İSMET İNÖNÜ

Konuşma, Demeç, Makale,

Mesaj ve Söyleşileri

1965 – 1967

(11.03.1965 – 25.12.1967)

ANKARA – 2004

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sunuş ve Teşekkür

 

 

 

İsmet İnönü’nün “Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri”ne ilişkin kronolojik eksiklikleri gidermeyi bu kitapla sürdürüyoruz.

 

TBMM konuşmaları dışında, İsmet İnönü’nün basılı kitaplarında önemli boşluk ve eksikler bulunmaktaydı. İsmet İnönü’nün ölümünün 30. yıldönümünde, Aralık 2003’te yayınlanan 26.10.1933–03.12.1938 ve 13.12.1944–28.05.1950 tarihlerine ilişkin iki ayrı cildin ardından 11.11.1961–26.02.1965 tarihleri arasını kapsayan üçüncü kitap ve şimdi de 11.03.1965–25.12.1967 tarihlerine ilişkin dördüncü kitapla kronolojik eksiklerin 60’lı yıllara ilişkin önemli bir kısmını tamamlamış bulunuyoruz.

 

Bu kitap, İsmet İnönü’nün Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, ana muhalefet liderliği, Başbakanlık yıllarının ardından yeniden ana muhalefet liderliğinin başlangıç yıllarını kapsamaktadır. İsmet İnönü için devletin başında bulunmak ile muhalefet liderliğinde bulunmak arasında bir fark bulunmadığı bu kitapla yeniden görülebilecektir. İsmet İnönü için demokrasi ve demokratik rejimin yerleştirilmesi, siyasi partiler ve vatandaşlar arası ilişkilerin iyi kılınması, cumhuriyetin temel prensiplerinin korunması ve ülke çıkarlarının temel alınması önemli bir ideal ve sürekli çaba konusu olmuştur. İşte bu kitapla bu çabaları bir kez daha tarih içinden izleme olanağına kavuşuyoruz.

*     *     *

Başta sözünü ettiğimiz İsmet İnönü’nün kitaplarındaki eksikleri giderme konusunda TBMM’nin gösterdiği süreklilik içindeki kurumsal yaklaşımı nedeniyle, TBMM Başkanlığı’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Birim Amiri Ercan DURDULAR’a öncelikle ve yeniden teşekkür ediyoruz.

Bu çalışmaların veri kaynağı TBMM Kütüphanesi ile Vakfımızın arşivi olmuştur. Ancak TBMM Kütüphane Müdürlüğü’nün özel katkıları olmasaydı, bu çalışma belki de bu tamlıkta olmayabilirdi. Bir yılı aşkın bir süreyle TBMM Kütüphanesi, bu çalışmanın araştırma ve veri toplama safhasına ilişkin İnönü Vakfı’na duyarlı bir ev sahipliği yapmıştır.

TBMM Kütüphanesinin bir önceki Müdürü Ali Rıza CİHAN’ın çok özel katkılarını burada anıyor ve kendisine sevgi ve teşekkürlerimizi yineliyoruz.

Yine TBMM Kütüphanesi yönetici ve görevlilerinden,

Kütüphane eski Müdür Yardımcısı ve yeni Müdürü İsmet BAYDUR,

Müdür Yardımcısı Tuncer YILMAZ;

Mikrofilm Bölümü eski Sorumlusu ve eski Müdür Yardımcısı Cihan ERKAL,

Bu çalışmalar için ciddi emekleri bulunan Mikrofilm Operatörleri Ömer İMAMOĞLU ile Şevket ERCİL,

Mikrofilm Operatörleri İhsan Güler ve Yaşar Bilgin,

Araştırma Bölümü Görevlisi Alev SARI,

Ödünç Verme Bölümü Şefi Necla ERYURT,

Fotokopi Görevlileri Mehmet YILDIRIM ile Mehmet SAĞIR’a ve adlarını burada belirtemediğimiz bir çok Kütüphane görevlisine;

TBMM Basımevi Müdürlüğü’ne,

Basımevi Elektronik Dizgi Bölümü Sorumlusu Ali İPEK’e,

Basımevi Elektronik Dizgi Görevlisi Mihriban ATMACA’ya;

Ve son olarak, büyük titizlik ve özveri ile yaptığı araştırma sonucunda bu kitapları gerçekleştiren İlhan Kamil TURAN’a içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

01.07.2004

Özden TOKER

         İnönü Vakfı Başkanı

 

 

 

 

 

 

Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar

 

 

Bu kitap ve ardından yayınlanacak diğer yeni kitaplar hakkında

 

Bu kitap, İnönü Vakfı için yapılan süreli bir çalışmanın dördüncüsüdür.

İsmet İnönü’nün (TBMM dışındaki) söylev, konuşma, demeç, söyleşi, makale ve mesajlarının kronolojik eksiklerinin ilk kısmına, yani 26.10.1933–03.12.1938 ile 29.12.1944–25.05.1950 tarihlerine ilişkin iki kitabın ardından 1961–1973 yıllarına ilişkin ikinci kısmına ilişkin 11.11.1961–26.02.1965 tarihlerine ilişkin ilk kitaptan sonra, şimdi 11.03.1965–25.12.1967 tarihlerine ilişkin olan bu kitapla birlikte dördüncü aşaması tamamlanmış olmaktadır.

01.01.1968–23.07.1970 ve 25.07.1970–10.12.1973 tarihlerine ilişkin kitapların yayına hazırlanma çalışmaları ise hızla sürmektedir..

Çalışmanın yürütülüşü

Söz konusu tarihleri kapsayan kitaplar için yapılan çalışma, TBMM Kütüphanesi ve Mikrofilm Bölümünde, Ulus ve Cumhuriyet gazeteleri esas alınarak ve bu gazetelerdeki verilerden hareketle gerektiğinde diğer gazetelerden yararlanılarak ve ayrıca dönemin önemli dergileri taranarak yürütülmüştür.

Dil/Türkçe kullanımı ile kaynakçalara dair

Kitapta yer alan metinlerin dil–yazı–konuşma özgünlükleri korunarak aktarılmıştır. Kaynak olarak kullanılan eski metinlerde, kimi zaman farklı yayınların kendilerince farklı “dil uyarlamaları” yapması ve bunların üstüne gelen dizgi/basım yanlışlarının olduğu gözetilmelidir. Metinleri yayıma hazırlarken yalnızca bariz dizgi/basım yanlışlarında az sayıda harf düzeltileri yapılmış; yine az sayıdaki harf veya tekil sözcük ekleri köşeli parantez içinde verilmiştir. Ancak bu tür az sayıdaki düzeltilere karşın, kullanılan bazı harf ve sözcükler itibarıyla metinler arası farklılıklar ve hatta bir metin içinde kimi farklılıklar bulunduğu gözetilmelidir.

Bir tek metne ilişkin farklı kaynaklar arasında yapılan seçim ise, dizgiye elverişlilik ve metnin tamamının bulunması ölçütüne dayalı olmuştur.

Gazete kaynaklı verilerde az sayıda sözcüğün, gazetenin cilt kenarına gelmesi veya dizgi/baskı problemlerinden ötürü okunamaması sözkonusudur. Bu tür durumlar, köşeli parantez içinde [okunamadı] kaydı eşliğinde belirtik kılınmıştır.

Tam metni bulunan veriler dışındaki metinlerin bir kısmı gazetelerin özet aktarımı veya gazetelerin yorumlu aktarımı eşliğinde İsmet İnönü’nün konuşmalarını içermektedir. Bu tür, doğrudan İsmet İnönü’nün konuşmasını içermeyen yorum vb. aktarımlar çıkarılarak parantez içinde üç nokta (...) eşliğinde verilip, kitabın yalnızca İsmet İnönü’nün konuşmalarına referans oluşturması sağlanmıştır.

Gazetelerin özet aktarımlarında birbirini tutmayan veya eksik veri aktarımı sözkonusu olduğu durumlarda, [Tamamlayıcı haber] ara başlığı eşliğinde tamamlayıcı metinlere ayrıca yer verilmiştir.

Kaynakça bilgilerine her metnin ilk sayfasının altında yer verilmiş; gerekli kimi açıklayıcı bilgiler de sayfa altı dipnotu olarak, özgün metinlerden ayrıksı olarak belirtilmiştir.

Konu başlıklarına dair

Konu başlıklarında, ilgili metinlerin hangi konuyu içerdiğinin yansıtılmasına azami düzeyde özen gösterilmiştir.

Sözlük hakkında

Kitabın arkasında bulunan “Sözlük”te sözcüklerin doğru yazımı verilmiştir. Kitaplarda yer alan metinlerin içinde, (çıkış yeri ve dilin durumuna göre) “kalın ünlü” harfler [a, ı, o, u] ile “ince ünlüler”in [e, i, ö, ü];  (dudakların durumuna göre) “düz ünlüler” [a, e, ı, i] ile “yuvarlak ünlüler”in [o, ö, u, ü] ve (ağzın açıklığına göre) “geniş ünlüler” [a, e, o, ö] ile “dar ünlüler”in [ı, i, u, ü] sözcükler içindeki kullanımı bazen yer değiştirebilmektedir. Ayrıca a-ı, e-i, i-ı, u-ü; b-p, c-ç, d-t, ğ-v, n-m değişmeleri; ünsüz türemesi olarak y-v değişimi de olabilmekte ve nihayet eski dilin kimi özgünlükleri yansıyabilmektedir. Bu nedenle okuyucu sözlükte arama yaparken, mantıksal olarak iki ve daha çok seçenekli tarama yoluna başvurmalıdır.

Dizin hakkında

Kitabın arkasında yer alan “Dizin” coğrafi yerler, kişi adları, kitabın içerildiği döneme ilişkin temalar ile İsmet İnönü’nün değinilerindeki vurgular esas alınarak hazırlanmış, böylece ilgili dönemlere yönelik ayrıntılı araştırma yapanlara yardımcı olmaya çalışılmıştır.

Teşekkür

Son olarak, bu kitapların hazırlık aşamasındaki sayısız katkısı için ender insanlardan sevgili Ali Rıza CİHAN’a; bu çalışmaların önemli yanlışlardan korunmasını sağlayıcı yönlendirme ve katkıları nedeniyle Şerafettin TURAN ve Selim İLKİN’e; başta Ömer İMAMOĞLU ve Şevket ERCİL olmak üzere TBMM Kütüphane çalışanlarına; dizgi yardımlarından ötürü Nuray ÇALI’ya; yeni veri bulmaya ilişkin katkısından dolayı arkadaşım Serdar Ömer KAYNAK’a; kitaplaştırma sırasındaki yardımlarından ötürü arkadaşlarım Tamer İNCESU, Evrim KARAKOÇ, Murat KARAKOÇ’a; ve yine kitaplaştırmaya yönelik teknik desteği için Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı Ali TUNA’ya içtenlikle teşekkür ediyorum.

İlhan K. Turan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları*

 

 

 

TBMM Konuşmaları

İsmet İnönü’nün T.B.M.M.’deki Konuşmaları 1920–1973; 3 Cilt, Derleyen: Ali Rıza Cihan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, 1992…29.05.1920–06.11.1973 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Söylev, Konuşma, Söyleşi, Demeç, Makale ve Mesajları

İsmet Paşa’nın Siyasi ve İçtimai Nutukları 1920–1933; Başvekalet Matbaası, Ankara, 1933...25.09.1920–29.10.1933 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1933–1938; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003....26.10.1933–03.12.1938 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Milli Şef’in Söylev, Demeç ve Mesajları; Derleyen: Kadri Kemal Kop, Akay Kitabevi, Ankara, 1945.. 11.11.1938–28.12.1944 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1944–1950; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003....29.12.1944–28.05.1950 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1956...31.05.1950–29.07.1956 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1959...16.08.1956–09.09.1959 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü (1959–1960); Derleyen: Sabahat Erdemir; Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962.. 13.09.1959–26.05.1960 tarihleri arasını kapsamaktadır.

İhtilâlden Sonra İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Toktamış, Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962...28.05.1960–10.11.1961 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1961–1965; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2004....11.11.1961–26.02.1965 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Defterleri

İsmet İnönü; Defterler (1919–1973); 3 Cilt, Hazırlayan: Ahmet Demirel; Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Aralık 2001 01.01.1919–11.12.1973 tarihleri arasında tuttuğu notları kapsamaktadır.

 

Yurt Gezisi Konuşmaları

İsmet İnönü’nün Kastamonu Gezileri: 1938–1949–1958; Mustafa Eski; Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1995...05–10.12.1938, 18–26.04.1949 ve 24–25.10.1958 tarihlerini kapsamaktadır.

Cumhurbaşkanı İnönü’nün Ege Seyahati: 1949; Hazırlayan: Kemal Zeki Gencosman; Ankara, 1949.. 30.07.1949–21.08.1949 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Anıları

İsmet İnönü; Hatıralar; 2 Cilt, Hazırlayan: Sabahattin Selek; Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985...Kurtuluş Savaşından Cumhurbaşkanlığına seçilişine kadarki konuları kapsamaktadır. İlkönce 1968’de yazı dizisi olarak  yayınlanmıştır.

 

Anı, Atatürk, İstiklal Savaşı ve Lozan Konferansına İlişkin Eser, Söyleşi ve Konferansları

İsmet İnönü; Aziz Atatürk; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 196 ...Bu kitapçık, Atatürk’ün ölümünün 25. yıldönümü dolayısıyla (10.11.1963) hazırlanan bir makaleyi içermektedir.

 

İnönü Atatürk’ü Anlatıyor; Hazırlayan: Abdi İpekçi; İstanbul, Cem Yayınevi, 1968...Kurtuluş Savaşından Atatürk ile ilişkilere dek birçok konuyu içermektedir.

İsmet İnönü; İstiklal Savaşı ve Lozan; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1993…23 Ekim 1973 tarihinde Türk Tarih Kurumu’nda verdiği  konferans metnini içermektedir.

İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993...1968–1973 yılları arasındaki 10 ayrı televizyon söyleşisini kapsamaktadır.

İsmet İnönü; Lozan Barış Konferansı–Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşileri; Hazırlayan İlhan Turan; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, Temmuz 2003...Lozan Konferansının öngünlerinden yaşamının sonuna dek yapılan konuşma, demeç, makale, mesaj anı ve söyleşileri kapsamaktadır.

 

Mektupları

Baba İnönü’den Erdal İnönü’ye Mektuplar; Basıma Hazırlayan: Sevgi Özel; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Aralık 1988…Erdal İnönü’ye yazılan 02.09.1947–14.08.1960 tarihleri arasındaki mektupları kapsamaktadır.

 

Söylev, Konuşma ve Eserlerinden Yapılan Seçmeler

İsmet İnönü’nün Vecizeleri; Ali Toygar–Cumhuriyet Kitabevi, İstanbul, 1941

İnönü Diyor ki: Nutuk, Hitabe, Beyanat, Hasbihaller, Hazırlayan Herbert Melzig; İstanbul, 1941

İsmet İnönü; Millet ve İnsaniyet: Milli Şef İsmet İnönü’nün Nutuklarından En Güzel Parçalar; Derleyen: Herbert Melzig; İstanbul: Kanaat Kitabevi, 1943

İnönü’nün Söylev ve Demeçleri, T.B.M. Meclisinde ve CHP Kurultaylarında, 1919–1946; Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1946

İsmet İnönü’nün Maarife Ait Direktifleri; Maarif Vekilliği Yayını, İstanbul 1939

Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri (içinde); Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, 1946–Ankara

İsmet İnönü ve Tek Dereceli İlk Seçimler (1946–1950–1954–1957); Hazırlayan: İlhan Turan, İnönü Vakfı Yayınları, Ajans–Türk Basım ve Basım A.Ş., Ankara, Aralık 2002

İsmet İnönü; Eğitim–Öğretim Üzerine; Hazırlayan: İlhan Turan, Türk Eğitim Derneği–İnönü Vakfı Ortak Yayını, Ankara, Aralık 2002

 

 

 

 

 

 

İçindekiler

 

Sunuş ve Teşekkür – Özden TOKER

Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar

İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları

İçindekiler

11.03.1965...“Muhalefette Görevimiz” (Makale

14.03.1965...Zonguldak Kozlu Olayları ile İlgili Verilen Demeç

21.03.1965...Grizu Patlaması Sonucu Meydana Gelen Ölümler Üzerine Yeni Çeltek Maden İşletmesine Gönderilen Mesaj

22.03.1965...Cumhuriyet Gazetesinden Ecvet Güresin ile 1950 ve Öncesinde Neden Tarafsız Olmadığına İlişkin Yapılan Söyleşi

23.03.1965...Cumhuriyet Gazetesinden Ecvet Güresin ile 1950 Öncesi ile 1961 Sonrası Koalisyon Hükümetleri Üzerine Yapılan Söyleşi

24.03.1965...Cumhuriyet Gazetesinden Ecvet Güresin ile 1961 Sonrası Koalisyon Hükümetleri Üzerine Yapılan Yapılan Söyleşi

25.03.1965...Cumhuriyet Gazetesinden Ecvet Güresin ile CHP Muhalefeti, İktidarın Tutumu, Dış Politika ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Yapılan        Söyleşi

27.03.1965...Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın Ziyaretinin Ardından Söyledikleri

28.03.1965...Milletvekili Ödeneklerinde Yapılmak İstenen Zamma Karşı Söyledikleri

01.04.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Sorunlar, Milletvekili Ödenekleri, TRT ve Bütçeye İlişkin Yapılan Konuşma

02.04.1965...İkinci İnönü Zaferinin 44. Yıldönümünde AÜ’den TMTF Üyesi Gençlere Yapılan Konuşma

05.04.1965...CHP İçel Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

07.04.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında TRT ile İlgili Söyledikleri

09.04.1965...KTTL Rauf Denktaş ve Kıbrıs MSB Osman Örek’in Ziyaretleri Üzerine Gazetecilere Söyledikleri

13.04.1965...“Siyasi Huzur” (Makale)

19.04.1965...CHP Karabük Gençlik Kolu Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri

19.04.1965...CHP Karabük Gençlik Kolu Üyeleri ve Karabüklülere Gönderilen Mesaj

19.04.1965...Erzurum’da Yayına Başlayan Devrim Gazetesine Gönderilen Mesaj

19.04.1965...AÜ’den Gençlerin Ziyaretinde Gençlerin Parti Gençlik Kollarında Çalışmak İstemeleri Üzerine Söyledikleri

25.04.1965...Eskişehir Cer Atölyesi İşçilerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma

30.04.1965...28-29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümünde DTCF’de Yapılan Törene Gönderilen Mesaj

06.05.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında Seçimlerde İzlenecek  Çizgiye İlişkin Yapılan Konuşma

06.05.1965...1939-1940 Yıllarında Fransa’nın Türkiye Büyükelçiliğini Yapan Rene Massigli’yi Fransa Büyükelçiliği Ziyaretinden Sonra Çıkartma Gemileri Konusunda Söyledikleri

08.05.1965...Eski MBK Üyelerinden Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı ve İrfan Solmazer’in CHP’ye Katılma Töreninde Yapılan  Konuşma

08.05.1965...Ankara İstiklal Ortaokulu Öğrencileri ile Yapılan Söyleşi

09.05.1965...“Günün Siyasi Meseleleri” (Makale)

10.05.1965...CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

10.05.1965...NATO Bakanlar Konseyi Dolayısıyla Düzenlenen Basın Toplantısı

14.05.1965...CHP İstanbul İl Merkezinde Güncel Konular Üzerine Yapılan Sohbet

17.05.1965...EDÇT’nin Bazı Ünitelerinin Faaliyete Başlaması Dolayısıyla Ereğli’de AA’ya Verilen Demeç

20.05.1965...SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko ile Görüşmeye İlişkin Türkiye Radyolarına Verilen Demeç

20.05.1965...19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Dolayısıyla Türkiye Radyolarına Verilen Demeç

22.05.1965...CHP Meclis Grup Toplantısında 14’lerden Bazılarının CHP’ye Katılmaları ve Diyanet İşleri Teşkilatı Yasası Üzerine Yapılan Konuşma

23.05.1965...Eskişehir Şeker Fabrikası İşçilerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma

23.05.1965...SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko’nun Türkiye’yi Ziyareti Dolayısıyla SSCB Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Söyledikleri

24.05.1965...CHP Ankara İl Gençlik Kolu Kongresinde Yapılan Konuşma

27.05.1965...27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yayınlanan Mesaj

03.06.1965...Hindistan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Zakir Hüseyin’in Ziyareti Dolayısıyla Söyledikleri

04.06.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında Petrol Yasasına İlişkin Yapılan Konuşma

05.06.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında Seçim Sistemine İlişkin Yapılan Konuşma

07.06.1965...Ankara Polatlı Topçu Okulunda “Topçu Günü” Dolayısıyla Yapılan Konuşma

09.06.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında Petrol Sorunu Üzerine Yapılan Konuşma

13.06.1965...CHP Sakarya İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

15.06.1965...CHP Ankara Yenimahalle Kadın Kolunun Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma

06.07.1965...Nasreddin Hoca Şenliklerine Giderken Afyon Bolvadin’de Yapılan Konuşma

06.07.1965...Nasreddin Hoca Şenlikleri Dolayısıyla Konya Akşehir’de Yapılan Konuşma

06.07.1965...Garp Cephesi Komutanlığı Odasında Anıları Üzerine Söyledikleri

07.07.1965...Ankara Dönüşünde Ilgın, Kadıhan, Konya CHP İl Merkezi, Konya Valiliği, 2. Ordu Karargahı, Cihanbeyli ve Kulu’da Yapılan Konuşmalar

10.07.1965...Gülhane Askeri Tıp Akademisi Mezuniyet Töreninde Yapılan Konuşma

10.07.1965...1961 Anayasasının Halkoyu ile Kabulünün 4. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

15.07.1965...Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’yü Ziyaret Sonrası Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

16.07.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında İç ve Dış Politika ile Genel Seçimler Üzerine Yapılan Konuşma

19.07.1965...İstanbul’da Oğlu Ömer İnönü’nün Evinde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

23.07.1965...Heybeliada Öğretmenler Kampını Ziyarette Söyledikleri

24.07.1965...Akşam Gazetesi ile Seçimler ve Güncel Siyasi Sorunlar Üzerine Yapılan Söyleşi

24.07.1965...Erzurum Kongresinin 46. Yıldönümü Dolayısıyla Hazırlanan Bir Makale

24.07.1965...Konya Akşehir CHP İlçe Başkanı Ali Kantarcı’ya Gönderilen Teşekkür Mesajı

24.07.1965...Lozan Barış Antlaşması’nın 42. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç

24.07.1965...Lozan Barış Antlaşması, Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü Dolayısıyla CHP’li Gençlere Söyledikleri

26.07.1965...CHP PM Toplantısında Yapılan Konuşma

29.07.1965...CHP PM’de Devletçilik ve Petrol Konuları Üzerine Yapılan Konuşma Özeti

29.07.1965...Milliyet Gazetesinden Abdi İpekçi ile “Ortanın Solu ve Aşırı Sol” Konularında Yapılan Söyleşi

30.07.1965...Milliyet Gazetesinden Abdi İpekçi ile Yapılan “Seçimlerden Sonra Koalisyon, Toprak Reformu ve Petrol” Konularında Yapılan Söyleşi

30.07.1965...CHP PM Toplantısında Devletçilik Konusunda Yapılan Konuşma

30.07.1965...İstanbul CHP Şişli İlçe Binası Önünde Seçimler Üzerine Yapılan Konuşma

31.07.1965...Tahsin Banguoğlu’nun Mektubuyla İlgili Yapılan Açıklama

03.08.1965...CKMP Genel Başkanlığına Seçilen Alpaslan Türkeş’e Gönderilen Kutlama Mesajı

03.08.1965...CHP PM Toplantılarının Sona Ermesi, Kıbrıs Sorunu ve Güncel Siyasi Konular Dolayısıyla Düzenlenen Basın Toplantısı

06.08.1965...AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Kıbrıs Konusundaki Görüşlerine İlişkin Yapılan Basın Açıklaması

08.08.1965...AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Kıbrıs Konusunda Söylediklerine İlişkin Yapılan Açıklama

12.08.1965...Kim Dergisi’nden Sadun Tanju ile Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Söyleşi

14.08.1965...Türkiye’deki Yabancı Basın Temsilcilerinin Davetinde Yapılan Konuşma ve Sorulara Verilen Yanıtlar

18.08.1965...Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün SSCB Gezisi Dolayısıyla Novosti Haber Ajansına Verilen Demeç

19.08.1965...İstanbul Gezileri Sırasında Söyledikleri

24.08.1965...İstanbul Büyükada CHP İlçe Yönetim Kurulu Defterine Yazılanlar

24.08.1965...İstanbul Beykoz Köylerini Dolaşırken Yapılan Sohbetler

25.08.1965...Hürriyet Gazetesinden Cüneyt Arcayürek ile Güncel Siyasi Konulara İlişkin Yapılan Söyleşi

27.08.1965...İstanbul’da Halkla Yapılan Sohbet ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

27.08.1965...26 Ağustos Taarruzunun 43. Yıldönümü Dolayısıyla HMŞDYC’nin Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma

28.08.1965...İstanbul Gezileri Sırasında Yapılan Sohbet

28.08.1965...İstanbul İçerenköy Muhtarı, Koşuyolu, Çatalca ve Silivri’de Halkla Yapılan Sohbetler

30.08.1965...Seçimler, İstanbul İzlenimleri, Toprak Reformu ve Komünistlik İthamına İlişkin AA’ya Verilen Demeç

31.08.1965...30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

09.09.1965...Hindistan ile Pakistan Arasındaki Çatışmalar Dolayısıyla Verilen Demeç

10.09.1965...CHP MYK Üyeleri ile Kadın ve Gençlik Kolları Yöneticilerinin Katıldığı Bir Toplantıda Parti İçi Önseçimler ve Genel Seçimlere İlişkin Yapılan Konuşma

10.09.1965...Pakistan Büyükelçisi Makbul Rabb ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri

11.09.1965...Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün Hindistan–Pakistan Çatışmasına İlişkin Parti Genel Başkanları ile Yaptığı Toplantıdan Sonra Söyledikleri

20.09.1965...Genel Seçimler Dolayısıyla Yayınlanan Bir Seçim Mektubu/Bildirisi

20.09.1965...Genel Seçimler Dolayısıyla Muhtarlara Yönelik Bir Seçim Mektubu/Bildirisi

21.09.1965...Malatya Seçim Söylevi

21.09.1965...Belediye Başkanlığını CHP’nin Kazanması Dolayısıyla Kastamonululara Gönderilen Teşekkür Mesajı

22.09.1965...Elazığ Seçim Söylevi

23.09.1965...CHP Malatya Kadın Kolunun Düzenlediği Sohbet Toplantısında Yapılan Konuşma

26.09.1965...Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

30.09.1965...Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

04.10.1965...Trabzon Seçim Konuşması

05.10.1965...Samsun Seçim Konuşması

05.10.1965...Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

08.10.1965...Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

08.10.1965...Ankara Mamak, Çınçın Bağları ve Yenidoğan Kahvelerinde Yapılan Seçim Konuşmaları

09.10.1965...İstanbul Taksim’de “İleri Türkiye Mitingi”nde Yapılan Seçim Konuşması

11.10.1965...Seçim Günü ve Oy Kullanırken Gazetecilerle Yapılan Sohbet

12.10.1965...Seçim Sonuçları Üzerine Gazetecilerle Yapılan Söyleşi

14.10.1965...Seçim Sonuçları Üzerine Söyledikleri

14.10.1965...Seçim Sonuçları Üzerine AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e Gönderilen Kutlama Mesajı

19.10.1965...Cumhuriyet Gazetesinden Mehmet Barlas ile Seçim Sonuçlarına İlişkin Yapılan Söyleşi

20.10.1965...Ortanın Solu Politikasında Israr ile İlgili Söyledikleri

25.10.1965...Genel Sayım Günü Sayım Memurlarının Sorularına Verilen Yanıtlar

29.10.1965...Cumhuriyetin 42. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

29.10.1965...Başbakan Süleyman Demirel’i Kutlama Görüşmesi Öncesi ve Sonrasında Söyledikleri

03.11.1965...CHP Meclis Grup Toplantısında Grubun Yeni Dönem Meclis Çalışmalarına Katılımına İlişkin Yapılan Konuşma

10.11.1965...Atatürk ile İlk Görev Arkadaşlığına İlişkin Anı Anlatımı

11.11.1965...Atatürk’ün Ölümünün 27. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

11.11.1965...ODTÜ’de Düzenlenen Atatürk’ü Anma Toplantısında Yapılan Konuşma

14.11.1965...DTCF’de Düzenlenen Atatürk’ü Anma Toplantısında Verilen Söylev

16.11.1965...CHP Ankara Gençlik Kolu Temsilcileriyle Yapılan Seçim Sonuçları ve CHP Konulu Söyleşi

17.11.1965...Ulus Gazetesi Fotoğrafçısı Cemal Işıksel’in “Atatürk” Konulu Fotoğraf Sergisi Defterine Yazılanlar ve Sergide Söyledikleri

20/21.11.1965...CHP PM, Meclis ve Senato Grupları Ortak Toplantısında Ortanın Solu Politikasında Israr ve Grup Toplantılarından   Basına Sızmalara İlişkin Yapılan Konuşmalar

27/28.11.1965...CHP Parti Meclisi Toplantısında Ortanın Solu Politikasında Israra İlişkin Yapılan Konuşmaların Özeti

28.11.1965...Bulgar Gazetecileri ile Türk-Bulgar İlişkileri ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma

29.11.1965...CHP Genel Sekreterliği ve MYK Seçimleri Dolayısıyla Verilen Demeç

03.12.1965...CHP Ortak Grup Toplantısında CHP’nin Meclis’te İzleyeceği Tutum ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma

17.12.1965...CHP Meclis Grup Toplantısında Seçimlere İlişkin Yapılan Konuşma

17.12.1965...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar

18.12.1965...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Seçimler ve CHP Hükümetlerinin Politikalarına İlişkin Verilen Söylev

20.12.1965...Kıbrıs Konulu Basın Toplantısı

25.12.1965...Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj

01.01.1966...Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

11.01.1966...Birinci İnönü Zaferinin 45. Yıldönümü Dolayısıyla Ziyarete Gelen Üniversiteli Gençlere Yapılan Konuşma

19.01.1966...CHP PM Toplantısında Demokratik Rejim, Af Yasa Tasarısı ve AP İktidarının Tutumuna İlişkin Yapılan Konuşma

20.01.1966...CHP PM Toplantısında Kıbrıs ve Af Yasa Tasarısına İlişkin Yapılan Konuşma

26.01.1966...Bayram Duyguları” (Makale)

29.01.1966...CHP Ortak Grup Yönetim Kurulunda Rejim ve Gençlik Konularına İlişkin Yapılan Konuşma Özeti

02.02.1966...ABD’ye Gidecek Olan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Yapılan Ziyaretin Ardından Söyledikleri

08.02.1966...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri

16.02.1966...“Suskunluğu”na İlişkin Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt

28.02.1966...Eski MEB Hasan Ali Yücel’i Anma Toplantısında Yapılan Konuşma

01.03.1966...CHP Meclis Grup Toplantısında Seçimlerden Sonra Parti Politikaları ve Demokratik Rejimin Yaşayıp Yaşamayacağı Kaygısına İlişkin Yapılan Konuşma

10.03.1966...Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun ile Görüşmenin Ardından Söyledikleri

11.03.1966...Pembe Köşk Çevresindeki Yürüyüş Sırasında Gazetecilere Yönelik Baskılar Üzerine Söyledikleri

12.03.1966...Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

13.03.1966...Parti Üyeliklerinin Yenilenmesi Dolayısıyla CHP’ye Yeniden Üye Yazılması Sırasında Söyledikleri

17.03.1966...CHP Meclis Grup Toplantısında Parti Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma

20.03.1966...Güncel Siyasi Durum ve Hükümetin Politikalarına İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı

20.03.1966...Çanakkale Zaferinin 51. Yıldönümü Dolayısıyla DTCF’de Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma

22.03.1966...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

01.04.1966...Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

03.04.1966/05.04.1966...İkinci İnönü Zaferinin 45. Yıldönümü Dolayısıyla TMTF Temsilcileri ile Yapılan Sohbet

05.04.1966...“Bayramı İyi Karşılayalım” (Makale)

11.04.1966...CHP Ankara Yenimahalle İlçe Kongresinde Milli Mücadele ve Senato Seçimlerine İlişkin Yapılan Konuşma

14.04.1966...Mevhibe İnönü ile Evliliklerinin 50. Yıldönümü Kutlamasında Söyledikleri ve Yapılan Sohbetler

18.04.1966...28–29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul Taksim’deki “Atatürk ve Cumhuriyet Anıtı”nda 29 Nisan’a Kadar   “Atatürk’e Ulusal Bağlılık Nöbeti” Tutan TMTF ve TMGT Adına Cavit Savcı’ya Gönderilen Mesaj

18.04.1966...Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 26. Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma

