edilerek memnun olmak lâzımdır. Müphem kelimelerin ve ibarelerin nasıl bir karakter taşıdığını zaman gösterecektir. Fakat bu yüzden çıkacak güçlükleri iyi niyetle halletmenin mümkün olacağını zannediyorum.
CHP’nin büyük görevi
Bizim vatandaşa anlatırken hülasa olarak söyleyeceğimiz iki büyük memleket meselesi vardır. CHP 1961 seçimlerinden sonra nasıl bir ödev karşısında kaldı? Çok güç bir durum karşısında kaldı. Bu çok güç vazife iki temele dayanıyordu. Birisi karma hükûmet olarak memlekette siyasî istikrarı temin etmekti. Siyasî hayat içinde hükûmet kanadında, muhalefetle hükûmet münasebetinde, Meclis ve askerî ihtilâlden gelmiş bir memlekette askerî sergüzeşt heveslilerine karşı siyasî istikrarı temin etmek ödevini CHP iştirak ettiği karma hükûmet içinde, bugün herkese karşı ve tarihte her devre karşı yüzünün akı ile, namuskârane ve büyük başarı ile ifa etmiş olduğunu söyleyecek durumdadır. Bütün güçlükler yenilerek memleketin siyasî istikrarı sağlanmıştır. Askerî sergüzeşt heveslilerinin ordu içinde ve dışındaki kışkırtıcılarının ve teşvik edicilerinin tesirlerine karşı şerefli Türk Ordusunun sağduyusu, büyük asaleti hâkim olmuştur. Ve bu hâkimiyet siyasî hayatın Anayasa nizamı içinde devamını sağlamıştır. Bunu vatandaş nezdinde anlatmak, değerlendirmek güç bir şey olmasa gerekir. Bunu alnımız açık ve göğsümüz kabarık olarak vatandaşlarımıza söyleyebiliriz, anlatabiliriz ve bu icraat elbette ki vatandaşın takdir edeceği büyük hizmetler meyanına girecektir.
Plânlı kalkınma
Muhterem arkadaşlarım, ikinci meseleye gelince, biz büyük bir dâvanın peşine düşmüşüz. Muhalefet zamanında iken hangi esaslar üzerinde vicdan kanaatı ile durmuş isek, gerek siyasî meselelerde, gerek iktisadî meselelerde o esasları bütün güçlükleri ile tatbik etmeğe çalışmışızdır. Büyük dâva diye adlandırdığım bu ikinci mesele, plâna müstenid kalkınmadır. Plâna müstenid kalkınma dâvamızı bir buçuk sene zarfında ne kadar esaslı tedbirlere bağladığımız kolayca gözden kaçırılmaktadır. Bunu vatandaşa iyice anlatmak lâzımdır. Vergi aldığımızdan insafsız bir surette şikâyet ediyorlar. Tediye muvazenesi açığı bulunduğundan, ithalâtın ihracattan fazla olduğundan insafsız bir surette şikâyet ediyorlar. Sanki bütün hâdiselerin geleceğini söyleyen biz değilmişiz gibi..
Biz söylerken
Biz, iflâsa gidiyoruz, fenaya gidiyoruz, diye feryat ettikçe, onlar bizi munkabız bir politikanın taraftarlığı ile itham ediyorlar, geniş bir politikanın feyzi içindeyiz diye çiğ çiğ övünüyorlardı. Her mahallede bir milyoner yetiştirmek politikasını bir marifetmiş gibi övünerek ilân etmişlerdi. Daha 1952-1953 yılında, yani bizim iktidardan ayrılmamızdan 3 yıl sonra ne bıraktıysak bitmiş, ne itibar sağlamışsak harcanmıştır. 1952-1953 senesinde İngiltere Merkez Bankası Türkiye Merkez Bankasının taahhütlerine riayet edilmemesini ilân etmişti.
Cehennem tedbirleri
Nihayet 1958 yılına gelindi. Yardım yapan dostlarımızın ısrarı ile Türkiye masaya yatırılarak ameliyat edildi. İstikrar tedbirleridir diye cehennem tedbirlerini israfçı bir idarenin alnına yapıştırdılar. Ve o idare bu ameliyeyi büyük bir iktisadî başarı diye memlekete propaganda etmeye kalkıştı.
Demagojiye sapmadan
Şimdi ise tediye muvazenemizin açıklığından bahsediyorlar. Bizler namuslu adamlarız, plân yapıyoruz, eğer bu tedbirler tatbik olunursa 1970’de tediye muvazenesi açığından memleketin kurtulması ihtimali vardır diyoruz. Bizler namuslu politikacılar olarak memleketin içinde bulunduğu durumu ve bundan ne vakit ve hangi tedbirlerle kurtulabileceğini hiçbir demagojiye sapmaksızın açıktan içeriye ve dünyaya ilân edebiliyoruz. Nerede görülmüştür, bundan daha dürüst bir idare?
Bu kadar karışık güç şartlar içinde dahi plânı meydana getirip Büyük Meclis’e takdim edebildik, kabul ettirdik ve tatbikine geçtik. Bunun icab ettirdiği iç finansman imkânlarını, malî kaynaklarını, bütün zehirli parti propagandalarına göğüs gererek ve fena tesirlerini göze alarak Meclis’e getirdik ve kabul ettirdik.
Yersiz ithamlar
Şimdi işlerine geldiği gibi bizi “Vergi aldılar” diye itham ediyorlar. “Aldıkları vergiye yetecek dediler, yetmedi, hâlâ paraları azdır” diye itham ediyorlar. Bütün bunlara karşı, bu insafsız telâkkilere karşı memleketin iktisadî hayatını biz selâmete ve istikrara kavuşturmak için cesaretle güçlükleri yenmeye çalışıyoruz.
Bunları vatandaşa anlatmak zor olmasa gerek. Vatanın sahibidirler, istikbale ait ihtimalleri saklamıyoruz, ama memleketimizin kuvvetine, vatandaşımızın sağduyusuna yürekten inanmış politika adamları ve siyasî parti olarak sağlam tedbirleri buluyoruz ve gösteriyoruz. Bir siyasî partinin bütün şerefi bundan ibarettir. Aldatan siyasî parti haftada bir gider ve vatandaş siyasî partilerin aldatıcılarından kurtulup, kendilerine inanılacakları buluncaya kadar geçirdiği zahmetler yazık olur, beyhude olur.
Enternasyonal sahada bir ittifak ve dostluk camiasına, bir medenî milletler topluluğuna kader birliği ile bağlıyız. Müşterek dâva olarak kendi iktisadî meselelerimize müşterek yardımı temin etmeye çalışıyoruz. Ve bu yolda bir seneden beri aldığımız neticeler ve mesafeler de büyüktür.
Sergüzeşt ihtimalinden uzak
Muhterem arkadaşlarım, iktisadî ve malî münasebetler o memleketin siyasî istikrar ihtimallerile sıkı sıkıya bağlıdır. Dikkatinizi celbederim ki, plânımıza itimad ve onun tatbiki ile alâkadar olup bu konuda işlerimizi kolaylaştırmak arzusunun uyanması için memleketin siyasî bakımdan istikrarlı bir hükûmete sahip ve sergüzeşt ihtimallerinden uzak olması lâzımdır. Dostlarımızın ve müttefiklerimizin halinde, kendi gayretlerimizin tam ölçüsü ile takdir edildiğini müşahade etmek fırsatını buluyoruz.
Tesanüd devam edecek
Her memleketin tarihinde güç bir tecrübe olan Karma Hükûmeti müsait olmayan şartlar altında iki defa yaptık. Şimdi bulunduğumuz vaziyet bir seneden beri devam ediyor. İtimad ve tesanüd havasının daha müsait ve daha müsbet şartlar içinde devam edeceğine güvenimiz artmıştır. Karma hükûmetin plânı tatbik edip iyi neticelere ulaşacağını tahmin ediyor, ümitle takip ediyoruz. Tatil esnasında vatandaşlarımızla temas ettiğiniz zaman C.H.P.’den karma hükûmet kanatlarına karşı tesanüd havasının, samimiyetin yayılmasını arzu ederim. Muhalefette bulunan ve bize karşı teveccühleri pek olmayan partilere karşı da müsamahalı ve onların bir gün bizim hizmetlerimizi takdir edeceklerine güvendiğimizi söyleyerek geniş yürekle davranılmasını tavsiye etmek isterim.
Mahalli seçimler
Arkadaşlarıma önümüzdeki mahallî seçimleri ehemmiyetsiz tuttuğumuz fikrinin gelmemesini çok arzu ederim. Mahallî seçimler umumî olarak mühimdir. Gösterecekleri neticeler itibariyle kıymetlidir. Ve nihayet her bakımdan büyük seçimlere bir nevi hazırlık sayılabilir. Herhalde mahallî ve kısmi seçimlerle partimiz ciddî olarak ilgilenecek, bütün kudreti ile vazife görmeye çalışacaktır. Teşkilâtımızın bu kanaate vardırılması çok ehemmiyetlidir, bunu sizden ayrıca rica ederim. Maruzatım bundan ibarettir. Size tatile girmeden evvel durumun bir hülâsasını yapmaya çalıştım. Hepinize başarılar dilerim.
Emin Paksüt’ün CHP MYK Üyeliğinden İstifa Mektubuna Verilen Yanıt[278]
Sayın Emin Paksüt,
Merkez İdare Kurulundaki görevinizden ayrıldığınızı bildiren 19 Temmuz 1963 tarihli mektubunuzu aldım.
Beraber çalıştığımız günlerin başından beri memleketimize ve partimize değerli hizmetlerinizi yakından görmüşümdür.
Bir vazifeden şimdi ayrılışınızı, sizi bekleyen daha yüksek vazifeler için bir hazırlanış devri sayıyorum.
En iyi dileklerimi ve sevgilerimi sunarım.
İsmet İnönü
Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasa Tasarılarının Yasalaşması Dolayısıyla TÜRK-İŞ Yürütme Kurulunun Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[279]
Sosyal adalet cümlesinden ve aslında güç bir tedbir olan Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununa işçilerimiz ve işverenlerimizce gösterilen itimadın cemiyetimizi sosyal tedbirler almak için teşvik etmekte ve cesaretlendirmektedir.
Telgrafınız, işçilerimizin elde ettikleri hakları inandığımız gibi büyük anlayış ile kullanacaklarına bir kıymetli delildir.
Memleketimizin sosyal huzurunda ve çok önem verdiğimiz kalkınma hamlemizde büyük rolü olacak bu kanun ve beraber kabul edilen yeni Sendikalar Kanununun başarı ile tatbikini görerek bahtiyar olacağız inancı içindeyiz.
Asil duygularınızdan dolayı minnettar teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
New York Times Gazetesi’nden Jay Walz’a Dış Yardım ve Dış Politika Konularına İlişkin Verilen Demeç[280]
Başbakan İsmet İnönü, “New York Times” gazetesine verdiği özel bir demeçte, “Türkiye’nin Beş Yıllık Kalkınma Plânını tamamlıyabilmesi ve bir Avrupa Topluluğu [adayı] olarak rolünü lâyıkiyle oynayabilmesi için Batılıların yardımı süratle ve esaslı şekilde artırmaları lâzımdır” demiştir.
Mülâkatı yapan Jay Walz, İnönü’nün, “Bize yardım etmenin tam zamanıdır. Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Plânımızda reformlar ön plâna alınmıştır. Muazzam güçlüklere rağmen Türkiye’yi müstakar hale soktuk” dediğini yazmaktadır.
Walz, burada bir yorum yapmakta, “Kısacası Türk lideri, koalisyonu tarafından 21 ay zarfında yapılan işler neticesinde memleketinin iyi bir yatırım yeri haline geldiğine inanmaktadır” demektedir.
Walz’a göre İnönü kendisine, Türkiye’nin Irak’ın Kürtler’le mücadelesine müdahaleye niyeti olmadığını söylemiş ve şöyle devam etmiştir:
“Kürtler’i ezmesi için Bağdat’a yardım ettiğimizden yakınan resmî notalarından, Sovyetler’in tutumumuzu yanlış anladıkları anlaşılmaktadır.”
“New York Times”ın haberinde, İnönü’nün, Türkiye’nin güneyindeki komşuları Araplar’a ve kuzeydeki komşuları Ruslara karşı “iyi niyetten başka hiçbir his beslemediğini” söylediği bildirilmektedir. İnönü ayrıca, “Herhangi bir değişikliğin fayda getireceği ve Arap komşularımızın bizimle dostluğu devam ettirecekleri ümidiyle Arap Birliği tasavvurlarını yakından izliyoruz” şeklinde konuşmuştur.
Batılı Konsorsiyumun ciddî malî reformlar yapıldığı taktirde Türkiye ile kalkınma plânlarının gerçekleştirilmesinde işbirliğini kabul ettiğini açıklayan İnönü, Walz’a “Hükûmetim vergileri vatandaşlarımızın Türk ekonomisinin ve bugünkü hayat standardının gelişmesi uğruna azami fedakârlık yapabilecekleri seviyeye yükseltti” demiştir.
Lozan Barış Antlaşması’nın 40. Yıldönümü Dolayısıyla Bir Lozan Gazetesi ile İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi[281]
Soru: Bundan 40 yıl önce Lozan Antlaşmasından doğmuş olan Türkiye, Atatürk’ün ana fikrine, yani memleketin Batılaştırılması fikrine sadık kalmış mıdır?
Cevap: Evet, Türkiye bu fikre sadık kalmıştır.
Soru: Son Dünya Harbi bittikten sonra Türkiye daha ziyade Amerikanlaşmaya çalışmış görünüyor. Bu değişikliğin sebebi nedir?
Cevap: Batılaşmak ve Amerikanlaşmak aynı şey değil midirler? Batı ve Amerika arasında bir fark mevcut değildir.
Soru: Bugünün ve yarının Türkiyesi iç politikada bir istikrar sağlayabilecek durumda mıdır?
Cevap: Millet Batı usulü bir demokrasinin kurulması fikrini benimsemiştir. Hattâ ihtilâller dahi rejimin demokrasi istikametinde gelişmesine yardım etmişlerdir. Dünyada başka hiçbir memlekette askerî bir ihtilâlin demokrasiye götürdüğü görülmemiştir. İhtilâlin başlangıcında tabiatiyle askerî otorite kurulmuşsa da süratle demokrasiye gidilmiş ve bir buçuk yıl sonra demokrasi teessüs etmiştir. Her buhran daha istikrarlı bir idarenin doğmasına yol açmaktadır. Esasen buhranlar gitgide zayıflamakta ve tedricen ortadan kalkmaktadır. Mübalağa etmeksizin ve güçlükleri küçümsemeksizin Türkiye’nin müsbet yolda ilerliyeceğine ve muvaffak olacağına kani bulunduğunu söyliyebilirim.
Soru: Ortak Pazar’a karşı Türkiye’nin durumu nedir?
Cevap: Ortak Pazar ile Türkiye arasında iki yıldan beri görüşmeler devam etmektedir. Bu görüşmelerin bu sıralarda sonuçlanması beklenmektedir. Türkiye bu teşkilâta katılacağını ümit etmektedir.. İngiltere’nin de Ortak Pazar’a (bir gün) katılacağına emindir. Bu teşkilât Avrupa’nın siyasî birliği yolunda bir adımdır.
Soru: Son zamanlarda bilhassa Türkiye’nin komşusu Irak’da Kürt meselesi kendisini kuvvetle göstermiş bulunuyor. Bu meselenin Türkiye’deki mahiyeti nedir?
Cevap: Türkiye’de bir Kürt meselesi mevcut değildir. Burada Türk ve Kürt arasında bir anlaşmazlık yoktur. Vatandaşlık bakımından her ikisi de eşittir, her ikisi de ayni haklara sahiptir. Türkler ve Kürtler Turan soyundan geldikleri için aralarında ırk bakımından da fark yoktur. Halbuki Araplar Sami ırkından oldukları için Arap memleketlerinde bir ırk farkı meselesi mevcuttur.
24 Temmuz İşçi Bayramı ve Basından Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü Dolayısıyla TÜRK-İŞ Tarafından Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[282]
Sevgili arkadaşlarım,
Türk işçisinin bayramını kutlamak için burada toplanmış bulunuyoruz. Bu bayram işçilerimize ve onlarla beraber, onların üstünde bütün milletimize faydalı uğurlu, hayırlı olacaktır.
Türk Milleti bir büyük hamle içindedir. Kalkınma dâvası peşine düşmüştür. Mahrumiyetlerini, sosyal hayatta, cemiyet hayatında, kültür ve medeniyet eksiklerinde geç kalmalarını süratle tamamlamak, tamir etmek ve ilerlemek dâvasına bütün gücü ile sarılmıştır. Türk milleti bu dâvanın demokratik rejim içinde, insan hakları içinde, yürütülmesi ve başarıya ulaştırılması dâvasını benimsemiştir. Bunun için memleketin siyasî hayatı bütün gücünü bir araya toplamış ve bütün iyi niyetli sarsılmaz imanlı evlâtlarını dâva etrafına çağırmıştır. Türk işçisi, milletin kalkınması, ilerlemesi ve yükselmesi dâvasının başlı başına bir yüksek sütunu, direğidir. Hükûmet olarak Türk işçisini bu gözle görüyoruz ve milletin ilerleme ve yükselmesinde kendisine düşen vazifeleri yapmasını kolaylaştırmaya, vasıtalarını, istemlerini vermeye çalışıyoruz.
İşçi hakları, sosyal haklar ve sosyal düzen, yeni Anayasanın esas unsurlarındandır. Hiç unutmamak lâzımdır ki, her hak mutlâka bir vazife ile beraber işler. Söylediğim gibi, Türk işçisinin haklarını, sosyal meseleleri ön plânda temin etmeye çalışırken, cemiyetin çalışma fikrini büyük çalışkan kitlesini temsil eden işçilerin büyük vazifeleri olduğuna yürekten inanmış olarak beraber çalışıyoruz. Bu büyük vazifeyi, her icap ettikçe hepimiz için söylenen bir mütearife seviyesinde kullanmıyorum. Türk işçisinin memleketin kalkınmasında birinci derecede vazife sahibi olduğuna yürekten inanmış olarak söylüyorum. Türk işçisinin, çalışmasında, bilgisinde, karakterinde, vatanı büyük ölçüde yükseltip yapacak mimarlar arasında bulunacak bir seviyede olduğuna yürekten inanıyoruz ve onun için onu, hayatında hizmetlerinde teçhiz etmeye çalışıyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
Üzerinizde bulunan vazife şerefli bir vazifedir ve güç bir vazifedir. Kendi mesleğinizde ve sosyal nizamımızda, siyasî nizamımızda, faydalı olmak kudretini kendi nefsinizde hissettiğiniz kadar, kendi mesleğinizin yanlış kullanılmasını önleyecek idrakte ve önleyecek kararda, iradede olduğunuza inanmış bulunuyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
Bu bayram günü iyi bir birleşme olarak, basında sansürün kalktığı günlerin kutlanmasına da tesadüf etmektedir. Her sene basın hürriyetiyle İşçi Bayramını beraber kutlayacağız demektir. Basın hürriyetleri de yeni medenî cemiyetlerin temel unsurlarından biridir, başlıcalarından biridir. Basın hürriyetiyle insan haklarının temellerinde olan işçi hakları ahenk içinde yürürler. Basın hürriyetini memleket faydasına kullanmak, medenî bir cemiyetin başlıca desteği olan basın hürriyetini feyizli bir devrede geliştirmek, siyasetimizin, cemiyetimizin aziz hedeflerinden biridir. Bunun gibi, işçilerimizin vazifelerini ve haklarını âhenk içinde memleketin yükselmesine yöneltmekte de başarı kazanacağımızı kuvvetle ümit ediyoruz.
Sevgili arkadaşlarım,
Yeni haklarla yeni vazifelerinizin faal bir surette işleyeceği bir devreye giriyoruz. Tahmin ettiğimizden, tasavvur ettiğimizden çok güç bir çalışma devrindeyiz ve çok engelleri yenmeye mecbur olacağız. Milletçe yeni, kesin bir anlayışla beraber olunmazsa, büyük kalkınma, ilerleme dâvasını başarıya ulaştırmak mümkün değildir. Müşterek dâvamız budur. Cemiyeti yükselterek yüksek bir hayat seviyesi temin etmek.
Bunu yapabilmek için birkaç vasıta varsa; bu vasıtaların en kıymetlilerinden biri çalışma kudretidir. Hayal yapmayalım. Çalışma kudretini milletimizde geniş ölçüde beslemeye artırmaya mecburuz ve muhtacız. Çalışma kudretinin medenî mânada her şekliyle verimli istikamette yürüyebileceğine, sizin mesleğiniz, işçi mesleği canlı bir misâl olacaktır. Milletimizin her dalında hayatını kazanmak için çalışanlarımız tabiatiyle büyük miktardadır. Sebatlı çalışmak verimli çalışmak, bilgili çalışmak, bunu kendi mesleklerinizde siz öğrendiğiniz gibi örnek de olabilirsiniz. Çalışma eksikliklerimizde, küçük büyük her dalda, çok şikâyetçiyiz. Bir toplulukta az adam çalışırsa, çoğu toplumun üstüne yüktür. Bu topluluklar içinde çalışanlarımız kolayca yorulurlar. Sebatlı verimli olan çalışma sahasını tabiattan öğrenmiş değiliz. Gösterişli bilgili bir âdet olarak değil, verimli ve çok çalışmak, yaradılışın bir hassası gibi damarlarımıza, huylarımıza yerleşmek lâzımdır. Böyle nesiller, bugünkü çalışanların yetiştirebilecekleri yeni nesiller olacaktır. [Bu] Uzun emek isteyen bir çabadır, çalışkan bir milleti yetiştirmek, çok zengin, çok ileri, çok gösterişli milletlerin hayatını tetkik ediniz, en kuvvetli hassalarının başında, en yüksek bilgileriyle omuz omuza yarışan hassaları, kıyas kabul etmiyecek surette çalışkan, verimli çalışkan olmalarıdır. Çalışma[nın] ne olduğunu bilmeyen adamın zaten çalışmak içinde bunalmış olanlara nasihat vermesi kabilinden içinizden güler yüzle sözlerimi takip etmeyiniz. Ne kadar çalışkan olursanız olunuz, memleketi ilerletmek yükseltmek için muhtaç olduğumuz çalışkanlık derecesine henüz varmamışızdır ve sizde bu kadar ısrar ettiğimin sebebi, siz, bütün millete, çok çalışmak, sabırlı ve verimli çalışmak [çalışmanın] ne olduğunu öğretecek bir, medeniyet seviyesinde ve meslektesiniz! Onun için ısrar ediyorum. Bu basit şeyleri tekrar etmemi mazur görünüz. Bayramınız kutlu olsun. Beraber bayram yapıyoruz. İşlerinizin ve memlekette sosyal nizamı kurmak gayretinin başarıya ulaşacağına samimî olarak inanıyoruz. Bu cemiyetimizde yeni bir anlayış, yeni bir denge kurulması hareketidir. Bu harekette bize vazifeler düştüğü gibi size, sizin büyük başarılar kazanmanıza ihtiyaç vardır. Elbirliği ile cemiyet içinde huzurun, vatanseverliğin, demokratik nizamın ve bunlarla beraber cemiyetin ilerlemesinin, kalkınmasının timsali olarak vatandaş gözünde değer kazanmanızı yürekten dilerim.
Harp Akademilerinin Yıllık Harp Oyunları Sırasında AA Muhabirine Verilen Demeç[283]
Gerek Birinci Ordunun, gerekse Akademilerin harb oyunlarının kritiğinde bulundum. Büyük başarı içinde geçen oyunlardan memnunluk duydum. Arkadaşlarıma teşekkür ve tebriklerimi bildirerek ayrılıyorum.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Koalisyon Ortakları ile Yaptığı Toplantıdan Sonra Söyledikleri[284]
(...)
Önde Başbakanın arabası olmak üzere köşkten ayrılan koalisyon ortaklarından Başbakan İsmet İnönü, gazetecilerin sorularını cevaplandırmamış ve bir ara Yardımcısı Turhan Feyzioğlu ile yaptığı konuşmayı keserek, sadece:
“– Tebliğ var” demiş ve uzaklaşmıştır.
(...)
Bir saat kadar süren yemekte Başbakan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in başkanlığında yapılan toplantıda görüşülen konuları ve alınan kararları anlatmış, izahat vermiş ve Grup Başkanları ile Genel Sekreterin fikirlerini öğrenmiştir. (...) İnönü, yemekte yapılan bu görüşmede, Ekrem Alican’ın hangi maksatla bu muhtırayı verdiğini anlıyamadığını koalisyon içindeki çalışmalardan hiç kimsenin şikâyetçi olmaması gerektiğini söylemiş ve liderler arası toplantıda tesbit edilecek aksaklıkların önlenmesi için her türlü gayreti sarf edeceğini israrla belirtmiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Sıkıyönetimin Uzatılması ve Cumhurbaşkanının Parti Genel Başkanlarıyla Teması Üzerine Yapılan Konuşma[285]
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü dün CHP Senato ve Millet Meclisi’nin birleşik grup toplantısında bir konuşma yapmış, “Sıkıyönetimin uzatılmasına Hükûmeti teşkil eden kanatların oybirliğiyle karar verdiğini, İstanbul, Ankara ve İzmir’de 20-21 Mayıs olaylarından sonra uygulanan sıkıyönetimin iki ay daha devamı zarureti üzerinde mutabakata varıldığını” belirttikten sonra, “Şimdiye kadar ciddî surette endişe verecek hiçbir olay olmamıştır. Fakat ihtiyatı da elden bırakmamak lâzımdır” demiştir.
CHP Senato ve Millet Meclisi birleşik grubu dün Başkanvekillerinden Rüştü Özal’ın başkanlığında saat 10.30’da toplanmış ve Meclis tatili sırasında cereyan eden olaylar hakkında Genel Başkan ve Başbakan İnönü’nün açıklamasını dinlemiştir. Grup tarafından tasviple karşılanan bu konuşmasında İnönü, ilk olarak sıkıyönetimin uzatılması konusuna temas etmiş, daha sonra koalisyonu teşkil eden partiler arasında cereyan eden görüşmeler hakkında bilgi vermiştir.
İnönü, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in başkanlığında yapılan Hükûmet toplantısında koalisyonu teşkil eden kanatların samimî olarak koalisyonun devamını arzuladıklarını bildirmelerinden sonra bir komisyon kurularak koalisyon şartlarının ıslâhı yolunda çalışmalara başlandığını, bugün ve yarın devam edecek olan alt komisyon görüşmelerinden sonra liderler arasında görüşmelerin başlıyacağını, sonuç alınmadan Grupta bu konuda bir görüşme açılmasının umumî efkâr önünde çekişmeleri yol açabileceğini, bunun da amaca varmayı güçleştirebileceğini, sonucun beklenmesi söyliyerek açıklamasına son vermiştir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[286]
(...)
Çankaya’dan doğruca Başbakanlığa gelen İnönü, gazetecilerin “Meseleler halledildi mi?” sorusuna karşılık olarak:
“Halledilecek mi, halledilmiyecek mi, ne bileyim? Bunu söylersem her şey belli olur” demiştir.
Başbakan İnönü, “Liderler ne zaman toplanacak?” sorusuna da “Devlet Başkanı bilir” karşılığını vermiştir.
Sıkıyönetimin Uzatılması, 21-22 Mayıs Sonrası Durum, Koalisyon ve Ortak Pazar’a İlişkin Anadolu Ajansı’na Verilen Demeç[287]
Memleketin durumu hakkında vatandaşlarıma bilgi vermek ve görüşümü söylemek istiyorum.
İlk önce size, Sıkı Yönetim idaresinin iki ay daha uzatılmasını anlatacağım. 21 Mayıs’ta Anayasa ve Cumhuriyet aleyhine silâhlı bir teşebbüs olduğunu biliyorsunuz. Esef verici hâdisenin sorumluları kanun içinde tutularak mahkeme huzuruna götürülmüşlerdir. Bu dâvalar medenî bir hukuk devletinin usulleri içinde açık olarak ve sanıkların savunma hakları kanun dairesinde işliyerek yürütülmüştür. Bu mahkemeler son safhasındadır. Tabiatıyla 21 Mayıs olayının türlü sebeplerle dışarda bulunan müsbet ve menfî ilgilileri merakla neticeleri beklemektedirler. Hükûmet olarak vatandaşın huzurunu ve güvenini korumak için en dikkatli bulunmak icap eden bir devir geçmektedir. Ayaklanmadan sonra vatandaşın ilk sükûneti ve emniyet ihtiyacını sağlayan Sıkı Yönetim idaresinin bu son geçit [geçiş] devrinde yürürlükte olması kesin olarak lüzumluydu. Türkiye’de demokratik rejimin büyük teminatlarından birinin silâhlı kuvvetler olduğu, çok tecrübeden geçerek ispat edilmiştir. Hükûmet bu lüzumu ele alarak Büyük Meclis’e Sıkı Yönetimin iki ay uzatılması teklifini getirdi ve Meclis teklifi kabul etti. Meclis’te müzakereler esnasında Hükûmetin lehinde ve aleyhinde konuşulması ve sıkı yönetimin lüzumu vardır ve yoktur konularının tartışılması, hürriyet ve demokrasi nizamının, savunduğumuz açık rejimin tabiî gösterileridir.
Gizli bir toplantı yerine açık oturumda bu müzakerelerin yapılmış olması memleket için kuvvet ve kendine güvenme delili sayılacaktır.
Tevkifler
Şimdi, yayılan dedikodulara ve yapılan yeni tevkiflere dair gerçekleri vatandaşlarıma söyleyeceğim. Tevkif edilenlerin sayısı 20 kişiydi. Dün akşam bana bildirildiğine göre, üçü serbest bırakıldı, 17 kişi kaldı. Hepsi, budur. Bunlar sanıklar lehinde türlü şekilde tahrikât yapmak ve zihinlerde endişe yaratacak karışıklık havadisleri yaymaya çalışmak isteyenlerdir. Bir kısmı da, her karışıklık zamanında mutlaka kendilerini gösteren kökü dışarda gizli cemiyet mensupları veya taraftarlarıdır. Bunların hiçbiri ciddî olarak endişe verecek kuvvet sahibi değildir. Ama kendilerini ciddî bir endişe ve kuvvet kaynağı gibi sanmak iddiasındadırlar. Propagandaları ve ellerinden gelse teşebbüsleri vatandaşın huzurunu bozacaktır. Onun için, kanun bunların gösterilerine müsaade etmeyecektir. Sıkı yönetim zamanı, tabiatı icabı takip ve güvenlik tedbirleri daha ciddi, daha tesirli tatbik olunmaktadır. Hararetle ve mübalâğayla yayılmak istenen türlü dedikoduların ve yapılan tevkiflerin mahiyeti budur. Milletin huzuruyla oynamaya, kimse imkân bulamayacaktır. Vatandaşların yürek istirahatini zedeleyecek hiçbir mesele yoktur.
Koalisyon
Bir başka mesele olarak Karma Hükûmet içindeki tartışma ve konuşma konusu vatandaşın zihnini işgal edebilir. Açık bildirilerde vatandaşa arz olunmuştur ki, Hükûmet içinde anlaşmazlığı halletmek için demokratik ve medenî usuller dairesinde çalışmaktadır. Hükûmet her sahada düzen ve güvenlik içinde çalışmakta ve işlemektedir. Aynı zamanda Hükûmet kanatlarının münasebetlerini devamlı bir intizama koymak tedbirleri aranmaktadır. Bu halin, vatandaşı endişeye sevk edecek hiçbir tarafı yoktur.
Hükûmet içinde ihtilâflar daima olacaktır. Bunların çözülmesi için daima konuşulacaktır. Demokratik usüller içinde istikrar çareleri aranacaktır. Bunlar tabiî hâdiselerdir. Bu ihtilâflar şu anda devam ettiği için bir vaziyet almak istemiyorum. Ama her iki ihtimali tabiî görmek lâzımdır. Benim vatandaşlarımdan istediğim şudur: Bütün böyle güçlüklere karşı, demokratik rejim bünyesinde çare ve tedbirleri bulundurmaktır. Demokratik rejimin memleketi huzura ve istikrara götüreceğine şüphe edilmemelidir. Bunlar, yeryüzünde ilk defa bizim başımıza gelen güçlükler değildir.
Kalkınma
Kalkınma ve iktisadî gelişme konuları üzerinde de vatandaşlarımı aydınlatmak isterim. Kalkınma plânı, en zor olan ilk senesini geçiriyor. Plân milletçe severek uygulanıyor. Yatırımlar ve gelişmeler muntazam surette işliyor. İyi bir mahsül aldık. Bunu gereği gibi değerlendirebiliyoruz. Kalkınma plânının dış kaynakları üzerinde görüşmeler büyük ölçüde bitmiştir. Vaad edilen yardımlar yapılmaktadır ve yapılacaktır. Konsorsiyum, gayretlerimizden memnundur. Plânın uygulanmasında bu bize temel bir kolaylık sağlayacaktır. Dün İngiltere ile bir kredi anlaşması imza ettik. Bununla İngiltere ile yapılan anlaşmaların toplamı 97 milyon TL değerinde olduğu belirtilmiştir. İmza eden selâhiyetli temsilciler hararetli ve samimî dostluk ve itimat tezahüründe bulunmuşlardır.
Konsorsiyum yardımlarının en mühimlerinden biri de Federal Almanya’nın yapacağı 40 milyon dolarlık muameledir ki, mukavelenin imzasına karşılık olarak karar altına alınmıştır.
Müşterek Pazar
Bir son haberim de, Avrupa Müşterek Pazarına girmek için yıllardan beri takip ettiğimiz gayretin bu defa müsbet bir neticeye varmış olduğudur. Mukavele 12 Eylül’de Türkiye’de imzalanacaktır. Ortakların Dışişleri Bakanları Türkiye’ye gelerek Türkiye Dışişleri Bakanı ile imza törenini yapacaklardır.
Güç, kolay ve iç, dış halimiz budur. Vatandaşlarıma olduğu gibi söylemeyi vazife saydım.
CHP İl Başkanları Toplantısında Yapılan Konuşma[288]
(...)
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bugünkü toplantıyı sonuna kadar izlemiş, bu arada bir konuşma yaparak mahallî dertleri dile getiren ve CHP’nin bunlara karşı gösterdiği ilgisizlikten şikâyet eden İl Başkanlarına cevap vermiş ve koalisyonun son durumu ile ilgili olarak; “Şerefle geldik, şerefle bu yolda yürümeye devam ediyoruz” demiştir.
CHP Genel Başkanı İnönü, İl Başkanlarını geçen yıllara nazaran daha azimli gördüğünü ifade ederek, kendilerine olan güveni belirtmiş ve “Hükûmet içinde aksaklıklar, eksik işler vardır. Bunlar giderilecektir. Sizlerden aldığımız intiıba, mahallî seçimlerde 1961 seçimlerine nazaran % 15 fazla oy alacağımızdır” şeklinde konuşmuştur.
Alman Basın Ajansı (DPA) Temsilcisi Kurt Gebauer ile Dış Politika ve Kalkınma Planına İlişkin Yapılan Söyleşi[289]
(...)
Mülâkat şeklinde olan bu görüşmede Başbakan İsmet İnönü, Nükleer deneme yasağı anlaşmasından sonra ortaya çıkan durum karşısında Türkiye’nin davranışları ile ilgili bir soruyu şöyle cevaplandırmıştır:
“Moskova’da imzalanan 3 devlet muahedelerini biz memnuniyetle karşıladık.
Göz önüne aldığımız esas mesele bu muahede ile gerginliğin azalması ve tarafların birbirleriyle anlaşmaya iştirâk göstermeleridir. Şu anda Moskova ile Amerika ve Garp arasında gerginliğin azalması bizim münasebetlerimiz içinde kolaylaştırıcı bir unsur telâkki ederiz, gerginliği azaltacağına dair ümitleri arttırıcı bir tesir yapacağını zannederim.
Büyük devletlerin arasındaki gerginliğin devamından ve artmasından biz fayda beklemeyiz, endişe duyarız.”
Beş yıllık plân
Beş yıllık kalkınma plânı ile ilgili soruyu cevaplandıran İnönü’nün sözleri şöyledir:
“İlân olunan 5 yıllık plânın tatbikinden takvim yılı bakımından [okunamadı-8?] ay, bütçe yılından beri 5 ay geçmiştir.
Plân içinde çalışmak bakımından şimdiye kadar en güç bir zamanı geçirdik. Bu güç devir bu senede ve 1964’te de devam edecektir. Şimdiye kadar aldığımız neticeleri başarı sayıyorum ve sebat göstermek ve devam etmek için teşvik edici mahiyette sayıyorum.
Güçlükler bu sahada ciddî olarak mevcuttur.
Plân, iç finansman bakımından büyük bir külfet meselesidir, müspet ve menfî siyasî yatırım meselesidir. Geniş ölçüde vergiye taallük eder.
Bu safhada mühim olan iç finansmanı Mart 1963’te azami şekilde temin ettik. Vergilerin arttırılması ve yeni vergilerin ihdası gerekiyor.
Dış finansmanı temin etmek için geçen merhaleler:
1– Siyasî olarak hazırlanma
2– Dostlarımızın böyle bir ihtiyacı kabul etmeleri
3– Ve bir dost memleket olarak, bu 5 yıllık plâna yardıma razı olmaları ve karar vermeleri.
Prensip itibariyle bu kabul edilmiştir. Vaatlerin pratikte uygulanmasının sonuçlanacağını ümit ediyoruz.
Bizim kalkınmamızda Batı âleminin göstereceği samimî alâkanın Türkiye ile Batı âlemi arasındaki münasebetlerle fiili bir cazibe merkezi olacağına şüphe yoktur.
Almanya’nın bu devirde bizim kalkınmamıza göstereceği alâkaya ciddî ümitler bağlamışızdır.”
30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[290]
30 Ağustos 1963’de Cumhuriyet hükûmetinin Büyük Atatürk, Baş Komutan huzurunda saygı duruşu.
İsmet İnönü
30 Ağustos Zaferinin 41. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç[291]
1922 26 Ağustos Taarruzu her mânası ile milletin bütün kudretini imtihan meydanına atması hareketidir.
26 Ağustos’ta taarruza başlanması kararı siyasî sahada büyük şüphe ile karşılanmıştı. Başkumandanın kesin iradeli kararı ile tereddütler yenilmiştir.
Muharebe yığınak devrinden başlayarak bütün icraat safhasında helecanlı geçmiştir. Düşman ordusu muharip ve tecrübeli bir ordu idi. Muharebenin ilk günleri kuvvetli mevzileri sökmek için büyük güçlükle geçmiştir. Afyon’da ilk çözülmeden sonra yarısı kuvvetli mevzilerde henüz dermanlı bulunan düşman tamamiyle dermansız edilinceye kadar askerî ve millî büyük enerji sarfedilmiş fikir ve sanat olarak üstün kabiliyet gösterilmiştir. Nihayet 30 Ağustos muharebesinde kazanılan büyük netice tam ölçüsünde değerlendirilerek düşman ordusu yurdun her köşesinden dışarı atılmıştır. Bundan sonra harbin siyasî ve uluslararası safhası başlamıştır. Bu devirde askerî alanda kazanılanı korumak ve gelecek ufukları açmak için gayret gösterilmiştir. Her safhası milletin büyük başarısıdır. Çalışan kumandanlar ve gaziler büyük kısmı ile rahmete kavuşmuşlardır. Harbin Başkumandanı Büyük Atatürk’e ve O’nun bütün muharebe ve siyaset sahasındaki arkadaşlarına derin bağlılık, minnet ve şükran duygularımı ifade etmeyi borç biliyoruz.
Bir Yıl Önce Cumhuriyet Gazetesi’nde Yayınlanan “Büyük Taarruz Günlerinde Heyecanlı Anlar” Anlatısının Devamı[292]
“İzmir’e girdikten sonra heyecanla hatırlanan başka olay ve kararları hikâye edeceğim. İlk önce şunu söyliyeyim ki geçen sene bugün için kolaylıkla vaad ettiğim günün bu kadar çabuk gelmesine şaştım. Gelecek sene için şimdiden bir vaadinde bulunmıyacağım. İzmir’e girişimizi bir iki gün içinde büyük ve feci yangın bize zehir etmiştir. İzmir’in en mamur yerleri önüne geçilmez bir şiddetle yanıyor. İzmir büyük bir harabe haline geliyordu. Harb esnasında her taraftan bütün Anadolu’da tutuşturulan yangınlar içinden İzmir’e kaçmaya çalışan muhacirlerin boşaltılması zaten önemi bir mesele iken bir de İzmir’in kendisinin tutuşması bizim için büyük bir gaile olmuştur. Bu günlerin çok büyük sevinci [bu nedenle] bulutlar altında kalıyordu.”
İnönü daha sonra İzmir’in alınmasından sonraki olayları anlatmış ve Başkumandanlığın büyük bir cesaret ve tehlikeli bir kararla Garp Cephesini iki grupta nasıl toplandığını, İzmit ve Çanakkale gruplarının itilâf devletleri arasında nasıl bir tepki yapıp barış temasları aradıklarını, İngiliz Başbakanının Müttefik ve İngiltere İmparatorluğu camiasına etki yapıp Türkler’e savaş açmak isteğini, fakat bunun iyi karşılanmaması üzerine nasıl istifa ettiğini anlatmış ve İngiltere’nin Mustafa Kemal’e İstanbul’da Mütareke müzakeresine hazır olduğunu bildirmesine rağmen Mustafa Kemal’in bunu reddedip Mudanya’da görüşmek istediğini belirterek şöyle demiştir:
“Bundan sonrası için kesin vaadde bulunmuyorum. Ama yine anlatmaya mecbur olacağımı zannederim. Vatandaşlarıma selâmlar, saygılar”
30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Gönderilen Mesaj[293]
Sayın Cemal Gürsel
Cumhurbaşkanı
30 Ağustos Zaferinin 41’inci yıl dönümü münasebetiyle Zatı Devletlerine Cumhuriyet Hükûmetinin samimî tebriklerini arzeder en iyi dileklerle saygı-larımızı sunarız.
İsmet İnönü
Başbakan
Sivas Kongresi’nin 44. Yıldönümü Dolayısıyla Sivas Halkevi Dergisine Verilen Demeç[294]
4 Eylül Sivas Kongresi gününü yaşatmak için Halkevinin teşebbüsünü takdirle ve minnetle karşıladım. Sivas Kongresi tarihimizde olduğu kadar Atatürk’ün yarattığı hesapsız millî anıt günlerinde de müstesna bir yer tutar. Siyasî ölçüde ve medenî bir cemiyetin idealist mücadelesinde millet murahhaslarının kendiliğinden bir araya gelerek millet kaderinde dâva ilân etmeleri tarihimizde ilk defa görülen büyük bir hamledir. İlk defa görülen dememin sebebi teşebbüsün millet şuuru yolunda yeni zamanların getirdiği bir fikir hareketi olmasındandır. Atatürk Sivas Kongresini büyük değeri ile Müdafai Hukuk ve CHP Kongrelerinin birincisi saymıştır.
Sivas Kongresinin memlekette akisleri derin olmuştur. İçerde ve dışarda Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk mücahitlerinin millet tarafından desteklendiğinin, topyekûn milletçe bir kurtuluş fikri ve iradesi yaşadığının delili sayılmıştır. Milletin her tabakasına heyecan, azim ve irade yayılmıştır. Bir büyük millî ayaklanmanın kayd ve ilân edilmesi gibi yüreklerde yerleşmiştir. Kısa zamanda Erzurum Kongresini takip eden Sivas Kongresi daha ileri ve gelişmiş şeklinde milletin mânevi kuvvetlerini toplıyabilen bir merkez hatırasını kazanmıştır.
4 Eylül Sivas Kongresi milletimizin ebedi tarihinde şerefle anılacak, gönüllerde ve vicdanlarda âbide gibi gururla yaşayacaktır.
Çeşitli illerden gelen 309 temsilci tarihi lise binası salonunda toplandıkla-rında baş kısmı şu olan tarihi andı içmişlerdi:
“Saadet ve selâmeti vatan ve milletten başka hiçbir maksadı şahsî takip etmeyeceğime çalışacağıma, mevcut furuku siyasiden hiç birisinin, âmâli siyasiyesine hadim olmayacağıma İttihat ve Terâkki Cemiyetinin ihyasına vallâhi ve billâhi…”
O günlerde..
O tarihlerde Sivas Kongresinin muhaberatını idare eden telgraf memuru Dursun Özaltuğ hatıratını şu şekilde dile getirmektedir.
İki günden beri muhaberat salonuna gelip gitmekte olan Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı Zeki Bey, Erzurum’dan Sivas’a gelecek olan, Kongre heyetinin hareket edip etmediklerini soruyordu. 29 Ağustos 1919 günü Kongre heyetinin Erzurum’dan Sivas’a hareket ettiklerini Erzurum muharebe memurları söylediler. Biz de Zeki Bey’e bu malûmatı verdik. Telgraf götüren müvezzilerimiz Vali Reşit Paşa, Kolordu Kumandanı Miralay Selâhattın Bey ve Belediye Reisi Abbas Bey’in ve yanlarında bazı zevatın lise binasını kongre karargâhı olarak seçtiklerini ve bu binada ihzarat yaptıklarını söylediler. 3 Eylül 1919 günü heyetin Sivas’a vasıl alacağı ilân edildi. Atlı ve piyade olmak üzere 3 bin kişi kadar Sivas halkı Abdulvahab’ı Gazi Hazretlerinin Türbesine 1.5 kilometre mesafede bulunan tepecikte toplanmışlardı. Ben de bir ata binerek gitmiştim. Halk, saat 16.40 raddelerinde karşıdan görünen kafileyi karşılamak üzere önde piyade ve arkada süvariler olarak saf halinde dizilmişti. Kafile gelince alkışlamaya başlandı. 5 otomobilden mürekkep kafilenin önündeki otomobilden Mustafa Kemal Paşa ve yanındaki Rauf Bey indiler. Karşılayan halk “yaşa varol” diye bağırıyordu. Mustafa Kemal Paşa sağ eliyle hepsini selâmladı ve hiçbir şey söylemeksizin otomobiline binerek kafile Sivas’a hareket etti. Hazırlanan lise binasına indiler. Birinci otomobilde Mustafa Kemal Paşa yanında Rauf Bey, ikinci otomobilde Erzurum mümessili Hoca Raif Efendi yanında Nakşibendi Şeyhi, Erzincan mümessili Şeyh Fevzi Efendi, üçüncü otomobilde Eski Beyrut Valisi Bekir Sami Bey, yanında Yüzbaşı Cevat Abbas Bey, dördüncü ve beşinci otomobiller de 3’ü subay ve biri sivil olmak üzere maiyeti binili idi.
4 Eylül 1919 günü askerî bandonun marşlar çaldığını işittim, müvezzilerden birine “Bu bando niye çalıyor” diye sordum.
“Mustafa Kemal Paşa kongreyi kurmuş, askerî bando lisenin bahçesinde çalıyor” dedi. Lisenin bahçesi ve etrafı halkla doluydu. Birkaç dakika sonra Jandarma Müfettişi sıfatıyla Sivas’ta bulunan Fransız Binbaşısı Burono’nun telgrafhanenin cümle kapısından içeri girdiğini pencereden gördüm. Burono merdivenlerden çıktı, muhabere salonunun önündeki koridora girdi. Hemen koştum, elinde bir kağıt “Direktör, direktör” diyordu. Müdürü sorduğunu anladım, müdür beyin yanına götürdüm. Müdür beyin yanında oturmakta olan [okunamadı] Garbiye muhabere memuru Hasip Efendi elindeki telgrafı aldı, müdür beye hitaben dedi ki:
“Telgraf vermek istiyor” Müdür de “Kabul et” dedi. Hasip Efendi telgrafı kaydetti, makbuzunu Burono alarak “Teşekkür” deyip gitti. Müdür Bey bu telgrafın yazılıp yazılmıyacağını bir kere Kongreden soralım dedi. Kongre Merkezi telgrafhaneye bir telefon ve bir telgraf hattı ile bağlanmıştı. Fransızca telgraf metni şu idi:
“Adana’da Fransız Binbaşı M. Brown: Kongre bugün Mustafa Kemal Paşa’-nın riyasetinde teşekkül etti. İmza Burono.”
Ben telgrafı aldım telefona koştum. Telefonda, kongrede Hayatî ile karşılaştık. Telgrafın mealini söyledim, yazılıp yazılmayacağı hakkında emirlerini rica ettim. “Biraz bekle” dediler. Mikrofon kulağımda pür dikkat bekliyordum. Ani olarak kulağıma “Alo alo” diye bir ses geldi. “Buyurun efendim telgraf hakkında emir bekliyoruz” dedim. “Telgrafı şimdi çekiniz” dedi telefon kapandı. Müdür Beye aynen söyledim Hasip Halis Efendi telgrafı Adana’ya çekti.
Bundan sonra Kongre muhabere memurluğunda bu emri verenin Mustafa Kemal Paşa olduğunu ve sesin ona ait bulunduğunu anlamıştım.
CHP’nin Kuruluşunun 40. Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenecek Törenler İçin Hazırlanan Konuşma*[295]
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıldönümünde konuşuyorum.
Kırk birinci yıldönümünü gururla kutladığımız Partimizin hizmetindeki başlıca nirengi noktalarını belirtebilirsem yöneldiğimiz siyasî ufku göstermiş olacağımı zannederim.
Biz Millî Mücadele dediğimiz siyasî ve askerî Kurtuluş Savaşının başlıca sorumlusu olan siyasî teşekkülün devamıyız. Biz Ortaçağ hayatından yirminci asır dünyasına geçmeğe karar vermiş olan, asırların hasreti, bir idealin temsilcisi, uygulayıcısı, takipçisi ve savunucusu olan partiyiz. Biz medenî inkılâpların izlenmesi, en zoru ve en ziyade fedakârlık istiyeni olan demokratik rejimin kurucusu, yürütücüsü ve insanı bunaltan güçlüklerine karşı sebat ile dâvacısı olan partiyiz.
Kırk seneden beri geçirdiğimiz zorluklar hesapsızdır. Memleket hayrına hangi prensibi ilân ve müdafaa ettikse bizim karşımıza geçenler bizi kutsal prensiplerimizle yıkmak istemişlerdir. Dini, dünya işlerinden ayırmak gibi feyizli ve yüce seviyeli teşebbüsümüz bize karşı gözü kapalı ve vicdanı karanlık bir dinsizlik ithamı ile karşılanmıştır. Memleketin kalkınması için tek çare gördüğümüz serbest teşebbüsle beraber yaşaması lâzım ve mümkün olan mutedil bir devletçilik prensibimiz, akla hayale gelmiyecek iftiralarla itham edilmek istenilmiştir. Biz demokratik rejimi tek dereceli en medenî şekilde yükseltmek istedik. Bizi millî iradeyi istemiyen bir parti olarak lekelemek istemişlerdir. Biz çok partili siyasî hayatın işliyebileceği ve işlemesi lâzım geldiği dâvasının yolunu tuttuk. Hep beraber tek parti devrinden gelmiş olan arkadaşlarımız, bizi tek parti saltanatı arayan insanlar olarak itham ettiler. Biz siyasette ahlâk kurallarının ve medenî muaşeret usullerinin hâkim olması için insanoğlunun yapamıyacağı kadar sabır ve sükûnet göstermeğe çalıştıkça daima aile efradımıza varıncaya kadar her türlü iftiraların yıkıcı tesirlerine maruz kalmışızdır.
Anlattığım başlıca tartışma konularının bugün ne halde olduklarını kısaca tekrar edeceğim. Bize karşı yürütülen dinsizlik ithamı on seneden fazla bir müddet içinde tesirini kaybetmiştir. Artık vatandaş din istismarcılarının maskeleri arkasındaki zararlı çehreyi fark etmekte, türlü kötü gidişleri din propagandasının riyası arkasında gizlemek istiyenleri kötü gözle veya hiç olmazsa kayıtsızlıkla görmektedir. İktisadî kalkınma için dâvasını güttüğümüz plân ve program özeti ile söylediğimiz sistem, bugün acı tecrübelerin kesin dersi olarak bütün vatanda bütün siyasî partiler tarafından anlaşılmış ve ortak selâmet yolu olarak kabul edilmiştir. Demokratik rejim dâvasında ne kadar ciddî ve samimî olduğumuz, anlayışı ve insafı az çok yerinde olan her vatandaşın tasdik ettiği bir gerçektir. Tesvirler nasıl işlerse işlesin mutlâk iktidarını güler yüzle devredinceye kadar çalışmış olan bir parti, tarih gözünde dâvasının açık alınlı mücahidi sayılmıştır. Askerî ihtilâlden önce ve sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumu daima her hesabın karşısına cesaretle çıkacak değerdedir.
Siyasî hayatımızın gelecek ihtimalleri önünde de partimizin tutumu demokratik rejimin sağlam bir şekilde yaşaması ve yürümesi için destekleyici olmuştur. Bugünden memleketin aldığı neticeler her bakımdan huzur vericidir. Memleketimizin siyasî tarihinde tasavvuru mümkün olmayan partilerin beraber hükûmet kurabilmeleri gibi yüksek bir medeniyet merhalesinde partimiz en önde gayret ve dirayet göstermiştir. Memleketin tartışmalı ve insanlarının bir birine kırgın bir zamanında siyasî partilerin ortak olarak hükûmet edebilmeleri memleketi halde huzura, gelecekte selâmete götüren başlıca başarı olmuştur. Ortak hükûmet sistemi yaşadıkça kemâle gelmekte ve memleketin geleceği için sorumluluk duygusunu ciddî olarak taşıyan partiler kuvvetlenmektedir.
Yıldönümünde söylediğim bu sözlerimin Partimizin bütün teşkilâtı tara-fından can kulağı ile dinlenmesini rica ederim.
Özet olarak öteki partilerle münasebetimizi tekrar söylemek istiyorum. Hükûmette sorumlu olan ortak partilerin başarısını ve itibarını koruyacak ve artıracak bir tutumun, muhalefet partisinin emniyetini sağlıyacak ve ödevini kolaylaştıracak bir vazife duygusu ve ruh haletinin hüküm sürmesini isteriz.
Memleket, sağlam ve vatanseverliği her tecrübeden geçmiş büyük bir orduya ve onun başında yüksek vazifelerini bilen muktedir bir komuta heyetine sahip olmakla tam bir güven içindedir. Demokratik rejime hayatını bağlamış bir memleketin ordusu olmak şerefi, ordumuzu idare edenlerin başlıca hedefidir.
Memleketin gelişmesi ve kalkınması için, içinde bulunduğumuz güçlükler çoktur. Ancak sağlam emniyet temelleri üzerinde bulunan, siyasî hayatına vatansever bir sorumluluk hâkim olan bir cemiyet, bu güçlükleri yenebilir. Milletimiz çetin güçlükleri yenmek imtihanını bir çok defa geçmiştir. Şimdiki güçlükleri de başarı ile yeneceğimize kesin olarak inanmış olan insanlarız. Ve böyle insanların biraraya gelmesi ile çalışan siyasî partilerden biri olmakla bahtiyarız.
Hepinizin yıldönümünüzü kutlar, sevgiler sunarım.
CHP’nin Kuruluşunun 40. Yıldönümü Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[296]
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 40’ncı yıldönümünde partinin Büyük Meclis’te ve merkez teşkilâtında görevli üyeleri, milletvekilleri ve senatörleri tarafından kurucumuz şanlı büyük Atatürk’ün huzurunda saygı duruşu.
İsmet İnönü
9 Eylül 1963
“Siyasî Hayatımızın 43 Yılı ve CHP” (Makale)[297]
9 Eylül’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kırkıncı yıldönümünü kutluyoruz. Bu anma gününde Cumhuriyet Halk Partisi’nin doğuşunu ve 1920’den beri 43 senelik siyasî hayatımızın gelişmesini kısaca anlatmak istiyorum. Herkesin bildiği gibi Cumhuriyet Halk Partisi Millî Mücadele dediğimiz büyük kurtuluş çabasının siyasî temeli olan Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetinin devamı olmuştur. Daha, Büyük Millet Meclisi idaresi devrinde yani 1920’den 1923’e kadar geçen zamanda, memleket idaresi Büyük Millet Meclisi’nin yalnız mürakabesi değil, hattâ fiilen idaresi altında geçmiştir. Bu devirde Büyük Millet Meclisi yalnız memleketi idare etmiyor, memleket idaresinde çoklukla hükûmette bulunanlara karşı teşkilâtlı bir grupla sert ve ciddî bir mürakabe yürütüyordu. Hepsi Müdafai Hukuktan gelmiş olan milletvekilleri Birinci ve İkinci Grup adları ile birbirinin karşısında vazife görüyorlardı. İkinci Grup, bugün anladığımız mânası ile, Atatürk idaresine karşı muhalefeti teşkil ediyordu. Millî Mücadele böyle bir siyasî yürütme ve denetleme kuruluşu içinde geçmiştir. Grupların Büyük Millet Meclisi’nde birbiriyle geçinmeleri vakit vakit insanı meyus edecek gerginlikler gösterdiği halde idarecilerin sabrı ve vatanseverliği büyük sefer esnasında bir bölünmeyi önlemiştir. Millet huzuruna yine siyasî teşekkül olarak Müdafai Hukuk çıktı. Netice, Müdafai Hukuk milletvekillerinden kurulu bir tek parti meclisi idi. Şu farkla ki geçen İkinci Grubun uzlaşmaz ve Atatürk idaresi karşısında sanılan üyelerinden hemen hiç kimse Meclis’e gelmemişti. Bununla beraber, Büyük Millet Meclisi’ndeki tek parti, geçimsizlik, beraber çalışmayı imkânsız kıldığı sanılarak, tabiî ve suni gayretlerle bir ayrılmaya ve bölünmeye gitmiştir. Bu suretle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi karşısında kurulmuş oldu ve bunu idare edenler arasında Millî Mücadelenin ön safında hizmet etmiş ve tanınmış belli simalar bulundu.
Terakkiperver Cumhuriyet Partisi
Terakkiperver Cumhuriyet Partisi programında bulunan “Millî ve dinî geleneklere sadakat” sözü büyük reformlar ve inkılâplar yoluna girmiş olan Atatürk idaresi ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına karşı muhafazakâr bir zihniyetin ifadesi sayılmıştır. Aslında bu iddia her büyük reformun karşısında tabiî ve meşru olan muhafazakâr cereyanı temsil eder masum bir iddia [olarak] görülebilirdi. Kaldı ki Terakkiperver Cumhuriyet Partisi muhafazakâr cereyanı temsil ettiğini de hiçbir zaman söylememiştir. Ancak Devletin yeni kurulduğu günlerde partiler arasındaki münakaşaların süratle hâd bir safhaya sürüklenmesi sebebiyle ve bu çekişme esnasında Doğu’da patlıyan Şeyh Sait isyanı zamanında bu parti sahneden çekilmiştir.
Kaydedilmeye lâyıktır ki, Terakkiperver Fırka’nın başında bulunanlardan büyük kısmı mazileri ve zihniyetleri itibariyle ileri fikirli ve ıslâhatçı insanlardı. Bu insanlar parti sahneden çekildikten sonra da temiz ve vatansever duygularla her sahada memlekete hizmet etmekte devam etmişlerdi. Böyle bir hâdiseyi 1930’da Serbest Fırka teşekkülünde ve ihtilâfında görüyoruz.
İleri fikirli bir gelenekten gelmiş insanları taşıyan Serbest Fırka’nın idarecileri, kendilerine rağmen, halk tabakası içinde yayılan aşırı akımlara hâkim olamamışlar ve türlü çekişmelerden sonra, beraber yaşamak mümkün olmadığına kurucular karar vermişlerdir. Bu suretle on beş sene kadar Büyük Meclis’te karşı parti bulunmayan bir siyasî hayat devam etmiştir.
Şimdiye kadar İkinci Grubun devamı sayılabilecek az çok kendi kendine teşekkül etmiş Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan sonra, doğrudan doğruya Atatürk tarafından meydana getirilmiş sayılabilecek Serbest Fırka, aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan bölmeler sayılabilir.
Siyasî hayatın bu çekişmeleri esnasında Atatürk’ün önderliğinde memleketin iç bünyesi büyük inkılâplarını tamamlamış bulunuyordu. Siyasî partilerin gelip gittiği ve fiilen memlekette tek parti bulunduğu devirde de, Atatürk ve Cumhuriyet Halk Partisi, demokratik rejimin dâvacısı ve bunu tekemmül ettirecek bir idealin takipçisi, olduğunu daima söylemiş ve tek parti rejimi hiçbir zaman prensip olarak ifade edilmemiş ve benimsenmemiştir.
1945-1950 mücadelesi
1945’de tekrar demokratik rejimi tamamlamağa başladık. Hakikat şudur ki, memleket İkinci Cihan Harbi’nden selâmetle çıkmış bir halde, Cumhuriyet Halk Partisi kudret ve itibarının zirvesinde ve vatandaş gözünde hiçbir ithama maruz olmayan bir yanıklıkta idi. Geçmiş tecrübelerde siyasî hayatı yıkan sebeplerin başında bulunan Cumhuriyet Halk Partisi’ni dinsizlikle itham etmek ve onu türlü suçların iftiraları arasında bulundurmak bir ihtimal olarak bile ufukta görünmüyordu. 1945’de bir karşı partiyi bütün samimiyetimizle teşvik ettiğimiz günlerde, bazı uzak görüşlü arkadaşlarımızın endişe ettiklerini, hattâ bana şahsen “Senin başına neler geleceğini biliyor musun?” dediklerini hatırlarım. Böyle açık konuşan arkadaşlardan çoğu bütün ömürlerince bizimle beraber kalmış ve güçlükleri bizimle beraber yenmeğe uğraşmışlardır. Aksine, gayretliler ve karşı parti teşekkül ettikten sonra, veya muhalefet devrimizde ele avuca sığmayan ifratçı partililer arasından karşımıza geçip, aşırı insafsızlık gösterenler olmuştur.
1945-1950 mücadelesi yavaştan ve itidal ile başlıyarak gittikçe sert bir tabiat kazanmıştır. Karşı parti geçmiş tecrübeleri hatırda tutarak daima siyasî hayat sarpa sarınca, muhalefet partilerinin bir sebeble kapatılacağı ihtimalini uzun müddet zihninde tutmuş ve 1945 demokrasiye geçiş hareketinin ciddiyetine güç inanmıştır.
Demokratik reformun sağlam bir karara dayandığına inandıktan veyahut aslında samimiyet olmasa bile, artık geri dönülmesi mümkün olmıyacağına hükmettikten sonra, siyasî hayatımızın mücadele akışının hiç değişmiyen geçmiş hastalıklarla malûl olduğu tekrar meydana çıkmıştır.
1946’da kurulan muhalefet partisi bölündükten sonra, Cumhuriyet Halk Partisi, hangisinin daha şiddetli olduğu bilinmeyen iki mücadele karşısında kalmıştı. 1950 seçimleri bu şartlar içinde ve ıslahı istenilen bütün eksikler tamamlanarak yapılmıştır.
Siyasi hayatımızın hastalıkları
1950’de gelen iktidar, muhalefetin son zamanında siyasî hayatımızı kaplamış olan ifratlı şüphe ve gerginlik unsurlarından kurtulamamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi bir taraftan dinsizlik ithamı altında bulundurulurken öte tarafta Halk Partisi ileri gelenleri ve hususiyle Genel Başkanı türlü zulüm ve suiistimal iftiraları karşısında bırakılmıştır.
Siyasî hayatımızın uzun geçmişten gelen bir hastalığı, rakip siyasî partinin idarecileri ve Genel Başkanı mevkiinde bulunanları hususî hayatlarında lekelemek ve suiistimal iftiraları ile çürütmek gayretidir. Bir cümle ile dinsizlik ithamı, hususî hayat dedikodusu ve iftira politikası, başlıca siyasî mücadele unsurları sayılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi geçen on senede siyasî hayatımızın bir diğer hastalığının hevesleri ve nihayet kesin zorlama tedbirleri ile karşılaşmıştır. Bu usül, iktidara gelen partilerin biraz zaman geçtikten ve tabiatiyle bir takım hatalar da işledikten sonra, bir daha iktidardan gitmemek hevesine kapılmasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi geçen iktidarının son devrinde milletin seçme iradesini tanımıyarak iktidarda kalmak hevesiyle de itham olunmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi’ne mazinin hastalığı ve yeni devrin icadı olarak yapılabilecek hücumların hepsi yapılmıştır. Bu hücumların hepsinin aslında sakat ve esassız olduğu anlaşılmıştır. Seçim tanımıyarak iktidarda kalmak hevesi ile itham olunan Cumhuriyet Halk Partisi 1950’de iktidarı bıraktıktan sonra iktidardan bir daha ayrılmak istemiyen siyaset adamlarının her türlü tedbirleri ile uğraşmağa mecbur olmuştur.
Görülüyor ki, siyasî hastalıklarımızın bütün baskıları ve ezici tesirlerinden Cumhuriyet Halk Partisi sağ ve salim olarak çıkmış ve sağlam prensipler ve temiz yollar takip etmek sayesinde millet hizmetinde bir siyasî teşekkülün devam etmek imkânı bulunduğunu ispat etmiş ve yeni siyasî hayatımız için ümit ve huzur kaynağı olmuştur.
Bu yazımda geçmiş devirlerin hareketlerine, ancak bugüne gelişimizin merhalelerini anlatmak için temas ettim. Tarihin hepimiz hakkında etraflı bir hükme varması için zaman henüz erkendir.
Memleketin gelecek siyasî gelişmesi
Şimdi, ben daha ziyade siyasî hayatımızın geleceği üzerinde gördüğüm istikametleri belirterek memleketin gelecek siyasî gelişmesi için fikirlerimi söylemek istiyorum. 1920’den 1963 Eylül’üne kadar geçirdiğimiz siyasî hayat yüz senelik ıslâhat, hürriyet nizamı ve insan hakları konularında büyük ilerleme devrini teşkil eder. İnsan aklının güçlükle tasavvur edebileceği inkilâplar başarı ile gerçekleşmiş ve bu kırk üç sene içinde Türk milletinin şuuruna ve vicdani kabulüne rızası ile mal edilmiştir. Çok partili demokratik hayat tecrübesinde bugün bulunduğumuz merhale derslerle doludur. Cumhuriyet Halk Partisi 1945’ten beri 18 senelik demokratik rejim dediğimiz yeni hayat tarzında hesapsız mihnetler çekmiş ve her geçitten yüz akıyla ve başarı ile milletin huzuruna çıkmıştır. Bu devir, Cumhuriyet Halk Partisi’nin en şerefli hayat bölümlerinden biridir. Doğu milletlerinde, Doğu Avrupa ve Bizans halefi olan ülkelerde demokratik rejim kurulmıyacağı ittihamı Cumhuriyet Halk Partisi teşebbüsü ile Türkiye için haksız çıkarılmıştır. 27 Mayıs İnkılâbı demokratik rejimin hak ve âtisi için başlıbaşına bir ders kaynağıdır. Milletimiz 27 Mayıs inkılâbını ilk gününde anlamış ve kabul etmiş ve onun getirdiği yeni Anayasa’yı ve buna dayanan cemiyet nizamını serbest ve kesin oyla tasdik etmiştir. 27 Mayıs’ta meşruiyetini kaybettiği ilân olunan idare ve siyaset tarzları Türkiye’de tekrar dirilmiyecektir. Daima ileriye doğru adımlar atılacaktır. Siyasî kudret üzerinde milletin mürakabesi gittikçe daha tesirli bir hale gelmektedir. Seçimle bir defa iktidara geldikten sonra artık hiç gitmemek üzere tedbir almak mümkün zannolunması gibi ortaçağdan gelen iptidaî ve umumî zihniyet temelinden yıkılmıştır. En nihayet nispî temsil geçidinden geçmek mecburiyeti az sarsıntı ile ve başarı ile yürütülebilmiştir. Demokratik rejimin milletimizin bünyesine pek iyi, pek uygun olduğu ve olacağı sabit olmuştur. Hangi iddiaya ve aldatıcı kisveye bürünürse bürünsün demokratik rejimin dışında bir zor idaresi her yönünden bütün itibarını kaybetmiştir.
Bütün bu derslerin özeti
Bütün bu derslerin özeti şudur ki, milletimizin iradesi ve denetlemesi önünde siyasî partiler birbirleriyle geçinmeyi, iktidara gelince mutlaka bir gün gideceklerini öğrenmişlerdir. Siyasî Partiler eskidikçe hastalıkları önlemek kudretini daha ziyade bulacaklardır. Kanaatim şudur ki, demokratik rejimin geleceği daha olumlu ve feyizli bir gelişme görecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi bu yeni devrin tecrübeli ve kıdemli bir siyasî partisi olarak memleketin ve huzurun gelişmesine hizmet etmek imkânlarını daha geniş ölçüde bulacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumu siyasî partilerin güçlüklerini artırmıyacak bir istikamette olacaktır. Milletimizin Cumhuriyet Halk Partisi’ne sadık, vefalı, fedakâr bir hadimini görmesi kutsal emelimizdir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Demokratik Rejim ve Kalkınma Planına İlişkin Yapılan Konuşma[298]
CHP, TBMM Grupları dün saat 10’da Grup Başkan vekillerinden Mardin Milletvekili Dr. Vahap Dizdaroğlu’nun başkanlığında toplanarak, gündeminde bulunan İstanbul Milletvekili Dr. Suphi Baykam’ın, bir teklifi üzerinde müzakerede bulunmuştur:
Takrir üzerine bir konuşma yapan Başbakan İsmet İnönü, partilerle olan münasebetlere değinerek, “İyi niyetle, muhalif partilerin emniyet içinde çalışmalarını sağlamağa gayret ederken, ortak partilerin de işlerini kolaylaştırmağa ve onları zaafa düşürüp yıpratacak hareketlerden dikkatle çekinilmekte olduğunu” söylemiş ve iç politikanın izahını yaparak, “Demokratik rejimi kurtarmak için dar geçitlerden ve pek çok güçlüklerden geçtik. Bundan sonra da, dâvalarımıza inanarak onları sebatla takip edecek ve bunda muvaffak olacağız” demiştir.
Bundan sonra, Kalkınma Plânının tatbikatı ve Ortak Pazar’a iştirakimiz konularına temas ile, “Milletimizin kendi payına düşen fedakârlıkları yapması ve hükûmetlerin dürüst ve açık hareketleri ile içeride ve dışarıda itibar sağlamış bulunuyoruz. Kalkınma Plânının 1963 yılına ait bakiye dış yardımı sağlanmış, 1964 malî kaynakları da görüşülmektedir. Fakat bilmelidir ki, plân, her safhasında ve 15 yıl müddetle bir çok engellerle karşılaşacak ve bunlar her defasında aşılacaktır. Ortak Pazar’a girmek üzere anlaşmanın imza merasimi yapılacaktır. Böylece içeride ve dışarıda çok sorulan ve aleyhimize kullanılan bir sorunun cevabı verilmiş olacaktır. Bu neticeye devamlı ve gayretli çalışmalarla varılmıştır. Bu çalışmaların devam etmesi de lâzımdır. Ortak Pazar’ın, Avrupa’nın siyasî bir birliği haline gelmesini ve bu hareketin canlanacağını beklemek doğru olur. Biz, iktisadî şartlarımızı buna uydurarak geliştireceğiz” dedikten sonra, “25 Ekim’e kadar çıkması lâzım olan kanunların hepsini çıkarmağa çalışacağız. Bunun için, fasılasız faaliyet gerekmektedir” demiş, bu meyanda İktisadî Devlet Teşekküllerine ait Reorganizasyon Kanun Tasarısının önemine işaret ederek, bir an evvel çıkarılması temennisinde bulunmuştur.
İzmir’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Rebi Başol’a Gönderilen Mesaj[299]
İzmir 9 Eylül 1922’de bir uçtan öbür uca bütün milletin yekpare hasreti ve toptan gayreti ile kurtulmuştur. İzmir memleketimizin ve milletimizin çok değerli bir köşesidir. İzmirlilere başarılar, saadetler dilerim.
AET ile Türkiye Arasında İmzalanan Anlaşma Dolayısıyla AET Bakanlarına Verilen Yemekte Yapılan Konuşma[300]
Sayın Başkanlar,
Sayın Bakanlar,
Sayın Büyükelçiler,
Sayın Baylar,
Kanaatimce, beşeriyet tarihi boyunca, insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser olan, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun, Konsey ve Komisyonunun mümtaz temsilcilerini burada selâmlamak benim için büyük bir şeref ve zevktir.
Vücuda getirdiğiniz ve devamlı muvaffakiyetler kaydederek, milletler topluluğu için yeni bir devrin başlangıcını teşkil edecek bir hedefe doğru götürdüğümüz eser, hiç şüphe yok ki, dünyanın müstakbel nesillerine bırakılacak en zengin miras olacaktır.
Türkiye hükûmet âzaları ile devlet ricalini ve bu entegrasyon eserlerinin hazırlayıcı ve kurucularını burada bir araya getirmiş olmak bizim için çok kıymetlidir. Hakikaten, bugün Türkiye’yi ebediyen Avrupa’ya bağlayacak anlaşmayı imzalamış bulunuyorsunuz.
Bu anlaşmanın önemi üzerinde durmıyacağım, zira Dışişleri Bakanımız Feridun Erkin, bu sabah, imzalanan vesikaların mâna ve kıymetini uzun uzadıya izah ederken, Türk Hükûmetinin ve Milletinin hislerine tercüman olmuştur.
Ben sadece, gayretlerimizin bu mesut neticeye vasıl olmasından duyduğum memnuniyetin derinliğini belirtmek ve riyaset ettiğim hükûmet adına, Türkiye’nin Ortak Pazar ile ortaklık tesis etmesi mevzuuna devamlı şekilde gösterdiğiniz samimî alâkadan dolayı sizlere teşekkür etmek isterim.
Komisyon ve Türk heyetleri takdire değer bir mesai yaptılar. Bize temin ettikleri neticeden dolayı kendilerine teşekkür etmek benim için bir zevktir.
Bizleri hoş hatıralara terk edeceğiniz ümidi ile sizlere Türkiye’de iyi günler temenni ederek, kadehimi ortaklığımızın başarısına, Avrupa Entegrasyonunun muvaffakiyetine, her birinizin saadetine ve temsil ettiğiniz memleketlerin ve Topluluğun refahına kaldırıyorum.
Kastamonu, Samsun ve Çorum Çeltikçilerinin Ziyaretinde Söyledikleri[301]
(...)
Başbakan İsmet İnönü çeltikçileri dinledikten sonra özetle şunları söylemiştir:
“İhtiyacınızı ve içinde bulunduğunuz durumu öğrendim. Pirinç müstahsilinin durumunu da umumî muvazene içinde lâyık olduğu yere oturtacağım.
Ancak, âcil tedbirler olarak Bakan arkadaşlarımla görüşmek üzere aşağıdaki hususları söyliyebilirim:
1. Millî Savunma ve buna mümasil resmî istihlâk merkezleri için pirinci, Toprak Mahsulleri Ofisi kanaliyle köylerden alıp onların ihtiyacını muhafaza etmek.
2. İstihlâk ve istihsal[i] kontrol, pirinç ithâli varsa bunu durdurmak.
3. Pirinç müstahsilini içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için ileriye [okunamadı-dönük?] daha ciddî tedbirler almak.
Bu konular üzerinde duracağım. Bu amaçla, Bakanlarla pirinç müstahsili temsilcilerinin konu etrafında ortaklaşa çalışmalarını sağlayacağım.”
Uzunköprü’de Düzenlenen Yemekte 80. Yaş Günü Konusunu da Kapsayan Konuşma[302]
Sekseninci yaşına basışının yıldönümünü bugün NATO manevraları ve bu manevralarda Türk Silâhlı Kuvvetlerinin faaliyetini izlemek için Uzunköprü’de idrak eden ve bu mutlu gününü silâh arkadaşlarının kendisine sunduğu pastayı onlara bizzat ikram ederek kutlayan Başbakan İsmet İnönü akşamın geç saatlerinde gazetecilere intibalarını söylemiştir. Askerî birliklerin manevra hazırlıklarını derin bir heyecan ve millî bir gurur içinde izleyen İnönü akşam yemeği saatlerinde kendisine yaş günü hakkındaki telgraflardan haber getirildiği sırada gazetecilere ve etrafındakilere şunları söylemiştir:
“Yaş günümün, Ordunun NATO manevralarını yapacağı önemli bir güne rastgelmesi benim için bahtiyar bir tesadüf olmuştur. Yarın ve öbür gün arazi üzerinde ve deniz kıyısında en büyük askerî manevraların vereceği zevki tatmış bulunacağız.
İsterdim ki, Ordu manevralarında bulunmakla ona katılan birliklerin kıymetine teşhis koymak isteyecekler Ordu’yu içinden, daha evvel görebilmiş olsunlar; Ordu’nun hazırlıklarını, Ordu’nun kuvvetini, manevraya giriş sıralarında beraber görsünler. Böylece onu daha iyi anlayabilirlerdi.
Vatandaşlarıma huzur ve iftihar ile söyliyebilirim ki, Ordumuzun içini yakından görüp incelemek beni ciddî olarak memnun etmiştir. Sorumlu bir kimse sıfatıyla temin etmek isterim ki, milletimiz Ordusu ile gerçekten iftihar etmeğe ve sağlam bir güven hissi içinde yaşamağa azmetmiş ve buna hak kazanmıştır.
Bugün Trakya’da ve Uzunköprü’de sevgi ve teşvik tezahürleri gördüm. Bunların hepsinin üstünde milletimizin ordusu ile candan ilgisini yakından fark ettim. Tarihte asker kuvveti ve asker sevgisi ile özel bir yer tutmuş olan Türk Milleti bu temel vasfını 1963 sonbaharında çok daha ileri ve kuvvetli olarak taşımaktadır.
İki gün daha Trakya’da vazifelerimin en önemlisi olan sevgili halkımızla arazi üzerinde ve işbaşında temas halinde yaşayacağım.
Siyasî hayatımızda takriben iki senelik sorumlu bir çalışmadan sonra şimdi zihnimde beni yürütmekte olan müessirler üzerinde bir iki söz söylemek isterim:
Milletimiz siyasî ve içtimaî bakımdan büyük bir gelişme hamlesi içinde bulunmaktadır. Gelişmenin siyasî yönü, demokratik rejimin yeni bir yaşama tarzı olarak sağlam temeller üzerine kurulması çabasıdır.
1945’ten beri demokratik rejimin bütün icapları ile uygulanması için cesur adımlar atılmış ve yüz seneden beri harcanan emeklerin kesin bir sonuca bağlanması için sorumlu insanlara büyük ölçüde sabır, tahammül, sebat ve metanet düşmüştür.
18 yıllık tecrübeden sonra iki şey söyleyeceğim:
Birincisi, bu 18 yıllık çaba, vakit vakit çok ağır tecrübeler geçirmek mukadder olmasına rağmen, umumî heyeti ile siyasî tarihimiz içinde büyük hamle ve başarıya doğru çok ileri bir adım olarak kaydedilecektir.
İkinci husus, bütün hastalıkların yenilmesini ve gelecekte geçireceğimiz merhaleleri daha kolaylıkla geçirmemizin sırrı, sorumluluk duygusunun, siyasetin en üst kademesinde bulunanlarda ve sandık başında oy kullanacak vatandaşlarda olgun halde olmasına bağlıdır.
Siyasî meslek, samimî inanca göre, vatanın ilerlemesi için vazife sahibi olmayı kabul etmektir. Bu, feragat isteyen asil bir meslektir. Sorumluluk duygusu bu mesleğin kemal vasfıdır. Sorumluluk duygusunun milletin bütün kollarına ve dallarına dağılması milletlerde sağlam temellerdendir.
Bugün milletimizin içinde bulunduğu büyük çalışma ve çabalama alanının öteki kanadını söylüyorum: Bu, hürriyet nizamı içinde plâna dayanan kalkınma siyasetinin uygulanmasıdır. İçinde bulunduğumuz bu çabanın güçlüklerini yeni yeni kavramaya çalışıyoruz. Plânlı çalışmanın geleceğimize getirdiği yenilikleri tamamiyle kavramış değiliz. Güçlükler idaremizin bütün kanatlarında, siyasî hayatımızın bütün dallarında ve milletçe hayatımızın akışındadır. El birliği ile dikkat etmeğe, fedakârlıkları kabul etmeğe ve plânın olumlu yolda uygulanması için milletçe birbirimize yardım duygusunun sağlam ve işler halde tutulmasına bağlıdır.
Sizin huzurunuzda umumî efkârımıza sarsılmaz bir güvenle söylüyorum ki, gelecek neticeler en iyimser olanlarımızın tahminlerini aşacak derecede geniş ve faydalı olacaktır.
Bugün yaş günümde bende uyandırdığınız sâde fikirler bunlardır. İlginize ve nazik davranışınıza yürekten teşekkür etmeyi borç biliyorum, sağ olun.”
80. Yaş Günü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[303]
Sayın Cemal Gürsel
Cumhurbaşkanı.
Yaş günüm münasebetiyle yüksek teveccühünüzü ve âlicenap temennilerinizi bildiren tebrikinize, minnet ve şükranlarımı, derin saygılarımla sunar, sıhhat ve afiyet içinde, devlet ve milletimize yüce hizmetlerinizin devamını yürekten dilerim.
İsmet İnönü
Edirne’de Alay Komutanlığı Binasından Halka Yapılan Konuşma[304]
Sayın Edirneliler, beni geç vakitlere kadar beklediniz. Yoruldunuz sizleri hasretle özlüyorum. Benim gençliğim burada geçti. Benim yaşımda olup bunu bilenleriniz vardır. Sizler o zaman burada yaşıyanların aynısınız. Beni bahtiyar ettiniz. Bu kadar sene geçmiş hâlâ buraları hatırlıyorum. Sizleri hürmet ve sevgi ile selâmlarım. Var olunuz. Sağ olunuz.
Çanakkale Saroz’da NATO Tatbikatı İle İlgili Söyledikleri[305]
Kudretin ve san’atın mükemmel bir örneğini gördük. 6. Filo Komutanını hararetle tebrik ederim. Çok başarılı bir manevra olmuştur. Halkımıza bunları bildirmekle bahtiyarım.
Edirne Öğretmen Derneği’nde Eğitim Sorunları ve Planlamaya İlişkin Yapılan Konuşma[306]
Sevgili arkadaşlarım,
Başbakan Yardımcıları ile görüşmüşsünüz. İsteklerinizin bir kısmını biliyorum. Bunlar arasında derhal cevap verilecek olanlar var. Fakat bazı konuların takip edilerek cevaplandırılması lâzım. Millî Eğitim her yönde ve her dalda kalkınma devresindedir. Beş senelik plânın başında kültür meseleleri geliyor. Plânlamada şuurlu ve dikkatli bir sınırlamayı kabul etmek ve sınırlamaya tahammül etmek gerekir. Yavaş yavaş bütün idare buna alışmaktadır. “Planlama yoktur” denince sabredeceksiniz. Biribirinden evvel olacak veya sonra olacak, fakat hepsi olacak. Aksi halde karmakarışık olacak. Bir kapıdan herkes birden girmek istiyor. Böyle olunca kapıyı da kıracaksınız, birbirinizi de ezeceksiniz, Kalkınmada öğretmen ve öğrenci meselesini ön plâna almak vardır. Öğretmenler meselesi hükûmetin en önce ele aldığı ve alacağı meseledir. Plân işi mahrumiyet devridir. 15 sene sonra zannediyorum ki bizi rahmetle anacaklar. 1963’ü plânlamanın en zor senesi olarak geçiriyoruz, 1964’de böyle. 1964’ü de bir geçirsek sırtımız yere gelmeyecek.
Edirne Birinci Zırhlı Süvari Alayı Şeref Defterine Yazılanlar[307]
Birinci Zırhlı Süvari Alayındaki arkadaşlarımıza, güzel Edirne’yi ziyaret hatırasından selâmlar ve sevgiler.
Tekirdağ Malkara-Kavakçeşme Köyünde Çarşaflı Kadınlarla Yapılan Sohbet[308]
NATO Southex 63” manevralarını bir helikopter içinde izlemekte olan Başbakan İsmet İnönü dün bir ara Malkara’nın Kavakçeşme köyüne inmiş ve etrafını çeviren kara çarşaflı köylü kadınlara “Çarşaflarınızı neden çıkarmıyorsunuz? Yoksa benden mi kaçınıyorsunuz.” demiştir.
İnönü’nün bu sözü üzerine köylü kadınlar çarşaflarını çıkararak İnönü ile sohbete başlamışlardır. Köylülerin “Yorgunsunuz, bir kahve içer misiniz?” tekliflerine karşılık Başbakan “Ne münasebet, Yunanlılar Gelibolu’ya çıkartma yaparlarken ben burada nasıl dururum! Gidip onları göreceğim.” demiş ve Generallerle helikoptere binerek Gelibolu’ya hareket etmiştir.
DPT’nin 3. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[309]
Muhterem Arkadaşlarım,
Devlet Plânlama Teşkilâtının üçüncü yıldönümünde bu toplantıyı yapıyoruz. Bu üç yıl memleketimizin idaresinde Plânlı devreye girme ve hazırlanma ideali bakımından çok kesif ve ciddî çalışmalarla geçmiştir.
Bu Teşkilât, Millî Birlik [Komitesi] zamanında düşünülmüş ve kurulmuştur. Bu kuruluş döneminde memleketin çalışkan ve istidatlı elemanlarını bulmak ve memleketlerin uzmanlarından faydalanmak için ciddî gayret gösterilmiştir. Biz 1961 seçimlerinden sonra karma Hükûmet olarak Plânlama Teşkilâtını hazır bulduk. Daireden daha ehemmiyetli bir başka mesele olarak Plân Hedeflerini ve Stratejisini Millî Birlik İdaresince hazırlanmış olarak bulduk. Hükûmet olarak ilk işimiz Plân Hedef ve Stratejisini tetkik ederek Hükûmete ne şekilde mâl edeceğimizi düşünmek ve kararlaştırmak oldu.
Plân hedef ve stratejisini bizden evvel kararlaştırmış olanların bu kararlarını aynı ile tatbik etmeğe karar verdik. Benim mesul olarak bulunduğum bütün vazifelerde hususî bir dikkatim vardır. O da herhangi bir vazifeye geldiğim zaman benden önce ne hazırlanmış ve herhangi bir iş nereye kadar getirilmiş ve ne yapılmış ise o iş için harcanan emeklerin heba olmamasına dikkat ederim. Başka bir ifade ile Hükûmet olarak ne bulursak onun hakikî değerini bulup lüzumsuz bir değiştirme yapmamağa gayret ederiz. Bu zihniyetle Plânlamada hazır bulduğumuzu muhafaza ettik. Hedef ve stratejisini takip ettik ve hâdiselerle, bundan sonraki olaylarla da anlaşılmıştır ki isabet ettik. Plânın Devlet hayatında tatbik edilmesi bundan sonra başlar. Hedefler ve strateji tesbit edilmişti. Ancak, Türkiye’nin ihtiyaçlarının giderilmesi istikametinde teferruatları tâyin etmek ve nasıl tatbik edeceğimizi düşünmek bize düşüyordu.
Plân hedefleri 1961 yazında meydana çıkmıştır. Demek o zamana kadar kuruluşla vakit geçmiştir. Bu kadar zamanda kurulmuş ve karar verilmiş hale gelmiş olması da önemli bir başarıdır. 1962 başları yaklaşmıştı, biz Hükûmete geldik, ilk işimiz önümüzdeki Beş yıllık devre için takip edilecek plânın kararlaştırılması oldu. Bu güç ve muğlak bir işti. Plânlama işi her şeyden evvel malî bir kaynak işidir. İstediğimiz hızı temin etmek için Türkiye’nin içerde tasarruf yapması, kendi varlığından yeni ve büyük kaynaklar meydana getirmesi, bunların eksiğini dışardan, dostlardan temin etmesi gerekiyordu. Geriye milletçe çok fedakârlık istiyen ve Türkiye’nin ilerlemesine taraftar olacak muhitlerde işin ciddiyeti hakkında hakikî bir güven uyandırarak kaynakları temin etmek kalıyordu. 1962 bununla geçmiştir. Bütün bu hazırlıklardan sonra 1963’de İlk Beş Yıllık Plânın ilk senesini tatbike başlamış olduk.
Plânlama Teşkilâtı ile kalkınmayı yürütmeye çalışmak bir Devletin hayatında başlı başına yeni bir devreye girmek, kanunda, usulde ve hepsinden mühim olan zihniyette milletçe yeni bir istikamete yönelmek demektir. Plânlama devresi demek Hükûmetlerin ve cemiyetlerin o zamana kadar plânsız devrede taşıdıkları bir çok salâhiyetleri yeni bir çerçeve içinde işletmek demektir. Fedekârlık ister, sınırlama ister, bir çok arzulardan feragat ister ve sorumluluk mefhumunun yeni bir manâda değerlendirilmesidir.
Plânlı idare ve sorumluluk ile plânsız idare arasındaki başlıca farklardan birisi sınırlama meselesidir.
Bir milletin ve bir memleketin ihtiyaçları zaman zaman istikamet değiştirebilir. İhtiyaçlarının birbirine nazaran ehemmiyeti günün şartları içinde bazan bir başka manâ kazanabilir. Ancak, bir Hükûmet plâna bağlı kalmazsa olmaz. Bunu milletin anlaması ve kabul etmesi, yetki sahiplerinin bunu bir âciz kalma gibi telâkki etmemeleri medeniyet alanında ileri bir merhaledir.
Bir Plânlama Dairesi düşününüz ki, Devletin bütün ihtiyaçlarını masa başında mutlak yetki sahibi ve herkesin aklından üstün bir akıl sahibi gibi düşünüp tedbirleri ortaya koymak mevkiindedir. Cemiyet kâfi derecede olgun olmazsa, Plânlamayı yapan, bütün kerametlerin kendisinden olduğunu zanneder. Plânı eline alanlar her gün çektiği sıkıntıların karşısında çok az bir zamanda isyan eder.
Fakat bugünkü medenî cemiyet, yetkilerin, mütalâaların birbirine yardımcı olarak, birbirini tamamlıyarak çalışması düzenidir. Ve bir cemiyet ileri oldukça insanlar birbirleriyle daha kolay anlaşır ve birbirini teşvik etmekte eksiklerini tamamlamakta daha kabiliyetli hale gelir.
Plânlama bizi yeni bir hayata koymuştur. Size memnuniyetle ve iftiharla haber vereyim ki bu üç senelik çalışma Devlet Plânlama Teşkilâtı için büyük bir başarıdır. Üç sene zarfında memleketimizin plânlı devreye alışması için vardığımız merhale evvelden tahmin edilemeyecek kadar önemli ve geniştir.
Plânlama tatbikatı ve Plânlamanın yürütülmesinde temel olarak bu müsbet gelişmeleri kaydettikten sonra size haber vereyim ki güçlükler daha uzun müddet devam edecektir. Ne kadar devam edeceğini anlatmak için de bir misâl söyliyeyim:
10 sene, 20 sene plânlı tatbikat içinde kalkınma memleketlerin bazen 20 sene sonra uğradıkları güçlükleri biz henüz, o derecede aşikâr olarak görmemişizdir. Demek istiyorum ki bu plânlı ve fakat normal hayatın güçlüğü ne zaman bitecek diye sorarsanız hiçbir zaman bitmiyecektir. Başından nihayetine kadar devir devir alışılamıyacak güçlüklerle karşılaştığımızı zannedeceğiz. Güçlükler ve sıkıntılar mahiyetleri itibariyle bile zaman geçtikçe büyük bir terakkinin işaretleri olacaktır.
Bu Plânlama Teşkilâtının yıldönümünde burada çalışan arkadaşlarımızı hararetle tebrik etmek isterim. Kendilerine müteşekkirim.
Plânlama devrinin umumî efkâr önünde nazik bir tarafı vardır. Her sene plânlama ile icra makamları arasında ihtilâf vardır, görüş ayrılığı vardır havadisleri çıkacaktır. Bundan bilhassa siyasî hürriyetin tam işlediği memleketlerde geniş manâlar çıkarmak isteyecekler bulunacaktır. Bu tarzda fikir ayrılıkları aslında hiç olmadan varmış gibi yayılır, kullanılır. Aslında fikir ayrılığı olanları da bulunur. İcracılar her işin sorumlusudur. Plânlama Teşkilâtı Devletin bütün meselelerini araştırıcı, fikir verici ve akıl vericisidir, tedbire bağlayıcısıdır. Bir bakıma Plânlama kolay bir vazife sayılır, ama itimat telkin edecek, ihtiyaçları görecek, araştırma yapacak ve ortaya tatbik edilmesinde fayda olduğuna kanaat getirilecek eser vücude getirecektir. Bu sanıldığı kadar kolay değildir, çok yorucu bir iştir. Çok çalışmak istiyen bir iştir, sonra da çok liyakat istiyen bir iştir.
Plânı tatbik edenler mutlaka güçlüklerle karşılaşacaklardır ve onlar “bütün güçlük Plânlamadan geliyor.” diyeceklerdir. Bunların hepsini biz kolaylıkla halletmekteyiz. Bir hafta ihtilâf varmış gibi görünüyor, bir hafta sonra tam bir ahenk içinde neticelere varmak mümkün oluyor.
Milletçe Plân fikri benimsenmiştir. Millet, plân içinde ve plân tatbiki ile kalkınmanın mümkün olacağı fikrine inanmıştır. Bu büyük bir kazancımızdır.
Sizi umumî efkâr önünde temin etmek isterim ki Plânlama Teşkilâtıyle Hükûmet arasında samimi, karşılıklı, itimat ve ahenk içinde çalışma başlamıştır. Yürümektedir ve yürüyecektir. Bundan müsterih olabilirsiniz. Plânlı devrenin mutlaka müsbet neticelere varacağından, büyük başarı elde edileceğinden emin ve müsterih olabilirsiniz.
ODTÜ Öğretim Yılı Açılış Töreninde Yapılan Konuşma[310]
Orta Doğu Teknik Üniversitesinin memleketimizde bir büyük ve yapıcı ve yükseltici müessese olmasını istediğimiz kadar, yabancılara da iyi bir misafirperverlik ve ilmi hayatta dünyanın her yerinde olduğu gibi yükseltici ve yardımcı olmasını temenni etmekteyiz. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin memleket şuurunda iyi bir yer tutması için elimizden gelen gayreti esirgemeyiceğiz. Bu çıplak kırda çok mütevazi vasıtalar ve barakalar içinde kurulmuş olan bu Üniversite, hiçbir senesini boş geçirmemek üzere çalışmalarına devam etmelidir. Ciddî bir gayret ve uğraşmalarla aşılmıyacak engel yoktur. İlimde yüksek ideal daima önder olmalıdır. Bu büyük bir Üniversitedir, ilim müessesesidir ve bundan sonra da daha çok gelişecektir.
Koalisyon İçi Sorunlar Üzerine Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt[311]
(...)
Başbakan İsmet İnönü gazetecilerin, “Bekata’nın sözleri üzerine Koalisyonun C.K.M.P. ve Y.T.P. kanadında gösterilen tepkiye ne dersiniz?” yolundaki sorularına karşılık olarak şunları söylemiştir.
“Hiç haberim yok. Söylenen sözler, kapalı bir oturumda söyleniyor. Çok tecrübe ettim, çok defa söylendiğinden başka türlü sızıyor. Gerçekler tesbit olunmadan mütalâa söylemek doğru değildir.”
1964 Yılı Bütçe Hazırlıklarına İlişkin Bakanlıklara Gönderilen Genelge[312]
1964 malî yılı bütçe teklifleri Maliye Bakanlığı tarafından bastırılan Genel ve Katma Bütçe Tertip Plânına uygun olarak hazırlanacaktır.
1964 icra programında tesbit edilen hedeflerin aşılmaması için,
Câri harcamalarda 1963 bütçesi toplamına nazaran en çok % 3 artış teklif edilebilecektir. Yıl içinde kabul olunmuş masraf ve kadro kanunlarının gerektirdiği munzam ödenek ihtiyacı % 3 artış haddi dahilinde mütalâa edilecektir.
Eğitim, sağlık ve tarım sahasına giren Bakanlık daire ve mülhak bütçeli idarelerin gelişme harcaması sayılan câri giderlerinde artış 1963 toplamlarına nazaran azami % 7 olabilecektir.
Yatırım bütçeleri yalnız 1964 icra programına alınan konular için gerekli ödenek taleplerini ihtiva edecek ve Maliye Bakanlığı’na tevdi edilmeden önce programa uygunluğu yönünden Devlet Plânlama Teşkilâtı tarafından vize edilecektir.
Sermaye teşkili ve transfer harcamalarında Maliye Bakanlığı’nın haricindeki daireler 1962 bütçesi rakamlarını aşan tekliflerde bulunmıyacaklardır.
Bakanlığınız ve Bakanlığınıza bağlı idareler bütçe tekliflerinin 10 Ekim 1963 tarihine kadar Maliye Bakanlığına tevdiini ehemmiyetle rica ederim.
Koalisyon İçi Sorunlar Üzerine Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[313]
(...)
Gazeteciler– İhtilâfın halli için Alican’ın dönüşünü bekliyecek misiniz?
İnönü– Henüz bir kararım yok.
Gazeteciler– Koalisyon yaşayacak mı?
İnönü– Yaşıyor.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşme Sonrası Söyledikleri[314]
Başbakan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı ile bir saat süren görüşmesinden sonra Çankaya Köşkünden ayrılırken gazetecilere, Hıfzı Oğuz Bekata’nın istifasını Cumhurbaşkanına bildirdiğini açıklamış ve “İçişleri Bakanlığına şimdilik Vefik Pirinççioğlu vekâlet edecek. Yeni İçişleri Bakanının kim olacağı henüz belli değil.” demiştir.
İnönü ayrıca, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Yusuf Azizoğlu’nun ne zaman istifa edeceği yolunda sorulan bir soruya karşılık olarak da “Şimdilik böyle bir şey bahis konusu değil.” demiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Son Gelişmelere İlişkin Söyledikleri[315]
(...) Genel Başkan ve Başbakan İnönü kürsüye gelerek kısa bir konuşma yapmış ve demiştir ki:
“Hâdiseleri sükûnetle takip edelim Bugün CHP Grubunu ilgilendiren bir mesele yoktur. Olayların inkişaf tarzı bizi daha salim bir karara götürecektir.”
200 Kişinin Ölümüne Neden Olan Baraj Felaketi Dolayısıyla İtalya Başbakanı Giovanni Leone’ye Gönderilen Mesaj[316]
Ekselâns Giovanni Leone
İtalya Başbakanı
Roma
Belluno’da vuku bulan felâketten çok müteessir olarak zatiâlilerine ve facia kurbanlarının ailelerine samimî taziyetlerimi sunar, dost ve müttefik İtalyan milletinin bu büyük acısının Türk milleti tarafından paylaşıldığını ifade etmek isterim.
İsmet İnönü
Başbakan
DP İktidarı Döneminde CHP Mallarına El Konulmasına İlişkin Yasanın İptali Üzerine Söyledikleri[317]
(...) Nitekim bugün bu konudaki bir soruyu C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Sadece Ulus Matbaasını ve İş Bankasında bulunan hisse senetlerini kabul edip diğerlerini Hazineye bırakmayı düşünmekteyiz. Bunu bir teklif halinde C.H.P. Kurultayına getirecek ve onun tasvibini istiyeceğiz, Şimdilik böyle düşünmekteyiz.”
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[318]
(...)
İsmet İnönü, Çankaya’dan ayrılırken yeni İçişleri Bakanının isminin belli olup olmadığını soran gazetecilere “Henüz belli değil. Fakat bugün belli olabilir.” cevabını vermiştir. İnönü, Cumhurbaşkanı ile görüşmesine dair soruları, Azizoğlu meselesini, yeni İçişleri Bakanının isminin hemen hemen kararlaştırıldığını özetliyen şu cümle ile cevaplandırmıştır: “Cumhurbaşkanı ile bütün devlet meselelerini görüştük. Ayrı ayrı sorularla bu devlet meselelerinin teferruatını açıklatmayın bana…”
Müteakiben İnönü, kanat liderleri ile tekrar görüşeceğini, söylemiştir.
CHP Parti Meclisinde Koalisyon İçi Sorunlar Üzerine Yapılan Konuşma[319]
Bugün olağan toplantısını yapan C.H.P. Parti Meclisinde konuşan Genel Başkan İnönü, Koalisyonun durumunu izah etmiş ve “Koalisyon, kanatlarını teşkil eden partilerin tutumundan şikâyetçi” olmuştur. İnönü, kısa süren konuşmasında koalisyonun “iyi işlemediğini” fakat, C.H.P. tarafından bozulmaması için elinden gelen bütün gayreti sarfedip teenni ile hareket ettiğini, “kamuoyuna durumu hissettirmemek için bütün partili bakanlarla birlikte çaba gösterdiğini” söylemiştir.
(...)*
Bekata-Azizoğlu mücadelesine de temas eden İnönü, Azizoğlu’nun mahkemeye sevk edilmesi ve hakkında herhangi bir şekilde Meclis tahkikatı açılabilmesi için aslî bir delil olduğuna kani bulunmadığını ifade etmiştir.
Hürriyet Gazetesi’nden Cüneyt Arcayürek’e Demokratik Rejimin Yaşatılması ve İç Politika Konularına ilişkin Verilen Demeç[320]
Başbakan İsmet İnönü bugün (dün) bize iç meselelerimiz etrafında bir beyanat vermiş, çeşitli konulardaki fikirlerini sıralamıştır. İnönü:
“Şimdi, bir ara seçimine pek yaklaşmış bir devredeyiz. Demokratik rejimin kuvveti, seçimlerle her siyasî güçlüğün mutlaka hâl yoluna girmek imkânını bulmasındadır. Genel seçimler bir suretle tesirli, ara seçimleri başka bir süretle değerlidir. Bir ay içinde yapacağımız mahallî seçimlerden alınacak netice, memleket meselesi ve tartışma konuları için her bakımdan tesirli ve faydalı olacaktır. CHP olarak önümüzdeki seçimlere sarsılmaz bir ödev duygusu ile katılacağız. Her netice bizi yeni bir aydınlığa götürecektir.” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü şunları da söylemiştir:
Fedakârlık
“Bir süreden beri iç politika üzerinde yapılan yorumlar ve tartışmalar hakkında, vatandaşlarımı aydınlatmak istiyordum. Hürriyet Gazetesi benden durumu nasıl gördüğümü sordu. Memleketin içinde bulunduğu durum üstünde, şimdi yeter ölçüde bir aydınlatmanın mümkün olacağını sanıyorum.
Benim kanaatimce memleket esaslı olarak iki mesele içinde çalışmaktadır. Bunun birisi, plânlı kalkınmanın uygulanmasında başarı ödevidir. Kendi ölçümüze göre, şimdiye kadar nasip olmıyan bir yatırım devrindeyiz. Ve bunu enflâsyonsuz yapıyoruz. İhtiyaçlarımız için içeride fedakârlıktan sakınmıyacağız; dışarıda behemehal bir geçici yardım devrinden faydalanacağız. Her zaman söylediğimi bu kısa cümlelerle hülâsa ediyorum. Hem fedakârlık, hem elimize geçen imkânları hakkı ile değerlendirmek zorundayız. Bugün, memleket taşından toprağına çalışma tezgâhları, işyerleri halindedir. Her köyde ve her yerde memleketin bir yükselme ve ilerleme devrine girdiği aşikâr bir surette görülmektedir. Bunların semeresi mutlaka alınacaktır.
Unutulan devre
Bu devrin büyük siyasî ve hayatî bir ihtiyacı, istikrar dediğimiz emniyet ve ümit unsurudur. Bin güçlükle buhran devri atlatılınca, süratle unutuluyor. Siyasî ve iktisadî huzuru şüpheli hale getiren bir hatalı tartışma devrine kolaylıkla giriyoruz.
Şaşılacak şeydir ki biz içerde istikrarsızlık yoluna hiç önemli olmıyan sebeplerle kolayca girerken, dış âlemde bizim istikrar yolunda daha sağlam bir noktaya vardığımız kabul ediliyor. Bu, umumî gidişimiz içinde geçici güçlüklerin ve boş çekişmelerin ne kadar önemsiz olduğunu bize göstermelidir. Ve bundan dolayı ümitsizliğe düşmenin doğru olmadığını ispat etmelidir. Son zamanlarda Başbakan Yardımcısı Alican’ın ve Maliye Bakanı Ferit Melen’in Amerika seyahatinde tesbit ettikleri hususlar, bizim için çok müspet olmuş, olumlu yolda bizi uyaracak neticeler vermiştir. Beş-altı aydan beri Amerikalı dostlarımızın Türkiye ile ilgileri açık bir surette artmıştır. Onların gördükleri Türkiye, iyi çalışma yolundadır. Türkiye’de siyasî ve iktisadî istikrar önemli ilerleme kaydetmiştir. Bu intibaı arkadaşlarım yerinde edinmek fırsatını bulmuşlardır. Ama talihsizliğimiz oradadır ki biz, önemli önemsiz her tartışmaya hevesle şiddet verebiliyoruz. Ve zorla Türkiye’de istikrarın sağlam olmadığı zannını uyandırıyoruz.
Başarılar
Bir buçuk sene içinde iki mühim kanundışı silâhlı, menfi, zararlı teşebbüsü yenmeğe ve tesirsiz kılmağa muvaffak olduk. Şimdi, o devir kapanmıştır. Orta Doğu’da vuku bulan bu kabil hâdiselerden farklı olarak açık, savunmalı, her suretle medenî ölçülerde muhakemelere başvurmak olgunluğunu ve hukuki kudretini bütün dünyanın gözü önünde gösterebildik. Bütün bu huzur ve güveni şüpheli zannettirebilecek hâdiselerde iktisadî hayatımızı büyük ölçüde sarsıntıya düşmekten kurtardık. Bunlar plânlama içindeki ileri ve doğru başarılar kadar siyasî bakımdan büyük başarılardır.”
Koalisyon
Başbakan İnönü, Koalisyon içindeki son dalgalanmalar hakkında, şöyle demiştir: “Siyasî hayatımızda ilk defa olarak koalisyon halinde karma hükûmetle memleket idare ediyoruz. Karma Hükûmetin kendine göre bünyevî özel güçlükleri vardır. İdare edenler, içinde bulunduğumuz siyasî şartlarda karma hükûmet ile idarenin lâzım olduğuna inandıkları kadar, güçlükleri yenmek için yeter derecede başarı göstermiyorlar. Bu halin mübalâğa edilecek bir tarafı olmamak lâzımdır. Tecrübemiz arttıkça güçlükleri daha kolay yenmek dirayetini göstereceğiz. Bu yüzden, geçirdiğimiz sarsıntıları zamanında daha ziyade kolaylıkla bertaraf edebileceğimize hiç şüphem yoktur.
İflâs edecektir
İdaremiz, hürriyet içinde kalkınmayı, hürriyet nizamı içinde yaşamayı, selâmetimizin temeli olan yeni bir hayat tarzı olarak korumak kararındadır. Hürriyet nizamının getirdiği açık rejim bu nizamın güçlükleri ve hastalıkları ile beraber çarelerini de tabiatında taşımaktadır. İnsanı hayatından bezdirecek, ümitsizliğe sevk edecek haksızlıklar, mugalâtalar ve iftiralar tecrübemiz arttıkça millet tarafından kolaylıkla iltifattan düşecek tesirdedirler. Bu kabil güçlükler içinde elli seneden beri yaşamakta olan bir insan olarak, genç nesillerimizin bir ileri mesafe aldığını görüyorum. Temin ederim ki, siyasî tartışmaların ve hastalıkların istismar gayretlerinin verdikleri huzursuzluklar az bir zamanda kesin şekilde iflâs edecektir. Medenî ve tecrübeli milletlerin kolaylıkla işlettikleri demokratik rejim açık karakteri ile huzur içinde yaşayıp sürecektir.”
Başbakan İsmet İnönü, bundan sonra seçimler konusuna geçmiş ve şöyle devam etmiştir:
“Vatandaşta sorumluluk duygusu olgunlaştıkça, seçim ödevini vatandaş ciddiyetle yapmaya önem verdikçe, memleketin siyasî tekâmülü o kadar kolay ve sarsıntısız işliyecektir. Seçimde görüşüm şudur: Seçim serbestliği ve emniyeti her şüphenin üzerinde olmalıdır. Ben, seçimde ifratlı, gürültülü ve mutaassıp seçmenden korkmam. Seçime karşı kayıtsız ve seçim ödevini ihmal ederek demokratik rejime asıl zarar veren vazife kaçkınlarından şikâyet ederim. Bu kayıtsızlar herhangi bir sebeple kızarak ve küserek demokrasi düşmanlarına, hattâ kendi düşmanlarına yardımcılar olarak ittihama lâyıktırlar. CHP olarak önümüzdeki seçimlere sarsılmaz bir ödev duygusu ile katılacağız. Bu ödevlerin başında vatandaşı aydınlatmak, seçim tabiri ile dürüst bir propaganda içinde çalışmak vardır. Vatandaşın güvenini kazanmak için idaremizin ciddî bir kuvveti, gözle görülen açık başarıları vardır.
Her netice, bizi milletçe yeni bir aydınlığa götürecektir.”
Çeltikçilerin Ziyaretinde Söylediklerinin Özeti[321]
(...)
Başbakan İsmet İnönü çeltikcileri dikkat ve ilgi ile dinledikten sonra, çeltikcilerin meselelerine de plân içinde lâyık olduğu yerin verileceğini bildirmiştir. İnönü çeltikcilerin meselelerini Bakanlıklar arası iktisadî kurula götüreceğini de açıkladıktan sonra, bu kurulun vereceği kararın ışığında, konunun Bakanlar Kurulunda da görüşüleceğini, bunun ardında da neler yapılmasının mümkün olabildiği hakkında kamuoyuna bilgi vereceğini söylemiştir.
BM’nin 18. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[322]
Kurucuları arasında Türkiye’nin de bulunduğu Birleşmiş Milletler Teşkilâtının bugün 18 inci yıldönümünü kutluyoruz.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtının ilke ve amaçları; dünya yüzünde barışın ve güvenliğin korunması, devletler arasında hukuka ve karşılıklı saygıya dayanan bir işbirliği kurulması, insan hakları ve hürriyetlerinin teminat altına alınması, iktisadî, içtimaî ve kültürel alanlarda müşterek gayretler ile beşeriyetin refah ve saadetinin sağlanması şeklinde özetlenebilir.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtının barışın korunması, tecavüzlerin önlenmesi yolundaki faaliyetlerinin tam bir başarıya ulaşmış olduğunu söylemek güçtür. Fakat bu yolda, teşkilâta dahil olan ve halen 111’i bulan üye devletlerin büyük bir kısmının samimî gayretler sarfettiği ve bu gayretler sayesinde de yer yer vâki silâhlı çatışmaların önlendiği, ihtilâfların Birleşmiş Milletler aracılığı ile barış yollarından halledilme çarelerinin bulunabildiği de bir gerçektir. Barışa inanan milletlerin ve dünya kamuoyunun Birleşmiş Milletler Teşkilâtını bu yönde desteklemekte oluşu ilerisi için ümitleri artırıcı bir unsurdur.
Bu arada, Birleşmiş Milletler Teşkilâtının; Birleşmiş Milletler’e güveni sarsıcı hareketlere ve samimiyetsiz hücumlara hedef olduğu da görülmektedir. Birleşmiş Milletler Teşkilâtı; mevcudiyet ve geleceğinin teminatını bu çatı altında bulmakta gören milletlerin dayanışma ve elbirliği ile söz konusu maksatlı hücum ve darbeleri bugüne kadar bertaraf etmeğe muvaffak olmuştur. Biz Türkler, insan hakları ve hukuk prensiplerine bağlılığımız, milletler arasında anlayışlı ve semereli bir işbirliğine verdiğimiz ehemmiyet, hürriyetlere sarsılmaz inancımız ile Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri “yurtta sulh, cihanda sulh” prensibini tamamiyle ve samimiyetle benimsemiş bir milletiz. İmkânlarımız ölçüsünde bu prensiplerin tatbik sahası bulmasına çalışmış bir millet olarak da Birleşmiş Milletler Teşkilâtının, tecavüzün önlenmesi ve milletler arasında sulhun, güvenliğin ve işbirliğinin korunması yolunda ki çabalarında başarılı sonuçlar alması için gayretimizi ve desteğimizi de esirgememekteyiz.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtının diğer ilke ve amaçlarının aradan geçen 18 yıllık tatbikatı sonucunda, bugün dünyanın her köşesindeki fertler ve insan toplulukları tarafından derece derece de olsa hissedilmekte olduğunu memnuniyetle görmekteyiz. Özellikle, iktisadî, içtimaî ve kültürel alanlarda insanları, renk, ırk, din ve milliyet farkı gözetilmeden birbirine daima yaklaştırıcı, bunlar arasındaki dayanışmayı daha artırıcı, refah ve huzuru paylaştırıcı yönde müşahede edilen başarıları, insanların geleceğe olan itimatlarını artırmaktadır.
Şurası muhakkaktır ki barış ve huzur, dünya yüzünde güvenliğin sağlanması kadar, insanların iktisadî ve içtimaî alandaki yardımlaşma ve kalkınma gayretlerinin de başarılı olmasına bağlıdır. Birleşmiş Milletler Teşkilâtının bu yönde sarfetmekte olduğu büyük çabalar, iyi niyetli bütün memleketler tarafından desteklenmekte ve teşvik görmektedir.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtının barışsever milletleri işbirliği ile adil ve sürekli bir dünya düzeninin kurulması yolundaki çalışmalarında başarıya ulaşması ve Birleşmiş Milletler’in 18 inci yıldönümünün milletimize ve Birleşmiş Milletler prensiplerine inanan bütün milletlere kutlu olması en samimî dileğimizdir.
Cumhuriyetin 40. Yıldönümü Dolayısıyla Ulus Gazetesi’ne Verilen Demeç[323]
Her Cumhuriyet Bayramı bizim için büyük sevinç günüdür. Bu Bayram günü, yıllar aştıkça daha değerleniyor, daha heyecan verici oluyor. Bu sefer 40 ıncı yılı kutluyoruz.
Türkler bir başarının, bir zahmetin, bir çabanın çok kıymetli ve önemli bir süresini canlandırmak için 40 rakamını ölçü olarak kullanırlar. 40 yıllık Cumhuriyet 50 yıllıktan daha gösterişli bir rakamdır. Vatandaşlarımı, 40 yıllık Cumhuriyet için 40 gün sevinç sürseler haklı buluyorum.
Gerçek şudur ki, bu 40 yıl içinde Cumhuriyet aşılmaz geçitlerden geçmiş ve milletimiz büyük başarılar, olaylar devri ve cihan harbleri geçirmiştir. Cumhuriyet’in bu 40 yılı içinde dünyanın şeklini değiştiren bir çok hâdiseler olmuş, Türkiye Cumhuriyeti bunların içinden kudretle ve cesaretle çıkmıştır.
Vatandaşlarımı yürekten tebrik ediyorum. Gelecek günlerde çalışmalarımızın değerli semerelerini alacağız. Milletçe kendimize güveniyoruz. Bugün hep beraber neş’e ile Cumhuriyet Bayramını kutlayacağız. Gelecek günlerimiz her alanda iyiliğe doğru ilerliyor. İktisadî durumumuz muntazam ve sistemli plânlara bağlanmıştır. Memnun olmak için bütün sebepler mevcuttur.
Bütün iyi dileklerim sizinle beraberdir aziz vatandaşlarım.
Cumhuriyetin 40. Yıldönümü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Gönderilen Mesaj[324]
Sayın Cemal Gürsel
Cumhurbaşkanı
ANKARA
Cumhuriyetimizin 40’ıncı yıldönümü münasebetiyle, Zatı devletlerine Cumhuriyet Hükûmetinin en halisâne tebriklerini arzeder, sağlık ve saadet dilekleriyle saygılar sunarım.
İsmet İnönü
17 Kasım Yerel Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması[325]
Sevgili vatandaşlarım,
Mahallî idare seçimleri yapmak için kanunun gösterdiği hazırlık devresi içinde bulunuyoruz. Muhtarlarımızı, belediye reislerini ve belediye heyetlerini, özel idare heyetlerimizi seçip vazife başına getireceğiz. Bu seçimler vatandaşın kendi işlerini görmek üzere ehliyetli bulduğu insanlara ödev vermek için yapılmaktadır. Her mânası ile yani esası ve usulleriyle, millî iradenin ve vatandaşın millet işleri üzerinde hâkimiyetinin tatbik muamelesidir. Bu seçimler, vatandaş için ihmal edilmesi caiz olmıyan bir ciddî ödevdir. Bu ciddî ödevin yerine getirilmesinde çekingenliğin hiçbir özrü ve makûl sebebi olamaz.
Sırası gelince millî irade hâkimiyeti üzerine toz kondurmak istemiyen vatandaşların, millet işini kimlerin göreceğini tayin etmek zamanı gelince kayıtsızlık göstermeleri hiçbir suretle izah edilemez.
Bir vesile ile söylediğimi tekrar edeceğim, Seçime katılmak, her vatandaşın vazifesi, seçimin dürüstlüğünü ve tam emniyetini sağlamak, devletin bütün teşkilâtının borcudur. Bu şartlar içinde seçim yapacağız.
İki seneden beri yaşadığımız siyasî ortam içinde devletimizin hayat ve idare tarzı olarak benimsediğimiz yeni nizamın bu seçimler ilk büyük imtihanı olacaktır. Mahallî seçimlerin tabiatıyla hareketli, seçimlerin tabiatıyla hareketli olacak konuşmaları içinden birbirimizden uzaklaşmamış olarak çıkabilecek miyiz? Seçimlerden sonra hasıl olacak neticelerden birbirimize kırılmış olarak değil, millet hizmeti için istifade etmiş olarak ayrılmayı dileriz.
Dürüst, doğru bir seçimi, iki senedir geçirdiğimiz siyasî hayatın zorlukları içinde temin etmek, netice hangi parti için daha müsait olursa olsun, milletçe, hepimiz için başarı olacaktır.
Biz, yani hükûmet başkanı olarak değil, başında bulunmakla şeref duyduğum C.H. Partisi’nin mensupları olarak bu seçimlerin bütün usulleri ve neticeleriyle memleket huzuruna hizmet etmesini siyaset hedefi olarak göz önünde tutuyoruz.
Bizim bugün memleketimizde her meslekten vatandaş için iç politika, iktisadî politika ve dış politikada temel gördüğümüz ihtiyaç, memleket idaresinde istikrar bulunduğuna inanılması ve güvenilmesi konusudur. Yarının ne olacağı hususunda merak ve endişe yaratan bir ruh haleti, derin ve gizli bir yaradır ki, işledikçe vatandaşı her işinde tereddütlü, kaygılı bir hale getirir.
Biz, iki seneden beri politikanın temeli olarak, huzuru ve istikrarı sağlamağa ve vatandaşın bu konuda tereddüt içinde bulunmamasına ehemmiyet verdik. Geçirdiğimiz huzur ve istikrar bozucu veya huzur ve istikrarı bozulmuş gösterici [gibi gösteren] olaylar[ın] [önü] başarı ile alınmıştır. Bu hususta hükûmet olarak zahmet çekildiği ve bu esnada milletçe kaygı geçirildiği doğrudur. Huzursuzluğa sebep olan hâdisenin zararı yalnız meydana çıkması ve yenilmesi zamanı içinde kalmıyor. Zararlı olay kaldırıldıktan sonra, geniş zararlar, maddi ve mânevi alanlarda uzun süre devam ediyor. Gelecek günlerin şüphesi ihtimallere istidatlı sanılması halinde, milletin gelişmesi ve her alanda yüksek menfaatleri harap oluyor.
Şimdi hülâsa edeyim: İç politikada her alanda rahat yaşamanın, ümitli ve kaygısız çalışmanın ve ilerleyen bir gelişmenin temel çaresi memleket idaresinde huzur ve istikrarın temin edilmesi ve vatandaşın haklı olarak buna inanmasıdır.
İki seneden beri demokratik idarenin ne olacağı kaygılarına karşı, bu idarenin huzuru ve istikrarı sağlayacak tabiat ve kudrette olduğunun sabit olması, milletçe kazanılmış en mühim başarıdır.
Nisbî temsilden sonra Büyük Meclis’te vazife alan siyasî partiler, o zamana kadar ki alışkanlığımıza göre, hükûmet kuramıyacak bir durumda idiler. Geçmiş sert çekişmelerden sonra bu siyasî partiler bir araya gelerek iki defa karma hükûmet teşkil edebildiler. Karma hükûmetlerin bünyeleri icabı, içerde geçinmeleri ve güçlüklere dayanmaları zor bir şeydir. Türkiye’nin böyle bir tecrübeyi nasıl geçireceği dış âlemde ciddî olarak merak edilmektedir. Şimdiye kadar bu tecrübe nasıl geçirilmişse, bundan sonra da memleket menfaatlerinin istediği yolda başarı ile geçirilecektir.
Karma hükûmetlerin 1961 Anayasasının istediği idare nizamını kurmak için çıkardığı kanunların ve yeni zihniyetle kurulan müesseselerin sayısı çoktur. Sosyal sahada alınan tedbirler cesurânedir. Ve ümidimiz kuvvetlidir ki, sosyal alanda vatandaşın her tabakasında aceleci ve sabırsız istekler uyanmış olmakla beraber, bu istekler vatandaşların sağduyusu ve müşterek vatanın imkânlarını ve ölçülerini vazife hissi ile göz önünde tutmaları ile verimli ve selâmetli yolu bulmaktadır.
Devletin ve cemiyetin selâmeti ve ilerlemesi için devlet hazinesinin zengin olması büyük talihtir. Devlet hazinesinin kudreti, israfı olmayan intizamlı bir devlet maliyesiyle başlar. Devlet parasının sağlamlığı ve itibarı, devletin iç ve dış emniyeti, her alanda memleketin serpilmesi ve gelişmesi, vatandaşın emniyeti içinde kazandığına güvenerek yaşayabilmesi, paranın ve maliyenin güvenilir bir istikrarda olmasıyla mümkündür.
Geçen iki sene zarfında, ölçüsüz borç ve hesapsız ihtiyaç içinde devlet hazinesinin kudreti ve intizamı konuşmuştur. Ancak bu sayede büyük gelişme, kalkınma teşebbüslerine girilebilmiştir.
Plana dayanan kalkınma teşebbüsü, uzun tecrübelerden sonra memleketimizin kararlı olarak ele aldığı feyizli bir yoldur. Millet, plâna dayanarak kalkınmanın önemini anlamıştır. Aziz milletimizin evlâtları, memleketin sahibi insanlar olarak, üzerlerine düşen ödevleri, fedakârlıkları kavradılar.
Müttefikler ve dostlar âleminde siyasetimiz, güven ve itibar gördü. İçerde ve dışarda, ilerleme ve kalkınma için lâzım olan kaynakları bulmaya çalışıyoruz. Ve her gün daha fazla bulabiliyoruz.
İki senedir kalkınma çabasında çok zorluk çektiğimiz halde, ilerleme hızımız bütün eski senelerden üstündür. Başlangıç devresinin zorlukları 1964 yılında da ciddî olarak hissolunacaktır. Türk Milletinin bir çok ağır meselelerini kesin olarak çözebilmek için kalkınma zahmetlerine dayanacağız. Gelecek nesiller kalkınma için fedakârca çalışanların isabetli tedbirlerini teşekkürle hatırlayacaklardır.
Köy, belediye ve özel idare seçimleri üzerinde dikkatinizi bazı ilkeler üzerinde toplamak istiyorum.
Muhtarlarımızın ehliyetli ve çalışkan vatandaşlardan seçilmesi ve muhtarlık müessesesi içine siyasî çekişmenin girmemesi için bütün tedbirler düşünülmüştür. Bu seçimlerle yeni zihniyet içinde bir tecrübe yapmış olacağız. Neticenin başarılı olması memleket için büyük kazanç olacaktır.
Bizim belediye hizmetlerimiz vatandaş ihtiyacını karşılıyabilmek için ciddî ıslâhata muhtaçtır. Şehirlerimizin hemen hepsi, hesapsız ve plânsız tasarruflarla altından kalkamıyacakları kadar borçlanmışlardır. Çok yerde işler yarım kalmış ve ihtiyaçları karşılamak üzere yeni teşebbüslere girmek imkânsız olmuştur. Çok belediyemiz, hesabına güvenilir verimli bir hale gelmeyi, altında ezildiği borçların tatbiki mümkün olan bir devlet tedbirine bağlanmasını beklemektedir. Yeni teşebbüsler de gene belediyelerimiz için intizamlı bir malî bünye kurulmasına bağlıdır.
Bunlar, geçmişin islâh çaresini bulmayı, gelecek için kaynak ve sağlam bünye yaratmayı ve belediye idaresi ve hizmetleri ile belediyenin malî bünyesinin sağlam temellere dayandırılmasını icap ettirmektedir. Belediyeler ehliyetli ve vukuf sahibi ellerde ve hükûmetin kurtarıcı ve yardım edici tedbirleri ile verimli çalışacak bir hale getirilmek icap ediyor. Belediye müesseselerinin hesabını bilmeyen ve geleceği belli olmayan müesseseler halinden çıkarılıp milletin köklü, sağlam ve kudretli müesseseleri haline getirilmesi büyük islahattır. Uzun zaman bu yolda hükûmetlerin uğraşıp yardımcı olmaya çalışmaları icap edecektir. Belediye hizmetlerini bu ehemmiyette görüyoruz ve müesseseleri kudretli bir hale getirmeyi hedef tutuyoruz.
Özel İdare Müesseseleri de büyük ehemmiyet taşımaktadır. Kaynakları arttırmaya ve usulleri islâh edilmeye muhtaçtırlar. Bugünkü eksikler yüzünden yatırım hususunda verimli bir çalışma temin edilemiyor. Malî durumları, usul ve kaynakları bakımından ciddî bir surette düzene konulmak icap eder. Vatandaşlarımın gözü önünde il özel idaresi seçimlerinin ciddî önemini belirtmek için bu fikirleri söylüyorum.
Demokratik rejimin huzur içinde işlemesi için iktidarda ve muhalefette bulunan partiler arasında münasebetlerin temiz adetler içinde işlemesi değerli hedefimizdir. Partiler münasebetlerinin medenî ölçüler içinde işlemesi temin edilmedikçe onların birbirine yardımcı müesseseler gibi çalışmalarını sağlıyamayız. Bütün güçlüklerine rağmen karma hükûmetler zamanı vatanda muhtelif siyasî partilerin yaşaması şartlarını çok yumuşatmıştır. Sabit olmuştur ki, iktidarda bulunanlar sabırlı ve geniş tahammüllü olmaya dikkat ederlerse insafsız muarızlarını bile zaman ile yumuşatacaklardır. Cumhuriyet Halk Partisi politikası olarak çok partili siyasî hayat devrini kökleştirmeye bütün gayretimizi harcıyoruz. Demokratik rejimin verimli olarak işlemesi siyasî partilerin zehirli çekişmelerden kurtulmalarına bağlıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir salim siyasî ortamın yaşamasını başlıca siyaset sayıyoruz.
Memleket idaresinde takip ettiğimiz sade ve temel meseleleri olduğu gibi bir daha söylemeye çalıştım. Seçimlerde hepimizin vazife hissi ile sandık başına gitmesini kıymetli bir ödev sayıyoruz. Seçim devresini, konuşan, tartışan dostlar olarak geçirmenizi dilerim.
Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planının 1964 İkinci Uygulama Yılı Programı ile İlgili Bakanlıklara Gönderilen Genelge[326]
1. Birinci Beş Yılık (1963-1967) Kalkınma Plânı’nın ikinci uygulama yılını kapsayan “1963 Yılı Programı” 91 Sayılı Kanun hükümlerine göre ve Plâna uygun olarak Devlet Plânlama Teşkilâtınca hazırlandıktan ve Yüksek Plânlama Kurulu’nda müzakere edildikten sonra, bu Kurul’un 5 Eylül 1963 tarihli raporuyla Bakanlar Kurulu’na sunulmuş ve Bakanlar Kurulu’nun 23.9.1963 gün ve 672232 sayılı kararıyla kabul edilerek 15 Ekim 1963 tarihli Resmî Gazetede yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
2. 1964 Yılı Programı yatırımlar bakımından iktisadî devlet teşekkülleri ve özel sektör için 1964 takvim yılı başından, genel ve katma bütçeli daireler ile mahallî idareler için malî yıl başından itibaren uygulanacaktır. Bununla birlikte, kamu sektöründe, programın uygulanması için gerekli hazırlıklar ve tedbirlerle ilgili çalışmalara hemen başlanacaktır.
3. 1964 Programındaki kamu yatırımlarında, geçen yıllarda başlamış olan projelerin tamamlanması veya devam ettirilmesine dikkat edilmekle birlikte, Kalkınma Plânının öngördüğü yönlerde yeni ve büyük projelere değer verilmiştir. Ayrıca, bu yatırımlar geçen yıllardakinden daha çok sayıda ve daha iyi hazırlanmış proje veya ön projelere dayandırılmıştır. Plân ve ilkelerinin gerçekleştirilebilmesi için bu konudaki çalışmaların daha çok genişletilmesi ve geliştirilmesi zorunlu görülmektedir. Bu bakımdan, 1963 Yılı Programına esas olacak projelerin icracı dairelerce şimdiden hazırlanmasının önemle ele alınması gerekmektedir. Gelecekteki çalışmalarda da, Plân ilkelerine uygun olarak, geri kalmış yurt bölgelerinin kalkınmasına yardımcı ve aynı zamanda iktisadî kıstaslara uygun projelerin hazırlanmasına öncelik verilecektir.
4. 1963 yılında plânlı kalkınmaya giriş döneminin kendine özel bazı güçlük ve gecikmeleriyle karşılanmıştır. 1963 yılında proje hazırlama ve plân uygulamasında edinilen tecrübelerden ve 1964 yılı programının yürürlük tarihinden üç ay önce yayınlanmış olmasından yararlanılarak 1964 yılında gecikme ve aksaklıklara meydan verilmeyecektir. Bu bakımdan kamu sektörü Program hedeflerini gerçekleştirmeyi ve aynı zamanda 1963 programında eksik kalan işleri tamamlamayı temel ilke edinecektir.
5. Özel sektörün yatırım hacmi bakımından 1963 yılında ulaştığı seviyeyi 1964 yılı programında öngörülen miktara yükseltmesi beklenmektedir. Ancak verimsiz veya fazla kapasite bulunan alanlarda devam eden özel sektör yatırımlarının üretken alanlara yöneltilmesi ekonomimizin başta gelen meselelerindendir. Hükûmet, vergi, kredi ve dış ticaret alanlarında alacağı iktisadî tedbirlerle özel sektörün bu yöndeki olumlu çabalarını destekliyecektir.
6. 1964 Programının gerçekleştirilmesi, bu programın kabulü hakkında Bakanlar Kurulu kararında açıklanan esaslar içinde, devlet daireleri, iktisadî devlet teşekkülleri ve diğer kamu ve özel sektör kuruluşları arasında sıkı ve ahenkli bir işbirliğinin sağlanmasına ve devam ettirilmesine bağlıdır. İlgililer bu ilkeyi bütün çalışmalarında göz önünde bulunduracaktır.
7. İktisadî ve sosyal ilişkilerimizin her güçün gün biraz daha kuvvetlendiği ileri Batı ülkelerinin hayat seviyelerine yükselebilmemizin Kalkınma Plânımızın gerçekleşmesini [okunamadı] ve çok çalışmaya ve bazı fedakârlıklara katlanmaya bağlı olduğu halkımızca anlaşılmış ve hızlı kalkınmanın gerektirdiği [okunamadı]lar milletimizce anlayışla karşılanmıştır. Kendi köy ve kasabalarını kalkındırmak için, devletçe plânlanan çalışmalar gönüllü katılma çabaları, yurdun her köşesine yayılmağa başlamıştır. Kalkınma hamlemizi geniş ölçüde hızlandıracak bu gönüllü katılım hareketlerinin düzenlenmesi ve bundan en iyi yararlanma yollarının aranıp bulunması idare amirlerinin ve diğer yetkililerin başlıca görevi olmalıdır.
8. Plân ve programların gerçekleştirilmesi milletimizin bir başarısı olacak ve bütün yurttaşlarımıza çabaları ölçüsünde mutluluk sağlıyacaktır. Böyle bir başarı, çiftçi, işçi-müteşebbis, öğretmen, memur ve idarecilerimizin çalışmalarını milletimizin yükselmesi için günlük kaygıların üstünde eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesi gerekli yurt borcu saymalarına bağlıdır. Bütün yurttaşlarımın bu ödevi severek yapacaklarına ve millet olarak başarıya ulaşacağımıza kesin inancımı bir daha belirtmek isterim
Ayrılışının 25 inci yıldönümünde Büyük Atatürk’ü yalnız milletçe değil, dünyaca anıyoruz.
İnsanlık tarihinin müstesna siması Atatürk’ü bugün hep beraber hatırlamayı bütün milletler kendileri için ödev saymışlardır. Bu asil duygulardan dolayı Türk halkı adına derin ve samimî şükranlarımızı sunmayı kendimize kıymetli bir borç sayarız.
Cumhuriyetimizin kurucusu, insanlık tarihinin seçkin siması Atatürk hakkında UNESCO’nun teşebbüsü ile medenî âlemce gösterilen bu âlicenap ilgi Türk milleti olarak hepimizi minnettar etmiştir. Bu 25 inci yılda insanlık âleminde Atatürk’e gösterilen sevgi ile teselli buluyor ve heyecan duyuyoruz.
Atatürk’ü bugün, Millî Mücadelemizin temeli ve Başkomutanı olarak yüreğimizin bütün minneti ile anıyoruz. Millî Mücadele dediğimiz kurtuluş destanımız, ne kadar anlatılsa, zihinlerde vücut bulması gereken bütün unsurları ile canlandırılamaz.
Atatürk inkılâplarının geniş manâsını ve millî bünyedeki derin tesirlerini kavramak ise, ancak, 25 yıldan beri geçirdiğimiz olayları her safhasında kısaca gözden geçirmekle mümkündür.
Millî Mücadele, düşman istilâsının güçlüklerinden fazla, memleketin iç çekişmeleriyle önem kazanmış bir olaylar devridir. Bu savaşın, ümitsiz bir çaba olduğunu iddia edenler çoktur. Galip devletler bundan emindiler ve bizim kendi aramızdaki kavganın Türkiye’yi çökerteceğine kesin olarak inanıyorlardı. Hesap ediyorlardı ki, kendilerinin silâha sarılmalarına lüzum kalmaksızın bizim için hazırladıkları akibet, yalnız içimizdeki vuruşma ile gerçekleşecekti.
İyice hatırlarım, hattâ Büyük Millet Meclisi Hükûmeti kurulup işe başladıktan sonra bile, galip devletlerin temsilcileri memleketin her köşesinde mücadele siyasetinin, anarşi girdabı içinde sönüp biteceğini söylerlerdi. Ben Atatürk’ün emrinde ve Büyük Millet Meclisi karşısında doğrudan doğruya sorumlu Genelkurmay Başkanı olarak İtilâf Devletlerinin orduları temsilcileri ile görüşmüşümdür. Bir defasında karşımızdaki temsilci millî ordunun üniforması olmak lâzım geldiğini bize söyledi. Atatürk kendisine derhal, silâhlıların sırtındaki elbisenin üniformaları olduğu cevabını verdi.
Bir başka seferinde, bir büyük devlet askerî temsilcisinin aramızdaki meseleleri görüşmek üzere Ankara’ya gelmesine izin verip vermiyeceğimizi Kızılay’ın aracılığı ile sordular. Ümide kapılarak, hemen muvafakat cevabı verdik. Temsilci, İnebolu’dan Ankara’ya kadar itibar ve ikram içinde geldi. Altı, yedi gün süren geliş seyahatında her yattığı köyde Ankara ile görüşüp meseleleri halledeceklerini söyledi ve bir ümit dalgası içinden geçerek bizim Başkentimize geldi. Temsilci, kendisi ile karşı karşıya bulunduğumuz ilk oturumda Genelkurmay Başkanı olarak, bana ne görüşmek istediğimi sordu. Hayret ifade ettim. Bizimle görüşmeye istek gösterenin kendileri olduğunu bizim dâvamızın belli bulunduğunu, onların bu hususta bir anlaşma teklifi getireceklerini beklediğimizi söyledim. Temsilci gülerek ve yarı eğlenir bir eda ile, beyhude uğraştığımızı bildirdi. Kendilerinin konuşma edasını pek güzel anladığımı, başka türlü konuşmaya sıra gelinceye kadar beklemek gerektiğini ifade ettim. O gün adam Ankara’dan ayrıldı. İnebolu’ya kadar uğradığı her köyde, bütün meseleleri halletmek için geldiğini, fakat Ankara’da bir görüşme ve anlaşma istidadı görmediğini belirtti. Bu geliş ve gidişi, Anadolu içinde ümitleri kıran bir ustaca propaganda fırsatı olarak kullanmışlardı.
İstanbul’un bazı aydınları ve hemen bütün yetkilileri, dünyanın en büyük kudretlerine karşı uğraşılmaz diyorlardı. Atatürk onlara hiçbir zaman inanmamıştır. Atatürk bu ümitsiz sayılan mücadeleyi millete mal etmiştir.
Millî Mücadele açıldıktan sonra askerî zaferimiz de, hemen ümitsiz bir hayal olarak izlenmiştir. Bu zafer, hiçbir harbin şartlarına uymayan, müstesna zorluklar içinde kazanılmıştır. Birinci Dünya Harbi sonunda silâhlarımız ve cephanemiz geniş ölçüde müsadere edilmişti. Kaçırılabilen mahdut ölçüde silâhlar ve cephane muharebe meydanlarına sırtta taşınarak, kağnı arabası ile götürülüyordu. Millî Mücadele boyunca, hiçbir yerde, bu asrın bir meydan muharebesini idare edecek miktarda cephane bulundurulamamıştır. En muvaffak bir seferin tabiatında bile mevcut olan başarısızlık ve aksi olay günleri karşısında, bir kısmı aydın diye bilinen karamsar çevreler, işte adamlar hayal peşindedirler, diyorlardı. Kesin neticeli büyük meydan muharebeleri bu malzeme ile kazanılmıştır. Atatürk, zaferi sağlayan bu ordunun teşkilinde ve seferlerin acı günlerine dayanmakta, netice günlerinde kesin vuruşlu sevk-i idarede, hakkiyle Başkomutanlık etmiştir. Ümitsizlik anlarını yenmiş, vasıtasızlık ve imkânsızlık unsurlarını tesirsiz bırakmıştır.
Atatürk, bu millî ve askerî başarıyı Cumhuriyetle mühürlemiştir. Halife olmak, Padişah olmak kendisi için kolay bir şey olduğu halde bunlara iltifat etmemiştir. Cumhuriyet ilânını aynı aydın çevreler şaşkınlıkla karşılamışlardır. O tarihlerde bazı İstanbul gazetelerinin, bazen iyi niyetle aldıkları vaziyet unutulmamıştır. Padişahlıktan vazgeçip Cumhuriyete geçtiğimizde perişan olacağımızı, mahvolacağımızı, kargaşalıkla başa çıkamayacağımızı, henüz bu seviyede olmadığımızı, bizim için bunun bir lüks olduğunu, bazen hulûs ile yazıp çizmekte idiler. Atatürk bunlara da aldırmamıştır. Millî Mücadelenin bütün bu devreleri, ayrı ayrı, zayıf iradeli çevrelerin önemli tesirleri içinde ve bunlar yenilerek başarılmıştır.
Bütün bu fevkalâde işler, içerde ümitsizlikten gelen büyük endişeler ve çekingenlikler arasında yürürken, Büyük Millet Meclisi’nde çetin bir murakabe mevcuttu. Çok zaman bu murakabe ve onun neticesi olan şiddetli çatışmalar, muharebelerin idaresi ve neticesi üzerinde yapılırdı. Atatürk’ün tutumu bazılarınca sonucu olmayan hayaller için ve yalnız kendi hâkimiyetini yürütmek hevesi ile inat etmekten başka bir sebebe bağlanmazdı. Millî Mücadele, zafer, Cumhuriyet, Atatürk’ün şahsında, iradesinde ve bütün zahmetlerinde bir ideal gayreti şeklini almıştır.
Daha İzmir’e girdiğimiz günlerde Atatürk büyük siyasî ve içtimaî ıslâhat görevine sıra geldiğini bize söylüyordu. Millî Mücadeleye, zafere ve Cumhuriyete inanmamış bulunanlar elbette ki gözlerinin önünde ve kendi iddialarına rağmen başarılmış bu eserler karşısında şaşkındılar, ama inatlarında ısrar ediyorlardı. Atatürk, ıslâhata sür’atle girişti ve ilk yıllar aralık vermeksizin devam etti.
Bundan sonra iç hayatımızda, inkılâpları tutanların ve bunları yadırgayanların gizli aşikâr çatışması devri devam etmiştir. Gerçekten de Atatürk’ün mücadelesi ve ıslâhatı, bir millet için anlaşılması kolay olmayan esaslı meselelerdir. Bugün harflerini değiştirmek isteyen yüz milyonlarca insan vardır ki harf devrimi gibi bir fevkalâde teşebbüsü söylemeye dahi cesaret edemezler. Nitekim bizde, harf devriminden sonra, onun lüzumuna inananlar bile onu kendi nefislerinde tatbik edememişlerdir. Her devrim gibi ve her devrimden çok harf devrimi yenilmez savunucusunu yeni yetişen genç nesillerde bulmuştur. Ama bu nesiller kuvvet ve kudret sahibi oluncaya kadar devrimler asıl tehlikelerini geçirmişlerdir.
O tarihlerde geleneklere tabiî ve beşerî olarak bağlanmış bulunan iyi niyet sahipleri bile devrimleri hazmetmiş ve her mukavemetten vazgeçmiş değillerdi. Devrimler gerçekleştirildikten sonra Atatürk’ün kuvvetli ve kararlı idaresinden kurtulunca bunların ne olacağı ve memleketin nasıl bir kargaşalığa sürükleneceği iyi niyet sahipleri tarafından endişe ile, hususî maksat sahipleri tarafından ise ümitle düşünülmekte idi. Eski hanedan ve taraftarları Atatürk devrinin köksüz bir hâdise olduğuna, o ayrıldıktan sonra geçmişe dönüleceğine, her yeni şeyin sona ereceğine, Atatürk’ün yeni rejimi zor kullanarak ayakta tuttuğuna inanıyorlardı. Bu hesapların hiçbiri doğru çıkmamış, bir Atatürk macerasının değil, bir Atatürk gerçeğinin mevcudiyeti bir defa daha ispat edilmiştir.
Memleket 1938’den sonra devrimler, rejim değişikliği, medenî kanun üzerinde bir münakaşaya girmedi. Denilebilir ki Türkiye’deki temel ıslâhatın ilk çetin imtihanı bu olmuştur. Bunda 1938 senesine kadar geçirilmiş olan çetin çekişmelerin ve ilk günlerin silâh arkadaşları arasında belirmiş siyasî kırgınlıkların, derhal yüksek ve derin bir vatanseverlik duygusu ile, Atatürk’ün ideallerinin fesat gayesi güdenlere karşı savunulması için, ortadan kaldırılması başlıca rolü oynamıştır. Cumhuriyetin ilânında, samimiyetle hareketin aleyhinde vaziyet almış olanlar bile Cumhuriyetin etrafında birleşmişlerdir.
Atatürk’ün ayrılışından kısa bir süre sonra İkinci Dünya Harbi patladı. Atatürk’ün bıraktığı cumhuriyet, bünyesinde ve anlayışında o kadar sağlam işledi ki altı sene süren dünya harbi birçok devleti uçuruma götürdüğü halde, Türkiye bu hengameden selâmetle çıktı. Eğer rejim sağlam temellere dayanmış olmasa idi, eğer devrimler köksüz bulunsa idi böyle bir netice alınmaz, baş gösteren ve baş gösterecek çeşitli cereyanlar memleketi mutlaka felakete sürükler, ona ve buna gülen savaş şansları tehlikeli karışıklıklar doğururdu. Ama Cumhuriyet, Atatürk ilkeleri etrafında birlik ve beraberlikle devam etmiştir.
Bundan sonra Cumhuriyet, demokrasi hayatına kendisine güvenerek girmiştir. İnanıyorduk ki Atatürk’ün temel ıslâhatı ile Cumhuriyet devrimi, kendisini koruyacak gürbüz hale gelmiştir. Bu inanç, neticede isabetli çıkmıştır. 1945’den itibaren geçen devirde çok partili siyasî hayat, siyasî rekabet alanında, eski yeni her polemik vasıtasına kendisini kaptırdığı zaman Atatürk ıslâhatına da dokunulduğu olmuştur. Ancak, cemiyette kudretli bir tepki görülmüş, siyasî polemiklerin bu konuda kârlı olmaları ihtimali gittikçe azalmış, hiçbir zaman açıktan açığa Atatürk ve ıslâhatı aleyhinde bulunmaya kimsenin gücü yetmemiştir. Zaman, Atatürk ıslâhatı aleyhindeki siyasî telkinleri istifadeli bir yatırım olmaktan çıkarmıştır. Bu, devrimlerin başarı ile sonuçlanan asıl çetin imtihanıdır.
27 Mayıs devrimi ile meydana çıkan gerçek, yeni nesillerin ruhlarında Atatürk ıslâhatının, demagojilerin üstünde derin bir kökü olduğudur. Atatürk devrimlerinin ve onun eserlerinin Batılı mânâda hukuk nizamı ve demokratik idare ile devam etmesi fikri, bütün karşı gayretleri yenerek, bu 27 Mayıs devriminin zafere ulaşmış felsefesi ve ideali olmuştur.
Şimdi milletçe, yeni hayat tarzının tatbikatı içinde yaşıyoruz. Bu tatbikat, sosyal adalet ve sosyal kalkınmanın tartışmaları ve türlü bakımdan ölçüleri ve tefsirleri içine girmiştir. Bu tartışmalar, isabetli ve millet ihtiyacına, mizacına uygun hudutlar içinde başarılı istikameti tutmuştur. Türlü aksi gayretleri, ciddî veya yapma aşırı temayülleri gittikçe daha kolaylıkla seçip ayıran bir sağduyu cemiyetimize her gün biraz daha fazla hâkim olmaktadır. Nasıl Millî Mücadelenin olamıyacağı, zaferin kazanılamayacağı, Cumhuriyetin yürümeyeceği, devrimlerin yaşamıyacağı, bazen samimiyetle endişe konusu olmuş ve bu endişe yenilmişse, Atatürk’ün sağlam temellere dayanan icraatının mutlaka bir destekle ayakta tutulması, açık rejimin usulleri karşısında zarar göreceği fikri de iyi niyetlilerin yüreklerinden silinecektir. Bu hususta geçirdiğimiz güçlükleri alt etmekte her gün artan bir isabet göstermekteyiz.
Bugün bütün dünya, eserinin 25 yıldan sonra sapasağlam ayakta durmasını görmekle Atatürk’e karşı takdir duyguları ile doludur. Gerçekten nice büyük eserler vardır ki sahibinin hayatında çökmüşlerdir. Bir kısmı da sahiplerinden sonra nadiren yaşıyabilmişlerdir. Atatürk’ün eseri dimdik ayakta durduktan başka, devamlı bir tekâmül halindedir. Ve gelişme yolundadır. Bu, insanlık tarihinde müstesna örneklerdendir.
Atatürk’ün yıldönümünün dünya ölçüsünde bir takdir ile anılması karşısında teselli ve iftihar duyuyoruz. Atatürk’ün mücadele neticelerini milletlerarası sahada mâkul ölçüler içinde tutması ve durdurması, onun cesaretidir ve hayranlık uyandıran bir başka tarafıdır. Atatürk, zaferi kazandıktan sonra, esaslı bir nokta olarak, bütün hayatında insanlığın barış içinde yaşaması idealinin samimî ve sarsılmaz savunucusu olmuştur. Bugün dünya O’na, bundan dolayı da hayrandır.
Milletçe, Atatürk’le bir defa daha övünüyoruz
Atatürk’ün Ölümünün 25. Yıldönümü Dolayısıyla Davet Edildiği Anma Törenlerinin Hepsine Katılamayacağına İlişkin AA’ya Verilen Demeç[328]
Büyük Atatürk’ün 25 inci yılını saygı ile anmak için cemiyetimizin bütün teşkilâtı ve hususiyle Büyük Ata’nın bütün ümitlerini bağladığı genç nesillerimiz tarafından törenlere davet olunmaktayım.