29.04.1966...28–29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümü Dolayısıyla Ankara’daki Zafer Anıtı’nda Başlayan “Atatürk’e Ulusal Bağlılık Nöbeti”ne Kendisi Adına Doğan Araslı’nın Katılacağına İlişkin TMTF’ye Gönderilen Mesaj

07.05.1966...CHP Meclis Grup Toplantısında Meclis Çalışmaları ile Rejim Sorunları Arasındaki Bağa İlişkin Yapılan Konuşma

08.05.1966...AP’lilerin CS Üyesi Sıtkı Ulay’a Senatoda Saldırması Üzerine CHP Ortak Grup Toplantısında Yapılan Konuşma

13.05.1966...Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

16.05.1966...CHP İstanbul Kadıköy İlçe Kongresinde Kısmi Senato Seçimleri ve AP Hükümetinin Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma

17.05.1966...CHP İstanbul İl Merkezinin Bahçesinde Kısmi Senato Seçimleri ve AP Hükümetinin Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma

18.05.1966...Ankara Dönüşünde İzmit ve Sakarya’da Yapılan Konuşmalar

23.05.1966...Kayseri’ye Giderken Kırşehir’de CHP Binasından Yapılan Konuşma

23.05.1966...Kayseri Seçim Konuşması

24.05.1966...Niğde Seçim Konuşması

25.05.1966...Adana Seçim Konuşması

27.05.1966...27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

28.05.1966...İzmir’e Giderken Yolda Söyledikleri ve İzmir’de Verilen Demeç

29.05.1966...CHP İzmir İl Örgütüne Gönderilen Mesaj

29.05.1966...Söke Konuşması

29.05.1966...Milas Seçim Konuşması

29.05.1966...Muğla Seçim Konuşması

30.05.1966...Denizli Seçim Konuşması

31.05.1966...Uşak Seçim Konuşması

01.06.1966...Kütahya’da Bir Salon Toplantısında Milli Mücadele ve AP Hükümetinin Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma

01.06.1966...Afyon Seçim Konuşması

02.06.1966...Eskişehir’de CHP Binasından Din İstismarı ve İnkılaplar Sonrası Kurulan Yeni Düzene İlişkin Yapılan Konuşma

02.06.1966...Ankara Polatlı ve Haymana’da Din İstismarı ve Komünistlik İthamlarına İlişkin Yapılan Konuşmalar

04.06.1966...Diyarbakır Seçim Konuşması

06.06.1966...Seçim Günü Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

08.06.1966...Senato Seçimleri, Nurculuk, Din İstismarı ve Af Yasasına İlişkin  Düzenlenen Basın Toplantısı ve Gazetecilerin Çeşitli Konulardaki Sorularına Verilen Yanıtlar

09.06.1966...CHP PM’de Başbakan Süleyman Demirel’e Yanıt Olarak Söyledikleri

29.06.1966...“Kara Kuvvetleri Günü” Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural’a Gönderilen Mesaj

30.06.1966...CHP Ortak Grup Toplantısında Grup Çalışmalarına İlişkin Yapılan Konuşma

04.07.1966...TÖDMF Kurultayına Gönderilen Mesaj

05.07.1966...CHP Gençlik Kolları Genel Merkezi “Gençlik Danışma Merkezi”nin İlk Toplantısında Seçim Kampanyasına İlişkin Yapılan Konuşma

08.07.1966...CHP Ortak Grup Toplantısında AP Hükümetinin Politikaları, Seçimler ve Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Konuşma

09.07.1966...İstanbul’da Deniz Banyosundan Önce Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

25.08.1966...Doğu İllerindeki Deprem Dolayısıyla Başbakan Süleyman Demirel’e Gönderilen Mesaj

10.09.1966...Kaçırılarak Şiddet Uygulanan Gazeteci İlhami Soysal’a Gönderilen Mesaj

15.09.1966...Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Ölümü Üzerine TRT ve AA’ya Verilen Demeç

19.09.1966...Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Defni Dolayısıyla Verilen Demeç

19.09.1966...Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Cenaze Töreninde Başbakan Süleyman Demirel ile Doğu Depremi Üzerine Yapılan Sohbet

20.09.1966...Deprem Felaketzedeleri Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma

24.09.1966...CHP İstanbul İl Kongresinde 1965 Seçimleri, AP Hükümetinin Politikaları, Ankara Barosunun Bildirisi, Güvenlik, Deprem ve Ortanın Soluna İlişkin Verilen Söylev Notları

26.09.1966...83. Yaş Günü Dolayısıyla CHP İstanbul Beyoğlu Örgütünün Düzenlediği Yemekte Yapılan Konuşma

27.09.1966...İTÜ Talebe Birliği Lokali’ni Ziyarette Yapılan Konuşma

01.10.1966...İGSA Talebe Cemiyeti ve TMGT Ziyaretlerinde Yapılan Konuşmalar

08.10.1966...CHP Ankara İl Kongresinde Parti Politikaları ve AP Hükümetinin Uygulamaları Üzerine Verilen Söylev

09.10.1966...CHP İzmir İl Kongresinde, Parti Politikaları, AP Hükümeti ve TİP ile Ayrımlar Üzerine Verilen Söylev

09.10.1966...CHP İzmir İl Kongresinde Yapılan İkinci Konuşma

10.10.1966...CHP İzmir Karşıyaka İlçe Örgütünün İl Kongresine Katılan Delegeler İçin Düzenlediği Yemekte Yapılan Konuşma

10.10.1966...CHP Elazığ İl Kongresine Gönderilen Mesaj

11.10.1966...İzmir Büyük Efes Otelinde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

11.10.1966...CHP Ankara İl Merkezini Ziyarette Başbakan Süleyman Demirel’in Son Konuşmasına Verilen Yanıt

12.10.1966...CHP Ankara Yeni İl Yönetim Kurulu Üyelerini Kutlama Sözleri

14.10.1966...CHP 4. Gençlik Kolları Kurultayına Gönderilen Mesaj

18.10.1966...CHP 18. Kurultayını Açış Söylevi

22.10.1966...CHP 18. Kurultayını Kapama Söylevi

25.10.1966...CHP PM Seçimiyle İlgili Verilen Demeç

30.10.1966...Cumhuriyet Gazetesinden Ecvet Güresin ile Güncel Konular Üzerine Yapılan Söyleşi

01.11.1966...CHP’nin Yeni MYK’sı ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı Ziyaretten Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

07.11.1966...Fikret Otyam’ın “Anayasa Diyor ki” Sergisinde

08.11.1966...Türk Dil Kurumu’nu Ziyarette Yapılan Sohbetler

11.11.1966...Atatürk’ün Ölümünün 28. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

12.11.1966...TMTF ile 27 Mayıs MDD’nin Birlikte Düzenlediği  “Atatürk’ü Anma” Toplantısında Yapılan Konuşma

12.11.1966...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

14.11.1966...ABD Büyükelçisinin Davetini Reddettiğine İlişkin Haber Üzerine Akşam Gazetesine Gönderilen Mektup

15.11.1966...CHP Ortak Grup Toplantısında Başbakan Süleyman Demirel ile Yapılan Görüşme ile İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma

21.11.1966...“İktisadi Araştırma Tesisi”nin Düzenlediği “Türkiye’de İktisadi Planlama” Seminerine Gönderilen Mesaj

24.11.1966...Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

25.11.1966...TMTF Kongresi Dolayısıyla Milliyet Gazetesine Verilen Demeç

07.12.1966...Nazilli’yi İl Yaptırma Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri

09.12.1966...3. Ordu Komutanı Orgeneral Fikret Esen’e Gönderilen Mesaj

15.12.1966...Semih Balcıoğlu’nun “Seramikle Karikatür” Sergisinde Yapılan Sohbet

15.12.1966...CHP Senato Grubunda Memurlara Verilecek Avans Konusuna İlişkin Yapılan Konuşma

17.12.1966...Deniz-İş Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri

23.12.1966...SSCB Başbakan’ı Aleksi Kosigin’in Türkiye Ziyareti Dolayısıyla SSCB Büyükelçiliğinde Verilen Resepsiyonda  Yapılan Sohbet

24.12.1966...CHP’ye Katılan Üniversiteli Gençlere Yapılan Konuşma

26.12.1966...Şinasi Nahit Berker’in “Matbuat Hazretleri” Sergisinde Yapılan Sohbet

30.12.1966...CHP PM’deki Tartışmalar Sırasında Söyledikleri

01.01.1967...CHP PM Toplantısında Parti Politikaları ve Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Konuşma

01.01.1967...Yeni Yıl Dolayısıyla AA ve TRT’ye Verilen Demeçler

02.01.1967...Kıbrıs Bayrak Radyosu ile Yapılan Söyleşi

04.01.1967...CHP PM Toplantısı Sonucu Yayınlanacak Bildiri Üzerine Yapılan Konuşma

12.01.1967...Genel Sekreter Bülent Ecevit Ve MYK’nın Çalışmaları ile İlgili CHP Örgütüne Gönderilen Bildiri

12.01.1967...Ramazan Bayramı Dolayısıyla Yurttaşlara ve CHP Örgütüne Yayınlanan Mesajlar

16.01.1967...“Gazi Ömer ‘Eski Kumandanı’ ile Görüşüp Köye Döndü”

24.01.1967...Grup Yönetim Kurulları ve MYK’nın Ortak Toplantı Yapmalarına İlişkin Öneri ile İlgili CHP Grup Başkan Vekilliklerine Gönderilen Yazı Özeti

25.01.1967...CHP Meclis Grubundaki Tartışmalar Sırasında Söyledikleri

26.01.1967...CHP Meclis Grubundaki Tartışmalar Sırasında Söyledikleri

26.01.1967...CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Tartışmalara İlişkin Yapılan Konuşma

29.01.1967...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşme Sonrası Yapılan Açıklamalar

30.01.1967...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeye İlişkin Yeni İstanbul Gazetesi’ne Gönderilen Açıklama

31.01.1967...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeye İlişkin Yapılan Ek Açıklama

04.02.1967...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar

05.02.1967...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Ortanın Solu, Kurultay Kararı, Kurultay Sonrası 8’lerin Bildirisi ve CHP’deki Tartışmalara İlişkin Verilen Söylev

05.02.1967...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Yapılan ikinci Konuşma

06.02.1967/07.02.1967...CHP İl Başkanları ve Temsilcileri Toplantısında Yapılan Üçüncü Konuşma

09.02.1967...CHP Meclis Grup Toplantısında Gensoru Önergesi ve Ordunun Siyaset Dışı Kalmasına İlişkin Yapılan Konuşma

10.02.1967...TÖS Yöneticilerinin Ziyaretinde Söyledikleri

10.02.1967...Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural’a Yönelik Akşam Gazetesince Kendisine Atfedilen Sözlere İlişkin Yapılan Yalanlama

12.02.1967...Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Necmeddin Karaduman’a Gönderilen Mesaj

23.02.1967...Eski HKKB Em. Org. Hatay Milletvekili Hüsnü Özkan ile HKK Org. İrfan Tansel Arasındaki Tartışmada Adının Geçmesi Üzerine Verilen Demeç

25.02.1967...CHP Grupları Ortak Yönetim Kurulu Toplantısında 8’lerin Durumuna İlişkin Yapılan Konuşma

05.03.1967...CHP Ankara İl Örgütü Mensuplarının Katıldığı Toplantıda Kurultay Sonrası Partide Ortaya Çıkan Gelişmelere İlişkin Yapılan Konuşma

16.03.1967...CHP PM Başkanlığına Parti Kurultayı ile İlgili Olarak Gönderilen Mektuplar

21.03.1967...Kurban Bayramı Dolayısıyla Yurttaşlara ve CHP Örgütüne Yayınlanan Mesajlar

07.04.1967...Üniversite ve Yüksek Okullar Spor Haftası Dolayısıyla Söyledikleri

10.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Yapılan Sohbet

12.04.1967...4. Olağanüstü CHP Kurultayına Çağrı Bildirisi

12.04.1967...Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Mustafa Kılıç’a Gönderilen Mesaj

12.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ile Birlikte Gazetecilerle

13.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Yapılan Sohbet

14.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte 51. Evlilik Yıldönümü Üzerine Gazetecilere Söyledikleri

15.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Yapılan Sohbet

17.04.1967...ODTÜ ve Atatürk Orman Çiftliği Gezilerinde Öğrenciler ve Gazetecilerle Yapılan Sohbetler

19.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

21.04.1967...Federal Almanya Eski Başbakanlarından Konrad Adenaur’un Ölümü Dolayısıyla Verilen Demeç ve Büyükelçilik Defterine Yazılanlar

21.04.1967...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilere 8’lerin Son Bildirisi Hakkında Söyledikleri

23.04.1967...23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Dolayısıyla Verilen Demeç

27.04.1967...CHP Grup Başkan Vekillerinin Kurultay ile İlgili Başvurularına Verilen Yanıt

28.04.1967...Sovyet Kozmonotu Albay Vladimir Komarov’un Bir Kaza Sonucu Ölümü Üzerine SSCB Büyükelçisi Smirnov’a Gönderilen Mesaj

28.04.1967...4. Olağanüstü CHP Kurultayını Açış Söylevi

29.04.1967...4. Olağanüstü CHP Kurultayı “Parti İçi Sorunları İnceleme Komisyonu”na Sunulan Rapor

29.04.1967...4. Olağanüstü CHP Kurultayını Kapama Konuşması

01.05.1967...CHP Denizli Kurultay Delegelerinin Ziyaretinde Söyledikleri

02.05.1967...CHP Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Öktem’i Hastane Ziyaretinde Yapılan Sohbet

05.05.1967...CHP Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Öktem’i Hastane Ziyaretinde Yapılan Sohbet

05.05.1967...CHP Senato Grup Toplantısında Kurultay Sonrası Partiden Ayrılmalar Üzerine Yapılan Konuşma

06.05.1967...CHP Meclis Grup Toplantısında Partiden Ayrılmalar ve Yerel Seçimlerle İlgili Yapılan Konuşma

06.05.1967...İngiliz Gazetecilerle Güncel Siyasi Konular ile İlgili Yapılan Söyleşi

10.05.1967...CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Gündemler Üzerine Yapılan Konuşma

12.05.1967...Edirne Uzunköprü’de Düzenlenen CHP Bölge Toplantısına Gönderilen Mesaj

17.05.1967...Garp Cephesindeki Eski Silah Arkadaşları ile Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar

18.05.1967...Garp Cephesindeki Eski Silah Arkadaşları ile Yapılan Sohbetler

19.05.1967...“19 Mayıs’ın İlhamları” (Makale)

24.05.1967...Eski Silah Arkadaşlarını İstanbul’a Uğurlarken Yapılan Sohbetler

05.06.1967...Ankara Polatlı Topçu Okulu’nda Düzenlenen “Topçu Günü” Töreninde Yapılan Sohbet ve Konuşma

07.06.1967...Orta Doğu’daki Olaylarla İlgili Verilen Demeç

12.06.1967...CHP Ankara Kırıkkale İlçe Kongresinde Orta Doğu’daki Gelişmeler, Ortanın Solu Politikası ve Parti İçi Sorunlar Üzerine Yapılan Konuşma

14.06.1967...CHP Ortak Grup Toplantısında Orta Doğu’daki Gelişmeler ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma

25.06.1967...İnönü Şehitlerini Anma Törenine Gönderilen Mesaj

30.06.1967...Elbistan Olayları Üzerine Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri

01.07.1967...SSK Genel Kurulu Dolayısıyla Ankara’da Bulunan İşçi Temsilcilerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma

18.07.1967...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri

19.07.1967...İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Fred Muiley ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri

22.07.1967...CHP PM Toplantısında Kıbrıs ve Ortadoğu Konularına İlişkin Yapılan Konuşma

23.07.1967...Deprem Dolayısıyla Adapazarı Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj

25.07.1967...Lozan Barış Antlaşması’nın 44. Yıldönümü Dolayısıyla TRT’ye Verilen Demeç

26.07.1967...Lozan Barış Antlaşması’nın 44. Yıldönümü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Mesajına Verilen Yanıt

25.07.1967...24 Temmuz İşçi Bayramı Dolayısıyla Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma

26.07.1967...Sansürün Kaldırılışının 59. Yıldönümü Dolayısıyla GCB Burhan Felek’e Gönderilen Mesaj

29.07.1967...Adapazarı ve Kocaeli Deprem Bölgesine Giderken Bolu ve Gerede’de Yapılan Konuşmalar

30.07.1967...Adapazarı, Düzce, Akyazı, Karabürçek, İzmit Deprem Bölgelerinde Yapılan Konuşmalar

17.08.1967...İstanbul’da Yapılan CHP Bölge Toplantısında 27 Mayıs Sonrası Parti Politikaları ve AP’nin İthamlarına İlişkin Yapılan Konuşma

27.08.1967...26 Ağustos Taarruzunun Yıldönümü Dolayısıyla Malül Gaziler Yurdunda Düzenlenen “Şeref Günü”nde Yapılan Konuşma

31.08.1967...30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Verilen Demeç

09.09.1967...CHP’nin Kuruluşunun 44. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

10.09.1967...CHP’nin Kuruluşunun 44. Yıldönümü Dolayısıyla CHP İstanbul İl Merkezinde Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma

10.09.1967...Mezun Olduğu Askeri Okulu Ziyarette Söyledikleri

13.09.1967...Başbakan Süleyman Demirel’in Kıbrıs Konusundaki Görüşlerine İlişkin Verilen Demeç

18.09.1967...Yapılacak Olan CHP Parti Meclisi Toplantısı Dolayısıyla Yakın Dönem Parti Politik Çizgisine İlişkin Verilen Demeç

21.09.1967...Başbakan Süleyman Demirel’in Dış Politikaya İlişkin Sözlerine Verilen Yanıt

22.09.1967...HKK İrfan Tansel ile İlgili Bir Soruya Verilen Yanıt

23/25.09.1967...Antalya Elmalı’nın Köylerindeki Baskılarla İlgili İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a Gönderilen Telgraf

25.09.1967...84. Yaş Gününde Yapılan Konuşma

26.09.1967...Doğu Gezisine İlişkin Bilgi İleten CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’e Gönderilen Mesaj

26.10.1967...CHP Kayseri İl Kongresine Gönderilen Mesaj

29.10.1967...Cumhuriyetin 44. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

02.11.1967...CHP Meclis Grup Toplantısında Partinin Muhalefet Olarak Görevleri ve Hükümetin 1961 Anayasasına İlişkin Yapılan Konuşma

05.11.1967...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Rauf Denktaş’ın Durumu, Öğretmen Sendikasının Şikayetleri ve Başbakanın Dış Gezileri ile İlgili Yapılan Açıklama

10.11.1967...TÖDMF ve TÖS Heyetlerinin Ziyaretinde Söyledikleri

11.11.1967...Atatürk’ün Ölümünün 29. Yıldönümü Dolayısıyla DTCF’de Düzenlenen Anma Toplantısında Yapılan Konuşma

14.11.1967...KTTL Rauf Denktaş’ın Türkiye’ye Gelmesi Dolayısıyla Gönderilen Mesaj

16.11.1967...CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresinde Kalkınma Planı, Atatürk Devrimleri ve Ortanın Solu Üzerine Yapılan Konuşma

21.11.1967...Diyarbakır’da Yapılacak CHP PM Toplantısının Kıbrıs’taki Olaylar Nedeniyle Ankara’ya Alınmasına İlişkin Yayınlanan Bildiri

25.11.1967...CHP PM Toplantısında Kıbrıs Konusunda Yapılan Konuşma

26.11.1967...CHP Urfa İl Kongresine Gönderilen Mesaj

28.11.1967...Kıbrıs’ta Yayınlanan Bozkurt Gazetesi Aracılığıyla Kıbrıs’lı Türkler’e Gönderilen Mesaj

28.11.1967...CHP Siirt ve Bitlis İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj

28.11.1967...Başbakan Süleyman Demirel ile Kıbrıs Konulu Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

29.11.1967...CHP Muş ve Tunceli İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj

30.11.1967...CHP Ortak Grup Toplantısında Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeye İlişkin Yapılan Konuşma

02.12.1967...Genel-İş Sendikası 3. Genel Kurulundan Bir Heyetin Ziyaretinde İşçi Haklarına İlişkin Söyledikleri

03.12.1967...Genel-İş Sendikası 3. Genel Kurulunda Yapılan Konuşma

08.12.1967...New Day (New York) Muhabiri Flora Lewis ile Kıbrıs, Dış ve İç Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi

09.12.1967...CHP Parti Meclisi Toplantısında Kıbrıs Sorunu Üzerine Yapılan Konuşma

10.12.1967...CHP Ankara İl Gençlik Kolu Kongresinde Kıbrıs, Dış ve İç Politika Konuları ile Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Konuşma

16.12.1967...İkinci Dünya Savaşıyla İlgili Bir Filmde Winston Churchill ile Buluşmasını İzlerken

17.12.1967...“İnönü Yunan Politikacılarını Anlatıyor

18.12.1967...CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

22.12.1967...Başbakan Süleyman Demirel İle Görüşmeden Sonra Dış Politika ve Abana’nın Yeniden İlçe Yapılmasına İlişkin Söyledikleri

25.12.1967...Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla GMGC BaşkanıTahsin Saraçoğlu’na Gönderilen Mesaj

İçindekiler ve Konu Başlıklarına İlişkin Kısaltmalar

Kaynakça

Sözlük

Dizin

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Muhalefette Görevimiz” (Makale)**[1]

Muhalefette bizim görevimizin ne olacağını düşünmenin ve merak etmenin bugünün bir meselesi olduğunu biliyorum. Aslında böyle bir husus düşünce konusu da, merak konusu da olmamak gerekir. Alışılmış demokraside asıl iktidar ne şekilde ve neden çekinir, [bunu] herkes bilirse, muhalefetin nasıl çalışacağını da herkes tahmin edebilir. Övünmek gibi olmasın ama, iktidardan ne kadar kolaylıkla çekileceğimizi ben her zaman söylemiştim. İktidar hayatının bir tek şartı Anayasanın istediği Meclis güveninin bulunması veya bulunmamasıdır. Bu icabın işlemesini o kadar kolaylaştırdı ki, Anayasada belirtilen sayıyı bile şart koşmadığımızı önceden ilân ettik ve samimiyetimizi misâli ile gösterdik.

Bir iktidarın nihayete ermesi bu kadar basit olunca, ondan sonra onun muhalefeti çok tabiî olarak anlaşılmak icap eder. İktidarda bulunanlar prensipler veya önemli sebeplerle çekilince, yahut düşürülünce aynı insanların prensiplerini ve dâvalarını muhalefette savunmalarını ve bunları millete mal etmeye çalışmalarını beklemek gerekir.

Demek ki, Anayasa nizamında iktidarın görevi belli olduğu gibi muhalefetin görevi de besbellidir.

Bu başlangıçtan sonra, muhalefette ne yapacağımızın bilinmek istenmesi arzusuna uyarak gene birkaç düşünce söyleyeceğim.

Yirmi senelik çok partili hayat denemesinde benim kanaatimce çok mesafe alınmıştır ve çok dersler öğrenmişizdir. Daha doğru tabirle çok mesafenin alınmış ve çok derslerin öğrenilmiş olmasını beklerim. İlk hatırıma gelen, iktidar ve muhalefet münasebetlerini memleketin huzuru bakımından bir mesele halinden çıkarmaktır. Benim tecrübeme göre bunun temel şartı, iktidara gelenin imkân bulduğu müddetçe aklının erdiği gibi hizmet etmek kararında olması ve iktidarda kalması artık mümkün olmadığı zaman da suni olarak iktidar mevkiinde kalmaya heves etmemesidir. Biz CHP’liler olarak bu siyasî geleneğe kendimizi iyice alıştırmış ve ısındırmış bir durumdayız. Karşımızda bulunan partiler de bu geleneği tabiî gördüklerini fiilen ispat ettikleri halde rejim tabiî dalgalarını arızasız geçirecektir. Anlaşılıyor ki karşı partilerin de bu tecrübeleri geçirmesi zamana muhtaçtır.

Bugünkü halimizde karşımızdaki partilerin demokratik gelişmeleri ve değişmeleri tabiî gördükleri inancı üzerine siyasî hayatımızı yürütmek görevimizdir. Bugün partiler arasında bu esas noktada cereyan eden tartışmaların köklü olmadığını ümit ediyoruz. Sayın Başbakan bu tekâmülde başlı başına bir müspet tesir sahibi olmak istidadındadır.

Bununla beraber dünkü iktidar ile bugünkü iktidar arasında beliren farkları küçümsemek doğru olmadığına dikkati çekmek isterim. Siyasî durumumuzun özelliklerine ne kadar doğru teşhis koyarsak, siyasî hayatımızı normal yollardan zehirsiz olarak yürütmek o kadar kolaylaşır. Hükûmet değişikliği arzusu bütçe vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Buradan hareket edersek büyük ayrılık bütçe üzerinde olmak gerekir. Gelecek büyük tartışmalar da bütçe üzerinde olacaktır. Gerçektir ki bütçe görüşmelerine ciddî olarak hazırlanıyoruz. Geçen bütçeyi yaparken ne kadar esaslı çalıştığımızın imtihanını bir daha geçirmeyi düşünüyoruz. Bu karşılaşma nihayet bu ay içinde bitecektir ve memleketin bir an evvel kan dolaşımına ihtiyacı olduğu için yeni bütçe uygulanmaya başlanacaktır. Bunu kolaylaştırmak maksadıyla biz, geçici bütçeyi Başbakanın muvaffakiyetiyle Meclise takdim etmeyi görev saydık. Yardımın ne kadar lâzım olduğunu zaman gösterdi. Biz bir hükûmeti bütçe üzerinde düşürenlerin kafasında yeni bütçe için esasların lâzım olması geldiğini kabul ediyoruz. Her halde yeni bir geçici bütçeye daha lüzum görülecek kadar hazırlıksız bir tertip karşısında bulunduğumuzu düşünmek istemiyoruz.

Geçen Hükûmetin düşmesi görüşmelerinde, özellikle yeni Hükûmetin programı görüşmelerinde iktidarla muhalefet arasında siyasî ayrılıkların ne kadar ciddî olduğu meydana çıkmıştır. Oysa ki, sorumluluk sahiplerinin yani iktidar ve muhalefette açıktan görevlilerin bütün konuşmalarındaki üslup ve edadan, esaslı bir ayrılık olmadığına inanılmak isteniliyordu. Şimdi şu iddiaya dikkat etmek lâzımdır. Geçmiş Hükûmete aşikâr bir ima yapılarak partizanlık mücadelesi açılacağı yeni Hükûmet için bir program ifadesi olarak gösterilmiştir. Türlü sosyal sebeplerin tesiri altında bulunan partizanlık hastalığından memleketin kesin olarak tedavi edilmesi için daha oldukça çok iktidarın birbirinden sonra çalışması icap edecektir. Burasını anlıyorum. Ama bize karşı söylenen söz bizim iktidarımız zamanındaki partizanlık ithamlarına dayanılarak bir mücadelenin açılmak istendiğinin ifadesidir. Meselenin bu şeklini kabul etmediğimiz gibi, haksız olarak böyle bir meselenin icat edilmesini bize karşı düşünülen bilmediğimiz tedbirlerin işareti olarak da önemle karşılamamız tabiîdir. İlk anda başlayan Radyo Teşebbüsü çok uyarıcı olmuştur. Demek ki tarafsız idare ve partizanlık yapmamak taahhüdü üzerinde dikkatle durmakta her türlü haklı sebeplerimiz vardır. Yapılmış bir partizanlık varmış da, onu tamir ediyoruz bahanesini kullanıp açık partizanlığa teşebbüs etme oyunu hiç kimseyi kandıramayacağı gibi, bunun sahiplerini de hiçbir yere götürmeyecektir.

Bütçe görüşmelerinde plâna dayanan kalkınma programının gerçekleşmesi için bütün tedbirlerde ısrar ettik. Zaten son dört senelik, hususîyle son bir senelik iktidarda plânlama ve reform konularını hükûmetlerin temel görevi olarak ele almıştık. Son hükûmet düşürülmesi çekişmelerinde de bu yüzden ciddî tartışmalar geçti. Hükûmet programı görüşmelerinde plânlama anlayışında, tedbirlerinde ve uygulanmasında aramızda ciddî fark ve ayrılık olduğu meydana çıkmıştır. Plânı, plân fikrini her parti kabul ettiğini söylüyor. Bu tutumun plânlama hususunda CHP ile karşısında bulunan partiler arasındaki farkları ve ayrılıkları azaltmadığı anlaşılmıştı. Demek ki bizim bundan sonraki siyasî hayatımızda da kalkınma meselesi ve onun plânlanması keyfiyeti esaslı ayrılığımız olacaktır. Şimdiden, yani daha ilk günlerde, yeni iktidarın Plân hususunda başlıca sorumlusuyla sorumsuz, fakat sorumsuz olarak plânla ilgili başlıca şahsiyeti bugünkü Plânlama Teşkilâtı ve hesapları karşısında vaziyet almışlardır. Tartışmayı bugün anlamamız henüz mümkün olmamaktadır. Sayın liderlerin tashih etmek istedikleri hesaplarda aynı rakamı söylemedikleri görülmektedir. Karşılarına aldıkları plânlamanın başından beri onun içinde çalışan [kişi] milletlerarası bir büyük uzmandır. Bu tarafsız ilim adamının plânın müspet yönleri hakkında ifade ettiği inançlar, karşımızdaki sayın siyaset adamlarının hoşuna gitmemiş bulunabilir. Hattâ haksız ve müşkül mevkide de kalmış olabilirler. Ama korkarım ki, hesaplar üzerinde ihtilâf dış yardımlar meselesinde müspet etki yapacak bir nitelikte olmayacaktır.

Hülâsa, Plân meselesinde iktidarla aramızda sorumlular ve sorumsuzlar tarafından açılmış olan ciddî tartışma önemini ve genişliğini arttırarak devam etme istidadında görülüyor. Bizim kanaatimizce memleketin kalkınması Türkiye’nin bir numaralı meselesidir ve bu, ancak plânlı bir düzenle mümkün olabilir. Bunu millete anlatabilmişizdir. Bu fikri yürütebilmek başlıca siyasî görevimizdir.

İktidarla aramızda açılmış olan bir tartışma konusu da seçim güvenliğinin ancak dört partinin birleştiği bir koalisyonda mümkün olduğu fikrinin ileri sürülmesidir. Böyle bir prensibi kavramak, tabiî düşünen insanların karı olamayacağı için o prensibin arkasında nelerin yattığını merak etmemek kabil değildir. Karamsar ihtimâllere yer vermek istemiyorum. Çünkü aklı başında bir insan için anormal arzuların mümkün görüleceğini zannetmiyorum.

Şimdi bütün mülâhazalarımı bağlamak isterim. İktidarla muhalefet arasında bulunan görünür görünmez meselelere, iktidar kanadının sorumlularının ve sorumsuzlarının sözlerinden çıkarabildiğim kadar işaret ettim. Bu ortam içinde münasebetlerimizin zehirlenmeden karşılıklı devam etmesini hal için ve ati için memleket menfaati gereklerinden sayıyoruz. Bu uğurda iyi niyetli çalışma kararındayız. Başarı hepimizin ve demokrasinin olacaktır.

 

 

 

 

Zonguldak Kozlu Olayları İle İlgili Verilen Demeç[2]

Zonguldak hâdiselerini büyük üzüntü ile öğrendik. Sayın Başbakan dün öğle vakti beni makamına davet buyurdu. Koalisyon partilerinin liderleri de orada idiler. Sayın Başbakan, hâdiseyi baştan sona anlattı. Toplantı, hâdise ve Hükûmetin almış olduğu tedbirler üzerine bilgi verme mahiyetindedir.

İşçi hakları üzerine, son senelerde alınan tedbirlerin, türlü güçlüklerden ve dar geçitlerden geçtiği malûmdur. İyi bir talih eseri olarak, çalışma düzeni oldukça tekâmül etti. Şimdiye kadar, kan dökülme gibi esef verici olaylar vuku bulmamıştı.

Zonguldak hâdisesinin birden bire vahamet almasının sebepleri olacaktır. Bunları bilmiyoruz. Mesele adalete intikal etmiştir. Adaletin vereceği hükümle gerçekler daha iyi anlaşılacaktır. Sayın Başbakanın, hâdise hakkında Meclisi tekrar aydınlatma vaadi kıymetlidir.

 

 

 

 

Grizu Patlaması Sonucu Meydana Gelen Ölümler Üzerine Yeni Çeltek İşletmesine Gönderilen Mesaj[3]

Yeni Çeltek İşletmesi

AMASYA

Elem verici bir kaza yüzünden işçi vatandaşlarımızın görevleri başında vefat etmeleri bize çok üzüntü vermiştir. Bu acıyı Türk milleti derinden duyacak ve daima hatırlayacaktır.

Vazife şehitlerine rahmet, acılı ailelerine başsağlığı ve sabır dilerim.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin ile 1950 ve Öncesinde Neden Tarafsız Olmadığına İlişkin Yapılan Söyleşi[4]

“Eğer 1950’ye geçtiğimiz zaman rejimin yerleşmesi için milletçe yeni imtihanlar gerektiği endişesi bende bulunmasaydı siyasî hayatımı nihayete erdirmek benim için en uygun karar olacaktı.”