Hepsine yetişmeme kudretim yetmiyeceğini arkadaşlarımın takdir edeceklerini ümit eder, kendilerine sevgiler ve minnetler sunarım.
17 Kasım Yerel Seçimleri Dolayısıyla Çıkan Olaylardaki Ölümler Üzerine ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri[329]
(...)
Başbakan İsmet İnönü dün, seçimler sırasında 12 kişinin öldürüldüğünü söyleyen gazetecilere:
“Çok ayıp çok. Şimdiye kadarki seçimlerde böyle olaylar görülmemişti. Şimdi de olmamalıydı.” demiştir.
İnönü, gazetecilerin, seçimlerde baskı yapıldığına dair tek bir şikâyette bile bulunulmadığını belirtmeleri üzerine de demiştir ki:
“Seçimler serbest oluyor, seçmenin serbest oyuna tecavüz edilmiyor. Ama şimdi kendileri tecavüz ediyorlar. Seçimlerde bu gibi çirkin olayları önlemek için en iyi tedbir bunları ayıplamaktır. Ayıplamak, cezalandırmaktan daha müessirdir.”
Başbakan İnönü dün öğleden önce Çankaya Köşküne gitmiş ve Devlet Başkanı Gürsel’le 45 dakika süren bir görüşme yapmıştır.
İnönü köşkten ayrılırken, gazetecilerin “AP tarafından genel seçim isteneceği söyleniyor. Ne dersiniz?” sorularına karşılık:
“Şimdiden bir şey söyleyemem.” cevabını vermiştir.
“AP’liler Doğu illerinde YTP’nin kaybetmesine ve sizin kazanmanıza seviniyorlar” diyen bir gazeteciye İnönü “Neden seviniyorlar?” diye sormuş, “YTP’yi o bölgede kendilerine daha büyük bir rakip gördükleri için seviniyorlar” cevabını alınca da “Öyleyse doğrudur” demekle yetinmiştir.
İnönü Çankaya’dan ayrıldıktan sonra Gazi Orman Çiftliğine gitmiş ve yarım saatlik bir gezinti yapmıştır. Başbakan bu gezinti sırasında gazetecilerle konuşmuş bol bol şakalaşmıştır. Bir ara söz askerlikten açılınca bir gazeteci “Paşam askerlik mi yoksa politika mı zor?” diye sormuş. İnönü her ikisinin de kendine göre zorlukları olduğunu ifade etmiştir. Bir gazeteci, politika ile askerliğin zafere ulaşmak bakımından ortak metodları olup olmadığını sormuş, İnönü:
“Askerlikte de politikada da zafere ulaşmanın tek metodu bilgi ve karakterdir. İkisinde de zafere ulaşmanın yolu ve şartı budur” cevabını vermiştir.
Irak olayları
İnönü ile gazeteciler konuşurken bir ara Irak olaylarından da bahsedilmiş, bir gazeteci “Irak’ta yine ihtilâl olmuş.” deyince İnönü, “Yazık Irak’a” demekle yetinmiştir.
İnönü, seçim sonuçlarını Gürsel’in nasıl bulduğu sorusuna gülerek “İyi, iyi” cevabını vermiş, bu sonuçları kendisinin nasıl bulduğunu soran bir gazeteciye de “Başı da iyi, sonu da.” karşılığını vermiştir.
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluşuyla İlgili Gazetecilerle Yapılan Sohbet[330]
– Gümüşpala, koalisyona hazırım demiş Paşam?
– Gazetede okudum, ben ona başarılar.. Başarılar dilerim.
– Ekrem Alican da çekilecekmiş?
– İki-üç günlük iş var daha.
– Siz de bir karara varacak mısınız?
– Bilmiyorum. Bülbül gibi söyletiyorsunuz beni. Sonra da gülüyorsunuz değil mi?..
İnönü bir ara gazetecilere dönerek şu suali sormuştur:
– Meclis açılınca çok havadis olur değil mi? Amma o zaman bana söylemezsiniz.
– Yazarız, okursunuz Paşam. Gümüşpala seçim istiyor, sizce seçim icap eder mi?
– Kendisi bilir.
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluşuyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[331]
İnönü, sabah Çiftlikteki gezintisi sırasında, “AP’liler, CHP’nin kuracağı hükûmeti, seçimlere kadar destekleriz diyorlar. Ne dersiniz?” diye soran bir gazeteciye:
“Lütufkârdırlar.” cevabını vermiştir.
İnönü, “Alican hükûmetten çekilince ne olacak?” sorusunu da, “Çekilsin de ondan sonra düşünelim” şeklinde cevaplandırmıştır.
Gazeteciler İnönü’ye, Devlet Başkanı Gürsel’in, bir gazeteye verdiği koalisyonla ilgili demecini hatırlatmış ve fikrini sormuşlardır. Gürsel’in bahis konusu demeci şöyleydi:
“Mahallî seçimler, hakikî millet iradesinin tezahür ettiği seçimler değildir. Bir seçim yapılmış, % 50 iştirak olmuş, bu kesin millet iradesi değildir. Bu seçim neticesinden iyimser olmayan bazı parti liderleri paniğe kapılmışlar, istifa ederiz diyorlar. Olmaz böyle şey. Umumî seçime lüzum görmüyoruz. Memleket idaresi, çocuk oyuncağı değildir. Herkes vazifesini bilmeli. Hemen istifa ederim deyip işin içinden çıkmak olmaz.”
İnönü, gazetecilerin, gazeteden okudukları bu demeci dinledikten sonra, Gürsel’in iyi söylediğini ifade etmiştir.
(...)
İnönü Cumhurbaşkanı Gürsel ile ne konuştuğu yolundaki bir soruyu da şöyle cevaplandırmıştır:
“Bir Başbakan, Devlet Başkanı ile ne görüşürse onların hepsini görüştüm.”
Hükümet Kuruluşuyla İlgili Sorulara Verilen Yanıtlar[332]
(...)
Başbakan ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün öğleden önce evinin bahçesinde dolaşırken gazeteciler, Cumhurbaşkanı Gürsel’in millî koalisyondan bahsettiğini söylemeleri üzerine, “Bunu kime ve ne zaman söyledi?” diye sormuş, gazeteciler de kendilerine ve bir gün önce söylediğini bildirmişlerdir.
İnönü bunun üzerine şu karşılığı vermiştir:
“Şimdilik bir şey söylenemez. Her ihtimal düşünülebilir.”
Başbakan İnönü, öğleden önce Başbakanlığa gelirken de gazetecilerin aynı yoldaki sorularını şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Cumhurbaşkanının işlerine ben karışamam.”
ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Öldürülmesi Üzerine Yayınlanan Mesaj[333]
Sayın Cumhurbaşkanımız, Amerika Reisicumhurunun kaybı üzerine Hükûmetin ve milletimizin duygularını dünyaya bildirmiştir. Büyük Amerika Milletinin şu anda içinde bulunduğu derin teessürü paylaşıyoruz.
Amerikan Milletinin dünya ölçüsündeki sorumluluğunu, şimdiye kadar olduğu gibi başarılarla takip edeceğine inanıyoruz.
Mister Kennedy, her zamanın büyük devlet başkanı, dünya sulhünün kudretli savunucusu idi.
Milletimiz kendisini sarsılmamış sağlam dostu olarak tanımıştır. Ve daima sevecektir.
ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Ölümü Üzerine ABD Büyükelçiliği Defterine Yazılanlar[334]
Aziz hatırasına derin saygılar.
John F. Kennedy’nin Cenaze Töreni İçin Türkiye’den Ayrılmadan Önce Ankara Radyosu ve Havaalanında Basına Verilen Demeçler[335]
“Memleketimiz namına büyük ve aziz dostumuzun selâmlanması vazifesiyle Amerika’ya gidiyoruz. Büyük Amerikan milletine ve Hükûmetine, Milletimizin derin teessürlerine tercüman olacağım.
Şimdilik vazife suretiyle vatandaşlarıma veda ediyorum.”
(...)
Başbakan İsmet İnönü ve Dışişleri Bakanı Erkin saat 10.35’de Yeşilköy Havaalanına gelmişlerdir.
Bekleme salonunda 10 dakika kadar istirahat eden İnönü, basın mensuplarının, “Paşam, bize bir şey söylemeyecek misiniz?” şeklindeki sorularını şöyle cevaplandırmıştır.
“Radyo ile veda ettim ve bütün yurttaşlarımın hislerine tercüman oldum. Yurdumuzda, bir uçtan bir uca büyük matem etkisi yapan bu olaydan, yurttaşlarımız çok müteessir oldular. Amerika’ya ilk olarak gidiyorum. Dışarıya ise Kahire’ye yaptığım yolculuktan sonra bu ilk seyahatimdir.”
Amerika’nın Sesi Radyosunda Yayınlanan Türkiye’ye Mesaj ve ABD Dışişleri Bakanlığının Özel Araba Tahsis İstemine İlişkin Söyledikleri[336]
“Amerika’ya vardığım anda Milletime selâmlarımı göndermek istiyorum. Amerikan Hükûmeti ve Milleti tarafından çok iyi bir karşılama gördük. Milletimin bana verdiği vazifeyi yarın yerine getireceğim.”
(…) Defin töreni için çok geniş hazırlıklar yapılmıştır. Bu cümleden olarak yabancı devlet ve hükûmet erkânı meyanında yaşlı zevatın da bulunduğu dikkate alan Dışişleri Bakanlığı bunlara otomobil tahsisini düşünmüştür. Bu konuda ne diyeceği sorusuna Türkiye Başbakanı İsmet İnönü şu cevabı vermiştir:
“Şahsım için buna ihtiyaç yoktur, yürürüz.”
ABD Yeni Başkanı Lyndon B. Johnson ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[337]
(...)
Beyaz Saray’dan ayılırken gazeteciler, Başkan Johnson ile bir kere daha görüşme fırsatını ele geçirdiği için büyük bir memnuniyet duyduğunu ifade eden Başbakan İnönü şunları ilâve etmiştir:
“Başbakana bir dostluk ziyaretinde bulundum. Ve bu münasebetle memleketlerimizi birleştiren bağların ne kadar kuvvetli ve sarsılmaz olduğunu memnuniyetle müşahade ettim.
Bundan bir süre önce memleketimizi ziyaret eden Başkan Johnson, kuvvetli ve dost şahsiyeti ile Türk halkının hayranlığını üzerinde toplamıştır.”
Müteveffa Başkan Kennedy’ye son saygı görevimi yerine getirmek üzere Amerika’ya geldiğim sırada, bu büyük ülkenin millî ruhunun ne kadar kuvvetli olduğunu müşahade etmiş bulunuyorum.”
Başbakan İsmet İnönü, Johnson ile dünya meselelerini görüşmediğini belirterek şunları ilâve etmiştir: “Bizler müttefikiz ve müttefikler bu meseleleri her vakit görüşebilirler.”
ABD Yeni Başkanı Lyndon B. Johnson ve Savunma Bakanı Mac Namara ile Yapılan Görüşmelere İlişkin Söyledikleri[338]
“Amerika Cumhurbaşkanı ile yarım saat süren görüşmemizde, Cumhurbaşkanı, memleketimizi bağlıyan dostluk münasebetlerine temas etti ve hararetle bize bağlılıklarını ifade etti. Burada toplanan 90 millet arasında bizimle görüşmekten duyduğu zevki belirtti. Geçen yıl Ankara’da geçirdiği günlerin hayatının unutulmaz hâtıralarından birini teşkil edeceğini söyledi ve temiz dostluk duyguları arasında bizimle istikbalde tekrar görüşmek temennilerini tekrar etti. Hava çok dostanedir. Amerikalı dostlarımız ziyaretimizden çok memnun olmuşlardır.
Müteveffa Başkan Kennedy’ye son saygı görevini yerine getirmek üzere Amerika’ya geldiğim sırada, bu büyük ülkenin millî ruhunun ne kadar kuvvetli olduğunu müşahede etmiş bulunuyorum.”
(...)
Başbakan İnönü, bugün de Pentagon’da Amerikan Savunma Bakanı Mac Namara ile bir görüşme yapmıştır. Kırk beş dakika süren bu görüşmede Erkin, Menemencioğlu, Savunma Bakanlığı Askerî Yardım Dairesi Başkanı Orgeneral Wood ve Amerikan Dışişleri Bakanlığından Büyük Elçi Jemegan hazır bulunmuşlardır.
Bu mülâkattan sonra Başbakan İsmet İnönü, basın mensuplarına görüşmenin son derece dostâne geçtiğini, gerek umumî dünya durumu ve gerekse Türk-Amerikan ittifakı ve münasebetleri konularında her noktada mevcut tam görüş beraberliğini bir kere daha müşahede etmekle son derece memnun kaldığını söylemiştir.
Yeşilköy Havaalanında Koalisyon Ortaklarının Hükümetten Çekilmesine İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar ve ABD Gezisine İlişkin Verilen Demeç[339]
(...)
İnönü gazetecilere:
“Çok iyi geldim. İlk önce siz bana söyleyin durum nedir?” diye sormuş ve şöyle devam etmiştir:
“Durumu etrafı ile bilmiyorum. Bir karar alındığını Amerika’da herkesle beraber öğrendim. Tafsilâtını bilmiyorum. Demokratik rejimlerde böyle hâdiseler olacaktır. Memleketi böyle hâdiseler içinden çıkaracak tedbirleri, rejim, bünyesinde taşır. Demokratik rejimi bütün icapları ile tatbik etmek kararında olduğumuz için endişesiz ve sükûnetle durumu karşılamaktayız. Şimdilik hatırıma başka bir şey gelmiyor.”
Başbakan yeni hükûmeti kurup kurmayacağı, böyle bir teklif olursa, kabul edip etmiyeceği sorulmuş, İnönü:
“Böyle bir teklif yok ki, kabulden bahsediyorsunuz.” demiş ve şunları ilâve etmiştir:
“Bana sorarsanız bu konuda şu anda istidadım yok. Yeni bir tecrübeye girmeye hevesli değilim.”
Gazetecilerin “Neden?” diye sormaları üzerine İnönü “Çok tecrübe ettim” cevabını vermiştir.
Daha sonra bir basın temsilcisinin “Siz memleketi temsilen Amerika’da bulunurken koalisyon ortaklarının çekilme kararları burada iyi karşılanmadı. Bu konuda ne dersiniz?” sorusuna Başbakan, şu cevabı vermiştir:
“Sizin düşündüğünüz sert mülâhazaları bana mal etmeye çalışmayın.”
Başbakan müteakiben Amerika seyahati intibaları hakkında Anadolu Ajansına şunları söylemiştir:
“Çok memnun geldim. İntibalarım çok müsbettir. Türkiye’ye hakikaten muhabbet gösterdiler. Halk ve âti için çok ümit verici durumlar gördüm. Türkiye ve Amerika’nın beraber çalışmaları için bütün şartlar mevcuttur.”
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Nasır Zeytinoğlu ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[340]
(...)
Gazeteciler Başbakana “Ekrem Alican’la Hasan Dinçer size koalisyondan ayrıldıklarını bildirdiler mi?” diye sormuşlar ve bu soruya “hayır” cevabını almışlardır.
Bir gazeteci de Başbakandan “istifa edip etmediğini” sormuş, Başbakan İnönü bu soruya şu cevabı vermiştir:
“Bugün tatil. Çalışmalara yarın başlayacağım. Bugün radyoda bir konuşma yapacağım. Cumhurbaşkanı ile görüşmedim. Kâtibi umumî ile görüştüm.”
ABD Gezisi Nedeniyle Türkiye’de Gösterilen İlgi Dolayısıyla Ulus Gazetesi Aracılığıyla Yayınlanan Teşekkür Mesajı[341]
Amerika’daki vazifeden avdet ettiğim dünkü 30 Kasım gününde İstanbul’da ve Ankara’da Devlet erkânımız ve geniş vatandaş tabakaları tarafından âlicenap bir teveccühle karşılandım, İstanbul’da uçak alanına pek mahdut vatandaşım girebilmişti; büyük çoğunluk alan dışında bulunuyordu. Uçağın süratle hareket mecburiyeti vatandaşlarım arasına girip, selâmlaşmama imkân bırakmadı.
Minnetlerimi ve sakınmak elimde olmayan özürlerimi kabul buyurmalarını lütfen bana alâka göstermiş olan vatandaşlarımdan rica ederim.
Ankara’da mahcubiyetim daha büyüktür. Bakanlar, Senatör ve Milletvekilleri, Kordiplomatik mensupları, Siyasî Parti temsilcileri ve geniş ölçüde vatandaşlarım lütufkâr teveccühle beni karşılamak nezaketini gösterdiler.
Büyük kumandanlarımızın uçak alanında bana ilgi göstermelerinden ayrıca bahtiyarlık duydum. Vazifem her birine yakından minnettarlığımı ifade etmektir.
Pek sayın Cumhurbaşkanımız, uçak alanında bana ilgi göstermekle ve refakatlerine alıp, beraber avdet etmekle müstesna şeref vermişlerdir.
Dostlarımdan ve vatandaşlarımdan şükranlarımın bu yazılar içinde kabul buyurulmasını rica ederim.
ABD Gezisi Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[342]
Sevgili vatandaşlarım,
Dün akşam, devlet ve milletimiz adına önemli bir görev yapmak için gitmiş olduğum Birleşik Amerika memleketinden vatanımıza döndüm. Seyahatimin mahiyeti ve cereyan tarzı hakkında vatandaşları vakit geçirmeden haberdar etmek istiyorum.
Amerika Cumhurbaşkanı Mr. Kennedy 22 Kasım’da çok zalimâne bir şekilde suikaste uğramış ve derhal ölmüştür. Biz bu haberi 22 Kasım akşamı, gece haber aldık. 23 Kasım, durumun tafsilâtını mümkün olduğu kadar öğrenmekle geçti. 25 Kasım Pazartesi günü Washington’da, bütün dünyanın iştirakiyle, kurban olan sayın Amerika Cumhurbaşkanına ve onun şahsında Amerikan milletine sevgi ve saygı töreni yapılacağı anlaşıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat benim, Başbakan olarak, devlet ve milletimiz adına Amerika’da vazife ifa etmemi tensip buyurdular. 24 Kasım günü Ankara’dan geçecek bir Amerikan uçağıyla hareket etmem kararını aldık.
On beş saatlik bir yolculuktan sonra, hiçbir yerde kalmadan, doğruca New York’a vardım. Alanda Başkan Johnson adına bir Büyükelçi tarafından karşılandım ve biraz sonra Washington’a hareket ettim, oraya vardığımda, Dışişleri Bakanı Mr. Dean Rusk hava meydanına kadar bizzat gelerek beni selâmlamak nezaketinde bulundu. Orada yaptığımız kısa bir görüşmede Dışişleri Bakanından, Türkiye’nin gösterdiği sıcak yakınlık [okunamadı] ve bizzat Başbakanın gönderilmesi ilgisinin ihzar edilmiş olmasından dolayı sayın Cumhurbaşkanımıza ve Türk Milletine teşekkür ifadelerini almaktan bahtiyar oldum. Programa göre 25 Kasım sabahı saat onda Beyaz Evde toplanmamızın kararlaşmış olduğunu öğrendim.
Beyaz Evde, törene gelmiş olan devlet başkanları ile başbakanlar o saatte toplandık. Kurulan tören alayında devlet başkanlar, ve başbakanlar hemen aileyi takip eden hususî bir hey’et teşkil ediyordu. Bu hey’etin arkasından diğer temsilciler geliyordu. Dini törenin yapıldığı kiliseye gidildi ve âyinden sonra Arlington mezarlığına otomobillerle hareket edildi.
Dünyanın hemen bütün milletlerinin temsilcileri mezarlıkta müteveffa Amerika Cumhurbaşkanı’na ve Amerikan milletine saygılarını gösterdiler.
Törenden sonra Beyaz Evde müteveffa Cumhurbaşkanın ailesine taziyet yapıldı. Saat 17’de Amerika Cumhurbaşkanı Mr. Johnson’un kabul ve tebrik törenine davet olunduk. Misafir ve yerli devlet erkânı kafile kafile Amerika Cumhurbaşkanını tanıdılar. Tebrik ettiler ve görüştüler. Geçit halinde cereyan eden bu törende Amerika’nın Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye temsilcisi olarak bana hususî bir ilgi ve teveccüh göstererek dostâne görüşmekle bize şeref verdiler.
Ertesi gün, 26 Kasım günü, Sayın Cumhurbaşkanı beni sabah saat 11’de özel olarak kabul buyurdular. Bu, Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyetine karşı beslediği yakın ilginin yeni bir delili olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı bir müddet evvel Türkiye’ye yapmış olduğu ziyaretin ve Türk Halkından gördüğü sevgi ve saygının kıymet verdiği hatırasını muhafaza ettiğini ifade ettiler. İki memleket arasında mevcut olan dostluk ve ittifak münasebetlerinin kendi başkanlığı zamanında kuvvetle ve samimiyetle devam edeceğini ifade ve temin buyurdular. Memleketlerimiz arasındaki ittifak bağlarımızın sağlam bir zemin üzerinde yürüdüğünü ve geliştiğini karşılıklı tesbit ettik. Sayın Cumhurbaşkanımızın saygı ve dostluk teminatını ve Türk milletinin Amerika’yla ittifakına bağlılığını bildirdim. Dünya mes’elelerini karşılıklı olarak gözden geçirdik ve bunlar içinde Türkiye’nin kalkınma mücadelesinin Amerika tarafından ne kadar iyi yürekle ve samimî dileklerle talep edildiğini en yetkili şahsiyetten öğrenmekle bahtiyar oldum. Sayın Başkan bu görüşme sonunda ayrılırken ayrıca, devletin yüksek erkânından Mr. Harriman’ı bana göndereceğini ve görüşlerimizi daha fazla teferruatiyle öğrenmek istediğini söyledi.
Gerçekten ertesi gün, 27 Kasım’da saat 11’de Mr. Harriman Dışişleri Bakanı Muavini Mr. Tal[okunamadı] ile birlikte Büyükelçiliğimizde beni ziyaret etti. İki memleket münasebetlerini etraflıca tekrar görüştük. Bu mülâkattan da çok memnun ayrıldığımı vatandaşlarıma bildirmek isterim.
Yine 27 Kasım’da, aynı gün, dünyanın resmî dilinde hususî bir şöhreti olan Amerika Savunma Bakanlığı Pentagon’da Savunma Bakanı Mr. Mac Namara ile uzun bir görüşme yaptım. Harb ve sulh bakımından dünya ahvali ve Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili karşılıklı münasebetlerimizi konuştuk. Mr. Mac Namara yakın ve dost bir müttefik milletle görüşerek açık yürekle güvenlik meselelerine temas etti. Görüşlerimiz arasında uygunluk olduğunu tesbit ederek memnuniyetle ayrıldık.
Aynı gün, daha sonra Amerika’ya ayak basar basmaz kendisiyle kısa görüştüğüm Mr. Dean Rusk ile Dışişleri Bakanlığında etraflı bir konuşma yaptım. İki memleket arasındaki münasebetlerin temelini teşkil eden güvenlik, dostluk ve kalkınma meselelerini tekrar gözden geçirdik. Memlekete dönerken de New York’da Birleşmiş Milletler’i ziyaret ettim ve Genel Sekreter Mr. U-Thant ile mülâkatta bulundum.
Sevgili vatandaşlarım,
Çok acılı ve bütün dünya milletlerini ağırlamak mecburiyetinde, işleri çok, vakitleri hakikaten sıkışık olduğu bir zamanda, Amerika’da benim şahsıma gösterilen dikkatten çok minnettar olduğumu vatandaşlarıma şükranla belirtmek isterim. Takdir buyurursunuz ki, naçiz ve fani şahsımda Türk milletine, Türkiye Cumhuriyetine, Türk halkının müstesna kabiliyet ve vasıflarına besledikleri ilgiyi ifade vesilesini bulmuşlardır. Bütün temaslarım esnasında bana daima bu duygular pek açık olarak izhar olunmuştur. Amerika’nın sayın Cumhurbaşkanı ve büyük devlet erkânı, sade Amerikan vatandaşı Türkiye’ye karşı ciddi, samimî bir yakınlık içindedirler. Kalkınmamızın, memleket ve devlet olarak ilerlememizin dostlarımız tarafından sevgiyle izlendiğini övünerek düşünebiliriz.
Sayın Başkan Johnson’un aramızdayken bizzat halkımıza hitabelerinde söyledikleri sıcak muhabbet sözlerini ve Türkiye’nin güvenliğini kendi güvenlikleri telâkki eden kesin ifadelerini bir defa daha, sarsılmaz bir surette işittim. Bu sözleri vatandaşlarıma kıymetli duygular olarak götüreceğimi sayın Başkana vadettim. Şimdi bu vazifeyi ifa etmek için sizlere hitab ediyorum.
Sevgili vatandaşlarım,
Amerika’nın bu sıcak ilgi ve taahhütlerine karşı bizim tarafımızdan temel iki nokta üzerinde duygularımızı ve kararımızı hülâsa ederek konuştum. Türkiyemiz demokratik rejim içinde yaşayan ve idare edilen bir memleket olarak bütün geçici güçlükleri yenecektir. Bunu söyledim. Bir de söyledim ki: Türkiye’de insanlar ve hükûmetler her cemiyette olduğu gibi değişme kanununa bağlıdırlar, ama Türkler taahhütlerine ve Amerika’yla beraber bulunma ve çalışma siyasetine daima sadık kalacaklardır. Karşılık olarak memleketimiz hakkında verdiğim bu bilgilerin çok makbule geçtiğini size temin ederim.
Sevgili vatandaşlarım,
Seyahatimi hülâsa ettim. Bu sözlerimle, gördüğüm vazifenin mahiyetini ve edindiğim intibaları size anlatmış oluyorum. Size derin saygılarımı ve sevgilerimi sunarım.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e İletilen Başbakanlıktan İstifa Mektubu[343]
Cumhurbaşkanlığı Yüksek Makamına,
Karma Hükûmeti teşkil edenlerden YTP Genel Başkanı Ekrem Alican hükûmetten çekilmek hususunda YTP Grubunun verdiği kararın kesin olduğunu söylemiştir.
Karma hükûmeti teşkil edenlerden CKMP Genel Başkanı Hasan Dinçer’de hükûmetten çekilmek için CKMP Grubunun verdiği kararın kesin olduğunu bildirmiştir.
Bu şartlar altında karma hükûmetin devam etmesine imkân olmadığını arzederek hükûmetin istifasının kabulünü rica ederim.
Karma hükûmetin devamı esnasında esirgemediğiniz daimî yardım ve müzaheretten dolayı sayın Cumhurbaşkanımıza minnetlerimi derin saygılarımla sunarım.
İsmet İNÖNÜ
Başbakanlıktan İstifa ile İlgili Gazetecilere Söyledikleri[344]
Şimdi, sükûnetle yeni bir safhaya giriyoruz. Umumî efkârı endişeye düşürmeden hükûmet buhranının halledilmesine el birliği ile çalışılmasını tavsiye ederim. Sayın Cumhurbaşkanına neticeyi ve düşüncelerimi ileteceğim. Böyle hallerde hatıra gelen en yakın ihtimal istifa meselesidir. Sayın Cumhurbaşkanının kararını alacağım. Bakanlar Kurulunu toplayacağım.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Parti Genel Başkanları ile Yaptığı Görüşme Sonrasında Gazetecilere Söyledikleri[345]
“Sayın Cumhurbaşkanı kabul buyurdular; siyasî vaziyet üzerine görüştük. Sayın Cumhurbaşkanının görüşmesi istişari mahiyettedir. Henüz kesin bir karar vermiş görünmüyorlar.”
İnönü, “Millî koalisyon kurulabilir mi?” sorusuna “Daha bir şey belli değil” karşılığını verdikten sonra, “Size Başbakanlık teklif edildi mi?” sorusunu da “Öyle bir şey yok” şeklinde cevaplandırmıştır.
CHP Genel Başkanı İnönü, CHP-AP koalisyonu ihtimali konusunda da “Henüz belli değil” demiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Yeni Hükümet, Seçimler, Kalkınma Planı ve ABD Gezisine İlişkin Yapılan Konuşma[346]
Muhterem arkadaşlar,
Hükûmetin durumu ile söze başlamak istiyorum. Dün Sayın Cumhurbaşkanına hükûmetin istifasını takdim ettim. İstifa esasında, fiili inhilâlin, hukuken tescilidir. Ortaklarımız çekildiklerini daha önce ilân etmişlerdir. Hakikatte bir emri vâkiyi hukuken yerine getirmiş bulunuyoruz. İstifanın sebebini ortaklarımız, mahallî seçimlere bağlamak istemişlerdir. Hep biliyoruz ki, ve nihayet bütün siyasî partiler de kabul etmişlerdir ki, mahallî seçimlerin neticesi, Meclis içindeki durumu müteessir edecek, kesin bir kararı icab ettirecek önemde değildir. Demokratik bir memlekette, her gün, her çeşit seçim olacaktır. Bunların her birinde hükûmetin ve Meclis’teki çalışmanın müteessir olacağını kabul etmek mümkün değildir.
Bizim dışımızda bir iktidar
Sayın Cumhurbaşkanı yeni hükûmeti teşkil etmek için, istişarelerine başlamıştır. Beni bugün saat 15.00’de tekrar davet ettiler. Meclis’te yeni teşekkül edecek iktidar için tahminde bulunmaya imkân yoktur. Biz önemli ve büyük partilerden biri olarak Meclis’te bulundukça; bize teveccüh edebilecek vazifeler için işin başında katı ve kesin prensip kararları almayız. Onun içindir ki, bizim ihtiyarımız dışında vuku bulan inhilâlin inkişafını beklemek ona göre karar vermek durumundayız. Yalnız bir noktayı işaret etmek isterim ki, şimdiye kadar teşekkül eden iki koalisyonda da bizim iştirakimizle yapılabilecek tecrübeleri sadakatle yapmışızdır. Samimî görüşümüz, bundan sonra bizim dışımızda bir iktidarın teşekkül etmesidir. Bu suretle hâdiselerin mantıki seyrini takip ettiği ve demokratik rejim içinde hâl çaresi arandığı daha kolay anlaşılacaktır. Bizim dışımızda bir iktidarın teşekkül etmesinin sebepleri ve imkânları mevcuttur. Biz her ihtimalde koalisyon hükûmetlerini tecrübe ettik. Ve bize teveccüh eden vazifeleri sadakatle ifa ettik. Her iki koalisyon teşekkül ederken ön şartları, temel şartları müzakere etmişizdir. Her ikisinde de ön taleplerini süratle, bir an önce tahakkuk ettirdikten sonra ortaklarımız, ruhlarında, vazifelerini ortak koalisyon içinde hitam bulmuş olduğu zannına düşmüşlerdir. Bunun için de seçim esnasında hemen bütün partiler bizi karşılarına alarak konuşmuşlardır.
Yardımcı oluruz
Netice olarak şimdi iktidarı yalnız başına bizim dışımızda kurmaları mantıki ve tabiidir. Bizim dışımızda kurulacak iktidara karşı vazifesini dikkatle ve meşru hudutlar içinde yapan bir parti olarak, Meclis’te çalışarak iktidara lüzumsuz müşkülât çıkarmaksızın elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya gayret ederiz.
Bu devrede arkadaşlarımdan, hâdiseleri, olağan demokratik hâdiseler telâkki ederek, partiler arasında kırgınlık yaratacak veya arttıracak durumlardan dikkatle sakınmalarını bilhassa rica ederim.
Zor geçit
Her iki koalisyon hükûmeti zamanında, takriben iki yıl vakit geçmiştir. CHP’nin iştirak ettiği iktidarlar mühim hizmetler yapmışlar, eserler meydana getirmişlerdir.
İlk koalisyon, ihtilâlden sonra, demokratik rejim kurulabilecek mi, kurulamıyacak mı şüpheleri ve endişeleri içinde teşekkül etmişti. Ve demokratik rejim içinde Büyük Meclis’in çalışması ve memleketin idare edilmesinin mümkün olduğunu göstermek ve ispat etmek, başlıca bizim gayretlerimize düşen bir vazife idi. Bu vazifeyi sadakatle yaptık. Zor bir geçitten memleketi sükûnetle, huzur içinde selâmete çıkarmak için çalışanlar arasında mühim bir mevki aldık. Her iki koalisyonun teşekkülünde ortaklarımızın birinci derecede önem verdikleri talepleri takip ettik, bunları neticelendirdik, kanunlar çıkardık, maksatları hâsıl oldu.
Başlıca dâva: Plânlı kalkınma
Mühim mesele partimizin daimî olarak takip ettiği malî ve iktisadî meselelerdir. Memleketimizin plâna müstenid bir kalkınma politikası takip etmesini, ciddî dâva olarak ele almışızdır. Ortaklarımız peşinen buna hazırlıklı olmadıkları halde karma hükûmetin temel görüşlerinde noktayı nazarımız üzerinde mutabakat hasıl oldu. Bunu, yani plâna müstenid kalkınmayı, özlenen bir devlet ve memleket meselesi halinden çıkararak, fiilen temeli atılmış, tatbikata konmuş bir politika olarak memleketimizin siyaset hayatına yerleştirdik.
Bugün bunun önemi kâfi derecede kavranmasa bile, zaman içinde Türkiye’nin koalisyon hükûmetleri devrinde, plânlı bir kalkınma ile ne kadar güçlüklerin yenildiği anlaşılacak, gelecek nesiller bu hususu şükranla anacaklardır. İktidarlarda bulunmadığımız zamanda da, demokratik rejimin muhafazasını, plânlı kalkınma politikasının devamını memleketimizin başlıca meselesi olarak takip edeceğiz. Demokratik rejim içinde plânlı bir kalkınmanın dâvacısı olmakta devam edeceğiz. Plâna müstenid bir kalkınmada geçmiş tecrübelerden çok ciddî dersler almış olarak malî istikrar tedbirlerine önem vermek lâzımdır. Malî istikrar tedbirlerini almak için vatandaşlarımıza memleketin ihtiyaçlarını, bir kalkınmanın gerektirdiği tedbirleri, fedakârlıkları, hulûs ile cesaret ile ortaya koyduk, takip ettik ve temel unsurların milletimizin kabul ettiğini görmekle bahtiyar olduk.
Genel seçim meselesi
Seçim konusu üzerinde de bir iki kelime ile hasbıhalde bulunmayı lüzumlu görüyorum. Biz, mahallî idareler seçimlerinin neticesi olarak bir genel seçime gitmeğe lüzum olduğuna kaani değiliz. Meclis içinde hükûmet kurmak ve Meclis içinde çalışmak imkânı kalmazsa seçim nihai bir çare olarak ortaya çıkabilir. Bunu kabul ederiz ve teşekkül edecek hükûmetin ilerde seçimi bir an evvel yapmak için göstereceği lüzumu, huzurla ve iyi niyetle tetkik ederiz. Bütün bu sebepler içinde bugün acele bir seçime gitme fikrinde olmadığımızı belirttiğim kadar, seçimin gelecek hükûmet tarafından yeni sebeplerle ortaya sürülmesi halinde tetkik lüzumunu görür ve herhalde son çare olarak seçime gitmek lâzım geliyorsa, onu da iyi yürekle ve cesaretle kabul etmeğe hazır olduğumuzu ifade etmek isterim.
Eksiklerimiz
Bu prensip sözlerimi söyledikten sonra, arkadaşlarımı seçim vazifelerine parti olarak hazırlanmamız lâzım geldiği hususunda uyarmak isterim. Mahallî seçimler hakikatte 1961 seçimlerine nisbetle zemin kaybetmiş olmadığımızı göstermiştir. Partimiz kuvvetini muhafaza ederek kendisini göstermiştir. Yalnız mahallî seçimlerin genel seçimlerden daha önce vukuu bulmasını, CHP yönünden iyi bir talih sayıyorum. Şu sebeple ki, bu seçimlerde biz teşkilâtımızla ve vatandaş olarak hepimiz memlekette basit seçim vazifelerini, basit seçim usullerini ehemmiyetli ölçüde ihmâl etmişizdir. Aşikâr bir surette taraftarlarımız olan seçmenlerin sandık başına gitmesini kolaylaştıracak, onlara lüzumlu yardımları, ikazları yapabilecek bir ehliyet göstermede eksik kalmışızdır. Bu bize çok sayıya mal olmuştur. Bunun gibi elimizde bulunan hazır seçmenlerimizden tam istifade edebilmek için lâzım olan çalışmayı gelecek seçimlerde sağlamak için şimdiden parti olarak ehemmiyetle ele almamız lâzımdır.
Bugünkü hükûmetin istifası, ve yeni hükûmetin teşkili konusunda, muhtelif ihtimaller üzerinde şimdilik söyleyebileceğim sözler bunlardan ibarettir.”
Mühim bir vazife
İnönü müteakiben Amerika gezisi hakkında izahat vererek demiştir ki:
“Arkadaşlarım emin olabilirsiniz ki, Genel Başkanınız, Başbakan olarak Amerika’da mühim bir vazife ifa etmiştir. İfa ettiği vazife dostumuz ve müttefikimiz nezdinde çok makbule geçmiştir. Takip ettiğimiz iç ve dış politika üzerinde dostumuzla tam bir mutabakat halinde memlekete avdet etmiş bulunuyorum. Birleşik Amerika’nın ileri gelen devlet adamları ile yakın ve samimî görüşme imkânını buldum. Amerikan milleti ve devleti olarak, Türkiye’yi samimî dost ve yardım edilecek bir müttefik halinde görüp tanımakta görüş birliği ettiler. Bunun, vatandaşlarıma götüreceğim kıymetli bir armağan olduğunu, Amerika’da ifade ettim. Şimdi huzurunuzda tekrardan zevk duyuyorum.”
Esaslı bir dâva
İnönü sözlerini şöyle bitirmiştir:
“Umumî politika olarak tekrar edeyim, demokratik rejim içinde memleketin idaresini esaslı bir dâva olarak takip ediyoruz. Demokratik rejim içinde Plâna dayanan bir kalkınmayı bütün güçlükleri ile kavramışızdır. Bütün vasıtalarını biliriz, iki senelik hükûmetler zamanında bu kalkınmanın, içerde istediği kaynakları cesaretle bulmaya çalıştığımız gibi, dışarda da bulunacak malî kaynakların sağlam temelleri atılmıştır. Ciddî olarak takip ediyoruz.
Bu sade çerçeve içindeki politikamızı içerde ve dışarda bundan sonra her vaziyette değerlendirmeğe çalışacağız. Parti olarak politikamızı bu şekilde hülâsa etmiş bulunuyorum.”
Çiftlik Yürüyüşünde Yeni Hükümete Girmeme Eğilimine İlişkin Söyledikleri[347]
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İnönü, dün sabah Gazi Orman Çiftliğine giderek yarım saatlik bir gezinti yapmıştır. Bu gezinti sırasında gazetecilerle konuşan İnönü, “En iyi koalisyon şekli nedir?” sorusuna şu karşılığı vermiştir:
“Ben girmiyeceğim; hepsi birleşirler, hükûmeti bana karşı kurarlar.”
İnönü, “AP hükûmeti kurmayacakmış, hükûmette vazife almamayı düşünüyormuş. Ne dersiniz?” diye soran bir gazeteciye de şu cevabı vermiştir:
“Kurmuyacak olur mu? Kim alacakmış vazife?”
Türk Kadınlar Birliği Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[348]
Türk Kadınları Birliğinin gösterdiği bu kadir şinaslığa teşekkür ederim. Bu davranışınız politika adamlarına örnek olmalı, yol göstermelidir.
Çiftlik Yürüyüşünde Yeni Hükümet Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri[349]
(...) “Yarın Gruba gideceğiz. Parti Meclisinde meseleyi bütün yönleriyle tetkik ettik. Bir karar vermedik. Grupta karar vereceğiz. CHP’nin bir hükûmet teşkil etmesinin ihtimalleri üzerinde vaziyet almamız lâzım geldi. Bu, Başbakanlık teklifi şeklinde vuku bulmuyor. Çünkü Başbakanlık teklifi resmî bir şekilde cereyan ve ilân edilir. Bağımsızlarla olan temaslarımı ve bu yoldaki ihtimalleri yarın Grupta müzakere gedeceğiz.
Ciddî bir teşebbüse girilmedi.
Ondan sonra vaziyet belli olacak ve Çankaya’ya çıkıp Cumhurbaşkanına durumu arzedeceğim. Cumhurbaşkanının işini güçleştirmiyecek bir hareket tarzı tutmamız gerekecek. Ben bir hükûmet teşkili ihtimali ve görevi ile temaslar yapmıyorum. Amma görüşmek istiyen herkesle görüştüm. Ciddî olarak bir teşebbüse girmedim ki, koalisyon şekli üzerinde kesin bir hüküm vereyim.”
[Tamamlayıcı haber]
Dün de Atatürk Orman Çiftliğinde mutad yürüyüşlerinden birini yapan CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü gazetecilerin, yeni karma Hükûmet teşkili konusundaki sorularına, “Yarın grupta alacağımız kararı Cumhurbaşkanına arzedeceğim” cevabını vermiştir.
Yeni karma hükûmet konusundaki çeşitli sorular üzerine Başbakan İnönü şunları söylemiştir:
“Yarın Gruba gideceğim. Parti Meclisinde bir temayül var. Fakat kati karar alınmadı. Tefsir üzerine konuşmak doğru olmaz. Uygun da değildir. Cumhurbaşkanı bir meseleyi halletmek çabası içindedir. Ona yardım etmeliyiz.”
İnönü “Karma hükûmeti Bağımsızlarla kurar mısınız?” sorusuna, “Şimdiden bir şey söylemek doğru değil”? cevabını verdikten sonra, “AP ile karma hükûmet kurma şansınız yüzde kaçtır” şeklinde bir soruya da “Hadi canım…” karşılığını vermiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Güncel Siyasi Durum Üzerine Yapılan Konuşma ve Toplantı Sonrası Yapılan Açıklama[350]
“Ben hükûmetin istifasını 2 Aralık’ta Cumhurbaşkanına tevdi ettim. 3 Aralık’tan itibaren Cumhurbaşkanı parti başkanları ile temasa geçmiştir. Cumhurbaşkanı bizden önce diğer parti başkanlarını kabul ederek görüşlerini öğrenmiş, aynı gün saat 15’te de beni kabul etmiştir.
AP Başkanı Cumhurbaşkanına Temsilciler Meclisini toplayarak bir karara varacağını bildirmiş ve teşkilâtını toplantıya çağırmıştır. AP Başkanı 6 Aralık’ta cevabını Cumhurbaşkanına götürmüştür. Biz de 6 Aralık’ta Parti Meclisimizi toplayarak meseleyi mütalâaya başladık. O gün Cumhurbaşkanı ile görüşmemde Sayın Gürsel bana, “Adalet Partisi’nin cevabından hükûmet teşkil edemiyecekleri kanaatine vardığını, hükûmet teşkili vazifesinin bizim tarafımızdan yerine getirilmesi lâzım geldiğini” söyledi. Sayın Cumhurbaşkanı ile bu görüşmem esnasında Adalet Partisi Başkanının cevabı hakkında bilgi edindim. Bu bilgiye göre hülâsa olarak şunu söyleyebilirim ki, Adalet Partisi kendisine vazife verilirse Haziran’da seçim olmak şartı ile temaslar ve teşebbüsler yapacağını bildiriyor. Cumhurbaşkanı bana AP ile görüştüğünü, muhtelif ihtimalleri söylediğini, AP’.nin diğer partilerle bir hükûmet teşkilinden ümidi olup olmadığını sorduğunu, aldığı cevaplar karşısında Adalet Partisi’nin hükûmet kuramıyacağının anlaşıldığını bildirdi. Ben sayın Cumhurbaşkanına, müsaade buyurunuz cevabımı yetkili organlarımla görüştükten sonra bildireyim, dedim.
Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisinde durumu her yönü ile görüştük. Parti Meclisinin müzakerelerinin sonunda beliren kanaat bizim dışımızda hükûmet kurulmasına teşebbüs etmek imkânı başka partilere devredilmelidir, şeklinde oldu. Parti Meclisi Parlâmento plânında cereyan eden olaylarda kesin karar organı olmadığından, bu etkinin Meclis Grubumuzda bulunduğu düşüncesi ile Parti Meclisinde beliren temayülü size nakletmek ve burada bir karar almak lüzumunu duydum. Grubumuzun kararını Cumhurbaşkanına bildireceğim. Bugün öğleye kadar Sayın Cumhurbaşkanına cevap vermek isterim.
Ciddi işbirliği ve istikrarlı hükûmet
Hükûmet teşkilinde kanaatimiz şudur ki, memlekette huzuru ve istikrarı sağlayamıyacak hükûmetin, teşekkül etse bile devamlı ve ciddî işbirliğinden mahrum kalacağını tecrübe etmişimdir. Ciddî işbirliği dediğim zaman, memleketin siyasî istikrarını temin ettikten sonra plâna müstenit bir kalkınmanın tatbik edilmesini kastediyorum. Malî ve iktisadî vaziyetimiz iyi değildir. Geçen devirden çok kötü bir miras devralmışızdır. Bu kötü mirası ortadan kaldırabilmek ve sağlam bir plânın tatbikat güçlüklerini yenmek, Meclis’in yardımcı olmasına bağlıdır. Plânın malî bakımdan iç kaynaklarını temin etmek, birçok fedakârlıklara bağlıdır. Bu suretle yürütülecek bir plân tatbikatının dostlarımız ve müttefiklerimiz üzerinde yaratacağı itimadı sağlamak lâzımdır. Bunların hepsi içerde istikrarlı bir hükûmetin varlığına bağlıdır. Bunun için istikrarı temin edecek bir hükûmetin teşkili ve buna istinaden plânlı kalkınmanın yürütülerek kaynaklarının hazırlanması lâzımdır. Toprak reformu süratle yapılmalıdır. Diğer reformları da başarmak lâzımdır. Bunları sağlayacak bir hükûmet lâzımdır. Halbuki ne görüyoruz? Servet beyannamesinin kaldırılması, plânın tatbikinde başlıca unsur olan malî kaynaklar konusunda endişe verici teklifler, vesaire…
Seçime hazırız
Sayın Cumhurbaşkanından bizim dışımızdaki partilerden hükûmet kurulmasına ciddî olarak fırsat verilmesini istiyoruz. Bu yapılmadan bir vazife kabul etmenin mümkün olmadığını müşahade etmiş bulunuyoruz. Her ihtimal için şimdi ayrı ayrı karar almaya lüzum yoktur, imkân da yoktur sanırım. Yedi ay sonra seçim yapmak kaydıyla hükûmet teşkil etmek şartının yerine getirilebilmesinin mümkün olacağını sanmıyorum. Cumhurbaşkanının Meclis feshederek yeni seçimlere gitmesi bizim Anayasamıza göre 18 ay içinde hükûmetin üç defa güvensizlik oyu alması halinde mümkün olabilir. Bunun dışında bahis konusu olamaz. Derhal seçime gitmeyi kabul ederiz ve buna hazırız. Fakat yedi ay sonra seçime gitmek diye bir şey olamaz. İçerde ve dışarda yedi ay hükûmet idare cihazları muattal bırakılamaz. Yedi ay sonra seçim yapmak kaydıyla kurulacak bir hükûmet memlekete hizmet edemez. Memleket yedi ay boşlukta bırakılamaz. Ama derhal bir seçime cevabımız: Evet olacaktır.”
(...)
Grup kararını Cumhurbaşkanına bildirmek üzere Meclis’ten ayrılırken İnönü, basın mensuplarına takılmış, “Uzun uzun yazılıyor, haydi bakalım…” demiştir.
(…)
İnönü bilâhare, Metin Toker vasıtasiyle gazetecilere şunları açıklamıştır: “Grubun kararına uygun olarak hükûmeti kurmak görevini üzerimize almıyacağımızı Cumhurbaşkanına arzettim ve itirazda bulundum.”
Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerin Hükümet Kuruluşuyla İlgili Bir Sorusuna Verilen Yanıt[351]
(…) “Devlet Başkanı Başbakanlığa Gümüşpala’yı tayin edecekmiş ne dersiniz?” şeklindeki sorulara karşılık: “Bunu Cumhurbaşkanı bilir, bu onun işidir” cevabını vermiştir.
[Tamamlayıcı haber]
“Zaten CHP koalisyon dışında kalmak istemektedir. CHP’nin dışında kurulacak olan koalisyonu tabiî destekliyeceğiz.”
“Devlet Başkanı Başbakanlığa Gümüşpala’yı tayin edecekmiş ne dersiniz?” şeklindeki sorulara karşılık: “Bunu Cumhurbaşkanı bilir, bu onun hakkıdır” cevabını vermiştir.
Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerin Hükümet Kuruluşuyla İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar ve AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri [352]
Başbakan ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün sabah Gazi Orman Çiftliğindeki mutad gezintisi sırasında, çeşitli sorular üzerine gazetecilere, “Gümüşpala’nın kuracağı hükûmeti, CHP olarak destekliyeceğini” açıklamıştır.
İnönü, bir gazetecinin “Paşam, dolaşan söylentilere göre İnönüsüz bir hükûmet kurulamazmış, siz ne dersiniz?” şeklindeki sorusuna karşılık şu cevabı vermiştir:
“Benim gördüğüm, bu düşünce doğru değildir. Liderler, memlekette bütün kuvvetlerin temsilcileridir.”
Bir başka gazeteci de “İnönüden başkasının kuracağı hükûmete, İnönü emniyet subabı olursa, demokrasi yürür deniyor. Ne dersiniz?” diye sormuş. İnönü “Bu da bir fikir” karşılığını vermiştir.
(...) Görüşmeden neşeli bir şekilde ayrılan İnönü gazetecilere demiştir ki:
“Biz demokratik rejime samimî olarak inanmış insanlarız. Fikrimizi Sayın Gümüşpala’ya söyledim. Memleketin bugünkü şartları içinde ve bizim iki koalisyon tecrübemizden sonra bizim dışımızda bir koalisyon hükûmetinin kurulmasını uygun bulduğumuzu Sayın Gümüşpala’ya arzettim. Mesele bundan ibarettir” demiştir.
Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerle Değişik Konularda Yapılan Söyleşi[353]
Amerika’da partilerin durumu
Soru: Bize Amerika izlenimlerinizden hiç bahsetmediniz. Orada partiler, özellikle iktidar ve muhalefet partileri nasıl çalışıyorlar?
İnönü: Amerika’da muhalefetle iktidar ayrı ayrı görünüyorlar, ama aslında beraber çalışıyorlar. İyi anlaşmışlar, birbirlerine yardımcı oluyorlar.
Seçmenimiz ve demokrasi
Soru: Bizim seçmenimizin durumu nedir? Seçmenimiz, sizce ne kadar zamanlık bir gelişmeden sonra olumlu hale gelecektir?
İnönü: Bizde seçmen, şahsiyetini yeni yeni kazanıyor. Eskiden alışmamıştı. Şimdi kuvvet kazanıyor. Demokratik rejim sorumluluk idaresidir. Seçmenin kuvvet kazanması, memleket idaresinde sorumluluk duygusu taşımasına bağlıdır. Seçmen dediğimiz her vatandaş devlet işiyle sorumluluk duygusu içinde ne kadar ilgili olursa demokrasi o kadar iyi yerleşir. 15-18 yıl zarfında, çok partili hayata girdiğimizden beri, rejim ve sorumluluk bakımından pek çok hatamız olmakla beraber çok değişme var. Bir zor idaresine girmek artık imkânsızdır. Demokratik idare sorumlu lider, sorumlu seçmen meselesidir. Bitti, bu kadar!... Bu işe demokrasiyle istikrar vermeliyiz.
Sorumluluk en çok parti liderlerinde olmak lâzım. Yakın olaylar göstermiştir ki, bir çok eksiklik vardır. Bu, vatandaş kandırabilir diye düşünen politikacıların bulunmasındandır. Ama zamanla her şey tekâmül edecektir.
A.P. ve plân
Soru: A.P. Hükûmeti kurabilecek mi? Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
İnönü: Bir araya gelecekler, gelmektedirler. Elbette memlekete hizmet fikriyle ciddî olarak çalışacaklardır. Buna şüphe yok.
Soru: A.P. plânda değişiklik yapmayı tasarlıyor. Bunu yapabilirler mi? Yaptıkları takdirde dış yardım kaynaklarında bir değişiklik olur mu?
İnönü: Değiştirilmesi konusunda bir istidat görülmüyor. Menfî bir faraziye üzerinde mütalâa söylemiyelim. Plân ciddî olarak tatbik edilirse kaynaklar bulunabilir. Zararlı bir dokunmayı kimse yapmaz, bunu zannetmiyorum. Beraber çalıştığımız, beraber tecrübe kazandığımız çok politikacı var; şimdi onlar beraber çalışacaklar ve tecrübelerinden faydalanacaklar.
İşin başı
Şimdi, bir an önce buhran bitsin, kriz bitsin; ona bakalım. İstikrarlı bir hükûmet kurulsun. İşin başı bu, İnşallah neticelendirirler. Biz ikinci koalisyonun kuruluşunda da bir hayli güçlük çekmiştik.”
Soru: Muhalefetteyken sizin daha çok işiniz olacak. Sizinle sık sık temas edip fikirlerinizi öğreneceğiz.
İnönü: Muhalefet liderleriyle her gün konuşmanın faydası yoktur. Konuların hepsine beni sürükleyemezsiniz.
İsmet İnönü bu arada gazetecilere satrancı çok sevdiğini, 70 yıldan beri satranç oynadığını anlatmış, şimdiye kadar da iki bin sayfalık satranç kitabı okuduğunu söylemiştir. Son günlerde işlerin çokluğu sebebiyle satranç oynıyamadığından yakınan İnönü, bu yaz denize de az girdiğini belirtmiş ve deniz sporu yapamamaktan kaybettiklerini, yürüyüşler yaparak kazanmaya çalıştığını söyledikten sonra, her şeye bir çare bulduğunu belirtmiştir.
Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilere Söyledikleri[354]
(...)
İnönü, evinden doğruca Çiftliğe gelmiş ve kendisini takip eden gazetecilere günlük siyasî olayları ve haberleri sorarak kısa bir sohbet yaptıktan sonra gezintisine başlamıştır.
Bu arada, kendisinin siyasî havayı bozucu hareket edip etmediğini gaze-tecilerden soran İnönü, bir soruya cevaben de yeni hükûmetin kurulacağından ümitli ve emin olduğunu söylemiştir.
İnönü, gezintisinin sonunda yerlerin çamuruna bakarak: “On beş gündür hükûmet buhranı var. Biz de bugün bir saat yürüdük” demiştir. Günlük gezintilerine başlarken 59 kilogram geldiğini ve dizlerinin ağrıdığını, fakat bugün artık ağrılarının geçtiğini, kilosunun da 61’e çıktığını belirten İnönü müteakiben Başbakanlığa gelmiş ve C.H.P. Genel sekreter Kemal Satır Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu, Adalet Bakanı A. Kemal Yörük ile kısa bir müddet görüşmüştür.
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[355]
İnönü, dün Gazi Orman Çiftliğinde sabah gezintisi yaparken gazetecilerle arasında şu konuşma geçmiştir:
Soru: Gruptan hükûmeti kurma kararı alacağınızdan ümitli misiniz?
İnönü: Yarın Gruptan karar alacağımı ümit ediyorum. Ondan sonra çalımalarıma başlayacağım. Yarın çok işim var. Hükûmet buhranı en iyi şekilde halledilecektir.
Soru: AP-CHP koalisyonu denendi. AP-CKMP’de denedi. AP-CKMP-MP-YTP’de olmuyor. Şimdi ne olacak?
İnönü: Bunlar son günlerin hâdiseleri, ben kırk yıldır koalisyon yapıyorum.
Soru: Ne çeşit bir koalisyon düşünülebilir?
İnönü: Bin bir ihtimal var. Birini cevaplandırsam, hepsini cevaplandırmış olurum. Bu kadar ciddî bir hâdise karşısında millet hakikaten olgunluk gösteriyor. Herkes sakin. İyi imtihan veriyorlar. Ben rejimin âtisinden ümitliyim.
Soru: Şayet yarın hükûmeti kurmayı kabul ederseniz, kaç günde kurabilirsiniz?
İnönü: Yarından sonra iki üç gün içinde belli olur. Zaten henüz zihnimde belirli bir şey yok.
Soru: AP-CHP koalisyonu için gene “Hadi canım sen de” diyecek misiniz?
İnönü: Masum bir sözüm vardı. Her söyleyişimde bir tarafa çekiyorsunuz.
Soru: Bağımsızların Meclis’teki kuvvet derecesini nasıl buluyorsunuz?
İnönü: Yarın anlayacağız.
Soru: AP’nin zihniyetinde bir değişiklik var mı?
İnönü: Siz aranızda konuşun. Bir cevap bulun. Ben dinleyeceğim. Ne kadar kışkırtırsanız kışkırtın, söz yok.
Soru: Sizin, ata binerim, satranç oynarım, gol atarım değişinizden siyasî rakipleriniz manâ çıkartıyorlar. Buna ne dersiniz?
İnönü: Ben sizlere hatıralarımı anlatıyorum. Bunun hiç maksadı olur mu canım?
Soru: Cumhurbaşkanı erken seçimleri doğru bulmuyor. Ne dersiniz?
İnönü: Doğru, doğru.
Başbakan İsmet İnönü, daha sonra, gazetecilerle şakalaşmış ve ayrılırken de şunları söylemiştir:
“Ben hiçbir şey söylemedim zannediyorum. Ertesi gün gazeteleri bir okuyorum, meğer neler söylemişim, neler?”
CHP Ortak Grup Toplantısında İlk İki Koalisyon, İktisadi ve Sosyal Politikalar ve Olması Gereken Hükümet Perspektifine İlişkin Yapılan Konuşma[356]
Sevgili arkadaşlarım,
Sayın Cumhurbaşkanı, hükûmeti kurma görevini tekrar bana vermek fikrinde olduğunu söyledi. Parlâmento Grubumla görüşerek cevabımı bugün arzedeceğimi ifade ettim. Bu sebeple huzurunuzdayım.
Hükûmetin istifasından sonra, bize vazife teveccüh etmesi ihtimali karşısında yaptığımız son toplantıdaki konuşmamızı ve kararımızı hatırlarsınız. O zaman, bizim dışımızda bir koalisyon hükûmeti kurulmasına ciddî olarak teşebbüs edilmesi lâzım geldiği noktasında fikir anlaşmasına varmıştık. Bu kararımızı Sayın Cumhurbaşkanına, umumî efkâra bildirdik ve Adalet Partisi’nin bizim dışımızda bir hükûmet kurabilmesi çalışmalarını iyi niyetle takip ettik. Bu teşebbüsün müsbet neticelenmemesi siyasî bünyemizdeki güçlükleri meydana çıkarmak suretiyle derslerle de dolu olmuştur. Anlaşılıyor ki, demokratik rejim içinde memleketi idare etmek zihniyeti bütün partilerimizde mevcut olmakla beraber bu prensibin itimad verecek ve her halde sarsıntılara sebep olmayacak bir sükûnetle tatbiki için sabırlı olmak ve iyi niyetle çalışmak lâzım gelecektir.
Bu tecrübeden sonra hükûmet kurmak meselesi yeniden ciddiyetle ön safa geçmiştir. Bize bu safhada tekrar vazife teveccüh ediliyor.
Bu tecrübeyle meydana çıkan gerçeklerden bir esaslısı CHP ile bir koalisyon yapmamak fikrinin siyasî partilerimizde ekseriyetle mevcut olmamasıdır. Bu fikir bazı sayın liderlerde bulunsa bile partilerin içlerinde geniş sağduyu sahiplerini, demokratik rejim uğrunda sarfettiğimiz gayretleri insaf ile değerlendirdikleri, herhalde ifratlı hükümlerden çekindikleri görülmüştür.
Kuvvetli hükûmet
Bugün kurulacak bir hükûmetin kuvvetli ve istikrarlı olması arzusu umumîdir. Bana kalırsa memleketçe esas eksiğimiz, hükûmetlerin içinde istikrar olmamasıdır. Sayıdan gelecek kuvvet ikinci derecededir. Demokratik rejimde ve nisbî temsil usulünde hükûmet kurabilen kadro, içerde istikrarı muhafaza etmeye samimî olarak karar vermiş devlet adamlarından müteşekkil olursa o hükûmet kuvvetlidir. Bizim ilk iki koalisyonumuzda protokollerde yer alan başlı ve belli bir ilk hedef gerçekleştikten sonra hükûmet içinde istikrarın korunması değil, sistemli olarak bozulması gayreti, memleket için başlıca zayıflık olmuştur.
İki temel hedef
Sevgili arkadaşlarım,
Bu basit ve ilk hedeflerin değerini küçümsememek lâzımdır. İki koalisyon da o kadar gergin şartlar içinde kurulmuştur ki, her birinin kısa zamanda belli hedefleri gerçekleştirmeleri memleketimize huzur getirmiş ve demokratik âtisine güven sağlamıştır. CHP olarak biz geçen koalisyonların bütün zahmetlerine, sabırla, iki hedef için katlandık.
Bunun birincisi, demokratik rejim bu memlekette tatbik olunmak lâzımdır. Ve tatbik olunmak imkânı vardır. Bunun ispatı idi. İkincisi şuydu: Memleketimizin ve milletimizin geleceği plâna dayanan bir kalkınma siyasetinin kabul olunmasına ve tatbikine geçilmesine bağlıdır.
Taviz vermedik
Bizi, demokratik rejim hedefinde elde ettiğimiz müsbet neticelere karşı taviz vermekle itham edenler çıkmıştır. Karma hükûmetlerin tabiatında olan karşılıklı uzlaşma elbette bu ittihamı ifratçıların gözünde uyandıracaktır. Hâdiseler insaf ile gözden geçirilirse, demokratik rejim ve ıslâhat ilkelerinde taviz verdiğimiz değil, ileri hamleyi muhafaza edecek ve geliştirecek yolu sabırla takip ettiğimiz görülecektir.
Plâna dayanan kalkınma hedefi, aslında hemen senelerdir yalnız başına CHP’nin bu dâvayı sebatla takip etmesi ve bu prensibe, her güçlüğe karşı sadakatla bağlı kalması neticesi, büyük merhale almıştır. Bir plân yapıldı. Meclisler kabul etti. İç finansmanı bulundu, dış finansman, dış âleme kabul ettirildi. Bunlar büyük neticelerdir. Ancak plâna dayanan kalkınma siyasetinin iç politikada mütemadiyen istediği yeni tedbirlerin alınması, hükûmet içindeki bir belirli noktadan sonraki kararsızlık yüzünden mütemadiyen güçlüğe uğradı. Bu güçlükleri yenmek için gerekli tedbirleri, adını söylemeğe cesaret edemeksizin bulmağa çalışıyoruz ve tabiî vatandaşımıza plânlı kalkınmanın faydalarını ve nimetlerini bütün fikir âlemimizin müşterek gayreti ile anlatmaya imkân bulamıyoruz.
Kasıtlı yorumlar
Bir ufak misâl söyleyeyim: Geçen toplantımızda iç politikadaki buhranı anlatırken, iktisadî vaziyetimizin nazik olduğundan bahsettiğim dile dolanarak, takip ettiğimiz iktisadî politikanın kısırlığı benim ağzımdan yayılmak istenmiştir. Plânla kalkınmaya iç ve dış bütün fedakârlıklara girişmiş olan bir memleket olarak mahrumiyetlerimizi, eksikliklerimizi mutlu milletler ayarında tamamlamak çabası içinde bir milletiz. Bu yolda en isabetli tedbirleri aldığımız, en doğru yolu seçtiğimiz bütün insaf sahiplerince ifade olunmaktadır. Ama siyasî kararsızlıklarla başarılarımız tehlikeye düşüyor. Bizim gibi bir memleket için söylenebilecek olan şey, iktisaden iyi vaziyette olduğumuz değildir. Olsa olsa, iyi yolu seçmiş bulunduğumuz, ama bu yolda duraklamanın veya gerilemenin bizim için son derece vahim ve tehlikeli neticeler doğuracağını ifade etmektir. Bunu söylemek, bugün takip edilen politikanın yanlış olduğunu mu söylemektir?
Hürriyet içinde
Hülâsa edeyim:
Bizim politikamızın temeli plâna dayanan bir kalkınmayı hürriyet nizamı içinde tahakkuk ettirmektir. Anlattığımız zaman vatandaşımız bunu anlıyor. Siyaset adamları bunu anlıyor. Siyaset adamları olarak bunun şartlarını temin ederek vatanımıza en büyük hizmeti yapmış olacağız. Bunun şartları, kaynakları bulmaktır. Yani iç kaynağında hazinenin kudretini temin etmek, dış kaynağında istikrarlı ve sadık bir idarenin temsilcisi olmak lâzımdır.
Plân aleyhinde olamıyorlar
Plânlı kalkınmada nazarî olarak bugün varılan büyük merhale, bin bir kusur buldukları plânımızın artık açıktan aleyhinde bulunmak hiçbir siyasî çevrenin kârı olmamasıdır.
Nazariyat böyle olmakla beraber onun tahakkuku için her kudretli olana vergi konacağı zaman kıyamet koparılırsa ve plânın tatbiki esnasında herkes her dilediğini ilk önce ve ilk sene temin etmek sevdasına kapılıp, politika yarışına düşerse, plânlı kalkınmaya fiilen imkân yoktur. İhtiyaçlar mutlaka sıra ile ve birbirine takiben temin edilecektir.
Plânlı kalkınmanın bütün az gelişmiş memleketlerde görülen müşterek güçlükleri vardır. Bunların bize mahsus sanılmaması lâzımdır. Bunlardan bir tanesi, plânın tatbiki esnasında ihtiyaçların sıraya girmesi ile bazı mahrumiyetlerin tedavisinin gelecek senelere kalmasını anlayış ile karşılamak ise, bir başkası sosyal adalet prensibinin ifrat ve acele ile kullanılmasıdır. Demokratik rejimde sosyalist iddialı cereyanlar birden hız ve genişlik alırlar. Sosyal adalet hedeflerini bir senede yahut az senede tahakkuk etmesi talebini bayrak olarak kullanmak istiyorlar. Sağlam idareler işe birden, bütün vatandaşları en az geçim seviyesinde eşit yapmakla başlamak yerine, plânlı bir kalkınma ile her sene en alt seviyeyi yukarıya çekmeye ve yanaştırmaya çalışırlar.
Totaliter rejimlerde kalkınma yapılırken bu çeşit açık şikâyetler yoktur. Çünkü o sistemlerde mahrumiyet çekenlerin sesleri işitilmez, şikâyet yok zannolunur. Halbuki totaliter rejimlerde kalkınma temin olunabilen hallere ve konulara gelinceye kadar çekilen ıstırapların haddi, hududu bulunmaz.
Toprak reformu zaruridir
Şimdi, kalkınma dâvasında esaslı eksiğimize geliyorum. Biz, plânlı kalkınmada tarım sektörünü ön sıraya aldık. İlk önce köyümüzün ve köylümüzün yaşama seviyesini yükseltmeyi hedef tutuyoruz. Bunu, o sahada istihsâli yani geliri arttırmak suretiyle gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Köylünün tarım alanında kalkınmasını sağlamak güç ve muğlak bir dâvadır. Fakat memleket dâvalarının en önemlisidir. Memleketin iktisadî ve sosyal hayatını bozmayacak cesaretli bir toprak reformuna girmeye mecburuz. Toprak verdiğimiz köylüyü, o toprağı işleyecek imkânlarla donatmamız lâzımdır. Bunlar çok para ve çok emek isteyen işlerdir. Doğrudur. Fakat bir gün evvel ciddiyetle başlarsak, neticeye bir gün evvel varırız. İlk iki koalisyon hükûmetlerinin zamanında böyle esaslı meselelere girmek mümkün olmadı. Ve mümkün olamazdı. Bunlar, esaslı büyük islahattır ki, demokratik rejimde siyasî istikrarın sağlam olması şarttır. Bugün böyle bir ekseriyet aramamızın temel sebebi budur.
Köy Bakanlığı kurulmalıdır
Köylünün kalkınması dâvalarının hükûmet içinde vukuf ile benimsenmesi ve siyaset olarak takip edilmesi için bir köy bakanlığını ciddî olarak düşünmemiz lâzımdır. Muvaffak olursa bu bakanlığın görevlerini verimli bir surette tesbit edeceğiz.
Bir ihtimalin denenmesi
Şimdi, fikirlerimiz bu iken bizim dışımızda bir hükûmet kurulması denenmesinin önce yapılmasında niçin ısrar ettik? Sebep basittir. Bir defa, biz iki koalisyon tecrübe ettik. Her ikisi, hükûmet içinde istikrarsızlıktan nihayet buldu. Öyle zannedenler vardı ki, CHP dışında partiler bir hükûmet kurarlarsa onların içinde istikrar daha tabiî ve kolay tesis edilecektir. Biz, her şeyden önce demokratik rejimin istikrarlı hükûmetini özleyen bir parti olarak bu ihtimalin ciddî olarak denenmesini istedik. Neticeyi biliyorsunuz.
Bağımsızlar
Son noktaya geliyorum:
Bugün, kararlı bir hükûmeti nasıl kuracağız? Siyasî partiler içinde, bu politikayı teveccühle gören fikir cereyanlarına sahip olanları vardır. Bu fikir sahiblerinin islahat ve kalkınma maksadlarıyle takib edilecek programı desteklemeleri ümit olunabilir. Bundan başka, Millet Meclisi’nde şimdiye kadar görülmemiş nisbette bir bağımsız grup vücut bulmuştur. Bu grubu siyasî partilerin denge aradıkları zamanda, bir istikrar grubu olarak görev yapabilir. Bundan istifade etmeye çalışacağız. Ondan sonra diğer siyasî partilere, takip edeceğimiz bu kalkınma programına ne suretle yardım edebileceklerini kendilerinden soracağım. Böylece, içinde istikrarlı zihniyeti bozmayacak şekilde çalışan bir hükûmet kurmaya çalışacağım. Kurabilirsem, bu islahatı takip edeceğiz. Kuramazsam sevgili milletimize bu fikirlerimizi kabul ettirmeye hep birlikte uğraşacağız.
Bugün sizden ricam, Sayın Cumhurbaşkanına müsbet cevap vermeye beni yetkili kılmanız ve ondan sonra hükûmet kurmak için teşebbüslerime destek olmanızdır.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Hükümet Kurma Görevini Vermesi ve İlk Temasların Ardından Gazetecilere Söyledikleri[357]
“Sayın Cumhurbaşkanı, hükûmeti kurma görevinin tesbitini bana tevdi ettiler. Ben de kabul ettim. Hemen teşebbüse geçeceğim. CHP Grubu, vazife için bana yetki vermiştir.
AP Genel Başkanı Gümüşpala’nın, aldığı hükûmeti kurma görevini başariyle sonuçlandıramayacağını bildirmesi üzerine, hükûmeti kurma görevi kendisine verilen CHP Genel Başkanı İnönü, bir gazetecinin sorusunu şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Parti liderleriyle öğleden sonra Meclis’te buluşup, yakın bir zamanda sağlam bir Koalisyon kuracağım.”
(...)
İnönü saat 16.30’da ilk olarak bağımsız milletvekilleri ve Senatörlerle görüşmüştür. Bu görüşmede CHP Genel Sekreteri Kemal Satır’da hazır bulunmuştur.
T.B.M. Meclisi’ndeki Başbakanlık odasında yapılan bu toplantı saat 17.57’de son bulmuştur. Bu arada gazeteciler içeri alınmış ve bağımsız üyelerle İnönü’nün resimleri birlikte çekilmiştir. Çok neşeli olduğu görülen CHP Genel Başkanı, daha sonra şu açıklamayı yapmıştır:
“B.M. Meclisi’nde bağımsız olarak vazife görmekte olan milletvekilleri ve senatörlerin büyük bir kısmı ile görüştüm. Hepsi burada olmadığı için bugün tamamı ile görüşmek mümkün olamadı.
Bugün Grupta yaptığım konuşmayı ve kurulacak hükûmette takip edeceğim politikayı izah ettim. Sayın muhataplarım bunu anlayışla karşıladılar. İlk temaslarımızdan memnun olarak ayrıldım. Teşekkül edecek hükûmette, bağımsızların yapıcı bir destek ve istikrar unsuru olacaklarını görüyorum.”
İnönü bu açıklamayı yaptıktan sonra gazetecilerle şakalaşmış “Halimden görüyorsunuz ki, görüşmelerden memnunum” demiştir.
(…)
Parti liderleriyle görüştükten sonra CHP Genel Başkanı İsmet İnönü saat 21.38’de Meclis’ten ayrılırken temasları konusunda şu açıklamayı yapmıştır:
“Bugün akşama kadar çalıştım. Bütün siyasî çevrelerimizle temas ettim. Her görüşmenin neticesini en selâhiyetli ağızdan dinlediniz. Bazı partiler yarın Gruplarını toplayacaklar. Akşama doğru vazıh bir netice alınacaktır.”
Gazeteciler İnönü’ye “Ümitli misiniz?” diye sormuşlar ve şu cevabı almış-lardır.
“Başkalarının hesabına söz söylemeyelim. Başarıya ulaşmak azmi ile çalı-şıyoruz.”
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[358]
İnönü dün sabah Gazi Çiftliğinde mûtat gezintisini yapmıştır. Bu gezinti sırasında gazetecilerle İnönü arasında şu konuşma geçmiştir:
Gazeteciler: Kabineyi kurabilecek misiniz, Paşam? Ümitli misiniz?
İnönü: Ümitle bekliyorum. Arkadaşlarım gruplarını topluyorlar.
Gazeteciler: Yeter sayı bulamazsanız yine de hükûmeti kuracak mısınız?
İnönü: Yeter sayıyı bulmadan olur mu? Bulurum.
İnönü, devamlı olarak aynı yerlerde gezinti yaptığını hatırlatan bir gazeteciye de şunları söylemiştir:
“Ama, yeni katılanlara hep yeni yolları gösteriyorum. Evvelce sen buralardan geçmiş miydin?
Bunun üzerine gazeteciler İnönü’ye, “Liderleri de keşke burada, açık havada gezdirseydiniz. Böylece, Alican’a da yeni yolları göstermiş olurdunuz” demişlerdir. İnönü, bu söze karşılık olarak “Liderleri insafla izleyin” demiştir.
Koalisyonla ilgili olarak Pazartesi günü Meclis’te yapılan görüşmelere temasla “Osman Bölükbaşı nasıldı?” diye soran bir gazeteciye İnönü, “Hepsi birbirinden kibardı” demiş ancak “Ama Osman Bey yanınızdan suratı asık olarak çıktı. Kabineye katılması için teklifte bulunmayışınıza sinirlenmiş olsa gerek” sözünü cevaplandırmamıştır.
İnönü daha sonra, “Gruplar aksi bir karar aldıkları takdirde CHP’nin bir azınlık hükûmeti kurması düşünülebilir mi?” sorusunu da şöyle cevaplan-dırmıştır:
“Aksi ihtimalleri hep öne alıp kendimizi yormayalım. Her şey zamanı gelince düşünülür.”
(...)
İnönü dün akşam üzeri önceki gün bağımsızlarla yaptığı toplantıya çeşitli sebeplerle katılamamış bir kısım bağımsızları daha kabul etmiş ve görüşmüştür. Bu görüşmeden sonra Başbakanlığa gitmek üzere Meclis’ten ayrılan İnönü gazetecilere YTP Grubunun kararını beklediğini ifade etmiştir.
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[359]
Dün Gazi Orman Çiftliğinde mûtat sabah yürüyüşünü yapan İnönü, gazetecilerin “YTP Hükûmete girme kararı alırsa yeter sayıyı bulacaksınız. Bu takdirde bağımsızlarla birleşmeyi düşünür müsünüz?” sorusuna karşılık:
“Bağımsızları, gelmiş olanları bırakmam” karışığını vermiştir.
Bir gazeteci “Paşam bağımsızların her birinin bir bakanlık isteyeceği söyleniyor” deyince, İnönü pek meşhur olan “Hâdi canım sende!” cevabını vermiş ve gülerek şunları eklemiştir.
“Ben bu sözü yerinde ve şaka diye kullanırım. Siz buna türlü mâna verip manşete geçirirsiniz.”
İnönü, CHP Genel Sekreteri Dr. Satır’ın dünkü gazetelerde yayınlanan “Ya hükûmet kurulur ya seçimlere gidilir” sözü hakkında ne diyeceğini soran gazetecilere: “Partinin Genel Sekreteridir. Sözü önemli” cevabını vermiş. “Ama sizde Partinin Genel Başkanısınız. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?” diye sorulunca da “Esas zahmeti çeken onlar” şeklinde konuşmuştur.
İnönü, dünkü gezisi sırasında, Mâliye Bakanı Melen’in 1964 bütçe görüşmelerinde enflâsyon tehlikesine dikkati çeken sözleri ve AP’nin vergi konusundaki görüşüyle ilgili sorulara karşılık olarak da şunları söylemiştir:
“Maliye Bakanı enflâsyondan kaçmak için bunları söylüyor. Dışardan alamazsın, enflâsyon yapamazsın, vergi toplayamazsın. Zaten memleket ameliyat masasına yatmış, iktisaden paramparça edilmiş. Bunları söyledin mi, iktisadî vaziyet bozuk diyorlar, kıyameti koparıyorlar, vergi alamazsın diyorlar. Biz kendi vatandaşlarımızdan vergi almıyacağız, başka milletler vatandaşlarından vergi alıp bize verecekler. Şaşarım akıllarına. Parasız hiçbir şey yapılmaz. Her şeyin önünde ve başında malî kudret gelir.”
Hükûmetin bu haftada kurulup kurulamıyacağı yolundaki bir soruya “Çalışıyoruz işte” cevabını veren İnönü, sıkıyönetimin Ankara ve İstanbul’da iki ay daha uzatılması için Millî Güvenlik Kurulunca alınan kararın gerekçesini soran gazetecilere şunları söylemiştir:
“Sıkıyönetim neden ilân edildi? 20-21 Mayıs olayları için. Vaziyet devam ediyor. Mahkemeler, zannettiğimizden daha çok uzadı, adalet ve hukuk esaslarına çok riayet ettiğimiz için. Ama biz, kuvveti bunda buluyoruz. Biz, hukuk ve adaletin bütün icaplarına uyuyoruz. Gecikme bundandır.”
Gezisi sırasında, kendisini görmek üzere Sarıkamış’dan özel olarak Ankara’ya ve Çiftlik’e geldiklerini bildiren bir grup vatandaşla karşılaşan ve onlarla bir süre konuşan İnönü ayrılırken şunları söylemiştir:
“Sarıkamışlılar’a benden selâm götürün. Görüyorsunuz gayet neşeli ve sıhhatliyim. Sarıkamışlılar’a, etrafındaki gazeteci arkadaşlarıyla şakalaşıyor deyin. Benden haber ve selâm götürün.”
CKMP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Dinçer ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[360]
İnönü Büyük Millet Meclisi’ne gitmek üzere Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilere Dinçer ve Kepir’in ziyaretiyle ilgili olarak “Kendilerini dikkatle dinledim. CKMP’nin kararlarını öğrendim” demiştir.
İnönü, gazetecilerin “Siz bu arabuluculuk teklifini kabul ettiniz mi?” sorusuna karşılık olarak da şu cevabı vermiştir:
“Ben sadece dinledim. Hiçbir vaziyet almadım.”
Bundan başka İnönü “AP Seçim şartı ileri sürüyor, bu durumda anlaşmayı mümkün görüyor musunuz?” diye soran bir gazeteciye de “Arabuluculuğu ben yapmıyorum, onlar yapıyor” karşılığını vermekle yetinmiştir.
YTP Genel Başkanı Ekrem Alican ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Yapılan Açıklama[361]
Hükûmeti kurmakla görevlendirilen CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün saat 17.00’de YTP Genel Başkanı Ekrem Alican ve YTP Cumhuriyet Senatosu Grubu Başkanvekili Cemal Tarlan’la yaptığı 25 dakikalık görüşmeden sonra Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilere: “YTP’nin kararı benim üzerimde çok iyi tesir bıraktı” demiş ve YTP’ne bağımsızlarla, birlikte hükûmete katılma teklifinde bulunduğunu açıklamıştır.
İnönü daha sonra şunları söylemiştir:
“Benim anlayışıma göre siyasî hayatta önemli olan, memleketin darda bulunduğu, hakikaten dar ve muhtaç olduğu vaziyette, vazife sorumluluğu kabul edecek cesarette bir parti ve liderin bulunmasıdır. YTP’de bunu gördüm.”
“Alican grup kararını bana getirdi. Grup kararına göre benden bilgi almak istedi. Ne suretle yardım edilmesinin mümkün olduğunu sordu. Ben de YTP’nin bağımsızlarla birlikte karma hükûmet sorumluluğuna katılmasını istediğimi bildirdim. Bu akşam grupta görüşecekler. Bakalım netice nereye varacak?”
“Grup müsbet karar alırsa yarın iki taraf arasındaki protokolü hazırlamak üzere bir komisyon kurulacak ve çalışmalarına başlayacak.”
İsmet İnönü CKMP’ye de karma hükûmete katılma teklifinde bulunup bulunmıyacağı yolunda sorulan bir soruya karşılık olarak şunları söylemiştir:
“CKMP’ye evvelce teklif ettim. Hayır dediler. Şimdilik YTP ile bağımsızlar üzerinde duruyorum.”
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[362]
İnönü dün sabah Başbakanlıkta, CHP Genel Sekreteri Dr. Kemal Satır, YTP Genel Başkanı Ekrem Alican ve CKMP Genel Başkanı Vekili Hasan Dinçer’le koalisyon hakkında ayrı ayrı görüştükten sonra, mutad sabah gezintisini yapmak üzere Gazi Çiftliğine gitmiştir. İnönü bu gezintisi sırasında gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırmış ve bu arada “CKMP’nin hükûmete katılışını Alican da istedi. Netice ne olacak, bilmiyorum. Gruplarını bugün toplayacak ve aldıkları kararları bana bildirecekler” demiştir.
Daha sonra İnönü, “Alican, bağımsızların, özellikle YTP’den ayrılan bağımsızların hükûmette görev almalarına itiraz ediyor mu?” sorusunu şöyle cevaplandırmıştır:
“Ekrem Bey itiraz etmedi. Hiç itirazı yok. Birbirimizle iyi geçineceğiz. Reform yapacağız, reform.”
İnönü, yapılmasını düşündüğü reformların neler olduğunu soran gazetecilere şunları söylemiştir:
“Bunlar ziraî reform, toprak reformu gibi bildiğiniz şeylerdir. Bir de orman içinde yaşayan köylülerin sıkıntıları var; bu da benim için önemli bir meseledir.
Bütün bunların hepsi hakikatte, grup kararlarının müsbet olmasına bağlı.”
İnönü, “Liderlerin de kabinede yer almasında ısrarlı mısınız? Buna bir itiraz var mı? CHP’den de bir Başbakan Yardımcısı olmasına vaktiyle itiraz etmişlerdi. Bugün de böyle bir itirazla karşılaştınız mı?” sorusuna karşılık olarak demiştir ki:
“Parti liderlerinin kabineye girmelerinde ısrar ediyorum. Kimsenin de bir itirazı yok. CHP’den de yardımcı behemehal olacaktır.”
Bunun ardından İnönü, kabinede partilerin alacakları sandalyeler konusunda henüz bir görüşme yapılmadığını bildirmiş “Teferruata henüz inmedik” demiştir.
İnönü, hükûmet buhranının uzamasına rağmen vatandaşların soğukkanlı olduklarına dün de dikkati çekmiş ve bu konuda şunları söylemiştir:
“Memleket için büyük olgunluk, bu. Siyasî hayatımızda buhrandan yavaş yavaş kurtuluyoruz. İşte 20 yıl önce böyle olmazdı. Şimdi hükûmet buhranını memleket, hiçbir şey olmamış gibi, olgunluk ve soğukkanlılıkla karşıladı; tıpkı, Batı Avrupalı bir memleket gibi.”
İnönü, gezintinin sonuna doğru kendisini izleyen gazetecilere şunları söylemiştir:
“Siz bu gezintilerde benden istifade ettiğinizi sanıyorsunuz. Halbuki, beraber gezmekle ben sizden istifade ediyorum.
Demokratik hayata girdiğimizden beri yapılan devamlı propaganda, soysuz siyasî propaganda beni memlekette umacı gibi tanıttı. Yakın arkadaşlarım beni tanımışlardır. İnönü ile konuşulabilir, şakalaşılabilir; görüyorsunuz.
Siyasetçiler başlangıçta, iptidaî bir propagandadan meded ummuşlardır. Sizler beni tanıyorsunuz. Söylenenler hakkında hükmünüzü veriyorsunuz. Siyasî hayatta beni yakından tanıyan rakiplerim, arkadaşlarına daima “Aman, İnönü ile temas etmeyin, konuşmayın, yüz yüze gelmeyin” demişlerdir. Uzaktan beni arkadaşlarına diledikleri gibi tanıtmışlar, tanıtmak istemişlerdir.”
İnönü, sözlerine devamla demiştir ki:
“Önemli olan sizce şudur: Benim yaşıma geldiğiniz zaman, siyasî hayatın hangi merhalelerden geçip nereye geldiğini, tarih gibi, yaşamış olacaksınız. Gazeteci olarak çetin yaşama mücadelesi yapıyorsunuz; çetin siyasî mücadelelere şahit oluyorsunuz. Enteresan, müstesna bir hayatınız var.”
Gazetecilere, öğle üzerleri mutlak olarak dinlenmiye çalıştığını söyliyen İnönü, sözüne şunları eklemiştir:
“Daha 20 yıl yaşıyacağım. ‘hiç ölmiye niyetim yok’ diye yazın. Ölümü ölümden korkanlar düşünsün. Ölümden korkmadan çalışmak hayatta büyük bir merhaledir. İnsan bu merhaleyi kolay atlamaz.”
[Tamamlayıcı haber]
İsmet İnönü, gezisi sırasında gazetecilere, “Hakkımdaki menfî propagandalar, beni memlekete umacı gibi tanıttı, bütün arkadaşlarım beni anlamışlardır. İnönü ile konuşulabiliyor, şakalaşılabiliyor. Siz beni tanıyorsunuz, söylenenler hakkında hükmünüzü veriyorsunuz. Siyasî hayatta rakiplerimiz daima “Aman İnönü ile temas etmeyiniz, aman İnönü ile görüşmeyiniz” demişlerdir. Uzaktan beni onlara diledikleri gibi anlatmak istemişlerdir. Siz benim yaşıma geldiğiniz zaman, siyasî hayatımızın hangi merhalelerden geçip nereye geldiğini tarih gibi yaşıyacaksınız. Siyasî hayatın çetin mücadelelerine şahit oluyorsunuz” demiştir.
Daha sonra İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:
Soru: Bugünkü temaslarınızdan memnun musunuz? Alican’da katılmayı arzu ediyor mu?
Cevap: Görüştük, düşündük, Dinçer’e teklif ettim. Grubuna götürecek.. Alican da arzu ediyor.
Soru: Alican kendi bünyesinden ayrılan bağımsızlara itiraz etmiyor mu?
Cevap: Hiç itiraz yok. Birbirimizle iyi geçineceğiz, reform yapacağız, reform…
Soru: Reformları açıklıyabilir misiniz?
Cevap: Ziraî reform, toprak reformu, bir de ormanda yaşıyan köylülerin sıkıntısı, onların durumlarını hemen tetkike başlıyacağım. Bütün bunların gerçekleşmesi, grupların müspet karar almalarına bağlıdır. Bugün akşama kadar neticeler belli olabilir.
Soru: İçişleri Bakanlığı konusu bir anlaşmazlık yaratmaz mı?
Cevap: Henüz teferruata girmedik, henüz öyle esaslı bir mevzu yok.
Soru: Parti liderlerinin girmesini düşünüyor musunuz?
Cevap: Düşünüyorum.
Soru: C.H.P.’nin Başbakan Yardımcısına bir itirazları var mı?
Cevap: Hiçbir itirazları yok.
Kurucu Meclis Başkanı ve Eski Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Kazım Orbay’ı Hastane Ziyaretinde[363]
Başbakan ve C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü dün sabah mutad Çiftlik gezisine çıkmadan önce Gülhane Askerî Tıp Akademisine giderek, başarılı bir ameliyat geçiren Emekli General, Senatör Kâzım Orbay’ı ziyaretle “Geçmiş olsun” demiştir. İnönü’nün geldiğini gören Orbay “Paşam başarılarınıza dua ediyorum” demiş, İnönü de Orbay’a kendisini iyi gördüğü karşılığını vermiş ve birçok defa Orbay’ı yanaklarından öpmüştür.
Çiftlik Gezisinde İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[364]
C.H.P. Genel Başkanı İnönü dün Çiftlikte en uzun gezintisini yapmış ve karşılaştığı vatandaşlarla konuşmuştur. İnönü, kendisini görmiye gelen bir ailenin çocuklarını sevmiş, onlarla şakalaşmıştır. C.H.P. Genel Başkanı ve Başbakan İnönü bu arada gazetecilere “Beni vatandaşlar makamımda göremiyorlar, dağ başında da görmesin, olmaz” demiştir.
İnönü, Gazi Çiftliğinde bugüne kadar yaptığı gezilerin en uzunu olan dünkü gezisinde, kendisine “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” diyen bir gence şunları söylemiştir:
“Mühim mesele değil, ben eksik olmuşum olmamışım. Siz memlekete sahip çıkın, mühim olan budur.”
Koalisyon konusu
İnönü 67 dakika süren dünkü yürüyüşü sırasında gazetecilerle, bir çok konuda konuşmuş, onların çeşitli sorularını cevaplandırmıştır.
Alican’ın gazetelerde, koalisyona giriş şartlarıyla ilgili olarak yayınlanan haberler dolayısıyla ortaya atılan çeşitli sorulara şu karşılığı vermiştir:
“Hiçbirinin aslı yok, herkes bir şey söylüyor. Plânlamanın bütün sorumluluğu her bakanın üzerindedir. CHP’den de Başbakan Yardımcısı olacak tabiî. Bunu gerektiren 30 tane sebep var. Benim eksiğimi tamamlıyorlar, bu bile yeter sebep.
Şartlarda anlaşırsak derhal bir komisyon kuracağız. Sonra da hemen çalışmağa başlıyacağız. Kâfi derecede uzadı artık. YTP’nin ileri süreceği şartlar hakkında, her gazete başka yazıyor. Resmî bilgi elime gelmedikçe bu hususta bir şey konuşmam. Gruplarda türlü hava eser, ama netice başka türlü çıkar.”
İnönü, “Alican Feyzioğlu’nun hükûmete girmesini istemiyormuş” diyen bir gazeteciye de şu cevabı vermiştir:
“Bana söylemediler. Birbirimizle karşı karşıya gelince tatlı tatlı konuşuyoruz. Bizim kendi aramızda da istemediklerimiz olabilir. Buna rağmen oturup beraberce çalışmaya mecburuz.”
Kıbrıs konusu
İnönü, Kıbrıs konusunda ve Makarios’un tutumu hakkında yöneltilen sorulara karşılık olarak da şunları söylemiştir:
“Kıbrıs’ta bir Anayasa var. İlgili milletler hep beraber anlaşma yapmışlar, mukavele imzalamışlar. Uluslararasında böyle anlaşmalar kanun kuvvetindedir. Biz kanun devletiyiz.
Bizim iç meselelerimizde partilerimiz arasında ihtilâflarımız çoktur. Ama çok şükür Türk Milleti, dış politikada beraberdir. Bir tek kişi gibidir.
Çok defa Meclis’de de konuştuk: Bu dedikodulara, gazete beyanlarının hepsine doğru nazarı ile bakmamalı. Gazetede bir kelime mânayı değiştirebilir.”
Silâhsızlanma konusu
İnönü, silâhsızlanma konusundaki bazı sorulara cevaben de şunları söylemiştir:
“Silâhsızlanmayı herkes istiyor, biz de istiyoruz. Bakalım, kim yapabilecek? Muvaffak olmayı herkes temenni ediyor, ama muvaffak olacak babayiğidi arıyoruz.”
İnönü, Kennedy’nin ölümü bahsi açılınca da görüşlerini şu şekilde açıklamıştır:
“Büyük kayıp. Nadir insanlardan biri olduğu sabit oldu. Öldüğü zaman arkasında bu derece büyük teessür bırakan insanlar nadirdir.”
Bu sırada bir gazeteci “Bir Atatürk vardı, bir de Kennedy” deyince İnönü, “Başka başka insanlardı” cevabını vermiştir.
Komünizm akımları
İnönü memleketteki türlü akımlardan ve bu arada komünizm tehlikesinden bahsedilince de:
“Memlekette her türlü cereyan olabilir. Bizim görevimiz bunlarla uğraşmaktır.” şeklinde konuşmuştur.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri[365]
(...)
Durum hakkında bilgi vermek için geldim. Durum hakkında bilmediğimiz bir şey yok. Sayın Hasan Dinçer ile yüz yüze görüşüp bilgi almadım. Ama tebliğlerini biliyorsunuz, iştirak etmiyeceklerini bildirdiler.
Çiftlik Yürüyüşünde Gazeteciler ve Vatandaşlarla Yapılan Sohbette Değişik Konular Üzerine Söyledikleri[366]
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü dün sabah Gazi Orman Çiftliğinde mutad gezintisini yaparken, gazetecilerle, Çiftliğe gelen yurttaşlarla, Orman Araştırma Enstitüsünde çalışan öğrencilerle konuşmuş, şakalaşmıştır.
İnönü, bu arada, YTP’nin koalisyon şartlarını önceki gün hazırlayıp getiremediğini bildirmiş ve bu konudaki soruları “Şartları görmedikçe bir şey söyleyemem” şeklinde cevaplandırmakla yetinmiştir.
Koalisyon konusundaki gelişmelerle ilgili bir soruyu “Hava, düne göre bir bakıma ileri, hayli mesafe alındı. Bir bakıma da bilmiyorum ne olacak?” diye cevaplandıran İnönü, daha sonra şunları söylemiştir:
“Bakarsın anlaşmaya varılır, bakarsın görüşmeler kesilir, biter. Anlaşmaya dayanan her görüşme aşağı yukarı böyledir. Bugün, yarın ne olacaksa olacak..”
Korkmuşlar mı?
İnönü, çevresindekilere, önceki gün söylediği sözlerle ilgili olarak, “20 sene yaşayacağım dediğimden korkmuşlar mı?” diye sorduktan sonra, 34 yıldan beri şeker hastalığı bulunduğunu belirtmiş ve şunları söylemiştir:
“Tıpta nadir vakalardandır; bir ârıza yapmadan, bugüne geldim.”
Ölümden korkup korkmadığını sorduğu bir gazeteciden, “Korkmuyorum” karşılığını alınca, “Ufukta ölümü gördüğün zaman korkup korkmadığın anlaşılacak..” diyen İnönü, hekimler hakkında da demiştir ki:
“Doktorlar teskin eder, teselli eder, nadiren de tedavi ederler
Benim üzerimde herkes bir tahmin yapıyor. Bir de bana sorsalar ya canım..” şeklinde konuşan İnönü, gazetecilere, “Kimseyle benim kadar yüz göz olmadınız” dedikten sonra YTP’nin şartlarını gösteren muhtıranın Başbakanlığa gelip-gelmediğini öğrenmek üzere gönderdiği Özel Kalem Müdürü Necdet Calp’a, “Çabuk gel Necdet Bey, beni gazeteci arkadaşlarımın ellerine bırakma” demiş ve uzun bir kahkaha atmıştır.
Ormancıların sınavı
Bir fidanı incelemek için ilerlerken, gazetecilerle “Çimende yalnız ben yürüyeceğim. İstipdadı, istisnayı görüyor musunuz?” diye şakalaşmaya devam eden İnönü, Orman Araştırma Enstitüsünde çalışan öğrencileri, sedir ağaçları konusunda sıkı bir sınavdan geçirmiştir. Bu sınavdan kendisini kurtaramıyan Enstitü Müdürüne, bir sedir fidanını göstererek, cinsini soran İnönü, “Himalaya sediri…” karşılığını alınca “Atlantica olmasın? Git bakalım yanına, kartında ne yazıyor, oku..” demiştir. Bunun üzerine sedir fidanının yanına giden müdür, gerçekten Atlantica yazısını görünce şaşırmış ve “Paşam, sularken kartını değiştirmiş olmalılar” demek zorunda kalmıştır.
İsmet İnönü, Orman Çiftliğinden ayrılırken, ağaç sevgisi ile ilgili olarak şunları söylemiştir:
“Ağaçla tanışabilmek çok zevkli bir şeydir; insan hiç yorgunluk hissetmez. Dalı ile, yaprağı ile meşgul olunca vaktin nasıl geçtiğini bilemezsin.”
Çiftlik Yürüyüşünde Kıbrıs’taki Gelişmelerle İlgili Bir Soruya Verilen Yanıt[367]
İnönü, Çiftlik’teki sabah yürüyüşü sırasında Kıbrıs konusunda, Basın Müşavirinden bilgi almış ve daha sonra gazetecilerin bu konudaki sorularını cevaplandırarak şunları söylemiştir:
“Çok esef verici bir hâdise. Bir kazadır oldu. Ümid ederiz ki, süratle, sükûnetle geçer.”
Genelkurmay Başkanlığındaki Toplantıdan Sonra Kıbrıs’taki Gelişmelerle İlgili Söyledikleri[368]
Toplantıda Kıbrıs meselesini konuştuk. İki cemaat, Kıbrıs’ta birbiri aleyhine fena halde tahrik edilmiş gözüküyor. Herkes sükûneti iade etmeye çalışıyor. Hâdiselerin ciddî mahiyette olduğu anlaşılıyor. Sükûneti sağlamak ve Kıbrıs’ta asayişi iade etmek için gerekli bütün tedbirler düşünülüyor. Politik alanda tedbirler almağa çalışıyoruz.
CHP Ortak Grup Toplantısında Hükümet Kuruluşuna İlişkin Yapılan Konuşma[369]
CHP Ortak Grubu dün saat 17’de yaptığı olağanüstü toplantıda CHPBağımsızlar Hükûmetinin kurulması yolunda Genel Başkan İsmet İnönü’ye yetki vermiştir. Dün bu karar alınmadan önce bir konuşma yapan İnönü demiştir ki:
“Şimdi CHP olarak Bağımsızlarla birlikte hükûmet teşkil ederek vazifeye devam etmek veya çekilmek kararından birini seçmek durumundasınız. Ricam şudur: Gerek iç, gerek dış politikada memleket nazik bir durumdadır. Memleket uzun bir müddetten beri hükûmetsiz kalmıştır. Bu durumda mesuliyet sahibi insanlar olarak hükûmeti kurmak vazifesinden çekinmiyelim. Bu kararı teklif ediyorum. Kabul ederseniz yepyeni bir hükûmetle geçen Grup toplantısında açıkladığım program mahiyetindeki zihniyetle Meclis’in itimadını almaya çalışırız.”
İnönü konuşmasının başında geçen Pazartesinden beri hükûmet kurma yolundaki çalışmalarını safha safha anlatmış, vazife teklif ettiği partilerin bu vazifeyi kabulden neden kaçındıklarını geniş olarak izah etmiştir.
Çiftlik Yürüyüşünde Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[370]
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İnönü, dün Çiftlik’te yaptığı mutad yürüyüş sırasında, koalisyon konusunda fikrini soran gazetecilere:
“Koalisyon bitti görünüyor. Fevkalâde bir şans olursa ümit o zaman olur” cevabını vermiştir.
İnönü, azınlık hükûmeti konusunda ne düşündüğü sorulunca da “O ikinci şık” demekle yetinmiş, hükûmet buhranı konusundaki bir soru üzerine ise:
“Buhranın aslı aylardır devam ediyordu. Resmî şekli 20 gündür” şeklinde konuşmuştur.
Güzel mantık
İnönü, YTP’lilerin şartları konusunda gazeteciler tarafından yöneltilen sorular dolayısiyle şunları söylemiştir:
“Dün gece saat 23.00’e doğru şartlarını verdiler. Tutumlarını henüz bilmiyorum. Bizim tutumumuz belli. Son tutumları nedir ona bakalım. Bir toplantı yapıyorlar, koalisyona girmeye karar verdik diyorlar. Bir toplantı yapıyorlar koalisyona girmeyi görüşüyoruz diyorlar.
Eğer duyduğum doğru ise, YTP Grubunda konuşurlarken, İnönü yaşlandı, geçti artık demişler. Bir başkası da hem yaşlı diyorsunuz, geçti diyorsunuz, hem de adam yardımcıya ihtiyacım var deyince olmaz diyorsunuz demiş. Güzel mantık. CHP’den bir Başbakan Yardımcısı olması için geçen gün 30 sebep var demiştim. Bu 31 inci sebep işte.”
İnönü daha sonra “YTP’liler iki şart üzerinde israr ediyorlarmış” diyen gazetecilere “İsrar etsinler bakalım” karşılığını vermiştir.
İnönü Çankaya’da
İnönü Çiftlik’teki gezintisinden sonra Çankaya’ya gitmiş ve Devlet Başkanı Gürsel’le görüşmüştür. İnönü Çankaya’dan ayrılırken gazetecilere şunları söylemiştir:
“Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştüm. İç ve dış siyasî durum hakkında bilgi verdim. Görüşmemiz durum üzerinedir. [Görüşmemiz] Devlet Başkanının haberdar etmek [ve] vaziyeti incelemek sayılabilir.”
Başbakanlıktan Ayrılırken Kıbrıs Sorunu ile İlgili Söyledikleri[371]
Başbakanlıkta dün sabahtan itibaren Kıbrıs konusunda çalışmalar yapan ve haftalardan beri ilk defa mütat Çiftlik gezintisini yapmıyan Başbakan İnönü, dün saat 14.15’te Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilere “Kıbrıs’tan mütemadiyen fena haberler geliyor. Her meselenin hâl çaresini düşünüyoruz” demiştir.
Çankaya Köşkünden Ayrılırken Kıbrıs Sorunu ile İlgili Söyledikleri[372]
(...)
Başbakan İnönü Çankaya’dan ayrılırken gazetecilere şunları söylemiştir:
“Dışişleri Bakanı Elçilerle görüştü. Kıbrıs’taki vaziyeti takip ediyoruz. Vuruşmayı durdurmak için müttefikler arası tedbirler alınmasını istiyoruz. Durum vahametini muhafaza ediyor.”
Kıbrıs Sorunu Üzerine Ankara Radyosunda Yapılan Konuşma[373]
Sevgili vatandaşlarım,
Cumhuriyet Hükûmetinin Başbakanı olarak size hitap ediyorum.
Günün en mühim meselesi Kıbrıs’ta birkaç günden beri cereyan eden hâdiselerdir. Bunlar umumî efkârımızda derin teessür ve heyecan uyandırmıştır.
Bu umumî heyecanı hükûmet hissetmiş ve vazifesindeki önem ve ağırlık daha ziyade artmıştır. Hükûmet memleketin hakkını, soydaşlarımızın korunmasını, taahhütlerimizin ve ittifaklarımızın sadakatle hudutları içinde kalınmasını temin etmek için büyük gayret ve dikkat göstermektedir.
Kıbrıs’taki olaylar esnasında yaralılar ve can kayıpları vardır. Bu zaiyatın bir tanesi bile çok üzüntü verecek ehemmiyettedir. Hepsinin miktarını doğru olarak bilmiyoruz.
Antlaşma hükümleri ve hukuk nizamı içinde gösterdiğimiz gayret ve teşebbüs teminatçı olan üç müttefik devletin müşterek çalışmasını sağlamıştır. Durum bu suretle esasından emniyetle idare edilecek yeni bir şekil almıştır. Bu idarenin Kıbrıs’ta asayişi koruyacağını ve bugün için ve gelecek için isabetli tedbirleri bulmaya yardım edeceğini kuvvetle ümit ediyoruz. Şimdi Kıbrıs’ta mahallî idare ile teminatçı üç devletin temsilcileri yan yana çalışmaktadırlar. Teminatçı devletlerin kuvvetleri bir İngiliz Generalinin kumandasında ve Kıbrıs’ın polis ve jandarması kumandanı olan İngiliz Generalinin emrindedir.
İki günden beri sükûnet vardır. Karışıklık havasının süratle zail olacağını ümit ediyoruz.
Memleketimiz içinde hükûmete gösterilen güven ve desteğin minnettarıyız. Bütün vatandaşlarımızdan, hükûmetin vazifesini yapacağına inanarak memleket içinde herhangi bir uygunsuz asayişsizliğe kesin olarak mahal vermemelerini isterim. Bu sözlerim sivil ve asker asayişten mesul olan bütün makamlara kesin talimat mahiyetindedir. Halkımızı ve resmî makamlarımızı uyarmak isterim ki, türlü kaynaktan gelen karıştırıcılar ve bozguncular vatanı tehlikeye düşürecek her türlü fesat hareketlerini körüklemeye çalışabilir ve halkımızın asil heyecanını istismar etmek isteyebilirler. Bunlar her kılığa, her mesleğe girebilirler. Bunların tahriklerine kesin olarak ve en şiddetli kanunî kuvveti kullanarak meydan verilmemelidir.
Haklı vaziyetinden, vazife görmek iradesinden emin olan millete ve hükûmete bugün yapılacak en kıymetli yardım memleket içinde huzuru muhafaza etmektir.
Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Kıbrıs Sorunu ile İlgili Söyledikleri[374]
Başbakan, Gürsel’le görüştükten sonra gazetecilerle konuşmuş ve bir soru üzerine “Kıbrıs’a asker çıkartmak gibi bir konu olmadığını” söylemiştir.
Başbakan, Gazetecilere daha sonra şunları söylemiştir:
“Sayın Cumhurbaşkanı ile iç ve dış durumu görüştüm. Görüşmem daha ziyade bilgi vermek içindi. Kıbrıs’ta esaslı bir değişme yok. Teminatçı devletler durumun normale dönmesi için çalışıyorlar. Sabırlı olarak ve alınan eksik haberleri mübalağa etmeden beklemek lâzımdır.”
ODTÜ Çevresindeki Yürüyüşte ve Başbakanlıktan Çıkarken Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sorulara Verilen Yanıtlar[375]
Başbakan İsmet İnönü dün sabah Ortadoğu Teknik Üniversitesi çevresinde yaptığı mütad gezinti sırasında Başpiskopos Makarios’u daha önce ikaz ettiğini açıklamıştır. İnönü:
“Makarios Ankara’ya geldiğinde o zamana kadar takip ettiği siyasetin yanlış olduğunu, o emellerden vazgeçmesi gerektiğini kendisine söylemiştim” demiştir.
Başbakan, gene bu konuşmaya âtıfla şunları ilâve etmiştir:
“İsrar ettiği zihniyet bugün yalnız kendisine zarar vermekle kalmamış, tehlikeli bir durumun doğmasına da sebep olmuştur.”
İnönü bir sohbet içinde ifade ettiği fikirlerini konunun çeşitli yönlerine teşmil etmiş ve heyecanlı taleplere cevap olarak şunları söylemiştir:
“Olaylar gerçek değerleriyle mahiyetleriyle muhakeme edilmeli ve değerlendirilmelidir. Bunu yapabildiğimiz takdirde işin içinden muzaffer çıkmış sayılırız.”
Başbakan bu arada bazı aşırı teşvikleri de tahlil etmiş ve:
“Etraf, harb tecrübesinin ne olduğunu bilmiyor. Harblerde her haber birbirini nakzeder. Onun için durum değerlendirmesini dikkatli yapmak lâzımdır. Tahriklere kapılmamalıdır. Gayretimizi, sükûnun tesisi noktasında toplamalıyız. İstanbul’dan ziyarete gelen bir gençlik heyetine de aynı şeyleri söyledim. Hâdiselerin tahlilinde soğukkanlılık esastır” demiştir.
(…)
Saat 17.00’ye kadar Başbakanlıktaki makamında çalışan İnönü, çıkışında kendisini kapıda bekleyen gazetecilerin sorularını cevaplandırmıştır.
“Hükûmet Kıbrıs konusunda bizim vatandaşlarımızın haklarını koruyacak tedbirleri temin ediyor. İhtiyaca göre bu tedbirler değişik olur. Ümidimiz bu politikayı yürütebilmek, sükûnu tesis etmektir” demiştir.
Bakanlar Kurulu Toplantısından Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri[376]
(...)
Başbakan İsmet İnönü basın mensuplarının “Yunanistan bize bir nota vermiş” şeklindeki sözlerine karşılık şunları söylemiştir:
“Tamamen aksine, Yunan Başbakanından bana bir malûmat veriliyor. Takip ettiğimiz politika ve kendi halkımıza yaptığımız tavsiyelerin takdir edildiğini, benim radyo beyanatımın ümit ve sükûnet verdiğini söylüyorlar. Kıbrıs’ta emniyet ve huzurun teessüsü için bizimle beraber işbirliği yapmak arzusunda oldukları anlaşılıyor. Türk-Yunan dostluk ve ittifakının Kıbrıs İdarecilerinin hataları yüzünden haleldar olmaması lüzumuna işaret ettim. Aramızda görüş birliği olduğu anlaşılıyor. İki hükûmetin hem kendi içlerinde hem Kıbrıs’ta huzurun teessüsünü temin etmiş olduklarını müşahade etmiş oluyoruz.
Yunan Sefirinin görüşmesi, Kıbrıs’ta emniyet ve huzurun teessüsü için Yunan Hükûmetinin iyi niyetle ve dostane münasebetlerimizi korumak arzusuyla yapıldığı kanaatini bende hasıl etmiştir.”
İnönü, Kıbrıs Hükûmetinin ve Makarios’un tutumu hakkında sorulan bir soruya da şu cevabı vermiştir:
“Mevcut eksiklerin birden bire düzelmesi mümkün değildir.
Üçlü idarenin tabiî çok eksikleri var. Eksiklerin tamamlanacağını ve huzurun teessüs edeceğini tahmin ediyorum. Durumu dikkatle takip ediyoruz. Çalışmalarımız muhatap buluyor, zemin buluyor ve emniyetsiz halin düzeleceğine ümit veriyor. İngiliz Komutanı Kıbrıs’da Türk liderleriyle görüşüyor. Tarafların dertlerini dinliyor. Tedbir alınması için çalışıyor. Bunlar müspet gayretlerdir. Güvenle bütün bu çalışmaları karşılamak imkânı var. Güvenle karşılamak, gayretlerin semere vermesi için lâzım olan ilk şartlardır.”
İnönü daha sonra liderlerle yaptığı görüşme hakkında da bilgi vermiş ve şunları söylemiştir:
“Liderlerle görüştüm, hükûmetin tedbirlerini çok eksik buluyorlar. Hiç olmazsa durum hakkında bildiklerimizi kendilerine anlattım. Durum hasıl oldu. Verdiğim bilgiyi iyi niyetle değerlendireceklerini ümit ediyorum. Mütemadiyen Kıbrıs’da huzurun tesisi için her tedbiri aramaya bulmaya çalışıyoruz.”
Kıbrıs’taki Olaylarda Yaralananları Hastane Ziyaretinde Söyledikleri ve Hastane Defterine Yazılanlar[377]
(...)
“Bize silâh verin her şeyi hallederiz. Yapılan öyle çoktur ki, anlatılması imkânsızdır. Doğru söylüyorum.”
Bu sözler üzerine İnönü: “İnanıyorum, inanıyorum” demiştir.
(...)
İnönü, daha sonra diğer yaralılarla da özel olarak ilgilenmiştir. Basın mensuplarının sorularına cevap olarak İnönü, “Istırap içindeler. Her facianın manzarası böyledir. Anlattıkları baştan aşağı ehemmiyetli şeyler” demiş ve hastanenin defterine şunları yazmıştır: “Sıcağı sıcağına, hâdiselerin akabinde bir şey söylemeye heyecanım mânidir. Bunlara bir mesul şahıs olarak hâl çaresi bulmaya çalışacağız ve bulacağız.”
Çiftlik Yürüyüşünde Yeni Yıl, Kalkınma Planı ve Kıbrıs Konusunda Gazetecilere Söyledikleri[378]
Başbakan, 1964 yılının ilk günün de Çiftlik’te yaptığı günlük gezintisinde, “1963 yılının en önemli olayı nedir? 1964 yılını nasıl karşılıyorsunuz?” şeklinde sorulan bir soruya karşı şunları söylemiştir:
“1963 yılı baştan aşağı önemli olaylarla geçti. Bu olayların en önemlisi, 5 senelik plânın ilk tatbik senesi oluşudur. Plân, Meclis ve uygulama olarak, mühim bir tecrübe devresidir. En ehemmiyetli buhranları da sene sonuna doğru geçirdik iç politika olarak. 1964 senesine siyasî hayatımızda çetin tecrübelerden sonra geçmiş olduğumuzu zannediyorum. Sorumluluk ve ödev duygusu, bir tekâmül merhalesi kestiyse ve hepimiz siyasî hayatın idarecileri olarak istifade etmek istersek, 1964’ün ufukta görünen güç ödevlerini başarı ile geçirebiliriz. 1964 senesi, çetin olduğu kadar verimli olan millet ödevleri ufukta görünerek gelmiştir. Ciddî bir vazife duygusu ile ve milletçe bunu başarı ile geçirmek, şu anda bize hâkim olan başlıca duygudur. 1964 güç bir sene olacak. Bunu başarı ile geçirmek, hepimize hâkim olan ödev duygusudur. Vatandaşlarıma 1964 yılında iyi dileklerimi sunarım.”
Başbakan Kıbrıs konusunda da şunları söylemiştir:
“Önümüzde, Kıbrıs’taki dâvamıza karşı ödevlerimiz durmaktadır. Bu dâvayı, haklı çerçevesinde huzura ve başarıya ulaştırmak için kesin kararımız ve sarsılmaz irademiz vardır. En kuvvetli mesnedimiz, haklı olduğumuza yürekten, ciddî olarak inanmamız ve bu hakkımızı her insaf sahibine anlatabilecek kadar sağlam görmemizdir.”
Hükümetin Güvenoyu Alması Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[379]
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Bağımsızlarla beraber kurduğu hükûmetin güven oyu almasından sonra Büyük Atatürk’ün huzurunda saygı duruşu.
4 Ocak 1964 İsmet İnönü
Çiftlik Yürüyüşünde Gazetecilerin Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar[380]
Gayet neşeli olan ve sık sık gazetecilerle şakalaşan İsmet İnönü, Kıbrıs konusunda, “Nispeten bugünkü durumdan memnun değil misiniz?” sorusuna “Tabiî, âsayiş teessüs etti mi işler kolaylaşır” cevabını vermiştir. Daha sonra, Rumlar’ın Türkler’e götürülen erzak kamyonlarının yollarını keserek talan ettikleri haberi verilince “Alınan haberler mevsuk kaynaklardan olmalı. Böyle bir haber almadım” demiştir.
Londra Konferansının ne zaman başlıyacağı sorusuna da İnönü, “Emniyet teessüs ettikten sonra konferans başlamalıdır. Bunu arzu ediyoruz” cevabını vermiş ve sorular bundan sonra iç politikaya intikal etmiştir.
İç politika
“Güven oyu aldıktan sonra kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” sorusuna gülerek “Ağır bir yük altında hissediyorum” diye cevap verdikten sonra İnönü, CHP’lilerin Millet Meclisi’ndeki sayısının 175 olduğunu, bunlardan birinin Meclis Başkanı olması sebebiyle oya iştirak edemediğini, geriye kalan 174 milletvekilinden ise 172’sinin oya katıldığını belirterek “Aslında görülmemiş bir topluluk yaptık 174’ten 172’sini toplıyabildik” demiştir.
Oya katılmayan iki milletvekili hakkında ne düşündüğü sorulduğunda da İnönü gülerek, “Siz ne düşünüyorsanız ben de öyle düşünüyorum” demiştir.
Müteakiben İnönü, her gün demeç vermenin ve konuşmanın doğru olmadığını, gazetecilerle bu gezileri sırasında çok açık konuştuğunu, anlattığı hâtıraların bile başka başka tefsir edildiğini kaydederek, bundan böyle kendisinden beyanat istenmemesini söylemiştir.
Bu sırada gazeteciler “Fakat Paşam günler normal değil, söyleyeceğiniz tek bir kelimenin bile efkârı umumiyede önemi var” deyince İnönü şu cevabı vermiştir:
“Türkiye’de günler daima böyledir.”
Yabancı Hükümet Başkanlarına Gönderilen Kıbrıs Konulu Mektup[381]
Başpiskopos Makarios tarafından bütün Devlet Başkanlarına hitaben, Kıbrıs olaylarının hakikî veçhesi hakkında Dünya umumî efkârını yanlış yola sevk etmek, Ada’daki kargaşalık ve dehşet havasını sahte ithamlarla örtbas etmek gayretiyle bir demeç yayınlandığını, basındaki haberlerden öğrenmiş bulunuyorum.
Bunun için durumu bizim gördüğümüz şekilde açıklamak lüzumunu hissettim. Görüşümüzün tarafsız herhangi bir müşahitçe de paylaşılacağına inanıyoruz ve bu maksatla, muhtelif milletlerarası topluluklarda, tarafsız tahkik heyeti teşkili temennisini ileri sürdük.
İmha plânı
Kıbrıs’taki Türkler’i, kendilerine Anayasanın verdiği haklarını tanımamak hususundaki sistemli bir direnme ile ürkütme teşebbüslerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, Kıbrıs’lı Rumlar, bir Türk kadın ve erkeğin vahşiyane öldürülmesine varan bir tedhiş kampanyasına başladılar. Bu cinayetler, Kıbrıs’taki Türk topluluğunu topyekûn imhaya hedef tutan tasarlanmış bir plânın varlığını ispat eden zincirleme olayların başlangıcı oldu. Bu plân, kadın-erkek, yaşlı-genç ve çocuk ayırmaksızın insafsızca uygulanan bir tertiptir.
Tepeden tırnağa, silâhlı yirmi bin kişiden meydana gelen tedhişci EOKA teşkilâtına, Kıbrıs Hükûmetinin Rum unsurlarınca yardım ve yardakçılık da edildiği cihetle hukuk düzeni tamamen çökmüş bulunan Ada’da hukuk ve nizamın ifadesi için mevcut anlaşmalara dayanılarak Türkiye, Birleşik Krallık ve Yunanistan hükûmetlerince girişilen üçlü harekete rağmen bu topyekûn imha faaliyeti, Türk toplumunu elân tehdit etmektedir. Filhakika, Lefkoşe’de nisbî bir sükûnet mevcut gibi görünüyorsa da Ada’nın diğer kesimlerinden ve bilhassa köylerden haber alınamamaktadır.
Noel gecesi
Hâdiselerin başlangıcından beri, Türkiye, Kıbrıs antlaşmalarını derpiş ve garantör devletlere vazife olarak tevcih ettiği bütün yolları ve imkânları denemiştir. Şöyle ki, Türk Hükûmeti 21 Aralık gününden beri iki topluluk liderlerini ve Kıbrıs Hükûmetini zedelenen barışı yeniden kurmaya tekrar davet etmişti. Başpiskopos Makarios tarafından bu müsademenin durdurulacağına dair bir vaad yapılmış olduğu halde –ki böyle bir vaad hâdiselerin hakikî menşeini aydınlatmak bakımından çok mânidardır– cinayetler, kundaklamalar, mezalim devam ederek Noel gecesi son haddine varmıştır.
Türk Hükûmeti, öte yandan, birleşik Krallık ve Yunan hükûmetlerinden Kıbrıs’lı Türkler aleyhine girişilen bu katliâmın durdurulması için Lefkoşe’de gerekli tedbirlerin alınması hususunda yardım talebinde bulunmuştu.
Tükenen imkânlar
Diplomatik yollardan Kıbrıs Hükûmeti nezdinde yapılan üçlü teşebbüste, maalesef müsbet bir sonuca ulaşılamamıştır. Bunun üzerine Türk Hükûmeti, metni ilişikte sunulan garanti antlaşması muvacehesinde diğer iki garanti veren devleti, Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplulukları arasında ateş kesilmesini sağlamak için yapılacak teşebbüste kendisiyle birlik olmaya davet etmiştir. Bu davete müsbet bir cevap alınamamıştır. Böylece, müşterek kullanılabilecek imkânlar tükenmiş, fakat kanlı olaylar sürüp gitmekte ve Türkler’in kayıpları her geçen saat mütemadiyen artmakta olduğu için Türkiye, garanti antlaşmasının dördüncü maddesi hükmü dairesinde tek başına müdahale hakkını kullanmaya karar vermiştir.
Üçlü müdahale
Bütün bunlara rağmen, Türk Hükûmetinin müdahalesi sadece bir harekete, garanti veren devletler haberdar edilmek suretiyle, 25 Aralık 1963 günü saat 14’de 5 jet uçağının dehşete düşmüş Lefkoşe şehri üzerinde bir ihtar uçuşu yapmasına inhisar etti. Bu uçuşun ertesi günü, Başpiskopos Makarios, aynı garanti antlaşmasına dayanan ve 25 Aralık günü garanti veren üç devlet tarafından kararlaştırılmış olan üçlü bir müdahaleyi kabul etmiştir.
Türk Hükûmetince, çeşitli resmî bildirilerde de ilân edildiği gibi, Ada üzerinde bu uçuştan başka herhangi bir uçuş yapılmadığı gibi, Ada’nın karasularına tecavüz teşkil eden herhangi bir deniz harekâtında da bulunulmamıştır.
Disiplinsiz unsurlar
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında imzalanmış olan ittifak antlaşması hükümleri gereğince Kıbrıs’a yerleştirilmiş bulunan Türk askerî birliği, ancak Türk memurlarının ailelerinin toptan yok edilmekten kurtulmak için sığındıkları Türkiye Büyükelçiliği binasına da ateş edilmesinden sonra harekete geçmiş ve yeni bir mevzi almıştır. Türk birliğinde görevli operatör doktorun eşi ve üç çocuğunun evlerinin banyosunda soğukkanlılıkla ve hunharca öldürülmesi ve Kıbrıs’lı Rum tedhişçilerin Yunan birliğine mensup bazı disiplinsiz unsurların da yardımı ile ağır silâhlar kullanmaya başlamaları, Türk kuvvetlerinin nefis müdafaası zorunda kalabileceklerini açıkça ortaya koymuştur. Bu noktada, şunu en kesin şekilde belirtmek isterim ki, şu âna kadar Kıbrıs’taki Türk birliğince tek bir mermi atılmamış, bu birliğe ait herhangi bir silâh hiçbir yerde, hiçbir surette kullanılmamıştır. Esasen, böyle bir iddiada bulunmaya Başpiskopos Makarios bile cüret edememiştir.
Türk birliğinin görevi
Türk birliği, şimdi bir İngiliz Generalinin komutası altındadır ve üçlü harekât plânı gereğince üzerine düşen ödevi yerine getirmektedir. Verilen emir ve komutalara itaat etmediği, karşı koyduğu yolundaki iddialar, her türlü asıl ve esastan uzak olup, katiyen bir değer taşımamaktadır. Türk Hükûmeti böylece bugüne kadar Kıbrıs antlaşmalarının kendisine yüklediği vazifelerin ifasından başka bir insiyatif almamıştır. Bu vazifeler ise, münhasıran Ada’da barış ve sükûnun teessüsünü teminden ibarettir.
Adaletin tecellisi için
Bu vesileyle, Türkiye’nin insan hakları ilkelerine, Devletler Hukuku kurallarına ve özellikle serbestçe aktedilmiş antlaşmaların kutsallığına sıkı sıkıya bağlı olduğunu tekrarlamak isterim. Bu çeşit antlaşmaların Başpiskopos Makarios idaresince ihlâlidir ki, bugün Kıbrıs’ta hüküm süren feci durumu doğurmuştur.
Adaletin ve aklıselimin tecellisi için, Türkiye’nin yaptığı çağrıların, insanlık haysiyeti ve hukuk nizamının üstünlüğüne inanmış bütün barışsever ülkelerce en geniş bir desteğe mazhar olacağına inanıyorum.
Saygılarımla.
İsmet İnönü
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Çiftlik Yürüyüşü ve TBMM Bütçe Komisyonunda Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sorulara Verilen Yanıtlar[382]
(...) Bir saat kadar yürüyen İnönü, bu arada kendisine sorulan “Londra Konferansında Kıbrıs’ta Federal bir devlet kurulması veya taksim fikirleri bir çare olarak kabul edilebilir mi? Rauf Denktaş bunları bir hâl çaresi olarak kabul ediyor, siz ne dersiniz?” sorusunu cevapsız bırakmış, Türk tezinin ne zaman açıklanacağı sorusuna ise “Konferans başlayınca açıklarız” cevabını vermiştir. “En mühim mesele emniyettir. O bir defa teessüs etsin bakalım” diyen İnönü, Orman Araştırma Enstitüsü personelinin çocukları ile de şakalaşmıştır. İlkokula devam eden çocuklar İnönü’ye “Kıbrıs’a ne zaman gideceğiz?” diye sorunca gülerek: “Siz ne zaman davranırsanız” cevabını vermiş, fakat küçükler de hemen “Biz gitmeye hazırız” demişlerdir. Bunun üzerine İnönü: “Hazır mısınız? Aferin öyle ise size” demek suretiyle bu bahsi kapatmıştır.
(...)
Öte yandan İnönü, Karma Bütçe Komisyonunda Savunma Bakanlığı bütçesinin müzakereleri sırasında Kıbrıs meselesinden bahsetmiştir. İnönü, Aydın Milletvekili Hilmi Aydınçer’in, “Yabancı ajanslara göre Kıbrıs’a 1200 İngiliz paraşütçüsü ve 800 topçu eri çıkarılmış. Bu, anlaşmalara göre yapılıyorsa, neden biz de takviye göndermiyoruz? Kıbrıs bir İngiliz müstemlekesi olmak istikametindedir. Ada’daki Türk Birliğinin görevi nedir? Olaylar sırasında zayiat vermiş midir?” şeklindeki konuşmasına şu cevabı vermiştir:
“Türk Birliğince veya bu birliğe karşı tek kurşun atılmadı. Bu konuda, gerekirse gizli bir celsede, bu beyanın ne dereceye kadar doğru olduğunu görüşelim.”
DPT Danışma Kurulu Toplantısını Açış Konuşması[383]
Kıymetli Arkadaşlarım,
Kalkınma Plânı ve yıllık programların uygulanmasıyla ilgili meseleleri görüşmek üzere toplanmış bulunan Danışma kurulunu açıyorum.
Keyfi davranışlara son vermek
İktisadi, sosyal ve kültürel hayatımızla ilgili, keyfi ve rastgele davranışlara son vererek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen Birinci Beş Yıllık Kalkınma Plânının yürürlüğe konmasıyla 1963 yılı başından beri Plânlı Kalkınma dönemine girmiş bulunuyoruz. Birinci Plân döneminin ilk uygulama yılını, ilk yılda karşılanması bir bakıma normal sayılabilecek güçlükleri de yenmiye çalışarak, başarıyla kapadık.
Daha başarılı sonuçlara
Programımızda da belirttiğimiz gibi, bütün meselelerimizin çözüm yolunu, Kalkınma Plânının her alanda, bütün gerekleriyle ve tam olarak uygulanmasında gören bir hükûmet olarak; bu yıl ve gelecek yıllarda, daha da başarılı sonuçlara ulaşmamız gerektiğine ve bunun mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu amaçla, çalışmalarımızı, geçen yıl gerçekleştirmek imkânını bulamadığımız, toprak reformunu gerçekleştirmek, vergi reformu çalışmalarını plândaki ilkelere uygun olarak tamamlamak, idarede ve İktisadî Devlet Teşekküllerinde gerekli yeniden düzenlemeyi gerçekleştirmek konularında yoğunlaştıracağız. Hükûmet olarak, Plânın tam olarak uygulanmasını ve hedeflerine ulaşmasını sağlıyacak bütün şartları hazırlamak en önemli görevimiz olacaktır.
Burada önemli bir noktaya işaret etmek isterim.
Geçen yıl uygulamayla ilgili olarak karşılaştığımız güçlüklerin ve ortaya çıkan aksaklıkların, bu yıl ve gelecek yıllarda tekrarlanmaması ve daha kolay yenilebilmesi; edinilmiş tecrübelerin en iyi şekilde değerlendirilmesiyle mümkündür.
Danışma Kurulunu meydana getiren ilim adamlarımızla çeşitli devlet daireleri ve kurumlarının yüksek derecedeki idarecilerinin, özel sektörün, işçi ve esnaf teşekküllerinin seçkin temsilcilerinin, bilgi, görgü ve tecrübelerinin ışığını, toplantının gündeminde yer alan konular üzerine tutacaklarına eminim. Burada varılacak sonuçların da yardımıyla, yıllık programların uygulanmasında kendilerine görev verilen bütün daire ve kuruluşların, kendilerine düşeni yapmaları halinde, tam bir uygulamaya ulaşabileceğimize inanıyorum.
Plânın uygulanmasıyla ilgili önemli bir başka konu olarak, toplamı memnunluk verici bir seviyede olan özel sektör yatırımlarının, sektörlere dağılım bakımından plânın yatırım hedeflerine yöneltilmesi meselesine dikkatinizi çekmek isterim. Danışma Kurulu çalışmalarının bu konuda da faydalı sonuçlar vereceğini umuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Danışma Kurulu çalışmalarının, plân ilke ve hedeflerinin tam olarak gerçekleşmesi yolunda başarılı olmasını diler, hepinizi saygı ve sevgiyle selâmlarım.
Günlük Yürüyüş Sırasında Kıbrıs Konulu Londra Konferansına İlişkin Söyledikleri[384]
(...) Bilâhare İnönü’nün gezisi gazetecilerle beraber devam etmiş ve gezi sırasında günün tek siyasî konusu olan Londra Konferansı hakkındaki soruları İnönü şu iki cümle ile cevaplamıştır:
“Mühim bir konferans. Hep onunla meşgulüz.”
Vergi Reformları ve Tarımsal Vergi Konulu Radyo Konuşması[385]
Sevgili Vatandaşlarım,
Hükûmet olarak vergiler konusundaki çalışmalarımızı bitirmiş bulunuyoruz. Tekliflerimizi Büyük Meclis’e sunmak üzere hazırladık. Bunlardan sizi haberdar etmeyi vazife biliyorum. Bu yıl Türkiye, geçen seneye nisbetle bir milyar lira fazla vergi ödeyecektir. Bu parayı tam olarak vergi ödeyenlerden veya vergi ödemeye kudreti olmayanlardan değil, kudreti olanlardan ve vergi ödemeyenlerden alacağız.
Sizlere durumu açık açık anlatacağım. 1964 kalkınma plânında devlet sektörü ve özel sektör için 11 milyar liralık yatırım vardır. Bu hacimde bir yatırım Türkiyemizin tarihinde görülmemiştir. Önümüzdeki sene bu hacim daha da artacaktır. Bu, hepimizin arzuladığımız müreffeh, mamur ve mesut Türkiye’ye ulaşmanın tek yoludur. Bunu başarmak mecburiyetindeyiz. Bunu başaracağız.
11 milyar liralık yatırımın devlet sektörüne düşen hissesi 6 milyar liradır. 1964 Bütçesinde bunu temin etmek için 1 milyar liraya yakın eksiğimiz vardır. Devletin sorumluları olarak uzmanlarla birlikte oturup bunun üzerinde uzun boylu çalıştık. Hedefimiz hem bu senenin eksiğini, hem gelecek senelerin gelişmesini sağlayacak temelleri kurmak oldu. Bir defa bu temeller kurulduktan sonra memleket olarak ilerlememizi hiçbir şey aksatmayacaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Bir hususu hepimizin bilmemiz lâzımdır. Plânlı kalkınmanın istediği malî takatin iç kaynağını biz milletçe, vergilerimizle ödeyeceğiz. Bunu her zaman söylüyoruz.
Dışardan kalkınma için alacağımız yardımları saylayabilmek, yani kalkınmamızı hızlandırabilmek için önce kendi bütün imkânlarımızı seferber etmemiz şarttır. Biz vergi vermiyeceğiz, vatandaşları vergi veren memleketler bize yardım yapacaklar! Bunu hayal dahi etmek mümkün değildir. Kendi imkânlarımızla bulmamız lâzım gelen gelirin sağlanmasına bütün vatandaşların, güçleri nisbetinde yardımcı olmaları bir kesin zarurettir. Halbuki bunun icabı Türkiye’de yerine getirilmemektedir. Türkiye’de geniş bir vergi kaybının bulunduğunu herkesin bilmesini isterim. Bunun Hazineye verdiği zarar her türlü tahminin üstünde, zararın yanında bir de mânevi cephe vardır. Geliri sabit olan vatandaş, memur, subay, işçi vergisini tam olarak ödeyecek, vergisini namus borcu, vatan borcu bilen vatandaş bunu rızası ile, doğru olarak ödeyecek. Bunların yanında bir zümre ise hem çok kazanacak, hem hiç vergi ödemeyecek. Bu namuslu vatandaşın vergi vermeyen yanında ceza görmesi ve ziyan etmiş mevkiine düşmesidir. Böylece hem namuslu çalışma kusur haline gelmektedir, hem de vergi kaçırma marifet gibi yayılarak devlet ve milletimizin temelden zarar görmesine meydan verilmektedir. Bunu kesin olarak biliyoruz. Hükûmet teklifi olarak Büyük Meclis’e sunacağımız vergi reformunun temelini bu teşkil etmektedir. Bu yıldan itibaren herkesin verdiği gelir vergisini ilân edeceğiz. Bu suretle vatandaşlar, vakti halini bildikleri, yaşama tarzını takip ettikleri tanıdıklarının devlete vergi olarak ne ödediğini öğrenmiş olacaklardır.
Sevgili vatandaşlarım,
Vergiyi namuslu ödemek bir vatan vazifesidir. Her cezanın beher takibin önünde bu vazifeyi her vatandaşın vatan savunması gibi benimsemesi, yerine getirmesi lâzımdır. Bu husus okullarda ve hayatta ve toplum içinde bir ders olarak öğretilmelidir. Medenî devletlerin ve kalkınma plânlarının temeli bu vazifedir.
Tıpkı sabit gelirliler gibi, öteki bütün vatandaşların da devlete vergi olarak ne ödediklerinin ilân edilmesi kararımızı açıklarken iki noktayı daha herkese haber vermek isterim. Bizim sistemimizde ve bizim nazarımızda vergisi ödenmiş yüksek kazanç sağlamak sadece hak değil, aynı zamanda gerçek bir iftihar ve itibar vesilesidir. Gelir vergisinin ilânında çok vergi verdiği anlaşılan vatandaş hemşehrilerinin, hele hükûmetin hasedini değil, vatana daha fazla hizmet edebilen bir insan olarak saygısını çekecektir. Bu vatandaşın, dürüst kazancından en geniş rahatlık ve kalb huzuru içinde arzuladığı gibi faydalanması milletin, devletin ve sistemimizin tam teminatı altındadır.
Sevgili vatandaşlarım,
Bizim kalkınma gayretlerimizin temeli vatandaşın emniyet içinde çalışıp her sene daha fazla kazanmasına dayanır. Vatanın kudreti daha çok kazanan vatandaşların omuzunda yükselecektir. Her tedbirle vatandaşın kazançlarını artırmağa çalışmak hükûmetlerin vazifesidir. Vatandaşın vazifesi ise makbul yollarla çok kazanmaya çalışmak ve kazandığının vergisini tamamen ödemektir. Devlet ve Millet bu yolla kudret ve refah sahibi olacaktır. Sizlere bir defa daha söylemiştim, biz sosyal adaleti gelirleri en alt seviyede yan yana getirmek olarak anlamıyoruz ve asla [böyle] anlamıyacağız. İkinci nokta şudur; Herkesin verdiği gelir vergisinin ilânının tesirini ve mânasını takdir edersiniz. Bu tedbiri koyarken bir başka tedbiri unutmuş değiliz: Ödediği gelir vergisi bilinen vatandaşların bir takım kimselerin iftiralarına, isnatlarına, şantajlarına maruz kalmaması, garezkârlar tarafından haysiyet ve şereflere tecavüz vuku bulmaması için tesirli hukuk tedbirleri yeni kararımızla birlikte konulmaktadır. Vatandaş iftiraya uğramak tehlikesine düşmeden Hazineye ne ödediğini söyliyebilecektir.
Vergi kaybına meydan vermemek için bu tek tedbirimiz değildir. Hesap uzmanları arttırılmaktadır ve gelir vergisi beyannameleri bu uzmanlar tarafından inanılmaz bir nisbette incelenecektir. Bu yolda geniş bir arama ve inceleme sistemi geliştirilmektedir. Beyanname üzerinde çalışmalar devamlı olarak, senelerce yapılacak ve bir sene yapılan kaçırma muamelesi kaç sene geçse, mutlaka meydana çıkarılacaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Vergi reformunun ikinci büyük esası şudur: Gelir vergisinin dışında kalmış olan varlıklı, kudretli tabakaların bir önemli kısmı daha gelir vergisi içine alınmaktadır. Bunlar, başlıca çiftçilikle uğraşan vatandaşlarımızın iyi kazanç sağlayan kısmıdır. Muhtelif tarım işlerinde çalışanlar arasında adaletle mukayese yapılacak orta kudretliler gelir vergisi içine sokulmaktadır. Bu suretle gelir vergisinin şimdiye kadar açık bıraktığı vatandaş kütlesi de vatan borcunu ödemeğe davet edilecektir.
Tarım vergisi konusunda vatandaşlarımı bir noktada uyarmak isterim. Senelerden beri bu konu için uğraşırız. 1963 senesinde büyük gayretle tarım vergisi koyduk. Bir tarım memleketi olan ve tarımdan büyük kazançlar sağlanan memleketimizde mütevazi bir başlangıç olarak 100 milyon lira varidat hesap ettik. Alabildiğimiz 20 ile 30 milyon lira arasında bir varidattır. Anlaşıldı ki, ciddî bir surette tarım alanını gelir vergisi çerçevesine almadan adaleti yerine getirmek ve kaynak elde etmek mümkün olmamaktadır. Geçen sene bin lira varidatı olan ortaklar vergi dışında kalmıştı. Sene nihayetinde gördük ki bazı işletmeler beş bin liralık ortaklardan mürekkep hale gelmiştir ve vergi büyük ölçüde verilmemiştir. Bu olmaz. Bu sene haklı, adaletli ve makûl bir gelişmenin başlangıcı olarak tarım alanını ciddî bir surette ele almış bulunuyoruz.
Bu netice geçen yılda söylenmemiş değildi. Ama bir tecrübe şart bulunuyordu. Şimdi tecrübe yapılmış ve netice görülmüştür. Memleketin ve Büyük Meclis’in bundan çıkaracağı dersler mutlaka olacaktır. Şimdi muafiyetler haklı olan yere hakkı olan ölçüde konulmaktadır. Sun’î olan muafiyetler kaldırılmaktadır. Bütün çiftçi gelirlerinde, kendini ancak geçindirebilen kısım vergi dışındadır. 25 bin lira gayri safi varidatı olan vatandaş vergi ödemeye en küçük memurun verdiği gelir vergisinin hududundan başlıyacaktır. Tabiî kudret arttıkça ödeme nisbeti beraber yürüyecektir.
Sevgili vatandaşlarım,
Vergi reformu içinde bir de Özel İdare, Belediyeler ve köyler için hem vergi bulma, hem Devlet hazinesinden yardım ederek bunları kuvvetlendirme tedbirleri kararlaştırılmıştır. Bu gün Özel İdare ve Belediyelerin varidatı yekûn olarak 1 milyar liraya varmamaktadır. Bundan başka belediyelerimiz hesapsız idarelerin neticesi olarak kâmilen borçlu ve hiçbir yeni hizmet yapamıyacak duruma düşmüş haldedirler. Önce borçlar konsolidasyon denilen malî muamele ile uzun vadeli tedbire bağlanacak, yani borçları devlet üzerine alacak, mahallî seçimler sonucu başlarına yeni idareler geçmiş bütün belediyelerimiz bugünkü varidatları ile iş yapmak imkânına kavuşturulacaktır. Bundan sonra yeni kaynaklar ve yardımlarla özel idare, belediyeler ve köylere önemli miktarda yeni gelir eklenecektir. Bunun içinde köylerin, payı büyük olacaktır. Özel idarelerin vergi işleri, Meclis’e sunulacak Hükûmet teklifleri ile sağlam ve sarsılmaz muntazam usullere bağlanmaktadır. Kuvvetle ümit ediyoruz ki, özel idare, belediyeler ve köylerimiz şimdiye kadar olduğundan daha çok nisbette yatırımlar yapacaklar ve hizmetler ifa edeceklerdir.
Sevgili vatandaşlarım,
Vergiler konusundaki reformlarımızın ana hatlarını söyledim. Plânlamanın istediği kaynakların bulunması ile bütçe açığı kapanmakta, yatırımların gerçekleşmesi sağlanmakta ve özel idarelerle belediyelerin güçleri arttırılmaktadır. Her şeyden önce vergi kayıplarını önlediğimiz nisbette ve plânlı kalkınma ilerledikçe memleketin geliri, yani milletçe kazancımız, refahımız artacak, hayat seviyesi yükselecek ve kamu hizmetleri daha geniş ölçüde ifa edilecektir. Bütün bu reformda az gelirli vatandaş ya vergi dışında kalmakta, her halde takatına göre vergi vermektedir. Büyük vergi kaynağımız kudret sahiplerinin vergilendirilmesinden, kazançların artmasından ve milletin refaha kavuşmasından beklenmektedir. Bu, bizim sosyal adalet anlayışımızın tabiî bir icabıdır. Millet kendi kazancını hesapla ve tasarrufla kullanarak kalkınmasını sağlayacaktır.
Sevgili Vatandaşlarım,
Hükûmet tekliflerinin teferruatını Maliye Bakanı arkadaşım sizlere açıklayacaktır. Ben esasları söylemek suretiyle sizleri aydınlatmak, bir fikir sahibi yapmak istedim. Selâmlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
CHP Ortak Grup Toplantısında Siyasi Partiler Yasa Tasarısı Üzerine Yapılan Konuşma[386]
(...)
CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim’den sonra kürsüye gelen Başbakan ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü demiştir ki:
“Partiler kanununun, müzakeresi için söz almış bulunuyorum.
Bu kanun grupta konuşulacağı zaman, ben de merkez adayları konusunda konuşmayı düşünüyordum. Nihat bey sözü açtı, ben de ona devam ediyorum.
Bu kanunu hükûmet hazırlamadı. Bunu İkinci Koalisyondaki partiler hazırladı. Bunu bir de hükûmetten geçirmeyi tasavvur etmişlerdi. Oradan geçirip bir de gruplardan geçirmeyi uygun bulduk. Hükûmete getirilen tasarı, ittifakla getirilmiştir. Esas dertler anlaşılıyor ki, onlarda da mevcutmuş.
Grup kararlarının bağlayıcı bir noktası olmak lâzımdır.
Merkez adayı usulünün Anayasaya aykırı olmasından bahsedildi. Bu durumda hiçbir partinin bunu geçirememesi lâzımdı. İş münakaşaya gelince partilerin dahi Anayasa karşısında durumu münakaşa konusu olabilir. Halbuki lüzumlu teşekküllerdir. Bu konuya nerelerden geldiğimizi ve hatıralarımı söylemek isterim:
Evvelce bir divan usulü vardı. O zaman ocaklar, bucaklar yoktu. Rahmetli Atatürk zamanında divan toplanır, Atatürk söyler, biz söylerdik ve bu iş olurdu.
Sonra Atatürk bazı arkadaşlarla istimzac eder ve isimleri divana götürürdü. Fakat bir zaman geldi ki, divan bizim dediklerimizi seçmez oldu. Sonra divanın üstünde bir kurul koyduk. Atatürk, ben, bir de diğer bir arkadaş. Bizim dediğimiz oldu. Sonra ben Cumhurbaşkanı olunca parti başkanlığını muhafaza ettiğim zaman parti başkanlarının fikirlerini alırdım. Fakat parti başkanları da kendi bildiklerini tavsiye ediyorlardı.
Sonra ocak ve bucak devri geldi. Bu da kendine göre bir marifet yaratılıncaya kadar muntazam işledi. Tek dereceli olan bu seçimden sonra çok partili hayat geldi. Seçimi kaybettikten sonra, ilk kurultayda merkez adayı usulünü kaldırdık. O zaman da yine Nihat Bey müdafaa etti. Fakat bazı yerler Merkeze müracaat edip ‘biz adaylarımızı seçemiyoruz’ dedikleri oldu. Şimdi teşkilâtta seçimi kazanmak bir kombinezon oluyor, merkezde büyük bir çokluk karşısında seçim yapmak..
CHP bugün kapalı bir bina haline gelmiştir. Kapı açıldıkça buraya girmek çok güç hale gelmiştir. Belki aday olacak şahıs memurdur. Veya diğer bir parti içinde bu partiye şu kadar hizmet ettim demek kati bir sebep değildir. Hepimizin hizmetimiz özrümüzle kaimdir. Teşkilâtı girilir, çalışılır ve mevki alınır hale getirmek lâzımdır. Bugüne kadar diğer partilerdeki bazı kimseler de bizim partiye girmiş, yetiştirilmiş, fakat sonra bize karşı kullanılmışlardır.
Gördük ki, ocak, bucak teşkilâtı köyleri bölüyor diye bunlardan mahrum bırakılmışlardır. Merkez kontenjanı meselesi diğer partiler için büyük bir avantajdır. Diğer partiler belki bunu daha geniş mikyasta getireceklerdir. Kurultaylarda birçok mahzurlar gösterilir. Şunu bilmek lâzımdır ki, teşkilât mükemmel hale getirilemez. Merkez aday usulü kalkalı 14 sene olmuştur. Bazen mecbur olduk. Teşkilâta bazı kimseleri kabul ettirmeye çalıştık. Parti zayıfladıkça usül artar. Merkezden yüzde bir miktar aday göstermek zarureti vardır. Devlet ve millet içinde [okunamadı]kece siyasî hayatımızın açık olması lâzımdır. Bizim partimiz için bu hâl kesin ihtiyaç halindedir. Bu parti Atatürk’ün partisidir. Fakat hiçbir kadın ve işçi milletvekili çıkarabildik mi? Birkaç ismi aday gösterebilmek lâzımdı. Bizim karşımızda AP hanımlarla geldi. Şimdi hangi teşkilâta bir kadını seçtirmeğe gücümüz yetmiyor? [yetiyor?] Anlaşılıyor ki parti olarak bünyevî kusurlarımız vardır. Bunları telâfi etmek zorunludur.”
İnönü’nün bu konuşmasından sonra Erim, Genel Başkana bu konuda bazı sorular yöneltmiş, İnönü de şu cevapları vermiştir:
Erim: Kurultay aksine karar verdi. Şimdi biz grup kararına mı Kurultay kararına mı uyalım?
İnönü: Kurultay tedbirleri şöyledir. Teşkilât ile görüşüp bazı arkadaşları empoze etmek düşünülürdü.
Erim: Bunları yapacağımıza doğrudan doğruya genel başkana merkez adayı seçme yetkisini vermek doğru değil midir?
İnönü: Bu işi şahsen yapmak yerine, bir sınıfa yaptırmak, daha iyidir. Ancak orada yapılacak kombinezonlarla mücadele ederim.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüş Sırasında Vergi Reformuna İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[387]
Başbakan İsmet İnönü, dün Çankaya sırtlarında yaptığı yürüyüş sırasında: “CHP’nin vergi reformundan sonra, şimdiki oylarını kaybedeceği söyleniyor, ne dersiniz?” diye soran bir gazeteciye herhangi bir fikir ifade etmiyeceğini bildirmiş, sadece şunu söylemiştir: “Reform tedbirlerini almak için iş başına geldik. Memleketin esaslı dertleri için salim tedbirleri esaslı bir mesele sayıyoruz. Esaslı dertleri memlekete söyleyeceğiz, çaresini bulmaya çalışacağız. Siyasî hayatta, ciddî istinatlar üzerine dayanmak mecburiyeti vardır.” İnönü, Kıbrıs’taki soydaşlarımız tarafından malî yardım dileğinde bulunulduğu yolundaki haberlere ne diyeceğinin sorulması üzerine de “Ne isterlerse vereceğiz” şeklinde cevap vermiştir. Başbakan dünkü gezisi sırasında, Çankaya sırtlarındaki gecekonduların sakinleriyle de görüşmüş meseleleriyle ilgilenip dertlerini dinlemiştir.
[Tamamlayıcı haber]
İsmet İnönü, gazetecilerle bir müddet şakalaştıktan sonra vergiler konusunda kamuoyunda havanın henüz belirli bir şekil almadığını öğrenince bir soruya cevaben “Memleketin esas meseleleri için sâlim tedbirler almaktayız. Reform yapmak için geldik ve yapacağız. Siyasî durumu ciddî istinatlar üzerine kurmak gerekir, bu ciddî istinatları temin için gerekirse çetin yollardan da geçeceğiz” demiştir.
Kıbrıs konusunda gerektiği zaman konuşacağını söyliyen İsmet İnönü, bir gazetecinin, arkadaşları tarafından çiftlik sahibi olarak tanıtılması üzerine de “Sana nefes aldırmıyacağım. Gece gündüz nasıl vergi vermen gerektiğini düşünüyorum. Elimden kurtulamıyacaksın” diyerek takılmış, basın mensupları “Aman Paşam, böyle söylerseniz manşet olur” diyince de gülmeye başlamıştır.
Muhafız Alayı askerlerinin futbol maçını seyreden ve ailelerine mektup yazdıklarında kendisinden de selâm söylenmesini isteyen İnönü, kırk dakika sonra gezisini bitirerek evine dönmüştür.
TMGT Temsilcilerinin Ziyaretinde Kıbrıs, Vergi Reformu ve Siyasi Partiler Yasa Tasarısına İlişkin Söyledikleri[388]
Türkiye Millî Gençlik Teşkilâtı temsilcileri İnönü’den Kıbrıs konusunda bugünkü olaylara son verilerek, güvenliğin kurulmasını istemişlerdir. İnönü gençleri dikkatle dinledikten sonra, güvenliğin sağlanması için çalışıldığını, Londra Konferansında bunun sağlanmasının mümkün olduğunu, ancak Konferansın her ân değişiklikler göstererek devam ettiğini ve nasıl sonuçlanacağının bilinemiyeceğini söylemiştir.
İnönü gençlere, “Bu konuda millî duygularınıza saygı duyuyorum. Ben de bu duyguları sizinle paylaşıyorum” demiştir.
Gençler Başbakana (WAY) Dünya Gençlik Teşkilâtı Yönetim Kurulunun; Avrupa, Asya ve Afrikalı birer genç ile iki Türkiyeli gencin Kıbrıs’a giderek olayları yerinde izlemesi konusunda bir karar aldığını bildirmişler, İnönü’de bu karardan memnunluk duyduğunu açıklamıştır.
Gençler vergi reformu konusunda da Hükûmeti destekliyeceklerini Başbakana söylemiş ve bu reformların “Başbakanın radyo konuşması çerçevesinde gerçekleşmesini” istediklerini de belirtmişlerdir.
İnönü, bu konuda da gençleri dikkatle dinledikten sonra “Kimse vergi vermek istemiyor” diye yakınmıştır.
CHP’li gençler
Başbakan ve CHP Genel Başkanı İnönü, CHP Gençlik Kolları Genel Yönetim Kurulu üyeleriyle bir süre görüşmüştür.
Gençler İnönü’den, hazırlanan partiler kanununda gençlik kollarına da sürekli yer verilmesini istemişler, ana kademelerin gençlik kollarına gerekli önemi vermeleri gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Reformları tamamen benimsediklerini ve destekliyeceklerini bildiren gençlere İnönü, bu konularla ilgileneceğini bildirmiştir.
[Tamamlayıcı haber]
İnönü, bu sabah Türkiye Millî Gençlik Teşkilâtı İkinci Başkanı Cafer Gümüş’ün başkanlığında üç kişilik bir heyeti kabul ederek kendileriyle yarım saat kadar görüşmüştür. Bu görüşmede teşkilât temsilcileri, Kıbrıs’ta olayların ilk başladığı ânâ döndüğünü, insan kaybına sebebiyet veren olayların durdurulmasının gerektiğini ifade etmişler, İnönü’de gençliğin duygularına saygı gösterdiğini ve aynı hisler içinde bulunduğunu, Kıbrıs’daki soydaşlarımızın emniyetlerinin temini için çalışıldığını, Türk hükûmetinin hiçbir fedakârlık yapmıyacağını, başlıca çarenin ırkların gruplaşması olduğunu ve bu tezin Kıbrıs Türk heyetine de anlatıldığını söylemiştir. Gençlerin vergi reformlarını destekleyeceklerini söylemeleri üzerine İnönü: “Hiç kimse vergi vermek istemiyor. Vergi kaçırılıyor” demiş ve bundan şikâyet etmiştir. İnönü, bu arada, Dünya Gençlik Teşkilâtının Avrupa, Afrika ve Asyalı temsilcilerinden üç kişilik bir heyet seçerek buna iki de Türk üyenin katılmasiyle Kıbrıs’a göndereceğini öğrenince çok memnun kaldığını ifade etmiştir.
Associated Press Türkiye Temsilcisi Hal Mc Clure ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[389]
Başbakan İsmet İnönü, Associated Press Ajansının Türkiye temsilcisi Hal MC Clure’u kabul ederek, kendisine Kıbrıs konusunda özel bir demeç vermiştir.
Başbakan, Amerikalı gazetecinin “Kıbrıs meselesi hakkında fikriniz nedir?” sorusunu şöyle cevaplandırmıştır:
“İlk önce 1959’da Kıbrıs meselelerinde Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında ve sonra Kıbrıs hükûmetinin de katılmasiyle dört taraf arasında anlaşmalar olmuş ve bu anlaşmalara göre, müstakil Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu Cumhuriyet Kıbrıs Devleti için Rum ve [Türk] Cemaatlerine ayrı ayrı cemaat hakları tanıyan bir idare şekli kabul etmiş, Rum cemaati ENOSİS ve Türk Cemaati taksim dâvalarını bertaraf ettiklerini bildirmişlerdir. Bu idarenin anayasa nizamı, ayni cemaatlerin hakları ve Kıbrıs Devletinin bir başka memlekete iltihak etmesi yasağı, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantisine bağlanmış, teminatçı devletlere Anayasanın ihlâli halinde müştereken ve münferiden müdahale hakkı kabul edilmiştir.
Bu şartlarla kurulmuş olan Kıbrıs Devletinin başkanı, iktidara geldiğinden beri Türk cemaatine tanınan hakları tatbik etmemiş ve Anayasanın uygulanmasına girişmeden, onun tatbiki kabil olmadığını ilân etmiştir. Bu suretle Kıbrıs Devleti doğduğundan itibaren, Türk cemaatinin haklarına karşı tanımamazlık sistemi takip etmiş ve şiddet usullerini benimsemiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti iki cemaate dayanan bir Federal hükûmet olarak kurulmuş ve bu federal teşkilâtta cemaatlerin arasında coğrafi ayrılık tesis edilmediği için esas maksat olan Federal İdarenin yürütülmemesine zemin hazırlanmıştır.”
Başbakan İsmet İnönü, “Londra Konferansı başarısızlıkla karşılaştığı takdirde meselenin Birleşmiş Milletler’e gönderileceği kanaatinde misiniz?” şeklindeki soruyu da cevaplandırarak şöyle demiştir:
“Londra Konferansı başarısızlığa uğrarsa, ondan sonra Kıbrıs meselesinin ne safhalar takip edeceğini kestirmek mümkün değildir.
Kanaatimce Kıbrıs meselesi hangi heyetin veya forumun huzuruna çıkarılırsa çıkarılsın isabetli bir teşhis ve tedbir elde edilmesi için o heyetin veya forumun Kıbrıs meselesini doğması, yürümesi ve bütün şiddet ve kanun safhalarının tarafsız bir surette ilk önce tetkik edilmesi ve heyet veya forumun bu bilgiler ile teçhiz edilmesi şarttır.”
Herhangi bir milletlerarası forumda Türk Görüşünün desteklenmesi konusundaki bir soruya Başbakan İsmet İnönü şöyle cevap vermiştir:
“Her adalet ve insaf merciinde, Kıbrıs dâvasının haklı cephesinin meydana çıkacağını ümid etmek isterim.
Kıbrıs’ı kuran Anayasayı, ihlâl edenleri mi, yoksa, onu müdafaa edenleri mi destekleyeceklerin çok olacağını, zaman gösterecektir.”
Başbakan İsmet İnönü diğer bir soruyu da şöyle cevaplandırmıştır:
“Kıbrıs’taki Türkler, anlaşmaların ruhuna sadık olarak federal idarenin bütün şartlarıyla tahakkuk etmesini istemekte haklıdırlar kanaatindeyim.”
Ajansın Türkiye temsilcisi bu özel mülâkat konusunda ajansına gönderdiği telgrafta şöyle demektedir:
“Başbakan İsmet İnönü, Türk ve Rum cemaatleri arasındaki şiddetli çarpışmalarda düzinelerle erkek, kadın ve çocuğun ölümüne sebep olan mücadeleli Kıbrıs Adası hakkında “gerçekleri” öğrenmelerini Amerikalılar’dan istemiştir.
İnönü gerçekler öğrenildiği takdirde Amerika’nın kendine düşen görevlerden kaçınmasının düşünülemiyeceğini belirtmiştir.
İnönü, bu ihtilâfta Türkler’in görüşünün anlaşılması için heyecanlı ve hisli bir çağrıda bulunmuş, “Kıbrıs’ta Türkler’e karşı girişilen ve insafsızca tatbik edilen hareketlerin benzerini bulabilmek için orta çağda taassup zihniyetiyle yapılan hareketlere gitmek lâzım geldiğini sözlerine eklemiştir.”
Başbakan İsmet İnönü Amerikalı gazeteci ile görüşmesinde milletlerarası haber ajanslarının bu gibi hallerde dünya kamuoyunu aydınlatmak bakımından en önemli vasıta olduklarını göstermeleri gerektiğini, olayları yerinde, bizzat ve objektif olarak inceleyip dünya kamuoyuna yine objektif şekilde aksettirmeleri lâzım geldiğini de söylemiştir.
Başbakan İsmet İnönü, diğer konulardaki soruları da cevaplandırarak yeni hükûmetin çalışmalarının normal ve sağlam olduğunu, hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisi ve memleket kamuoyu tarafından desteklendiğini, kalkınma plânının ilk safhasının programa göre uygulandığını söylemiş ve “Plânların ilk yılları her bakından güçlük yıllarıdır. Bu güçlükleri, çıktıkça, yenmeye muvaffak oluyoruz” demiştir.
TÜRK-İŞ 5. Genel Kurulu’na Gönderilen Mesaj[390]
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun Beşinci Genel Kuruluna ben de çağırıldığım için teşekkür ederim. Toplantıya katılabilmemi çok isterdim. Yüklü çalışmalarım arasında bu fırsatı bulamadığıma çok üzgünüm. Fakat Genel kurulunuzun toplantılarını ilgi ile izleyeceğim. İşçi hakları ve işçi-işveren münasebetleriyle ilgili olarak çıkarılan yeni kanunlar ve bu kanunların işleri, bir demokratik anlayış ile uygulanmış ve tarafların olgun davranışı Türk İşçisi ile onun temsilcisi olan sendikaları toplumumuzu [toplumumuzda] her zamankinden daha etkili bir mevkie getirmiştir. Bu etkinin iyi kullanılmasından Türk toplumuna bir çok faydalar sağlanacaktır. Bir bakıma demokrasinin çalışma hayatına da uygulanması demek olan toplu sözleşme düzeninin ilk aylardaki tecrübeleri Türk halkının her alanda demokrasiye ne kadar kolay intibak ettiğinin delilidir. Türk işçisinin elde ettiği yeni hakları yalnız kendi refah ve mutluluğu için değil daha önce memleketin refah ve mutluluğu için kullanacağına serbest pazarlık düzeni içinde yatırım hedeflerinin aksamamasına gereken dikkat ve itinayı göstereceğinize inanıyorum. Yeni hükûmet çalışma havası yönünden büyük kısmı ile gerçekten reformları toplumu çeşitli yönlerden ilgilendiren başka bazı reformlarla tamamlama gayreti içindedir. Kalkınmamızın sosyal adalet içinde yürütülebilmesi için istediğimiz kalkınma hızına ulaşabilmek için gereken yatırım kaynaklarının harekete geçirilebilmesi ve kalkınma nimetlerinden geniş köylü nüfusunun da yararlanabilmesi, bu reformların süratle gerçekleşmesine bağlıdır. Türk işçisinin ve sendikacısının ferdi hayatını doğrudan doğruya ilgilendiren reformlar yanında toplumla beraber gene kendisini de ilgilendiren bu yeni reformları benimsediğini ve desteklediğini görmekle Türk işçisine ve Türk ulusunun geleceğine olan güvenimizi sağlamlaştırıyor. Vergilerin bütün vatandaşlar tarafından vazife olarak dürüstlükle ödenmesi, bütün toplumumuzun başlıca meselesidir. Bu meseleyi adaletle çözmek kalkınmamızda en ehemmiyetli yeri olan bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın olumlu bir surette karşılanmasında işçilerin ve toplumun her tabakasının teşvikçi ve faydalı olması lâzımdır. Tarım ve Toprak Reformu ile de nüfusumuzun büyük çoğunluğunu teşkil eden köylünün ailesini geçindirmeye yeter toprağa ve verimli çiftçilik imkânlarına kavuşturulması, böylelikle hem köylünün süratle kalkınması ve hem de şehirdeki işsizlik baskısının azaltılması amacı güdülmektedir. Bunların yanısıra yatırımları daha verimli olanlara yönetici [alanlara yöneltici] tedbirler de önemle ele alınmıştır. Bütün bunların halkın yararına olmakla beraber hattâ yalnız dar gelirli vatandaşların değil varlıklıların da yanında olmakla beraber çetin mukavemetlerle karşılaşabilecek reformlardır. Hükûmet bu mukavemetleri göğüslemek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyacaktır. Çünkü Türk Ulusunun esenlik ve mutluluğunu da, Türkiye’nin refahını da, Türk demokrasisinin doktrin ve sınıf mücadeleleriyle yıpranmaksızın sıhhatli bir zemin üzerinde yaşamasını da hükûmet bu reformların gerçekleşmesine bağlı görmektedir. Değerini ve çalışma gücünü şimdi bütün medenî aleme de gösteren aziz Türk işçisinden ve onun yarma önderleri olan sendikacılardan bu reformların bütün toplumca benimsenmesine yardımcı olmalarını bekliyorum. Çalışmalarınızda başarılar diler genel kurulun sayın üyelerine ve bütün Türk işçilerine yürekten sevgi ve saygılarımı sunarım.
Genelkurmay Başkanlığındaki Toplantıdan Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri[391]
Başbakan İsmet İnönü dün, Kıbrıs meselesiyle ilgili bir soruya karşılık olarak “Vaziyet çıkmaza giriyor” cevabını vermiştir. (...)
(...)
Başbakan İsmet İnönü, bu toplantıdan sonra Çankaya’ya giderek, Cumhurbaşkanlığı Köşkünün bahçesinde mutad yürüyüşünü yapmış, bu yürüyüşten sonra evine dönerken gazetecilerin Kıbrıs’la ilgili bir sorularına karşılık olarak “Yakında bir açıklama yapacağım” demiştir.
İnönü, Genelkurmaydan ayrılırken de gazetecilere “Vaziyeti tetkik ettik. Müzakereleri dikkatle takip ediyoruz” demekle yetinmiştir.
Başbakanlıktan Çıkarken Londra Konferansı Üzerine Söyledikleri[392]
(...) İnönü bu arada Londra Konferansından çekildiğimize dair gelen yabancı ajans haberleriyle ilgili soruya karşılık vererek “Konferanstan çekilmedik. Haberler birbirini tutmuyor” demiştir. İnönü daha sonra sorulan çeşitli sorulara karşılık şunları söylemiştir:
“Kıbrıs’ta Türkler’in mal ve canlarını emniyete almak, anlaşmaya imza koyan teminatçı devletlerin vazifesidir. Teminatçı devletler müştereken veya münferiden buna mecburdurlar. Halen müştereken müdahale etmiş vaziyette üçlü bir idare vardır. Türkler’in mal ve can emniyeti bu üçlü idarenin sorumluluğu altındadır.”
Orgeneral Lemnitzer’le çeşitli konularda konuşma yaptığını söyleyen İnönü ihtiyaç olduğu zaman Kıbrıs konusunda açıklama yapacağını da gazetecilere söylemiştir.
Yeni Vergi Reformlarına İlişkin CHP Ortak Grup Toplantısında Yapılan Konuşma[393]
Muhterem arkadaşlarım,
Vergi reformu diye memleketin karşısına attığımız büyük mesele, bizim şimdiye kadar öğrendiğimize göre, memleketin büyük çevresinde, umumî çevresinde tabiî karşılanmıştır. Suni olarak türlü teşekküller ve ilgililer, vergi meselesi üzerinde bir mukabil propaganda açmak gayretindedirler. Muhtelif gazetelerin ve başlıca muhalefet partisi Adalet Partisi’nin vergi aleyhindeki tutumu bellidir. Mühim mesele, vergi reformunun parti içinde iyi anlaşılması ve bu mevzuda ciddî destekleme yapılıp yapılmayacağının bir an evvel meydana çıkmasıdır.
Ziraat vergisinden başlıyalım:
Muhterem arkadaşlarım,
Nedir mesele? Ancak kendisini geçindirebilen çiftçiden vergi almak şöyle dursun, almamak konusunda hükûmet kendi tasarısında dikkat göstermeye çalışmıştır.
Üç seneden beri ziraatten vergi alınması dâvası üzerinde çalışmaktayız. Hükûmette bulunduğumuz zamanlarda, ilk günden beri memlekette ziraî gelir vergisi alınsın, alınmasın mücadelesi yapılmaktadır. Bu mücedeleyi partilerle ve parti içinde yapmaktayız. Nihayet gelir vergisi ziraatten alınsın dendi. Netice ne oldu? Geçen sene ziraatten, vergi reformu diye, 30 milyon lira alındı.
Arkadaşlarım iyi niyetime bağışlasınlar. Kendilerinin iyi niyetlerinden asla şüphe etmiyorum. 25 bin lira varidatı olan ziraatçıdan vergi almıyacağız. Niçin, bunun % 70’i masrafa gidiyor? % 70’i masrafa gidiyorsa % 30 kazanıyor. 25 bin liranın % 30’u 7500 lira eder. 7500 lira 625 lira aylık demektir. Bu memlekette 600 lira aylığı olan geçim sahibi bütün insanları zorla, hesapla, kuruşla vergiye tâbi tutarsın, ondan sonra 25 bin lira alandan vergi almıyacaksın. Bu memlekette nasıl yaşanır? Geçen sene muafiyet 25 bin liraya indirilmedi. Pazarlık, pazarlık 40 bin lira vergi dışında tutuldu. % 70 masraftır. % 30’u 12 bin lira eder. Siz bilir misiniz ki, ziraatte ayda bin lira kazananı vergi dışında bırakmış bir kanunu, vergi ıslâhatı diye kabul ettirebiliriz. Bu kadar anlaşılmaz bir vasat içinde yaşıyoruz.
Bu böyle gidemez arkadaşlar. Memleketin her tarafı sosyal sefaletle kaynayıp gitmektedir. CHP olarak bunun hepsinin üstüne geçerek reformu biz yaparız diyoruz. Memleketimizde reformları, ıslâhatı yapacak teşekkül CHP’dir. Hâkim olursak ve aklı başında iş yaparsak onları bertaraf edeceğiz. Bir arkadaşım uzun boylu konuştu. Memurlar meselesini, şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar diyerek ortaya koydu. O da gelecektir. Reformlar arasında devleti idare eden memurlar için de ayrı bir kanun gelecektir. Bunun güç bir mesele olduğunu biliyoruz. Hepsi tetkik edilmiştir.
Bir memleket farzediniz ki, nüfus artıkça işsiz artıyor. Bunun sonu ne olacaktır? Bunlara sahip olacaksınız, bunların istikbâlini temin edeceksiniz. Bir reform partisi olarak bir tedbir bulacağız. Kemer sıkalım diyeceğiz ama, hepimiz sıkacağız. Yahut kendi kendisine bırakacağız, üst üste bütün bu güçlükler birikecek ve bütün cemiyet bir çıkmaz içinde kalacaktır.
Bu böyle devam etmez. Reform diye meydana çıkış süs değildir. Memleket içindeki bütün kargaşalıkları bilen bir parti olarak tedbir bulacağız. Bunlara hâkim olduğumuz nisbette cemiyet anarşiye düşmeden bu çıkar yol üzerinde on beş sene sabredecek, ondan sonra selâmete kavuşacağız. Kaç defa söylemişimdir, ziraati gelir vergisinin içine almadıkça vergi kaçakçılığından kurtulamayız. Vergi kaçakçılığı dediğimiz, en nikbin tahminlere göre, bir milyar liranın üstündedir. Eğer aksi propagandalara karşı meyus olursak, bu vergi kaçakçılıklarıyla uğraşmaktan vazgeçersek, nasıl netice alabiliriz?
CHP olarak bütün güçlükleri göze alarak reformlara sahip çıkacak mıyız, çıkmıyacak mıyız?
Geçen sene köylünün gaz ihtiyacı olarak sarfettiği meydanda. Asıl mesele onun içine mazot karıştırarak yapılan kaçakçılıktır. Bu 150 milyon lira yapar. Bu uzun boylu tetkik edilmiştir, düşünülmüştür. Bir mütevazi köylünün gazyağı yakıtı 80 kuruştur.
Yabancı mütehassıslar iki yıldan beri bize ziraat vergisini sormuşlardır. Ziraatten vergi alınıp alınmıyacağını sormuşlardır. Memurlarla da meşgul oluyoruz. Toprak reformunu da yapacağız. Bunların hepsini halledeceğiz. Reformları tahakkuk ettirecek bir parti olarak, reformları, kendi ölçülerini bularak tatbik edeceğiz. Bakıyorsunuz vergi aleyhinde tek kişi yoktur. Rastgeldiniz mi, şu kadar vergi kaçıran en azılı kaçakçı bile ben vergi aleyhinde değilim der. Bu vergiler kalkınmanın şartıdır, adildir. Çünkü yılda 7500 lira kazanan adam da vergi ödiyecektir.
Reformlar meselesinin CHP olarak ele alınması, bugün memleketin içinde bulunduğu şartlara hâkim olunması ve memleketin selâmete çıkarılması gayretidir. Bunda mutlaka muvaffak olunacaktır. Toprağında, memurunda, vergisinde, hepsinde bu olacaktır. Bu memleketin kalkınmasında muvaffak olunacaktır. Bunu esas alırsak o zaman meselelere hep bu açıdan bakarız.
Son olarak söyliyeyim. CHP grubu da bu reformlar aleyhinde olursa, bu hükûmete bir güvensizlik olacaktır.
Uluslararası Basın Enstitüsü (UPI) Muhabiri John Lawton ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[394]
(...) Gazetecinin “Kıbrıs’taki güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığı, yeterli değilse ne gibi tedbirler alınması gerektiği” konusundaki bir sorusunu Başbakan İsmet İnönü şöyle cevaplandırmıştır:
“Kıbrıs’ta güvenlik tedbirlerinin yeterli olmadığı meydandadır. Üçlü İdare teessüs ettikten beri bir ay geçtiği halde hâlâ Kıbrıs’ta can ve mal emniyeti olmadığından şikâyet edilmektedir.
Kıbrıs Cumhuriyetinin idaresi ve iddiaları yüzünden bugünkü durum hasıl olmuştur. Alınacak tedbirler, yeter kuvvet bulundurulması ve idarenin cemaatlere güven verecek tabiatta olmasıdır.”
Muhabirin “Kıbrıs meselesinin nihai hâl çaresi bakımından Türk Hükûmetinin politikası nedir?” sorusuna Başbakan İsmet İnönü şu cevabı vermiştir:
“Kıbrıs Devleti Londra ve Zürich Anlaşmaları neticesinde kurulmuştur. Bu bahiste İngilizler, Türkler ve Yunanlılar alâkalı olmuşlar, müşterek fedakârlık yapmışlar ve müşterek taahhütler almışlardır. Bu suretle kurulan devlette İngilizler üslerine çekilmiş, Yunanlılar ve Türkler iltihaktan ve taksimden vazgeçmiş ve Kıbrıs Anayasası iki cemaatin varlığına ve haklarına dayanan bir ihtiyaç vücuda getirmiştir. Burada cemaatlerin iç içe durumları düzeltilmemiştir. İki cemaat olarak bunları yan yana yaşar federal bir idare şekline koymak lâzımdır. Adalete ve ihtiyaca taalluk eden hâl şekli bu görünüyor.”
United Press International muhabirinin Yunanistan, İngiltere ve diğer NATO üyelerinin Kıbrıs meselesindeki tutumlarına dair bir sorusu üzerine Başbakan İsmet İnönü şunları söylemiştir:
Kıbrıs idarecisinin iddialarını Yunanistan’ın ve İngiltere’nin tasvip etmediğini daima görmüşüzdür. Diğer NATO üyeleri ile böyle bir mevzuu görüşmedik. Kimsenin tasvip edeceğini sanmam. Mesele Kıbrıs Cumhuriyetine vücut veren milletlerarası anlaşmanın yürürlükte olup olmamasıdır. Milletlerarası anlaşmaların, âkitlerin rızası olmadan yürürlükten kaldırılması mümkün değildir.”
Londra Konferansının başarısızlığı konusundaki bir soruya da Başbakan İnönü şu cevabı vermiştir:
“Londra Konferansının Kıbrıs’ta huzur ve emniyet teessüs etmeden başlamış olması bir talihsizliktir. Konferans, gelecek için hâl şekilleri ararken 1959 anlaşmalarına riayet hududu içinde çare aramamıştır. Daha ziyade Kıbrıs idarecilerinin istekleri hududunda kalmış görünüyor. Neticeye varmak mümkün değildi. Türk heyeti şu anda çekilmiş değildir.”
Muhabir Başbakana şöyle bir soru da sormuştur:
“Kıbrıs’ta ciddî çarpışmalar vuku bulduğu takdirde Türk Hükûmeti nasıl bir hareket tarzına başvuracaktır? Daha fazla sayıda asker gönderilecek midir?”
Başbakan İsmet İnönü soruyu şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Emniyet teessüs etmediği müddetçe çarpışmalar olacağı havadisi kesilmiyor. Tabiatiyle bundan taarruza mâruz olan Türk Cemaati endişe ediyor. Böyle bir hal olursa ne yapacağımızı tâyin edemem. Elimizdeki muahedelerde bir takım haklar var. İmza sahiplerinin bir takım vazifeleri var. Her birinin ayrı ayrı hakları da var. Bunlar içinde asker göndermek ihtimali de mevcuttur. Bir aylık üçlü idareden sonra, yeniden emniyet meselesinin ortaya çıkması, esef edilecek ve neticesi tahmin edilmiyecek bir hâdise olur.”
Başbakan İsmet İnönü, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Raymond Hare ve NATO Başkumandanı Orgeneral Lemnitzer ile kendisini ziyaretlerinde neler görüşüldüğü sorusuna şu cevabı vermiştir:
“Kıbrıs meselesinden etraflı bir şekilde bahsettik. Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti, iyi niyetli ve NATO içinde başlıca sorumlu olarak müttefikler arasında ihtilâf olmamasını istiyor. NATO Başkumandanı, NATO devletleri ve kuvvetleri arasında güven havası bulunmasını tabiatiyle arzu ediyor. Vaziyet budur.”
Başbakan İsmet İnönü dün sabah Başbakanlıktan ayrılırken, Makarios’un Rusya’ya yanaşması yolunda haberler geldiğini söyleyen gazetecilere “Vay vay vay” demekle yetinmiştir.
Dün öğleden önce Başbakanlıkta, Çalışma Bakanı Bülent Ecevit ve Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu ile görüşen İnönü, Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerin “Türk Hükûmetinin, Kıbrıs’a NATO kuvvetleri gönderilmesiyle ilgili, İngiliz teklifi karşısındaki tutumu nedir?” sorusuna, şu karşılığı vermiştir:
“Onu halletmeye, mutabakat temin etmeye çalışıyoruz.”
Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve Ankara Sıkıyönetim Komutanı Cemal Tural ile Yapılan Toplantıdan Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[395]
Başbakan İsmet İnönü, dün öğleden önce, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakan Vekili Dr. Kemal Satır, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Cemal Tural ile Başbakanlıkta yaptığı toplantıdan sonra gazetecilerin “Olayların inkişafı ne yönde?” şeklindeki sorularına karşılık olarak “Daha bir neticeye varılamadı. Müzakere ediliyor. Ümitli bir istikamet almış görünüyor” demiştir. (...)
Başbakan İsmet İnönü dün öğle üzeri Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerle konuşmuş ve “Heyetimiz Londra’da, alınacak ilk emniyet tedbirleri için müzakereye devam ediyor” demiştir.
İnönü, daha sonra, Kıbrıs’a gidecek NATO kuvvetine Türkiye’nin de, Kıbrıs’taki Türk Alayından ayrı olarak, birlik verip vermiyeceği konusundaki soruya karşılık olarak da şunları söylemiştir.
“NATO kuvvetinin nasıl teşkil edileceği henüz müzakere konusudur.”
İnönü, parti liderleriyle Kıbrıs konusunda yapacağı toplantının zamanını soran gazetecilere, şu karşılığı vermiştir:
“Henüz meydana çıkmadı. Parti mensuplariyle görüşüldü, bilgi verildi. Ben görüşmek için olayların tam olarak meydana çıkmasını bekliyorum.”
Bakanlar Kurulu Toplantısı ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri[396]
(…)
İnönü, Çankaya’dan ayrılırken gazetecilerle konuşmuş ve çeşitli soruları cevaplandırmıştır.
İnönü, Gürsel’e gidiş sebebiyle ilgili olarak şunları söylemiştir:
“Elçilerle Kıbrıs üzerinde konuştuk. Konuştuğumuz meseleleri Sayın Cumhurbaşkanına izah ettim. Şimdi de Bakanlar Kurulunda görüşeceğiz.”
İnönü, sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Londra’daki heyetimizden haberler bekliyoruz. Heyetimizden müzakere meselesinin salim bir şekilde yürütülmesini takip ediyoruz. Bizim için Ada’da ilk emniyet tedbirlerinin alınması mühimdi. Emniyet havası içinde, meseleler yeni bir şekilde görüşülmeye devam ediliyor.”
İnönü “Müzakereler, bizim arzumuz istikametinde mi devam ediyor?” sorusuna “Evet” karşılığını vermiş, elçilerle konuşmasında olumlu bir sonuca varıp varmadığı yolundaki soruya da:
“Bir netice almak için konuşmadık. Sadece müzakere ettik” şeklinde cevaplandırmıştır.
Başbakan İnönü, Elçilerden yeni bir teklif alıp almadığı şeklindeki soruya “Hayır” cevabını verdikten sonra, NATO’nun ve NATO çerçevesinde Türkiye’nin Kıbrıs’a göndereceği asker sayısı hakkındaki soruya şu karşılığı vermiştir: “Henüz, bunları müzakere ediyoruz, sonuçlanmadı. Esas, Londra’da müzakere ediliyor, oradan haber bekliyoruz.”
(…) Başbakan İsmet İnönü Bakanlar Kurulu toplantısına dönmek üzere saat 20.30’da Başbakanlıktan ayrılırken, Amerikalılar’ın Kıbrıs’a 1000 ya da 2000 kişilik bir kuvvet göndermeyi kabul ettiklerine dair Washington mahreçli haberler geldiğini bildiren gazetecilere karşılık olarak, “Resmî bir bilgi almadım ancak bu, müzakere konusu idi” demiştir.
[Tamamlayıcı haber]
Dün sabaha karşı Başbakanlıktan ayrılan Başbakan İsmet İnönü gazetecilerle konuşmuş ve şunları söylemiştir:
“NATO kuvvetlerinden ve dost kuvvetlerden bir askerî birlik, yeni bir güvenlik kuvveti barışı koruyacak. Böylece güvenlik konusu sağlam bir esasa bağlanmış oluyor.
Bu güvenlik sistemi yürütülürse, Kıbrıs meselesine sürekli bir çözüm yolu bulmak için müzakere açılacak.
Güvenlik gibi önemli bir konu, şimdiye kadar olduğundan daha kuvvetli bir esasa bağlanmış oluyor. Bu olumlu bir gelişmedir.
Tarafsız, yani Kıbrıs anlaşmazlığı ile ilgili, üç devletin ve Amerika’nın dışında bir dost devletin aracılığı ile görüşmeler başlayacak.
Kıbrıs’ta barışı koruma kuvveti içinde bizim oradaki birliğimiz de yer alacak.
Londra Konferansı iyi bir sonuca ulaştı. Bu kadar güç bir meselenin kısa bir zamanda çözümlenmesi beklenemezdi.
Ada’da asayiş ve sükûnet sağlanmadan konferansın, Ada’nın idaresine yeni bir düzen getirmesi mümkün olamazdı. Biz baştan beri önce asayiş ve sükûnet kurulsun demiştik. Görüşümüz eşyanın tabiatına uygundu. Bu görüş iyi niyetle galip geldi.
Barışı koruma kuvvetinin hiç değilse Ada’da üç ay kalması meselelerin çözümünü kolaylaştıracaktır.”
Başbakan İnönü bu arada sorulan bir soruya karşılık, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in Pazar günü Londra’dan hareket edeceğini açıklamıştır. İnönü ayrıca Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar arasında çarpışmaların yeniden başladığına dair sorulara karşı “Bize herhangi bir bilgi gelmedi” demiştir.
İnönü ayrıca Yunanistan’ın da Amerika ve İngiltere’nin tekliflerin kabul edip etmediği yolundaki bir soruyu “Bilmiyorum” şeklinde cevaplandırmıştır.
Gazetecilerin Londra Konferansı ile İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar[397]
(…)
İnönü Köşke giderken basın mensuplarının “Durum nasıl?” sorusunu “İyi, iyi” sözleriyle cevaplandırmış, buna karşılık Köşkten ayrılışında ise basın mensupları ile İnönü arasında şu konuşma geçmiştir:
Soru: Kıbrıs’la ilgili durum nasıl? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Elçilerle Kıbrıs konusunda konuştuk. Konuştuğumuz meseleleri Sayın Cumhurbaşkanına izah ettim. Şimdi de Bakanlar Kurulunda görüşeceğiz. Londra’daki heyetimizden haber bekliyoruz. Heyetimizin, meselenin salim şekilde yürütülmesini takip ediyoruz. Bizim için en önemli husus ilk olarak emniyet tedbirlerinin alınmasıdır. Emniyet havası içinde meselelerin yeni bir şekilde görüşülmesine devam ediliyor.
Soru: Endişe edilecek bir durum var mı?
Cevap: Bizim için endişe edilecek bir durum yoktur.
Soru: Elçilerle görüşmenizde olumlu sonuçlar alındı mı?
Cevap: Bir netice almak için konuşmadık. Sadece müzakere ettik.
Soru: Elçilerin yeni teklifleri oldu mu?
Cevap: Hayır.
Soru: NATO birliği içinde Türk askerlerinin ne ölçüde yer alacağı belli oldu mu?
Cevap: Henüz bunları müzakere ediyoruz. Sonuçlanmadı. Esas, Londra’da müzakere ediliyor. Oradan haber bekliyoruz.
Londra Konferansından Dönen Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’i Karşılama Sırasında Söyledikleri[398]
(...) İnönü, Erkin’i uçağın merdivenlerinde karşıladıktan sonra “Tebrik ederim, başarı kazandınız. Konferansın birinci safhası bitti, ikinci safhasını da başaracaksınız” demiş ve yanaklarından öpmüştür.
Washington Post Gazetesi’nden Robert H. Estabrooc ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi Özeti[399]
İnönü, Washington Post’un muhabiri Robert Estabrooc’la yaptığı görüşmede Kıbrıs konusu üzerinde durmuş ve “Kıbrıs için tek çıkar yolun Ada’da iki cemaatin yan yana fakat birbirlerinden ayrılmış şekilde bir federal hükûmet kurmak olduğunu” söylemiştir.
Estabrook’a göre, İnönü, Ada’da müttefikler arası bir barışı koruma kuvveti teşkilinin Kıbrıs’ta güvenliği sağlamak için “mutlaka gerekli” olduğunu ifade etmiştir. İnönü bu kuvvetin Birleşmiş Milletler Polis Kuvvetinden çok daha fazla tercihe şâyan olduğunu belirtmiş ve Birleşmiş Milletler Polis Kuvvetinin bir “siyasî propaganda” unsuru olarak kullanılabileceğine işaret etmiştir.
İnönü daha sonra Kıbrıs meselesinde Türk ve Yunan umumî efkârının gösterdiği sağduyulu tutuma olan güveninden söz açmıştır. (...)
Bakanlar Kurulu Toplantısından Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri[400]
(…) Toplantıdan sonra Başbakan İsmet İnönü, “Makarios’un cevabına ne dersiniz?” sorusuna, “O şartlarla kabul edildiği mânasını çıkarmak güçtür. Öyle görünüyor amma olayların aslını takip ediyoruz” demiştir.
Parti Genel Başkanlarıyla Yapılan Toplantıdan Sonra Kıbrıs Konusunda Söyledikleri[401]
“Parti liderleriyle konuştuk. Temaslar, vaziyet ve anlaşmalar hakkında geniş bilgi aldılar. İhtimaller üzerinde durduk.”
İnönü, “Makarios’un Ada’ya NATO kuvveti çıkarılmasına muhalefet etmesi ihtimali ve bu ihtimalin gerçekleşmesi halindeki tutumumuz üzerinde de duruldu mu?” sorusuna karşılık olarak, “İhtimaller üzerinde, kesin olarak hüküm vermek doğru değil” şeklinde konuşmuştur.
Washington Post Gazetesi’nin Avrupa Muhabiri Robert H. Estrabrooc ile The Minneapolis Star ve Tribüne Gazetelerinin Avrupa Muhabiri Grahan Hovey ile Yapılan Söyleşilerin Tekleştirilmiş Metni[402]
Soru: Sayın Başbakan, siyasî bir anlaşmaya yol açacak şartların temini hususunda, Kıbrıs’la ilgili bir müttefik askerî kuvvetin, ne gibi kabili tatbik bir ihtimal doğurabileceğini tahmin ediyorsunuz?
Cevap: Bir müttefik askerî kuvvet elzem ve zarurî olmuş idi. İki cemaat üzerinde kurulmuş Kıbrıs’ta, Türk Cemaatinin emniyet içinde yaşamasını temin edecek başka bir müeyyide kalmadı. Her iki tarafa dost olan bir müttefik heyetin ilk önce emniyeti tesis etmesi bir vazife idi ve ümit ediyorum ki bir kurtuluş yolu olacaktır.
Soru: Kıbrıs’ta sulhun muhafazası için Birleşmiş Milletler’in bir rol oynıyabileceğini düşünüyor musunuz? Teklif edilen müttefik kuvvet, Cumhurbaşkanı Makarios tarafından kabul edilmediği takdirde, Kıbrıs’ta şu veya bu şekilde bir Birleşmiş Milletler Kuvvetinin kullanılmasını tasavvur eder misiniz?
Cevap: Esaslı bir noktaya dikkatleri celbederim. Bugün Ada’da ihtilâfta bulunan, müttefik kuvvetlerden mi, Birleşmiş Milletler’den mi kuvvet gelmesi lâzım olduğunu söyliyen iki tarafın mutabık oldukları bir nokta var. Demek Ada’da emniyet yoktur. Bu emniyetin teessüs etmesi için hariçten kuvvet gelmesi lâzımdır. Şimdi kararlaştığı gibi, müttefik kuvvetlerin rüçhanı aşikârdır. Her iki cemaate etnik alâkası belli olan iki devlet, müttefikleriyle bu şıkkı tercih etmişlerdir. Bunlar, esef verici olan ve olmayan, bütün olayların içyüzünü biliyorlar. Elbette bunların bir hâl çaresi araması basit bir yoldur ve isabetli bir yoldur. Bunun içinde politika propagandası bulunmıyacaktır. Verilen karar doğrudur.
Soru: Türk Hükûmeti Ada’nın ikiye bölünmesinin lüzumlu olabileceğine inanıyor mu? Yoksa iki cemaatin tek bir Kıbrıs Hükûmeti altında işbirliğinde bulunabilecekleri bir başka hâl çaresi ihtimalini mi düşünüyor?
Cevap: Şimdi biz dürüst olarak Ada’nın iki cemaat üzerine dayanan istiklâlini mütalâa ediyoruz. Onun üzerinde fikirlerimi söylüyorum: Ada’nın ikiye bölünerek bir kısmın Yunanistan’a, bir kısmın Türkiye’ye ayrılması en kestirme olan basit bir yoldur. Ama uluslararası ve müttefikler arası münasebetler iki cemaatin bir arada yaşıyarak bir devlet halini alması şeklini 1959’da zarurî kıldı. Bir federasyon düşünüldü. Cemaatlere hakları, vazifeleri verildi. Şartları eksik bırakıldı. Onun için iki cemaatin birbiriyle geçinmesi kolay olmadı yani federasyon coğrafi şartı ihmâl edildi.
Fakat iki cemaatin beraber geçinmesi için asıl mümkün olan temel engel başka kaynaktan çıktı. O da, Kıbrıs’ta kurulan idare ve iki cemaat üzerine kurulan şekli başından ve temelinden reddetti. Sabote etti, şiddete müracaat ederek iki cemaat hakkı üzerinde değil, bir cemaatin çokluğu üzerine idare kurmak istedi. Bütün felâketler ve bir daha bir arada çalışmak imkânına hiçbir ümit bırakmıyan neticeler bundan doğmuştur. Onun için şimdi iki cemaatin yan yana çalışmasını hedef tutan bir federal sistemi arıyoruz.
Soru: Türkiye ve Yunanistan’da galeyana gelen efkârı umumiyenin Türk ve Yunan hükûmetlerini Kıbrıs’la ilgili olarak almak istemedikleri kararlara sevk etmek gibi hakikî bir tehlikenin mevcudiyetine inanıyor musunuz?
Cevap: Türkiye’de iç siyasetin sağduyu dışında bir istikamet almasına ihtimal yoktur. Türkiye’de tahriklerin masum galeyanları anarşik olaylara çevirmelerini kesin olarak önleyecek kudretteyiz. Milletlerarası büyük menfaatlerin bahis mevzuu olduğu böyle bir konuda Yunan hükûmetinin de durumu aydınlatacağını ümit ve temenni ediyorum. Doğrusunu isterseniz endişe duymuyorum diyebilirim.
Soru: Kıbrıs’ın komünist hâkimiyeti altına girmesi tehlikesini Türk Hükûmeti ne şekilde kıymetlendirmektedir? En son Kıbrıs seçimlerinde komünistlerin oyların % 37’sini kazanmış olmalarını Türk Hükûmeti halkın bu kadar büyük bir nisbetinin komünist gayelerine sempati duydukları şeklinde mi kabul ediliyor?
Cevap: Kıbrıs içinde siyasî cereyanlar üzerinde bir teşhis koyma yoluna girmek istemem. Kıbrıs coğrafi ve stratejik durumu itibariyle Türkiye için emniyet bakımından hayatî bir öneme haizdir. 1959 görüşmeleri esnasında bu mülâhazalara dayanıyordu. Bugün de bu stratejik emniyet mülâhazası her ihtiyacın önünde geldi. Onun içindir ki Kıbrıs’ta iki cemaat üzerine dayanan bir devlet kurulmuştur ve Türk Cemaati siyasî bünye bakımından sağlam ve her tahrikten uzak bir karakterdedir.
Soru: Sayın Başbakan, şimdiki Türk Hükûmetinin bu Meclis devresi boyunca vazife başında kalacağına ve vaad ettiği geniş reformları tatbik edeceğine güveniyor musunuz? Netice olarak, Cumhuriyet Halk Partisi yönünden istikbalden emin misiniz?
Cevap: 1965’e kadar reformların tahakkuk ettirilebileceğini ve kalkınmanın lüzum ve faydasını ve imkânını elle tutulur bir halde gösterebileceğimizi ümit ediyorum. CHP memleketin siyasî bünyesinde sarsılmaz bir temel sahibidir. Hâdiseler bunu isbat etmiştir. Türk Milletinin asırlardan beri hasret çektiği ileri kalkınma, gelişme ve medeniyet ideallerini temsil etmiştir. Zaman içinde bu idealler memleketin çokluğuna mal olmuştur. Şimdi CHP ideallerinde, kuvvetli davranmıyor, taviz veriyor isnatları vardır. Bu isnatların yanlış olduğunu isbat ettikçe halk bizi daha çok tutacaktır.
New York Times Gazetesi Türkiye Temsilcisi Jay Walz ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[403]
Soru: Makarios’un İngiliz-Amerikan teklifini reddedeceği haberini duydum. Buna ne dersiniz?
Cevap: Kıbrıs radyosunun Rumca tebliğine göre, Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi toplanmış ve İngiliz-Amerikan teklifini reddederek Makarios’un politikasını destekleyeceğini söylemiştir.
Soru: Bu, Başkan Makarios’un bu teklifi reddettiği mânasına gelir mi?
Cevap: İç vaziyetlerini bilmiyorum. Bir taraftan da nümayiş yapıyorlar. Bu dahili politikalarına ait bir husustur.
Soru: Makarios bu teklifi kabul ettiği takdirde kendi siyasî durumu tehlikeye düşer mi?
Cevap: Derler ki, kendisinin % 37 kadar muarızı var. Bunlar onu bu teklifin reddolunması için tazyik ediyorlar. Bunların kendisini başka istikamete sevk etmesi mümkün, Makarios ya cesaret edip garp bloku ile muvazi bir politika takip edecek –ki bu insaf ve adalet politikasıdır– veyahut avantüre gidecek. Benim zihniyetime göre, siyasî âlemde mesuliyet sahibi bir insanım, avantür şıkkını tercih edeceğine ihtimal vermem. Görmeden inanmam. Böyle hareketlerin bütün dünya efkârı tarafından haksız ve adaletsiz bir dâvayı gütmek gibi bir durum yaratacağına kesin olarak inanırım.
Soru: Makarios kat’i ve resmî olarak teklifi reddederse Türkiye için müs-takbel ikinci adım ne olur?
Cevap: Beraber bir karar vermiş durumdayız. Biraz evvel bunun cevabını verdim zannediyorum. Haksız ve adaletsiz bir siyasetin gösterişleri karşısında haklı yolumuzdan çekilecek değiliz. Hep beraber münasip bir karar vermemiz lâzımdır.
Soru: Hep beraberden maksat, bu karar Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve Amerika ile beraber mi alındı?
Cevap: Tabiî, bugün meseleye sükûnet vermek lâzımdır. Tabiî en evvel İngiltere ve Amerika ile konuşacağız. Emniyeti korumak isteyen sulh taraftarları bizimle beraber olacaktır.
Soru: Makarios NATO kuvvetlerini reddederse Türkiye ikinci adım olarak meseleyi Birleşmiş Milletler’e götürecek midir?
Cevap: Bu konuda müşterek bir görüşme olmadan söz söylemek istemem. Fakat bundaki maksat aşikâr görünür. Böyle bir sözde dikkati çeken başlıca iki nokta vardır. Dernek, bugünkü Kıbrıs idaresinde hakları olan bu cemaatin emniyetini korumak için uluslararası bir kuvvete ihtiyaç olduğu kabul edilecek, yalnız o uluslararası kuvvetin kimler olacağında siyasî görüşe göre ihtilâf çıkmış olacak. Bu bir münakaşa konusudur. Biz isabetli yolu seçtik kanaatindeyim. Bizim tarafın başlıca rüçhanı şudur: Hem Türk cemaatine, hem Rum cemaatine sempatik oldukları şüphe götürmeyen iki ilgili devlet vardır. Yani Türkiye ve Yunanistan. Hem Kıbrıs meselesinin geçmişinde ve bugününde bütün teferruatı ile ilgileri dolayısiyle iyice bilen devletler vardır. Bunların yardımlarının da, muhakemelerinin de isabetli olacağında ihtimâl çoktur.
Soru: Yardım ve muhakemelerinde isabet olacağı meselesinde İngiltere ve Amerika’yı mı kastediyorsunuz?
Cevap: Asıl onları kastediyorum. Amerika bu hususta en kıymetli yardımı yapabilecek durumdadır. Ve müttefikler arası böyle bir meseleye girmek için ciddî bir fedakârlık yapmıştır.
Soru: NATO kuvveti Ada’ya girdikten sonra Amerika, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye ve bir tarafsız devletten müteşekkil bir komisyon mu kurulacaktır?
Cevap: Böyle tahmin ediyoruz. Fakat henüz görüşmedik bunu.
Soru: Tarafsız bir devlet olarak Batı Almanya’dan bahsediliyor. Bu doğru mu?
Cevap: Bu arabulucunun, dört devletten biri olmaması kabul edilen anlaşmada sarihtir. Her halde bu dört devletin dışında bir arabulucu olacak. Kim olacağını bilmiyorum. Henüz görüşmedik. Kendi duyduğuna göre, Mr. Walz kim olacağını zannediyor?
Mr. W: Ben de bilmiyorum. Londra haberlerine göre, gazetelerden okudum, bu dört devletten başka tarafsız bir devlet olacak ve bu Batı Almanya olacak diye çıktı.
Soru: Türkiye Federal bir hükûmet kurmak taraftarı. Başbakan üç ay içinde bir hâl çaresi bulunacağına inanıyor mu?
Cevap: Nikbinim, ümitliyim tabiî. Ümidimi geçen hâdiselerin verdiği derslerden ve iyi niyetli bir Kıbrıs devleti, hak ve adalet sistemine dayanan bir devlet kurmak için gösterdiğimiz arzu ve lüzumdan alıyorum.
Soru: Türk Hükûmeti bu federasyon plânına taahhüt koymuş mudur? Yoksa bunu bir anlaşmaya varmak için bir şık olarak mı kabul ediyor?
Cevap: Başka bir alternatif görünmüyor. Onun için biz bu müzakerelere emniyet mülâhazası ile başladık. Emniyet mülâhazasına ve iki cemaatin varlığı esasına dayanan bir devlet kurulmasını istiyoruz ki, bu, iki cemaatin yan yana yaşamasıdır. Basit prensiplerden hareket ediyoruz ve riyazi realitelerden ders alıyoruz.
Soru: Türk durumuna göre bir ayrılma zarureti vardır ve bu da bir federas-yondur. Sizce bu en pratik çare midir?
Cevap: Doğrudur. Ayrılmayı en iyi temin edecek sistem federasyon siste-midir.
Soru: Kıbrıs Türkleri’nin haklarını koruma babında Türkiye’deki hissiyatın çok heyecanlı olduğunu biliyorum. Acaba Kıbrıs politikasında bütün siyasî partilerin kuvvetli desteğine sahip misiniz?
Cevap: Evet, sahibim.
Soru: Daha şiddet metotları arzu edenler var mı? Hatırlıyorum, Büyük Millet Meclisi’nde bazı Mebuslar derhal müdahale edilmesini istemişlerdi. Ne dersiniz?
Cevap: Askerî müdahaleyi biz davet ettik. Çaresiz kaldık. Muahedeye göre, hakkımız olan istişarelere başladık. Herkese haber verdik. Tek başına müdahale etmek istedik. Ondan sonra süratle “hep beraber yapalım” fikri hâkim oldu. Bu, Ada’daki şiddet hareketlerine karşı tutumumuz. Memleket içinde, yapılan fecaatler karşısında hissiyat hakikaten zaptolunmaz bir durum aldı. Her istidadı gösterdi, ama bütün bu güçlüklere rağmen sağduyu galebe çaldı. Bir büyük milletin adalet yolunda hakkını istihsal şuuru hâkim oldu. Memleketimiz içinde anarşik bir cereyana imkân vermeyiz. Hem istidat yok, hem Hükûmetimizin de anarşik hâdiseler karşısında aciz kalma vasfı yoktur.
CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[404]
Cumhuriyet Halk Partisi İl başkanları ve temsilcilerinin yüce Atatürk huzurunda derin saygı duruşları.
7 Şubat 1964
İsmet İnönü
CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileriyle Genel Merkez Yöneticilerinin Ortak Toplantısında Verilen Söylev[405]
Sevgili arkadaşlarım,
Sizleri burada, başkentte ehemmiyetli vazifeler yapmak için toplandığınız anda saygı ve sevgilerle selâmlarım, 1961’den beri nispî temsille kurulan Büyük Millet Meclisi’nde sorumluluk almış olarak, memlekette vazife yapıyoruz.
Bu, İl Başkanları ve İl temsilcileri toplantısında, icradan sorumlu bir parti olarak, hükûmetteki çalışmalarımız ve memlekette parti olarak tutumumuz hakkında, tetkikler yapacaksınız. Ve önümüzdeki zamanlarda vatandaşlarımızı ehemmiyetli memleket meseleleri hakkında aydınlatmak için, verimli usuller bulacaksınız.
Birleştirici olduk
Her şeyden evvel huzur ve cesaretle söyleyebilirim ki, 1961’den beri, yani sorumluluk aldığımız zamandan beri tarihimizin son derece nazik bir devrini geçirmiş bulunuyoruz. Bu nazik devrin ihtiyaçlarını ve dertlerini takdir etmiş sorumlular olarak, her şeyden önce, vatandaşlar arasında ayrılığı ve uzaklığı giderecek, vatandaşları birbirlerine yaklaştıracak bir politika takip ettik. Bu devirde vatandaşlar arasında ayrılığı ve uzaklığı giderecek ve vatandaşların sağduyu ile doğru bir istikamete yönelmelerini sağlıyacak bir zihniyetle birbirlerine bağlı birbirlerinin kaderleriyle ilgili insanlar olmak imkânlarını hulûs ile aradık.
Siyasî ihtilaflar zehirli olmamalı
İki koalisyon hükûmetini kurmaya muvaffak olmamız ve bu koalisyon hükûmetleri zamanında siyasî muhitleri birbirine yaklaştırmak için memlekette elimizden gelen her şeyi yapmak hususunda gösterdiğimiz gayret takdir ile anılacak bir olaydır. Vatandaşların bir arada yaşamalarını ve birbirlerine yaklaşarak gelişmelerini sağlıyacak bir güven içinde yaşamalarını kolaylaştırmak, bugün de CHP Hükûmeti olarak emelimizdir. Bu sözlerimle gözlerinizin önünde canlandırmak istediğim şudur: Memleket idaresinde başlıca sorumlu olan CHP için siyasî ihtilâfların zehirli olmamasını sağlamak en başta gelen vazifedir. Bildiğiniz gibi, vazife başına çok güç şartlar içinde geldik. İki buçuk seneyi geçen müddet içinde son derece nazik ve ağır siyasî tartışma ve çekişmeler arasında milletçe en çok muhtaç olduğumuz huzuru tesis etmeye ve partizanlık hastalığını asgari hadde indirmeye muvaffak olduk.
Bizim dışımızda hükûmet mümkün olmadı
Muhterem arkadaşlarım,
En son Hükûmet kurma görevi bize teveccüh etti. Bu vazifeyi almadan önce, dikkatli gözleriniz önünde kâfi derecede belirmiştir ki, diğer siyasî partilerin bizden ayrı olarak Hükûmet kurmalarını arzu ettik ve bunu kolaylaştırmaya çalıştık. Bizimle münasebeti olmayan ve bizim aslâ sorumlu olmadığımız sebeplerle bizim dışımızda Hükûmet kurulması mümkün olmadı. Ancak bundan sonradır ki, hükûmet kurma görevi bize verildi. Bu Hükûmet Bağımsız Milletvekillerinin yardımıyla ve işbirliğiyle kurulmuş bir hükûmettir.
Açıkça söyledik
Yeni Hükûmette, CHP’nin öteden beri takip ettiği esasları vatandaşlara tam bir sorumluluk duygusuyla ifade ettik. Bu yeni Hükûmet programında, siyasî partizanlığın dar ve ıstırap verici zihniyetinden tamamen uzak bir ortam ve güven yaratılmasını ve memleketin şiddetle muhtaç olduğu kalkınmanın plâna göre yapılacağını ve reformlar yapılacağını açıkça ve cesaretle söyledik. Yalnız CHP ve onunla işbirliği olan Bağımsız Milletvekilleriyle ve bizim dışımızda sağduyu sahibi Milletvekili arkadaşların müzaheret ve desteklemeleriyle güven oyu aldık. Şimdi programımızı tatbik ediyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
İç politikamızda programımızı bu suretle tatbik ederken, dış politikada da ciddî ve nazik hâdise ve buhranlar meydana çıkmıştır.
İç politikada memleketin öteden beri beklediği reformlar için süratle hazırlanıyoruz. Vergi reformları şimdiden projeler halinde Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuştur. Plâna dayanan bir kalkınmanın yürütülmesini sebatla takip etmekteyiz. Gerek vergi reformları bakımından yeniden aldığımız ciddî tutumda olsun, gerek plânın tatbikatında olsun, dış müesseselerle temasa geçtik. Yeni malî yıla henüz girmemiş olmakla beraber, dostlarımızın ve müttefiklerimizin muhitlerinde programımızın iyi karşılandığını ve bunun müsbet neticelerini alacağımızı görüyoruz. Plâna müstenit kalkınma dediğimiz zaman bütün memleketin her yerinin, her çeşit sınıf ve meslek sahibinin yeni bir iktisadî hayata girmesini ifade ettik.
Bir yıllık tatbikatın sonunda, plâna müstenit kalkınma devrinin çok güç olduğunu, en sade vatandaştan, en lüks yaşayan vatandaşa kadar, ciddî gayret ve fedakârlık istediğini anlamış bulunuyoruz.
Lüks ve israf içinde yaşayamayız
1964 senesi plân çalışması daha güç olacak ve verimliliği daha aşikâr bir hale gelecektir. Bu seneyi başarı ile geçirdikten sonra vatandaşlarımız huzur ve emniyetle göreceklerdir ki, plâna müstenit çalışma, plânsız çalışmanın en idraklı ve en mübalâğalı şekliyle dahi mukayese edilemiyecek kadar semerelidir, büyüktür ve esaslıdır. Bu suretle memleketin özlediği refahı, kurtuluşu ancak bu yolla temin edebileceğimiz, kökleşmiş bir umumî kanaat haline gelecektir. Biz millet olarak hususî ve resmî hayatımızda plâna müstenit çalışmaya mecburuz. Biz lüks ve israf içinde yaşayacak şartlara mâlik değiliz. Biz kazandığımızı tasarrufla kullanmak, memleketin kalkınması uğrunda çok çalışmak durumunda olan bir milletiz. Bu kanaat yurdun en ücra köşesinden en üst tabakaya kadar yayılacaktır. Ancak bu tarzda bir çalışma ile diğer milletlere yetişmemiz mümkün olacaktır.
CHP’nin uzun yıllardan beri plâna müstenit kalkınma diye feryat etmesinin hikmeti, bu tatbikat ile vatandaş ve tarih önünde tesbit edilecektir. Plâna müstenit tatbikatın başarıya ulaşması için, birinci derecede azimliyiz. Bizim için en mühim mesele budur. Bunun zaruret ve mesnedi olan vergi reformları, çalışma reformları, toprak reformu ve Devlet Personel Dairesinin muhtaç olduğu reformlar ilk merhalede tatbikine başlayacağımız ıslâhattır.
Kıbrıs konusu
Muhterem arkadaşlarım,
Bir de sizlere, içinde bulunduğumuz dış buhrandan kısaca bahsetmek isterim.
Biliyorsunuz, Kıbrıs’ta esef verici hâdiseler oldu. Kıbrıs’ta, soydaşlarımız, muahedelerle tesbit edilmiş haklarına ve her medenî toplumda bulunması zarurî olan emniyet şartlarına aykırı olarak tecavüzlere maruz kalmışlardır. Bu hâdiselere milletimiz kayıtsız kalamazdı. Hususiyle bu hâdiselerde, hakları olduğu kadar taahhütleri olan bir millet olarak, vazife ifasından geri kalamazdık.
Yakından takip ettiğimiz safhalarını hatırlarsanız, soydaşlarımızın uğradığı tecavüzleri, muahedelerin kararlaştırdıkları istişare çareleri ile önlemek için elimizden gelen gayreti gösterdikten sonra nihayet bilfiil müdahale hakkımızı kullanmak zamanı geldiğini bildirdik. Bunun üzerine teminatçı devletlerden üçlü bir idare teşekkül etti. Bunu müteakip Londra’da konferans açıldı. İki haftadan fazla bir zaman çalıştıktan sonra bugünkü isabetli tedbirler tesbit edildi. İngiltere ve Amerika, ilk önce Kıbrıs’ta bir emniyet sistemi kurulmasını ilk tedbir olarak teklif ettiler. Esasen Kıbrıs’ta can ve mal emniyetinin tesisi, bizim ilk olarak öne sürdüğümüz teklifti. Bu emniyet meselesi, zarurî ve hayatî sayıldı. Bunun için İngiltere ve Amerika ilgili olan devletlere ve Kıbrıs’ta yaşayan iki cemaate bu müşterek tekliflerini gönderdiler. Bunlardan umumî efkâra teferruatıyla takdim olunmuştur. NATO devletlerinin iştirakiyle sulhü koruma kuvvetleri Kıbrıs’a gelecek ve bunun vereceği emniyet ortamı içinde müzakereleri açılacaktır. Bu müzakere, NATO devletleri içinden ve ilgili olan devletlerin dışındaki bir aracı vasıtasıyla devam ettirilecektir. Şimdi sulhü kurmak kuvvetinin tesisi ve bu kuvvetin Adaya çıkması ve emniyete hâkim olması teklifinin tatbiki safhasındayız. Bu hususta hepsi mutabık kaldılar. Yalnız Kıbrıs Hükûmeti, Rum cemaati henüz muvafakatini bildirmedi. Bu muvafakati temin etmek için çalışılmaktadır. Emniyetin sağlam bir surette tesis edilmemiş olmasından duyduğumuz endişeleri göğsümüze basarak emniyet kuvvetlerinin Kıbrıs’ta asayişe hâkim olmasını ve herkese huzur verecek bir sükûnetli müzakerenin yapılmasını heyecanla bekliyoruz.
Şimdi sizlere Kıbrıs olayının özünü arzedeceğim. Kıbrıs için, 1959’da taraflar bir muahede akdetmişlerdir. Bu taraflar, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ve cemaat olarak da Türk cemaati ve Rum cemaatidir.
Zürich’de ve Londra’da uzun müzakere ve münakaşalardan sonra bir anlaşmaya varılmış ve Kıbrıs müstakil devleti vücuda getirilmiştir.
1959’da Rum cemaati Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını istiyordu. İngiltere Devleti Kıbrıs’ı cemaatlerin idaresine bırakmaya mukabil, muhtaç olduğu stratejik üsleri temin etmeye çalışıyordu. Türkler, Kıbrıs meselesini hem cemaat meselesi, hem de Türkiye için emniyet meselesi telâkki etmiş ve [Kıbrıs’ın] ikiye taksimi[ni] talep etmiştir. O zaman Türkler’le Yunanlılar’ın istekleri birbirinden tamamen farklıydı. Yunanistan’a iltihak ve taksim o zaman üzerinde durulan isteklerdi. Yapılan muahedelerle taraflar bu isteklerden vazgeçtiler. Muahede ile cemaatlere haklar tanımak suretiyle bir müstakil Kıbrıs devleti meydana getirildi.
Bildiğiniz bir noktaya bütün dünyanın dikkatini çekmek isterim:
Kıbrıs’ta kurulan idare ilk gününden beri bir müstakil devlettir. Bunda vatandaşların çokluğunu teşkil eden bir milliyet, bunun karşısında azınlıkta olan bir millet vardır. Bu iki cemaatin hakları muahedelerle tesbit edilmiştir. Halbuki Kıbrıs Hükûmeti Türk cemaatine tanınmış olan hakları tanımadı ve emrivakiler ihdas etti. Kıbrıs olayları, Kıbrıs Türkleri’ne zor kullanılarak, tecavüz edilerek, muahede ile kendilerine tanınmış olan haklarından vazgeçirilmek için yapılmış olan tecavüzlerdir. Kıbrıs devleti çokluk ve azınlık üzerine kurulmuş bir devlettir. Bundan dolayı sadece çokluğun kararıyla bir tarafa iltihak etmek hakkına sahip değildir. Kıbrıs Devletinin muayyen şartlarla istiklâle sahip olması ilk defa görülen bir mesele değildir. Bu şartlarla kurulmuş olan bir devletin hükûmeti, “biz çokluktayız, azınlığa hak tanıyamayız” diyemez. Bu kendisine vücut ve istiklâl vermiş olan temeli tahrip etmektir. Teminatçı devletler, hiç şüphesiz, bunların haklarını koruyacaktır.
En doğru yol: Federasyon
Kıbrıs’da bulunan iki cemaatin iç içe, çok karışık ve dolaşık bir hâlde beraber yaşayamayacakları sabit olmuştur. Yan yana bir federasyon halinde yaşamaları, en doğru yol olacaktır. Bu bizim noktai nazarımızdır. Biz bunu dünya efkârına hulûs ile söyledik.
Haksız olanlar bugün dahi şiddet yoluyla, soydaşımız olan cemaatin haklarını ihlâl etmek arzusundadırlar. Bu arzuları aslâ tahakkuk etmiyecektir.
Muhterem arkadaşlar,
CHP olarak hususiyle sorumluluk taşıyan Hükûmetin mesnedi olan parti olarak memleket içindeki vazifelerimizi etrafıyla gözden geçirecek ve bu vazifeleri vatandaşın menfaatine ve güvenine lâyık bir surette ifa etmek için yaptığımız ve yapacağımız işlerin vatandaşlara duyurulması ve vatandaşların hazırlanmaları çarelerini bulmak için toplanmış bulunuyorsunuz.
Öteden beri bizim kuvvetli ve zayıf taraflarımız vardır. Bu zayıf ve kuvvetli taraflarımızı olduğu gibi, esasından bilmek lâzımdır. Aslında bizim bir kuvvetli tarafımız vardır ki, sadece günlük politika güdenler, onu zayıf telâkki ederler.
En kuvvetli tarafımız
Memleketin faidesi için lüzumlu gördüğümüz şeyleri açıkca ve cesaretle söylemeyi ve takip etmeyi âdet yapmışızdır. İşte bu bizim en kuvvetli tarafımızdır. Memleket ve milletin ilerisi için reform yapmayı söyleriz, hemen bizi tahribe kalkarlar. İlerisi için söylediklerimizi, o gün için bir hatâ sayarlar. Amma bugün için zayıf görünen tutumumuz, uzun vadede en kuvvetli tarafımızdır. Vatandaş, günlük politika takip edenler, tekrar tekrar tecrübeden geçirmiştir. İlerisi için emin taahhütlerde bulunanları arar hâle gelmiştir. Biz verdiğimiz sözleri ve taahhütleri tutar ve yerine getiririz. Eğer söz vermiyorsak, onun istikbale ait bir zarureti vardır kanaati bizde hâkim olmuştur da onun için öyle hareket etmişizdir. Size bir misâl vereyim. İşçi hakları meselesini bu memlekete getiren biziz, işçi hakları, memleketin umumî idaresi içinde her meslek için olduğu gibi önemli bir mesele idi. Çalışma hakkı bir umum müdürlük halinde yürütülüyordu. Bunu bir bakanlık haline getiren, Avrupa’nın büyük mütehassıslarından faydalanarak mevzuatını tetkik edip tekemmül ettiren bir parti olmuşuzdur.
İşçi haklarını biz gerçekleştirdik
1950’de grev hakkını kabul etmemiştik. Memleketin şartları bakımından onu henüz erken buluyorduk. O zaman bizim karşımızda bulunanlar bize hep bu noktadan hücum etmişlerdir. Seçimlerde, bunu, bize karşı kullanmışlardır. Onlar iktidara geldi, evvelce verdikleri sözü hiç hatırlamadılar ve grev hakkını kabul etmediler 1953’te CHP programına giren ve seçim beyannamelerinde açıkca ve kesin olarak vaad ettiğimiz grev hakkı bugün kanunî olarak gerçekleşmiştir.
Nispî temsile daha çok ihtiyaç var
Biz ne vaad etmişsek, hepsini adım adım tatbik ettik. Nispî temsil de böyledir. 1950 seçimleri esnasında biz zannediyorduk ki, demokratik idarelerde, nispî temsil usulü, daha ileri ve muğlâk bir usüldür. Çokluk sistemi usulü ise, başlangıç için sade ve basit bir sistemdir. Nispî temsil usulünü programımıza aldık, seçim beyannamelerimizle yine millete taahhüt ettik. Bugün memlekette bu da gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kanaatımızca milletin bünyesinde demokratik terbiyenin ve demokratik geleneğin sağlanması için nispî temsile, daha çok ihtiyaç vardır.
Toplumda siyasî kanaatlara müdahale ve tecavüzlerde bulunamamak ve seçim hilelerine yer vermemek için hiç olmazsa 20 senelik bir nispî temsil sisteminden geçmeye mecburuz.
Nispî temsil usulüne girdiğimiz bu devrede bu usulün en büyük imtihanlarını vermeye mecburuz. Biz muhalefette ve iktidarda memleket meselelerinde takip ettiğimiz yolu çok düşünerek seçiyoruz. Çok dikkatle takip etmeye çalışıyoruz. Büyük güçlükler de getirseler, günlük politika takip eden idarei maslahatçılar gibi bugün böyle, yarın şöyle söylemiyoruz. Bizim kanaatımıza göre sözüne inanılır bir parti olmak, vatandaş gönlünde ve kanaatında yer tutmak için tek siyasî esas budur.
Zayıf tarafımız
Zayıf tarafımız şudur: Biz her zaman propaganda denen anlatma ve yayma sanatında eksik kalmaktayız. Eski zamanları dile getirmek istemiyorum. Bu memleket baştan aşağı istilâ altındaydı. Bir uçtan öbür uca yıkılmış ve yakılmıştı. Türkiye o günden bugüne milletlerarasında her surette itibarlı bir devlet haline geldi, fakat muarızlarımız bu 27 veya 30 sene için çöp çatmadılar dediler. 2-3 sene zarfında C.H.P. olarak memlekete yaptığımız hizmetleri anlatamamışızdır. Yaptıklarımız iyi anlatılabilse vatandaşlarımızın bunu takdir etmemelerine imkân yoktur. Anlatamıyoruz.
Memlekette ağır ve sıkıntılı bir ayrılık ve uzaklık havası içinde cesaretle temin ettiğimiz toplanma şartları ve yapılan memleket işleri iyi anlatılmış olsaydı vatandaşlarımızın bunu takdirle karşılamaları mümkün olacaktı. Vatandaş ve bizler, yapılan kötü telkinlerin altında kalıyoruz. Propagandanın en insafsız olduğu zamanlarda bile bunları azim ve cesaretle yenecek çalışma usulleri vardır. Bizim için bu çareleri bulmak ve tatbik etmek ciddî bir vazife haline gelmiştir.
Geçmiş seçimler üzerinde gerçek teşhisler yapmak, gelecek seçimlerin ihtimallerini göz önüne alarak vatandaşlara söylenecek sözleri tesbit etmek ve ona göre çalışmak lâzımdır.
Siz şimdiden bu hazırlıkları tesbit edeceksiniz.
Demokratik hayatı memleketin idare sisteminin tek yolu kabul etmiş, buna inanmış bir parti olarak demokratik rejimi yürütmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu kanaatle CHP bünyesi içinde, vatandaşa huzur ve aydınlık veren, ona yardımcı olan bir siyasî partinin bütün vazifelerini yapmaya mecburuz.
Siyasî parti, memleket idaresinde en isabetli, en faydalı yolları göstermek iddiasında olan bir teşekkül demektir.
CHP kendi içinde vatandaşları kendi noktai nazarlarına inandırmak ve güvendirmek için çalışmak mecburiyetindedir.
Maruzatımı bitiriyorum. Size başarılar dilerim. Önümüzdeki büyük seçimlere hazırlanıyoruz. Zaman çabuk geçer. Vazifelerimizi büyük bir isabetle yerine getirmek için çalışmalarınıza devam edin.
Sevgiler, saygılar.
ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı George Ball ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri[406]
Bir saatlik görüşmeden sonra Başbakanlıktan ayrıldığı sırada gazetecilerin George Ball’ın teması hakkında sordukları bir soruyu “Çok memnunum” diyerek cevaplandırmış ve neşeli olarak arabasına binmiştir.
Milli Güvenlik Kurulu Toplantısından Sonra Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[407]
Başbakan İnönü, bugün Millî Güvenlik Kurulu toplantısından çıkarken gazetecilerin Kıbrıs konusundaki sorularına cevaben şöyle demiştir:
“Elim ve esef verici hâdiseler, Kıbrıs’ta emniyetin tesisi en mühim mesele. Bunun için çareler, bütün tedbirler tâkip ediliyor.”
(...) Saat 17.05’de Başbakanlıktan ayrılan İnönü, gazetecilerin “Üç ay için münferit müdahale hakkımızı kullanmamaya karar vermiştik. Fakat bugünkü Limasol olayları karşısında tutumumuz ne olacaktır?” sorusuna birkaç dakika sükût ettikten sonra “Hâdiseleri yakından takip ediyoruz. Müsterih olunuz” cevabını vermiştir. İnönü bu arada sorulan “Arabuluculuk için Mr. Speak’ı mı teklif ediyoruz?” sorusunu ise şöyle cevaplandırmıştır:
“Hayır bir karar vermedik. Henüz kimseyi tesbit etmedik.”
Çiftlik Yürüyüşünde Kıbrıs Sorununa İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[408]
Başbakan İsmet İnönü dün öğle üzeri Gazi Orman Çiftliğinde yaptığı gezinti sırasında gazetecilerle konuşmuş, bu arada İngiltere’nin Kıbrıs konusunda Güvenlik Kuruluna başvurmasını gerekli bir teşebbüs olarak vasıflandırmıştır.
İnönü, bu konuda şunları söylemiştir:
“İngiltere ve Amerika, Kıbrıs konusunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunda müzakere edilmesini istediler. Bizim her tarafta yapılan müracaatlardan haberimiz olduğu gibi, bundan da haberimiz vardı.”
Gazetecilere “Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunda önemli görüşmeler cereyan edecek. Onun sonucunu bekliyoruz” diyen Başbakan İnönü, Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball’la arefe günü gece saat 22.00’de yaptığı ikinci görüşme konusunda sorulan suallere de şu karşılığı vermiştir:
“Merak edilecek bir durum yoktu. Gelişleri ve görüşmeler kısa sürüyordu. Ortaya çıkan yeni bir konuyu müzakere etmek için ikinci defa konuşma lüzumunu duymuştuk.”
Genelkurmay Başkanlığı’ndaki Toplantıdan Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri[409]
(...) Başbakan İsmet İnönü toplantıdan ayrılırken gazetecilere “Olayları yakından takip ediyoruz” demekle yetinmiştir.
Suikast Girişiminden Sonra TBMM Başkanı Fuat Sirmen’in Odasında Yapılan Sohbet[410]
(...)
Başbakan İsmet İnönü tecavüz olayından sonra Meclis’e gelmiş ve Millet Meclisi Başkanı Fuat Sirmen’in odasına çıkmıştır. Ancak bir süre sonra olay bazı Milletvekillerince haber alınmıştır. Bunun üzerine salonda bütçe görüşmelerini izlemekte olan Devlet Bakanı İbrahim Saffet Omay, İnönü’yü görmek üzere Sirmen’in odasına gitmiştir. Bu sırada İnönü ve Sirmen memleket meselelerini görüşmekte idiler. Odada şu konuşmalar geçmiştir:
İsmet İnönü–(Omay’a hitaben) Ne o, neden telâş ediyorsun.
İbrahim Saffet Omay–Paşam biraz önce bir hâdise olmuş. Senatör ve Milletvekilleri heyecan içindeler. Bilgi istiyorlar.
Fuat Sirmen–Ne oldu Paşam, bir şey mi oldu?
İsmet İnönü–Önemli bir şey değil. Biraz önce Başbakanlık’ta idim. Meclis’e hareket etmek üzere arabaya binerken baktım bir adam kurşun atıp duruyor. Ne istiyormuş, buraya gelsin dedim. Sonra yakaladılar.
Suikast Girişiminden Sonra Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[411]
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün saat 12.00 sularında Başbakanlıkta çalışmama fasıla verip Büyük Meclis’e çalışmak üzere giderken üç-dört metre mesafeden tanımadığım bir şahsın tabanca ateşine maruz kaldım. Emniyet memurları tecavüz edeni tuttular ve o esnada silâh seslerine toplanmış olan halkın hiddetli hücumundan tecavüz eden şahsı kurtarmağa muvaffak oldular. Arabada üç kurşun deliği ve araba içinde bazı parçalar var.
Büyük Meclis’e geldim. Vazifeme devam ettim. Her taraftan vatandaşlarım sevgi ve ilgi gösterdiler. Memleket ölçüsünde havadis almak merakını yenemediğim için size hitap ediyorum.
Bana hiçbir şey olmadı. Sıhhatte ve sağlam olarak millete hizmet vazifemin başındayım. Geniş ölçüde gördüğüm teveccüh ve sevgi işaretleri için vatandaşlarıma yürekten minnetlerimi sunarım.
Suikast Girişimiyle İlgili TBMM Konuşmasının Ardından Basın Locasında Gazetecilerle Yapılan Söyleşi[412]
(...)
İnönü Meclis’teki konuşmasından sonra basın mensuplarına ayrılan kısma gidip gazetecilerle konuşmuş ve bol bol şakalaşmıştır. İnönü, kapıdan kendisini karşılayan gazetecilere “Yanınıza gelmek için bir patırtı lâzımmış” diye takıldıktan sonra basın toplantılarının yapıldığı büyük masadaki yerini almış ve şunları söylemiştir:
“Hissiyatımı şöyle ifade edebilirim. Vak’adan sonra basit bir hâdise gibi Meclis’e geliyordum. Meclis’e geldim. Evvelâ Meclis Reisi beyle görüştüm. İşlerim vardı. Ona uzun boylu anlattım. 20-25 dakika geçtikten sonra Meclis Reisinin odasına tanıdığım arkadaşlarım geldi ve geçmiş olsun dediler. Büyük heyecan göstermişlerdi. Meclis Reisi şaşırdı, ne için geçmiş olsun dendiğini sordu. Hatırladım ki, büyük hâdise olmuş. Ondan sonra herkes bana ve birbirine geçmiş olsun demeğe başladı. Çok rahatım. Sıhhatim yerinde, sinirlerim yerinde, kafam iyi işliyor.
Bizim meslek öyle bir meslektir ki, insanın sıtkile memlekete hizmet çaresi aramak sanatı olan siyasete girdiğinden itibaren bu ihtimalleri göze alması lâzımdır.
İhtimal vuku bulduğu zaman telâş verici bir vaziyette görünür. Kamu hizmeti yolunda olanlara cesaretle söyleyebilirim ki, tam 56 seneden beri bu hayat içinde yaşıyorum. Bir çok tehlikelere rağmen hiç eksiğim yoktur. Neşem eksilmemiştir. Meclis, bütün milletvekilleri ve partileriyle fikir yakınlığı ve görüşlerimiz birbirimizle çok farklı olan bütün insanlariyle çok âlicenap teveccüh gösterdi. Riyaset divanı teessür ifade etti. Bütün bu gösteriler, beni ciddî olarak minnettar etmiştir. Vazife ve hizmet enerjimi artırmıştır. Asıl sevindiğim, Büyük Meclis’te ifade ve beyan ettiğim gibi siyasî hayatımızı idare eden teşekküllerimizin böyle âlicenap olmaları yeni nesiller için cesaret verici ve teşvik edici olmasıdır. Siyasî hayatımızı idare edenlerin bu yüksek vasıflarını görmek demokratik rejimimizin geleceği için beslediğim ümidi artırmıştır.”
Başbakan İnönü’ye bu sırada bir gazeteci “Paşam, gazeteciler de aynı hissiyata sahiptir” diye seslenmiş, İnönü’de şu şekilde konuşmuştur:
“Farksız bütün gazeteci arkadaşlarım heyecanlandılar ve sevgi gösterdiler. Gazeteciler tatlı tatsız bir çok hâdiseler de kazalar ve tehlikeler atlatmıştır. Sizin atlattığınız tehlikeler bizimkinden az değildir.”
Bir diğer gazeteci de menfur suikaste teşebbüs eden şahıstan bahsederek “Sizi odanızda ziyaret etmek istemiş” diye konuşmuştur. İnönü buna “Asıl marifet o zaman kopacakmış” diye cevap vermiş ve gülerek şöyle devam etmiştir:
“Haberim olsaydı, bir işçi gelmiş, benimle görüşmek istiyor, behemahal gelsin diyecektim. Bırakın adamı diyecektim. Çok tecrübe etmişimdir. Bu emniyet memurlarının tedbirlerine karışmamak lâzımmış. Önde heyecanla yürürler, şuraya gitme, buraya gitme derler, kızarım, bırakın rahat yaşayayım derim, vatandaşla görüşmeme manî olmayın derim ama galiba bazı yerlerde hakları varmış.”
Sohbet sırasında başka bir gazeteci de Kıbrıs konusunda yeni bir inkişaf olup olmadığını sormuş, Başbakan İnönü şunları söylemiştir:
“Müzakereler heyecan verici safhadadır. Müzakere safhasında her gün başka bir şey çıkabilir. Bunun için şimdiden tahminde bulunmak zordur. Umumî olarak haklı olduğumuz, haklı bir dâvayı takip ettiğimiz cihan formunda anlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler’e gitmek bizim için sırf gerçeği anlatamıyacağımız, bu sebeple bilgisizlikten dolayı bize bazı haksız nazarlar teveccüh edebilir, diye endişe ediliyordu. Bu endişemiz şimdiye kadar artmamıştır ve azalmıştır. Ümit etmek caizdir ki, dünyanın adalet anlayışında gerçeği bildikten sonra haklı hüküm vermek arzusu tesirli halde görülüyor.”
–Yeni Yunan Başbakanının sizi ziyaret edeceğine dair haberler var, doğru mu?
“Resmî bir işaret yoktur. Haberlere göre, görüşmek ihtimali gazete sütunlarına aksetmiştir. İşin halli sırasında milletler arasında, bahusus müttefikler arasında büyük hâdiseler nihayet görüşmelerle istifadeli bir inkişaf gösterebilir. Ama, bu görüşme nerede, ne vakit, ne için olur, bunun hakkında hazırlanmış hiçbir şey yoktur.”
Bu sırada İnönü, gazetecilere, masanın diğer ucunda ayakta durmakta olan Milletvekili ve Gazeteci Kadircan Kaflı’yı göstererek, “Sizin şanınıza yakışır mı, hepinizden daha yaşlı, hepinizden daha tecrübeli bir meslekdaşınızı, Kadircan Beyi ayakta tutuyor, siz oturuyorsunuz” demiştir. Kaflı buna “Paşam, arkadaşlar vazife görüyorlar, onun için ayaktayım” cevabını vermiş, İnönü’de “Kadircan Bey benden yaşlıdır. Onun için söyledim. Yaşından korkmamak için ayakta duruyor” diye konuşmuştur. Kaflı buna “Siz korkmadığınızı bugün gösterdiniz” diye konuşmuş, İnönü de “Bugüne gelinceye kadar neler oldu neler?..” demiş ve gülmüştür.
İnönü CHP Milletvekili Cevat Dursunoğlu’nun nasıl geçmiş olsun dediğini de nakletmiştir. Dursunoğlu İnönü’nün naklettiğine göre, kendisine geçmiş olsun deyip “Biyografinizde bu da bulunsun Paşam” demiştir.
İnönü briç oynadı
Başbakan İsmet İnönü saat 18.30’da Anadolu Kulübüne giderek briç oynamıştır. Oyuna katılan Muhlis Erkmen, Hamza Eroğlu ve arkadaşları ile şakalaşan İnönü, çok neşeli şekilde olayı anlatmış, yıllardır bu şekilde hâdiselerle karşılaştığını, bunları tabiî karşıladığını söyleyerek, kurşunun 4-5 metreden atıldığını tahmin ettiğini ve bunu çocukların oynadığı hava fişeklerine benzettiğini de belirtmiştir.
[Tamamlayıcı haber]
(...)
Masada briç oynanıyordu... İnönü’nün gelişi ile oyun yarıda kesildi. Etraftaki masalarda da oyun bir süre durdu. Meraklı kulaklar İnönü’nün kendi ağzından olayla ilgili olarak dökülecek sözleri bekliyorlardı.
İnönü, başladı anlatmaya... Günlük çalışmasına “fasıla” vermişti. Başba-kanlıktan çıkıyordu. Her zamanki gibi Halûk önünü kesmiş soru soruyordu... Arabasına binmişti... Üç ellik bir çat, çattan sonra koşuşmalar... Arabadan merakla dışarıya bakış... Şoförün Opel’i gazlaması... Meclis’e gidiş. Sirmen’le konuşma... İnönü, sözlerinin burasında Sirmen’in haline katıla katıla gülüyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. İş hakkında konuşuyorlardı. Odanın kapısı birdenbire açılmıştı... Sirmen’in şaşkınlığı ve haberi öğrenişi, gerçekten gülünecek şeydi doğrusu...
İnönü, daha sonra “56 yıllık politika hayatına” ait kısa anılar anlattı... “Bu mesleğin içinde bulunanlar için olağan bir olay” sözlerini, “Bu mesleğe girenlerin göz önüne alacakları bir husustur” öğütünün izlemesi ilgiyle dinlendi.
Suikast Girişiminin Ardından BBC Muhabiri ile İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi[413]
S: Size yapılan bu suikast teşebbüsünden sonra kendinizi nasıl hissedi-yorsunuz?
C: Samimî olarak ifade edeyim, kendimi gayet iyi, sakin ve normal hissetmekteyim. Olaydan sonra TBMM’ye gittim. Orada Meclis Başkanı ile yarım saat konuştum. Bir ara Parlâmento Üyeleri Meclis Başkanının odasına doluverdiler. Meclis Başkanı olayı bundan sonra öğrendi. Göstermiş oldukları yakın ilgi ve sempati gösterilerinden dolayı bütün Parlâmento Üyelerine müteşekkirim. Kendilerine cevaben, 58 yıldan beri bu hayatın içinde bulundu-ğumu söyledim.
S: Bu olayın Türkiye’de iç politika ile ilgisi var mıdır?
C: Şimdilik fazla bir şey söylenemez.
S: Şimdiden bazı rivayetler dolaşıyor ortada. Size suikasta teşebbüs eden bu kimsenin AP ile ilgisi olduğu söyleniyor; buna ne dersiniz?
C: Böyle bir tahmin yapmak doğru değildir. Ben asla böyle bir tahmin yapmaya istidatlı değilim. Aksine AP’nin büyük-küçük idarecileri, samimi-yetine inandığım sempati gösterdiler.
Çekilmeyi düşünmüyorum
S: Çok zamandır politikanın içindesiniz. Aralık ayında da istifa etmiştiniz. Bugünkü olaydan sonra tekrar istifayı düşünüyor musunuz?
C: Ne münasebet.
S: İktidarda kalacak mısınız?
C: Vazifeme devam etmeme hiçbir engel yoktur. Yapacak işlerim, yarım kalmış işlerim var, onları bitireceğim.
S: Bu olaydan sonra çekilmeyi hakikaten düşünmüyor musunuz?
C: Ne münasebet? İkisi arasında münasebet yok. Vazifeyi yapacağım. Öteki her gün olması muhtemel hâdiselerdendir.
Kıbrısla ilgisi var mı?
S: Bu meselenin Kıbrıs gerginliği ile ilgisi yok mudur?
C: Bence yoktur.
S: Bu olay Türkiye’de ne gibi akisler yarattı?
C: Şimdilik gördüğüm umumî teessürdür.
S: Bunun Kıbrıs’la ilgisi olmadığını kesin olarak söyliyebilir misiniz?
C: Kesin olarak ifade ederim.
S: Birleşmiş Milletler kararı Türkiye için menfî bir karar olursa, azınlık hükûmeti olan hükûmetiniz bu kararı tatbik edecek midir?
C: Ben Hükûmette iç ve dış politika için çetin konuları program olarak ortaya koydum. Bunların hepsini tatbik için kendim de kuvvet, TBMM’de de istidat görüyorum. Onun için Kıbrıs meselesinde adaletin tecelli edeceğine ümidim kuvvetlidir. Adaletin tecellisi demek şu demektir: Kendimizin mağdur tarafta olduğuna samimiyetle kaniiz. Bize teselli verecek bir kararın çıkmasını ümit ediyoruz. Bunu da tatbik edeceğiz.
Türk-Yunan dostluğu
S: Kıbrıs’taki gerginliğe rağmen, Türk-Yunan münasebetleri önemini devam ettirecek midir?
C: Türk-Yunan dostluğuna, temel bir mesele olarak, ciddî önem veriyorum. Türkiye ile Yunanistan samimî olarak anlaşma, dostluk politikasını takip etmişlerdir. Biz Türkler, Yunanlılar’la beraber kader birliği halinde olduğumuza ciddî olarak inanmışızdır. En çetin günlerde ben bu politikaya başvurdum. Daha sulh aktolunmadan Yunan ricali ile konuştum, anlaştım. 40 seneden beri de bu politikayı takip ediyorum. Kıbrıs meselesinin Türkiye ve Yunanistan’ın kader birliğine ve ittifak meselesine tesir etmemesi lâzımdır. Kanaatim budur. Bunun için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bu münasebetleri kurtarmak mümkündür. Yunan ricalinde, ihtimal vermediğim bir ârıza görülmezse, yani gözü kapalı bir halde iki memleket arasındaki münasebetlerin halli için, âti için büyük ehemmiyetini kesin olarak reddeden bir galat düşünce belirmezse.. Buna ihtimal vermiyorum; en uzak düşünce olarak söylüyorum.
Papandreu ile görüşme konusu
S: Papandreu ile görüşmek ister misiniz?
C: Bu bir gazete havadisidir. Sonra da aslı olmadığı söylendi. Birleşmiş Milletler müzakereleri safhasında, yani şu anda bunun nasıl mümkün olacağını tahmin edemem. Komşu ve müttefik memleketiz, elbette daima görüşmemiz mümkün olacaktır.
S: Böyle bir görüşmeyi memnunlukla karşılar mısınız?
C: Görüşmeden daima memnun olurum.
AP Seçimleri kazanırsa..
S: AP gelecek seçimleri kazanırsa bu partinin Hükûmeti kurmasına engel bir şey olacak mıdır?
C: Hayır. Böyle bir şey yoktur.
S: Bunların dışında söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?
C: Şimdi, bugün dünya haberlerinin merkezi olan büyük müesseseler, en kudretli siyaset adamlarından daha tesirli bir surette dünya barışına ve adalete dayanan bir cemiyet kurulmasına tesir edecek durumdadırlar. Bu kanaatteyim. B.B.C. böyle bir müessese olduğu için gözümde kıymetlidir. Ondan istediğim, iç politikamızda olduğu gibi, şimdi dış politikamızın belli bir konusu olan Kıbrıs olayında da adaleti anlatsınlar ve gerçeğe tercüman olsunlar.
SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Kıbrıs Konulu Mesajına Verilen Yanıt[414]
Sayın Başbakan,
Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği vasıtasıyla gönderilen 7 Şubat 1964 tarihli mesajınızı aldım ve dikkatle okudum.
Kıbrıs meselesinin mahiyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de imzasını taşıyan milletlerarası anlaşmalar, son aylardaki feci olaylar, bunlar karşısında Türkiye’nin anlaşmalara dayanan son derece sabırlı ve mutedil davranışı hakkında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının 29 Ocak 1964 tarihli notası ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükûmetine açık ve etraflı bilgi verilmiş bulunmasına rağmen, 7 Şubat 1964 tarihli mesajınızda, bütün bu gerçekler ve Kıbrıs’ta devam etmekte olan kanlı tecavüzler dikkat nazarına alınmadan Türkiye’ye de müteveccih bazı ithamlar ileri sürülmüş olmasından hayret ve üzüntü duydum.
Sayın Başkan,
Kıbrıs Rumları, 29 Aralık 1963 tarihinde imzaladıkları “ateşkes” anlaşmasına rağmen Kıbrıs Türkleri’ne karşı silâhlı tecavüzlerini devam ettirmektedirler. Hemen hemen her gün, resmî elbiseli Rum polisi ile EOKA çetecileri Türk köylerini ve kasabalardaki Türk mahallelerini basarak kadın, çocuk ihtiyar farkı gözetmeksizin rastgele ateş etmekte, Türk evlerini önce yağma, sonra da tahrip etmektedirler. Hâlen, Rumlar’ın tecavüzlerinden canlarını kurtarabilmiş olan on beş binden fazla Kıbrıs’lı Türk ocaklarını, tarlalarını, sürülerini terk ederek Türkler’le meskûn diğer mahallere sığınmışlardır. Bu muhacirler soğuk kış aylarında çadırlarda, mekteplerde, kahvehanelerde çok zor maddi şartlar ve yeni tecavüz tehdidi altında yaşamaktadırlar. 13 Şubat 1964 günü Limasol Şehrinde, resmî Rum polisleri ve sivil silâhlılar Türk mahallelerini 48 saat süresince havan topları, bazukalar ve ağır makineli tüfeklerle ateş yağmuruna tutmuşlardır. Şimdiye kadar Limasol’da çok sayıda Türk’ün öldürüldüğü ve yaralandığı tesbit edilmiştir. Ada’da kan dökülmesine son verilmesi, can ve mal emniyetinin sağlanması için Kıbrıs’lı mesul Rum idareciler nezdinde yapılan devamlı teşebbüsler maalesef müsbet sonuç vermemiştir. Kıbrıs’lı Rumlar’ın tecavüzleri artan bir şiddetle devam etmektedir. Her gün birçok Kıbrıs’lı Türk öldürülmekte ve bir çok Türk ocağı sönmektedir.
Herkesin gözü önünde cereyan eden ve cihan basını ve televizyonu tara-fından nakledilen bu fecî olaylar, şüphesiz ki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükûmetinin de malûmudur. Mesajınızda, masum ve müdafaasız insanlara tevcih edilen bu sistemli imha hareketleri hakkında en ufak bir îma dahi bulunmamasının sebeplerini anlamak cidden güçtür.
Bay Başkan,
Kıbrıs’a gönderilmesi düşünülen uluslararası kuvvetin, mesajınızda zikredilen niyet ve gayelerle en ufak bir ilgisi yoktur. Uluslararası kuvvetin görevi, Kıbrıs’ta herkes için can, mal güvenliği ve şahsî hürriyetleri tam olarak sağlamak, bugünkü tedhişe son vermek ve bu suretle ilgili taraflara, Kıbrıs meselesine sakin bir hava içerisinde hâl sureti aramalarına imkân yaratmaktan ibarettir.
Türkiye’nin, Kıbrıs ile olan münasebetlerini daimî surette ve titizlikle mevcut ahdî esaslara uygun bir şekilde yürütmüş ve yürütmekte olduğu bir gerçektir. Bu ahdî münasebetlerin kaynağını ise, hatırlanacağı üzere, Kıbrıs meselesinin uzun bir süre Birleşmiş Milletler’de mudil bütün veçheler ile müzakeresini müteakip Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Kıbrıs meselesinin başlıca ilgili taraflar arasında müzakere yolu ile halline dair 13 üncü Genel Kurul tarafından ittifakla kabul edilmiş bulunan bir karara uygun olarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile Kıbrıs Türk ve Rum cemaatleri arasında uzun ve teferruatlı müzakereler sonucunda müşterek rıza ile vücuda getirilmiş olan antlaşmalar manzumesi teşkil etmektedir. Bu antlaşmalar, ezcümle bir yandan Ada’daki Türk ve Rum Cemaatlerinin karşılıklı hak ve vecibelerini tâyin ve tesbit eylemiş, diğer taraftan da bu esaslara riayeti şart koşmak ve bunları garanti etmek suretiyle Kıbrıs Cumhuriyetini vücuda getirmiştir.
Kıbrıs Cumhuriyetinin bilinen bütün bu antlaşmalar manzumesi çerçevesinde teessüsünü müteakip, Birleşmiş Milletler üyeliğine kabulü maksadiyle yaptığı müracaatın gerek Güvenlik Konseyi’nde, gerek Genel Kurulda görüşülmesi sırasında Kıbrıs Cumhuriyetinin iç düzeni ve teminatçı memleketlerle özel ahdî münasebetleri Birleşmiş Milletler’in tam bilgisine sunulmuş olarak Kıbrıs Cumhuriyeti üyeliği ittifakla tasvip olunmuştur.
Milletlerarası hukuk prensiplerine ve anlaşmalara mutlak riayet ve uluslararası anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesi Türkiye Cumhuriyeti dış siyasetinin değişmez ilkelerini teşkil etmiş ve bundan böyle de edecektir.
Saygılarımla.
İsmet İnönü
Reuter Ajansı Muhabiri Kevin Gary ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[415]
S: Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs meselesi hakkındaki müzakereleri diplomatik bir boşluk bırakarak akamete uğrayacağa benzemektedir. Bu boşluğu doldurmak için ne düşünmektesiniz?
C: Mesele, şimdi Güvenlik Konseyi’nde konuşuluyor. Her gün netice hakkında dalgalı ihtimaller yayılıyor. Fakat netice henüz belli olmadı. Kıbrıs’ın ilk meselesi ve esaslı meselesi, orada emniyetin tesisi meselesidir. Türk Cemaati daima bir şiddetin tehdidi altındadır. Evvelâ bu şiddetin durması, emniyetin teessüs etmesi lâzımdır. Bunun çaresi elbette bulunacak, elbette bulunmak lâzımdır. Güvenlik Konseyi’nde netice ne olursa olsun, bu çareyi bulmak için faaliyet durmayacaktır. Akla gelebilen her tedbire tevessül edilecek. Bütün bu araştırmalar muahedenin verdiği münferit müdahale hakkına lüzum kalmamasını temin etmek içindir. Bakalım, son ihtimâlden başka bir çare bulunamıyacak mı?
S: Güvenlik Konseyi’ne katılan Kıbrıs Delegesi, Garanti Anlaşmasında belirtilen askerî müdahale hakkını tek taraflı olarak kullanmağa, bunu imza eden devletlerin hakları bulunup bulunmadığını garantör devletlerden sormuştuk. Yunanistan böyle bir hakkı olmadığını söylemiştir. Türkiye’nin buna cevabı nedir?
C: Müdahale ihtiyacı görüldüğü zaman, garantör devletler arasında hep beraber müdahale için istişare yapılır. Onlardan kimse iştirak etmezse, her devletin münferiden müdahale hakkı vardır. Son Aralık ayında böyle oldu. 21 Aralık’ta olan hâdiseler üzerinde, 25 Aralık’a kadar istişare ve garantör ortakları gelemiyeceği anlaşılınca müdahale hakkımızı kullanacağımızı tebliğ ettik. Bunun üzerine İngiltere insiyatifi ele aldı ve üç memleket müşterek harekete geçtiler. İlerde aynı şekilde bir durum hasıl olur ve müdahale icab ederse, aynı şekilde münferit müdahaleye müncer olabilir ve müdahale yapılabilir. Muahede sarihtir.
S: Kıbrıs Delegesi müdahale hakkının askerî müdahaleyi ihtiva etmediğini savunmuştur. Müdahale hakkı içinde askerî müdahale de bulunmakta mıdır?
C: Arşövek Makarios idaresinin, Anayasayı tanımamak, cemaat haklarını tanımamak için istinat etmek istediği prensip bu noktadadır. Yani, mevcut muahedeler Birleşmiş Milletler Anayasasına aykırıdır, hükümleri yoktur, garanti anlaşmaları hükümsüzdür v.s. Asgari olarak bütün bu müzakerelerden sabit olacaktır ki, bütün bu muahedeler vardır ve bunların işlemesi tabiidir. Kıbrıs Temsilcisi, kendilerinin takip ettiği noktayı söylüyor. Bunun hukuki bir mesnedi yoktur.
S: Arşövek Makarios, gayri kanunî olarak ellerinde silâh bulunduran bütün Kıbrıs’lılar’ın bu silâhlarını teslim etmelerini ve bu ve diğer sebeplerden dolayı mevcut polis kuvvetinin 2 bin kişiyle daha takviyesini emretmiştir. Makarios’un bu hareketini yeni şiddet hareketine yol açacağı şeklinde telâkki eder misiniz?
C: Biraz evvel Arşövek idaresinin istinat ettiği iddiayı söyledim. Arşövek İdaresi bu iddiaya istinat ederek şiddet yoluyla Anayasayı iptal etmeyi ve Türk Cemaatinin haklarını tanımamayı takip etti. Bunun için silâhlı adamlarını ve polislerini kullandı. Bu teşebbüse karşı teminatçı devletler olarak ve uluslararası çare arayarak Ada’da emniyet tesis etmeğe çalışıyoruz. Şimdi, Arşövek, Anayasayı ihlâl etmek için kullandığı kuvvetleri arttırmaya teşebbüs etmiştir. Bunun her türlü zulümlerin büyük bir şiddetle yeniden patlayacağına delil olmaktan başka mânası yoktur.
S: Türkiye’nin karşılıklı olarak Yunanistan’la birlikte Kıbrıs’tan konten-janını takviye etme ve her iki taraf kendi cemaatlerinin hareket tarzları üzerine sorumluluğu takabbül ederek birlikte sulh ve nizamı temin etme yoluyla Yunanistan’a bir teklifte bulunması ihtimali var mıdır?
C: Şu anda hep Birleşmiş Milletlerle meşgulüz. Bu sual, Yunanistan’la beraber Ada’yı ikiye ayırarak müşterek bir kontrol tesis etmek manâsına mı geliyor? Böyle ise, bunlar Birleşmiş Milletler’deki teşebbüsün neticesinden sonra düşünülebilecek ihtimallerdir.
S: U-Thant’ın Birleşmiş Milletler’deki teşebbüslerine son verdiğini söylemesinden beri, akla yeni birtakım diplomatik teşebbüsler hakkında yeni ihtimaller geliyor. Böyle bir ihtimal çerçevesi içinde siz Papandreu ile buluşmayı arzu eder misiniz?
C: Meseleyi halletmek için başlıca vazifeliler olarak görüşmek, çare aramak usullerinden çekinmemiz düşünülemez. Ben, yapılmış olan teklifleri, Birleşmiş Milletler müzakereleri, müdahale ihtimalleri içinde hâdiseleri takip ediyorum. Bunun dışında bir teklif almış değilim ve henüz bir teklif yapmayı da düşünmüyorum.
Daily Mirror Gazetesi’nden Donald Wise ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[416]
Başbakan İsmet İnönü İngiliz Daily Express ve Daily Mirror gazeteleri muhabirlerini 25 Şubat 1964 tarihinde birlikte kabul ederek, sorularını ayrı ayrı cevaplandırmıştır. Mülâkat şudur:
“Daily Mirror” gazetesinden Donald Wise ile mülâkat.
S: Türk-Yunan dostluğu ve anlayışının Kıbrıs meselesinin çözümü üzerine tesir edebilecek kadar gelişeceğine ihtimal veriyor musunuz?
C: Türk-Yunan dostluğu sağlam bir müessese idi. Benim kanaatimce bugün de öyledir. Başlangıçtan beri Türk-Yunan siyasî münasebetleri için çalışan siyaset adamları arasında yalnız ben kaldım. Arşövek Makarios’un idaresinin bu münasebeti ne hale getireceğini tahmin etmek artık benim için mümkün olmamağa başlamıştır.
S: Yeni bir millet, asayiş ve nizamı idame ettirmek için, 10 bin kişilik yabancı kuvvet çağırmak mecburiyetinde kalırsa bu takdirde bu millet kendi hükümranlık hakkını kaybetmiş olmaz mı? Veya hiç değilse tam olarak kendini idare edinceye kadar bu hakkını kaybetmiş sayılmaz mı?
C: Hiçbir devlet kendi vatandaşlarını imha etme selâhiyetine malik olduğunu iddia edemez. Ahdî şartlarla kurulmuş bir devlet, kendi istiklâl alâmeti olarak kabul etmiş olduğu bu şartların tam zıddını şiddet yolu ile temin etmek iddiasındadır. Böyle bir hareketi müdafaa edebilecek hiçbir hukuk prensibi hiçbir asırda mevcut olmamıştır.
S: Ada’nın Rum kesiminin Yunanistan’ın bir eyaleti ve Türk kısmının da Türkiye’nin bir parçası olması şekli bir hâl çaresi olamaz mı? Belki böyle bir şekil, Ada’daki hükûmetin durumu tamamiyle kontrol altına alması mümkün oluncaya kadar, muvakkat bir tedbir olabilir. Trakya’da bir Türk-Yunan hududu mevcut olmasına rağmen orada herhangi bir çarpışma vuku bulmadığına göre, bu tarzın Ada’ya tatbiki ile barış avdet edebilir. Bu, sadece muvakkat bir çare olacağından, bu takdirde, resmî bir taksim meselesi de bahis konusu edilmemiş olur.
C: Sualiniz tamamiyle objektif ve yapıcı bir mahiyet arzetmekte. Sualinizin içinde cevabı da mevcut. Bu müsbet bir tasavvurdur. “Daily Mirror”un bu teklif ve düşüncesi Kıbrıs meselesinin hallinde tarihi bir yer işgal edecektir.
Daily Express Gazetesi’nden Lawson ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[417]
S: İngiliz birliklerinin bugüne kadar Kıbrıs’ta ifa ettikleri görev tarzından memnun musunuz? Kıbrıs meselesine uzun vadeli çözüm şeklinin ne olacağı hakkında ki düşünceniz nedir?
C: Kıbrıs’ta İngiliz Generalinin komutasındaki hali hazır idare bizim müracaatımız üzerine kurulmuştur. Kıbrıs’taki karışıklıklar, Kıbrıs Türkleri’nin imhası arzusu tertibinin işareti olduğu anlaşılınca biz, garanti andlaşması mucibince teminatçı devletlere müracaat ettik. Müracaatımıza teminatçı devletler derhal, kısa zamanda cevap vermediler. Bu boşluktan bilistifade tecavüz arttı ve Kıbrıs Türkleri ciddî bir katliâma maruz kaldı. Bunun üzerine garanti muahedesinin bize verdiği münferit müdahale hakkını kullanmağa karar verdik ve bunu teminatçı devletlere tebliğ ettik. Derhal müracaat ettiler ve müştereken müdahale etmeği teklif ettiler. Hemen kabul ettik. Bir İngiliz Generali kumandasında bir idare teklif ettiler. Bunu da derhal kabul ettik. Bizim oradaki askerlerimizi de İngiliz kumandanın emrine verdik. İngiltere bu vazifeyi alırken Arşövek Makarios’un da muvaffakatini almış, bu idare 26 Aralık’da başladı ve halâ devam ediyor! Bu müddet zarfında büyük ölçüde vukuat olmadı, yalnız cemaatler arasında çarpışmalar vuku buldu. Münferit tecavüzleri oldu. Türk köyleri yağma edildi. Çok kimse hicrete mecbur oldu. Lefkoşe’de sefalet arttı. Bu askerî idare bize göre, garanti andlaşmasının bir tedbiri olarak kuruldu. Biz bu idarenin daha fazla selâhiyet sahibi ve binnetice daha tesirli olacağını düşündük. Fiiliyatta bu idare Arşövek Makarios’a müsamaha göstermek suretiyle çalıştı. Böyle bir tutum tedhiş hareketlerinin devam etmesine sebep oldu. Her tecavüz hareketinde İngiliz devriyeleri vak’a mahalline yetişmeğe çalıştılar. Lefkoşe içinde ateş kesilmesini temin ettiler. Emniyet hatları tesis ettiler. Bu müddet esnasında Lefkoşe hâdisesi kadar büyük ikinci bir hâdise Limasol’da vuku buldu. Neticeleri objektif olarak şu şekilde hülâsa edebiliriz: İngiliz askerî idaresi silâha müracaat etmeden sükûnet tesis etmeğe çalıştı. Sükûnet tesisinde kesin bir netice alamadı. Buna mukabil İngiliz askerlerinin mevcudiyeti ve İngiliz Generalinin gayreti hiç şüphesiz, katliâm idaresini görmüş olan halka nisbî bir sükûn verdi. Fakat kesin bir sonuç alınamadı. Zira askerî kuvvet kâfi değildi. Selâhiyeti mahduttu. Bu müddet esnasında EOKA’cılar her gün biraz daha fazla cüret ve tecavüzlerini artırdılar. Bu durum karşısında İngiltere Hükûmeti kani oldu ki, Ada’da her şeyden evvel emniyeti tesis etmek gerekmektedir. Ve bunu sağlamak için de Ada’ya daha fazla miktarda ve enternasyonal mahiyette bir kuvvet getirmek lâzımdır. Hakikat şudur ki, Arşövek Makarios idaresine karşı yarım tedbirlerle emniyet tesis etmeğe imkân yoktur. Bu bir riyazi gerçektir. Vaziyetin hakikî ifadesi budur. Ocak sonundan beri İngiltere ve Amerika’nın teşebbüsü ve alâkalı tarafların yardımı ile bir emniyet nizamı kurmak ve Kıbrıs için huzurlu bir istikbal getirecek hâl çaresi aramak kararındayız. Bu müşterek gayrete manî olmağa çalışan tek ilgili, Arşövek Makarios’tur. Muahedeleri tanımıyor. Kıbrıs’a vücut veren Anayasa’yı tanımıyor. Kendisine emanet edilmiş olan Kıbrıs Devleti vatandaşlarına katliâma varacak kadar şiddet tedbirlerini caiz görüyor. Durum budur. Ben, vaziyet bugünkü kadar vahamet kesbetmeden bir federasyon sistemi içinde iki cemaatin yan yana yaşayabilecekleri fikrinde bulundum.
S: Taksimin lehinde misiniz? Lehinde iseniz bu nasıl tahakkuk edecektir?
C: Federasyon teklifini yaparken taksimden bahsetmek istemedim. Bunun sebebi, mes’elenin mütalâasının bütün insaflı insanların gözü önünde cereyan etmesini ve mügalataya meydan verilmemesini temindir. Benim kanaatimce, mevcut anayasa iki cemaatin müşterek hakları ve vazifeleri üzerine kurulmuş bir devlet tasavvur etmiştir. İlk günden beri Arşövek Makarios bu devletin anayasasını tatbik etmemek istikametinde hareket etmiştir. Böyle bir idare içinde, Türk cemaatinin emniyette yaşayabilmesi için nasıl bir tedbir bulunacağı her gün biraz daha muğlak ve müşkül olmaktadır.
S: Kıbrıs’ın bir ikinci Küba haline gelmesi tehlikesinin ciddiyeti karşısında ne düşünüyorsunuz?
C: Bugünkü hâl ve istidadı ile her şey olabilir.
S: Kıbrıs mes’elesini görüşmek üzere Papandreu ile buluşmayı arzu eder misiniz? Evet ise ne zaman ve nerede?
C: Papandreou hükûmeti kurulunca Yunan gazetelerinde bir görüşme havadisi çıktı. Bundan daha fazla bir bilgim yoktur. Başlıca alâkadar olan iki müttefik memleket olarak, görüşülmesi daima mümkündür. Fakat bugün için bunun nasıl ve nerede olacağını kimse bilemez.
TBMM Başkanı Fuat Sirmen’in Bir Davetinde Kahve ile Sigarayı İlk Kez Birlikte İçmesine İlişkin Bir Anı Anlatısı[418]
(…)
“Ben vaktiyle Mısır’da bir İngiliz Sefiriyle tanışmıştım. Türkçe bilmiyordu. Birgün beraber kahve içiyorduk. O zaman arada sırada sigara içerdim. Sefir, bana, ‘Sigarayı kahve ile için, güzel olur’ dedi. Alışık değildim. Bunu söyledim. O zaman dedi ki: ‘Dumansız kahve, imansız softaya benzer…’ Bunları fasih bir Türkçe ile ifade etmişti. İlk olarak o gün kahve ile sigarayı birlikte içtim.”
Yunanistan Başbakanı Georgios Papandreu’ya Atfedilen Sözlere İlişkin Söyledikleri[419]
Başbakan İsmet İnönü bu sabah Çankaya Köşkünde bir süre yürüyüş yapmış ve bu arada Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun önceki gün verdiği bir demeci cevaplandırmıştır.
Bilindiği üzere Yunanistan Başbakanı, Türkiye’nin Kıbrıs’a tek taraflı müdahalesi halinde Yunanistan’ın misillemede bulunacağını ifade etmişti. Bu konuda basın mensuplarının bir sorusunu cevaplandıran İnönü “Haberin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Her haber için karşılıklı yarışa kalkarsak ortada münasebet diye bir şey kalmaz” demiştir.
Chicago Daily News Gazetesi Muhabiri Smith Hempstone ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[420]
S: Kıbrıs meselesini konuşmak üzere Yunanistan Başbakanı George Papandreu’dan bir davet aldınız mi? Almadınız ise, bu şekilde bir davet alırsanız cevabınız ne olabilir? Bay Papandreu ile konuşmayı kabul ederseniz onunla nerede buluşmayı tercih edersiniz?
C: Mösyö Papandreu’dan bir davet almadım. Görüşme arzusu, usulü içinde meydana çıkarsa elbet dost ve müttefik iki memleket arasında lâzım olduğu gibi dikkate alırız.
S: Kıbrıs meselesindeki genel görüşleriniz nedir? Arşövek Makarios’un kabul etmiyecek gibi görüldüğü şimdiki statünün muhafazasından gayri, tavsiye edebileceğiniz hâl çareleri var mı?
C: Kıbrıs meselesinde meydana çıkan kesin ihtiyaç, emniyet meselesidir. Bu emniyet, Türk cemaati aleyhine her türlü insaf, adalet ve hukuk prensiplerinin dışında olarak bozulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti, devletler arasında muayyen şartlarla vücuda getirilmiş bir idaredir. Bu idarenin muahedeyle teminatı vardır. Bunları mevcut değilmiş farzeden bir idare tasavvur edilemez.
S: Türkiye Kıbrıs’a askerî müdahaleye ne kadar yaklaşmıştır? (Lütfen tarih veriniz?) Yunanistan ile bir harbe müncer olmadan, bu şekilde bir müdahale, hâlâ ihtimal dahilinde gözüküyor mu?
C: 26 Aralık’ta askerî müdahaleye karar vermiş ve hemen tatbika konması mukarrer idi. Ondan sonra anlaşma oldu. 26 Aralık’ta yeni bir idare teşekkül etti. O idare devam etmektedir. Müdahale, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Hükûmeti arasında imza edilmiş bir haktır. Bunun Yunanistan ile aramızda bir harbe müncer olması ihtimali yoktur. Yani, adalet, hukuk ve ahdi müeyyidelerle böyle bir ihtimal olmaması lâzımdır.
S: Türk halkını korumak için icab ederse Türkiye, Yunanistan ile harbi göze alır mı?
C: Yunanistan Türk halkına tecavüz etmiyor ki. Tecavüz eden Makarios’tur.
S: Kıbrıs meselesine âdil bir hâl çaresi bulunmasının Türkiye’nin NATO ve CENTO’daki üyeliği üzerine bir tesiri var mıdır? Kıbrıs ile ilgili olarak İngiltere ve Amerika’nın tutumundan tatmin oldunuz mu?
C: Türkiye, NATO ve CENTO’nun sadık bir üyesidir. Bu Arşövek Makarios idaresi, Türkiye’nin vaziyetini değil, bütün NATO’nun münasebetleri üzerine tesir edecek bir politika takip etmektedir. Bunun neticesi ne olacak, tahmin edemem. Ama herhalde Türkiye menfî bir tarz yaratmıyacaktır. Bu mesele, Türkiye’nin NATO ve CENTO ile münasebetlerine hâlel getirmi-yecektir.
S: Kıbrıs’ta makûl ve hakka istinat eden bir hâl çaresi nedir?
C: Bir Federasyon şekli teklif ettik. Bir federasyon yapılabilir. Fakat her şeyden evvel, Kıbrıs idaresinin iki cemaatın varlığına müstenit bir Cumhuriyet olduğu fikri hâkim olmalıdır. Kıbrıs’ta Kıbrıs ihtilâfının NATO gibi dünya sulhü müesseseleri için bir mahzur olmaması ve insanların meselâ Türk cemaatinin orada, yakından ilgili olan milletlerin ahdî vecibe ve vaadlerine rağmen şiddet politikasına esir edilebileceklerini dünyanın bilmesi lâzımdır. Dünya bunları öğrendiği zaman hâl çaresi bulunabilir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Sunulan Kıbrıs Konulu Tasarıya İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[421]
Başbakan İsmet İnönü, dün, “Beşli tasarının Güvenlik Konseyi’nde kabulüyle, Kıbrıs konusunda ilk merhale atlatılmış olur” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü öğle üzeri Çankaya Köşkünün bahçesinde 35 dakika süren bir yürüyüş yapmıştır.
İnönü, bu yürüyüşü sırasında konuştuğu gazetecilerin, “Güvenlik Konseyi’nde, beşli tasarının kabulü Kıbrıs’ın geleceğini garanti altına almış olur mu?” şeklindeki sorularına karşılık şunları söylemiştir:
“Bu, bir hâl şıkkıdır. İlk önce Ada’da emniyet teessüs etsin, daha sonra Ada’nın huzurunun garanti altında tutulmasını temin eden anlaşmaların, akitlerin yürütülmesi çarelerini ararız.
Bizim başından beri savunduğumuz ve çalıştığımız konu, Ada’daki huzurun teessüsüdür.”
Der Speigel Yazı İşleri Müdürü Sigfried Kogelfrangi ve Orta Doğu Muhabiri Roelf Schloss ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[422]
S: Kıbrıs probleminin çözümü hususunda ABD bir çare bulamamış görü-nüyor. Sizin bu hususta fikriniz nedir?
C: Bir mesele ne kadar ağır olursa olsun, onun çözüm yolu yoktur, denilemez. Herhalde Kıbrıs meselesi, tasavvur edilecek meselelerin en büyüğü ve en küçüğü değildir. Bir çözüm yolu bulunacağına itimadımı muhafaza ediyorum.
S: Çözüm yolu hemen ve nasıl bulunabilir?
C: Çözüm yolu bulmak için takip edilecek istikamet az çok belli olmuştur. İlk mesele olarak, Ada’da emniyeti tesis etmek lâzımdır. Şimdi bunun çaresini arıyoruz. Bugün işlemekte olan mekanizmada, bir İngiliz Generali, Türk ve Yunan Kuvvetleri de kumandasında olarak, hâdiseleri önlemeğe çalışmaktadır. Anlaşıldı ki bu kuvvet kâfi gelmeyecektir. Enternasyonal kuvvete ihtiyaç vardır.
S: Bu kuvvetin nasıl kurulacağı düşünülmektedir?
C: Son İngiliz-Amerikan teklifi, milletlerarası kuvvet teşkili için NATO memleketlerini düşünmüştü. Çünkü ilgili devletler NATO’ya âzâdırlar. Bu teklif üzerinde İngiltere, Amerika, Türkiye, Yunanistan mutabık oldular ve Türk cemaati bunu kabul etti. Yalnız Arşövek Makarios reddetti. O meseleyi Birleşmiş Milletler’e götürmek fikrinde ısrar etti.
S: Milletlerarası kuvvet konusunda Makarios’a bir baskı bahis konusu mudur?
C: Birleşmiş Milletler’e gitmeden NATO kuvvetlerinden istifade hususunda İngiltere ve Amerika Makarios’u ikna için uzun bir gayret sarfettiler. Muvaffakatını almağa çalıştılar. Bu safhada tazyik bahis konusu olmamıştır. Ruslar da meselenin Birleşmiş Milletler’e getirilmesi için çalıştılar.
S: Garantör Devletlerin bu konuda rolü ne olmuştur?
C: Makarios’un hiçbir hâl tarzını kabul etmemesine karşı olarak nihayet Garantör Devletlerin haiz oldukları hareket hakkıdır. Bu devletler, buna müracaat etmeden meseleyi bir enternasyonal kuvvet ile halletmek istiyorlar.
S: NATO veya Türk Askerleri olmadan, Ada’daki Türk azınlığının emniyeti garanti edilebilir mi?
C: Bu emniyeti tesis etmek için behemahal kuvvet bulmak lâzımdır. Bir kuvvet teklif edildi. Kabul etmediler. Birleşmiş Milletler’e müracaat edildi. Bunun neticesini bekliyoruz. Sualinizin özü şudur: Dışardan emniyeti tesis edecek kuvvet gitmedikçe emniyet tesis olunamaz. Bu kuvvet ya enternasyonal kuvvet olacak, ya Garantör Devletlerin kuvveti olacak.
S: Böyle bir emniyet kuvveti hususunda, Garantör Devletler son zamanda kendi aralarında konuşmuşlar mıdır?
C: İlk günden beri konuştular.
S: Makarios emniyeti tesis için yeni bir polis kuvveti teşkil edeceğini açıkladı. Türkler’in de silâhlarını bırakmalarını istedi. Bu hususta ne düşünü-yorsunuz?
C: Makarios kendisi emniyeti tesis edemediği için ve aksine, Makarios idaresi, Türkler aleyhine tecavüzü teşvik ettiği için emniyeti kaybetmiştir.
S: Türkiye bugün Makarios’u Kıbrıs cumhurbaşkanı olarak tanıyor mu?
C: Aksine bir karar yoktur.
S: Rusya’nın bu konudaki tutumu, Türkiye-Rusya arası bağları kritik bir duruma sokmuyor veya zayıflatmıyor mu?
C: Rusya bu Kıbrıs meselesinde daha ziyade Arşövek Makarios ve noktai nazarını terviç eder görünüyor. Fakat bu enternasyonal forumda nihayet serbest bir müzakerenin konusudur. İki memleket arasındaki münasebetlere derhal ve doğrudan doğruya tesir edecek bir konu değildir.
S: Lefkoşe ile Moskova arasında hava köprüsü kurulması hususunda ne düşünüyorsunuz?
C: Bu tasavvurlardan, teşebbüslerden bahsolunuyor. Birdenbire geniş ölçü-de mânalar çıkarmak temayülünde değilim.
S: Kıbrıs meselesi yalnız Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin bir problemi olmayıp, NATO’nun da bir müşterek savunma meselesi midir?
C: NATO’nun İngiltere ile beraber üç azası Kıbrıs meselesinde karşı karşıyadır. Endişe edilen şey, Türkiye ile Yunanistan’ın karşı karşıya alacakları vaziyettir. Şüphesiz NATO savunmasını yakından ilgilendiren problemler vardır.
S: Kıbrıs meselesi dolayısiyle Türk-Yunan münasebetlerinde bir bozulma var mıdır?
C: Şimdi yoktur.
S: Türkiye ve Yunanistan Kıbrıs meselesi üzerinde aynı görüşe mi sahip-tirler?
C: Ahdî olarak ikisinin müşterek vazifesi vardır. Bunun üzerinde şimdiye kadar bir münâkaşa çıkmamıştır. Fakat Ada’daki Türk ve Rum halk dolayısıyla tabiatıyla işin nazik bir tarafı vardır.
S: Türkiye’nin gerekirse müdahale hakkı vardır. Türk Donanmasının İskenderun’a gidişi, bütün dünyada müdahale edileceği kanaatını yaratmıştır. Bu hususta siz ne dersiniz?
C: Hareket hakkımız vardır. İcap ettiği zaman bu hareketi yapmak vazifemizdir. Bu hareketi Garantör Devletlerle, NATO içindeki devletlerin haberleşmiş olarak yapmak şıkkını tercih ediyoruz. Daima bunu arıyoruz. Diğer donanma hareketi bu şekilde mânalandırılmalıdır.
S: Türk Donanmasının İskenderun’a gitmesinde, Yunanistan haberdar mıydı?
C: Diğer devletler, müttefikler hakları olduğu nisbette haberdardırlar. Her vaziyetimizden her devletin haberdar olması icap etmez. Onları vazifenin gerektirdiği yerde haberdar ediyoruz.
S: Kıbrıs’ta Rumlar Limasol’da olduğu gibi yeniden bir tecavüzde bulun-salar, Türkiye müdahaleyi düşünür mü?
C: Hareket hakkını icab ettiği zaman, başka çare olmadığı zaman mutlâka kullanacağız.
S: Türkiye Kıbrıs için hangi politik çözüm yolunu düşünmektedir?
C: Görülen ilk tedbir federasyon şeklidir.
S: Yalnız federasyon mu? Başka bir teklifiniz yok mudur?
C: Hâdisenin nasıl inkişaf edeceğini bilmiyorum.
S: Federasyonda Türk ve Rum kısımları ayrılmalı mıdır?
C: İki cemaatin iç içe değil, yan yana yaşamaları ilk şarttır. Yani nakille bir araya toplanarak, mümkün olduğu kadar toplu.
S: Magosa-Lefkoşe-Lefke arasında bir hat çizilerek ayırma yapılması resmî bir düşünce midir?
C: Teferruata giren bir düşünce yapmadık.
S: Yunan Başbakanının sizinle görüşmesi konusundaki haberlere ne der-siniz?
C: Yunan gazetelerinde böyle bir haber çıktı. Sonra Yunan Hükûmeti tara-fından tekzip edildi. Bu ihtimâl orada kaldı.
S: Kıbrıs meselesini Papandreu ile yalnız olarak görüşmek ister misiniz?
C: İhtiyaç ve imkân meydana çıkarsa herkesle görüşürüm.
S: Daha evvel herhangi bir konuda Papandreu ile görüştünüz mü?
C: Görüşmedim.
S: Bir çözüm yolu olarak, Ada’daki Türkler’i Türkiye’ye çekmeği düşünüyor musunuz?
C: Düşünmüyoruz. Asla!
S: Radyo için bir kaç cümle lütfeder misiniz?
C: Kıbrıs meselesi, ahden iki cemaat üzerine kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk günden beri kuruluş şartlarının tanımamasından ve bu şartları şiddet yolu ile kaldırmak teşebbüsünden doğmuştur. Türk Cemaati haklı ve mağdur durumdadır. Bu vaziyeti dünya efkârına anlatmağa çalışıyoruz.” (Başbakan bunları Almanca olarak söylemiştir.)
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[423]
Başbakan İsmet İnönü, dün öğleden önce Çankaya Köşkünün bahçesinde yaptığı yürüyüş sırasında gazetecilerin sorularına karşılık, Kıbrıs konusunda iyimser olduğunu açıklamıştır.
İnönü, daha sonra bu konuda şunları söylemiştir:
“İyimser olmak lâzım. Aleyhimize cereyan eden bir şey yok. Durumun iyi olacağına inanıyoruz. İyiye doğru gelişen olayları sükûnetle takip ediyoruz.”
Başbakan İnönü, Güvenlik Kurulunun Kıbrıs konusundaki görüşmelerini 24 saat ertelemesiyle ilgili olarak ne düşündüğünü soran gazetecilere de şu karşılığı vermiştir:
“Her cemiyetin mesaisinde olduğu gibi onlar da meselelerin üzerine eğiliyorlar, müzakere ediyorlar, teklifler üzerinde çalışıyorlar, temaslarda bulunuyorlar; bu konuda umumî bir mutabakata varmaya çalışıyorlar. Büyük müzakerelerin çalışmaları da büyük ve etraflı olur, elbette.
Konsey çalışmalarının bir gün gecikmesinden endişe duymamak lâzım.”
Başbakan İsmet İnönü, Güvenlik Kuruluna sunulan Beşli Karar Tasarısından Kıbrıs’lı Türkler’in memnun olmadığı yolunda bir haber geldiğini söyliyen bir gazeteciye verdiği karşılıkta da şunları söylemiştir:
“Anlaşmalarda kesin bir sonuca varıncaya kadar çevrede çeşitli yorumlar yapılır, söylentiler meydana gelir. Bu, anlaşmanın oturmasına kadar devam eder. Ada’daki Türkler’in de neticeden memnun kalacaklarına inanıyorum. Alınacak kararın müsbet olacağına bütün iyiniyetimle inanıyorum.
Emniyetin tesisi, bizim için en başta gelir. Bu konuda arabuluculara ina-nıyoruz.”
Başbakan İsmet İnönü, “Yunan Başbakanı Papandreu, Kıbrıs konusunda gösterdiğiniz olgunluktan dolayı hayranlık ifade etmiş” diyen gazetecilere, karşılık vererek, şunları söylemiştir:
“Son zamanlarda bir çok memleketten buna benzer tefsirler gelmektedir. Papandreu’nun sözleri bunlardan biri.
Dilerim, onun bu tutumu Yunanistan için de iyi olsun”
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[424]
(...)
Başbakan, Kıbrıs için kabul olunan beşli plân hakkında ne düşündüğü sorulduğunda “Sulhu koruyucu ve emniyeti tesis edici tedbirler alınmasını istiyorduk. Bunun için aylardan beri çalışıyorduk. Emniyet kuvvetlerinin Ada’ya gitmesinin, mevcut kuvvetlerin kâfi gelmemesinden dolayı gerekli olduğunu ileri sürüyorduk. Şimdi bu söylediklerimiz kabul edildi işte” cevabını vermiş, arabulucunun kim olacağı konusunda henüz Türk hükûmetinin birisim tesbit etmediğini de sözlerine ekliyerek, “Arabulucunun akıllı ve insaflı bir insan olmasını istiyoruz” demiştir. İnönü, “Emniyet istiyorduk, o temin edildi” dedikten sonra henüz arabulucu için Türk hükûmetinin bir isim üzerinde durmadığını bir defa daha belirtmiştir.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[425]
(...)
Bu arada İnönü, “Makarios, beşli plânın kabulünü kendisi için bir zafer sayıyor, ne dersiniz?” sorusuna, “Herkes kendisine göre tefsir ediyor. Bakalım ne olacak?” cevabını vermiş, arabulucunun daha belli olmadığını ve Türk Hükûmetine de henüz bir isim bildirilmediğini söylemiş, “Beşli plânın tatbiki ile Türkiye’nin müdahale hakkı kalkıyor mu? Makarios bu şekilde beyanatlar veriyor, sizin fikriniz nedir?” şeklindeki soruya da: “Hayır, kalkmıyor. Makarios öyle söylüyor ama müdahale hakkımız kalkmamaktadır” diyerek cevap vermiştir.
“Şayet Türkiye yeni Kıbrıs Hükûmetinin şeklini beğenmezse veto hakkı var mıdır?” sorusunu da “Veto ne demek? Mutabık olduğumuzda, şekli Kıbrıs Devletini kuracaktır” demek suretiyle cevaplamıştır. Bir gazetecinin “Hal şeklinde mutabık olmazsak ne olacak?” sorusuna da Başbakan: “Olmadığı takdirde yeni bir vaziyet doğar” cevabını vermiş, Zafirullah Han veya M. Speak’ın arabuluculuğu için [okunamadı] olmadığını açıklamıştır.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[426]
(...)
Başbakan İsmet İnönü, bir saatlik ziyaretinden sonra köşkün kapısında bekleyen gazetecilerle konuşmuş ve onlara, Kıbrıs konusuyla ilgili bir soruya cevap olarak “Kıbrıs’ta çarpışmalar duracaktır” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü, daha sonra Çankaya Köşkünün bahçesinde yaptığı gezinti sırasında, gazetecilere, Kıbrıs anlaşmazlığı ile ilgili olarak tayin edilecek arabulucu konusunda “U-Thant tayin edecek, bizim de fikrimiz alınacak” demiştir.
İnönü, Kıbrıs’taki kanlı olayların devam ettiğini, ama bunun durdu-rulacağını söylemiş, “Barış Kuvveti olarak yedi bin kişi yeterli mi?” sorusuna da şu karşılığı vermiştir:
“Hele bir çıksınlar, göreve başlasınlar. O zaman kâfi olup olmadığını düşü-neceğiz.”
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[427]
S: Kıbrıs’a gönderilecek yedi bin kişilik barış kuvvetinin arttırılması için herhangi bir talep var mıdır?
C: İşlerse, yedi bin kişi büyük kuvvettir. Biz tam olarak rakam söyle-memiştik şimdiye kadar. Yalnız bakalım Ada’ya bir çıksınlar.
S: Ada’da federatif devlet kurulması yolundaki Türk Hükûmeti tezinin bahis konusu edilmemesi halinde yeniden müzakere masasına oturmaya-cağımıza dair Avrupa basınında bazı haberler yer almaktadır.
C: Daha masa başına oturmaktan ihtimaller üzerinde şimdiden tefsire başladılar. Biz de konuyu daha masa başına oturup konuşmadık.
S: Yurt içinde muzır cereyanlardan bahsediliyor. Bu hususta tedbir alınmış mıdır?
C: Bunlar her gün gözümüzün önünde cereyan ediyor. Görüyorsunuz cezalanmıyorlar. Cezalanmaları için tedbir var. Kabine’de vaziyeti müzakere ettik. Ayrıca tedbir düşünmedik.
[Tamamlayıcı haber]
(…)
Öte yandan İnönü, bu sabahki yürüyüşü sırasında basın mensuplarının “Bakanlar Kurulunda gericilik cereyanlarını önlemek üzere bazı tedbirler alındığı söyleniyor. Bu tedbirler nelerdir?” şeklinde sordukları bir soruya ise “Gerici cereyanlar hakkında tedbir düşünmedik. Sadece vaziyeti mütalâa ettik” cevabını vermiştir.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[428]
Soru: Kıbrıs yine iç savaşa gidiyor ne dersiniz?
Cevap: İç savaşın içinde gibi zaten.
Soru: Kıbrıs’ta çarpışmalar devam ediyor ve halk oyunda büyük üzüntü yaratıyor.
Cevap: Hep üzülüyoruz.
Soru: Ada’da emniyet tedbirlerinin alınması gecikiyor, tedbirler geciktikçe de çarpışmalar devam ediyor, buna karşılık ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Dediklerinizin hepsi doğru. Bakalım olaylar nasıl gelişecek?
Soru: Erkin, Amerika ve İngiltere Büyükelçileriyle ne görüştü?
Cevap: Şikâyetlerini bildirdi. Onlar da hükûmetlerine duyuracaklar.
Aynı konuda sorulan bazı soruları daha cevaplandıran Başbakan İsmet İnönü, bir soruya verdiği karşılıkta, Ada’daki İngilizler’in olaylar karşısında çok pasif kaldıklarını söylemiştir.
İnönü bu arada, arabuluculuğu Hükûmetimizce kabul edilmeyen Benetti’nin şahsının, alınan kararla bir ilişkisi olmadığını belirtmiştir.
Başbakan İsmet İnönü daha sonra çeşitli iç meselelerle ilgili olarak gazeteciler tarafından sorulan soruları cevaplandırmış, bu arada Hükûmet tarafından hazırlanan reformlar kabul edilmezse Hükûmetten çekileceğini tekrar söylemiştir.
Siyasî Partiler Kanunu’nun Anayasa’ya aykırı olmadığını belirten İnönü “Çıkarsa Anayasa’nın ruhuna uygun olduğu görülecektir” demiştir.
Bu arada AP’lilerin bağımsız bazı milletvekili ve senatörleri de kendi saflarına çekmeğe çalıştıklarına dair bir soruya İnönü, “Belki de iktidara gelmek istiyorlar. Kuvvetten zarar gelir mi? Kuvvetli olmaya çalışıyorlar. Bu onların bileceği iştir” şeklinde cevap vermiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a Gönderilen Nota[429]
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 4 Mart 1964 tarihinde almış olduğu kararda, milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası yararına olarak Kıbrıs’ta bir Birleşmiş Milletler barış kuvvetinin teşkilini tavsiye ve bu kuvvetin görevinin Ada’da iki cemaat arasında çarpışmaların yeniden başlamasına mâni olmak ve hukuk ve asayişin muhafaza ve iadesine ve normal şartlara dönülmesine yardım etmek olacağını tasrih eylemiştir.
Güvenlik Konseyi aynı kararında, ayrıca, Kıbrıs’ın karşılaştığı meseleyi, ilgililer arasında mutabakat sağlayacak bir anlaşmaya varılmak amacile elden gelen gayretlerini sarfedecek bir arabulucunun tayininde öngörmüştür.
Güvenlik Konseyi kararın ittihazını hemen takip eden günler zarfında, Birleşmiş Milletler Kuvvetinin Kıbrıs’a gelmesinden evvel, Rumlar tarafından Ada’da kati netice almağa matuf bir kıtal hareketine tekrar başladığı ve bu hareketin devam ettiği görülmektedir. Bu vahşiyane taarruzların, evvelki ateşkes anlaşmalarını kaale almadan Türkler’e karşı devam ettirileceği ve Türk Cemaatine kayıtsız şartsız teslim olması talebine dayanan açık bir harbe girişildiği bizzat sorumlu Rum liderleri başta olmak üzere bütün Rum basınınca iftiharla ilân edilmiştir.
Türkiye malûm bulunan bir çok sebeplerle ve Kıbrıs’taki yüzbini mütecaviz soydaşının hayat, emniyet ve refahlarının korunması mükellefiyeti dolayısiyle Kıbrıs’ta cereyan eden bu olaylarla doğrudan doğruya alâkalıdır.
Barışa bağlılığını her vesile ile isbat etmiş olan Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti, bugüne kadar cereyan eden kanlı olayları derin bir ıstırap ve heyecan içinde fakat devamlı bir itidal, sabır ve soğukkanlılıkla mütalâa etmeye gayret etmiştir. Fakat son günlerde Türkler’e karşı Ada’da girişilen tecavüz hareketinin bütün insanlığı isyana sevk edecek bir şenaat arzetmesi, umumî bir mahiyet alması ve gittikçe artması dünya kamuoyunca övülen barışsever ve itidalli Türk tutumunun yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir.
Kıbrıs’ta şiddet hareketlerini ve kan dökülmesini durdurmak için Kıbrıs Hükûmetinden gerekli munzam tedbirleri almayı talep eden Güvenlik Konseyi kararını Rum liderlerin en ufak bir sorumluluk hissinden yoksun olarak, Türkler’e munzam tecavüze müsaade mânasında yorumladıkları görülmektedir. Bu teşebbüsler, Birleşmiş Milletler Kuvvetleri Ada’ya gelmeden Türk Cemaatinin varlığının topyekûn ortadan kaldırılması gibi, insanlığa karşı milletlerarası bir suçun işlenmekte olduğunun delilleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bu durum karşısında, Kıbrıs’ta Türk Cemaatine karşı girişilen münferit veya toplu her türlü tecavüzlerin; kıtal, yağma, soygunculuk, kundakçılık, ırza tecavüz, işkence gibi bütün fiillerin derhal durdurulmasını; Ada’nın her tarafında derhal ateş kesilmesini ve mevcut ateşkes anlaşmalarına ve Lefkoşe’de Yeşil Hat Anlaşmasına istisnasız tam riayet edilmesini; Türk halkına karşı tatbik edilen muhasaranın her yerde derhal kaldırılmasını; hareket, muvasala ve muhabere hürriyetinin derhal iadesini; alınmış Türk rehinelerinin ve bunlardan katledilenlerin naaşlarının vakit geçirilmeksizin iadesini talep eder.
Aksi takdirde, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 16 Ağustos 1960 tarihli Garanti Andlaşmasında haiz olduğu münferiden harekete geçmek hakkını kullanacağını beyan eder.
CHP Parti Meclisinde KC Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a Gönderilen Nota Hakkında Verilen Bilgi[430]
(…) İnönü Türkiye’nin haklı tutumunun bütün dünyaca olumlu karşılandığını ve kabul edildiğini anlattıktan sonra Papaz Makarios’un Ada’daki Türkler’i imha politikası güttüğünün anlaşıldığını belirtmiş ve Türkiye’nin buna seyirci kalamayacağını kesin bir dille ifade etmiştir.
21 Aralık 1963 gününden itibaren bugüne kadar olayları izah eden İnönü, Bakanlar Kurulu’nun önceki gün yaptığı toplantıda Makarios’a gönderilmesi kararlaştırılan notayı da CHP Meclisine izah etmiştir. İnönü notada kullanılan dilin açık olduğunu söylemiş ve Makarios Hükûmeti istenenleri yerine getirmediği takdirde, notada belirtildiği gibi, Türkiye’nin anlaşmalarla kendisine verilen tek taraflı müdahale hakkını kullanacağını bildirmiştir.
(...) Öte yandan İnönü CHP Meclisi toplantısından ayrılırken, Makarios’un, notamız karşısında tepkisinin ne olduğunu soran gazetecilere “Bilmiyorum” cevabını vermiştir.
14 Mart Geleneksel Tıp Bayramında Kıbrıs Konusunda Yapılan Konuşma[431]
Başbakan İnönü, sık sık sürekli alkışlarla kesilen konuşmasında, tıbbın dünya uygarlığındaki rolünü anlatmış, hekimlerin toplum ve insan hayatındaki hizmetinden de bahsettikten, Tıbbiyelilerin Türk fikir hayatında önemli rolleri olduğunu belirttikten sonra, Kıbrıs konusuna değinerek, şunları söylemiştir:
“Geçirmekte olduğumuz Kıbrıs meseleleri içinde Türkiye’nin bencil, hukuk dışı ve medeniyet dışı bir yolu yoktur. Sadece soydaşlarımızın muahedelerle teminat altına alınmış olan haklarının, Türkiye Cumhuriyeti düzeninde bulunan vecibelerini yerine getirmek bahis konusudur. Biz soydaşlarımızın durumlarının, haklarının mahfuz kalması için uluslararası tedbirlerin hiçbirisini az takdir ederek takip etmedik. Hepsine kendi ölçüsünde, tam kıymetini verdik. Ne yapalım ki, karşımızda bulunan hukuk dışı, insanlık dışı politika takip etmekte ısrar eden insanlar, soydaşlarımızı tanımamakta ısrar etmektedirler. Buna karşı haklı olduğumuz dâvayı, bize muahedelerin vermiş olduğu vecibeleri ve hakları tamamiyle, sonuna kadar ve zulüm görenleri kurtarma prensipleri içinde değerlendirmeyi vazife sayıyoruz.
Vaziyet budur. Bu yolda, uluslararası, en son Birleşmiş Milletler teşebbüsü yapılmıştır. Bu teşebbüse samimiyetle, hararetle katıldık. Bu vazifeyi, Birleşmiş Milletler’in yapabileceği hizmetleri kolaylaştırmak için her fedakârlığı göze aldık. Sabrediyoruz. Bu mekanizma çabuk işlemedi, kolay işlemedi ve bu taahhüt esnasında soydaşlarımıza zulmetmeyi politika sayanlar, fırsat bilenler kısa bir zamanda, daha büyük şiddet, zulüm, tecavüz takip etmek yoluna girmişlerdir. Şimdi bunu durdurmak istiyoruz.
Teşebbüsümüzün, maksadımızın meşruluğunun insanlık âlemince takdir edileceğini ümit ediyoruz. İki aydan, üç aydan beri geçen hâdiseler dünyada Kıbrıs meselesi hakkında hiçbir fikri olmayan milletleri, geniş ölçüde uyandırmıştır. Ümit ediyoruz ki, insaf ile düşünen her memleketteki siyaset adamları, Kıbrıs’taki Türk Cemaatinin gördüğü insafsız zulümleri ölçmekte ve bunları haksız bulmakta güçlük çekmiyeceklerdir. Bu şartlar altında Kıbrıs’taki soydaşlarımızın hakkını korumak için en makûl, en hukukî ve mecbur olunca en fedekâr yollarda vazifemizi takip edeceğiz. Ve, bu mecburiyetimizi dünyaya anlatabileceğimizi kuvvetle ümit ediyoruz. Vaziyet, etrafı ile bundan ibarettir.”
TBMM’nin Kıbrıs’a Asker Göndermeye İlişkin Hükümete Yetki Vermesinden Sonra Çankaya Köşkü Yürüyüşünde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[432]
Başbakan İsmet İnönü dün, Kıbrıs’a asker gönderilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hükûmet’e yetki vermesinden sonra, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını daha kuvvetli olarak yürüteceğini söylemiş ve “Gidişattan memnun musunuz?” sorusunu, “Henüz bir şey belli olmadı” şeklinde cevaplandırmıştır.
Başbakan İsmet İnönü dün öğleden önce Meclise giderek Tabiî Senatörlerle uzunca bir süre görüştükten sonra, öğle üzeri Çankaya Köşkünün bahçesinde mutad yürüyüşünü yapmıştır. Köşkün bahçesinden çıkarak yürüyüşünü dışarda da devam ettiren İnönü, burada gördüğü gazetecilerle konuşmuş ve sorularını cevaplandırmıştır. İnönü, şunları söylemiştir:
“Meclis dün Kıbrıs hakkında Hükûmetin politikasını tasvip etti ve Hükûmete yetki verdi. Bundan sonra, dayancımız kuvvetlenmiş olarak, memleketin siyasetini takip edeceğiz.
Bugün Kıbrıs’da bir hâdiseye dair yeni bir ehemmiyetli bilgi henüz almadım. Birleşmiş Milletler Kuvvetleri geliyor ve yakın bir zamanda vaziyete hâkim olacaklarını ümit ediyorum.”
İnönü, Yunan uyruklu Rumlar’a Türkiye’de tanınan ayrıcalıkların kaldırılması konusundaki bir soruya da karşılık vererek “Yapılan şey, bir mukavelenamenin yenilenmesi için normal bir siyasî teşebbüsten ibarettir. Yeni mukavele görüşülecektir” demiştir.
Başbakan İnönü, bahar geldiği halde henüz paltosunu çıkarmadığı konusunda da şunları söylemiştir:
“Kışı hastalanmadan geçirdim, şimdiden paltoyu çıkarıp hastalanmak istemem.”
Kıbrıs Konusunda Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[433]
Başbakan İsmet İnönü dün öğle üzeri evine giderken gazetecilerle konuşmuş ve sorularını cevaplandırmıştır.
İnönü, “Rus radyoları Meclis’in Hükûmete Kıbrıs konusunda yetki vermesini ters yönden yorumluyarak, bunun bir İngiliz-Amerikan oyunu olduğu iddiasını ileri sürüyorlar” diyen gazetecilere şu karşılığı vermiştir:
“Onlar ne derse desin, bu Türkler’in bir tedbiridir.”
Başbakan İnönü ayrıca, “Ada’ya çıkan İngiliz Birlikleri, Rumlar Türkler’e ateş ettikleri zaman değil de kendileri ateşe maruz kaldıkları zaman silâhlı müdahalede bulunuyorlardı. Birleşmiş Milletler Kuvvetleri de acaba böyle mi hareket edecekler, yoksa Türkler’e hücum eden Rumlar’a karşı silâhlı müdahalede bulunacaklar mı?” sorusuna karşılık vererek, şunları söylemiştir.
“Vazifelerini iyi yapacaklarını ümit ediyorum. Bakalım ne olacak, gelsinler de görelim.
Durum, şimdilik normal.”
CHP Ortak Grup Toplantısında Vergi Yasaları Üzerine Yapılan Konuşma[434]
Bütçe çıkalı 15 günü aştı. Hükûmetin çalışmalarını güçlüğe uğratmak istiyenler var. Açıktan vergi kanunlarının çıkmamasını istiyorlar. Defalarca söyledik, bu vergiler çıkmazsa hükûmeti devam ettiremeyiz.
Bu ay yani 12 gün içinde bütçenin son günlerinde çalıştığımız gibi bir çalışma yapmağa mecburuz. Gece gündüz her gün için bir program tekerrür etti. Sabaha kadar da olsa bu programı tahakkuk ettirmeğe mecburuz. Vergi kanunlarını çıkaracağız, Cumhuriyet Senatosunda da nispî temsil istiyen kanunu çıkaracağız. Mümkünse aynı çalışma hızı içinde siyasî partiler kanununu da çıkarmağa gayret göstereceğiz.
Vergi kanunları çıkmazsa veya istemediğimiz şekilde çıkarsa hükûmet etmek imkânı yoktur. Bütçe çıkmıştır. Masraf kapısı açılmıştır. Bu masrafların bir milyar lirası için varidat bulunmamıştır. Bu kanunlar bu ayın nihayetine kadar çıkmazsa hükûmeti bırakacağım.
Hükûmet olarak karşısında bulunduğumuz güçlükler hesapsızdır. Vergi kanunları komisyondan çıkarken budanmış olarak çıktı. Bunda küçük hislerin tesiri az çok hâkim oldu. Vaziyet çok ciddidir. Arkadaşlarımdan ciddî düşünmelerini ve birbirlerine yardımcı olmalarını isterim. İyi çalışırsak bu kanunları çıkarabileceğiz. Böylece milletimizin hafızasında saygıya değer yer bırakacağız.