2 Aralık 1961’den 1965 bütçesinin ilk oylamasında düşürülünceye kadar Türkiye’nin kaderini elinde tutan ve şimdi ana muhalefetin başı İnönü, kendisine sorduğum, “1950’de ya da daha önce neden tarafsızlığı seçmediniz?” sorusuna karşı böyle cevap veriyordu.

(...)

Neden çekilmedim?

1965’in bütçe müzakerelerinde İsmet Paşa “İnönüsüz bir hükûmet” temasıyla düşürüldü. 1950’den önce ve sonra ise “İnönüsüz demokratik rejim” sloganı o günlerin geçer akçasıydı. Bu arada istifa ederse eğer, Cumhurbaşkanlığında kalacağından bile bahsediliyordu. 1950-1960 devresinde bu sözleri, o günün ileri gelenlerinden çok duymuşuzdur.

İnönü’yle Çankaya’daki evinde konuşurken sözü özellikle bu konuya getirdim ve 1950’ye geçiş [konusu] görüşmemizin büyük kısmını kapsadı. Sorum şöyle idi: “Sizin daima siyasî hayattan çekilmeniz, hiç değilse CHP’den ayrılıp tarafsız kalmanız istenmiştir. Meselâ 1950’den önce ve sonra aynı istek ileri sürüldü. Hattâ tarafsız kaldığınız taktirde yeniden Cumhurbaşkanı seçileceğinizden de bahsedildi. 1961’den sonra da bu hükme varanlar çok olmuştur. Nitekim gerek birinci koalisyon, gerekse ikinci koalisyonun kurulması sırasında, meselâ AP meselâ YTP, tarafsız İnönü’nün başkanlığında kurulacak bir kabineyi öngördüklerini açıkça ortaya attılar. Daha çok demokratik rejimin muvazeneli olması temeline dayanır gibi görünen bu fikrin siz genellikle karşısına geçtiniz. Sebebi nedir bunun?”

İnönü, baş tarafa aldığım geçmişin şartına bağlı hüküm cümlesinden sonra devam etti:

“Fakat daha 950’ye gelmeden önce demokratik rejime geçmek için gösterdiğimiz ciddî arzu ve kesin kararın layıkıyla anlaşılmadığı tecrübesini geçirmiştik. Şimdi unutulmuştur. 1950’ye, iktidar ve muhalefet, husumet andı ile karşı karşıya bir mücadeleden sonra geçmişlerdir. Seçimdeki şikâyetleri, Meclisteki şikâyetleri bertaraf etmek için en radikal tedbirleri üst üste alıp tamamlamaya çalışan bir iktidar şahısları ve meslekleriyle çok insafsız ithamlardan sonra değişmiştir. Ben bunları ne zaman demokrasiye geçersek mutlaka karşımıza çıkacak hastalıklar olarak kabul ediyordum ve ona göre sabrı tahammülü daha önceden en geniş ölçüde göze almıştım. Ancak benim tahammülümle işin bitmeyeceğini, ufukta görülen ihtimâllerin düzelmesi için daha çok hâdiselerin geçeceğini de tahmin ediyordum. İnkılâpların, CHP’nin ve benim zorumla, yeni bir yola girmiş olan siyasî düzen istikrar buluncaya kadar siyasî mücadelelerin ve bu hâdiselerin içinde çalışmanın vazifem olduğu kanaatine varmıştım. Mizacım ve yetişme tarzım memleket için bir vazife teveccüh ettiğini gördüğüm zaman, vazifenin kolaylık ve güçlük, parlaklık ve nankörlük vasıflarından hangisinin yakın olduğunu ölçmeği düşünmemektir. Vazifeyi bütün riskleriyle, iyi yürekle kabul etmeyi borç bilmişimdir. Bu sebeple siyasî hayat içinde kaldım. Bana izzeti ikbalin her çeşidini layık görmüş olan siyasî partinin dar zamanlarını beraber yaşayarak, onu memlekete daima hizmet edecek bir hayat standardı içinde bulundurmak için kudretimi sarf etmeğe çalıştım.”

Dert nedir?

İnönü’nün cevabında, konuyu bir başka açıdan belki, kendi devresinde ve kendi isteğiyle getirilmiş demokratik rejimin yerleştirilmesi açısından ele almanın izahı vardı. Ancak bu izahatın biraz daha deşilmesi gerekiyordu bana göre. Sordum:

“–İsmet Paşa eğer çekilseydi, daima akıl danışılır fakat dokunulmaz bir kişi olarak daha fazla faydası olacaktı yargısına varanlar o gün de bugün de çoğunluktadır. Bu yargıya ne dersiniz?”

İnönü anlaşılan yukarıdaki cevabını zaten böyle bir soruyla devam ettirmek istiyor, daha doğrusu böyle bir soruyu bekliyordu; nitekim devam ediverdi:

“–Kaldı ki hâdiseler ispat etmiştir ki, siyasî hayattan çekilsem de maruz olduğum sitemler ve iftiralardan gene geçecektim ve CHP gene aynı ithamlara uğrayacaktı. Uzun lafın kısası esas dert bir noktada toplanıyor:

Demokrasiye alışmak için iktidara gelenin bir gün o iktidardan gideceğini diliyle ikrar ve halleriyle iman etmesi gerekir. Biz hem iman, hem de ikrar etmişizdir. Herkes bu geleneğe kendisini alıştırırsa mesele kalmaz.”

Söz buraya gelince yeni bir soruyu sormaktan kendimi alamadım:

“–Siz 1950 seçimlerinden önce iktidarı kaybedeceğinizi tahmin etmiş miydiniz?”

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin ile 1950 ve Öncesi ile 1961 Sonrası Koalisyon Hükümetleri Üzerine Yapılan Söyleşi[5]

“–Derler ki, 1950 seçimini, o seçimi bütün demokratik tedbirleriyle göze alışımızın sebebi, kaybedeceğimize ihtimâl vermemiş olmaktır... Hafif tabir kullanayım... Saflıktan olmuştur.

Halbuki 1950’de seçimleri kaybetmek ihtimâli olduğunu kuvvetle hesaba katıyordum. Hattâ demokratik rejimin tabiî tekâmülü için seçimle iktidar değişikliğinin lâzım olduğu kanaatini de besliyordum. Tamamen doğru söylemek için ilâve edeyim ki, iktidar değişikliği 1950’de eğer olmazsa demokratik rejim için alınacak bâzı gerekli tedbirleri almağa da fırsat bulacağımızı ümit ediyordum.”

“–Meselâ ne gibi tedbirler?”

“–Bir takım Anayasa değişiklikleri bu aradadır. İki Meclis, Anayasa Mahkemesi vs. gibi.”

Bir yanlışlık

“–Paşam madem ki demokratik rejimin yerleşmesini istiyordunuz neden daha 1946’da da nispî temsil sistemine gitmediniz ve neden çoğunluk sisteminde ısrar ettiniz? Nitekim 1950’den, yani muhalefete geçtikten sonra CHP nispî temsil sistemini savunmuş, 1960’dan sonra da Kurucu Meclis aynı sistemi kabul etmiştir. 1946’da çoğunluk sisteminin getirilmesinin sebebi neydi?”

“–Birkaç defa söyledim. Nispî temsil yerine çoğunluk sistemini kabul etmemiz yeni başlayacağımız siyasî hayatta bu sistemin daha kolay bir yol olduğunu zannetmemizdendir.

Birkaç yıllık tecrübe ile kolayca anlaşıldı ki çoğunluk sistemi çok daha ileri bir medeniyet ve tekâmül sistemidir. Nispî temsilin çok parti yaratması, koalisyonlara mecburiyet hasıl olması, özetle kuvvetli ve istikrarlı hükûmet hususuna müsait olmaması gibi güçlüklerinin bulunduğu öteden beri biliniyordu. Ancak bu güçlüklerin hepsinin üstünde demokratik sistemin yaşaması gibi temel fikirle nispî temsil sisteminin imtihanından geçmenin yeni demokrasimiz için bir mecburiyet olduğu kanaatine vardık.

20 yıl ister

Önce ki muhalefet devresinde söylediğim gibi hiç değilse 20 yıl nispî temsil geçidinden geçmeye mecbur olduğumuzu zannediyorum. Nispî temsilin mahzurları çokluk sisteminin kolayca suiistimal edileceği cemiyetlerde daha önemsiz olmuştur. Cemiyet kemale gelince, nispî temsilin mahzurlarını azaltmak veya ortadan kaldırmak güç olmayacaktır. Mesele, partizanlık ve adaletsizlik heveslerini yahut istidatlarını cemiyetimiz 20 veya 25 yılda ahlâk dışı bir anlayışa getirebilecek midir? Önemli olan budur.”

“–Nispî temsil sisteminin yürütme organının zayıf ve istikrarsız oluşunda, dolayısıyla bir takım meselelerin kolay halledilmemesinde etkisi yok mudur?”

“–İktidarın zayıflığında partizanlık ve siyasî çekişme ortamının da menfî bir etki yaptığı kanaatindeyim.”

“–Peki ekonomik ve sosyal meseleler?”

“–Zaruretler benim kanaatime göre, koalisyonları gittikçe daha iyi işler hale getireceklerdir. Koalisyonlar işler hale gelince dâvalar daha kolay hal yoluna girebilecektir. Başka türlü söyleyeyim, çokluk sisteminin, demokrasiye yeni alışan memleketlerdeki mahzurlarına karşılık, koalisyonların işletilmesinin daha kolay olduğu anlaşılacaktır.”

Millî koalisyonu neden istemedim?

1961’den sonra iki koalisyon devresi geçiren ve üçüncü hükûmeti bir avuç bağımsızla kuran İsmet İnönü, ortak hükûmetler sistemine gürültü, patırtı sonunda alışabileceğimiz kanısındaydı ve bu alışmanın zamanla mümkün olabileceğine inanıyordu. Nitekim bir diğer soruya verdiği cevapta İsmet İnönü şöyle demektedir:

“–Günün meseleleri arasında millî koalisyonu neden istemediğimi ve 1961’den sonra başında bulunduğum iki koalisyonda ne gibi tecrübeler edindiğimi soruyorsunuz. Söyleyeyim; koalisyonlarda ben, ciddî bir tekâmüle erişmek için çok kesin kararla çalıştım. Her ikisinde de hem kendi tecrübem, hem de memleket tecrübesi olarak büyük faydalar sağlanmıştır. Ancak bu güç ve ilk tecrübelerin başlangıçtan gelen çeşitli hastalıklarını da farkettim. Hal için, gelecek için istifadeli olur diye bahsediyorum.

Bir koalisyon hükûmeti kurmak için partilerin anlaşması ve anlaşmayı bir protokol üzerinde tespit etmeleri gerekir. Ondan sonra hükûmetin teşekkülü ve işlemesi ihtilâfsız ve istikrarlı olmak gerektir. Bunu temin edemiyoruz. Bu temin olmadıkça protokoller derhal ve zamanında tatbik olursa dahi bir hükûmet çalışması kurulamıyor. O zaman istikrarsız ve daimî ihtilâflı bir hükûmet iş başında oluyor ki, memleket kararsızlık helecanından hiçbir zaman kurtulamıyor.

İstikrarsızlığın sebebi

“–Neden istikrar temin edilemiyor?”

“–İstikrarsızlığın sebebi protokolde şartlar tespit olunurken onun dışında esaslı münakaşa konularından partilerin ciddî olarak, isterse geçici şekilde olsun, vazgeçmeye karar vermemeleridir. Bu tekâmül olmazsa protokol yapmanın amelî faydası kalmamış oluyor. Her gün yeni bir çekişme kapının önünde beklemektedir. Benim her iki koalisyondan aldığım tecrübe budur. Bu zihniyet düzelmedikçe daha geniş bir koalisyon için arzumun kalmamış olmasını tabiî görmek icap eder. (İnönü’nün bahsettiği daha geniş koalisyon, zaman zaman ortaya atılan millî koalisyondur.)

Ümidim kuvvetlidir ki, her koalisyon tecrübesi ondan sonraki koalisyon için yeni bir ders ve kolay çalışma için yeni bir imkân sağlayacaktır.”

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin ile 1961 Sonrası Koalisyon Hükümetleri Üzerine Yapılan Söyleşi[6]

İnönü gibi sabrıyla şöhret yapmış bir insan için her zorluğun yeni bir ders, yeni bir tecrübe olduğunu kabul etmek, ve bunlarla ümidini kuvvetlendirmek kolay gibi görünür. Ne var ki, sabrıyla şöhret yapmış İsmet Paşa iki tecrübeden sonra bir üçüncüsünü denemek yoluna gitmemiş ve bağımsızlarla birlikte CHP kabinesi kurmayı tercih etmiştir.

Nitekim;

“Sizin iki tecrübeniz yeni bir ders, kolay çalışma için yeni bir imkân sağladı mı?” sorusuna İnönü şu cevabı verdi:

“Meselâ birinci koalisyonda parti liderleri dışarıda kaldı (Gümüşpala), ondan çok ıstırap çektim. İkincide liderler, içinde kaldı. Evvelki mahsurlar olmadı. Fakat yeni hastalıklar çıktı. Onlarla uğraştık.”

“–Hastalıklar neydi?”

“–Başlıcası protokol bittikten sonra yeni mesele çıkarmak hürriyeti ve ortakların daha kuvvetli partinin dümen suyunda yürüdükleri ithamına karşı son derece mukavemetsiz bir alınganlıkta olmaları gibi.”

İnönü’nün söz ettiği mesele çıkarmak hürriyetiyle, alınganlık gerçekten, birinci ve ikinci koalisyonların yıkılmasına sebep olan başlıca hastalıklardandı. CHP-AP koalisyonunda af konusu daima mesele haline getirilmiş ve dümen suyu kompleksi, diğer sebeplerle birleşerek ortaklığı yıkmıştı. Üçlü koalisyon ise birinciye rahmet okutacak ihtilâflarla gününü geçirdi. Nihayet Başbakan Amerika’da iken Ekrem Alican’ın istifasıyla çöktü.

Azizlik derecesi

Söz buraya geldiği zaman bir soru daha sordum İnönü’ye. İkinci koalisyon, kendisi Amerika’da bulunduğu sırada dayanaksız kalmış, üçüncü İnönü hükûmeti ise bütçe oylaması sırasında düşürülmüştü. İkisinin arasında bir benzerlik görüyor muydu? Bunlardan hangisi parlâmento kurallarına daha uygun bir davranış olarak kabul edilebilirdi?

İşte kısa cevap;

“–Bir benzerlik vardır ve her ikisinin azizlik derecesi ifrat ölçüde olmasıdır.”

Kısacası İsmet İnönü gerek ikinci, gerekse üçüncü hükûmetlerin düşürülüşünü azizlik derecesinin ölçüleri bakımından farklı bulmuyordu. Ama daha sonra konuşma sırasında anladım ki, özellikle yurt dışındayken Türkiye’yi hükûmetsiz bırakacak davranıştaki azizlik derecesini son bütçe olayından biraz daha ifrat ölçüde görmekteydi.

Destekçi partilerin dargınlığı

İnönü’yle görüşürken gerek CHP çevrelerinde ve gerekse bütçe müzakereleri sırasında kırmızı oy veren küçük partilerdeki yaygın bir dargınlık ya da alınganlık gerekçesinin doğru olup olmadığını yine onun ağzından öğrenmeyi denedim:

Soru şu idi.

“–Üçüncü İnönü hükûmeti ancak destekçi partilerin oylarıyla ayakta durabilen bir hükûmetti. Bütçe müzakerelerinde oy çokluğu muhalefete geçti ve hükûmet düştü. Onlarla gerektiği gibi temaslarda bulunulmaması ve onların destekçi değil de, birer muhalif partilermiş gibi karşıya alınmış olmaları destek partilerdeki kırgınlığın sebebi olarak gösteriliyor. Gerçekten böyle mi olmuştur? Onlarla istişare edilmemiş midir?”

“–Muhalefetle dayanışma ve muhalefete danışma nazariyesinin anlaşılmasında da bir tekâmüle ihtiyaç olduğunu zannediyorum. Tekâmül sözü için de mübalağâ ettiğimiz ve yanlış gördüğümüz noktaların bulunduğunu ima etmek istiyorum. Memleketin haline ve meselenin önemine göre muhalefetle temas muhtelif tabiatta olmak gerektir. Bir programla hükûmete gelen bir iktidarın tedbirlerinde ve tekliflerinde muhalefetle mutabakat halinde bulunması düşünülemez. Bu arada hükûmet dışında bulunduğu halde desteklerinden istifade edilen partilerin daha çok bilmek ve karışmak istemelerini oyları nispetinde tabiî görmek icap eder.

“Memleketin büyük bir meselesi olur. Çoklukla dış meselesi ya da iç meselesi olabilir. Böyle bir konuda muhalefetle tartışma havasının mutlaka ve mümkün olduğu kadar ortadan kalkması gerekir. Bu durumda münasebetler ve anlaşma başka karakter taşır ve çok zaman büyük mesele ortadan kalkıncaya kadar koalisyondan başka çare olmaz. Bu misâller bir dereceye kadar benim başımdan geçmiş sayılabilir.”

(...)

 

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin ile CHP Muhalefeti, İktidarın Tutumu, Dış Politika ve Kıbrıs Sorununa İlişkin Yapılan Söyleşi[7]

İnönü geçenlerde çıkan bir yazısında muhalefetteki görevin nasıl anlaşılması gerektiğini izah etmiş ve bu yazı CHP’nin ılımlı ya da olumlu muhalefet yapacağı şeklinde yorumlanmıştı. Yorumlanmıştı ama doğrusunu söylemek gerekirse olumlu muhalefetin hudutlarının nerede başlayıp nerede biteceği hâlâ merak konusudur. İşte bu merakı tatmin için sorduğum soruyu bakınız İnönü nasıl cevaplandırdı:

“–Hudutlarını tayin etmeğe kadar merak ettiğiniz olumlu muhalefet üzerinde uzun boylu tariflere girişmeliyim. Bugün için olumlu muhalefetin, işlerin yürütülmesine ve başarılmasına güçlük çıkarmamak, hattâ yardımcı olmak, yani olumsuz tartışmalardan sakınmağa çalışmak gibi bir tarifi yapılabilir. Tabiî üzerinde hassas olarak durduğumuz politik ve ekonomik ayrılık konuları hususî bir ilgiye muhtaçtır.”

“–Ayrılık konuları nelerdir?”

“–Meselâ plân, seçim güvenliği meselesi ve partizanlık musibeti gibi.”

“–Hükûmet programı görüşmelerinde plânlama anlayışında, tedbirlerinde, uygulamasında aramızda ciddî fark ve ayrılıkların bulunduğu ortaya çıkmıştır zannediyorum. Plân veya plân fikrini bütün partiler kabul ettiklerini söylemektedirler. Ancak böyle söylemek plân konusunda bizimle karşı partiler arasındaki ayrılıkları azaltmış değildir. Nitekim belirtiler bunu gösteriyor.”

Partizanlık

“–Partizanlık meselesi?”

“–1961’den sonra hemen daima koalisyon hükûmetleri kurulmuştur. Ben Mecliste de Meclis dışında da bize ima veya doğrudan doğruya isnat yoluyla tevcih olunan ithamlara kesin olarak karşı koydum.”

“Koalisyon zamanlarında eski manâda bir partizanlık güç yapılabilir. Gerçek şudur ki, zayıf bir ekonomik bünyede devlet kapısı büyük ölçüde bir geçim kaynağıdır. İktidarda bulunan her partinin mensupları ondan faydalanmak isteyeceklerdir. Bu hal, iktidar başındakilerden revaç görmezse o iktidarın mensupları şikâyet edeceklerdir. Dört yıldan beri bizim başımızda olan hal budur. Eğer kendi iktidarları hususî bir gayret gösterirlerse diğer partiler şikâyet edeceklerdir. Bu, partizanlığın nimet tarafıdır. Zahmet tarafı ise herkesin memurdan ve kendi partisine mensup olmayandan işinin görülmesinde, umduğunu bulamazsa, şikâyetçi olmasıdır.Geçmişte bu hal sistem idi. Dört yıldan beri sistem olmaktan çıkmıştır. Yeni dörtlü koalisyon nasıl idare edecek göreceğiz. Bu koalisyonun özel tarafı, eğer partizanlığa saparsa bütün sakıncaların diğer partilerin değil, bir tek partinin omuzlarına yüklenecek olmasıdır. Bakalım âlemin ahvali ne gösterecek?”

İnönü’ye göre yeni hükûmetle düşürülen hükûmet arasındaki önemli siyasî ayrılıklardan biri partizanlık meselesidir ve bu konu üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Ürgüplü hükûmetinin programına alınmış olan geçmiş kabinenin partizanlıkla ithamı hakkında İnönü’nün görüşü şudur:

“–Yeni hükûmet CHP iktidarı zamanındaki partizanlık ithamlarına dayanarak bir mücadele açmak niyetindedir. Böyle bir meselenin icat edilmesi ise, muhalefete karşı düşünülen ve şimdilik bilinmeyen tedbirlerin işaretidir. Bu bakımdan TRT konusunda girişilen teşebbüs uyarıcı olmuştur.”

İnönü diyor ki:

“–Yapılmış bir partizanlık varmış da onu tamir ediyoruz bahanesini ileri sürerek açık partizanlığa teşebbüs etme oyunu, bu oyunu oynayanları hiçbir yere götürmez, çünkü oyun kimseyi kandırmaz.”

Ayrılıklar

Ve arkasından ilâve ediyor:

“–Politik ve ekonomik konulardaki ayrılıklar, bütçe konuşmaları sırasında açık açık ortaya çıkacaktır.”

“–Bütçe üzerinde ayrılıklar var mı?”

“–Bir takım özelliklere doğru teşhis koymak gerekir. Hükûmet bütçe yoluyla değiştirilmiştir. Bu bakımdan büyük ayrılığın bütçe üzerinde olması lâzımdır. Biz ona göre ve ciddî hazırlık içindeyiz.”

“–Dış politikada bir ayrılık görüyor musunuz?”

“–Uzun tartışmadan sonra dış politikada aynı istikamette bulunduğumuz resmen ifade ve ilân olunmuştur: Şu halde dış politikamızı tâkip ederken geçen ve bugünkü iktidarlar millî menfaatlerin icap ettirdiği bir tek istikameti bulmuşlar demektir.”

Amerikancılık-Sovyetçilik

“–Böyle olmasına rağmen partiler arasında Amerikancılık ya da Sovyetçilik gibi bir tefrikin yaratılmasına çalışılmaktadır. Buna ne dersiniz?”

“–Dış politikada millî menfaatlerin icap ettirdiği bir tek istikamet bulununca, Amerikancılık veya Sovyetçilik gibi bir yanlış ve zararlı tesirin doğmaması icap ederdi. Ama insaf ile düşünülürse, bu konuda bizim, CHP iktidarı ve muhalefetinin hiçbir hatası yoktur. Aksine iktidarda ve muhalefette haksız tarizlere uğrayan odur.”

Cevapsız kalan soru

İnönü dış politika konusunda ve özellikle Kıbrıs konusunda hükûmet programı müzakerelerindeki konuşmasının sınırları içinde kalmaya özel bir dikkat gösteriyor ve tatbikatı bekliyordu.

Meselâ şöyle bir soru sordum:

“–Kıbrıs ihtilâfı sırasında açılan genel görüşmelerde, bugün iktidarda bulunan partilerden bâzıları sizi hatalı bir politika izlemekle suçlamışlar, hattâ güvensizlik göstermişlerdi. Demek ki izlemek istedikleri politika değişikti. Şimdi iktidara geldiklerine göre o günkü görüşlerin tatbikatını beklemez misiniz?”

Yüzüme bakıp güldü ve cevap vermedi.

 

 

 

 

Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın Ziyaretinin Ardından Söyledikleri[8]

Habib Burgiba, Tunus’un Ankara Büyükelçisi Jilani Safer, Türkiye’nin Tunus Büyükelçisi Faruk Berkol, Tunus Protokol Genel Müdürü Abdülaziz Mehiri ile mihmandar Tümgeneral Şefik Erensü beraberinde olduğu halde İnönü’nün evine gelmiş ve İnönü tarafından kapıda karşılanmıştır.

İnönü, Burgiba’nın elini sıkarken, Fransızca olarak “Sizi bu mütevazı evimde karşılamaktan büyük bir memnunluk duyuyorum” demiş, Habib Burgiba da İnönü’ye cevaben, ziyaretten büyük bir memnunluk duyduğunu belirtmiştir.

(...) İsmet İnönü, Tunus Cumhurbaşkanı Burgiba’nın kendisini ziyaretiyle ilgili olarak gazetecilerin yönelttikleri sorulara karşılık olarak şunları söylemiştir:

“Bu kadar büyük bir mücahidin ziyaretinden çok memnun oldum, çok bahtiyar oldum.”

İnönü, Burgiba hakkında “Hakikaten büyük bir ıslahâtçı, büyük bir vatanperver” sözleriyle takdirlerini açıklamış ve “Ne görüştünüz?” sorusuna da şu karşılığı vermiştir:

“Dünya meselelerini görüştük. [Burgiba] Her meselede Türkiye için müsait bir görüş taşıyor.”

Bu görüşme sırasında Burgiba’nın Kıbrıs konusundaki görüşünün ne olduğunu soran gazetecilere İnönü “Her meselede Türkiye’nin dostudur, buna şüphe yok” karşılığını vermiştir.

Tunus gazetecilerinin de, Burgiba’dan ayrı olarak kendisini Tunus’a davet ettiklerini açıklayan İnönü, Tunuslu gazetecileri “Çok kibar insanlar” diyerek övmüş, daha sonra Habib Burgiba’nın Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmayla ilgili bir soruya da cevap vererek, görüşlerini şu sözlerle açıklamıştır:

“Memleketimize ait her meseleyi açık yürekle konuşan bir insan. Adamın kıymeti de buradadır.”

Habib Burgiba’nın Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada kendisinden de bahsettiğini söyleyen gazetecilere İnönü, “Tarih olarak bahsetti, bugün için bir şey söylemedi” demiş, daha sonra da gülerek sözlerine şunları eklemiştir:

“Müşkülat çıkarmayın bana.”

 

 

 

 

Milletvekili Ödeneklerinde Yapılmak İstenen Artışa Karşı Söyledikleri[9]

Parlâmento üyelerinin ödeneklerinde 1200 lira kadar bir artış sağlayan dilekçe karma komisyon raporunun kabul edilişi ve kesinleşmesi üzerine CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün “Benim görüşüme göre bu karar Anayasaya aykırıdır. Bir kere Anayasa Mahkemesinden geçmelidir kanaatindeyim.”

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Sorunlar, Milletvekili Ödenekleri, TRT ve Bütçeye İlişkin Yapılan Konuşma[10]

(...) Genel Başkan, tasviple karşılanan bu konuşmasında özetle şunları söylemiştir:

“Bence bugün Grup ve Parti olarak en mühim meselemiz parti içinde çekişmeyi durdurmak ve tesanütü temindir. Arkadaşların birbirini kırmaları genel olarak sakınılacak bir iştir. Hiç kimsenin diğerini eksik görmek ve kırmak maksadıyla hareket edeceğine ihtimâl vermiyorum. Grup toplantısı ihmal edilmiş bir mülâhaza değildir. Bunun üzerinde kurullar görüşmüşlerdir. Grup toplantısı yapmaksızın arkadaşların yapıcı olarak birbirlerine yardım edeceği zannolunmuştur. Bu mülâhazaları dinledikten sonra ben, Grubun toplanmamasına karar verdim. Aranızda esaslı bir ayrılık yoktur.”

Daha sonra Parti Meclisi’nin çalışmaları ve alınan kararlar üzerinde izahattâ bulunan İsmet İnönü sözlerine devamla demiştir ki:

“Ödenekler meselesi Parti Meclisi’nde de usul bakımından inceleme konusu oldu. Neticede Parti Meclisi kanunlar içinde kalmayı tercih etmiş ve Anayasa Mahkemesine müracaat yolunu kararlaştırmıştır. Dikkat buyurursanız Parti Meclisi ödenekler meselesinde hiçbir vaziyet almış gözükmeksizin Anayasa Mahkemesine müracaat etmeye karar verdiğini tebliğ etmiştir. Şimdi Anayasa Mahkemesi vardır. Bu merci ihtilâfı halleder. Bana göre memlekette bir Anayasa buhranı yoktur. Fikir ayrılıkları vardır. Bunu da Anayasa Mahkemesi halledecektir.

Tenakuza düşmemekliğimiz için, beraberlik halinde parti politikasını zayıf düşürmemek lâzımdır. İktidarı bıraktığımız günden beri, bizim zamanımızın yapmadığı hatalar kısa bir zamanda meydana çıkmış ve size kısa bir zamanda itibar kazandırmıştır.”

CHP Genel Başkanı İnönü, TRT konusunda da özetle şunları söylemiştir:

“TRT meselesini ortaya atmışlardır. İktidardan düşmeyi hazmedemeyen çevrelerden bahsediyorlar. Bu biziz, biliyorsunuz radyo memlekette umumî bir ithama uğramıştır. Radyolar iktidarın gözü kapalı bir unsurudur, itibar edilmez yolundaki propagandalar yüzünden bu müessesenin itibarı zedelenmiştir. Anayasa gereğince Hükûmetin radyo üzerinde tesiri olmasın diye, kayıt üzerine kayıt koyan bir kanun çıktı. İktidarda bizdik. Bugün istedikleri şey istedikleri nesneyi şu veya bu şekilde ilân ettirebilsinler. Hâdise budur. Arkadaşlarım hazır olsunlar, ciddî bir mücadele vereceğiz.”

Bütçe konusunda da görüşlerini açıklayan İnönü: “Bütçe üzerindeki tutumumuza Grubumuzun dikkatini çekmek istiyorum. Ne renkte oy aldıksa o renkte oy vereceğiz. Bütçe komisyonunda olan arkadaşlarımın çok dikkatli olmalarını rica ederim. Samimî kanaatim seçime kadar Hükûmete suni bir müşkülat çıkarmayarak muhalefet vazifemize devam etmektir” demiştir.

 

 

 

 

İkinci İnönü Zaferinin 44. Yıldönümünde Ankara Üniversitesinden TMTF Üyesi Gençlere Yapılan Konuşma[11]

“Milletin tarihiyle Atatürk ilkeleriyle yakından ilgili olarak cemiyetin içinde gençlik hayatı yaşıyorsunuz. Atatürk size büyük itimat besledi ve ilkelerini sizlere emanet etti. İkinci İnönü Muharebesi’nden hatırımda kalanları anlatmak için huzurunuzda bulunuyorum.

Sevgili arkadaşlarım,

İkinci İnönü Muharebesi 44 sene evvel 1921’de cereyan etmiştir. Millî Mücadelenin askerî bakımdan özel bir karakteri vardır. Siyasî hâdiselerle bir arada cereyan etmiştir. İkinci İnönü Zaferi Londra’da toplanan konferansın hemen sonrasında patlatılmıştır. Birinci İnönü Zaferi’nden sonra Londra’da bir konferans toplânmıştır. Bu toplantıda Türk murahhasları da hazır bulunmuştur. Orada bir müzakere zemini hazırlamak için çalışılmıştır. Yunanlılar siyasî sahada bir anlaşma yerine askerî sahada bir zafer elde etmek istemişlerdir. İkinci İnönü Zaferi çok ciddî bir şekilde başlamıştır. Yunanlılar dört istikametten istilâya kalkışmışlardır. Kuzeyimizde İzmit’e, Eskişehir’e, Afyon’a güneyimizde ise bir kol istilâya başlamıştır. Gayeleri her yerde büyük bir zafer kazanarak [Anadolu’yu] istilâ etmekti.

İkinci İnönü Zaferi ilk günlerde çetin mücadeleler halinde geçmiştir. Metris tepesinin kuzey ve güneyinde savaşılmış ve Yunanlılar mağlup edilmişlerdir. Atatürk o zaman bana ve ordumda görev alanlara çok iltifatkâr sözlerle iltifat etti. Metris tepeden sonra Yunanlılar çok telâşlı bir halde Bursa civarında hazırlanmış ve tahkim edilmiş mevkilerine döndüler.

Bu muharebenin bizim bünyemizde o zaman derin neticeleri olmuştur. O zaman düzenli bir ordu ihtiyacını kabul ettirmek için ortaya çıkmış bulunuyordu[m/k]. Bu fikrin karşısında olanlar bizim karşımıza çıkmışlardı. Bu suretle yeni kurulan Büyük Millet Meclisi büyük bir istikrar kazanmıştır. İkinci İnönü Zaferi ile millette Büyük Millet Meclisi’nin başlı başına bir kuvvet olduğu kanaati hasıl oldu. Bir ucundan öbür ucuna kadar istilâ altında bulunan bir memlekette birden bire her güçlüğü yenecek bir canlılık hasıl oldu. Memlekete getirdiği istikrar ve güven çok verimli olmuştur.