Biz CHP olarak milletin bize verdiği imkânı azami şekilde kullanabilir de buna rağmen başaramazsak, emaneti bıraktığımız zaman, ondan ötesi milletin bileceği iştir diyebilmeliyiz. Hem memleketi bu halinde bırakmak, hem de parti olarak mesul bulunmak endişesinden korkarım. Bu durumdan yüzümüzün akı ile çıkmalıyız. Bu itibarla arkadaşlarımızın Meclis ve komisyon çalışmalarına eksiksiz katılmalarını, devamlı olmalarını mutlaka isterim.
Bir hayal yapılıyor. Başka bir hükûmet kurma tertibi yaparım sanılıyor. Bilinmelidir ki, başka bir tertip yapmam. Bu yaptığım son tecrübedir.
Sevgili arkadaşlarımdan daha çok yardım istiyorum.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[435]
Başbakan İsmet İnönü, dün gazetecilerin, CKMP, Genel Başkanı Ahmet Oğuz’un gazetelerde yayınlanan “Başbakan Meclis’i emrivâki karşısında bırakmak istiyor” yollu sözleriyle ilgili sorularına, “Bir görüş” karşılığını verdikten sonra, bu konuda şunları söylemiştir:
“Benim bildiğim hükûmetler herhangi bir şeyi iltizam etmezler. Hükûmetler tedbirleri Meclis’ten isterler; Büyük Meclis verirse devam ederler, vermezse prensip sahibi hükûmetler emaneti geri verirler. Benim bildiğim demokrasi budur.
Yeni usulleri gördükçe öğreneceğiz.”
Çankaya Köşkünün bahçesinde öğle üzeri mutad yürüyüşünü yapan Başbakan İnönü, yürüyüşünü tamamladıktan sonra Köşkün kapısında gazetecileri görünce arabasını durdurmuş ve kendileriyle konuşarak sorularını cevaplandırmıştır.
Başbakan, bu arada, “İnönü istifa ederse, Nihat Erim’in başkanlığında yeni bir CHP-AP koalisyonu kurulacak” yollu söylentiler yayıldığını söyliyen gazetecilerin “Bu görüşe katılır mısınız?” şeklindeki sorularını şöyle cevaplandırmıştır:
“Ben istifa ettikten sonraki hükûmetlere karışmam. Hem, istifa için daha sebep yok. Büyük Meclis, bu tedbirleri kabul etmiyecek bir hâl göstermedi. O hâli hazırlamaya çalışanlar var.
Bakalım, ne olacak?”
AP’lilerin, Bağımsızları eski partilerine döndürme çabası içinde bulunduklarını, bu çabaları istedikleri sonucu verdiği takdirde hükûmeti destekliyen Bağımsız Milletvekilleri sayısının azalacağını söyliyerek, “Bu durumda ne olacak?” diye soran gazetecilere, şu karşılığı vermiştir:
“Bu ihtimallerin hepsinin nasıl tecelli edeceğini göreceğiz.”
Başbakan İnönü, yürüyüşe çıkmak üzere evinden ayrılırken de, “AP’liler hükûmeti çekilmeye zorlamak için tedbirler alıyorlarmış, Temsilciler Meclisi toplantısında bu yolda haberler sızıyor. Bu konuda ne dersiniz?” diyen gazetecilere “Ne diyeyim? Bunlardan haberim yok” dedikten sonra gülmüş ve AP’lileri kasdederek şunları söylemiştir:
“Mevlâ, başka tasa vermesin!”
Kıbrıs’ta ateşin durduğunu ve yeni bir şeyin olmadığını gazetecilere söyleyen İnönü, Kıbrıs konusundaki anlaşmazlığa çözüm yolu bulmak üzere tayin edilecek arabulucu konusunda sorulan sorulara karşılık vererek, demiştir ki:
“Arabulucu için her gün yeni teklifler geliyor. Araştırıyorlar. Birinin üzerinde mutabakata varılacak. Henüz bir şey yok.”
İnönü, “Arabulucu için neden biz bir teklifte bulunmuyoruz?” diye soran gazeteciye de “Genel Sekreter teklif edecek. U-Thant bulacak” karşılığını vermiştir.
Yunanlılar’ın Kıbrıs’a gizlice gönüllü asker çıkardıkları yolunda haberler geldiğini bildiren gazetecilere “Duymadım” diyen İnönü, “Bu gibi davranışların kontrol edilmesi gerekir” sözüne karşı da şunları söylemiştir:
“U-Thant’ın ne yapacağını bilmiyoruz.”
Başbakan İnönü, Çankaya Köşkünden ayrılırken öğleden sonra bir teması olup olmadığını soran bir gazetecinin bu sorusunu şöyle cevaplandırmıştır:
“Bugün Cumartesi, öğleden sonra uzun bir istirahata geçireceğim.
Cumartesi öğleden sonra ve Pazar günleri istirahat edebilirsem, daha bir asır çalışabilirim. Cumartesi öğleden sonraları ve Pazar günleri istirahat edemezsem, çabuk pes ederim.”
Associated Press Muhabiri Mc Kınley ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[436]
Başbakan İsmet İnönü geçen hafta Associated Press Ajansı Muhabiri Mc Kınley’i kabul ederek Kıbrıs meselesine dair görüşlerini açıklamıştır. Rumlar’ın Gaziviran köyüne yeniden saldırıya başladıkları 19 Mart günü yapılan bu mülâkatta İsmet İnönü, sorulara şu cevapları vermiştir:
Muhabir: Kıbrıs’ta çarpışmalar yeniden başlamış görünmektedir. Eğer devam ederse Türkiye müdahale etmek zorunda kalacak mıdır? Bu soru çarpışmaların durduğu yolda gelen son haberlere göre aktüalitesini kaybetmiş bulunmaktadır, buna rağmen bu yeni haber karşısında Başbakan arzu ederlerse buna cevap versinler.
İnönü: Öyle zannediyorum ki bu suali sormakla iyi niyetle fena bir ihtimali bahis konusu etmek istediniz. Birleşmiş Milletler kararından sonra bu olaylar bizim Birleşmiş Milletler’deki endişelerimizi yerden göğe kadar haklı çıkarmıştır.
Bu bakımdan Kıbrıs idarecilerine bugün ve yarın ne kadar itimat edilebileceğini göstermektedir. Soru bu bakımdan önemlidir. Bu sözlerle birinci soruya cevap vermiş oluyorum. Hakikaten şu andaki durum, sabahtan beri ateş başladı, ateş kesildi şeklinde birbirini tekzip eden haberler şeklindedir.
Şu anda ateş devam etmektedir. Bu, Kıbrıs idarecilerinin mantalitelerinin tabiî tezahürünün ne olduğunu gösteriyor: Sözlerine inanılmaz, sulh istemezler, barış içinde yaşamak istiyen Türk cemaatinin haklarını tanımazlar. Olaylar başka türlü nasıl mânalandırılabilir? Siz bu hususta ne düşünüyorsunuz?
Muhabir: Sayın Başbakanın sorusuna son olayları yakinen bilmediğim için tam cevap veremiyeceğim.
İnönü: Mesele basit: Uzun gecikmeden sonra Birleşmiş Milletler kuvvetleri gelmeye başladı. Ama ilk kademeler geldi, ne kadar gelecekse birbirini takip ederek gelecek. Bu arada yeni [ve] geniş ölçüde çarpışmalar oluyor ve bunlar şimdiye kadar olmayan yerlerde cereyan ediyor. Anlaşılıyor ki, Kıbrıs idarecileri şiddet kullanma kararlarını ta Birleşmiş Milletler tedbirlerine kadar kendi maksatlarını kolaylaştıracak hazırlık olarak değerlendiriyorlar. Onun için sözüme bir teşhis koyup cevap vermeniz mümkündür zannediyorum.
Muhabir: Genel bir fikir söyleyebilirim, Kıbrıs’ta kaldım. Hatırladığıma göre bazı idarecilerin memnuniyeti yok. Türkler’i asi ilân ettiler.
İnönü: Kötü niyet şiddete başladı ve nihayete kadar hiçbir kayıt tanımadan devam edecektir.
Başbakan İnönü muhabirin diğer sorularına da şu cevapları vermiştir:
S: Geniş mikyasta çarpışma olursa, Türkiye müdahale edecek midir?
C: Birleşmiş Milletler karşımızda, kararı var. Kıbrıs idarecileri katliâm tehdidi ile bizi müdahale etmekten başka bir çare karşısında bırakmıyorlar. Nasıl bir karar vermek lâzım geldiğini akademik olarak söyliyebilir misiniz? İlk yapılacak iş Kıbrıs idarecilerinin tutumunu doğru bir surette bütün dünya efkârına mal etmektir. Bütün dünya efkârına karşı oldukları, meydan okuyan vaziyetleri herkes tarafından bilinirse mesele hallolunur.
S: Barış birliğine Kıbrıs’ta barışı temin etmek için lüzumu halinde kuvvet kullanma yetkisi verilmeli midir? Meselâ ateş etmeli midirler?
C: İngiliz askerleri şimdiye kadar çarpışma yerlerine gittiler. Hiç ateş açmayarak işi halletmeye çalıştılar. Bundan tabiatıyla hep Türkler zarar gördü. Şu bakımdan zarar görüyorlar: Rumlar ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine müdahale edilmiyeceğini bildiklerinden teşvik edilmiş oluyorlar. Şimdi bu halden kurtulmak için İngilizler’le beraber barışı koruyacak bir milletlerarası kuvvetin Ada’ya gelmesini istedik. Gelecek Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin önce emniyeti temin etmeleri şarttır ve bunu temin etmek için ateş dahil her vasıtayı kullanmaları zaruridir.
S: Türkiye’nin müdahalede bulunmasının Türkiye ile Yunanistan arasında harbe sebep olacağını zannediyor musunuz?
C: Bu tamamiyle Yunanlılar’ın takdirine kalmıştır. Beraber yaptık, biz bu anlaşmaların çizdiği yolda hareket ediyoruz. Kıbrıs idaresiyle münakaşamız bu yüzdendir.
S: Bunun Ruslar’ın müdahale tehdidinde bulunmasına sebep olacağını zannediyor musunuz?
C: Ruslar’ın Kıbrıs Rumları lehinde müdahalede bulunacaklarını tahmin etmek mümkün olmamak lâzımdır. Ruslar Birleşmiş Milletler’de Kıbrıs’ta barışı korumak için tedbir alınmasını istediler ve Birleşmiş Milletler kararına hep beraber oy verdik. Şimdi Rumlar, Kıbrıs idarecileri, Birleşmiş Milletler kararını işlemez hale getirmek ve zulme âlet etmek maksadıyla şiddet kullanmak yoluna sapmışlardır.
S: Türkiye’nin Kıbrıs’ta en makûl çözüm yolu olarak federasyonu tercih ettiği kanısındayım. Bu, halkın yeniden gruplaşması mı demektir?
C: Evet. En makûl çözüm yolu olarak federasyonu düşünüyoruz. Yeni bir gruplaşma lâzımdır.
S: Hükûmet bir federal plânı teferruatiyle incelemiş midir? Meselâ yeniden gruplandırma kaç kişiye tesir edecektir?
C: Teferruatlı bir plân henüz hazırlanmamıştır. Bir defa işin prensibinin görüşülüp kabul edilmesi lâzımdır. Ondan sonra gerisi bulunur. Ve her şeyden önce bir çözüm yolu için iyi niyetin harekete gelmesi gerekir.
S: Makarios’un federasyon değil de birleşmiş bir devlet istediği farzedilirse Türkiye herhangi bir fedakârlıkta bulunmaya hazırlıklı mıdır? Meselâ Kıbrıs’lı Türkler’in bazı veto haklarından vazgeçmeleri veya Yunan ve Türk birliklerinin geri çekilmesi gibi…
C: Bu soru, yanılmıyorsam, Arşövek Makarios’un bugünkü hale sebep olan iddiası üzerine dikkati çekiyor. Arşövek andlaşmalar ve bu andlaşmaların Kıbrıs Cumhuriyetine ve imza eden devletlere verdiği hakların hepsi mevcut değilmiş farzedilerek serbest bir halde Kıbrıs ihtilâfının görüşülmesini istiyor. Mevcut, muahedelerden ve andlaşmalardan yalnız bir hüküm muteber olacak, o da Kıbrıs Cumhuriyetinin meydana gelmesi hükmüdür. Ondan sonra Cumhuriyet, kendisini meydana getiren devletlere, muadehelere ve Anayasaya rağmen muahedeleri, devletlerin haklarını ve Anayasayı iptal ettiğini söyliyecek ve bu esastan yürünerek Kıbrıs idaresinin arzuları kabul edilmek lâzım gelecek. Böyle bir müzakere usulünü düşünmeye tabiatıyla imkân yoktur.
S: Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin Kıbrıs’ta mevcudiyeti devam ettirilmeli midir?
C: Bir defa gelsinler, işe başlasınlar da ondan sonra ne kadar devam edeceklerini düşünmek mümkün olsun.
S: Lozan andlaşmasının tadili düşünülmüş müdür?
C: Düşünülmemiştir.
S: Türkiye Kıbrıs ile bazı Yunan Adalarının nüfus mübadelesini nazarı itibare alabilir mi? Meselâ Yunanistan’ın Türkiye’ye verebileceği bir Ada’yı Kıbrıs’lı Türkler’in nakli ve bu Ada’daki Rumlar’ın Kıbrıs’a gitmesi gibi.
C: Kıbrıs ile diğer Adalar arasına bir mübadele düşünülmemiştir. Biz her şeyden evvel emniyetin tesis edilmesini istiyoruz.
S: Ada’da barışın kurulacağı ve bir barış çaresi bulunacağı konusunda iyimser misiniz?
C: Emniyet tesis edilmesi mümkündür. Elverir ki bu vazifeyi deruhte eden ciddî vasıtalar bulunsun.
S: Çarpışmalar geniş ölçüde başlarsa Türkiye müdahale edecek midir?
C: Birleşmiş Milletler işe müdahale etmiştir. Mesele milletlerarası bir mesele haline gelmiştir. Enternasyonal tedbirlerin tatbike konulup emniyetin tesis edilmesini mümkün görüyorum. Ve enternasyonal âlemin bir katliâmı tasvip edeceğini düşünemiyorum. Bence meselenin esas noktası buradadır.
S: Müdahale hakkında kesin bir cevap alamadım. Başbakan bunu lütfederler mi?
C: Öyle bir hâl içindeyiz ki, Türkiye’nin müdahale hakkı vardır. Bu, bir müeyyidedir. Bunun karşısında enternasyonal tedbirler kararlaştırılmıştır ve buna ümit bağlanmıştır. Ben bu ümidi nihayete kadar muhafaza etmek ve desteklemek isterim. Bunu söylemek istiyorum.
Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Bir Sorusuna Verilen Yanıt[437]
(…) Başbakan İnönü, kapıda gazetecilerin Kıbrıs anlaşmazlığını çözmekle görevlendirilen arabulucu ile ilgili sorularına karşılık, “Arabulucunun Kıbrıs’a giderek görevini iyi niyetle yürüteceğine” inandığını söylemiştir.
“15 Mayıs 1919 ve Verdiği Netice!” (Makale)[438]
1919 senesi Mayıs’ının ortasında Yunan ordusu İzmir’e çıktı. İngiliz Donanma Komutanı Türk komutanlığına kesin tebligat yaparak Yeni Kale etrafındaki geniş tahkimatın İngilizler’e teslimini istemiş ve İngiliz donanması teslim aldığı tahkimatı Yunanlılar’a devretmiştir. Yunan ordusu İzmir rıhtımına böyle çıkarıldı.
İzmir Rumları çok senelerden beri İzmir şehri içinde âdeta başına buyruk bir taşkın kütle gibi hayat sürerlerdi. O gün. Frenk Mahallesi denilen çoklukla Rumlar’ın sâkin bulundukları zengin ve kalabalık muhitteki halk rıhtımları doldurup taşırıyordu. Bu hengâme içinde İzmir Hükûmet Konağına el konuldu ve Yunan ordusu ilk tasavvur edilen İzmir hinterlandını işgal etmek üzere yürüyüşe başladı. Yunanlılar’ın ilk hamlede işgal etmeyi düşündükleri bölge Aydın ve Manisa vilâyetlerinin mühim kısımlarını kapsıyordu. Bunlar bir iki gün içinde işgal edildiler.
Yunanlılar’ın İzmir’e çıkmasında feci ve azgın tecavüzler yapıldı. Üniformalı ve yüksek rütbeli Türk subaylar şehit edildiler. Şehit Süleyman Fethi Beyin ismi bir gün içinde bütün memlekete bir sembol gibi yayıldı. Her yerde Yunan ordusunun ve yerli Rumlar’ın hareketleri tafsilatıyla anlatılıyordu. Bu, ölçüsüz teessür ve hiddet uyandırıyordu.
Bu üzüntü günleri İstanbul’da ve Anadolu’da bütün harbin kaybolması acısını ve bütün harp boyunca çekilen mihnet ve sefaletleri bastıracak bir meyusiyet içinde herkesi yaşamak için çare bulmak kararına sevk etmiştir. Yunan mezalimini protesto etmek, bunu yabancı memleketlere duyurmak, her şekilde ve her suretle kendilerini ve ailelerini savunmak fikri Türkler’i baştan başa harekete getirmiştir. İşgal altında bulunan İstanbul’da görülmemiş büyüklükte mitingler yapıldı. Anadolu da, bütün işgal edilen yerlerden daha derin bir teessürle savunma teşkilâtları kuruldu. Herkes ucunu bucağını ölçmediği ve zaten ölçmekle de meşgul olmadığı bir büyük mücadele havasının tesiri altında bir şey ve her şey yapmaya çalışıyordu.
İşte, 15 Mayıs 1919’un Türkiye’de uyandırdığı ilk tepki budur.
Bu günlerin hâdiseleri İstanbul’u işgal eden Müttefik kumandanlığını şu şekilde bir askerî tertibe sevk etti: Yunan askerî işgali bir hudut dahilinde durduruldu ve İstanbul’daki İngiliz kumandanının adına nispetle Miln Hattı denilen bir hat çizildi. Bununla Yunanlılar’ın İzmir ve etrafındaki idaresine zaman kazandırmak ve istikrar vermek, içerde ve dışarda husule gelen galeyanı da belki sükûnete getirmek düşünülmüştür.
Fakat bu tedbir iki taraflı işledi. Yunanlılar’a yerleşmek için zaman ve fırsat kazandırdığı kadar Anadolu içinde bize müdafaa ve teşkilâtlanma içinde vakit ve fırsat sağlamış oldu. Yunanlılar’ın durdukları ve Miln Hattının geçilemeyeceği kanaatinin teminatı altında her yerde Türk cepheleri kuruldu. Bu cepheler iptidaî ve tabiî şekilde başlayarak zamanla her türlü istihale ve tekâmülden geçmeye koyuldular.
Bundan sonraki siyasî ve askerî büyük hâdiseler kolayca hatırlanacaktır. Atatürk 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktı. Erzurum’dan başlayarak siyasî kongreler ve büyük ihtilâl teşekkülleri meydana geldi. Nihayet Heyeti Temsiliye ve BMM kurularak onun ordusu teşekkül etti.
Miln Hattının Yunanlılar tarafından tecavüzüyle Anadolu’nun askerî mânada ve ölçüde zaptı ve istilâ edilmesi teşebbüsleri 1920 Mayıs’ından sonra başlamıştır.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki beş yüz senelik uzaklık ve mücadele hesabının son tasfiye safhası İzmir’e çıkarmayla başlamıştır. Bu safhadaki müteakip tatbikatın ne olacağını bizzat M. Venizelos’tan şu şekilde dinlemiştim:
Yunanistan’ın Anadolu’yu istilâ hareketi kesin neticeye vardıktan sonra Yunanlılar Marmara havzasını ve Anadolu’nun batısında münasip gördükleri hatta kadar geniş bir sahayı ellerine alacaklar, burada bir nüfus mübadelesi yapacaklardı. Türkiye’ye bırakılacak parça içinde bulunan bütün Rumlar yeni Yunan arazisi içine alınacaklar, içerde bulunan bütün Türkler dışarı verileceklerdi. Böylece Marmara sahillerini ve Ege denizinin adalarına ve iki taraf karasına hâkim olan bir Büyük Yunanistan kurulmuş olacaktı.
M. Venizelos Lozan’daki müzakerelerimiz esnasında kendisinin Yunanistan’ı ne halde ve ne ümitler içinde bıraktığını ve şimdi ne vaziyette onu müdafaa etmeye çalıştığını samimî bir teessürle hikâye ederdi. Bu teessürleri esnasında kendisinden sonra gelenlerin hem meseleleri bilmediklerini, hem fena idare ettiklerini söylerdi. Ayrıca Müttefiklerin kendisini rica ve minnet ile İzmir’e davet ettikten sonra terk ettiklerini anlatırdı. Tabiî bütün bu konuşmalarımız, tarih içinde iki milletin çetin imtihanlardan geçtikten sonra artık gelecekte birbirine bağlanmış olarak yaşamaları gerektiğini samimî olarak takdir etmek kararına bağlanırdı.
Türk-Yunan anlaşması bu maceralardan, felâketlerden ve görüşlerdeki tarihi tekâmüllerden geçmiştir. Şimdi, bu münasebetlerin Kıbrıs olaylarıyla yeni ve çetin bir imtihandan geçmesini yaşıyoruz. Hâdise İzmir’e çıkış ve Anadolu’yu istilâya kalkma gibi bir ölçüyle tabiî mukayese edilemez. Kıbrıs olayları daha ziyade şiddet ve mezalim yoluyla Türk milletinin hatırasında kalacak, Türk-Yunan münasebetleri onun derin ve umulmaz yaralarından müteessir olacaktır. Milletlerin hayatında bu derin teessürler daima tamiri en güç olan yaralar bırakmak tehlikesini taşımışlardır, taşıyacaklardır.
Kıbrıs olaylarının bir özelliği de büyük ölçüde bunların, Türkiye ve Yunanistan’ın kaderlerinin birbirinin yanında ve yakınında olduğu gerçeğini kavramamış, kavramak istidadında olmayan sorumsuz sergüzeştçilerin tesirinde bulunmasıdır. Küçük, kaba kuvvet zevki, küçük intikam hırsları insanın aklını gerçekten durduracak misâller ve örneklerini her gün vermektedir. Bunların gelecek zamanlara bırakacakları derin teessürlerin neticeleri kestirilemez.
İki misâlle bu olayları iyice anlatmak isterim.
Resmen Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin Kıbrıs’a yerleşmeye çalıştıkları ve bu kuvvetlerin komutanının Ada’da bulunduğu bugünlerde boşalmış Türk köylerindeki Türk evleri sistemli bir surette her gün yakılmaktadır. Kıbrıs idaresinin Türkler için hazırladığı sistem budur.
Bir başka misâl: Lefkoşe’de Türk cemaati kısmından kadın-erkek işçiler İngiliz üslerinde çalışmak için sabahleyin yola çıkıyorlar. Yolda Kıbrıs Polisleri bunları durduruyor. Yanlarında, Polis Yardımcısı adı altında silâhlı adamlar vardır. Kadın polisler kadınları ve erkek polisler erkekleri arıyorlar. Ama, nasıl bir arama… İç çamaşırlarına kadar her şeylerini çıkarıyorlar, vücutlarının gizli yerlerine bakıyorlar, yiyeceklerini döküyorlar, sigaralarını alıyorlar. Kadınların mahrem kısımlarının görülmesini ve yoklanmasını silâhlı yardımcılar söz sarkıntılığıyla eğlence konusu yapıyorlar. Akşam dönüşlerinde tekrar aynı muayene tekrarlanıyor.
Bunun adı Polis Muayenesidir.
Rumlar bu Polis Muayenesinin Kıbrıs Hükûmetinin hakkı olarak İngilizler’in yardımıyla yapıldığı gibi Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin yardımıyla da destekleneceğini ümit edebiliyorlar. Kıbrıs idaresinin iç ve dışişlerinden sorumlu bakanları beyanları ve talepleriyle bu desteği kendi hakları olarak ilân edebiliyorlar. Bu bakanlar Kıbrıs’a gelecek bütün Barış Kuvvetlerinin kendi emirlerinde bulunması lâzım geldiği kanaatini ifade edebiliyorlar.
Bu olayların ne neticeler vereceğini ve Türk-Yunan münasebetlerinin istikbaline nasıl bir istikamet çizeceğini artık kimse tahmin edemez.
İkinci İnönü Zaferinin 43. Yıldönümü Dolayısıyla Ziyarete Gelen Gençlere Yapılan Konuşma[439]
İkinci İnönü Muharebelerinin yıldönümü dolayısıyla beni arayıp buldunuz. Asil duygularımıza tercüman olan arkadaşımıza teşekkür ederim. Ziyaretiniz benim için çok kıymetli bir teşebbüstür. Siz bununla beni mükâfatlandırmakla kalmıyorsunuz, yarın vazife başına geleceklere kadir bilmek suretiyle millet yolunda başarıya ulaşmaları için teşvik edici bir hareket te yapmış oluyorsunuz.
Muharebe meydanlarındaki zafer gününden bu yana 40 küsur sene geçmiş oluyor. Bu sene zarfında büsbütün başka bir Türkiye meydana gelmiştir. Çok mahrumiyet içindeydik. Memlekette çok şeyler yapmak gerektiğini müphem şekilde ufukta görüyorduk. Nasıl yapılacak, nasıl tatbik olunacak hiç kimse bir şey bilmiyordu. Bugün bu geçmişe rağmen meydana gelen muazzam bir binadır. Tahmin olunamayan büyük bir binadır. Bununla iftihar edebiliriz.
Yalnız önümüzdeki işler daha da önemlidir. Onları başarmak için omuzlarımıza yüklenen vazifeleri ciddî olarak duymalısınız. Size müjdeyle haber vereyim ki, ben büyük idealleri olumlu neticeye vardırmak için sizleri güçlü ve imanlı görmekteyim. Kesin bir ümit ve kanaatle gözlerimle görüyormuşum gibi o günleri görüyorum.
Bütün ümidleriniz tahakkuk edecektir. Yapılmışlara nazaran yapılacaklar daha çoktur. Sizin yapacaklarınız büyük ölçüde önemli işlerdir. Zaman sizin yapacağınız işleri millete anlatmak için daha müsaittir.
Hiçbir güçlükten yılmadan hedefinize çalışarak ve bilerek yürümelisiniz. Zamanın bir millet için kudret diye vasıflandırdığı bütün imkânları Türk milletine temin edip ekonomik ve sosyal dâvaları çözmelisiniz ve çözeceksiniz.
Hiçbir güçlük hallolunamayacak güçlük değildir. Buna inanarak ona göre çalışınız.
İtalyan Haberler Ajansı (ANSA) Türkiye Temsilcisi Romano Damiani ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[440]
S: 1930 tarihli Türk-Yunan ikamet, ticaret ve seyrisefain mukavelesinin yenilenmesini ümit ediyor musunuz?
C: Ediyoruz.
S: 1930 tarihli Türk-Yunan ikamet, ticaret ve seyrisefain mukavelesinin yenilenmesine matuf görüşmelerde, Kıbrıs ihtilâfı tesir edebilir mi?
C: Kıbrıs ihtilâfı, esef ederim ki, çok üzüntü veren hatıralarla doludur. Bu kadar derin üzüntülerin geniş tesirleri olmak tabiidir.
S: Makarios’un Kıbrıs’taki Barış Kuvvetlerini kendi emellerine âlet etme ihtimali kuvvetli midir?
C: Kıbrıs idarecileri Barış Kuvvetlerini emirlerine almak arzusundadırlar.
S: Kıbrıs’taki Barış Kuvvetleri Makarios’un emellerine kısmen dahi hizmet etmiş bulunsalar ve bu durum muvacehesinde, Türkler aleyhinde eskisine nisbeten daha da az çapta katliâmlar baş gösterdiği takdirde, Türkler’in Ada’ya çıkarma ihtimalleri eskiye nisbeten daha mı kuvvetlidir?
C: Tecavüzler ve kötülerin, daima zaptolunması güç tepkiler yaratması ihtimali vardır.
S: Kıbrıs konusunda bölünmenin tek çıkar yol olduğuna daima kani misiniz?
C: Kıbrıs konusunda görüşüm öteki sualinizde vardır.
S: Kıbrıs’ın Türkler’le Yunanlılar’a bölünmesi hususu bütün ciddiyetiyle ele alındığı takdirde diğer hâl çarelerini gölgede bırakacak ve en süratli müstaceliyeti arzedecek mahiyette midir?
C: Böyle bir karar verilirse, işin son derece müstacel mahiyeti tereddüt götürmez.
S: Kıbrıs bölünmediği takdirde, iki cemaatin bir federasyon veya hali hazırda veya ilerde mümkün görülebilecek bir idare halinde yaşamalarını şahsen veya objektif surette ne derece imkân görüyorsunuz?
C: Federasyon usulüne ciddî olarak imkân görmüyorum.
S: Türkiye’nin, Kıbrıs dâvasında NATO müttefiklerinin tutumu ne derece tatmin edici bulunabilir?
C: Şimdilik olayları herhalde esefle seyrediyorlar.
S: Siyasî partiler kanununun ve senato seçimlerinde de nisbî sistemi gerçekleştirici kararlar demokratik olup, aksini münakaşa etmek tamamen fuzuli bir mahiyet mi taşır?
C: Bu kanunlar tamamen demokratik. Herhalde çıkarılmalarında büyük zaruret vardır.
Diyarbakır Heyetinin Ziyaretinde Suikast Girişimine İlişkin Söyledikleri ve Eğil Halk Okuma Odasına Hediye Ettiği “Nutuk” Kitabına Yazdıkları [441]
(...) İnönü, suikast olayından duydukları üzüntüyü söyleyen heyet mensuplarına: “Siyasî hayatta olur böyle şeyler. Elverir ki dostların sevgisi eksilmesin” demiştir.
(...) Başbakan İsmet İnönü, Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde kurulan ve birinci sıraya kaydedilmek üzere kendisinden kitap isteğinde bulunan okuma odasına, Atatürk’ün 3 ciltlik nutkunu hediye etmiştir.
İnönü’nün el yazısı ile imzaladığı ithafta “Eğil Halk Okuma Odasına takdim edilmiştir” denilmektedir.
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un Mesajına Verilen Yanıt[442]
Ekselâns,
Ada’da aylardan beri vuku bulan olaylar ve Kıbrıs’ın kurulmasına dair olan Andlaşmaların gayeleri nazarı dikkate alınmadan 4 Nisan tarihli mektubunuz Türk Birliğinin durumu Rum Liderlerin hukuk dışı fiillerini haklı göstermek ve malûm Rum emellerinin tahakkuku için bir mesnet olarak kullanılmak istenmektedir.
Mektupta Türk Birliğinin kampından dışarı çıkması keyfi bir hareket ve İttifak Andlaşmasının ihlâli şeklinde vasıflandırılmaktadır. Bilindiği üzere, Türk Birliğinin kampından dışarı çıkmağa mecbur kalması Ada’da Rumlar tarafından aylardan beri işlenen ve hâlen devam ettirilen kanun dışı fiillerin ve tecavüzlerin bir sonucudur. Daha evvelce Anayasanın, dolayısiyle ve doğrudan doğruya ihlâli, Anayasa Mahkemesinin kararı ve istifaya mecbur kalan mezkûr Mahkeme Başkanı ile Yüksek Mahkeme Başkanının beyanları ile sabit olmuştur. Ada’da Türkler için can ve mal emniyetinden eser kalmamıştır; bunun neticesi olarak da Ada’da Anayasaya uygun Hükûmet ve her türlü amme hizmetleri işleyemez hale gelmiştir. Bu suretle Kıbrıs Cumhuriyetinin gerek Anayasasında gerek milletlerarası hukuk alanında yüklendiği vecibeler ihlâl edilmiştir.
Türk Birliğinin kampından çıkması yukarıdaki sebeplerle keyfi hareket olarak vasıflandırılamaz, bilâkis yaratılan durum dolayısiyle Andlaşma ve anlaşmalarla üzerine düşen görevleri yerine getirmesinden ibarettir. Kaldı ki İttifak Andlaşması gereğince Ada’da bulunan Türk Birliğinin bulunacağı yer bu Andlaşma ve Askerî Tatbikat Andlaşması hükümlerine göre belli bir coğrafi nokta ile tahdid edilmiş olmayıp, ancak belli ölçülere uyan bir yer olarak tesbit edilmiştir.
Alayın kampından çıkıp şimdi bulunduğu yere gelmesi 21 Aralık’ta başlayan Anayasa’nın şiddet yolu ile ihlâl ve iptal edilmesi teşebbüslerinin neticesidir. Bilindiği gibi bu vukuat üzerine Türkiye Garanti Andlaşmasının işlemesi için Teminatçı devletlerle istişareye başladı. Bu müzakereler uzadığı esnada hâdiselerin icbarile Türkiye yalnız başına harekete geçme mecburiyetinde olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Teminatçı devletler beraber hareketi kabul ettiler ve İngiliz Generalinin kumandası altında üçlü barış kuvveti teessüs etti. Garanti Andlaşmasının tatbikinde kumandayı deruhte eden İngiliz Generalinin vazifesinin hitam bulması üzerine de bu vazife Birleşmiş Milletler Kuvvetine ve Genel Sekreterine teveccüh etmiştir.
Alayın bulunduğu yer, Askerî Tatbikat Andlaşması’nın 15. Maddesine uygundur. Bu yerin değiştirilmesine mâni olarak, 21 Aralık mahiyetinde olaylar, bütün dünyanın gözü önünde geniş mikyasta devam etmektedir.
Bilindiği üzere milletlerarası hukukda andlaşmalar ancak bu Andlaşmalarda derpiş edilen usullere riayet edilerek değiştirilebilir veya fesh edilebilir. İttifak Andlaşmasında tek taraflı fesih derpiş edilmediği için bu Andlaşmayı feshinizin hiçbir hukuki değeri yoktur. Kaldı ki, alındığını bildirdiğiniz fesih kararı da Kıbrıs Anayasasında yazılı muteber organlar tarafından alınmamış, yetkili mercilere bildirilmemiş ve tekemmül etmemiştir. Bu sebeple fesih kararınız Kıbrıs Anayasası bakımından da yetkisiz bir tasarruftur ve netice itibariyle batıldır.
Evvelce de bir çok defalar belirttiğimiz gibi bu sefer de fesih için ileri sürülen ihlâl keyfiyeti Kıbrıs Rum liderleri tarafından vâki olmuştur. Hukukun genel prensipleri de, Rum liderlerinin kendi hukuk dışı fiillerine istinaden mevcut ve muteber bir Antlaşmanın feshine cevaz vermez.
Mektupta İttifak Antlaşması mümzilerinin Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunma vecibesini yüklendiklerine temas edilmektedir. Bu münasebetle, ittifak antlaşmasında Ada’nın “Toprak bütünlüğünün” savunulmasına dair vecibenin Türk Birliğinin Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki devamlı mevcudiyetinin ve işbu ittifak antlaşmasının Kıbrıs’ın kuruluşu ile ilgili anlaşmalar manzumesindeki değişmez yerinin mesnetlerinden birisini teşkil ettiği gerçeğini hatırlatmak isteriz. Ayrıca Kıbrıs Rum liderleri tarafından yapılan müteaddit beyanlarda filhakika, teminatçı devletlerin Kıbrıs Cumhuriyetinin yalnız bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü garanti etmişler gibi bir mâna taşımaktadır. Bu münasebetle şunu hatırlatmak icab eder ki gerek imzalamış olduğu Milletlerarası Antlaşmalarla gerek Anayasası ile Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve güvenliğinin idamesini ve aynı zamanda Anayasasına riayet edilmesini sağlamayı taahhüt eylemiş ve teminatçı devletler de bu taahhütleri nazara alarak Cumhuriyetin bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve güvenliği yanında Kıbrıs Anayasasının temel maddeleri ile tesis edilen nizamı da garanti etmişlerdir. Bu itibarla taahhütlerin tümüne riayet vecibesi kaçınılmaz bir zarurettir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Kıbrıs’lı Rum liderler tarafından Anayasa nizamına ve Antlaşmalara karşı girişilen ihlâl hareketlerinin yeni bir örneğini teşkil eden İttifak Antlaşması ile ilgili beyanlarını şiddetle protesto eder ve gerek milletlerarası hukuku, gerek Kıbrıs Anayasasına göre muteber olan Antlaşmalarda mevcut haklarını kullanmaya devam edeceğini ve bu haklarının kullanılmasına engel olacak her türlü hareket ve tecavüzlere karşı gereken tedbirleri alacağını beyan eder.
Ada’da her türlü hukuk dışı ve Antlaşmalara aykırı hareketlerle yaratılan durum, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde tezekkür edilmiş ve Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1963 tarihli kararında Kıbrıs’taki Cemaatlere ve Liderlerine Ada’daki durumu vahimleştirecek her türlü hareketlerden kaçınmaları lüzumu belirtilmiştir. Bu karara rağmen Ada’daki durumun bölgedeki milletlerarası barışı tehlikeye sokacak bir şekilde vahimleştirmeye devam edildiği müşahede olunmaktadır. Bu hususta Kıbrıs idaresine düşen mesuliyete bir defa daha dikkatinizi çekmeyi lüzumlu telâkki ederim.
Saygılarımla.
İSMET İNÖNÜ
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[443]
Başbakan İsmet İnönü dün öğle üzeri, eşi Mevhibe İnönü ile birlikte Çankaya Köşkünün bahçesinde mutad sabah yürüyüşünü yapmış ve yürüyüş sonunda kendileriyle görüştüğü gazetecilerin “Makarios, Garanti Andlaşmasını da feshedecekmiş” sözüne karşılık olarak, “Öyle mi?” demiştir. İnönü daha sonra, “Makarios, Kıbrıs’taki birliğimizin yakıt ikmalini kesecekmiş; yiyecek ikmalini de kesebilir” diyen gazetecilere, “Merak etmeyin” karşılığını vermiştir.
Başbakan İnönü, İskenderun’da donanmamızın hareketini sürekli olarak kontrol altında bulunduran bir Rum casus şebekesi yakalandığına dair haberler geldiğini bildiren gazetecilere “Duymadım” demiş, bu konunun Millî Güvenlik Kurulunun önceki gün yaptığı toplantıda görüşülüp görüşülmediği yolundaki bir soruya karşılık görüşülmediğini söylemiştir.
İnönü, gericilik akımiyle ilgili bir soruya “Kanunî merciler takip ediyor, bunları” karşılığını vermiştir.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[444]
Başbakan İsmet İnönü, dün öğleden önce, Çankaya Köşkü’nün bahçesinde yaptığı mutad yürüyüşü sırasında gazetecilerin “Yunan Başbakanı’nın dostluk teklifine bir cevabınız oldu mu?” şeklindeki sorularına şu karşılığı vermiştir.
“Belirli bir teklif almadım.”
Başbakan İnönü, yürüyüşe çıkmadan önce evinin önünde gazetecileri görünce arabasını durdurmuş ve kendileriyle konuşmuştur. İnönü bu arada gazetecilerin, “Nihat Erim’in bir yabancı gazeteciyle bir süre önce yaptığı mülâkat bir İstanbul gazetesinde de yayınlanmıştı. Nihat Erim, bu mülâkatında yabancı gazeteciye, Kıbrıs ve Yunanistan’la ilgili anlaşmaların feshi bahis konusu olduğu takdirde, Lozan Antlaşmasının da yeniden gözden geçirilmesi, böylece de 12 Ada’nın hukukî durumunun yeniden incelenmesi bahis konusu olabilir, diyordu. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?” şeklindeki sorularını şöyle cevaplandırmıştır:
“Bakalım, Nihat Erim’le konuşayım, ne demek istemiş? Onun görüşü neymiş?”
SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Kıbrıs Konulu Mesajına Verilen Yanıt ve Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[445]
(...) Başbakan İsmet İnönü’nün cevabi mesajı, şöyle başlamaktadır:
“Meseleyi yalnızca, cihan barışı açısından görüyor ve Kıbrıs Cumhuriyetini kuran andlaşmalardan ve bu andlaşmaların taraflara tanıdığı haklardan mesajınızda bahsetmiyorsunuz.”
İnönü, cevabi mesajında, Kıbrıs’daki katliâm hareketleri ile Kıbrıs’la ilgili andlaşmalara aykırı hukuk ve Anayasa dışı davranışlardan örnekler verdikten sonra “Andlaşmalar, Kıbrıs’taki olaylar ve bu olaylar karşısındaki, Türkiye’nin barışçı faaliyetleri (mesele hakkında milletlerarası görüşmeler, Güvenlik Konseyi’ndeki müzakereler ve Ada’daki barış ve sükûnun sağlanması için yapılan teşebbüsler) tarafınızca malûmdur” denilmekte ve bu barışçı faaliyetlere karşılık Ada’daki durumun düzelmemesinin doğuracağı sonuç hakkında şu husus önemle belirtilmektedir:
“Birleşmiş Milletler Kuvvetlerine rağmen meseleyi kuvvete başvurmak suretiyle halletmek mecburiyetinde bırakılmamamızı temenni ederiz.”
İnönü, mesajının son kısmında, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilere değinmekte ve bu ilişkilerin “karşılıklı ve milletlerarası saygı esası üzerine kurulduğu”nu belirtmektedir.
(...)
Başbakan İsmet İnönü bugün yaptığı bir açıklamada “Yunanistan Başbakanından belirli bir mektup almadığı için cevap vermediğini” söylemiştir.
İnönü saat 11.30’da beraberinde Özel Kalem Müdürü Necdet Calp olduğu halde günlük gezintisini yapmak üzere evinden ayrılırken, gazetecilerin “Nihat Erim bir yabancı gazeteciye verdiği beyanatta Türkiye’nin Lozan antlaşmasını da yeniden inceliyerek 12 ada üzerinde bazı haklar ileri sürebileceğini söyledi, siz ne dersiniz?” sorusuna “Bunu bilmiyorum. Nihat Erim ile konuşurum” cevabını vermiş ve müteakiben “Yunan Başbakanını mesajına cevap verdiniz mi veya verecek misiniz” şeklindeki soruyu da “Belirli bir mektup almadım. Bunun için de cevap vermedim” diyerek karşılamıştır.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[446]
Dün öğleden önce Çankaya Köşkünün bahçesinde mutad yürüyüşünü yapan Başbakan İsmet İnönü, bir ara gazetecilerle konuşmuş ve sorularını cevaplandırmıştır. İnönü’ye “Milliyet Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi Amerika’da, Dışişleri Bakanlığının en yetkili kişisiyle konuşmuş. Abdi İpekçi’ye, o en yetkili kişi, Amerika’nın Kıbrıs konusunda değil Türk-Yunan münasebetlerine önem verdiğini söylemiş. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?” sorusu sorulmuştur.
Başbakan bu soruyu şöyle cevaplandırmıştır.
“Abdi Beyle konuşmanın mahiyetini bilmiyoruz; sarahat olmayan yerde söz söylemem doğru değildir.
Bizim bildiğimiz, Amerika bu mesele ile yakından iştigal etmektedir. Tabiatiyle NATO’nun iki üyesi arasında vaziyet almak istememektedir.
Amerika’nın Türk-Yunan münasebetleri üzerinde durması doğru bir harekettir. Hakikat şudur ki, Türk-Yunan münasebetleri karanlık bir istikamete yönelmiştir. Kıbrıs’takiler, sorumsuz tedhişçiler gibi hareket ediyorlar. Hakikatı bilmiyoruz ama, Atina Hükûmetinin tutumundan, bunların, teşvik ve tasvip manâsı çıkardıkları anlaşılıyor.
Bu durumda, ahvalin her gün daha meçhul ve daha endişeli bir hâle gelmesi tabiidir.”
Barış kuvvetinin durumu
Başbakan İnönü, “Atina Büyükelçimiz öğleden sonra Yunan Başbakanı ile görüşecek. Görüşme konusu nedir? Yunan Başbakanına bu görüşünüz mü bildirilecek?” sorusuna “Elçimizi Yunan Başbakanı çağırdı; ne konuşacaklarını sarih olarak bilmiyoruz” karşılığını vermiştir.
İnönü, Kıbrıs’taki Barış Kuvvetinin hareketine daha vuzuh gelmedi. Bir taraftan yeni kuvvetler geliyor. Kurulma devrinde, Kıbrıs tedhişçileri, emri vâki olarak ne yapabilirlerse, onu yapmaya çalışıyorlar.”
İnönü, Barış Kuvvetlerinin hareketi hakkında vuzuha varılamayışının neden ileri geldiği yolundaki soruya da “Kendi iç teşkilâtlarının zaruretinden geliyor” karşılığını vermiştir.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[447]
Başbakan İsmet İnönü dün, Kıbrıs’taki durumla ilgili olarak sorulan bir soruya şu karşılığı vermiştir:
“Vukuat devam ediyor, tecavüzler devam ediyor. Karşımızdakilerin anlayışına göre müstakil devlet olmak için emir altında bulunan tebaaya katliâm yapmak lâzımdır. Bu anlayışla konuşulmaz.”
Başbakan İsmet İnönü, dün öğleden önce Çankaya Köşkünün bahçesinde mûtat yürüyüşünü yaparken gazetecilerle bir süre görüşmüş ve soruları cevaplandırmıştır.
İnönü, “Makarios ve Papandreu Kıbrıs’ın müstakil bir devlet olmak istediğini ve Kıbrıs’la ilgili Zürich ve Londra Antlaşmalarının esasen fiili bir değeri kalmadığını ileri sürmüşler. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?” sorusuna karşılık olarak şunları söylemiştir:
“Bizim düşüncelerimiz belli; yeni bir şey söylemeye lüzum yok. Muahedeler mer’idir ve Kıbrıs müstakildir.”
İnönü, “Papandreu Kıbrıs’taki EOKA mücadelesine Yunanistan’ın bütün kalbiyle katıldığını bildirmiş. Öte yandan da size şifahi dostluk mesajı gönderiyor” diyen bir gazeteciye cevap olarak da demiştir ki:
“Söylediğinin aslını bilmiyorum. Bir fikir söylemek için doğru bilgiye ihtiyaç vardır.”
Boston’da Yayınlanan Christian Science Monitor Gazetesi Orta Doğu Muhabiri John Rigos ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[448]
Mülâkatın başında Başbakan İsmet İnönü Mr. Rigos’tan Kıbrıs konusundaki ciddî görüşünün ne olduğunu sormuş ve Mr. Rigos’un meselenin sadece ilgili devletler arasında halledilmesi şeklindeki cevabı üzerine, Kıbrıs konusunda şunları söylemiştir:
“Mesele aslında söylediğiniz gibidir. İki cemaatin mensup olduğu ırklar ve bu ırkları temsil eden devletlerarası münasebetler yani, kader birliği, hâl ve istikbal birliği tarzında beliren yeni anlayış bakımından mesele budur. Bu bakımdan görüşünüze iştirak ederim.
İngiltere haklı olarak bir üçüncü ilgili devlet ve Kıbrıs meselesinin başlaması ve yakın tarihî bakımından da esaslı devlet durumundadır: Gerek tarihî, gerek stratejik bakımlardan.
1959’da Kıbrıs meselesini halletmek istiyenler iyi niyetle üç taraflı menfaati uzlaştırmak istemişlerdir. Buldukları sistem iki cemaat üzerine kurulmuş bir bağımsız Kıbrıs Devleti statüsüdür. İki cemaat üzerine kurulmuş olunca iki unsurdan mürekkep bir federasyonda iki cemaat hakları nasıl düşünülürse öyle düşünerek haklar vermişlerdir. Bütün güçlük; yeni kurulan devlet, iki cemaat üzerine oturmuş bir devlet prensibini benimsemedi. Yani, üç devlet arasında uzun münakaşalardan sonra ciddî bir uzlaşma zemini olarak bulunan sistemi esasından kabul etmedi. Ona göre icraata ve tatbikata girişti. Bunun neticesinde anlaşmazlıklar, karışıklıklar oldu ve hâdise hepimizin bildiği gibi, her gün gittikçe genişleyerek bir enternasyonal mesele olmak istidadını gösterdi. Durum bu.
Kıbrıs’ta yürüyen politika Yunan ve Türk münasebetlerini dikkate almayan ve hissi bir başarı peşinde olan politikadır. Bu politika, Yunanlılar ve Türkler arasında dostluk ve anlaşma ve ittifak politikasının hangi zaruretlerden doğduğunu hiç kavramamış olan bir politikadır.
Türkiye ve Yunanistan yakınlaşması Birinci Cihan Harbinden sonra Yakın Şark’ta kurulan nizamın Akdeniz Havzasında ve daha geniş Avrupa muhiti içinde vücuda getirdiği şartların zarurî bir neticesidir. Bu söylediğim mülâhazaları Büyük Venizelos’la Lozan’da sulh yaparken bütün dünyadan ayrı olarak, aramızda konuşmuş, anlaşmışızdır. Beş yüz senelik bir mücadele tarihini kapatmak ve iki milletin dost olarak yan yana yaşamasını sağlamak lâzımdı. Hemen hemen bu kelimelerle aramızda geçirmişizdir. Balkan Paktı, İkinci Cihan Harbinden sonraki ittifaklardan daha evvel ve daha eski bir temele dayanmaktadır. Şimdi Kıbrıs politikacıları, bütün bu temel hakikatleri kendi pençelerine almışlar, kendi hisleri uğruna düşüncesizce tehlikeye atmakta tereddüt etmiyorlar. Kıbrıs’ta cemaatlerin çatışması ile onlara yardımda bulunan, yanında bulunan mahdut askerlerin çatışmasıyla ister istemez milletler arasında tedavisi mümkün olmayan yaralar açılacaktır. İşler o kadar karıştı ki, ben eminim, Yunanistan’da böyle düşünen çok devlet adamı vardır, ama meydan bulup bir araya gelip konuşamıyoruz.”
Başbakan İsmet İnönü, Mr. Rigos’un “Politikacılar demekle hangilerini, Kıbrıs’taki Rum ve Türk politikacılarını mı kastediyorsunuz?” şeklindeki sualine cevap olarak şunları söylemiştir:
“Politikacılar dediğim zaman umumî konuşuyorum. Kıbrıs’taki Türk politikacıların çok az tesirleri olmuştur ve bunlar daima savunma yapmaktadırlar. Bu politikacılar sözünden, esas Kıbrıs Devleti politikasını güdenleri kastediyorum.
Şimdi mesele, bütün bu zararlı ihtimallere çare bulmak meselesi, ikinci perdenin arkasında olarak, ön perdede her şeyden evvel emniyetin tesisi ve bir salim müzakere havasının yaratılması şeklinde bir tedbire bağlanmıştır. Ve mücadele devri, bu tedbiri tahakkuk ettirmemek, yani emniyetin tesisine mâni olmak istikametindedir. Tedbir basittir; işlerse yeni ümitlere meydan vardır. Bu tedbir işlemezse, yani türlü ihtilâtlarla işletilemezse, göz göre göre vahim ihtimallere sürüklenmek mümkündür. Ben vaziyeti böyle görüyorum. Düşüncelerim de bunlardır.”
Bu hususta Başbakan İsmet İnönü ile mutabık olduğunu belirten Mr. Rigos’un, meseleyi milletlerarası sahadan çıkarıp önce ifade ettiği gibi az ve yalnız ilgili kimseler arasında halletmek gerektiğini söylemesi üzerine Başbakan İsmet İnönü, şöyle demiştir:
“Milletlerarası mesele emniyet meselesidir. Kendi aramızda tesis edemediğimiz için dost milletlerin yardımına müracaat ediyoruz. Kezalik emniyet meselesini kendi aramızda halledemediğimiz için dost milletlerden bunu halletmeleri için yardım istiyoruz.”
Mr. Rigos’un bugün için hâl suretinin ne olabileceği şeklindeki bir sorusunu da Başbakan İsmet İnönü şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Bugün için bulduğumuz federal sistemdir. Mesele iki cemaat üzerine bir sistem kurmak ve iki cemaatin beraber yaşamasında Yunanistan ve Türkiye arasında emniyetli bir dostluğun yaşamasına meydan vermektir. Geçmişte, yani eski hâl tarzının kusurları ve ondan sonraki tatbikat üzerinde durmanın amelî bir faydası yoktur. Bugün için çare olarak bizim iyi niyetle bulduğumuz, coğrafi şartlarını da temin ederek iki cemaatin yan yana yaşamasını sağlayacak bir federal idaredir. Böyle bir sistem kurulur ve idarecileri iyi niyetli olursa 20 sene sonra bu acı olayların hepsini unuturlar. İki cemaat sulh içinde yaşarlar ve Türk-Yunan münasebetleri hayatiyetlerinden bir şey kaybetmeksizin devam eder.”
Mr. Rigos’un bunun tahakkuku zor bir şey olduğu kanaatini taşıdığını söylemesi üzerine Başbakan İsmet İnönü şunları söylemiştir:
“O halde bir hâl çaresi yok demektir. Şimdi bir defa Türk-Yunan münasebetlerine temelinde vermek istediğimiz şekil; dostluk, menfaat birliği, yakın politika, derece derece her safhası düşünülebilir. [Türk-Yunan münasebetleri] 40 senedir muhtelif imtihan ve güçlüklerden geçti. Güçlükler temel güçlükler değildi. Geçici güçlüklerdi, fakat güçlüktü. Şimdi en sonuncusu Kıbrıs meselesidir. Yarattığı anlaşmazlıkların hesabı yoktur. Meselâ, en son görülen münasebetlere bağlı böyle bir tehlikeli düğümde toplanmıştır. Bir defa bundan çıkalım. Bir çok Yunan ricalinin benim gibi düşündüğünden emin olmakla beraber işte işin içinden çıkamıyoruz. Sorumsuz politikacılar iki memleketin arasını tekrar arzu edilmeyen ihtimallere sürüklemektedirler.”
Time Dergisinin Ortadaoğu Temsilcisi George de Carvalho’ya ABD-NATO-Batı ile İlişkiler Üzerine Verilen Demeç[449]
Başbakan, Time mecmuasının temsilcileri ile yaptığı görüşmede Türkiye’nin “Kıbrıs’tan da vazgeçmeyeceğini” ifade ettikten sonra, “Önce 1959 anlaşmalarının muteber ve yürürlükte olduğunu kabul etmelidirler. Bu olmadan görüşmeye katiyen başlamam” demiş, Türkiye için kabul edilecek “asgari şartın” federasyon olduğu hususunda ısrar ettiğini bildirmiştir.
İnönü, Kıbrıs olayları karşısında başta Amerika ve İngiltere olmak üzere NATO üyelerinin tutumları hakkında sorulan sorulara verdiği cevapta aynen şunları söylemiştir:
“Müttefiklerimiz ittifakın (NATO) dağılması için çalışmakta olan uzak devletlerle yarış etmektedirler. Bu ittifak bozulmasın diye sonuna kadar sabrediyoruz. Müttefiklerimiz bu ittifakı dağıtma gayretlerinde muvaffak olurlarsa yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur.”
Çıkarmayı önlediler
Başbakan Türkiye’nin bugüne kadar “Soğukkanlılık, sağduyu ve ittifaka saygı” prensiplerince hareket ettiğini söylemiş, Birleşik Amerika’nın ve İngiltere’nin Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin Ada’ya gelmesi sırasında Türkiye’ye “Aman bir çıkarma yapmayın emniyet kuvvetleri geliyor, sonra sizin tutumunuzu dünyaya karşı savunamayız” diyerek Türk müdahalesini önlediklerini açıklamıştır. İnönü bu konuda Amerika’nın tutumunu tenkid etmiş “Bize, karışmıyoruz, ne isterseniz yapın, diyebilirlerdi. O zaman bunu yapmadılar. Şimdi ise bunu bize karşı yapıyorlar” diyerek Amerika’nın Türk-Yunan münasebetlerine karışmak istemediği hakkındaki açıklamaları yermiştir.
Amerika tarihine yazılsın
Amerikalı gazetenin Kıbrıs’taki Rumlar’ın tutumları ve Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin Türkler’e karşı Makarios ve hükûmetini desteklediğini nakletmesi üzerine Başbakan, “Yazık” demiş, Birleşmiş Milletler’in insanî prensipler üzerine kurulmuş olup öyle hareket ettiğini belirttikten sonra “Peki ne olacak? Ada’daki Türkler ya katledilecekler, ya Makarios’a boyun eğecekler ya da Ada’dan kaçacaklar mı?” sorusu üzerine şu cevabı vermiştir:
“Türkler belki Makarios tarafından katledilecekler. İstiyoruz ki bu Amerika’nın tarihine yazılsın.”
Başbakan Türkiye’nin Amerika ile münasebetlerinin büyük dâvâlarda “Kader birliği” şeklinde olduğunu, Kıbrıs konusunda sadece şikâyette bulunduğumuzu belirtmiş. Amerika’nın “Sesini yükselterek” Yunanistan’ın ve Rumlar’ın hukuka ve insanlığa aykırı olduğu kadar NATO ittifakına da aykırı olan tutumlarını takbih etmelerini istemiş ve “İttifak içinde mesuliyeti olan Amerika’nın önderliğine inanıyordum, bunun cezasını görüyorum demektir” demiştir.
Time Dergisi Orta Doğu Temsilcisi Carvalho Aracılığıyla Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e Gönderilen Mesaj[450]
İnönü Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e Time’in Orta Doğu Mümessili George de Carvalho vasitasiyle gönderdiği mesajda, “Türk cemaatini bir arada tutsunlar, Güven ve metanet temenni ederim. Türkiye kendilerini asla yalnız bırakmıyacaktır” demiştir.
Time Dergisi’ne Verilen Demeçle İlgili Gazetecilere Söyledikleri[451]
(...) Başbakan İsmet İnönü bugün günlük gezintisinde gazetecilerin sorularını cevaplandırmamış, sadece kendileriyle şakalaşmıştır.
Gezintiden sonra evinde istirahat eden İnönü, saat 16.30’da Başbakanlığa gitmek üzere Kavaklıdere’den ayrılırken tekrar gazetecilerle konuşmuştur.
Gazetecilerin, “Ahmet Oğuz, yabancı gazeteciye beyanat vermezden önce dış politikamızda değişiklik yapılacağını Meclis’e açıklaması gerekirdi, diyor. Alican ise, ben İnönü’nün beyanatından dış politikada bir değişiklik yapılacağı mânasını çıkarmıyorum demekte, sizce hangisi doğru Paşam?” sorusuna İnönü, gülerek: “Ağzımdan söz almak istiyorsunuz amma bugün konuşmıyacağım” cevabını vermiş, sonra da “Aferin Alican’a” demiştir. Basın mensuplarının, “Öyleyse sözlerinizin mânası nedir?” şeklindeki sorularına da İnönü: “Sözlerim şikâyet ifade etmektedir” cevabını vermiştir.
Kıbrıs Konusunda Türkiye Radyolarında (TBMM’de) Verilen Söylev*[452]
Sayın Başkanımız, muhterem arkadaşlar,
Kıbrıs meselesi için genel görüşme kararlaştırıldığı gün muhalefetten ve iktidardan değerli temsilciler sözle ve yazıyla görüşmemize istikamet verecek esasları ortaya koymuşlardır. Müzakerelerimize yardımcı olmak için Büyük Meclis’i Hükûmet adına durum üzerinde ve Kıbrıs dolayısıyle umumî münasebetlerimiz hakkında daha evvel aydınlatmayı faydalı buluyorum.
Önce bir noktayı vuzuhla söylemek isterim: Kıbrıs bizim bir millî dâvamızdır ve bu dâva milletimizin şeref ve haysiyetinin gerektirdiği şekilde neticelendirilecektir. Bunun aksi bir hâl çaresine bizi razı etmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Topraklarına bağlılıklarını kanlarıyla ispat etmiş olan Kıbrıs’lı Türkler vatanları olan yerlerinde bütün haklarına sahib olarak hür ve güven içinde yaşayacaklardır. Bunu temin etmek Türkiye için bir şeref görevidir.
Şimdi size Kıbrıs meselesinin doğuşu ve bugünkü önemi hakkında Türkiye’nin millî görüşünü söyleyeceğim. 1959’da, İngiltere’den ayrılması kararlaştırıldığı vakit Kıbrıs Türkiye’nin emniyeti için daima birinci derecede bir konu teşkil etmiştir. Ve 1959 müzakerelerinde bu vasfıyla yer tutmuştur. Kıbrıs meselesi o yıl, Zürih ve Londra Anlaşmalarının Türkiye bakımından bütün eksikleriyle beraber, nihayet müttefikler arasında bir birleşme tedbiri olarak bir hâl çaresine bağlanmıştır. Yunanistan’ın ve Türkiye’nin iddialarından, yani Enosis’ten ve taksimden vazgeçmeleri karşılığında Kıbrıs iki cemaatin varlığına ve haklarına dayanan bir müstakil devlet olmuştur.
O tarihte bu anlayışla bir Anayasa yapıldı, teminatçı devletler olarak vazifeler alındı, taahhütlere girişildi, ayrıca Kıbrıs Cumhuriyetiyle bir İttifak Andlaşması imzalandı ve onun bir hükmü olarak, Türk ve Yunan askerî kıtaları Kıbrıs’a yerleştirildi. Bu statünün tatbikatta eksik olan taraflarının başlıca Yunanistan ile Türkiye arasındaki dostluk, ittifak ve NATO içinde müşterek güvenlik ve menfaat mülâhazaları ışığında tamamlanacağı düşünülmüştür. Kıbrıs tecrübesiyle iki milletin bir arada iyi geçinerek, cemaatlerinin bütün münasebetlere yapıcı bir tesiri olacağı ve yakınlaşmanın yayılacağı ümidi beslenmiştir.
1960’tan beri dört senedir müstakil Kıbrıs Cumhuriyeti politikası takib olunmuştur. Kıbrıs’ın Rum idarecileri ilk günden beri Kıbrıs Anayasasının kabili tatbik olmadığını iddiaya başlamışlardır. Aslında bunlar ilk günden beri bu Anayasayı tatbik etmemeye çalışmışlar, Anayasa Mahkemesine kadar hiçbir müeyyideyi işletmemişlerdir.
Biz bu davranışlar karşısında, şimdi bazı kimselerin iddia ettikleri gibi hareketsiz kalmamışızdır. 1960-1964 arasında Kıbrıs’ın Rum idarecilerinin Zürih ve Londra Anlaşmalarına aykırı her tutumları Türkiye tarafından Yunanistan ve İngiltere’ye gösterilmiştir. Her defasında yalnız İngiltere değil, Yunanistan Kıbrıs’ın Rum idarecilerinin davranışlarını tasvib etmemiş. Anayasaya riayeti ve Zürih ve Londra Anlaşmalarının hükümleri içinde hareket etmek lüzumunu tavsiye etmiştir. Şimdi, misâl olarak, birkaç teşebbüs tarihini size nakledeceğim.
Kıbrıs Hükûmeti nezdinde 13 Şubat 1962’den 1963 Aralık ayı başına kadar on dört defa teşebbüs yapılmıştır. Bunların hepsinde Anayasaya aykırı olarak ittihaz ettikleri kararlardan ve tutumlardan bahsolunmuştur.
Yunan Hükûmeti nezdinde 1960’dan 1963 Aralık son haftasına kadar on bir defa teşebbüs yapılmıştır ve hepsinde Kıbrıs Hükûmetinin politikasından şikâyet edilmiştir. Bu müddet esnasında 1962’den 1963 Aralık sonuna kadar İngiltere Hükûmeti nezdinde beş defa şikâyet yapılmıştır.
Görüyorsunuz ki, ilk günden beri, Arşövek Makarios statüyü ihlal ettiği halde, bizim bunu sükutla geçiştirdiğimiz iddiaları haksızdır. Ayrıca ben size başımdan geçen iki misâl vereceğim.
Arşövek Makarios’un Ankara’ya ziyaretinde müşterek meseleler görüşülürken, Hükûmet erkânının bulunduğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başkanlığındaki resmî toplantıda, Arşövek’in bir beyanından Kıbrıs Anayasasını değiştirmek arzusunda olduğu sezilmiş idi. Bunun üzerine kendisine açık olarak izah ettim ki, bu Anayasa üzerinde bizim ahdî hakkımız olduğu gibi, bizim rızamız olmadan hiçbir inhiraf yapılamaz ve böyle bir teşebbüs Kıbrıs dâvasını 1959 Anlaşmalarından önceki devre ve onun karanlık günlerine derhal geri götürür.
Arşövek, 1963 Aralığında bir emrivâkiyle bizi hareketsiz bırakabileceğini sanmıştır. Fakat, bu teşebbüsünün neticesi olarak şimdi 1959’dan eski duruma avdet etmiş olmamız, ihtarımızın boş olmadığını kendisine anlatmış olmalıdır.
Bugünkü Yunan iktidarının ilk Dışişleri Bakanı olan müteveffa Venizelos’la Amerika ziyaretinde buluştuğumuz zaman Makarios’un politikasının Türk-Yunan münasebetlerini ciddî bir tehlikeye sevk ettiğini söyleyerek, Zürih ve Londra Anlaşmaları esasını Yunanistan’ın muhafaza edip etmeyeceğini sordum. Bana kesin teminat verdi, Makarios’a kesin tebligat yaptığını bildirdi.
Hulâsa, Arşövek Makarios’un niyeti, tutumu meçhul değildi. Her yeni işaret görüldüğünde kendisine taahhütler hatırlatılmış ve Yunanistan müşterek anlaşmaların muhafazasını tavsiyede bizimle mutabık kalmıştır. Kıbrıs meselesinin 1963 sonunda vahim şekilde patlamasına kadar, hattâ patladıktan sonra bir süre Türk-Yunan münasebetlerinin bundan müteessir olmamasının sebebi budur. Yunanistan, ilk hâdiselerden sonra bu anlaşmalar gereğince İngiltere’yle ve bizimle birlikte harekete geçmeyi kabul etmiştir.
Muhterem arkadaşlarım,
Şimdi denilebilir ki, “Arşövek de, Atina Hükûmeti de bizi kandırmışlardır, oyalamışlardır, bizi emrivakiyle karşı karşıya bırakmışlardır. Bizim daha tesirli hareket etmemiz gerekirdi.” Biz, barışçı ve hiçbir istilâ emeli taşımayan bir devlet olarak her davranışa, önemi ve ağırlığı neticesinde teşebbüsle cevap vermişizdir. Ama, bunların her birinde emrivâki kabul etmeyeceğimizi söylemişizdir ve neticenin ne olacağını açıkça bildirmişizdir. Buna rağmen, macerayı göze almışlardır. Ve buna girişmişlerdir.
Bugün, Aralık 1963’te Kıbrıs idarecilerinin şiddet politikasını açıktan tatbika koyuldukları günlerden beri birkaç devreden geçmiş olan Kıbrıs olayları, Birleşmiş Milletler’in müdahalesi, kuvvetlerinin adaya çıkması ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin hâdiseler içinde vaziyet almasıyla son safhası dahilinde bulunuyor. Birleşmiş Milletler devri 4 Mart Güvenlik Konseyi kararıyla başlamış olmak lâzımdır. Bu karar oldukça gecikmeyle, 13 Mart’ta Kanada askerlerinin Kıbrıs’a hareket etmesiyle tatbik mevkiine girdi ve 27 Mart’ta General Gyani’nin komutayı almasıyla kesinleşti. O zamandan beri Birleşmiş Milletler kuvvetleri artmaktadır. Kuvvetlerin hepsi henüz adaya gelmemiştir. Teşkilât yakın bir zamanda tamamlanacak zannolunuyor. Bu devrin mühim eksiklerinden biri Genel Sekreterin talimatının sarih ve etraflı olmadığının farz olunması ve Birleşmiş Milletler’in Ada’daki vazifelerinin, faaliyetlerinin iyice anlaşılmaması neticesi Kıbrıs idaresinin bu kuvvetleri kendi politikasını tatbik etmek için vasıta gibi zannedip kullanmak istemesi olmuştur.
Muhterem Arkadaşlarım,
Kıbrıs’ın Rum idarecileri Aralık ayındaki hâdiseleri etraflı düşünülmüş bir şiddet politikasının patlaması şeklinde hazırlamışlardır. Bugün bu gerçek üzerinde hiç kimsenin bir şüphesi kalmamıştır. Kıbrıs Rum idarecilerinin bu geçen dört ay zarfında Türk cemaatine yaptıkları zulümler hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği derecede aşırı ve insafsız olmuştur. Şiddeti durdurmak için diplomatik yoldan ve 27 Aralık’ta başlayan üçlü İngiliz İdaresi zamanında, 27 Mart’tan beri Birleşmiş Milletler devresindeki barışçı müdahaleler, tavsiyeler hiçbir tesir yapmamıştır. Bundan daha fenası, bütün bu uluslararası gayretlerin Kıbrıs’ın Rum idarecileri tarafından kendi şiddet ve zulüm politikalarının desteklendiği şeklinde karşılanmasıdır. Ailelere tecavüz edilmiş, kadın işçiler, silâhlı haydutların gözleri önünde, huzurunuzda tafsilat veremeyeceğim usullerle teşhir ve muayene olunmuştur. Bu haydutlar evlerde, yalnız kadın ve çocuk bulunan yerlere girdikleri vakit, en aşağı seviyede insanların yapabileceği bir cüretle, bu kadın ve çocukların vücutlarını makinalı tüfek ateşiyle delik deşik etmişlerdir. Türk köylüleri Rum çetecilerin çoklukla basabildikleri yerlerden zorla çıkarılmış, sonra evleri yakılmış, malları ve eşyaları yağma edilmiş ve ev yerleri sürülüp tarla haline getirilmiştir.
Milletlerarasında harbler daima facialarla doludur. Kıbrıs’da Rum çetecilerin yaptıkları zulümler her Türk evinde, her Türk ailesinde hiçbir zaman unutulmayacaktır. Bu kadar zalim şartlar içinde haklarını yılmadan korumaya çalışan kahraman mücahitlerin her biri adıyla, sanıyla bütün Türk toplumlarının evlerinde şeref ve saygı yerini işgal edecektir.
Muhterem arkadaşlarım,
1959 anlaşmaları ve 1960’da imzalanan muahedeler, eğer iyi niyetle tatbik edilseydi, Türk ve Yunan milletlerinin bir arada yaşamaları için en güzel misâl verilmiş olacaktı. Bu suretle kırk seneden beri Türkiye ve Yunanistan arasında vücuda getirmek istediğimiz yeni anlaşma hayatı en tesirli yoldan kemale erişecekti. Bu kadar kıymetli ümitler Zürich ve Londra anlaşmalarının iyi niyetli birer vesika değil, aksine, Türkler’i aldatmak için bir hile merhalesi olarak ele alınmasıyla sönmüş ve bu, bütün müsibetlerin başı ve kaynağı olmuştur.
Muhterem arkadaşlarım.
Türk-Yunan münasebetlerinin bugünkü ümitsiz hale düşmesinin sebebine işaret ettiğimi zannediyorum. Bütün anlaşmalarda tabiatıyla iki tarafı teşkil eden Türk ve Yunan hükûmetleri, Kıbrıs Rumları anlaşmalar yolundan ayrılmak istedikçe, onları doğru yola getirmeye çalışacaklardı. Bunun yerine Yunan hükûmetinin Kıbrıs meselesini bir Elenizm dâvası ilân edip, Kıbrıs Hükûmetinin bütün yaptıklarını doğru, bütün yapacaklarını haklı ve Kıbrıs’taki Devlet ve cemaat nizamını düzenleyen anlaşmaları hükümsüz addetmesinden beri, ihtilâf siyasî ve diplomatik alanda tamamiyle karanlık bir çıkmaza girmiştir. Biz anlaşmaları kamilen, yürürlükte sayıyoruz. Bunların yürürlüğünü temin etmek için ahdi vazifeler almışızdır. Hareket hattımız uluslararası kurallara uygundur ve İngiltere ile Yunanistan’ı bu yolda bizim kadar vazife sahibi biliyoruz. Bu vazifelerimizden, ki bunlar Türk cemaatine ve Türk Devletine diğer müttefiklere olduğu gibi bir takım haklar da vermektedir, bu haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu vaziyette bulunacaklara her sahada aksi tepkiler olması tabiidir. Şimdi, bu tepkileri anlatacağım:
NATO içinde Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı tutumu çok mahzurlu hattâ tehlikeli bir durum yaratmıştır. Türkiye, Kıbrıs anlaşmalarının kendisine tanıdığı haklardan ve bu anlaşmaları tatbik edeceğinden bahsettiği vakit, Yunanistan, Türkiye’yi mutearrız addedeceğini söylemektedir. Tatbikat saati geldiğinde, bunun bizim için umursanacak değeri yoktur. Ama NATO vecibeleriyle birbirimizin yanında, omuz omuza müşterek bir dâvayı savunma imkânı nasıl kalacaktır? NATO’nun bunu mütalâa etmesi lâzımdır. “Kıbrıs meselesi NATO’yu ilgilendirmez” sözü bugün manâsız kalmıştır. NATO taahhütlerine ve hükümlerine göre iki müttefikin münasebetlerini işlemez bir hale getirecek tehlikeleri NATO tetkik ve müzakere etmeye mecburdur. Genel Sekreter nezdinde bu görüşümüzde israr ettik ve NATO’ya müracaat mecburiyetinde olduğumuzu söyledik. Nitekim teşebbüs yapılmıştır.
Yine, bütün ilgililerin üye olduğu Avrupa Konseyi’nde de, Kıbrıs dâvası görüşülmüş ve Türk Cemaatinin gördüğü haksız muamele belirtilmiştir.
Kıbrıs dâvasını Milletlerarası Adalet Divanına götürmeyişimizin sebebi, Kıbrıs’ın bu Divanın mecburi kaza yetkisini şimdiye kadar kabul etmemiş olmasıdır.
Yunanistan bugün bazı komşularıyla iyi münasebetler kurma faaliyetine bize karşı bir tesir yapmak için girişmişse, biz bundan sadece memnunluk duyarız. Yunanistan bu komşularıyla ihtilâflarını bu çeşit manevralarla halletmek kudretine sahip ise, hemen gayretle çalışsın ve temenni ederiz ki, hayal kırıklığına uğramasın.
Yunanlılar, Yunan Parlamentosunda Türk-Yunan münasebetlerinden bahsedilirken, İtalya-Yunanistan harbinde seyirci kaldığımızdan ve 6/7 Eylül’den şikâyet etmişlerdir. İkinci Cihan Harbinden evvel İtalya İmparatorluk seferleri takib ederken, en ziyade endişe eden biz, Türkler idik. Yunanistan kendi üzerine hiç gelmeyecek sandığı faşist taarruzunu davet etmemek için, Türkler’le bu konuda en yakın bir taahhüt şöyle dursun, afakî konuşmaya bile yanaşmazdı. Yalnız kalması tamamiyle kendi arzusu ve eseri olmuştur. 6/7 Eylül vakası bir günde başlamış ve son bulmuş olan bir akılsızlık fırtınasıdır. Dört aydan beri Kıbrıs’ta gece-gündüz devam eden kasıtlı faciaların yanında, kazaen çıkmış bir zabıta vakası kadar sade kalır. Türk Milleti bu vakayı zamanında ve ondan seneler sonra, tekrar tekrar muhakeme etmiş ve en geniş şekilde tanzim etmiştir. Kıbrıs’ta bir 6/7 Eylül vakası her gün, günde iki defa oluyor ve bunu yapanlar övünüyorlar: Yunan Hükûmeti açıktan bu hareketleri desteklediğini bütün dünyaya söylüyor.
Yunanistan’da, din propagandası ile politika yapılırken, salâhiyet sahibi din makamları “batıl bir dinin tahrik ettiği vahşi Müslüman sürüleri” tabirlerini kullanabiliyorlar.
Bu misâller ancak haksız olanların delil bulma çabalarını gösterir.
Şimdi, Kıbrıs meselesinden dolayı umumî münasebetlerimizin aldığı vaziyete geçiyorum: Bu konuda Sovyet Rusya’nın bize nota verdiğini biliyorsunuz. Bu nota bizim umumî efkârımızda hayretle ve derin üzüntüyle karşılandı. İyi komşuluk münasebetleri için uzun zamandan beri çok gayret sarf edildiği bir sırada, Türkler’in uğradığı aşikâr mezalimin caiz görülmesi gibi bir manâyı, halkımız notadan elemle çıkarmıştır. Buna mukabil Kıbrıs Rum idarecileri çok sevinmişlerdir.
Verilen izahlardan anlaşılmıştır ki, Sovyetler, Kıbrıs dâvasını daha ziyade bir NATO üssü olarak ele almakta ve bugünkü Kıbrıs istiklâlinin devamını bu bakımdan istemektedirler. Sovyetler, ENOSİS istemediklerini açıktan söylemektedirler. Türkiye’nin dünya kamuoyuna teklif ettiği hâl çaresi, bölgede barışı ve güvenliği en iyi koruyacak bir şekildir. Bunlardan başka, milletlerarasındaki anlaşmaların tek taraflı fesholunmasını, hattâ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin milletlerarasındaki andlaşmaları hükümden kaldırmasını Sovyetler’in kabul edebileceklerini farz etmek için hiçbir emare şimdiye kadar görülmemiştir.
Karşılıklı saygı ve haklara riayet esasları içinde iyi komşuluk münasebetlerimizi geliştirmek bakımından Kıbrıs buhranı bir ölçü teşkil edecektir.
Biz, Sovyetler’in milletlerarası anlaşmaların müzakeresiz yırtılmasından yana vaziyet alabileceklerine inanmıyoruz. Dini taassup veya ırkçılıkla tahrik edilen bir cemaatin bir nevi genocide hareketine girişmesini meşru sayacaklarına ihtimal vermiyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
Görüyorsunuz ki, Kıbrıs meselesinde muahedelerle üzerimizde bulunan hakların ve vazifelerin hiçbir muhitte zedelenmemiş olduğu meydandadır. Biz bu vecibelerimizi, katî lüzum olduğu vakit tatbik etmekte tamamiyle haklı bir durumda olacağız.
Müttefiklerimiz Kıbrıs konusu ile ilgili muamelelerinde vakit vakit kayıtsız veya tesirsiz kaldıkları intibaını yaratmışlardır. Bunlardan şikâyet için vakit vakit samimî ve üzüntülü bir dostun ruh haletini gösteren ifadeler kullanmaya mecbur olmuşuzdur. Bunun ötesinde, dış politika olarak takib ettiğimiz ana hareket hattından ve muahedelerden ayrılmak gösterisinde olduğumuz tefsirleri yanlıştır. Amerika’nın, İngiltere’nin son zamanlarda buhranın yarattığı tehlikeleri daha iyi ölçerek, gayret ettiklerini görüyoruz. Son günlerde Washington’da toplanan CENTO Bakanları Konseyinin neşrettiği resmî tebliğde, Kıbrıs’daki Türk Cemaatinin uğradığı tecavüz olaylarını takbih ettiğini ve kan dökme hâdiselerine son verilmesini istediğini belirten fıkra bizi memnun ve müsterih etmiştir. Bütün bu kayıtlarla beraber, müttefiklerimizin haklıyı haksızdan ayıran bir görüş ve tutumu açıktan söyleyip, tatbik edecek kadar ittifaka, hukuk prensiplerine ve hakkaniyete sahip ve sadık bulunmalarını hulus ile temenni ediyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
Kıbrıs’la ilgili olarak durumu, tutumumuzu ve fikirlerimizi söyledim. Birleşmiş Milletler devrinin ne netice vereceğini tahmin edemiyorum. Her şeyin başı olan sükûnet ve güven teessüs edecek mi, bunu bilmiyoruz. Çünkü dört aydan beri her ümit devri hayal kırıklığı ile neticelendi. Arabulucunun çalışmasının nasıl bir amelî neticeye varacağını kestirmek mümkün değildir. Temaslarımızdan arabulucunun henüz teklif haline gelecek bir kanaat sahibi olmadığını gördük. Bu vesileyle şunu belirteyim ki, Kıbrıs’daki Rum tedhişçilerin kendi zihinlerinde plânladıkları şiddet usullerinin arabulucunun çalışmasına ne kadar elverişli olacağını tahmin etmek müşküldür.
Bizim bildiğimiz bir şey var, onu Türk Milletine açıkça söylemek isteriz: Kıbrıs dâvası millet için her eve, her insanı her gün meşgul eden acı olduğu kadar aziz bir dâva olmuştur. Haklıyız, bu dâvayı haklı bir neticeye vardırmak için kararlıyız. Bu uzun sürecektir. Milletten çok fedakârlık isteyecektir. Milletimiz bu fedakârlığı yapmak için kararlıdır.
Teşekkür ederim arkadaşlar.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[453]
Ulusal Egemenlik bayramında Bakanlar Kurulunun yüce Atatürk huzurunda saygı duruşu.
23 Nisan 1964 İsmet İnönü
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Kurban Bayramları Dolayısıyla Yayınlanan Mesajlar[454]
[Kurban Bayramı mesajı]
Sevgili vatandaşlarım:
Bugün iki bayramı, Ulusal Egemenlik ve Kurban Bayramını, bir arada kutluyoruz.
Bu bayramlarımıza yurt dışında katılan bütün vatandaşlarıma, bütün Türkler’e, Anayurttan, esenlik ve mutluluk dileklerimi yollarım.
Yakın zamana kadar, Batı Dünyası ile temas edebilen yurttaşlarımız, geniş ölçüde, görevlilerden ibaretti. Fakat birkaç yıldır, işçilerimiz, Batı Dünyası ile en yakın teması olan vatandaşlarımız durumuna gelmişlerdir.
Dost Batı ülkelerindeki işçilerimizin sayısı şimdiden 60.000’e yaklaşmıştır.
Bu gelişmenin Türkiye için büyük önemi vardır. İleri toplumların çalışma hayatlarına, günlük yaşayışlarına katılan işçilerimiz, Türkiye’ye döndüklerinde, Batılaşma hareketinin, bu hareketi meydana getiren Atatürk devrimlerinin ve demokratik hayat tarzının en şuurlu öncüleri arasında yer alacaklardır.
Türkiye şimdi bütün gücü ile, dünyanın iktisadî bakımından gelişmiş uluslarına yetişme çabası içindedir. Bu amaçla, kalkınma gayretlerini bir plâna bağlamıştır. Plânlı kalkınma gayretlerinin başarıya ulaşmasında başlıca unsurlardan biri, bilgili, tecrübeli işgücüdür. Onun için, bilgilerini, tecrübelerini arttırmış olarak yurda dönecek işçilerimize, kalkınmamız yönünden büyük umutlar bağlamış bulunuyoruz.
Türk işçileri, hayatlarını kazanmak, bilgi ve tecrübelerini arttırmak üzere gittikleri ülkelerde, çalışkanlıkları, sağlam karakterleri ile büyük güven toplamaktadırlar. Bu durum Türk işçisinin çağdaş tekniğe ne kadar kolaylıkla intibak edebilecek kabiliyette bulunduğunu, iyi ve âdil çalışma şartları içinde ne kadar verimli olabileceğini göstermektedir.
Aynı çalışma şartları, şimdi Türkiye’de de kurulmaktadır. Bugün Türkiye’de işçi, ileri demokratik ülkelerdeki işçilerin uzun ve çetin mücadelelerle elde ettikleri haklara kavuşmuştur. Türk işçisinin, bu hakları iktisadî bakımdan Türkiye’yi o ülkeler seviyesine yükseltme yolunda kullanacağına güveniyoruz.
Bugün Kurban Bayramı ile beraber 44’üncü yıldönümünü kutladığımız ulusal egemenliğimiz, Türkiye demokratik düzen ve sosyal adalet içinde kalkınabildikçe daha sağlam temellere kavuşmuş olacaktır.
Anayurttaki ve yurt dışındaki bütün Türkler’in bu bayramlarını iyi dileklerimle kutlarken, kaderlerini Türkiye’ye bağlamış bulunan Kıbrıs’lı soydaşlarımızın da hakları olan hür ve mutlu hayata kavuşmaları için üzerimize düşebilecek her gayreti sarfetmeğe ulusça kararlı olduğumuzu bir kere daha belirtmek isterim.
Hepinize yürekten sevgi ve saygılarımı sunarım.
[23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı mesajı]
Sevgili vatandaşlarım,
23 Nisan Bayramını Kurban Bayramı ile beraber kutluyoruz. 23 Nisan günü, Türkiye Cumhuriyeti için bir abide gibi yüksek ve göz kamaştırıcı bir başlangıçtır. Biz bu bayramı daima heyecanla kutladık.
Sevgili vatandaşlarım,
Millet olarak içinde bulunduğumuz meseleleri ve ıstırapları Sayın Cumhurbaşkanımız milletimize hepimizin anlıyabileceğimiz bir açıklıkla ifade buyurmuşlardır.
Görüyorsunuz ki, bayramı acı ıstıraplar içinde idrâk ediyoruz. Ortaçağ mutaasıplarının işkencelerine kurban olan Kıbrıs’lı soydaşlarımızın elemleri her ailemizin ve her ferdimizin hâfızasında her gün tazelenmektedir.
Haklarımızın korunması ve bir daha bozulmaması daha uzun emeklere ihtiyaç gösterebilir. Bütün dünyaya anlatmak istiyoruz ki, Türk Milleti daha ıstıraplı günlere kendini hazırlamıştır. Türk Milleti haklarının korunması ve muzaffer olması için hiçbir fedakârlıktan çekinmiyecektir.
Sevgili vatandaşlarım,
Şiddet yolu ile hak meselesini halletmek istiyen Ortaçağ taassubunun temsilcisi insanlarla karşı karşıya olduğumuz için gelecek günler çok hâdiseli ve çok tehlikeli olaylarla dolu olabilir. Millet olarak bu gelecekleri serinkanlılıkla ve sarsılmayan iradeyle karşılamak kararındayız.
Sevgili vatandaşlarım,
Çetin vazife günlerinin getireceği mihnetler ve istiyeceği fedakârlıklar tahmin edilemez. Her mihneti çekmeye, her fedakârlığı yapmağa kararlı olan insanlar, haklarında muzaffer olabilirler. Vatandaşlarımın bu ihtimallere hazır olmalarını bu bayram gününde hatırlatmayı vazife biliyorum.
Kıbrıs dâvası uzun sürecektir. Kıbrıs dâvası ne kadar sürse göze almışızdır. Haklıyız, muvaffak olacağız. Hissiyatınıza tercüman olduğumu sanıyorum.
Hepinize sevgiler ve saygılar sunarım.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Kıbrıs Konusunda Söyledikleri ve Bayramda Kızılcahamam’da Yapılan Konuşma ve Sohbetler[455]
Başbakan İsmet İnönü bugün Çankaya Köşkü bahçesinde yaptığı gezinti sırasında “Kıbrıs’ta çok şiddetli çarpışmalar var. Bunları üzüntü ile takip ediyoruz” demiştir. (...)
Atina Başpiskoposuna gerekli cevap verileceğini İnönü açıkladı
Bayramın ikinci günü Kızılcahamam koruluğunda düzenlenen bir pikniğe katılan Başbakan İsmet İnönü, Bakanlar kurulu üyeleri ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri özellikle Kıbrıs konusu üzerinde durmuşlardır.
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu, Kıbrıs konusunda geniş bilgi vermiş ve Kıbrıs meselesini din dâvası haline getirmek için çaba sarfeden Atina ve Vatikan papazlarının bu tutumlarından yakınmıştır.
Bayramoğlu’nun izahatından sonra Başbakan İnönü “Onlar kıyamet koparıyorlar. Karşı propagandayı organize edecek bir pehlivan lâzımdır” dedikten sonra özetle şöyle devam etmiştir.
“Şikâyetimiz din adamlarının politika ile uğraşmalarıdır. Bunu önlemek için mücadele ediyoruz. Ama esefle müşahade ettik ki, Atina Başpiskoposu, Kıbrıs’la ilgili bir Self Determintion Cemiyetinin başkanlığını üzerine alarak fiilen politikaya girmiş bulunmaktadır. Bunu ayıplıyoruz. Atina Başpiskoposuna gereken cevap verilecektir.”
[Kızılcahamam konuşması]
“Kızılcahamamlı hemşehrilerim,
Bayramınız kutlu olsun, Bayramı aranızda geçirmek için ailece buraya geldim. Beni ağırladınız, çok teşekkür ederim.
Sağolun, varolun, bin yaşayın.”
Küçüksu’da
(…) Bir ara Tarım bakanına şaka yapmadan duramadı, “Bakın hele ormancıya dedi, çam altında nasıl yatılacağını çok iyi biliyor.”
(…)
Bir ara şunları söyledi.
“Türkiye’de Anayasa’nın teminatı altında bulunan vicdan ve fikir hürriyetine hiçbir vakit bir müdahale olmamıştır. Bizim öteden beri şikâyetimiz, din adamlarının fiilen politikaya katılma şeklindeki tutumlardandır. Bunu önlemek mücadelesindeyiz.
Atina Başpiskoposu, Kıbrıs’la ilgili Self Determination Cemiyetinin Başkanlığını üzerine alarak, fiilen politikaya girmiş bulunmaktadır. Bunu, ayıplıyoruz. Atina Başpiskoposu’nun böyle bir teşkilâtın başına geçmesi, din adamının politikaya geçmesinin tipik ve taze bir örneğidir.
İnönü, yaptığı bir konuşmada “Müslüman sürüleri” deyimini kullanmaktan utanmayan sözde din adamı Atina Başpiskoposu’nu böylece yerdikten sonra, ona gereken karşılığı verme konusunda Bakanlarla şakalaşmış ve “Bunun için bir pehlivan lâzım” demiştir.
(…)
Çamlıdereliler’den bir gence, İnönü, “Kaç çeşit çamınız var?” diye sordu. Genç “Hepsi de çam Paşam” karşılığını verince İnönü gülümsedi ve “Hem Çamlıderelisin hem de kaç çeşit çam var bilmiyorsun” dedi. (...)
Kıbrıs-Girne Sorununa İlişkin Bir Soruya Verilen Yanıt[456]
(...) Başbakan İsmet İnönü dün öğle üzeri, “Girne yolu düşüyor; Ada, elden çıkacak. Türkler güç durumda kalmış.. Ne dersiniz?” sorusuna karşılık olarak, şunları söylemiştir:
“Girne yolu düşse de düşmese de Ada elden çıkmıyacak. Ada’nın elden çıkmasına müsaade etmiyeceğiz. Birleşmiş Milletler nezdinde yeniden gerekli teşebbüslerde bulunduk.”
Kızılay Kongresine Gönderilen Mesaj[457]
Kızılay’ın hizmetleri üzerine bugün söyliyebileceğim şudur:
Kıbrıs’da zulüm görmüş masum Türk ve insan toplulukları, yalnız Kızılay’ın yardımıyla yaşamaktadırlar. Yalnız bu hizmet, Kızılay’ı, her Türk’ün minnet hafızasında ebedi olarak saygı ile anmak için kâfidir. Bunu vatandaşlarıma bildirmeyi ve Kızılay’a yürekten yardım edilmesini söylemeyi vazife sayarım.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte NATO Genel Sekreteri Dirk Stikker ile Yapılan Görüşmeye İlişkin Söyledikleri[458]
Başbakan İsmet İnönü, dün akşam üzeri Çankaya Köşkünün bahçesinde yürüyüş yapmaya çıkarken gazetecilerle konuşmuş ve “NATO Genel Sekreteri Stikker ile görüşmelerimiz oldu. Temaslardan çok memnunum. Bizimle NATO arasındaki bütün meseleleri etraflıca konuştuk” demiştir.
İnönü, “NATO’dan bir talebimiz oldu mu?” sorusunu da, “Bizim NATO ile her gün bir işimiz oluyor” şeklinde cevaplandırmıştır.
Başbakan ayrıca Stikker’e Kıbrıs olaylarıyla ilgili çeşitli sorular sorup cevaplar aldığını belirtmiş, ancak bu soru ve cevapları zamanı gelince açıklayacağını söylemiştir.
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri[459]
(...) İnönü sık sık durarak yanındaki Cumhurbaşkanlığı yâverine çam ağaçlarının çeşitlerini sormuştur.
Böylece yağmura rağmen yürüyüşünü tamamlıyarak evine gelen İnönü, gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırarak “Kıbrıs meselesi NATO’ya götürülecektir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Güvenlik Konseyi’ne verdiği rapor güzel. Daha doğrusu güzel tarafları var. Mesele, tatbikatın Genel Sekreterin arzusuna uygun cereyan etmesindedir” demiştir.
Ankara Yüksek İhtisas Hastanesini Açış Konuşması[460]
Muhterem arkadaşlarım,
Bu müessesenin açılmasını hakikî geniş bir sevinçle karşılıyorum. Bu müessesenin açılması için son defa vazifeye başladığım günden, yani üç seneyi aşan bir zamandan beri yakından, ciddî olarak takip ettim. Uğradığım güçlükler zaman zaman bu müesseseyi açmak mümkün olamayacağı kadar beni karamsarlığa sevk etmiştir. Bu müessesenin açılmasında cemiyetin kalkınma devrinde bir takım ehemmiyetli meseleleri ve merhaleleri ile yakından temas etmişimdir. Bunları size bir iki kısa hat ile belirtmek isterim.
Bu müessesenin yapımına ve malzemesine 20 milyon lira kadar bir para sarfedilmiştir. Bu bir ehemmiyetli yatırımdır ve kalkınmamızda yeri olan bir adımdır.
Biz böyle büyük tesislerin vücuda gelmesi için başlıca malî bakımdan güçlüklerle karşılaşmışızdır. Bu müessesede mali, yani Bakanlığın ve hazinenin ödemeğe mecbur olduğu masraflar bakımından hiçbir güçlük çekilmemiştir.
Bu müesseseyi kurmak için sarf olunmuş parayı yerinde değerlendirmek için çırpınıp durmuşuzdur. Aslında müessesenin inşaatı başlayalı 11 yıl olmuştur. Bütün kalkınma hayatımızda bu güçlüklerle uğraşıyoruz. Müteahhitler kâfi hazırlıkla gelmiyor, eser vücuda getirilirken çeşitli güçlükler çıkıyor. Hülâsa bütün bu güçlükler kalkınma hızını kesiyor, zamanı uzatıyor ve bir çok beyhude masraflara yol açıyor. Eğer bu müessesenin yapılmasında devlet ve müteahhit münasebetleri bakımından çekilen güçlükler bir ders olarak ilgililerin zihninde kalırsa emekler beyhude gitmemiş olur.
Bu müessese yüksek ihtisas hastahanesi olarak düşünülmüştür. Memleketimizde tedavi için yüksek ihtisasın hep memleket müesseseleri dışında bir çare aramak adet olmuştur. Bu bir itimat meselesidir. İtimat meselesi olmakla beraber işin bir aslı da vardır. Bu müessese tedavimizde yüksek ihtisas isteyen konularda büyük bir kazanç sağlıyacaktır. Türk doktorları ihtisas olarak, vazife olarak dünyanın her yerinde kendini tanıtmıştır, tanıtacak cevherdedir. Eksiğimiz büyük ilim müesseselerinde araştırma hayatının temel olarak kurulmamış olmasıdır. Bu fertlerin kabiliyeti meselesi değildir. Cemiyette bilim hayatının araştırma alanına girebilmesi için ortamın bir takım şartları temin etmesi lâzımdır. Ben gördüm ki, yabancı mütehassıslardan ömrü araştırmayla, büyük tetkiklerle geçmiş olanlar, yeri değiştiği vakit alıştığı ortamı bulamayınca araştırma kabiliyeti durmaktadır. Gözümle gördüm, yakından anladım.
Bir üçüncü noktayı da huzurunuzda işaret etmek isterim. O da sağlık ve sosyal hizmetinin bilim müesseselerimiz ve üniversitelerimizle beraber çalışmak imkânını sağlamaktır. Basit görülen, söylendiği zaman herkesin kolaylıkla anlıyabileceği bu ihtiyaç tatbike konduğu zaman inanmayacağımız kadar direnmelerle karşılanmaktadır. Bunu yapmaya mecburuz. Üniversiteler için ayrı hastahane grupları, sağlık hizmetleri için ayrı hastahane grupları bugün ağır ve çifter çifter masraflar yaratmaktadır. Buna, bizden çok daha zengin milletler dayanamıyorlar. Biz nasıl dayanacağız? Bütün bu çelişmeleri millet efradının sağlığından yaptığı fedakârlıklarla ödenmektedir. Bu yüksek ihtisas hastahanesinde üniversite ile sağlık hizmetlerinin beraber ahenkle çalışmasının çareleri ciddî olarak düşünülmüş ve sağlanmıştır. Bu bakımdan müessese bize yeni bir çalışma tarzı getirecek, hocalarımıza da, devlet adamlarımıza da yeni ufuklar, kolaylıklar açacaktır.
Evening Standard Gazetesi’nden Lord Lambton ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[461]
Sual: Türk halk oyu Kıbrıs’taki Türk Birliğine veya Kıbrıs Türkleri’ne bir tecavüz olur ve geniş ölçüde çarpışmalar başlarsa Türkiye’nin müdahale edeceği merkezinde görünmektedir.
Cevap: Bütün tedafüi tedbirleri alacağız.
Sual: Makarios, bir müdahale vukuunda temayülünü ayırmadan her ülkeden yardım alacağını söyledi, bu konuda blok üyeleriyle ittifak etmiş ve Yunanistan’la savaşmanız anlamına gelebilir mi?
Cevap: Her iki hâl de şaşırtıcı ve esef vericidir şüphesiz. NATO’nun dikkatini çekmesi gereken bir husus olmalı bu.
Sual: Makarios’un Türkler’in sabrını tükettiği doğru mudur?
Cevap: Doğrudur.
Sual: Milletin tazyikini karşılamak zor olsa gerek değil mi?
Cevap: Doğru söylüyorsunuz.
Sual: Bir memleketin artık tutulamıyacağı bir nokta vardır, değil mi?
Cevap: Elbette. Eğer Batının Türkiye’nin menfaatlerini ihmal ettiği telâk-kisine varılırsa tesirleri olur.
Sunday Times Gazetesi’nin Bonn Muhabiri Antony Terry ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[462]
Soru: NATO Genel Sekreteri Stikker ile yaptığınız görüşmelerden sonra Türk Hükûmetinin tutumunda herhangi bir değişiklik olmuş mudur? Genel Sekreterin Kıbrıs ve diğer genel meseleler hakkındaki görüşleri ne dereceye kadar Türk Hükûmetinin görüşlerine uymaktadır?
Cevap: Genel Sekreterle görüşmemizden memnun olduk. NATO’nun Genel Sekreteri olarak bütün âzâsına karşı vazife hissi içinde bulunduğunu müşahede ettik. Bundan memnun kaldık. Türk-Yunan münasebetlerinin aldığı şeklin NATO’da görüşülmesini lüzumlu görüyoruz. Bunun için müracaat ettik.
Soru: Kıbrıs meselesinin nihai hâl tarzını nasıl görmektesiniz? Taksim şeklinde mi, yoksa Türk Hükûmeti herhangi bir alternatif hâl tarzını kabul eder mi? Anladığıma göre yakın zamanlarda federal bir çözüm şeklinden bahsettiniz. Bu, federal bir hâl tarzı ile Rumlar’ın tam bağımsızlık talepleri arasında bir uzlaşma olan Londra ve Zürich Antlaşmalarında da esasen nazarı itibara alınmış bulunması sebebiyle tenkid edilmiştir. Federal hâl tarzı teferruatta nasıl işleyecektir? Bu, başka şekilde bir taksim midir?
Cevap: 1960 Anayasası mahiyeti itibariyle federal fikri ihtiva eder. Bu cemaat ve iki cemaatin hakları… Şu eksikle ki, iki cemaat coğrafi olarak ayrılmamıştır, iç içedir. Şiddet devri başladıktan sonra iki cemaatin beraber yaşayamayacağını, haklarını muhafaza ederek yan yana yaşamalarını düşündük.
Soru: Yakın zamanlarda bir Londra gazetesi, Ankara ile Atina arasında bir sıcak hat (Hot Line) kurulmasının zaruretinden bahsetti. Bu faydalı bir teklif midir? Bugünkü gazetelerinde, Ankara ile Atina arasında doğrudan doğruya bir anlaşma yapılması imkânından bahsedilmektedir. (Telkinin Londra’dan vâki olduğu söylenmektedir.) Böyle bir telkin konusunda ne düşünüyorsunuz? Ankara ile Atina arasında doğrudan doğruya yapılacak görüşmeler ne ölçüde yardımcı olur? Yunan Hükûmetinin Makarios üzerinde herhangi bir kontrole sahip bulunduğu düşüncesinde misiniz?
Cevap: Ankara ile Atina arasında direkt temaslar vardı ve dört senedir bu işliyordu. Kıbrıs idarecileri ne vakit ifrata gittilerse garantör devletler olarak Yunanistan, İngiltere ile temaslar oldu. Ve bu temaslar ile ihtilâfın artmamasına çalışıldı. Şimdi Yunan Hükûmetinin bütün mesuliyeti kendi üzerine alması ve bu direkt temasları kesmesiyle bütün ihtimâller ortadan kalktı. Yunan Başbakanı Makarios üzerinde tam bir kontrole sahip olduğunu ilân etmiştir ve onun için Yunanistan’ın mesuliyeti bir kat daha ağırlaşmıştır.
Soru: Eğer Türk hükûmeti Kıbrıs’lı Türkler’i savunmak üzere askerî harekâta girişmeğe karar verecek olursa bu müdahale ne şekilde olacaktır? Denizden çıkarma, paraşütle indirme veya havadan yapılacak bir darbe şeklinde mi?
Cevap: Her askerî hareketin mahiyeti gibi sivil idare bunun yalnız prensibine karar verir. Yani, askerî vasıtaların kullanılması tamamiyle bir ihtisas işidir.
Soru: Türkiye Dışişleri Bakanının “Kıbrıs, Akdeniz’in Küba’sı olabilir” dediği söylenmektedir. Kıbrıs’ın komünistleşmesi yolunda herhangi bir hakikî benzerlik (veya ihtimal) var mıdır?
Cevap: Kıbrıs’ın komünistleşmesi ihtimali ve bu ihtimalin derecesi bizim tahminimiz değildir. Bizden başka müttefiklerin hepsinin tahminidir. Bizzat Kıbrıs idarecileri bile şiddet politikasını böyle bir ihtimalin tehdidi altında tatbik ediyorlar.
Soru: Kıbrıs durumu ile ilgili olarak Türk Hükûmetinin NATO müttefikleri hakkında uğradığı hayal sukutu Türkiye ile Rusya arasında daha yakın münasebetlere yol açacak mıdır? Sovyet yardımının bunda bir rolü olacak mıdır?
Cevap: Türk Hükûmetinin bütün Kıbrıs macerası esnasında sukutu hayale uğradığı doğrudur. Bu halin Türkiye ile Rusya arasındaki münasebetlerle bir ilgisi yoktur.
Soru: Yahut da Türkiye, tarafsız ülkeler grubu ile daha yakın münasebetlerde bulunmaya mı meyledecektir? Türkiye muhtemel bir ikinci Bandung Konferansına katılacak mıdır? Türkiye Mısır ve Yugoslavya gibi ülkelerin, NATO’dan ayrı ve hattâ ona karşı bir yol tutmakla zarar görmemiş oldukları, buna karşılık Türkiye’nin NATO’ya sadık kalmakla zarara uğradığı binaenaleyh bunun sonuçlarına katlanılması gerektiği düşüncesinde midir? Türkiye’nin ekonomik durumu, Bandung’a doğru böyle bir dönüşten zarar görmez mi?
Cevap: Türkiye’nin siyasî kararını ekonomik ihtiyaca veya ekonomik baskıya bağlamak yanlış bir görüştür. Türkiye NATO ittifakı içinde inkisara uğramıştır; fakat NATO ittifakı içinde dâvasını yürütebileceğine ümidini muhafaza etmektedir.
Soru: Bu hafta bir Londra gazetesinde, Amerika Birleşik Devletleri’nin Kıbrıs’ta komünizmi önlemek ve Makarios’un bir Akdeniz Castro’su olmasına mâni olmak üzere, gittikçe artan şekilde Enosis’i terviç etmekte olduğu yolunda bir haber vardı. Böyle bir teklife karşı Türkiye’nin cevabı nedir? Böyle bir teklif, bay Erkin’le yaptığı konuşmalar sırasında Mr. Rusk tarafından ileri sürülmüş bulunmakta mıdır?
Cevap: Amerika’nın Enosis’i terviç etmekte olduğu hakkındaki haberler asılsızdır. Bunu kesin olarak öğrenmiş bulunuyoruz.
Soru: Yukarıdakine paralel olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından mütalâa olunduğu söylenen ve toprak mübadelesi suretiyle (Anadolu açıklarındaki Rodos veya Cos Adaları gibi) Türkiye’ye bir karşılık gösterilmesi şeklinde de bir teklif vardı. Bu uzun vadeli, bir hâl tarzı olarak Türkiye için kabule şayan mıdır? İstanbul ve İzmir’deki Rum azınlık ile Kıbrıs’lı Türkler’in mübadele olunması yolundaki diğer bir teklife karşı Türk Hükûmeti’nin tutumu nedir?
Cevap: Amerika Birleşik Devletleri tarafından Kıbrıs haricinde bir hâl tarzı arandığına dair haberlerin de aslı yoktur. Esasen biz Kıbrıs dâvamızın Kıbrıs içinde bir hâl tarzı bulunmasını takip ediyoruz.
Soru: Türk Hükûmeti, Kıbrıs’da doğrudan doğruya bir hareket yapılması hususundaki kamuoyu baskısına mukavemet edebilecek midir?
Cevap: Türk Hükûmeti Türk vatandaşlarına durumu açık söylüyor. İtidali sebatla takip ediyor ve bu politikasını izah etmeye çalışıyor. Gerek Türk vatandaşlarının, gerek onların Hükûmetinin sabrını taşırmak şiddet politikacılarının elindedir.
Soru: U-Thant’ın raporu ümit vermek için esaslı maddeleri ihtiva ediyor. Tatbikat neticelerini bekliyoruz. Kıbrıs’da şiddet politikası devam etmek istidadındadır ve bu şiddet politikası Yunan Hükûmeti tarafından desteklenmekte ve teşvik edilmektedir. Bu şartlar altında nihai hâl tarzı için bu gün iyimser bir şey söylenemez.
Soru: İngiltere için bir mesaj lütfeder misiniz?
Cevap: İngiltere bu meselede birinci derecede ilgilidir. Benim kanaatıma göre İngiltere, meselenin, 1959 anlaşmalarının ruhu içinde ve barış yolu ile halledilmesini istemektedir. İngiltere’nin bu yoldaki çalışmalarının devam etmesini ve bir neticeye varmasını dilerim.
Soru: İyimser olduğunuzu söyliyebilir misiniz?
Cevap: Hayır değilim.
Soru: Kötümser misiniz?
Cevap: Hayır, iyimser değilim.
Gazeteci: Bu üzüntü verici!
Başbakan: Bir de bizi düşünün. Her gün sabahtan akşama şiddet sevenlerin sadistlik zevklerini ölçmekle meşgulüz.
Gazeteci: Atina’da yapıcı bir ruh hali var. Fakat güçlük Makarios’tan ve Makarios’u kontrol edememekten ileri geliyor.
Başbakan: Makarios’un geçmişte yaptıkları, yapmakta oldukları ve yapacakları ile kayıtsız şartsız beraberlik ilân ederlerse nasıl kontrol edecekler, nasıl yapıcı bir ruh hali olur?
Türkiye’den Geçen SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Mesajına Verilen Yanıt[463]
Nikita S. Kruşçef,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği
Bakanlar Konseyi Başkanı,
Bay Başbakan, sularımızdan geçerken gönderdiğiniz nazik mesajdan dolayı samimî teşekkürlerimi kabul buyurunuz. Milletimiz için dileklerinize ayrıca teşekkür ederim. Size iyi seyahatler ve Sovyet Milletlerine saadetler dilerim.
İsmet İnönü
Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planının İlk Uygulama Yılı Programı ile İlgili Verilen Demeç[464]
Sayın Vatandaşlarım,
Bugün sizlere Kalkınma Plânımızın ilk uygulama yılında elde edilen sonuçları açıklamak istiyorum.
1 Ocak 1963 gününden beri uygulanmakta olan Kalkınma Plânımızın 1963 yılı Programının ilk sonuçları alınmış ve Devlet Plânlama Teşkilâtınca değerlendirilerek Yüksek Plânlama Kuruluna sunulmuş bulunmaktadır.
Her şeyden önce şu noktayı belirtmek isterim ki, karşılaştığımız iç ve dış meselelere ve zorluklara rağmen, Plân başarı ile uygulanmış; gelecek için güven ve ümit verici sonuçlar alınmıştır. Bu başarılı sayılabilecek sonuçlar, çalışkan ve fedakâr milletimizin toplu gayretlerinin eseridir.
Sevgili Vatandaşlarım,
1963 yılında ekonomimiz Plânın temel hedefi olan % 7 kalkınma hızına ulaşmış ve hattâ elverişli hava şartlarının tarım üretimindeki etkisiyle bu hedefin de üstünde % 7.2 oranını bulmuştur. Özellikle bu sonucun, fiat istikrarını bozmadan ve enflâsyona gitmeden elde edilmiş olması memnuniyet vericidir.
Gerçekten, 1963 yılında fiatlar genel seviyesi, 1962 yılı ortalamasına göre % 4.2 gibi az bir artış göstermiştir. Özellikle 1963 yılı sonu 1962 yılı sonu ile karşılaştırılınca toptan eşya fiatlarındaki artışın % 2’nin de altında kaldığı görülmektedir.
Böylece, Plânımızın istikrar içinde hızlı kalkınma ilkesinin gerçeğe uygun ve erişilmesi mümkün bir hedef olduğu anlaşılmıştır.
Sayın Vatandaşlarım,
Çalışmalarımızın başarılı tarafları kadar, noksan ve geride kalan taraflarını da belirtmek; bunları düzeltecek tedbirleri göstermek ve almak devlet idaremizdeki temel ilkelerimizdendir.
1963 yılında millî gelirde sağlanan bu yüksek artış hızında elverişli hava şartlarının da önemli rolü olmuştur.Tarım alanında plânda öngörülen hedefin oldukça üstünde bir gelir artışı elde edilmiştir. Buna karşılık, sanayi alanında, ulaştırma ve inşaat sektörlerinde Plân hedeflerinin bir miktar gerisinde kalınmıştır. Plânın bundan sonraki uygulamasında bu sektörlerdeki geri kalışı telâfi etmek esas amaçlarımızdan olacaktır.
Bu konuda şunu da eklemek isterim. Tarım dışı alanlarda Plânın tesbit ettiği hedeflerin bir miktar gerisinde kalınmış olmakla beraber, 1963 yılında başlıca sınai mamûller üretiminde ve satışlarında bir önceki yıla kıyasla önemli artışlar kaydedilmiştir. Kimyevi gübre, demir ve çeşitli petrol ürünleri, çimento, kağıt, yün ipliği ve elektrik bunların başında gelmektedir.
Para arzı, millî gelire paralel olarak % 8 oranında artmış; mevduat ve kredi seviyelerinde makûl yükselişler olmuştur.
1963 yılında Büyük Meclis’in kabul ettiği Toplu Sözleşme ve Grev Kanunları uyanık ve vatansever işçi ve işverenlerimiz tarafından örnek bir anlayış içinde uygulanmış; bunun sonucunda işçilerimizin ücretleri bir miktar yükselerek millî gelirdeki payları artmıştır. Bu gelişmeyi olumlu karşılamakla beraber, plân ilkesine uygun olarak, ücret artışlarıyla verimlilik artışı arasındaki sıkı ilişkiye de dikkat etmek ve verimliliği artırmak konusundaki çalışmalarımıza hız vermek durumundayız.
Değerli vatandaşlarım,
1963 yılında millî tasarruf ve yatırım hacmimizde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Eldeki bilgilere göre, kamu sektöründeki yatırımlar 1962’ye oranla % 20 artarak 4 milyar 700 milyon liraya yükselmiştir. Bu miktar 1963 programındaki kamu yatırımlarının % 90’ın üzerinde gerçekleştiğini göstermektedir.
İlk uygulama yılının kendine has güçlükleri, bazı dış yardımlardaki gecikmeler göz önünde tutulunca, bu uygulama oranı başarılı sayılabilecek niteliktedir.
Bu yüksek yatırım seviyesinin, enflasyon yaratıcı yollara başvurulmadan, gerçek tasarruflarla karşılanmış olması özel bir önem taşımaktadır.
Ekonomimizin kamu sektörü kadar önemli kesimini teşkil eden özel sektör yatırımları için kesin rakamlar yakında elde edilecektir. Mevcut çeşitli göstergelerden, özel müteşebbislerimizin de, toplam olarak, plânda tahmin edilen seviyede ve hattâ bunun biraz üstünde yatırım yaptığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu yatırımların alışılmış alanların dışında, ekonomimizin daha verimli alanlarına yöneltilmesi tam olarak gerçekleşmemiştir. Bu bakımdan, 1964 yılında ve gelecek yıllarda özel sektör yatırımlarının artması söz konusu olduğu kadar, bu yatırımların, imalât sanayii gibi, yurdumuzun daha çok ihtiyacı bulunan üretken plânlara yöneltilmesi de zorunlu görülmektedir.
Sevgili Vatandaşlarım;
Dış ödemeler konusuna da kısaca temas etmek isterim. İthalâtımız tahminleri aşmak eğilimini göstermektedir. 1963 yılında bu alanda sarfedilen gayretler ve milletlerarası kuruluşlarla dost memleketlerden sağlanan yardım ve kredilerle ithalât programımız arızasız yürütülmüştür.
İçinde bulunduğumuz yılda bu konudaki gayretlerimizi daha da arttırmak durumundayız.
Bu arada, ihracatımızı arttırmak yönündeki gayretlerimize devam ederken, önemli bir döviz kaynağı olan turizm alanında da çaba göstermemiz; milletçe turist sayısını ve gelen turistlerin yurdumuzda kalma süresini artıracak davranışlarda bulunmamız gerekmektedir.
Sayın Vatandaşlarım;
Sizlere 1963 yılında iktisadî alanda milletçe gösterdiğimiz çabaların sonuçlarını kısaca anlatmaya çalıştım. Bu sonuçlar, Plânlı Kalkınmanın ilk yılı olarak, başarılı ve ümit vericidir.
Plânın en önemli hedefi olan % 7 kalkınma hızına ulaşılmış ve diğer alanlarda da Plân hedeflerinin ulaşılması mümkün hedefler olduğu anlaşılmıştır. Bu gerçeğin iç ve dışta anlaşılmasının büyük önemi vardır.
1963 yılı uygulama sonuçları Plâna ve Plânlı kalkınmaya milletçe bağladığımız umutların yerinde ve sağlam olduğunu doğrulamıştır.
Bu sonuçlar, kalkınma yolunda milletçe sarfedeceğimiz gayretler ve katlanacağımız fedakârlıklar için ümit, cesaret ve güç vermektedir.
Sözlerime son verirken, 1963 yılında ulaşılan bu başarılı sonuçları milletçe ortak bir gayretin meyvesi olarak bilginize saygılarla sunarım.
Yardımseverler Derneği Kongresinde Yapılan Konuşma[465]
Muhterem kongrenin değerli üyeleri,
Çok şerefli bir vazife yapacağım. Bu güzel müessesenin Ankara’nın hayatında hususî yeri, minnet yeri vardır. Yardım Sevenler Kurumunun fedakâr, sebatlı ve hemen bütün ömrü boyunca hizmet etmiş değerli üyesi Genel Bakanı Mediha Eldem’e olan minnetlerimizin ifadesi içinde bulunuyoruz. Bu vazifeyi bana verdiniz. Bunu ifa etmekle bahtiyarım. Yardım Sevenlerin muhterem Genel Başkanının daha uzun zaman bu müessesede vatandaşlarımıza faydalı olmasını, hizmet etmesini yürekten dilerim.
Şerefli bir vazife yaptım, bahtiyar oldum. Genel Başkanınızı yürekten tebrik ederim.
Fikret Otyam’ın “Fotoğraflarla Anadolu Gide Gide 1” Sergi Defterine Yazılanlar[466]
(...)
“Memleketi iyi göstermişsin” diyerek Fikret Otyam’a iltifatta bulunan Başbakan İnönü ayrı ayrı 52 fotoğraf hakkında bilgi almış ve espriler yapmıştır. Sergiden ayrılırken İsmet İnönü, deftere şunları yazmıştır:
“Otyam’ın sergisini zevkle seyrettim. Takdir ettim. Otyam’ı bir sergide çok şey öğrettiği için tebrik ederim. Kendisine teşekkür ederim.”
NATO Toplantısı ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[467]
(…)
Başbakan, “Halen NATO’dan ümitli misiniz?” sorusuna “Evet” cevabını verdikten sonra, “Başbakan Yardımcısı Kemal Satır, Eskişehir’de bir toplantıda altı saatte Kıbrıs’a gideriz, demiş, siz de aynı fikirde misiniz?” sorusunu cevapsız bırakmış, fakat “Artık ata binmiyorsunuz değil mi?” sorusuna ise gülerek “Dünya zevklerinden dörtte üçünü kaybettik” cevabını vermiştir.
Gazetecilerin Kıbrıs Sorununa İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[468]
İnönü, Genelkurmay Başkanlığına gitmek üzere evinden çıkarken gazetecilerle konuşmuş, çeşitli soruları cevaplandırmış, bu arada, Lahey’deki NATO Bakanlar Konseyi toplantısında Türk tezinin büyük bir başarı kazandığını belirtmiştir.
İnönü, “Yunanlılar’la aynı masaya oturup Kıbrıs konusunu görüşecek miyiz?” sorusuna “Öyle anlaşılıyor” karşılığını vermiştir.
Kıbrıs dâvasının çözüme kavuşması yolunda Türkiye’nin adım adım ilerlediğini de sözlerine ekleyen Başbakan, bir başka soruya karşılık şunları söylemiştir:
“Biz, NATO’nun müdahalesini istiyorduk, meşgul oldular, iyi niyetle bir yol bulunacak. Meselenin halledileceğine ümidimiz var.”
Stikker’in arabulucu seçilişinden memnun olup olmadığı yolundaki soruyu da “Biz her şeyden memnunuz” şeklinde cevaplandıran İnönü, Lahey’deki Bakanlar Konseyi toplantısı hakkında daha geniş bilgiye kavuşmak için, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in yurda dönmesini beklediğini söylemiştir.
Başbakan İnönü, “Lahey’de, Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlarının aynı masaya oturmalarının, daha önceden istenip istenmediğini” soran bir gazeteciye de şu karşılığı vermiştir:
“Böyle bir ihtimal yoktu. Bu şekil orada bulundu. Herhalde faydalı bir şey.”
Başbakan İnönü, bulunacak yolun iyi niyetli olacağı ümidini taşıdığını açıklamış, “Bundan sonraki gelişmeyi takip edeceğiz” demiştir.
İsmet İnönü “NATO’nun kararı sadece Türk-Yunan ilişkileriyle mi ilgili?” sorusunu da “Hayır, her şeyle ilgili” diyerek cevaplandırmıştır.
Die Welt Gazetesi Muhabiri ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi[469]
Türkiye Başbakanı İsmet İnönü, bağımsız “Die Welt Gazetesi”ne verdiği bir mülâkatta, “Yunanistan’ın bir gün, Kıbrıs’ın NATO’nun yardımıyla barışçı bir şekilde taksim edilmesini kabul edeceğini” söylemiştir.
Yunanistan’ın bir gün, NATO’nun yardımıyla bu mesele üzerinde görüşmelere girişmeyi kabul edeceğini sandığını belirten Türkiye Başbakanı, “Bu şekilde, ilgili bütün taraflar arasında varılacak barışcı bir anlaşma ile taksimi gerçekleştirebiliriz” demiştir.
Başbakan İsmet İnönü gazeteye verdiği mülâkatta şunları ilâve etmiştir:
“Rumlar uzlaşmayı reddettikleri müddetçe çarpışmalar devam edecektir. Türkiye asla gerilemiyecektir. Türkiye bu meselede haklı ve kuvvetli bir durumdadır.
Kıbrıs’taki durumun ümitsiz bir şekil alması halinde, Türkiye antlaşmaların kendisine tanıdığı müdahale hakkını kullanacaktır.”
Kolonya (Köln) ve Frankfurt Radyolarının Türkçe Yayını İçin Gönderilen Radyo Mesajı[470]
Sayın Yurttaşlarım;
Kolonya ve Frankfurt Radyolarının programlarında Türkçe yayın saatleri ayrılmasından yararlanarak sizlere Anayurttan sesleniyorum.
Bu iki büyük sanayi şehrindeki radyoların, dost Almanya’da bulunan yurttaşlarımıza, özellikle işçi olarak çalışan Türkler’e, kendi dilimizde yayın yapmağa başlamalarını sevinçle karşıladım.
İşçilerimiz dost Batı ülkelerine, çalışmak, çalışarak hayatlarını kazanmak, bilgi ve görgülerini arttırmak üzere gidiyorlar. O ülkeler halkının günlük hayatını yaşıyorlar.
Yurda döndüklerinde, Batı âlemi, Batı uygarlığını yakından tanımak fırsatını bulmuş kimseler olarak Türkiye’nin ilerlemesine hız katabileceklerdir.
Görevli ve öğrenci yurttaşlarımızla birlikte, işçilerimiz, yurt dışında bulundukları sürece, Türk Ulusunun yabancı alemde birer temsilcisi olmak sorumluluğunu omuzlarında taşımaktadırlar. Yurda dönerken de, dışarda edindikleri geniş bilgi ve tecrübelerini Türkiye’nin kalkınması uğrunda kullanma sorumluluğunu omuzlayacaktır.
Aziz yurttaşlarım:
Bugün Türkiye büyük bir kalkınma savaşındadır. Batı âlemiyle aramızda yüzyıllar boyunca açılan mesafeyi bir an önce kapatabilmek için, bu kalkınma savaşının gerektirdiği büyük çabayı göstermeğe mecburuz. Varlıklı bir ulus olarak yeryüzünde şerefle yaşayabilmemiz buna bağlıdır.
Türkiye bu çetin kalkınma savaşını demokratik düzen ve sosyal adalet içinde yürütmektedir.
İkinci yıllık programını uygulamakta olduğumuz Kalkınma Plânı şimdiden olumlu sonuçlar vermeğe başlamıştır. Türkiye’de yatırımlar görülmemiş bir seviyeye varmış; Plânın hedefi olan yıllık % 7 kalkınma hızı şimdiden aşılmıştır. Bazı yabancı dostlarımız, bu kalkınma hızı hedefine erişmenin Türkiye için bir hayal olduğunu söylüyorlardı. Oysa bu hayal daha Plân uygulanışının ilk yılında fazlasiyle gerçekleşmiştir. Bunda işçilerimizin büyük şeref hissesi vardır.
Yeni elde ettikleri haklarla, Türkiye’de işçiler hür dünyanın ileri işçi haklarına kavuşmuşlardır. Son birkaç ayda yüz binin üstünde işçi, toplu sözleşmelerle, çalışma ve yaşama şartlarını büyük ölçüde düzeltme yoluna girmiştir.
Yurt dışındaki işçilerimiz, Türkiye’ye dönüşlerinde, işçi hakları yönünden hiçbir ileri demokratik ülkeyi aratmıyan ve kalkınma yolunda kendilerinden hizmet bekleyen bir vatan bulacaklardır.
Aziz yurttaşlar, değerli Türk işçileri, sevgili öğrenciler;
Bu vesile ile, hepinizin 19 Mayıs ve 27 Mayıs bayramlarınızı kutlarım.
19 Mayıs, Büyük Atatürk’ün önderliğinde Türkler’in bağımsızlık savaşına başladıkları günün; 27 Mayıs da Türkler’in hürriyete, demokrasiye, insan haklarına bağlılıklarını gösteren ve işçi hakları, sosyal haklar yönünden Türkiye’ye yeni ufuklar açan günün yıldönümüdür.
19 Mayıs’ın çizdiği yolda, Türk Ulusu, daima hür ve şerefli yaşıyacak, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine mutlaka ulaşacaktır.
Sizlere Türkiye’den esenlik, mutluluk ve başarı dilekleriyle sevgiler ve saygılar sunarım.
Akropolis Gazetesi Muhabiri I. Moshovitis ile Kıbrıs Konusunda Yapılan Söyleşi Özeti[471]
Akropolis gazetesinin özel surette Ankara’ya gönderdiği muhabiri I. Moshovitis’in, Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ile yaptığı mülâkat, bu gazetede özetle şu şekilde yayınlanmıştır.
“Ankara’ya gönderilen Akropolis gazetesinin siyasî yazarı I. Moshovitis’i kabul eden Türkiye Başbakanı İsmet İnönü, Kıbrıs buhranı ve Türk-Yunan münasebetleri hakkındaki Türk görüşlerini izah etmiş ve gerek Kıbrıs meselesi, gerekse gün geçtikçe gerginleşmekte olan iki memleket arasındaki bağların bir çıkmaza saplandığına dikkati çekmiştir.
Sorumluluğu, dolayısiyle Başpiskopos Makarios’un üzerine atan Türkiye Başbakanı, sorularımıza cevap verirken şu hususları belirtmek fırsatını bulmuştur:
Türk-Yunan dostluğunun lüzumuna bağlılığını açıklamıştır.
Nüfus mübadelesi ihtimalini reddetmiştir.
Patrikhanenin tehdit altında bulunmadığını kesin bir şekilde teyid etmiştir.”
Çankaya Köşkündeki Yürüyüşte Kıbrıs Sorunu ve Hindistan’ın İlk Başbakanı Cavaharlal Nehru’nun Ölümü Üzerine Söyledikleri[472]
(…) İnönü saat 13.30’da evine döndüğü sırada kendisini beklemekte olan gazetecilerle konuşmuş ve “Makarios’un silâh alışına seyirci kalacak mıyız?” sorularına “Seyirci değiliz” cevabını vermiş ve “No Comment” diyerek yorumdan kaçınmıştır. Daha sonra İnönü Nehru’nun ölümü münasebetiyle de şunları söylemiştir:
“Çok müteessir oldum. Hint milletinin teessürüne yürekten iştirak ederiz.”
Başbakan İsmet İnönü, Nehru’nun ölümü dolayısıyle Hindistan Elçiliğinde bu sabah açılan özel defteri saat 16.30’da Elçiliğe giderek imzalamış ve teessürlerini bildirmiştir.
Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması[473]
Sevgili Vatandaşlarım;
Senato seçimleri münasebetiyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak vatandaşlarıma hitap ediyorum. Söze başlarken, kendimi güç bir vazife ile kayıt altına alıyorum. Konuşmalarım seçim nutuklarında Cumhuriyet Halk Partisi, onun lideri, onun idarecilerine karşı kullanılan çekişme uslûbu içinde olmayacaktır. Vatandaşlarıma, hepimizin gündelik hayatına büyük ölçüde tesir edecek olan memleketimizin büyük meseleleri hakkında bilgi vereceğim ve şu anda milletçe hangi noktada bulunduğumuzu belirtmeğe çalışacağım. CHP’ye olan itimadınız devam ettiği takdirde nerelere varacağınızı söyliyeceğim.
Seçim kampanyası içinde CHP’ye onun idarecilerine karşı kullanılan çekişme uslûbu, kullanılmak istenilen silâhlar, yapılan tecavüzler beni de, geniş vatandaş kitlelerini de şaşırtmamıştır. Demokratik rejime girdiğimiz ilk günden beri insafsız politika istismarcıları, fikirden ve aydınlıktan mahrum sarkıntılıkları ile CHP.’yi ve CHP. ile onun prensiplerini zedeleyecekleri ümidi ile doğrudan doğruya benim şahsımı kötülemeyi bir siyasî marifet sanmışlardır. Bunların arasında benim şerefli partimi, benim büyüklüğümü göklere çıkarmak için bir ara kelime bulamamış olanlar olduğu için bütün hücumları hep geniş yürekle karşılamışımdır. Uluslararası meşhur siyaset sözlerinde belirtildiği gibi, halkı kısa bir zaman için aldatmak mümkündür. Ama devamlı olarak aldatma usulüne dayanan bir hâkimiyet kurmak mümkün değildir. Biz, bu kanaatta olanlardanız. 19 seneden beri bu yolu takip ettik. Bütün bu süre içinde büyük ölçüde gerçeğin, doğruluğun, hizmetin nihayet su üstünde kaldığını ve bulantıların kaybolduğunu görmüşümdür. Bundan sonra da öyle olacaktır.
Siyasî parti vazifesi, daima bir yüksek vatan hizmeti olarak görülmelidir. Bunun ciddiyetini göz önünde tutmayı meslek edinmiş olan CHP’de doğruyu söylemek, gerçekleri açıklık ve cesaretle belirtmek yollarından ayrılmıyacağız. Benim bu konuda söyleyeceklerim bundan ibarettir.
Sevgili vatandaşlarım;
Siyasî hayatımızda açıktan konuşmaya cesaret edemeyen, Atatürk ilkelerinin, eserlerinin, tesislerinin yeminli hasmı olan, belki mahdut anlayışlı ve adet esiri bulunan insanların, büyük ölçüde gerici ve fesatcı yoldan politika sömürücülüğü yapan islâhat düşmanlarının mugalâtaları, seçim kampanyaları sırasında her zamankinden daha geniş şekilde kaynamağa başlar. Bu sefer de böyle olduğunu elbette hepimiz görüyoruz. Anayasa’nın sarih bir tehlike olarak yasak ettiği propagandalar, rakibi gizlice dinsizlikle ve türlü şahsî istinatlarla itham eden telkinler işlemektedir. Açıktan yirmi seneden beri, ama aslında kırk seneden beri zehirli tesirleri, derin zararları büyük ölçüde aşınmış olan bu telkinlere karşı seçmen vatandaşların uyanık olmaları lâzımdır. Çok kimse Atatürk ilkelerinin açıklığa, serbest tartışmaya, insafsız hücumlara ve kaba mugalâtaya dayanmayacağını sanmıştır.
Bu ilkeler, yirmi senelik serbest demokratik hayatın imtihanından geçtikten sonra, kuvveti ve itibarı artmış olarak ayakta durmaktadır. Atatürk ilkelerinin aleyhinde telkin yapmaya çalışanların karşısında yeni kuşaklar aydınlar, köylü ve işçiler memleketin umumî efkârına istikamet verecek bir selâhiyet ve kudret kazanmışlardır. CHP bunların içindedir.
Atatürk ilkelerine, Cumhuriyetimizin kırk senelik eserlerine, Batılı toplum düzenimize yapılan hücum ve tecavüzlerin geniş aydın kitlelerini müsamaha rejimine hiddet ettirecek kadar aşırı, insafsız hâl aldığını görmüyor, sezmiyor değiliz. Ama vatandaşlarım, her dalganın, en kuvvetlisinin bile, nihayet CHP kayasına çarparak dağıldığını, söndüğünü, gerilediğini ve tesirsiz hale geldiğini görmüşlerdir. Biz parti olarak, yükseltici ilerletici prensiplerin ve ıslâhatın takipcisi ve dâvacısı olarak çalışmaktayız. Siyasî hayatın gerçeklerini ve devlet idaresinin istediği hizmetleri vatandaşa açıkça söyleyip onun desteğini istemek CHP’nin doğduğundan beri kendisini vasıflandıran başlıca tabiatı olmuştur. Bu anlayışımızda bir değişiklik olmamıştır ve olmayacaktır.
Sevgili vatandaşlarım;
Bu ilk konuşmamda sizlere CHP’nin büyük prensiblerini ve bu seçim kampanyasında bir misâlini daha gördüğümüz haksız, insafsız tecavüzler karşısındaki tutumunu söyledim. Yarın devletin hali ve istikbâli için tek ve doğru yol saydığımız plânlı kalkınma konusunu görüşeceğim. Hepinizi saygılar ve sevgilerle selâmlarım.
Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması[474]
Sevgili vatandaşlarım,
Bizim CHP olarak, bir plân meselemiz vardır. Biz kalkınma için plân dâvasını Millî Mücadelenin başından beri tuttuk. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu plânlı kalkınma prensibi nedir? Size bunu anlatmak istiyorum. Bu memleketin kalkınması memleket ihtiyaçlarını tüm olarak göz önüne alan, her sahanın ve her kalkınma bölgesinin isterlerini birbiri ile kaynaştırıp tamamlayan esaslı plân ister. Bu plân olmazsa para, güç ve emek heba olur, hiçbir sağlam neticeye varılmaz. Bu plânın millete anlatılıp kabul edilmesi ve bundan sonra onun harcının milletçe sağlanması lâzımdır. Plânın gelirini bulmak budur. Para, içerden ve dışardan türlü kaynaklardan bulunur. Ama gayretin başı, milletin kendisinin fedakârlıkla, vatan kalkınması için gelir temin etmesi ve sağ [sağlam] para ile dengeli devlet bütçesi sağlaması demektir.
Biz bu plân dâvasını güderken, işin tâ başından itibaren; siyasî muarızlarımız hep bizim karşımıza geçmişlerdir. Devlet hazinesinden memleket kalkınması için para bulunamaz. Bu para yalnız yabancıdan aranır demişlerdir. Paranın yabancıdan aranan tarafı vardır. Eğer dost yabancıdan aranan bir yardım mahiyetinde ise, o dost ilk önce milletin kendi kendine yardım etmesini şart olarak takip eder. Milletin varlığı ile uyuşamayacak yardım konusu, tabiî bahsimizin dışındadır. Hülâsa, doğru yoldan kaynak bulmak, evvelâ milletin kendi bütün kaynaklarını seferber etmesine bağlıdır. Bu, şahıslar arasında olduğu gibi, devletler arasında da böyledir.
Plân fikri bizim aleyhimizde siyasî mücadele silâhları olarak kullanılmış ve bu kafada olanların eline fırsat geçtikçe memleketin ilerlemesi ve kalkınması birçok hesapsızlığa ve düzensizliğe düşerek feda edilmiştir. Sonradan millete, bu talihsiz heveslerin bedelini ödemek düşmüştür.
Sevgili vatandaşlarım,
49 senelik mücadeleden sonra, plânlı kalkınma fikri, devlet bünyesine esaslı temellerden biri olarak yerleşmiştir. Şimdi, samimî bir karma ekonominin içinde bulunuyoruz ve plânı tatbik ediyoruz. İlk Beş Yıllık Plânın hedefi % 7 bir kalkınma hızı sağlamaktır. Biz nüfusça yılda % 3 artıyoruz. Demek ki, % 7 nisbetinde bir kalkınma yapabilirsek memleket % 4 ilerleyecektir. Bu % 7 kalkınma hızını sağlayamayacağımız yolundaki itirazları hatırlarsınız. Meclis’te söylenmiştir, karşımıza geçip söylenmiştir. Sevgili vatandaşlarım, 1963 yılı içinde gerçekleştirdiğimiz kalkınma hızı % 7’nin onda 2 üstündedir. Şimdi karşımızda bulunan mugalata yolu plânın kaynağını baltalamak yoludur. Milletin fedakârlığına lüzum yoktur havası telkin edilerek, plân fikrinin vergi reformu fikri ile bitişik olduğunu gözden uzak tutmak istiyorlar. Vergisiz devlet idare etmenin sırrını bulan henüz olmamıştır. Hangi devlet adamı, vatandaşına hiç külfet yüklemeden işleri yürütmek istemez? Ama buna imkân yoktur. Milletin fedakârlığına lüzum olmaksızın kalkınabileceğimiz edebiyatı bilhassa seçim zamanlarında adam kandırmayı marifet sayanların kullandıkları ve memleketin saadetine, ilerlemesine zarar veren bir yoldur. Bu telkinlere kapılmayacaksınız. Bu telkinlerde hiçbir vazife hissi yoktur. Herkes, kudreti dahilinde mutlaka vergi ödeyecektir. Biliyor musunuz ki bu konuda en büyük gürültü, çok kazandığı halde şimdiye kadar hiç vergi vermemiş bir odacı, bir makineci, bir polis neferi, bir küçük memur kadar vergi vermemiş bir avuç tarım zengininden çıkıyor. Tarım sahasında, tarımdan geçimini temin edenden değil, tarımdan hudutsuz kazanandan vergisini mutlaka alacağız. Şimdi bu zengin bir avuç insan vergi vermemek için zaten vergi muaflığının hududu içinde bulunan çok geniş bir tabakanın arkasına sığınmağa çalışıyor ve sanki onlar adına feryatlar yükseltiyor.
Sevgili vatandaşlarım;
Milletin kalkınması için kendisi fedakârlık yapmayı göze almazsa başımıza gelecek felaketlerin hududu olmayacaktır.
Bugün öyle bir devrede bulunuyoruz ki, her çalışma kolunda yeni tedbirler ve yeni ıslâhat şarttır. Sanayide, çalışmada zamanın istediği ileri tedbirleri almak lâzımdır. İleri milletler bir başka devirde yaşarlarken, bizim eski verimsiz usullerimizi devam ettirmemiz mümkün değildir. Biz, bu yoldayız ve bize, CHP’ye güveniniz devam ettikçe bu yolda kalacağız. Millet için, memleket için selâmet yolu budur.
Bunun gibi, tarımda büyük ölçüde bir ileri hamle içindeyiz. Tarıma her alandan harcadığımız para iki milyar lira kadardır. Bu, memleketimizde görülmemiş bir rakamdır. Bunu en iyi, en istifadeli, en verimli şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. % 7’nin üstündeki kalkınma, geniş ölçüde tarım sahasında olmuştur. Bunu, ziraî reformla ve toprak reformu ile arttıracağız ve ilerleteceğiz.
Sevgili vatandaşlarım;
Toprak reformu üzerine sinsi sinsi yapılan endişe telkinlerine asla iltifat etmeyiniz. Bakınız ben size, bu telkinlerin ne kadar esassız, mesnetsiz ve boş olduğunu bir tek hususu açıklayarak belirteyim. Reform projesi, henüz Bakanlar Kurulundan geçip millete arzolunacak hüviyete gelmemiştir. Senelerden beri, türlü uzman heyetlerle ve uzun tetkiklerle memleketimizin ihtiyacına en uygun bir toprak reformu hazırlanmaktadır. Tasarı, Büyük Meclis’te görüşülmeden umumî efkâra ilân edilecektir. Bu konuda, belirmiş olan bir tek temel prensip vardır. Reform mülkiyet hakkına karşı olmayacaktır. Zaten bu hak bizim Anayasamızla teminat altındadır. Ama köylüyü toprak sahibi kılmak niyetimizden bizi döndürmek kabil olmayacaktır.
Sevgili vatandaşlarım;
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, plânlı kalkınmadan anladığımızı sizlere söylemeye çalıştım. Yarın akşam çalışma sahasında ve işçilerimiz konusunda düşündüklerimizi söyleyeceğim.
Sizleri sevgi ve saygı ile selâmlarım.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün 13. Kongresini Açış Konuşması[475]
Milletlerarası Basın Enstitüsü’nün XIII üncü kongresini açmaktan şeref duyuyorum. Enstitünün sayın üyelerine memleketimizi şereflendirdikleri için ayrıca teşekkürlerimi ifade etmeyi vazife sayarım.
Sayın üyeler,
Milletlerarası Basın Enstitüsü Türkiye’de büyük şöhreti olan bir teşekküldür. Enstitünüzle Türkiye Cumhuriyeti arasında yakın münasebetler devrinden geçerek bu güne geldik. Yakın münasebetler, gerginlikler ve çekişmeler yarattığı gibi sıkı fikir temasları da meydana getirmiştir. Bugün vardığımız nokta odur ki biz Basın Enstitüsünü faydalı, bizim için istifadeli bir yardımcı kuvvet olarak görüyoruz ve ona inanıyoruz.
Size, yılmaz savunucusu olduğunuz basın hürriyeti konusunda bu memleket aydınlarının ve gelmiş geçmiş islahatçılarının ruh haletini iyi ve eksik taraflarıyla, olduğu gibi söylemek isterim. Türkiye yüz seneden beri hürriyet rejiminin arkasındadır. Türkiye, hürriyet rejimi denildiği zaman bunun temeli olan unsurlar arasında basın hürriyetinin ön safta geldiğini uzun hayat tecrübesiyle öğrenmiş ve benimsemiştir. Bizim öğrendiğimiz bir gerçek de şudur ki, basın hürriyetine bir memleketin ve bilhassa onu idare edenlerin alışması zor olmaktadır. Bunun bir sebebi, basın hürriyetine alışmanın bir zihniyet, bir tecrübe meselesi olduğudur. Onun getirdiği iyilikler yanında basın hürriyetini bir tahrip vasıtası olarak kullanmak hastalığının da türlü şekillerindeki tepkilerinin, memleket ve millet hayatında denenmesi, alışmayı güçleştirmekte, alışma devrini uzatmaktadır.
Biz bugün Türkiye’de, basın rejimi itibariyle, basın hürriyeti ile ilgili olarak eski anayasalardaki “Basın, kanun içinde serbesttir” sözünün kötüye kullanılmasını önliyecek bir Anayasanın ve Anayasa Mahkemesinin teminatı altında yaşıyoruz. Basın üzerinde çıkan kanunlar için Anayasa Mahkemesine müracaat kapısı açıktır. Bu yol tecrübe edilmiştir ve Anayasa Mahkemesinin kabul edebileceği hudutlar korunmuştur. Bu yolun gelecekte de emniyetle işleyeceğini söylemeye lüzum görmüyorum.
Sayın üyeler,
Çok tecrübeli insanlar olarak sizler kanun hükümlerinin verdiği temel hakların tatbikatta pürüzsüz işlemesi için milletçe daha birçok şartların temin edilmesi lâzım geldiğini takdir buyurursunuz. Biz, samimî olarak bütün bu şartların peşindeyiz. Bu sözlerimle basın hürriyetine verdiğimiz önemi ve onun dürüst işlemesi için göz diktiğimiz hedefleri anlatmış olduğumu sanıyorum.
Esef verici bir çekişme devresinden sonra geçirdiğimiz sene içinde Basın Enstitüsü ile yakın bir işbirliği tecrübe ettik. Bizim sıkıntımız bir yanda sivil bir demokratik idarenin sağlam temellerini tekrar atmaya çalışırken, öteki yandan doğru işleyen bir basın hürriyetinin hududunu tayin etmektir. Türlü siyasî cereyanlarımızın üstünde basın meselelerimizi memleketimizde tarafsız bir gözle inceleyerek basın hürriyetinin temini yolunda bize mütalâalarını bildirecek bir heyeti memur etmesini Enstitüden rica ettik. Enstitü bize Dr. Pollack ve Prof. Reverdin’i göndermek lütfunda bulundu. İki değerli ilim adamı kısa zamanda her muhitle temas ederek bize fikirlerini etraflı ve istifadeli bir şekilde, raporla bildirdiler. Bu rapor kıymetli bir vesika olarak hükûmetin elindedir. Ve tatbikine çalışmaktayız. İnceleme çok değerli olmuştur. Raporun değeri bizim gibi, güçlükleri olan, fakat basın hürriyetine samimiyetle inanmış ve onu mutlaka gerçekleştirmeye azimli milletlerin ne gibi meselelerle karşı karşıya oldukları konusuna ışık getirmiş olmasıdır. Bundan dolayı Enstitüye ve tetkik heyeti üyelerine teşekkürlerimi huzurunuzda ifade etmek isterim. Heyet üyelerinden Dr. Pollack’ı bu müddet içinde kaybettiğimiz için hissiyatınıza tercüman olduğumuza da emin olarak, acılarımızı söylemek, benim için kıymetli bir vazifedir.
Muhterem muhataplarım,
Bu işbirliği bize yeni bir ufuk açmıştır. İstikbalde münasebetlerimiz çok daha yakın ve cesaretli olacaktır. Milletlerarası Basın Enstitüsünü biz, güçlük anlarında istifadeli tavsiyelerde bulunan ve gerçek basın hürriyetinin üzerine hiçbir yerde gölge düşmemesi için dikkat ve titizlikle çalışan bir büyük teşekkül olarak kıymetlendiriyoruz.
Sayın delegeler,
Enstitünün çalışmalarında başarılar dilerim. Memleketimizi yakından görerek, bizi yakından tanıyarak müsait intibalarla ayrılmanız en samimî temennimdir. Hoş geldiniz. Milletçe iyi dileklerimiz sizinledir.
Kurucu Meclis Başkanı ve Eski Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Kazım Orbay’ın Ölümü Üzerine Verilen Demeç[476]
Çok müteessir oldum. Eski arkadaşımdı. 1904’den beri okul arkadaşımdı. O benden bir sınıf sonra idi.
Karakterli, bilgili ve vatana ettiği hizmetler bakımından, memleketimizin yetiştirdiği müstesna değerlerden biridir. Daima hayırla anılacaktır. Daima yeni kuşakların takdir edilmesi tavsiye olunan, değerli bir vatan evlâdıdır. Tek emeli, kudreti bitinceye kadar vazifesini ifaya çalışmak oldu. Vazife hissini, her nimetin, her ızdırabın üstünde tutmuştur.
Gerek Kurucu Meclis, gerek Senato Üyesi olarak her gün vazifesi başında ciddi, hazırlanmış bir parlâmenter olarak yaşamıştır.
Minnetle, takdirle anmak borcumuzdur.
Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması[477]
Sevgili vatandaşlarım;
Büyük islâhat hareketlerimiz içinde, çalışma alanında gerçekleştirilen işleri özellikle anlatmak isterim.
Önce, bir hususu iyi bilmek lâzımdır. Bütün dünyada işveren ve işçi münasebetleri değişmiştir. Bundan dolayı memnun olunabilir, bundan dolayı endişe edilebilir. Ama memnun da olunsa kızılsa da bunu bir gerçek olarak kabul etmeden, sıhhatli bir çalışma ve işçi politikası takip etmek imkânı yoktur. CHP olarak bizim, bu değişmeden memnun olduğumuzu söylemek isterim.
İşçi hayatı, bizde gittikçe genişlemektedir. Zaten verimli ve kudretli bir memleket olmak için, köyde ve kentte, kadın ve erkek, bir ailenin yaşı müsait olan her ferdinin mutlâka çalışması lâzımdır. Bir kişinin çalışıp bir aileyi geçindirdiği günler her tarafta geride kalmıştır. Gelişme halinde olan milletlerde, gelişmiş ve çok zengin olmuş milletlerde, kapitalist sistemden komünist sisteme kadar her idare altında bulunan milletlerde kudret, refah, ailenin her ferdinin çalışması üzerine dayanmaktadır. Bir eve ancak birkaç kanaldan para girdiği takdirde o evin ihtiyaçları lâyıkı ile karşılanabilmektedir. Kadınları tarlada çalışırken, kocaları kahvede toplanan milletler, şehirde kocaları çalışırken vakitlerini sohbetle geçiren kadın cemiyetleri ileri hiçbir memlekette kalmamıştır. İçinde yaşadığımız dünya bütün güçlerin seferber olmasını gerektirmektedir. Milletler, toplumlar böyle kalkınmaktadırlar. Aylaklık, medenî âlemden silinmiştir.
Bu tâfsilatı vermekten maksadım çalışma hayatının düzenlenmesinin önemini belirtmek ve çalışan vatandaşın mesleği içindeki emniyetini sağlamak lüzumunu belirtmektir. Çalışma hayatı derken işvereni ve işçiyi, özel sektörü ve devlet sektörünü kastediyorum. Bunların hepsi, devletin öz evlâtlarıdır ve hiçbiri arasında devletin bir tefrik yapması bahis konusu değildir. CHP olarak son yıllarda gayretlerimizi daha ziyade işçi vatandaşlarımızın hayat şartlarının iyileştirilmesi istikametinde çevirmişsek bunun sebebi, onların durumunun acil halde bulunmasıdır.
Sevgili vatandaşlarım;
Şimdiye kadar işçilerimiz, politika sömürücülerinin oy zamanında aldatıcı kısa menfaatleri ile avlanma konusu olmuşlardır. Bu, bir iptidaî siyaset oyunudur. Oy zamanında işçinin karşısına geçip ona şirin görünmek isteyen politika sömürücüsünün işçi hayat ve çalışma şartlarını gerçekten düzeltmesinin bir esaslı sebebi vardır. O inanmaktadır ki, eğer işçinin çalışma şartları düzeltilirse, işverenlerin verimli çalışmaları mümkün olmaz. Bu inanç eksiktir. Kazanmadan masrafı arttırmak elbette mümkün olmaz. Gaye, kazançla çalışanın hakkı arasında doğru dengeyi bulmaktır. Büyük ve sağlam müesseseler bunu yapabildikleri müddetçe hem işçileri verimli çalışıyor, hem kendi kazançları daha ziyade artıyor. Bu gün bütün işletmecilik esaslarına bu görüş hakim olmuştur ve iktisaden gelişmiş zengin memleketlerde işçilerin rahat ve müreffeh olmasının sebebi budur.