Dış memleketlerde hususîyle düşmanlarımızda hasıl ettiği siyasî tesir çok büyük olmuştur. Büyük Meclisi’ni de dikkate almak ve bir masaya oturmak lâzım geldiği anlaşılmıştır.

İkinci İnönü Zaferi’nden sonra Yunanistan seferberlik ilân etmiştir. Bir iktidar değişikliği yapılarak askerî tecrübelerinden faydalanılmak üzere kral orduların başına getirilmiştir.

Türkiye’de ise siyasî faaliyet şöyle idi: Biz bütün Türkiye’yi kurtarmak için memleketin bütün menbalarını seferber edecek bir durumda bulunmuyorduk. 12 yıldır harp ediyorduk. Zaten çok isteksiz bir şekilde muharebe etmek durumunda kalmıştık. Nitekim bütün kuvvetlerin seferberliği meselesi ilk defa Sakarya Muharebesi’nde başlamıştır. Dünya tarihi bakımından Sakarya Muharebesi’nin bir özelliği vardır. Bu muharebede memleketin bütün menbaları seferber edilmiştir. Atatürk memleketin bütün insanlarını seferber etmek yetkisini bu muharebede almış ve yerine getirmiştir.

İkinci İnönü Muharebesi içerde büyük bir mücadele kudreti, dışarıda ise bizim aleyhimize büyük bir hazırlık sebebi olmuştur.

O zaman Afyon’da bulunan büyük bir devletin askerî temsilcisi Anadolu’daki ayaklanmayı basit bir şekilde başlamış ve sönmeye mahkum bir hareket olarak görmüştür. Disiplinsiz ve düzgün olmayan bir hareket olarak görmüştür. Ona göre hareket kendi içinde kendisini yiyecek ve sönecektir.

İkinci İnönü Zaferi vasıtalar bakımından da çok güç şartlar altında başlatılmış ve kazanılmıştır. Kumandanlarımız avcı hatlarında yaralanmışlardır. Ordu teçhizat bakımından çok zayıftır. Bununla beraber, kanlarını bu vatan için feda etmiş olanları şehit oldukları yerde mahzun etmeyecek neticeler alınmıştır.

Millî Mücadele Türk tarihinde başlı başına bir devirdir. Şu bakımdan yeni bir devir olmuştur: Tarihimizde yeniden bir uyanma devri açılmıştır. Başka ülkelerde bu devre Rönesans denir. Batı memleketlerinin tarihinde Rönesans devirlerinde memleketler her alanda sanat, bilimde ilerlemeye doğru yönelmişlerdir.

Daima ilerleme kararında olan bu millet yeni meselelerle karşılaşacaktır. Her yeni mesele ile karşılaşınca sanılacaktır ki o zamana kadar karşılaşılan meselelerin en gücü budur. Meseleler ne kadar çetin olursa onu halledecek olan yeni kuşakların gururu o kadar büyük olacaktır. Ve ben 44 yıldır her zaman çetin meselelerin içindeyim. Çekilip bütün emaneti size devretmek için fırsat bulamadım. Yaşarken bunu bulursam çok bahtiyar olurum. Ömrümün sonuna kadar bu çark içinde dönersem bu kaderimin bir neticesi olacaktır.”

Bu sırada alkışlarla sözleri kesilen İnönü, “Pek hararetli bir sonla beni nihayetine kadar uğraştırmak için zorluyorsanız kabul etmiyorum. Bir an önce bu vazifeleri alıp beni azat etmeye mecbursunuz.”Gençlerden biri defterini İnönü’ye uzatarak imza etmesini istemiştir. İnönü bu gence hitaben “Boş deftere imza etmem” demiş daha sonra şunları söylemiştir:

“İki satırlık yere yazı yazmamı istiyorsun. Benim yaşıma gelinceye kadar bekleyeceğim ve o zaman bu yazıyı sana yazdırıp intikamımı alacağım.

Sizinle her temasım memleketin 44 yıl öncesine göre nasıl ilerlediğini bana gösteriyor. Mustafa İsmet olarak geldim, Erdinç Soydan bay ile konuşuyorum. Siz yeni bir tarih içinde yetiştiniz.

İyi yetişmek lâzım unutmayın. Memlekete hizmet için iki şey lâzım. Bilgi ve karakter. Bilgili olmaya çalışın, karakteriniz Atatürk’ün de belirttiği gibi kanınızda vardır.”

 

 

 

 

CHP İçel Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[12]

Siyasî faaliyetimizin verimli bir devrinde kongre yapıyorsunuz. Gençlik kolları olarak CHP’nin idealist ve canlı çalışmalarında önemli bir yer tutuyorsunuz. Yakın arkadaşlarımızdan Kâmuran Evliyaoğlu, sizin çalışmalarınızda yakından bilgi alıp bize getireceklerdir. Sizden iyi haberler alacağıma yürekten inanıyorum.

Yeni kuşaklar, ideal yollarında, siyasî ve ekonomik kalkınmada ön plânda görev almışlardır. Bu görevlerin sizin ellerinizde vatandaşı memnun edecek başarılar vereceğine kesin inancımız vardır. Kongreniz olumlu çalışmada örnek olsun.

Hepinizi sevgilerle anıyorum. Gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında TRT ile İlgili Söyledikleri[13]

(...) “Biz bu meselede Anayasayı savunuyoruz. Haklı olduğumuz bir konuda tahriklere kapılmayınız. Meseleyi hukuki mesnetlerine istinat ettirerek anlatınız.”

 

 

 

 

Kıbrıs Türk Topluluğu Lideri Rauf Denktaş ve Kıbrıs MSB Osman Örek’in Ziyaretleri Üzerine Gazetecilere Söyledikleri[14]

Kıbrıs Türk Topluluğu Başkanları ile görüştüm. Birisi Topluluğun lideri Rauf Denktaş, diğeri Savunma Bakanı Osman Örek. Tabiî Kıbrıs’taki durumdan müteessirdirler. Oradaki vaziyeti hikâye ettiler. Kendilerine temin ettim ki, Kıbrıs’taki Türk topluluğunun hakları ve dâvası Türk milletinin siyasî parti farkı olmaksızın her ailenin ve her hükûmetin dâvası olmuştur. Kıbrıs dâvası başladığı güne nispetle dünya nazarında çok daha haklı ve kuvvetli duruma gelmiştir. Türk Cemaati haklarını bilir ve şuurlu zihniyetini ilk günde bütün dünyaya göstermiştir. Yeryüzünde insan cemiyeti haysiyetine ve haklarına hürmet eden bir zihniyet oldukça Kıbrıs Türk Cemaati’nin hakkı zail olmayacaktır. Bu esaslar üzerinde konuştuktan sonra hükûmetle tam bir güvenle temasta bulunmalarını ve daima Türkiye’nin desteğinden emin olmalarını anlattım. Türk Cemaati’nin her iki liderini kararlı, sebatlı, haklarını bilir, sarsılmaz bir irade sahibi olarak görmekle bahtiyarım ve müftehir oldum.

 

 

 

 

“Siyasi Huzur” (Makale)*[15]

Kurban Bayramı münasebeti ile aziz vatandaşlarıma yürekten tebriklerimi sunuyorum. Dört gün vatandaşlarım tam bir dinlenme geçirmek için hak kazanmışlardır.

Bu tebrik esnasında, vatandaşlarıma belirtmek isterim ki, siyasî hayatımızın huzursuz olması için hiçbir sebep yoktur. Aksine, siyasî hayatımız çetin devreleri başarı ile atlayarak hem kendi içimizde, hem içinde bulunduğumuz milletler ailesinde siyasî tekâmül yolunda başarılar kazanmış bir durumdayız. Siyasî tartışmalarımız eksik olmuyor ve bunlar bazen hırçın ve sert oluyor. Ama nihayet Türk milletinin tabiatında olan sağduyu tesirini gösteriyor. Hepimiz aklımızı başımıza toplayarak milletimizi ileri götürmenin yolunu buluyoruz.

Aziz vatandaşlarım bilsinler ki, demokratik rejim, idare sistemlerinin en iyisi ve ilerisidir. Kuvvetleri yenilmez. Bu kuvvetleri rejim aleyhine yani millet aleyhine kullanmak çabaları mutlaka itibardan düşer ve millet doğru yoldan şaşmaz.

Zannediyorum ki, vatandaşlarım bu söylediklerimin inandırıcı misâllerini vakit vakit görmektedirler.

Siyasî huzur kısmına böyle serin kanlı ve geniş yürekli bir açıdan baktıktan sonra, şimdi size, kalkınma ve ilerleme konusunda hep beraber, birbirimizi tamamlayarak çalışma ve ilerleme yolunda olduğumuzu hatırlatmak isterim.

Sevgili vatandaşlarım; Kıbrıs’ta bulunan soydaşlarımızın ıstırabı bayram günlerinde de bizi üzüntü ile işgal edecektir. Türk cemaati bir buçuk seneye yakın bir müddetten beri emsalsiz fedakârlıklarla kendi dâvasını dile getirmiştir.

Cumhuriyet hükûmeti ve Türkiye’nin her hükûmeti vazifesini yapacaktır. Meselenin karar devrine girdiği zamanlarda milletçe yürekten hükûmete yardımcı olmak ve Kıbrıs Türkleri’ni selâmete çıkarmakta hükûmetin başarı kazanmasını sağlamak vazifesini ifa etmeğe hazır olmalıyız.

Haklıyız, başarı kazanacağız. Azimle ve sebatla devam edeceğiz. Hakkımız olan neticeleri elde edeceğimize güveniyoruz.

Sevgili vatandaşlarım; bayramdan sonra tekrar sıkı bir çalışmaya gireceğimizi düşünerek rahat ve ümitli bayram günleri geçirmenizi ve çocukların neşelerine büyüklerin katılmasını tavsiye ederim.

Saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

CHP Karabük Gençlik Kolu Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[16]

(...) İnönü, CHP Karabük Gençlik Kolları mensuplarının aynı zamanda fabrikada çalışıp çalışmadığını sormuş, çoğunun çalıştığı haberini alınca bundan sevinç duyduğunu açıklamış, fabrikanın üretimi, Karabük’ün şehir olarak gelişmesi gibi konularda bilgiler almıştır.

Karabük CHP Gençlik Kolu Başkanı Nihat Yavuz’un kendisini, gençlik kolları lokalinin açılışına arkadaşları adına davet etmesi üzerine İnönü, şunları söylemiştir:

“Bütün akıllı arkadaşlara örnek olacak bir açık yürekle beni davet ediyorsunuz. Gelemezsem mesaj yollarım, beni mazur görürsünüz.”

İnönü, daha sonra gençlere “Memleketin en büyük sanayiinde, demir-çelikte çalışanlar, büyük hizmet görüyorlar. Ağır endüstridir, o” demiş, Karabük Demir-Çelik Fabrikalarının imal ettiği yuvarlak demirin memleket ihtiyacının tamamını karşılayabilmesi için ham maddenin yeterli olmadığını öğrenince de şunları söylemiştir:

“Bunların çaresi bulunur. Esas mesele, yapıcı müessese fabrika olsun, içinde çalışacak ehliyetli işçiler olsun. Ham madde bulunur.”

İnönü, sözlerine şunları da eklemiştir:

“Ereğli Demir-Çelik’le Karabük Demir-Çelik, birbirlerine paralel olmalı. Bir ân önce demir-çelik mamûlü ihraç edecek hale gelmeliyiz. İhracatta bulunabileceğimiz çok yer var.

Arkadaşlarınıza benden selâm ve sevgiler götüreceksiniz. Sizin çalışmalarınız bütün işçi çalışmalarının en verimlisi ve en çalımlısıdır. Dünya, demir-çelik işçilerinin omuzlarında duruyor.”

 

 

 

 

CHP Karabük Gençlik Kolu Üyeleri ve Karabüklülere Gönderilen Mesaj[17]

Karabük Gençlik Kolu, içlerinde bir çok kıymetli işçiler olarak, bugün Ankara’da bulunuyorlar. Karabük’ten iyi hatıralar andık, çalışmalar hakkında konuştuk.

Karabük’ün çalışmalarındaki başarıları yakından tâkip ediyoruz. Karabük, memleket için büyük bir kudret kaynağıdır.

Bütün ümidimiz, Karabük’ün pek yakında bir misline ve daha ileriki senelerde de birkaç misline çıkarılmasıdır. Karabük yuvarlak, Ereğli düz imalat yapacak ve ikisi birden Türkiye’nin demir ve çelik ihtiyacını karşılamış olacaktır.

Karabüklüler, burada arkadaşlarınıza da söylediğim gibi, hem güç ve verimli bir işin temsilcisidirler, hem de özel bir çalımları vardır. Kendilerine de söyledim, size anlatacaklardır.

Beni Gençlik Kolu lokalinin açılışına davet ettiler; inşallah bir ay sonra iyi hatıralar anacağız.

Sağ olun arkadaşlarım.

 

 

 

 

Erzurum’da Yayına Başlayan Devrim Gazetesine Gönderilen Mesaj[18]

Devrim’in gazete âlemine katılacağını sevinçle öğrendim.

Avukat Dündar Özden ve Avukat Cahit Solakoğlu, gazetelerinin adını, tâkip edecekleri yazı istikameti için dikkatle seçmişlerdir.

Atatürk devrimleri, Cumhuriyetle beraber Türkiye’de yeni bir devir açmıştır. Devrimler, yeniden uyanma ve bir aydınlık dünyasının ifadesidir. Garp medeniyeti, yeniden aydınlanma devrine geçtiğinden beri yeni bir hamle ile ilerlemeğe başlamıştır. Devrimci idealistler, ilk güçlükleri başarı ile geçmişlerdir. Sebatla, sarsılmaz irade ile milletimizi her alanda ilerletmek kudretindedirler.

Tam bir güvenle daima kendilerine başarı dileyeceğim.

 

 

 

 

Ankara Üniversitesi’nden Gençlerin Ziyaretinde Gençlerin Parti Gençlik Kollarında Çalışmak İstemeleri Üzerine Söyledikleri[19]

(...) CHP Genel Başkanı İnönü, daha sonra Genel Merkezde kendisini ziyarete gelen Ankara Üniversitesi’nin çeşitli fakültelerinde okuyan kalabalık gençlik topluluğunu kabul etmiştir. İnönü, gençlerin ayrı ayrı ellerini sıkmış, hangi fakültelerde okuduklarını sormuş, sınıf durumlarıyla ilgilenmiş, nereli olduklarını sormuştur. Bu arada İnönü, Kayseri’nin İncesu ilçesinde doğduğunu bildiren üniversiteli genç kıza “O, İncesu’yu çok iyi bilirim” demiş, bu sözle İncesu olaylarını hatırlayan toplantıdaki partililer ve gençler gülüşmüşlerdir.

Bülent Ecevit’ten başka, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Cihad Babacan ile Gaziantep Milletvekili Ali İhsan Göğüş’ün de katıldıkları bu toplantıda İnönü, bir genç hanımın Kızılcahamam’ın bir köyünde öğretmen olduğunu bildirmesi üzerine “Benim kahraman kızım” diyerek iltifatta bulunmuştur.

Gençlerin CHP Gençlik Kollarında çalışmak istediklerini bildirmeleri üzerine de şunları söylemiştir:

“Bir bayram kutlayışında hazır bulunduk. Bunu, parti işi yapmayalım.

Gençlik kollarında vakit buldukça çalışacaksınız, CHP ideal ve ilkelerini korumak için karar vereceksiniz. Bu karar, bizim için çok önemlidir. İstiyorum ki, bu kararınız bir menfaat karşılığında olmasın. Serbest olarak karar vereceksiniz. CHP’nin ortak menfaatlerini, ülküsünü ve ilkelerini beraber savunacağız.”

 

 

 

 

Eskişehir Cer Atölyesi İşçilerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[20]

Bizi hatırladınız, hoş geldiniz. Zahmetinize minnettarım. Çok teşekkür ederim.

Demiryollarına ve demiryolları işçilerine yürekten bağlıyız. Bunu, başlı başına bir politika olarak geniş şekilde tatbik ettik.

Eskişehir Devlet Demiryolları idaresine ve onun Cer Atölyesi’ne benim ayrı bir minnetim vardır.

Cer Atölyesi, bir dar zamanda kurulmuştur. Dar günlerde ağır topların kamalarını, ben Eskişehir Cer Atölyesi’nde yaptırdım. Bu hatırayı hiç unutmam.

Ordunun karanlık günlerinde benim karargâhım Eskişehir’deydi. Sizin kanatlarınız altında güç zamanlarım geçmiştir. Bunun için de Eskişehir’e yürekten bağlıyım.

Siz, endüstri hayatımızda, demiryolu işçilerimiz olarak, çok kıymetli evlatlarımızsınız.

Yüreğimiz geniştir, bütün değer sahiplerini alabilir. Kimse kıskanmasın ama, Eskişehir Cer Atölyesi mensuplarına ayrı bir bağlılığım vardır.

 

 

 

 

28-29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümünde DTCF’de Yapılan Törene Gönderilen Mesaj[21]

Büyük Atatürk, Türk istikbâlinin evlâdı olan gençlere Cumhuriyetini ve ülkülerini emanet etmişti. Gençlik yürekten benimsediği öğüdü ve O’nun verdiği görevleri, 28-29 Nisan günlerinde zor bir imtihandan geçirdi. Gençlik imtihandan şerefle çıktı. Cumhuriyetin ve onun ilkelerinin sağlam teminat altında bulunduğu, genç kuşakların vicdanında yerleşmiş olduğu anlaşıldı. 28-29 Nisan olaylarında milletçe büyük kazancımız, yeni Türkiye’nin temellerinin gençlerin damarlarındaki asil kanda gerçekten sarsılmaz bir güçte olduğunun ortaya çıkmasıdır. Bu şerefli günlerde verdiğimiz aziz şehitlerin hatıralarını milletçe yüreğimizde taşıyoruz. Genç kuşakların iradesi ve ideal kuvveti önünde vatanın geleceğini emniyette görüyoruz. Minnetimiz ve ümitlerimiz, sağduyusu kuvvetli genç nesillerimizin bilgili, ehliyetli ve hiçbir güçlükten yılmayan iradeli karakterlerinde toplanmıştır.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Seçimlerde İzlenecek Çizgiye İlişkin Yapılan Konuşma[22]

(...)

İnönü, Parti Meclisi çalışmaları, seçim hazırlıkları, seçmen kütükleri ve seçmen sandıklarıyla merkez kontenjanı konuları üzerinde görüşlerini açıklamış ve şunları söylemiştir:

“İlerici olacağız. Islahâtçı olacağız. Sosyal ihtiyaçların sahibi olacağız. CHP, ancak bunları makûl ölçüde ifrattan kurtararak tâkip edebilir, tatbik edebilir. Bize bu konuda güven müphem surette vardır. Bunu sağlam bir güven haline getirmeğe çalışacağız.”

İnönü daha sonra, merkez kontenjanının tanınması hususunda Grup Başkanlığı’na bir önerge vermiş, müzakerelerden sonra İnönü’nün önergesi oya sunularak kabul edilmiştir.

 

 

 

 

1939-1940 Yıllarında Fransa’nın Türkiye Büyükelçiliği’ni Yapan René Massigli’yi Fransa Büyükelçiliği Ziyaretinden Sonra Çıkartma Gemileri Konusundaki Söyledikleri[23]

(...) Elçilikten çıkarken etrafını saran gazetecilerden birinin:

“Çıkartma gemilerinin Türk tezgahlarında yapımına vaktiyle siz muhalefet etmişsiniz. Buna ne dersiniz?” şeklindeki sorusunu şöyle cevaplandırmıştır:

“Böyle şey olur mu? Çıkartma gemileri Türk tezgahlarında yapılırsa, ilk tebrik edecek olan bizleriz.”

 

 

 

 

Eski MBK Üyelerinden Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı ve İrfan Solmazer’in CHP’ye Katılma Töreninde Yapılan Konuşma[24]

(...)

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Kabibay, Erkanlı ve Solmazer’in partiye girişlerinden sonra, kendilerine hitaben, şu konuşmayı yapmıştır:

“Muhterem arkadaşlarım,

Siz fevkalâde şartlar içinde ve kısa zamanda büyük siyasî tecrübeler edinmiş vatandaşlarımızsınız. Şimdi, normal şartlar altında, bir siyasî partide çalışmak istediniz. Bizimle beraber çalışmayı ihtiyar ettiniz. Sizinle beraber çalışmaktan şeref duyacağız.

Bizim partinin bir geleneği vardır: Bütün arkadaşlar ilk günden beri eşit şartlar altında çalışırız. Sizler de, kırk yıldan beri arkadaşlarımız gibi çalışacaksınız.

Partiye girmenizin CHP’ye yeni imkânlar sağlayacağına inanıyorum.”

Bundan sonra Kabibay arkadaşları adına İnönü’ye şu karşılığı vermiştir:

(...)

Bunun ardından Genel Başkan İnönü, şunları söylemiştir:

“Siz siyaseti en yüksek seviyede yaptınız. Şimdi bir parti içinde çalışmayı ve siyaset yapmayı tecrübe edeceksiniz.

Kırk yıllık ideal arkadaşımız gibi çalışacaksınız. Bütün ideallerinizin tatbikî imkânını CHP’de bulacaksınız.

Memleketin ıstırapları için beraber ıstırap çekeceğiz.

Her partinin bir geleneği vardır. Bunları kısa zamanda öğreneceksiniz. İdeallerimizin hepsine sahip çıkacaksınız. Samimî inancımız budur.”

(...)

Genel Başkan İnönü, konuşmasına şu şekilde devam etmiştir:

“Memleket, bir demokratik rejim çabası içindedir. Bu çaba içinde türlü dernekler, partiler kurulmuştur. Bunlar içinde on–on beş yıllık olan partiler, uzun ömürlü sayılmışlardır. CHP Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bir tarafa bırakılırsa, [okunamadı] 1923’den beri memleket hizmetindedir.

Umumî olarak CHP’nin geleneklerini ve hesaplarını müspet olarak biliyor ve görüyoruz.”

Genel Başkan İnönü, “Hususî bir hatıra olarak arz edeyim” diyerek yeniden söze başlamış ve şunları söylemiştir:

“Bu partiyi Atatürk kurmuştur. Atatürk, hususî olarak meşgul olduğu hâdiseye bütün çalışma gücünü bağlardı. Atatürk, aramızdan ayrıldığı güne kadar bu partiyi korumaya ve meselelerine büyük önem vererek, yaşamıştır. Hiçbir kurucu, onun gibi, partinin ilk kurulduğu günkü gibi ve aynı heyecanla, son anına kadar böyle yakın bir ilgi ve bağlılık göstermemiştir. Çok hizmeti ve emeği vardır.

Çok partili siyasî hayat, Cumhuriyet devrinde de tecrübe edildi ve nihayet tekâmülü tâkip ederek 1945’den sonra, devamlı ve köklü bir müessese olarak bünyemize girdi.

Bizden önce aşılamamış birçok engeller olmuştur. Pek çok güçlükler geçirdik. Bütün bu çabalar içinde siyasî hayatımız çok tekâmül etmiştir. Benim samimî kanaatimce sonuç müspet olmuştur.

Öyle hâdiseler olmuştur ki, elli yıl önce bunlardan bir teki bile, bir haftada memleketi alt-üst etmeye yeterdi. 27 Mayıs oldu ve ihtilâlciler ilk gün demokratik hayata geçmeyi vaat ettiler. Birçok hâdiseler ve şikâyetler arasında hedef şaşmadı. Bu bir merhaledir.

Şimdi, nispî temsil içindeyiz. Bunun kendine göre güçlükleri var. Bugün beş yıldan beri yeni Anayasa ile rejim –içinde bulunduğumuz için pek çok şikâyetlerimiz var– benim kanaatimce ciddî bir ilerleme ve tekâmül geçirmiştir.

Hepiniz, bundan çok daha ileri ve çok daha iyi günler göreceksiniz.”

(...) İnönü, bir ara Solmazer’e “Eski yazıyı bildiğinden şüphem var” demiş, Solmazer, “Bilmiyorum Paşam” karşılığını verince de, “Ben de bilmiyorum” demiştir.

Öte yandan, Kabibay, Erkanlı ve Solmazer’in partiye giriş törenlerinden sonra, İnönü bir gazetecinin “Bu girişten sonra partinizin kuvvetlendiğini söylediniz. Seçim hücumuna ne zaman geçeceksiniz?” sorusuna, “Lüzum yok hücuma geçmeye, çalışıyoruz.” karşılığını vermiştir.

 

 

 

 

Ankara İstiklal Ortaokulu Öğrencileri ile Yapılan Söyleşi[25]

Ankara İstiklâl Ortaokulu öğrencilerinden Lâle, Hilâl, Fatoş ve Semiha adındaki dört kız, dün İsmet İnönü ile bir röportaj yapmışlardır. Türkçe öğretmenlerinin verdiği ödev sebebiyle bu röportajı yapan öğrencilerle İnönü arasında şu konuşma geçmiştir:

Öğrenciler– Siyasî hayata atılmadan önce ne olmayı düşünüyordunuz?

İnönü– Ben oldum olası asker olmayı düşündüm. Küçüklüğümden beri arzum budur.

Öğrenciler– Hayatta en çok değer verdiğiniz şey nedir?

İnönü– Aile reisiyim, ailemdir hususî hayatımda. Cemiyet hayatında hedeflerimdir. Kendimi bildim bileli, bir hedefe varmak için çalışırım. Bir hedeften sonra öteki hedef başlar. Böylece ardı arası kesilmeden devam edip gider.

Öğrenciler– Türkiye’nin geleceği hakkında düşündükleriniz nedir?

İnönü– Türkiye’nin geleceği hakkında düşündüğüm sizlerin çok ileri bir cemiyet içinde yaşayacağınıza emin olmamdır. Yeni nesillerin elinde Türkiye, daha çok ilerleyecek ve Türkler çok itibarlı insanlar olarak yaşayacaklardır.

Gelecek için tahminlerim çok olumludur. Çok daha iyi günler yaşayacağınızdan zerre kadar tereddüdüm yoktur.

Bütün bu dileklerimin elde edilmesi bir tek şarta bağlı:

O da sizlerin çalışkan olmanız, çok bilgili olmanız, çok sağlam karakterli Türkler olarak yetişmeye önem vermenizdir. Her başarının anahtarı sizin elinizdedir.

 

 

 

 

Günün Siyasi Meseleleri” (Makale)*[26]

Siyasî hayatımız araştırma çabası içinde ve yeni istikametler bulma gayretindedir. Anayasa düzeni fazla gürültü yapmaksızın memleket idaresine yeni konular getirmiştir. Her zaman ki iç ve dış siyasî olaylara ek olarak yeni fikir cereyanları, başlıca, kalkınma meselesi, sosyal adalet, sosyal güvenlik konuları üzerinde toplânmıştır. Tartışma ve araştırma devirlerinin özelliği olarak kalkınma ve sosyal münakaşalar serbest ve yaygın ortamda, türlü ölçülerle incelenmektedir. Başlıca bu konuların etkisi ile fikir akımları ve ona bağlı olarak siyaset akımları bugünkü cemiyetimizi işgal eden başlıca meseleler olmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi bu meseleler karşısında açık fikirleri olan ve amelî tedbirlerin istediği yolları isabetle bulduğunu zanneden bir sorumlu teşekkül olarak vaziyet almıştır. Biz plâna müstenit kalkınma idealinin çok eskiden beri tâkipçisi durumundayız. Sistemli bir surette plânlı bir kalkınmayı hem teşkilât, hem uygulama olarak ele almak ve yürütmek bize nasip olmuştur.

Plânlama Teşkilâtı devletimizin bünyesinde önemli bir eser olarak vücut bulmuştur. Bu teşkilât başarı ile kurulmuştur ve şimdi de olumlu tesirlerini memleket bünyesinde hissettirmiştir. Teşkilât mensuplarının görgülerinde ve bilgilerinde bilerek, bilmeyerek öne sürülen tenkitler benim kanaatimce yersizdir.

Devletin bütün idari, malî ve ekonomik dertlerinin toplu bir surette senenin muhtelif devirlerinde memleket sorumluluğu taşıyan insanların gözü önünde birkaç gün içinde bir tablo halinde gözden geçirilebilmesi devletimizin hayatında çok ehemmiyetli bir hâdise olmuştur. Böyle bir çalışmanın asırlar içinde bir misâlini bulmak mümkün değildir. Demek istiyorum ki, teşkilât olarak ve çalışma usulü olarak plânlamanın devletimize getirdiği yenilik temel bir ilerleme değerindedir. Teşkilât mensuplarının uzmanlıkları ve ehliyetleri hususunda gösterilen arzuları iyi yürekle ve iyi maksatlara atfetmek gayreti ile karşılıyorum. Bu hususta bütün iyi niyetleri temin etmek için sebepler çoktur. Bu kadar büyük işleri sistemli bir surette görev alarak üzerine almış insanlar devamlı bir ilerleme ve yükselme halindedirler. İşin tabiatı budur ve temas ettiğim birkaç sene içinde, gördüğüm amelî netice de budur. Dört sene evvel başlamış olan kadro bu yolda tecrübesi olmayan çok çalışkan ve dikkatle seçilmiş insanlardı. Dört sene zarfında inanılmayacak kadar ileri derecede mesafe ve değer kazanmışlardır. Büyük işlere girişmiş olanların müspet başarıları ancak bu yolda temin olunabilir.

Plânlama Teşkilâtı’nı bu kısa anlatıştan sonra ilâve etmek isterim ki, memleketimizin plâna dayanan eserlerinde hürriyet içinde kalkınma çabasında gittikçe daha iyi neticeler alacağız. Halk Partisi olarak elimizde kudret olduğu zaman inancımız ve anlayışımız temelinden bu yolda olduğu için kolaylıkla çalışırız. Biz iktidarda olmadığımız zaman iş başında olan her iyi niyetli heyetin, plâna müstenit idareyi başarı ile yürüteceğinden şüphemiz yoktur.

Plâna dayanan kalkınma siyasî partiler için önemli görevler ortaya koymaktadır. Büyük mesele plânın kaynaklarını sağlamak işidir. Bu ödev siyasî iktidardan, vatandaşa karşı gerçek ihtiyaçları ve imkânları dosdoğru söyleyerek vatandaşın ilgisini sağlamayı ister. Siyasî partiler için böyle bir ödevin başarılması büyük cesaretle sorumluluk duygusu beklemektedir.

Biz parti olarak vatandaşa karşı ihtiyaçları açıkça anlatarak çalıştık ve vatandaştan fedakârlığa katlanmak gayretlerini, makûl ölçüde elde edebildik.

Kalkınma işinde karma ekonomiyi uygulamak lâzımdır. Bunu ifade etmekte ve onun çarelerini hulûs ile aramakta ön sırada bulunduk. Özel sektörün kalkınma işinde kendisine düşen ödevleri sağlamasını teşvik etmek, kolaylaştırmak ve onu maddi manevî imkânlar ile teçhiz etmek bir büyük çalışma konusudur. Özel sektörü sağlam ekonomik konularda tesirli bir hale getirmek [getirmenin] esaslı bir hedefimiz olmasına birinci derecede ehemmiyet veririz.

Günün politikasını hülâsa etmeğe çalışırken hürriyet içinde plâna müstenit kalkınma için tafsilat vermeğe çalışmamamızın okuyucum tarafından lüzumsuz görülmemesini rica ederim.

Bizim görüşümüze göre binbir siyasî mesele içinde en mühim dâvamız kalkınma için karma ekonominin başarısını sağlamak geliyor. Kesin ihtiyaç, umumiyetle bilindiğinden çok daha ehemmiyetli bir derecededir. İç ve dış diğer meseleler [ve] her meselenin halli kalkınma işindeki başarının tesiri altındadır. Onun için bu konuda her zaman yaptığım gibi ısrarla duruyorum.

Cemiyetin herkesi meşgul eden diğer meseleleri sosyal güvenlik adı altında toplanmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuya cesaretle girmiş ve ilerde cesaretle bu konu için çalışmak kararında olan bir parti halindeyiz. Sosyal güvenlik ihtiyaçlarını hürriyet nizamı içinde ve bütün vatandaşlar için lâzım olan hudutlar içerisinde halletmek gayreti bizim için esastır.

İşçiler için yapmaya çalıştığımız sosyal sigorta düzeni memleketçe şimdiden dikkati çekmiş olmak insaf icabıdır. Kalkınma ile sosyal güvenlik tedbirlerinin muvazi ve ahenkli yürümesi daima hedefimiz olmuştur.

Biz kesin olarak güveniyoruz ki, sosyal güvenlik gibi cemiyetlerin daima sabırsızlık gösterdikleri tedbirlerde vakit kaybetmeksizin yani mümkün olan süratle sonuçlar almak yolunu tutmuşuzdur ve ilerisi için teşvik edici neticeler almışsızdır. Korkulu tecrübelerden sükûnetle ve emniyetle geçmek mümkün olmuştur.