İşçi haklarını, CHP idaresi, eline geçen yarım iktidarlar zamanında bile gerçekleştirmeye muvaffak olmuştur. İlk günlerin sabırsızlığı ve şaşkınlığı süratle geçmiştir ve tamamiyle geçmek yolundadır. Kendilerine hak verilmiş olan işçilerin, müesseseleri çalışamaz hale getirecek taşkın yollara sapacakları gibi korkular temelinden çökmüştür. Böyle istidatlar görülmemiş değildir. Ama bu yolu, işçi vatandaşlarımız ve onların bağlı bulundukları teşekküller bizzat kapatmışlar, işçi haklarına en ziyade zarar verecek olan böyle bir hevesin karşısında vaziyet almışlardır. İşçiler haklarını bildikleri gibi, hadlerini ve vazifelerini de bileceklerdir. İşverenler vazifelerini yaptıkları gibi, her türlü rahat çalışma imkânını bulacaklardır. Devletin kanunları, doğru ölçüleri korumağa yeterli olmuşlardır ve olacaklardır. İşçi haklarının temininde ve tatbikinde resmî makamların, işverenlerin ve işçilerin bugün gösterdiği ehliyet, memleketin geleceği için büyük ümitler vermiştir.
Sevgili vatandaşlarım;
Günümüzün seçkin bir tâbiri, “Sosyal Adalet” tir. Size, bu suretle, CHP’nin sosyal adalet konusundaki fikrini de söylemiş oluyorum. Bizim hedefimiz, sosyal adalet içinde bir kalkınmadır. Bizim karşımızda, bu bahiste iki cereyan vardır. Derler ki, biz kalkınalım, sosyal adalet arkadan gelir. Buna inanmıyoruz, bunu reddediyoruz. Bu, kalkınan bir azınlık ile büsbütün darlık içine düşmüş bir çoğunluk yaratmanın yoludur ve bu yol denenmiştir, bütün fenalıkları gözler önüne serilmiştir. İkinci bir takım der ki, sosyal adalet zenginin malını alıp fakire dağıtmakla başlar, onun için önce onu yapalım, sonra kalkınırız. İlhamını başka rüzgarlardan alan bu fikir, bizim fikrimizin tam karşısında olan fikirdir. Varlıklı vatandaş, bizim için makbûl vatandaştır. Bizim hedefimiz, bütün milleti, daha faza varlığı kendi hayatında sağlayacak bir güce getirmek, ona bu imkânı vermektir. Varlıklı vatandaş varlığından, meşru ve vergisi ödenmiş varlığından rahat, korkusuz ve güven içinde, bizim sosyal adalet anlayışımız içinde faydalanabilir.
Sevgili vatandaşlarım;
Bu vatan için bir tek kalkınma, ilerleme çaresi vardır. Varlıklısı ve varlıksızı, işvereni ve işçisi, özel sektörü ve devlet sektörü, açık rejim içinde el ele, fedakârlık zamanı fedakârlığa hazır olarak çalışacaktır. Fert fert çalışacağız ve bu çalışmamızın sonunda, kaderi güzel bir vatan yaratacağız CHP’nin bütün gayreti bu istimakettedir ve bize güveniniz devam ettiği takdirde, her türlü maceradan uzak olarak bu hedefi mutlaka gerçekleştireceğiz.
Sevgili vatandaşlarım;
Size anlatacak daha Kıbrıs meselemiz ve umumî hatlarıyla dış politikamız var. Onları yarın söyleyeceğim.
Hepinizi saygılarla, sevgilerle selâmlarım.
Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Dolayısıyla CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması[478]
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün size, bütün Türk Milletini şiddetle ilgilendiren bir konu hakkında bilgi sunmayı vazife biliyorum. Bu konu, Kıbrıs meselesidir. Kıbrıs meselesini söyledikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi olarak nasıl bir dış politika anlayışına sahip bulunduğumuzu da anlatacağım.
Kıbrıs ihtilâfı Türk Milletinin hiçbir kusuru olmadan meydana çıkmış ve ilk günden, yani geçen senenin sonlarından itibaren siyasî hayatımızı tesiri altına almıştır. Bugün her Türk evinde Kıbrıs konusunun görüşülmekte olması, halkımızın bu meseleye verdiği önemin delilini teşkil etmektedir.
Senelerden beri Kıbrıs meselesinin bir ihtilâf konusu olduğu seziliyordu. Fakat bunun kaba, zalim bir saldırı ile şiddet yoluna girerek başlaması tahmin olunmayan bir vahşet halini almıştır. İlk günden beri andlaşmaların Türk Devletine tanıdığı vazifeleri, muahedelerin hükümleri içinde yapmaya çalıştık. Her gün umumî efkâra verdiğimiz bilgilerle hükûmetin, birbirini takiben, uluslararası ve komşular arası ne münakaşalar içinde yaşadığını biliyorsunuz. Gerçek şudur ki, sulh yolu ile ve uluslararası bütün tedbirlerle Kıbrıs’da Türk cemaatinin imzalı muahedelerle sahip olduğu hakkı ve emniyeti korumak mümkün olmamıştır. Bir tarafta şiddet, kanunsuzluk ve insanlığın hiçbir kaydına sığmayan saldırma hareketleri devam ederken, bunun karşısında bir masum cemaat her milletin tarihinde saygı ile anılan bir müstesna kahramanlıkla hakkını savunmaya çalışmıştır. Türk Devleti olarak haklarını teminat altına aldığımız Türk Cemaatinin geleceğini sarsılmaz bir emniyete kavuşturmaya mecburuz. Kararımız kesindir. Milletimiz yekpare olarak dâvanın arkasındadır. Siyaset sömürücülerinin, milleti gerçek yoldan ayırıp işin dolaşık ve güç taraflarını göstermeyerek politika oyunu yapmalarına kapılmayınız. Onlar için dâvanın kendisinde başarı esas değildir. Yalnız onu takip eden hükûmeti yormak ve ona güçlük çıkarmak meslek sayılır. Bu dâva milletin gösterdiği sarsılmaz ilgiye bütün siyasî partilerin saygı göstermeleri ve yardımcı olmaları ile kolaylaştırılabilir. Sayın vatandaşlarımdan, Kıbrıs dâvasının adaletli bir neticeye ulaşması için iş başında bulunan sorumlu hükûmetlerin sarsılmayan bir başarı ümidiyle çalıştığına emin olmalarını isterim.
Dış politikamız, Cumhuriyetin başından beri barış yoludur. Biz kırk senedir memleketimizi kalkındırmak, milletimizi ilerletmek için bütün imkânlarımızı barış yolunda ve milletin barış ihtiyacı içinde kullanmaya devam ettik. Büyük ve derin sosyal reformlara kendini vermiş bir milletin sergüzeşt araması düşünülemez. Bu uzun devrede türlü uluslararası ihtilâflar geçirdik ve nihayet bütün dünyayı felâkete uğratan bir İkinci Cihan Harbinin ateşi arasında yaşadık. Bu İkinci Cihan Harbinde ahitlerimize sadık, adalet ve barış dâvalarının taraflısı olarak ne kadar güçlükle selâmete çıktığımızı hatırlarsınız. Bu netice ancak milletimizin her fedakârlığa hazır, sarsılmayan bir sağduyuya sahip olmasiyle temin edilebilmiştir.
İkinci Cihan Harbinden hemen sonra memleketimiz yeniden büyük dâvalar ve tehlikeler karşısında kaldı.
Milletlerarası mücadeleler bir taraftan Birleşmiş Milletler’i toplayıp onları tesirli bir hale getirmeye çalıştı. Öbür taraftan milletler, kendi savunma ihtiyaçlarına göre, gruplar halinde teşkilâtlanmak zorunda kaldılar. Biz, savunma ihtiyacımız ortak olan milletlerle NATO ve CENTO andlaşmalarında yer almış bulunuyoruz. Bu andlaşmalara hakikî bir ihtiyaç içinde girdik. Sadakatimizi tamamiyle muhafaza ederek onların içinde yaşıyoruz.
Bizim, bu barış ve ittifak manzumesi içinde dikkat ettiğimiz esaslı bir iki nokta vardır. Bunlardan birincisi milletlerarası ihtilâfın azalmasında ve barış ihtimallerinin kuvvetlenmesinde yardımcı ve faydalı olmak prensibidir. Biz hiçbir büyük uluslararası ihtilâfın tahrikçisi ve heveslisi olmamışızdır ve olmayacağız. İkinci prensibimiz şudur: Savunma andlaşmalarında karşısında bulunduğumuz milletlerin hiçbirisi ile münasebetlerimizi, savunmanın zarurî ihtiyacı olmaksızın güçleştirip, onlara, milletleri kırgın edecek hiçbir muamele yapmayız ve hiçbir çiğ söz söylemeyiz. Bu milletler, kendilerinin güvenlik ihtiyacını takdir ettiğimizi, bilmelidirler. Ama onlardan istediğimiz bir şey vardır: Onlar da bizim takip ettiğimiz dâvalarda güvenlik ihtiyacımızı takdir etmelidirler. Bu şartlar altında komşularımızla iyi ve dürüst münasebetlerin daima takipçisi olmuşuzdur. Dünya bundan yirmi sene evveline nisbetle siyasî ve içtimaî birbirine zıt görünen cereyanların taraflıları arasında barış yolunda hissolunur derecede anlayışlı bir istikamete yönelmiştir. Biz bu istidada ancak hizmet etmeyi vazife biliriz.
Sevgili vatandaşlarım, bu anlattığım dış politika, haklarını ve vazifelerini bilen barışçı ve kendi işleri ile uğraşmaya niyetli bir milletin politikasıdır.
Sizleri sevgilerle ve saygılarla selâmlarım.
ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın ABD’ye Daveti Üzerine Söyledikleri[479]
Başbakan İsmet İnönü dün öğleden sonra, radyo konuşmasını banda aldırmak üzere Radyoevine girerken kapıda gazetecilerle konuşmuş ve Amerika Cumhurbaşkanı Johnson’un Kıbrıs konusunu görüşmek üzere Amerika’ya yaptığı davetle ilgili olarak sorulan soruyu şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Dâvet kesin. Görüşmek istiyorlar. İşimizi düzeltmiye çalışıyoruz.”
AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın Ölümü Üzerine Eşi ve AP Genel Merkezine Gönderilen Mesajlar[480]
Sayın Gümüşpala’nın Muhterem Refikaları Hanımefendiye
Rahmetli Orgeneralin kaybından dolayı muhterem ailenize derin taziyet-lerimizi takdim ederim.
Tamir kabul etmeyen acınızı bütün yüreğimizle paylaşmaktayız. Size ve çocuklarınıza sabır, teselli ve başsağlığı dileriz.
Rahmetliye yüksek vazifeleri ile mütenasip resmî merasim yapılması vazifemizdir. Arzularınızın vaktinde İçişleri Bakanımıza bildirilmesini bilhassa rica eder, saygılar sunarım.
[AP Genel Merkezine gönderilen mesaj]
Rahmetli Gümüşpala’nın kaybından dolayı Adalet Partisi’ne yürekten taziyetlerimizi sunarım.
Rahmetlinin muhterem ailesini taziyet etmeğe çalıştım ve resmî merasim yapılacağından arzularının bir an önce İçişleri Bakanımıza bildirilmesini rica ettim. Hükûmetçe yapılacak vazifeyi tertip edebilmek için, Parti Genel Merkezinin İçişleri Bakanını, ailenin ve Adalet Partisi’nin arzularından süratle haberdar etmenizi saygılarla rica ederim.
Cumhuriyet Senatosu Seçimlerinden Bir Gün Önce CHP Adına Yapılan Radyo Konuşması[481]
Muhterem vatandaşlarım,
Yarın sabah Senato seçimleri için vatandaşlarımız kanunî yerlerinde oylarını kullanacaklardır. Bu seçimler nispî temsille ve üçte bir olarak yapılan ilk Senato seçimleridir. Genel seçim kuvvetinde ve öneminde olmasa da 1964 yılında memlekette oyların nasıl dağıldığını göstermesi bakımından manâsı bulunacaktır. Siyasî hayatımız ve siyasî partilerimiz genel seçimden evvel bu kısmi seçimle memleketin durumu hakkında bir fikir edineceklerdir. Vazifeli vatandaşlarımızın, ihmal etmeden oylarını kullanmalarının siyasî hayatımıza önemli bir fayda sağlayacağını düşünmeleri lâzımdır.
Sizlere, Adalet Partisi’nin Senato seçimlerine temel olan bir önemli konusunu, af meselesini söyleyeceğim. Af meselesini son güne bırakmam, bu konu üzerinde fazla tartışmayı elimden geldiği kadar önlemek içindir. Siyasî mahkûmiyete uğramış olanların kaderlerini siyasî istismar konusu yaparak, onların ıstırabını arttırmayı doğru bulmuyorum.
Bizim vazifemiz, geçmiş zamanın çekişmelerini tedavi edip siyasî huzur içinde bir cemiyeti bir an önce kurmağa çalışmaktır. İkibuçuk seneden beri iktidar başında hep bu gayeyi takip ettik. Hükûmeti Adalet Partisi ile koalisyon halinde kurduğumuz gün siyasî huzuru temin ederek geçmiş yaraları sarmayı programda ilân ettik. Esef ederim ki AP ilk hükûmet günlerinin sükûnetini geçirdikten sonra, affı memlekette büyük bir çekişme konusu olarak tahrik etmiştir. Bu tahrikler türlü hâdiseleri uyandırmış ve af konusu gerilemiş, daha ziyade güçlüğe uğramıştır.
Başlangıçta iki türlü af meselesi vardı. Birincisi siyasî mahkumların affı, öteki türlü idari ithamlarla muhakeme altına alınmış olan siyaset ve idare adamlarının affı. Biz AP ile hükûmet ettiğimiz 6 aylık zaman zarfında bu afların hiçbirini tahakkuk ettiremedik. Çünkü hale göre hangi ölçüde bir ferahlatma ve teskin etme imkânı gördüysek AP bu ölçüleri reddetti. Ve işi çıkmaza götürünceye kadar ifrat yollarına saptı. Ben, AP’nin söylediği gibi bir affı samimiyetle istediği hususunda ciddî şüpheler taşıdığımı saklayacak değilim. Bu bana daima, eski devri geri getirmek için bir çalışma vasıtası gibi görünmüştür. Her halde, af konusunda netice şu oldu: AP’de hükûmetten ayrıldıktan sonra ikinci koalisyon zamanında yani YTP ve CKMP ile birlikte siyasî afların üçte ikisinden fazlası sağlandı. Siyasî ve idari dâvaların hepsi en geniş ölçüde affedildi. Bu dâvalar içinde, hayatımıza suikast tertibi yapılmış [yapmış] olanları da gönül rahatlığı ile bağışlayıp kurtulduk.
AP ondan sonra da af konusunu, hattâ hasta olanların affedilmeleri teşebbüslerini akamete uğratacak çabalardan geri durmadı ve bunların neticesi olarak mesele bu güne kadar halledilemedi. AP bu politikasında devam ettikçe kendisi iktidara gelse bile af meselesinde netice alması kolay olmayacaktır. Gecikmelerin sorumlusu kendisidir. Yapılabilen iyi muamelelerin hiçbirinden hisse almak AP’ye nasib olmamıştır. Bundan sonra da, eğer bir şey yapılabilirse o, AP’ye rağmen olacaktır.
Seçim gezilerinde partizan idareden şikâyet ediliyor. Bir koalisyon içinde [iken] AP partizan idareden şikâyet etmişti. Kendi bakanlarından şikâyet etmiştir. Bunlarda dikkate alınacak bir esas ve ciddiyet yoktu. Açık rejimde Meclis kürsüsünde her dâvanın, hattâ ıtratlı her iddianın incelenebildiği bir çevrede partizan idare yaşamaz. Biz bugün, partizanlığın dışında devlet mekanizmasının, vatandaşı daha ziyade memnun ederek nasıl çalışabileceğinin üzerindeyiz ve hedefimiz bunun tedbirlerini almaktır. Devlet kapısına işi düşen vatandaş, sadece partisi itibariyle değil, hiçbir hususî durumu dolayısıyla öteki vatandaşlardan farklı muamele görmesin. Bizim gayemiz budur. Gayesi bu olanlar, her şey olabilirler, partizan olamazlar.
Sevgili vatandaşlarım,
Yolsuzluk isnatları da böyledir. Her idarede yolsuzluklar olabilir. Mesele, cemiyetin nizamının bunları takip edip cezalandırmaya muktedir olup olmadığıdır. Yolsuzluklar, basın ve Meclis susturulduğu, iş başında bulunanlar serbestçe yolsuzlarla işbirliği yapıp ortaklıklar kurdukları zaman olabilir. Rejimimizin böyle bir istidadı yoktur. Rejimimiz yolsuzluk iddiasının bir haksız iddia ve istismar konusu yapılmak istenmesine karşı savunma çaresini bulmak çabasındadır.
Sevgili vatandaşlarım,
Bu son konuşmamda size memleketin önemli bir dâvasını hatırlatacağım. Bu Doğu’nun kalkınması meselesidir. Şimdi geri kalmış bölgelerin kalkınması şeklinde daha genişletilmiş olan bu mesele CHP’nin 1940’dan beri [okunamadı] dâvasıdır. 1950’den sonra bu konu memleketi Doğu’ya veya Batı’ya ayırmak gibi bir isnat ile CHP’yi kötüleme konusu yapıldı. 16 sene bu perde arkasında Doğu’da kalkınma tamamiyle ihmal edildikten sonra şimdi tekrar CHP karşısına geçerek Doğu kalkınması üzerinde CHP aleyhine iftiralarda bulunmaktadırlar. İnsanları bu kadar unutkan farzedenler kendilerini aldatmaktadırlar.
Aziz vatandaşlarım, sözlerimi tamamlamadan, içimde sızlayan bir noktayı size söylemek istiyorum. Öğretmenlerin bir takım sorumsuz parti sözcüleri tarafından orada burada komünistlikle teşhir ve itham edilmelerinden ciddî bir ısdırap duyuyoruz. Seçim zamanının düşüncesiz ve ölçüsüz sözleri arasında bile öğretmenleri örseleyecek böyle iftiralardan sakınmak lâzımdır. Öğretmenler cemiyetin en fedakâr unsurlarındandır. En mütevazi yaşama ile en büyük hizmeti üzerlerine almışlardır. Onların dertlerini azaltmak, onların başarılarını ve itibarlarını yükseltmek her partinin bütün siyaset adamlarına vazife olmak gerekir. Siyasî parti olarak CHP doğduğu günden beri böyle bir temel imanla vazife görmektedir.
Sevgili vatandaşlarım,
Bütün seçim kampanyası partiler kanununun bir an evvel çıkmasının memleketin ne kadar esaslı bir siyasî ihtiyacı oluğunu ispat etmiştir. AP sözcüleri rakipleri için hemen sadece aşikâr, gizli, anayasanın yasak ettiği konuları kullanmışlardır. Bundan böyle bir güç göstermemişlerdir. Bu tehlikeli bir davranıştır. Böyle kanunsuz siyasî gösterilere bir an önce son vermek siyasî huzur için temel ihtiyaçtır.
Seçmen vatandaşlarım, seçimde size başarılar, hepinize sağlık ve esenlikler dilerim.
Cumhuriyet Senatosu Seçimleri Sonuçları ve ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Daveti Üzerine Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[482]
(…)
Başbakan İnönü, seçim sonuçlariyle ilgili olarak sorulan bir soruya şu karşılığı vermiştir:
“Seçim için söyliyeceğim şu:
Bu neticeler, memleket hizmetinde belli ve ileri dâva sahibi olan siyasetlerin geçirdiği merhalelerden biridir.”
Johnson’ın daveti
Başbakan İnönü, “Amerika gezisi görünüyor mu?” sorusuna karşılık olarak da şunları söylemiştir:
“İlk imkânda Amerika’ya gitmeyi düşünüyorum.”
Çankaya Sırtlarındaki Yürüyüşte ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Daveti ve NATO Genel Sekreterinin Türkiye Ziyaretiyle İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[483]
(...)
Dün öğle üzeri Çankaya sırtlarında yaptığı gezinti sırasında bu hususu açıklayan Başbakan İnönü, bir soruya karşılık olarak, Kıbrıs konusunun yeniden Büyük Millet Meclisi’ne getirilip getirilmemesinin durumun inkişafına göre kararlaştırılacağını belirtmiştir.
Amerikaya gidiş konusu
Başbakan İnönü, Amerika gidiş gününü henüz tesbit edemediğini bildir-miştir. İnönü, bu konuda şunları söylemiştir:
“Ne zaman gidebileceğimi tahmin edemiyorum. Yakın bir zamanda olacak. Meclis açılsın, bakalım…”
Başbakan “Amerika’ya gidişte fayda görüyor musunuz?” sorusuna “Faydalı olacak” karşılığını vermiştir.
Stikker’in gelişi
Amerika Cumhurbaşkanı Johnson’a göndereceği cevabi mesajının metninin açıklanması konusunda “Mesaj gizli olarak geldi; cevabının da gizli olması lâzım. Ancak mümkün olan hudutta açıklanacaktır” diyen Başbakan İnönü, bugün gelecek olan NATO Genel Sekreteri Stikker’in gelişinin iyi olacağını, kendisiyle konuşacağını belirtmiş, “NATO silâhlarıyla ilgili durum Stikker’le yapılacak görüşmede bahis konusu olacak mı?” sorusuna karşılık vererek “Böyle bir mesaj yok” demiştir.
İnönü, “Johnson mesajında, Kıbrıs’a NATO silâhlariyle çıkarma yapmasının doğru olmadığını yazmış” diyen bir gazetecinin bu yoldaki sorusunu karşılıksız bırakmış. Amerikan gazetelerinde Kıbrıs’la ilgili olarak çıkan yazılar konusunda sorulan soruları da şu şekilde cevaplandırmıştır.
“Bunların hepsine siz cevap vereceksiniz. Bu konuda Türkiye’yi müdafaa edebilirsiniz, onları aydınlatabilirsiniz. Gazeteciler biribirlerinin dilinden anlar.”
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Yapılan Görüşmelerden Sonra Söyledikleri[484]
(...) Saat 11.23’den 12.10’a kadar Gürsel’le konuşan İnönü, Çankaya’dan ayrılırken, Ball ile yaptığı görüşmeler hakkında kanaatini soran gazetecilere şunları söylemiştir:
“Tebliğ hazır. Tebliğde kanaatim söylenmiştir. Bugün için bir çare arama yoluna girilmiş bulunuyor. Türkiye ile Yunanistan arasındaki meselenin halledilmesi için müttefikler gayret göstermektedirler Şimdi daha fazla bir tahmin yapmaya imkân yok.”
ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Kıbrıs Konulu Mektubuna Verilen Yanıt[485]
Sayın Bay Başkan,
5 Haziran tarihli mesajınızı Büyükelçi Hare’in delâletiyle almış bulunuyorum. Kıbrıs’ta Garanti Antlaşması gereğince ferdî hareket hakkını kullanma kararını arzunuz veçhile tâlik ettik. Mesajınıza hâkim olduğunu buyurduğunuz açık kalplilik ve dostluk hislerine dayanarak, ben de size cevabımla durumu ve düşündüklerimizi tam bir samimiyetle izaha çalışacağım.
Önemli görüş ayrılıkları belirmiştir
Bay Başkan,
Mesajınız gerek yazılış tarzı, gerek muhtevası bakımından Amerika ile ittifak münasebetlerinde daima ciddî bir dikkat göstermiş olan Türkiye gibi bir müttefikinize karşı hayal kırıcı olmuş, ittifak münasebetlerine değinen muhtelif konularda önemli görüş ayrılıkları belirtmiştir. Gerek bu ayrılıkların, gerek mesajın umumî havasının sadece çok sıkışık bir zamanda acele toplanmış mütalâalara dayanarak yapılmış iyi niyetli bir teşebbüsün telâşından doğmuş hususlardan ibaret olmasını yürekten dilerim.
İlk önce, Garanti Antlaşması icabı olarak Kıbrıs’a bir askerî müdahale zarureti görüldüğü zaman Birleşik Amerika ile istişare etmekte kusur ettiğimiz önemle belirtilmektedir. 1963 sonundan beri Kıbrıs’ta askerî müdahale ihtiyacı, bu seferle beraber, dördüncü oluyor. Başından beri Amerika ile bu konuda istişare ettik. 25 Aralık 1963’te ilk buhran patladığı vakit, Garantör Devletlerle temasa geçtiğimizde, derhal Amerika’yı haberdar ettik ve Amerika bize bu meselede kendisinin bir taraf teşkil etmediği cevabını verdi. Ondan sonra müdahale müzakeresini İngiltere ve Yunanistan ile yaptık ve bildiğiniz gibi, 26 Aralık’ta İngiliz komutası altında üçlü bir askerî idare kuruldu. Londra Konferansının ve İngiliz-Amerikan müşterek tekliflerinin Makarios’un tutumu yüzünden akamete uğraması ve Ada’da Türkler’e tecavüzlerin devamı dolayısıyle Şubat ayında çok buhranlı günler geçirdik ve durumun vehametinden Amerika’yı, Ankara’yı ziyaret etmiş olan Mr. Ball vasıtasiyle haberdar ettik. İngiliz-Amerikan tekliflerinin reddi ile hasıl olan boşluk dolayısıyle Ada’da nizamı tesis için müdahalenin zaruretini anlattık ve her an müdahale mecburiyetinde kalacağımızı size bildirdik. Hattâ sizden muayyen meseleler için teminatlar istedik. Bunlara müsbet cevap verdiniz. Buna rağmen, bizden müdahale etmememizi istediniz ve Makarios’a Birleşmiş Milletler’de lüzumlu dersin verileceğini ve Türk hak ve menfaatlerinin tamamiyle korunmasını sağlayan bir plân hazırlandığını ifade ettiniz.
Bu talebinize uyduk; fakat, Birleşmiş Milletler’de arzu edilen netice sağlanamadı. Üstelik, Güvenlik Konseyi’nin kurulmasına karar verdiği Birleşmiş Milletler Kuvvetinin teşkili bir mesele halini aldı. İşte üçüncü defa müdahale ihtiyacı, 4 Mart Güvenlik Konseyi kararından sonra, Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin teşekkül edip etmeyeceği hakikaten tereddüt uyandırdığı günlerde, Kıbrıs’taki tedhişçilerin cesareti artınca, tecavüzlerine karşı Türk cemaatini korumak için yeniden ortaya çıktı. Fakat, Birleşmiş Milletler Kuvvetinin en kısa zamanda teşkil edileceğini bize temin ederek, Güvenlik Konseyi kararından sonra müdahale yapmamamızda ısrar ettiniz. Teşebbüsümüzü tekrar tehir ederek, Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin vazife almasını bekledik.
İttifak manzumesini yürütebilmek için dikkatli olmak gerekir
Sayın Başkan,
Kıbrıs’taki mezalim devrinin, bütün tedbirleri tesirsiz kılan hususî bir karakteri vardır. Başından beri emniyeti korumak için yapılan müzakereler ve geçirilen muvakkat devreler, hepsi yalnız Makarios idaresinin tecavüzünü ve tahribatını arttırmağa hizmet etmiştir.
Son defa Kıbrıs Hükûmeti açıktan silâhlanmaya başladı ve Birleşmiş Milletler’i kendi zulmünü ve Anayasa dışı idaresini takviye edecek yardımcı bir vasıta gibi farzetti. Birleşmiş Milletler’in Anayasa nizamını iade ve tecavüzleri durdurmak için selâhiyetlerinin ve müdahale niyetlerinin eksik olduğu aşikâr bir gerçek halini almıştır. Yunan Hükûmetinin Kıbrıs idaresini nasıl teşvik ettiğini biliyorsunuz. Bu ahval içinde Kıbrıs’ta mezalimi durdurmak için bir müdahaleye mecbur olacağımızı, Amerika’da sizin huzurunuzda konuşurken söyledik. Lahey’de Hariciye Nazırınıza böyle bir ihtimal için Amerika’nın bizi destekleyip desteklemeyeceğini sorduk. Bir cevap vermediniz. Kıbrıs’ta muhtelif vesilelerle müdahale istirarının kaç defa, ne suretle geçtiğini hikâye etmiş oluyorum. Her defasında sizi haberdar ettik ve sizin iyice bildiğinizi tahmin ediyordum. Birleşik Amerika’nın ittifak manzumesi içinde hususî sorumluluğunu ve ittifak manzumesini mütesanit bir surette yürütülebilmesi için ona ayrıca dikkatli ve yardımcı olmak lâzım geldiğini takdir ettiğimizi yüksek derecede yetkili memurlarınıza defaatle söylediğimi iyice hatırlarım.
Görüyorsunuz ki, sizi tek taraflı bir kararla karşı karşıya bırakmak istidadı bizde yoktur. Bizim şikâyetimiz, aylardan beri had bir surette ıstırabı içinde yaşadığımız bir meseleyi size anlatamamış olmamız ve Yunanistan’la iki müttefik arasında husule gelen haklı ve haksız durumda samimî ve ciddî bir vaziyet almamış olmanızdandır.
Yunanistan’a vecibelerinin hatırlatılması daha yerinde olmaz mı?
Sayın Başkan,
Yine mesajınızda, Türkiye’nin münferiden harekete geçmeden önce, Antlaşma hükümleri mucibince diğer teminatçı iki devletle istişare etmek vecibesini tebarüz ettiriyorsunuz. Türkiye, bu vecibesine tamamiyle müdriktir. Altı aydan beri bu vecibenin icaplarını samimiyetle yerine getirdik. Fakat, Kıbrıs’lı Rum sorumlularının, Milletlerarası Antlaşmaları ayaklar altına almaları karşısında Türkiye’nin bu gidişe son verme çarelerinin müştereken araştırılması için Yunanistan’a yaptığı teşebbüsleri bu devlet neticesiz bırakmakla kalmayıp, bilakis Kıbrıs’lı Rum sorumluların hukuk ve insanlık dışı fiillerini savunmuş ve hattâ onları teşvik etmiştir.
Yunanistan Hükûmeti bizzat kendisi dahi, imzaladığı Milletlerarası Antlaşmaların artık mer’iyette olmadığını resmen beyan eylemekten çekinmemiştir. Bu husustaki çeşitli misâller, zamanında Dışişleri Bakanlığınıza yazılı ve şifahi olarak tafsilatı ile bildirilmiştir.
Teminatçı devletlerden İngiltere Hükûmeti ile de devamlı istişare vecibemizi yerine getirdik. Birçok hallerde İngiltere Hükûmeti ile birlikte Kıbrıs Hükûmeti nezdinde, Anayasa düzenini ihyaya matuf müşterek teşebbüslerde bulunduk. Fakat maalesef bu teşebbüsler Kıbrıs’lı Rum sorumluların menfî tutumları yüzünden hiçbir müsbet sonuç vermedi.
Görüyorsunuz ki Türkiye, diğer teminatçı iki devletle devamlı istişare ve gerektiğinde müşterek hareket etme imkânlarını ciddiyetle aramıştır. Bu durumda, Türkiye’nin münferiden harekete geçmeden evvel diğer teminatçı iki devlet ile istişare etmek vecibesini yerine getirmediği iddia edilebilir mi?
Türkiye’ye samimiyetle ve sadakatle yerine getirdiği istişare vecibesini hatırlatmağa lüzum hisseden Amerika Birleşik Devletleri Hükûmetinin, imzaladığı antlaşmaları reddeden Yunanistan’a, Milletlerarası Hukukun temeli olan “pastasunt servanda”* kaidesine riayet zaruretini hatırlatması icap etmez mi? Daha 15 gün evvel bizzat Sayın Dışişleri Bakanınız tarafından “American Law Institute”da** irad edilen nutukta en baliğ bir tarzda “bekanın temeli” olarak vasıflandırılan bu kaide bugün maalesef NATO müttefikimiz Yunanistan ve Kıbrıs’taki Rum sorumlular tarafından hiçe sayılmaktadır.
Hayret ve derin üzüntü ile karşıladım
Sayın Başkan,
Mesajınızda zımnen belirttiğiniz gibi, Garanti Antlaşmasının 4 üncü maddesi hükümleri, üç teminatçı devlete, antlaşma hükümlerinin ihlâli halinde, antlaşma ile ihdas edilen düzeni tekrar kurmak münhasır maksadile, müştereken, bu mümkün olmadığı takdirde de, münferiden harekete geçmek hakkını vermektedir. Garanti Antlaşması, bu anlayış bütün mümzi taraflarca paylaşılarak imzalanmıştır. Nitekim, Türkiye ve Yunanistan’ın o zamanki Dışişleri Bakanları arasında 19 Şubat 1959 tarihinde Londra’da imzalanmış olan “Gentlemen Agreement”***‘de bu müşterek anlayışın bir delilidir.
Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Teşkilâtına Kıbrıs Cumhuriyeti, bütün milletlerarası taahhüt ve vecibeleri Teşkilâtın üyelerince bilinerek ve hiçbir itiraza uğramadan kabul edilmiştir. Buna ilâveten, Kıbrıs hakkında 4 Mart 1964 tarihli karara müncer Güvenlik Konseyi müzakereleri sırasında birçok temsilciler arasında ABD Temsilcisi de, Birleşmiş Milletler’in, Milletlerarası Antlaşmaları iptal veya tâdil yetkisi bulunmadığını açıkça beyan eylemiştir.
Mesajın, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin Ada’yı taksim gayesi ile vuku bulacağı kanaatinde olduğunuza dair ifadelerini büyük bir hayret ve derin bir üzüntü ile karşıladım. Hayretim, Türkiye’nin niyetleri ile ilgili olarak size temin edilen mütalâaların defaatle tarafımızdan ilân edilmiş olan gerçeklerden nasıl bu kadar uzak kalabilmiş bulunmasından doğmaktadır. Üzüntümün sebebi ise, şimdiye kadar Milletlerarası hukuka, taahhütlerine ve vecibelerine mutlak sadakatini, ABD Hükûmetinin yakinen bildiği çeşitli ahvalde fiilî delillerle ispat etmiş bulunan Türkiye’nin, dış siyasetinin temelini teşkil eden bu prensipten ayrılabileceğinin müttefik ABD Hükûmetince düşünülebilmiş olmasıdır.
Sizi en kesin ve açık bir surette temin etmek isterim ki, eğer Türkiye bir gün Kıbrıs’a askerî müdahale izdırarında [ıstırarında] bırakılırsa, bu, tamamile milletlerarası antlaşmaların hükümlerine ve gayelerine uygun olarak yapılacaktır.
Bu münasebetle, Bay Başkan, kararımızın tehirinin tabiatiyle Garanti Antlaşması 4 ncü maddesinin Türkiye’ye verdiği haklara hiçbir suretle halel getirmediğini belirtmeme müsaade buyurunuz.
Türk-Yunan harbi Yunanistan’ın tecavüzü halinde vuku bulabilir
Bay Başkan,
Mesajınızda NATO taahhütlerine temas ederek, NATO müttefiklerinin birbirlerine karşı harp etmemelerinin NATO’nun ruhunu teşkil ettiğini, Kıbrıs’a bir Türk müdahalesinin Türk-Yunan silâhlı kuvvetleri arasında çarpışmalara müncer olacağını ifade ediyorsunuz.
İfadelerinizin birinci kısmı ile tam mutabakat halindeyim. Fakat, NATO müttefiklerinin birbirleriyle imzaladıkları Milletlerarası Antlaşmaları, yekdiğerinin ahdî haklarına, karşılıklı vecibelerine riayet mükellefiyetleri de, ittifakın aynı derecede hayatî önemde bir icabıdır. Yekdiğerine karşı ahdî vecibelerini, taahhütlerini istediği zaman reddeden devletler arasında bir ittifak tasavvur edilebilir mi?
Türkiye’nin, milletlerarası antlaşmalarda tasrih edilmiş hak ve vecibelerine uygun olarak Kıbrıs’a müdahalesi halinde bir Türk-Yunan harbinin çıkacağı hakkında ishar [ishâr?-izhâr?] eylediğiniz endişeye gelince, Türkiye Kıbrıs’a karşı “askerî harekete” münhasıran antlaşmaların tasrih ettiği şartlar ve gayeler için tevessül edecektir. Bu itibarla Sayın Dean Rusk’un gayet yerinde olarak “gayri kabili tasavvur” tavsif ettiği Türk-Yunan harbi ancak, Yunanistan’ın Türkiye’ye tecavüzü halinde vuku bulabilir. Müdahale halinde bizim düşüncemiz, teminatçı devletler sıfatıyla Yunanistan ve İngiltere’yi Kıbrıs’ta Anayasa düzenini ihya amaciyle fiilî işbirliğine davet etmektir. Dâvetimize ve ahdî taahhütlerimize rağmen Yunanistan, Türkiye’ye tecavüz ederse, hasıl olacak neticelerin sorumluluğu Türkiye’ye atfedilebilir mi? Ümit etmek isterim ki, bu hususlara Yunan Hükûmetinin dikkatini ehemmiyetle çekmiş bulunuyorsunuz.
NATO’nun bünyesi bu kadar zayıfsa hakikaten tedaviye ihtiyacı var demektir
Mesajınızın, Kıbrıs’ta girişeceği bir hareket neticesinde Sovyetler’in müdahalesine maruz kaldığı takdirde, NATO müttefiklerinin Türkiye’yi müdafaa mükellefiyetleri hususunda tereddüt izhar eden kısmı, NATO İttifakının mahiyeti ve temel prensipleri bakımından aramızda büyük görüş farkı olduğu intibaını vermektedir. İtiraf edeyim ki, bu, bizim için büyük bir teessür ve ciddî bir endişe kaynağı olmuştur. NATO müttefiklerinin herhangi birine yapılacak tecavüz, tecavüz eden tarafından tabiatiyle daima haklı gösterilmeğe çalışılacaktır. NATO’nun bünyesi, mütecavizin iddialarına kapılacak kadar zayıfsa, hakikaten tedaviye muhtaç demektir.
Bizim anlayışımıza göre, Atlantik Antlaşması, üye devletlere, taarruza uğrayan üyeye derhal yardım etmek vecibesini yüklemektedir. Her üye devletin takdirine bırakılmış olan husus, bu yardımın sadece mahiyet ve vüs’atıdır. Şayet diğer üyeler, Sovyet müdahalesine maruz kalan NATO üyesinin haklı olup olmadığı, müdahaleyi kendi hareketi ile tahrik edip etmediği gibi hususları münakaşaya kalkışırlar ve münakaşa neticesine göre yardım mükellefiyetleri olup olmadığının tesbiti cihetine giderlerse, NATO İttifakının temel direkleri sarsılmış ve manâsı kalmamış olur. Yardım vecibesinin manâsı olabilmesi için, bu vecibenin maruz kalınan tecavüzle birlikte derhal doğması gerekir. Bunun içindir ki, Kuzey Atlantik Antlaşmasının 5 nci maddesi, bir üyeye karşı girişilen tecavüzü bütün üye devletlere karşı girişilmiş addetmek ve lüzumlu görecekleri harekete hemen tevessül etmek suretiyle kendilerine tecavüze uğrayan tarafa yardım etmek vecibesini yüklemektedir.
Bu münasebetle şu noktayı da belirtmekte fayda görüyorum: Kıbrıs’la ilgili antlaşmalar, değil 1963 Aralık ayı olaylarının patlak vermesinden sonra, hattâ Kıbrıs devletinin kurulmasından evvelki devreden de önce, daha Birleşmiş Milletler’de mesele müzakere safhasında iken, bu müzakerelere muvazi olarak NATO Konseyinin tasvibinden geçmiştir. Hatırlanacağı üzere, Ada’daki durum ve Kıbrıs’ın statüsü bakımından Antlaşmaların meşruiyete mesnet olmağa devam ettiği, bundan 3 hafta evvel Lahey’de NATO Bakanlar Konseyi Toplantısında da teslim edilmişti. Hâl böyle iken taraflardan birinin aşikâr surette Ada’da hukuk dışı hareketler neticesi bu antlaşmalar ihlâl edilince, sanki mer’iyetten düşmüşler gibi, Türkiye’nin mezkûr antlaşmaya dayanan haklarından ve vecibelerinden tegafül edilmek manâsı çıkmaktadır. Yani, bu temayüle göre, hâdise çıkmadığı müddetçe Antlaşmalar mer’idir, aksi halde hükümden düşmüş sayılmaktadır. Böyle bir hukukî anlayışın benimsenmesi gerektiğinde benimle birleşeceğinize ve Türkiye’nin hiçbir suretle indi addedilemiyecek bir hareketi dolayısile hasıl olacak durumda onun, NATO İttifakı çerçevesinde korunması hususunun bir şüphe konusu olabileceği görüşüne katılmayacağınıza inanıyorum. Aksi bir düşünce tarzı, yalnız hukuk mefhumunu ve Birleşmiş Milletler Yasasının 51 nci maddesi hükümlerini red ve inkârla kalmaz.
Esassız endişenizi paylaşamıyorum
Mesajınızda, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler üyesi sıfatiyle mükellefiyetleri bakımından endişe izhar ediliyor. Paylaşamadığım bu endişenin esassız olduğunu söylersem, bilhassa şu sebeplerle, eminim ki, bana hak vereceksiniz: Türkiye kuruluşundan beri Birleşmiş Milletler’in en sadık birkaç azasından biri olmakla temayüz etmiştir. Türk Milleti Birleşmiş Milletler Yasası prensiplerinin korunmasını kanını da dökerek yerine getirmiş bir millettir. Teşkilâtın aksamadan çalışabilmesini teminen, malî imkânlarının en sıkışık olduğu zamanlarda dahi onu, manen olduğu gibi, maddeten de büyük fedakârlıklar pahasına desteklemekten geri kalmamıştır. Hükûmetimin Birleşmiş Milletler’e bağlılığı ve ona gösterdiği itibar son defa Garanti Antlaşmasının kendisine tanıdığı sarih yetki ve imkâna rağmen, Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli kararını kabul etmesi ve bu karara öncelik tanıması ile de meşhut olmaktadır. Şayet Birleşmiş Milletler’e Ada’da mevdu vazife, mesajınızda da kaydedildiği gibi, tedricen başarılı bir şekilde yürütülebilmiş olsa idi, bugün sizi ve beni bu derece endişeye sevk eden bir durum tahassül etmezdi. Halbuki Birleşmiş Milletler’in Ada’daki faaliyeti zulüm idaresini durduramamıştır. Son birkaç hafta içinde nispî bir sükûn görülmesi, ancak Rumlar’ın yeni hazırlıklarının başlangıcıdır. Mahsur köyler devam ediyor. Birleşmiş Milletler’in kuvvetleri Türkler’i teskin ederken Rumlar’ın mahsullerini kaldırmalarını sağlıyorlar. Türkler’in mahsüllerini kaldırabilmeleri için Rumlar’ın sakin durmalarını temin etmiyor ve Rum tecavüzlerine seyirci kalıyorlar. Hayatî ehemmiyeti haiz olan bu teferruat yüksek ittılaınıza gelmeyebilir. Ama biz, her gün bu faciaların hikâyesi içinde yaşıyoruz.
Güvenlik Konseyi 15 Haziran’da Genel Sekreterin raporuna ittılâ hasıl edecektir. Bu toplantıda, 4 Mart’ta hep beraber uğradığımız hezimetin yeni şekline uğrayıp uğramıyacağımızdan ciddî olarak endişe etmekteyim. Makarios 4 Mart toplantısından, muahedenin kendisi için mevcut olmadığı kanaatini kuvvetlendirmiş olarak çıkmış, Birleşmiş Milletler Kuvvetlerini emri altına alarak idare etmeye başlamış, o zamandan beri rehinelerin idamı, mahsur yerlerin devamı gibi hâdiseler artmıştır.
Müttefiklerimiz esaslı bir hatadan dâvayı kurtaramamışlardır
Sayın Başkan,
Kıbrıs dâvasının takibinde hakem ve idareci mevkiinde bulunan müttefiklerimiz esaslı bir hatadan dâvayı kurtaramamışlardır. Kıbrıs faciası, Kıbrıs Cumhuriyetinin antlaşmaları iptal ederek ve Anayasayı kaldırmak gibi tasmim edilmiş politikasından çıkmıştır. Emniyet tesisi, Kıbrıs hükûmetinin üstünde bir otoritenin işlemesiyle mümkündür. Halbuki, Kıbrıs’ta emniyet tesisi için, Kıbrıs hükûmetinin razı olabileceği bir tedbirle çare bulunmaya çalışılıyor. İngiliz idaresi, İngiliz-Amerika teklifleri ve nihayet Birleşmiş Milletler idaresi, hep bu sakat temel üzerine kurulmuştur ve netice olarak Makarios’un razı olabileceği her tedbir en az olarak kısır kalmış, umumî olarak zulmü ve tecavüzü arttırmıştır.
İnfial nümayişlerinden istifade aramamıza mizacımız elverişli olmuyor
Sayın Başkan,
Takip buyurduğunuz politikanın Yunanistan’da infial yaratmış olmasını bana karşı delil olarak gösteriyorsunuz. Yunanistan Kıbrıs meselesinde antlaşmaları tamamile iptal edinceye kadar her suretle tesir etmeye çalışacak bir mizaçta ve yoldadır. Biz, müttefiklerimize haklı dâvalarımız için ıstıraplarımızı ve soydaşlarımızın içinde yaşadıkları trajedinin tamiri pek güç olan acılarını anlatamıyoruz. İnfial nümayişlerinden istifade aramamıza da mizacımız elverişli olmuyor. Sizi temin ederim ıstırabımız derindir; haklı durumumuzu anlatamıyoruz ve sizin, meseleye lâyık olduğu ehemmiyeti verip bu meselenin bünyesinde sakladığı tehlikeleri önlemek için bütün gayretinizi ve otoritenizi kullanmanız lâzım geldiğini kabul ettiremiyoruz.
Fransa ile Almanya arasındaki düşmanlığın bırakılması güzel bir misâldir. Fakat biz, bu imtihanı bütün Anadolu’yu yangın yerine çeviren mezalimden sonra Yunanlılar’la dostluk kurmak suretiyle 40 sene evvel geniş ölçüde geçirmiş bir milletiz.
Sayın Başkan,
Vazifelerini, haklarını bilen bir millet olarak ittifak manzumesi içinde bulunuyoruz. Kıbrıs dâvasının antlaşmalara riayet edilmek suretiyle hallinden başka bir gaye takip etmiyoruz. Yardımcı olursanız, Amerikan milletinin tabiatında bulunan adalet hissini kudretli otoritenizle tatbik ettirirseniz meselenin halli mümkündür.
Vazife ve haklarını bilen bir millet olarak ittifak manzumesi içinde
bulunuyoruz
Sayın Başkan,
ABD’nin, Türkiye ile olan münasebetlerine atfettiği kıymeti belirten ifadeleriniz ve Türk Milleti hakkındaki güzel sözleriniz için teşekkürlerimi sunarım. Kıbrıs meselesi üzerinde sizinle görüşmek üzere Amerika’ya gitmekten bahtiyar olacağım. 17 Haziran’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplanacaktır. Bu arada NATO Genel Sekreteri Mr. Dirk Stikker’in memleketimize ziyareti vuku bulacaktır. Ayrıca, Arabulucu Mr. Tuomioja da Genel Sekretere raporunu verecektir. Bu inkişaflarla yeni bir vaziyet hasıl olabilir. 20 Haziran’ı takip eden günlerde sizce uygun görülecek bir tarihte size mülâki olmak üzere seyahate çıkmaklığım mümkün olacaktır.
Kıbrıs meselesi hakkında tebellür etmiş düşünce ve tasavvurlarınız mevcut ise, bunları bana şimdiden bildirmeniz, Washington’a bunlar üzerinde imlaî fikrederek hazırlıklı gitmem bakımından çok faydalı olacaktır.
Bu mesajımı size göndermek üzere iken Mr. Gr. Ball’ın Ankara’ya vâki ziyaretinde kendisiyle yaptığımız açık, faydalı ve ümit verici görüşmelerden duyduğum memnuniyeti bu vesileyle belirtmek isterim.
Saygılarımla
İsmet İnönü
NATO Genel Sekreteri Dirk Stikker ve Parti Genel Başkanları ile Yapılan Görüşmelerden Sonra Söyledikleri[486]
“Genel Sekreterlik vazifesi Ağustos’ta hitam bulacağından veda için dolaşıyor. Ziyaretin sebebi bu. Tabiî NATO’nun Genel Sekreteri olarak henüz vazifede bulunduğu için Kıbrıs meselesinin son ihtilâfları ile de ilgilidir. Hâdiseleri yakından takip etmiş bir kişi olarak görüşlerini söyledi.
Umumî olarak durumu sükûnetle takip eden bir Genel Sekreterdir. Mülâkat bizim için kıymetli ve istifadeli olmuştur.”
(...)
Öte yandan Başbakan İsmet İnönü, dün, Yüksek Plânlama Kurulu toplantısından çıkarken, gazetecilerin bir sorusuna cevaben:
“Liderlerle görüşmem faydalı oldu. Görüşlerini öğrendim. Kendilerini ihtiyaca göre, gene davet edebilirim” demiştir.
CHP Ankara İl Kongresinde Siyasi Partiler, CHP, Kalkınma Planı ve Kıbrıs Sorunu Üzerine Yapılan Konuşma[487]
Siyasî hayatta başlıca sorumluluk deruhte etmiş insanların kendi arkadaşlarından gördüğü devamlı itimat onların kuvvetlerinin temelidir. Onun için sizin huzurunuzda enerjimin irademin artmış olduğunu hissediyorum. Bu toplantıdan istifade ederek size ve memlekete parti hayatımız ve memleket meseleleri hakkında görüşlerimi söyleyeceğim.
Demokrasi ve siyasî partiler
Siyasî partiler bizim memleketimizin bünyesinde temel düstur olmuştur. Siyasî partiler demokratik rejimin başlıca unsurlarıdır. Bu hükümler Anayasa’da da sarsılmaz temele bağlanmıştır. Siyasî partilerin memleketimizdeki vazifeleri vatandaşları biribirlerine yaklaşmaz hale getirmek değildir. Bu düsturun siyasî partilerin yan yana bulunmasıyla çekişmenin biribirlerinden uzaklaşması mânasını bekleyemeyiz.
Siyasî partilerin bu bakımdan çalışmalarını ayarlamaları onlara düşen en mühim vazifedir. Bu görev içinde siyasî partilerin birbirleriyle muhterem vazife yarışında çalışmaları lâzımdır. Hükûmette vazifeli olan partilerin daha dikkatli olmaları gerekir. Memleketteki en eski partilerin sorumlulukları daha da önemlidir. Her bakımdan elbette her partiden daha dikkatli olmaları lüzumunu göz önünde bulundurmak lâzımdır. Hepinizin şu anda dudakları arasına gelen mukadder suali biliyorum. Bunun derhal cevabını vereyim. Bütün siyasî partiler bizimle uğraşırlar. Hattâ her biriniz benim kadar sabırlı olsanız gene de tahammülümüz yetmez. Böyle diyeceksiniz. Böyle diyeceğinizi bildiğim halde fikrimde ısrar ediyorum. Çünkü bizden başka parti olmadığı zaman bütün kudret elimizde olduğu zaman demokratik rejimi vicdanımızda hissettik. Demokratik rejimde 20 senelik tecrübe kısır değildir. Güçlükler, siyasî hayatın nankör, kadirbilmez tezahüratı karşısında şikâyete asla hakkımız yoktur. Şikâyetler mahdut ölçüde olmağa mahkûmdur. Yirmi senelik emeğin neticesi menfî değildir Büyük ölçüde başarı vardır. Bu gün yapılan münakaşalar 60 yıl önce yapılsaydı vatandaşlar birbirleriyle uzlaşmaz hasım olurlardı. Hürriyetlerin kullanılmasına büyük ölçüde alışmışızdır ve alışmaktayız.
Siyasî partiler demokratik usullerin tatbiki için en olgun muhit, demokratik usullerin tatbiki için en olgun muhit sayılır. Söz hürriyeti seçim hürriyeti vardır. Bunun kadar parti içinde inzibati düstur vardır. Bir partide kaç kişi varsa o kadar biribirleriyle çelişen fikirler vardır; böyle şey olamaz. Siyasî partiler bir dâvanın etrafında toplanmış olan insanlardan meydana gelir. Seçimlerden sonra Meclislerde de bu havayı tahakkuk ettirmeye çalışın.
Parti içinde bir takım disiplin kaidelerine dikkat etmek lâzımdır. Bir siyasî parti memlekette kendi fikirlerinde olan insanların mecmuunun bulunduğu teşkilâtlarla temsil edilir.
Değerimiz artmıştır
Kuvvetli teşkilât, gürültücü teşkilât demek değildir. Bundan evvel de bir kongrede söyledim. Gürültü yapmakla kongrelere hâkim olmak CHP’ye yakışmaz. CHP türlü sarsıntılardan geçtikten sonra, bugün bir inkişaf devrindedir. Bizim aleyhimize açılmış olan kampanyada bize reva görülmüş olan isnatlar zamanla tesirlerini kaybetmiştir veya kaybetmeye yüz tutmuştur. Bu, dâvaya inanmış imanlı insanların mücadelesinin neticesidir. Ancak bu emniyet sayesindedir ki, hükûmet teşkilinde türlü güçlüklerden geçtikten sonra, milletin karşısında prensiplerini müdafaa eden ıslâhatçı bir parti olarak yeniden mevki almış bunu memlekete izah edebilmiş bulunuyoruz. Biz, yalnız başımıza hizmet ederken daha fazla kıymetli olmadık. Kıymetimiz artmış olarak bulunuyoruz. Şimdi çok önemli hayatî bir mesele olarak, memleketin kalkınma dâvasını, hürriyet içinde plânlı kalkınmayı yürütüyoruz.
Plân başarıya ulaşacak
Biz önce plâna müstenit kalkınma Anayasaya girinceye kadar mücadele ettik. Şimdi tatbikattaki güçlükleri yenmekle uğraşmaktayız. Bu güçlükler bir süre daha devam edecektir. Fakat 10-15 sene sonra memleketin siyasî ve iktisadî durumu temelden değişmiş olacaktır. Halimiz olduğu kadar kalkınalım, olmadığı kadarı dursun şeklinde düşünmek hatalıdır. Biz iktisadî ve içtimaî kalkınmayı bütün güçlüklere rağmen gerçekleştirmek azmindeyiz CHP ve Hükûmet bu azimdedir.
Kıbrıs meselesi
Bugün Kıbrıs meselesinin halli ile hükûmet olarak ve bütün Türk Milleti olarak, ailelerde ve yuvalarda ıstırapla meşbu bulunuyoruz. Bu meseleyi biz çıkarmadık. Bizim hiçbir kusurumuz yüzünden, Kıbrıs’taki insanlar birbirleriyle kanlı bir çekişmeye gitmemişlerdir. Hükûmetimizin kusuru yoktur, milletimizin kusuru yoktur, orada bulunan Türk Cemaatinin de kusuru yoktur. Daima tehditler ve tehlikeler karşısında büyük taarruza uğrayacaklarını bilmişlerdir. Kendilerini müdafaa için ne buldularsa, zorluğa, güçlüğe, üstünlüğe ve şiddete karşı kendilerini, ailelerini imanla korumuşlardır.
Hâdise 21 Aralık’ta böyle başladı. Türkiye’de hiçbir kimse mevcut nizam dışında yeni bir istek sahibi değildir. 21 Aralık’ta kaba kuvvetin oradaki soydaşlarımızın ve bütün Türk Milletinin üzerine yıkılmasıyla, biz hemen hâdisenin içine girdik. O zamandan bu yana bu şekilde milletin ve devletin andlaşmalarıyla hâdisenin içine girmişizdir. 6 aydan beri, sulh ve emniyetin mevcut muahedeler içinde halledilmesini istemişizdir. Sizin de bildiğiniz bir çok merhalelerden geçtik.
Bugün öyle bir noktaya vardık ki, bu ihtilâfın tesirinin, Kıbrıs içinde kalamayacağı kadar vahim olduğu anlaşılmıştır. Kıbrıs’ta tutuşturulmuş olan ihtilâf, bütün milletlere sirayet etmiştir. Bu hâdise, Türk Milleti için hayret edilecek bir netice değildir. Çünkü ilk günden beri bu neticeyi tahmin ediyorduk. Şikâyetimizin ehemmiyeti lâyıkı ile kavranmadı. Medenî âlemde, lâyıkıyle ölçülemedi.
Şimdi yeni bir safhada bulunuyoruz. Bu safhaya, Kıbrıs meselesinin kati bir şekle bağlanması ve hallolunma safhasıdır diyebiliriz. Bu devreyi, vazifeli hükûmet ve devlet olarak ciddî bir ilgi ile takip ediyoruz. Millet olarak daima müşterek ıstırap olarak takip ediyoruz. Kıbrıs konusunda Türk Cemaatini takdir ediyoruz. Türk Milletinin yakın ilgisini biliyoruz. Bu bizim kuvvetimizdir. Bu dâvayı yürütebileceğimize emin olarak çalışıyoruz. Hükûmetçe ve milletçe mümkün olanın yapılacağını, hakların korunacağını, emniyetle bekleyebilirsiniz. Bu zamanda, hissiyatın zaman zaman bizi zaptedemeyecek derecede galeyanda bulunabileceği tabiidir. Türk Milletinin hakkına güvenen bir topluluk olarak itidalini muhafaza etmesi temel kuvvetimizdir.
Hiçbir sebeple, memleket içinde karışıklık ve anarşiye meydan vermeyeceğiz. Dış politikada da, uluslararası münasebetlerde, hukuka, anlaşmalar içinde dâvamızı metanetle takip edeceğiz. Neticeyi, mutlaka alacağız.
Kıbrıs’ta çok güç şartlar içinde, çok mahdut vasıtalarla evlerini ailelerini, şahsî şereflerini ve milletlerinin şerefini korumak için canlarını feda eden Kıbrıs’lı soydaşlarımızı saygı ile anmayı vazife bilirim.
6. Sanayi Kongresini Açış Konuşması[488]
Muhterem arkadaşlarım;
Yüksek heyetinizi yürekten saygılarla, sevgilerle selâmlıyorum. Altıncı kongreyi büyük ümitlerle açıyoruz. Bu kongremiz plâna müstenit bir kalkınma hareketinin hararetli günlerinde ve geniş tedbirleri arasında toplanmaktadır. Kalkınma meselesi, bildiğiniz gibi, Büyük Meclis’ce, Hükûmetçe, bütün Devlet dairelerinde, iktisadî çevrelerimizde ve en mühimi bütün halk tabakalarında başlıca mesele olarak, cemiyetimizin bugün meşgul olduğu ana konusudur. Kalkınmanın, kalkınma plânının bünyesini, hedeflerini teferruatiyle bilirsiniz. Bunlar üzerinde durmayacağım. Esaslı bir, iki nirengi noktası üzerinde ısrar etmek istiyorum.
Kalkınma hızı
Bunun birincisi kalkınma hızının % 7 olmasıdır. % 7 hız üzerinde, bunu ıslâh eden ve buna karşı olan fikirler arasında çekişmeler, tartışmalar olmuştur. Uzun düşüncelerden sonra içerdeki mütehassıslarla % 7 kalkınma hızı üzerinde, bunun lüzumu, zarureti ve mecburiyeti üzerinde, mutabık kalındı. Dışardan iktisadî hayatımızla ilgili olan uzmanları % 7 hız üzerinde ikna etmiye çalıştık ve onları bu hız üzerinde işbirliği yapma konusunda devamlı olarak iknaya; bunu tahakkuk ettirme dâvamızı anlayışla karşılamaya inandırmak istiyoruz.
Sanayi Kongresi olarak size söyliyeceğim en mühim mesele, zorunlukla takip ettiğimiz % 7 hızının tahakkuk ettirilmesinin güç bir dâva olduğunu, ilk anından itibaren, ilk senesinden itibaren anlamış bulunuyoruz. Bu bir.
Bundan daha mühim olan nokta şudur ki, bu % 7 hız umumî bir kalkınma oranının ortalamasıdır. Bunun içinde sanayie düşen senelik kalkınma hızı % 7 değil, % 12.2, yani % 13’e yakındır.
Ağır yük
Sanayii idare eden ihtisas, çalışma ve sermaye çevrelerimizin kendi üzerlerine düşen yükü daha ağırlıkla hissetmelerini isterim ve bundan fayda beklerim.
Kongrenin zengin bir gündemi vardır. Tertip heyeti çalışmış, bir çok ilgili ve uzman arkadaşlarımız, muhtelif konularda kıymetli fikirlerini söylemişlerdir. Bunlar tebliğ olarak size dağıtılıyor. Ayrıca, kongreye tebliğler yapılacaktır. Umumî Heyetinizin sadece bu hazırlıkların başlıklarını öğrenip gözden geçirmesi, sarfolunan emeklerin değerlerini canlandırmak için kâfi bir delildir ve kongrenizin meşgul olacağı konuların önemini ve zenginliğini kavramak için iyi bir işarettir.
İlk günden beri
Muhterem arkadaşlarım;
Sanayileşme meselesi, Cumhuriyetin ilk gününden beri yeni nesillerin, yeni idarecilerin meşgul oldukları baş mesele olmuştur. Osmanlı İmparatorluğundan büyük bir endüstri hamlesiyle Cumhuriyete geçmedik. Bunun sebeplerini araştırmaya ve üzerinde durmaya lüzum yoktur.
Birbiri arkasından gelen talihsiz asırlarda eksik görülerin, yanlış anlamaların ve bütün dünyaya şamil olan rönesans dediğimiz kalkınma hamlelerinin gerisinde kalmamızın tabiî neticelerinden sayılmak lâzımdır.
İmparatorluk, makine endüstrisi yeni asırların anladığı manâda ekonomik hayat seviyesine gelmeden evvel, sanayide çaresiz ve en geride kalmış memleketlerden biri idi. Sanayide kuvveti, zamanın ihtiyaçlarını süratle ve başarı ile karşılayabilen mükemmel misâller, tarihimizde çok bulunur. Bir büyük askerî muvaffakiyetsizlikten donanmamız kamilen mahvolup ortadan çekildikten sonra bütün memlekete sirayet etmiş olan ümitsizlik ve yeis havasını karşılayan Sadrazam, memleketin iktidarını, kudretini ifade etmek için, ‘Geçirdiğimiz tehlikeler; uğradığımız kayıplar bizim imparatorluğumuzun, bizim devletimizin kudreti içinde süratle tamir edilecek çaptadır, biz mahvolan donanmamızın yerine yelkenleri ipekten olan bir donanmayı süratle meydana getirebiliriz’ diye iddia ediyordu ve iddiasını süratle yerine getirebiliyordu.
Zamanın ihtiyacına göre Devlet ve Millet, askerî ve siyasî kudretini, elinde bulunan iktisadî ve sınai vasıtalara paralel olarak yürütebilir. İnhitat her sahada başladığı gibi sanayi sahasında da bizi asırların değişmesinden geri bırakmıştır.
Cumhuriyet, iktisadî meseleyi ilk gününden ele almıştır. Bu kongreniz altıncı kongredir. Bunun birincisi, 1923’de, henüz Lozan Muahedesi Avrupa’da görüşülmekteyken İzmir’de, Büyük Atatürk’ün tertibiyle toplanmıştır.
Bir devletin sağlam temellerini kuran, Büyük Kurucu olarak Atatürk, kongre [İzmir İktisat Kongresi] üyelerine ve bu vesile ile bütün memlekete kongre için şunları söylüyor:
“Nasıl ki Erzurum Kongresi; felâket noktasına gelmiş olan bu milleti, kurtarmak hususundaki Misakı Millî’nin Teşkilâtı Esasiye Kanununun fikri temel taşlarının tedariki hususunda amil olmuş, mütenebbih olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarihi gelişmemizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise, kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halâsını, halâsı hakikisini temine medar olacak düsturun esaslarını ihzar edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük bir nam ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir.”
Zamanın ihtiyaçlarına ve vasıtalarına göre kongrenin iştigal ettiği konuların mahdut olması tabiidir. Mesele İktisat Kongresine bu devleti kuran insanın ve onun etrafındakilerin, iktisadî hayatımızın gelişmesine ve bu arada endüstri ihtiyacının gözlerde canlı bir surette belirgin olduğuna işaret etmeye lüzum görmeleridir.
Özel sektörle yan yana
Muhterem arkadaşlarım;
Bildiğiniz gibi karma ekonomi takip ediyoruz. Karma ekonominin bir dalını teşkil eden Devlet Sektörü, büyük darlık içinde ve çok emekle vücuda getirilmiştir. Alıştırmak, öğretmek ve bir çok esaslı gelişmelere önder olmak bakımından bu karma ekonomideki Devlet İktisadî İşletmelerinin değeri küçümsenemiyecek kadar önemlidir. İlk günden itibaren özel sektörün, devlet sektörü yanında, tam inkişaf şartlariyle gelişmesi bizim iktisadî hayatımızın hedefi olmuştur. Türlü münakaşalardan sonra resmî olarak, ahenkli olarak karma ekonomi sistemi vücuda gelmiştir. Gene bunun gibi, plân üzerine kalkınma fikri uzun tartışmalardan sonra nihayet Anayasamıza giren bir temel müeyyidedir. Bu çerçeve içinde iktisadî hayatımızı geliştirmeye çalışıyoruz.
Emniyet içinde..
Muhterem Arkadaşlarım,
İdareden mesul insanlar olarak, size açıkça hulûs ile belirtmek isterim ki, sanayimizin kalkınması; özel sektör olarak, devlet sektörü olarak bütün iktisadî kollarımızın tam bir ümit ile, tam bir emniyet içinde, verimli bir surette çalışmalarını birbirine ekleyerek ilerlememize bağlıdır.
Sanayii geliştirmek için çalışan her müteşebbise ve sanayimizi geliştirmek için yapıcı, yaratıcı fikir hamlelerinde ve telkinlerde bulunan her kıymetli fikir ve ihtisas adamımıza yürekten minnettarız. Her güçlüğü yenmeye, onun uğradığı engelleri her vasıta ile kaldırmaya, hafifletmeye kararlıyız.
Bu itimat havasının iktisadî hayatımızda çalışan insanlarımızın hepsinde temelli olarak bulunması, gelişmemiz için ilk şarttır. Eğer serbest müteşebbis hulûs ile devam ettirdiği müessesesini, uğradığı güçlükleri, devletin çoğaltmaya değil; azaltmaya ve bertaraf etmeye kararlı olduğunu mutmain olursa kendi çalışmalarının, kendi vasıtalarının gücü üstünde kalan savaşlarda emniyetle devletten istinat arayabilir. Sadece bundan emin olmak bile, müteşebbislerimizi cesaretlendirmeye, onların sermayelerini ve gayretlerini memleketin gelişmesine yöneltmeye teşvik etmek için kâfi gelebilir.
Hayatî mesele
Endüstride gelişme, bizim için hakikaten bir hayatî meseledir. İktisadî gelişmemiz, refahımız mutlaka endüstri sahasında mallarımızın dışarda rağbet görmesine bağlıdır. Kendi kabuğumuz içinde, endüstrinin kapalı ve mahdut bir çerçeve içinde kalmasiyle, ihracatımız, asırlardan gelen mahdut tarım maddelerine inhisar edecektir ve bununla biz, ne ticaret muvazenemizi kurtarabilir, ne de geniş bir gelişme yapabiliriz.
Suni vasıtalar yerine..
Onun için sanayimizin hem tesis olunması hem de rasyonel işlemesi lâzımdır. Dünyanın her yerinde intikal devreleri yerleşme, gelişme, kökleşme devirleri himayeye muhtaç olabilir. Ama benim gördüğüm odur ki, bu devrin mümkün olduğu kadar kısa olması endüstrimizin bir an evvel hudutlarımızın dışına çıkacak şartlara kavuşması lâzımdır. Bu şartlar, devlet elinde olan birtakım kolaylıklardır. Fakat bunların hepsinin üstünde müteşebbisin ve çalışan insanın suni vasıtalarla yaşamak ümidini bırakıp, tabiî iktisadî temeller üzerinde gelişme şartlarının peşinde olmasına bağlıdır.
Büyük gayretler
Bu kongreden büyük faydalar bekliyoruz. Arkadaşlarımız hazırlıklarını, fikirlerini birbirlerine duyuracaklardır. İktisadî gelişmemiz ve sınai kudretimiz, iç ve dış kaynaklarla temin edilmek için tasavvur edebildiğiniz en geniş ölçüde gayretlere bağlıdır. Bu gayretleri mesul insanlar; siyasetçiler olarak Meclis’te, Hükûmette, Devlet dairelerinde sarfetmeye çalışıyoruz.
El ve gönül birliği
Özel teşebbüsten büyük ölçüde yardım bekleriz. Elbirliği ile ve büyük şevk ile çalışabilirsek, çalışırsak bu güçlükleri yeneriz. Bütün bu işin güç taraflarını, belki uzak hedeflerini söylerken böyle güç hedeflere ve uzak görülen hedeflere varmak için milletçe elbirliği, gönül birliği yaptığımız zaman müsbet neticelere behemehal ulaşacağımıza hiç şüphemiz yoktur. Ümidimiz gayet kuvvetlidir. Beraber çalışacağız. Sizin çalışmalarınızdan memleket istifade edecektir. Özel teşebbüs olarak her biriniz büyük müesseseleri yaratacak, vücuda getirecek kudrettesiniz. Bunları, bu kongrelerde temellerini birbirinize söylediğiniz gibi yeni yetişenlere de söyleyeceksiniz.
Size başarılar dilerim. Sizin başarılarınız memleket için büyük başarıların başlangıcı, temeli ve hazinesi olacaktır.
Teşekkür ederim, arkadaşlar. Sanayi Bakanı arkadaşım da size hitap edecektir. Ondan sonra tebliğ yapacaksınız, konuşacaksınız. Ben acele ve önemli işlerim dolayısıyla hemen huzurunuzdan ayrılmağa mecburum. Şimdi Bakanlar Kurulunu toplayacağız, oraya gidiyorum. Allahaısmarladık arkadaşlar.
ABD Gezisi ve Güvenoyuna İlişkin Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[489]
(...) İnönü bu arada Amerika’ya giderken muhalefeti temsilen bir kişiyi de beraberinde götüreceğini açıklamış, ancak bunun kim olduğunun henüz belli olmadığını sözlerine eklemiştir.
Başbakan İnönü, “Güvenoyu alacağınıza inanıyor musunuz?” sorusuna, “Bilmiyorum” karşılığını vermiş; “Güvenoyu alamazsanız, istek olduğu takdirde Hükûmeti yeniden kurmanız bahis konusu olabilir mi?” sorusuna da, “Ondan sonrasını tahmin edemiyorum” şeklinde cevaplandırmıştır.
Başbakan İnönü, Johnson’la görüşmesinden sonra, Kıbrıs sorununun çözüm yoluna kavuşup kavuşmayacağı yolundaki soruya karşılık, “Her şey görüşmelerden sonra belli olur” demiş, Makarios’un ortaokul ve lise öğrencilerini silâh altına aldığı yolundaki haberle ilgili soruya da “Tefsire lüzum yok” karşılığını vermiştir.
İnönü, “Alican, Amerika dönüşünde Hükûmeti desteklemiyeceğini söylüyor” diyen gazeteciye, “Ne vakit söylemiş?” sorusunu yönelttikten sonra, şunları eklemiştir:
“Şimdi güvenoyu ile meşgulüm.”
Başbakan, “Bir AP ve CHP koalisyonu kurulacağı söylentileri var” diyen gazeteciye de “Hiçbir şeyden bahsedildiğini bilmiyorum” karşılığını vermiştir.
ABD Büyükelçiliğine Ateş Açılması Olayıyla İlgili Gazetecilere Söyledikleri[490]
(...) Başbakan İsmet İnönü Millet Meclisi’nden ayrılırken gazetecilerin bir sorusu üzerine olayı doğrulamış ve Başbakan Yardımcısı Kemal Satır’ı soruşturmayı yürütmek ve duyulan üzüntüyü Büyükelçiliğe bildirmekle görevlendirmiştir. İnönü aynı soruya karşılık olarak “Takip ediyoruz. Ehemmiyetli bir şey olmadığı tahmin edilebilir” demiştir.
ABD’ye Giderken Yayınlanan Mesaj ile Esenboğa ve Yeşilköy Havaalanlarında Söyledikleri[491]
“Sevgili vatandaşlarım,
Önemli bir vazife için Amerika’ya gidiyorum. Seyehatın başında vatandaşlarıma saygılarımı sunarım.
Sevgili vatandaşlarımın, vazifemin ifasında bana yardımcı olmalarını rica ederim.
Sağ olunuz, esen kalınız. Saadetler dilerim vatandaşlarım.”
(…)
Uğurlayıcıları, şapkasını sallıyarak selâmlamış ve “Allahaısmarladık yurttaşl-arım” demiştir.
(…)
Başbakan İsmet İnönü, basın mensuplarına, “Amerika’ya Kıbrıs konusunda çıkar yol bulmak için gidiyorum” demiştir.
Kendisini Amerika’ya götürecek uçaktan indikten sonra şeref salonuna geçen Başbakan, doğruca basın temsilcilerinin bulunduğu köşeye geçmiş soru sorulmasına fırsat vermeden konuşmasına başlamıştır. Başbakan Amerika seyahati hakkında şunları söylemiştir:
“Doğru Washington’a gidiyorum. Yarın ve öbür gün Başkan Johnson’la yapacağım görüşmelerden sonra New York’a geçip Birleşmiş Milletler’de çalışacağım. Meselenin üzerinde süratle sarih bir hâl şekil ve çıkar bir yol bulunması pek muhtemel değildir. Çünkü, başlıca ilgililer arasında görüş birliği henüz ilerlememiştir. Daha çok tahminler ve takip olunacak ihtimaller üzerinde görüşülebilir ve tetkikler yapılabilir. Genel olarak, tahminim bundan ibarettir.
Konu ne kadar meçhul olursa olsun, görüşme yolu ile çıkar bir yol bulunabilir ve bu yolda gayretler sarfetmek vazife olduğu için memleket dışına çıkıyorum. Birleşik Amerika’nın dostane gayretlerinden ciddî olarak istifade edebileceğimiz ümidindeyim. Seyahat için gösterdikleri kolaylığa da ayrıca teşekkür ederim.”
Başbakan İnönü sözlerini şöyle bitirmiştir:
“Vatandaşlarıma hakikî ölçüsünde açıkça haber vereyim. Henüz ciddî ve çetin çalışma devresinde bulunuyoruz. İhtilâfın sulh yolu ile halledilmesi ciddî temennimizdir.”
İnönü daha sonra “İngiltere ve Fransa’da da aynı konu üzerine mi temaslar yapılacak?” sorusuna:
“İngiltere Başbakanı ve Fransa Cumhurbaşkanı ile yapacağım görüşmelerin ana unsuru elbette Kıbrıs konusu olacaktır. Görüşmelerin gelişmesine göre, diğer meselelere de temas etmemiz tabiidir” cevabını vermiştir.
Beyaz Saray’da ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Ardından Yapılan Konuşma[492]
Sayın Başkan,
Eşim ve kendim adına, bu muhteşem ve samimî karşılama töreninden dolayı en kalbten teşekkürlerimi sunarım. Hiç şüphem yok ki, Türk halkı bu ziyareti, iki memleket arasındaki dostluğun daha kökleşmesini ve devamlılığını sağlamlaştıracak yeni bir fırsat olarak görmektedir. Milletlerimiz, müşterek ideallerimiz olduğunu ve kaderimizi birleştirdiğimizi bilmektedir.
Biz Türkiye’de, memleketlerimiz arasında mevcut bu gibi dostluğun, sadece geçici menfaatlere değil, fakat ortak ve sarsılmaz prensiplere dayandığına inanıyoruz.
Sayın Başkan, dostluklar çetin anlarda ispat edilir. Benim bu ziyaretim dünyanın bizim içinde bulunduğumuz bölümünde karşı karşıya bulunduğumuz meseleler ve konulara daha iyi bir anlayış getirmeye yardım ederse, çalışmam faydalı olacaktır.
Barışa inanıyoruz, fakat adalete istinat etmediği takdirde barışın devam edemiyeceğini de biliyoruz..
Büyük memleketiniz için Türkiye’de en samimî takdir, itimat ve iyi niyet hisleri duymaktayız.
Eşiniz Bayan Johnson ve sizin samimî karşılayışınızdan dolayı eşim ve ben teşekkürlerimizi sunarız. Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Başkanının misafiri olduğumuz için mesuduz ve bununla iftihar etmekteyiz.
Size ve mültefit eşinize ve sesimi duymakta olan Amerikalılar’a kendi adımıza ve Türk halkı adına, bir defa daha teşekkür ederim.
[Tamamlayıcı haber]
“İki memleketimiz arasındaki dostluk, geçici menfaatlere değil, fakat ortak ideallere dayanmaktadır. Eğer ziyaretim, dünyanın bize ait bölgesini tehlikeye sokan meselenin çözülmesine yardımcı olursa, faydalı olacaktır. Türkiye barışa inanmaktadır. Fakat adaletsizliğe dayanan bir barış uzun ömürlü olamaz.”
Amerika’nın Sesi Radyosu Aracılığıyla Yayınlanan Mesaj[493]
Sevgili vatandaşlarım, sizi habersiz bırakmamak için ilk günümden konuşmaya çalışıyorum. Size Washington’daki Büyükelçiliğimizden hitab ediyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Sayın Başkanı Mr. Johnson biraz evvel ayrıldılar. Amerika’da idare makamlarında ve halk tabakalarında ilgi gördüm. Temaslarımda Türkiye aleyhinde herhangi bir duyguya rastlamadım. Aksine, yakınlık ve samimî iyi niyet sezdim. Böyle bir hava içinde karşılıklı görüşmelerde bizim duygularımızı, görüşümüzü ve fikirlerimizi kâfi açıklıkla anlatmaya çalışıyoruz.
Dün geceyi Amerika’nın bağımsız olmasından evvel kurulmuş bir şehrinde geçirdim. Eski hayatı gördüm. Çok güzel hazırlamışlar. Bana şehri gezdirdiler. Bu sabah Beyaz Saray’a geldim. Beyaz Saray’ın bahçesine indim. Sayın Cumhurbaşkanı, Devlet erkânı ve askerî kıtalarla çok renkli bir şekilde karşılandım.
Mrs. Johnson da eşimi karşılamak için zahmet etmişti. Bizim için şerefli törenler hazırlamışlardı. Sonra Beyaz Saray’da Başkan Johnson ile hemen çalışmaya başladık. Bugün ilk günün akşamıdır. Meselelerimizin iyi dilekler ve iyi duygular safhasındayız. Yarın bütün gün devam edeceğiz. Bir iki gün daha Amerika’da kalacağım.
Size acele haber vermek için ilk intibaları söylemeye çalıştım. Hepinize sevgiler, saygılar, esen kalın sevgili vatandaşlarım.
ABD Başkanı Lyndon B. Johnson ve Eşi Tarafından Beyaz Saray’da Mevhibe ve İsmet İnönü Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma[494]
Bu sabahtan beri gördüğümüz sıcak ve iyi kabulden ve şahsım hakkında sarfettiğiniz lutufkâr sözlerden son derece mütehassisim.
Sayın Başkan, işaret ettiğiniz gibi Büyük Atatürk’ün liderliği altında ve onun yakın çalışma arkadaşı olarak bütün gayretlerimiz modern Türkiye’nin kurulmasına ve Batı ile yakın işbirliği tesisine tevcih edilmiştir.
Türk halkının samimî ideali olan demokrasi prensiplerinin Türkiye’de yaşaması ve gelişmesini teminde başarıya ulaştığımıza inanıyorum.
Biz, büyük müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’ni daima en yakın ve gerçek dostumuz olarak gördük. Ve böyle görmeye devam edeceğiz.
Türk ulusunun Amerikan ulusuna karşı derin ve samimî hislerine tercüman olmaktan büyük zevk duyuyorum. İsabetle belirttiğiniz gibi dünyanın her köşesinde büyük veya küçük, kuvvetli veya zayıf bütün ülkeler ve uluslar için barış ve adalet olan müşterek hedefimize, yakın işbirliğimiz sayesinde erişeceğimize emin bulunuyor ve geleceğe inanç ve ümitle bakıyorum.
Size kalbten teşekkürlerimi sunarken kadehimi sağlık ve saadetiniz ve ülkelerimiz arasında yakın dostluk ve işbirliğinin devamı şerefine kaldırıyorum.
Beyaz Saray Çıkışında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[495]
(...)
Başkan Johnson’a veda eden Türk Hükûmet Başkanı İnönü Beyaz Saray’dan ayrılışında çok kalabalık bir gazeteci grubuna, Başkan Johnson, Dışişleri Bakanı Dean Rusk ve diğer resmî şahsiyetlerle Kıbrıs uyuşmazlığı konusunda yaptığı görüşmelerden çok memnun kaldığını söylemiştir.
Herhangi bir müşahhas çözüm şekline varıldığına dair bir işarette bulunmıyan Başbakan, “İyi niyet ve iyi anlayışın her türlü çözüm yolunun mesnedi” olduğunu söylemiştir.
Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Turgut Menemencioğlu’nun yardımı ile televizyon radyo ve gazete muhabirlerinin sorularına cevap veren İsmet İnönü şöyle devam etmiştir:
“Meselenin bütün veçhelerini ele aldık. Pek tabiî olarak, bu bir görüşme, bir incelemedir. Benim anlayışıma göre, her meseleye bir çözüm yolu olmalıdır. Bu, meselenin gayet dikkatli bir şekilde incelenmesine uygun bir teşhis konmasına ve iyi bir çözüm yoluna varma amacile sıkı çalışmaya bağlıdır. Her türlü çözüm yolunun esası iyi niyet ve iyi anlayıştır”
Televizyon kameraları önünde geçen bu konuşmaya Büyükelçi Menemencioğlu “Başbakan, görüşmelerden çok memnundur” diyerek başlamış, daha sonra İsmet İnönü İngilizce olarak görüşlerini belirtmiştir.
Başbakan şunları söylemiştir: “Bu meselede bütün taraflar arasında iyi niyet vardır. Bu benim kabul ettiğim yoldur. Bu sebeple olumlu bir sonuca varacağımızı umuyorum.”
“Ümit ederim ki, bütün bu meseleleri görüşmeye hazır olduğum ve bir çözüm yoluna varmamız gerektiği hususları anlaşılmıştır.”
“Şu sıralarda müşahhas bir şey söylemenin zamanı değildir. Ancak, geleceğe ümit ve güvenle baktığımızı söylemeliyiz.”
Büyükelçi Menemencioğlu, Başbakanın hazır bulunan bütün Amerikan basın mensuplarına teşekkürlerini ifade ettiğini ilâve etmiştir. Büyükelçi, bu arada Yunan Başbakanı Yorgo Papandreu ile buluşma ihtimaline görüşmelerde değinilmediğini belirtmiştir.
İyi niyet konusundaki kanaatinin sadece Amerika Birleşik Devletleri’ni mi yoksa uzlaşmazlıkla ilgili bütün tarafları mı kapsadığı yolundaki bir soruya karşılık Başbakan İnönü şöyle demiştir: “Pek tabiî, iyi niyet söz konusu olduğunda, ilk öncelik sırası Amerika Birleşik Devletleri’nindir. Fakat bu diğerlerini bunun dışında tuttuğum anlamına gelmez. İyi niyetin bütün müttefikler tarafından gösterileceğine imkân vardır.”
New York Havaalanındaki Karşılamada Bulunan Yurttaşlara Yapılan Konuşma[496]
Sevgili vatandaşlarım,
Beni ihya ettiniz. Çok teşekkür ederim, sevgilerinizle, bana kuvvet verdiniz.
İki gündür Amerika’nın misafiri olarak Washington’da bulunuyorum. Şimdi buraya sizin aranıza geldim. Seyahatimden çok memnunum, memleketlerimiz arasında iyi dostluk, yakın dostluk ve iyi anlaşma var. Burada işlerinizde müsterih olarak çalışacaksınız ve memleketimize hizmet etmek için büyük ölçüde hazırlanacaksınız.
New York’ta Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[497]
İnönü basın toplantısının başlangıcında, kısa bir süre İngilizce olarak konuşmuş, daha sonra Türkçe yaptığı konuşmaları, Birleşmiş Milletler nezdindeki daimî delegemiz Orhan Eralp İngilizce’ye çevirmiştir. Toplantıda Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin, Dışişleri Genel Sekreter Yardımcısı Halûk Bayülken, Büyükelçimiz Turgut Menemencioğlu, Birleşmiş Milletler nezdindeki daimî delege Yardımcısı Vahap Aşiroğlu bulunmuşlardır.
İnönü, basın toplantısında gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırmıştır. Bir ara bir gazeteci “Atatürk hayatta olsaydı Kıbrıs olayları karşısındaki tepkisi ne olurdu?” diye sormuş, İnönü bu soruya karşılık “Atatürk’ün tepkisinin ne olabileceğini kestirmek için Atatürk olmak lâzımdır” cevabını vermiştir.
Türk-Yunan görüşmeleri faydalıdır
Başkan Johnson ve Dışişleri Bakanı Dean Rusk ile görüşmeler yapmış olan İnönü, Birleşik Amerika’nın Kıbrıs meselesini çözmek için herhangi bir plân teklif etmediğini bildirmiş ve demiştir ki:
“Konuşmalarımız, daha çok Türkiye ile Yunanistan’ı bir araya getirmek, böylelikle bunların Kıbrıs meselesine bir çözümü kendilerinin bulması imkânı üzerinde toplandı.”
Bu çeşit doğrudan doğruya görüşmelere başlangıcından beri taraftar olduğunu belirten İnönü, görüşmelerin dikkatle hazırlanması için daha sonra bu düşünceden vazgeçildiğini söylemiş ve şöyle demiştir:
“Mümkün olan en kısa zamanda bir araya gelmenin faydalı olacağını sanıyorum.”
Yunan Başbakanı Papandreu’nun New York’u ziyareti sırasında onunla görüşemiyeceğini, çünkü bu sırada kendisinin İngiliz Hükûmet adamlarıyla görüşmek üzere Londra’ya hareket edeceğini söyleyen Başbakan İnönü, İngiltere’de yapacağı görüşmelerin, Washington’daki görüşmelerden farklı olmıyacağını yalnız İngiltere’nin teminatçı (garantör) devletlerden biri olmasının buna bir “nüans” katacağını belirtmiştir.
Barış gücünü zedeler
Başbakan İnönü, İngiltere’nin Kıbrıs’taki birlik mevcudunda azaltma yapma kararının, “Barış Kuvvetinin gücünü az çok zedeleyeceğini” de sözlerine eklemiştir.
Daha sonra bir soruyu cevaplandıran Başbakan İsmet İnönü, Kıbrıs’ta bir Birleşmiş Milletler Kuvvetinin bulunmasına daima taraftar olduğunu ve bu kuvvetin Ada’da muhafazasının faydalı bulduğunu söylemiş ve demiştir ki:
“Birleşmiş Milletler barış kuvvetinin görevi çok nazik ve güç olduğu için bu kuvvet ne kadar güçlü olursa, meseleleri çözme kabiliyeti de o kadar artacaktır.”
Enosis’i bile kabul ederiz, bir şartla..
İnönü, bir başka soruya karşılık olarak, “Kıbrıs meselesinin Ada’daki Türkler’i başka bir yere nakletmekle çözülmesi düşünülemez” demiştir. Bundan sonra, Rumlar’ın “ENOSİS” ve Türkler’in taksim şeklindeki birbirine karşı istekleriyle ilgili soruya cevap veren Başbakan İnönü demiştir ki;
“Türkiye 1959 Anayasasına ve Garanti Antlaşmasına dayanan bugünkü rejimin geçer olduğuna inanmaktadır. Fakat Türkiye, “ENOSİS”i bile kabul eder, şu şartla ki, “ENOSİS” ilk şekliyle uygulansın, yani Ada’nın bir kısmı Rumlar’a, bir kısmı Türkler’e verilsin.”
Amerika’dan anlayış gördüm
Başbakan İnönü, basın toplantısının sonunda, Birleşik Amerika’daki temasları konusundaki düşüncelerini şu şekilde özetlemiştir:
“Buradaki çalışmalarımın sonucundan memnunum. Amerika’da anlayış gördüm ve bu vahim anlaşmazlığın çözümü konusundaki umutlarım arttı.”
Öte yandan Başbakana refakat eden yetkililerden biri, İsmet İnönü’nün bu akşam, Birleşmiş Milletler Kıbrıs arabulucusu Sakari Tuomioja ile görüşeceğini bildirmiştir.
NATO ile ilişkiler
İnönü basın toplantısında, bir gazetecinin, “Gelişmelerin ışığı altında Türk Hükûmetinin dış siyasetini yeniden değerlendirip değerlendirmeyeceğini” sorması üzerine şu cevabı vermiştir:
“NATO’daki müttefiklerimiz bizi ne terk etmişler, ne de bize ihanet etmişlerdir. NATO’daki müttefiklerimiz Yunanistan’a da aynı şekilde davranmışlardır. Müttefiklerimiz, Türkiye ile Yunanistan arasında bir anlaşmanın zorunluluğu üzerinde durmaktadırlar.
“Biz, NATO’daki müttefiklerimize, bu anlaşma yolunda bir sonuca varamadığımızı söyledik ve ‘Bize neden yardım etmiyorsunuz? Görüşmeler sürüp giderken Kıbrıs’ta olaylar meydana geliyor’ dedik.
“Türkiye’nin dış siyasetinde yeni bir değerlendirme yapmak, söz konusu değildir.
Kıbrıs halkının silâhtan tecridi konusunda Başbakan İnönü, “Kıbrıs’taki hasım topluluğun silâhtan tecridi, ancak buhrana bir çözüm bulunduğu takdirde gerçekleşebilir” demiştir.
General Grivas’ın Kıbrıs’ta bulunuşuyla ilgili bir soruya karşılık olarak İnönü şöyle demiştir:
“Eski EOKA liderinin Kıbrıs’ta bulunuşu faydalı olduğu kadar zararlı da olabilir.”
Londra Havaalanında Kıbrıs Sorununa İlişkin Verilen Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[498]
Başbakan İsmet İnönü bu sabah New York’tan Londra’ya varışında verdiği demeçte, “Türkiye’nin Kıbrıs’a silâh ile müdahalede bulunmayı düşünmediğini” belirterek demiştir ki:
“Fakat bağlı olduğumuz antlaşmalar çerçevesinde yerine getirmek zorunda olduğumuz taahhütlerimiz var. Zamanı geldiği vakit, taahhütlerimizi bu antlaşmalar çerçevesi içinde yerine getireceğiz.”
Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin ve dokuz kişilik bir heyetle Londra’ya gelen Başbakan İnönü, Başkan Johnson ile Washington’da yaptığı görüşmelerin “genel mahiyette” olduğunu ifadeyle “Görüş teatilerimizin özellikle, menfaatlerimizin ışığı altında, faydalı geçtiğini söyliyebilirim. Amerika’daki temaslarımdan çok memnunum” demiştir.
Başbakan İnönü Londra havaalanında ellerinde pankartlar bulunan 400’e yakın Türk kolonisi tarafından karşılanmıştır. Kıbrıs’lı Türk liderlerden Rauf Denktaş ve İngiltere Dışişleri Bakanı Yardımcısı Lord Carrington da karşılayıcılar arasında bulunmaktaydı.
Başbakan İnönü bir gazetecinin sorusuna cevaben “Grivas’ın Ada’da neler yapacağını söylemek için vaktin çok erken olduğunu” söylemiş, diğer bir soruya cevaben de “İngiltere ve Türkiye Kıbrıs meselesinde özel bir yer işgal etmektedir. Her ikisinin de Ada’ya karşı önemli taahhütleri vardır. Görüşmelerimizi bu taahhütlerin çerçevesinde yürüteceğiz” demiştir.
İnönü hava alanında gazetecilere Türk hükûmetinin Kıbrıs’a silâhlı bir müdahelede bulunmayı düşünmediğini belirtmiş, fakat “Zamanı geldiği vakit bağlı olduğumuz antlaşmalar çerçevesi içinde hareket edeceğiz” demiştir.
Grivas’ın Kıbrıs’a dönmesi ile ortaya bir referandum ihtimali çıkıp çıkmadığı yolundaki bir soruya İnönü: “Grivas’ın Ada’da neler yapacağını söylemek için çok erken” cevabını vermiştir. Kıbrıs’ta şu anda barış ve nizamın kurulmasının ön plânda geldiğini belirten İnönü: “Buna yardım eden iyi bir hareket yapmış olacaktır” demiştir. Daha sonra Washington’da Başkan Johnson ile yaptığı müzakerelere temas eden İnönü “Görüşmeler umumî mahiyettedir” diye nitelenmiştir.
Londra’dan Türkiye Radyoları Aracılığıyla Yayınlanan Mesaj[499]
Sevgili vatandaşlarım,
Beş dakika evvel Londra’ya geldim. Londra hava meydanında sizlere hitap ediyorum. İyi seyahat yaptım. Bugün Cumartesi, yarın Pazar.. Pazartesi günü etraflı çalışmalara başlıyacağım. Amerika’dan müttefikler arasında itimat hissinin kuvvetli olduğunu görerek ve memnun olarak geldim. Burada bulacağım havanın nasıl olduğunu buradaki çalışmalarım esnasında ve onun sonucunda size haber veririm. Fakat iyi bir dostane hava içinde çalışacağımı kuvvetle ümit ediyorum. Selâmlar, sevgiler
Observer Gazetesi’nden Colin Legum ve Sunday Times Muhabirine Kıbrıs Sorununa İlişkin Verilen Demeçlerin Özeti[500]
Başbakan İsmet İnönü’nün Londra’da İngiliz Hükûmet adamları ile yapacağı görüşmeler arifesinde, Observer gazetesi dün sabah İsmet İnönü’nün bir demecini yayınlamıştır.
Bunlardan Observer gazetesi, “Türkler’in İngiltere’den İstediği” başlıklı ve Colin Legum imzalı bir yazısında şöyle demektedir.
“ (...) Türkiye’nin 80 yaşındaki Başbakanı dün bana verdiği mülâkatta takip etmesi beklenen yolun ana hatlarını belirtti.
Dinlenmiş ve enerjik olan İnönü ile, Türkiye Büyükelçiliğinde Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in de bulunduğu bir sırada görüştüm. İnönü geçen hafta Washington’da cereyan eden müzakerelerden memnun kaldığını ifade etti, kendisi şimdi Londra’dan Kıbrıs’lı Türkler’i küçük düşürecek herhangi bir hâl çaresine taraftar olmıyacağına dair teminat istemektedir. İnönü Türk halkının Zürih Antlaşmalarından doğan haklarını kullanmasına müttefiklerinin engel oluşundan duyduğu hayal kırıklığını ifade etti.
Bu açıkça NATO ve bilhassa Birleşmiş Milletler’in Türk birliklerinin Kıbrıs’a gönderilmesini tasvip etmeyişlerine bir atıftı. İnönü, Kıbrıs’taki askerî tehlikelerden bahsederek ‘Birleşmiş Milletler’e karşı olan taahhütlerimiz, müttefiklerimizle olan anlaşmalar ve Türk halkının sulh yolunu takip etmek istemesi dolayısı ile savaşı arzulamıyoruz, fakat savaş bize empoze edilirse onu sükûnetle ve bütün neticeleri ile kabul edeceğiz’ dedi.
İnönü bugünkü durumda tatbiki kabil olan yalnız iki hâl çaresi görmektedir:
‘Mevcut Zürih antlaşmalarının müessir şekilde tatbiki.
Taksim: İnönü, ileri sürülecek her teklifi nazarı dikkate almaya hazır olduğunu belirtmiş, ancak bunlar yazılı olmak şartıyla kabul edilebilir’ demiştir.”
Observer’in bu yazısını İnönü’nün bir fotoğrafı süslemektedir. Fotoğrafın altında “Bay İnönü dün Londra’da kandırılmak istemiyoruz dedi” yazılıdır.
Başbakan İnönü’den beyanat alan diğer gazete “Sunday Times”ın yazısında şöyle demektedir.
“İnönü müttefiklerinin Türkiye’yi ortada bıraktıklarını söylüyor.”
Muhabir yazısında Londra temasları arefesinde Türk Başbakanının dün gece ‘Türk halkının müttefikleri tarafından ortada bırakılmaktan duyduğu hayal kırıklığının binde birini dahi ifade edemem’ dediğini yazmaktadır.
Yazar “İnönü’nün, 1960 anlaşmalarına göre Türkiye’nin haiz olduğu hakları savunmak için Kıbrıs’a müdahale plânlarını Amerika ve İngiltere’nin reddetmelerine de temas ettiğini belirtmektedir.
Grivas’ın tesiri ile Enosis hususunda herhangi bir teklifin Türkiye tarafından kabulü ihtimaline dair fikri sorulan İnönü şöyle cevap vermiştir.
“1959’da Grivas’ın istedikleri karşısında ne kadar azimli davrandıksa bugün aynı şeyi yapmak hususunda çok daha kararlıyız.”
Londra’da Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[501]
Başbakan İsmet İnönü, bütün İngiliz basının diplomatik yazarları, diğer ecnebi gazeteciler, Türk gazetecileri ve televizyon ekiplerinin hazır bulunduğu basın toplantısında evvelâ İngilizce olarak, “Sizleri burada bulmaktan çok memnunum” diye söze başlamış ve Türkçe devamla “İki gündür burada devlet ricali ile çalışıyorum. İngiliz Hükûmeti ile temaslarının hususî bir karakteri vardır. Müstakil Kıbrıs Devletini meydana getiren milletlerarası anlaşmalarda beraber imzalarımız var. Beraber vazifelerimiz var” demiş, bundan sonra konferans tamamen sual cevap şeklinde cereyan etmiştir.
Sual: Kıbrıs meselesinin halli konusunda İngiltere’den herhangi bir teklif veya teminat aldınız mı?
Cevap: Teminata lüzum yok. Anlaşmalardan doğan vazifelerimiz var. Vazi-felerimizi yapacağız.
Sual: Kıbrıs’da vaziyet Grivas’ın oraya gelmesi ile ne şekilde değişti?
Cevap: Grivas eski hâdiselere aktif olarak karışmıştır. Kıbrıs’a gitmesinin oradaki çeşitle cereyanlar üzerinde müsbet veya menfî bir tesir yapacağına dair haberler çıkmıştır. Ben tahmin yürütmek istemem.
Sual: Washington ve Londra’daki temaslarınız sırasında, Birleşmiş Milletler Kuvvetleri Ada’da kaldıkları sürece Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalede bulunmayacağına dair bir teminat istenmiş midir?
Cevap: Anlaşmalardan doğan haklarımızı ne zaman tatbik edeceğimiz veya etmiyeceğimiz hakkında bir teminat istenmedi.
Sual: O halde Türkiye hangi yolu takip etmeyi tasarlıyor?
Cevap: Başından beri biz, bu meselede haklı durumumuza istinad ettik. Milletlerarası kanun yolunu takip ettik. Geçen yıl sonunda bunun Garantör Devletler arasında tahakkukunu istedik. Ondan sonra Birleşmiş Milletler mekanizması harekete geçti ve halen o sistem işlemektedir.
Sual: O halde Zürich anlaşması hakkında tesbit edilmiş olan Anayasanın iyi işlemediği kabul edilmektedir. Bu vaziyete Türkiye ne der?
Cevap: Anayasa işlemiyor denemez. Bu mahdut bir zümrenin iddiasıdır. Fiili ve gerçek durum budur. Bu mahdut zümre ilk günden beri Anayasayı işletmemek kararında olan zümredir. Bu zümre Anayasayı tatbik etmeyen gruptur.
Sual: Şu halde bazı Kıbrıs’lı Türkler’in de, Anayasanın tatbik edilmeme-sinden mes’ul olduklarını kabul edermisiniz?
Cevap: Bir meseleyi başlıca yetkililer ve kuvvetliler bozar, dolayısıyla ortaya mağdurlar çıkar ve kargaşalıkta her şey iddia edilebilir. Mesele nasıl başlamıştır, nasıl bu hale getirilmiştir. En vahim suçları kim tahrik etmiştir? Kim sebep olmuştur? Başlı başına mesele budur.
Sual: Kıbrıs Rumları’nın iddiası Türkler’in vetolarını fazla kullanmaları yüzünden Anayasa’nın işlemez hale geldiğidir. Bunun hakkında ne düşünü-yorsunuz?
Cevap: Böyle bir zannın mesele ile kâfi ilgisi olmayanlar nezdinde hasıl olması mümkündür. Hâdisenin ilk gününden itibaren kesin çareye başvurduk. Devletlere, siyasî teşekküllere her yere açıkça müracaat ettim. Tarafsız tahkikat istedim. Ne hüküm verirlerse razıyım. Lâkin Anayasa işlemiyor diyenler bu teklifi kabul etmediler.
Tebliğde Kıbrıs’daki Birleşmiş Milletler Kuvvetinin gayretlerine yardım edileceği hakkında ifade ile ilgili olarak sorulan suale Başbakan İnönü şu cevabı vermiştir:
“Birleşmiş Milletler Kuvveti oraya iki maksatla gitmiştir.
Sulhü tesis etmek.
Arabulucu ile anlaşmayı temin etmek. Bu sağlanamadı. Sağlanmaya çalışılıyor. Bu hususta cemaatler arasında sükûnet ve emniyet için her şeyden önce adaletle muamele etmek lâzımdır. Adalet içinde cemaatlerin yardımcı olması lâzımdır. Birleşmiş Milletler Kuvveti her yere yetişemez. Her yerde adaleti tesis edemez. Türk Hükûmeti olarak bize vazife düşerse vazifemizi yapacağız. Biz Türk cemaatine vazife düştükçe o yolda nüfusumuzu kullanacağız.”
Sual: Türkiye Kıbrıs’a hangi şartlar altında müdahale eder?
Cevap: İhtiyacın neden dolayı ve ne istekle kendini göstereceğini bilmi-yoruz. Umumî kaide şudur: Her tedbir ihtiyaçla mütenasip olmalıdır.
Sual: Yunan Başbakanı George Papandreu ile görüşmeyi düşünür müsü-nüz?
Cevap: Yeni Yunan Başbakanı ile bir görüşme ihtimali, Yunan Hükûmetinin kurulduğu günden beri basın tarafından ortaya atılmıştır. Bu konuda hiç bir teşebbüste bulunmuş değilim. Mesele ile yakından ilgili iki memleket olarak, Türkiye ve Yunanistan arasında temaslarda bulunulması ve müzakereler yapılması [hususunda gözetilmelidir ki,] esasen iki ülke halen temas ve münasebetlerini devam ettirmektedirler.
Son sual olarak Başbakan İnönü’ye Ulus Gazetesinde çıkan bir makaleden bahsedilmiş, bir CHP’li profesörün Türkiye-NATO-Sovyet Rusya münasebetlerinden bahseden ve Türkiye Kıbrıs mevzuunda tatmin edilmeyecek olursa durumunda ciddî bir değişiklik yapmak lâzım geldiğini ifade ettiği söylenen yazı hakkında ne düşündüğü sorulunca İnönü şu cevabı vermiştir.
“Bu profesörün fırsat buldukça hiçbir makalesini kaçırmam. Orijinal yazılardır. Bu yazıda ciddî bir teessürün ifadesidir. Kaldı ki yazarlar bağımsızdır. Bu profesör ile uzun zamandır beraber çalışıyoruz. Fakat tek bir meselede dahi kendisinden bir yazı yazmasını istemedim. Telkinde bulunmadım. Zaten bunu yapsaydım da eminim ki kabul etmezdi. Ama bu yazıdan çıkarılması gereken mânâ bu profesörün umumî efkâra büyük teessürünü aksettirdiğidir.”
Londra’dan Paris’e Hareketinden Önce Türkiye Radyoları Aracılığıyla Yayınlanan Mesaj[502]
Sevgili vatandaşlarım,
İki gündür Londra’da çalışıyorum. Başta Büyük Britanya’nın Sayın Başbakanı Sir Alec Douglas Home olmak üzere kıymetli devlet adamları ile Kıbrıs meselesini etraflı bir surette görüştük.
İngiltere ile aramızda, Kıbrıs antlaşmaları ve Anayasası bakımından tam bir beraberlik vardır. Antlaşmaları mevcut, muteber ve yürürlükte sayıyoruz. Bu hususları ortak bildirimizde resmen ilân ettik. Antlaşmaların tek taraflı bozulmasını hukuka ve kanuna aykırı buluyoruz. Kabul etmiyoruz. Kıbrıs’taki ihtilâfa müzakere ve barış yolu ile bir çözüm yolu bulunmasını istiyoruz. Ve o zamana kadar Kıbrıs’ta emniyet hüküm sürmesini kolaylaştırmak kararındayız. Birleşmiş Milletler’e yardımımız bu bakımdan olacaktır.
Bu sözlerimle Londra’daki bütün konuşmalarımızın ruhunu ve usullerini hangi noktalar etrafında toplandığımızı size söylemiş oldum.
Bu esaslar üzerinde açık yürekle, dostlar arasındaki samimiyetle durduk. Bunları inceledik, tartıştık ve memnunlukla ayrıldık.
Londra’dan Kıbrıs konusunda hukuken daha sağlamlaşmış olarak Paris’e geçiyorum. Fransa’ya bugün hareket ediyoruz. Fransa’daki büyük dostlarımıza da dâvalarımızı açıklayacağım.
Memlekete dönüş için hareketten evvel size Fransa’dan da bilgi arzetmeğe çalışacağım. Size sevgilerimi, saygılarımı tekrarlar, esenlik dilerim sevgili vatandaşlarım.
Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle ile Görüşmeden Sonra Düzenlenen Basın Toplantısında Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[503]
(...)
Gazetecileri Fransızca olarak selâmlıyan İnönü, “Bugün General De Gaulle ile uzun ve kâfi müddet Kıbrıs ihtilâfı üzerinde konuştuk. General Kıbrıs ihtilâfının çeşitli veçhelerini gayet iyi bilmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı ile Ada’da sulhün en kısa zamanda tesisi için mutabık kaldık” dedikten sonra, “Kıbrıs meselesinde Generalden ilgi ve gerekirse bir hâl çaresine varmak üzere nüfuzunu kullanmasını rica ettim” sözleri ile basın konferansının ilgili kısmını bağlamıştır. Bundan sonra gazetecilerin suallerine cevap veren Başbakan bazen doğrudan doğruya Fransızca konuşmuş, bazen de tercüme ile sualleri cevaplandırmıştır. Gazetecilerin üzerinde durdukları ilk nokta, General De Gaulle’den aracılık istenip istenmediğidir. İnönü aracılığın bahis konusu olmadığını Generalin Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilâfla ilgilenmesi ve bir hâl tarzının bulunmasına yardım etmesinin mevzuu bahis olduğunu söylemiştir.
İnönü’nün “İlk iş Ada’da sulhü ve güvenliği temindir” demesi üzerine sulh ve güvenliğin çarelerinin ne olabileceği sorulmuş, buna karşı Başbakan şu cevabı vermiştir:
“Bunun için birçok çareler var. Birleşmiş Milletler Kuvvetleri var. Genel Sekreterin temsilcisi var. İlgili devletlerin gayretleri var, fakat bu unsurların müşahhas bir plân tatbik etmesine Ada’daki Rum Cemaatinin tahrikleri mâni olmaktadır.”
Sual: Birleşmiş Milletler veya diğer devletler yerine NATO’ya müracaat etmek, daha doğru olmaz mıydı?
Cevap: Biz her yerde her çareyi aradık. NATO’da da aradık, fakat müşahhas bir neticeye varmadık.
General De Gaulle’ün bir plân veya ileri sürebileceği bir tekliften bahsedip etmediği sualine İnönü, “General De Gaulle’ün henüz kati olarak tesbit edilmiş bir plân veya teklifi yoktur” demiştir.
Cenevre’de toplanması bahis konusu olan konferansa Türkiye’nin katılması bahsinde ise Başbakan İnönü, bu gibi temaslara ilk günden beri rıza gösterdiğimizi fakat, henüz resmen bir teklif yapılmadığını söylemiştir.
Sual: Bazı haberlere göre, 12 ada ile Kıbrıs’ı değiştirmek fikri üzerinde duruluyormuş, ne dersiniz?
Cevap: Böyle bir şey bahis konusu olmadı.
İsmet İnönü bu sual ile ilgili olarak Türkiye’nin Kıbrıs hakkında hâl tarzını yine Kıbrıs’ta, Ada’nın üstünde aradığını, Ada dışında bir hâl tarzı düşünmediğini söylemiş ve gazetecilerden birinin Trakya’da yapılmış olan ahali mübadelesini kabul etmiş olduğumuzu hatırlatması üzerine, istikrar ve ısrarla hâl tarzını ancak Kıbrıs’ta arıyacağımızı ve bunu da ancak müstakil Kıbrıs’ı meydana getiren antlaşmalar çerçevesinde kabul edebileceğimizi söylemiştir.
İnönü sorulan diğer suallere karşılık fikrini daha da derinleştirerek demiştir ki:
“Kıbrıs’taki iki cemaatin gelecekteki münasebetlerini çok güçleştirecek olan şartlar hasıl oldu. Bunun için Ada’da bir hâl tarzı ararken bir federatif esas düşündük. Bu suretle cemaatler kati ve idari manâda ayrılmış olurlar. Ben bunu dünya gazetelerine söyledim.”
General De Gaulle ile iki saat süren görüşmesinde yalnız Kıbrıs meselesini görüştüklerini söyleyen Başbakan İnönü, Yunanistan ile Türkiye arasında müzakere ihtimali ile ilgili bir suale karşılık demiştir ki:
“Yüksek kademede olmasa bile daha başka seviyelerde herhangi bir temasa muarız değiliz. Ama Başbakanlar arasında konuşma henüz derpiş edilmiş değildir.”
Sual: Kıbrıs’ta referandumun aleyhinde misiniz?
Cevap: Kıbrıs ihtilâfı milletlerarası bir ihtilâftır. Dahili bir referandumda milletlerarası bir mesele halledilemez.
Basın konferansının sonunda Başbakan İnönü Grivas’ın Kıbrıs’a gitmesi ile ilgili bir suale karşı bunun ne gibi tesirler yaratacağına dair şimdilik sabit ve kati bir fikri olmadığını, bunu hâdiselerin göstereceğini ifade etmiştir.
Roma Havalanında Yurtdışı Gezisine İlişkin Verilen Demeç[504]
Kıbrıs meselesinin barışçı yollardan çözülmesi için elimizden geleni yapacağız.
Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransa’ya yaptığım uzun gezi sırasında, bu üç devletin başkanlarıyla Kıbrıs anlaşmazlığını görüştüm. Bütün bu temaslar, belirli bir çözüme varmak amacıyla değil, fakat Kıbrıs anlaşmazlığı konusunda görüş teatisinde bulunmak için yapıldı.
Yeşilköy Havaalanında Yurtdışı Gezisi ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Verilen Yazılı Demeç ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[505]
“Uzun bir seyahatten dönüyorum. Büyük müttefiklerimizle açık ve samimî temas yaptım. Neticeden memnun olduğumu bilmenizi isterim. Temaslarımızın esasını Kıbrıs meselesi teşkil etmiştir. Son zamanlarda Zürich ve Londra antlaşmalarının inkârı ile, imza edilmiş muahedelerden bahsolunmaz bir devir hasıl olmuştu. Bu devri antlaşmalar çerçevesi içine sokarak yurda dönmüş bulunuyorum. Kıbrıs’ta kanun dışı zorbalıkla bir maksat elde edilmiyeceğini her yerde anlattım. Müttefiklerimizle beraber buna göre tedbirler üzerinde mutabık kaldık. Amerika ve İngiltere ile ortak bildirilerimizin muahedelere istinat etmesi bu maksatladır.
Türkiye’den 21 Haziran’da hareket etmiştim. O günleri biliyorsunuz. Müttefikimiz Amerika ile aramızda Kıbrıs’taki mezalimi durdurmak için mevcut antlaşmalar çerçevesinde, müdahale etmek mecburiyeti yüzünden tartışma çıkmıştı. Meseleyi Büyük Millet Meclisi’nde de etrafı ile görüştük. Amerika’ya gitmem, Birleşik Amerika Sayın Başkanının daveti üzerine bahis konusu olmuştur. Meclis’ten güven oyu olarak Sayın Başkanın uçağı ile Amerika’ya gittim. O günlerde de söyledim: Ben Kıbrıs meselesi için kağıt üzerine konmuş bir teklifin veya projenin üzerinde çalışmak maksadıyla gitmedim. Daha ziyade, tartışmalardan sonra iki memleket arasındaki yakınlık ve güvenin incelenmesi için gittim. Amerika’da bu zemin üzerinde, Başkan Johnson ile ve Amerika siyasetini idare eden birinci derecede sorumlularla iki gün geniş surette temasta bulundum.
Çalışmalarımız birçok yanlış anlaşmayı ortadan kaldırdı. O günler size haber vermiştim. Ortak bildiride de açıkça ilân ettik: Amerika ile aramızda tam bir anlaşma ve işbirliği hâsıl olmuş ve yakınlık ve güven kuvvetlenmiştir. Tebliğde bildirdiğimiz gibi, Amerika ile kesin şekilde mutabık kaldık ki, Zürich ve Londra antlaşmalarının mevcut, muteber ve yürürlükte olması bir esastır. Her müzakere ve her hâl çaresi ancak bu noktadan hareketle aranılabilir görüşülebilir.
Bu maksat, hiçbir tereddüde mahal kalmayacak surette hâsıl olmuştur. Bundan başka, Kıbrıs faciasının bir an evvel durdurulup emniyet teessüs etmesi ve kesin bir hâl şekli bulunması için Amerika tarafından çalışmaya başlanılması kararlaştırılmıştır. Amerika’dan bu çalışmalar ve böyle bir netice sonunda ayrıldım ve Londra’ya geldim.
Londra’da, İngiltere ile müştereken yayınladığımız bildiride de gördünüz ki anlaşmaların yürürlüğünde ve teminatçı devlet görevlerinin anlaşılmasında, tam bir mutabakat vardır. Dostane konuştuk. İngiltere ile aramızda güven ve beraberlik vardır. Kıbrıs’ta emniyetin bir an önce teessüs etmesi lüzumunda görüşler birdir. Amerika’da, İngiltere’de ve sonra Fransa’da Kıbrıs ihtilâfının bir harb konusu olmaması için, ciddî bir arzu ve gayret gösterilmekte, telkin edilmektedir. İngiltere’den bu tarzda ayrılarak Paris’e geldim.
Fransa’nın sayın Cumhurbaşkanı ile bir gün, etraflı görüştüm. Kıbrıs meselesini kendi gördüğümüz gibi anlattım. Sayın General De Gaulle, dostane dinledi. Barış yoluyla bir hâl çaresi bulunması için samimî arzularını ifade etti.
Paris’te de kararlaşmış veya tasarlanmış bir proje üzerinde görüşmedim. Nihai hâl çaresinin ne olabileceği üzerindeki bütün görüşmeler temenni sahasındadır. Bir nokta kesin şekilde kararlaştırılarak ilân olunmuştur: Antlaşmalar yürürlüktedir ve hâl çaresi oradan hareket edilerek aranılacaktır.
Bu suretle memlekete dönüyorum. Müttefiklerimiz, dâvamız üzerinde aydınlatılmıştır. Bizim için esas olan antlaşmaları, bizimle beraber takip etmiş olanlarla, sağlam bir hareket noktası bulunmuştur. Kıbrıs’ta bir an önce emniyetin tesisi için hem ayrı, hem Birleşmiş Milletler ile sıkı bir şekilde çalışmak kararlaştırılmıştır. Bütün bunlardan ve bundan sonraki hareket hakkında beraberlik temin edilmiştir. Bundan sonra olayların yakın bir ilgi ile takip edilmesi işleyecektir. Ada’da zorbalıkla, hiç kimsenin, hiçbir yere varmasına imkân olmadığı, buna kesinlikle müsaade edilmiyeceği açıkça ilân edilmiştir. Vaziyet budur. Vatandaşlarıma her şeyi açık bir surette söylüyorum. Bu neticeden memnunum. Soracağınız bir şey varsa emrinizdeyim. Bir noktayı açıkça bildirmek isterim. Bu temaslarımızdan sonra müttefiklerimiz bize kesin olarak bir hususu bildirmişlerdir.
Kıbrıs konusunda bizimle istişare etmeden bir karar almayı tasavvur etmemektedirler Bizim kabul etmiyeceğimiz bir karar ise bahis konusu olmayacaktır. Şimdi suallerinizi bekliyorum.”
Başbakan İsmet İnönü daha sonra basın temsilcilerinin sordukları soruları cevaplandırmıştır.
(...)
Şeref salonuna girer girmez etrafını alan gazetecileri görünce İnönü güldü, yanına büyük torununu alarak oturdu. Öksürdü. Dr. Kemal Satır:
“Paşam insafsızdırlar. Nefes bile aldırmıyorlar” dedi.
İnönü uzun bir seyahatten dönüyorum diye başlayan beyanatını okumağa başladı. Gazetecilerin,
“Paşam lütfen biraz yavaş” ricalarına karşı da,
“Ooo, iki saat sürer, ajanstan alırsınız” diye mukabele etti.
Gazetecilerin, beyanatın okunuşunu takiben sordukları suallere de teker teker cevaplar verdi.
Sorulan bir suale:
“Milletlerarası bir mesele haline gelen Kıbrıs ihtilâfında, Ada’da yapılacak bir referandum neticeye ulaştırmaz” şeklinde cevap verdi.
Tek taraflı Enosis’in kabulü halinde Yunanistan’ın geniş tavizler vereceği söylentisini şöyle cevaplandırdı:
“Kıbrıs meselesini Kıbrıs’ın içinde ve antlaşmalar dahilinde bir halle bağlayacağız. Bunun dışında kimin ne teklifi varsa kağıt üzerine koysun. Kağıt üzerine konulmamış afaki mütalâaların hukuki bir değeri olamaz ve üzerinde düşünülmeğe değmez.”
Üç müttefik memlekete yapılan ziyaretlerle varılan mutabakatın pratik neticeleri ne olabilir sualini İnönü şöyle cevaplandırmıştır:
“Elbette bu mutabakatın amelî neticeleri olacaktır.”
“Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs ihtilâfıyla ilgili olarak hazırladığı rapor, Genel Sekreterle görüşmenizde bahis konusu oldu mu?” sualini de İnönü gülerek şöyle cevaplandırmıştır:
“Bizim görüşmemizden evvel verilmiş bir rapor üzerinde yeniden tartışmak ne gibi bir fayda temin edebilirdi ki, bahis konusu bile etmedim. Fakat raporla ilgili mevzularda görüşmede bulunduk.”
Esenboğa Havaalanında Yurtdışı Gezisine İlişkin Verilen Demeç[506]
Sevgili vatandaşlarım,
Şu anda Ankara’ya dönmüş bulunuyorum. Memlekete ayak basar basmaz, İstanbul’da, Anadolu Ajansı’na bütün seyahatim hakkında geniş tafsilâtı ihtiva eden bir demeç verdim. Ayrıca, şimdi şunları kısaca belirteyim: Seyahatimden memnun dönüyorum. Buradan giderken söylediğim gibi, evvelden tasarlanmış, kağıt üzerine konmuş bir projenin veya teklifin üzerinde çalışmak maksadiyle gitmedim.
Müttefiklerimizle aramızda çıkan tartışmalar, tam bir anlayış havası içinde halledilmiştir. Vazifemi tamamiyle yaparak yurda dönmüş bulunuyorum. Buradan doğruca Cumhurbaşkanı ile görüşmek için Çankaya’ya gidiyorum.
Hepinizi hürmet ve sevgilerimle selâmlarım.
Pakistan Cumhurbaşkanı Mareşal Eyüp Han Onuruna Verilen Yemekte Yapılan Konuşma[507]
(...)
İlk sözü Başbakan İsmet İnönü almış ve özetle şunları söylemiştir:
“İki gündür dost bir Devlet Başkanı ile bütün meseleleri görüştük ve tam bir mutabakata vardık. Müttefik ve kardeş bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Mareşal Muhammed Eyüp Han ile iftihar ediyoruz.”
Başbakan daha sonra, kadehini dost ve kardeş Pakistan Cumhurbaşkanı Mareşal Eyüp Han’ın şerefine kaldırmıştır.
AP İzmir İl Kongresinde Hakkında Söylenenlere İlişkin Sözleri[508]
Başbakan İnönü, Başbakanlığa gelmek üzere evinden ayrılırken gazetecilerle konuşmuş ve “İzmir AP Kongresinde konuşan bazı hatipler, İsmet Paşa Kıbrıs’ı Lozan’da kaybetmişti demişler” diyen basın mensuplarına şu karşılığı vermiştir:
“Söylesinler; bundan ne çıkar?”
Ereğli Demir Çelik’e Ait Küçük Uçakla Çıkılan Karadeniz Gezisinde Pilotlar ile Yapılan İngilizce Yazışma[509]
(...)
Küçük uçağın pilotları iki genç Amerikalıdır. Uçağı, giderken bunlardan biri, dönerken öteki kullanmıştır. İnönü, yolculuk esnasında, bunlarla eğlenceli bir “yazılı konuşma” yapmıştır. İnönü’nün küçük not defteri üzerinde yapılan bu konuşma şudur:
İnönü yazıyor: How high are we? – Ne kadar yükseklikteyiz?
Muavin pilot yazıyor: 6.000 FT – 2.000 m.
İnönü yazıyor: You will return again this evening? – Bu akşam tekrar geri dönecek misiniz?
Muavin pilot yazıyor: Evet
İnönü yazıyor: One can land in dark? – Karanlıkta iniş yapılabiliyor mu?
Muavin pilot yazıyor: Evet.
İnönü yazıyor: Is there in Ereğli dark organization? – Ereğli’de karanlıkta iniş tertibatı var mıdır?
Muavin pilot yazıyor: Evet.
İnönü yazıyor: I did’nt see – Görmedim.
Muavin pilot yazıyor: Very small. Only for emergency, sickness–accident – Çok küçüktür. Sadece mecburi hallerde, hastalık–kaza.
(Bu sırada uçak sallanmaya başlamıştır)
İnönü yazıyor: Tell the Commander, that is not the dancing time – Kumandana söyleyin, dansetmek zamanı değil.
(Muavin, notu kaptana göstermiştir.)
Kaptan yazıyor: İt’s twist – Twist bu.
CENTO Toplantısı Dolayısıyla İstanbul’daki Karşılama Sırasında Söyledikleri[510]
(…) “Çoktan beri İstanbul’a gelmemiştim. Çalışmak üzere geliyorum. Memleketimiz için çok faydalı çalışmalar yapacağız. İstanbul halkına hürmetlerimi söyleyiniz.”
(...) İsmet İnönü, burada bulunan gazetecilere hitaben “Sağolun, varolun, İstanbul halkına sevgilerimi, hürmetlerimi söyleyin” demiştir.
Bu arada gazeteciler tarafından “Denize girecek misiniz” sorusuna karşılık Başbakan İnönü, “Gireceğim, ilk günün tecrübesi mühimdir. Bunu atlatırsak ondan sonra kolay” cevabını vermiştir.
CENTO Toplantısı Dolayısıyla Pakistan Radyosuna Verilen Demeç[511]
Pakistan Cumhurbaşkanı Mareşal Eyüp Han, maiyetinde yüksek bir Pakistan heyeti, İstanbul Konferansına şeref vermişlerdir. Pakistan heyetinin memleketimizde yarattığı büyük sevinç ve itimadı Pakistan halkına bildirmekle şeref duyuyorum.
Milletimiz her tarafta Pakistan’ı büyük sevinçle ve saygı ile karşıladı. Fikirlerinden istifade etti ve dost memleketin beraber çalışmasını, anlayış birliğini, kader birliğini büyük bir güvenle, iftiharla karşıladı.
Konferans salonundan, Dolmabahçe Sarayından, Pakistan halkına Türkiye’nin samimî dileklerini, saygılarını ve ebedi sevgilerini, takdim etmekle bahtiyarım.
BM Genel Sekreteri U-Thant’ın Kıbrıs Sorunu ile İlgili Çağrısına Verilen Yanıt[512]
Ekselâns,
Türk Hükûmeti, telgrafla alınan çağrınızda, Kıbrıs’a askerî personel ve malzeme yığılması hakkında izhar eylediğiniz endişeyi tamamen paylaşmaktadır. Kıbrıs anlaşmazlığının müzakere ve hukuk yolu ile halledilmesine taraftar olan ve bu maksatla Birleşmiş Milletler ile daima en samimî şekilde işbirliğinde bulunan Türkiye, hatırlıyacağınız üzere, Kıbrıs’ta aylardır devam eden silâh yığılmasının doğurduğu tehlikelere başlangıçtan beri ve defaatle Birleşmiş Milletler’in dikkatini çekmiştir. Ekselânsınıza Türkiye’nin Kıbrıs’a, hiçbir zaman, İttifak Andlaşmasında derpiş edilenden başka, askerî personel ve silâh göndermemiş olduğunu temin isterim. Türkiye, Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli kararına tamamile uyarak, Kıbrıs’ta gerginliği arttırabilecek her türlü hareketten de tevakki eylemiştir.
Bununla beraber, ne Türkiye’nin bahis konusu Güvenlik Konseyi kararına uymasının, ne de Birleşmiş Milletler Barış Kuvvetinin gayretlerinin, bugüne kadar Kıbrıs’ta arzu edildiği gibi gerginliğin azalmasını sağlayamadığı maalesef bir gerçektir.
4 Mart 1964 tarihli Güvenlik Konseyi kararının, ilgili tarafları “durumu kötüleştirebilecek her türlü hareketten veya hareket tehdidinden sakınma”ya davet etmiş olmasına rağmen, Kıbrıs’lı Rum liderler ve Yunan Hükûmeti devamlı surette gerginliği arttıracak hareketlere tevessül etmişler ve el’an da etmektedirler.
Yukarıda mezkûr Güvenlik Konseyi kararının lâfız ve ruhunu kaale almaksızın Kıbrıs’lı Rum liderler tarafından girişilen hareketleri gösteren sadece birkaç misâli zikretmek isterim.
İttifak Andlaşmasının tek taraflı olarak feshi ve Kıbrıs anayasası ile milletlerarası anlaşmaların devamlı surette ihlâli: Türkler’in rehine olarak kaçırılması ve B.M. makamları tarafından da teyid olunduğu üzere katledilmesi, Türk köylerinin muhasara edilmesi, Türkler’in keyfi olarak tevkifi, Türk mallarının tahrip ve yağma olunması, Türkler’in yiyecek, su ve elektrik gibi hayatî ihtiyaçlarından kasden mahrum edilmeleri, Türk Kızılayı’nın Kıbrıs’lı Türk mültecilere yiyecek ve giyecek yardımı yapmasına mâni olmak üzere güçlükler çıkarılması, Türkler’e karşı iktisadî abluka tatbiki, Kıbrıs’taki Türk Alayının ikmâlinin kesilmesi, gayri kanunî olarak 5 bin kişilik sözde bir özel polis kuvvetinin ve millî muhafız birliklerinin teşkili, Kıbrıs’a ağır silâhlar da dahil olmak üzere, gemiler dolusu cephane, harb malzemesi ve silâhın ithâl edilmesi.
Diğer taraftan, Kıbrıs’lı Rum liderleri desteklediğini alenen beyan etmiş olan Yunan Hükûmeti, 4 Mart tarihli Güvenlik Konseyi kararını ihlâl ederek, Yunanistan’dan Kıbrıs’a binlerce askerî personel ve büyük miktarlarda silâh göndermiş bulunmaktadır.
Kıbrıs’lı Rumlar’ın vahşet hareketlerini, gayri insanî davranışlarını ve milletlerarası anlaşmaların Kıbrıs’lı Rum liderler tarafından en açık ihlâllerini sükûtla geçiştiren Yunan Hükûmeti, kendisinin de taraf bulunduğu milletlerarası anlaşmaların Türkiye’ye tanıdığı hakları ve yüklediği vecibeleri, bunların hakikî mahiyetlerinden tamamen başka bir şekilde göstermeğe çalışmaktadır.
Kıbrıs mes’elesinin artık bütün dünya tarafından bilinen hakikî ve vahim neticelerini gizlemeğe teşebbüs ve manâsızlığı Birleşmiş Milletler yasasının ana ilkelerinden “ahde vefa” ilkesi ile teyid edilmiş olan bir propaganda kampanyasında ısrar eden Yunan Hükûmeti, Kıbrıs Andlaşmalarını olduğu kadar Güvenlik Konseyi kararını da açıkça ihlâl ile, Kıbrıs’a askerî personel ve her türlü silâh göndermek suretiyle Kıbrıs Cumhuriyetinin istiklâl ve hükümranlık temellerini çiğnemekte olduğunu unutmaktadır.
Kıbrıs’a Yunan askerinin gönderildiği, Birleşmiş Milletler otoriteleri dahil olmak üzere, milletlerarası kaynaklar tarafından teyid edilmekle kalmamış, Yunan Hükûmetinin Millî Savunma Bakanı tarafından da alenen kabul edilmiştir.
Bütün bu vakıalar teferruatı ile zamanında ekselânslarının bilgisine sunulmuştur.
Türk Hükûmeti, Ada’da güvenliğin ve hukuk nizamının yeniden kurulması ve Kıbrıs mes’elesine anlaşma yoluyla bir hâl sureti bulunması için Birleşmiş Milletler’le ve onun arabulucusu ile en yakın işbirliğinde bulunmaya bidayetten beri kesin kararlıdır. Şimdiye kadar müteaddit defalar bu tutumunun delillerini vermiş olan Türkiye, arabulucusunun son defa vâki daveti üzerine Cenevre’ye derhal bir temsilci göndermiştir.
Türkiye’nin bundan böyle de, bahis konusu Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak, bütün samimiyeti ile ve elindeki bütün imkânlarla Birleşmiş Milletler’in gayretlerine yardımcı olacağını ekselânslarına teyid etmek isterim. Bununla beraber, Kıbrıs’da mevcut vahim gerginliğin ancak ilgili bütün tarafların hüsnüniyeti ve işbirliği zihniyetini göstermeleri suretiyle bertaraf edilebileceği âşikardır. Bu itibarla, ekselânslarının gayretlerinin, ilgili bütün taraflar arasında iyi niyetli, hakikî ve tam bir işbirliği tesisinde başarı sağlaması ve bu suretle, müsbet neticelere yol açabilecek ve aylardan beri tarife sığmaz ızdıraplara katlanan Kıbrıs Türk Cemaati ile bütün Türk milletinin derin üzüntülerini hafifletebilecek, ümit verici bir ortamı yaratması en samimî dileğimdir.
Türkiye-İran-Pakistan Radyolarına Verilen Demeç ve Konukları Uğurladıktan Sonra Yeşilköy Havalaanında Söyledikleri[513]
“Üç gündür İran Sehinşahı Âlâ Hazret Pehlevi, Pakistan Cumhurbaşkanı Ekselâns Mareşal Eyüp Han, bizim Sayın Cumhurbaşkanımız Cemal Gürsel ile beraber çalıştılar. Meydana getirdikleri eser, milletlerimiz için çok faydalı ve çok verimli olmuştur. Milletlerimiz arasında bundan sonraki münasebetler yakın, işbirliği kuvvetli olacaktır. Bu başarıdan dolayı her üç milleti yürekten tebrik ederim.”
Hava alanından ayrılmadan önce Başbakan İsmet İnönü yapılan üçlü görüşmeler hakkında gazetecilere şunları söylemiştir:
“Çok memnun olduk. Bahtiyarım. Devlet Başkanları milletleri için çok başarılı görüşmeler yapıp gittiler.”
Lozan Barış Antlaşması, Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü Dolayısıyla Ulus Gazetesi’ne Verilen Demeç[514]
Lozan Muahedesi imza edileli bugün 41 sene tamamlanmıştır. Lozan Muahedesi 9 ay müzakere edilmiştir. Belki bu çeşit muahedelerin en uzun müzakere edilenlerinden biridir.
Araya karamsarlık ve ümitsizlik verecek kesin bir aralık girdikten sonra iki tertipte müzakere devam etti. Bu muahedenin özelliklerini kısaca şu şekilde özetleyebilirim.
Lozan Muahedesi uzun kapitülasyon mücadelelerinden ve 12 seneden fazla süren iç ve dış hazırlıklardan sonra elde edildiği için, ana prensiplerde çok sıhhatli olmuştur. Muahede imzalandığı zaman iç politikamızda tam ölçüsü ile değerlendirilmemiştir. Birçok isteklerimiz sağlanamadığı için tenkid edilmiştir.
Ancak muahedeyi biz tasdik ettikten 1 sene sonra diğer imza sahipleri tasdik etmeğe başladıkları için kıymeti üzerinde bir uyarma hasıl olmuştur. Hattâ Birleşik Amerika ile Lozan’da yaptığımız muahede hiçbir zaman tasdik olmamıştır.
Lozan Muahedesi ilk devrinde istihsali lâzım ve mümkün olan unsurları elde etmiştir. Tam istiklâl mefhumu, kapitülasyonlar gibi bir kısım meselelerin prensipleri hallolmuş veyahut prensip halinden çıkarılmış, tam neticeler muhtelif vâdeler sonunda temin edilebilmiştir. Borçlar meselesi, Boğazların silâhsızlanması adli müşavirler gibi vâdeli meseleler.
Bu itibarla, durulması lâzım olan yerde durabilmek, geleceğe bırakılması icap edenleri ayırabilmek bir dirayet idi ki, milletimiz bu kabiliyeti göstermekle sulhu sağlayabilmiştir.
Asıl dirayet
Asıl güçlük ve dirayet, Lozan’dan sonra eksiklerin tamamlanması ve vâdelerin sona erdirilmesi için gösterilen dikkat ve muvaffakiyet olmuştur. Borçlar uzun zamanda hallolundu. Boğazların silâhsızlanması münasip fırsatlarla temin edildi. Çoğu 5 sene olan vâdeli kayıtlar zamanında kaldırılabildi.
Lozan’da imza koymuş olan devletler, geleceğe bırakılan meselelerin zaman içinde hallolunması şöyle dursun, hepsinin tekrar geri gelip yerleşeceğini tahmin ettikleri farzolunabilir.
Şu halde Lozan Muahedesi bir askerî zaferin tam karşılığını almağa çalışmak, durulacak yeri isabetle tayin etmek ve geleceğe bırakılan boşlukları tamamlamak için senelerce süren bir Lozan çalışması ve dikkati sarfedilmek usulüyle bir bütün eser haline gelebilmiştir.
Hürriyet rejimi
Lozan, aynı zamanda Meşrutiyet ilânı gününe ve sansürün kalkmasına rastlamaktadır.
Sansürün kalkması, yani Basın Hürriyeti üzerinde, tecrübeme dayanan bir iki mülâhazayı arzedeceğim.
Hürriyet rejimi ve demokratik rejim, kendinden evvelki rejimlere nispetle vatandaşın ve cemiyetin hürriyet haklarına ve bunların teminatına bağlıdır. Anayasaların hepsi, hürriyet haklarını saymak ve tarif etmekle başlarlar. Hürriyet rejimi, aslında, yalnız kapalı rejimden kurtuluş ile açılmış oluyor. Asıl, milletin yeni hayat tarzını, yeni hürriyet rejimini kendi tabiî hayatı şeklinde şekline koymasıyla tamamlanıyor. Bu çalışma, yeni hayata her [okunamadı-ihtiyacı?] alıştırma meselesidir.
Benim tecrübeme göre
Benim tecrübeme göre Hürriyet nizamının verdiği cemiyet hayatıyla ahenkleştirilmesi en zor olan hürriyet unsuru, Basın Hürriyetidir.
Basın hürriyetinden mahrum olarak yaşamış cemiyetlerin sonra kendilerini, Basın Hürriyetinin yapıcı ve koruyucu yürüyüşü içinde sarsılmadan yaşatabilmelerinde en nazik ve en güç olan kısım Basın Hürriyetidir. Basın hürriyetinin tatbikatta cemiyet nizamı aleyhine kullanılmasına en çok [okunamadı-kol..] veren tabiatı, cemiyet içinden mütemadi çekişmelere sebep olmaktadır.
Basın hürriyeti çabası
Biz Meşrutiyetten beri hesap edersek 50 seneden fazla Cumhuriyetin başından beri 40 seneden fazla ve demokrasinin başından beri 20 seneye yakın Basın Hürriyetinin çabası içindeyiz.
Bu devirlerin hepsinde basın tahrikleri yüzünden hâdise çıkmış, basın tahrikleri bahanesiyle türlü tedbirler düşünülmüş ve konulmuştur, bütün bu ileri geri dalgalar arasından her hürriyet gibi, belki hepsinden fazla Basın Hürriyeti kendi kıymetini anlatmış ve yerleşmiştir.
Bir defa, halkın mizacı idman gördükçe daha dayanıklı oluyor.
İkincisi, belki daha önemlisi, basın içinde, basın hürriyet müessesesini korumak fikrinin fedakârları ve mücadelecileri yetişiyor.
Bu sebeple Basın Hürriyeti konusunda 60 seneden beri ilerleme kaydettiğimizi kabul etmek lâzımdır. Ama cemiyet için ve kanun yoluyla basın hürriyetine sahip çıkmak ihtiyaçları, önümüzdeki zamanlarda da cemiyetimizi işgal edecek konular olacaklardır.
Başarının temini
Başarının temini en çok iktidarda bulunan idarelerin sağ duyusuna, sabrına ve sükununa ihtiyaç gösterir. Basın Hürriyeti, sorumluluk hissiyle ve memleketin haysiyetine ve menfaatine sahip olmak ehliyetiyle işlediği gün ve cemiyetin o günkü hâli bir millet için gerçekten erişilmesi arzu edilen büyük ideal günüdür.
Türkiye bu ideal gününe doğru sebatlı adımlarla ilerlemektedir.
Buna emin olabilirsiniz.
Yunanistan Başbakanı Georgios Papandreu’nun Kıbrıs Sorunu ile İlgili Sözlü Mesajına Verilen Yanıt[515]
Halen Kıbrıs’ta, Türk ve Yunan milletlerinin kaderleriyle tamamen mesuliyetsiz bir suretde oynayan ve milletlerimiz arasında uzun zahmetlerden sonra kurulmuş olan barış ve işbirliğinin temellerini sistemli bir şekilde tahrip eden bir idare vardır.
Samimiyetle size ifade etmek istiyorum ki, Kıbrıs’taki bu idareyi açık surette desteklediğiniz kanaati, onu, tuttuğu hukuk dışı sakim yolda cesaretlendirmiş ve memleketlerimiz münasebetleri için çok zararlı olmuştur.
Memleketlerimiz arasında iyi münasebetler idame etmenin, karşılıklı millî menfaatlerimizin ve ideallerimizin icabı olduğu kanaatini muhafaza etmekteyiz. Bu uğurda Türk Hükûmeti kendine düşen gayretleri şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de gösterecektir. Ancak, bugün Kıbrıs’ta çok vahim bir durum mevcuttur. Bu durumun süratle izalesi mutlak bir zarurettir. Bu maksatla aşağıdaki tedbirlerin âcilen alınmasına mutlak ihtiyaç vardır.
a) Kıbrıs’ta barış derhal ve tam olarak tesis edilmelidir.
b) Kıbrıs’lı Rum sorumlular, emrivâkilerle hiçbir netice elde edilemiyeceğine inandırmalıdırlar.
c) Kıbrıs’ta bugünkü vahim şartların daha uzun müddet sürüp gitmesinin taşıdığı tehlikeler âşikârdır. Bu itibarla, meseleye süratle siyasî bir çözüm yolu bulunması zarureti vardır. Bunun için Cenevre müzakerelerinin süratlendirilmesi ve orada bir an evvel bir anlaşmaya varılması önemi haizdir. Eğer şimdiye kadar Türk Hükûmetinin bu sahada göstermekten fariğ olmadığı büyük gayretlere ve uzlaşma zihniyetine Yunan Hükûmeti de iltihak edecek olursa bir ayda bir anlaşmaya varılması ve bu suretle Kıbrıs işinin halledilmesi mümkündür. Bizim gayretlerimize muvazi olarak sizin de, milletlerimizin yararına olarak bu istikametde âcil gayretler göstereceğinizi ümit ve temenni ediyorum.
BM Güvenlik Konseyi Başkanı Sivert A. Nielsen’in Türk Hava Kuvvetlerinin Kıbrıs’ta Giriştiği Harekatın Durdurulması İstemli Mesajına Verilen Yanıt[516]
Ekselâns Sivert A. Nielsen
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Başkanı
New York
Güvenlik Konseyi ve Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Kuvvetleri tarafından Rum saldırılarının önlenmesine ve masum Türkler’in hayatının korunmasına müteallik tedbirlerin alınmasına değin, münhasıran bu saldırıları önlemek üzere, Kıbrıs’ta, Hükûmetim tarafından girişilen mahdut ölçüdeki polis harekâtının durdurulmasını talep eden mektubunuzu aldım.
Son günler zarfında Kıbrıs’lı Rumlar’ın geniş ölçüdeki taarruzlarının, kadın, ihtiyar, çocuk dahil bütün Türkler’in mevcudiyetlerini tehlikeye sokmuş bulunduğu Mansura-Kokkina bölgesindeki Türk Hava Kuvvetleri harekâtının, müracaatınız üzerine durdurulmasına Hükûmetimce karar verilmiş olduğunu bildirmekle kesbi şeref eylerim.
Ancak, Türk Hükûmetince alınan bu kararın, Rumlar’ın, saldırılarını derhal durdurması ve ateşin derhal kesilmesi yolundaki talebinize uymaları ile bir manâ ifade eyleyeceğini takdir buyuracağınızdan eminim. Ateşin bu sabah saat 06.00’da maalesef tekrar başlamış olduğu yolunda haberler almış bulunuyoruz ve bunların sıhhat derecesini tahkik etmekteyiz. Ateş devam eylediği takdirde, bizim için Kokkina (Erenköy)’da bir avuç toprağa sıkışmış ve günlerdir binlerce silâhlı Rum’un amansızca saldırılarına maruz masum Türkler’in canını korumağa devam etmekten başka çare kalmayacaktır.
Diğer taraftan, Yunan uçaklarının dün saat 18.30’da Kokkina köyünü bombaladıklarını ve üç Türk’ün ölümüne sebep olduklarını derin bir endişe ile belirtmek isterim.
Kıbrıs’taki Türk Cemaatinin 21 Aralık 1963’ten beri duçar olduğu elim şartlara muttali olmuş bulunduğunuzdan eminim. Kaldı ki, müteaddit Birleşmiş Milletler raporlarında da teyid edilmiş bulunduğu veçhile, Kıbrıs Rumları’nın son saldırılarının uzun bir hazırlığın ve Yunanistan’dan Ada’ya gönderilen Yunan kuvvetlerince desteklenen çok sayıda asker ve mühimmat yığınağının neticesi olduğu da malûmunuzdur.
Daha ilk günlerinde, Türkiye ümitlerini Birleşmiş Milletler Barış Gücü kuvvetlerine bağlamış ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtından, bu kuvvetlerin görevini müessir bir şekilde ifa edebilmesi için, bunların gerekli yetkilerle teçhizini talep eylemişti. Malûmunuz bulunduğu veçhile, Türkiye Hükûmetinin zamanında yaptığı bu talepler nazarı itibara alınmamıştır. Ayrıca, Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin hareket ve faaliyet serbestisi Kıbrıs Rum makamları tarafından gittikçe kısıtlanmış, neticede bu kuvvetler, Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli kararı ile kendisine verilmiş olan vazifeleri göremez olmuş ve Kıbrıs Rumları’nın geniş çaptaki son hücumları sırasında da şahit olunduğu gibi Mansura-Kokkina bölgesinde bu taarruzları önlemelerine manî olunmuştur. Bu feci durum muvacehesinde, Türkiye Hükûmeti söz konusu taarruzları durdurmağa matuf gerekli tedbirlerin derhal alınması için Güvenlik Konseyi’ne başvurmuş ve bu tedbirlerin ittihazındaki gecikme üzerine de Konseyi, bizzat kendisi harekete geçinceye kadar, münhasıran askerî hedeflere ve ikmal yollarına müteveccih olmak üzere, sınırlı bir zabıta hareketine girişmek kararından haberdar etmiştir.
Bu itibarla, Sayın Başkan, bölgedeki hâdiseleri dikkatle izlemek mecburiyetindeyiz. Ateşkes tam manâsiyle uygulanmadıkça, Birleşmiş Milletler Barış Gücü bölgede çarpışmaların başladığı 5 Ağustos 1964 gününden evvelki şartları ihya edemedikçe ve Ada’ya silâh ve askerî personel sokulmasını önleyecek sıkı bir kontrol tesisi suretiyle Ada’yı huzura kavuşturamadıkça yeni bir alevlenme tehlikesi her an mevcuttur. Diğer taraftan, 21 Aralık 1963’ten beri edindiğimiz tecrübelerden ve uğradığımız hayal kırıklıklarından öğrenmiş bulunuyoruz ki, Kıbrıs Rum makamları taahhüt ve vaatlerine riayet hususunda en ufak bir arzu sahibi olmadıkları gibi, bilhassa kendilerine mes’uliyetlerini hatırlatacak müeyyidelerin yokluğu halinde, şartlar müsait olur olmaz, verdikleri sözden geri dönmekte tereddüt göstermiyecek tiynettedirler.
Bu durum muvacehesinde, Birleşmiş Milletler Barış Gücünün müessir bir şekilde ve tam bir serbesti içinde “Ateşkes”i kontrol etmesine ve Ada’daki sükûnun tamamiyle teessüsüne değin Türk Hükûmeti teyakkuzu elden bırakmıyacaktır.
Bay Başkan, Türk Hükûmetinin, Güvenlik Konseyi ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin ve Kıbrıs’taki Barış Gücü Kuvvetinin Ada’da sulhü tesis için âcil ve müessir tedbirler alacağını samimiyetle ümit etmekte olduğunu bir kere daha belirtmek isterim.
İsmet İNÖNÜ
NATO Genel Sekreterinin Kıbrıs Sorunu ile İlgili Mesajına Verilen Yanıt[517]
8 Ağustos tarihli ve büyük bir alâka ile okuduğum mesajınız için teşekkür ederim.
Hemen belirtmek isterim ki, NATO’nun müşterek ve ciddî menfaatleri hususundaki alâkanıza tamamiyle iştirak ederim. NATO ittifakının Türk harici siyasetinin temelini teşkil ettiği ve Hükûmetimin ittifak içindeki dayanışmayı kuvvetlendirmek için elinden geleni yapacağı hususunda müsterih olabilirsiniz. “Watchin Brief”* içindeki teşebbüslerinizi memnuniyetle karşıladığımızı da belirtmek isterim.
Daimî delegemiz vasıtasiyle, Hükûmetimin yayınladığı ve son zamanlarda bir çok Türk’ün hayatını tehdit eden geniş çaptaki Rum tecavüzlerine karşı, Güvenlik Konseyi gerekli tedbirleri alıncaya kadar, Türk Hava Kuvvetlerinin giriştiği sınırlı zabıta faaliyetiyle ilgili bildiri metnini almış olduğunuza eminim. Garanti Andlaşması çerçevesinde ve sadece meşru bir müdafaa tedbiri olarak arzumuz hilâfına giriştiğimiz bu harekete, Birleşmiş Milletler sulh kuvvetinin Kıbrıs Rum hücumlarını durdurmak hususunda çaresiz kalması üzerine mecburen müracaat ettik. Aynen sizin gibi Sayın Genel Sekreter, Türk Hükûmeti de Unfycip’i* desteklemekte ve bu kuvvetin görevini daha da tesirli olarak yapabilmesi için geniş selâhiyetlerle teçhizi hususunda Birleşmiş Milletler’de devamlı olarak teşebbüslerde bulunmaktaydı. Bununla beraber bu husustaki gayretlerimizin bir netice vermediği ve sonuç olarak General Thimayya’nın da itiraf ettiği gibi Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin geniş çapta bir çarpışmaya manî olamıyacağı, tarafınızca da bilinmektedir. Sadece bu sebepten dolayıdır ki, Türkiye mütecavizleri durdurmaya tesiri olur mülâhaza ve ümidiyle, böyle bir harekete girişmek zorunda kalmıştır. Pek tabiî Türkiye bu hareketinden Güvenlik Konseyi’ni derhal haberdar etmeyi ihmal etmemiş ve âcilen toplantı talebinde bulunarak gerekli tedbirlerin alınmasını, hali hazır şiddet hareketlerine son verilmesini ve Ada’da sükûnun iadesini istemiştir. Aynı şekilde NATO Konseyini de harekâtımızdan haberdar ederek bu hususta ellerinden geleni yapmalarını istedik. Sizin şahsen sulhü gerçekleştirebilecek bir atmosferin tesisine büyük yardımınız olacağına inanmaktayız.