Bu mülâhazaları söylemenin bir maksadı sosyal güvenlik konusunda vatandaşlarıma müspet neticelere dayanan ümitler vermek ise bir diğer ehemmiyetli maksat da sosyal güvenlik konusunda aşırı talepleri ve akımları itidal içinde tutarak idare etmek tecrübelerinde başarı göstermiş olduğumuzu ifade etmektir. Aşırı akımlar özellikle hararetli olan genç kuşaklarda daima yüksek sesli ve canlı ifadelerini bulacaktır. Sinirlerine hâkim olan tecrübeli siyaset teşekkülleri bu hararetli akımları soğutmadan ve parlatmadan olumlu yollara sokabilecektir. Bu sözleri söylerken bir politikayı da ifade ettiğimi zannediyorum. Günün siyasî olaylarını özetlerken idaremiz konusuna da değinmek isterim.

Biz koalisyon hükûmetlerini mevcut partilerin büyük sayısı ile tecrübe etmişizdir. Bu tecrübelerin hepsi yeni başarılar sağladı. Vatandaşlar arasında gerginliği büyük ölçüde azalttı, ayni zamanda bizim geçirdiğimiz her koalisyon yeni güçlükler ve yeni hastalıkları da meydana çıkardı. Şimdi koalisyonların dördüncüsü ile idare ediyoruz. Bu tecrübenin daha 1963 sonlarında yapılması için elimizden gelen bütün gayreti sarf ettik o zaman mümkün olmadı, şimdi bizim dışımızda bir koalisyonun işlediğini sükûnetle görmekteyiz.

Vatandaşlarım kısa zamanda fark etmişlerdir ki, iktidardan çekilmeyi bir türlü hazmedemediğimiz söylentileri tamamıyla yersizdir. Şimdiki koalisyon hükûmeti de yeni güçlüklerden geçecek ve memlekete değerli tecrübe dersleri getirmiş olacaktır.

İç ve dış politikada memleketin istikrarlı bir idare örneği verebilmesi her parti için değerli bir hedef olması lâzım geldiğine inanıyoruz. Memleketin kuvveti ve itibarı kendisinin her halde istikrarlı bir hükûmet içinde idare edilmesindedir.

Başlıca muhalefet partisi olarak memleketin bugünkü siyasî durumunu kendi görüşümüze göre dile getirip düşüncelerimizi vatandaşlarımıza arz etmek istedim.

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj*[27]

Yüce Kongrenizde bulunmak bahtiyarlığını temin edebilseydim size söylemeyi düşündüklerimi, şimdi bir mesajla bildirmek istiyorum.

Gençlik Kolları teşkilâtımız bizim partinin esaslı çalışma kollarıdır. Biz Gençlik Kollarımızdan yeni kuşaklarımızın memleketin büyük meselelerini öğrenmek, incelemek yolunda faydalanmalarını fikir ve ideal temelleri üzerinde söz sahibi olacak şekilde yetişmelerini sağlamak isteriz.

Gençlik Kollarımız, fikir sahasında bu geniş çalışmanın yanında, partimizin fikirlerini ve hedeflerini fırsat buldukça vatandaşa anlatmak ödevini yaparlar ve ayrıca seçim zamanları hiçbir çıkarları olmaksızın, parti hizmetlerinde fedakârlıkla çalışmayı ihtiyar ederler. Gençlik Kollarında bulunan arkadaşlarımız ilk zamandan itibaren bizim için değerli şahsiyetlerdir. Otuz yaşını bitirdikten sonra Gençlik Kolları’ndan ayrılarak partinin daha geniş ve daha sorumlu ana kademesinde vazife ifa ederler. Arkadaşlarımızın Gençlik Kolları içinde çalıştıkları zamanlarda siyasî fikirleri ve tekâmülleri bizim için kıymetli olduğu kadar memleket için de değerli manâ taşır. Yeni kuşaklarımız tabiatı ile cemiyetimizin canlı teşebbüslerde öncüleri olmak iddiasında bulunurlar. Bu onların hakkıdır. Onların düşünce ve eğilimlerini istikbalin işaretleri olarak değerlendirmek de bizim vazifemizdir.

Şimdi arkadaşlarıma söylemek istiyorum ki, bugün memleketimiz, kalkınma ve sosyal tekâmül konularında büyük bir çaba içindedir. Bunun genç kuşaklar üzerindeki tesiri vakit vakit geniş teşebbüsler ve daha ileri olarak aşırı akımlar halinde kendini göstermektedir.

Biz parti olarak, gerek kalkınma, gerek sosyal güvenlik dâvalarında hedefe ilerleyişin sağlam adımlarla ve lâzım olan hızla ilerleme siyaseti içinde gerçekleşmesine çalışıyoruz. İsteriz ki, Gençlik Kollarımız, hazırlanırken, memleket siyaseti için şimdiden kendi iradelerini cesaretle kullanarak fedakârca çalışırken memleketin bünyesi için isabetli olan ölçüler içinde hareket etmesini bilsinler. Bu isteğimiz, Gençlik Kollarımızın yalnız kendi teşekkülleri içinde lüzumlu bir hareket olduğu için değildir. Asıl memleketin her çevresinde, her siyasî partide kolaylıkla görülecek aşırı akımların hangi ölçüler içinde olumlu ve faydalı ve hangi şekillerde olumsuz ve sakınılması lâzım olduğunu kendi çalışmaları ve yaşamaları ile örnek olarak gösterebilmeleridir.

Sevgili arkadaşlarım;

Sosyal dâvalarda Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün ıslahâtı benimsediğini bilirsiniz. Sizin huzurunuzda söylüyorum ki, biz cemiyetin sosyal güvenlik meselelerini cesaretle ve sebat ile tâkip ve halletmek azminde ve kararındayız.

Koalisyon hükûmetleri zamanında bu istikametlerde yürekten çalışmalar yaptık, kanunlar çıkardık, kanunları uygulamaya muvaffak olduk. Korkulduğu gibi sosyal tedbirlerin memleket huzurunda zararlı olmayacağını, aksine memleket huzurunda esaslı surette faydalı tedbirler olduklarını ispat ettik. Gelecekte de sosyal dâvalarda ve onların istediği bütün reformlarda tutumumuz bu olacaktır.

Size kalkınma konusunda ve karma ekonominin uygulanmasında yepyeni bir yol açtığımızı söyleyebilirim. Kalkınmanın temel tedbirleri bulunmuş, kanunlar haline getirilmiş, uygulama devirleri açılmıştır.

Memleketin kalkınması meseleleri bizim görüşümüzde herkesin bildiğinden daha önemli bir mahiyettedir. Bu meseleleri başarıyla çözebilmek milletçe ve onun sorumlularınca bilerek, sebatla yıllar boyunca çalışmaya bağlıdır. Emniyetle söyleyebiliriz ki, bu ihtiyaçları aslı ile ve teferruatı ile kavramış bir siyasî partiyiz.

Sevgili arkadaşlarım;

Siyasî parti olarak, inandığımız prensipleri ve lüzumlu gördüğümüz tedbirleri tatbik edecek iktidarın sahibi olmak, meşru emelimizdir. Bu iktidarı bize seçmen vatandaşımız verebilir. Yakında seçmen vatandaşımızın önüne çıkacağız ve düşündüğümüz hizmetleri ona kabul ettirmeye çalışacağız. Bu yolda başarı elde etmek daima seçmen vatandaşımıza fikrimizi anlatabilmemize, sonra onun verdiği oylar içinde bizim hissemize düşeni ziyan etmeden değerlendirebilmemize bağlıdır. Vatandaşa anlatma meselesini, seçim mekanizmasını gözünüzün önünde canlandırdığımı sanıyorum. Seçimin bu işleyişinde yardımcı kollar olarak sizin üstünüzde büyük sorumluluk ve imkânlar vardır. Kanunların verdiği kolaylıklar içinde görevlerinizi canla başla yapacağınıza eminim. Sizden ciddî bir gayret görmeğe kesin ihtiyacımız vardır.

Sevgili arkadaşlarım;

Bugün ki çalışmalarınızda bize ışık tutuyorsunuz. Yeni fikirler söylüyorsunuz. Çok şey öğretiyorsunuz. İdeal yolunda yakından beraber çalışmanın bahtiyarlığı içindeyiz.

Size sarsılmaz güven duyguları ile yürekten başarılar diliyorum.

 

 

 

 

NATO Bakanlar Konseyi Dolayısıyla Düzenlenen Basın Toplantısı[28]

“NATO’da müttefikler arası meselelerin de görüşüleceği günlerde, dış politikamız üzerinde muhalefet olarak bazı düşüncelerimizi açıklamayı faydalı görmekteyim.

NATO içindeki üyelerin, esas itibariyle doğu ve batı kanadında, bir itimat konusunu başa alarak inceleyeceklerini zannederim. NATO’nun doğu kanadını teşkil eden devletler arasında derin bir itimat meselesi bulunduğunu herkes bilmektedir.

Merakla ve ümitle beklemekteyiz ki, NATO, doğu kanadındaki derin buhranın hâlledilmesi için kendisine bütün olarak ve ciddî ödev düştüğünü takdir edecektir.

Bu safhada, Türkiye’de dış politika üzerindeki hükûmet ve muhalefet münasebeti hakkında bir açıklamayı tekrar etmekte fayda görmekteyim:

Hükûmetin başlangıçta ve şimdiye kadar taahhüt ettiği ve tatbik ettiği prensipler ile tamamıyla muvazi yolda bulunduğumuz anlaşılmıştır ümidindeyim.

Taahhütlerimiz içinde Kıbrıs buhranından dolayı milletçe çektiğimiz ıstırabın hükûmet tarafından ciddiyetle ele alınıp tâkip edildiğini görmekteyiz.

Parti Meclisi kararında da neşrettiğimiz gibi, hükûmetin dış politika meselelerini, özellikle Kıbrıs buhranını çözmek için, bir seçim hükûmeti olması düşünülerek kudretinin eksik olduğunun zannedilmesinden endişe etmekteyiz. Buna dair haber ve işaretler de kulağımıza gelmiştir.

İlk önce bu zannı, dış ve iç âlemde kesin olarak tekrar düzeltmek isterim. Hükûmet, dış müzakereleri yürütmek ve neticeye bağlamak için tam yetkili ve kudretli bir durumdadır. Bu konuda içerde bir münakaşamız olmadığı için, her hükûmetin bu ihtilâfı hâlletmesinden yalnız memnunluk duyacağız.

Türkiye Dışişleri Bakanı, meselelerimizi tam yetki ile konuşurken, NATO müttefiklerimize Türkiye’nin geçirmekte olduğu siyasî ve ruhî buhranı, etrafı ile anlatmaya çalışacaktır. Türk meselesinin lâyık olduğu dikkatle karşılanmasını milletçe hep beraber ümitle beklemekteyiz.

Sayın basın mensupları, NATO toplantısına Türkiye’de verilen ehemmiyeti ve Dışişleri Bakanının görüşmelerine haklı olarak bağladığımız ümitleri belirtmek için bu toplantıyı yaptım.

Hükûmetin dış politikadaki gayretlerinin, iç politikadaki tartışmalarımız yüzünden zarar göreceğini zannetmek yanlış bir hesaptır.

Kıbrıs buhranı karşısında, memleket içinde beraberlik bulunması sağlam ve sarsılmaz bir karakter taşımaktadır.”

Bu konuşmasından sonra, İsmet İnönü, soru yöneltmek isteyen bir gazeteciye: “Ben sorulu cevaplı konuşmağı severim ve hazırlanırım. Ama bu toplantıda sorulu konuşmaktan özür dilemek isterim. Çünkü Konferanstan sonra, yeni durum üzerine, daha etraflı konuşmak için fırsatımız olacaktır ve size bu fırsatı ilk imkânda vereceğim”demiştir.

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Merkezinde Güncel Konular Üzerine Yapılan Sohbet[29]

(...)

“–Bize öyle bir cümle söyleyin ki, ömrümüz boyunca onu unutmayalım” diyen bir üniversiteliye, İnönü: “Hayat için mi, parti için mi?” diye sordu ve salonu dolduran kalabalığın “Hepsi için Paşam” isteğine şöyle mukabele etti:

“Kendi nefsinize ve Türk Milletine güveniniz hiçbir zaman sarsılmayacaksınız.”

Kopan alkışlar arasında, bir saattir oturduğu koltuktan kalkan İnönü, bu nasihat cümlesiyle başından beri büyük bir iyimserlik akan sohbet toplantısını bitirmiş oldu. Bir saat müddetle kendisine sorulan çeşitli konulardaki soruları hiç tereddüt etmeden cevaplandıran ve düşüncelerini ifade eden İnönü:

“Görüyorsunuz ki, suallerinizi kolaylıkla cevaplandırıyorum. Bunun bir sebebi olmalı. Onu da söyleyeyim: İçimiz, dışımız bir ondan” dedi ve sohbet odasında bulunanları ferahlatacak bir rahatlık içinde konuştu.

(...)

Sohbet başlıyor

Karşılayıcıları arasından güçlükle ilerleyerek toplantı salonunda yerine oturan İnönü “İstanbul’a her gelişimde sizlerle görüşmek, sohbet etmek zevkinden kendimi alamıyorum” dedikten sonra konuşmasına şöyle devam etti:

“Kim ne derse desin, siyasî hayata usul, istikamet, sağlamlık getirecek teşekkül Halk Partisidir. Bugünkü noktaya erişmemizde bize çetin vazifeler düştü. Başımızdan çok şey geçmiş, fakat hepsinden de başarı ile çıkmışızdır. Memnun ve ümitliyim. Sükûnetle ve huzur içinde konuşuyorum. Hâdiseleri görüyor ve iyi tâkip ediyorum. İyimserliğim, gelecekte bunu bozacak davranışlara müsamaha edemeyeceğim manâsına alınmamalıdır.

Dürüst bir seçim yapılacak ve sandıklardan tertemiz çıkacak oylarla yeni bir siyasî devre başlayacaktır.

Seçime yakın günlerde bütün memleketi dolaşarak, fikirlerimi vatandaşlarıma bir defa daha söyleyeceğim.”

Seçimle ilgili konularda bir müddet daha etrafındakilerle görüşen ve seçim kampanyasının ne zaman başlayacağını Genel Sekreter Dr. Kemal Satır’dan soran İnönü, daha sonra, kendisine tevcih edilen soruları cevaplandırmağa başladı ve ilk soru İl Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Salih Tezel’den geldi:

“–Paşam maaş meselesinde halkın yüzüne yüz aklığı ile çıkacak mıyız?”

İnönü–Mahkemeye gideceğim. Kanunlaşmasını bekliyorum. Kanunlaşmadan mahkemeye gidilemez. Meclislerde de Anayasa dışı davranışlar olabilir. Fakat bu taktirde, ihtilâfı halledici merciler var. Uzun boylu münakaşalara yer yok. Mahkemeye gideceğim.

Salih Nuri–Grubumuz kırmızı oy kullanacak mı Paşam?

Kemal Satır–(İnönü’nün yerine cevap verdi) Kullanacak.

Bir partili–Gecekondu Kanunu’nu pek çok vatandaş bekliyor Paşam.

İnönü–Vatandaşın beklediği pek çok kanun var. Tâkip ediyoruz.

Bir üniversiteli–Kıbrıs ne safhadadır?

İnönü–Başbakan, Dışişleri Bakanı, hükûmet konu üzerinde gayet ciddî mesai sarf ediyorlar. Biz de kendilerini destekliyoruz.

Bir genç–Paşam, Bölükbaşı partiye gelmek istese ne düşünürsünüz?

İnönü–(Herkesle beraber bir kahkaha attı). Soruya Dr. Kemal Satır cevap verdi: “Herhalde yeri rahat diye mütalaa eder”.

Parti işleri

Bu sırada, İnönü yanında bulunan Dr. Kemal Satır’a birden hatırladığı bir meseleyi sordu:

İnönü–İl Başkanları ne zaman toplanacak?

Satır–Toplanacaklar Paşam.

İnönü–Mayıs’ta mı, Haziran’da mı?

Satır–Haziran’da.

İnönü–(Herkese hitaben) Parti işleri hayal yapmaya müsaade etmez. Parti çalışmaları, parti bünyesinde tesanüt ve işbirliği ister. Netice hiçbir zaman partililerle alınmaz. Kendimizi vatandaşa beğendireceğiz. Seçimi onlarla alacağız. Parti içi çekişmeler, bu teveccühü kazanmakta faydalı olmaz. Bunu unutmayacaksınız.

Bir partili– Paşam bu yıl da bir deniz programı var mı?

İnönü–(Gülerek ve başını nasıl olmaz gibi iki tarafa sallayarak) Elbette var. En mühimi ilk gün. Ondan sonra rahat atlarım. 20-25 banyo yapabilirsem kış için büyük hazırlıktır.

İnönü sohbetin yaza intikal etmesi üzerine, dışarıda güzel bir bahar gününün bulunduğunu hatırladı ve intibalarını anlatmaya başladı:

“Sultanahmet Meydanı her zamanki gibi güzel, resmî vazifem sırasında, her defasında ah şu meydandan geçsem, parkta bir iki saat oturup dinlensem demişimdir. Bir defasında yaptım da; oturdum. Hafifçe gözümü kapadım. Sonra bir de açtım ki, kıyamet bir kalabalık toplanmış etrafımda... Herkes benim siyasî hayattan çekildikten sonra son derece üzüleceğim düşüncesindedir. Bunun benim için bir ceza olacağını söylerler. Halbuki nerede o günler? Benim için bayram.”

Bir partili–Paşam sizinle uğraşanlar daima vardır.

İnönü–Oooo.. Yumuşak yüz mahveder beni. Şaşırırım, elim ayağım karışır. Bir şeyler yapmak isterim. Yoksa haksız vaziyet almış, karşıma geçmiş hiç umurumda değil o.

İmtihan var

İnönü, salonu dolduran kalabalığa neşeli bir şekilde “Şimdi imtihan var, akıl imtihanı var, size ben sual soracağım” dedi ve şu suali sordu:

“Şimdi bana, bir cümle ile, aklımda kalmanızı istediğiniz fikri söyleyeceksiniz. Haydi bakalım, dinliyorum.”

Şükrü Van–(Zeytinburnu İlçe Başkanı) Söylüyorum Paşam: Gecekondulara tapu verirsek seçimde sırt üstü yatırırız.

İnönü–(Herkesle beraber güldü) İktidarımız esnasında seçim beyannamemizde millete taahhüt ettiklerimizin yüzde 95’ini tahakkuk ettirdik. Şimdi iktidarda değiliz. Ama iktidara geldiğimiz zaman diğer vaatlerimizi de yerine getireceğiz.

İclal Asımgil–(İl Yönetim Kurulu Üyesi) Halk Partisi toplum refahının sembolüdür.

İnönü–Güzel.

Bir yaşlı vatandaş–Meclisi Mebusan’a giren sabıkalıların çıkarılması.

İnönü–O sizin elinizde.

Bir genç üniversiteli–Kitap yasakları kaldırılmalıdır. Bütün fikir klasikleri rahatça basılıp okunabilmelidir.

İnönü–Başka?

Bir genç–Bütçeye ne renk oy verilecek?

İnönü–Ne renk oy almışsak.

Şükrü Van–(Zeytinburnu İlçe Başkanı) İşçi ve sendika temsilcilerini Meclis’e sokabilecek miyiz? Şunu hemen söyleyeyim ki, Paşam, Adalet Partisi sendikalardan Meclis’e sokmak üzere 20 aday istedi.

İnönü–İşçi dâvalarını ciddiyetle tâkip edecek, savunacak bir heyeti Meclise sokmağı biz de istiyoruz.

Bir üniversiteli–Amerika bize Kıbrıs konusunda razı olamayacağımız bir hal suretini kabul ettirebilir mi?

İnönü–Bütün alâkalıların içinde biz başta geliriz. Diğer alâkalılar bize, bizim kabul edemeyeceğimiz bir hal suretini teklif etmeyeceklerini öteden beri söylerler. Dolayısıyla böyle bir şey olmayacaktır. Olmaması gerekir. Kıbrıs konusunda hükûmet zora varmadan bir hal yolu bulmak gayretindedir. Zora varırsa, onun icaplarını yerine getirmekten çekinmeyecek bir politika içindeyiz.

Aynı genç–Zor kullanmağa mecbur olursak buna manî olurlar mı?

İnönü–Böyle bir mecburiyetin doğmaması için gayret sarf eden dostlarımız var. Ama böyle şeyler geçitte belli olur.

Bir genç–Petrolün devletleştirilmesine taraftar mısınız?

İnönü–Biz devletçi bir partiyiz. Bu siyaseti tâkip eden bir iktidar için petrol mutlaka yerli ellerde bulunmalıdır. Biz bu fikri savunduk. Buna rağmen Petrol Kanunu çıktı. Bize, birçok sermaye isteyen bir iştir, binaenaleyh, yabancıya vermek gereklidir, dediler ve kanunu çıkardılar. Şimdi yeni bir vaziyet var. Bugünün şartları içinde ıslah etme fikri hâkim. Islah edilmesi gerekli hususlar ıslah edilmelidir.

Bir genç–Millet yapar kampanyası hakkında düşünceleriniz?

İnönü–Böyle kampanyalar daha ziyade bir millî irade yaratılmasına yardım eder. Bu bakımdan hayırlı ve faydalı bir teşebbüstür. Yardımların ölçüsü de fikrin kuvvetlenmesine yardım eder.

Bir genç–Tarafsız bir politika ile Türkiye üçüncü bir bloğun lideri olabilir mi?

İnönü–Böyle bir şey bahis mevzuu değil. Böyle bir meselemiz yok. Taahhütlerimiz var ve onlara bağlıyız.

Bir genç–Kiraya verilen havaalanları yeniden kiralanacak mı?

İnönü–Kiraya verilmiş değil. Bunlar bir ittifak manzumesi içinde karşılıklı taahhütlerdir.

Bir partili–Koalisyon çalışmaları vatandaşı rahatsız ediyor.

İnönü–Ben tabiî görüyorum. Ben zorluklarından bahsettiğim zaman ciddî mütalâa etmeyenler de aynı zorluklardan geçiyorlar, alışacağız. Yeni bir şeydir ve alışıncaya kadar rahatsızlıkları olacaktır. Bu deveyi hep beraber güdeceğiz.

Bir partili–Bize seçim yaklaşırken neler tavsiye edersiniz Paşam?

İnönü–Birbirinizle uğraşmayacaksınız. Seçim mekanizmasının en küçük tatbikatını önemli tutacaksınız. Vatandaşın mutlaka sandık başına gidip oyunu kullanmasını sağlayacaksınız. Bilhassa aday olmayan partililer, çalışmayanları, hizip yapanları, küskünleri harekete geçirecek, vazife gördürecek, vatandaşın itimadını sarsıcı her hareketten kaçınacaksınız. Benim söyleyeceğim bunlar.

Bir partili–Paşam, Meclis ve Senatodaki partililerin çekişmeleri önlenemez mi?

İnönü–Beni dinleyin, kanunların görüşülmesinde karşılıklı fikir çatışmaları olacaktır. Bu doğru fikrin bulunması için gereklidir. Tabiîdir ve zannediyorum bunu kastetmiyorsunuz. Siz, Halk Partisi’ne ait prensipler üzerinde münakaşa edilmesin istiyorsunuz, doğrudur.

 

 

 

 

Ereğli Demir Çelik Tesislerinin Bazı Ünitelerinin Faaliyete Geçmesi Dolayısıyla Ereğli’de AA’ya Verilen Demeç[30]

Ereğli Demir-Çelik tesisleri, çok önemli ve mükemmel bir eserdir. Bu eser, endüstri hayatımızda, başlı başına bir ilerleme, bir merhaledir.

Bu tesislerin, Karabük’le beraber tam bir gelişmeyi sağlamaları lâzımdır.

Aldığımız bilgilere göre, tesislerin verimi, 1972’de iki, üç misline varmaları ümit ediliyor. Bu ilerlemeler, siyasî hayatımız içinde bir yenilik olacaktır.

Eserin, bu merhalelere varması için ona her surette yardımcı olmayı hedef almalıyız.

Siyasî hayatımızın, bu başarıları sağlayacağını, kuvvetle umuyorum.

Bu eseri vücuda getirmek için, çalışmalara iştirak etmiş olan dostlara, içeride çalışan sermaye sahiplerine, mühendislere ve bütün işçilerimize minnet borçluyuz.

Tek hedefimiz, bu eserin, başarıyla çalışmasına ve tekâmül etmesine hizmet etmektir.

 

 

 

 

SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko ile Görüşmeye İlişkin Türkiye Radyolarına Verilen Demeç[31]

Misafir Sovyet Dışişleri Bakanı’nın davetlisi olarak dün akşam kendisi ile hususî olarak görüştük.

Bir gün evvel, Dışişleri Bakanı’nın davetinde, Başbakanın etrafında hükûmete dahil olan parti liderleri ile beraber ben de bulundum.

Hükûmete dahil olan ve olmayan parti liderleri, hepimiz, iki memleket arasında iyi münasebetlerin gelişmesi arzusunu ifade eden beyanlarda bulunduk. Hükûmet bu müsait hava içinde vazifesini tâkip etmekte ve topyekûn millet desteklemesine dayanarak müzakereleri idare etmektedir.

Dün akşam, Sovyet Sefareti’nde bulunurken, hükûmet etrafında böyle bir tesanüt havası içinde dostane fikir teatisinde müzakerelerin hükûmetin tam yetkisi ve kudreti içinde devam etmekte olduğunu müşahede etmekten memnun olarak ayrıldık.

 

 

 

 

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Dolayısıyla Türkiye Radyolarına Verilen Demeç[32]

Bugün, 19 Mayıs’ın aziz hatırasıyla memleketimizin ve milletimizin heyecanlı bir gününü yaşıyoruz.

19 Mayıs, Atatürk’ün mütareke sonrası İstanbul’da bir seneye yakın çırpındıktan sonra, hazır olarak bütün enerjisi ile memleketin ortasına geldiği gündür.

Samsun’a ayak bastığından itibaren, Milleti, durumun bütün tehlikesinden haberdar etmiş ve Millî Mücadelenin en buhranlı devresini kesin kararı ile açmıştır.

İstanbul hükûmetlerinin en menfisi o zaman iş başında bulunuyordu. Atatürk’ün, millet kurtuluşu için nasıl kesin bir karar ile Anadolu’ya çıktığı, otomobil sürati ile Sivas’a gelinceye kadar, İstanbul hükûmetince anlaşılmıştı.

Atatürk, yollarda vakit kaybetmeden Erzurum’a gitti ve orada Erzurum Kongresi ile Millî Mücadelenin resmî ve siyasî safhası ilân edilmiş oluyordu.

Bu devre, dış âlemde Millî Mücadelede, Atatürk’ün Sivas Kongresi ile toplandığı Heyet-i Temsiliye’nin idaresinde geçmiştir. Resmî yetki elinde olmayarak, Millî Teşkilât ile ve sonra merkezi Ankara’ya nakledilerek geçirilen bu idare devri, Millî Mücadelenin nazik bir devri olduğu kadar, İstanbul hükûmetlerinin ve bütün dış âlemin bütün vasıtalarla Türk Milleti aleyhine harekete geçecekleri zamana karşı da, milletin bünyesini hazırlama devri olmuştur.

19 Mayıs’ta başlayan bu faaliyet devrinin hazırlama kuvveti o kadar tesirli olmuştur ki, bir sene sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılması, hemen bütün memleketçe tabiî görünen bir netice gibi karşılanmıştır. Denilebilir ki, Atatürk’ün siyasî uzak görüşlülüğü, 19 Mayıs’tan 23 Nisan’a kadar çok başarılı bir hazırlama devri geçirmiştir.

Büyük Millet Meclisi resmî olarak milletin kaderine el koyduktan sonra, işlerin yürütülmesi, tabiatıyla, elbette nispî ölçülerde daha kolaylaşmış oluyordu.

19 Mayıs, Millî Mücadelenin pek önemli devrinin başlangıcı olması itibariyle, milletçe daima saygıyla ve minnetle anacağımız bir bayram günüdür. Bu günün, Gençlik ve Spor Bayramı yapılması da, yeni yetişen millet kuşaklarına, gelecek günleri işaret etmek bakımından, değerli ve ilham verici bir mahiyet kazanmıştır.

Bu duygularla, milletimizi, gençlerimizi, Atatürk’ün kutsal adının etrafında heyecan ile kutlamayı vazife sayıyorum.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında 14’lerden Bazılarının CHP’ye Katılmaları ve Diyanet İşleri Teşkilatı Yasası Üzerine Yapılan Konuşma[33]

(...)

“Bizim bildiğimize göre, bir an evvel demokratik rejime gitmek ve seçim yapmak taraftarları vardı. Hayır, bırakıp gidemeyiz, uzun müddet iktidarı elde tutmak lâzımdır, diyenler vardı. Uzun müddet iktidarı elde tutmak isteyenleri bertaraf ettiler. Ondan sonra seçimler oldu. Bu ayrılanlar memleket içinde, bilhassa iki unsur üzerinde çalışır göründüler. Birincisi, mağduriyete uğramışlar gibi, ordu içinde temas aramak, taraftar aramak. Bu görüş altında çalıştılar. İkincisi, memleketin geçirdiği siyasî buhranı, geçmişte geçirdiğini ve bugün geçirmekte olduğunu ve kendi başlarına geleni CHP’ye yüklemek, Halk Partisi’ni sorumlu tutmak. Bilirsiniz ki, mahkemeler karşısında şurada ve burada hep bizimle uğraştılar. 27 Mayıs İhtilâli’nin genel propagandasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu işle ilişiği vardır, beraberliği vardır propagandasının yürütüldüğünü de bilirsiniz. 27 Mayıs’tan dolayı biz, hücum karşısında kaldık. 5 senedir bunları yenmeğe çalışıyoruz. Bizim askerî ihtilâlle hiçbir münasebetimiz yoktu, bilmiyorduk. Şikâyet ediyorduk, feryat ediyorduk, her şeyi ama her şeyi apaçık yapıyorduk. Daha sonra Millî Birlik İdaresi geldi. Bunlardan bir tanesiyle daha evvel görüşmüş değilim ve arkadaşlarımdan birinin de görüştüğü bana intikal etmiş değildir.

Bize yakınlaşmak, CHP içerisine girmek, çalışmak temayülleri dağınık olarak intikal etmiştir. Acele etmedik. Ama gün geldi bunlar diğer siyasî partilere girdiler ve girdikleri siyasî partilerde CHP aleyhine öteden beri birikmiş olan bütün asılsız ve haksız iddiaları destekleyip ilân edecek duruma geçtiler. Bu vaziyette bizim aleyhimize olan cereyanların yine kendi içlerinden, olayları içiyle dışıyla bilen iyi niyetli, hizmet etmek isteyen insanlar tarafından cevaplanacak durumda olmasını uygun gördük. Bunlardan bir kısmı her yerde CHP’yi itham ediyor. Bu durumu, benim savunmamın hududu bellidir. Ama, kendileriyle beraber çalışmış, bir çok şeylerini beraber görüşmüş insanın çıkıp onların söylediklerine karşı vaziyet alması umumî efkâr karşısında daha inandırıcıdır. Biz, bize müracaat eden arkadaşlarla ilk günden şu iki esaslı noktada anlaşmışızdır. Bizim içimizde bulunup, ordu içinde münasebet, temas arayarak ayrı bir politika yapmak yoktur. Böyle bir şeyi kabul etmeyiz. Bizim içimizde her Halk Partili gibi eşit haklar vardır, kimsenin imtiyazı yoktur.

Böyle esaslı noktaları gönül rızasıyla kabul etmişler, uzun boylu tetkik ederek bizim tutumumuzu beğendiklerini söyleyerek aramızda çalışmak ve hizmet etmek üzere gelmişlerdir. İlk değiliz, masum ve savunucu vaziyetteyiz. Umumî efkârın gerçeklerden, etrafıyla haberdar olması için kolaylık göreceğiz [göstereceğiz]. İyi niyetle geliyorlar ve bizim prensiplerimizi, masumiyetimizi, her şeye, tecrübe ile inanmış ve savunmaya karar vermiş olarak geliyorlar.”

İnönü’nün bu konuşmasına soru sahibi İstanbul Milletvekili Zeki Zeren, bir açıklığa kavuşmuş olmaktan dolayı memnuniyetini ve teşekkürlerini ifade ettikten sonra, Ankara Milletvekili Ahmet Üstün’ün Diyanet İşleri Teşkilât Kanunu münasebeti ile sorduğu soru üzerine CHP Genel Başkanı şu konuşmayı yapmıştır:

“Diyanet İşleri Teşkilât Kanunu’nun konuşulması münasebetiyle fikrimizi benim ağzımdan sarih olarak işitin. Ortada meselenin bir esası var. Lâik Cumhuriyetiz. Bunun içinde bu memleket din hürriyetine, vicdan hürriyetine sahiptir. Biz buna başladık. O zaman tek parti devrinde kimse sesini çıkaramıyordu. Seçimlerde CHP dinsiz diye 15 senedir propaganda karşısındayız. Bu propagandayı dişimizi sıkarak, kendimizi koruyarak bugüne kadar getirdik ve büyük ölçüde tesirsiz hale getirdik. Ama büyük ölçüde diyorum, yine bu hususta şimdi de, sonra da bunalmış, daralmış olanların bize her türlü isnadı yapacaklarını beklemek lâzımdır. Yaparlar. İftiraya, mantıkla, akıllı insanların anlayacağı delillerle karşı koymak mümkün değildir. İftiraya, temiz ve saf vatandaşın anlayışını ikna edebilirsek onunla karşı koruz. Bir de tecrübe ile karşı koruz.

Diyanet Teşkilâtı mensuplarının refah içinde bulunmalarını, emniyet içinde bulunmalarını, çalışmalarını istiyoruz. Kanunu getirdik, biz yaptık ama bu vesileyle yarışa çıkıp devletin lâik cumhuriyet vasfından eser bırakmayacak yollara gidemeyiz. Çıkıyorlar, lâik devletin hukuku vardır, dinî devletin hukuku vardır diyorlar. Doğrudur. Dinî devletin hukukundan ayrılarak lâik devletin hukukuna girdik. Hukuk bu. Adamın mirası dinî devletin mirasına göre başkadır, kabul etmiyoruz. Faizi bilmem nedir, başkadır. Kabul etmiyoruz. Biz bunlar dünya işidir diyoruz.

Şimdi, bu hudutlar içinde rast gelenin kendine göre prensip icat edip söylemesine imkân yoktur. Din adamlarımıza bizim söyleyeceğimiz, refahı, ibadeti, emniyeti ve her şeyi[nin] tamam olacağıdır. Ama arkadaşlarım, tevhidi tedrisat diye bir konu var. Yani, bir millet olarak bir harfi ile [aynı alfabe ile] henüz yüzde 60’ı okuyup yazma bilmiyor, diyoruz. Kültürümüz bu halde. İki harf ile, iki medeniyetle, iki istikamet... Bu, bildiğimiz ortaçağ politikasıdır. Bunu isteyen adamlar var, memleketler var. Bunların hepsine karşıyız. Bu hususta kendimize güveneceğiz, dedikodulardan, yanlış tefsirlerden ve ifratlardan yılmayacağız.”

 

 

 

 

Eskişehir Şeker Fabrikası İşçilerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[34]

Sizleri, çok kıymetli misafirlerimiz olarak selâmlıyorum. Eskişehir’de sağlam dayanağımızsınız.

İdeallerimiz hep beraberdir, tâkip ediyoruz. Çok teşekkür ederim.

Eskişehir Şeker Fabrikası, Cumhuriyetin ilk eserlerindendir. En kuvvetli tecrübelerden biri orada yapılmıştır. Eskişehir Şeker Fabrikası, randımanı yüksek olan bir müessesedir. Şimdi ne halde çalışıyor, bilmiyorum. Çoktan beri görmedim.

Sosyal meseleler, bizim esaslı dâvalarımızdan biridir. İşçi haklarını sağlamak için bu son üç dört senelik kısa iktidarımız zamanında, çok gayret sarf ettik. Ortak partilere anlatmaya çalıştık. Ve çok ehemmiyetli neticeler aldık. Bu işçi haklarının toplu sözleşmenin grev hakkının, siyasî hayatımıza girmesinin oldukça önemli tarihçesi vardır. Biz Çalışma Bakanlığı’nı kurduğumuz zaman dışardan Çalışma Bakanlığı ve çalışma siyaseti kurulması için getirttiğimiz en ileri mütehassıslar, bize grev hakkı ile işe başlamanın doğru olmayacağını söylemişlerdi. Onun için 1950 seçimlerine biz grev hakkının dâvası olarak çıkmadık. Aksine, bizim aleyhimize olanlar, işçilerin grev hakkını bir seçim konusu olarak kullandılar. Biz ciddî adamlar olarak henüz karar vermediğimiz bir konu üzerinde vaziyet almadık. Seçimi kaybetmemizin sebeplerinden biri de bu oldu.

Sonra, grev hakkıyla gelen iktidar ondan cayarken, biz kani olduk ki, işçilerin toplu sözleşmesi, grev hakkı ve diğer sosyal teminatını sağlamak lâzımdır.

Bir büyük felsefedir, buna karar verdik, ondan sonra bütün muhalefet zamanımızda, sağlam olarak, bu prensipleri tahakkuk ettireceğiz dedik. İşçilerin bunu nasıl karşılayacağını da bilmiyoruz. Bütün bu müzakereler olurken işçilerden her türlü talebi, tezahüratı alıyorduk. Yapacağız bunları, diyorduk, yapacak mıyız, yapmayacak mıyız belli değildi. Memleket, siyasî hayatta, sağlam sözlerin ne olduğunu yeni yeni öğreniyor. Biz siyasî mesleğimizde, bunu esaslı bir nokta olarak tutuyoruz.

Bugün hoşa gitmeyebilir. Ama yapamayacağımız bir şeyse, yapacağız diyemiyoruz. Yapacağımız bir şeyse, derhal yapacağız diyoruz. Böyle bir siyasî hayat tâkip ediyoruz. İşçi hakları meselesi, bu memlekette tahmin edilmeyen bir başarı ile ve süratle, iktidarlarımız zamanında temin edildi. Bunun tehlikesi vardır. Bunun karşısında olanlar, göreceksiniz, hep ayağa düşecekler. Yürütülmez hale gelecek. Daha yeni kalkınma halindeyiz. Elimizde az vasıtalar vardır. Bunlar, düşüncesiz mübalağâlarla, mülâhazalarla çarçur edilirse, müesseseler kapanır, şöyle olur, böyle olur. Bütün bu tesirleri göğüsledik ve ispat ettik ki işçilerin amme işi şuuru, en akıllılarımızdan az değildir. Hürriyet nizamı içinde, sosyal hakları temin edilerek kurulacak bir siyasî sistem, siyasî rejimlerin en sağlamlarıdır. Bu kanaatteyiz. Kanunların temin ettiği haklara biz riayet edeceğiz, işçiler riayet edecek, anlaşacağız ve memleketin kalkınmasını beraber yürüteceğiz. Ve biz bunu işçilerle beraber, vatandaşlarımızla beraber, elbirliği ile yapabileceğimize kaniiyiz. Memleketin kalkınmasına yardım edeceksiniz, hizmet edeceksiniz, memleket ilerledikçe, kendi evlatlarına temin edeceği yaşama seviyesi yüksek olacaktır. Nazik bir mevzu üzerinde konuştum. Bir cümlesi, bir kelimesi, yanlış anlaşılır, mübalağâlı anlaşılırsa, ters anlamalara sebep olabilir. Bunun için dikkatli konuşuyorum, dikkatli anlamanızı isterim. Hürriyet nizamı içinde sosyal ilkelere bağlı, sosyal hakları temin eden bir cemiyet nizamı, bizim kanaatimizce en iyi nizamdır. Böyle bir nizamı, böyle bir hayatı temin etmek, bizim işçi olanlarımızın ve işçi olmayanlarımızın müşterek vazifesidir. El birliği ile bunu, memlekete fayda getiren müessese olarak, yürüteceğiz.

İşçilerin işverenlerle münasebetlerini, kanun hükümleri içinde nizama bağlayan hükümler, memleket için faydalı olmuştur. Memleketin kalkınması, ilerlemesi hayat seviyesinin yükselmesi, bu yüksek hayat seviyesinden her vatandaş tabakasının istifade etmesi; işçiler ve işverenlerin, anlayış içinde, memleketin kalkınmasına yardım etmelerine ve hizmet etmelerine bağlıdır.

 

 

 

 

SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko’nun Türkiye’yi Ziyareti Dolayısıyla SSCB Büyükelçiliği’ndeki Resepsiyonda Söyledikleri[35]

(...) Büyükelçiliğin ikinci katında özel büfede ağırlanan liderlerden İnönü, Rus havyarını yerken Gromiko’ya “Havyar insanı kuvvetlendirir, diyorlar. Siz de bu kanaatte misiniz?” sorusunu yöneltince “Herhalde bunu tecrübenize göre söylüyorsunuz” cevabını almıştır.

İnönü, bu arada, Podgorny’ye iletilmek üzere Gromiko’ya “Kendisinin en iyi dileklerini” bildirmiş ve “Türkiye gerçekten Rusya ile yakın ilişkiler kurmak istiyor. Bunu böyle bilmelerini isterim” demiştir.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Gençlik Kolu Kongresinde Yapılan Konuşma[36]

Sevgili arkadaşlarım, yüksek huzurunuzda bulunmaktan şeref duymaktayım.

Biraz evvel Genel Sekreterimizin CHP politikası üzerindeki konuşmasında politikamızın esas ve teferruatını dikkatle dinledik. Bu fikirlerin hepsiyle Genel Başkan olarak tam mutabakat halindeyim.

Ankara İl Gençlik Kolu teşkilâtımızın ve onun kongresinin siyasî hayatımızda özel önemi, özel bir yeri vardır. Bütün gençlik teşkilâtlarımızın ideallerini, heyecanlarını, sarsılmaz fikirlerini temsil eden bir karakterdedir. CHP merkezinde, politika cereyanlarının hareketli olduğu bir ortamda yetişmek ona özel bir dikkat ve vazifeler vermiştir. Bu, Ankara Gençlik Kolu teşkilâtının bütün akımlar karşısında özel bir vazifesi olduğu gerekçesinden doğmaktadır.

İleri hedefli cereyanlarda, heyecanlı olan genç kuşaklarda ayrı bir heyecan vardır. İşte bu cereyanlar karşısında size özel bir dikkat, özel vazifeler düşmektedir.

CHP ileri fikirlerin partisidir. CHP memleketteki bütün reform hareketlerinin, büyük ıslahâtın sahibi, uygulayıcısı ve tâkipçisidir. Hiçbir teşekkül, CHP ile bu hususta yarış edememiştir. Hiçbir teşekkülün hizmetlerinin değerinin az görülmesi iddiasında değiliz. İsteriz ki bizden daha ileri, daha hamleci olsunlar. Bu bizim için üzüntü değil, gayretleriyle bize ilham veren, harekete geçiren bir durum olur. Bu böyle olmakla beraber, bugüne kadar her ileri hareketin bizden gelmesi bir emrivâki, bir tarih hakikatidir.

Önümüzdeki aylarda seçimlere gireceğiz. Seçimlerde hepimize çok vazifeler düşmektedir. Hükûmetten ayrıldıktan sonra memleketin huzura kavuşması için, demokratik rejim içinde normal olarak rejimin işlemesi için özel gayretler sarf ettik. İktidardan ayrılmamızdan dolayı, iktidardan ayrılmayı hazmedemezler iddiasıyla söylenen sözleri sabırla karşıladık ve bunlara kendimizi kaptırmadık. İstedik ki, demokratik rejim içinde işler tabiî, normal seyri içinde yürüsün, rejimin işleyişi görülsün ve takdir edilsin. Bununla beraber, rejim meselelerinde, memleketin temel meselelerinde, fikirlerimizi söylemekten çekinmedik. Bundan sonra da rejim meselelerinde, memleketin temel meselelerinde fikirlerimizi söylemek, bunların mücadelelerini yapmak mecburiyetinde olduğumuz da tabiîdir.

Seçim mücadelemiz, mühim ölçüde, memleketin reformları ve ileriye götürücü hedeflerin tahakkuk ettirilmesi tedbirleri üzerinde geçecektir.

Gençlik kollarımız prensiplerimizi vatandaşlarımıza seçimlerde anlatmaya çalışacaklardır.”

Genel Başkan İnönü, bundan sonra eski Millî Birlik Komitesi üyelerinden Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı ve İrfan Solmazer’in CHP saflarına katılmaları üzerinde de durmuş ve bu konuda şunları söylemiştir:

“Siyasî hayata girmeyi düşündükten sonra bizimle birlikte çalışmayı arzulayan üç arkadaş bizim partiye girmişlerdir. Bundan memnun olduğumuzu söylemekten zevk duymaktayım. Üç arkadaş aldık, Solmazer, Kabibay, Erkanlı. Bunlar partimize fikirlerimizi uygun gördükleri için girmişlerdir.

Tabiatıyla CHP en çok haksız ve asılsız tariz ve isnatlara maruz kalmış bir partidir. Bu arkadaşlar da bu gibi isnat ve tarizlere maruz kalacaklardır. Fakat hep beraber karşı koyacağız.”

İnönü, daha sonra CHP’nin hizmetlerine dikkat çekmiş ve konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“CHP’nin yapmış olduğu büyük ıslahât çok millete nasip olmayan işlerdir. Bu ıslahât yapıldığı zaman memlekette millî mücadeleden gelen büyük otorite ile kabul olunmuştur. Fakat asıl önemlisi bütün bu işler ve büyük ıslahât demokratik rejim içinde de milletçe kabul edilmiş, millete mal olmuştur. Bütün bu ıslahât ve işlerden dolayı demokratik rejim içinde karşımıza çıkmışlar, her türlü isnat ve tarizlerde bulunmuşlardır. Fakat milletimiz bunları reddetmiş ve inkılâplar milletimize mal olmuştur.

27 Mayıs Devrimi ve son Anayasamızla inkılâplar [ve] rejim kesin mevkiini almıştır. Yeni Anayasamız Türk Milleti’ne sosyal adaleti hedef tutmuştur.

Biz yeni Anayasanın hem manâsını, hem hükümlerini, hem hedefini gönülden kabul etmiş bir parti olarak çalışıyoruz.

Seçim devresinde çok işler vardır, çok hizmetler vardır. Bunları, bu işleri tâkip etmek, anlatmak ve neticesini almak için hiçbir şahsî menfaati olmadan çalışacaksınız. Sizden bunu bekliyoruz. Size başarılar dilerim.”

 

 

 

 

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yayınlanan Mesaj[37]

Bugün, 27 Mayıs’ta, Hürriyet ve Anayasa Bayramı’nı kutluyoruz.

27 Mayıs Bayramı, yeni Anayasamıza başlangıç olmuştur. 27 Mayıs’la demokratik rejim, yeni, ileri ve aydınlık bir devreye girmiştir. Vatandaşlarımıza yeni Anayasayı dikkatle okumalarını ve onun, memleketin ilerlemesi için ne kadar faydalı esaslar koyduğunu iyice bilmelerini tavsiye ederim.

Türkiye Cumhuriyeti; insan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeği ve teminat altına almayı mümkün kılacak hukuk devletinin, bütün hukuki ve sosyal temelleri üzerine kurulmuştur.

Bununla, 27 Mayıs’ın yeni bir devir getirdiğini, anlatmış oluyorum.

Bu devri huzur ve mutluluk içinde geliştirmeği yürekten diler vatandaşlarımızın bu bayramını saygılarla kutlarım.

 

 

 

 

Hindistan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Zakir Hüseyin’in Ziyareti Dolayısıyla Söyledikleri[38]

(...)

İsmet İnönü de, Asya’daki durumu gözden geçirerek, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ortaya çıkardığı meselelere dokunmuş ve Türkiye’nin daima önem verdiği Hindistan-Pakistan dostluğu üzerinde de durarak, “Bu dostluk olmadan, Asya’nın geleceği parlamaz” demiştir.

(...)

İsmet İnönü, Dr. Zakir Hüseyin ile, Kıbrıs konusu üzerine de konuşmuştur. CHP Genel Başkanı, meseleyi bütün geçmişiyle konuğa anlatmış, Makarios yönetiminin yürürlükteki anlaşmalara değer vermez tutumunu kınamış ve Türkiye’nin Kıbrıs anlaşmazlığını daima görüşmeğe ve barış yolu ile çözmeye hazır olduğunu bildirdiğini, Bağımsız bir Federal Devlet kurulması gibi akla uygun ve şerefleri koruyucu bir çözüme varmaktan başka bir istek ileri sürmediğini söylemiş ve Yunanistan ile gerçekleştirilmesi tasarlanan gelişmelerin verimli olması dileğini ifade etmiştir.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Petrol Yasasına İlişkin Yapılan Konuşma[39]

Petrol konusunda düşüncelerimizi muhtelif vesilelerle söyledik. Burada günün meselesini size kısaca arz edeyim.

Petrol Kanunu’nun tatbikatta görülen aksaklıkları düzeltilmelidir. Bugün söz konusu olan, Meclis araştırması mı, yoksa genel görüşme mi üzerinde duracağımızdır. Bir Meclis araştırması açılması, ilk görünüşte, bana tabiî gibi gelmişti. İşin içindeki arkadaşlarım genel görüşmeyi daha doğru bulmaktadırlar.

Bugün meselenin esası üzerinde, yani toptan devletleştirme kararı olmaksızın kanunu ve tatbikatı düzeltme konusunda araştırma mı yapılsın, genel görüşme mi açılsın konusunu ele alacağız.

Arkadaşlarımın bu husustaki fikirlerini dinleyip, grup olarak, usul hakkında müşterek bir karara varacağız.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Seçim Sistemine İlişkin Yapılan Konuşma[40]

Sevgili arkadaşlarım,

Seçim idaresi ile görevli Yüksek Seçim Kurulu, seçim konusunda değişiklik istedi. Hükûmet bu konuda bir tasarıyı Meclis’e getirmiştir. Seçimde bâzı yeni mühletler tayin edilmesi gerekiyor.

Derler ki, bu kanun vesilesiyle Seçim Kanununda bazı değişiklikler istenmektedir. Bu değişiklik millî bakiyeler üzerinde olacak deniyor, söyleniyor. Biliyorsunuz ki, küçük partilerin demokratik hayattan silinmemesi için bunu başından beri biz istedik. Mecliste ve Senatoda çalıştık, AP baştan beri vaziyet almıştı. Şimdi AP çevrelerinde Millî Bakiye sistemini esastan reddederek d’Hont usulünün iadesini arzu eden gayretler var deniyor.

Bizim bu konuda, bizim zarar göreceğimizi bildiğimiz halde başından beri gösterdiğimiz gayret karşısında küçük partilerden gördüğümüz muamele ortadadır. Küçük partiler bâzı arkadaşlarda hayal kırıklığı yarattı. Bu sebeple bâzı arkadaşlarımız kırgın oldular.

Biz yine aynı fikirdeyiz. Etraflı tetkik ile vardığımız kanaat odur ki, bu sistem kalkarsa ortada CHP ile AP kalacaktır. Böyle bir sistem tekrar eski hayatın, yani CHP ile AP’nin ölçüsüz olarak karşılıklı mücadelesini iade ettirecektir. Vatandaşlar arasında bugün siyasî partiler yüzünden düşmanlık azalmıştır. Bu çok önemli bir ilerlemedir. Henüz bir askerî ihtilâlin sarsıntılarından çıkmış bir memleketin tekrar katı parti mücadelelerine girmesinden fayda beklememeliyiz. Bu sistemin kalması memleketin büyük huzuru ve demokratik rejimin gelişmesi için zarurîdir. Bunun içindir ki, Millî Bakiye sisteminin esasının muhafazası niyetindeyiz. Daha tecrübe edilmeden kanaatimizi sarsılmış göstermek, bize kuvvet vermez. Fayda ve mahzurları ölçüldüğü zaman faydasının galip geldiğini sanıyoruz.

CHP ile AP’nin koalisyon yapmaları fikri hâlâ revaçtadır. Ancak, seçim sonunda yeni vaziyetler zuhur edecek ve partiler ona göre hareketlerini kararlaştıracaktır. Dörtlü koalisyonun seçimden sonra da devam etmesi muhtemeldir. Bugünden görüyoruz ki bizim koalisyondan çektiğimiz sıkıntılardan daha fazlasını onlar da çekmektedir. Fakat bu sistemde fazla partizanlık yapmaya kimsenin gücü yetmeyecek, vatandaşlar arasındaki siyasî çatışmalar azalacaktır. Demokratik rejimde, bizim en ön plânda arzuladığımız, vatandaşlar arasında çatışmaların olmamasıdır.

Bu sistemde siyasî parti ayrılıkları olduğu halde, baştakiler ne kadar partizan olurlarsa olsunlar vatandaşlar arasında iyi münasebetlerin kurulmasına engel olamayacaklardır.

Demokratik hayata başlarken, nispi temsilin bâzı mahzurlarını göz önüne alarak, ekseriyet sistemini kabul etmiştik. Biz sanıyorduk ki, nispi temsil daha ileri cemiyetlerin işidir. Tatbikat gösterdi ki, ekseriyet usulü daha ileri toplumların işidir.

Millî Bakiye sisteminde ısrar edeceğiz. Millî Bakiye sistemi aleyhinde beliren itirazlara katılmıyoruz. Bu sistemi muhafaza edeceğiz.

 

 

 

 

Ankara Polatlı Topçu Okulu’nda “Topçu Günü” Dolayısıyla Yapılan Konuşma[41]

(...)

“Sevgili arkadaşlarım” diye söze başlayan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Topçu Günü dolayısıyla kendisini hatırlayarak davet eden Komutana teşekkür edip, aralarında bulunmaktan duyduğu bahtiyarlığı belirterek, 64 yıl önce okuldan çıkışından sonraki ordu hizmetlerinin bir özetini yapmıştır.

İsmet İnönü orduda topçu sınıfının tarihçesinin de bir özetini yaparak ezcümle şunları söylemiştir:

“Bugünkü savaşlarda büyük patlama kudretindeki mermilerle isabet imkânı aranmaktadır. Ateş ve silâh gücü olarak, topçu mesleği ileri bir seviyede bulunmaktadır. Milletimizin savunma gücünü omuzlarınızda taşıyorsunuz, bilgili ve ehliyetli komutanların yönetiminde bu görevi tam olarak yapacağınıza güvenim tamdır. Türk ordusu, her zaman bu memleketin her sahada en ileride bulunan bir müessesesi olarak üstün görev yapmaktadır. Sizleri sevgi ve saygılarımla tebrik ederim, hepinize sevgi ve saygılar sunarım.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, konuşmasından sonra yapılan büyük tezahürata “sağ olunuz” diye mukabelede bulunarak: “Eski bir arkadaşınızın hatıraları olarak beni mazur görünüz” demiştir.

(...)

Okul komutanından sonra tekrar söz alan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı’na ait bir anısını nakletmiştir. CHP Genel Başkanı bu arada şunları söylemiştir:

“Garp Cephesi Komutanı bulunduğum zaman elimizde 7–8 tane ağır top kalmıştı. Bu topların büyük güçlüklerle kamalarını yaptırıp Sakarya Savaşı’na kadar bunların onarımını tamamladık. Topları cepheye getirdik. Karşımızdaki Yunan ordusu büyük imkânlarına rağmen bizim ağır toplarımızın ateşini görünce şaşkına döndü. Zaferimizle sona eren savaşı takiben esir Yunan Başkomutanı Trikopis ile Uşak’ta görüştüm, kendisine bazı sorular sordum. Kumanda heyetindeki arkadaşlarının kendisine yardımcı olmadıklarını, kendisini yalnız bıraktıklarını söyledi. “Neden mukabil taarruza geçmediklerini sordum,süvarileriniz arkamıza düştüğü için bozulduk” diye cevap verdikten sonra, daha önce öğrendiğim, sınıfını sordum, topçu olduğunu söyledi, o da benim topçu olduğumu öğrendikten sonra susmak zorunda kaldı” diyen CHP Genel Başkanı sözlerini şöyle tamamlamıştır:

“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.”

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Petrol Sorunu Üzerine Yapılan Konuşma[42]

Siyasî hayatımızda günün meselesi petrol meselesi haline gelmiştir. Büyük ölçüde umumî efkârın malıdır. Bütün aklı erenlerin çok önem verdikleri bir kalkınma problemidir. Tabiatıyla, ihtilatları yüzünden bir büyük siyasî mesele de olacaktır. Biz, bütün partiler içinde milletin menfaatlerini en önde tutarak ve içinde bulunduğumuz vaziyetin nazik noktalarını dikkate alarak soğukkanlı, etraflı bir tetkik içindeyiz. İyi neticelere, amelî ve isabetli neticelere varmış gibiyiz. Daha varacağız, araştırıyoruz. Bugün size araştırmalarımızın ve çalışmalarımızın bugünkü safhasından bilgi arz edeceğiz. Kesin neticeleri aldığımız zaman sizin tasvibinize arz edeceğiz. Bütün arkadaşlarımız hepsi bir arada isabetli bir araştırma yapmaya çalışmaktadırlar.

Petrol mücadelesiyle varacağımız politika esaslı bir mücadele ve bir kalkınma politikası olacaktır. Bütün partice iyi anlamış olarak ve söz birliği ile bu politikayı tâkip etmemiz çarelerini temine çalışıyoruz. İyi yoldayız, iyi neticeler alacağız. Sizin huzurunuzda elbirliği ile, kanaat birliği ile memleket hayrına gürültüsüz, elimizden geldiği kadar anlaşmaya istinat eden, hiçbir taassup tâkip etmeksizin, ihtilata meydan vermemeye çalışan bir politika tâkip edeceğiz. Fakat bu politikayı tâkip ederken, hâdiseler ne müşkülat çıkarırsa çıkarsın hepsini yenmek kararında olacağız.

 

 

 

 

CHP Sakarya İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[43]

Sakarya Gençlik Kolu Kongresi vesilesi ile vatandaşlarıma ve genç kuşaklarımıza bir siyasî anlayışımızı açıkça belirtmek istiyorum.

Memleketimizin, özellikle genç kuşaklarının içinde bulundukları ilerici ve hamleci eğilimlerini biz CHP olarak iyi yürekle karşılıyoruz. Genç kuşaklarımızın canlı bir siyasî ortam içinde gelecek için iyi ve esaslı hazırlanmasını CHP’nin başlıca ödevi sayıyoruz.

Bu temel görüş yanında yeni nesillerimizin nasıl meselelerle karşılaşacaklarını göz önünde bulunduruyoruz. Parti olarak bizim inancımız odur ki, Türkiye’nin siyasî meseleleri bundan sonra daha ziyade cesaretle milletin sosyal ihtiyaçlarını ele almayı icap ettirmektedir.

Partimizin reformcu karakterini belirtirken yeni cemiyetin sosyal dâvalarla birinci dereceden meşgul olmak zorunluluğunda bulunduğunu bunun için belirtiyoruz.

Dünyada her milletin bugün karşısında bulunduğu mesele, milletin sosyal ihtiyaçlarını çözmeğe çalışmak esasında toplânmıştır. Bu çözüm yolu hürriyet nizamında ve demokratik rejim içinde bulunmak lâzımdır. Tartışma zamanları insan tabiatında ve özellikle gençlik mizacında olan istekler ve bunların ifadesi mübalağalı ve aşırı görünebilir. Biz bu ölçülerden hiç telâş etmeyiz. Biz cemiyetin istediği tedbirleri tam ölçüsünde bulup söyleyebilen iradeye sahip bir partiyiz.

Hürriyet nizamı ve demokratik rejim içinde reformları ve ileri hamleleri gerçekleştireceğiz. Genç kuşaklar aradıklarını emniyet ve isabetle bizde bulacaklardır.

Sakarya Kongresi’nde toplanan arkadaşlarımın sağlam zemin üzerinde açık hedeflere doğru cesaretle yürüyen bir parti olduklarını inançla ve daima hatırlarında tutmalarını isterim, ve kongrede hazır bulunanların hepsine saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

CHP Ankara Yenimahalle Kadın Kolunun Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma[44]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü evvelki gün Yenimahalle İlçe Kadın Kolu’nun Göl Gazinosu’ndaki toplantısında Atatürk devrimlerinden harf ve kadın hakları üzerinde durmuş ve özetle şunları söylemiştir:

“Kadınlarımızın siyasî haklara sahip olması büyük ölçüde bir reformdur. Ve bizim kadınlarımız bu ıslahâta layık olduklarını amme hayatının her sahasında ispat etmişlerdir. Her geçen zaman, kadınlarımızın yaratıcı tesirlerini daha ziyade ortaya çıkarmaktadır.

Şimdi 10 Ekim seçimlerine hazırlanınız. Sizlerden büyük görevler beklemekteyiz. Gelecek günler, kadınlarımızın zaferi üzerinde yükselecektir.”

 

 

 

 

Nasreddin Hoca Şenlikleri’ne Giderken Afyon Bolvadin’de Yapılan Konuşma[45]

Aranızda bulunmaktan bahtiyarım. Size de bir iki kelime ile hislerimi açıklamak isterim. Memleketimiz o acı günlerden bugünlere kadar gelmiştir. Çok ilerlemiş, kuvvetlenmiş ve itibar kazanmıştır. Önümüzde seçimler var. Seçimler memleket için iyi sonuçlar verecektir. Bu sizin elinizdedir. Siz vazifenizi yaparsanız, memleket kaderine sahip çıkarsanız ileri iyi olacaktır. İyi vatandaşlık havası seçimlerden çıkıldıktan sonra da bozulmayacaktır.

 

 

 

 

Nasreddin Hoca Şenlikleri Dolayısıyla Konya Akşehir’de Yapılan Konuşma[46]

(...)

Nasreddin Hoca’yı anmak için burada toplanmış bulunuyoruz. Nasreddin Hoca Akşehir ölçüsünde, Türkiye ölçüsünde bir insan olmaktan çıkmış, insanlık ölçüsü sınırlarına ulaşmıştır. Dünya milletleri kendi edebiyatlarında Nasreddin Hoca’yı canlandırmış ve yer vermişlerdir. Akşehir olarak bundan iftihar ediyoruz. Edebiyatçılar Nasreddin Hoca’yı anlamak ve yazmak için çalışmalarına devam edeceklerdir. Ben Nasreddin Hoca’dan, bu hazineden bir kaç damla söyleyeceğim. Hoca Selçuk İmparatorluğunun son günlerinde yetişmiştir. Bu vatanda akli tecrübesi ve zekasıyla siyasî cereyanlara katılmamış, halk içinde doğru yol göstericiliği yapmıştır. Bu dar günlerde Nasreddin Hoca ümit, irade ve enerjidir. Nasreddin Hoca gerçek bir Müslüman ve din adamı idi. Hikâyelerin hiçbirinde insanların evliya olduğuna ve mucize gösterdiklerine dair fıkra yoktur. Dünya olaylarını insan tarafından tabiat üstü tefsir ve hurafelere kendisini kaptırmadan dile getirmiştir. Büyük bir insandı. Sade ve masum hareketleriyle Nasreddin Hoca’yı anlayıp tâkip ediyoruz.

Konuşmasının sonunda önümüzdeki milletvekili seçimlerine değinen CHP Genel Başkanı İsmet İnönü bu konuda şöyle demiştir:

“Önümüzde büyük seçimler var. Vatandaş olarak vazifelerimizi yapmalıyız. Seçimlerden vatandaşların birbirlerine karşı tamir kabul etmez kırgınlığa uğramadan çıkmalarını isteriz.”

[Tamamlayıcı haber]

(...) Sonra kürsüye gelen İnönü, Nasreddin Hoca’nın meşhur “Kıyamet kopmaz ya” esprisiyle söze başlamış ve “Türkiye’de hiçbir olayın kıyamet koparmaya yetmeyeceğini” söylemiştir.

Hoca’dan faydalanma

İnönü daha sonra sözlerine devamla, “Akşehir ve bütün Türkiye, rahmetli Nasreddin Hoca’nın bu mazhariyetinden dolayı iftihar eder. Asırlar boyu Hoca heyecanla dinlenmiş, istifade edilmiştir. Basit, kolay görünen sözler içinde ne derin manâlar bulunduğu, ne kadar tabiî olduğu bir gerçektir. Ben kendi görüşlerimle Nasreddin Hoca’dan ettiğim istifadeyi bu hazineden birkaç damla olarak sizlere söyleyeceğim” demiştir.

Bundan sonra Hoca’nın Selçuk İmparatorluğunun dar günlerinde yetişen bir halk feylesofu olduğunu, kötü günlerde siyasî cereyanlara karışmamış bulunduğunu, ancak doğru yolu gösteren bir mürşit olarak yaşadığını ifade eden İnönü, “Böyle dar günlerde memleketin en fazla ihtiyacı bulunduğu irade, ümit ve enerjidir. Günlük hâdiseler ne olursa olsun, neşeden bir şey kaybetmeden, bu yolda çalışmak gerektir. İşte, Hoca bunun örneğini vermiştir” demiştir.

Hoca’nın gerçek bir Müslüman ve din adamı olduğunu da belirten İnönü, “Hoca, hurafeye iltifat etmemiştir. İnsanların keramet göstermesi mucize yaratmasına dair hiçbir hikâyesi yoktur. Hurafe ve tabiat üstü felsefelere kendini kaptırmamıştır. Bugün nasıl, Nasreddin Hoca’ya ait bir hikâye duyduğumuz zaman rahatlık hissediyor ve ferahlıyorsak, Hoca yaşadığı devirde de yeis vermemiş, her yere ümit ve enerji götürmüş, can vermiştir.”