Son husus olarak da Türkiye’nin Yunanistan’la çıkacak bir harbe karışmayı arzu etmediğini tebarüz ettirmek isterim. Esasen böyle bir harp için zeminin mevcut olmadığına da kaniyiz. Türkiye’ye, Kıbrıs’ta anayasanın ve nizamın idamesi sorumluluğunu tahmil eden Andlaşma Yunanistan’ı da bağlayıcı mahiyettedir. Malûmunuz olduğu üzere, bu müessif çatışmada, Türkiye, taraflarca kabule şayan görülecek bir hâl tarzına varmak üzere Yunanistan’la müzakereye hazır olduğunu daima belirtmiştir. Bugün dahi, hangi seviyede olursa olsun, böyle bir müzakereye hazırız ve eminim ki, Cenevre görüşmelerindeki tutumumuz da meseleye barışçı bir hâl tarzı istikametinde bütün gayretleri göstermeye hazır olduğumuzun sarih bir delilidir.
Bu meselede gösterdiğiniz yakın ilgiden dolayı minnettarlığımı ve Türk Hükûmetinin bütün telkin ve teşebbüslerinizi telâkkiye devam edeceğini bir kere daha teyiden belirtmek isterim.
BM Genel Sekreteri U-Thant’ın Kıbrıs’ta Ateşkes İstemine İlişkin Mesajına Verilen Yanıt*[518]
Güvenlik Konseyi ve Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Kuvvetleri tarafından Rum saldırılarının önlenmesine ve masum Türkler’in hayatının korunmasına müteallik tedbirlerin alınmasına değin, münhasıran bu saldırıları önlemek üzere, Kıbrıs’ta, Hükûmetim tarafından girişilen mahdut ölçüdeki polis harekâtının durdurulmasını talep eden mektubunuzu aldım.
Son günler zarfında Kıbrıs’lı Rumlar’ın geniş ölçüdeki taarruzlarının, kadın, ihtiyar, çocuk dahil bütün Türkler’in mevcudiyetlerini tehlikeye sokmuş bulunduğu Mansura-Kokkina bölgesindeki Türk Hava Kuvvetleri harekatının, müracaatınız üzerine durdurulmasına Hükûmetimce derhal karar verilmiş olduğunu bildirmekle kesbi şeref eylerim.
Ancak, Türk Hükûmetince alınan bu kararın, Rumlar’ın saldırılarını derhal durdurması ve ateşin derhal kesilmesi yolundaki talebinize uymaları ile bir mâna ifade eyleyeceğini takdir buyuracağınızdan eminim. Ateşin bu sabah saat 06.00’da maalesef tekrar başlamış olduğu yolunda haberler almış bulunuyoruz ve bunların sıhhat derecesini tahkik etmekteyiz. Ateş devam eylediği takdirde, bizim için Kokkina (Erenköy) da bir avuç toprağa sıkışmış ve günlerdir binlerce silâhlı Rum’un amansızca saldırılarına maruz masum Türkler’in cenanın korumağa devam etmekten başka çare kalmayacaktır.
Diğer taraftan, Yunan uçaklarının dün saat 18.30’da Kokkina köyünü bombaladıklarını ve üç Türk’ün ölümüne sebep olduklarını derin bir endişe ile belirtmek isterim.
Yunanistan’dan destek
Türk Cemaatinin 21 Aralık 1963’den beri düçar olduğu elim şartlara muttali olmuş bulunduğunuzdan eminim. Kaldı ki, müteaddit Birleşmiş Milletler raporlarında da teyid edilmiş bulunduğu veçhile, Kıbrıs Rumları’nın son saldırılarının uzun bir hazırlığın ve Yunanistan’dan Ada’ya gönderilen Yunan kuvvetlerince desteklenen çok sayıdaki asker ve mühimmat yığınağının neticesi olduğu da malûmunuzdur.
Daha ilk günlerinde, Türkiye ümitlerini Birleşmiş Milletler Barış Gücü Kuvvetlerine bağlamış ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtından, bu kuvvetlerin görevini müessir bir şekilde ifa edebilmesi için, bunların gerekli yetkilerle teçhizini talep eylemişti. Malûmunuz bulunduğu veçhile, Türkiye Hükûmetinin zamanında yaptığı bu talepler nazarı itibara alınmamıştır. Ayrıca, Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin hareket ve faaliyet serbestisi Kıbrıs Rum makamları tarafından gittikçe kısıtlanmış, neticede bu kuvvetler, Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli kararı ile kendisine verilmiş olan vazifeleri göremez olmuş ve Kıbrıs Rumları’nın geniş çaptaki son hücumları sırasında da şahit olduğu gibi Mansura-Kokkina bölgesinde bu taarruzları önlemelerine manî olunmuştur. Bu geçici durum muvacehesinde, Türk hükûmeti söz konusu taarruzları durdurmağa matuf gerekli tedbirlerin derhal alınması için Güvenlik Konseyi’ne başvurmuş ve bu tedbirlerin ittihazındaki gecikme üzerine de Konseyi, bizzat kendisi harekete geçinceye kadar, münhasıran askerî hedeflere ve ikmâl yollarına müteveccih olmak üzere, sınırlı bir zabıta hareketine girişmek kararından haberdar etmiştir.
Bu itibarla Sayın Başkan, bölgedeki hâdiseleri dikkatle izlemek mecburiyetindeyiz. Ateş kes tam manâsiyle uygulanmadıkça, Birleşmiş Milletler Barış Gücü bölgede çarpışmaların başladığı 3 Ağustos 1964 gününden evvelki şartları ihya edemedikçe ve Ada’ya silâh ve askerî personel sokulmasını önleyecek sıkı bir kontrol tesisi suretiyle Ada’yı huzura kavuşturmadıkça yeni bir alevlenme tehlikesi her an mevcuttur. Diğer taraftan, 21 Aralık 1963’ten beri edindiğimiz tecrübelerden ve uğradığımız hayal kırıklıklarından öğrenmiş bulunuyoruz ki, Kıbrıs Rum makamları taahhüt ve vaatlerine riayet hususunda en ufak bir arzu sahibi olmadıkları gibi, bilhassa kendilerine mesuliyetlerini hatırlatacak müeyyidelerin yokluğu halinde. Şartlar müsait olur olmaz, verdikleri sözden geri dönmekte tereddüt göstermiyecek tıynettedirler.
Bu durum muvacehesinde, Birleşmiş Milletler Barış Gücünün müessir bir şekilde ve tam bir serbesti içinde “Ateş Kes”i kontrol etmesine ve Ada’daki sükûnun tamamiyle teessüsüne değin Türk Hükûmeti teyakkuzu elden bırakmıyacaktır.
Bay Başkan, Türk Hükûmetinin, Güvenlik Konseyi ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin ve Kıbrıs’taki Barış Gücü Kuvvetini Ada’da sulhü tesis için acil ve müessir tedbirler alacağını samimiyetle ümit etmekte olduğunu bir kere daha belirtmek isterim.
Bu vesile ile ananelerine ve geçmişteki savunması uğrunda Türk gençliğinin kanını akıtmakta tereddüt göstermediği, Birleşmiş Milletler prensiplerine sadık kalan Türk Hükûmetinin, bu prensiplerle ilgili bütün tarafların samimiyetle saygı göstermelerini ve Güvenlik Konseyi’nce ittihaz edilmiş bulunan karar hükümlerine tam mânasiyle uymalarını gözlemeye azimli bulunduğu hususunda ekselânsınızı temin eder, sulh ve adalet uğrunda sarfetmekte olduğunuz gayretlerden dolayı teşekkürlerimi arzederim.
İSMET İNÖNÜ
Türkiye’nin Kıbrıs’ta Askeri Harekata Girişmesi Dolayısıyla SSCB Başbakanı Nikita Kruşçev’in Gönderdiği Mesaja Verilen Yanıt[519]
Ekselâns
Bay N. S. Hruşçov
S.S.C.B. Bakanlar Kurulu Başkanı
Moskova
Kıbrıs’taki son olaylar ve Kıbrıs ihtilâfının çözüm yolu hakkında S.S.C.B’-nin görüşlerini açıklayan 9 Ağustos 1964 tarihli mesajınızı dikkatle inceledim.
Türkiye Dışişleri Bakanlığının S.S.C.B. Dışişleri Bakanlığına gönderdiği 29 Ocak 1964 tarihli cevabi notada ve Ekselânslarınıza gönderdiğim 24 Şubat 1964 ve 8 Nisan 1964 tarihli cevabi mesajlarımda izah olunduğu veçhile, Türkiye, Kıbrıs’lı Rum sorumluların, milletlerarası andlaşmaları, hukuk, ahlâk ve insanlık prensiplerini çiğneyerek tahrik ettikleri Kıbrıs buhranının hukuk anlayışı içinde ve müzakere yolu ile halline daima taraftar olmuş ve bu istikamette aralıksız gayretler sarfetmiştir. Türkiye el’an da samimiyetle bu kanaattedir.
Ancak, Kıbrıs’lı Rum liderlerin tutumları tamamiyle aksi olmuştur. İhtilâfın hukuk esasları dahilinde ve barışçı yollarla çözülmesi gerektiği hakkında Türkiye tarafından yapılan ikazlara, çağrılara ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart tarihli kararına rağmen, Kıbrıs’lı Rum liderler birbirlerini takip eden hukuk ve insanlık dışı kararlar almak ve müdafaasız Kıbrıs Türkleri’ne karşı silâhlı tecavüzler tertiplemek sureti ile ihtilâfı, kendi arzularına uygun şekilde hâl için, kaba kuvvet kullanmak ve emrivâkiler yaratmak yolunda ısrarla devam etmişlerdir.
Kıbrıs Türkleri’ne tarife sığmaz ve 20 inci asırda inanılamıyacak türlü zulümler yapılmıştır. Masum insanlar aç, susuz bırakılmış, keyfi olarak tevkif edilmiş, dövülmüş veya soğukkanlılıkla katledilmişlerdir. Türk köyleri sekiz aydan beri silâhlı Rumlar’ın muhasarası ve tehdidi altındadır. Türk malları devamlı surette tahrip veya yağma edilmiştir. Türk köylerine karşı silâhlı tecavüzler birbirini takip etmiştir.
Bu hukuk ve insanlık dışı saldırıların durdurulması için Türkiye ve Birleşmiş Milletler makamları tarafından yapılan sayısız müracaatları Kıbrıs’lı Rum liderler kaale dahi almamışlar, bilâkis, ihtilâfı zor kullanarak halletmek amacile ve bahsi geçen Güvenlik Konseyi kararına da aykırı olarak dışardan çok sayıda ağır ve hafif silâhlar ile askerî personel getirmişlerdir. Buna muvazî olarak Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün Ada’da görev görmesini imkânsız hale getirmişlerdir.
Son defa 1964 Ağustos ayı başlarında, Kıbrıs’lı Rumlar, Ada’nın kuzey batısında Mansura bölgesindeki beş Türk köyü çevrelerine binlerce muharip, top, tank gibi çok sayıda ağır silâhlar yığmışlardır. Yeni ve büyük ölçüde bir tecavüz hazırlıklarına delâlet eden bu faaliyetlerin arzettiği tehlikeye Türkiye, yetkili Birleşmiş Milletler makamlarının dikkatini önemle çekmiştir. Birleşmiş Milletler makamlarının bu konuda Kıbrıs’lı Rum sorumlular nezdinde yaptıkları teşebbüsler maalesef müsbet bir sonuç vermemiştir. 5 Ağustos günü Kıbrıs’lı Rumlar, büyük kuvvetlerle ve ağır silâhlarla bahis konusu Türk köylerine karşı umumî bir taarruza geçmişlerdir. Kadın, ihtiyar, çocuk farkı gözetmeksizin Türk köyleri kesif bir ateş altına alınmıştır. Bütün medenî âlemin isyan ve nefret nazarları önünde cereyan eden bu feci katliâmın durdurulması için Türkiye, elindeki bütün siyasî imkânları kullanmıştır. Ateş kesilmesi için Birleşmiş Milletler Barış Gücü Kumandanının yaptığı bütün teklifleri Arşövek Makarios, incelemeye dahi lüzum görmeden reddetmiştir.
Güvenlik Konseyi’nin âcilen toplantıya çağrılması için Türkiye’nin yaptığı teşebbüsten müsbet sonuç hasıl olmamıştır. Teminatçı Devletler sıfatile Yunanistan ve İngiltere ile diğer ilgili devletler nezdinde de “ateşkes” için Türkiye’nin yaptığı teşebbüsler fiili bir netice sağlamamıştır.
Bu arada Kıbrıs’lı Rumlar’ın saldırıları gittikçe artan bir kesafet ve şiddetle devam ettirilmiş ve birçok masum ve müdafaasız Kıbrıs’lı Türk’ün feci şekilde öldürülmesinin veya yaralanmasının önü alınamamıştır. Arşövek Makarios, Türk yaralılar ile diğer ağaç kovuklarında barınan kadın ve çocukların çarpışma bölgesinden tahliyeleri için Barış Gücü Kumandanı vasıtasile yapılan insanî teklifleri dahi reddetmiştir.
Arşövek Makarios’un, Yunan Hükûmeti ile evvelce vardığı mutabakat hilâfına Mansura bölgesindeki Türkler’i temizlemek amacile askerî harekâta girişmiş olduğu, muhasemata son verilmesi hakkında Yunanistan Başbakanının kendisine gönderdiği iki mesajı kaale almayarak tecavüzleri durdurmadığı, 12 Ağustos günü Yunanistan Hükûmeti tarafından yayınlanan bir beyannamede de teyid edilmiştir.
Kıbrıs’lı Rumlar’ın tecavüzlerinin durdurulması amacile başvurduğu bütün siyasî ve barışçı yolların Kıbrıs’lı masum Türkler’in katliâmını önleyemediğini üzüntü ile müşahede eden Türkiye, 16 Ağustos 1960 tarihli Garanti Andlaşmasının kendisine tanıdığı haklara dayanarak, tecavüzlerin durdurulmasını sağlamak üzere, 7 Ağustos günü, yani Rum saldırılarının başlamasından üç gün sonra, Türk askerî uçaklarına çarpışma bölgesi üzerinde sadece bir ihtar uçuşu görevini vermiştir. Bu tedbiri de Birleşmiş Milletler’e bildiren Türkiye, Güvenlik Konseyi’nin âcilen tedbirler ittihaz etmesini tekrar talep eylemiştir.
Ertesi gün Kıbrıs’lı Rumlar’ın, saldırılarına daha büyük bir vahşet ve şiddetle devam etmeleri karşısında, Türkiye Garanti Andlaşmasına dayanarak ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler Yasasının da öngördüğü meşru müdafaa hakkını kullanmak ıztırarında kalmıştır. Bu maksatla Türk Hava Kuvvetleri uçakları 8 Ağustos günü, sırf çarpışma bölgesindeki, takviye kuvvetleri için kullanılan yola ve askerî hedeflere karşı mahdut ölçüde müdahale harekâtında bulunmuşlardır. Bu harekâtın gayesi, Birleşmiş Milletler müessir şekilde müdahale edinceye kadar masum insanların katliâmına artık bir son verilmesini sağlıyabilmekten ibaretti.
Buna rağmen, Kıbrıs’lı Rumlar’ın saldırıları 9 Ağustos günü de bütün şiddeti ile devam edince, Türk Kuvvetlerinin müdahelesini ayni gaye ile tekrarlamak zarureti hasıl olmuştur. Şu hususu da belirtmek isterim ki, Türkiye, Kıbrıs’lı Rumlar ateş kestikleri takdirde Türk uçaklarının harekâtının da derhal durdurulacağını bu olaylar sırasında Kıbrıs’lı Rum liderlere mükerreren bildirmiştir.
Nitekim Kıbrıs’lı Rumlar nihayet ateş kesmeyi kabul edince 9 Ağustos 1964 günü öğleden sonra Türk uçaklarının Kıbrıs üzerindeki meşru müdafaa harekâtı da tamamen durmuştur.
Sayın Başbakan,
Mesajınızda, milletlerarası ihtilâfların halli için silâh ve zor kullanılmaması gerektiğini ifade buyuruyorsunuz. Bu görüşünüzü Türkiye Hükûmeti tamamiyle ve samimiyetle paylaşmaktadır. Nitekim Kıbrıs ihtilâfının başlangıcından beri geçen sekiz ay süresince Türkiye, türlü tahriklere rağmen bu inancının sayısız maddi delillerini vermiştir. Türkiye, Kıbrıs ihtilâfının, hukuk prensipleri çerçevesi dahilinde ve müzakere suretiyle halli zaruretine olan inancını bidayetten beri muhafaza etmektedir. Ancak, yalnız Türkiye’nin bu inançta olmasının, ihtilâfın barışçı yollarla çözülmesine kâfi gelmediği de âşikârdır. İhtilâfla ilgili tüm tarafların da ayni kanaati samimiyetle benimsemeleri ve bu istikamette fiilen işbirliği yapmaları gerekir.
Milletlerarası ihtilâfların barışçı yollarla halli görüşünde olan S.S.C.B. Hükûmetinin, Kıbrıs’lı Rum liderlerin zor kullanmak, zulüm yapmak ve milletlerarası hukuku çiğnemek suretiyle Kıbrıs ihtilâfını kendi arzularına göre halledebilmek için kullandıkları sakim usulleri tasvip etmediğine inanıyoruz.
Kıbrıs’lı Rumlar’ın masum Türk halkını katletmelerini durdurmak için mümkün olan bütün barışçı yol ve vasıtalara başvurup bu teşebbüslerinden maalesef müsbet sonuç hasıl olmaması karşısında, Türkiye’nin daha fazla kan dökülmesini önlemek üzere milletlerarası hukuka dayanarak girişmek ıztırarında kaldığı mahdut ölçüde bir meşru müdafaa hareketini askerî tecavüz olarak tavsif etmeniz Türk milletinin üzüntüsüne mucip olmuştur.
Sayın Başbakan,
Türkiye, cihan sulhüne karşı alan sorumluluk ve görevini tamamiyle müdriktir ve bunun bütün icaplarını kendi bakımından, muhtelif delilleri ile sabit olduğu üzere, mutlak bir samimiyetle yerine getirmiş ve bundan sonra da yerine getirmeğe kararlıdır.
Ancak, Kıbrıs’lı Rum liderlerin de cihan barışı hakkında aynı sorumluluk hissi ile hareket etmeleri ve medenî milletlerce kabul edilmiş hukukî, ahlâkî ve insanî ilkelere sadakat göstermeleri gerektiği gerçeğini takdir eylediğinizi ve onlar nezdinde nüfuzunuzu bu istikamette kullanacağınızı ümit ediyorum.
Saygılarımla
İsmet İNÖNÜ
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Kıbrıs Sorunu Dolayısıyla Yabancı Devlet Yöneticilerine Gönderilen Mesaj[520]
Arşövek Makarios’un son Kıbrıs olayları ile ilgili olarak bütün devlet başkanlarına kendi görüşünü açıklayan birer mesaj gönderdiğini haber aldık. Türk Hükûmeti de devlet ve hükûmet başkanlarından son Kıbrıs buhranı üzerindeki endişelerini belirten mesajlar almıştır. Bu sebepten Güvenlik Konseyi, Ada’da barışı korumak için uygulanmasına karar verdiği tedbirleri alıncaya kadar Kıbrıs Türk halkına yöneltilen tecâvüzleri de göz önünde bulundurarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Kıbrıs’a sınırlı bir polis harekâtına girişmesinin sebeplerini açıklamayı lüzumlu gördüm.
21 Aralık 1963’de Kıbrıs Türkleri’nin katledilmeleri ile başlayan Kıbrıs buhranının bütün safhalarını bildiğinizden eminim. Kıbrıs’lı Türkler o tarihten beri müthiş bir tehlike içinde yaşamaktadırlar. Kıbrıs Rumları’nın komutası altındaki kuvvetler kadın, çocuk ve yaşlı ayırmadan Türk halkını öldürmüşler, buldozerlerle evlerini yıkmışlar, hiçbir sebep göstermeksizin mallarına el koymuşlar, insanlık dışı bir davranışla Türk rehinelerini işkence ile öldürmüşlerdir. Türkiye, Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olmasını teşkil eden anlaşmaların, kendisine, Ada’daki Türk halkının güvenliğini korumak için verdiği haklara rağmen bütün bu tahrikler ve cinayetler karşısında büyük bir sabır göstermiş ve Kıbrıs buhranının Birleşmiş Milletler tarafından barışçı yollarla halledilmesi için gerekli bütün çarelere başvurmuştur. Türk Hükûmeti, Güvenlik Konseyi’nin, Ada’ya bir Birleşmiş Milletler kuvveti gönderilmesini öngören 4 Mart 1964 tarihli kararını da kabul etmiş ve barış ordusunun malî tasarruflarına da katılmıştır. Buna rağmen imzalarını koydukları milletlerarası anlaşmaları ve Birleşmiş Milletler yasasını hiçe sayan Kıbrıs’lı Rumlar, Türk halkını fasıla vermeden öldürmeye devam etmişlerdir. Kütle halinde yok edilmekten korkan binlerce Türk, evlerini ve köylerini terk ederek Türkler’in nisbeten kalabalık olduğu bölgelere kaçmaya başlamıştır. Bu yüzden çok ufak bir alanda feci şartlar altında yaşamak zorunda kalan Türkler, yiyecek ve ilâç ihtiyaçları için Kızılay’ın yardımına muhtaç kalmışlardır. Fakat Rumlar, Türkler aleyhine giriştikleri harekâta devam ederek Türk köylerine giden su borularını kesmiş, Kızılay tarafından getirilen yiyecek ve diğer lüzumlu malzemeyi Türkler’e vermemek için ellerinden geleni yapmaktan çekinmemişlerdir.
Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihi kararından sonra Türk Hükûmeti, Birleşmiş Milletler kuvvetinin Kıbrıs’lı Türkler’e karşı girişilen harekâtları durduracağına ve Türkler’i içinde bulundukları feci durumdan kurtaracağına samimiyetle inanmıştı. Ne yazık ki, Kıbrıs barış kuvvetinin mevcudiyetini hiçe sayan Rumlar, Güvenlik Konseyi kararlarına da karşı koymuşlar ve Türkler’i yok etmek için kurdukları millî muhafız teşkilâtlarını genişleterek katliâmlarına devam etmişlerdir. Kıbrıs’lı Rumlar, dışardan aldıkları silâhlarla 30 bin kişilik bir kuvvet kurmuşlar ve bunların eğitimi için de Yunanistan’dan getirtilen general, idareci ve teknisyenlerin yardımlarından faydalanmışlardır.
Yunan Hükûmetinin Yunan ordusunda görevli 7 bin kadar subayı da Kıbrıs’a göndermeye hazırlanması üzerine durum daha da tehlikeli bir safhaya girmiştir. Bu büyük askerî hazırlığın tek gayesinin, Ada’daki Türkler’i yok etmek ve Rumlar’ın idaresi altına sokmak olduğu inkâr edilmez bir hakikattır. Bu büyük tehlikeyi önceden sezen Türk Hükûmeti, Birleşmiş Milletler’in ve medenî dünyanın dikkatini bu hazırlıklara çekmekte tereddüt etmemiştir.
Bütün bu hazırlıklar, Mansura ve Erenköy bölgelerinde oturan Türkler’e karşı girişilen harekâtla 5 Ağustos 1964’de en yüksek derecesine vardı. Rumlar, küçük bir kıyı bölgesine sıkışmış olan Türkler’i buradan atmak için ağır silâhlarla büyük bir hücuma giriştiler. Rum hücumlarının büyüklüğüne raporlarında işaret eden Birleşmiş Milletler Barış Kuvvetinin, bu çarpışmalara müdahale etmesine Kıbrıs’lı Rumlar meydan vermediler.
Bunun karşısında, Türk Hükûmeti, Güvenlik Konseyi’ne müracaat ederek Rum hücumlarını durduracak tedbirlerin alınmasını istedi. Ayrıca durumun vehametini göz önünde bulunduran Türk Hükûmeti, Rumlar’ın hücumları üzerinde bir tesiri olur ümidi ile Türk Hava Kuvvetlerine bağlı uçakların bu bölge üzerinde ikaz uçuşları yapmasına karar verdi ve Güvenlik Konseyi’ni de bundan haberdar etti. Bütün bunlara rağmen Rum saldırılarının eskisinden de şiddetli olarak devam etmesi ve Güvenlik Konseyi’nin de gerekli tedbirleri almakta gecikmesi üzerine Türk Hükûmeti, Türkler’in güvenliğini sağlamak için sınırlı bir polis harekâtına girişmek zorunda kaldı. Türk uçakları, Rumlar’ın saldırılarını durdurmak için Kıbrıs’lı Rumlar’ın askerî hedeflerini ve malzeme depolarını bombaladı. Güvenlik Konseyi gene durumdan haberdar edildi ve vakit geçirmeden gerekli tedbirlerin alınması için yeni bir müracaatta bulunuldu.
Arşövek Makarios, Türkler’i korumak için yapılan bu harekâta karşı Ada’daki bütün Türkler’i öldüreceği tehdidinde bulundu. Fakat Türk Hükûmetinin, Kıbrıs’lı Türkler’in hayatlarını korumaya azimli olduğunu anlayınca bir ateşkes anlaşması yapmayı kabul etti.
Bu sırada Güvenlik Konseyi Başkanı Türk Hükûmetine ve Arşövek Makarios’a birer mesaj göndererek Ada’da ateşkes anlaşması yapılmasını ve Türk uçaklarının Ada’yı bombalama harekâtlarına son vermesi talebinde bulundu. Türk Hükûmeti vakit geçirmeden verdiği cevapta, bu tâlebi olumlu karşıladığını ve Kıbrıs’lı Rumlar’ın ateşkes’e riayet edecekleri ümidini belirtti. Fakat, Rum saldırıları devam ettiği ve Ada’daki barış kuvveti askerlerine de Rumlar tarafından engel olunduğu takdirde, Türk Hükûmetinin masum Türkler’in hayatlarını korumak için gerekli tedbirleri alacağını bildirdi.
Bu açıklamalarla Türkiye’nin iyi niyetlerini ve Ada’da Güvenlik Konseyi kararları mucibince, barışın kurulmasını istediğini anlatabildiğimi zannediyorum. Türk Hükûmetinin bundan önce birkaç kere de teklif ettiği gibi, Birleşmiş Milletler Barış Kuvvetine, görevini gerektiği gibi yerine getirmesi için daha fazla yetkiler verileceğini ve 5 Ağustos 1964 tarihine kadar şahit olduğumuz acı olayların bir kere daha tekerrür etmeyeceğini ümid ediyoruz. Ada’da barışın kurulmasına çalışan Türk Hükûmeti, aynı zamanda Kıbrıs buhranına devamlı bir çözüm yolu bulmak için de elinden geleni yapmaktadır. Türkiye, Kıbrıs buhranını hâlletmek için üzerinde anlaşmaya varılmış bir çözüm yolu şeklini müzakere etmeye çalışmış ve başından beri 4 Mart 1964 kararlarının ışığı altında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından tayin edilen ve ilgili ülkeler tarafından da kabul edilen Arabulucunun ve dost ülkelerin yardımlarını desteklemiştir. Geleneklerine sadık olan Türk Hükûmeti, Birleşmiş Milletler yasasının prensiplerine sadık kalmaya ve barış içinde çalışmaya devam edecektir.
İsmet İNÖNÜ
DPT Yüksek Planlama Kurulu Toplantısından Ayrılırken Söyledikleri[521]
(...)
Başbakan İnönü dün öğle üzeri Devlet Plânlama Teşkilâtından ayrılırken, gazetecilerin cari giderlerde yapılacak kısıntılarla ilgili sorularına şu karşılığı vermiştir:
“Her Bakanlığın cari giderlerinde, genel bütçeden kısıntı yapıyoruz. Bunu her yıl yapmaktayız.
Mali dengemizi daima kontrol ve güven altında bulundurmak için, malî gelişmemizi hassasiyetle takip ediyoruz; cari giderlerdeki kısıntılar bunun sonucudur.”
30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[522]
Bakanlar Kurulunun 30 Ağustos Zafer Bayramında yüce Atatürk’ün huzuruna derin minnet ve saygılarını sunması.
İsmet İnönü
30 Ağustos 1964
Kıbrıs Sorunu Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[523]
Sevgili vatandaşlarım,
Üç gündür Kıbrıs meselesi münasebetiyle Ankara’da mitingler ve gösteriler yapılıyor. Bu toplantılar ve gösteriler kanuna aykırı başlamış ve kanuna karşı devam etmiştir. Türkiye hür bir memlekettir. Anayasaya göre toplanma hürriyeti cemiyetimizin hakkıdır. Fakat anayasa bu hürriyetin kanun hükümleri dairesinde kullanılmasını ister. Takdir buyurursunuz ki, vatandaşlar tarafından millî dâvalar ve herhangi bir mesele hakkında arzularını söylemek için kanun ve usule tâbi olmaksızın hareketler ve gösteriler yapılmaya başlanırsa az bir zamanda cemiyette intizamdan, emniyetten eser kalmaz, böyle bir hâl medenî bir cemiyet için her türlü zararları ve tehlikeleri herhalde meydana getirir. Vatandaşlarımın içinde pek çok masum insanlar, temiz duygular ve heyecanlarla hareket etmektedirler. Bunların dikkatlerini kanun dışı toplantıların bütün mahzurlarına ve zararlarına celbetmek isterim.
İstanbul’da dün bir toplantı ve yürüyüş yapılmıştır. Daha evvel kanun dairesinde müracaat edilerek izin alınmış ve esas itibariyle bütün harekât kanun içinde cereyan etmiştir.
Şimdiye kadar toplantı ve gösterinin temel unsuru olan kanun içinde hareket noktası üzerinde ısrar ettim. Bütün vatandaşlarımın, memleketin yüce menfaatlerini ve hürriyet ve emniyetini kanun dışı sergüzeştlerin zararlarına karşı himaye etmelerini vazifeleri sayarım.
Sevgili vatandaşlarım. Şimdi size bu toplantılardaki heyecanın mesnedi olan Kıbrıs meselesi üzerindeki vaziyeti izah edeceğim:
Siz Kıbrıs meselesinin sekiz aydan beri geçirdiği bütün safhaları biliyorsunuz, hükûmet radyolarla Meclis müzakereleriyle her vaziyeti daima söylemeye çalışmıştır. Kıbrıs meselesinin sekiz aydan beri devam eden son safhası hükûmetin yakın alâkası, milletin yakından takibi ile bugün Kıbrıs içinde emniyetin tesisi tedbirleri etrafında cereyan etmektedir. Bu tedbirler kusurlu işliyor, emniyet temin edilemiyor. Fakat bu mesele Birleşmiş Milletler’e kadar büyük ölçüde uluslararası bir safhadadır. Bunu takip ediyoruz, Kıbrıs meselesi, Kıbrıs dışında müzakere halindedir. Daimî, kesin bir hâl şekli bulmak için hükûmetimizle alâkalı bütün devletler arasında doğrudan doğruya veya vasıtalı müzakereler cereyan etmektedir. Son zamanlarda bir takım teklifler türlü vasıtalarla umumî efkâra intikal etmiştir. Bu tekliflerin Türkiye’nin haklarını ve menfaatlerini temine kâfi olmadığı endişesi umumî efkârımıza yayılmıştır. Tahmin ediyoruz ki bugünkü heyecanın asıl sebebi de umumî efkârımızın bilmediği bir takım haksız kararların kabul olunduğu veya kabul edilmek üzere bulunduğu havadislerinin yayılmasından doğmaktadır.
Sevgili vatandaşlarım, müzakere halinde bulunan uluslararası bir meselenin her günkü durumunu hükûmet ağzından yaymıya imkân yoktur. Uluslararası her müzakere bir günü bir gününe uymıyan ihtimaller, fikirler ve teklifler arasından geçer, ancak teklifler nihaî kararlara bağlandıktan sonra memleketin menfaatlerinin korunmuş olup olmadığı anlaşılır. Vaktinden evvel alınan haberler üzerine endişe göstermek vatandaşın hakkıdır. Şimdi bu endişeye cevap vermek isterim. Kıbrıs hakkında nihaî hâl şekli olarak hükûmetçe kabul edilmiş bir teklif henüz yoktur. Hükûmet Türk milletinin temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’nce nasıl bir hâl şeklinin kabul olunabileceğini bilmektedir. Büyük Millet Meclisi’ne Türk milletinin kabul edebileceği bir teklif götürmek gayesindedir. Türk milleti için kabul olunabilecek bir karar elde edilemezse hükûmet bu durumu Büyük Millet Meclisi’ne ve umumî efkâra açıktan söyleyecektir. Şimdi size daha fazla tafsilât vermeye dâvanın selâmeti bakımından imkânımız yoktur. Emin olabilirsiniz ki, hiçbir Türk Hükûmeti Büyük Meclis’in ve o vasıtayla Türk milletinin kabul edemiyeceği bir kararı benimsemiyecektir. Zaten benimsemek kudretine de sahip değildir. Yakında Büyük Millet Meclisi’nin toplantıya çağırılması bir ihtiyaç olarak görülmüştür. Nihayet bir hafta içinde Büyük Meclis’in toplanması galip ihtimaldir. O zamana kadar müzakere vaziyetinde de yeni bilgiler elde edeceğiz. Hâl için ve âti için durum, daha aydınlanmış olarak Büyük Meclis’in huzuruna gelecektir.
Şimdi vatandaşlarımdan ricam Türk milletinin kabul edebileceği bir neticeye varmak için her imkânı kullanmağa çalışan hükûmete yardımcı olmanızdır. Bu yardım, heyecanınızı ve iradenizi kanun içinde göstererek medenî bir memleketin uluslararası bütün münasebetlerini zarardan koruyacak bir yolda ancak mümkündür.
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün şanlı ordumuzun büyük bir zaferini milletçe bayram olarak kutluyoruz. Milletimizin ordumuza güven ve sevgisini böyle millî günlerde gösterebilmesinden devlet ve milletimiz yeni bir emniyet ve kuvvet kazanacaktır.
Aziz vatandaşlarıma saygılarımı sunarım.
CHP Ortak Grup Toplantısında Kıbrıs Sorununa İlişkin Yapılan Konuşma[524]
(...)
Başbakan İsmet İnönü, kuvvetli hükûmet teklifine değinerek “Bu Grup yöneticilerinin işidir. Zemin olursa, oturulur, konuşulur ve anlaşılır. Buna ben karşı değilim ama sırasının gelip gelmediği iyice hesap edilmelidir. Bu bir günlük iş değildir. Zaman ister. Oysa, Kıbrıs meselesinin beklemeğe tahammülü yoktur” demiş ve ortaya Feyzioğlu tarafından atılan tenkid ve teklifleri şöyle cevaplandırmıştır.
“Kırk yıl önce bana bir profesör bir takım şeyleri yapmamı söylemişti. Ben de, kendisine eğer senin dediklerini aynen yaparsam ben, sen olurum. Yani senin seviyende kalırım. Bugün de aynı şekilde bir profesör bazı teklifler yapmaktadır. Cevabım ona da aynıdır.”
(…)
Başbakan İsmet İnönü, milletvekillerinden birinin; “Meselenin nasıl çözümleneceği” şeklinde sorduğu bir soruyu şöyle cevaplandırmıştır:
“Biz, meseleyi barışçı yollarla Türk Milletinin haysiyetine yakışır ve Kıbrıs’lı Türk soydaşlarımızın güvenliğini sağlıyan bir şekilde çözümlemeye çalışıyoruz. Bunun da ancak Türkiye ile Yunanistan arasında olabileceğine inanıyoruz. Eğer, Yunanistan bu yollara yanaşmazsa, biz daha başka yollardan yanaştırmayı biliriz.”
İnönü, Kıbrıs Türkleri’ne karşı yeni bir tecavüzün nasıl önleneceği sorusunu ise; “Kıbrıs’ta Türkler’e karşı yeni bir hareket olduğu taktirde buna bütün gücümüzle cevap verilecektir” şeklinde cevaplandırdıktan sonra bunun bir Türk-Yunan çatışması sonucunu doğuracağını ve bu çatışmaya Kıbrıs topraklarının sahne olmıyacağını söylemiştir.
Bir Türk-Yunan çatışması hakkında İnönü: “Yunanistan’ın maceracı ve körü körüne hareketi karşısında Bulgaristan ve Yugoslavya’ya yanaşması, ülkelerden ümit beklemesi akli olmaz” demiş ve konuyu büyük ülkelerin davranışlarına getirmiştir.
Türk-Yunan çatışması halinde, büyük devletlerin işe müdahale etmemelerinin menfaatleri icabı olmıyacağını belirten İnönü: “Türkiye ile Yunanistan’ın baş başa kalmaları ihtimali kuvvetlidir” demiştir.
Türkiye’nin yakın ve büyük komşusunun dahi Enosis’i benimsemediğine değinen İnönü, Enosis’in ilânını tanımaya imkân olmayacağını, bunun bir savaş halini kaçınılmaz şekle sokabileceğin belirterek: “Bütün karar ve hareketlerimizi önceden bütün dostlarımız ve müttefiklerimize bildiriyoruz. Meseleyi Amerika ile anlaşarak halletmeye çalışıyoruz” dedikten sonra şunları söylemiştir:
“Türkiye, Yunanistan dışında bir saldırı karşısında Amerika’nın yanımızda olup olmadığını sorduk. Yalnız kalmıyacağımız cevabını aldık. Ancak, lâf torbaya sığmaz. Bunu kesin bir anlaşmaya sağlamak, yazılı hale getirmek istedik. Bu konudaki talebimize Amerika’dan henüz cevap almadık. Neticeye intizar ediyoruz”
İnönü, konuşmasının sonunda her zamanki gibi “İçte ve dışta politikam budur. Bunu benimserseniz ne alâ. Aksi olursa daha önceleri söylediğim gibi kıymetli emanetinizi iade ederim” demiştir.
CHP’nin Kuruluşunun 41.Yıldönümü Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[525]
Yüce Atatürk!
Bu yıl dönümünde, her vazifeden, her yaştan partililer huzurunda toplandık. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, fikir, prensip, her zaman için ilham kaynağı olarak kutsal ve ebedi şahsiyetini minnetle andık. Derin saygılarımızı sunduk.
9 Eylül 1964 İsmet İnönü
BM Kıbrıs Arabulucusu Sakari Severi Tuomioja’nın Ölümü Üzerine Eşine Gönderilen Mesaj[526]
Bayan Tuomioja,
Sevgili eşinizin zamansız ölümünü haber almakla çok müteessir oldum kendisinin, sulhun devamı ve Kıbrıs meselesine bir çözüm yolu bulmak hususundaki bitarafane yardımları, şüphesiz çok önemliydi. Samimî taziyet duygularımın kabulünü rica ederim.
İsmet İnönü
Kıbrıs-Erenköy Sorununa İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[527]
Başbakan İnönü öğleden önce evinden çıkarken, kapıda gördüğü gazetecilerle görüşmüş ve “Pazartesi gününe kadar Erenköy’e yiyecek ve diğer ihtiyaç maddelerinin gönderilmesini istedik. Bu isteğimizin Pazartesi yerine gelmemesi halinde, hangi gün yiyecek ve ihtiyaç maddeleri göndermeye başlayacağız?” sorusuna şu karşılığı vermiştir:
“Şimdiden bir şey tahmin etmeyeyim.
Teşebbüslerde bulunduk, herhalde bütün ihtiyaçları giderilecektir.
Merak etmeyin.”
Kuruluş Hazırlıkları Tamamlanan Köy İşleri Bakanlığı Personeline Yapılan Konuşma[528]
“Muhterem arkadaşlarım,
Köy İşleri Bakanlığını geniş ümitle ve büyük bir dikkatle kurmaya çalıştık. Aslında Köy İşleri Bakanlığının üzerine alacağı görevler Devlet teşkilâtı içinde görülmekteydi. Bu görevleri bir Bakanlıkta toplamak çok güç bir iştir.
Köylü dediğimiz vatandaşlarımızın, içinde bulundukları şartlar, önem ve özellik arzetmektedir.
Hükûmet içinde köy işleriyle ilgili bir siyaset adamının bulunmasında büyük fayda gördük. Bilim adamları da yararlanılacak program ve plânlar hazırladılar. Kesin bir kanaat olarak ümit ediyoruz ki, Köy İşleri Bakanlığı sayesinde köy kalkınması ve köylünün ihtiyaçlarının takip edilmesi, millet huzurunda, Büyük Meclis huzurunda böylece daha kolay olacaktır.”
İnönü, Bakanlığa ve Dr. Yurdoğlu’na başarılar diledikten sonra, Genel Müdür ve Daire Başkanlarına hitap ederek, şunları söylemiştir:
“Başarı sağlamak için beni daima emrinizde ve yardımcınız olarak bulacaksınız. Size her zaman yardım ve hizmet etmeye çalışacağım. Başarılar dilerim.”
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Kıbrıs Konusundaki Sorularına Verilen Yanıtlar[529]
İnönü, Cumhurbaşkaniyle yaptığı 35 dakikalık görüşmenin ardından Çankaya Köşkünün kapısında bekliyen gazetecilerle görüşmüş ve sorularını karşılamıştır. İnönü, bu arada, Kabinede değişiklikler yapılacağı yolundaki söylentilerle ilgili bir soruya, “Kabinede değişiklik yapılacağından benim haberim yok” karşılığını vermiştir.
İnönü, ayrıca, Yunan uyruklu Rumlar’ın sınır dışı edilmeleri konusundaki soruyu da cevaplandırarak, “Bu konuda yeni bir şey yok. Yunan uyruklu Rumlar’a herhalde insanî işlem yapılmaktadır ve yapılacaktır” demiştir.
İnönü, Cumhurbaşkaniyle ne konuştuğunu soran bir gazeteciye de “Tahmin edersiniz. Bir Başbakanla bir Cumhurbaşkanı ne görüşürlerse onu konuştuk. Memleket meselelerinin hepsini görüştük” karşılığını vermiştir.
Başbakan İnönü, ayrıca, Kıbrıs’a gönderilecek değiştirme birliği konusunun dikkatle izlendiğini, bir soruya karşılık olarak açıklamıştır.
18. Ulusal Tıp Kongresinde Yapılan Konuşma[530]
Büyük Kongrenin Sayın Üyeleri.
Sizi selâmlamakla şeref duyuyorum. Büyük Millet Meclisi binasında ilk Millî Tıp Kongresini açtığımız günü, bugün gibi hatırlıyorum.
Tıp kongreleri, Cumhuriyet müesseselerinin en eskilerinden ve en gelişmiş olanlarından biridir. Geleneğine uygun olarak düzenli şekilde toplanmakta, gerek kültürel ve tıp hayatımız, gerek memleketin çeşitli meselelerine ışık tutmaktadır.
Beni konuşmak için kürsüye davet etmiş bulunmanız dolayısiyle teşekkür ve minnetlerimi sunar, size çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Büyük kongrenin alacağı kararların, memleketin sağlık hayatı bakımından bize vereceği öğütleri, pratik alanda, siyasî alanda gerçekleştirmek için hükûmet, bütün gücüyle çalışacaktır.
Hepinizi saygiyle selâmlarım.
Malta’nın Bağımsızlığa Kavuşması Dolayısıyla Malta Genel Valisi ve Başbakanı Borg Oliver’e Gönderilen Mesaj[531]
Malta’nın istiklâline kavuşması münasebetiyle, size ve yurttaşlarınıza, en samimî tebriklerimi iletir ve Malta halkının refah ve saadeti için en samimî dileklerimi ifade ederim.
Türkiye Hükûmeti, Malta Hükûmeti ile samimî ve dostane münasebetler temenni etmektedir.
81. Yaş Günü Dolayısıyla CHP Çankaya İlçe Örgütü Hatıra Defterine Yazılanlar ve Gençlik Kolları MYK Üyelerinin Ziyareti ile Yaş Günü Dolayısıyla Verilen Yemekte Yaşamı Üzerine Söyledikleri[532]
“Çankaya İlçemizi ziyaret hatırası, İlçemiz vazife duygusu ile örnek olan yuvalarımızdan biridir. –İsmet İnönü–24 Eylül 1964– Doğum yıldönümü. Sekseninci sene tamam.”
(…)
C.H.P. Gençlik Kolları Genel Başkanı Doğan Araslı İsmet İnönü’ye, “81 yılın her biri millet ve bizler için bir kazançtır. Sizi örnek alarak sizin yolunuzda çalışıyoruz. Size memleket hizmetinde daha uzun ömürler dileriz” demiştir. İsmet İnönü Gençlik Kolları Genel Başkanının bu sözlerine şu şekilde karşılık vermiştir:
“Benimki bir garip ömürdür. Çok genç yaşımdan itibaren vazife şuuru içinde başlamıştır. Halen de ayni şekilde devam etmektedir.
İddiası olmayan mütevazi bir vatandaşım, vazifemi yapmağa çalışıyorum.”
(...) Önceki gün 81 inci yaş gününü kutlayan CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü, aynı gün Washington Restoranda şerefine verilen akşam yemeğinde “Bizim ömrümüz, içinde bulunduğumuz çok önemli bir vazifenin başarıya ulaşması için çalışmalarla geçer. Bu başarıları görmek çok büyük bir zevktir. Ancak bu zevkli günler kısa sürer, yeni vazife günleri ufukta belirir. İşte bizim bütün hayatımız böyle geçer” demiştir.
DPT’nin 4. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[533]
Hükûmet kurulduğu ilk günden beri plânı tatbik etmek prensibini güttük. Birinci, ikinci, üçüncü koalisyonda bu böyleydi. Karma ekonomide plâna müstenit meseleleri halletmek için bu müessese kurulmuştur.
Ben siyasete ilk girdiğimden beri plâna müstenit bir kalkınmanın taraftarı olmuşumdur. Ama plâna müstenit bir kalkınmanın teşkilâtını kuramamıştık. Millî Birlik İdaresinin bıraktığı en kıymetli hatıra budur.
Bu müessese her geçen senede kendi kıymetini daha iyi tanıtacaktır. Bu müessesenin kadrini çok iyi biliyoruz.
Başlangıçta herkes birinci derecede mütehassıs olamaz ve olamıyacaktır. Plânı tenkid edenlere hep bunu söyledim. Plânlama Teşkilâtında çalışanlar her yıl gelişiyorlar. Bir zaman sonra fikirleri daha kıymetli olacaktır. Ama devlet içinde bulunanlar her yıl iki üç defa, bütün meselelerin teferruatıyla münakaşa edildiğini ancak Plânlama Teşkilâtında gördüler. Vazifelerimiz çok kıymetlidir. Siz de hükûmet teşkilâtıyla ahenk içinde çalışmağa alışacaksınız. Bu bir bayram günü gibidir. Seviniyoruz. Tebrik ederim.
BM’nin Yeni Kıbrıs Arabulucusu Galo Plaza ile Yapılan Görüşmede Söyledikleri[534]
(…) “Kıbrıs konusunda bulunacak çözüm yolu, Ada’daki Türkler’in, güvenliği ile Türkiye’nin emniyetini âzami ölçüde sağlıyabilmelidir. Bu imkânı sağlıyan her çözüm yolu Türkiye için makbuldür. Bunun dışındaki yollar ise barışı güçleştirir.”
Başbakan İsmet İnönü (...) Ada’daki Türk topluluğunun güvenliği ile Türkiye’nin emniyeti konusundaki endişeleri belirttiğini, en sonra bulunacak çözüm yolunda bu asgari hususların yer almamasının “vahim sonuçlar” doğuracağını söylediği öğrenilmiştir.
İnönü, arabulucuya, “Suni formüllere gitmeyiniz” demiş ve “işin gerçeklere inilmesini” istemiştir.
Gazeteci, Yazar, CHP Eski Bakan ve Milletvekillerinden Cemil Sait Barlas’ın Ölümü Üzerine Ailesine Gönderilen Başsağlığı Mesajı[535]
Cemil Sait Barlas’ın ölüm haberi, bir ağır taş gibi başımın üzerine düşmüştür. Yüreğimin içinde duyduğum acıyı söyleyecek gücüm yoktur. Ulusumuz, iyi yetişmiş, gelecekte büyük ödevler görmek için hazırlanmış bir evladından yoksun kalmıştır. Okumayı genel olarak alındığı gibi, bir gösteriş olarak değil, gerçek bir ihtiyaç olarak benimsemiş bir politika adamımızdı. İdeal savunmasında mihnet çekmeyi soğukkanlılıkla, pervasızca göze alan bir karakteri vardı. Ailesinin acısını yürekten paylaşıyoruz.
İsmet İnönü
CHP 17. Kurultayı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[536]
Yüce Atatürk huzurunda Cumhuriyet Halk Partisi XVII’nci Kurultayının saygı, minnet ve bağlılık duruşu.
16 Ekim 1964
İsmet İnönü Kurultay Başkanı
Sırrı Atalay
CHP 17. Kurultayında Partinin Ekonomik Programı, Koalisyon Hükümetleri, Kıbrıs Sorunu, Cumhuriyetin Temel İlkelerinin Korunması ve CHP Üzerine Verilen Açış Söylevi[537]
Onyedinci Kurultayın Sayın Üyeleri,
Değerli Delege Arkadaşlarım,
Kurultayı açmakla şeref duyuyorum. Kurultayımıza ilgi gösteren pek değerli misafirlerimizi ve Türk Basınının seçkin temsilcilerini selâmlamayı vazife sayarım.
1962 yılının son ayında toplanmış olan XVI. Kurultay’dan sonraki siyasî olayları bugün gözden geçireceğim.
Bu dönem önemli hattâ buhranlı siyasî olaylar bakımından çok dolgundur.
1962 Aralık ayında İkinci Karma Hükûmet bulunuyordu. 1962 yılı plân devrinin hazırlık yılı idi. 1963 yılı, plâna dayanan kalkınma devrinin ilk yılı olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak on seneden beri memleketimizi ekonomik yönden kalkındırmanın tek yolu plânlı ve programlı çalışmak yolu olacağını savunmuştuk. 1963 yılının Mart’ında beş yıllık plânın ilk senesine giriyorduk. Bu bizim için önemli bir başlangıç olacaktı. 1963 yılı, bütün süresince bizim özenli ve heyecanlı plân senemiz olmuştur. Bu plânın kaynaklarını iç ve dış olarak sağlamak Hükûmet için çetin bir iş oldu. Karma Hükûmet içinde ve Karma Hükûmet olarak Büyük Meclis’te kaynakları bulmak, çok güçlükleri yenebilmeyi gerektirmiştir. Tam lâzım olduğu kadar olmasa bile yeteceğini umduğumuz derecede iç kaynaklar elde etmeye çalıştık. Plânın ilk yılının istediği dış kaynakları elde etmek kesilmeyen bir çabayı gerektiriyordu. Tam olmasa da tutumlu harcamak şartiyle idare edilecek bir ölçüde dış yardım sağlayabildik. Kalkınma Plânımız her sene % 7 oranında ilerlemeyi amaç tutmuştur. 1963 tarım mevsimi çok elverişli geçti. Bunun da önemli yardımıyla 1963 yılında kalkınma % 7’nin üstünde bir sonuç verdi. Ekonomik hayatımızda umutlu bir açılma ve gelişme senesi geçti.
Pek Sayın Kurultay Üyeleri,
Üç seneden beri devam eden yeni Anayasa Hükûmetlerinin ilk günden beri büyük programları olan Plânlı Kalkınma çalışmalarının özetini ve gelecek ihtimallerini hikâye etmiş oldum. Görüyorsunuz ki, memleketimizin kalkınması ve sosyal reformların temeli olan ekonomik kalkınma için Cumhuriyet Halk Partisi’nin savunduğu tedbirler gerçek değer taşımaktadır. On beş seneden beri bize itiraz edenlerle beraber bütün halkımız artık plânlı bir kalkınmanın gereğini anlamış ve kabul etmiştir. Şimdi bundan sonra bu kalkınma usulünün araçlarını malî kaynaklarını bulup onları doğru yolda samimî kanaat sahibi Hükûmetler eliyle uygulamak, tek ilerleme yoludur.
Özel sektörle Devlet sektörünü el ele çalıştıran karma ekonominin hürriyet düzeni içinde bir plâna dayanarak işlemesi tek ilerleme yoludur. Bu yol sosyal adalet kurallarını dikkatle izlemek zorunluğunda olacaktır. Bu özet, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ekonomik programının etraflı bir çerçevesi sayılabilir.
Kurultayın Çok Değerli Üyeleri,
1963 yılı iç politika bakımından çekişmeli ve tartışmalı geçmiştir. Birinci karma hükûmetten başlıca muhalefet partisi af konusu ile ihtilâfa düşerek ayrılmıştı. Bu tartışma bütün yıl devam etmiştir. İkinci Karma Hükûmet zamanında hükûmet kurulurken kararlaştırılan sınırlar içinde geniş af kanunları çıkarılmıştır. Bununla beraber ikinci karma hükûmetin içinde Cumhuriyet Halk Partisi ile ortakları arasında da sık sık tartışmalar meydana gelmiştir. Bütün sene kamu oyuna açıktan veya dolayısiyle geçen ihtilâfların çözülmesine çalışılmıştır. Bu gidiş hükûmet buhranını önlüyordu. Ancak hükûmet buhranı ihtimalini sürekli bir hastalık gibi içerde ve dışarda devam ettiriyordu. Hükûmet istikrarını içerde ve dışarda politik ve ekonomik dâvaların halli için tabiatıyla gerekli bir unsur sayan siyaset âlemi karşısında bu hâl memleketimiz için mahzurlu oluyordu. Bu mahzurlar ciddiyet peyda ettikçe Büyük Meclis istikrarı koruyacak çareleri bulmaya çalışıyordu. 1963 senesi Kalkınma Plânının birinci yılı için dış malî kaynakların elde edilmesi senesi olduğu kadar 1964 senesi dış kaynaklar için de bir hazırlık yılı idi. Siyasî hayatımızdaki tartışmalar tabiatıyla daimî bir kararsızlık manzarası vermekten geri kalmıyordu.
1963 Mayıs’ında memleketimiz bir silâhlı ayaklanma olayı da geçirmiştir. Bunun sonucu olarak Sıkı Yönetim İdaresi üç büyük şehrimizde kurulmuş ve geniş adalet usulleriyle işliyen bir askerî mahkeme bir seneden fazla sürece çalışmıştır. Sıkı Yönetim 21/7/1964 tarihinde kalkmış yani memleket bir silâhlı ayaklanmanın tesirlerini kaldırmak için hemen bir yıldan fazla uğraşmaya mecbur olmuştur. Bütün bu olaylar Cumhuriyet Halk Partisi’nin, başlıca sorumluluğunu taşıdığımız idareler esnasında yeni Anayasanın işlemesi ve demokratik rejimin esaslı olarak kurulması çabalarında, ne kadar ciddî güçlüklerin yenildiğini göstermeye kâfidir.
İkinci Karma Hükûmet zamanında Kasım ayında mahallî idareler seçimi yapılmıştır. Bu seçimde hükûmet içinde bulunan partiler dahi muhalefette bulunan parti ile beraber başlıca hedef olarak Cumhuriyet Halk Partisi ile çatışmışlardır. Aslında siyasî karakteri olmaması gereken bu mahallî seçimlerde hükûmet karmasında bulunan ortak partiler 1961 seçimlerine nisbetle az rey almışlar ve bu sonucu hükûmetin çekilmesi için kesin önemde saymışlardı. Bu anlayışın neticesi olarak, hükûmet ilk önce fiilen inhilâl etti. Bu suretle yeni hükûmet teşkili teşebbüsleri başlamış oldu. Yeni hükûmetin kurulması için yeni bir koalisyon gerekli idi. Cumhuriyet Halk Partisi yeni hükûmette vazife teklifini kabul etmedi. Biz, mahallî seçimlerin sonucuna siyasî bir karakter vermek isteyen partilerin tabiî olarak sorumluluğu üzerine almak ödevinde oldukları kanısında idik. Başlıca muhalefet partisine hükûmet kurulması ödevi verilmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nden başka olan partiler hükûmet kurma teşebbüsüne girmişlerdir. Bu teşebbüsün olumlu bir sonuca varmadığının resmen belli olup ilân edilmesinden sonra tekrar Cumhuriyet Halk Partisi’ne hükûmet kurmak ödevi verilmiştir. Biz ilk önce siyasî partilerle yeni bir karma hükûmet imkânı aradık. Tahmin ettiğimiz gibi bu imkânın mevcut olmadığı çabuk anlaşıldı. Bağımsızlarla birlikte bir Cumhuriyet Halk Partisi hükûmeti kurmaktan başka çare olmadığı meydana çıktı. Böyle bir hükûmet kurduk ve canlı, yapıcı bir programla Büyük Millet Meclisi huzuruna çıkarak başlıca Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorumunu yüklenmiş olduğu hükûmetin kabul edilip edilmeyeceğini Büyük Millet Meclisi’nin takdirine arz ettik. Bir buçuk aydan fazla süren bir buhrandan sonra Büyük Millet Meclisi Hükûmeti desteklemeye karar verdiğini oyları ile ilân etti. Bu günkü Cumhuriyet Hükûmeti bu suretle on aydan beri iş başındadır. Bu hükûmet iç ayaklanmaların bastırmasını tamamlayıp demokratik rejimi korumuş, Ordunun kendi vazifesi içinde siyasetten uzak olarak bütün itibarını ve gücünü sağlamış ve büyük ekonomik plânı yürütmüş ve temel reformlara vukufla bütün gayreti ile el atmış ve en nihayet dış politikada Kıbrıs meselesi gibi bir büyük dâvayı selâmete çıkarmak ödevini üzerine almıştır. Bu dâvanın geçirdiği safhaları kamuoyumuz yakından bilmektedir. Kurultay huzurunda son durumu ve ihtimalleri de bugün mümkün olduğu kadar kısaca söylemeyi ödev saymaktayım.
Kurultayın Sayın Üyeleri,
Aziz Arkadaşlarım,
Kıbrıs meselesinin son patlaması 21 Aralık 1963’de olmuştur. Bu patlamanın plânlı bir saldırı olduğu hemen görülmüştür. Kıbrıs Anayasasının zorla ortadan kaldırılması amacı ile yapılan bu saldırıya karşı Türk cemaati ilk andan itibaren karşı koymuş Anayasanın kendisine verdiği hakları kahramanca savunmaya başlamıştır. On aydan beri devam eden bu faciada Türk mücahitlerin çektikleri zahmetler ve mihnetler sınırsızdır. Büyük can kaybı olmuş, varlıkları en geniş ölçüde yağma edilmiştir. Muahedelerin kurduğu Anayasa nizamını, Teminatçı Devletler arasındaki Yunanistan devleti de 1963 Aralık’ına kadar korumaya yardım ediyordu. Bundan sonra Yunanistan hükûmeti Kıbrıs idaresine uyarak muahedelere riayet edilmesi kaydından ayrılmış ve bu halde Kıbrıs’da Türkler’e karşı yapılan, can, mal ve hak saldırılarının teşvikçisi ve başlıca sorumlusu durumuna girmiştir. Bu halde Kıbrıs ihtilâfı NATO topluluğu içinde müttefik halde bulunan iki devlet arasında her an patlamaya müsait bir harp ihtimalini yaratmıştır. Bundan başka Sovyet Rusya’nın meseleye karışması ve nihayet Kıbrıs idaresinin açıktan Sovyet Hükûmetinden yardım istemesi üzerine de Kıbrıs ihtilâfı uluslararası yeni bir mahiyet almıştır. Bu ihtimaller içinde Birleşmiş Milletler’e müracaatlar olduğunu ve Birleşmiş Milletler’in kararlar verdiğini ve kuvvetler gönderdiğini de biliyorsunuz. Bugün Kıbrıs İhtilâfı uluslararası önemli bir meseledir. Halen Birleşmiş Milletler’in elinde ve sorumluluğunda bulunan başlıca konulardan biridir. Türk cemaatine karşı Kıbrıs idaresinin zulümleri durdurmak için Türk milleti durup dinlenmeyen bir ıstırap içinde çare aramıştır. Her fedâkarlığı Türk milleti üzerine almaya ilk günden karar vermiştir. Müttefiklerden ve müttefik olmayanlardan, uluslararası gördüğümüz güçlükleri biliyorsunuz. Bunun yanında Türkler’in haklarını temin etmek mecburiyetinin uluslararası bir adalet ve siyaset mecburiyeti olduğunun anlaşılması için hükûmeti, basını ve hepsinin üstünde bütün millet fertleri ile çalışmıştır ve çalışmaya devam edilecektir.
Kıbrıs idaresince kasıtla tertiplenen bütün güçlüklere rağmen Türk milletinin ve hükûmetinin azimli ve kararlı tutumu ile Türk cemaatine karşı girişilen silâhlı imha tecavüzleri önlenmiş ve siyasî sonuç almak için uygulandığı Birleşmiş Milletler yetkililerince de kabul ve açıkça ifade edilen gayrı insanî iktisadî abluka, bu ablukayı iftiharla uygulayanların milletlerarası âmme vicdanında mahkûm edilmeleri suretiyle kaldırtılmıştır. İhtilâf, bugün başlıca Türkiye ile Yunanistan arasında bir mesele halindedir. Birleşmiş Milletler bir arabulucu ile çözüm yolu araştırmaktadır. İlgili bir devlet olarak bizde arabulucu ile iyi dilekle yakın temas halindeyiz. İhtilâfın sulh yolu ile hallolunması için bütün gayretler harcanmaktadır ve harcanacaktır. Son olarak sulh yolları bir netice vermezse Türk milleti vicdanı müsterih olarak üzerine düşen ödevi tarihine ve şerefine yaraşır surette ifa edecektir.
Kıbrıs ihtilâfından bahsederken Kahire’de son defa toplanmış olan Tarafsızlar Konferansına da değinmek zaruridir. Tarafsızlar Konferansında ne karar verildiğini doğru olarak henüz bilmiyoruz. Neşrolunan bildiri ile gerçekte verilen karar arasında fark olduğu son anda haber alınmıştır. Gûya gizli oturumda verilen son karardan farklı daha evvel hazırlanmış bir bildiri neşrolunmuştur. Devlet Başkanları arasında verilen kararda Kıbrıs’ın istediği self determination tâbirinin bulunmadığı söylenmektedir. Bu farktan başka kararın hazırlanması ile ilgili müzakereler esnasında konferansın üyesi veya müşahidi olan devletlerin ayrı ayrı ne görüşte olduklarını da henüz tamamiyle bilmiyoruz. Neşrolunon bildiri üzerine fikrimi söyleyeceğim. Bildiriye göre, tarafsızlar Kıbrıs idaresi ve Yunanistan tezini destekler görünmüşlerdir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Kıbrıs ihtilâfı görüşüleceğinden, Kahire Konferansı bize elverişli olmayan bir taraftarlık sayılabilir. Muahedeleri tanımayan bir düşünce tarzı tamamiyle haksız ve uluslararası münasebetler için tehlikeli bir başlangıçtır. Bunun akibetlerini vahim görecek devletler çok olacaktır. Bizim çevremizde ayrıca bir adaletsizlik ve haksızlık da vardır. İslâm hâmisi geçinen islâm politikacıları içinden müslüman Türkler’in katliâmını terviç edenlerin çıkması insanlık tarihinde daima misâl gösterilecek bir adaletsizlik olarak kaydedilecektir. Türk milleti böyle haksızlıklara ilk defa uğramıyor. Metanetini ve iradesini muhafaza etmesini bilecek ve bu güçlüklerden dâvasını ve Türk milletinin talihini selâmete çıkaracaktır.
Kurultayın sayın üyeleri,
Cumhuriyet Halk Partisi kurmuş olduğu hükûmetin on aydan beri geçirdiği olaylardan bahsederken reformlar konusunda da Kurultayı aydınlatmak isterim. Kalkınmanın başlıca temeli olan malî reformları gerçekleştirmek ve kalkınmanın istediği kaynakları bulmak için olağanüstü çalışma içindeyiz. Kalkınmanın istediği malî kaynaklardan başka Kıbrıs ihtilâfı yüzünden millî savunmada daimî olarak olağanüstü masraf yapmak mecburiyeti hâsıl olmuştur. Bu sebeple altında bulunduğumuz malî yük ağırdır ve malî kaynakları sağlamak için Meclis hayatında muhalefetin muvafakatini almak [almanın] ne kadar güç olduğunu tasavvur edebilirsiniz. Fazla olarak malî politikaya karşı milletin tereddüdünü uyandırmak için millet önünde malî kanunlara karşı seçimlerde ve seçim dışında ardı arası kesilmeyerek yapılan telkinler zararlı olmaktadır.
Muhterem arkadaşlar,
Karma hükûmetlerle yeni Anayasanın üç yılı dolmak üzeredir. Bu süre içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin parti olarak millet gözünde geçirdiği durumu da huzurunuzda görüşmek isterim. Muhalefet partileri ile yapılmış olan karma hükûmetler zamanında ortaklar hem hükûmet içinde çalışmışlar, hem milletle temaslarında Halk Partisi aleyhinde bulunmuşlardır. Hattâ Halk Partisi ile beraber bulunmayı kendi kuvvetlerini azaltan bir sebep sayarak Halk Partisi ile daima tartışma halinde bulunmayı tercih etmişlerdir. Halk Partisi teşkilâtı bu tutumdan müteessir oluyordu. Memleket böyle isteksiz ve müphem arzulu çalışmadan istifade etmiyordu. Vatandaş daha ziyade güvenilecek kararlı ve dayanıklı hükûmet istiyordu. Ortakların sağlam kararla hükûmete katılmamış görülmeleri seçimlerde daha ziyade onlar için zararlı olmuştur. Biz bu halden memnun değiliz. Küçük partilerin silinmesini arzu etmiyoruz. Beraber hükûmet ettiğimiz zaman muvaffakiyetlerine ve millet gözünde yerlerinin sağlamlaşmasına çalıştık. Beraber hükûmetten ayrıldıktan sonra da onların devam eden tarizlerine karşılık sinirlerimizi kaybetmiyerek onların seçmen nazarında korunmaları çaresini nisbî temsilin faydası uğruna aramaktayız.
Sevgili arkadaşlarım,
Rakip partilerin bize karşı yaptıkları çalışmada ve propaganda da inkilâpların Cumhuriyet Halk Partisi’ne getirdiği aleyhtarlıktan faydalanmak isteyenler daima görülmektedir. Bunun en göze çarpan misâli Cumhuriyet Halk Partisi aleyhine Anayasanın her partiye karşı yasakladığı din propagandasının reva görülmesidir. İnkilâplara karşı otuz seneden beri işleyen, demokrasi ile beraber açık ve çok kazançlı bir propaganda silâhı gibi kullanılan haksız isnat ve ittihamlardan telâş etmiyoruz. Bu silâhlar körleşmiştir. Biz Cumhuriyetin temeli olan prensipleri Türkiye’yi ilerletecek medeniyet ve eğitim temellerini dikkatle korumayı vazife biliyoruz. Atatürk inkilâplarının kesin kararla bekçisiyiz. Türkiye Cumhuriyetinin Anayasada ifade edilen temelleri bizim gözümüzde milletçe ilerlemenin ve yükselmenin tek çareleridir. Devletimizin bünyesini kuran esaslar aleyhine herhangi bir çıkar karşılığında vefasızlık ve kayıtsızlık göstermek bir Cumhuriyet Halk Partisi mensubu için hiçbir zaman doğru olmayacaktır.
Muhterem arkadaşlar,
Memleket için mühim mesele Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi bünyesi içindeki ilerleme ve sağlamlaşmadır. Geniş idareler zamanında uzun müddet çekilen zahmetlerin karma hükûmetler zamanında devam etmesinden, teşkilâtımız hükûmete ve partinin yüksek idaresine karşı şikâyetçi olmuş ve bunun sonucu olarak seçimlerde kayıtsızlık, vazife hissinde gevşeklik doğmuştur. Bu bakımdan seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi kendi bünyesi içindeki kusurlardan dolayı zarar görmüştür. Partimize bir hastalık ta bulaşmıştır. Bu hastalık demokratik rejime girdiğimiz gündenberi marifet gibi işlemeğe başladı. Parti hükûmetini küçük büyük menfaatlerin vasıtası saymak ve bu yoldan politika yapmak geçmiş zamanlarda uzun müddet rağbet görmüştür. Korkuyorum ki, bu hastalık bizim bünyemize de sirayet etmesin. Gene geçmiş zamanların çok kârlı zannolunan din propagandasının partimiz aleyhine kullanıldığı, ve daha kullanılacağı misâlleri ile her gün görmekteyiz. Bu usulleri, Anayasa kesin olarak yasaklamış ve ağır cezai müeyyidelere bağlamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi içinde bu usullere iltifat edecek bir kimsenin bulunmasını bütün partililer el birliği ile önlemelidirler. Bizim geleneğimizde bunlar yoktur. Gerçek olan siyasî menfaatler de böyle sakim yollardan temin edilemez. Geçici başarı sağlar zannolunan bu yollar vatandaş gözünde siyasî partilerin itibarını kökünden çürütür. Partimizi böyle hastalıklara düşmekten titizlikle korumalıyız. Bu çaba çok esaslıdır. Muvaffak olamazsak seçimlerde uğrayacağımız kayıpların sınırı olmayacaktır.
Sevgili arkadaşlarım,
Bu son on aylık hükûmet zamanında diğer partilerden ayrılmış olarak yalnız çalıştığımız halde, hem vatandaş gözünde daha çok güven kazandık, hem hükûmet görevleri ve reform tedbirleri alarak daha verimli çalışabildik. Bu olumlu gayretlerin sonuçlarını 1964 seçimlerinde fark etmekteyiz.
İdareciler olarak yaptığımız bu tahminlerin Kurultaydaki arkadaşlarımızın memleket ölçüsündeki görüşlerine ne kadar uyduğunu sizlerden öğreneceğiz. Şurası kesin olarak bilinmek lâzımdır ki, gerek Kurultayda gerek parti teşkilâtında memleket idaresinin bugün için ve gelecekte başlıca dayanağı olan Cumhuriyet Halk Partisi mensupları vazifelerinde dürüst ve gayretli olurlar ve kötü âdetlerden parti çalışmalarını ne kadar koruyabilirlerse parti o derecede kazançlı ve itibarlı olacaktır.
Kurultayın değerli üyeleri,
Sevgili arkadaşlarım,
Millet Kurultayı yakın bir ilgi ile izliyecektir. Bu Kurultayda çalışmaktan millet gözünde itibarı artmış olarak çıkmak imtihanını vereceğiz.
Çalıştığımız konuların ciddî karakterinde fikir serbestliğinin tam işlemesinde bütün bu intizam içinde her türlü küçük tertiplerden ve küçük oyunlardan dikkatle sakınmakta parti teşkilâtımıza iyi örnek vermeğe mecburuz. Kurultayın toplanmasını fırsat bilerek bir takım sakat arzuların olup bittiye getirilmesine çalışacaklar olabilir. Hepimiz birbirimizi denetleyeceğiz. Emin olabilirsiniz ki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin çalışmasına, önümüzdeki seçimlerine zarar verecek tertiplere kesin olarak meydan vermemek kararındayız. Partinin kaderini hiçbir sebeple sorumluluk tanımayan politikaya oyuncak yaptırmayacağız.
Vazife duygusu hepimize hâkimdir. Sizlere başarılar dilerim ve derin saygılar sunarım.
CHP 17. Kurultayında Milli Eğitim Komisyonu Raporu Üzerine Yapılan Konuşma[538]
(...)
Önce sâkin bir şekilde konuşmaya başlayan İnönü, bir konu üzerinde açılan müzakerelerin Kurultay intizamını altüst ettiğini, CHP Kurultaylarında her görüşün ve fikrin serbestçe oylanacağına işaret ettikten sonra şunları söylemiştir.
“Konu mahkemededir. Mahkemede bulunan bir dâvaya, mahkemede görüşülen bir dâvaya tesire etmek iddiasında mısınız? Kurultay Başkanı her şeyi halledecektir. Buna kim tesir eder? Buna tesire ne hakkınız vardır. Kurultayda görüşülecek işlerin sınırları çizilmiştir. Yanlış misâller vermeye, ne de kudretiniz vardır. Devletin, hükûmetin meseleleri hakkında fikirlerinizi söyleyebilirsiniz. Bundan gayri hiçbir teşekkül ve fikir için mukaddes vasıf yoktur.”
[Tamamlayıcı haber]
“Muhterem arkadaşlarım, C.H.P. Kurultayının delegeleri, C.H.P. intizam sevenlerin ve serbest düşünenlerin partisidir. Böyle haller C.H.P. Kurultayına yaraşmaz. Lütfen sükûneti bulalım, CHP Kurultaylarında her mesele serbestçe görüşülebilir, oylanabilir.
Müzakere edilen konu mahkemede bulunan bir dâvadır. Mahkemede bulunan bir dâvaya Kurultayın tesir etmek iddiasında mıyız, değil miyiz?...
Lütfen sükûneti muhafaza edelim. Kurultay Başkanlığı bir hâl çaresi bulabilir.
C.H.P. Kurultayı, bir siyasî partinin Kurultayı olarak fikirlerini söyleyebilir. Ve Kurultaya ne sınırlar çizilmişse o sınırlar içinde Kurultay vazifesini yapabilir. Kurultay Başkanlığının selâhiyetlerine riayet edelim. Sükûnetimizi muhafaza ederek müzakereye devam edelim.
CHP 17. Kurultayında Yeniden Genel Başkan Seçilmesi Üzerine Yapılan Teşekkür Konuşması[539]
17. Kurultay, çalışmalarının sonuna gelmiştir. Beni tekrar görev başında, sorumlu mevkide bıraktınız. Tabiî neticeyi bir defa daha tehir ettiniz. Esirgemediğiniz güvenin yürekten minnettarıyım. Teveccühünüze lâyık olmaya çalışacağım. Hafızalarınızda beni iyi hatıra ile anmanızı ümit etmek, hayatımın başlıca mükâfatı olacaktır.”
Genel Başkan, (...) kürsüden ayrılmadan sözlerini şöyle bitirmiştir.
“Allahaısmarladık arkadaşlarım, esen kalın, başarılar içinde çalışın.”
İngiltere’nin Yeni Başbakanı Harold Wilson’a Gönderilen Kutlama Mesajı[540]
Ekselânsınızın, dost ve müttefik Birleşik Krallık Başkanlığı [Başbakanlığı] yüksek görevinde başarı göstermenizi diler ve sizi candan tebrik ederim.
Ekselânsınızın vazife başında bulunduğu müddet zarfında memleketlerimiz arasındaki geleneksel yakın dostluk ve işbirliği bağlarının daha da kuvvetleneceğine samimî olarak inanmaktayım.
Samimî dostluk ve saygı hislerimin kabulünü rica ederim.
Tatvan Demiryolunun Açılışı Dolayısıyla Van’da Yapılan İki Ayrı Konuşma[541]
“Vanlılar, sevgili hemşehrilerim. Bizi çok âlicenap karşıladınız, Teşekkür ederim. Van’da büyük bir ulaştırma merkezi açılacaktır. Demiryolu Tatvan’a ulaşmıştır. Bu açılış Van’ın geleceği için büyük ölçüde gelişme sağlayacaktır. Buraya sevinçle geldik. Van öteden beri sevdiğimiz bir ilimizdir. Sizi, bugün bu güzel havada çok neşeli buldum. Sağolunuz, varolunuz.”
(…) Başbakan İsmet İnönü doğruca il binasına gelmiş ve balkondan binlerce Vanlıya hitaben şu konuşmayı yapmıştır.
“Vanlılar, sevgili hemşehrilerim. Van’ı evvelki geldiğimden çok daha iyi gördüm. Van, büyük ve mâmur şehir olmak yolundadır. Bu ilimiz önümüzdeki yıllarda çok büyük, çok medenî bir şehir olacaktır. İran’la, Pakistan’la Türkiye’nin irtibatı Van’da düğümlenmektedir. Bu dost ülkelerle havadan ve demiryolu ile Türkiye’nin bağlanmasını Van sağlayacaktır. Eksiklerinizin hepsi tamamlanacaktır. Çok şeyler yapılmıştır. Ama ilerde Van, daha şeylere kavuşacaktır. Sevgili vatandaşlarım, bu yerde sizi mesut ve bahtiyar göreceğiz. Sağolun, varolun, bin yaşayın.”
Muş-Tatvan Demiryolunu Açış Konuşması[542]
Aziz hemşehrilerim, Vanlılar, Tatvanlılar, Muşlular, bu bölgede bu mutlu günü kutlamak için gelmiş olan bütün vatandaşlarım hepinizi sevgi ve saygı ile selâmlarım.
Bugün, şimdi Ankara’dan kalkıp Tatvan’a gelen demiryolunun Van Gölü kısmını da açmak için toplanmış bulunuyoruz. Bu olay memleketin ekonomik yönden büyük bir başarı olduğu gibi, siyasî bakımdan da çok önemli bir olaydır.
Bu demiryolu gölden feribotla geçecek İran demiryolu ile birleşecektir. Bu suretle dost ve müttefik İran’a olduğu gibi Pakistan’a da ve kardeş Pakistan’dan sonra Afganistan’a da ulaşacaktır.
Bu yolun vücuda gelmesi için CENTO içinde başlıca müttefikimiz ve dostumuz olan Amerika ve İngiltere’de büyük ölçüde yardım etmişlerdir. Bu dostlarımıza teşekkür ve minnettarlığımızı ifadeyi vazife sayarım.
Demiryolu Van gölünü feribotla geçtikten sonra Van’a varacak ve oradan Kotur boğazını geçerek İran hududuna ulaşacaktır. Bu iş için Türkiye ve İran’da da çalışmalar devam etmektedir.
Yolun 2 sene içinde bitirileceğini sanıyoruz, malî kaynakları sağlanmıştır. Bundan sonraki kısımda Amerika’nın da önemli bir iştiraki vardır. Bu olay, memleketimiz için mutlu bir olaydır. Hepimiz bu olayın sevincini beraber yaşamak için toplanmış bulunuyoruz. Tatvan yolunun açılış töreninde bulundum diyenler daima bahtiyarlık duyacaklardır.
Şimdi sözü, daha fazla bilgi verecek olan Bayındırlık Bakanına veriyorum. Teşekkür ederim arkadaşlar.
Diyarbakır Ziyareti ve Ziya Gökalp’i Anma Haftası Dolayısıyla Yapılan Konuşma[543]
Diyarbakırlılar, aziz hemşehrilerim, sevgili hemşehrilerim. Bu toplantıdan istifade ederek size bazı duygularımı ve düşüncelerimi söylemek istiyorum. İlk önce, beni kabul ediş şeklinizden çok mütehassıs oldum. Size minnettarım.
Diyarbakırlılar, buraya daha geniş bir zamanda yeniden gelmek istiyorum. O zaman daha çok kalacak, sizlerle daha çok konuşacak ve meseleleriniz üzerinde çalışacağım. Şimdi, bildiğiniz gibi bir müstacel vazife icabı Van’a geldim. Sevgili yurttaşlarım, Diyarbakırlılar, emin olunuz ki, Diyarbakır, Cumhuriyetin ilk gününden beri hizmete lâyık olmuş büyük bir merkezimizdir. Diyarbakır, Cumhuriyet devrinde de, ondan önceki devirlerde de itibar görmüştür. Çok şeyler yapılmıştır, fakat çok daha fazlasına lâyıktır.
Diyarbakır, hususiyle, bizim bir büyük kültür merkezimizdir. Diyarbakır, gelecek yıllarda da Türkiye’nin bir kültür merkezi olma vasfını taşıyacaktır. Yüksek öğretim merkezleri Diyarbakır’da kurulacak ve her yeni merkez birbirini tamamlayan müesseseler olacaktır. Şimdi ilk ele alınmış olan Diyarbakır Tıp Fakültesidir. Bunu süratle kurabilmek ve Diyarbakır’ın, bütün yurttaşların istifadelerine sunmak gayretindeyiz. Bundan sonra, diğer kültür meseleleri ele alınacaktır.
Diyarbakırlılar, bugünler, memleket çapında büyük düşünür Ziya Gökalp’in, Diyarbakırlı Ziya Gökalp’in töreninin başladığı günlerdir. Bir hafta en yetkili ağızlar, konferanslar vererek bu büyük düşünürümüzü anlatacaklardır.
Ziya Gökalp’i ben Cumhuriyetin ilk yıllarında tanıdım. Ziya Gökalp, İmparatorluğun dağılma devrinde vaziyet almış, cemiyetimize yeni fikirler, yeni ışıklar getirmeye çalışmış mücahitlerimizden birisidir.
Ziya Gökalp, bütün imparatorluğu teşkil eden memleketlerin dağılmaya başladığı çok elemli günlerde Türk Milletine iyi bir hayat verebilmek için düşünceler ortaya atmış bir değerli üstaddır. Getirdiği yeni prensipler önceleri çok yadırganmış olmakla beraber, onun dil ve Türkçülük alanındaki fikirleri yeni kuşaklar tarafından, hattâ ondan çok daha fazla benimsenmiştir.
Türkçülük, milliyetçilik konusunda yapılacak araştırmalarda Ziya Gökalp’in mümtaz bir yer işgal ettiği daima görülecektir. Bu münasebetle size, [onun] hakkındaki düşüncelerimi söyledim.
Sayın vatandaşlarım, bu kısa temasımı mazur görünüz. Fakat size tekrar ediyorum. İlk fırsatta Diyarbakır’a gelerek meselelerimizi dinleyecek ve halle çalışacağım.
Diyarbakırlılar Allahaısmarladık. Esen kalın ve daima bahtiyar olun, Türk milliyetçiliğinin sarsılmaz kalesi olarak milletin bağrındaki yerinizi daima muhafaza edeceğinize, inanıyorum.
Kıbrıs’taki Değiştirme Birliği ve Genel Seçim Tarihine İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[544]
Genelkurmay Başkanlığında bir saat süren çalışmasından sonra gazetecilere, “Değiştirme devam ediyor” diyen İnönü, “Muhalefet, seçimlerin geri bırakılmasını istemiyormuş. Bu konuda söyliyeceğiniz bir şey var mı?” sorusuna da şu karşılığı vermiştir:
“Zannederim onlar seçimlerin 1966’ya bırakılacağını söylüyorlar. Böyle bir şey yok.”
Başbakan İnönü, AP’nin küçük partileri daha güçlü hâle getirecek herhangi bir tasarıya karşı olduğunu söyliyen bir gazeteciye, “Bu konuda bir şey bilmediği” şeklinde cevap vermiştir.
İkinci 5 Yıllık Kalkınma Planı Hazırlıkları ile İlgili Yayınlanan Genelge[545]
1968-1972 yılları dönemini kapsıyacak olan ikinci beş yıllık kalkınma plânını hazırlama çabalarına Devlet Plânlama Teşkilâtında başlanmış bulunmaktadır. Birinci beş yıllık kalkınma plânı gibi, bu plân da yurdumuzdaki kamu ve özel kuruluşların ortak çalışmaları sonunda ortaya konacaktır.
İkinci beş yıllık plân hazırlıklarında kullanılmak üzere gerekli bilgileri ve görüşleri toplamak, çeşitli konularda uygulanması gereken politikaları tanımlamak amacıyla kamu sektörü ve özel sektörden seçilecek uzmanlardan “Özel İhtisas Komisyonları” kurulacaktır. Devlet Plânlama Teşkilâtına yardımcı olarak çalışacak olan bu komisyonlar, plân hazırlanmasında büyük önem taşımaktadır. Komisyonların kuruluş şekilleri ve çalışma esasları ayrıca açıklanacaktır.
İkinci beş yıllık plân, birinci beş yıllık plânda olduğu gibi, proje hazırlıklarına dayalı olacaktır. Birinci beş yıllık plânın hazırlanmasında proje taslaklarının geliştirilmesine ve değerlendirilmesine çalışılmıştı. Bu defa daha çok sayıda daha etraflı çalışmalar sonucu ortaya çıkmış projelerin toplanması gerekmektedir. Devlet Plânlama Teşkilâtı ilgili kuruluşlara proje hazırlama ve değerleme konularında yardımcı olacaktır. Bu konudaki hazırlıklara öncelikle başlanması ve 1966 yılı ortasında tamamlanacak şekilde proje çalışmalarının geniş ölçüde ele alınması zorunlu bulunmaktadır.
İkinci beş yıllık plânla ilgili bu çalışmalara hemen başlanmasını ve Devlet Plânlama Teşkilâtına sorumluluğunu taşıdığı bu konularda her bakımdan yardımcı olunmasını bütün kuruluşlardan rica ederim.
Yeniden ABD Başkanlığına Seçilmesi Üzerine Lyndon B. Johnson’a Gönderilen Kutlama Mesajı[546]
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
Washington, D.C.
Ekselâns,
Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığına seçilmeniz münasebetiyle en samimî tebriklerimin kabulünü rica ederim.
İsmet İnönü
Başbakan
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Tarafından Düzenlenen Kızılırmak Su Havzası ve Toprak Kaynakları ile İlgili Etüd Sonuçlarının Açıklandığı Toplantıda Yapılan Konuşma[547]
Bugünkü istifadeli toplantıya beni ilgilendirdiği için buraya dâvet eden Enerji Bakanı arkadaşıma müteşekkirim. Çok istifadeli bir gün geçirdik. Su İşleri Genel Müdürümüz ve diğer mütehassıs arkadaşlarımız su gücümüz hakkında bize geniş bilgiler verdiler. Şimdi Kızılırmak havzası için yüksek heyetinize daha tafsilâtlı bilgi verecekler.
Bu konferanslardan politikacı olarak büyük istifademiz, memleketimizin geniş kaynakları üstünde çeşitli bakımdan faydalı bilgiler almaktır.
Biz, tabiatla çetin mücadeleler içinde yaşayan bir milletiz. Her meselemizi çok gayret sarfederek, çok emek sarfederek halledebiliyoruz. Fakat, emekle meselelerini halleden diğer milletler gibi, çetin karakterli, toprağına çok bağlı ve sağlam iradeli milletlerden biriyiz.
Muhterem arkadaşlarım, sular hakkında edindiğimiz bilgiler, öteden beri zannetiğimiz gibi, suyu az olan bir memlekette yaşamadığımızın anlaşılmasıdır. Bunu, en yüksek mütehassıslardan bir defa daha işitmiş oluyoruz. Bütün bu değerlendirmeler ve gelecek için kuvvetli ümitler, sağlam bir ekonomik siyasete ve o ekonomik siyasetin kuralları içinde kalkınma politikasına bağlıdır. Bu tılsım keşfolonmuştur. Bunun adı, plâna dayanan kalkınmadır.
Bu plâna dayanan kalkınmada tasavvurlarımızı tahakkuk ettirmek için temel unsur malî kaynaktır. Bunun için malî bünyemizin sağlam olması lâzımdır.
Mali bünyemizi kendi fedakârlıklarımızla tedavi ve mümkün olduğu nisbette dış kaynaklarla takviye etmeye çalışıyoruz.
Muhterem arkadaşlarım,
Kalkınmada malî kaynağımızın sağlam olmasına ehemmiyet vermeliyiz. Uzun hayat tecrübelerinden, politikada benim edindiğim en esaslı kanaatlerden birisi budur. Malî bünye sağlam olmadıkça hiçbir sahada memleketin gelişmesini temin etmek mümkün değildir.
O da, malî kaynak az olursa, zayıf olursa zahmet çekilir; gelişme ve kalkınma arzu edilen, ümid edilen zamandan daha uzun sürebilir. Bu zahmetlerin yanında müsbet, kesin bir netice vardır: Evet, malî kaynak zayıf da olsa sağlam işlemesi temin edildikten sonra onun sağladığı hızla, memleket kalkınmaya bağlanırsa, her geçen yıl mutlâka bir ilerleme kaydeder. Eğer bu sistemde çalışa gelmiş olsaydık, bugün mustarip olduğumuz meselelerden pek çoğu halledilmiş olurdu.
Bir noktayı hiç unutmayalım: Malî kaynağımız azdır, bundan istifade etmenin tek çaresi plâna dayanan kalkınma yoludur. Bir kalkınma çabası, bir ekonomik sistem, bilhassa bizim bünyemizde plâna dayanmazsa, malî kaynak çok olursa kısır işler, büyük ölçüde israf edilir; malî kaynak kıt olursa, bir de onun yanına plânsızlık eklenirse, hiçbir çabanın, bir müsbet netice vermesi tasavvur edilemez. Onun için arkadaşlarım bütün bu tetkiklerden sonra [toplantıdan] esaslı plân çalışmalarına dayanan bir kalkınma sisteminin, böyle bir sistem üzerinde kurulmuş kalkınma politikasının mutlâka müsbet netice vereceğine emniyetleri artmış olarak ayrılacaklardır.
Bu arada araştırmasını yaptığımız bölgenin kıymetli sorumlu valileri, bizim konferansımıza iştirak ediyorlar. Ellerinde bulunan emanetin kalkınması için ne kadar ciddî çalışmalar yapmak lâzım geldiğini göreceklerdir.
Sadece bu konferansın tertibinde büyük mütehassısların memleketin önemli bir bölgesinin ihtiyaçlarını bu kadar tafsilâtiyle ortaya serebilmelerinde hissettiğimiz büyük menfaat, plâna dayanan çalışmanın yeni bir tezahürüdür. Plândan evvelki devirlerde hiçbir zaman, devletin bütün meseleleri, bütün ekonomik meselelerinin, senenin muayyen zamanlarında devletin teknik sahada ve siyasî sahada bütün yetki sahiplerinin gözleri önüne serilmiş bir ayarı yoktur.
Mütevazi vasıtalarımızla ve plân devrinin henüz çok başlangıcında ve henüz çok eksiklerimizin tamamlanması gerektiği devrinde olduğumuz halde, gene devletin ekonomik meselelerini toplu bir tarzda gözden geçirmek ve memleketin yetkili bütün sorumlularına anlatmak mümkün olmaktadır.
Bu çalışma, kıymetli bir eserdir. Bunu tertip edenlere tekrar teşekkürlerimi söylemek isterim. Bu konferansları takip ettikten sonra, o konferans sahiplerinden hazırladıkları bu notları bir rapor halinde bana ayrıca lütfetmelerini rica ettim. Sizin çalışmalarınızı bu suretle ayrıca takip etmiş olacağım.
Bana bugünü verdiğiniz için size minnettarım. Bir tatil günümü çalışma günlerimden daha verimli geçirmek imkânını verdiniz. Teşekkür ederim arkadaşlarım.
Atatürk’ün Ölümünün 26. Yıldönümü Dolayısıyla MTTB’nin Düzenlediği Törene Gönderilen Mesaj[548]
Türkiye Millî Talebe Federasyonu’nun Ankara’da bulunan İkinci Başkanının isteği üzerine bu sözleri kendilerine yazıyorum.
Memleket için faydalı olan her teşebbüse Atatürk’ten misâl vermiye çalışıyoruz. Bu bir yapıcı ve kadir bilen vazife tanıyan çabadır. Bunun yanında, siyasî hayatımızı anarşiye ve karanlığa sürüklemek istiyen dolaşık cereyanlar da gene Atatürk adına ve ilkelerine sığınarak maksatlarını yürütmeye çalışıyorlar. Türk Gençliği, bu ikinci nevi olumsuz gayretleri sezecek, ondan sakınacak, kendi bünyesinde o akımlara meydan vermiyecek uyanıklıkta ve sağlam karakterli olmak zorundadır. Cemiyetimizin bugünkü hayatı, başlıca O’nu müdafaa eden etkili vasıtalar arasında, Türk Gençliğinden bu kabiliyeti beklemektedir.
Cemiyetimizin ileri hamlelerinin mesnetlerini daima Atatürk ilkelerinde bulacağız ve onları savunmayı vazife bileceğiz.
CHP İstanbul İl Merkezini Ziyarette Yapılan Konuşma[549]
(…) CHP İl Merkezinde İl İdare Kurulu Haysiyet Divanı ve Danışma Kurulu Üyeleri ile yaptığı görüşme sırasında, İstanbul’a özel işleri için geldiğini bildirerek, devamla demiştir ki:
“Biliyorsunuz, seçim arifesine girdik. İşlerin büyüğü ve ehemmiyetlisi gene İstanbul’dadır. Ümit ederim ki vatandaşlara, kendimizi beğendireceğiz. Hatırınıza gelen bir tavsiye var mı? Böyle zamanlarda bana yoğun olarak bir fikir söylerseniz aklımda kalır. Böyle bir tılsım biliyor musunuz? Evet bana bir deyim söylemiyecek misiniz?
İnönü, bu sorudan sonra biraz duraklamış ve bir partilinin “Sizin çalışmanız ve enerjiniz bize kuvvet veriyor” sözünü takiben tekrar konuşarak şunları söylemiştir:
“Yabancı heyetler gelirler, meseleleri tetkik ederler. Akıl ve raporlar verirler. İşleri biter, gideceklerinde bana vedaya gelirler. O zaman sorarım: Hazırladığınız raporları teferruatı ile okurum, giderayak bir tedbir söyliyebilir misiniz derim. Söyleyen ve söylemiyen olur. Söylenenler, inanılmayacak kadar basit ve bildiğimiz şeylerdir. Bir defasında enternasyonal yardım için bir yabancı heyet, etüd yapıyordu. Ayrılırken aynı soruyu sordum. Verdikleri cevabı söylersem gülersiniz. Turist işini düzeltin dediler.
Başbakan daha sonra çalışmakla cemiyet meselelerinin halledilebileceğini belirtmiş ve sözlerin şu şekilde tamamlamıştır.
“Alın teri ile yüzlerce küçük emekleri bir araya getirip muvaffak olacağız kanaatindeyseniz, daha bin kere bir araya gelmemiz lâzım.”
İstanbul Yedikule Santral Mensucat Fabrikası ile Silahtar Sungurlar Kazan Fabrikasını Ziyarette Yapılan Sohbetler[550]
Başbakan İsmet İnönü bu sabah Yedikule’deki Santral Mensucat Dokuma Fabrikasına ve Silahdar’daki Sungurlar Kazan Fabrikasına iki ayrı ziyarette bulundu ve özel teşebbüs sahiplerinden geniş izahat aldı.
(…)
Türkiye’nin en büyük mensucat fabrikalarından biri olan Santral Mensucatta bir kapının üzerindeki resimler dikkatini çeken İnönü durdu ve Fuat Bezmen’e sordu:
“Bu resim kime aittir?”
“Efendim bu zat, rahmetli Hikmet Sagun’dur. Türk Mensucat Sanayiine basmacılığı ilk getiren adamdır. Hatırasına hürmeten resmini oraya astık.”
(…)
Saat 11.30’da Silahdar’daki Sungurlar Kazan Fabrikasına gidildi. Fabrikanın sahibi Yüksek Makine Mühendisi Sabahattin Sunguroğlu’nun koluna giren Başbakan uzun uzun izahat aldı. Başbakanla Sunguroğlu arasında şu konuşmalar geçti.
“Mükemmel bir tesis kurmuşsun. Pek memnun oldum. Nasıl yaptın bunu?”
“Ben Yüksek Makine Mühendisiyim Paşam. 22 Yılık bir meslek hayatım var. İhtiyacı gördüm. İşe başladım.
“Yani birden başladın bu işe..”
“Sıfırdan diyebilirsiniz Paşam.”
“Ne kadar oldu bu fabrikayı kuralı?”
“8 Sene Paşam.”
“Daha evvel ne yapıyordun?”
“Taahhüt işleri yaptım efendim.”
“Nerede, ne gibi taahhüt işleri?”
“Devlet müesseseleri askeriye, üniversite, bir çok yerlerde çalıştım.”
“Peki ne düşünüyorsun şimdi işini geliştirmek için?”
“İmkânlar elde etmek çok zor Paşam. Büyük para meselesi.”
“Kredi müesseselerinden yardım görmüyor musun?”
“Görmüyorum Paşam.”
“Biz hükûmet olarak sanatçıları teşvik tedbirlerini daima alıyoruz. Sizi destekliyoruz.”
“Şikâyet etmiyorum Paşam.”
“Yakın şarkın en büyük müessesesiyim diyorsun bu sahada. İhraç ediyor musun?”
“Hayır Paşam, şimdilik sadece memleket ihtiyacının % 70’ini karşılıyabiliyoruz.”
“İşini büyüteceksin tabiî.”
“İhracaat için büyük paralar lâzım. Devletin bize geniş yardımı lâzım.”
“Devlet, kendisine izah edildiği zaman her türlü yardıma hazırdır. Mesele sizin akıllı adamlarınız vasıtasıyla dış pazarlarda imkânlar bulmanızdadır.”
“Bu imkânları araştırıyoruz Paşam.”
“Meselâ İran, meselâ Pakistan, yakın münasebetlerimiz vardır, ticari yolla bu münasebetleri daha da geliştirebiliriz.”
İşçi ücretleri
“Kaç işçi çalıştırıyorsun burada?”
“350 işçimiz var Paşam.”
“Kaç vardiya çalışıyorsunuz?”
“İki vardiya Paşam.”
“Niye üç değil?”
“Müsait değil.”
“Yani işin kapasitesi demek istiyorsun. Burayı daha geniş ve verimli bir iş yeri haline getirmelisin.”
“Uğraşıyoruz Paşam.”
“İşçilerle münasebetlerin nasıl? İyi ücret alıyorlar mı?”
“Normaldir efendim.”
“Dışarıya işçi gitmesinden müteessir oluyor musunuz?”
“Kaliteli elemanların gitmesi iyi olmuyor Paşam.”
“Niye o? Tutamıyor musunuz?”
“İmkânı yok Paşam. Burada iyi bir kaynakçı 56 lira alır. Almanya’da 156 lira alıyor.”
“Niye onlar daha fazla veriyorlar?”
“Hayat standardı yüksek. Ücretler yüksek.”
“Bu meseleye iki taraflı bir hâl yolu bulmak kolay değil. Benim inancım odur ki, burada tatmin edilirse kaliteli işçi dışarıya gitmez.”
Asansör var mı?
İnönü, fabrikanın ikinci katını da gezdirmeği teklif eden Sabahattin Sunguroğlu’na sordu:
“Şu kata mı çıkacağız?”
“Evet Paşam.”
“Oldukça yüksek. Asansör var mı?”
“Maalesef Paşam.”
“Benim için üzülme. Ben çıkarım. Siz yorulursunuz diye sordum”
İkinci kattaki tesisleri de gezdikten sonra, memleket sanayiinde kullanılan bütün kazanları imal eden fabrikayı görmekten pek memnun kaldığını tekrarlıyan Başbakan, veda ederek ayrıldı.
Devlet Başkanı Olmak İstediğine İlişkin Yayınlarla İlgili Yapılan Açıklama[551]
Dünkü Zafer ve bugünkü Son Havadis gazetelerinde, İsmet İnönü’nün Devlet Reisi olmak isteği ve CHP’lilerin bu maksatla tertipler içinde oldukları ilân edilmektedir.
Pek Sayın Devlet Başkanının sıhhati ve iradesi, vatandaşların bugün gördüğü gibi, yüksek vazifesini mükemmelen ifade eden durumdadır. Pek sayın Devlet Başkanının vazifesi, Anayasanın ve bütün devlet kuvvetlerinin kayıtsız şartsız teminatı altındadır.
İsmet İnönü, ne bugün, ne yarın Devlet Reisi olmak arzusunda değildir. Bu haber her türlü asıldan ve esastan yoksundur. İnönü ve CHP ile ilgili olmayan, tam bir uydurmadır ve âşikâr surette maksatlıdır.
Vatandaşlarımın ve ilgili makamların, bu gibi asılsız haberler karşısında uyanık olmaları lâzımdır. Memleket her zamandan ziyade kendisini, tahriklere karşı savunmak ihtiyacındadır.
İç ve dış huzuru bozmak için geniş ölçüde siyasî faaliyetler yapıldığına vatandaşlarımın dikkatini çekerim.
Cumhuriyet Senatosundaki Milli Birlik Grubu Üyeleri ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[552]
Başbakan İsmet İnönü toplantıdan çıktıktan sonra, “Bana çeşitli sorular yönelttiler ben de bilgi verdim” dedikten sonra bir soruya cevaben, “21 Mayıs olayı suçlularının affını isteyen teklif üzerinde de bir ara konuştuk” demiştir.
Başbakan, “Ancak bu teklif bildiğiniz gibi bir kaç tabiî üye tarafından verilmiştir” demiş, “Bu tekliflerini geri alıyorlar mı?” sorusuna ise cevap vermemiştir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Parti Genel Başkanları Toplantısına İlişkin Söyledikleri[553]
Toplantıdan sonra Başbakan Çankaya Köşkünden ayrılırken “Liderler toplantısında ümit edilen sonuca varabilecek misiniz?” şeklindeki soruyu “Elbette varacağız. Yarın sayın Cumhurbaşkanının Başkanlığında toplanacağız” diyerek cevaplamış ve başka bir açıklamada bulunmamıştır.
Parti Genel Başkanları Toplantısından Sonra Rejim Sorunlarına İlişkin Verilen Ortak Demeç[554]
1–Yapılan referandumla aziz Türk Milletinin tasvibine mazhar olarak yürürlüğe giren Anayasamızı, bütün hükümleri ve ruhu ile yürürlükte tutmak ve demokratik rejimimizi her türlü sarsıntıdan koruyarak yaşatmak, takibinden bir an dahi fariğ olamıyacağımız, müşterek hedefimizdir.
2–27 Mayıs 1960 Devriminin Anayasamızın meşru temelini teşkil ettiğine ve bu sebeple her çeşit istismar, tecavüz ve tahrikin dışında ve üstünde tutulması lüzumuna olan inancımızı bir kere daha ifade ve ilân ediyoruz.
3–Toprak bütünlüğümüzün ve Millî istiklâlimizin daima sadık ve samimî bekçisi ve koruyucusu olduğu kadar Anayasamızın ve demokratik rejimimizin de daima sadık ve samimî bekçisi ve koruyucusu olduğuna inandığımız ve tarih boyunca üzerine aldığı bütün vazifeleri şan ve şerefle yapmış bulunan Kahraman Ordumuza ve mensuplarına tevcih edilen ve edilecek her çeşit tahrikin daima karşısında olmak azim ve kararındayız.
4–Aziz Türk Milletini birbirine düşürmek isteyen hareketlerle her çeşit din istismarcılığının da daima karşısında olmak azim ve kararındayız.
5–Bu hedef ve kararlara sözle, yazı ile veya fiilen aykırı davrananları, kanun karşısındaki sorumlulukları bakımından her çeşit himaye ve müsamaha dışında bırakmanın ve bu gibilere parti bünyelerinde yer vermemenin lüzumuna samimiyetle inanmış bulunuyoruz. Ayrıca, şahsî ve siyasî çıkarları için, bu kabil hareketlere başvuran kötü niyetlilere itibar ve iltifat etmemeleri bakımından da aziz vatandaşlarımızı uyanık bulunmaya davet ediyoruz.
6–Siyasî Partiler Genel Başkanları, devlet hayatımızın huzur içinde yürütülmesi bakımından alınmasını uygun görecekleri diğer tedbirleri en kısa zamanda tesbit ederek başkanlıkları altında toplanmayı Sayın Cumhurbaşkanından rica etmişler ve Sayın Cumhurbaşkanı bu ricayı kabul eylemişlerdir.
CHP MYK Üyeleriyle Yapılan Görüşmede Söyledikleri[555]
(...)
İnönü, Merkez Yönetim Kurulu üyeleri ile şimdiye kadar buluşamadıklarından duyduğu üzüntüyü belirtmiş “Sizlerin aranızda olmaktan dolayı çok memnunum. Sizden istifadeli şeyler öğreneceğim” demiştir. Bu arada son haftaların iç ve dış olaylarına dair üyelere geniş bilgi veren İnönü, seçimler konusuna gelince “Her an seçim yapılacakmış gibi hazırlıklı bulunmanın şart olduğunu, çalışmaları bu açıdan görmelerini” üyelerden istemiş ve “Seçimleri zamanında yapacağız ve kazanacağız” demiştir.
DPT Yüksek Planlama Kurulu Toplantısından Sonra Söyledikleri[556]
Başbakan İsmet İnönü, Yüksek Plânlama Kurulu toplantısından sonra 1964 yılı kalkınma hızının düşük olması ile ilgili olarak basın mensuplarına “Yarı harb halinde bulunuyoruz. Kimse bu durumu göz önünde tutmuyor. Bu husus gözden kaçıyor. Bu ehemmiyetli bir durumdur. Yine de iyi ve olumlu bir sonuçtur” demiştir.
Toplantıdan sonra İnönü, bir İstanbul gazetesinde DPT Müsteşarına atfen yayınlanan “1965 yılında enflâsyon ihtimali var” haberi ile ilgili olarak gazetenin muhabirine bunun tahrif edilerek gazeteye geçirildiğini söyledikten sonra enflâsyon konusunda şöyle demiştir:
“Enflâsyon içinde olmak başka, enflâsyon tehlikesiyle karşılaşmak başka şeydir. Böyle bir durumla karşılaşılırsa gerekli tedbirleri alınır. Bu tedbirler benim iki dudağımın arasında değildir. Bu işin teknisyenleri vardır. Bu teknisyenler Plânlamadadır, Maliyededir. Bunlar bize tedbirleri söylerler. Biz de lüzumlu tedbirleri alırız.”
Öte yandan toplantıya gelirken Başbakan İnönü ile DPT yetkilileri arasında Prof. Besim Üstünel’in istifası konusunda şu konuşma geçmiştir:
İnönü: Profesör neden istifa etti?
Ergun: Üniversiteye dönmek istiyor.
İnönü: Öyle mi?
Bu sırada Müsteşar Aytür, İnönü’nün yanına gelmiş ve aynı soruyla karşılaşınca, verdiği cevap Enver Ergun’unki gibi olmuştur. Bunun üzerine, İnönü şu soruyu sormuştur:
Soru: Sadece üniversiteye dönmek arzusu mu?
Cevap: Kendisi istifa mektubunda öyle yazıyor.
İnönü: Hadi içeri girelim de bana doğrusunu söyleyin.
DPT Yüksek Planlama Kurulu Toplantısından Sonra Söyledikleri[557]
Başbakan İsmet İnönü, 1964 programının dokuz aylık uygulama sonuçlarını görüşen Yüksek Plânlama Kurulu toplantısından sonra “Plân fikri sağlamdır Uygulama zihniyetinde büyük terakki var. Plânın geleceği çok verimli olacaktır” demiştir.
“Plâna göre, 1964 yılının bir uygulama programı var. Bu uygulama programı hangi ölçüde uygulanıyor? Onu kontrol ediyoruz” diyen Başbakan İnönü ile basın mensupları arasında şu konuşma geçmiştir:
Soru: Bugün tarım sektörünü görüşmüşsünüz? Bu sektördeki uygulamadan memnun musunuz?
İnönü: İyi denebilir.
DPT Yüksek Planlama Kurulu Toplantısında Söyledikleri[558]
(...)
İnönü, yeni vergi talepleri karşısında yaptığı konuşmada özetle şunları söylemiştir:
“Halk fedakârlığını yapmıştır. Artık yeni bir vergi düşünülemez. Halk verebileceğini vermiştir. Bu bakımdan da yeni bir vergi koymak mümkün değildir. Binaenaleyh bu imkânı en verimli yerlerde kullanmalıyız. İktisadî kurallara uyarak hareket etmelisiniz.”
(…) Başbakan İnönü, Yüksek Plânlama Kurulu’nun öğleden önceki toplantısından ayrılırken, “Mümkün olsa da gerçekleri halk önünde tartışabilsek” demiştir.
İnönü, daha sonra, şimdiye kadar ele alınan meseleler bakımından mahçup duruma düşmediğini belirtmiş ve “Yeter ki, bundan sonraki plân çalışmalarında sağlam esaslara dayanan bir temel kurulabilsin” demiştir.
Süleyman Demirel’in AP Genel Başkanlığına Seçilmesi Üzerine Söyledikleri[559]
Başbakan İnönü, AP Genel Başkanlığına Süleyman Demirel’in seçilmiş olmasını memnunlukla karşılamış ve “Pek güzel” demiştir.
Harp Okulu Ziyaretinde Yapılan Konuşma ve Sohbetler ile Okulun Şeref Defterine Yazılanlar[560]
“Günaydın arkadaşlarım,
Harb Okulu öğretmen ve öğrencilerini selâmlamak benim için şereftir. Harb Okulu’nu tekrar vazifelerini yaparken teftiş etmek fırsatını buldum. Sayın Genelkurmay Başkanımıza bana bu fırsatı verdiği için minnettarım.
Muhterem arkadaşlarım,
Harb Okulu, milletimizin tarihinde olduğu gibi, bugünkü hayatında ve gelecek günlerde de kültür müessesesi, memlekete büyük hizmetler için yetiştirilen adaylar müessesesi olarak birinci derecede kıymet muhafaza eden bir millî müessesedir.
Yetişmenizde vazife ciddiyetini ve iyi yetişmeniz için bugünkü medeniyetin tedarik ettiği, yarattığı bütün imkânları elinizde ve emrinizde görmek, beni hakikaten müsterih etmiştir.
Büyük hizmetler yapmağa aday olan bir müessesenin fertlerinde kuvvetli bir kültür kaynağı olmak lâzımdır. Bu kanaatle, kuvvetli bir kanaatle yetişmeniz için elimizden gelen her vasıtayı emrinize arzettik.
Esas mesleğiniz, daima hayatınızın ilk hedefi, ön hedefi son hedefi olacaktır. Esas mesleğiniz, uzun zamanlar sanıldığı gibi, kültürü zayıf olan bir mekanizma mesleği değildir. Her şeyden evvel sağlam, sarsılmaz, iyice yerleşmiş bir kültür seviyesi bulmak lâzımdır.
Sınıflarda genç yaşlarda temas ettiğim arkadaşlarımın meslek çalışmalarına olduğu kadar, kültür derslerine de hevesli ve gayretli olduklarını görmek beni memnun etmiştir.”
Karakterin önemi
Muhterem arkadaşlarım,
Harb Okulunun, yeryüzünde en yüksek seviyede ahlâki, manevi, insani, kültürel ve hamiyet seviyesinde olması, millî hedefimizdir. Bunun için her fedakârlığı yapıyoruz. Bunun için her fedakârlığı yapacağız.
Harb Okulunun esaslı, doğru yolda, sağlam bir zeminden yetişmesi, milletimizin bugünü ve geleceği için bir ihtiyaçtır. Size o gözle bakıyoruz, o gözle sizi yetiştirmeye çalışıyoruz.
Memleket hizmetlerinde her birinizin yetişeceği seviyeler, merhaleler biribirinden yüksek, biribirinden değerlidir. Size büyük emanetler verileceğini bilerek, vazife günlerine canla başla hazırlanmalısınız.
Komutanlık sanatı, esas itibariyle karakter meselesidir. Fakat bugünkü medeniyette ancak bilgisi yeter, yetişmesi sağlam olanlar içinde karakteri sağlam ve yüksek olanlar hizmet edebilirler. Sağlam karakter, cahil,iyi yetişmemiş ise onun hizmeti mahdut kalır. İlim seviyesi ne kadar kuvvetli olursa olsun, zayıf karakter bir iş göremez. Bu, hatırınızdan çıkmasın.
Karakter sağlamlığı
Burada size en nazik, en ince bilgiler verilecektir. Büyük hizmetleriniz için bunlar lüzumlu, onsuz yapılamıyacak kadar önemli ihtiyaçlardır. Bunun için sizi hazırlıyoruz.
Askerî terbiyemiz, bütün hayatınız, zaten yaradılışınızda olan karakter sağlamlığını mütemadiyen besliyecek, sağlıyacak, kuvvetlendirecek ve muharebe meydanlarında sizin en yüksek hizmetleri yapabilmenizi hazırlıyacaktır.
Bugün aranızda çok ümitli ve çok müsterih bir gün geçirdim. Öğretmenlerinize, komutanlarınıza çok teşekkür ederim.
Hepinize ayrı ayrı minnettarım.”
Milletçe fedakârlık
Başbakan İnönü, konuşmasını şu şekilde bitirmiştir.
“Öğrenciler, sizi memleket hizmetleri bekliyor. İyi hazırlanmanız için milletçe her fedakârlığı yapmağa çalışıyoruz. Bütün gayretlere, emeklerinizle müsbet ve verimli cevaplar vereceğinize, memleket ve vatan için daima faydalı, daima fedakâr olacağınıza güveniyoruz.
Hepinizi tekrar şerefle ve yürek istirahatiyle selâmlıyorum.
Allahaısmarladık arkadaşlar.”
(…) Bu arada Okul Komutanı, Başbakan İnönü’ye “Sizin de Erkânı Harbiye Mektebi’ndeki künyenizi buldurduk” demiştir. İnönü, kendisine verilen defteri dikkatle incelemiş ve sınıf arkadaşlarına ait olanlara da göz atmıştır. Başbakan İnönü, sınıf arkadaşları arasında bulunan Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarından merhum General İzzettin Çalışlar’a ait olan künye üzerinde özellikle durmuştur.
İnönü’nün künyesi
İnönü’nün, şimdiki Harb Akademisine tekabül eden Erkânı Harbiye Mektebindeki künyesinde şunlar yazılıydı:
“İzmirli olup, derâliyede Aksaray’da Alembey Mahallesinde 14 numaralı hanede Sivas Müstantiki Reşit beyin mahdumu kısa boylu, elâ gözlü İsmet Efendi – Aksaray.
Mühendisane-i Berri-î Humayundan âmedi.”
İnönü’nün künyesinde, milâdi 1906’ya tekabül eden rumi 1322 tarihi vardı. İnönü, bu tarihte Yüzbaşı olarak Kurmay Subayı çıktığını ve görev aldığını anlatmış, çevresindeki subayların hangi tarihlerde Harb Okulunu bitirdiğini sormuştur.
Künyesinde “İzmirli” yazması üzerine, Millî Savunma Bakanı İlhami Sancar, İnönü’ye “Paşam, biz sizi Malatyalı biliyoruz, oysa burada İzmirli yazıyor” demiş; İnönü de, babasının memur olması sebebiyle, İzmir’de doğduğunu, ama aslen Malatyalı olduğunu söylemiştir.
Şeref Salonunda, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nca birliklere gönderilen emirnâmeyi incelemek üzere yanına alan Başbakan İnönü, daha sonra dershaneleri gezmiştir.
(…)
İstirahatli çocuklara “Geçmiş olsun” diyen ve çalışmalarının ne olduğunu, önlerindeki kitaplara bakarak öğrenen İnönü, burada okulun sağlık durumunun memnunluk verici olduğuna dair bilgi almış ve “Çok iyi” demek suretiyle sevincini açıklamıştır.
(…)
Burada, iki er arasında geçen “Komando gösterisi” özellikle tam bir hayranlık uyandırmıştır.
İnönü, spor salonundan ayrılırken Spor Öğretmenlerine, “Okul öğrencilerinden yüzde kaçı bu hareketleri yapabiliyor?” diye sormuş ve aldığı “yüzde altmışı” karşılığından memnun olduğunu bildirmiştir.
Buradan ayrıldıktan sonra, okul bahçesinde toplanan öğrencilere hitap eden İnönü, daha sonra Şeref Salonuna geçmiş ve bir süre dinlenmiştir.
İnönü bu sırada, Okulun Şeref Defterine şunları yazmıştır:
“Harbiyeyi ziyaret hatırası,
Genç Harbiyelilerin çetin vatan hizmetleri için iyi hazırlandıklarını görmek, beni bahtiyar etti. İyi hazırlık, bilgi ve karakteri kapsar.”
SBF’nin 105. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[561]
Muhterem arkadaşlarım, size memleketin vaziyeti ve hali için bir iki söz söylemek isterim. Sizin huzurunuzda, memlekete hitap ediyorum: Çok büyük güçlükler içinde ve ne yapacağımızı şaşırmış bir halde olduğumuz vehmi vardır. Bu vehim esassızdır. Bu vehim yanlıştır. Memleketimiz bugünü de, yarını da tamamiyle emin olan kuvvetli bir bünyededir. İdaresini, hedeflerini malûm istikametlerde bulmuştur. Biz, meselelerimizin, alışkanlığımız itibariyle en zayıf olduğumuz istikametlerdeki meselelerimizin bile hallini, devamlı ve takip olunan ve olunacak tedbirlere bağlamışızdır. Meselâ, iktisadî güçlüklerimiz. Biz bunları hürriyet nizamı içinde plâna müstenit bir kalkınma sistemi olarak tesbit ettik. Hiç alışmamış ve aksini düşünmüş bir memlekette, plâna müstenit bir kalkınmayı, fikir olarak kabul ettirmek meseledir. Bunun kaynaklarını bulmak için, milleti fedakârlığa davet etmek ve milletin elinden gelen büyük fedakârlıkları yaptığını görerek, bahtiyar olmak, emsali bulunmayan bir mazhariyettir. Plân vardır. Plânın kaynakları vardır, plân tatbik olunmaktadır. Plân muvaffakiyetle tatbik olunmaktadır. Yalnız her plânın tatbiki gibi, bin bir ihtiyaç içinde, karşısında bulunan vatandaşlarımız da, elbette sabırsızdırlar. Herkes kendi muhitinde kendi işindeki ihtiyacının birinci gün hallolunacak mesele olduğu kanaatine kolaylıkla saplanabilir. Cemiyeti bundan söz sahibi olanlar kurtarabilirler. Ondan sonra, plânı yapmak ve onun kaynaklarını bulup tahsis etmek kolay bulunur, kâfi derecede bulunur ve hemen tatbik olunur bir marifet olsaydı, bu zamana kadar bu ihtiyaçlar geri kalmazdı. Kaynaklar bulunmuştur, bulunmaktadır. Kâfi olmayacaktır. Kâfi olmayan kaynaklar için, çalışacaksın. Efendim, kâfi olmayan kaynakla işe başladığın için muvaffak olmuyorsun. Kâfi olan kaynağı evvelâ eline alıp işe başlamayı düşünseydin. Daha bin sene bekliyecektin. Bunun çaresi yok. Demek ki, kâfi kaynağı bulmak için, sözüme dikkat buyrulmasını isterim, kâfi kaynağı bulmak için, bir insanın aklına ne tedbir gelirse, onu behemehal temin etmek kat’i iradesi ve azmiyle çalışacaksın. Onunla kaynak temin edeceksin, onunla plân yapacaksın, tatbike başladığın zaman göreceksin ki, kaynak kâfi değildir, şu tedbir eksiktir, bu tedbir fazladır, o zaman meyüs olmıyacaksın, böyle güçlükler karşısında iyi tedbir bulmak gayreti artan, hiçbir zaman yılmayan insanlar, ancak güçlüklerden çıkabilirler ve ancak plânlar tatbik edebilirler. Halimiz budur. Güçlük olarak söylenen sözlerin hepsini çok ciddî olarak iyi niyetle karşılıyoruz. Ciddî olarak, samimiyetle tatbik ediyoruz. Mümkün olan her tedbiri alıyoruz. Samimî ciddî kanaatımız odur ki, iyi yoldadır. Plânlı kalkınma fikri muvaffak olmaktadır ve bundan sonraki muvaffakiyetleri, daha ziyade gözler önünde, belli olacaktır. Arkadaşlarımın bundan tamamiyle emin ve müsterih olmalarını isterim.
Ondan sonra, içerde, birtakım inkılâplar ve idare felsefesindeki fikrin münakaşaları, bir münakaşa olarak, hulûs ile kabul edildikten sonra, münakaşa biraz uzayıp da herkes birbirini ikna edemeyince, o zaman telâş ve tereddüt başlıyor. Bu da haksızdır. Mesele elbette muhtelif fikirler söylendiği zaman, bir araya gelip mutabık olunan zaman olacaktır, mutabık olunmayan zamanlar olacaktır. Bundan 50 sene evvel insanlar münakaşa ederken, mutabık olmazlarsa kavga etmekten başka çare bulamazlardı. Şimdi kavga etmek için bir sebep yok. İki kişi, üç kişi on kişi münakaşa ederler ve mutabık olmazlar, mesele, orada kalır. Onun içinden çıkacak adam bulunur. Emin olabilirsiniz ki, bugün bütün bu işleri takip etmekte olanlar, güçlükleri yenmek azminde kararlıdırlar. İktidarda olsunlar veya olmasınlar, bu memleketi müşküllerden kurtaracak kudrettedirler.
Muhterem arkadaşlarım, teferruata girmeksizin, ana meseleler üzerinde yüksek huzurunuzda bazı fikirlerimi söylemek istedim. İç ve dış meseleler çok muğlak karakterler gösterebilir. Ama, biz, millet olarak bütün bu muğlak meseleleri sâde halde mütalâa edip, soğukkanlılıkla, sükûnetle tedbirlerini bularak takip edecek olgunlukta bir milletiz.
Şimdi, umumî vaziyete bu gözle baktıktan sonra, bunu bir kanaat olarak kendimize mal edersek, Siyasal Bilgiler Fakültemizden yeni yetişecek olan genç arkadaşlarımıza, görüşlerimi ne kadar sarsılmaz bir kanaatle söylediğimi kabul buyuracaksınız.
Genç arkadaşlarım, iyi günlere gidiyorsunuz. Âlem ne derse desin münakaşalar sizin ne kadar hoşunuza gitmezse gitmesin, bugün, içinde bulunduğunuz günler, asla fena günler değildir. Halbuki sizin yürümekte olduğunuz gelecek günler, sizden çok vazifeler beklemektedir. Millet sizden çok hizmetler beklemektedir. Siz, gelecekte önünüze çıkacak güçlükleri yenecek ehliyette yetiştirilmektesiniz. Cemiyet, bütün vasıtalarını sizin istifadenize tahsis etmiştir. Siz, bunların kadrini bilirseniz, iyi hazırlanırsanız, iyi hazırlanmanız için bütün emekler sarfolunuyor, iyi hazırlandığınızı gösteren bütün işaretler vardır; iyi hazırlanmakta olduğunuza göre, memlekete büyük hizmetler yapacaksınız. Size bu kesin itimadımı söylerken, samimî bir kanaatimi ifade ediyorum. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarından, yetişenlerden çok ümidim vardır. Bunlardan uzun siyaset hayatında daima büyük yardım görmüşümdür. Ve onların tâyin olacakları işlerde muvaffak olacaklarına tam bir itimadım vardır. Hepinizi hürmetle selâmlarım.
Turizm Sektörüyle İlgili Yayınlanan Genelge[562]
Başbakan İsmet İnönü, Ekim ayı içinde Bakanlıklararası Turizm Alt Komiteleri ve altı bölgede yapılan turizm toplantılarında acilen halline lüzum hissedilen tedbirlerin tesbit edildiğini bu tamiminde hatırlatmış, “Tedbirlerin yerine getirilmesinin aslî bir görev olarak benimsenmesini rica eder, turizm hamlemizde görev alan bütün ilgililere başarılar dilerim” demiştir.
Tamim şu şekilde başlamaktadır:
“Bütün milletçe artık tartışmasız kabul edilen memleketimizin yüksek turistik potansiyelini süratle değerlendirerek bu sahadaki döviz gelirini artırmaya kararlı olan hükûmetimiz 1965 turizm sezonunu bir hamle yılı olarak ele almış bulunmaktadır.”
Birinci derecede önemli merkezler
Öncelikle ele alınacak turistik merkezler listesinin birinci derecesinde yer alan turistik bölgelerimiz şunlardır:
Edirne (Merkez) ve giriş kapıları, Tekirdağ (Merkez) ve sahil şeridi, İstanbul ve ilçeleri, İzmir ve ilçeleri, Ankara (Merkez), Bursa (Merkez) ve İznik, Çanakkale (Merkez) ve Truva harabeleri, Kuşadası ve Samsun dağı sahil şeridi, Selçuk ve Efes harabeleri, Söke Priene harabeleri-Güllübahçe köyü, Miletos harabeleri-Balat köyü, Didyma harabeleri-Yenihisar köyü, Bodrum, Marmaris, Fethiye ve Panthos harabeleri-Kınık Köyü, Pamukkale, Antalya (Merkez), Alanya, Antalya-Alanya sahil şeridi, Manâvgat, Mersin (Merkez), Mersin-Silifke sahil şeridi, Antakya (Merkez), Samandağı ve hudut kapıları, Konya (Merkez), Ürgüp ve Göreme.
Turizm hazırlık tedbirleri
Sorumlu daireler arasında bulunan Başbakanlığın alacağı tedbirler arasında belli başlıları şunlardır:
İç turizmi teşvik maksadiyle devlet dairelerinde Cumartesi mesaisi kaldırılacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı din adamlarımızın turizm kalkınmasına yardımcı olmalarını sağlayacaktır.
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tesislerinden, kayıtsız ve şartsız yabancı turistlerin istifade etmeleri temin edilecektir.
Vakıflar idaresi elindeki tarihi binaların (Kervansaray, hamam, medrese vesaire gibi) turistler için konaklama ve diğer istifade edebilecekleri tesisler olarak kullanılması imkânlarını araştıracak ve bu yönde işletilmeleri için özel sektörle temasa geçilecektir.
Vakıflar Bankası’nın mülkiyetinde olan bütün otellerin icara verilmesi veya özel sektöre satılması sağlanacaktır.
Ordu da yardımcı olacak
Öte yandan Millî Savunma Bakanlığı’nın alacağı tedbirler şu şekilde özetlenmektedir:
Yollarda turistlerin arıza yapan araçlarının tamirine ordu tamir ve bakım personelinin yardımcı olması sağlanacaktır.
Askerî birliklerin, kumsalları gelişigüzel istimlâk etmesi önlenecek ve büyük birliklere bir plân dahilinde tahsisler yapılacaktır.
Emniyet makamlarının görevleri
İdari yasak bölgeler toptan kaldırılacak, askerî yasak bölgeler daraltılacaktır.
Turistik ana yolların trafik emniyetinin sağlanması için her türlü tedbir alınacaktır.
Turistik merkezlerin emniyet teşkilâtı kaliteli personelin tayini ile takviye edilecektir. Aynı şekilde jandarma teşkilâtı da takviye edilecektir.
Otellerdeki turizmi engelliyen sıkı kayıplar turistler için kaldırılacaktır.
Hüviyet tetkiki basite indirilecektir.
Yabancıların Türkiye’de film çevirmeleri ve bu filmleri dışarı çıkarmaları kolaylaştırılacak ve engeller kaldırılacaktır.
Müsaade edilen yerlerde yabancıların yapacakları köşk ve dinlenme yerleri için arazi satın alabilmelerini mümkün kılacak mevzuat değişikliği yapılacaktır.
Giriş kapılarında lisan bilen pasaport muayene memurları görevlendirilecektir.
Belediye cezaları arttırılacak ve Belediye gelirleri yükseltilecektir.
Turistik önemi olan bazı köylerde, nüfus sayısına bakılmadan Belediyeler kurulması sağlanacaktır.
Maliye ve Millî Eğitim görevleri
İki veya üç odasını turistlere kiraya verenlerin, bu işten elde edecekleri gelirin, gelir vergisinden muafiyeti ve diğer formalitelerden kurtarılması için gerekli tedbirler alınacaktır.
Turistik belgesi olan ve yeni inşa edilecek tesisler emlak alım vergisinden muaf tutulacaktır.
Bütün bankaların mutlaka yabancı para bozmaları sağlanacaktır.
Sivrisinek ve karasinek mücadelesi için Sağlık Bakanlığına bütçe imkânları tanınacaktır.
Elli milyon liralık bir fon kurularak, pansiyon sistemi geliştirilecektir.
Ege, Marmara ve Antalya bölgesinde tatil köyleri kurulması için düşük faizle özel sektör ve mahallî idarelere verilmek üzere 10 milyon liralık bir diğer fon kurulacaktır.
Müzeler günün her saatinde açık bulundurulacaktır.
Arkeolojik eserler civarında yer altı tuvaletleri yapılacaktır.
Ve diğer bakanlık ve kurumların görevleri
Yüksek oktanlı benzin satışına başlanacaktır.
Umumî sağlık konularında gereken tedbirler alınacaktır.
Millî parklar kanunu süratle Meclis’ten çıkartılacaktır. Ağaçlandırmaya hız verilecektir.
Otel, lokanta ve eğlence yerleri personelinin kıyafetleri tanzim edilecektir.
Türkiye’de 15 günden fazla kalan turistler için ulaştırma vasıtalarında tenzilât yapılacaktır.
Antalya havaalanı yabancı hava seferlerine açılacak limanlarımıza gelen gemi ve yatlara öncelikle giriş muamelesi yapılacaktır.
Muğla-Fethiye arasında bir havaalanı yapılacak, Çiğli havaalanı sivil trafiğe de açılacaktır. THY DC-9 Jet yolcu uçakları alacaktır.
Turistik yerlerde postahaneler her saat açık bulundurulacaktır.
Otel lokanta ve eğlence yerlerinde lisan bilen bir personelin bulundurulması sağlanacaktır.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Düzenlediği Parti Genel Başkanları Toplantısı Öncesi ve Sonrasında Söyledikleri[563]
(...) Başbakan, arabası nizamiye kapısı önüne gelince, kapıyı açarak eliyle işaret edip gazetecileri yanına çağırmış ve onların “Bir emriniz var mı, Paşam!” sorusuna bir kahkaha atarak:
“Şaşıyorum aklınıza. Bu soğukta burada ne arıyorsunuz” diye karşılık vermiştir.
Kendisini konuşturmak için araba etrafında toplanan basın mensuplarını gülerek selâmlayan İnönü, arabası hareket ederken, onlara el sallamış ve:
“Konuşma yok!” demiştir.
(…)
Başbakan İsmet İnönü, beraberinde yardımcısı Dr. Kemal Satır olduğu halde Çankaya’dan ayrılırken gazetecilerin sorularını, yine gelişinde olduğu gibi neşeli bir şekilde:
“Tam manâsıyla anlaşma olmuştur. Her yönden” diyerek cevaplandırmıştır.
Yeni Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri[564]
Başbakan İnönü dün saat 15.30’da Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerle konuşmuş ve Kabinedeki değişiklikler konusunda şunları söylemiştir:
“Kesin bir sonuca varmadım. Durum, bugün-yarın belli olur. Arkadaşların hepsi, Hükûmet içinde ve Hükûmet dışında görev almak için tamamen geniş yürekle hareket ediyorlar. Hepsi, anlayış ve fedakârlıkla, Hükûmetin ve Meclis’in başarısı için canla-başla çalışmaya hazırdırlar.”
Başbakan İsmet İnönü, bugün kabine değişikliği ile ilgili olarak verdiği demeçte: “Değişiklikte hiçbir müşkülâtım yoktur ve hiçbir müşkülât da gösterilmiyor” demiştir.
[Tamamlayıcı haber]
Başbakan, bu konuda şunları söylemiştir:
“Sonuç, bugün, yarın belli olacaktır. Hükûmet işiyle meşgulüm. Arkadaşların hepsi, hükûmet içinde vazife almak ve hükûmet dışında vazife görmek konusunda geniş yürekli ve anlayışlıdırlar. Eski kabinede görev alan Bakanlar, Hükûmet ve Meclis içinde canla başla çalışmış kimselerdir. Arkadaşlarımızın hepsi feragat ve azim sahibidirler. Hiçbir müşkülâtım yoktur ve hiçbir müşkülât da gösterilmiyor. Kendileri, Meclis ve Hükûmete karşı olan mesuliyetlerini müdriktirler.”
Yeni Hükümet Kuruluş Çalışmalarıyla İlgili Söyledikleri[565]
Başbakan İnönü saat 18.10’da köşkten ayrılırken gazetecilerin sorularına karşılık olarak Cumhurbaşkanı ile kabine konusunda görüştüğünü kendisine yazılı olarak tekliflerini bildireceğini söylemiş ve “mutabık kaldık” demiştir. İnönü, yine Bakanların kimler olduğu konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştır.
(…)
Başbakan İsmet İnönü, saat 21’de Başbakanlıktan çıkarken gazetecilere “Tek Başbakan Yardımcısı Dr. Kemal Satır’dır” demiştir.
İnönü, daha sonra şunları ilâve etmiştir:
“Tekliflerimizi Sayın Cumhurbaşkanına gönderdim. Daha evvelde muvafakatını almıştım.”
Başbakan, bir gazetecinin Turhan Feyzioğlu ile görüşüp görüşmediği konusundaki sorusuna da şu mukabelede bulunmuştur:
“Hepsi ile görüştüm. Bir Başbakan Yardımcısı olmasında mutabık kaldık.”
[Tamamlayıcı haber]
“Sayın Cumhurbaşkanı ile kabine değişikliği konusunda görüştük. Mutabık kaldık. Kendisine istifaları da söyledim. Çalışmaya devam ediyorum. Bu geceye yetiştireceğimi zannediyorum. Size şimdi hiçbir isim vermem ve hiçbir şey söylemem.”
(…) Başbakan İsmet İnönü, saat 12’de CHP Genel Merkezinden ayrılmış ve İsmail Rüştü Aksal’ın Bakanlık kabul edip etmediği, kabinenin belli olup olmadığı sorularını şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Onlarla konuşuyorum, bu akşama kadar durum belli olur mu, bilmem. Ama yarın öğleye kadar bir basın toplantısı yapıp durumu geniş olarak açıklamak istiyorum.”
Kalkınma Planı, Kıbrıs Sorunu, İç Politika Ortamı ve Hükümet Değişikliği Gündemi Üzerine Düzenlenen Basın Toplantısında Yapılan Konuşma ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[566]
Epey bir zamandan beri konuşmak için beni davet etmediniz, onun için ben sizi aradım.
Son günlerde ilk önce Plânlamada uzun müddet çalıştıktan sonra iç politika meselelerine geldik. Bu sıra ile size memleketin vaziyetini hülâsa etmek istiyorum. Sonra sualler sormak isterseniz ve onlara derhal cevap vermek imkânını bulursam sözlerinizi alacağım ve cevap vermek imkânını arıyacağım.
Plânlama çalışmaları
Plânlama, biliyorsunuz plâna dayanan bir kalkınma programı, bizim Hükûmetin temel programıdır. Bu son Plânlama çalışması bütçe yılına göre yedi aylık, takvim yılına göre dokuz aylık bir uygulamanın gözden geçirilmesi çalışmasıdır. İç ve dış güç şartlar altında takip ettiğimiz plânlama çalışmalarına az çok bir endişe içinde girdim. Bu çalışmadan ümidim kuvvetlenmiş, plânlı çalışmaya inancım artmış olarak çıktım.
Plânlamanın bir iki ana vasfını size hatırlatmak isterim:
Plânlama, hürriyet nizamı içinde bir çalışmadır. Malî program olarak istikrar tedbirlerinin muhafazasını ister, malî kaynak olarak milletçe fedakârlık gerektirir. İnanın ki, üç senelik ve son bir senelik Hükûmetimiz zamanında geniş ölçüde tahakkuk ettirmeye çalıştık.
Biliyorsunuz ki, bizim plâna dayanan kalkınma çabamız dış yardımlara ehemmiyetli ölçüde dayanmaktadır. Dış yardımlar hiçbir zaman gözden uzak kalmamalıdır ki, sağlam bir malî istikrar içinde muvazeneli bir malî politika ve kalkınma istiyen milletin kendi gücü içinde bulunan ehemmiyetli bir kalkınma isteği temeline dayanır.
Bu şartları biz geniş ölçüde tahakkuk ettirmiye çalıştık. Ve bu sene, şimdi içinde bulunduğumuz Konsorsiyum çalışmalarında da elverişli bir müzakere, bir görüşme kapısındayız. Vaziyetimiz, taleplerimiz ilgiyle tetkik olunmaktadır. Önümüzdeki seneler için esaslı yardımlar hazırlanmaktadır.
Daimî bir çalışma haline geldiği için plâna dayanan bir kalkınma programı ile Hükûmetin bütün teşkilâtı ve bütün gayreti ile yüklü bir iş içinde bulunduğu kolaylıkla gözden kaybolmaktadır.
Biz milletçe refahımızı sosyal tedbirlerimizi bu yoldan gerçekleştirebileceğimiz kanaatinde samimî olarak sebat ediyoruz ve bundan müspet neticeler bekliyoruz.”
Kıbrıs meselesi
“Bu programı, Kıbrıs meselesi gibi dış politikada her buhrana ihtimal veren bir durumda takip ediyoruz.
Kıbrıs meselesi, Birleşmiş Milletler’de görüşme alanına girmiştir. Bu safhada da ciddî bir çalışma içindeyiz. Birleşmiş Milletler merkezinde çalışıyoruz, Birleşmiş Milletler’e dâvamızı anlatmaya çalışıyoruz. Müttefiklerimize meseleyi bütün ihtiyaçlarımız ve haklı noktai nazarlarımız içinde anlatmaya çalışıyoruz ve Sovyetler Birliği[ne] Kıbrıs meselesi durumumuzu, dâvamızı anlatmaya çalışıyoruz.
Sovyetler’le iyi bir anlaşma havası içindeyiz. Kıbrıs meselesi bizi tabiatiyle acele olarak yakın temasa sevk etmiştir. Bu bir vesile oldu. Hem müttefiklerimizle bağlarımızı muhafaza ediyoruz, hem Sovyetler’le iyi komşuluk münasebetlerimizi geliştirmiye çalışıyoruz. Dünyanın sulh için geniş ölçüde çare aramaya çalıştığı bir tekâmül devrinde biz de sulh gayretlerimizi başarılı bir surette geliştirebileceğimize inanmaktayız.
Son günlerin olayları
“Bu umumî hülâsadan sonra, son günlerin, iç politika meselelerine temas etmek istiyorum:
İç politika son günlerde hararetli bir safhaya girmiştir. Bir aralık gerginlik ve çatışma istidadı gösteren temaslar, tekrar normal seyrine ve umumî bir iyi niyet havasına girmek istidadı kazanmıştır. Son gerginliğin kısaca sebebi, hatırlıyacağınız gibi, partilerin kongrelerinde hatiplerin ölçüyü kaybeden taşkın konuşmalarından çıkmıştır.
Sevgili arkadaşlarım, bir noktaya dikkatinizi celbetmek isterim: Kongrelerde konuşan hatipler, bazan geniş ölçüde taşkın tecavüz tabirleri kullanmıştır. Bunlardan Hükûmete ve Hükûmetin sorumlularına tevcih edilen aşırı sözleri bahis konusu etmek istemiyorum. Fakat, doğrudan doğruya Orduya ve millî müesseselere vuku bulan aşırı hitaplar geniş ölçüde ıstırap yaratmıştır ve bunlara karşı, böyle tecavüzlere karşı millî müesseselerin korunması lâzım geldiği ihtiyaç olarak belirmiştir. Bu vaziyette ciddî olan, ağır olan nokta, bu türlü konuşmalar yapan hatiplerin şahsî kusurları, kendilerini idare edememeleri, heyecana kapılmaları gibi insan tabiatında olan sebeplerden gelmiyor, bu tutum parti idare merkezlerinin siyasî mücadeleyi böyle bir usul içinde devam ettirmeyi kararlaştırmış olmalarından geliyor zannının veya şayialarının mevcut olmasından gelmiştir. Yani filan yerde falan mebus şöyle böyle konuşmuştur. Hata şahsidir, bunun üstünde de onun böyle konuşması program olarak tavsiye edilmiştir de onun için böyle konuşuyor fikrinin, haberinin mevcut olması vaziyetin ciddiyetini artırmıştır.
Millet Meclisi Reislerinin huzuruyle ve sonra Sayın Devlet Başkanımız başkanlığında siyasî partilerimiz bu mevzuda toplandılar. Fikirler açık olarak söylendi ve bütün partiler böyle münasebetlerin taşkın bir tecavüz havası içinde bulunmasının doğru olmadığı, zararlı olduğu noktasında birleştiler. Tebliğlerden bu mânayı çıkarmalısınız ve bu mâna son toplantıların en büyük kazancıdır.
Siyasî partiler arasında siyasî münasebetlerin medenî ölçüler içinde, normal bir demokrasi düzeni içinde cereyan etmesi bugün umumî bir arzu gibi görünüyor. Biz hükûmet olarak ve hükûmete temel olan CHP’nin politikası olarak bu neticeden yalnız memnuniyet duyuyoruz.
Siyasî partiler toplantısında hükûmetin bugünkü şekli ve koalisyon halinde alması arzu edilen şekiller teklif olarak, mütalâa olarak öne sürülmüştür. Fakat bu hükûmet meselesi nihayet Büyük Millet Meclisi’nden hallolunacak bir dâva olduğu için, partilerin umumî münasebetini ve siyasî havamızın umumî bulutlarını dağıtmak için yapılan toplantıda hükûmet meselesi daha fazla görüşülmemiştir.
Hükûmette değişiklik
Şimdi bu şartlar içinde Meclis’te vazifelerimize devam edeceğiz. Bu arada CHP içinde bildiğiniz gibi şikâyetler, müzakereler cereyan etmiştir. Kısmen bu müzakerelerin ışığı altında, kısmen umumî bir ihtiyaç olarak hükûmet içinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Adalet Bakanlığında ve diğer iki Bakanlıkta vuku bulan değişiklikleri, Sayın Cumhurbaşkanının da muvafakatını alarak umumî efkâra ilân ettim. Bu görüşmeler esnasında, belki dikkatinizi çekmiştir, gazetelere aksetmiştir: CHP içinde lider mevkiinde bulunan bazı arkadaşlarımızı da hükûmete almak için bir arzu ve gayret gösterdim. İsmail Rüştü Beye, Turhan Feyzioğlu’na Başbakan Yardımcısı olarak hükûmete girmelerini teklif ettim. Benim arzumu ve teklifimi çok iyi niyetle ve açık yürekle karşıladılar. Fakat, gerek İsmail Rüştü Beyle, gerek Turhan Feyzioğlu ile görüştükten sonra, kendileri hükûmet içinde vazife almaktansa serbest olarak Meclis’te ve parti içinde çalışmakla daha faydalı olacaklarını bana izah ettiler. Bu [Ben], onların arzusuna uyarak, zaten bünyevî bir ihtiyaç zarureti de olmayan ilâve Başbakan Yardımcısı fikrinden sarfı nazar ettim. Sizi bir noktada temin etmek isterim ki, arkadaşlarımla vardığımız bu netice tam bir mutabakat halindedir. Bu arkadaşlarımızla programda, Devlet teşekkülünde, çalışma usullerinde, hülâsa bütün siyasî münakaşada esas sebebi teşkil eden konularda hiçbir ihtilâfımız yoktur.
Ben, sizi aydınlatmak için her noktaya temas ettiğimi zannediyorum. Sormak istediğiniz bir şey varsa, suallerinize derhal cevap vereceğimi söyliyeyim.
Sorulara cevaplar
Soru (Son Havadis Gazetesi): Partiler arasında medenî münasebetlerden bahsediyorsunuz. Dün toplanan C.H.P. Meclisinde muhalefet partilerine daima taarruz halinde bulunulması Merkez İdare Kurulunun bir raporu olarak arzedilmiş. Bu kararınızla, Merkez İdare Kurulu kararı arasında bir çelişme var mıdır?
Cevap: Kararımla Merkez İdare Kurulu raporu arasında çelişme yoktur. Dün Parti Meclisinde ilk açışı yaptıktan sonra, çalışmalarım olduğu için raporu dinledim, Parti Meclisinden izin alarak ayrıldım. Ayrılırken C.H.P.’nin her zaman partiler arası münasebetlerde medenî ölçülerle beraber çalışma havası hâkim olması lâzım geldiği fikrini takip ettiğimizi bahis konusu ettim. Hep beraber arkadaşlarımın tasvibini aldım. Ondan sonra, bu politikayı takip ediyoruz. Biz üç seneden beri koalisyonlar içindeyiz ve üç seneden beri partiler arasında iyi münasebetler olsun, vatandaşlar arasında iyi bir siyasî hayat, beraber yaşamada, iktidar ve muhalefet münasebetlerde iyi bir medenî hayat başlasın fikrini takip ettik, daima o fikirdeyiz.
Bir noktayı dikkatle ayırd etmek lâzım: Biz, daima taşkın tecavüze uğramış olan ve zaruretle kendisini müdafaada bırakılmış olan bir parti halindeyiz. Bu vaziyette de, şimdi iktidarda olduğumuz için başlıca iyi münasebetleri tanzim etmek, bunun için lâzım olan müsamaha başlıca, iktidarda bulunanlara düşer, kanaatini muhafaza ediyoruz.
Satır: Kaldı ki, böyle bir rapor bahis konusu değildir.
İnönü: (Devamla) Bugün de gördüm, raporu dinlemiştim. Ne sızmışsa dışarı, zannederim, mübalağa ile yazılmıştır.
Soru (Tercüman Gazetesi): C.H.P. Liderleri durumunda olan Sayın İsmail Rüştü Aksal ve Turhan Feyzioğlu ile bir ihtilâfınız olmadığını söylediniz. Gerek bu kabinenin ilk kuruluşunda, gerekse bundan evvelki kabinelerin kuruluşlarında Sayın Aksal’a ve Feyzioğlu’na müteaddit teklifleriniz olduğunu da biliyoruz. Acaba, ısrarla sizinle aynı kabinede bulunmak istemeyişlerinin hakikî sebebi nedir?
Cevap: Açık olarak söyleyim: İsmail Rüştü Bey, onu vazifelendirebilmek için, onun hizmetinden istifade etmek için daima davet ettim ve ısrar ettim. Uzun müddet, biliyorsunuz hasta oldu, ağır ameliyatlar geçirdi. Sıhhi vaziyetini devamlı sert bir çalışmaya getirmek için uzun müddet sabrettim. Şimdi yine ısrar ettim, aldığım kanaat odur ki, kendisi takip ettiğimiz politikada dışardan yardım etmekle ve elinden geldiği kadar mutabakatını göstermekle bize yardımcı olmaktadır. Fakat aldığım intiba odur ki vazife almak için gösterdiği tereddüt tamamiyle sıhhi sebepten ileri gelmektedir.
Turhan Feyzioğlu Beyle, başından beri üç seneni iki senesinde hükûmet için çalıştık. Son hükûmet teşekkül ettiği zaman bir sır değildir ki, [Feyzioğlu] hükûmet bir koalisyon zemini üzerine tekrar kurulabilirse daha faydalı olur noktai nazarını takip etti. Doğrudur. Bunun üzerine hükûmete girmedi, partide çalıştı. Şimdi aynı şeyi tekrar konuştuk, hükûmetin tekrar bir koalisyon halinde çalışması fikrinin tatbik kabiliyeti olmadığını görmektedir. Fakat samimî olarak kanaatim şudur ki, hükûmet içinde vazife alarak çalışması yerine parti içinde serbest olarak çalışmasının daha faydalı olacağı kanaatindedir. Bunu ısrarla bana söyledi. Nihayet bu hizmet şeklinin, aynı hedefe varmak için iki yakın arkadaşın hizmet şekli üzerinde görüş farklarından ibarettir. Muvafakat ettim. Bu suretle bilmediğiniz bir sebep zikretmiye imkân yoktur. Hepsini söylüyorum.
Soru (Tercüman Gazetesi): Liderler toplantısında hükûmetin şekline temas edildiğini buyurdunuz. Meclis’e ait bir mesele olduğu için fazla üzerinde durulmamış. Şayet, sizin tarafınızdan veya herhangi bir parti veya milletvekili tarafından Meclis’e hükûmetin güvenoyu getirilirse yine eskisi gibi bir beyaz oy üzerinde mi duracaksınız, yoksa Anayasanın istediği gibi 226 oyu mu istiyeceksiniz? Bu konuda bir karar var mı?
Cevap: Bunun üzerinde etraflıca görüşüp bir karar vermiş değiliz. Anayasa hükümlerini gayri mevcut farzetmek mümkün değildir. Hakkımız değildir, yani Anayasa güvenoyu usulü için bir takım esaslar koyduysa bu esaslar gayri mevcuttur, böyle bir nazariye iddia olunamaz. Anayasaya bağlıyız. Ama ben şahsen bir güven veya güvensizlik oyunda belirecek vaziyette Meclis’in Hükûmete itimadı olmadığı kanaatini edinirsem bunun icabını yaparım.
Soru (Son Havadis Gazetesi): Parti kongrelerinde taşkın konuşan Milletvekili ve hatiplerin bu konuşmalarının parti merkezlerinden verilen bir karar neticesi olduğunu söylediniz. Bu kanaate iştirak ediyor musunuz?