Kurtuluş günlerinde

Daha sonra kurtuluş günlerine de değinen İnönü, şunları söylemiştir:

“Rahmetli Büyük Atatürk’ün burada çalıştığı günlerde sizin sıcak kucağınızda büyük işler doğmuş, en ileri başarıların hazırlıkları burada yapılmış, büyük güçlüklerin nasıl yenileceği burada tertiplenmiştir.”

Seçimlerle ilgili bir cümle ile sözlerini bitiren İnönü, “Önümüzde büyük seçimler vardır. Vatandaşlar vazifelerini yapacaklardır. Seçimlerden sonra vatandaşlarımın tamiri mümkün olmayan kırgınlıklarla birbirlerinin yüzüne bakamayacak bir davranış göstermemelerini ümit ederim” demiştir.

 

 

 

 

Garp Cephesi Komutanlığı Odasında Anıları Üzerine Söyledikleri[47]

(...) CHP Genel Başkanı İnönü, Akşehir’deki eskiden Kumandanlık binası olarak kullanılan binaya gelmiş, binayı gezdikten sonra Garp Cephesi Komutanlığı odasında anılarını şöyle anlatmıştır:

“Akşehir’de hayatımın en güç meseleleriyle uğraştım. O zamana kadar olan hayatım, hattâ ondan sonraki safha ile ilgili hayatımın en büyük meselelerinin çözüm yolunu burada aradım. Amirlerimden çok yardım gördüm. Burada arkadaşların çoğu rahmete kavuşmuştu, Büyük kahramanlık gösterdiler, bildiğiniz kurtuluş zaferleri ve neticeleri elde edildi. Rahmetli Büyük Atatürk’e Başkumandan olarak eski Garp Cephesi Komutanının derin saygılarını sunmak, benim için büyük bahtiyarlık olmuştur.”

[Tamamlayıcı haber]

Buradan Başkomutanlık Savaşı’nın canlandığı eski Garp Cephesi karargâhına giden İnönü, kapıda heyecanını gizleyememiş, “Demek burası benim odamdı? Başkomutanın odası da şurası olacak” diyerek Atatürk’ün odasına girmiştir. Bu arada TRT muhabirinin bir sorusuna “Bugün burada politika yapmak istemiyorum” diyen İnönü, “Peki tarihten bahsedin Paşam” sorusuna da, “Hatıralarıma nasıl ve nereden başlayacağımı bilmiyorum. Akşehir hayatımın en güç meseleleri ile karşılaştığım bir yerdir. Kurtuluş Savaşından önceki ve hattâ bundan sonraki hayatımın çözüm yolu buradadır. Bugün rahmetli Büyük Atatürk’e eski Garp Cephesi Kumandanı olarak burada saygılarımı sunmak benim için derin bir bahtiyarlık olmuştur.” demiştir.

Daha sonra müzenin özel defterine “Atatürk’ün huzurunda saygı duruşu” cümlesini yazan İnönü saat 16’da Akşehir’den Konya’ya hareket etmiştir.

 

 

 

 

Ankara Dönüşünde Ilgın, Kadınhan, Konya CHP İl Merkezi, Konya Valiliği, 2. Ordu Karargahı, Cihanbeyli ve Kulu’da Yapılan Konuşmalar[48]

(...) Mevlâna Müzesi’ndeki tarihi eserler ve halılarla ilgilenen CHP Genel Başkanı İnönü, etrafındakilere “Bu asır, düşünce asrıdır. Fikir asrıdır. Düşünce ve fikir önde gelmektedir. Dünya ve yurt dâvalarının hallinde önce fikir gelmelidir” demiştir. 3 milyon ilmek atılmak suretiyle yapılan tarihi bir halının önünde takdirlerini belirten İsmet İnönü, Mevlâna Celalettin Rumi’nin “çokevliliğin” aleyhinde bulunmuş olduğunu söyleyen Müze Müdürü Mükerrem Keymen’e “Temeli sağlam adamdı. Mevlâna’nın düşündüklerini büyük ölçüde Cumhuriyet tahakkuk ettirdi” demiştir.

Valilikte

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Mevlâna Müzesi’nden ayrıldıktan sonra Konya Valiliğine giderek Vali Ömer Lütfü Hancıoğlu’nu ziyaret etmiş ve valiye “Muhtedir idarenizde ileriye emniyet içinde bakan bir halk gördüm” demiştir.

Şeref salonunda

İnönü daha sonra İkinci Ordu’da Komutanlık yapmış olan generallerin resimlerinin asılı olduğu odayı gezmiştir. Bu arada İnönü’nün eşi Bayan Mevhibe İnönü, İnönü’nün duvarda asılı fotoğrafını göstererek “Bakın Paşam. İsmet Bey’i gördünüz mü?” demiştir. İsmet İnönü resmî uzun uzun inceledikten sonra, “Ben Cumhuriyet devrinin kıdemlilerindenim galiba” demiştir.

Karargâhta

(...) Burada subaylara hitaben kısa bir konuşma yapan İnönü:

“İkinci Ordu Komutanlığı’nı ziyaretim, benim için çok istifadeli oldu. Çok istifade ettim. Vatan sizin ellerinizde, çok emin ellerdedir. Teşekkür ederim” demiştir.

Cihanbeyli’de

(...) Bu seyahate merhum Nasreddin Hoca şenliklerinde bulunmak için çıktığını ve yol üzerindeki ilçelerde yurttaşlarla görüşmeler yaptığını belirterek konuşmasına başlayan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, özetle şunları söylemiştir:

“Birçok yerlerde yurttaşlarla temas ettim. Memleketi iyi gördüm. Herkes önümüzdeki seçimlerdeki görevini bilmektedir. Konuşmalarımda, vatandaşlarıma seçimlerden birbirlerine karşı kırgın çıkmamalarını, iyi geçimli olmalarını tavsiye etmeye çalıştım.

Hürriyet içinde kalkınmayı sağlayan en iyi rejim demokrasidir. Biz 20 yıldır bu rejimin peşindeyiz.”

Bu arada seçim kampanyasının henüz başlamadığına değinen ve kampanyanın tahminen 1 ay sonra başlayacağını belirten İnönü bazı partilerin kampanya açılmış gibi hareket etmelerine temasla: “Muhtelif partiler, seçim kampanyası başlamışçasına temaslar yapıyorlar. Sağda solda dilinin ölçüsünü bilmeyenler çıkıyor. Kampanya başlayınca bütün partiler çıkar programlarını açıklarlar, neler yapacaklarını söylerler, kendilerini vatandaşa beğendirmeye çalışırlar” demiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarına devam ettiğini de söyleyen İnönü, bu konuda “Mecliste önemli kanunlar var. Bu kanunlardan en önemlilerinin çıkmasına çalışıyoruz” demiştir.

Kulu’daki karşılama

(...) Yurttaşlara “Ankara’ya gidiyorum. Hatırımda ne kalsın istiyorsunuz. En önemli isteğiniz nedir?” diye soran CHP Genel Başkanı İnönü’ye yurttaşlar hep bir ağızdan “Topraksızız, Toprak Reformu istiyoruz” diye bağırmışlardır.

İnönü yurttaşların bu cevabı üzerine “Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını daha bitirmedi. Toprak Reformu, üzerinde ehemmiyetle durduğumuz bir konudur. Toprak Reformu Kanunu’nun çıkması için bütün kuvvetimizle çalışıyoruz. Çalışacağız” demiştir.

Ilgın’da

(...) İsmet İnönü Ilgın Belediye binasının balkonundan Ilgınlılar’a hitaben bir konuşma yapmıştır. İnönü bu konuşmasında Nasreddin Hoca’yı anmak için düzenlenen törenler dolayısıyla Akşehir’e geldiğini burada gördüğü büyük ilgiye teşekkür ettiğini belirttikten sonra şunları söylemiştir:

“Size minnettarım. Konya’nın her tarafından Nasreddin Hoca’yı anmak için büyük kitleler gelmiştir. Yakında seçim var. Henüz propagandaya başlamadık. Başlandığı zaman neler yapacağımızı söyleyeceğiz. Size çok şeyler söyleyeceğim. Memleketin ilerlemesi sizin oylarınızla olacaktır. Memleketin iyi gitmesi için vazifenizi dikkatle yapacaksınız. Plânla kalkınmadan başka çare yoktur. Bunu bilirsek gelecek günler daha iyi olacaktır. Plânla kalkınacağız.”

Kadınhan’da

(...) İnönü Kadınhan’da yaptığı konuşmada en iyi yönetim tarzının demokrasi olduğuna değinmiş “Halk kimi isterse onu başa geçirecektir. Geleceğin kaderi, sizin oylarınıza bağlıdır. Plâna dayanan bir kalkınma lâzımdır. Plânlı kalkınmanın faydası büyüktür ve ancak 10-15 yıl sonra belli olmaktadır. Bütün vatandaşlar şimdi plânlamayı anlamışlardır. Ben 15 yıl önce plân dediğim zaman yanımda 15 politikacı bile yoktu. Emek verdik ve çalıştık, şimdi bütün partiler plânı anladılar” demiş, daha sonra seçim sonuçlarına değinerek, “Seçimlerden sonra belki beraber hükûmetler, beraber çalışmalar yapılacaktır. Bunu düşünerek politikacılardan daha akıllı hareket edip, oylarınızı ona göre kullanın” demiştir. CHP Genel Başkanı İnönü, daha sonra Sarayönü ilçesine gelmiş ve burada da plân ve yaklaşan seçimlere değinen kısa bir konuşma yapmıştır.

Konya’da

İnönü bu konuşmasında genel seçimlerin yaklaştığına dikkati çekmiş ve şunları söylemiştir:

“Biz CHP olarak çok faydalı eserler meydana getirdik. Bugün çok haklı durumdayız. Vatandaşın karşısına alın akı ile, eserlerle çıkıyoruz. Muhalefet zamanımızda olduğu gibi, iktidar zamanımızda da memleket meselelerini çözümlemekte çaba gösterdik. Memlekete doğru istikamet vermek vatandaşa bağlıdır. Vatandaşın sağduyusuna güveniyoruz. Geçirdiğimiz tecrübeler bize çok şeyler öğretmiştir.”

Bu arada İnönü, henüz resmî seçim devresine girilmediğine temasla, “Meclis henüz çalışıyor. Mecliste önemli kanunlar var. Temmuz 16’da Meclisin kapanma ihtimâli bulunmaktadır. Ondan sonra fikirlerimizi, çalışmalarımızı size söyleyeceğiz.” demiştir.

[Tamamlayıcı haber]

(...) Sözlerinin sonunda önümüzdeki seçimlere de değinen İnönü şunları söylemiştir:

“–Seçimin resmî devresi henüz başlamadı. Büyük Millet Meclisi çalışıyor. Ellerinde önemli kanunlar var. Bunlar çıkar çıkmaz Meclis tatile girecek. Biz CHP olarak faydalı eserler meydana getirdiğimize inanıyoruz. Bunlardan burada bahsetmiyorum. Seçimlerin resmî propaganda zamanında çok şeyler söyleyeceğim. Vatandaşın karşısına yüz akıyla çıkıyoruz. Vatandaşın iyiye ve refaha yönelmesi için yaptığımız çabaları ve edindiğimiz tecrübeleri anlatacağız. Vatandaşın da vazifesini yapmasını istiyoruz. Hürriyet nizamı içinde kalkınma ancak vatandaşın vazifesini bilip çalışmasına bağlıdır. Fikirlerimiz kuvvetlidir, tedbirler verimlidir, geçirdiğimiz tecrübelerden çok şeyler öğrenilmiştir. Bunları seçim zamanında arz edeceğim.”

 

 

 

 

Gülhane Askeri Tıp Akademisi Mezuniyet Töreninde Yapılan Konuşma[49]

(...)

Daha sonra kürsüye davet edilen İsmet İnönü, konuşma için hazırlıklı olmadığını bildirmiş, Gülhane ve Askerî Hekimlikle ilgili bazı hatıralarını nakletmiştir.

İnönü özetle şunları söylemiştir:

“Ardı arkası kesilmeyen harplerde, Gülhane’den yetişmiş arkadaşlar, sıhhi hizmetleri büyük bir başarı ile yürütmüşlerdir. Muharebelerde, biz, çok hastalıklarla karşılaştık. Hastaneler, o zaman şimdiki kadar imkânlara sahip değildi. Doktorlarımız, tıbbın büyük ölçüdeki eksikliklerini, bizzat kendi vücutlarında tamamlamaya çalıştılar. Salgın hastalıkları önlemek için kendi vücutlarına yaptıkları tecrübelere kurban giden hocalar tanıyoruz. Biz, İstiklâl Harbine, birçok imkânsızlıklarla girdik. Bilhassa ilaç ve sıhhi malzeme sıkıntısı çektik. Böyle olmakla beraber, doktorlarımız istifadeli sıhhi çalışmalar yapmışlardır.”

Garp cephesi hatıralarından da kısaca bahseden İnönü, özetle şunları nakletmiştir:

“... Büyük ölçüde, salgın hastalıkları önleyici aşılar garp cephesinde tecrübe ve tatbik edilmiştir. Doktorlarımız, bu aşıları nereden buldular, nasıl buldular, bunları burada teferruatı ile anlatamam. Kısaca, muharebelerde, sıhhi hizmetlerin karşılanmasında, Gülhane’den yetişmiş doktorlarımız öncülük etmişlerdir.

Tıp şimdi gelişme halindedir. Bugünkü doktorlarımız hususî bir seviyede, emniyetli haldedir. Bu arada, arzuları da çoktur. Umumî idare olarak, arzularını karşılamak, ehemmiyetli bir vazife olarak ortadadır.”

İnönü sözlerini şöyle tamamlamıştır:

“Gülhane’ye başarılar dileyeceğiz. Gülhane, daima bizim ilim hayatımızın yüksek bir mevkii hüviyetini taşıyacaktır.”

 

 

 

 

1961 Anayasası’nın Halkoyu ile Kabulünün 4. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[50]

Anayasanın halk oyunca kabulünün yıldönümü münasebetiyle C. H. P. Genel Başkanı İsmet İnönü “Yeni Anayasayı cemiyetimiz, siyasî partilerimiz başarı ile tatbik edecek ehliyeti gösterirlerse memleketimiz için güçlükleri atlatmak daima mümkün olacaktır” demiştir.

İnönü yayınladığı mesajda Anayasanın getirdiği yeni düzeni bir kere daha tekrarlamakta ve sonra şöyle demektedir:

“Vatandaş hakları sağlam teminata bağlanmıştır. Sosyal adalet, sosyal güvenlik, vatandaşın sosyal ihtiyaçları ilke olarak idareye amaç gösterilmiştir.

9 Temmuz Anayasası hürriyet içinde bir nizamı kurmuştur. Plânlamaya dayanan bir kalkınma amacını göstermiştir. Devlet Başkanı ve hükûmet azasından başlayarak bütün kudret sahiplerini kanun çerçeveleri içinde çalışmaya mecbur etmiştir.

Seçim emniyeti Anayasada sağlanmıştır. Seçimin yönetim ve denetimi hiç kimseye tâbi olmayan, bütün tedbirlerinde bağımsız olan Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiştir. Devletin bütün teşkilât ve görevlileri Yüksek Seçim Kurulu’na yardımcı olmaya mecburdur.”

 

 

 

 

Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’yü Ziyaret Sonrası Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[51]

(...) İnönü, Başbakanlıktan çıkarken, gazetecilerin soruları üzerine, bu görüşme hakkında şunları söylemiştir:

“Sayın Başbakanı ziyaret için randevu istedim. Sayın Başbakan, Sovyetler Birliği’ne yapacakları seyahat hazırlıkları ve tarihi hakkında bilgi verdiler. İstifadeli ve başarılı bir seyahat olacağına inanıyorum.

“Bundan başka, asıl müracaat sebebini arz ettim. Dikkatle dinlediler. Meşgul olacaklarını ümit ediyorum.”

Başbakana müracaatın seçimle ilgili olup olmadığı sorusuna, İsmet İnönü şu cevabı vermiştir: “Müracaatımızın sebebi, seçimle ilgilidir, denebilir.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, “Görüşmenizin konusu, seçim için güvenlik tedbirleri miydi?” yolundaki soru üzerine de şöyle demiştir:

“Güvenlik tedbirleri alacaklar, alırlar.”

İsmet İnönü, Başbakanın yanından gayet memnun ayrıldığını, gezisinde ve işlerinde başarılı olacağına inandığını sözlerine eklemiştir.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında İç ve Dış Politika ile Genel Seçimler Üzerine Yapılan Konuşma[52]

Sevgili arkadaşlarım:

Meclis çalışması sona ermek üzeredir. Yeni hükûmet devresinde çalışmalarımızın bir özetini size arz etmek istiyorum.

Dış politikada hükûmet esas hatları ile CHP hükûmetinin yürüyüşünü tâkip ettiğini ilân etmişti. Hükûmeti dış politikada güç durumdan kurtarmak için ciddî bir gayret gösterdik. Yeni hükûmet dış politika görüşmelerinde esaslı bir iki konuya yüklenmiştir. Kıbrıs müzakereleri ve büyük devletlerle olan münasebetlerimizdeki gelişmeler.

Hükûmet her iki konuda da bizim Kıbrıs’ta ve büyük devletler münasebetlerinde tâkip ettiğimiz hattı tâkip edeceğini söyledi. Ve o istikamette yürüdü. Biz de aynı konularda hükûmetlerimiz esnasında meşgul olmuştuk. Bilhassa CHP hükûmeti olarak çalıştığımız zaman Kıbrıs meselesi ile meşgul olduk ve Sovyet Rusya ile iyi komşuluk münasebetlerini geliştirmek yoluna girmiştik.

Gerek Kıbrıs konusunda ortaklarımızdan veya muhalefette ve karşımızda olanlardan biz hükûmette iken görmediğimiz yardımı biz yeni hükûmet zamanında Başbakana ve onun temsil ettiği bütün partilerden kurulma hükûmete fazlasıyla göstermeğe çalıştık. Bunun gerek Kıbrıs konusunda gerek büyük devletlerle olan münasebetler konusunda memlekete faydalı olacak her kolaylığı gösterdiğimizi ve hiçbir müşkülat çıkarmadığımızı temin edebilirim. Hattâ dış politika tartışmalarında sitem olarak bize açık veya gizli olarak yapılan tarizlere kendimizi kaptırıp tartışmaya girmedik.

İç politika tartışmaları

İç politikada tartışmalar iktidar ve muhalefet münasebetlerinin tabiî dalgaları içinde geçmiştir. Koalisyon partilerinin zaman zaman istidat gösterdikleri ifrat temayülleri Sayın Başbakanın itidal politikası ile önemli ölçüde yumuşamıştır. Ancak zaman ilerledikçe, hükûmet kurulurken hükûmet partilerinin bahsettikleri partizan idareyi kaldırmak ve seçim emniyeti tesis etmek gibi umumî mevzularda ne kastettiklerini tedricen anlamağa başladım. Zaten program müzakerelerinde de başlıca bu tarzda müphem olarak öne sürülen konular ele alınırken partizanlıkla mücadele edecekleri ve seçim emniyetine çok önem verecekleri iddiaları ile ne kastettiklerini endişe ile karşılamıştık. Hâdiselerin tekâmülü, olgunlaşması, endişelerimizin haklı olduğunu göstermektedir.

Fırsat buldukça, hususîyle Başbakanın doğrudan doğruya tesiri ile müdahalesi olmayan sahalara geçtikçe, karşımızda bulunan partiler partizanlık dediğimiz klâsik arızaları göstermişlerdir.

Seçim zamanları

Seçim zamanında ne yapacakları az çok anlaşılmıştır. Gerek propaganda olarak gerek mücadele metodu olarak.

Seçim meselesinde benim son gelişmelerden anladığım mânaya göre asgari gördüğüm ve zarurî  gördüğüm bazı teminat istedim. Bunu tâkip edeceğim.

Yarın Meclisin son günüdür. Müspet bir netice alacağımı ümit ediyorum. İhtiyaç olursa, Mecliste konuşmaya mecbur olacağım.

Bu şartlar altında seçmen karşısına çıkıyoruz. Seçmen vatandaşa gerçekleri cesaretle anlatacağız. Apaçık anlatacağız, ısrarla ve tekrarla anlatacağız. Hiçbir güçlük bizi vazifeden alıkoyamayacaktır. Biz seçmen vatandaş karşısında plânlı kalkınma, sosyal adalet, sosyal güvenlik, Toprak Reformu, Petrol Kanunu dâvaları ile oy isteyeceğiz.

Niçin netice alınamadı?

Bu ıslahât kanunları hükûmet programında da mevcut olduğu için binnetice Meclis çalışmasını bitirinceye kadar bir netice alacağımızı samimî olarak ümit etmiş idik. Fakat bir netice almadan Meclis tatile girmeğe mecbur olacak görünüyor.

Niçin netice alınmadı? Toprak Reformu Kanununda ve Petrol Kanununda?

İş çoktu, çok devam edilmiyordu. Bu hastalık her partide vardı. Bunun gibi birçok mazeretler söylenmiştir, söylenebilir. Ama emin olunuz ki, Toprak Reformunun çıkmamasında ve Petrol Kanunu’nun tamamlanmamasında bu özürlerin hiçbir kıymeti yoktur. Niçin çıkmadığının sebebi, CHP ile diğer partilerin görüşleri arasındaki farkın ve ayrılığın derin ve ciddî olmasıdır.

Yeni zamandaki propagandanın bir nevi hastalığı vardır: Eskiden plânlama dediğimiz zaman bizim karşımıza “Plânlama komünist usulüdür”, “bizim bütçemiz plândır” diyerek çıkarlardı. Açıktan aleyhinde bulunurlardı. Şimdi açıktan aleyhinde bulunulmuyor. 15 senelik mücadelede dâvalarımızı memleketin en uzak köşesine kadar götürerek mal ettik. Şimdi hiçbir kimse ne plânlamanın aleyhinde ne Toprak Reformunun aleyhinde, ne de Petrol Kanununun düzeltilmesi aleyhinde değildir. Fakat oturup da konuşmaya başladığımız zaman toptan reddedip ayrıldıkları zaman ne ise, beraber görünüp tatbikata geçtikleri zaman ki ayrılık aynıdır. Yalnız şu fark var ki, şimdiki durumda biz umumî efkâr karşısında kendimizi anlatabilirsek, samimî olarak güven kazanacak durumdayız ve bizim karşımızda taraftar görünüp bu reformların tatbikatına manî olmaya çalışanlar güç durumda kalacaklardır.

Bu mülâhazayı şunun için söyledim. Toprak Reformunun ve Petrol Kanunu teklifinin bir neticeye varamamasında, bizimle iktidar partileri arasındaki görüş ayrılığının derin ve ciddî olması başlıca sebeptir.

Devamlı ıslahât

Muhterem arkadaşlarım:

CHP olarak 45 seneye yakın bir zamandan beri memleketin modern bir devletin temel ilkeleri üzerinde sağlam bir devlet olarak kurulması için çalıştık. Memleketin ekonomik sahada ilerlemesini sağlamak için fevkalâde tedbirler, fevkalâde fedakârlıkları her zaman almışızdır milletimize, Cumhuriyetimize tekliflerimizi kabul ettirmeğe çalışmışızdır.

CHP’nin devamlı bir ıslahât ve ilerleme mahiyetinde hülâsa edilebilecek olan programı, 20 seneden beri demokratik rejimin bütün unsurları ve icapları ile memleketimizde kurmak, tatbik etmek çabası içinde geçmiştir. Bu 20 senede 1945’den bu yana aldığımız neticeler büyük neticelerdir. Bu müddet esnasında gösterdiğimiz gayretlerin bugünkü neticeleriyle alnımız açıktır ve daima övünebiliriz.

Bugün seçime çok sağlam zeminde giriyoruz. Parti olarak seçmen karşısında seçim vazifelerini iyi yaparsak, kendi içimizde davranışlarımız eksik ve yanlış olmazsa, iyi netice alacağımız mukadderdir. Milletvekilleri ve senatörler olarak ve adaylar, partililer olarak bu seçim esnasında tesanüt içinde intizam ve tertip içinde devamlı ve ısrarlı çalışmağa mecburuz. Partimizin idarecileri, bunları temin için bütün güçleri ile çalışacaklarıdır.

Bu seçimde bilhassa senatörlerimizin büyük ölçüde yardımlarına muhtacız. Kendileri seçimlerle doğrudan doğruya ilgili olmadıkları için serbest olacaklardır. Milletvekili seçiminde en çok yükü onlar taşıyacaklardır.

Hepinize başarılar dilerim. Muvaffak olacağımıza emin olabilirsiniz. Behemehal muvaffak olacağız.

 

 

 

 

İstanbul’da Oğlu Ömer İnönü’nün Evinde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[53]

(...)

Daha sonra basın mensuplarını eve davet eden İsmet İnönü kendileriyle neşeli bir şekilde bir süre sohbet etmiş ve çeşitli suallerini cevaplândırmıştır.

İnönü bu arada:

“Artık mugalata devri geçmiştir, bundan sonra gerçekler konuşacaktır” demiştir.

CHP Genel Başkanı bir gazetecinin Komünizmle Mücadele Dernekleri hakkındaki sualini şöyle cevaplandırmıştır:

“Bu dernek siyasî bir partinin organı olarak faaliyet göstermektedir.”

CHP Genel Başkanı Meclisten çıkarılmayan kanunlar konusunda da bir gazetecinin sualine karşılık şöyle demiştir:

“Önce, CHP bu kanunları istismar konusu olarak getirdi, dediler. Şimdi de “bu kanunlar komünizm kokuyor” diyorlar. Bunlar ihtiyatsız sözlerdir. Her iki kanunun da komünizm kokup kokmadığı konusunda kim fetva verecek? Artık mugalata devri geçti. Bundan sonra gerçekler konuşacaktır.

Milletin kararı kesindir. Millet kendi haklarını kendi alacaktır ve bu şekildeki tertipleri reddederek kendi iradesini kabul ettirecektir.”

İsmet İnönü Yunanistan’daki son olaylar hakkındaki suale karşı da sadece “Mücadele çok ciddî görünüyor” demekle yetinmiştir.

 

 

 

 

Heybeliada Öğretmenler Kampını Ziyarette Söyledikleri[54]

Şehrimizde bulunan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün saat 16.45’de Heybeliada’daki öğretmenler kampını ziyaret etmiş ve 150 kadar öğretmenle 30 dakika sohbet etmiştir. Bu arada öğretmenlere hitaben kısa bir konuşma yapan İnönü “Sizlerin yetiştirdiği nesil cemiyete hâkim olunca sıkıntılarımızın yüzde 80’i halledilecektir” demiştir.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ayrıca şunları söylemiştir:

“Hatırınızda bir şey kalsın. Ben öğretim hayatının her safhasından geçtim. En büyük mevkilere sahip oldum. Öğretimin her safhasına hizmet etmeye çalıştım. Öğretim sistemi hakkında bu senelerde zihnimde bir kıyaslama yaptım. Bu uzun bir hayatın kıyaslaması oldu. Şimdi size soruyorum. Bizim işlerimizde 50 seneden beri dünya ölçüsünde ilerlemiş olan iftihar edebileceğimiz şey nedir? Çok eksikliklerimiz vardır. Fakat bunların içinden biri iftihar edebileceğimiz seviyeye gelmiştir. Ben söyleyeyim, ilk öğretimdir ve ilk öğretmendir. Bunu sizlerin hoşuna gitsin diye söylemiyorum, çocuklarımda ve torunlarımda tecrübe ettim. İlk öğretim 50 seneden beri çok ilerlemiştir. Bu cemiyeti sizler kuruyorsunuz. Sizin yetiştirdiğiniz nesiller cemiyete hâkim olunca sıkıntılarımızın yüzde 80’i halledilecektir.”

 

 

 

 

Akşam Gazetesi ile Seçimler ve Güncel Siyasi Sorunlar Üzerine Yapılan Söyleşi[55]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü dün Maltepe’deki evinde Akşam’a özel bir demeç vermiş, önümüzdeki seçimlerden sonra politika hayatından çekileceği yolundaki söylentilere cevap olarak “Bugün hiçbir kararım yoktur. Kendimi sıhhatli ve çalışmaya elverişli görmekteyim” demiştir.

“Önümüzdeki seçimlerde TİP’i CHP’ye rakip olarak görmekte misiniz?” şeklindeki bir soruya “Yalnız TİP değil, diğer partileri de kendimize rakip görmüyoruz. Aksine hepsi bizimle uğraşıyor” şeklinde cevap veren İnönü ile aramızda daha sonra şu konuşma geçmiştir.

Soru: “CHP önümüzdeki milletvekili seçimlerinde seçmenlerin karşısına hangi meseleler ve hangi sloganlarla çıkacaktır?”

Cevap: “Plâna müstenit kalkınma milletin muhtaç olduğu reformlar, onların tafsilatı, seçim vaatlerimizi teşkil edecektir. Tabiî bunları çok ölçülü bir şekilde ifade edeceğiz. Ne söylersek yerine getirmeye çalışacağız. 1961 seçimlerinde vaat ettiklerimizin ancak dörtte biri tahakkuk etmemiştir. Ölçümüz adetimiz budur.”

Soru: “Diğer partilerin CHP’ye karşı anti komünist sloganlarla seçim mücadelesine girişmelerini nasıl karşılıyorsunuz? Komünist[lik] isnatlarına rağmen CHP Anayasanın öngördüğü temel reformları savunmakta kararlı mıdır?”

Cevap: “Diğer partilerin fikir dışı isnatlarına milletin itibar etmeyeceğine inanıyorum. Tabiî savunduğumuz reformları hiç şüphesiz gerçekleştireceğiz.”

Soru: “Bu seçim döneminde Millet Meclisi’nden çıkmamış olan Toprak Reformu Kanunu, Petrol Kanunu gibi kanunların CHP hükûmetleri zamanında geciktirildiği, son koalisyonun da bu kanunları çıkarmaya vakit bulamadığı ileri sürülmektedir. Bu görüşü nasıl karşılıyorsunuz?”

Cevap: “Toprak Reformu iki koalisyon zamanında hazırlanmaya çalışıldı. Dördüncü koalisyon zamanında anlaşıldı ki bunların çıkmamasını evvelce hazırlayan AP’li ve YTP’li ortaklarla aramızda bulunan derin ihtilâflardır.”

Soru: “Son zamanlarda TİP’e yapılan saldırılar, Anayasa rejimini tehdit eder bir mahiyet kazanmaktadır. Bu hareketlerin kesin olarak önlenmesi konusunda CHP’nin tutumu ne olacaktır?”

Cevap: “Kanunlar siyasî partilerin dayanakları ve teminatlarıdır. Kanunlar ve devlet kuvvetleri siyasî partileri korumalıdır.”

Soru:” Ortanın solunda olduğunu açıklayan CHP, önümüzdeki seçimlerde TİP’i kendisine rakip olarak görmekte midir? Yeni seçimlerden sonra Türkiye’nin politik yelpazesinde partilerin dağılışını ne şekilde düşünüyorsunuz?”

Cevap: “TİP’i kendimize rakip görmüyoruz. Yalnız TİP’i değil diğer partileri de kendimize rakip görmüyoruz.. Aksine hepsi bizimle uğraşıyorlar. İşçi Partisi’nin ne oranda Meclis’e gireceğini tahmin edemem. Diğer partiler bugünkü müşterek durumda olacaklar, yani beraber çalışan partiler durumunda kalabilirler.”

Soru: “1961 seçimlerinden sonra İnönü hükûmetleri tarafından yürütülen şahsiyetli dış politikadan son zamanlarda uzaklaşıldığı ileri sürülmektedir. Özellikle Birleşik Amerika, Sovyetler Birliği ve üçüncü dünya ile ilişkiler bakımından şahsiyetli dış politika deyiminden ne anlıyorsunuz? 4. Koalisyon hükûmeti bu politikadan uzaklaşmakta mıdır?”

Cevap: “4. Koalisyon Hükûmeti ile dış politika münakaşası çıkarmadım. Aksine tahrikleri sabırla karşıladım. Hükûmetin nazik dış politika meselelerinde zayıf bulunmasına [bulunmamasına] hizmet etmeye çalıştım. Şahsiyetli politika bahsinde başkanlık ettiğim hükûmetler ancak başarılı gösterilebilir. İsnatlar üzerine tartışma açmak, hükûmeti dış politikada desteklemek fikrinde çelişme olacağı için bu konuya girmiyorum.”

Soru: “1954 yılında Petrol Kanunu’nun ve Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’nun çıkartılmasına en şiddetli muhalefeti göstermiş bir devlet adamı olarak bu kanunların bugünkü uygulaması ve yabancı petrol şirketlerinin millî menfaatlerimize aykırı tutumları hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Cevap: “Bunları düzeltmek için Mecliste yaptığımız sarih teklifler tutumumuzu açıkça göstermiştir. Gerek petrol, gerek Toprak Reformunda bütün partiler bizim gibi istekli olduklarını ilân etmişlerdir. Fakat hiçbirisi sarih bir teklifle ortaya çıkmamıştır. Ve bizim açık tekliflerimiz karşısında olumlu bir vaziyet almamışlardır.”