Cevap: Bu yaygın bir haber ve kanaat halinde bana gelmiştir. Bu kanaati tashih etmek, aslı olmadığını söylemek için parti başkanlarına bütün toplantılarımızda âzami derecede fırsat verdim. Kendilerine bu bilgilere inanmış bir adamın kanaatiyle söylemedim, aldığımız haberleri haber olarak kendilerine intikal ettirdim. Neticede bildiğiniz tebliğlerin çıkması, umumî olarak partiler arasındaki münasebetlerin iyi istikamete tevcih olunabilmesiyle herkesin [bunun üzerinde] mutabık olduğu, mânasını verdim.
Soru (Haber Ajansı): Hükûmette son yapılan değişiklik ve kuruluş çalışmaları sırasında Hükûmetin takviyesi yolunda Başbakan Yardımcılıklarının ihdası yoluna gidilmişti. Böylece Hükûmeti takviye edilebileceği ve bu suretle de C.H.P. Hükûmetinin seçimlere daha hazırlıklı gidebileceği görüşü benimsenmişti. Ancak Başbakan Yardımcıları ihdas edilmeyince Hükûmette yeniden değişiklik bahis konusu mudur?
Cevap: Hayır. Başbakan Yardımcılıklarına almak istediklerimi söyledim. Sebepleri üzerinde mutabık olduğumuzu söyledim. Hükûmetin bünyesinde başka bir değişikliğe lüzum yoktur.
Soru (Adalet Gazetesi): Parti kongrelerinde bazı hatiplerin son huzursuzluğa sebep olduğunu buyurdunuz. Hükûmetin bu taşkınlığı önliyecek yetki ve organları yok mudur ki partiler arası müzakereye lüzum hasıl oluyor?
Cevap: Meseleyi görmemezlikten gelemeyiz. Parti kongrelerindeki çalışmalar ve tecavüzler, bunların takibi kanunlar içinde usullere tabidir. Nihayet Milletvekili, Parlâmento Heyeti mensupları masuniyet müessesesine dayanırlar. Hükûmet bu kanun icaplarını ve takip usullerini neticelendiremediği için, neticelendirmekten kuvvetsiz kaldığı için ve ayrıca şikâyete ve tenkide maruz olmaktadır. Hükûmet kuvvetli olsa bunlar olmaz deniliyor. Nasıl olmaz? Bunu mutlaka yerinde hâdisesi tesbit olunacak ve bu hâdiseler hâkimin karşısına gelecek. Cemiyette bütün müeyyideler müstakil hâkimin kararına bağlıdır. Onun için bunların işlemesinin bu usullere tâbi olduğunu bilirsiniz.
O kısmına temas etmedim. Nihayet Milletvekillerinin mahkeme karşısına çıkmak için masuniyetlerinin kaldırılması bahis konusu olmaktadır. Ama bu mesele Büyük Millet Meclisi içinde Anayasanın tayin ettiği usullere bağlı olarak işliyen bir müessesedir. Bunun üzerinde fikir söylemek istemem, karışmak istemem.
Soru (Tercüman Gazetesi): Kıbrıs ve Yunanistan’da uzun müddetten beri Büyükelçilerimizin bulunmayışı, olay Birleşmiş Milletler’e giderken memleket menfaati bakımından zararlı değil midir?
Cevap: Yunanistan’da Elçimiz son güne kadar vardı. Şimdi oraya yeniden bir Elçi göndeririz. Kıbrıs’ta Elçi tayini ve yeni Elçi gönderilmesi, münasebetlerimizin şekli itibariyle daha muğlak bir haldedir. Ama, Kıbrıs’ta Elçimiz yerine Maslahatgüzarımızın bulunmasından ayrıca bir zarara uğramakta değiliz. Emin olabilirsiniz.
Seçim tarihi
Soru (Milliyet Gazetesi): Gerek Çankaya, gerek diğer parti liderleri toplantısında üzerinde durulan bir nokta daha var; Anayasanın emrettiği ve seçim kanununda bulunan seçimle ilgili hükümler tenakuz halinde. Seçim kanununda seçimin Haziran’da, Anayasada Ekim’de yapılacağı yazılıdır. Seçimler, Haziran’da mı, Ekim’de mi, yapılacaktır. Bu konuda tereddüt vardır. Bizi aydınlatır mısınız?
Cevap: Seçim meselesi temel mesele olarak değil fakat toplantıda bahis konusu edilmiş bir mesele olarak görüşüldü. Size umumî olarak seçim için düşündüklerimi bu fırsatta söyleyim:
Anayasa Senatörlerin üçte birinin iki seneyi doldurunca yeniden seçilmesini ister. Gene Anayasa Milletvekillerinin dört sene için seçildiklerin, yani dört sene bitince yeniden seçilmeleri gerektiğini söyler.
Anayasa Milletvekilleri için daha evvel seçime gitmek imkânını vermiştir. Millet Meclisi karar verirse, şartlar tamam olursa, Cumhurbaşkanı gidebilir seçime. Bir de seçim kanunu var. Seçim Kanunu Haziran’da yapılmasını ister. Bir noktaya dikkatinizi celbederim, arkadaşlar, Seçim Kanunu, Anayasa’nın referanduma arzından ve 961 seçimlerine gidilmesinden evvel çıkmıştır. Yani Seçim Kanunu Kurucu Meclis’ten çıktığı vakit Anayasa’nın referandumdan çıkmasının Haziran’da seçim yapılmasına imkân vereceğini tahmin etmişti. Yoksa, bir takım geçici maddeler koyduğu gibi bu ilk seçim içinde bir madde koyması düşünülebilirdi. Fakat, ne sebeple olduysa arada böyle bir ayrılık vardır.
Buna karşı Senato seçimi iki sene oldu. Ekim’de doldu. Yüksek Seçim Kurulu, evvelâ Senatörler içtihad etti ki Haziran’da olacaktır, iki sene dolduktan sonra gelen Haziran ertesi sene Haziran’ıdır. Buna karar verdi Senato. Ben şahsen o zaman da iki sene dolunca seçim yapılması mütalâasındaydım. Fakat Senatoda değilim, nihayet Senatonun vereceği karara karışmak da istemiyorum, buna imkânım da yoktur.
Millet Meclisi seçimi nasıl olur? AP Senatörlerin [Senato seçimlerinin] ertesi sene Haziran’a kalmasına itiraz etti. Anayasa Mahkemesi Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği kararı Anayasaya aykırı bulmadı.
Şimdi, önümüzdeki Milletvekilliği seçimi nasıl olacak?
Hükûmet kurulamıyor, Hükûmet buhranına çare bulunamıyacağı gibi hallerde derhal seçime gitmek lâzımdır. Benim görüşüm, yazdır kıştır bakılmaz, her mesele durur, gidilir seçime. Yeni Meclis gelir, memleketin mukadderatı idaresiz kalmaz, bu bir ihtimal.
İkincisi seçim Haziran’da olacak, Senatörlerin olduğu gibi Haziran’da yapılacak. Fakat, gelecek Haziran’da değil, bu sene Haziran’da yapılacak. Seçim Kanununa göre Haziran’da yapılacak. Fakat gene dört seneyi doldurmayan bir seçim olarak yapılacak. Dört seneyi doldurmadan evvel seçim yapılabilmesi için Meclis’in karar vermesi lâzımdır. Demek, Haziran’da seçim olması için, bir erken seçim olarak Millet Meclisi’nin bir erken seçim kararı vermesi lâzımdır. Haklı olarak denilebilir ki, Milletvekilleri için dört sene dolmamıştır, ondan evvel yapılacak seçim erken bir seçimdir. Dört sene dolduğu zaman, Ekim’de dolacak dört sene, Senato seçiminde olduğu gibi, Seçim Kanununa göre de Haziran’da olacağı için dört sene dolmuş olarak 966 Haziran’ında seçimin yapılması lâzımdır.
Ben Hükûmet Başkanı olarak ve CHP Genel Başkanı olarak, Anayasa ile milletvekilleri için yapılacak ilk büyük seçimin dört sene dolduktan sonra beklenmeden yapılması fikrindeyim. Birçok yanlış anlamlara mahal verilmemesi lâzımdır. Şu halde Ekim’de seçimin yapılması için Meclis’e kanun tasarısı sevk edeceğiz. Seçim Kanunu seçimlerin Haziran’da yapılmasını söylemiştir. Halbuki dört sene şimdi doluyor. Ekim’de doluyor, bunu tehir etmeden Seçim Kanununun bu hükmüne karşı olarak Ekim’de seçim yapılması için bir kanun tasarısı sevk etmek lâzımdır. Demek, Haziran’da seçim Büyük Millet Meclisi’nde âşikar bir arzu haline gelirse bunun için Meclis’in karar vermesi lâzımdır, diyeceğim. Erken seçim sayılır, ama Meclis karar verirse erken seçim yapılabilir. Haziran’da seçime gideriz.
Dört sene dolduğu zaman seçim yapılsın fikrindeyim. O zaman Haziran değildir, gelecek Haziran’ı bekliyelim mütalâası karşıma çıkarsa bunun karşısındayım. Benim görüşüme göre bunu yapamayız. Ekim’de seçim yapılması için kanun teklif edeceğiz.
Soru (Son Havadis Gazetesi): Parti ile ilgili bir soru sormama müsaade ederler mi?
Cevap: Mahrem olarak söylerim size. (Gülüşmeler).
Soru: Çeşitli sebeplerle partiden ayrılmış olanlara yeniden partiye dönmesi için bazı imkânlar sağlanacağı söylentileri dolaşıyor ortada. Acaba bu söylentiler nereye kadar doğrudur?
Cevap: Böyle arzular partilerde daima vardır. Bugün ortada elle tutulur bir teklif yoktur. Sonra bir şey söyleyim. Partilerden türlü sebeplerle ayrılmış olanlar dendiği zaman bizim parti olarak, her rey yalnız merkezde toplanmış değildir. Memlekette geniş ölçüde yaygın teşkilâtı olan bir partiyiz. Her yerde ne sebeplerle ne muameleler yapıldığını şu anda bilmiyoruz. Merkez de bilmez. Onun için böyle umumî bir fikir verecek durumda değilim. Böyle bir duruma da muhatap olmadım.
Soru (Akşam Gazetesi): Üçüncü İnönü Kabinesi, bir reform kabinesi olarak lânse edildi. Aradan bir yıl geçti, çeşitli iç ve dış sebeplerle reformlar tam mânasiyle gerçekleştirilemedi. Önümüzde azami sekiz aylık bir devre var. Bu devre için acaba bir takım ana reformları gerçekleştirmeyi umuyor musunuz?
Cevap: Hangi reformları murad ediyorsunuz?
Soru: Meselâ toprak reformu, personel reformu.
İnönü: Personel reformu Meclis’tedir.
Reform Hükûmeti olarak işbaşındayız. Aslında C.H.P. iktidar da bulunduğu üç sene içinde temel saydığımız reformları ciddî olarak takip ettik. Hepsi bir dereceye kadar görüşülmüş, ilerletilmiş, hazırlanmış bir haldedir.
Fakat, Koalisyon hükûmetinin tabiatı icabı. C.H.P.’nin esas karakterini teşkil eden reform çabaları tabiatiyle yavaş yürür ve arzu ettiğimiz şekilde tahakkuk ettirilemez. Şimdi, bu son Hükûmet esnasında bunları yapmak istiyoruz.
Personel Kanununun tahakkuk ettirilebilmesi Meclis’ten çıkarılabilmesine bağlıdır. Ne şekil alacağını bilmeyiz. Meclis’ten son alacağı şeklin bizim programımıza ne kadar uygun olacağını da tahmin edemeyiz. Toprak reformu şu geçen müddet zarfında ilgisiz kalmamıştır. Daimî bir tetkik içinde hazırlanmıştır. Bu reform hususunda Büyük Millet Meclisi’ne bir teklif sevk edeceğiz. Arzu ettiğimiz gibi, bizim lüzumlu gördüğümüz gibi çıkarmaya çalışacağız. Maruz olacağımız münakaşaları, kendi teklifimizin ölçüleri içinde değerlendireceğiz.
Büyük reformların arzu edilen şekilde hemen tahakkuk ettirilemiyeceğini tahmin edersiniz [okunamadı] tetkike ihtiyaç vardır, hem de Meclis’ten çıkması için ciddî gayretlere bağlıdır.
Yeni Hükümet ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[567]
Başbakan İnönü dün bir gazetecinin sorusuna karşılık olarak “Hükûmet muvaffak olacaktır” demiştir.
Dün öğleden önce oğlu Prof. Erdal İnönü’nün evine giden Başbakan İnönü buradan ayrılırken bir gazetecinin, “CHP Meclisinde Dr. Satır’ın hem Başbakan Yardımcısı hem de CHP Genel Sekreteri olmasının mahzurları üzerinde durulmuş ve bu noktadan tenkidler yapılmış” şeklindeki sorusuna karşılık olarak şunları söylemiştir:
“Samimî olarak söyleyim ki Parti Meclisinde bu konu üzerinde durulmadı.”
Kız Kardeşinin İstanbul’daki Cenaze Töreni Dönüşünde Yeni Hükümet Olasılığı Üzerine Söyledikleri[568]
(…) Evinin kapısında kendisini karşılayan ve başsağlığı dileyen gazetecilere, “Bugün gazetelerde ne var?” diye soran İnönü, “Demirel var. Hükûmeti alacakmış, buna kesin kararlı olduğunu söylüyor” karşılığı kendisine verilince “Mübarek olsun” demekle yetinmiştir.
CHP Ortak Grup Toplantısında Sovyetler Birliği ile İlişkiler, Dış Politika, Kıbrıs Sorunu ve İç Politika Üzerine Yapılan Konuşma[569]
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü, CHP ortak grubunun evvelki geceki toplantısında bir konuşma yapmış, tenkid ve temennileri cevaplandırmıştır.
Başbakan İnönü İstanbul Milletvekili Oğuz Oran ve arkadaşları tarafından verilmiş olan önergeyi otokritik önergesi olarak vasıflandırmış bu önergede seçim beyannamesi ile taahhüt edilmiş olanların ne ölçüde yerine getirilmiş bulunduğunun araştırılmasını, yerinde ve haklı bir davranış olarak kabul etmiş, “3-5 gün önce toplantısını yapan Parti Meclisinde konuşan arkadaşlarımdan bazısının ‘Biz seçim beyannamesinde vaad ettiklerimizin % 98’ini yerine getirmişizdir’ dediklerini hatırlıyorum eksikleri de tamamlamağa çalışırız” demiştir.
Aynı önergedeki dış politika konusunda yapılmış olan temasla ilgili olarak İnönü şöyle demiştir:
Dış politika konusunda
“Önergede ‘Çok taraflı bir [dış] politika takip etme yolundaki işaretlerle karşı karşıyayız. Bunun ölçüsü ve muhtemel ihtilatları karşısında CHP Grubu elbette hassas olacaktır’ sözü vardır. Yani önergede Sovyetler’le temasımıza ve onlarla takip ettiğimiz politikaya ima yapılmaktadır. Onu izah edeyim. Biz bir yıldan beri Kıbrıs meselesinde müttefiklerimiz arasında çok faal bir dış politika takip ettik; çok zaman iyi niyet gördük, samimî olarak konuştuk. Fakat bazı anlar oldu ki büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradık; umumî olarak Kıbrıs dâvasında sarfettiğimiz gayret ve aldığımız vaadlerle mütenasip olarak bir neticeyi henüz almış değiliz. Bütün bu şartlar esnasında, Kıbrıs idarecileri ve Yunanistan bizim karşımıza Sovyetler’i bizim aleyhimize bir unsur olarak siyaset sahnesine getirmişlerdir. Onlarla münasebetlerinden, onlarla hususî anlaşmalarından bahsetmişlerdir. Biz bu hâdiseler içinde sanki komşumuz ve eskiden beri tanıdığımız Sovyet Rusya ile yüz yüze gelmez ve görüşülmesi kaabil olmayan bir düşman vaziyetinde imişiz gibi bizim aleyhimizde her türlü tedbirleri, tertipleri beraber yapmaya heves etmişlerdir. Bu müttefiklerimizin gözü önünde, dünyanın gözü önünde olmuştur.
Biz bunun içinde Kıbrıs’taki haklı durumumuzu Sovyetler’e anlatmak ve onlarla bu meseleden başlıyarak aramızda gözü kapalı bir düşmanlık politikası olmadığını anlatmak ve bir anlaşma istidadı görürsek bundan istifade edip iyi komşuluk münasebetlerimizi geliştirmek düzeltmek kararını verdik.
Aldatılmaya tahammülümüz yok
Biz o kanaattayız ki böyle bir politika NATO içinde müttefik olarak diğer dostlarımızla takip ettiğimiz politika ile çelişmemek lâzımdır. Bu nazik bir münasebet devridir. Bunu geçirmek için tahmin buyuracağınız gibi çok dikkatli ve ihtiyatlı bir hareket hattı takip ediyoruz. Her türlü ihtilata müsait olan bir politika temasıdır. Bunları takdir buyurursunuz. Şimdiye kadar geçen zaman, dostlarımız ve müttefiklerimizde Türkiye’nin kendileri için kaybolmuş intibaını uyandırmamıştır. İttifak münasebetlerimiz devam etmekte ve yürümektedir. Bunun yanında Rusya ile münasebetlerimiz devam etmekte ve yürümektedir. Bunun yanında Rusya ile münasebetlerimizin bir samimiyet havası alması istidadı görülmüştür. Bunun ne inkişaflar kaydedeceğini bugün tahmin etmek mümkün değildir. Burada işaret edildiği gibi bir çok ihtilâfları olan bir meseledir. Bunu cesaretle ele aldık samimiyetle takip ediyoruz. İç politikada olduğu gibi, bilhassa dış politikada da aldatılmamaya son derece ehemmiyet veririz. Bir defa bir devlet tarafından aldatılmış, güvenimiz kötüye kullanılmış görürsek, o itimatsızlığı uzun müddet takip ederiz. Bunun gibi biz de münasebetlerimizi açık bir surette yaptık. Aldatmamak, ne yapacağımızı kesin olarak bilmek ve söylemek itiyadı ile bu politikayı yürütürüz.”
Kıbrıs konusu
Kıbrıs konusuna da temas eden İnönü bu konuda geçirilmiş olan safhaları kısaca hikâye ederek şöyle demiştir:
“Bugün Kıbrıs muharebelerinin başladığının tam senesidir. Bu bir yıl zarfında hakikî bir muharebe ve ümitsiz bir muharebe cereyan etmiştir. Rumlar bir hafta içinde Türkler’i ezeceklerini tahmin etmişlerdi. Bir sene zarfında Kıbrıs meselesini takip eden CHP Hükûmetlerinin kazandığı başarı sayılacaktır. Ümitsiz bir dâva ENOSİS’e bir kademe olarak hazırlanmış istiklâl ve muahadeler rejiminden aldıkları bütün tertipleri suya düşürmüşüz ve uluslararası yepyeni bir Kıbrıs meselesi vücuda getirmişiz. Masum Türk kanlarını hakkıyla değerlendirerek bir siyasete bağlamıştır. Müttefiklere ve Sovyetler’e muahedelerin meriyetini kabul ettirmişiz. Hâdiselerin inkişafını, birdenbire veya tedricen çıkacak yeni ihtilatları bilmeyiz. Fakat ihtimal olarak her şey zihnimizde vardır.”
Siyasi şartlar
Başbakan siyasî şartların özelliklerine dikkati çekerek, “Biz bir askerî ihtilâl rejiminden çıktık. Askerî ihtilâl rejiminin demokratik rejim içine girmesinin ve demokratik rejimin işlemesinin mümkün olduğunu cihana ve tarihimize isbat ettik. Bunlar mühim işlerdir” demiştir.
İnönü, bundan sonra, Samsun Milletvekili İlyas Kılıç ve arkadaşlarının verdikleri genel görüşme önergesine geçerek şöyle demiştir:
“İlyas Kılıç’ı dinledim. İyi bir asker olarak faal bir hayattan sivil hayata geçmiş. Bir ordu içindeki gibi intizam istiyor. Baştan aşağı, hepsi bir emirle hizaya gelecek bir cemiyet görmek istiyor. Ben bu askerî vaziyetten sivil vaziyete alışıncaya kadar epey emek sarfettim. Arkadaşımın teessürlerine iştirak etmekle beraber bu kadar teessürü icap ettirecek sebep yoktur.”
İdarî islâhat
İdari mekanizma hakkındaki şikâyetleri de cevaplandıran İnönü,
“Meselelerini halletmek istediğimiz cemiyet böyle bir ihtiyaç içinde bulunan bir cemiyettir. Biz iddia ettik mi ki, bu üç sene içinde memurun aklını mizacını değiştireceğiz. Düzeltmek için uzun emeklere ihtiyaç gösteren ehemmiyetli meselelerdir bunlar. İdari islahat ve umumî çarkın muntazam işlemesi böyle umumî şikâyetler ve umumî nasihatlerle yarım düzelebilir. Faydalı ve tesirli neticeler elde edilmez.”
Konya Milletvekili Rüştü Özal ve arkadaşlarının önergesini de cevaplandıran Başbakan “Son Hükûmet içinde ihtilâflar olmamıştır. Kusurlar olmuşsa Bakanlar Kurulunda birbirimize haber vermişizdir. Bakan arkadaşlarımın hem çalışmalarından memnunum, hem başarı kazandıklarına eminim” demiştir.
Bütçe açığından da bahseden İnönü, “Biz vergi kanunlarının mühim bir kısmını yılında Meclis’ten çıkartamadık” demiş, plânın başarı ile uygulandığını da söyleyerek şunları belirtmiştir:
“Özel Sektör hassastır deniliyor. Öte yandan her gün Kıbrıs meselesi sebebi ile muharebeden bahsediyoruz. Hassas özel sektör bundan müteessir olmaz mı?”
İnönü ve CHP
İnönü, bundan sonra kendi ile ilgili bir konuda şöyle demiştir:
“Kanaatimce, CHP’nin bir buhran içinde bulunduğunu sandığım anda İnönü partiyi, memleketi kurtaracak tek çare değildir. Bunu hulusla size söylüyorum. Arkadaşlarımın zihni böyle bir sabit noktada bulunmasın. Biz daha iyi bir çare bulduk, dediğiniz zaman, size elimden geldiği kadar yardımcı olacağım. Her şeyi 82 yaşındaki adamdan beklemek yanlıştır. Önce 82 yaşında değilim. 82’ye geldiğim zaman büsbütün bağıracaksınız. 1950’de söylemiştim. Bir cereyan vardı: İnönü ayrılsın, İstanbul’da ilçe başkanlarını toplamıştım. Onlara demiştim ki, bana bakınız, hiç üzülmeyin İnönü’süz parti olur mu, olmaz mı düşünmeyin, siz karar verdiğiniz zaman ben kendimi müdafaa etmem. Size teşekkür ederim. Minnettar olur ve çekilirim. Fakat ben kendim bırakmam. Ben komutanlıktan geldim. Muharebe meydanında partiyi bırakmam. Siz bırakırsınız. Fakat ben bırakmam. Bunu 1950’de söyledim. Benim yaşıma geldiğiniz zaman öğreneceksiniz. 1950-64 arasında 14 yaş vardır. Demek o zaman 66 yaşında imişim.”
Bizden kurtulmak istiyorlar
İnönü bundan sonra şunları söylemiştir:
“Ciddiliği görmemezlikten gelemeyiz. Siyasî hayatımızın bütün unsurları bizim karşımızda birleşmiş bulunuyorlar. Niçin birleşiyorlar? Ne kusurumuz var bizim? Çünkü herkes CHP’yi memleketin en kuvvetli siyasî teşekkülü olarak görüyor. Yüreğinde görüyor ve dilinde tekrarlıyor. Bizden kurtulmak istiyorlar. 1920’den beri siyasî hayattayız. İktidarda iken prensiplerini tatbik etmiş, muhalefette iken prensiplerini tatbik etmiş bir partiyiz. 14 saattir müzakere yapıyoruz. Öteki partiler için bir tek çirkin kelime çıkmadı bu grupta. Halbuki onlar bir araya geldikleri zaman neler söylemiyorlar. Bir ödev karşısındayız. Biz bu seçimleri kazanmaya mecburuz. Biz bu seçimleri kazanmaya muktediriz. Bunu söyleyeceğiz ve başaracağız.”
Çetin cevizleriz
İnönü, konuşmasını bitirirken gülerek, “Unutulmasın, biz basit mahlûklar değiliz. Bizimle başa çıkmak kolay olmayacaktır. Çetin cevizleriz” demiştir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği 2. Genel Kurulunda Yapılan Konuşma[570]
“Ziraat Odaları Birliği Genel Kurulunu selâmlamak için buraya geldim. Huzurunuzda bulunmaktan şeref duyuyorum. Teşkilâtınız memleketin büyük ihtiyacına cevap vermektedir. Henüz bu Teşkilât yenidir. İki senedir çalışıyorsunuz. Bu ikinci toplantınızda başarıya ulaştınız. Bundan sonraki toplantılarınızla memleketin birçok ihtiyacını kolaylaştıracaksınız.
Cumhuriyet memleketin her alanında olduğu gibi ziraat alanında da bir çok yeni usuller yeni hazineler getirmeye çalışmıştır.” Ziraat alanında yenilik yapmanın kolay olmadığını söyleyen Başbakan konuşmasına şöyle devam etmiştir:
“Bazı yenilikler vardır ki, onlardan geri dönülemez ve acı dersler alınır. Biz son zamanlarda bunların birçok örneğini gördük. Mer’a dediğimiz geniş ve boş araziyi mer’alıktan çıkartıp ekim sahası haline getirilmesini bir buluş sandık. Fakat neticesini çok sert bir şekilde hissettiniz. Gerek mahsul ve gerek ziraat alanındaki değişiklikler ve yeni usuller tatbik etmek için tedbirli olmak lâzımdır. Bu itibarla tarım sahasında değişiklik her memlekette olduğu gibi bizde de güç olmuştur.”
Başbakan daha sonra yeni usullerle çalışan ülkelerin 2-3 misli mahsul aldıklarını ifade ederek “Bol mahsule ihtiyacımız var. İyi kalite mahsule ihtiyacımız var ve ucuz mahsule ihtiyacımız var” demiştir.
Başbakan bu arada Cumhuriyetin tarım alanında esaslı işler yapmış olduğunu yeni âletler getirmiş bulunduğunu bu sayede yeni ve kaliteli mahsuller alındığını belirterek bunlara ait misâller vermiş pamuğumuzun her yerde nefis bir mahsul olarak arandığını keza çay sahasında da yapılan yeniliklerin o bölge içinde büyük iş imkânları yarattığını belirtmiştir.
İnönü Toprak Reformu konusuna da temas ederek özetle şunları söylemiştir:
“Önümüzde, toprak reformu meselesi vardır. Bu toprak reformu adı altında tarıma ait bir çok dertlerimizin tedavisi için bir tedbirler listesidir.
Küçük toprak işletmesi verimsizdir. Bu verimsiz toprak ne olacak, nasıl işletilecek ve nasıl verimli hale getirilmek için teşkilâtlandırılacak. Bunları iyi usullerle ve önemle ele alıp düzenlemek ve işletmek lâzımdır. Toprak ürünlerinin maliyeti düşürülmelidir. Toprak ürünleri kaliteli bol ve ucuz olmalıdır. Bütün bunların halli cemiyetin her uzvunda olduğu gibi büyüklü küçüklü bir teşkilât meselesi olmuştur.”
Daha sonra Başbakan İnönü plân konusu üzerinde durarak “Plânın kalkınmada esas unsur olduğunun bilinmesi lâzımdır” demiş ve plân hakkındaki tenkitlerde daha ölçülü hareket edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
[Tamamlayıcı haber]
İnönü, ezcümle şunları söylemiştir:
“Teşkilâtınız, bu memleketin büyük bir ihtiyacına cevap vermiştir. Henüz yeniyiz. Daha ikinci toplantınızı yapıyorsunuz. Cumhuriyet, memleketin her tarafında olduğu gibi ziraat alanında da birçok yeni unsurlar, yeni hamleler getirmeye çalışmıştır. Ziraat alanında yenilik yapmak kolay değildir. Geniş ve boş araziyi bulunca bir ekim sahası haline getirmeyi bir buluş zannettik. Tarım alanındaki değişiklik daima her memlekette güç olmuştur. Tarım alanında yapılacak çok mühim işler vardır. Başlıca meselemiz, bizden toprakça ve nüfusça daha az olan memleketlerin elde ettikleri verime göre, bizim verimimizin daha az oluşudur. Gıpta ve acı ile görüyoruz ki, daha iyi usullerle çalışan memleketlerin mahsulü bize göre iki üç misli fazla oluyor. Bol mahsule ihtiyacımız var. Ucuz mahsule ihtiyacımız var. Bunları alıcıların kolaylıkla hizmetlerine bulundurmak gerekir. Bunları tahakkuk ettirmek kolay değildir. Cumhuriyet, esaslı şeyler yapmıştır. Yeni âletler getirmiştir. Bunları geniş ölçüde yaymak, kullanmak ve değerlendirmek Cumhuriyet devrinde mümkün olmuştur.”
İnönü, pamuk, pancar ve çay mahsullerinin ekim ve kazanç meselelerine de temas ettikten sonra sözü toprak reformuna getirerek şöyle demiştir:
“Önümüzde toprak reformu denen bir mesele vardır. Bunu türlü şekillerde inceledik. Bu, tarıma ait birçok meseleler için bir tedbirler meselesidir. Küçük toprak ne olacak? Nasıl işlenecek? Nasıl bölünecek? Nasıl değerlendirilecek? Nasıl teşkilâtlanılacak? Bütün bunları verimli şekilde düzenlemek gerekir. Kooperatife bağlı çiftçi, ailesini [okunamadı] gibi kooperatifi için çalışmaya gayret göstermelidir. Yardımcı olmalıdır. Pancarı örnek alabiliriz. Nasıl yapacağız, nasıl çapalayacağız, nasıl sulayacağız, diyorduk o zamanlar. Şimdi bütün bunlar mesele olmaktan çıkmış ve pancar ziraati yerleşmiştir. Sebat edildi ve başarılı olundu.”
Başbakan İsmet İnönü müteakiben plândan da bahsetmiş ve “Plânlama” devrindeyiz. Plâna müstenit kalkınmanın savunucusu ve tatbikçisiyiz. Plânı önce kabul etmeyenler ve aleyhinde konuşanlar bile bugün susmuşlar, konuşmalarını kesmişlerdir. Plânlama, tarım sektöründeki yatırımları hem en [okunamadı] ve hem de en çok almıştır. Bu sizler için önemli bir noktadır. Bu, sizler için geniş ölçüde bir başlangıçtır. Sizlere başarılar temenni ederim” demiştir.
Türkiye Radyolarında Yeni Yıl Dolayısıyla İç ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma[571]
Sevgili Vatandaşlarım,
1965 yılına çetin ödevler yılı olarak giriyoruz. 1965 yılı Türkiye için seçim yılıdır. 1965’in önemini anlamak için 1964 yılını ne kadar güçlükle geçirdiğimizi kısaca hatırlatmak lâzımdır.
Bugünkü hükûmet nasıl kurulmuştu
Geçen sene bugünler Hükûmet henüz güven oyu alamamıştı. Hükûmet boşluğu bir aydan beri devam ediyordu. Bütün koalisyon tecrübeleri geçirildikten ve bir netice elde edilemedikten sonra Hükûmet ödevi nihayet yine bana verilmişti. Bu tarih 16 Aralık’tır. 21 Aralık’ta Kıbrıs olayları patlamıştır. Hükûmet, 25 Aralık’ta bağımsızlarla beraber kurulmuş ve güven oyu muamelesi ancak 4 Ocak’ta neticelenmiştir. CHP dışında olan bağımsız ve çeşitli partilerden önemli bir milletvekili grubu hükûmetin kuvvetle kurulmasına yardımcı olmuşlardır.
Karşımızda bulunan meselelerin başında, o tarihte, Kıbrıs mezalimi bütün memleketi tesiri altında bulunduruyordu. Bütçe henüz çıkmamıştı ve kalkınma plânının yürütülebilmesi için bütçenin kudretini artırmak lâzım geliyordu.
Bugün iktidarda bulunan hükûmet bu şartlar altında memleketin idaresini üstüne almıştır.
Kıbrıs’lı mücahitlerin kahramanlığı
Kıbrıs olayları Türk Milletinin hafızasında daima canlı ve her bakımdan ibret verici, millî şuuru uyandırıcı bir önemle yaşayacaktır. İki, üç gün içinde ezilip tüketilmesi düşünülen Türk cemaati, tarihin her devrinde nadir rastlanılan bir kahramanlıkla mevcudiyetini bütün dünyaya tanıtmış ve haklarını korumağa kararlı ve iktidarlı olduğunu isbat etmiştir. Bir senelik kanlı imtihandan sonra Türk cemaatinin ve Türkiyemizin antlaşmalarla tespit edilen hakları bütün canıyla ön safta bulunmaktadır. Milletçe, antlaşmaların sağladığı hakların çerçevesi içinde olumlu bir neticeyi kazanacağımız ümidindeyiz ve kararımız budur. Aksi bir neticeye asla müsaade etmeyeceğiz.
Bu bahsi geçerken, bir millî facianın iç politika dalgaları içinde nasıl seviyesiz ve zararlı bir tarzda istismar edildiğine dokunmayacağım. Milletimizin Kıbrıs dâvasında Hükûmetin politikasını desteklediği ve Hükûmetle beraber neticeye varmak için, barış içinde son imkâna kadar sebat edeceği ve ancak son imkândan sonra her fedakârlığı yapacağı artık anlaşılmıştır ve bu bizim millî politikamızdır.
Sevgili Vatandaşlarım,
Geçen bütün yıl gibi önümüzdeki açık yıl da kalkınma çabasıyla dolu olacaktır. Her zaman söyledim: Türkiye’nin selâmeti, ferah geleceği, hürriyet nizamı içinde, plâna dayanan bir kalkınma politikasına ve bu politikanın istediği bütün reformların uygulamasına bağlıdır. Kalkınma politikası temel kudret olarak sağlam bir malî bünye, yani, hazine kudreti ister. Her yardımdan önce kendi malîyemizin doğru yolda ve sağlam temelde olması şarttır. Bunu sağlamak için daimî bir çalışma içindeyiz. Hükûmet ilk günden beri bu yolda pek çok güçlüklerle başarılı olarak uğraşmıştır.
Devletimizin en önemli hazırlığı
Kalkınma Plânı Devletimizin bugün en önemli hazırlığıdır. Uygulamalar üç ayda bir gözden geçirilir. Son gözden geçirme Kasım’ın ikinci yarısında yapılmıştır. Bu sene plânın uygulaması müstesna şartlar içinde yürüyordu. Yarı harp halinde bir dış politikanın daimî etkisi iktisadî hayatta fark ediliyordu.
Plânlama çalışmalarına karamsar bir hava içinde gittim. Bir haftalık sıkı bir çalışmadan sonra az çok ferahlık içinde ve gelecek günlerin mutlaka başarılı olacağına imanım artmış olarak çıktım. 1964 için o tarihte % 4 bir gelişme tahmin ediliyordu. Yıl sonunda bu nispetin daha ileri olması kuvvetle tahmin olunabilir. Vatandaşlarıma haber vereyim ki, 1963 uygulama neticesi gene bir Kasım ayı içinde % 5 ile 6 arasında tartışılıyordu ve yıl bittiğinde bunun % 7’nin üstünde olduğu tespit olundu.
1964 neticesini de sükûnetle bekliyorum ve bunu olduğu gibi vatandaşlarıma söyleyeceğim. Vatandaşlarımın bilmesi lâzımdır ki, Beş Yıllık Plânlama devrinin başarısı o devrin sonundaki hesapla ölçülebilir. Gene sağlam bir gerçektir ki plânsız idarenin her gösterişi, sonradan ödenmesi çok pahalı olan bir sergüzeştten başka bir şey değildir. Kalkınma devrinin başarılı yürümesi için çok güçlük çekiyoruz. Çektiğimiz güçlüklerin içinde yenilmesi en çetin olanlar da plânsız devrim bugün katlanmaya mecbur bulunduğumuz ağır yükleridir.
Vatandaşlarıma Hükûmetin reform çabalarından da bilgi vermek isterim. Bir seneden beri, adıyla söylediğimiz toprak reformu üzerinde çalışıyoruz. Toprak reformu çiftçinin kalkınması için tarımda muhtaç olduğu tedbirlerin topunu kapsayan bir ölçüde ele alınmıştır. Vasıtaları, usülleri, sosyal yönleri birlikte karara bağlanacaktır. Ona göre hazırlanması temin edilmiştir. Tabiatıyla vakit almıştır.
Toprak reformu gerçekleşecektir
Sevgili vatandaşlarım,
Toprak reformu ile çiftçi kendisi için çalışıp kazanacaktır. Ne kadar mümkünse o kadar çok çiftçi kendini geçindirecek toprak bulacaktır. Bu toprak bölünüp işe yaramayacak parçalara ayrılmayacaktır. Çiftçinin aleti, gübresi, kredisi ve diğer ihtiyaçları beraber düşünülecektir. Toprak reformunda bu yoldan toprağın verimini iki üç misli artırmak tedbirlerin başında olacaktır. Toprak reformu, Cumhuriyetimizde, çiftçinin kalkınmasının yeni devri ve başarılı devri olarak tarihe geçecektir.
Toprak reformu gibi, orman içinde bulunan köylünün kalkınması da büyük meselemizdir. Bu da, ötekiyle birlikte Büyük Meclis’e takdim edilecektir.
Reform olarak Devlet Personel Kanunu Meclis’tedir. Bu da büyük bir teşebbüstür. Bunun neticelenmesi de verimli ve lüzumlu olduğu kadar önemli malî fedakârlığı icab ettireceği için uygulanması tabiatıyla tedrici olacaktır.
Personel reformu basit bir şey değildir. Vatandaş hizmeti gören memur kadrosunun büsbütün yeni bir ehliyet ve anlayışla kurulması demektir. Bu memlekette hemen daima vatandaş memurdan, memur durumundan şikâyetçi olmuştur. Vatandaş işini görenler yeni bir kuruluş içinde çok kudretli, yani hizmet imkânında daha güçlü teçhiz edilmiş olacaklardır. Memleket idaresi ve kalkınması sahasında, devletin resmî memurlarının önemli bir kadro teşkil ettiği göz önüne alınırsa, onların değerlerinin ve hizmetlerinin artırılmasının ifade edeceği manâ, kolayca düşünülebilir.
Sevgili vatandaşlarım,
Hükûmet programındaki bu başlıca konuları arzettikten sonra Başbakan olarak size şimdi, memleketin iç huzurundan ve iç politikada bulunduğumuz durumdan bahsedeceğim.
Demokratik rejim işlemektedir
İç huzur olarak demokratik rejim sarsılmaz bir surette işlemektedir. Demokratik rejim aleyhindeki teşebbüsler ve hevesler kesin olarak yenilmiştir, kırılmıştır. Son zamanda parti kongrelerinde yapılan aşırı ve taşkın konuşmaların, ne kadar teessür uyandırdığını biliyorsunuz. Ordumuzun komutasından sorumlu olanlar bu teessüre tercüman oldular. İlk anda usulü ve esasıyla siyasî hayatımızda geniş ilgi çeken bu hâdise, müspet ve yapıcı bir neticeyle kapanmıştır. Büyük Meclis’teki bütün siyasî partilerin liderleri, evvelâ kendi aralarında, meseleye büyük önem vererek hâdiseyi etrafıyla görüştüler, incelediler ve nihayet olumlu kararlara vardılar. Denilebilir ki siyasî hayatımız yeni inkişaflarıyla, geçmişin hırçın mücadele devrinden kurtularak medenî ölçüler içinde, demokratik münasebetlere doğru önemli bir surette yönelmiştir. Hususiyle, seçim devrine doğru ilerlerken siyasî partilerin, tartışmaları sorumluluk duygusuyla idare etmelerinden iyi inkişaflar beklenmelidir. Bu hal, bugün için iyi bir istikamet ve gelecek için, başarı sağlam olursa, büyük bir kazanç olacaktır.
Sevgili vatandaşlarım,
Kalkınma, huzur içinde ilerleme.. Bunların hepsi sosyal güvenliğin istikametinde olacaktır.
Hükûmet, sosyal hizmetler için şimdiye kadar en çok dikkat sarfedilmiş olan bir devirdedir. Üç sene evvel yüksek öğrenim yurtları 2000 yataklıydı. Bugün yurtlarda sekiz bin yatak vardır. Üç sene evvel muhtaç öğrenciler için burs sayısı beş yüz idi. Bugün kredilerin de ilâvesiyle altı bin burs veriliyor. Bu neticeler bir yeni politikanın ancak bir sahada ve sadece başlangıcıdır. Üç sene evvel işçi hakları, talepleri ve bunların çareleri diye bir mefhumun adı bile yoktu. Bugünkü hâl gözümüzün önündedir. Büyük ölçüdeki bu sosyal gayretlerin başlangıç devirlerinde tabiatıyla birlikte getirdikleri hastalıklarla uğraşabilmek başlı başına meseledir.
Sosyal kalkınmada özel teşebbüsün mevkii
Hepsiyle sabırla ve kudretle başa çıkmaya çalışıyoruz ve her gün daha iyiye gidiyoruz. Özel teşebbüsün sosyal kalkınma devri içinde güvenli ve saygıdeğer bir mevki sahibi olduğu samimî inancımızdır. Tabiî, plâna dayanan karma bir iktisadî kalkınma devrinde şu kadar milyoner yetiştirmek iddiası bizden beklenmemelidir. Bizden beklenilecek şey sosyal güvenlik içinde servet sahibinin tam bir huzur içinde gelişip kendisine ve memlekete faydalı olmasına yardım etmektir. Bunu yapıyoruz ve yapacağız.
Sayın vatandaşlarım,
Size, yeni yıla girerken memleketin Başbakanı olarak düşündüklerimizi söylemeye çalıştım. Bir kusuruma müsamahanızı istemekten kendimi alamıyorum: O da sizi memleket meseleleri ve hele tartışmalı konular üzerinde yeteri kadar haberdar edememekliğimdir. Yani az konuşmamdır. Bunun sebeplerini tahmin edersiniz. Bundan sonra size vaktinde daha çok bilgi vermeye çalışacağım. Bir de doğrusunu isterseniz, sizin sağduyunuza ve düşüncenize engin güvenim vardır. Eksik söylediğim şeyleri de pek güzel bilir ve anlarsınız.
Sevgili vatandaşlarım, yeni yılda hepinize, aile yuvalarınızda neşeli ve bahtiyar bir hayat dilerim ve sizlere derin saygılarımı sunarım.
Türkiye’ye Gelen Nikolay Podgorni Başkanlığındaki Yüksek Şura Heyetinin SSCB’ye Daveti Üzerine Gazetecilere Söyledikleri[572]
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından dün saat 10:00’da kabul edilen Başbakan İsmet İnönü, basın mensuplarının sorularına cevaben, Gürsel’in ve kendisinin, Sovyetler Birliği Heyetince, Rusya’ya davet edildiğini söylemiştir.
Başbakan, ziyaretlerin ne zaman yapılacağı hakkındaki soruya karşılık olarak da “Şimdiden belli olmaz, imkân olursa istifade etmeye çalışacağız” demiştir.
[Tamamlayıcı haber]
(...)
Başbakan İsmet İnönü, bugün Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’i ziyaret ederek kendisine Sovyet Parlâmento Heyeti ile yapılan müzakereler hakkında bilgi vermiştir. İnönü, kendisinin Rusya’ya daveti hakkında yöneltilen bir soruya karşılık: “Evet davet edildim. Kendilerine teşekkür ederek imkân olursa istifade edeceğimi bildirdim” demiş ve ayrıca Gürsel’in davetini de doğrulamıştır.
Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in SSCB Heyeti İçin Verdiği Kokteylde Yapılan Konuşma Özeti[573]
(...)
İnönü’nün Podgorniy’nin sözlerine karşılık olarak yaptığı konuşma ise Sovyet Parlamento Heyetinin çizmiş olduğu Sovyet dış politikasının Türkiye açısından bir değerlendirmesini teşkil etti. İnönü konuşmasına Türk-Sovyet münasebetlerinin bir tarihçesini yaparak başladı ve:
“–Ben bütün bu münasebetlerin safahatini yaşamış bulunuyorum. Münasebetlerimizin bozulmasında Türkiye’nin hiçbir suitaksiri yoktur” dedi ve şu anda Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en önemli dış politika konusu olan Kıbrıs meselesi üzerinde durarak, Ada’daki olayların kısa bir panoramasını çizdi, Türk ve Rum tezlerini anlattı, arzulanan hâl şeklini izah etti. (...)
CHP Ortak Grup Toplantısında Seçimlerde Nisbi Temsil ve Milli Bakiye Sistemlerine İlişkin Yapılan Konuşma[574]
CHP Grubunda “Seçim ve Millî Bakiye Sistemi” kanun tasarısı görüşülmüş, Başbakan İnönü yaptığı uzun konuşmada “Kabul etmezseniz çekilirim. Haziran’da seçime gideriz” demiştir.
İnönü “Maksadın demokrasiyi yaşatmak olduğunu, nisbî sisteme rağmen iki gruba ayrılmanın önlenemediğini” söylemiştir. İnönü’nün konuşmasından sonra seçimlerin 10 Ekim’de yapılması ve Millî Bakiye sistemi prensip olarak kabul edilmiştir.
Parti Genel Merkezine bakiyelerin üçte biri oranında kontenjan tanınması hakkındaki madde 30’a karşı 43 oyla reddedilmiştir.
İnönü, Millî Bakiye sistemiyle ilgili olarak şunları söylemiştir:
“Ortalama olarak biz seçimlerde % 42’nin, AP’de % 47’nin üzerinde oy almıştır. Arada küçük partilerin eridikleri görülmektedir. Bir defa küçük partilerin yaşamasını istiyoruz. Nisbî temsilde bir tarafın % 50’nin üstünde oyu olursa sistemden beklenen faydalar sağlanmaz. Bu bir nevi ekseriyet sistemine dönüş olur. Bu tasarıyla bunu önlemek istiyoruz. Bu sistemde yeni hükûmetler mutlaka koalisyon olacaktır. Koalisyonların tabiatiyle fayda ve mahzurları vardır. Koalisyonda partiler, zulme alet olmazlar. Siyasî partilerin emniyeti, Koalisyon idarelerinde daha çok sağlamlaşacaktır. Bütün bunları sağlamak, küçük partilerin kalkınmasıyla mümkündür.
Ekseriyet sisteminin demokratik rejimlerde kuvvetli hükûmetler teessüslerine bir daha gitmemek temayülünü arttırdığı geçirdiğimiz tecrübeden anlaşıldı. DP zamanında, ben DP’nin iktidardan düşmemek iddialarına asla ihtimâl vermiyordum. Mutlak bir iktidar sürecekleri yolundaki inançlarına da ihtimâlim yoktu. Ekseriyet sisteminde, bir daha gitmemek, emniyeti vardır. [Ekseriyet sisteminde, ekseriyeti istismar ederek kullananlar için iktidardan bir daha gitmemenin güvenliği vardır.]
Bu sebeple nisbî usule geçildi. Bu Meclis nisbî usule dayanmaktadır. Kısa zamanda gördük ki oylar yine, AP ve CHP’de toplanmaya başlandı. Bunu önlemeye çalışıyoruz. Bu şimdi bizim aleyhimize mi, faydamıza mı olur kestiremiyorum. Amma herhalde küçük partilerin yaşamasını sağlar. Bu uzun boylu düşünülmüştür. Memleketin menfaatinedir.”
İngiltere’nin Eski Başbakanlarından Winston Churchill’in Ölümü Üzerine Başbakan Harold Wilson’a Gönderilen Mesaj[575]
Türkiye Hükûmeti ve şahsım adına Sir Winston Churchill’in vefatı karşısında duyduğumuz derin üzüntüyü İngiltere Hükûmetine bildirmek isterim. Winston Churchill’i tarihin büyük bir devlet adamı ve insanlık tarihinin en güç devirlerinde hür dünyanın ideallerinin en yılmaz savaşçısı olarak bilmekteyiz. Onun büyük dehası, müstesna cesareti ve bütün hayatı boyunca vatanına hizmet etmek hususundaki kararlılığı Türkiye’de daima hatırlanacaktır.
Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’nin SSCB ve ABD ile İlişkiler ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[576]
Başbakan İnönü’nün, siyasî gelişmelerle ilgili sorulara verdiği cevaplar şunlardır:
Türk-Sovyet münasebetleri
Türk-Sovyet münasebetleri son gelişmeler ile iyi bir istikamete yönelecektir. İki bloka mensup olan devletler esas itibariyle birbirleriyle iyi geçinme çarelerini aramaktadırlar. Bu hâl genel bir eğilimdir. Türkiye’nin en büyük komşusu ile tam bir ayrılık halinde bulunması ne mümkündür, ne doğrudur. Onun için Sovyet milletleriyle Türkiye arasında iyi komşuluk münasebetinin açık yürekle itimat telkin edecek bir iyi münasebet havasının teessüs etmesini ciddî olarak arzu ediyoruz. Sovyetler’le ilk temasımızda iyi bir gelişme için ciddî bir arzu ve istidat görmüş olmaktan memnunuz. Her iki taraf ahden bağlı oldukları münasebetlerine temas etmemişlerdir. Bu politikaya karşı tereddüt göstermek için makûl bir sebep olmadığını vatandaşlarımın anlayacaklarına şüphem yoktur.
Amerika ve iç politika
Amerika’nın dahili politikamızda partilerin birini diğerine karşı tuttuğuna dair yayılan haberler bir esasa dayanmıyor. Ben endişe etmiyorum. Amerika bu hususta kesin olarak teminat vermektedir.
Kıbrıs meselesi
Kıbrıs meselesi, zahiri sükûnet içinde kesin sonuçlara doğru ilerlemektedir. Önümüzde Birleşmiş Milletler’in Umumî Heyetinden geçecek bir hüküm meselesi var. Biz muahedelerin tek taraflı olarak zorla ortadan kaldırılamayacağı kanaatindeyiz. Bu kanaatin Birleşmiş Milletler’de hâkim olacağını ümit ediyoruz. Birleşmiş Milletler’in bu hususta vereceği karar, siyasî tartışmalara müsbet veya menfî bir şekilde yeni bir safha getirecektir. Herhalde muahedelerin tek taraflı olarak kaldırılabileceğine dair amir bir hüküm gelmeyecektir.
Önümüzde beklenen diğer bir mesele arabulucunun ne şekilde bir rapor vereceğidir. Bu, bir iki ay içinde belli olacaktır. Bunlar Kıbrıs ihtilâfının barış yolu ile hallini sağlayacak safhalardır. Bunları beklemeden veya uluslararası kaidelere meydan okuyarak yapılacak emrivakiler, sulh için ve uluslararası münasebetler için aşikâr surette zararlı ve tahrik edici olacaktır. O zaman Türkiye, hakkın kendine verdiği vazifeyi yapmakta tereddüt göstermeyecektir.
Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’nin Devletçilik, Yabancı Sermaye, Petrol, Ereğli Demir Çelik ve 141-142. Maddelere İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[577]
Yabancı sermaye
Biz ekonomi politikamıza devletçi olarak başladık ve takip ettik. O zamanlar özel teşebbüsten herhangi bir ciddî eser beklemeye imkânımız yoktu. Bu gerçek, bugün bir bedahat halinde sâbit olmuştur. Bizim devletçiliğimizin diğer devletçilik anlayışlarından farkı başlangıçtan beri özel sermayeyi kendine ait sahalarda teşvik edici, işini kolaylaştırıcı, hattâ devletin kurduğu müesseselerle dahi rekabetini kolaylaştırıcı olmasındadır. Bunun başlıca misâli dokuma alanındadır. Bu alanda devletin açmış olduğu fabrikalara özel teşebbüsün rekabetini kolaylaştırmışızdır.
Bütün siyasî hayatımızda benimsediğimiz bu sistem karma ekonominin esasını teşkil ederek plânlama içindeki yerini buldu ve başlangıçta plâna muhalefet eden partiler tarafından da kabul edildi.
Bu sistem içinde yabancı sermayenin yeri vardır.
Ben siyasî hayatımda yabancı sermayeye petrol alanında aleyhtar oldum. Biz, petrol politikasına devlet teşebbüsü ile başladık ve az zamanda umulmadık müsbet neticelere vardık. Sonra petrolü bir an evvel geniş sermaye ve büyük imkânlar bulup işletme politikası siyasî hayatımıza hâkim oldu ve Petrol Kanunu çıktı. Şimdi petrol politikası, mevcut Yabancı Sermaye Kanunu ve Petrol Kanununun çerçevesi içinde yürütülmektedir ve yürütülecektir. Bizim sarsılmaz siyasî kanaatimiz şudur: Devletin taahhütlerinde mutlaka sarsılmaz bir emniyet ve istikrar olmalıdır. Onun için yabancı sermaye, Petrol Kanunu ve Yabancı Sermaye Kanunu içinde emniyetle işleyecek ve istifade olunacaktır. Bunlar emniyetle işleyince herkes kendi payını alır. Bu meseleler katı ideolojik kaidelerle halledilecek mevzular değildir.
Dış ticaretin devletleştirilmesi
Dış ticaretin devletleştirilmesi mevzubahis değildir. Kliring yoluyla yapılacak anlaşmalar vardır. Fakat serbest alış veriş, dış ticaretin esası olacaktır. Ortak Pazar’a girdiğimiz bir sırada dış ticaretin devletleştirilmesi mevzubahis olamaz ve faydalı değildir. Fakat serbest ticaretin cari olduğu memleketlerdeki koruyucu ve teşvik edici tedbirler daima alınabilir.
Ereğli Demir ve Çelik Sanayii
Ereğli, devletin büyük fedakârlıklarıyla kurulan fakat hususî mukavele ve kanun hükümlerine bağlı olan bir özel teşebbüstür. Bu şekilde tekâmül edecektir. Büyük ümitler bağladığımız bu teşekkülü gölgelemek ve baltalamak doğru değildir. Suistimaller hakkındaki şüpheleri takip etmek, varsa istismarları önlemek devletin vazifesidir.
Biz bunun kanununu hazır bulduk. Memleketin esaslı bir ihtiyacı olduğu için tamamlamaya çalıştık. Bu teşebbüsün bütün yatırımları 1961’den sonra olmuş ve devlet evvelden tahmin edilemeyecek fedakârlıklar yapmıştır. Bu teşebbüsün muvaffakiyetle tamamlanıp işlemesi yegane emelimizdir.
Demir-Çelik Sanayiimiz için Ereğli bir başlangıçtır. Tamamlandığı zaman Karabük ile beraber bir bütün teşkil edecektir. Muvaffakiyetle işlediği görülür görülmez bu teşebbüsün bir mislini, iki mislini derhal tahakkuk ettirmek ilk hedefimiz olacaktır. Bir büyük endüstrinin kurulmak üzere olduğu bir zamanda daha başlangıçta menfî hâdiselerle karşılaşmaktan kesin olarak içtinap etmek isterim.
141. ve 142. maddelerin tadili
Fikir hürriyetinin en geniş ölçüde kurulması ve işlemesi en esas maksadımızdır. Tecrübeler ispat etmiştir ki geniş ölçüde tutulan hevesler umulan neticeyi vermiyor, aksine geri teperek gerileme neticesini veriyor. 141 ve 142. maddeler memleketin bünyevî ihtiyaçlarına göre tatbik edilecek ve ıslah olunacaktır. İstidat olursa ölçüyü genişletiriz.
2. Elektrik Mühendisleri Teknik Kongresinde Yapılan Konuşma[578]
Sevgili arkadaşlarım,
Elektrik mühendisleri sevgili arkadaşlarım. Şimdi teknik kongreyi açıyorum. Bu kongreye heyecanla geldim. Memlekette elektrik enerjisi üzerinde büyük ölçüde bir hamle ve kalkınma yürümeye başlamıştır. Siz bu kalkınmanın mimarları olacaksınız. Kongrenin programını umumî olarak gözden geçirdiğim vakit elektrik mühendislerimizin bu enerjinin bütün dallarında ne kadar ilgili ve dikkatli olarak hazırlandıklarını öğrenmekle şeref duydum ve bahtiyar oldum. Yapacağınız tebliğlerin her biri ayrı ayrı önemlidir. Memleketin aydınlarının ve kalkınma ile ilgili bütün politika adamlarının sizin kongrenizi takip etmelerinde büyük faydalar görürüm. Sevgili arkadaşlarım, elektrik enerjisini diğer enerji meseleleriyle beraber bir bakanlık halinde ayrıca topladık. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bu suretle meydana geldi. Enerji Bakanlığı yeni bir ihtiyaç olarak meydana geldi. Kalkınma ve teşkilâtlanma devrinde vücuda gelen her yeni teşekkül derhal büyük önem kazanmaktadır ve insan bu teşekkülden evvel ne kadar eksik bir durumda bulunduğumuzu anlamakta müteessir olmaktadır. Bunun gibi memleketteki bütün elektrik santrallerini bir merkezden idare edecek bir teşekkül de Elektrik Kurumu teşekkülü de, kurulmak üzeredir. Kanun B.M.M.’ye arzolunmuştur. Ümit ediyorum ki, bu kanunla elektrik kullanılmasının [kullanımı] memlekette israf edilir, darlık ve tam istifadeye engel olan şeklinden kurtulur, bir merkezde bütün memleketin menfaatine uyarak tasarrufla, isabetle idaresi temin olunacaktır.
Sevgili arkadaşlarım, sudan ve termikten elektrik enerjisine beraber istihsal etmeğe çalışıyoruz. Sudan elektrik istihsalinde memleketimiz oldukça zengin sayılabilir. Bunların hepsinden istifade ettiğimiz zaman şimdiki tahminlere göre 60 milyar kilovat saat enerji elde etmiş olacağız. Biz 1960’a 2 milyar saatle girdik. Plâna müstenit bir kalkınmanın ilk faydası olarak 3 senede bu 2 milyar saat üç misline, 6 milyar saate baliğ olacak. Gene büyük bir plân hizmeti ve yeni bir kaynak olarak Keban vücuda geldiği vakit yalnız başına Keban’da 6 milyar kilovat saat verecektir. 1970’de herhalde 10 milyar kilovat saati bulacağımızı ümit ediyoruz. Memleketin bütün sudan alınabilecek enerji miktarı, arzettiğim gibi 60 milyar kilovat saat tahmin olunuyor. Termik santralleri enerji miktarını kestirmeye imkân yoktur. Çünkü termik kaynaklar içerden ve dışardan ölçülemeyecek kadar geniş bulunabilir. Sevgili arkadaşlarım, kalkınma devrinde memleketin büyük bir meselesini size, elektrik mühendislerine de söylemek isterim. Biz, kalkınmada, endüstrileşmede müzmin bir hastalık içindeyiz. Malîyetin pahalı olması ve kalitenin birinci dereceye varmamış olması... Bu hastalıktan kurtulmadıkça kalkınma ve ilerleme mümkün olmayacaktır. Bütün iktisatçılara ve bütün mühendislere ve bu arada bu kongreden istifade ederek sizlere de bu hastalığı hatırlatmak isterim. Elektrik enerjisinin kullanılacağı yerlerde mutlaka ucuz vermeye çalışacaksınız. Bunun tedbirlerini bulacaksınız, iyi işler ve tatbik olduğu endüstride yüksek kalite temin eder cihazları ve teknisyenleri temin edeceksiniz. Programınıza bir göz gezdirince üretime, iletmeye, dağıtmaya ve kullanmaya ait birçok etütler yapılmış olduğunu gördüm. Endüstri kurulurken mühendislerin elektrik araçlarını her sahada elektrik araçlarını içerde, memleket içinde temin etmeye verdiğiniz ehemmiyet de dikkatimi celbetti ve bundan ayrıca huzur duydum. Öyle intiba alıyorum ki, elektrik araçlarını tedarik etmek için kaydolunabilir bir ilerleme elde etmişizdir. Yapacağınız tebliğleri yapan [sunacak] arkadaşlar, her tebliğde bir sorumluluk olduğunu bilerek iyi hazırlanmaya çalışmışlardır. Bu hususu kendilerine bildirmeyi vazife sayarım. Ondan sonra elektrik enerjisine taallûk eden bütün alanlara girmeye çalışmışlardır. Bu da mühendislerin mesleklerini ve sorumluluklarını en geniş ölçüde dikkate alıp hazırlandıklarına işaret etmek bakımından çok ümit verici bir konudur. Sevgili arkadaşlarım bu kadar müddet bir teknik heyet önünde memleketin kalkınmasında başlıca bir hayat kaynağı olan mesleğinizin sizin ellerinizde kifayetle, isabetle ve dirayetle yürütüleceğine emin olduğumuzu bildirmek isterim.
Kongreye başarılar dilerim ve bütün ömrünüzün mesleğinize olduğu kadar memleketimizin kalkınmasına büyük ölçüde hizmetler ifa etmekte geçmiş olmasını yürekten dilerim.
Bugün içinde bulunduğumuz büyük müessesenin, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin de mutlu bir gününde toplânmış bulunuyorsunuz. Bunu bana lütfedip hatırlatmışlardır. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin 29. yıldönümünde ikinci elektrik kongresi toplânmış, bu kongre ile Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini de bir bayram gününde selâmlamış oluyorum. Sevgilerim, dileklerim ve saygılarım sizin içindir.
SSCB Yüksek Şura Heyeti Başkanı Nikolay Podgorni ile Görüşmeden Sonra Gazetecilere Söyledikleri[579]
Başbakan İsmet İnönü dün öğleyin Sovyet Parlâmento Heyeti Başkanı Nikolay Podgorny’i kabul ettikten sonra Başbakanlıktan çıkarken gazetecilerin soruları üzerine kendisinin ve Başbakan Yardımcısı Dr. Kemal Satır’ın Sovyetler Birliği’ne ziyarete resmen davet edildiğini söylemiştir.
İnönü, Podgorny’i kabulü ile ilgili olarak, “Sovyet Heyeti Başkanı ile görüştük. Gezilerinden memnun olduklarını söyledi. Birbirimizden, memnun ayrılıyoruz. İki memleket arasındaki münasebetlerin iyileştirilmesi için ciddî ve samimî arzular karşılıklı olarak mevcuttur” demiştir.
SSCB Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Nikolay Podgorni’ye Söyledikleri[580]
(...) Hal, hatır soruşturmasından sonra, İnönü, Podgorny’e şöyle dedi:
–Siz bizde açık yürekli, sözüne güvenilir, mert bir devlet adamı intibaını bıraktınız. Sizinle tanışmak benim için bir hazine oldu.
Bayındırlık Müdürleri Toplantısında Planlı Kalkınma Üzerine Yapılan Konuşma[581]
Muhterem arkadaşlarım,
Toplantımız Bayındırlık Bakanlığı’nın illerde ve bölgelerde başlıca sorumlularının bir araya gelmesi ile başlamış bulunuyor. Bu görüşmelere merkez teşkilâtının ilgili ve sorumlu mensupları da katılacaklardır. Bu toplantıyı açmakla şeref duyarım. Sizleri ayrı ayrı selâmlıyorum.
Bu toplantının kendi vazifeleri içinde, kalkınma plânının faydalı tesirlerinin kamuoyunda lâyıkiyle anlaşılması hususu da vardır. Plânlı devrede uygulamanın üçüncü senesine girmekteyiz. Geçen iki sene içinde kalkınma uygulaması önemli tecrübeler geçirmiştir. Kalkınmada esas unsur malî kaynaktır. Devlet, elindeki bütün vasıtalarla bu malî imkânları hazır bulundurmağa çalışmaktadır.
Yalnız, malî kaynakları temin etmek kalkınmanın bütün sonuçları ile başarılmasını mümkün kılmıyor. Herkesin kalkınma devrinin çalışma tarzına alışması ve bunun aksamadan işlemesini temin etmesi gerekir. Kalkınmanın başarılması bir yeni âdet ve zihniyetin yerleşmesine bağlıdır. Devlet teşkilâtında mütevazi bir devlet memuru bile, hususî bir dikkate ihtiyacı olduğunu aşikâr olarak bilmelidir.
Geçen iki yıl, 2 milyarı aşan yatırımlar sizin elinizde şekillenmiştir. Önümüzdeki yıllarda daha fazla sorumluluk göreceksiniz. Köy okulları, genel olarak eğitim işleri, köy yolları, üniversiteler ve birçok işler sizin elinizde çok iyi bir şekilde yapılmıştır.
Şimdi kalkınma plânı hedefleri % 100 sağlanamamıştır, diye sorulmaktadır. Sebeplerini aramağa çalışırız. Bu çabalamalarla % 80-90 uygulamayı bir başarı addetmekten hep uzak kaldık. % 100’den eksik % 1’i bile sorumlulardan sorduk. Maksadımız açıktır. Hiçbir fedakârlığa tahammül etmeden plânın gerçekleşmesine çalışıyoruz. Diğer memleketlerde bu rakamlar hiçbir şekilde küçümsenmemiştir.
Sizden ricamız, 1965 programını % 100 gerçekleştirmek için bütün tedbirleri yıl başından itibaren düşünmenizdir. Plânlama devrinin bu ilk seneleri hepimiz için büyük çabalama devridir. Bundan sonraki devirleri idrak eden bahtiyar arkadaşlarımız sizleri iyi şekilde anacak ve şükranla yad edeceklerdir.
Hükûmet olarak sizlere her yardımı yapmak için yanınızdayız. Hepinize başarılar dilerim.
Başbakanlıkta Üniversite Yöneticileriyle Düzenlenen “Aşırı Sağ ve Sol Cereyanlar” Konulu Toplantıda Söyledikleri[582]
Türkiye, bugün arzulanan bir toplum düzenine henüz ulaşmamıştır. Bu düzene ulaşmış ya da toplum bir takım düşünce ve hareketleri hazmedebilecek güce sahip olsaydı, herhangi bir mesele kalmazdı. Ancak, bu duruma henüz ulaşılamamıştır. Bu düzene ulaşmada süratli bir gelişme kaydedilmektedir. Bu gelişmeyi engelliyecek ya da geciktirecek hususların bugün önlenmesi gerekmektedir. Kısıtlayıcı ya da şiddet tedbirleri yerine düzenleyici çarelere başvurmak gerekir. Fikre fikirle mukabele etmeliyiz. Şiddet, tamamen aksi sonuçlar verir. Nitekim, bu sonuçlar, her zaman görülmüştür.
İngiltere Eski Başbakanlarından Winston Churchill’in Ölümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[583]
İngiltere, Sir Winston Churchill’in şahsında, bu asrın ve her zamanın büyük devlet adamlarından mümtaz bir evlâdını kaybetmiştir.
Sir Winston 50 seneden beri cihan siyaseti içinde, Türkiye’nin Birinci ve İkinci Cihan Harbi gibi büyük maceraları içinde yakından temasta bulunduğu bir zattır. İkinci Cihan Harbinde, münasebetlerimiz ittifak muahadeleri ile bağlı ve harbin özel buhranları ve güçlükleri içinde, daimî olarak kritik bir mahiyette geçmiştir.
Sir Winston’un, memleketimize karşı davranışı, temiz ve netice olarak müspet ve dostane olmuştur.
Sir Winston’a, samimî saygı duygularıyla bağlı kaldık. Sönmesinden, derin üzüntü duyuyoruz. İngiliz Milletinin teessür ve saygı duygularını paylaşırız.
4. Çalışma Meclisinde İşçi Hakları ve Çalışma Yaşamına İlişkin Yapılan Konuşma[584]
Sayın arkadaşlarım,
Dördüncü Çalışma Meclisinin toplantısı vesilesiyle sosyal ve ekonomik meselelerimize dair bâzı düşüncelerimizi söylemek isterim.
Biz, yurdumuzda işçi haklarının, dengeli ve huzurlu bir çalışma düzeninin, verimli ve güvenli bir iş hayatı lüzumunu, tecrübeyle, inanma ile ve bu sebeple kesin ve samimî karar ile takipçisi olduk. Çalıştıranlarla birlikte çalışanların da refaha, esenliğe, mutluluğa kavuşmalarını, iktisadî gelişmenin amacı olarak gördük.
Emekleriyle iktisadî gelişmede hizmeti olanların, bu gelişmeden haklı ölçüde yararlanabilmeleri, bize göre, bir insanlık borcudur.
Bizim, işçi haklarının korunmasına ve dengeli bir çalışma düzeni kurulmasına verdiğimiz önem, bizim sosyal adalete ve sosyal güvenliğe verdiğimiz değer, herhangi bir doktrin değil, böyle sade bir insanlık ve vatandaşlık anlayışından doğmaktadır.
Hürriyet anlayışımız da böyle bir insanlık anlayışıyla bağdaşmış haldedir.
Biz, bütün insanlara fırsat eşitliği ve emeğinin karşılığını adil ölçülerle alabilme imkânı sağlayan herkesin insanlık onurunu ve insanca yaşayabilme hakkını tanıyıp koruyan bir hürriyet düzenine bağlıyız.
Anayasamız da Türkiye’de böyle bir hürriyet düzeni gerektirir.
Biz, sosyal adalet reformlarından hiçbirini, milletin hürriyeti bedelinde ona zorla yüklenen heveslerine müsaade etmiyeceğiz.
Milletin mutluluğu ekonomik gelişmesine bağlıdır. Bu ekonomik gelişmede, sermaye ve kudret sahibinin tam bir güvenlik duygusu ve kazanç hevesi içinde kabiliyetini ve vasıtalarını hakkiyle işletebilmesine imkân vermek lâzımdır. İşverene ve iş alanı açana her suretle itibarı borç sayarız.
Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak, çalışma hayatında sosyal adalet ve güvenlik tedbirlerine, iktisadî tedbirler kadar önem vermişizdir.
Üçüncü uygulama yılına giren Kalkınma Plânımız, iktisadî gelişme ile sosyal adalet ve güvenlik arasında bir denge ve uyum sağlanmasını öngörür.
Aziz arkadaşlarım,
Toplu sözleşme, grev ve lokavt haklarını biz, on-oniki yıl önceden beri milletimize söz vermiştik. Bu sözümüzü erken bulup kaygı ile karşılayanlar olduğu gibi, şüphe ve güvensizlikle karşılayanlar da olmuştu.
Zaman, sözümüzden şüphe edenleri de, sözümüzden kaygılananları da haksız çıkardı.
Devlet idaresinde yeniden sorumluluk alır almaz, millete verilmiş sözü gerçekleştirmek üzere çalışmağa başladık. Sözümüzü yerine getirdik. Bu sözü vermekle ve yerine getirmekle doğru hareket etmiş olduğumuzu da, aksi iddialara ve talihsiz misâllere rağmen, samimî olarak iddia ediyoruz.
Toplu sözleşme, grev ve lokavt haklarını bir buçuk yıllık uygulanış sınavından işçimiz de, işverenimiz de selâmetle çıkmışlardır.
Şu bir buçuk yılda Türk Milleti, çalışma hayatındaki yeni demokratik düzene alışmada gösterdiği sürat ve başarıyla, demokrasiye liyakatinin yeni bir delilini vermiştir.
Gerçi yer yer aksaklıklar, üzücü olaylar, uzunca grevler, büyük grev teşebbüsleri görülmüştür. Bu mahzurların, iktisadî gelişmeye plânlı olarak yeni başlamış bir memlekette olması çok düşündürücü olmuştur. Ama insaf ile belirtilmelidir ki bu hakları çok daha uzun yıllardır uygulayan ülkelerden birçoğunda, böyle aksaklıkların ve olayların daha az olduğu söylenemez.
Bununla beraber, biz kendimize örnek ve ülkü olarak, en iyiyi almak isteriz. Nasıl yeni Sendikalar Kanunu ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun hazırlanışında en iyi ve en ileri örneklere uymağa dikkat etti isek, acı tecrübeler sonunda toplu sözleşme düzenini tam bir barış ve ahenk içinde işletebilmenin sırrına ermiş bâzı demokratik ülkeleri, uygulanışında da örnek ve ülkü olarak görüyoruz.
İşçilerimizin ve işverenlerimizin, kısa bir deneme ve alışma döneminden sonra, bu özlenen hedefe varacaklarına; grev ve lokavt’ı varlığı bilinen ama kullanılmasına ihtiyaç duyulmayan haklar haline getireceklerine güveniyoruz.
Büyük umutlarla başladığımız Kalkınma Plânı hedeflerini vaktinde ve eksiksiz gerçekleştirmeğe, yalnız halkımızın refah, mutluluk ve esenliği için değil, memleketimizin güvenliği için de mecburuz.
Plân hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi bakımından, çalışma hayatımızda gayreti, verimi ve yatırımı teşvik edip artırıcı, sürekli bir barışın büyük önemi vardır.
Çalışma hayatımızdaki barış, bir tarafın öbür tarafı ezip sindirmesi karşılığında elde edilecek bir barış olmamalıdır. Gene bu barış, iktisadî gelişim hızının kısılması, yatırım hedeflerinin aksaması karşılığında sağlanan bir barış da olmamalıdır.
İşçilerimiz, sendikacılarımız istekler öne sürerken memleketin ve işyerlerinin imkânlarının, gerekli yatırımların aksamadan yapılabilmesini, sinaî yatırım heveslerinin sönmemesini gözetmeli; devlet kesimindeki ve özel kesimlerdeki işverenler de, bu istekleri, daha verimli ve yeterli bir işletmecilik için çareler bulup uygulamağa kendilerini yöneltici birer teşvik unsuru, birer yürütücü kuvvet olarak değerlendirmelidirler.
Devlet kesimindeki işçilerin yönetime ve kâra katılmalarına imkân veren yeni kanun hükümlerinin de, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu kadar başarıyla uygulanacağını; ve devlet kesiminde daha huzurlu olduğu kadar, daha verimli ve kârlı bir işletmecilik çığırının açılmasına büyük ölçüde hizmet edeceğini umuyorum.
Sevgili arkadaşlarım;
Çalışma hayatımızda verim ve huzur sağlayıcı bu tedbirlerle, sosyal adaletin ancak bir kısım yurttaşlarımız için gerçekleştirilebileceğini gözden uzak tutmamalıyız.
İhtiyaçları öncelik taşıyan geniş kütle, yüzyıllar boyunca savaşta ve barışta ağır fedakârlıklara sessizce katlanmış ve henüz büyük çoğunluğuyla çağdaş uygarlığın nimetlerinden yararlanma imkânı bulamamış Türk köylüsüdür.
Şimdi devlet olarak vatandaşlar olarak, hepimizin başta gelen bir ödevi, Türk köylüsünü bir an önce lâyık olduğu yaşama düzeyine, çalışma gücünü tam değerlendirme imkânına, mutluluk ve esenliğe, sosyal adalet ve güvenliğe kavuşturmaktır.
Bu ödevi yerine getirmenin başlıca vasıtalarından biri olarak toprak ve tarım reformunu görüyoruz.
Çalışma hayatımızda sosyal adalet ve güvenliği gerçekleştirici reformlar nasıl başarıldı ise, başarılmakta ise, toprak reformunu da, kısa zamanda aynı başarı ile gerçekleştirmeye çalışacağız.
Toprak reformu, yüzyıllardır çile çekmiş aziz Türk köylüsüne asgari borcumuzdur.
Hazırlıklarımızın kısa zamanda tamamlanacağını umduğumuz tarım iş kanunu ile birlikte, toprak reformu, sanayide olduğu kadar tarımda da sosyal adalet ve güvenliğe dayanan demokratik bir çalışma düzeni kurulmasını mümkün kılacaktır.
Sayın arkadaşlarım,
Dördüncü Çalışma Meclisi vesilesi ile, Türk çalışma hayatının değerli temsilcileri arasında bulunmaktan mutluluk duydum. Bu Çalışma Meclisinin de üç yıl önceki kadar verimli olmasını dilerim.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım.
Hollanda Televizyonu ile Dış ve İç Politika Konuları Üzerine Yapılan Söyleşi*[585]
Soru 1: Sayın Başbakan, Türkiye’nin son zamanlarda Rusya’ya karşı değişmiş bulunan tutumuna ve bu tutumun Türkiye’nin NATO üyeliği bakımından bazı hususları ortaya çıkarıp çıkarmadığına dair açıklama yapmak lûtfunda bulunur musunuz?
Cevap 1: Sovyetler Birliği ile son zamanlarda yapılan temaslar, aramızda uzun bir sınır mevcut alan bu memleketle münasebetlerimizin normalleştirilmesine ve iyi komşuluk münasebetlerinin tesisine matuftur. Bu temaslar Türkiye’nin NATO’ya karşı olan vecibeleri çerçevesi dahilinde cereyan etmekte ve diğer NATO müttefiklerimiz tarafından Sovyetler Birliği’ne karşı aynı istikamette sarfedilen gayretlere muvazi alarak yürütülmektedir. Esasen Türkiye’nin mevcut ittifaklarına bağlılığının, Türk-Sovyet münasebetlerinin gelişmesine bir manî teşkil etmediği Sovyetler’ce de ifade olunmaktadır.
Bu itibarla, Sovyetler’le temasların mahiyeti, NATO içinde bulunmakla beraber Sovyetler’le iyi komşuluk münasebetlerini ciddî olarak geliştirmek gayretinden ibarettir.
Kıbrıs olaylarında Türkiye ile Rusya arasında düşmanlık yaratmak gayreti, NATO müttefiklerimizden bazısının açık politikası, diğer NATO müttefiklerimizin kayıtsız temaşası önünde, cihanın gözü önünde açıktan yürütülmüştür.
NATO içinde Hollanda devlet adamları önemli yönetim görevleri almışlardır. Türkiye’nin, her manâsıyla dürüst olan bir politika takip etmiş ve mütemadi haksızlığa ve kayıtsızlığa uğramış bir memleket olduğunu Hollanda politika adamları herkesten iyi bilecek durumdadırlar.
Soru 2: Sayın Başbakan, Türk Hükûmetinin, Kıbrıs ihtilâfı karşısındaki tutumunu ve anlaşmazlığın âdil bir çözüm yolu olarak ne düşündüğünü ana hatları ile belirtir misiniz?
Cevap 2: Hükûmet olarak, Kıbrıs Cumhuriyetine vücut vermiş bulunan 1960 Andlaşmalarının el’an muteber olduğu ve bunlara riayet edilmesi gerektiği fikrindeyiz.
Türkiye’nin görevi, Kıbrıs’taki Türk Cemaatinin emniyet ve refahını sağlamaktır.
İmza edilmiş muahedelerin, Kıbrıs idaresi ve muahede hükmünce bizim gibi teminatçı devlet olan Yunanistan tarafından tek taraflı iptal edilmesini, taahhütlere, hukuk nizamına aykırı buluyoruz. Düzeltilecek ne husus varsa muahedelerin yürürlükte olduğu gerçeğinden başlıyarak müzakere açılmalıdır. Bu yoldaki gayretleri daima kolaylaştırıcı bulduk. Bu kadar kanlı tecavüzden sonra Kıbrıs’ta federal bir bağımsız devletin şartları temin olunmak lâzım geldiğine kaniiz.
Soru 3: Zât-ı Devletleri, Türkiye’nin sınırlarının ve menfaatlerinin emniyette olduğu kanaatında mıdırlar, yoksa el’an bu konuda, karşı karşıya bulunduğunuz meseleler var mıdır, şayet varsa, bunlar nelerdir?
Cevap 3: Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO, CENTO gibi dünya kollektif emniyet sistemleri içinde yer almış bulunmaktadır. Bu itibarla, hudutlarının emniyetinin de bu sistemler dahilinde ve Batı-Doğu münasebetlerindeki gelişmeler çerçevesi içinde mütalâa edilmesi gerekir. Türkiye’nin dış siyasetindeki ana prensiplerinden biri bütün komşularıyla iyi münasebetler idame ettirmektir. Halihazırda, Türkiye’nin Kıbrıs meselesinden başka herhangi bir dış meselesi mevcut değildir.
Soru 4: Türkiye’nin bugün için en önemli dahili problemi nedir? Meselâ, ziraat mıdır?
Cevap 4: Türkiye’nin temel problemini tarım veya sanayi gibi ayrı ekonomik sektörler içinde aramak kanaatımca yanıltıcı bir tutumdur. Bugün Türkiye’nin en önemli meselesi topyekûn kalkınmadır. Kalkınmanın sırf sosyal yönlü meseleleri bir yana, ekonomik gelişmesinin ilk safhası, bütün sektörleri göz önünde bulunduran dengeli bir kalkınma çabasıdır.
Soru 5: Türkiye, bir Doğu veya Batı memleketi midir, yoksa, Doğu ile Batıyı bileştiren bir ülke midir? Bir misâl zikretmek suretiyle bu hususu lütfen belirtir misiniz?
Cevap 5: Türkiye iki kıtayı birbirine bağlıyan ve aynı zamanda, medeni-yetlerin beşiği sayılan bir memlekettir. Bu iki özellik, Türk tarihini büyük ölçüde etkilemiş faktörlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir uyanma ve yeniden doğma inkılâbıdır. Bu inkılâp, Türkiye’nin hukuk, idare, ekonomi anlayışına yeni bir istikamet vermiştir. Bu istikamette mütemadi bir gelişme ve tekâmül vardır. Lâik Cumhuriyet, İsviçre’den alınan medenî kanun, karma ekonomi, Avrupa Ortak Pazarı ve Avrupa’nın emniyet sistemleri içinde teşkilâtlanmış ve tarihi münasebetlerine uygun bir uygarlık sistemini geliştirmeye çalışmaktadır. Türkiye’nin nerede olduğunu siz tayin ediniz.
Soru 6: Akdeniz ülkeleri arasında Türkiye’yi ne bakımdan ve nasıl mütalâa etmektesiniz?
Cevap 6: Türkiye’yi, bütün komşularıyla barış ve emniyet içinde yaşamayı ciddî olarak arzu eden bir varlık alarak görmek lâzımdır.
Soru 7: Herkes nazarında, Türkiye, iktisadî gelişme ve teşebbüs açısından, el’an geniş imkânlar arzeden bir ülkedir. Memleketin ekonomik potansiyelini değerlendirmek ve bunlardan istifade etmek üzere, Hükûmet ne gibi yol ve tedbirlere başvuracaktır?
Cevap 7: Türkiye’nin, ekonomik gelişme için, tabiî imkânlarını ve çalışma kudretini değerlendirmeye çalışıyoruz. Olumlu neticelere varacağımıza sarsılmaz inancımız vardır.
Soru 8: Türkiye ile memleketimiz arasındaki münasebetler, fevkalâde mahiyette olagelmiştir. Gerek bu hususu, gerek Hollanda’da büyük bir Türk işçi kitlesi bulunduğunu nazar’ı itibara alarak, memleketimize ve vatandaşlarımıza hitaben birkaç söz söylemek lûtfunda bulunur musunuz?
Cevap 8: Hollanda ile aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Çok eski tarihten beri yakın dost olarak münasebette bulunduk. Hollanda milletinin çalışkanlığını, yüksek değerini yakından biliriz. İşçilerimiz, Hollandalılarla aramızdaki dostluk anlayışının artmasına ve yerleşmesine hizmet edeceklerdir. Sizinle görüşmekten fırsat bularak, Hollanda Milletine hayranlığımı, yürekten mutluluk dileklerimi bildirmekle şeref duymaktayım.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ın TBMM ve CS Başkanlarına Gönderdiği Mektuba İlişkin TBMM’de Gündeme Gelen Bir Soru Önergesine Verilen Yazılı Yanıt[586]
Genel Kurmay Başkanının 12 Kasım 1964 tarihli mektubu büyük ıstırab içinde bulunan, sorumluluk sahibi başlıca amirlerin ıztırar halinde müracaatları telâkki olunmalıdır.
Malûm olduğu veçhile Türk Silâhlı Kuvvetleri; Türk yurdunu ve cumhuriyetini korumak ve kollamakla görevlidir.
Silâhlı Kuvvetler bünyesinde teşevvüş husule getirecek, astların üslerine karşı itimat ve itaat duygularını zedeleyecek ve disiplini ciddî şekilde bozacak bir teliftir ki olayların yetkili mercilere arz ve ihbar edilmesi kanunen Silâhlı Kuvvetler Komutanına tahmil edilmiş olan vazifenin ifası mahiyetinde bir teşebbüs sayılmalıdır.
Keza; Millî Güvenlik Kurulu’nun tabiî üyesi olmak dolayısıyla Genel Kurmay Başkanı’nın Silâhlı Kuvvetler bünyesine müessir olacak olaylarla alâkalanması ve Silâhlı Kuvvetlerin görevini lâyıkıyla yapabilmesini sağlayacak tedbirlerin alınmasını istemesi tabiî görülmelidir.
Benim haberim olmadan Millet Meclisi’nde parti başkanları meselenin ehemmiyetini kabul ederek müşterek parti liderlerinin toplantısını arzu etmişlerdir. Bu hâdise de gösterir ki müracaatın ağır vakalar ve bunların yarattığı şartlar üzerine vuk’u bulduğu ilk temasta derhal kabul edilmiştir.
Bu müracaattan birkaç gün sonra KİM Dergisi’nde intişar eden beyanat müstakil bir teşebbüs değil gizli tutulmasına çalışılan ilk müracaatın yazılması üzerine meseleleri vuzuha kavuşturmak için ısrar ile istenen bilgiye karşı sakınılması mümkün olmayan bir zaruretin sonucudur.
Bu itibarla:
1–Genel Kurmay Başkanının 12 Kasım tarihli mektubunu bir şikâyet mektubu olarak almak doğrudur. Şikâyet telâkki olunursa bunun Meclis Başkanına yazılması hususî sayılmaz. KİM’de intişar eden beyanat bizim tahkikimize göre yapılan müracaatın tavzihi mahiyetinde olup yukarda arzedilen hususlar dışında bir maksat taşımamaktadır.
2–Genel Kurmay Başkanı, bahis konusu mektubun birer örneklerini Başbakana ve Millî Savunma Bakanına da vermiştir.
3–Umumî durumdan ve bunun içinde Hükûmetten şikâyete tazammun eden bir müracaatın hususî muameleyi icab ettirmesi bahis konusu olamaz.
Keyfiyeti bilgilerinize arzederim.
Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin’in “Aşırı Sağ ve Sol Cereyanlar”a İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[587]
Ecvet Güresin’in Hükûmet Başkanına sorduğu sualler şunlardır:
1–Türkiye’de sol tehlikesi arttığından bahsedilmektedir.
A) Gerçekten Türkiye’de tehlikeli olan bir sol akım var mıdır?
B) Varsa veya yoksa bunun nedenlerini açıklar mısınız?
C) Aşırı sol’un Türkiye’de uygun ortam bulacağı, zinde kuvvetler ve halkoyu tarafından destekleneceği kanısında mısınız?
D) Aşırı sol anlayış ile aşırı sol olmıyan sol anlayış arasında sizin görü-şünüze göre bâriz farklar nelerdir?
2–Türkiye’de doktriner anlamda sağ anlayışın devrimlere karşı, gerici akımlarla işbirliği yaptıkları gözden kaçmıyor. Aşırı sağ denilen gerici akımların güçlenme yolunda olduklarını gösteren olaylar da son zamanlarda sıklaşmaktadır. Bu duruma göre;
A) Çeşitli anlayıştaki gruplar tarafından desteklenen aşırı sağ’ın Türkiye’de tehlikeli olduğu inancına katılıyor musunuz?
B) Katılıyor veya katılmıyorsanız nedenlerini açıklar mısınız?
C) Aşırı sağ Türkiye’de uygun ortam bulabilir mi? Ve halkoyu ile zinde kuvvetler tarafından destek görebilir mi?
D) Aşırı sağ ile aşırı olmıyan sağ arasındaki anlayış farkı konusundaki görüşünüzü açıklar mısınız?
3–Devletçilik sizce bir aşırı sol anlayışı mıdır?
4–Bir fikri söyleme ya da yayınlama ile zorla kabul ettirme arasında fark bulunduğuna kani misiniz?
5–Geniş fikir özgürlüğü içinde ileri fikir akımlarına verilen yazma, söyleme özgürlüğünün geri akımlara da verilmesini Türk demokrasisi için gerekli buluyor musunuz? Gerekli buluyorsanız bu özgürlüğü Atatürkçülük anlayışiyle nasıl telif edersiniz?
6–Aşırı sağ veya sol denilen ve durdurulmak istenen akımların polis tedbiriyle önlenebileceğini mümkün görüyor musunuz? Görmüyorsanız başka ne tedbirler düşünülebilir?
İnönü’nün cevapları
Sorularınızı sizin koyduğunuz sırayla cevaplandıracağım. Düşündüklerim üzerinde toplu bir fikir verebilmek için bazı sorularınızı zihnimde birleştirdim. Böylece bir tüm görüş söyliyebileceğim. Okurlarınızın konuşmamızdan aydınlanabilmeleri için benim birleşik cevap verdiğim sorularınızı da ayrı ayrı bilmelerini sağlamanızı rica ederim.
Önce, sorularınızın benim üzerimde bıraktığı bir intibaı belirteyim. Kullandığınız terimler ve sorularınızı sorma tarzınız iki aşırı cereyandan birini daha ziyade küçümseme, ötekini daha ziyade mübalâğa etme gibi bir temayülü hissettiriyor. Memlekette size göre tam aksi inançta olanlar da vardır. Ben böyle düşünmüyorum. İki ifrat ucunun, tabiatları itibariyle zerrece farkları yoktur ve ikisinin demokratik rejim aleyhinde bir anda birleşmeleri her zaman kabil olmuştur. Aşırı sol ilericiliği temsil iddiasındadır, aşırı sağ dinî ve millî geleneği temsil iddiasındadır. Aslında her ikisinin esas gayesi hürriyet nizamını bertaraf edip kendi totaliter, müsamahasız, katı sistemlerini iktidara geçirmektir. Türkiye için böyle bir netice tehlikelerin en büyüğüdür. Bugünkü durum her türlü küçümseme veya mübalâğa etme temayüllerinden sıyrılarak evvelâ doğru bir teşhis koymayı gerektirmektedir.
Aşırı sol meselesi
Şimdi sizin koyduğunuz sırayla, soldan başlıyalım. Türkiye’de sol tehlikesinin arttığından bahsedilmesi bir olayın müşahedesi neticesidir. Aşırı sol veya sol tehlikesi aynı mânadadır. Yoksa hürriyet nizamı içinde kalkınma, memleketin gelişmesi arttığı nisbette sosyal adalet ve güven tedbirlerinin her meslekte her tabakada mütemadiyen alınması, zorla sosyal tedbirleri millete kabul ettirmeye kalkışılmasından sakınılması taraftarı ileri görüşler ne aşırılıkla, ne tehlikeli olmakla damgalanabilirler. Sosyal tedbirleri yeryüzünün hiçbir idare sisteminde küçümsemek mümkün değildir. Bugünkü medenî cemiyetin temeli sosyal güvenlik üzerine dayanmaktadır. Şimdi bu ihtiyacın makûl ve meşru çehresini aşırı sağ itham ettikçe aşırı sol bunu bahane ederek kendi ifratlarını yürütebileceğini zannediyor.
Bugün bu akımın ciddî bir tehlike olmaktan ziyade ciddî bir özenti olmak karakteri vardır, fakat zaman geçtikçe tehlike olabilecek bir istidadı taşıdığını görmek lâzımdır. Bunun nedenleri şunlardır: Türkiye plânsız bir israf devrinden sonra plânlı bir kalkınma devrine girmiştir. Yeni Anayasa plânlı kalkınma gibi sosyal bir nizam ve sosyal adalet fikri getirmiştir. Uzun ve inatlı israf devrinin zararlı gecikmeleri yanında haksız imkânlar ve zenginlikler getirmesi derin bir hayal kırıklığı ve sosyal tepkiler yaratmıştır. Sonra plânlı bir kalkınmanın uzun emek, çok gayret, mahrumiyet ve fedakârlık istediği anlaşılmıştır. Bu güç alın teriyle çalışma devrinin yanında siyasî istismarcılar ve tılsımcılar sosyal adalet istikametinde de türemiştir. Bunlar siyasî istismar ve tecrübesizlikten, bilgisizlikten doğan kolay hırslar, heveslerle demokratik rejim ve hürriyet nizamı içinde kalkınma ve gelişme olamıyacağı propagandasına sarılmışlardır. Bu propagandanın sâikleri olan niyetler üzerine çok şey söylenebilir. Ben bunlar üzerinde durmam.
Asıl önemli husus
Benim için önemli olan bu propagandaların varmak istediği siyasî hedefin doğru teşhisini koymaktır. Bunları, sosyal nizamın demokratik rejim içinde ve hürriyet düzeniyle kurulup gerçekleştirilmesi lâzım geldiğini esas inanç olarak kabul etmedikçe memleketin âtisini tehlikeye götüren zararlı [okunamadı-adımlar/akımlar] sayarım.
Bu esas kanaatin yanında bugünkü durumu sükûnetle ben şöyle görüyorum: Derhal âlarma düşüp telâşlı ve şiddetli savunma tedbirlerine gitmeye lüzum yoktur. Ancak durumun ciddîyetini her gün dikkatle incelemek lâzımdır.
Aşırı solun, yani sosyalizmin en ifratlı şeklinin halk nazarında ve zinde kuvvetler gözünde itibar bulmıyacağı muhakkaktır. Böyle bir akımın tam başarı hali ancak arzusunu memlekete zorla kabul ettirecek, hürriyet nizamını kaldıracak bir kaba ihtilâl teşebbüsüyle olabilir. Bu da benim kanaatimce memleketin aydın, sağlam, vatansever bütün kuvvetleri karşısında kolay elde edilecek bir netice değildir. Bunların siyasî yönden bütün hazırlıkları şimdi demokratik nizamı kötülemek ve aşırı sağ dediğimiz gerici ve ortaçağ zihniyetine karşı mücadeleci görünmektir.
Bu, bir aldatma gayretidir.
Aşırı sağ meselesi
Aşırı sağa geliyorum. Türkiye’de doktriner mânada bir aşırı sağ devri yaşanılmıştır. Hilâfet nizamını, bütün mevzuatın din esasına istinat etmesi, asırlar boyunca din adamlarıyla askerlerin idare etmesi yakın tarihin hâtırasıdır. Cumhuriyet medenî milletlerin beş yüz sene evvelden başladıkları Rönesans dediğimiz bir uyanma ve kültür bakımından yeniden doğma devri getirmiştir. Çetin mücadeleler ve az kalsın milletçe hayatımıza mal olacak buhranlardan sonra Cumhuriyet yeni medeniyet ve hukuk esasları üzerine düzenlenmiştir.
Demokratik rejimin tekâmülü olarak tek dereceli seçime ve tek partili hayata girdiğimiz zaman esef verici talihsizlik bu serbest politika oyununda din konusunun siyasî partiler arasında istismarı gayretleri olmuştur. Din istismarı siyaset adamlarının iptidaî zihniyetleri, kısa görüşleri yüzünden bir hastalık olarak siyasî bünyemize musallat olmuştur. 1961 Anayasası bu tehlikeyi aşikâr bir surette tesbit etmiş ve siyaset yolunda din istismarını kesin olarak yasaklamıştır. Anayasamız vicdan hürriyetini vatandaşın temel hakları arasında kabul ettiği için mukabil hududu, salim hududu aynı zamanda tesbit etmiştir.
Aşırı sağ cereyan çok partili hayatta verdiği kaygıları bir ara ileri dereceye vardırmış ve vatandaşların birbiri aleyhinde din yolundan tecavüzlerde bulunmalarına imkân sağlamıştır. Bugün böyle bir ortam veya tehlike var mıdır? Benim inancım, ancak demokrasi sayesinde aşırı sağ cereyanın tehlikesi 1950 senelerine nispetle büyük ölçüde azalmıştır. Lâikliğin dinsizlik şeklinde propaganda edilmesi, Cumhuriyetin ve karşılıklı siyasî partilerin din düşmanı veya din hâmisi olarak vasıflandırılması 20 senelik siyasî tecrübemizde zehirini tabiî kaybetmiştir. Şimdi bu, ancak yapıcı fikirden ve insaftan mahrum olan siyaset heveslilerinin gayretiyle sun’i olarak beslenmeye çalışılmaktadır. Cumhuriyeti savunan, sadık ve samimi, muktedir din adamlarımızın bulunduğunu söylemeyi hem görev, hem iftihar konusu sayarım. Ötekilerin ellerinde iki geçer akçe kalmıştır: Sosyal fikirler ve tedbirler düşünen herkesi, her akımı aşırı sol damgasıyla suçlamak ve siyasî rakiplerini mümkün olduğu kadar lekelemek. Bu cereyan bir halk akımı değil, zararlı siyasî hırsların el altından ve el üstünden kışkırtması tabiatındadır.
Aşırı sağın tehlikesi
Türkiye için aşırı sağın tehlikesi bu kanaatte olan bir iktidarın kurulmasıdır. O zaman haddinî ve kudretini bilmiyen, gözü kapalı, müteassıp ve din istismarcısı politikacılar tehlikeli teşebbüslere girebilirler ve hiçbir netice almadan, pek az zamanda sırtüstü düşerler. Tarih içinde yeni Türkiye’nin düşmanlık ummanı ortasında bir [okunamadı] iki yüz senedir yaşayabilmesi “din elden gidiyor” nârasiyle sokağa fırlıyanların ileri Türkiye’nin dâvalarını güden aydın bir zümre karşısında daima yenilmesi sayesinde mümkün olmuştur. Bu aydın zümre iki yüz sene evveline nisbetle kudreti ve azameti ölçülemiyecek bir yenilmez dev halindedir.
Neticeyi bağlıyayım: Aşırı sağın da önemi ve tehlikesi yakından izlenmekle beraber bu tehlikenin telâşlı tedbirlere lüzum gösterecek bir acele karakter taşımadığını söylemek istiyorum. Mesele gerçekleri iyi bilmek, bunların bir kısmını görüp ötekileri görmezlikten gelmemektir. Dünyada bütün savunma tedbirleri sadece polis emniyeti sınırı içinde yetersizdir. Savunma esas olarak, zararlı fikir akımlarına karşı gene, ama sıhhatli fikir akımlarıyla yapılmalıdır. Selâmet bu usuldedir. Polis tedbiri hâd tehlikeyi karşılamak için lâzımdır. Esas tedbirin uzun vâdeli tesirine zaman kazandırmak için şarttır. Bundan dolayıdır ki o tedbir de ihmal edilmiyecektir.
Devletçiliğin nasıl bir akım olduğu ve fikir söylemekle bunu zorla kabul ettirme arasındaki fark konusundaki sorularınızı benden bir şey öğrenmek için sormadığınızı görüyorum. Devletçiliğin nasıl bir akım olduğu yirmi beş senedir anlaşılmıştır. Fikir özgürlüğüne gelince, düşüncelerimi size söyliyeyim:
İdealimizdeki toplum
Fikir özgürlüğü içinde ileri, geri bütün fikirlerin söylenebileceği bir toplum, varmak istediğimiz ideal toplumdur. Şimdi bütün dünyada adedi belki üçü, beşi bulmıyacak bu anlayışa varmış milletlerin usullerine bugün özenmek tehlikeli bir heves olur. Kaldı ki ben ne aşırı sağı ve ne de aşırı solu ileri fikir sayarım. Bunlar olgun bir toplumda mevcut nizamın kıymetini vatandaşların mukayeseyle kavrıyabilmeleri için müsamaha edilen özentilerdir. Ümit ederim ki bizim toplumumuz da o seviyeye varacak, aşırı sol ile aşırı sağ edebiyatı ne isterse söyliyebilecektir. Bugün bahis konusu olan, toplum tedbirleriyle iki uçtan aşırı cereyanları teşvik etmemektir. Fikir yoluyla savunma memleketin kültür müesseselerinin, aydınlarının Türkiye’nin huzurunu ve geleceğini korumakta ciddî bir sorumluluk duygusuyla teşkilâtlanmasına ve uyarıcı çalışmasına bağlıdır. Bu lüzumu anlatmak ve bu teşkilâtlanmayı gerçekleştirmek için elimizden geleni yapmaktayız.
Şeker Bayramı Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Gönderilen Mesaj[588]
Sayın Cemal Gürsel
Cumhurbaşkanı
Ankara
Bayram münasebetiyle zatı devletlerine şahsımın ve Cumhuriyet Hükûmetinin samimî tebriklerini arzeder, en iyi dileklerle saygılarımı sunarım.
İsmet İnönü
Şeker Bayramı Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[589]
Sevgili vatandaşlarım,
Bayramınızı yürekten kutlarım. Milletçe, ailece sükûnetli, neşeli bir huzur bayramı geçirmenizi dilerim. Çetin çabalardan ve çalışmalardan sonra, esenlik içinde bir bayram geçirmeye milletçe hepimiz hak kazanmış durumdayız. Buna emin olabilirsiniz. Ana vatandaki vatandaşlarımın bayramlarını kutlarken şu anda Kıbrıs’ta, hâdiselere verebildiğimiz istikamet karşısında istikbale daha fazla güvenle bakan ve mutlu günlere mutlaka kavuşturacağımız kahraman ırkdaşlarımın bayramlarını tebrik etmeyi de zevkli bir ödev sayıyorum.
Sevgili vatandaşlarım,
Yüreğimden kopan iyi dileklerle bayram kutlamasını yaptıktan sonra bu mutlu fırsattan faydalanarak Cumhuriyet Hükûmetinin başı olarak milletimizin pek önemli bir işini size anlatmak istiyorum. Bunun için dikkatle bayram gününü seçtim. Vereceğim müjdenin 1965 bayram gününde bahsolunan mesele diye hatırınızda kalmasını sağlamak istiyorum.
İhracatta rekor
Aziz vatandaşlarım,
Size bahsedeceğim millet meselesi dış ticaret dengesi ile ilgilidir. 1964 yılında Türkiye 411 milyon dolarlık ihracat yapmıştır. Bu, bütün Cumhuriyet tarihinde vardığımız en yüksek ihracat miktarıdır ve bir rekordur. Bu bizim için bir ikinci bayramdır.
Şimdi size, bunun millet hayatındaki önemini anlatayım. Mesele ticaret ve ekonomi bakımından bir ihtisas işi sayılabilir. Bununla beraber size mümkün olduğu kadar sadeleştirerek bir anlam vermeğe çalışacağım ve meselenin genel olarak hatırınızda kalmasını isteyeceğim. Zira dış ticaret dengesi bugün modern her toplumda vatandaşın gündelik hayatında tesiri en çok olan hususlardan biridir.
Sade şekliyle anlaşılacak mesele milletin, türlü ihtiyaçları için dışardan tedarik edeceği maddelere karşılık açık vermeden dışarıya mal satılabilmesidir. Az satar, çok alırsa nihayet millet darlıkta kalır ve darlık ölçüsüne göre ıstırap çeker, bunalır.
Dış ticaret dengesi olmazsa, hususiyetle az gelişmiş memleketler kalkınma devrine girdiklerinde ticaret açığı ilk zamanlarda daha ziyade genişler. Zira memleket, kalkınmak için cihazlanmaya muhtaçtır. Bu da kalkınma plânının uygulanmasında büyük engel ve güçlük yaratır.
Biz dış ticaret açığı hastalığını çekiyoruz. Milletlerarası araştırmanın bir hükmünü size söyliyeceğim. Gelişmekte olan memleketler arasında yalnız Türkiye’dir ki son on sene zarfında dış ticaret açığını azaltmakta hiç başarı kazanmamıştır. Son on sene zarfında bizden başka her millet az çok bir ilerleme göstermiştir.
Bu ilk hatırlatmaları yaptıktan sonra bizim dış ticaret açığı meselemize daha yakından değineceğim. Bizim dış ticarette ilerlememize engel olan temel bir zayıflığımız dışarıya satmak istediğimiz mallarımızın uzun zamandır artmıyan ve değişmiyen bir nitelikte olmasıdır. Hepimizin bildiği gibi biz dışarıya üzüm, incir, fındık, tütün ve bunun gibi belli tarım ürünlerini satarız. Bunların cinsi, miktarı değişmez ve dışarıya satılacak yeni mallar üzerinde çalışmayız. Bunlar satın alanlar için tamamiyle zarurî ve mecburi maddeler sayılamıyacağı gibi tam ölçüde satılmaları emniyette de olsa medenî bir cemiyet olarak mütemadiyen artan millet ihtiyaçlarını karşılamakta elbette aciz kalmaktadırlar.
Plânlı devre için 1962 geçiş senesi oldu. 1963 birinci sene ve 1964 ikinci senedir. Size bu senelerin ithalât ve ihracatını söyliyeceğim.
1962’de ithalât plâna göre 540 milyon dolar olacaktı 622 oldu. İhracat 325 olacaktı 381 oldu. Fiilen 241 milyon dolar açık verdik.
1963’de ithalât plâna göre 632 milyon dolar olacaktı. 690 oldu. İhracat 363 olacaktı 368 oldu. Fiilen açık 322 milyon dolardır.
1964’de ithalât plâna göre 640 olacaktı. 537 yapıldı. İhracat 375 olacaktı; 411 oldu. Fiili açık 126 milyon dolardır.
Plâna göre ithalât ile ihracat arasında denge için 15 sene çalışmak lâzımdır. Bu 15 sene her sene büyük ölçüde dikkat etmek şartı ile ve daima yeni tedbirler alınarak olacaktır. Tekrar tekrar güçlüklerin ne kadar ciddî olduğunu söylemek istiyorum. Tılsımcıların bu 15 seneyi çok bulup kendi yıldızlı mucizelerini topluma satmak heveslerinden de haberdarım. Bunlara kapılmak aslında vakit kaybetmek ve 15 seneyi de daha uzatmaktan başka şey olmıyacaktır. Zira ekonomik hâdiselerde tılsımı bulan olmamıştır. Geçen 10 sene zarfında bütün gelişme halinde bulunan memleketlerin en gerisinde kaldığımızı size tekrar hatırlatayım.
Dönemeci geçtik
1964 senesinin ümit verici neticesi karşısındaki sevincimizin sebebi, merhale almaya başlamış bulunmamızdır. İthâlat ile ihracat arasındaki açığın % 70’i gibi büyük bir kısmı kapanabilmiştir. Bundan başka ihracatımızın 400 milyon dolar dönemecini Cumhuriyetimizin tarihinde ilk defa dönmüş bulunması bir büyük seddin aşılmasıdır.
Sevgili vatandaşlarım, millete memleket hâdiselerini anlatırken, aşırı iyimserlikten de, aşırı karamsarlıktan da daima kaçınmış, gerçekleri olduğu gibi, gördüğüm gibi belirtmeye çalışmışımdır. Vatandaşlarımı kısa zamanda neticelerin tamamını almak hayalinden korumak için ilâve edeyim ki açığın azalmasında 1964 senesinde dışarıdan yiyecek buğday ithal etmemek gibi bir talihin tesiri vardır. Amma bu, ihracatın 400 milyon dolar dönemecini dönmüş bulunmasının önemini azaltmaz, aksine, bizi bu hattın üstünde yükselmeğe, mütemadiyen yükselmeğe iter.
Bu ihtiyatlı fikirleri söyledikten sonra şimdi size 1964 senesinin gelecek zamanlar için bir ilerleme devrinin gerçek başlangıcı olması ihtimalinin neden olduğunu anlatacağım. Size sözümün başında demiştim ki, ihraç mallarımızın esası uzun zamandan beri adları ve miktarları bilinen tarım mahsulleridir. 1964’de değişen durum budur. 1964’de sattığımız 54 maddenin satış miktarı artmıştır. Durgunlukta olan 38 çeşit madde yeniden başlamıştır. Bunlar ve bilhassa sonuncu fasıl bize parlak istikbal gösteren ışıklardır.
Sevgili vatandaşlarım,
Size müjde diye belirttiğim bir senelik neticeye dayanarak gelecek senelerin ihtimallerini fiilen elde etmek için hükûmetlerin her sene en önemli iş gibi bu konuda titiz bir programla çalışmaları lâzımdır. Memleket içinde ekonomik gelişmenin sırrı, istihsal yapan her kamu sektörü ve özel sektör müessesesinin, mahsulünü dışarıya nasıl satacağının çaresini bulmasına bağlıdır. Bu çok zor bir iştir. Terbiye işi, zihniyet işi, mahsulün iyi vasıflı, ucuz fiyatlı, her türlü hileden uzak bir şöhret sahibi olması işidir. Bu ölçüler içinde dışarıya tarımsal, endüstriyel veya sanat veya hizmet halinde mal ve kıymet satacak kamu sektöründe ve özel sektörde her teşebbüs sahibine her türlü kolaylığı sonuna kadar göstereceğim. Hükûmet sorumluluğu taşıyan insanların bu neticeleri elde edebilmeleri için teşkilâtçı, plânlı ve çalışkan olmaları lâzımdır.
Sevgili vatandaşlarım,
Ufukta görülen yeni ihtimallerle memleket idaresine düşen yeni büyük görevleri gösterebildimse kendimi bahtiyar sayarım ve size saygılarımı sunarım.
CHP Meclis Grup Toplantısında Basının Partiye Yönelttiği Eleştiriler Üzerine Söyledikleri[590]
Genel Başkan İnönü, saat 19.00’da başlayıp, 19.30’da tamamladığı konuşması sırasında çeşitli konulara değinmiş, bu arada basında CHP ile ilgili olarak yer alan bâzı yazılar hakkında milletvekillerinin ileri sürdükleri görüşlere de temasla şunları söylemiştir:
“Ana muhalefet partisi olarak, elbette basın bize bütün dikkatini teksif edecektir. Ben, bunu faydalı ve istifadeli tenkidler olarak alırım ve hiç telâş etmem.”
Nihat Erim’i Hastane Ziyaretinde Yapılan Sohbet[591]
(...) Nihat Erim’in yatağının kenarına oturup yanaklarından öpen İsmet İnönü ile Nihat Erim arasında şu konuşma geçmiştir:
– Sizi çok iyi gördüm Paşam.
– Ben de bugün çıktım, pek geçmiş de sayılamaz ama işlerim çok, bir hayli çalıştım. Sen de ne yaptın öyle, tam zamanında kaza geçirdin.
– Bütçe görüşmelerinde bulunurum.
– İyi olur. Öğrenmişsindir, tertipler hazırlıyorlar. Nasıl, tertiplerden hiç çekinmediğim halimden belli mi?
– Belli Paşam.
Başbakan İnönü, hastaneden ayrılırken, gazetecilerin, “İngiltere Büyükelçisi ile ne görüştünüz?” şeklindeki sorularına cevaben “Başbakanlarına mektup yazmıştım, ona cevap getirdi.” demiştir. “Cevap olumlu mu?” sorusuna da, “Olumlu” karşılığını vermiştir.
Gazetecilerin Hükümetin Düşürülmesiyle İlgili Bir Sorusuna Verilen Yanıt[592]
(...)
Başbakan İsmet İnönü, Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerle kısa bir sohbet yapmış ve “AP’nin hükûmeti düşürmek için diğer muhalefet partileriyle giriştiği temaslara ne dersiniz?” sorusuna gülerek “Gazetelerde hep beraber okuyoruz. Merak edilecek bir şey değil” cevabını vermiştir.
CHP Meclis Grubu Yönetim Kurulunda Hükümetin Düşme Olasılığına İlişkin Yapılan Konuşma[593]
Başbakan İsmet İnönü, dün akşam geç saate kadar devam eden CHP Yönetim Grup toplantısında “Yumuşak hareketler karşısında yumuşağım. Buna dayanamam. Ama sertliğe can kurban.. Açıkça ortaya çıktılar. Şimdi İsmet Paşa’yı göreceksiniz” demiştir.
İnönü, konuşmasında toprak reformuna değinmiş ve “Toprak reformunun takipçisiyiz. Bunu halk efkârına da açıklayacağız” şeklinde konuşmuştur.
İnönü, bütçeye kırmızı oy verilmesi durumuna dokunmuş ve şimdiden bir şey söylemenin “yetersiz olduğunu” belirterek “Hükûmetin düşmesi mümkün olabilir” demiştir.
İnönü ayrıca, Grup Yönetim Kurulu üyelerine kendilerinin bu konuda ne düşündüğünü teker teker sormuştur. Üyelerden bir kısmı, hükûmetin düşeceğini, bir kısmı ise yerinde kalacağını ileri sürmüşlerdir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Hükümetin Çekilmesi Olasılığına İlişkin Gazetecilere Söyledikleri[594]
İnönü ve Satır, Çankaya Köşkünden ayrılırken gazetecilerin sorularına cevaben ezcümle şöyle demişlerdir: “Sayın devlet başkanımızın daveti üzerine geldik ve kendilerine son durum hakkında bilgi verdik. Kırmızı oyların fazla olacağı görülüyor. Böyle olduğu takdirde Hükûmetin çekileceğini daha evvelce de açıklamıştık.”
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e İletilen Hükümetten İstifa Mektubu[595]
Cumhurbaşkanlığı Yüce Katına,
1963 yılı bütçesinin tümü üzerinde Millet Meclisi’nde bugünkü (dünkü) görüşmeler sırasında açık oylama yapılmış ve bu açık oylamanın hükûmet için güvenoyu mahiyetinde olduğu tarafımdan Büyük Meclis’e arzedilmiştir.
Oylama sonunda 225 “red”de karşı, 197 oyla hükûmet azlıkta kalmıştır.
Bu sonuç üzerine Başkanı bulunduğum hükûmetin istifasını yüksek huzurunuza Bakanlar Kurulu karariyle takdim ediyorum. Hükûmetten şimdiye kadar esirgemediğiniz kıymetli müzaheretten dolayı şahsımın ve bütün Bakanların şükran duygularını saygılarımla arzederim.
İsmet İNÖNÜ
Yeni Hükümet Kuruluşu ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[596]
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün akşama kadar evinde dinlendikten sonra saat 17.50’de evinden çıkarak Anadolu Kulübüne giderken gazetecilerin soruları üzerine “Çok iyiyim, günlerden beri ilk defa bugün dinlendim” demiştir.
CHP Genel Sekreter Yardımcısı İstanbul Milletvekili Suphi Baykam’ı kabul edip görüştükten sonra evinden ayrılan İsmet İnönü, bütçenin gecikmesi ve 1 Mart’ta memurlara maaşlarının ödenememesi ihtimâli karşısında düşüncelerini soran gazetecilere de “Hükûmetin kurulacağını ümit ediyorum. Buna mahal kalmaz” cevabını vermiştir.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[597]
(...) İnönü, “Muhalefet liderlerinin aralarında hükûmetin kurulması için henüz tam bir görüş birliğine varamadıkları anlaşıldığına göre, size bu konuda bir teklif yapıldı mı?” sorusuna karşılık olarak, şunları söylemiştir:
“Benim vaziyetim, Meclis’in karariyle hallolmuştur. Henüz Hükûmet kurulamadı denecek kadar vakit geçmedi. Ciddî olarak çalışıyorlar.”
İnönü, “Görüşme teklifi sizden mi geldi, Cumhurbaşkanından mı?” sorusuna “Kendileri emir buyurdular, çağırdılar geldim” karşılığını vermiş; tarafsız Başbakan konusunda ne diyeceği sorusunu da “Hiçbir şey diyemem. Bunu Cumhurbaşkanı takdir eder. Her tertip iyi bir sonuç verebilir” şeklinde cevaplandırmıştır.
Cumhurbaşkanıyla yeniden görüşüp görüşmiyeceği sorusuna “Daima görüşebilirim, zaten devamlı temastayız” karşılığını veren Başbakan İnönü, yeni bir teklif bahis konusu olmadığı halde Cumhurbaşkanı tarafından niçin davet olduğu şeklindeki soruya “Üzerimde henüz ağır bir sorumluluk var; bin türlü iş var” diyerek cevaplandırmıştır.
CHP Genel Başkanı ve Başbakan İnönü, muhalefet partileri Hükûmeti kuramadıkları takdirde yeniden görev kabul etmesinin bahis konusu olup olmıyacağını soran gazetecilere, şu karşılığı vermiştir:
“Bir ihtimâl üzerine benden cevap beklemiye hakkınız yok. Bütün bu söylediklerinizi düşünen, tedbir bulan insanlar var.”
Hükümetten İstifa ve Yeni Hükümet Kuruluşu Çalışmalarının Başlaması Üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay, DPT Müsteşarı Memduh Aytür ve Bakanlara Gönderilen Veda Mesajları[598]
Sayın Orgeneral Cevdet Sunay
Genelkurmay Başkanı
Hükûmet değişikliği münasebetiyle vazifeden ayrılıyorum. Beraber vazife gördüğümüz müddette Genelkurmay’la ve Silâhlı Kuvvetlerimizle yaptığımız ortak çalışmanın kıymetli hatıralarını muhafaza ediyorum. Silâhlı Kuvvetler Komutanı olarak yüksek şahsınızın ve sizin delâletlerinizle Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin Komutanlarına ve mensuplarına yürekten takdirlerimi ve teşekkürlerimi ifade etmekten şeref duyuyorum.
DPT Müsteşarı Memduh Aytür’e gönderilen mesaj
Anayasa gereğince yeni hükûmet teşekkül etmiştir. Beraber çalıştığımız zamanlarda sizden ve teşkilâtınızdan gördüğüm samimî ve başarılı işbirliğini zevkle anarak size ve teşkilâtınız mensuplarına teşekkürlerimi sunarım.
Bakanlara gönderilen mesaj
Anayasa gereğince yeni hükûmet teşekkül etmiştir. Beraber çalıştığımız zamanlarda ve Bakanlığınızdan gördüğüm samimî ve başarılı işbirliğini minnetle kaydederek size ve yüksek Bakanlığınız mensuplarına teşekkürlerimi sunarım.
İçişleri Bakanı Orhan Öztrak’a gönderilen mesaj
Anayasa gereğince yeni hükûmet teşekkül etmiştir. Beraber çalıştığımız zamanlarda sizler ve Bakanlığınızdaki idarecilerle asayişten sorumlu polis ve jandarma teşkilâtı mensuplarından gördüğüm samimî ve başarılı işbirliğini minnetle kaydederek size ve yüksek Bakanlığınız mensuplarına teşekkürlerimi sunarım.
İsmet İnönü
Yeni Hükümeti Kurmakla Görevlendirilen Suat Hayri Ürgüplü ve Yeni Hükümet ile İlgili Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[599]
Başbakan İsmet İnönü, dün saat 13.15’de Başbakanlıktan ayrılırken, kısa bir süre basın temsilcileriyle konuşmuş ve yeni Başbakan adayı hakkındaki düşüncelerini soran bir gazeteciye, “Çok iyi karşıladım. Kendisi mükemmel bir insandır ve başarılı olacaktır” demiştir.
İsmet İnönü, daha sonra parti liderlerinin “kabinede görev almama kararları” ile ilgili bir soruyu “Hiçbir şey söyliyemem, ne karar verilirse doğrusu odur” şeklinde cevaplândırmıştır.
Başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun Son Toplantısının Ardından Gazetecilere Söyledikleri[600]
Dün veda mahiyetindeki son toplantısını yapan İnönü başkanlığındaki Bakanlar Kurulunu takiben Başbakanlık önünde gazetecilerle konuşan İnönü, “Bu kadar nazik şartlar içinde bu kadar kısa zamanda hükûmetin kurulur hale gelmesi ciddî bir çalışma mahsulüdür” demiştir.
Başbakan İnönü, ordunun hükûmete baskı yaptığı yolunda dış basında yer alan haberler konusunda ne düşündüğünü soran gazetecilere “Hiçbir baskı yok, ordu hiçbir baskı yapmamıştır. Biz huzur içinde ayrılıyoruz, yeni hükûmet de aynı huzur içinde vazifeye geliyor. Ordu tam manâsiyle demokratik rejim içinde bir anayasa kuvvetidir” cevabını vermiştir.
İnönü, Makarios’un değiştirme birliğini reddettiği şeklindeki haberlerle ilgili soruya karşılık da “Eski mesele, daimî mesele, yeni hükûmet meşgul olacaktır” mukabelesinde bulunmuştur.
Erzurum Milletvekili Emekli Korgeneral Şerafettin Konuray’ın CHP’ye Katılma Töreninde Yapılan Sohbet[601]
(...) Daha sonra İnönü ile Konuray arasında şu konuşmalar yapılmıştır:
İnönü– “Teğmenim diyorsunuz, kaç yaşındaydınız o zaman?”
Konuray– “Ben 1902 tevellütlüyüm Paşam.”
İnönü– “Demek 20 yaş varmış aramızda.”
Konuray– “Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, yeniden sizin liderliğiniz altına girmek beni heyecanlandırıyor. Memleketime sizin liderliğinizde hizmet etmenin huzuru var içimde.”
İnönü– “Güzel sözler bunlar. Güzel şeyler söylüyorsunuz. Beraber çalışacağız. Heyecanınız ve hizmetiniz, kuvvetimize kuvvet katacaktır.”
Konuray– “Belki niçin bu kadar geciktiğimi izah etme mecburiyetinde kalacağım. Bunu daha evvel de yapabilirdim. Beraber olduğum siyaset arkadaşlarımla anlaşmazlığımı tesbit etmek uzun sürdü.”
İnönü– “Mesele o değildir. Siyaset bir kanaat meselesidir ve önemli olan kanaatlerin doğru bir istikamette gelişmesidir. Şimdi sizi kazanmış olmamızın türlü akisleri olacaktır. Kendilerine iltihaklar oldu mu, bunun faziletlerini saymakla bitiremezler. Bize bir iltihak olunca da kıyametleri koparırlar. Ahlâktan faziletten bahsederler. Dilimin ucuna geliyor, söyliyeyim diyorum, söylemiyorum. Vaktiyle siz de benimle beraberdiniz. Ayrıldınız. Bu ahlâksızlıktır, dürüstlük değildir dedim mi? Bilakis teşvik ettim, bunu demokratik hayatın icabı saydım.”
İnönü bundan sonra, partiye giriş beyannamesini Şerafettin Konuray’a imzalatmış ve sonra kendisi imzalamıştır. Genel Sekreter Dr. Kemal Satır’ın da imzalamasını bekledikten sonra İnönü şunları söylemiştir:
“Şimdi bizim bir hususiyetimizi söyleyeceğim. Bu andan itibaren buradaki arkadaşların hepsinden fazla Halk Partisi’nin sahibisiniz. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.”
Hükümetten Ayrılma Dolayısıyla Silahlı Kuvvetlere Veda Ziyaretinin Ardından Söyledikleri[602]
Başbakan İsmet İnönü, (...) Genel Kurmay Başkanlığından ayrılırken gazetecilere “Hükûmetin istifası münasebetiyle arkadaşlarıma veda ettim” demiştir.
TBMM Kütüphanesini Ziyaretten Sonra Yapılan Sohbette Rejimin Oturmuşluğuna İlişkin Söyledikleri[603]
–Sadun Tanju’nun Haberi–
Perşembe günü, Büyük Millet Meclisi’ndeki Bakanlar Kurulu odasına İnönü büyük bir neş’e içinde girdi. Meclis’in Kütüphanesini ziyaretten geliyordu. Odada bulunan Dr. Kemal Satır’a ve diğer Milletvekillerine “Çok mahçup oldum, ama, ne yapayım ki fırsat olmadı, bugün ilk defa Meclis’in Kütüphanesini ziyaret edebildim” dedi. Sonra da, kütüphanenin şeref defterine “İlk ziyaretimin hatırası” diye yazdığını ilâve etti.
Çok rahatım, neş’em çok yerinde, diye etrafındakilerle şakalaşıyordu. Konudan konuya geçiliyor, yeni kurulan hükûmet hakkında haberler veriliyor, İnönü hepsini dikkatle dinliyordu.
“Bana rejim oturdu mu diye soruyorlar” dedi. “Gazeteciler sordu, ben cevap verdim. Rejim sağlam şekilde yerine oturmuştur dedim. Siz şimdi misâl isterseniz dedim ve misâli kendimden verdim. İşte misâl benim, iktidardan gidiyorum ve kendimi pek rahat, pek neş’eli hissediyorum, dedim. Gerçekten, vatandaşlardan aldığım intiba da bu merkezdedir. Halk Partililer işin içinden itibarla çıkışımızı iyi karşılamışlardır. Tarafsız olanlar ve karşı partilerden vatandaşlar da sükûnet ve emniyet içindedirler.”
Sonra demokratik hayata girmeden önceki intibalarını anlatmağa başladı.
“Endişe ederdim. İnkılaplar yapıyoruz, büyük hamlelere girişiyoruz, tuttu mu, tutmadı mı, bilmiyoruz. Anlatmağa imkân yok. Yarın ne olacak endişesi içime sığmıyor. Serbest bırakmalı ve neticeyi sağlığımda görmeliyim dedim ve öyle yaptık. İşte görüyorsunuz, devrimler kendilerini koruyorlar ve hepsi de yaşıyor. Bundan daha memnunluk verici netice düşünemem.”
Yeni hükûmetin kuruluş müzakereleri hakkında alınan haberleri ve bu konudaki yorumları anlatıyorlardı. İnönü, bunları dinledikten sonra kendi düşüncelerini de söylüyor ve müsbet gelişmeleri memnunlukla karşıladığını ifade ediyordu. Ana fikrin, İnönü’süz de iktidar kurulabilir olmasından ayrıca memnundu. (...)
Arkama bakmam
Geçmiş olaylar üzerinde “Şöyle yapsaydınız, böyle yapsaydınız” gibi düşünceler ileri sürenleri keyifle dinliyor ve şöyle cevaplar veriyordu:
“Hatalarım olmuştur. Hata yapabilirim. Ama bundan büyük üzüntü yapmam. Olan olmuştur derim. Benim için olacakların önemi daima önde gelir. Şimdi keyifliyim diyorum. Bundandır. İlerde yapacaklarımız vardır ve geçmişte olanlar yaşanmıştır. Yeni bir devre başlıyor. Hizmete devam edeceğiz. Heyecanımızı ve gayretlerimizi daha artıracağız. Yürüyoruz ve önümüzde açılan yolları daha iyi görüyoruz.”
(...)
“Haydi ben gidiyorum, çalışacağım” dedi ve yerinden fırladı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün Mesajına Verilen Yanıt[604]
Ekselâns Dr. Fazıl Küçük
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini
Hükûmetten çekilme münasebetiyle gönderme lütfunda bulunduğunuz nazik mesajınıza saygı ile teşekkür ederim.
Kıbrıs dâvasında Türk Cemaatinin muahedelere müstenit haklarını dünya umumî efkârına izah etmiş olmanın başlıca hizmeti ve şerefi Kıbrıs’taki Türk Cemaatinin toptan gösterdiği gayret ve kahramanlık ve Cemaat başında bulunan idarecilerinin ve Cumhurbaşkanı muavini olan yüksek şahsınızın eseridir. Haklı dâvanızın olumlu neticeye varacağına güvenmeniz için ahdi ve insanî bütün şartlar mevcuttur. Sorumluluğunu taşıdığım hükûmetin çalışmalarına ifade ettiğiniz memnunluk manâsındaki sözlere yürekten minnetlerimizi kabul buyurmanızı, asil ve kahraman Türk Cemaatine de duygularımızı bildirmenizi rica ederim.
Ekselâns Cumhurbaşkanı Muavini, sarsılmaz bir inanç ile sizi temin ederim ki, yeni Türk Hükûmeti ve her Türk Hükûmeti Kıbrıs Türk Cemaatine karşı muahedelerin verdiği vazifeleri ve tabiatiyle taşıdıkları millî dâvaları canla başla ifa edeceklerdir.
Saygılarımı sunarım.
İsmet İnönü
Yeni Hükümetin Kuruluşu Üzerine Başbakanlıktan Fiilen Ayrılışı Dolayısıyla Yayınlanan Veda Mesajı[605]
Anayasa gereğince yeni Hükûmetin kurulması üzerine vazifeden çekiliyoruz. Memleketin idaresinde vazife gördüğümüz dört yıla yakın süre içinde büyük küçük devlet memuru olarak beraber sorumluluk taşıdığımız bütün arkadaşlarımıza teşekkür ve minnetlerimi söylemeyi ödev sayarım.
Bu vesile ile de bizim için ve her hükûmet için başlıca mesnet ve kuvvet kaynağı olan Büyük Milletimizin daima daha ileri ve daha yüksek başarılara ve mutluluklara erişmesi için yürekten dileklerimizi saygı ile ifade ederim.
Eski Bakanlara Verdiği Yemekte Yapılan Sohbetler[606]
(...)
Başbakan İnönü, yemek boyunca arkadaşlarıyla bol bol şakalaşmış ve espriler yapmıştır. Bir ara gazetecilere “Her şey iyiye gidiyor, çok memnunuz” diyen İnönü, Üçüncü Koalisyon Kabinesinin düşmesinde kimin kabahatli olduğu konusuna sözü getirmiş ve şakalaşmaya başlamıştır. Bir ara “Melen, kabahatli benim diyor, Öktem kabahatlinin kendisi olduğunu söylüyor, Yüceler tütün piyasasının açılmayışı için Kabinenin düştüğünü ileri sürüyor; ama asıl kabahatlinin kim olduğu biliniyor” ve eski Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin, “Kabine aslında benim için düştü galiba” deyince “Bakın, o da talip kabahatli olmaya” demiş ve bol bol kahkaha atmıştır.
Daha sonra gazetecilerin “Müteessir misiniz? “şeklindeki sorusuna kahkahalarla karşılık veren İnönü, eski Millî Eğitim Bakanı İbrahim Öktem’in “Sizin başkanlığınızda CHP bu merhaleyi de şerefle geçmiştir” demesi üzerine, şu cevabı vermiştir:
“Teşekkür ederim. Kusurlarımı affedin.”
Bu sırada eski Malîye Bakanı Ferit Melen, “İstifa ettiğimiz zaman bile vatandaşın sempatisini görüyoruz. Bütün mesele, sokaklarda rahat dolaşabilmekte” demiş, İnönü’de bu söz üzerine “Allah bunu, her Hükûmete nasip etsin” dileğinde bulunmuştur.
İnönü, bir ara, “Ayın yüzü yumuşakmış, sünger gibiymiş. Ne yapacağız oraya gidince?” demiş, bunun üzerine gazetecilerin “Bugünlerde biricik üzüntünüz bu olsa gerek, Paşam” sözlerine karşılık şunları söylemiştir:
“Evet, tek üzüntüm bu şimdi. Nasıl yürüyeceğiz aya gidince? Ayaklarımız batmaz mı?”
CHP Genel Sekreteri Dr. Satır, “Paşam, gitseler de kurtulsak diye düşünenler de var, galiba” demiş, bu söz kahkahalara yol açmıştır. İnönü, “Mamafih biz aya gidince orayı da katılaştırırız” deyince, Eski Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüdai Oral “Katılaştırırız, sonra da teslim ederiz” demiş, bu söz de gülüşmelere sebep olmuştur.
Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün Ziyaretinde Söyledikleri ve Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt[607]
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün ziyareti ile ilgili olarak gazetecilerin sorularını şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Nezaket ziyareti idi. Çok nazik ve lütufkâr bir ziyaretti. Müdaveleyi efkâr eyledik. Hükûmet programının yarın (bugün) Meclis’te okunacağını tahmin ediyorlar.”
Ürgüplü, Genel Başkan İnönü’nün odasına girdiğinde bu odada bulunan eski stil möbleleri merak etmiş, bunun üzerine İnönü Ürgüplü’ye şu izahatı vermiştir:
“Bunlar CHP’nin malları alındığı zamandan, 1953 yılından kalma. O zamanın hatırası olarak on bir senedir saklıyoruz.” CHP Genel Sekreteri Dr. Kemal Satır’da bu eşyaların Mevhibe İnönü’nün annesine ait olduğunu açıklamıştır.
BM Kıbrıs Arabulucusu Galo Plaza’nın Ziyaretine İlişkin Verilen Demeç[608]
(...)
Galo Plaza Genel Başkan İnönü’nün odasına girdiği zaman, resim çekmek üzere buraya gelen foto muhabirlerini işaret ederek İnönü, Plaza’ya, “Gazeteciler sizi heyecanla bekliyorlardı. Bu heyecanı göstermeleri için bütün sebepler mevcuttur” demiştir.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bu akşam Galo Plaza ile yaptığı görüşme hakkında, basına şu demeci vermiştir:
“Galo Plaza, bir nezaket ziyareti yapmak lütfunda bulundu. Bu münasebetle Kıbrıs ihtilâfının bugünkü durumu üzerinde bilgiler aldım. Bu ziyaret esasen hükûmetin muvafakati ile olmuştur. Ve Sayın Başbakan da görüşmeler hakkında lüzumlu olduğu kadar beni haberdar etmek lütfunda bulunmuştur. Bu görüşmeler hakkında umumî efkâra tafsilatlı bilgi vermek lâzım olursa bunu, ancak hükûmet yapabilir.
Benim bugün size söyleyeceğim iki cümle vardır:
Birincisi, Kıbrıs meselesi bütün ehemmiyetini ve ciddîyetini muhafaza etmektedir.
İkincisi de, Kıbrıs ihtilâfının halli için geçen hükûmetle bugünkü sorumlu hükûmetin aynı görüşte oldukları arabulucu tarafından anlaşılmıştır.
Bir millet dâvasının takibi için bu hal, çok memnunluk vericidir.”
CHP Ortak Grup Toplantısında 1961 Seçimleri Sonrası Koalisyon Hükümetleri Değerlendirmesi ve CHP’nin Görevlerine İlişkin Yapılan Konuşma[609]
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Grubunun sayın üyeleri, aziz arkadaşlarım,
13 Şubat’ta Büyük Meclis’te bütçe münasebetiyle yapılan oylamanın neticesi olarak Cumhuriyet Halk Partisi hükûmetinin istifa ettiğini biliyorsunuz. Hükûmetin istifası Cumhuriyet Halk Partisi Hükûmetini düşürmek için aylardan beri beslenen arzunun ve yapılan teşebbüslerin sonunda meydana çıkmıştır.
13 Şubat’tan beri Sayın Senatör Suat Hayri Ürgüplü’nün başkanlığında yeni hükûmetin kurulmasına başlanmıştır.
22 Şubat’ta hükûmet teşkili radyo ile ilân olunmuş ve 23 Şubat’ta Büyük Meclis’e resmen bilgi verilmiştir. Bu suretle 1961’den beri Cumhuriyet Halk Partisi’nin iştiraki ile kurulan üç koalisyonun yerine, bizim dışımızda dört partili bir koalisyon hükûmeti memleketin idaresini eline almıştır.
Dört senelik hükûmetlerin bu kısa zaman cetvelinde, demokratik rejimin memleketimizdeki seyrini hatırlamış oluyoruz.
1961 seçimlerinden sonra, demokratik rejimin yürüyüp yürümeyeceği, esaslı bir şüphe altındaydı. Biz C.H.P. olarak, demokratik rejimin yürüyeceğine 1945’den beri olduğu gibi, 1961’de de temiz yürekle inandık.
Bu inançla, 1961 nispî temsil neticelerinden sonra vazife alır almaz, demokratik hükûmetleri kurmağa teşebbüs ettik.
Birinci ve ikinci koalisyonlar
Meclis’te bulunan karşımızdaki siyasî partilerin en kuvvetlisi ile birinci koalisyonu; bu hükûmetin çözülmesi üzerine, bu sefer iki parti ile ortak olarak ikinci koalisyonu kurduk. 1963 sonunda tekrar hükûmet buhranı olunca, bu sefer hükûmet teşkili vazifesinde özür diledik ve bugün hükûmet kurmuş olan siyasî partilerimizin o zaman hükûmet kurma teşebbüsünü teşvik ve temin etmiş olduk.
Bizim dışımızda, bizim hiç ilgimiz olmayan sebeplerle, 1963 sonunda hükûmet kurulamadı. Tekrar vazifeyi bize tevdi ettiler. Memleketin iç ve dış meselelerinin nazik olduğu bir devrede nihayet sorumluluk almak görevi bize yüklenince, memleketin idaresiz veya uzun zaman idaresiz kalmasından doğacak ihtimallere maruz kalmamasını sağlamak için cesaretle işe koyulduk. Bu hükûmetlerin her biri demokratik rejimin mahsulü ve millî iradenin icabıdır. Bunların hepsinde bütün siyasî partilerin iktidarda ortak veya iktidar karşısında muhalefet olarak, millet iradesine müstenit hükûmet telâkkisinde bir itirazları olmamıştır ve olması tabiatıyla mümkün değildi.
Bu sözleri söylememin sebebi yeni Hükûmetin kurulmasında millî iradeye müstenit ilk hükûmet gibi, bazı çevrelerde veya beyanlarda yapılan işaretleri tashih etmektir. Memleketin tarihinin ve memleketin siyasî hayatının yanlış bir kayıt yapmaması için bu sözleri söyledim.
Reddedilmiyen prensipler
Muhterem arkadaşlarım;
Yeni Hükûmet, henüz programını Büyük Meclis’te ilân etmemiştir. Her koalisyon hükûmeti için tabiî olan ön çalışma olarak protokollar bu sefer de hazırlanmıştır. İlân edilen metinlere göre bu protokollar prensip olarak, bizim iştirak etmiş olduğumuz hükûmetlerin takip ettikleri prensiplerinden hiçbirini açık bir surette reddetmiyor. Hattâ bizim hükûmetlerimizin prensiplerini teyid eden bir mânası da vardır. Bu mânaların üzerinde bugün daha tafsilâtlı durmayacağım: Program olarak bütün Meclis’e ve bütün millete karşı taahhüt ilân olunduğu vakit, görüşlerimizi etraflıca arzedeceğiz. Tabiî parti olarak bizim bu görüşlerimiz, Yüce Grubumuzun huzurunda tespit olunacaktır. Bundan sonra, Meclis’te yapılan tartışmalar oylama ile neticelenecek ve hükûmetin Anayasaya göre izleyeceği ilk temel işlemler sona ermiş olacaktır.
CHP’nin görevleri
Ben bugün muhalefet ve denetleme partisi olarak vazife almış olan CHP’nin görevlerine kısaca değinmek istiyorum.
İlk vazife hazırlığımız hükûmetin kurulması devrinde olmuştur. Memleketimizin kuvvetine, demokratik rejimimizin sağlamlığına ezelden itimadı olan bir parti olarak, Hükûmet teşekkülü günlerini çok sükûnetle ve yürekten iyi dileklerle izledik. Hükûmetin kısa zamanda huzur içinde kurulmuş olması, hem rejimimize, hem memleketimize faydalı olmuştur. Hükûmet buhranının uzamasını aslâ arzu etmedik ve etmiyoruz.
Bundan sonra vazifemiz güven oylamasına parti olarak katılmaktır. Bu vazifeyi de Meclis içinde fikir ve prensip sahibi bir partinin önemli bir ödevi sayıyoruz, o ciddîyetle ödevi yerine getireceğiz.
Meclislerimize düşen vazifeler
Hükûmet teşekkülü bittikten sonra, Büyük Millet Meclisi’nde, yani her iki Meclis’te millet meseleleri üzerinde çalışılacaktır. Bizim anlayışımıza göre, Meclislerimizi acele ve ağır bir çok işler beklemektedir. Bunların başında 1965 Bütçesinin çıkarılması geliyor.
Sayın Başbakanın bir beyanından, Hükûmetin bir intikal kabinesi değil, hizmet ve refah kabinesi olmak istediği anlaşılıyor. Bu kıymetli bir beyandır. Bu da Meclislerin bir çok vazifeler görmeye mecbur olacaklarını göstermektedir.
Bu çalışmalar esnasında, denetleme partisi olarak bize devamlı ve ciddî hizmetler düşecektir. Kendimizi buna hazırlamalıyız.
Ekimde yapılacak seçimlerin, tam seçim devrine girinceye kadar kesif bir çalışma devri CHP’ye geniş hizmet fırsatı verecektir.
Bundan sonra siyasî parti olarak, büyük seçimden evvel ve seçimler esnasında vazifelerimiz olacaktır.
İyi münasebetlerin korunması
Parti teşkilâtı olarak, seçim devresine girmeden evvel çalışmamız memlekette huzurun ve iyi münasebetlerin korunması için yardımcı olmaktadır. Sayın Başbakanın memleketin huzuruna atfettiği ehemmiyet dikkati çekmekle beraber, CHP aleyhine öteden beri girişilmiş olan marazi şiddet kampanyasının sakin olacağı görünmüyor. Karşımızda bulunan iktidar gazetelerinin şimdiden başladıkları kampanya karşısında CHP’lilerin karşılık vermeye tahrik edilmeleri mümkündür. Biz bu tahriklerde önayak olmamaya dikkat edeceğiz. Vatandaşı uyaracağız, haksız tecavüzleri vatandaşın şuuru önünde insafa ve hakikate yöneltmeye çalışacağız. Bütün temennim, olayların, memleketimizi şiddetli tartışmalara sürüklememesidir. Çünkü ondan sonra seçim devri daha hırçın olabilir. Gelecek seçimlerden çıktıktan sonra, ciddî kırgınlıklar olmaksızın yeni hayata başlamamız samimî dileğimizdir.
Büyük himmet iktidarda
Sonra bir esaslı noktayı da hatırlatmak isterim ki, gerek dış meseleler, gerek içerde ekonomik çalışmalar, vatandaşlar arasında tabiî ve iyi münasebetlerin yürümesine birinci derecede bağlıdır. Bu konuda uzun ısrar ettikten sonra bir gerçeği bu sözlere ilâve edeceğim. Vatandaşlar ve gazeteler arasında zehirli tartışmaların olmaması için tesirli olan büyük himmet iktidarda bulunan partilere teveccüh eder. Kendi iktidarımız zamanında da böyle söyledim. Şimdi gördüğüm istidada göre de böyle söylemeğe mecburum.
Vatandaşın teveccühü
Bu sene parti olarak önemli vazifemiz, büyük seçimlerde partimizin hakkı olan neticeyi almamızdır. Vatandaşın teveccühü hizmetle ve hizmeti anlamakla kazanılır. Vatandaş takdir ettiği ve hak verdiği halde, onun itimadını korumak için parti teşkilâtı içinde elbirliği ile hizipleşmeden sakınarak, ona yardımcı olmak lâzımdır.
CHP teşkilâtını temin etmek isterim ki, bizim seçimlerde iyi netice almamız için bütün sebepler mevcuttur. Bu geçen dört sene zarfında memlekete gerçekten övünülecek hizmetler yapmışızdır. Demokratik rejimde iç politikanın bütün temel meselelerinde, ekonomik hayatta, kalkınmada ve ilerlemede ve buhranlı dış politika geçitlerinde CHP yaptığı hizmetleri vatandaşa iyi anlatmaya muktedir olunca, vatandaşın bize teveccüh göstereceği muhakkaktır. Bu köklü ve samimî kanaat, bütün çalışmalarımıza ışık tutmalı ve kılavuz olmalıdır.
Muhterem arkadaşlarım,
Yeni hayatımızda CHP’nin vazifelerine dair ilk düşündüklerimi size hülâsa ettim.
Saygılar sunarım.
İçindekiler ve Konu Başlıklarına İlişkin Kısaltmalar
AA : Anadolu Ajansı
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu
AGC : Ankara Gazeteciler Cemiyeti
AGS : Ankara Gazeteciler Sendikası
AHFTC : Ankara Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti
AKÖD : Ankara Köy Öğretmenleri Derneği
AP : Adalet Partisi
AP : Associated Press
BM : Birleşmiş Milletler
5YKP :5 Yıllık Kalkınma Planı
CENTO: Merkezi Antlaşma Teşkilatı
CGİKB : Cezayir Geçici İcra Konseyi Başkanı
CHP : Cumhuriyet Halk Partisi
CKMP : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
CS : Cumhuriyet Senatosu
DP : Demokrat Parti
DPA : Alman Basın Ajansı
DPT : Devlet Planlama Teşkilatı
EMİNSU: Emekli Subaylar Derneği
ETKB : Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
HF : Hukuk Fakültesi
İTB : İstanbul Ticaret Borsası
İTO : İstanbul Ticaret Odası
İTÜ : İstanbul Teknik Üniversitesi
KC : Kıbrıs Cumhuriyeti
KKK : Kara Kuvvetleri Komutanı
MBG : Milli Birlik Grubu
MBK : Milli Birlik Komitesi
MEB : Milli Eğitim Bakanı
MGK : Milli Güvenlik Kurulu
MTTB : Milli Türk Talebe Birliği
MYK : Merkez Yürütme Kurulu
NATO : Kuzey Atlantik Paktı Anlaşması
ODTÜ : Orta Doğu Teknik Üniversitesi
PM : Parti Meclisi
SBF : Siyasal Bilgiler Fakültesi
Sf : Sayfa
SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
TDO : Türk Devrim Ocakları
TESK : Türkiye Esnaf ve Sendikaları Konfederasyonu
THY : Türk Hava Yolları
TİP : Türkiye İşçi Partisi
TKB : Türk Kadınlar Birliği
TMGT : Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı
TMTF : Türkiye Milli Talebe Federasyonu
TÖDMF: Türkiye Öğretmenler Derneği Milli Federasyonu
TTSOTB: Türkiye Ticaret Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları
TÜRK–İŞ: Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu
TZOB : Türkiye Ziraat Odaları Birliği
UPI : United Press International
YK : Yönetim Kurulu
YPK : Yüksek Planlama Kurulu
YTP : Yeni Türkiye Partisi
Kaynakça
Ulus Gazetesi, 10.11.1961–26.02.1965
Bayram Gazeteleri, 09.03.1962, 26.02.1963, 05.05.1963, 04.02.1965
Cumhuriyet Gazetesi, 10.11.1961–26.02.1965
Hürriyet Gazetesi, 20.10.1963
Milliyet Gazetesi, 06.01.1963, 16.04.1964, 08/09.01.1965
Sabah Gazetesi/Aktüel Eki, 30.11.2003
İktisadi Yürüyüş; İktisadi Ticari, Sınai, Zirai, Mali, Hukuki ve İçtimai Mevzulardan Bahseder Aylık Dergi; Yıl: 23, Sayı: 405, 31 Ocak 1962 ve Sayı: 406, 28 Şubat 1962
Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı: 435, Cilt: XXVI, Yıl: 9, 27.10.1962; Sayı: 466, Cilt: XXVII, Yıl: 10, 02.06.1963; Sayı: 494, Cilt: XXVIII, Yıl: 10, 17.12.1963; Sayı: 510, Cilt: XXIX, Yıl: 10, 27.03.1964; Sayı: 526, Cilt: XXX, Yıl: 11, sf. 11, 16.7.1964; Sayı 551, Cilt XXXII, Yıl 11, Basıldığı Tarih: 07.01.1965
Planlama; Devlet Planlama Teşkilatı Dergisi; Sayı: 4, Cilt: 1, Kış 1963
Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Ankara, Sayı: 1-3 Temmuz1964, Sayı: 4, Ocak1965, Sayı: 5, Şubat1965
Kim Haftalık Haber Dergisi; Sayı: 369, Cilt: 29, Yıl: 8, 12 Ağustos 1965, Sayı: 370, Cilt: 29, Yıl: 8, 19 Ağustos 1965, Sayı: 376, Cilt: 31, Yıl: 8, 30 Eylül 1965
Anıtkabir Özel Defteri; Yayın Koordinatörü: Recep Cengiz; Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara 2001, Takım: 8563-13-0
İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları, Üçüncü Cilt (1961–1973); Hazırlayan: Ali Rıza Cihan; TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 56, Ankara 1992
Ticaret Alemini İlgilendiren Konular Hakkında Başbakan İsmet İnönü ve Bakanlar ile İstanbulda 30.1.1962–1.2.1962 Tarihlerinde Yapılan Toplantılar ve Sunulan Raporlar; İTO Yayını, 1962, Damga Matbaası
Sayın Başbakan İsmet İnönü'nün İki Önemli Konuşması, Yapı ve Kredi Bankası, [1962?], İstanbul, Doğan Kardeş Yayınları
Başbakan İnönü’nün Radyo Konuşmaları (17 ve 19 Ocak 1962); C.H.P. İstanbul İl İdare Kurulu Basın Bürosu, Şevket Ünal Matbaası, İstanbul, 1962
İsmet İnönü; Aziz Atatürk; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1963
Kıbrıs Meselesi Üzerinde Son Konuşmalar ve Yazılar; Derleyen ve Hazırlayan: Nevzat Karagil; Anıl Matbaası, 1964, İstanbul
C.H.P. XVII. Kurultayı 16 Ekim 1964/Genel Başkan İsmet İnönü'nün Açış Konuşması; C.H.P. Yayını, 1964, Ankara Basım Ciltevi
Kıbrıs Konusunda C.H.P. nin Görüşleri, 1965 Aralık–1966 Ocak, (t.y.), (y.y.)
Türkiye Makaleler Bibliyografyası; Milli Kütüphane Bibliyografya Enstitüsü Yayınları, Üç Ayda Bir Yayımlanır
Türkçe Sözlük (Yeni Basım); Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara–1988
Mustafa Nihat Özön; Osmanlıca-Türkçe Sözlük; İnkılâp Kitabevi, 2. Basım, Ekim1955, 8. Basım, Mart 1997
Ferit Develioğlu; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat; Yayına Hazırlayan: Aydın Sami Güvençal; Aydın Kitabevi Yayınları, 14. Baskı,1997
Ali Püsküllüoğlu; Öz Türkçe Sözlük; ABC Kitabevi, 9. Baskı, İstanbul, 1989
Şakir Altay; Hukuk ve Sosyal Bilimler Sözlüğü; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Kasım 1983
Ömer Demir-Mustafa Acar; Sosyal Bilimler Sözlüğü; Ağaç Yayıncılık, İkinci Baskı, İstanbul 1993
T. N. Gencan-H. Ediskun-B. Dürder-E. N. Gökşen; Yazın Terimleri Sözlüğü; Türk Dil Kurumu Yayınları, 1974
Özer Ozankaya; Toplumbilim Terimleri Sözlüğü; Türk Dil Kurumu Yayınları; 1975
Ahmet Emin Dağ; Uluslararası İlişkiler Diplomasi Sözlüğü; Anka Yayınları, 1. Basım Mayıs 2004
Sözlük
a’lâ : daha, en, pek yüksek
abide : anıt
abluka : kuşatma
âcil : ivedi
acz/aciz : güçsüz, güçsüzlük durumu
adalet : hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk
addetmek: saymak
aded : sayı, rakam tane
adet : alışılmış şey. görenek
âdi : alışılmış. bayağı, değersiz. âdet olan
adil : eşit, eş
adilâne: adaletliye yakışırca, doğrulukla
adlî : adalet ve adalet işleri ile ilgili
afakî : belli bir kornu üzerinde olmayan konuşma. nesnel, objektif
âfet : doğa olaylarının neden olduğu yıkım
âfi : silen. silinmiş. affeden, bağışlayan. yalvaran
afiyet : esenlik, iyi dilek sözü
ağa : kırsal kesimde varlıklarından dolayı etkin olan kimse
ahali : bir yerde oturanların tümü, halk
ahd/ahid/t: kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma. söz verme. and. anlaşma/antlaşma. devir, zaman, gün
ahde vefa: sözleşmeye, antlaşmaya bağlılık. (koşullar ne olursa olsun) antlaşmaya uyma
ahdî : antlaşmaya göre, antlaşma gereği olan
ahenk : uyum
ahkâm : yargı/lar, hüküm/ler
ahlâk : benimsenen bireysel ve toplumsal davranış belirlenimi
ahval : durumlar, haller
âid/t : geri gelen, geri dönen. bir kimse veya şey ile ilgili olan ilişkin, dolayı, için, üzerine
ajans : haber toplayan ve yayan kuruluş
akabinde: ardından
akamet : kısırlık, verimsizlik. başarısızlık, sonuçsuzluk
akçe : küçük gümüş para. her tür madeni para
akd/akid/t: bağ, bağlama, bağlanma, düğümlenme. bağıt, sözleşme, ön sözleşme
akıl : us. bellek
akibet : son, bitim
âkim : kısır. verimsiz. sonuçsuz
akis : yankı, yansı
aksetmek: yankılamak, yansıtmak. ulaştırmak, duyurmak
aksî : ters, zıt. inatçı. geçimsiz, huysuz
aktüalite: güncellik. günün olayı veya konusu
âlâ : bağışlar, ihsanlar
alâ : iyi, pek iyi. yükseklik, büyüklük, ululuk. onur, san
alâ : rütbece büyüklük, şeref, şan/san. üst, üzere
alâka/dar: ilgi/li
alâkalanmak: ilgilenmek
alâmet : işaret. iz. sembol
âlem : yer ve gökyüzündeki varlık ve nesnelerin bütünü, evren. dünya
aleni/alenen: açık, saklanmayan
âlet : el ile kullanılan nesne. araç, iş aracı. hoş olmayan birşeyi yapmaya araç olan
aleyh/te: karşı, karşıt. (olma/olan)
âli : yüce, yüksek
âlicenap: ulu gönüllü. onurlu. cömert
âlim : bilen, bilici
âlim : bilgin
altes : prens ve prenseslere verilen onur sanı
âmade : hazır
aman : yardım, bağış, rica, usanç, öfke, dikkat, beğeni vd. anlatır
amân/eman: eminlik, korkusuzluk. bağış, bağışlama
âmedî : gelme, geliş
amelî : pratik, yapma/yapılma
ameliyat: operatörün kesme ve dikme yoluyla yaptığı müdahale. iş, faaliyet, eylemler
ameliye : eyleme ilişkin olma işlemi, pratik, kılgı
âmil : yapan, etken etmen yapan, etken etmen
âmir : buyurucu. yönetici
amiral : deniz kuvvetlerinde generale eş rütbe/deki subay
amme sektörü: kamu sektörü
âmme : genel, herkesin olan, kamusal
an’ane/vi: gelenek/sel
anarşi : otorite bozulması. karmaşa
anıt : sürekli anılmak için yapılan simgesel yontu, yapı. önemi ve değeri büyük olan yapıt
anlaşma/antlaşma: anlaşma, uyuşma (itilaf).
antlaşma: yürürlüğe girmiş, tam onaylanmış anlaşma
anti : karşı, karşıt
arâzî : yerler, topraklar
arı : temiz. katışıksız, saf. hatasız
arıza : engebe, aksama, aksaklık
ârız/ârızî: sonradan olan, dıştan gelen. geçici, eğreti
ârî : çıplak. kurtulmuş, özgür. e- sız
arşivek(arşövek): klise il kurulunun baş papazı
aruz : divan edebiyatı nazım ölçüsü
arûz : yan, taraf. yanak. yol. yöntem
arz : sunma. üst makama sunuş, bildirme. saygı ile bildirmek. en genişlik. yer, yeryüzü
asalet : soyluluk. bir görevin asıl sahibi
asayiş : güvenlik
asgari : en az, en aşağı, en azından
asır : yüz yıl
asîl : soylu. yüksek duygulu
asli : asıl, kök, temel, kural vb. ilişkin
aslî : asla mensup, özel, seçkin
aşikâr : açık, belli, meydanda
atf/etmek: ilgi/bağ kurmak. yöneltmek, yüklemek
atfen : mal ederek, yükleyerek
âtıfet : karşılık beklemeden gösterilen sevgi, iyilik severlik
âti : gelecek, yarın
avantür : serüven, macera
âvâz/e : ses, sedâ. yüksek ses, nara
avdet : dönüş, geri gelme
ayyuk : gökyüzünün en yüksek yeri. (dedikodu için) herkesçe duyulmak, yayılmak
âza : üye, uzuv
âzâde : özgür
azamet : ululuk, büyüklük gurur. görkem
âzami : en yüksek, en fazla
azâp : organik veya ruhsal sıkıntı, ezinç
azim : niyetli, kesin karar veren
aziz : değerli
azlık : azınlık
bâb : kapı. (kitaplarda: bölüm,
başlık, konu, özellik)
badire : aniden beliren tehlikeli durum
bahane : gerçek neden gizlenerek ileri sürülen neden
bahis : konu, söz. savında haklı çıkacak olana bir şey verilmesini benimseyen sözlü anlaşma
baht : talih, yazgı, şans
bahtiyar: mutlu
bahusus : ile. hele. özellikle, üstelik
bakiye : sürekli, kalıcı. artan, geri kalan
baliğ : döl verme çağına eren, erin. bulmak, erişmek. buluğa ermek
bariz/e : açık, belirgin
basiret : doğru görüş, uzağı görüş, seziş, kavrayış, sağgörü
başvekil: başbakan
batıl : doğru ve haklı olmayan. çürük, temelsiz. boş inanç
bayındır: gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış olan
be : sözcüklere –e, –kadar anlamını verir
bedâhet: birdenbire konuşma. apaçıklık
bedbaht: mutsuz, bahtsız, talihsiz
bedel : karşılık, karşı. birşeyin yerini tutan, yerine verilen şey
bedevî : çölde, çadırda yaşayan göçebe. (böylesi hayatı benimseyen)
behemehal: herhalde, mutlaka
beher : her bir/i
beka : devam, süreklilik. kararlılık. önceki durumda kalma
ber : “götüren, ileten, alan” anlamlarını katarak sözcüklere girer..
beraat : aklanmak, temize çıkmak
berâet : meziyet, olgunluk, iyilik, güzellik
berî : salim, kurtulmuş. temiz, arı
berrî : kara, toprak ile ilgili
ber–taraf: bir yana atılan. şöyle dursun, gerekli değil, ne ise ne.. (durumuna getirilme/olma)
beşer : insan cinsi
beşerî : insan/lık ile ilgili, insani
be-tahsîs: bilhassa, özellikle, hele
beyan : anlatı. tanıtlama
beyanat : resmi açıklama
beyanname: yazılı resmi açıklama, bildiri
beyhude: boşuna. yararsız, anlamsız
bi : sözcük başlarında –e durumuna getirir, –ile, –için anlamlarını vererek –be ebatıyla aynı işlevi görür
bidayet : başlangıç
bil : ile anlamına gelir
bil’âhire/bilâhare: sonra, sonradan, sonunda
bil–akis : aksine, tam tersine..
bi–l–f’il : gerçek olarak, gerçekten, sözle değil gerçekten yaparak
bil–hassa: özellikle
bil–istifade: yararlanarak
bin : “ile” durumlarını karşılar ve şemsiye harfleriyle başlayan sözcükleri zarf yapar (bin– netice: netice olarak)
binâen aleyh: bununla, bundan dolayı, bunun için, bunun üzerine
binâen : dayanarak, yapılarak, dolayı
biyografi: yaşam öyküsü anlatan yapıt
bin–netice: netice olarak
bizzat : kendisi, kendi
brifing : bir konuda özet olarak verilen bilgi veya açıklama
bucak : kenar, köşe, yer. ilçelerin yönetsel bir birimi (nahiye)
buhran : bunalım
bünye/vi: yapı/sal
caiz : olabilir, uygun
califat : (fransızca) halifelik, hilafet
cami : derleyen, toplayan. içine alan, içinde bulunduran
camia : toplum, topluluk, zümre
cari : akan. olagelen, geçen, yürürlükte olan
casus : çaşıt. özel bilgi ve sırları öğrenmeye çalışan
cazibe : alım, çekim, albeni
cebrî : zor, zorlayış. zorla, zor altında. cebirsel
cebir : artı ve eksi gerçek sayılarla, bunların yerini tutan harflerin yardımıyla nicelikler arasında genel bağlantı kuran matematik kolu
celâl/et : büyüklük, ululuk
celb : getirme, kendine çekme. yazılı çağrı
celbetmek: yazılı çağrı yapmak. (dikkat çekmek, dikkate çağrı yapmak)
celse : oturum
cem’iyyet: toplum, dernek
cemaat : insan topluluğu. bir dinden veya soydan olanların topluluğu. imama uyarak namaz kılan topluluk
centilmen: iyi arkadaşlık eden, görgülü
cephe : yüz, alnaç. savaş yapılan bölge. yan, taraf. bir düşünce çevresinde sağlanan beraberlik
cereyan : akma, akış. akım
cetvel : çizelge
cevaz : izin
cevher : öz. değerli bir taş. iyi yetenek. töz
cihan : (dünya). evren, acun
cihaz : aygıt, alet, takım
cihet : yan. yön
cilve : hoşa gitmek için yapılan davranış. görünme, ortaya çıkma
cins : tür, çeşit. ortak özellikler gösteren varlıklar topluluğu. soy, kök, asıl. garip, tuhaf. yüksek nitelikte olan
cumhur : halk. topluluk
cumhuriyet: ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullandığı devlet (yönetim) biçimi
cumhurreisi: cumhurbaşkanı. cumhuriyetle yönetilen ülkelerde devlet başkanı
cunta : bir ülkede yönetime (zor yoluyla) el koyan kimselerden oluşan kurul
cümle : dizge, sistem. tümce. bütün, hep
cür'et : korkmaksızın ileri atılma, ataklık
cüz’ : kısım, parça, bölük
cüz’ü tam: tam, bütün olanın parçası
çehre : yüz, sima
çığır : başkalarını da etkileyebilecek yeni bir biçim, yöntem, yol..
çile : sabıra dayalı çekilen zahmet, sıkıntı
çokluk : çoğunluk
dahil : bir işe karışmış olma, karışma. iç, içeri. içinde olmak üzere ile birlikte (“bugün dahil”..)
dahili : iç ile ilgili, içerde. içsel
daima : her zaman, sürekli olarak
daim/î : sürekli, sonsuz
daire : çember. bölge. (çalışma yeri)
dar : ölçüleri/genişliği (veya zamanı) yetersiz olma (durumu)
darb-ı mesel: ata sözü. atalar sözü
dâva : sava, sav. hak arama
defaat : birçok defa, birçok kez. kereler, kezler..
delâlet : kılavuzluk, aracılık. işaret etmek, yol göstermek
delil : kanıt, tanıt
demagoji: duygu kamçılayarak gerçek dışı sözlerle başkalarını etkileme, kazanmaya çalışma
derece : basamak, kerte. derece. rütbe sırası. değer, miktar
derman : çare, ilaç. güç, kuvvet
derpiş etmek: gözönünde tutmak, gözetmek, öngörmek
deruhte : üstlenme. sorumluluğu benimseme
deva : ilaç, çare
devir : zaman, çağ (dönümü)
devre : çevrim. yıl/yıllardan oluşan zaman süresi, dönem
dikta : körü körüne uyulması gereken buyruk (yönetimi)
diktatör : bütün siyasi yetkileri zorla kendinde toplayan kimse. zorba
diplomat: ülkesini temsille görevli
dirayet : akıl, zeka. yetenek
direktif : yönerge
direktör: yönetmen
divan : üst düzey devlet yöneticilerinin kurduğu büyük meclis
doktrin : öğreti
doktriner: öğretiye bağlı olan
dominyon: ingiliz uluslar topluluğuna üye ülkelere verilen ad
donanma: deniz kuvvetleri, savaş gemileri
döviz : ülkeler arası ödeme yapmakta kullanılan para. yabancı para
düstûr : yasa, kural. esaslı kural
ebedi : sonsuz, ölümsüz
ebediyen: sonsuza dek, sonsuzca
ecdad/t : dedeler, atalar
ecnebi : yabancı. başka devlet uyruğunda olan
edebiyat: yazın
efkâr : düşünceler, fikirler
efkârı umumîye: kamu oyu
efrad : bireyler, kişiler, kimseler. erler
ehemmiyet: önem, değerlilik
ehil : topluluk. yeterli veya yetkili olma
ehliyet : yeterlik, yeterliklilik
ekselâns: bakan ve büyükelçiden başlayarak cumhurbaşkanlığına kadar yükselen ve yüksek makam sahibi yabancılara verilen onur ünvanı
ekseri : en çok, çoğunlukla
ekseriyet: çoğunluk/la, çok defa
el : arapçada “harf–i tarif” olup, sözcüklerin başında onlara anlam verir
el’ân : şimdi, şimdiki durumda, henüz, hâlâ, daha
elem : acı, kaygı
elenizm : bkz. helenizm ve pan helenizm
elim : acı çekme (durumu)
elzem : zorunlu/luk
emanet : inam. inanıp (bir şeyi) bırakmak
emâre : belirti, iz, ipucu
emel : gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek
emlâk : ev, arazi vb. sahip olunan varlıklar, mülkler
emniyet: güvenlik
empoze : zorla benimsetilmiş olan
emrivâki: oldu bitti (yaratma)
emsal : benzerler. yaşıt, eş, denk. örnek
endişe : düşünce. tasa, kaygı, kuşku, korku
endüstri: sanayi
enflasyon: fiyatlar genel seviyesinin etkili ve sürekli biçimde yükselmesi; bu nedenle de paranın satın alma gücünün sürekli düşmesi. dolanımdaki para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki sapma veya açığın büyümesinden ortaya çıkan ve fiyatların toptan yükselmesi, para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç
enosis : birleşme. 19. yüzyılın sonundan itibaren kullanılmaya başlanan ve antik helen uygarlığının yayıldığı her yerin yunanistan’a bağlanması gerektiğini savunan görüş
entegrasyon: bütünleşme, birleşme
entelektüel: aydın
enteresan: ilgi çekici, ilgi
enterkonnekte(interconneckt): birbiriyle birleştirmek
enternasyonal: uluslararası
envanter: bir ticari kuruluşun para, mal vd. varlıklarıyla borç ve alacak durularını nicelik ve değerleriyle ayrıntılı olarak gösterme ve bu durumu gösteren çizelge
erbâb : sahipler. bir işten anlayan ve iyi yapan kimse, yeterli, becerikli, layık
ergin : olmuş, yetişmiş, kemale ermiş. haklarını kullanmak için yasanın belirttiği yaşa gelmiş olan
erkân : bir topluluğun önde gelenleri. başkanlar. general- amiral rütbesindeki askerler. yol, yöntem
erkânı harbiye: askerlik öğretimi görmüş subaylar grubu. (genel kurmay kısaltması olarak da kullanılmaktadır.)
esas : ana, öge, temel. doğru biçim. temel alınan, başlıca, asal
esef : acınma, yerinme, üzülme
esna : an
etüd/t : inceleme, araştırma. ön çalışma. bir konudaki yapıt. öğrencilerin öğretmen gözetiminde ders çalışmalarına ayrılan zaman
evlât : çocuk. soy, döl
evvel/â : birinci, ilk. önce. ilkin
evvelemir: her şeyden önce, her şeyin başında, başlangıcında
ezcümle : başlıca, belli başlı, esas olarak
eziyyet : incinme, incitme, can yakma durumu
faâl : etkin, aktif
faide/fayda: yarar, kazanç
fakir : yoksul
fâni : ölümlü, gelip geçici. kalımsız
faraziye : varsayım
fârig : vazgeçmiş, çekilmiş. rahat.boş, işsiz. tasarruf hakkını başkasına devreden
farzâ/fâraza: farzedelim ki, diyelim ki, tutalım ki, ola ki. farzetme/farzolma
fasıl : bölüm, kısım, devre. belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum ya da olay
fasıla : aralık, ara, kesinti. (bölüm)
fâsih : fesheden, iptal eden, bozan, çürüten
fasîh : güzel ve düzgün konuşan. sarih, açık
fazilet : erdem
fecâat : acıklılık, yürekler acısı
fedakâr : bir amaç uğruna bir değer ya da varlıktan vazgeçme, uğruna verme. gözden çıkarma. özverili
federal : federasyon durumunda birleşmiş olan
federasyon: küçük devletlerin tek bir devlet durumuna gelmek için yaptıkları ortaklık, devletler birliği. birleşik birçok kuruluştan oluşan (mesleki vb.) birlik
felâket : büyük dert, bela
fenni : fen bilimlerinden elde edilen bilimsel verileri iş ve yapım alanında uygulama, teknik. bilimsel bilgi
feragat : vazgeçme. tokgözlülük
ferah : bol, geniş, rahat. sıkıntısız, tasasız, sevinçli olma durumu. gönül açıklığı
ferd/t : birey
feryad/t: haykırış, çığlık
fes : şapka yerine kullanılan tepeden püsküllü silindir biçiminde başlık
fesât : bozukluk karışıklık çıkarma, ara bozuculuk
fesih : bozma, hükümsüz kılma, kaldırma
fevkalâde: alışılmış olandan ayrı, olağanüstü
feyz/feyiz: bolluk, verimlilik, gürlük. bağış. olgunlaşma, ongunluk
fırka : grup. parti. asker tümeni
fiat : paha, değer, eder, parasal karşılık. bir değer ile para birimi arasındaki ilişki
fiilî : edimli, eylemli, pratik olarak
fiiliyat : gerçekten yapılan şeyler, işler
fikir : düşünce
fikriyyât: fikir, düşünce ile olan işler. fikirler
filhakika: gerçekten, doğrusu
filvâki : gerçekte, gerçekten
finansman: bir girişimin oluşma ve gelişebilmesi için gereken para ve kredi sağlama işi
fitne : geçimsizlik, karışıklık, kargaşa (çıkarıcılık)
fon : belirli bir iş için ayrılıp işletilen para
forum : dinleyicilerin de söz alabildikleri belli bir konu üzerinde düzenlenen toplantı. tartışma alanı
fors : devlet başkanı ve ordu üst düzey yöneticilerinin bulundukları yerlere ve arabalarına çekilen bayrak. saygınlık
fuzulî : yersiz, gereksiz
fürûğ : aydınlık, parlaklık
fürûk : fark, ayrılık, başkalık. ayırma, ayrılma, seçilme
fütûr : zayıflık, gevşeklik, usanç. keder, ümitsizlik
fütûrsuz: çekinmez, önemsemez, umursamaz
gaflet : habersizlik, boş bulunma. dalgınlık
gaile : sıkıntı, dert, keder, üzüntü
galat : yanlış, kurala uymayan söz, tamlama, anlatım
galebe : yenme, yengi, üstün gelme
galeyan : kaynaşma, kaynama
galib/p : yenen, üstün gelen
gam : tasa, kaygı, üzüntü
garâbet : yadırganacak yönü olmak, gariplik, tuhaflık
garaz/garez: hedef, amaç. güdülen kötülük yapma isteği, kötü niyet
garazkâr: garaz/garez bağlayan
garbî/yye: batı ile ilgili. avrupa’ya mensup. aşağı mısır’ın alt kısmı
garnizon: bir kenti savunan veya orada bulunan askeri birlikler. askeri birliklerin bulunduğu yer
garp : batı
gaye : erek, amaç
gayr : başka, diğer. başına geldiği özcükleri olumsuzlama
gayret : çaba
gayrı : artık
gayri safi: karışık, katışık, net olmayan.
gayri-safi millî hasılâ: bir ülkede bir yıl süresince üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarına göre hesaplanan değeri
gazî : gazâ eden, ordunun başına geçen, savaşan. savaştan sağ ve muzaffer dönen. böyle bir ordunun başkomutanı
genocide/jenosit: soykırımı, katliam. bir halk, ırk ya da din mensubu toplumun kitle halinde yok edilmesini amaçlayan hareket
gıpta : imrenme, imrenti
girgin : çabuk yakınlık kurarak işini yürütebilen
girift : birbirinin içine girerek karışmış, girişik, çapraşık..
grev : iş bırakımı
grup : aynı yerde bulunan kimse ve nesneler bütünü, biraradalığı
güzergah: yol boyu, yol hattı
güzeşt : geçme, geçiş. baştan geçmiş
güzide : seçkin, seçme, seçilmiş
hacim : bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, oylum, cirim
hâcim : hücum eden, saldıran
had : sınır. derece. yetki ve değer
hadim : hizmet eden, yarayan, yarar
hâdise : olay
haiz : malik/sahip. taşıyan
hâk : vasat, orta
hak/hakk: adalet, adaletin birine ayırdığı, tanıdığı kazanç. dava veya iddiada uygunluk, doğruluk. doğru, gerçek şey. geçmiş, harcanmış. emek. pay. emek karşılığı ücret. temel gerekler, gereksinimler
hakikat : gerçek
hakikaten: gerçekten
hakikî : gerçek, sahici, asıl/tam
hakim : (konusunda) bilgili
hâkim : yargıç
hâkimiyet: egemenlik, egemen olma durumu
hâl : durum. oluş, bulunuş. şimdiki zaman
hâlâ : bu zamana kadar. henüz
halâs : kurtulma, kurtuluş
halef : sonradan gelen, ardıl
halel : bozma, bozukluk, bozulmak, zarara uğramak/uğratmak
halet : durum
halet–i ruhiye: ruhsal durum
halife : müslümanların imamlığı ve şeriatın koruyuculuğunu yapan. hükümdar. osmanlı padişahlarının sanlarından biri. babıâli kalemlerinde yazman
hâlis : karışık olmayan, katıksız. temiz, arı. duru. gerçek
hâll/i : çözme. çözüm, çözümü. açıklama
hâmi : himaye eden, koruyan, gözeten
hâmî : hamlık, gevşeklik
hamiyet : koruma
hamiyyet: ulusal onur. ulusal değer, saygınlık, itibar. ulusal öz saygı
hane : ev. bütünün küçük parçalarından her biri. basamak. (çeşitli adlara katılarak ad takımları oluşturmada kullanılır: balıkhane, vb.)
hanedân: hükümdar ve devlet büyüklerine dayanan soy, büyük aile. belli ve büyük soydan gelen
harâb/iyet: harap/lık, yıkıntı/lık, viran/lık
hararet : ısı. sıcaklık. susama. coşkunluk, ateşlilik
harb/p : savaş
harbiye: savunma, savaş işleri. subay yetiştiren askeri yüksek okul
haricî/hariç: dış
hariciye nazırı: dışişleri bakanı
hariciye : dışa bakan, dışişleri
hasbihal: dertleşme. söyleşi
haseb : soyluluk. asillik. miktar. (arapça tamlama: hasebiyle, hasebince..)
hasebiyle: dolayısıyla, – den ötürü
hased/t : kıskançlık, çekememezlik, günü
hasıl/a : meydana gelen. tümü, hepsi, sonuç
hasım : düşman. karşı taraf
haslet : insanın doğası, huyu, mizacı
hasr : sıkıştırma. kuşatma. hareketten yasaklama. mahsus, özgü kılma, kılınma. tahsis etme
hasret : özlem
hassa : bir kimse veya şeye ait, özgü olma. özellik
hassas : duygulu, hisli. duyarlı
hassaten: özellikle. hele, yalnız
hat : çizgi. yazı. ulaşım yollarının aynı yönde olanlarının tümü. izlenen yol, çizgi
hatır : düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl. gönül, yürek. duyulan saygı, sevgi
hatıra : zihinde kalan, geçmişe ilişkin şey/ler, anı/lar
hatip : topluluğa söz söyleyen konuşmacı. etkili, açık, düzgün anlatım yeteneğine, sahip olan
hattâ : ve dahi, bile, bir de vb..
havadis : ilgiyle karşılanan haber, yeni söz
havi : içinde bulunduran, kapsayan
havza : dağ ya da tepelerle sınırlanmış, suları aynı yöne akan bölge
hayal : zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey. imge. görüntü. belirsiz görüntü..
hayat/iyet: yaşam/sallık
hayır : iyilik. karşılık beklemeksizin yapılan yardım. yadsıma (red) sözcüğü
haysiyet : değer, saygınlık, itibar. onur, öz saygı
haz : hoşnutluk duygusu. duyusal veya ruhsal sevinç durumu
hazar : barış, rahat zamanı. köy veya ilçede yaşayanların durumu. eski bir türk boyunun adı
hazer : sakınma, çekinme
hazine : hazne. değerli şeyler ve onların saklanması. gömülü değerli şeyler. devlet malı ve parası. kaynak
hazm : kesin karar, kararlılık, direnme. doğru düşünüş ve karar
hazm/hazım: sindirme, sindirim. benimsenme
hazret : kutsal veya değerli kimselerin adlarının önüne getirilen ünvan
heba : boş, boşa gitme
hediye : armağan
helen : grek
helecan : yürek çarpıntısı, çarpıntı
helenizm: grek uygarlığı. grek uygarlıkçılığı. yunan kültürünün doğu dünyası ile ilişkisi sonucu ortaya çıkan düşünce, sanat, felsefe akımı
hengâme: patırtı, gürültü, kavga
heves : istek, eğilim, arzu, şevk
hey’et : kurul..
hezimet : bozgun, ağır yenilgi
hırs : sonu gelmeyen istek, aşırı tutku
hicret : göç
hiddet : öfke. keskinlik
hidrolik : su ile ilgili. su veya başka bir sıvı basıncıyla işleyen (makine, cendere vb.). su akışına uygulanan yasaları suyun dağıtımı sırasında ortaya çıkan sorunları inceleyen bilimsel teknik dal
hikâye : bir olayın sözlü ya da yazılı anlatımı. öykü
hikmet : felsefe. gizli, bilinmeyen nokta. neden. gerçeğe, ahlaka ait kısa söz
hilâf : aykırı, karşı, karşıt, ters. yalan
hilâfet : halife hükümdarlığındaki düzen
hile : aldatma
himaye : koruma
himmet : çalışma, çabalama. ermiş kimse etkisi
hinterland: iç bölge, ard, arka bölge
his : duyu, duygu. sezme
hisse : pay, düşen
hissî : duyu, duygu ile ilgili, duyusal, duygusal
hitâb/p : ağızdan veya yazı ile söz söyleme
hitâbe : düzgün ve coşturucu söz söyleme, söylev
hizib/p : bölük, kısım. bir örgüt veya topluluk içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren, yan tutmaya yönelik küçük topluluk
hôd-bîn : kendini beğenmiş, bencil
hôd-gâm: kendini beğenmiş, bencil
hudud/t: sınırlar, uçlar, bucaklar
hukuk : haklar. gerçekler. yasaların tanıdığı haklar. toplumsal yaşamı düzenleyen ve yaptırımları belirleyen yasaların tümü. tüze. bu yasalar ile ilgili bilim/sel disiplin
hulâsa : özet. öz. kısacası, sözün kısası
hulûs : gönül temizliği
hulya : kuruntu. kurgu. düşünce
humayun: kutlu. kutsal. padişaha ait, padişah bayrağı, yazısı (buyruğu), sarayı
humma/lı: ateş/li
husûl : üreme, türeme, çıkma
husûs : bakım, iş. şekil, yol, konu
hususî : başlıca, ayrıca, özel
husûsiyet: özellik/ler
hususiyle: bilhassa, özellikle
hücûm : saldırı
hükm/hüküm: karar, buyruk
hükûmet: devlet görevlerinde yetkili yürütme organı, bakanlar kurulu
hükümdar: padişah, kral, hakan vb. taht sahibi devlet başkanı
hükümrân: hüküm süren (hükümdar)
hülus : gönül temizliği
hür : özgür, köle veya esir olmama
hürmet : saygı
hürriyet: özgürlük
hüsn : güzellik, iyilik. tamlık olgunluk. düzen, düzgünlük
hüsnü kabul: iyi karşılama, güler yüz gösterme
hüsnü niyet: kötü düşünce beslememe, temiz yüreklilik, iyi niyet, iyi dilek
hüsrân : zarar, ziyan. umulanın elde edilmemesi üzerine duyulan acı, yokluk, yoksunluk duygusu
hüviyyet: öz, nitelik, gerçek, asıl
ırk : kök. asıl, damar. kalıtımsal ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insan topluluğu
ırkçılık : bir ırkın başka bir ırk veya ırklara üstün olduğunu savunma
ırz : başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken iffet, ar
ıslâh/at : düzeltme/ler, iyileştirme/ler
ıstırap : sıkıntı, büyük üzüntü
ıstırar : çaresizlik. zorunluk. yasak bir şeyi istemek zorunda kalma
ıttıla : bilgi edinme, öğrenme
ıtrâd : biriyle bahse girme
iade : alınmış bir şeyi geri verme
ibret : yanlışlardan ve kötülüklerden sakınmayı sağlayan ders çıkarma
icad/t : yeni bir şey yaratma, bulma. gerçekmiş gibi gösterme çabası
ic/ç/timâ: toplantı
ic/ç/timaî: toplumsal
ic/ç/tinab/p: bakınmak
icâb/p : gerek, gereklilik, ister. olumlama
icabet : bir çağrıyı yerine getirme, benimseme. gereklilik/ler
icar : kira
icbâr : zorlama, zorunda bırakma
icrâ : yapma, yerine getirme, yürütme. borçlunun yerine getirmediği yükümlülükleri adli kuruluş aracılığıyla yerine getirme işlemlerinin bütünü
icrâât : yürütme. yapılan işler, çalışma ve uygulamalar
idâme : devamlı, sürekli kılma, sürdürme
idâre : yönetim
idâre-i maslahat: bir işi iyi-kötü yoluna koyma. bir işi şöyle- böyle yapma
ideal : ülkü, mefkûre. düşüncenin toplayabileceği üstün nitelikleri kendinde toplayan, ülküsel
ideoloji : siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan kişi, kuruluş ve sınıfların davranışlarına yön veren ekonomik, politik, hukuksal, felsefi, moral, estetik düşünceler bütünü
idmân : vücut gücünü artırmak için yapılan sportif etkinlik. herhangi bir durum veya şeye karşı alışkanlık kazanmak için bir şeyi birçok kez yineleme
idrâk : anlayış, algı. yetişme, erişme. olgunlaşma
ifâ : ödeme, yerine getirme, yapma, iş görme
iffet : cinselliğe ilişkin ahlaki bağlılık. ar
iflâs : borç ödeyememe sonucu oluşan batık, batkı durumu
ifrat : çok ileri gitme, aşırılığa varma, vardırma
iftihar : övünme, övgü. onur, şan
ihale : bir işi ya da bir malı bir çok istekli arasından en uygun koşullarla kabul edene bırakma, eksiltme artırma işlerinin bütünü
ihdâ : armağan verme, gönderme. doğru yolu gösterme. alçak
gönüllülüğe zorlama
ihdâs : meydana getirme, oluşturma. kurma
ihlâl : bozma, zarar verme
ihmâl : gereken ilgiyi göstermeme, savsaklama
ihraç : çıkarma, dışarıya atma. (üretim fazlası ya da) ürünleri yurt dışına satma
ihrâz : kazanma, elde etme, erişme
ihsâs : pay verme, verilme. hisse ayırma
ihtâr : anımsatma. dikkat çekme, uyarı
ihtilâf : ayrılık, uyuşmama, çelişki, anlaşmazlık (durumu)
ihtilâl : devrim
ihtilât : karışma, karışmak. karşılaşıp görüşme
ihtimal : olasılık, olabilirlik. belki, olaki (olasılığı)
ihtimalât: olabilecekler, olması olası şeyler
ihtirâs : aşırı güçlü istek. tutku
ihtirâz/î : sakınma, çekinme. korkma (ile ilgili)
ihtisas : duyma, duygu, duygulanma. uzmanlık
ihtiva : içine alma, içinde bulundurma, içerme
ihtiyâr : seçme, kendi isteğiyle davranma
ihtiyat : ileriyi veya kimi olasılıkları düşünerek ölçülü davranma, sakınma. yedekte tutma
ihya : canlandırma, diriltme. iyi duruma getirme, geliştirme. umut, erinç verme
ihzâr : hazırlanmış, hazır etme
ikamet : bir yerde oturma, eğleşme
ikbal : baht açıklığı veya yüksek bir makam ve duruma erişmiş olma. istek arzu
ikmâl : kemale erdirme, tamamlama, .bitirme, eksiğini giderme
ikraz : borç ya da ödünç verme
iktidâr : güç, erk. bir işi başarma yetisi. devlet yönetimini elinde bulundurma ve gücünü kullanma yetkisi
iktifa : yetinme, yeter bulma, fazla istememe. kanma
iktihâm : katlanma, dayanma. güçlüğü yenme. saldırma. küçük görme
iktisâd : ekonomi. aşırı davranmama, tutma, tutam. biriktirme, artırma, esirgeme
iktisadî : ekonomik olan, ekonomik tutum, ekonomi ile ilgili
iktisadî nizam: ekonomik düzen
iktisat âlemi: ekonomi dünyası
ilâ : ...ye, ...ye kadar, ...dek, ...değin
ilân : duyurma, yayma
ilâ–nihaye: sonsuza kadar
ilâve : katma, ulama, ek. eklenmiş, katılmış parça
ilelebet : sonsuza / sonsuzluğa değin, sürgit
ilga : kaldırma, bozma, hükümsüz bırakma
ilhâk : katma, bağlama, ekleme. egemenliği altına alma
ilham : esin, esinlenmek
ilim : bilim
ilmî : bilimsel
iltifât : yüzünü çevirerek bakma. güleryüz gösterme, ilgilenme, övgü
iltihâk : katılma, karışma
iltizam : kendi için gerekli sayma. taraf tutma, kayırma, bir tarafı tutma. devlet gelirlerinden birinin toplanmasını üstlenme
imâ : dolaylı, üstü kapalı anlatım. imleme, anıştırma
imalat : hammadde işlenerek yapılan her türlü üretim
imân : dinin ortaya koyduğu dogmalara inanma, dini inanç. güçlü inanç duygusu
imâr : bayındır duruma getirme, geliştirme
imhâ : mahvetme/edilme, yok etme
imkân : olabilirlik, olanak
imla’ : doldurma, doldurulma. söyleyip yazdırma, yazdırılma. yazım
imlaî : yazılı
imparatorluk: çeşitli ulusları egemenliği altında toplayan devlet yönetim biçimi
imtihân : sınav
imtiyâz : ayrıcalık. bir işi özel izinle ayrıcalıklı olarak verme
inan : inanma durumu, eylemi
indî : kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan, kendince
infiâl : gücenme. kızgınlık
inhilâl : dağılma, bölünme, parçalanma. açılma. ayrışma, erime
inhirâf : dönme, sapma. doğru yoldan çıkma. değişme, bozulma. kırıklık
inhisâr : tekel. tek başına sahip olma (tekelcilik). bir işi yalnızca bir kişi veya kuruluşa verme
inhitât : düşme, aşağı inme, aşağılama. yaşlılığa yüz tutma. güçten düşme. bir şişin inmesi
inisiyatif: bir şeyi başkalarından önce yapma. gerekli kararları almayı bilen kişinin niteliği
inkâr : yaptığını gizleme. tanımama. yadsıma
inkılâb/p: değişim, dönüşüm (devrim)
inkıta : kesilme, arası kesilme. bitme
inkisâr : kırılma. gücenme. ilenme. ilenç
inkişâf : açılma, gelişim. açığa çıkma. açınım
insâf : merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet
insicâm : yağmur, sürekli yağış. gidiş. düzgünlük, tutarlılık. bağdaşım
inşa : yapma. yapı yapma, kurma. kaleme alma, yazıya dökme
inşirah : iç/gönül açılması, ferahlık
intac : sonuçlandırma, sona erdirme, bitirme
intiba : izlenim. basılmış yayınlanmış olma. zihinde iz bırakma
intibak : çevreye veya bir duruma uyma, uyum sağlama
intikâl : yer değiştirme, aktarım
intikam : öc alma
intisar : saçılma, dağılma. püskütme, püskürme, aksırma.. öcalma
intişâr : yayılma, dağılma, üreme, yayınlanma
intizam : düzenli, düzgün olma
intizâr : bekleme, gözleme
inzibât : güvenliğin sağlanması. sağlamlaşma. sıkı düzen. ordudaki düzeni sağlamak için görevlendirilen er
iptida : başlangıç, bir işe başlama. önce, ilk önce
iptidaî : ilkel
irâd/t : söyleme, konuşma. gelir. gelir getiren mülk. getirme
irade : istem, istenç. buyruk
irca’ : geri çevirme, geri döndürme. indirgeme
irfân : bilme, biliş, anlayış
irşad/t : doğru yolu gösterme, uyarma
irtibât : ilişki, bağlanış, bağlantı
isâbet : hedefe varma, hedefi vurma/tutturma. güzel rastlantı
ishâr : gece uyutmayıp uyanık bulundurma
iskân : sakin kılma, oturtma, ev sahibi etme. yerleştirme
isnad/t : iddia, birisine bir şey yükleme. iftira etmek
ispad/t : kanıt(lama), kanıt yoluyla doğruyu ortaya çıkarma/gösterme
israf : gereksiz harcama, savurma
ister : bir şeyi yapmanın bağlı olduğu şey, gerek, lüzum
isti’fâ’ : affını isteme. bir işten isteğiyle çekilme
isti’mâl : kullanma
istibdad/t: düzen ve yasaya bağlıolmaksızın yönetme baskı yönetimi
istid’â : dilekçe, arzuhal, yalvararak isteme
istidâ : el uzatma. birinin yanına bakılmak üzere bir şey bırakma
istidâd : doğrulma. alışma
istidâd : yatkınlık, eğilimlilik, yetenek. akılcılık, anlayışlılık
istifâde : yararlanma, yararlanarak öğrenme
istihâl : biçim değiştirme. başkalaşma, başkalaşım
istihdâm: bir iş ve görevde kullanma
istihkak : hakkı olma, hak kazanma. hizmet karşılığı hak kazanma
istihlâk : boş yere harcayıp tüketme. kullanarak tüketme, bitirme
istihsâl : çıkarma, elde etme. üretim, elde edilen şeyler, ürünler
istikamet: doğruluk, doğru hareket. doğrultu, yön
istikbâl : gelecek zaman. birini karşılama, birine karşı çıkma
istiklâl : bağımsız/lık
istikrâr : yerleşme, durulma, kararlılık durumu. yineletme
istikrâz : borçlanma. faizle para alma
istilâ : (zor yoluyla) ele geçirme. yayılma, kaplama
istimlâk : mülk alma, bir yeri satın alma. genel, kamu yararına bir şeyi sahibinden satın alma. kamulaştırma
istimzâc : mizacını, ne düşündüğünü yoklama, ne düşündüğünü öğrenmeye çalışma. anket
istinad/t: dayanma. güvenme. kanıt olarak sunulan şey hakkında kanı oluşturma
istinâden: dayanarak, dayanılarak, güvenerek
istirahat: dinlenme, rahat etme
istirham: yalvarma, merhamet dileme, rica etme
istismar: işletme, yararlanma, sömürü
istisna : ayırma, ayrı tutma. ayrıksı
istişare : danışma
iştigal : uğraşma, uğraşı, ilgilenme, meşgul olma
iştirâ : satıl alma, alınma
iştirak : paydaşlık, katılım
it’âb : yorma, yorulma, zahmet verme
itâb : azarlama, tersleme, paylama. darılma
itâad/t : boyun eğme, dinleme. emre göre davranma
ithal/ât : içine alma. başka ülkelerden mal/ürün getirme dış alım
ithâm : suçlama, hata, kusur yükleme
itibar : önem verme. saygınlık. onur
itidal : eşitlik. ortalama. yavaşlık, yumuşaklık. ölçülülük
itilâf : alışma. uyuşma (anlaşma)
itimad/t: dayanma, güvenme. güven
itina : dikkat etme, özen
itiyâd/t : alışma, alışkanlık
ittifak : uyuşma, bağlaşma
ittihâd/t: bir olma, birleşme, birlik
ittihâm : suçlandırılmış, suçlu olma
ittihâz : benimseme, kabullenme. sayma, öyle diye kabullenme
izâfe : bağlama, mâl etme, yakıştırma. katma, ekleme
izâfet : bağıntı, görelik (görelilik)
izâfi : bağıl, bağıntılı, göreli, göreceli, oransal, orantısal
izah : açık anlatım, açıklama
izale : giderme, yok etme
izhâr : gösterme, meydana çıkarma
izzet : değer. yücelik. güç, kuvvet. saygı, ikram
izzet-i nefs: onur, öz saygı
jandarma: kamu düzenini sağlamakla görevli askeri kuvvet
kabîl : az önce, biraz önce. soy, tür, sınıf. benimseyen, olan, olabilir. yetişebilir
kabiliyet: yetenek
kabine : bakanlar kurulu
kabir : mezar, sin
kademe : basamak
kader : alın yazısı. yazgı
kâdim : başlangıcı olmayan. eski
kadir şinas: kadir, değer bilir, tanır
kadr : değer. itibar, onur
kâfi : yeter/li
kafile : birlikte yolculuk eden topluluk, grup
kaide : temel, esas, yöntem, kural
kaim : ayakta duran, ayakta bulunan. birinin yerini tutan, yerine geçen.
kalifiye : bir şeyi yapabilme nitelik ve ustalığını kazanmış olma
kâmil : bütün, tam, eksiksiz. olgun, yetkin, erişkin. bilgisi çok kimse
kâmilen: tam olarak. bütün, büsbütün, toptan
kamu : hep, bütün. bir ülkedeki halkın bütünü
kanaat : oluşmuş düşünce, kanı. yeter görüp fazlasını istememe
kani : yargı sahibi olan/olmak. inanmış olma
kanun : yasa
kanunî : yasa/lar ile ilgili, yasal
kapasite: içine alma, kapsama sınırı
kapitalist: sermayedar, anamalcı
kapitülasyon: doğu ve yakındoğu ülkelerinin tek taraflı olarak avrupa ve amerika’ya tanıdıkları ayrıcalıklar. bir ülkenin kendi aleyhine, o ülkede yabancılara verilen, mali, iktisadi, idari (yargı, yürütmeye ilişkin) ayrıcalık hakları
kâr : – li, –ci, –eden, –edici eklerinin karşılığıdır; adları sıfat yapar (hile –kâr, vb.)
kâr : iş güç, kazanç, uğraş, sanat. para kazancı, yarar. ürünlerin maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark işleme, etkileme
kasaba : ilçe
kasdî/kasıt: isteyerek yapılan. kurma, niyet
kat’i : kesip atan, tereddüde yer bırakmayan kesin/lik
kat’iyen: hiçbir zaman, asla. kesin olarak, kesinlikle
kat’iyet : kesinlik
kâtib/p : yazman, sekreter
katib–i umûmî: genel yazman/sekreter
kayd : şeyleri belirtik olarak yazılı, kayıtlı duruma getirme. sınırlama. belirtme. önem verme, endişe
kayd : zincir, pranga. bağlayacak şey, bağlanma
kaymakam: ilçenin en büyük yönetim görevlisi. (eskiden askeri rütbe olarak: yarbay)
kaza : ilçe, kaymakamlık
kaza : zamanında yapılmayan dini görevin yerine getirilmesi. hukuk devletinin bozulmaması ve korunmasına yönelik devlet faaliyeti. yargı, yargılama işlemi. önlem dahilinde olup gerçekleşebilen olaylar
kazâ :kadı kararı. kadılık görevi istek dışı yapılmış kötü iş. yapma, yapılma
keder : bulanıklık, acı
kefalet : birinin borcunu ödememesi, sözünü tutmaması durumunda bütün sorumluluğu üstlenme (kefillik durumu) ve gereğini yerine getirme (ödeme, vb.)
kelime : sözcük
kemâl : olgunluk, tamlık, eksiksizlik. değer, paha. bilgi, erdem
kerâmet: doğa üstü, şaşkınlık uyandırıcı, olağanüstü durum. ermişçesine yapılan iş, hareket veya söz, düşünce
kesâfet : sıklık, tokluk. kalabalık, koyuluk, kalınlık, yoğunluk
kesb/etmek: kazanma, kazanç. edinme. nazik bir durum almak
kesif : yoğun. sık, kalın. saydam olmayan
keyf : sağlık, afiyet. mizaç. doğa. hoşnutluk. iç açıklığı. neşe. istek, arzu
keyfiyet: nitelik. bir şeyin iyi veya kötü isteğe bağlı olması
keza/lik : yine, buda öyle
kılavuz : yol gösteren. rehber. yol yöntem gösteren şey
kıt : gereksinime yetmeyecek kadar az. az
kıt'a : askeri birlik. dörtlük. parça tane
kıta : anakara, büyük kara parçası
kıtaat : parçalar, bölükler. ilkeler. askeri birlikler. büyük kara parçaları
kıtâl : vuruşma, birbirini öldürme. savaş
kıyafet : kılık. resmi giysi. giysi
kıymet : değer. bedel. paha, tutar. onur
kifâyet : yetişir, yeterli miktarda olma. yeterlik, yeteneklilik
kilovat : değeri bin vat olan güç birimi
kisve : kılık, giysi. özel giysi. bir kimse veya şeyin dış görünümü
koalisyon: çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik
kolordu : değişik sayıda tümen ve süvari destek birliklerinden kurulu büyük birlik (ordu)
kombinezon: başarmak için alınan önlemler. düzenleme
komisyon: yarkurul, encümen. aracılık yapana bırakılan yüzdelik
komünist: toplumsal mülkiyetin esas alındığı sınıfsız toplum düzenini savunan
komünizm: toplumsal mülkiyetin esas alındığı sınıfsız toplum düzeni. bu düzenin kurulmasını amaçlayan ekonomik, siyasi: toplumsal öğreti
konjonktür: inişli çıkışlı, dalgalı hareketlerin bütünü/nün bir aradalığı
konsolidasyon: kısa vadeli devlet borcunun yerini uzun vadeli bir borcun alması, tahkim/sağlamlaştırma
konsorsiyum: uluslararası kuruluşların ve bazı hükümetlerin mali borç ve yardımlarını yürüten organ
kontenjan: bir işin kapsamına girenlerin oluşturduğu topluluk. pay oranı. seçip almakta yararlanılabilecek ölçü, sayı
kooperatif: ortak gereksinimleri elverişli şartlarda karşılamak için kurulan (kâr amacı olmayan) ortaklık. üreticilerin aracılar olmaksızın ürünlerini daha iyi koşullarda pazarlamak için kurdukları ortaklık
koordine: bağlantı, uyum, eşgüdüm
kordiplomatik: elçi ve elçilik görevlileri topluluğu, elçiler topluluğu
kortej : bir devlet büyüğünün yanında bulunanlar. bayram,cenaze vb. törenlerde sıralanmış insan topluluğu
kredi : borç ödemede güvenilirlik. ödünç mal, para alma verme,
kritik : tehlikeli, endişe veren durum. eleştiri
kriz : bunalım, buhran, güç dönem
kudret : güç, erk, erke
kumandan: komutan
kundura: kaba işlenmiş, bağsız, konçsuz ayakkabı
kurmay: harp akademileri mezunu subay. kurmaylık yetki ve yeteneği olan (subay)
kurultay: ulusal toplantı, kongre
kusur : eksiklik, ayıp, sakatlık. suç, ihmal, tedbirsizlik
kuvâ–yi milliye: ulusal kuvvetler, güçler
kuvve : kuvvet, güç
kuvvet : fiziksel güç, takat
kuytu : ıssız, sessiz, göze çarpmayan yer
külfet : sıkıntılı zorluk. büyük masraf
küsûr : artan veya geriye kalan bölümler, kesirler. tam sayıdan sonraki kesirli sayı
kütle : büyük parça, küme, yığın
laboratuvar: bilimsel, teknik çalışmalar için gerekli araç ve gereçlerin bulunduğu yer
lafz/lafız: söz
lafzî : sözcüğün söylenişine ve yapısına ait, onlarla ilgili
lâhza : an
lâik : din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan
lâkin : ama, fakat
lâtife : şaka. ince hoş şaka
lâyık : hak kazanmış. değimli, yaraşık
lâzım : gerek, gerekli
lehine : tarafında, yanında
levha : (...) manzara, görünüş
lezzet : ağızla duyumsanan tad. duyulan zevk
liberalizm: kamu, devlet güdümünü dışlayan ve ekonomik süreçlerin piyasa serbestliğince belirlenmesini savunan akım
lisân : dil. konuşulan dil
liyâkat : layık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim
lokavt : işverenin işçileri topluca işten uzaklaştırma veya çıkarma kararı
lûtf : hoşluk, güzellik iyilik
lûtfen : hoşlukla, tatlılıkla.. lütfen
lûtfetmek: vermek, ihsan etmek, bağışlamak
lûtf–kâr : iyilik sever
lüzum : bir şeye yarama, gerek. gereklik. sayma
mâ’– : o şey, bu, şu nesne. ...daki. (mâ–bâd: sondaki, alttaki, vb.)
ma’, maa: ile, beraber, birlikte
ma’bed : ibadet edilecek yer, tapınak
ma’mûr/e: bayındır, bakımlı, güzel, insan bulunan (yer)
ma’rûz : sunulmuş, sunulan. söylenilmiş, anlatılmış. bir olay veya durumun etkisi veya karşısında bulunan
ma’rûzât: makam ve yaş bakımından küçükten büyüğe bildirilen, sunulan bilgi, sunuş
ma’tûf : bir yöne eğilmiş. birine dayandırılmış, yöneltilmiş
maa–mâ–fîh: bununla beraber, böyle iken, böyle ise de
maarif : bilgi ve kültür. öğretim ve eğitim sistemi. milli eğitim bakanlığı ya da müdürlüğü
mâ–ba’d: sonu, sonrası, sonraki, altta
mâcerâ : olaylar, ilginç olaylar zinciri, serüven
maddeten: maddi olarak, madde ve cisim olarak
mâddî/ maddiye: dokunma, görme, işitme, tatma ile duyulan şeyler. madde ile ilgili, maddesel
maddiyat: gözle görülür, elle tutulur (maddi) şeyler. para ile ilgili olan şeyler
mağdûr : gadre, haksızlığa uğramış, kıygın
mağlubiyet: yenilme, yenilgi
mahall : yer, yöre, mevki. (yer, yeri, gerek/gereği)
mahallî : yerel, yöresel
mahallî idare: yerel yönetim
mahcub/p: örtülü, kapalı. utanma
mahdut: çevrilmiş, sınırlanmış
mahfûz: saklanmış, korunmuş, gözetilmiş. (alçalmış)
mâhir : maharetli, becerikli
mahiyet : öz, iç yüzü, içerik. nitelik
mahkûm: mahkemece hüküm giymiş, hükümlü. birinin hükmü altında bulunan. katlanma zorunluluğu olan
mahlûk : yaratık
mahpus/iyet: kapatılmış, hapsedilmiş/lik
mahreç : çıkılacak kapı, çıkış yeri. ağızdan harflerin çıktığı yer, boğumlama noktası. payda
mahrem: gizli olan
mahrûm/iyet: yoksun/luk, istek ve dileğini elde edemeyen
mahsul : ürün. Verim
mahsus : özgü. ayrılmış. özel olarak, bilerek isteyerek
mahzâ : ancak, yalnız, tek, sade. katıksız, tam
mahzar : yüksek makamlı kimsenin yanı, huzuru. yüksem-k makama sunulmak için yazılan çok imzalı dilekçe. mahkeme sicil defteri
mahzun : üzgün, üzüntülü
mahzur/iyet: sakınca, yasak, zarar, engellilik (durumu)
maiyet : bir üst kişiye tabi olanlar
majeste: hükümdar ve devlet başkanlarına verilen san
makam : mevki, konum, kat. memurluk yeri
makbul : benimsenen, beğenilen
maksad/t: amaç, gaye, erek
mâkul : akla uygun, akıllıca. söylenilmiş, denilmiş, söylenilen (söz)
malî : mal ve para ile ilgili, parasal maliye, devlet gelir ve giderleri ile ilgili
mâlik : sahip, iye
maliye : kamu gelir ve gider işlem kurallarının bütünü. devlet gelir ve giderlerini yürüten kuruluş
malûl : sakat
malûm : bilinen, belli
malûmat: bilgi, biliş, bilinen şeyler
mamûl : imal edilmiş, yapılmış, işlenmiş
manâ : anlam. iç, içyüz. akla yakın neden. düş
manen : iç varlık bakımından,manevi
manevî : anlama ve duyulara ait. soyut. tinsel
mâni : önleyen, engel
mantalite(mentalite): zihniyet, düşünüş tarzı
manzara: görünüm. görünümü dikkat çeken her şey ve yer
marazî : hastalığa ilişkin, hastalıkla ilgili. hastalıklı
marifet : ustalık, hüner, bilme, biliş. araç, aracı. hoşa gitmeyen hareket
maslahat: iş, emir, husus, madde, keyfiyet. önemli iş. barış, dirlik, düzenlik
maslahatgüzar: büyükelçinin bulunduğu ülke dışına çıkması ya da o ülkeye gelmesinden önce onun yerine bakan diplomat, işgüder
masûm : suçsuz, temiz
masûn/iyet: korunan, korunmuş (olma durumu)
matbaa : basımevi
matbûât: basılmış şeyler, kitaplar, gazeteler, basın
matem : yas (tutma)
mazeret: istenmeyen duruma yol açan kaçınılmaz neden. özür, bahane
mazhar: bir şeyin ortaya çıktığı, göründüğü yer veya kimse. bir iyiliğe erişmiş, erişen kimse
mazhariyet: erişme, elde etme, ergi
mazi : geçmiş, geçmiş zaman
me’mûr : emir almış olan. devlet/kamu hizmetinde çalışan görevli
me’mûrîn: memurlar, kamu çalışanları
meâl : meydana gelen şey, sonuç. anlam, kavram, olgu
meb’ûs : milletvekili
mecbûr/iyet: zor, zorluk. zorla bir işe girişmiş. bağlı, düşkün. yükümlü/lük, zorunlu/luk
mecmû/ mecmûa: toplanmış, bir araya getirilmiş, top, tüm. (koleksiyon), seçme yazılardan oluşan kitap, dergi
mecmuân: toplu olarak, toptan, birden, hep
mecra : (akarsularda) yatak, akak, su yolu. bir işin gidişi, bir olayın doğrultusu
meçhul : bilinmeyen. edilgen
medâr : dönen bir şeyin merkezinde dayandığı yer. yörünge. neden, gerekçe
meded/t: yardım, imdat
medenî/yet: uygar/lık
mefhûm: olgu, kavram
meflûç : felc olmuş, inmeli
mekteb/p: yazı yazılacak yer. okul
memnun/iyet: sevinç duyan, hoşnut, mutlu, kıvançlı (olma durumu)
men : bırakmama, durdurma. yasak
menba’ : kaynak, pınar
menfaat: yarar, çıkar
menfi : olumsuz. olumsuz bakan
menfur : nefret edilen, iğrenç, tiksindirici
menkıbe: din büyükleri veya tarihe geçmiş ünlü kişilerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikaye, anlatı
mensub/p: bir şeye, kimseye vb. ilgisi, ilişkisi bulunan
mensucat: dokuma, dokumalar
menşe : başlangıç, bir şeyin çıktığı yen, köken, kaynak
mer’a : otlak
mer’î/yyet: uyulan, saygı gösterilen, gözetilen. yürürlükte, geçerli olan
merâsim: tören
merci’ : dönülecek yer, başvurulacak yer
merhale: derece, basamak, aşama, evre
merhûm: ölmüş bir müslüman erkekten söz edilirken söylenen söz. (kadın için: merhume)
mertebe: aşama, derece, rütbe. evre
mes’ûd/t: mutlu
mes’ul/iyet: sorulmuş, kendisinden sorulmuş. sorum/luluk
mesâî : çalışma(lar), bol çalışma. emek
mesaj : devlet yöneticileri arasındaki yazılı veya sözlü bildiri, ileti akışı. ileti
mesel : örnek, benzer. dokunaklı ve anlamlı söz. terbiye ve ahlaka yararlı olan anlatı
meselâ : örneğin, şunun gibi, söz gelişi
mesele : sorun. problem. güç iş
mesken : konut, oturulacak yer
meskûn : içinde insan oturan yer. insan bulunan, şenlenmiş yer
meslek : sürekli uğraş. çığır, okul, ekol.
mesned/t: dayanak, dayanılan şey. makam, rütbe, derece. orun
meşale : ucunda alev çıkaran yanan, aydınlatıcı sırık/çubuk. önder, öncü. aydınlatan
meşbû : dolmuş, dolu. doymuş, tok
meşhut : tanık olunan/olunmuş, gözle görülen, görülmüş
meşrû/iyet: kamu vicdanınca doğru, benimsenmiş olma
meşrûtiyet: hükümdar başkanlığı altındaki parlamento yönetimi
meta : mal, ticaret malı. elde bulunan varlık, sermaye
metânet: metin olma, dayanma, dayanıklılık, sağlamlık
metin : olaylar veya acılar karşısında dayanma gücünü yitirmeme, sağlam. dayanıklı olma
metod : yöntem
mevcut : var olan, hazır bulunan
mevdu : emanet edilmiş, verilmiş, bırakılmış
mevduat: bir süre sonunda ya da istenildiğinde geri almak üzere bankalara faizle yatırılan para. yatırım
mevhum: gerçekte olmayıp, var diye düşünülen, kuruntuya dayanan, vehmolunmuş
mevki : yer, konum. izleme veya yolculuk yerinin konum, konfor derecesi
mevlâ : efendi, sahip, malik. tanrı
mevsuk : belgeye dayanan, doğru, doğruluğuna güvenilen, sağlam
mevzi : bir şey konulacak yer
mevziî : bir yere özgü, bir yerde olan, sınırı dar, yayılmamış
mevzû : konulmuş. işler geçer olan
mevzu/u: konu
mevzuat: yürürlükteki yasa, tüzük, yönetmelik vb.nin bütünü
mevzu–i bahs: konu edilmiş, sözü edilen/edilmiş
meyan/miyan: ara, aralık,orta
meyl/meyil: eğiklik, eğim, eğilim
meyus : üzgün, umutsuz, karamsar
mezâlim: zulümler, can yakmalar, haksızlıklar
meziyet: ayırıcı nitelik, yetenek
mezkûr : adı geçmiş, az önce anılmış
mezûn/iyet: izin almış, izinli. bitirerek diploma almış olmak. bir iş için verilen yetki
mihmân-dâr: konuk ağırlayan. ağırlaması için resmi konuğun yanına verilen kimse
mihnet : zahmet, eziyet. gam, sıkıntı, dert. bela, musibet
miktar : bir şeyin ölçülebilen durumu
mikyas : ölçek, ölçü
millet : ulus. gerekli benzer ve ortak özellikleri bulunan (ulusal) topluluk
millî : ulus ile ilgili, ulusa ait, ulusa özgü, ulusal
milliyet : ulusa özgü olma durumu. ulusallık
milliyetçi: ulusçu, ulusalcı
min : –den, –denberi
minnet/dâr: iyiliğe karşı gönül/teşekkür borcu (olma/sayma durumu)
mîr-alây: alay beyi, albay
misafir : konuk. gözün saydam tabakasında oluşan beyaz leke
misâk : sözleşme, antlaşma, bağlaşma. ant, yemin
misâk–ı millî: ulusal ant
misâl : örnek. masal. düş. benzer, andırır
misil/misil: eş, benzer. miktar. kat, yinelenen bir sayının toplamı
mizaç : huy, doğa, yapı
montaj : kurgu. parçaları takıp birleştirme
mû’cib : gereken, hayrete düşüren, şaşkınlık veren
mu’tâd : adet olunmuş, alışılmış, alışılan. alışılmış şey
muâfiyet: affedilmiş olma. bağışıklık, ayrı tutulma, kendisine uygulanmama
muâhede: anlaşma/antlaşma
muâmele: davranma, davranış. yol, iz. resmi kurumlardaki kayıt, vb. işlemler
muâheze: azarlama, paylama, çıkışma, darılma. eleştiri
muamma: bilmece. anlaşılmayan, bilinmeyen şey
muârız : karşı koyan, karşı çıkan
muasır : aynı yüzyıl içinde olma. çağdaş
muaşeret: toplumsal ilişkiler içinde olma
muattal : tatil edilmiş, bırakılmış, kullanılmaz. boş, işsiz
muavin: yardımcı. yönetici yardımcısı
muayene: bir kimsenin hasta olup olmadığını veya hastalığın ne ve nerede olduğunu araştırma. gözden geçirme, araştırma, yoklama
muayyen: tayin edilmiş, belirlenmiş, belli. kararlaştırılan
muazzam: çok büyük, iri, kocaman
mubayaa: satın alma
mucibe : olumlu, müsbet
mûcib/e: gereken, gerektiren. neden, neden olan
mudil : karmaşık, güç, çetin
mugalata: yanıltma, yanıltıcı söz söyleme
muğlâk : kapalı, belirsiz
muhabbet: sevgi, dostluk, yarenlik (gösteren)
muhâberât: iletişim, haberleşmeler
muhâbere: haberleşme, yazışma
muhâbir: haberci, haber veren, bir yerden gazeteye haber gönderen
muhacir: göçmen
muhafaza: koruma, saklama, kayırma
muhafazakâr: tutucu, değişiklik istemeyen
muhakeme: yargılama, yargılanma. karar verebilmek için zihinde inceleme,. usa vurma
muhakkak: doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş
muhâlefet: bir görüş veya tutuma karşı olma. uygunsuzluk, aykırılık, karşıtlık
muhâlif : bir tutum, görüş ya da eyleme karşı olan. aykırılık eden, uymayan
muhârebe: savaşma, vuruşma
muhârip: savaşan, savaşçı. savaş tekniğini iyi bilen
muhâsama: düşmanlık. savaşta çarpışma, çatışma
muhasara: kuşatma, sarma, çevirme
muhâsebe: hesaplaşma, karşılıklı hesap görme. hesap işleri. hesapların tümü. saymanlık
muhâsemet: düşmanlık
muhatab/p: kendine söz söylenilen, konuşulan kimse
muhayyel: imgelenen, hayal gücüyle yaratılan, hayal edilen
muhît : çevre, yöre
muhtaç : ihtiyaç duyan, yoksul
muhtâr/muhtâre: seçilmiş, seçkin. yönetimi kendinde olan. özerk
muhtâriyet: kendi kendini yönetme. özerklik
muhtasar: kısaltılmış olan, kısa, özet
muhtelif: zıt, birbirini tutmayan. türlü çeşitli
muhterem: saygı değer
muhteşem: görkemli, gösterişli, büyük ve göz alıcı
muhtevâ: içteki şey, içerik
muhtevi: ihtiva eden, içine alan, kapsayan, içinde bulunduran
muhtıra: anımsatma, uyarma amaçlı yazı
mukabele: karşılık, karşılama. karşılık verme. karşılaştırma
mukabil: karşı karşıya gelen, karşısında bulunan. karşılık olarak yapılan. karşılığında
mukadder: takdir olunmuş, değeri bilinmiş. yazgı, yazgı ile ilgili olan
mukadderât: yazgı
mukaddes: kutsal, temiz, takdis edilmiş
mukaddim/e: sunan. öne geçen, önde giden. ön söz. başlangıç
mukavele: sözleşme. yazılı sözleşme
mukavemet: karşı durma, karşı koyma, direniş
mukayese: karşılaştırma, kıyaslama, ölçme, ölçü
muktedir: gücü yeten, erkli
munkabız: toplanmış, çekilmiş, büzülmüş. sıkılmış. pekliğe tutulmuş
muntazam: sıralanmış, düzgün, düzenli
munzamm: üste konan, katılmış eklenmiş, ek
murahhas: izinli, yetkili. delege
murakabe: denetleme, denetim
murat/d: istek, dilek. amaç
musallat: bıktırıcı ilgi. sataşma, ilişme
musîb : isabet eden, rastgelen, yanılmayan
musîbet: ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey. uğursuz
musirr : ısrar eden, ayak direyen, direnen
mutabakat: uygunluk, uyuşma, anlaşma
mutabık: birbirine uyan, uyuşan, anlaşan
muteber: saygın, itibarı olan, sayılır. inanılır. yürürlükte olan
mutedil : aşırıya kaçmayan, ılımlı, itidalli. uygun, biçimli
mutlakiyet: saltçılık. hükümdarlığa dayalı yönetim biçimi
mutmain: inanmış, gönlü kanmış. içi rahat, kuşkusu olmayan
muttali : öğrenmiş, haberli, bilgili
muvâcahe: yüzleşme, yüzyüze gelme. karşı, ön
muvaffak: başarmış, başarılı
muvâfık: uygun, yerinde
muvakkat: sürekli olmayan, geçici. eğreti
muvâsala/t: gidip gelme olanağı. ulaşım. erişim. varma
muvazene: denk olma. gelir – gider uyumu. kıyas, ölçü. denge
muvâzî : koşut, paralel
muzaffer: üstün. başarmış, elde etmiş
muzır : zararlı, zarar veren
muzâheret: destekleme, yardım etme, arka çıkma
mübâdele: değişim, değiş–tokuş
mübalâğa: büyütme, abartma, abartı
mübâyaa: satın alma
mübarek: verimli, bereketli. kutlu, uğurlu, kutsal. çok saygı duyulan
mücahit : savaşan, uğraşan, savaşçı
mücbir : zorlayan, zorlayıcı
mücehhez: hazırlanmış, gerekli şeyleri tamamlanmış
müdâfaa: savunma
müdâfi : koruyan, savunan, dayanan
müdâhale: karışma, araya girme, el katma, sokulma
müdâvele: çevirme, döndürme. alıp verme. düşünce verip konuşma. elden ele gezdirme
müddet : süre, zaman
müdrik : anlamış, algılamış, aklı ermiş
müesser: kendisine bir şey tesir etmiş olan
müessese: kuruluş, kurum
müessif : üzücü, acı veren, eseflendiren. hoşa gitmeyen kötü olay, durum
müessir : etki yapan, etkili. içe işleyen, dokunaklı
müeyyide: yaptırım
müfettiş: bir kuruluştaki işleri denetleyen, denetçi
mühim : önemli
mühimmât: gerekli şeyler, savaş malzemesi
mükâfat: ödül
mükellef/iyet: yükümlü. kaçınılamayacak yüküm/lülük. vergi ödeme yükümlülüğü
mükemmel: eksiksiz, tam, yetkin
mülâhaza: dikkatle bakma, irdeleme. düşünce, düşünme
mülâkat: kavuşma, buluşma, birleşme görüşme
mülâki : buluşan, kavuşan, görüşen
mülhak : ilhak edilmiş, sonradan katılmış, eklenmiş. karargahta subay yardımcısı
mülkî : ülkeye ait, ülke ile ilgili. ülke yönetimine ilişkin. ordu ve din kesimleri dışındaki memurlar
mülkiye: ülke yönetimine ilişkin asker kesimi dışında kalan kamu görevlileri
mültefit : iltifat eden, ilgilenen. güler yüz gösteren, önem veren
mümessil: temsil eden, temsilci
mümkün: olabilir, olası
mümtâz: ayrıcalıklı. seçkin
mümzî : imza eden, imza sahibi
münâkaşa: tartışma
münâsebet: ilgi, ilişki. (ilgili, ilişkili)
münâsib/p: uygun, yerinde. beğenilen, hoşa giden
müncer : bir yana doğru çekilip, sürüklenen
mündemiç: içinde olan, bulunan, saklı olan. içkin
münevver: aydın
münferid/t: tek, ayrı, kendi başına olan
münhasır: ayrılmış, özgü
münhasıran: yalnız, özellikle
müphem: belirsiz. açık ve seçik olmayan
mürâcaat: başvuru, danışma, yardım isteme
mürâkabe: denetleme, denetim
mürebbi: eğitici
müreffeh: gönençli. geçim koşulları sağlanmış, rahata kavuşmuş
mürekkep: birleşik. bireşim
müsâade: izin. elverişli, uygun olma durumu
müsâdeme: silahlı çarpışma, çatışma. uğraşma
müsâdere: el koyma
müsâid/t: uygun, elverişli
müsamaha: hoşgörü, tolerans
müsbet/müsped/t: kanıtlanmış. olumlu
müsta’cel: acele, ivedi
müstahak: hak etmiş, kazanmış, layık
müstahsil: istihsal eden, yetiştiren, üretici
müstait: doğuştan yetenekli olan
müstakar: istikrar bulmuş, durulmuş
müstakbel: ileri bir tarihte beklenen, gelecek
müstakil: bağımsız
müstantik: konuşturmak, söyletmek isteyen. sorgu yargıcı
müstenit: dayanan, yaslanan. dayanarak, yaslanarak
müsterih: kaygıdan arınmışlık, rahat olma
müstesna: başkalarına benzemeyen, kural dışı. üstün
müsteşar: danışılan. bakanlıklarda bakandan sonra gelen yönetici
müşahade: görme, gözlem
müşahhas: teşhis edilmiş, tanınmış, türü ve cinsi anlaşılmış. şahıslanmış, şahıs suretine girmiş. somut
müşahit : gözleyici. gözlemci
müşavir: danışman
müşkül/ât: güç, zor, çetin. engel/ler, güçlük/ler, zorluk/lar
müşterek: ortak, birlikte
mütalâa: iyice düşünme, değerlendirme
mütareke: ateşkes, bırakışma (silah kullanma bırakışması)
müteaddid/t: çok, birçok
müteahhit: taahhüt eden, bir işi (sözleşme ile) üzerine alan
müteakı/ip: sonra, ardından, ardı sıra
müteallik: asılı, bağlı. ilişkin ilgili
mütearif: tanıtlanması gerekmeyen söz, belit, aksiyom
mütearrif: arif olan, bilen, anlayan
mütearrız: taarruz eden, saldıran, sataşan. başkasının hakkına, sınırlarının içine geçen, giren
müteassıb/p: bağnaz. kendi din ve gelenekleri dışındakilere düşman olup hiçbir yenilik kabul etmeyen
mütecaviz: saldırgan, saldırıcı
müteessir: üzülme, üzgün olma
mütehassıs: uzman
mütehassis: duygulanma, duygulanmış
mütemadi/yen: sürekli, aralıksız
mütenasib/p: orantılı, oranlı, uygun
mütenebbih: uyanan, uyanık. akıllanmış, uslanmış
mütesanid/t: dayanan, dayanışık
müteşebbis: girişken, girişimci
müteşekkil: teşekkül etmiş, şekillenmiş. oluşmuş, kurulmuş
müteşekkir: teşekkür eden, teşekkür borcu olan
mütevazı: alçak gönüllü
müteveccih: karar vermiş, yapmaya yönelmiş
müteveffa: ölmüş olan, ölü
mütevellî: birinin yerine geçen. bir vakfın yönetimi kendisine verilmiş olan
mütevellid/t: doğmuş, dünyaya gelmiş. oluşmuş
müttefik: bağlaşık
müttehid/t: birleşmiş, birlik olmuş,birleşik
müzâheret: yardım etme, arkalama
müzâkere: konuşma, görüşme, danışma
müzmin : uzun süreli, süreğen, kronik
nâ– : başa gelerek kelimeyi olumsuzlaştıran bir edat
naçiz : değersiz, önemsiz, çok küçük
nadir : seyrek, az bulunur
nakil : iletme, aktarma. göç, taşınma. anlatma, anlatım (nakil/nakli)
nakliye : taşıma ile ilgili, taşıma işleri
nakşibendî: şeyh muhammed bahaüddin nakşibend’in kurduğu, gizli ibadete dayanan tarikat mensubu
nakz : bozma, çözme, kırma. bir sözleşmeyi yok sayma
nam : ad. ün, lakap
namına : adına
namus : ar. temizlik, doğruluk
nâmus-kârâne: namuslulukla, doğrulukla
nâ–mert: mert olmayan
nâ–müsait: uygun olmama, uygun olmayan
nasib/p : paya düşen bölüm. elde edebildiği şey. kısmet, talih
nasihat : tavsiye, öğüt
nâ’ş : içinde ölü bulunan tabut
navlun : gemide taşınacak eşyanın bütünü. gemide taşınacak yük için istenen ücret
nazar : bakma, göz atma. düşünce, görüş. zarar verici bakış
nazaran : göre, oranla, kıyasla
nazar–ı dikkat: ilgi, dikkat çekme
nazarî : kuram, kuramsal, teorik (bakış, yaklaşım..)
nazariye: bilimsel görüşler, kuram
nazır : bir yere doğru bakan. hükümet üyesi bakan
nebatî : bitki ile ilgili, bitkisel
nemâ : artma, birikme, çoğalma, büyüme, geniyleme, uzanma. faiz, ürem
nefs/nefis: öz varlık, kişilik. beslenme gereksinimlerinin bütünü
nekahat : hastalık sonrası zayıflık. iyileşme dönemi
nesil : göbek, kuşak
neşir : yayma, dağıtma, yayım
neşriyat : yayın
net : bütün özellikleriyle belli olma. iyi duyulan. kesintilerden sonra kalan. açık seçik olan
netice : sonuç
nevi : çeşit, cins, tür. sınıf
nevî : yenilik
nezaket : saygılı ve ince davranma. önemli olma, dikkatli davranmayı gerektirme.
nida : çağırma, bağırma seslenme. ünlem
nihaî : son, en son, sonal
nihâyet : son, sonunda, en sonunda
nikbin : iyimser, optimist
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nîrengî : haritası çıkarılacak bir alanın üçgenlere bölünmesi (nîrengî noktası: nîrengî ve denge hesaplarıyla diğer noktalarla olan mesafeleri ve rakımı ölçülmüş yer.)
nisb/bî : göreli, bağıntılı
nisb/pet: oran. bağıntı, ilgi. kasıtlı üzücü davranış
nitekim : gerçekten, nasıl ki..
niyet : önceden isteyip, düşünme
nizam : düzen
nîzami : istenilen düzende olan, düzene, kurallara uygun olan. yasalarla ilgili olan
noksan : eksik, eksitlik, kusur
nokta-i nazar: görüş, bakım (ilgili noktaya bakma, ilgili noktaya ilişkin görüş.. görüşten hareketle)
nota : bir devletin başka bir devlete verdiği bildiri(m)
nur : aydınlık, ışık, parıltı. ilahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık
nurcu : nurcu inanış ve tarikatına bağlı olan
nutuk : söylev
nüans : ayırtı, aynı cinsten olan şeyler arasındaki ince fark
nüfuz : içine geçme, işleme. sözü geçme, sözü dinlenme
nümune: örnek
objektif : nesnel
oktan : parafinler serisinden çok izomerli doymuş hidrokarbür
organik : organlarla ilgili, uzvi. bir kuruluşla ilgili olma durumu. canlı, güçlü ilişki
otokritik: öz eleştiri
otorite/r: yetke, sulta, velayet /kullanan
öz : benlik. bir şeyin temel ögesi, kendi/si
paha : eder, değer, fiyat
pakt : antlaşma (bir antlaşma ile oluşan bağlaşık, birlik)
pan helenizm: helen birliği. tüm yunanlılar’ın bir tek helen devleti içinde toplanmalarını savunan görüş
pâre : parça. sayı, bölük
parlamento: yasama, devlet bütçesi oluşturma, hükümeti denetleme görevleri olan ve halk oyu ile belirli bir süre için seçilen meclis/ler
paşa : osmanlı’da yüksek sivil memurlar ile albaydan üst rütbede bulunan subaylara verilen san
pây–ı taht: başkent
pây–ı taht: başkent
perakende: dağınık. parça parça, az az
perde : görüşü, ışığı veya bir şeyi gizlemek için gerilen örtü. üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey. iki yeri birbirinden ayıran bölme. doğruyu görmeye engel olan şey. katarakt, aksu, akbasma. sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri. müzikte seslerin kalınlık veya incelik derecesi. utanma duygusu
pervasız: çekinmez, sakınmaz, korkusuz
perver : “besleyen, besleyici yetiştiren, eğiten” anlamlarıyla bileşik sözcükler yaratmada kullanılır (nizamperver, vd.)
peydâ : belli, açık. ortaya çıkmak, oluşmak
peydah : belli, açık. ortaya çıkmak, oluşmak
polemik: siyasi, bilimsel, yazınsal konularda sert tartışma
pompaj : pompalama
pota : içinde maden eritilen kap
prensip : ilke, umde
prestij : saygınlık, itibar
program: dizge, yapılması gereken iş/işlemler bütünü
propaganda: bir düşünceyi yayma ve benimsetmek için söz veya yazılı araçlarla yapılan etkinlik
protesto: bir şeyi haksız, yersiz, gereksiz bularak karşı çıkma, benimsememe. borcun ödenmemesi durumunda özel bir biçime bağlı ve belli hukuki sonuçlar doğuran bildirim
protokol: bir toplantı, oturum vb sonunda imzalanan belge. diplomatlar arası anlaşma tutanağı. devlet içi ve devletler arası ilişki, tören vb. durumlarda uygulanan kurallar
râci : geri dönen. dokunan, ilgilendiren, dayanan
râdde : sır, mertebe, aşama, derece, kerte
radikal : köklü, kesin, kökten/ci
rağbet : istek, arzu
rahmet : suç bağışlama, merhamet etme. yağmur
rasyonel: akla, usa dayanan, ölçülü, ussal, hesaplı
razı : benimseme, isteme
reaksiyon: tepki. tepkime
realist : gerçekçi
realite : gerçek, gerçeklik
red : yadsıma. benimsememe
refah : bolluk, varlık, rahatlık, gönenç
refakat : eşlik, arkadaşlık, yoldaşlık (etme/yapma)
refika : eş – kadın eş
reform : iyileştirme, düzeltme/ler
reis : başkan
reisicumhur: cumhurbaşkanı
reisicumhur: cumhurbaşkanı
rejim : yönetme, düzenleme biçiçi, düzen. devlet yönetme biçimi
rekolte : tarımda yıllık ürünlerin tümü
rencide : incinme, kalbi kırılma
reorganizasyon: yeniden örgütlenme, yeniden yapılanma, düzenlenme
resesyon: ekonomik süreçlerde durgunluk
resmî : devlete ait, devlet ile ilgili
revâ : layık, uygun. yaraşır, yakışır. isteği yerine
revaç : geçerli, değerli olma, sürüm
rey : görme, görüş. (oy)
rıza : razı olma, istek. onay
riâyet : uyma. saygı, itibar etme, ağırlama
ricâl : erkekler, yaya olanlar. mevki sahibi kimseler
ric'at : geri dönme. geri çekilme
rivâyet : söylenti. hikaye edilen, anlatılan bir haber, söz veya olay
riyâ’ : özü, sözü bir olmama. ikiyüzlülük
riyâset : başkan, başkanlık
riyazi : matematik, geometri ile ilgili olan
rönesans: 14.yüzyıldan başlayarak italya ve daha sonra avrupa’da ortaçağdan sonra hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan klasik ilkçağ klasik kültür ve sanatına dayanarak gelişen ve yeniçağın açılmasına neden olan tüm tarihsel, bilimsel, sanatsal, düşünsel gelişmeler (bilim, düşünüş ve sanat akımı)
rötuş : fotoğrafçılıkta resim basımından önce cam üzerinde düzeltme işi. düzeltme amacıyla yapılan değişme
ruh/î/ye: tin. ruhla ilgili, ruhca, ruhsal. tinsel
rûmî : bizans egemenliği altındakilere ilişkin. anadolu ile ilgili, anadolu’ya bağlı. miladî takvimden 13 gün geri bir güneş takvimi adı
rücu : geri dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme. kayıtım
rü’yet : görme, bakma, görülme. yönetme, çevirme, idare etme. araştırma
rüçhan : üstünlük, yeğlik
sa : son altes (kısaltması olarak kullanılır)
saâdet : mutluluk, ongunluk
sâbit : yerinden oynamayan, yer değiştirmeyen, durağan. hep aynı kalan. gerçekliği tesbit edilmiş, kanıtlanmış
sadâkat: bağlılık, güçlü dostluk
sâde : yalın, gösterişsiz
sâdık : doğru, gerçek. dostluk, bağlılık. dostluğu ve bağlılığı içten olan
sadrazam: osmanlı’da başbakan
safa/hât : evre/ler
safha : evre
safi : katıksız, duru, temiz. net. yalnız olarak, yalnız, sadece
saha : alan
sâik : sevkeden, yönlendiren, götüren. güdü
sair : ateş, alevli ateş. tam cehennem
sâir : harekette olan, yürüyen. başka, öteki, diğer
sakim : bozuk, yanlış, eksik
salâbet : peklik, katılık. sağlamlık. ruhsal güç, dayanma
salâh : iyilik. barış. düzelme
salâhiyyet: yetki, bir şeyi yapmaya hakkı olma. bir davaya bakabilme
salim : esen, sağlam
saltanat : bir ülkede hükümdar, padişah, sultan egemenliği. bolluk, zenginlik, gösterişli yaşayış. kişiler üzerindeki egemenlik
sarâhat : açıklık
sarf : harcama, masraf etme, gider. tüketme, kullanma. çevirme, döndürme. değişme. dilbilgisi, gramer
sarf–ınazar: sayılmasa da, vazgeçilsede. vazgeçme
sarih : açık, kolay anlaşılır. (açıkça, açık, meydanda olarak)
sebat : kararlılık
sebep : neden
sefâin : gemiler. çeşitli konuları içine alan kitaplar
sefaret : elçilik
sefer : yolculuk. genellikle yurt dışına yapılan askeri harekât, savaşa gitme
seferber: savaşa hazırlanmış veya
girmiş (askeri birlik)
sefir : büyükelçi
sekte : durma, kesintiye uğrama.
bozukluk. inme, felç
sektör : bölüm, kesim
selâmet : esen, esenlik
self determination: bir ulusun kendi yönetim şeklini özgürce kararlaştırması. kendi kendini yönetmesi
selim : doğru, dürüst, kusursuz
semâ : gökyüzü
semere : ürün
sempati : doğal ve içgüdüsel eğilim, sevgi ve yakınlık duyma
senato : yaş, eğitim vd. ölçütlere göre seçilmiş parlamento üyelerinden oluşan meclis
sene : yıl
sened/t : dayanılacak şey. belgit. tapu. güçlü kanıt olabilecek söz
ser : baş, kafa. (bazı bileşik sözcüklerde başkan: sertabip, vb.)
serdetmek: ileri sürmek
ser-güzeşt: serüven, baştan gelip geçen şey
sermaye: ana mal, kapital. varlık
servet : varlık, zenginlik, mal–mülk varlıkları
seviye : düzey
sevk : gönderme, aktarım
sevk’ü idâre: yönetim
seyahat : gezi
seyir : gidiş, yürüyüş, ilerleyiş. yola çıkma. eğlenmek için bakmak
seylâb/p: su baskını, su taşkını, sel
seyr :yürüyüş, gitme, hareket. yolculuk. gezi. eğlenmek üzere bakma. uzaktan bakıp karışmama. gezilecek, görülecek şey
seyri-sefâin: gemilerin hareketi
seyrüsefer: gidiş gelir, trafik
seyyar : belli bir yeri olmayan, gezici, gezgin. kolay taşınabilir
sıdk : doğruluk, gerçeklik. iç, yürek temizliği
sıfat : toplumsal konum ve özelliğin nitelenmesi. yüz, giysi ve dış görünüm
sıhhat : sağlık
sıhhî : sağlıklı, sağlıkla ilgili
sıhhiye : sağlık işleriyle ilgilenen kuruluş. sağlığa ilişkin. sağlık işleri
sıklet : ağırlık, yük. sıkıntı
sınaî : sanayi, sanayi ile ilgili
sınıf : üretim süreci ve üretim ilişkileri içindeki konum, üretimden alınan pay ve üretim araçlarının mülkiyetine sahiplik koşullarına göre bir toplumdaki aynı veya benzer çıkarlara ve ekonomik – toplumsal koşullara sahip büyük toplumsal grup, gruplar. önem ve niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri. ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği
silsile : zincir, zincirleme olan şey. ardarda gelen şeylerin oluşturduğu sıra. soy-sop. sıradağ
sima : yüz, çehre. kimse, insan, tip
sine : göğüs. gönül. yürek. bağır, iç
sirayet : geçme, bulaşma. yayılma, dağılma
sitâyiş : övme, övüş
siyâset : seyislik. at yönetme, at işleriyle uğraşma. ülke yönetimi. politika. kurnazca iş veya hareket
siyâsî/yye: siyesete, politikaya ilişkin olan. politik. politikacı
softa : medrese öğrencisi. ilmiye (din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı) mensuplarını aşağılama deyişi. bir görüş ve inanışa körü körüne bağlı olan
sosyal : toplumsal
sosyalist: toplumcu, toplumcu ideolojiyi savunan
sosyalizm: toplumculuk. toplumsal mülkiyetin esas alındığı düzen ve ona ilişkin öğreti
stabilize : düz duruma getirilmiş, sağlamlaştırılmış
standart: belli bir tipe göre olma. belirli ölçülere, yasaya ve kullanıma uygunluk. tek biçim. kural(laştırma)
steno : stenografi işaretleri ile konuşma hızıyla yazım
stok : hazır bulundurulan malların tümü. gereğinden çok miktarda ayırma, saklama, yığma
strateji : belirlenmiş amaca ulaşmak için izlenen yol. politik, ekonomik, toplumsal, psikolojik vb. etmenleri bütünlüklü olarak ele alan uzun verimli çizgi, yaklaşım, dizge
sû’ : kötü/lük, fena/lık
sû’i tahrik: kötüye kışkırtma
sual : soru
sû–i : kötü/ye
sû–istimal: kötüye kullanma
sû–i kasd/t: gizli hazırlıkla cana kıymaya hazırlanma
sukut : düşme, aşağı inme. büyük bir görevden ayrılma
sulh : barış
sun’ : yapış, yapma. etki, güç
sun’î : yapma, yapay, takma. yapmacık/eğreti
sundurma: yağmurdan, güneşten korunmak için yapılan ve arkası bir duvara verilen çatı. vermek
sûret: görünüş, biçim. yazı-resim kopyası. yüz, çehre
sükûn: durma, kımıldamama. hareketsizlik, durgunluk. dinme, kesilme
sükûnet: dinginlik, hareketsizlik, sakinlik
sükût : susma, söz söylememe
sür’at : hız, çabukluk
süvari : atlı. atlı asker
şahit : tanık
şahsen : kendi (kendim, kendin). bizzat
şahsî : kişiye ait, kişisel
şahsiyet: kişilik
şâkî : haydut, yol kesen, eşkiya
şâmil : içine alan, kaplayan, kapsayan
şan : ün, san, şöhret. gösteriş/lilik
şark : doğu
şart : koşul
şayan : uygun, yaraşır, değer, layık
şayet : olasılık derecesi daha az olmak üzere, eğer
şayia : yayılmış haber, yaygın söylenti
şebeke : ağ gibi yapılmış, gerilmiş hatlar ile yolların toplamı. birbirine bağlı örgütlenme zinciri
şef : yetki ve sorumluluğu olan, yönetici. önder, lider. baş
şefâat : birinin suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için yapılan aracılık. tanrı ile kul arasında yapılan aracılık
şefkat : acıyarak ve koruyarak sevme, sevecenlik
şehinşah: şahlar şahı, ulu şah
şehit : din uğrunda ölen. savaşta ölen
şeh-zâde: hükümdar oğlu, prens
şekavet : bahtı karalık, kutsuzluk. eşkiyalık, haydutluk şekil/şekli/î: biçim. tutum, yol, tarz. oluş biçimi. toplumsal bir bütünün örgütleniş biçimi. olma biçimi.. şekilce, biçim ile ilgili, (biçimsel)
şenâat : kötülük, fenalık
şerr : fena, kötü, kötülük yapan, kötü adam.daha (pek, en) kötü
şerâit : şartlar, koşullar
şeref : kişisel değer, onur
şerîr : kötü, hayırsız, fesatçı, yaramaz
şevk : istek, heves. sevinç, neşe
şeyh : yaşlı adam, ihtiyar. tekke veya zaviyede başkanlık yapan ve müritleri bulunan. kabile ve aşiret reisi
şeyh–ül–islâm: şeyhislam (islam şeyhi sadrazamdan sonra en yüksek konumdaki kişi)
şıkk/ı :bir kaç parçaya bölünen bir şeyin her biri, bir parçası
şiâr : belirti, işaret, iz. ayırdedici adet. belgi
şiddet : bir gücün yoğunluk derecesi, sertlik kullanımı
şifahi/şifahen: ağızdan, sözlü olarak
şikâyet : hoşnutsuzluk belirtme, yakınma
şinâs : “tanıyan, bilen, anlayan” anlamlarıyla sözcüklere eklenir
şube : dal, budak. bölük, bölüntü. merkezi temsil eden bölüm
şûra : danışma kurulu, meclis
şuur : anlama, anlayış, bilinç
şükran : teşekkür etme, iyilik bilme, gönül borcu
şümûl : içine alma(ruhsal olarak), kaplama. ait olma. anlamlar
arasında bir anlamı daha olma. kaplam
tâ : kadar, dek
ta’biye : (askeri) yerli yerine koyup hazırlama, tertip etme
ta’lîk : asma, asılma. bir şeye bağlı gösterme. geciktirme, askıda bırakma bir zamana bırakma
ta’vîz : ödün, bedel verme, karşılık olarak bir şey verme, verilme. bir cismin başkası yerine geçmesi
ta’yîn : ayırma, belli etme. belirleme, kararlaştırma. memurluğa koyma, atama. tayın, asker ekmeği. erzak
taahhüd/t: üzerine alma. yapılması için söz verme. resmi sözleşme
taallûk : ilgisi olma, ilinti. ait olma
taarruz : saldırı
taasub/p: bağnazlık. birine taraflı olma. başka dinden olanlara düşmanlık
tabaka : kat, katman. grup
tâbi’ : birinin ardı sıra giden, ona uyan. boyun eğen, bağlı kalan, emir altında bulunan.
tabiat : doğa. doğa, huy, mizaç
tabiatıyla: doğal olarak, doğasıyla
tabiî : doğada olan, doğal. olağan, her zamanki
tâbir : deyiş, anlatım
tabu : kutsal sayılan insan, hayvan ve nesnelere dokunma ve kullanmayı yasaklaşan dini inanç. yasaklanarak korunan (nesne, söz, sözcük, davranış)
tâdil : değişiklik
tafsil/ât : ayrıntılı anlatım, açıklama/lar
tahakkuk: gerçekleşme
tahakküm: baskı, zorbalık, hükmetme
tahammül: dayanma, katlanma
tahassul : sonuç olarak belirme
tahdit : sınırlama, çevreleme
tahkik/at: soruşturma/lar
tahkim/at: güçlendirme, sağlamlaştırma
tahlil : çözümleme, analiz
tahliye : boşaltma, salıverme
tahmil : yükleme
tahmin : yaklaşık olarak değerlendirme, oranlama
tahrif : bozma, kalem oynatma, değiştirme
tahrik : hareket ettirme, kışkırtma, ayaklandırma
tahrip/b/at: yıkma, kırıp dökme
tahsil : öğrenim
tahsis : özel olarak ayırma
taht : alt aşağı. “fevk’ın zıddı
taht : hükümdar koltuğu. hükümdarlık makamı
tahvil/at: değiştirme, çevirme, döndürme, dönüştürme/ler
takaddüm/tekaddüm: önce gelme, önce davranma. ileri geçme, ileride bulunma
takat : güç, derman
takbîh : çirkin görme, beğenmeme
takdim : sunma, sunuş. tanıtma, tanıştırma
takdir : beğenip belirtme
takriben: aşağı yukarı, yaklaşık olarak
takrîr : yerleştir(il)me. sağlamlaştır(ıl)ma. anlatış, önerge. yazılı bildir/im. siyasi nota. tapu işlemi. resmi kurumlardan bâbıâliye gönderilen mühürlü yazı
taksim : parçalara bölme, bölüştürme
taksîr : kısaltma. bir işi eksik yapma. bir şeyi yapabilir iken çekinip yapmama. kusur etme. kabahat, suç
takviye : destek, sağlamlaştırma, pekiştirme
talebe : öğrenci
talep : istek
tâlî : sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. ikinci derecede olan, ikincil
talîk : güleryüzlü (adam). düzgün söz söyleyen
talim : öğretim. yetiştirme. alıştırma. uygulamalı askerlik eğitimi
talimat : yönerge, direktif
tamim : genelge, sirküler
tâmîr : tamir, düzeltme, onarma
tanzim : sıraya koyma, düzenleme
tard : kovma, sürme uzaklaştırma
tard : kovma, sürme uzaklaştırma
tarife : fiyat gösteren çizelge
târiz : kapalı, dolaylı biçimde söz söyleme
tasa : kaygı, üzüntülü düşünce durumu
tasarruf : bir şeyi istediği gibi kullanma yetkisi. dikkatli kullanım ve tüketim. artırım, biriktirme
tasavvur: göz önüne getirme, hayal etme, zihinde bir biçim kazandırma
tasdik : doğrulama, gerçeklendirme. onay
tasfiye : arıtma, ayıklama. kapatma. dışlama. yok etme
tashih : düzeltme, düzelti
tasmim : tasarlama
tasrih : açık, belirtik söyleme, konuşma/lar
tasvîb/p: doğru bulma, uygun görme
tatbik : yapma, uygulama, pratik
tatbikat: uygulamalar. askeri manevra uygulama/ları
tatbikî : uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamalı, pratik
tavazzuh: açıklık kazanma, aydınlanma
tavsif : nitelendirme, niteliklerini söyleme
tavsiye : öğüt, salık verme
tavzih : açıklama, aydınlatma
tayin : belirleme, kararlaştırma.atama
tazammun: kapsama, içine alma
taziyet : başsağlığı dileme
tazyik : basınç. zorlama, baskı. sıkıştırma. sıkıntı verme
te’diye : ödeme, ödenilme. borcunu verme
teâmül : iş. işin oluşu. ötedenberi oluşan, olagelen (yerleşikleşmiş) davranış
teâti : birbirine verme, alıp verme
teba’ : tabi olma, uyma
tebaa : uyruk, bir devletin hükmü altındakiler
tebarüz : görünme, belirme. karşı karşıya gelme
tebcil : ululama. ağırlama
tebellür : billurlaşma
tebligat : bildirim
tebliğ : bildiri
tebrik : kutlama
tec/ç/hiz: gerekli şeylerle donatma, donatım
tecavüz : saldırı. başkasının hakkına el uzatma
tecelli : belirme, görünme, ortaya çıkma
tecrit : ayırma, ayrı bir tarafta tutma. “soyutlama”. yalıtım
tecrübe : deneme sınama. deneyim, görgü
tedafüî : kendini koruma, savunma ile ilgili
tedarik : bulma, sağlama
tedbir : önlem
tedhîş : dehşet verme, dehşete düşürme. şaşırtma, korkutma, yıldırma
tedricî : derece derece, yavaş yavaş
tedris/at: ders verme, öğretme. öğretim
tedvîn : divan şekline sokma (manzumeleri). kitap haline getirme
teessür : üzülme, üzüntü
teessüs : kurulma, ortaya çıkma
teferruat: ayrıntı/lar
tefrîk : ayırma, seçme, ayırdetme
tefsir : açıklama. yorum/lama
teftiş : denetleme, bakı
tegafül : bilmezden, anlamamazlıktan gelme
tehdîd/ât: göz korkutma, gözdağı verme
tehdit : göz korkutma, gözdağı verme
tehir : sonraya, geriye bırakma, geciktirme, ertele/n/me
tekabül : karşılık olma, karşılama. karşı olma
tekadüm: geçmiş bulunma, zaman aşımı olma
tekâmül: olgunluk, olgunlaşma
tekeffül : kefil olma, kefalet etme veya verme
tekemmül: olgunlaşma, yetkinleşme
tekerrür: tekrarlanma, yinelenme
teklîf : öneri, önerme
tekrîr : tekrar etme, yineleme. sözün etkisini güçlendirmek için bir sözü bile bile yineleme
teksif : koyu veya sık yapma. saydamlığını giderme. yığma, toplama
tekzip/b: yalanlama
telâfi : bir etki veya sonucu bir başka etki ile giderme
telâki : birbirine ulaşma, kavuşma, birleşme
telâkki : anlayış, görüş. benimseme, sayma
telâş : acele (etme)
telîf : uzlaştırma. barıştırma. (kitap) yazma. yapıtı yapanın haklarının tümü
telkin : aşılama, zihne sokma. öğütleme
temas : değme, dokunma. ilişki kurma. değinme, sözünü etme. bağlantı
temâşâ : bakıp seyretme. gezme
temâyül : eğilim
temenni: dilek
temevvüc: dalgalanma
temin : korku giderme, inanç verme. sağlama, elde etme
teminat : garanti, güvence
tenakuz: anlam aykırılığı, çelişme, çelişki
tenhâ : yalnız, ıssız, boş. yalnız, tek
tenkid/t: eleştiri
tensip : uygun görme, yaraştırma
tenzîlat : indirme, azaltma, aşağı düşürme
terakkî : ilerleme, yükselme, gelişme
terâküm: birikme, yığılma, toplanma, birikim
terbiye : eğitim. görgü. alıştırma
tercih : bir şeyi bir başkasına göre üstün ya da önemli sayma, yeğleme
tercüman: çevirmen. başkasının duygu ve düşüncesini anlatma, bu anlatımda yardımcı olma
tercüme: çeviri, çevirme
tereddüt: kararsızlık, duraksama
terettüb: sıralanma, sırasında olma, sırası gelme. ait olma, gerekme. (bir işin birinin üzerine) düşme/si
terfi : yükselme
terhîs : ruhsat, izin verme. askerliğin bittiğine ilişkin yapılan işlem
tertib/p : düzene koyma. hazırlama. hile, düzen, komplo
tertibat : düzen, düzenleme. karşılayıcı (önlemli) hazırlıklar
termik : ısı ile, sıcaklıkla ilgili. ısıl. ısının üretim ve kullanılmasını inceleyen fizik dalı
terviç : (bir düşünceyi) tutma, destekleme
tesadüf : rastlantı/sal
tesanüd/k: dayanışma
tesellî : avutma, avundurma
tesir : etki
tesis : yapma, kurma. kurum, kuruluş
teskin : yatıştırma
tesvir : toz kaldırma. batınî anlamını araştırma
teşebbüs: girişim
teşekkül: varlık ve biçim kazanma. kurulma, kuruluş, örgütlenme teşekkülleri
teşhir : gösterme. sergileme. herkese duyurma, dile düşürme
teşhis : tanıma, seçme. tanı
teşkil : oluşum, oluşturma
teşkilât : örgüt, kuruluş
teşmil : kapsamına alma, genişletme, yayma
teşriî : yasama, yasa yapma ile ilgili
teşvik : özendirme, destekleme
tetkik : araştırma, inceleme
tevâki’ : fermanlar, buyruklar
tevakki: sakınma, çekinme, korunma
tevcih : belli bir yöne çevirme, yöneltme. (aşama, makam, mevki) verme
tevcih : belli bir yöne çevirme, yöneltme. (aşama, makam, mevki) verme
tevdi : verme/vermek, bırakma/bırakmak
teveccüh: bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme, güleryüz gösterme,yakınlık duyma, hoşlanma
tevellî : birine yanaşma. birini dost tutma
tevellüd/t: doğma, doğum
tevessül: başlama, girişme. sarılma, inanma. neden tutma
tevkif : durdurma, durdurulma. alıkoyma. mevkuf (tutuklu) halinde bekletme
tevzi : dağıtma, paylaştırma, üleştirme
teyakkuz: uyanıklık, açık gözlülük
teyid/t : doğrulama, gerçekleme, bir bilgiyi doğrulayarak güçlendirme
tez : çabuk olan, hızlı
tez : sav
tezâhür : oluşma, belirme, görünme. belirti. birbirine yardım etme
tezâhürât: yardımlar. gösteri, toplu gösteri
tezekkür: konuşma. anımsama, akla getirme
tılsım : doğa üstü şeyler yapabileceğine inanılan güç. büyülü şey, muska. çare, önlem, güç
tıynet : yaradılış, huy, maya
timsal : sembol, örnek, simge
tortu : çökelme sonunda sıvının dibine çöken katı madde, çökelti. bir şeyin bayağı, işe yaramaz duruma gelmiş olanı
total : bütünsel
totalite: hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, yetkilerin bir elde veya küçük bir yönetici grubun elinde toplandığı demokratik olmayan düzen
transfer : bir yerden başka bir yere aktarım
trikotaj : örme işleri
troleybüs: şehir içi yollarda hava hattından elektrik akımı alarak çalışan otobüs
umacı : küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş hayali yaratık
umde : ilke
umman: anadeniz, okyanus
umum müdür: genel müdür
umum: genel olma. hep herkes
umûmî efkâr: halkın, genelin düşüncesi, düşünceleri. kamuoyu düşünüşü
umûmî harp: genel savaş [“dünya savaşı” anlamında kullanılmaktadır]
umûmî kâtip: genel yazman/sekreter
umumî: genel, genele, herkese ilişkin
usûl : yol, yöntem
uyruk : bir devletin yönetimi altında bulunan kimse
uzuv : organ, üye
ücra : çok uçta, kenarda veya uzakta bulunan
ülkü : amaç edinilen, ulaşılmak istenilen şey, mefkûre, ideal
ültimatom: hiçbir tartışma veya karşı koymaya yer bırakmaksızın bir devletten diğerine tanınan süre kapsamlı nota
üss : saldırı için donatılmış yer. esas, asıl, kök, temel
va’d/vaad: söz verme, üstlenme. önceden yapacağına ilişkin umut verme
va’de : bir şey için önceden belirlenen zaman. geciktirmek için belirlenen zaman. ecel. söz verme
vahded/t: yalnızlık, teklik. tanrıya yakınlık, tanrıya ulaşma
vahim : ağır, korkulu, çok tehlikeli
vak’a : olay
vakf : duruş, durma, kımıldamama. ayırma, satılmama kaydıyla yapılan bağış
vakıa : olgu. bağ
vakıf : ayakta duran. bilgili, haberli. vakfeden
vâki : olan, olmuş
vakit : zaman
vârid/t : gelen, ulaşan erişen. olabilecek olanın akla gelmesi
varidat : akla gelen, içe doğan düşünce. gelir, gelirler
vasati : orta, ortalama. ikisinin ortası, orta halde
vasıf : nitelik
vasıl : ulaşan, ulaşma, varma
vasıta : araç
vasiyet : ölümden sonra yapılması istenen şey/ler
vatanperver: yurtsever
vaz’ : konma, konulma, koyma (esas, eksen koyma). bırakma. tayin etme. kurma, bulma, yapma. duruş, davranış..
vâzıh : açık, ortada, belli, kapalı olmayan (söz, tümce)
vazife : görev
vaziyet : konum. durum
vech : yüz, çehre. üst taraf, düz yüz. üslup, tarz, neden..
veche : yüz. yan taraf, semt
vechi : yüze ait, yüz ile ilgili
vechile : (aynı) nedenle, (bu yüzden)..
vecîbe : vacib olan, ödev, borç hükmünde görev
vefa : sevgide durma, sevgi bağlılığı
vefat : ölüm
vehâmet:hazım güçlüğü, zor hazmedilen şeyin durumu. güçlük, ağırlık. tehlikeli durum
vehim : kuruntu, yersiz korku. kuşku, tereddüt
vekâlet : yerine bakma. bakan
vekar/vakar: ağırlık, onurlu olma
vekil : yerine bakan. bakan
vesika : belge
vesile : neden, bahane
vesvese : kuşku, kuruntu, işkil
veto : bir yetkinin, bir yasa veya kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı
vicdan : kişisel ahlaki değerler üzerine dolaysız yargılama
gücü
vilâyet : il
vize : bazı resmi belgelere ‘görülmüştür’ anlamında konulan (onay) işaret/i ve bu (onay işlemini) işareti yapma işi. bir ülkeye girmek veya bir ülkeden çıkmak için
alınan izin
vuku’/ât: olma, meydana gelme/ler,olaylar
vuku’/u : olma, meydana gelme
vukuf : bir durumda duruş. artıp eksilmeme. haberli olma
vuzuh : açık olma durumu, açıklık, aydınlık
vücud : bulunma, var olma, varlık. cisim, gövde, beden
vüs’at : genişlik, bolluk. para durumu. boş alan, fırsat. genlik. uzam
yâd : yabancı yerler. yabancılar. anma, anımsama
yadigâr : birini veya bir olayı anımsatan nesne (veya kişi)
yakın şark: yakın doğu
yegâne : biricik, tek
yeis : umutsuzluk kökenli karamsarlık, üzüntü
yeis : umutsuzluk kökenli karamsarlık, üzüntü
yek : bir, tek
yekpâre: bir tek parça
yekûn : toplam
z’af/zaaf: düşkünlük, dayanamama
zab/p/t : sıkı tutma. yönetimi altına alma, kendine mâl etme.silah gücü ile bir yeri alma anlama, kavrama. kaydetme, özetini yazma
zabıtâ : kent güvenliğini sağlamakla görevli bulunan yönetim, polis. kural, bağ
zabit : rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker. resmi kurumlardaki yazı işleri görevlisi. yönetme gücü olan,
dediğini yaptıran
zâde : “çok olsun ve artsın” anlamında iyi dilek sözü
zâde : evlat, oğul. insaniyetli, doğru adam. “doğmuş, meydana gelmiş” anlamlarıyla birleşik sözcükler oluşturur (perizade, vb.)
zâhirî : görünen, görünürdeki
zâil : sona eren, sürekli olmayan. geçen, geçmiş olan
zâlim : acımasız ve haksız davranan, kıyıcı
zan : sanma, sanı
zarf : kap, kılıf. kağıttan kese. metal kap. bir fiil, sıfat veya başka bir zarfın anlamını zaman, yer vb. bakımdan etkileyen belirteç
zarfında: (belirtilen) süre, zaman içinde veya o zaman boyunca
zaruret : zorunluluklar
zaruri : zorunlu
zât : kimse, kişi. kendi, öz
zat–ı âli : büyük kişi
zât–ı devlet/li: devlet büyüğü
zâviye : köşe, açı. anlayış, görüş. küçük tekke
zâyi’ : elden çıkan, kaybolan, zarar, ziyan
zayiât : yitikler, kayıplar
zehab : gitme. bir düşünceye uyma. düşünsel olarak bir yola sapma. zannetme, sanma
zekâ : düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı. anlak
zerre : çok küçük parçacık
zevât : zat’ın çoğulu. kişiler
zıd/t : bir şeyin karşılığı, tersi. karşıt.
zımnen : açıktan olmayarak, dolayısıyla, kapalıca
zihin : bellek, hafıza. anlayış, kavrayış. bilinç, dimağ
zihniyet : düşünme yolu, düşünüş biçimi
zikr/zikir: anma, söyleme, sözünü etme
zinde : diri, yaşayan, canlı. dinç sağlam, güçlü, kuvvetli
ziraat : ekincilik, çiftçilik, tarım işleri
ziraî : ziraate ait, ziraatle ilgili, tarımsal
ziyade : çok, daha çok
ziyan : zarar
zuhûr : ortaya çıkma, belirme
zûlüm : kıyım, acımasızlık, haksızlık
zümre : bölük, takım, topluluk, sınıf, cins, grup. alt takım
* Bu listede İsmet İnönü’nün yayınlanan başlıca kitaplarına yer verilmiş, çok sayıda bulunan ve tek bir konuşmasının kitapçık/broşür haline getirilmiş basımlarına yer verilmemiştir. Bu liste, başlıca başvuru kaynağı olarak düşünülmüştür. Burada yer verilmeyen kitapçık ve broşürlerin çoğu, bu listedeki kitaplar tarafından içerilmektedir.
[1] Ulus Gazetesi, 11.11.1961
[2] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 12.11.1961
[3] Cumhuriyet Gazetesi, 13.11.1961
[4] Ulus Gazetesi, 14.11.1961
[5] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 15.11.1961
[6] Ulus Gazetesi, 16.11.1961
[7] Anıtkabir Özel Defteri; Yayın Koordinatörü: Recep Cengiz; Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara 2001, Takım: 8563-13-0 ... 20.11.1961
[8] Ulus Gazetesi, 29.11.1961
[9] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 30.11.1961
[10] Ulus Gazetesi, 05.12.1961
[11] Ulus Gazetesi, 05.12.1961
[12] Ulus Gazetesi, 12.12.1961
[13] Cumhuriyet Gazetesi, 13.12.1961
[14] Cumhuriyet Gazetesi, 19.12.1961
[15] Cumhuriyet Gazetesi, 20.12.1961
[16] Cumhuriyet Gazetesi, 24.12.1961
[17] Ulus Gazetesi, 03.01.1962
[18] Cumhuriyet Gazetesi, 04.01.1962
[19] Ulus Gazetesi, 07.01.1962
[20] Ulus Gazetesi, 07.01.1962
[21] Ulus Gazetesi, 10.01.1962
[22] Ulus Gazetesi, 12.01.1962
[23] Cumhuriyet Gazetesi, 13.01.1962
[24] Ulus Gazetesi, 14.01.1962
[25] Başbakan İnönü’nün Radyo Konuşmaları (17 ve 19 Ocak 1962); C.H.P. İstanbul İl İdare Kurulu Basın Bürosu, Şevket Ünal Matbaası, İstanbul, 1962, sf. 3-11...17.01.1962
[26] Ulus Gazetesi, 19.01.1962
[27] Başbakan İnönü’nün Radyo Konuşmaları (17 ve 19 Ocak 1962); C.H.P. İstanbul İl İdare Kurulu Basın Bürosu, Şevket Ünal Matbaası, İstanbul, 1962, sf. 12-19 ... 19.01.1962
[28] Ulus Gazetesi, 20.01.1962
[29] Ulus Gazetesi, 21.01.1962
[30] Ulus Gazetesi, 23.01.1962
[31] Ulus Gazetesi, 29.01.1962
[32] Cumhuriyet Gazetesi, 30.01.1962
[33] Cumhuriyet Gazetesi, 30.01.1962
[34] Cumhuriyet Gazetesi, 30.01.1962
[35] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 30.01.1962
[36] Cumhuriyet Gazetesi, 30.01.1962
[37] Ulus Gazetesi, 31.01.1962
[38] Ulus Gazetesi, 01.02.1962
* İstanbul Belediye Sarayı Meclis salonunda, Ticaret ve Sanayi Odaları ile Ticaret Borsası temsilcilerinin katılımıyla yapılan toplantıda, İsmet İnönü’ye ayrıntılı raporlar sunularak bir dizi istekte bulunulmuştur. Bu konuşma söz konusu rapor ve istekler üzerine yapılmıştır.
[39] Ticaret Alemini İlgilendiren Konular Hakkında Başbakan İsmet İnönü ve Bakanlar ile
İstanbul’da 30.1.1962-1.2.1962 Tarihlerinde Yapılan Toplantılar ve Sunulan Raporlar; İstanbul Ticaret Odası, 1962, Damga Matbaası, sf. 61-66 ... 01.02.1962
[40] Ulus Gazetesi, 02.02.1962 ve İktisadî Yürüyüş; İktisadi Ticari, Sınai, Zirai, Mali, Hukuki ve İçtimai Mevzulardan Bahseder Aylık Dergi; Yıl: 23, Sayı: 406, 28 Şubat 1962, sf. 6-7,20 .. 01.02.1962
[41] Ulus Gazetesi, 02.02.1962
[42] Ulus Gazetesi, 06.02.1962
* CHP TBMM ve Cumhuriyet Senatosu gruplarının ortak toplantıları, metin başlıklarında bundan böyle Ortak Grup Toplantısı olarak belirtilecektir.
[43] Ulus Gazetesi, 14.02.1962
[44] Ulus Gazetesi, 19.02.1962
[45] Ulus Gazetesi, 22.02.1962
[46] Cumhuriyet Gazetesi, 23.02.1962
[47] Ulus Gazetesi, 24.02.1962
[48] Ulus Gazetesi, 24.02.1962
[49] Ulus Gazetesi, 24.02.1962
[50] Ulus Gazetesi, 27.02.1962
[51] Ulus Gazetesi, 27.02.1962
[52] Bayram Gazetesi, 09.03.1962
[53] Ulus Gazetesi, 12.03.1962
[54] Ulus Gazetesi, 15.03.1962
[55] Cumhuriyet Gazetesi, 16.03.1962
[56] Cumhuriyet Gazetesi, 29.03.1962
[57] Ulus Gazetesi, 02.04.1962
[58] Ulus Gazetesi, 02.04.1962
[59] Ulus Gazetesi, 04.04.1962
[60] Ulus Gazetesi, 04.04.1962
[61] Ulus Gazetesi, 08.04.1962
[62] Ulus Gazetesi, 11.04.1962
[63] Ulus Gazetesi, 14.04.1962
[64] Ulus Gazetesi, 16.04.1962
[65] Ulus Gazetesi, 17.04.1962
[66] Cumhuriyet Gazetesi, 18.04.1962
[67] Cumhuriyet Gazetesi, 18.04.1962
[68] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 20.04.1962
[69] Ulus Gazetesi, 22.04.1962
[70] Anıtkabir Özel Defteri; ... 23.04.1962
[71] Ulus Gazetesi, 24.04.1962
[72] Ulus Gazetesi, 24.04.1962
[73] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 25.04.1962
[74] Cumhuriyet Gazetesi, 25.04.1962
[75] Ulus Gazetesi, 27.04.1962
[76] Ulus Gazetesi, 28.04.1962
[77] Cumhuriyet Gazetesi, 05.05.1962
[78] Ulus Gazetesi, 07.05.1962
[79] Ulus Gazetesi, 10.05.1962
[80] Ulus Gazetesi, 18.05.1962
[81] Ulus Gazetesi, 18.05.1962
[82] Ulus Gazetesi, 18.05.1962
[83] Ulus Gazetesi, 19.05.1962
[84] Ulus Gazetesi, 20.05.1962
[85] Ulus Gazetesi, 21.05.1962
[86] Cumhuriyet Gazetesi, 22.05.1962
[87] Cumhuriyet Gazetesi, 27.05.1962
[88] Ulus Gazetesi, 29.05.1962
[89] Ulus Gazetesi, 29.05.1962
[90] Ulus Gazetesi, 30.05.1962
[91] Ulus Gazetesi, 31.05.1962
[92] Ulus Gazetesi, 01.06.1962
[93] Ulus Gazetesi, 01.06.1962
[94] Ulus Gazetesi, 01.06.1962
[95] Ulus Gazetesi, 03.06.1962
[96] Ulus Gazetesi, 04.06.1962
[97] Ulus Gazetesi, 05.06.1962
[98] Ulus Gazetesi, 06.06.1962
[99] Ulus Gazetesi, 08.06.1962
[100] Ulus Gazetesi, 14.06.1962
[101] Ulus Gazetesi, 15.06.1962
[102] Ulus Gazetesi, 17.06.1962
[103] Cumhuriyet Gazetesi, 19.06.1962
[104] Cumhuriyet Gazetesi, 20.06.1962
[105] Ulus Gazetesi, 21.06.1962
[106] Ulus Gazetesi, 22.06.1962
[107] Ulus Gazetesi, 23.06.1962
[108] Ulus Gazetesi, 24.06.1962
[109] Ulus Gazetesi, 25.06.1962
[110] Anıtkabir Özel Defteri; ... 27.06.1962
[111] Ulus Gazetesi, 30.06.1962
[112] Ulus Gazetesi, 02.07.1962
[113] Ulus Gazetesi, 04.07.1962
[114] Ulus Gazetesi, 07.07.1962
[115] Ulus Gazetesi, 12.07.1962
[116] Cumhuriyet Gazetesi, 12.07.1962
[117] Ulus Gazetesi, 13.07.1962
[118] Ulus Gazetesi, 14.07.1962
[119] Ulus Gazetesi, 16.07.1962
[120] Ulus Gazetesi, 16.07.1962
[121] Ulus Gazetesi, 17.07.1962
[122] Ulus Gazetesi, 17.07.1962
[123] Anıtkabir Özel Defteri; ... 20.07.1962
[124] Ulus Gazetesi, 21.07.1962
[125] Ulus Gazetesi, 21.07.1962
[126] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 22.07.1962
[127] Ulus Gazetesi, 23.07.1962
[128] Ulus Gazetesi, 23.07.1962
[129] Ulus Gazetesi, 24.07.1962
[130] Ulus Gazetesi, 25.07.1962
[131] Ulus Gazetesi, 26.07.1962
[132] Ulus Gazetesi, 04.08.1962
[133] Ulus Gazetesi, 05.08.1962
[134] Ulus Gazetesi, 05.08.1962
[135] Ulus Gazetesi, 07.08.1962
[136] Ulus Gazetesi, 08.08.1962
[137] Ulus Gazetesi, 10.08.1962
[138] Ulus Gazetesi, 10.08.1962
[139] Ulus Gazetesi, 11.08.1962
[140] Ulus Gazetesi, 11.08.1962
[141] Ulus Gazetesi, 12.08.1962
[142] Ulus Gazetesi, 12.08.1962
[143] Ulus Gazetesi, 12.08.1962
[144] Ulus Gazetesi, 13.08.1962
[145] Cumhuriyet Gazetesi, 17.08.1962
[146] Ulus Gazetesi, 27.08.1962
[147] Ulus Gazetesi, 29.08.1962
* Makale, Cumhuriyet Gazetesi için yazılmıştır.
[148] Cumhuriyet Gazetesi, 30.08.1962
[149] Ulus Gazetesi, 04.09.1962
* Makale, Demokrat İzmir Gazetesi için yazılmıştır.
[150] Ulus Gazetesi, 09.09.1962
[151] Ulus Gazetesi, 10.09.1962
[152] Ulus Gazetesi, 11.09.1962
[153] Ulus Gazetesi, 16.09.1962
[154] Ulus Gazetesi, 18.09.1962
[155] Ulus Gazetesi, 19.09.1962
[156] Ulus Gazetesi, 21.09.1962
[157] Ulus Gazetesi, 21.09.1962
[158] Cumhuriyet Gazetesi, 23.09.1962
[159] Ulus Gazetesi, 25.09.1962
[160] Ulus Gazetesi, 26.09.1962
[161] Ulus Gazetesi, 28.09.1962
[162] Ulus Gazetesi, 28.09.1962
[163] Cumhuriyet Gazetesi, 29.09.1962
[164] Ulus Gazetesi, 03.10.1962
[165] Ulus Gazetesi, 06/07.10.1962
[166] Ulus Gazetesi, 08.10.1962
[167] Ulus Gazetesi, 10.10.1962
[168] Ulus Gazetesi, 12.10.1962
[169] Cumhuriyet Gazetesi, 13.10.1962
[170] Ulus Gazetesi, 15.10.1962
[171] Ulus Gazetesi, 16.10.1962
[172] Ulus Gazetesi, 22.10.1962
* Makale Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası için yazılmıştır.
[173] Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı: 435, Cilt: XXVI, Yıl: 9, sf. 20-23, Basıldığı Tarih: 25.10.1962
* Sa: Son Altes’in kısaltması olarak kullanılmaktadır. Altes: Prens ve prenseslere verilen onur sanı. (Sa, bazen Son Ekselans’ın kısaltması olan Se ile yer değiştirilerek de kullanılmaktadır.) Majeste: Hükümdar ve devlet başkanlarına verilen san. Califat: (Fransızca) Halifelik, hilafet.
[174] Ulus Gazetesi, 05.11.1962
[175] Ulus Gazetesi, 08.11.1962
[176] Ulus Gazetesi, 11.11.1962
[177] Ulus Gazetesi, 11.11.1962
[178] Ulus Gazetesi, 12.11.1962
[179] Ulus Gazetesi, 17.11.1962
[180] Ulus Gazetesi, 26.11.1962
[181] Ulus Gazetesi, 27.11.1962
[182] Ulus Gazetesi, 27.11.1962
[183] Ulus Gazetesi, 02.12.1962
[184] Ulus Gazetesi, 03.12.1962
[185] Ulus Gazetesi, 04.12.1962
[186] Ulus Gazetesi, 06.12.1962
[187] Ulus Gazetesi, 05.12.1962
[188] Ulus Gazetesi, 06.12.1962
[189] Ulus Gazetesi, 06.12.1962
[190] Ulus Gazetesi, 07.12.1962
[191] Ulus Gazetesi, 11.12.1962
[192] Ulus Gazetesi, 11.12.1962
[193] Ulus Gazetesi, 15.12.1962
[194] Ulus Gazetesi, 16.12.1962
[195] Ulus Gazetesi, 17.12.1962
[196] Ulus Gazetesi, 19.12.1962
[197] Ulus Gazetesi, 27.12.1962
[198] Ulus Gazetesi, 05.01.1963
[199] Milliyet Gazetesi, 06.01.1963
[200] Ulus Gazetesi, 08.01.1963
[201] Ulus Gazetesi, 08.01.1963
[202] Ulus Gazetesi, 11.01.1963
[203] Ulus Gazetesi, 13.01.1963
[204] Ulus Gazetesi, 25.01.1963
[205] Ulus Gazetesi, 26.01.1963
[206] Ulus Gazetesi, 26.01.1963
[207] Ulus Gazetesi, 27.01.1963
[208] Ulus Gazetesi, 28.01.1963
[209] Ulus Gazetesi, 29.01.1963
[210] Ulus Gazetesi, 01.02.1963
[211] Ulus Gazetesi, 02.02.1963
[212] Ulus Gazetesi, 09.02.1963
[213] Ulus Gazetesi, 15.02.1963
[214] Ulus Gazetesi, 15.02.1963
[215] Cumhuriyet Gazetesi, 15.02.1963
[216] Ulus Gazetesi, 18.02.1963
[217] Ulus Gazetesi, 19.02.1963
[218] Ulus Gazetesi, 21.02.1963
[219] Bayram Gazetesi, 26.02.1963
[220] Ulus Gazetesi, 28.02.1963
[221] Ulus Gazetesi, 01.03.1963
[222] Ulus Gazetesi, 02.03.1963
[223] Ulus Gazetesi, 02.03.1963
[224] Ulus Gazetesi, 03.03.1963
[225] Ulus Gazetesi, 03.03.1963
[226] Ulus Gazetesi, 03.03.1963
[227] Ulus Gazetesi, 04.03.1963
[228] Ulus Gazetesi, 10.03.1963
[229] Ulus Gazetesi, 11.03.1963
[230] Ulus Gazetesi, 12.03.1963
[231] Ulus Gazetesi, 12.03.1963
[232] Ulus Gazetesi, 14.03.1963
[233] Ulus Gazetesi, 15.03.1963
[234] Ulus Gazetesi, 16.03.1963
[235] Ulus Gazetesi, 17.03.1963
[236] Ulus Gazetesi, 20.03.1963
[237] Cumhuriyet Gazetesi, 29.03.1963
[238] Cumhuriyet Gazetesi, 01.04.1963
[239] Ulus Gazetesi, 02.04.1963
[240] Ulus Gazetesi, 03.04.1963
[241] Ulus Gazetesi, 11.04.1963
[242] Ulus Gazetesi, 11.04.1963
[243] Ulus Gazetesi, 13.04.1963
[244] Anıtkabir Özel Defteri; ... 23.04.1963
[245] Ulus Gazetesi, 24.04.1963
[246] Ulus Gazetesi, 27.04.1963
[247] Ulus Gazetesi, 01.05.1963
[248] Bayram Gazetesi, 05.05.1963
[249] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 09.05.1963
[250] Ulus Gazetesi, 10.05.1963
[251] Ulus Gazetesi, 11.05.1963
[252] Ulus Gazetesi, 12.05.1963
* EOKA: Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi için faaliyet gösteren aşırı sağcı bir örgüt. EOKA, Ethniki Organosis Kyprion Agoniston (Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Örgütü)’ın kısaltmasıdır. Örgüt 1955-1959 yıllarında İngilizler’e, İngilizler’in çekilmesinden sonra da Türkler’e karşı şiddet eylemlerine başlamıştır. 1972’de liderinin ölümünün ardından EOKA-B adıyla faaliyet göstermiştir.
[253] Ulus Gazetesi, 14.05.1963
[254] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 15.05.1963
[255] Cumhuriyet Gazetesi, 19.05.1963
[256] Ulus Gazetesi, 24.05.1963
[257] Ulus Gazetesi, 28.05.1963
[258] Ulus Gazetesi, 30.05.1963
[259] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 01.06.1963
[260] Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı: 466, Cilt: XXVII, Yıl: 10, sf. 10-11, Basıldığı Tarih: 02.06.1963
[261] Ulus Gazetesi, 05.06.1963
[262] Ulus Gazetesi, 06.06.1963
[263] Cumhuriyet Gazetesi, 06.06.1963
[264] Ulus Gazetesi, 12.06.1963
[265] Ulus Gazetesi, 14.06.1963
[266] Ulus Gazetesi, 21.06.1963
[267] Ulus Gazetesi, 26.06.1963
[268] Cumhuriyet Gazetesi, 27.06.1963
[269] Ulus Gazetesi, 30.06.1963
[270] Ulus Gazetesi, 05.07.1963
[271] Ulus Gazetesi, 06.07.1963
[272] Cumhuriyet Gazetesi, 06.07.1963
[273] Cumhuriyet Gazetesi, 13.07.1963
[274] Ulus Gazetesi, 15.07.1963
[275] Ulus Gazetesi, 15.07.1963
[276] Ulus Gazetesi, 16.07.1963
[277] Ulus Gazetesi, 19.07.1963
[278] Ulus Gazetesi, 19.07.1963
[279] Ulus Gazetesi, 20.07.1963
[280] Cumhuriyet Gazetesi, 20.07.1963
[281] Ulus Gazetesi, 24.07.1963
[282] Ulus Gazetesi, 25.07.1963
[283] Ulus Gazetesi, 31.07.1963
[284] Ulus Gazetesi, 17.08.1963
[285] Ulus Gazetesi, 20.08.1963
[286] Ulus Gazetesi, 23.08.1963
[287] Ulus Gazetesi, 23.08.1963
[288] Cumhuriyet Gazetesi, 26.08.1963
[289] Cumhuriyet Gazetesi, 28.08.1963
[290] Anıtkabir Özel Defteri; ... 30.08.1963
[291] Ulus Gazetesi, 30.08.1963
[292] Cumhuriyet Gazetesi, 31.08.1963
[293] Ulus Gazetesi, 31.08.1963
[294] Ulus Gazetesi, 04.09.1963
* Bu konuşma, 40. kuruluş yıldönümü dolayısıyla CHP tarafından yurt çapında düzen-lenen törenlerde değerlendirilmiştir.
[295] Ulus Gazetesi, 08.09.1963
[296] Anıtkabir Özel Defteri; ... 09.09.1963
[297] Ulus Gazetesi, 09.09.1963
[298] Ulus Gazetesi, 11.09.1963
[299] Ulus Gazetesi, 11.09.1963
[300] Ulus Gazetesi, 13.09.1963
[301] Ulus Gazetesi, 15.09.1963
[302] Ulus Gazetesi, 25.09.1963
[303] Ulus Gazetesi, 27.09.1963
[304] Ulus Gazetesi, 27.09.1963
[305] Ulus Gazetesi, 27.09.1963
[306] Ulus Gazetesi, 28.09.1963
[307] Ulus Gazetesi, 28.09.1963
[308] Cumhuriyet Gazetesi, 28.09.1963
[309] Planlama, Devlet Plânlama Teşkilâtı Dergisi; Sayı: 4, Cilt: 1-Kış 1963, sf. 5-7 ... 30.09.1963
[310] Ulus Gazetesi, 02.10.1963
[311] Ulus Gazetesi, 03.10.1963
[312] Cumhuriyet Gazetesi, 03.10.1963
[313] Ulus Gazetesi, 04.10.1963
[314] Ulus Gazetesi, 05.10.1963
[315] Ulus Gazetesi, 09.10.1963
[316] Ulus Gazetesi, 12.10.1963
[317] Cumhuriyet Gazetesi, 14.10.1963
[318] Cumhuriyet Gazetesi, 16.10.1963
[319] Cumhuriyet Gazetesi, 19.10.1963
* Bu paragraf içinde İsmet İnönü’ye atfedilen bir cümle, Başbakanlıktan yapılan 19.10.1963 tarihli bir yalanlama uyarınca metinden çıkarılarak buraya alınmamıştır. Bkz. Ulus Gazetesi, 20.10.1963
[320] Hürriyet Gazetesi, 20.10.1963
[321] Ulus Gazetesi, 22.10.1963
[322] Ulus Gazetesi, 25.10.1963
[323] Ulus Gazetesi, 29.10.1963
[324] Ulus Gazetesi, 30.10.1963
[325] Ulus Gazetesi, 03.11.1963
[326] Ulus Gazetesi, 06.11.1963
* Makale, Atatürk’ün 25. ölüm yıldönümü dolayısıyla UNESCO yayınları için yazılmış ve Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Ulus, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde ayrıca yayınlanmıştır.
[327] İsmet İnönü; Aziz Atatürk; Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Millî Eğitim Basımevi, Ankara 1963
[328] Ulus Gazetesi, 11.11.1963
[329] Ulus Gazetesi, 20.11.1963
[330] Cumhuriyet Gazetesi, 21.11.1963
[331] Ulus Gazetesi, 22.11.1963
[332] Ulus Gazetesi, 23.11.1963
[333] Ulus Gazetesi, 23.11.1963
[334] Ulus Gazetesi, 24.11.1963
[335] Ulus Gazetesi, 25.11.1963
[336] Ulus Gazetesi, 26.11.1963
[337] Ulus Gazetesi, 27.11.1963
[338] Cumhuriyet Gazetesi, 28.11.1963
[339] Ulus Gazetesi, 01.12.1963
[340] Ulus Gazetesi, 02.12.1963
[341] Ulus Gazetesi, 02.12.1963
[342] Ulus Gazetesi, 02.12.1963
[343] Ulus Gazetesi, 03.12.1963
[344] Ulus Gazetesi, 03.12.1963
[345] Ulus Gazetesi, 04.12.1963
[346] Ulus Gazetesi, 04.12.1963
[347] Ulus Gazetesi, 05.12.1963
[348] Ulus Gazetesi, 06.12.1963
[349] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 09.12.1963
[350] Ulus Gazetesi, 10.12.1963
[351] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 11.12.1963
[352] Ulus Gazetesi, 12.12.1963
[353] Ulus Gazetesi, 13.12.1963
[354] Ulus Gazetesi, 15.12.1963
[355] Ulus Gazetesi, 16.12.1963
[356] Ulus Gazetesi, 17.12.1963
[357] Ulus Gazetesi, 17.12.1963
[358] Ulus Gazetesi, 18.12.1963
[359] Ulus Gazetesi, 19.12.1963
[360] Ulus Gazetesi, 18.12.1963
[361] Ulus Gazetesi, 19.12.1963
[362] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 20.12.1963
[363] Ulus Gazetesi, 21.12.1963
[364] Ulus Gazetesi, 21.12.1963
[365] Ulus Gazetesi, 21.12.1963
[366] Ulus Gazetesi, 22.12.1963
[367] Ulus Gazetesi, 23.12.1963
[368] Ulus Gazetesi, 24.12.1963
[369] Ulus Gazetesi, 24.12.1963
[370] Ulus Gazetesi, 24.12.1963
[371] Ulus Gazetesi, 25.12.1963
[372] Ulus Gazetesi, 26.12.1963
[373] Ulus Gazetesi, 28.12.1963
[374] Ulus Gazetesi, 29.12.1963
[375] Ulus Gazetesi, 30.12.1963
[376] Ulus Gazetesi, 30.12.1963
[377] Cumhuriyet Gazetesi, 30.12.1963
[378] Ulus Gazetesi, 03.01.1964
[379] Anıtkabir Özel Defteri; ... 04.01.1964
[380] Cumhuriyet Gazetesi, 06.01.1964
[381] Ulus Gazetesi, 07.01.1964
[382] Cumhuriyet Gazetesi, 09..01.1964
[383] Ulus Gazetesi, 11.01.1964
[384] Cumhuriyet Gazetesi, 13.01.1964
[385] Ulus Gazetesi, 18.01.1964
[386] Ulus Gazetesi, 22.01.1964
[387] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri 24.01.1964
[388] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 25.01.1964
[389] Ulus Gazetesi, 27.01.1964
[390] Ulus Gazetesi, 28.01.1964
[391] Ulus Gazetesi, 28.01.1964
[392] Ulus Gazetesi, 29.01.1964
[393] Ulus Gazetesi, 30.01.1964
[394] Ulus Gazetesi, 30.01.1964
[395] Ulus Gazetesi, 31.01.1964
[396] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 01.02.1964
[397] Ulus Gazetesi, 02.02.1964
[398] Ulus Gazetesi, 03.02.1964
[399] Cumhuriyet Gazetesi, 04.02.1964
[400] Ulus Gazetesi, 04.02.1964
[401] Cumhuriyet Gazetesi, 06.02.1964
[402] Ulus Gazetesi, 07.02.1964
[403] Ulus Gazetesi, 07.02.1964
[404] Anıtkabir Özel Defteri; ... 07.02.1964
[405] Ulus Gazetesi, 08.02.1964
[406] Cumhuriyet Gazetesi, 12.02.1964
[407] Cumhuriyet Gazetesi, 14.02.1964
[408] Ulus Gazetesi, 18.02.1964
[409] Ulus Gazetesi, 18.02.1964
[410] Ulus Gazetesi, 22.02.1964
[411] Ulus Gazetesi, 22.02.1964
[412] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 25.02.1964
[413] Ulus Gazetesi, 25.02.1964
[414] Ulus Gazetesi, 26.02.1964
[415] Ulus Gazetesi, 29.02.1964
[416] Ulus Gazetesi, 02.03.1964
[417] Ulus Gazetesi, 02.03.1964
[418] Ulus Gazetesi, 02.03.1964
[419] Cumhuriyet Gazetesi, 02.03.1964
[420] Cumhuriyet Gazetesi, 03.03.1964
[421] Ulus Gazetesi, 04.03.1964
[422] Ulus Gazetesi, 05.03.1964
[423] Ulus Gazetesi, 05.03.1964
[424] Cumhuriyet Gazetesi, 06.03.1964
[425] Cumhuriyet Gazetesi, 07.03.1964
[426] Ulus Gazetesi, 08.03.1964
[427] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 09.03.1964
[428] Ulus Gazetesi, 11.03.1964
[429] Ulus Gazetesi, 14.03.1964
[430] Ulus Gazetesi, 14.03.1964
[431] Ulus Gazetesi, 15.03.1964
[432] Ulus Gazetesi, 18.03.1964
[433] Ulus Gazetesi, 19.03.1964
[434] Ulus Gazetesi, 20.03.1964
[435] Ulus Gazetesi, 22.03.1964
[436] Ulus Gazetesi, 26.03.1964
[437] Ulus Gazetesi, 26.03.1964
[438] Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı: 510, Cilt: XXIX, Yıl: 10, sf. 18-19, Basıldığı Tarih: 27.03.1964
[439] Ulus Gazetesi, 02.04.1964
[440] Ulus Gazetesi, 03.04.1964
[441] Ulus Gazetesi, 03/04.04.1964
[442] Ulus Gazetesi, 08.04.1964
[443] Ulus Gazetesi, 10.04.1964
[444] Ulus Gazetesi, 12.04.1964
[445] Cumhuriyet Gazetesi, 12.04.1964
[446] Ulus Gazetesi, 14.04.1964
[447] Ulus Gazetesi, 15.04.1964
[448] Kıbrıs Meselesi Üzerinde Son Konuşmalar ve Yazılar; Derleyen ve Hazırlayan: Nevzat Karagil; Anıl Matbaası, 1964, İstanbul, sf. 5-7 ... Ulus Gazetesi, 15.04.1964
[449] Milliyet Gazetesi, 16.04.1964
[450] Milliyet Gazetesi, 16.04.1964
[451] Cumhuriyet Gazetesi, 17.04.1964
* İsmet İnönü’nün Türkiye radyolarında yaptığı konuşma, gazetelerin de belirttiği gibi TBMM’de yaptığı konuşmanın özetidir. Bu nedenle buraya TBMM’deki konuşma aktarılmıştır.
[452] İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları, Üçüncü Cilt (1961-1973); Hazırlayan: Ali Rıza Cihan; TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 56, Ankara 1992, sf. 227-230 ... 17.04.1964
[453] Anıtkabir Özel Defteri; ... 23.04.1964
[454] Ulus Gazetesi, 23.04.1964
[455] Cumhuriyet Gazetesi, 27.04.1964
[456] Ulus Gazetesi, 28.04.1964
[457] Ulus Gazetesi, 30.04.1964
[458] Ulus Gazetesi, 02.05.1964
[459] Cumhuriyet Gazetesi, 03.05.1964
[460] Ulus Gazetesi, 06.05.1964
[461] Ulus Gazetesi, 07.05.1964
[462] Ulus Gazetesi, 08.05.1964
[463] Ulus Gazetesi, 08.05.1964
[464] Ulus Gazetesi, 09.05.1964
[465] Ulus Gazetesi, 10.05.1964
[466] Cumhuriyet Gazetesi, 11.05.1964
[467] Cumhuriyet Gazetesi, 15.05.1964
[468] Ulus Gazetesi, 16.05.1964
[469] Ulus Gazetesi, 17.05.1964
[470] Ulus Gazetesi, 20.05.1964
[471] Cumhuriyet Gazetesi, 27.05.1964
[472] Cumhuriyet Gazetesi, 29.05.1964
[473] Ulus Gazetesi, 03.06.1964
[474] Ulus Gazetesi, 04.06.1964
[475] Ulus Gazetesi, 04.06.1964
[476] Ulus Gazetesi, 04.06.1964
[477] Ulus Gazetesi, 05.06.1964
[478] Ulus Gazetesi, 06.06.1964
[479] Ulus Gazetesi, 07.06.1964
[480] Ulus Gazetesi, 07.06.1964
[481] Ulus Gazetesi, 08.06.1964
[482] Ulus Gazetesi, 10.06.1964
[483] Ulus Gazetesi, 11.06.1964
[484] Ulus Gazetesi, 12.06.1964
[485] Kıbrıs Konusunda C.H.P.’nin Görüşleri, 1965 Aralık–1966 Ocak, (t.y.), (y.y.) sf. 87-
97 ... 13.06.1964
* Pacta sunt servanda: Ahde vefa ilkesi. Uluslararası hukukun en önemli ilkelerinden biri. Koşullar ne olursa olsun anlaşmaya bağlılık anlamını taşıyan manevi bir kural.
** Amerikan Adalet Enstitüsü
*** Gentleman agreement: Centilmenlik anlaşması.
[486] Ulus Gazetesi, 13.06.1964
[487] Ulus Gazetesi, 15.06.1964
[488] Ulus Gazetesi, 16.06.1964
[489] Ulus Gazetesi, 17.06.1964
[490] Ulus Gazetesi, 20.06.1964
[491] Ulus Gazetesi, 22.06.1964
[492] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 23.06.1964
[493] Ulus Gazetesi, 24.06.1964
[494] Ulus Gazetesi, 24.06.1964
[495] Ulus Gazetesi, 25.06.1964
[496] Ulus Gazetesi, 25.06.1964
[497] Ulus Gazetesi, 26.06.1964
[498] Ulus Gazetesi, 28.06.1964
[499] Cumhuriyet Gazetesi, 28.06.1964
[500] Ulus Gazetesi, 29.06.1964
[501] Ulus Gazetesi, 30.06.1964
[502] Ulus Gazetesi, 01.07.1964
[503] Ulus Gazetesi, 02.07.1964
[504] Ulus Gazetesi, 03.07.1964
[505] Ulus Gazetesi, 03.07.1964
[506] Ulus Gazetesi, 03.07.1964
[507] Ulus Gazetesi, 05.07.1964
[508] Ulus Gazetesi, 07.07.1964
[509] Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı: 526, Cilt: XXX, Yıl: 11, sf. 11, Basıldığı Tarih: 16.07.1964
[510] Ulus Gazetesi, 20.07.1964
[511] Ulus Gazetesi, 22.07.1964
[512] Dışişleri Belleteni; TC Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 1-3, Temmuz 1964, sf. 33-34 ... 22.07.1964
[513] Ulus Gazetesi, 23.07.1964
[514] Ulus Gazetesi, 25.07.1964
[515] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 1-3, Temmuz 1964, sf. 38-40 ... 10.08.1964
[516] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 1-3, Temmuz 1964, sf. 26-28 ... 10.08.1964
[517] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 1-3, Temmuz 1964, sf. 31-32 ... 10.08.1964
* Watching Brief’in, İsmet İnönü’ye gönderilen bir “gözlem dosyası”, “gözlem özeti” bilgilendirmesi (Brief) veya NATO içindeki bir saha gözlem (ve bilgilendirme) birimi olduğu tahmin edilmektedir.
* Birleşmiş Milletler Barış Gücü.
* BM Genel Sekreteri U-Thant’a gönderilen bu mesaj, son paragrafı hariç, 10.08.1964 tarihli BM Güvenlik Konseyi Başkanı Sivert A. Nielsen’e gönderilen mesajın aynısıdır.
[518] Ulus Gazetesi, 12.08.1964
[519] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı:1-3, Temmuz 1964, sf. 31, 35-38 ... 13.08.1964
[520] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 1-3, Temmuz 1964, sf.
41-43 ... 18.08.1964
[521] Ulus Gazetesi, 22.08.1964
[522] Anıtkabir Özel Defteri; ... 30.08.1964
[523] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 1-3, Temmuz 1964, sf. 46-47 ... 30.08.1964
[524] Cumhuriyet Gazetesi, 07.09.1964
[525] Anıtkabir Özel Defteri; ... 09.09.1964
[526] Ulus Gazetesi, 11.09.1964
[527] Ulus Gazetesi, 13.09.1964
[528] Ulus Gazetesi, 18.09.1964
[529] Ulus Gazetesi, 20.09.1964
[530] Ulus Gazetesi, 21.09.1964
[531] Ulus Gazetesi, 22.09.1964
[532] Ulus Gazetesi, 22.09.1964
[533] Ulus Gazetesi, 01.10.1964
[534] Cumhuriyet Gazetesi, 10/11.10.1964
[535] Sabah Gazetesi/Aktüel Eki (30.11.2003) ... 10.10.1964
[536] Anıtkabir Özel Defteri; ... 16.10.1964
[537] C.H.P. XVII. Kurultayı 16 Ekim 1964 / Genel Başkan İsmet İnönü'nün Açış Konuşması; C.H.P. Yayını, 1964, Ankara, Basım Ciltevi ... 16.10.1964
[538] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 19.10.1964
[539] Ulus Gazetesi, 19.10.1964
[540] Ulus Gazetesi, 25.10.1964
[541] Ulus Gazetesi, 25.10.1964
[542] Ulus Gazetesi, 26.10.1964
[543] Ulus Gazetesi, 26.10.1964
[544] Ulus Gazetesi, 27.10.1964
[545] Ulus Gazetesi, 27.10.1964
[546] Ulus Gazetesi, 06.11.1964
[547] Ulus Gazetesi, 09.11.1964
[548] Ulus Gazetesi, 11.11.1964
[549] Cumhuriyet Gazetesi, 14.11.1964
[550] Ulus Gazetesi, 15.11.1964
[551] Ulus Gazetesi, 18.11.1964
[552] Ulus Gazetesi, 19.11.1964
[553] Cumhuriyet Gazetesi, 22.11.1964
[554] Cumhuriyet Gazetesi, 23.11.1964
[555] Cumhuriyet Gazetesi, 25.11.1964
[556] Cumhuriyet Gazetesi, 26.11.1964
[557] Cumhuriyet Gazetesi, 27.11.1964
[558] Ulus Gazetesi, 30.11.1964
[559] Cumhuriyet Gazetesi, 01.12.1964
[560] Ulus Gazetesi, 04.12.1964
[561] Ulus Gazetesi, 05.12.1964
[562] Ulus Gazetesi, 06.12.1964
[563] Ulus Gazetesi, 09.12.1964
[564] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 11.12.1964
[565] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 12.12.1964
[566] Ulus Gazetesi, 13.12.1964
[567] Ulus Gazetesi, 14.12.1964
[568] Ulus Gazetesi, 16.12.1964
[569] Ulus Gazetesi, 23.12.1964
[570] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 27.12.1964
[571] Ulus Gazetesi, 01.01.1965
[572] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 07.01.1965
[573] Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı 551, Cilt XXXII, Yıl 11, Basıldığı Tarih: 07.01.1965
[574] Milliyet Gazetesi, 08.01.1965
[575] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 4, Ocak 1965, sf. 60 ... 08.01.1965
[576] Milliyet Gazetesi, 08.01.1965
[577] Milliyet Gazetesi, 09.01.1965
[578] Ulus Gazetesi, 10.01.1965
[579] Ulus Gazetesi, 13.01.1965
[580] Ulus Gazetesi, 13.01.1965
[581] Ulus Gazetesi, 19.01.1965
[582] Cumhuriyet Gazetesi, 19.01.1965
[583] Ulus Gazetesi, 25.01.1965
[584] Ulus Gazetesi, 26.01.1965
* Bu söyleşi, buraya aktarım yapılan kaynak dışında Bayram Gazetesi’nde 05.02.1965, Ulus Gazetesi’nde ise 06.02.1965 tarihinde yayınlanmıştır.
[585] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 5, Şubat 1965, sf. 67-70 ... 26.01.1965
[586] Ulus Gazetesi, 27.01.1965
[587] Cumhuriyet Gazetesi, 31.01.1965
[588] Ulus Gazetesi, 03.02.1965
[589] Ulus Gazetesi, 06.02.1965
[590] Ulus Gazetesi, 07.02.1965
[591] Ulus Gazetesi, 09.02.1965
[592] Cumhuriyet Gazetesi, 10.02.1965
[593] Cumhuriyet Gazetesi, 13.02.1965
[594] Cumhuriyet Gazetesi, 14.02.1965
[595] Ulus Gazetesi, 14.02.1965
[596] Ulus Gazetesi, 16.02.1965
[597] Ulus Gazetesi, 17.02.1965
[598] Ulus Gazetesi, 18.02.1965
[599] Ulus Gazetesi, 18.02.1965
[600] Ulus Gazetesi, 19.02.1965
[601] Ulus Gazetesi, 19.02.1965
[602] Ulus Gazetesi, 20.02.1965
[603] Ulus Gazetesi, 20.02.1965
[604] Ulus Gazetesi, 21.02.1965
[605] Ulus Gazetesi, 23.02.1965
[606] Ulus Gazetesi, 23.02.1965
[607] Ulus Gazetesi, 26.02.1965
[608] Ulus Gazetesi, 26.02.1965
[609] Ulus Gazetesi, 26.02.1965