Soru: “Yunanistan’daki son durumu nasıl buluyorsunuz? Bize göre bu değişiklik Kıbrıs konusunda lehimize bir durum sağlar mı?”

Cevap: “Yunanistan ciddî bir buhran geçiriyor. Kıbrıs konusu ile münasebet aramaya çalışmak vakitsizdir.”

Soru: “Sizden sonra Türkiye için güçlü bir Başbakan olarak kimi düşünüyorsunuz?”

Cevap: “Bugün Başbakan değilim ve pekala güçlü bir devlet adamı iş başındadır. Şahsî anormal bir iddia sahibi hiçbir zaman olmadım.”

Soru: “ 14’lerin hemen hepsi siyasî partilere girdiler. Gerek bu grubun gerekse TİP’ten milletvekili olarak seçilmeleri beklenen sosyalistlerin önümüzdeki dönemde Meclise girmeleri Türk politika hayatında nasıl bir değişime sebep olacaktır?”

Cevap: “Anormal bir değişim olmayacak, zannediyorum. Hepsi yeni siyasî kadrolar da memlekete hizmet etmeye çalışacaklardır.”

Soru: “CHP’nin bu seçimleri kazanacağından emin misiniz?”

Cevap: “Her parti lideri gibi ben de seçimlerde iyi neticeler alacağıma güvenmek için daha çok sebeplere sahip olduğumu sanıyorum.”

Soru: “Yeniden dünyaya gelmeniz mümkün olsa asker mi, politikacı mı, yoksa bir ilim adamı mı, bir iş adamı mı olmak isterdiniz?”

Cevap: “Ben dünyaya geliş tarzımın ve geçirdiğim serüvenlerin bana en uygun olduğu kanısındayım. Şöyle olsaydım, böyle olsaydım diye bir tahassüsüm yok.”

 

 

 

 

Erzurum Kongresi’nin 46. Yıldönümü Dolayısıyla Hazırlanan Bir Makale*[56]

Mondros Mütarekesi’nden sonra vatanımızın karşısında bulunduğu parçalanma tehlikesi birden ve büyük ölçüde açığa çıkmıştır. Galip devletler bizim için tasarladıkları parçalama plânlarını hazırlayarak ve hunharca meydana çıkararak tatbik etmek hususunu tâkip etmişlerdir.

En evvel beliren tehlike Doğu hudutlarımıza ve vatanımızın Doğu kısımlarına karşı idi. Vatan müdafaası için, bir uçtan öbür uca, Türkiye’nin bütün halkında yer yer beliren savunma teşkilâtı, tabiatıyla, ilk önce Doğu vilâyetlerimizde işe başlanmıştır.

Büyük Atatürk 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktı. Erzurum Kongresi de 23 Temmuz’da toplândı. Samsun’a çıktığından itibaren iki aylık bir müddet içinde Millî Mücadele’nin temel prensiplerinin Erzurum Kongresi’nde ilk ifadeleri tespit edilmiştir. Dikkat edilirse Erzurum Kongresi’nde konulan prensipler bundan sonra bir sene zarfında bütün memleketi kapsayan savunma ve siyasî kurulma devrinde ve sonra sulh konferansında izlenen dâvaların bünyesi içinde tam bir olgunluk göstermektedir.

Bu suretle Erzurum Kongresi kendisinden sonraki bütün mücadele safhalarının gelişmesinde bir çelişmeye düşmeksizin mütemadi bir tekâmülün öncüsü olmuştur.

Vatandaşlarıma yeniden ve etrafıyla bir daha inceledikten sonra tam bir kanaatle ifade edebilirim ki, Erzurum Kongresi, uzak görüşlü, sağlam temelli, tükenmez bir eser ve Millî Mücadele’nin tarihte öğünebileceğimiz büyük bir abidesidir.

Bu eser Türk Milleti’nin müşterek malıdır. Erzurumlular’ın bir fedakârlık zamanında göz kamaştıran tehlikeleri göze alma ve en büyük fedakârlıklara katlanma vasıflarının üstünde gerçekleşmiştir.

Erzurum Kongresi anısını saygı ile selâmlıyorum. Buna yürek verenlere derin minnet besliyoruz.

 

 

 

 

CHP Konya Akşehir İlçe Başkanı Ali Kantarcı’ya Gönderilen Teşekkür Mesajı[57]

Ziyaretim esnasında gösterilen çok yakın ve sıcak ilgiye, ben ve eşim teşekkür eder, Akşehirlilere sevgi ve saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

Lozan Barış Antlaşması’nın 42. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç[58]

Lozan Barış Antlaşması’nın imza edildiği günü hatırlıyoruz. Yüzlerce yıldan beri yapılan anlaşmaların içinde, Türk milletinin yararına başarılı bir eser olarak Lozan’ı değerlendirmek mümkündür. Kapitülasyonlar, adli ve malî alanda kaldırılmış, Batı Avrupalı anlamında bağımsız devlet tasdik ettirilmiştir. Bu eser, şüphesiz, başta onun büyük komutanı [ile], Kurtuluş Savaşı meydanlarında can veren ve canla başla çalışan insanların çabalarının mutlu sonucudur.

Lozan’ın getirdiği hükümlerin ruhunu, bugün bir özel açıdan anlatmak isterim. Bu anlaşmadaki kurtuluş hükümlerini karşı taraf adına imza edenler, onların yaşayacağına inanmıyorlardı. Bana çetin bir günde, en büyük yetkili Lord Curzon’un, Amerikan delegesi Mr. Child’in yanında söylediği şudur: “Hiçbir isteğimizi kabul etmiyorsun. Memnun değiliz. Bil ki, ne reddedersen, onu cebimizde saklıyoruz. Harap bir memleketin var. Yarın türlü ihtiyaçlarla karşımıza geleceksin. O gün cebimizdekileri birer birer çıkarıp sana kabul ettireceğiz.”

Cevabım:

“Bugün istediklerimi almalıyım. Yarın muhtaç olarak gelirsem, sen de düşündüğünü yap.”

Bu konuşma, benim bütün siyasî hayatımın ışığı olmuştur.

Lozan Antlaşması birçok hayatî meseleleri yarım bırakmıştı. Boğazların gayri askerî olması, kalkmış olan adli kapitülasyonlara karşılık beş sene müddetle yabancı adli müşavirler, prensip olarak kalkmış olan malî hükümler yerine ilk beş sene için dondurulmuş, eski usul ticari anlaşmalar, Osmanlı borçlarının hallolunmadan geri bırakılması, sağlık ve fener hizmetleri için beş senelik geçici bir devre. Bunun gibi şeyler. Her biri önemli, birinde aksarsanız, eski usul devam edip gider.

Bu beş seneler, bu açık bırakılan meseleler, hepsi, yıllarca uyanık, tetikte bulunan, sebatlı bir idarenin himmetiyle, hiçbir zarar vermeden sona ermiş, Lozan hükümleri tam bir bütün olarak ayakta kalmıştır. Bu çalışmalar unutulduktan ve eser ihmale uğradıktan sonradır ki, her şey yeniden ufukta görünmeye başlamıştır. Ancak hesapsız bir gayretle çalışma, ilerleme, yükselme bazı esas teminata kavuşmuştur.

Vatandaşlarıma, hayatımın bu inancını bugün tebriklerimle söylerim.

 

 

 

 

Lozan Barış Antlaşması, Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü Dolayısıyla CHP’li Gençlere Söyledikleri[59]

(...)

CHP Genel Merkez Gençlik Kolları Genel Başkanı Doğan Araslı’nın başkanlığında muhtelif ilçelere mensup yüze yakın gençlik kolu üyesi bu sabah saat 10’da İnönü’yü Maltepe’deki evinde ziyaret ederek tebriklerini sunmuşlardır. Gençlerin teker teker ellerini sıkarak kendileriyle tanışan İnönü üniversite öğrencilerinin ders durumlarını da sorarak memnuniyetini belirtmiş ve: “Sizi dinliyorum şimdi kim konuşacak” demiştir.

İl Gençlik Kolu Başkanı İhsan Keser’in “Mutlu yıldönümleri dolayısıyla sizi dinlemeye geldik Paşam” cevabı üzerine CHP Genel Başkanı şunları söylemiştir:

“– Lozan’ın yıldönümü dolayısıyla, 3 yıldönümünü birlikte kutluyoruz. Bu üç bayramdan, Lozan’da çalıştık. İşçilerin bayramını temin etmemde sorumlu idik. Vazife aldık. Sansürün kaldırılmasını da sizlerden biraz büyük olarak kutladım.

Bayramlar iyi günlerdir. Gelecek günler için cesaret vericidir. Hatırladınız geldiniz çok yaşayın, bin yaşayın.”

İsmet İnönü daha sonra gençlerle birlikte bahçeye çıkarak gençlerin arasında resim çektirmiş ve kendileriyle şakalaşmıştır.

İnönü bir gencin “–Bize güveniyor musunuz?” sorusu üzerine:

“– Bize güvenin derseniz size güveneceğim” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantısında Yapılan Konuşma[60]

Çok kesif bir çalışmaya başladık. Tâkip edeceğimiz yol, Parti Meclisi’nin ve Merkez İdare Kurulu’nun aldığı karardan sonra belli olacaktır. İlk devre Merkez İdare Kurulu programı üzerinde durduk. Memlekete hizmet etme çarelerini ve yollarını arıyoruz. Kalkınma ve reform istiyoruz. Bu umumî istikametimizdir. Çok kesif bir çalışmaya girdik.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi’nde Devletçilik ve Petrol Konuları Üzerine Yapılan Konuşma Özeti[61]

(...)

Toplantıdan sonra basın mensupları ile görüşen CHP Genel Sekreteri Dr. Kemal Satır, çalışmalar hakkında bilgi vermiş ve şunları söylemiştir:

“Bugün öğleden sonra Genel Başkanımız İnönü’nün başkanlığında yaptığımız toplantıda, partinin Parti Meclisince seçilen komisyon raporları üzerinde, Genel Başkan noktai nazarını ve şahsî görüşlerini beyan etmiştir. Genel Başkan konuşmasında raporların çok iyi olduğunu belirtmiş, arkadaşların noktai nazarlarını da ifadeden sonra, umumî efkâra arzında fayda mülâhaza ettiğini söyledi.

Devletçilik

Genel Başkan İnönü, devletçiliğimizin partinin karakteristik vasfı olduğunu söylemiş, başka memleketlerde devletçiliğin özel teşebbüsü geliştirmediğini; devletçiliğin özel teşebbüsün gelişmesine manî olduğunu; Türkiye’de ise özel teşebbüsün devletçilik sayesinde geliştiğini ve inkişaf ettiğini ifade etmiş ve konuyu misâller vermek suretiyle izah etmiştir.

Petrol konusundaki hazırlıkları tahlil eden İnönü, petrol kanunu çıkarılırken CHP adına yapılan konuşmaların aradan 10 sene geçtiği halde kıymetini kaybetmediğini 10 yıllık tatbikatın bizim haklı olduğumuzu gösterdiğimizi ifade etmiştir. Petrol şirketleri ile karşı karşıya bulunmanın bir hukuki mesele olduğunu, o şirketlerin mensup oldukları devletlerle karşı karşıya bulunmak demek olmadığını söylemiş, CHP’nin petrol gibi memleketin ekonomisinde ve millî savunmasında büyük önem taşıyan konudaki hassasiyetini izah etmiştir.

 

 

 

 

Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi ile “Ortanın Solu ve Aşırı Sol” Konulu Söyleşi[62]

İnönü, “ortanın solundayız” demiş ve ortalık karışmıştı. Türlü yorumlara uğrayan, çeşitli propagandalara vesile olan bu iki kelime ile CHP Genel Başkanı ne demek istemişti? Herkesin kendi mizacına ve amacına göre cevaplandırdığı bu sorunun karşılığını bizzat İnönü’nün ağzından almak gerçeği aydınlatacak, duyulan tereddütleri giderecek, yapılan dedikoduların daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktı.

Onunla Maltepe’de, oğlunun evinde yaptığımız uzun görüşmenin başında her şeyden önce bu mesele üzerinde durmayı uygun buldum. İnönü o gün, Burhan Felek’in “Seksen yaşında delikanlı” deyimini doğrulayan bir havada idi. Dinlenmiş, dinçleşmişti.

Ortanın Solu

“Evet” dedi, “Siyasî mücadelemizi ideolojik mücadele haline getirmek isteyen seçim ortamı içinde ‘ortanın solu’ sözü yeni bir vesile oldu.”

Sonra bu konuda en isabetli yorumun, bir süre önce Ulus Gazetesinde yayınlanan Nihat Erim’in makalesinde yapıldığını anlattı ve şunları söyledi:

“Profesör Erim, Mr. Roosevelt’in büyük bir ekonomik buhrandan sonra Amerika’da ‘New Deal’ adiyle tatbik ettiği yeni düzen diyebileceğimiz sistem üzerine “ben ortanın solundayım” dediğini söylemiştir. Ben de böyle bir söz söylendiğini hatırlarım. Benim sözüm hem Halk Partisi’nin siyasî bünyesinden gelir, hem de Amerika şartlarına bâzı yönlerden benzer.

Amerika’ya benzerlik şurada:

Büyük bir ekonomik buhrandan sonra Amerika çok güç bir düzelme devrine girdi. Şimdi biz de büyük bir ekonomik ihtiyaç karşısında, çetin bir kalkınma çabası içindeyiz. Bu kalkınmayı zor tedbirlerle başarabileceğimiz kanısındayız. Çok fedakârlık yapmak lâzımdır. Muhafazakâr tedbirlerle bunları başaramayız. Normal tedbirler dışında çalışma zarureti duyulunca alınan tedbirler, ortanın solunda sıfat taşır. Kalkınma plânı, malî reform, Toprak Reformu, petrol dâvası ve bunun gibi tedbirler fevkalâde zamanların gerektirdiği çabalardır.

Şimdi bu benim söylediğim tedbirlere karşı bulunanların itirazlarını biliyorum. Bu söylediğim tedbirleri tatbik etmekte bütün partiler mutabıktırlar. “Bunların fevkalâdelik neresindedir?” diyeceklerdir.

Bunun kısaca cevabı şu:

Bütün muarızlarımız benimle mutabık olduklarını söylerler. Sözleri dudaklarındadır. Gerçekte hiçbirini kabul etmediklerini ilân ettikleri zamanlar kadar birbirimizden ayrıyız.

Bir misâl vereyim:

Ben daha 1930’larda mütevazi ölçüde kalkınma plânı tatbike başladım. 1950’de gelen birinci Demirkırat partisi, plânlı kalkınmayı komünist metodu olarak ilân etti ve plân tertibi devlet hayatına Anayasa ile girdi, dört seneden beri uğraşmamızda bütün millete mal oldu. Bir araya gelip amelî ve tatbikî sahaya girdiğimiz zaman görüyorum ki plânı savunan CHP ile diğer partiler arasında 1950’den evvel ki kadar fark vardır.

Plân fikrini komünist usulü sayanlar için bizim iddiamız elbette sol bir iddiadır. Bugün plânlı kalkınmanın özel sektöre düşmanlık olduğunu düşünebilecek insan bulunur mu? Ama daha dün bütün siyasî partiler o düşüncede idiler. Karma ekonomi sıfatıyla herkese bugünkü hali kabul ettirdik.

CHP bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir ekonomik anlayıştadır. 1923’teki harap memlekette devletçilik nasıl tek ve eşi, yardımcısı olmayan bir kalkınma çaresi idiyse, bugün de ekonomik hayatımızın temel bir unsurudur.

Daha Avrupalı manâsında aksiyonları piyasada işleyen bir tek anonim şirket yoktur. Bütün teşebbüsler ya şahısların, ya ailelerin, ya bankalarındır. Henüz birikmiş sermaye yoktur. Birikmiş olduğu kadar ya tefecilikte kazanır, ya aile içinde bir teşebbüse girebilir. Demek ki, büyük teşebbüsler hâlâ devletçiliğe dayanmaktadır. Hattâ yabancı sermaye ile kurulan büyük özel teşebbüsler bile hazine yardımıyla vücutlaşabilmektedirler. Son senelerin en büyük özel teşebbüsü olan Ereğli Demir-Çelik Fabrikası ancak hazinenin hesap dışı denecek kadar geniş yardımlarıyla meydana gelebilmiştir.

Bana devletçiliğin, ortanın solunda olmanın, özel teşebbüsü engellediğinden bahsetmeye kimin cesareti olabilir?

–Deniyor ki CHP’nin içinde türlü kanaat sahibi vardır ve bunların bir kısmı “ortanın solunda” görüşleri benimsememektedirler. Ne dersiniz?

–CHP’nin içinde türlü kanaat sahibi insanların bulunması, dünyanın her yerinde partilerin başında olan bir olaydır. Yeni alışan bizim gibi demokratik memleketlerde bu misâller daha tabiî sayılmalıdır. Önemli olan, temel olan bir partinin sevk-ü-idaresidir. Halk Partisi’nin sevk-ü-idaresi içerden ve dışardan gelen bütün akıntılara karşı doğru yolu, ileri hedefi bulur ve yürütür bir kudrettedir.

Aşırı sol

– Halk Partisi’nin aşırı sol akımları koruduğu iddiasına cevabınız nedir?

– İktidarımız zamanında aşırı sol akımlara müsamaha ettiğimizden şikâyet edilmiştir. Biz iktidara geldiğimiz zaman Büyük Meclisin açılıp açılmayacağının şüpheli olduğu bir devri ele aldık. İktidarımız zamanında iki silâhlı ayaklanma geçirdik. Ancak ikincisinde sıkıyönetim ilân ettik. Bu ortamı normal hale getirmek için hem aşırı hareketlere hâkim olacağına kudretli ve güvenli olmak lâzımdı, hem de kesin lüzum olmadan şiddete gitmemeyi lüzumlu görüyorduk. İki ihtiyacı mükemmel bir surette temin edebildik. Tedbirlerde biraz mübalağâ mizacı, bizi ucu bucağı bulunmaz karanlık bir devreye götürebilirdi. Düşünmeli ki işsizler ve muhtaç işçiler Millet Meclisi’ne kadar yürüyüş yapıyorlardı. Her hafta bir caddede büyük mitingler, hem ekonomik feryatlar, hem rejim tehlikeleri bağırıyorlardı Bütün bunlar sükûnetle geçmiş olmak şöyle dursun, işçi hayatında sosyal adalet tedbirleri hiçbir devre nasip olmayan bir başarı ile alınabilmiştir. Rejimi kökleştirip yerleştiren ve bugünkü seçimleri mümkün kılan bir idareye bu kadar insafsızlıkla hüküm verilmesi nadir görülmemiştir.”

– Türkiye İşçi Partisi ile ilgili olarak ortaya atılan şüphe ve iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz? Halk Partisi’nin bu partiyi koruması hususunda yapılan teklifleri uygun karşılıyor musunuz?

– Devletin kanunları içinde kurulmuş devletin kanunları ve mahkemeleri teminatı içinde çalışan her memlekette esaslı bilinen bir siyasî parti üzerinde hiçbir şüphe beslenmesini haklı görmüyorum. Doğmuş bir partidir, vazifesini kendi anlayışına göre ifa etmeye çalışıyor. İşçi Partisi hiçbir taraftan himayeye muhtaç olmayan bir ortam içindedir. Bütün başarıları kendisinindir, bütün hareketlerinden kendisi sorumlu olacaktır.”

Birinci, İkinci Demirkırat

– Cumhuriyet Halk Partisi’nin aşırı sol, hattâ komünist olduğuna dair yapılan propagandalar sizce seçim sonuçları üzerinde ne derece etkili olacaktır?

– İthamlar klâsiktir. Dinsizlik ve şimdi komünistlik isnatlarıyla, özel teşebbüse karşı olmak, başka bir deyimle devletçi olmak konularıdır. Dinsizlik ithamı eski bir usuldür. Milletin sağduyusu bunu yenmiştir. Komünistlik ithamı sayın Devlet Başkanı’ndan kuvvet ve himaye edilmek derecesine kadar ümitlenmiştir. Fakat bunun da kötü maksatlara kâfi geleceğini sanmıyorum. Bunların hepsi kurallar dışı tahriklerdir.

Birinci Demokrat Partisi dinsizlik ithamıyla senelerce faydalandı. İkinci Demokrat Partisi bir de komünistlik ekleyerek faydalanmaya çalıştı ve çalışacak görünüyor. Hâdiselerin gelişmesini sükûnetle tâkip edeceğiz.

Böyle tahriklerin elbet cevapları ve tepkileri olacaktır. Hem bu tahrikleri yapıp hem de kardeşçe geçinmek nasihatlarından bahsetmek, tahrikçilerin fayda umdukları ayrı bir taktiktir ki, neticeleri bu sefer de tecrübe hayatımıza kaydolunacaktır.

Bunlar bir uyarmadan ibarettir. Bu uyarmalar geçmişte fayda vermedi, şimdi fayda verip vermeyeceğini zaman gösterecek.

 

 

 

 

 

Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi ile Yapılan “Seçimlerden Sonra Koalisyon, Toprak Reformu ve Petrol” Konulu Söyleşi[63]

–Derler ki seçimlerden sonra memleketin muhtaç olduğu en isabetli idare CHP- AP koalisyonu olmalıdır. Ne dersiniz?

“–Koalisyonların her çeşidini tecrübe ettik. İstifadeli neticeler aldık. Şikâyetlerde bulunmaya mecbur kaldık. Sonra seçimlerden evvel yeni bir koalisyon tecrübe etmem diye karar verdim. Bugünkü durumumuz budur. Seçimlerden sonra memleketin siyasî hayatı yeni şartlar karşısında bulunacaktır. Hiçbir sabit fikrimiz yoktur. Nasıl bir karar verileceğini ve doğru tedbirin ne olacağını keşfetmeye çalışmayı beyhude sayarım. Galip ihtimâl eğer koalisyon ihtiyacı olacaksa, 4. koalisyon bir şekilde devam eder. Ortaklar birbirlerine daha uygundurlar. Bizimle bugünkü siyasî partilerin ve bu arada ikinci Demirkırat’ın ayrılıkları, temel konularda ciddî görülmektedir. Nasıl bir araya gelinebileceği hususunda bugünden hiçbir tahmin yapamayız.”

–Toprak Reformu ve petrol dâvasının tâkipçisi olmak iddiasını taşıyan CHP’nin, ilk üç koalisyon sırasında iktidarda iken bu konularda bir şey yapmamış bulunduğunu hatırlatanlar, partinizi samimiyetsizlikle itham ediyorlar ve Toprak Reformunun gecikmesinde asıl sorumluluğu CHP’de buluyorlar. Ne dersiniz?

“–Bu suallerin meçhûl tarafı kalmadı. Son Meclis müzakerelerinin netice vermemesi, AP ile YTP’nin bizimle kesin ayrılık halinde bulunmasından olmuştur. Hatırlamak lâzımdır ki birinci koalisyonda Tarım Bakanlığı, Adalet Partisi’nde idi. Toprak Reformu projesi koalisyonun bittiği günlerde yetişebildi. İkinci koalisyonda Tarım Bakanlığı YTP’de idi. Tabiatıyla koalisyon bitinceye kadar bir netice alınamadı. Görülüyor ki baştan aşağıya gecikmelerin hepsi bir sebebe ve aynı sebebe dayanıyor: Toprak Reformunu bizim anladığımız gibi ne ikinci Demirkırat partisi, ne de YTP kabul etmemişlerdir, etmeyeceklerdir. Üçüncü koalisyon hükûmeti zamanında Toprak Reformu tasarısı yeni baştan, yeni esaslarla hazırlanmıştı. Üçüncü koalisyon bir senelik bir hükûmettir. Dördüncü koalisyon 8 aylık vakit bırakarak tasarıyı hazırlamıştır. Ayrılığın derecesini düşünmeli ki, bu 8 ay zarfında tasarının tümü üzerindeki müzakere sona ermemiştir. Ellerinde ayrı ayrı imkân varken oyalandılar. Bir araya gelip konuştukları zaman düpedüz çıkmaza soktular. İşte bu hikâye o kadardır.

Petrol meselesinde de yine temel ayrılıktan bir anlaşmaya varılamamıştır. Biz 1954’de Petrol Kanunu’nun temelinden aleyhinde idik. İktidara geldiğimiz zaman devletin kanunu ile tesis edilmiş bir düzenin nasıl işlediğini tetkik edip bir hükme varmak vazifemizdi. Devlette devamlılığın ve vazifede dürüstlüğün tabiî neticesi budur. Her parti iktidarda olmadığı zaman birçok teşebbüslerin karşısında olacaktır. İktidara geldiği zaman o teşebbüslerin yürüyüşünü aksatmaksızın müşahede etmeye ve tâkip etmeye borçludur. Bu esas prensibi anlattıktan sonra şimdi haber vereyim ki 3-4 senelik tetkiklerimiz zamanında iyi niyetle seyrini takip ettiğimiz Petrol Kanununun bâzı yerlerde neticelerini ve pek çok yerlerinde evvelden tahmin edemediğimiz ölçülerde mahzurlarını gördük. Meselâ bütün dünyanın aldığı fiyatın fahiş bir çokluğu ile [dünyanın aldığı fiyatın çok üstünde bir fiyatla] petrol satın almak mecburiyeti gibi... Bu misâli söylüyorum, ufak bir insafı harekete getirmek için, senelerce uğraştık, Şimdi en ifratlı petrol kanunu taraftarı olanlar ile buradan bu konuda bir iyilik yapmaya gayret gösteriyorlar. Bu nokta, düzeltilmesi gereken diğer zararlı noktalar arasında bir kaç derece daha önemsiz kalır.

Tetkiklerimizin ve dürüst bir surette düzeltme taleplerimizin neticesi olarak sarih, açık ve kesin ifadelerle teklifler ortaya koymuş durumdayız. Hiçbir mugalâta mahareti bizim tekliflerimiz karşısında barınamayacaktır.”

 

 

 

 

Devletçilik Konusunda CHP Parti Meclisi Toplantısında Yapılan Konuşma[64]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü devletçilik konusunda Parti Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada özetle şunları söylemiştir:

“Bizim görüşümüze göre, devlet ekonomik hayata müdahale eder ve vatandaş haklarını korur. Toplumun açık ihtiyaçlarına devletin uzanması tabiîdir. Bizde devlet özel sektöre rehberlik etmiştir. Bizim devletçiliğimiz yaşayan bir ilkedir. Haksız kazançlara, müstahsilin feda edilmesine engel olan bir anlayıştayız.

Bizim devletçiliğimiz, müstahsili koruyan bir devletçiliktir. Devlet plâncılığın esasıdır. Plâncılığın politikada ifadesi devletçiliktir.

Dün plân fikrini ortaya attığımız zaman buna komünist metodu diyenler bugün reformlara da aynı damgayı vurmak istiyorlar. Bu iddiacıların hepsi bizim gerimizdedir.

Bunlar toplumun ihtiyaçlarının farkında değildirler. Biz memleketin güçlüklerini biliyoruz. Bu güçlükleri yenmek için yeteri kadar tecrübemiz vardır.”

 

 

 

 

CHP İstanbul Şişli İlçe Binası Önünde Seçimler Üzerine Yapılan Konuşma[65]

Önümüzde büyük seçimler var. Memleketin idaresini kararlaştıracak adamlar seçilecektir. CHP olarak heyecanla girecek, seçime büyük iştirak sağlayacaksınız. Bu seçim memleketin idaresinde yeni bir devir açacaktır. Memleket hızla kalkınmaya muhtaçtır. Meseleleri iyi bilmeli, tedbirleri iyi almalıdır.

Bir refaha ulaşmak için kalkınmanın en iyi tedbirlerini biliyoruz. Tecrübe ile bulduk, tatbik ettik. Bu seçimde iyi bir netice almak hakkımızdır. Çalışırsanız seçimi alacağız ve şimdiye kadar başardıklarımızdan daha hızlısını başaracağız.

 

 

 

 

Tahsin Banguoğlu’nun Mektubuyla İlgili Yapılan Açıklama[66]

Edirne Senatörü Tahsin Banguoğlu’nun CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yazdığı ve bugün bir sabah gazetesinde yayınlanan açık mektubuyla ilgili olarak İnönü, Parti Meclisi toplantısı devam ettiğinden CHP Genel Sekreter Yardımcısı Cihat Baban aracılığıyla basın mensuplarına şu demeci vermiştir:

“Okumadım, tetkik etmediğim bir konu hakkında bir şey söyleyemem.”

 

 

 

 

CKMP Genel Başkanlığına Seçilen Alpaslan Türkeş’e Gönderilen Kutlama Mesajı[67]

CKMP Genel Başkanlığı’na seçilmenizi hararetle tebrik ederim. Size ve partinize memleketimiz için kıymetli hizmetler dilerim.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantılarının Sona Ermesi, Kıbrıs Sorunu ve Güncel Siyasi Konular Dolayısıyla Düzenlenen Basın Toplantısı[68]

“Cumhuriyet Halk Partisi Meclisi çalışmalarını bitirmiş bulunuyoruz. Biz bu toplantımızı Yüksek Seçim Kurulu’nun istediği görevleri yerine getirmek ve Siyasî Partiler Kanununun gerekli gördüğü yönetmelik değişikliklerini gerçekleştirmek için yaptık. Partiler yüzde beş kontenjan adaylarını hangi illerden ve kaç sayıda koyacaklarını kararlaştırıp Yüksek Seçim Kurulu’na bildireceklerdi. Bunu bildirdik. Yüksek Seçim Kurulu kontenjanların hangi sırada, listelerde hangi öncelikte olacağını istememiştir. Parti Meclisi de bu sıraları kesin olarak kararlaştırmadı. Parti Meclisi kanunun istediği gibi kontenjan verilecek illeri tayin etmekte bütün illerle istişare etmiş ve kendi yetkisi ile karar vermiştir.

Parti Meclisi

Parti Meclisi Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi sebeplerle yönetmeliklerde yapılması gereken değişiklikleri de görüştü. Bunlar hakkında kararlar verildi ve bunlar kanunî mercilere bildirildi.

Bunlarla beraber Parti Meclisi, CHP seçmen karşısına çıkarken prensipleri ve politikası hakkında açık bilgiler vermek için ciddî ve yoğun bir çalışma da yaptı. Bu, bugüne kadar yapılmış olan ön çalışmaların derlenmesi mahiyetinde oldu. Nitekim CHP’nin Devletçilik veya Petrol Kanunu gibi bazı temel meselelerdeki görüşleri toplantılar sırasında tespit edilmiş ve açıklanmıştır. Bütün fikirlerimizi, tabiî sırası geldiğinde seçim beyannamemizde daha da toplu halde ifade edeceğiz ve memleketten bu fikirlerimize oy isteyeceğiz.

Gergin tansiyon

Seçim kampanyasının resmen yeni açılması gerekmektedir. Bunun sebebi bir seçime gidilirken memleketi çok uzun süre gergin tansiyon içinde bırakmamaktır.

Usul bu iken, partilerin seçime kardeşlik havası içinde girmeleri propagandası yapılırken CHP’den gayri her partinin geniş ölçüde seçim kampanyasına girişmiş bulunduğu gözlerin önündedir. Üstelik bu işler CHP’nin arzulamadığı bir şekilde başlamıştır. Karşımızdaki partiler, kendilerine göre CHP’ye pek zarar verecek geniş faaliyetlerle, propagandalarla yol açmaya çalışmaktadırlar. Parti Meclisi bu konuyu da görüştü.

İnsafsız tecavüzler

Biz henüz konuşmaya başlamadık. Nihayet, mecburi hallerde bir iki ithamı cevaplandırıyoruz, gerekli bazı teşhisleri koyuyoruz. CHP kendi aleyhinde hararetle ve acele olarak başlanan haksız, insafsız ve adaletsiz tecavüzleri soğukkanlılıkla karşılamakta ve hepsinin hakkından gelecek kudrette olduğunu bilerek, hücumların yavanlığı karşısında güveni artmış bir halde seçim kampanyasının hazırlıklarına başlamıştır. Parti Meclisi, İstanbul toplantısında karşı partilerin CHP’ye yaptıkları azizliği fazlasıyla iade etmek için ciddî tedbirleri aradı, buldu, kararlaştırdı. Biz konuşmaya başladığımız zaman havanın ne hal alacağını herkes görecektir.

Koparılan gürültü

Tabiî olarak bizim mücadelemiz bize karşı yapılanlar seviyesinden üstün olacaktır. Etrafınıza bakınız, koparılan bunca gürültü arasında bizden başka bir fikir söyleyen var mıdır? Geçer akçe sandıkları ithamların tesiri on yıl denenmiştir. On yılın sonunda biz neredeyiz, o ithamların kerametine inananlar, o ithamların sahipleri nerededirler? Bu tespitin bir ibret yerine geçmesi lâzımdı. Geçmediği anlaşılıyor. Silâh sandıkları küflü âletler kendilerine mübarek olsun. Biz konuştuğumuz milletin ihtiyacına, temel arzularına dayanan meseleler üzerine tartışma açtığımız zaman bu gayretlerin boşluğu herkesten fazla kendilerini bozguna uğratacaktır. Bu tartışmayı, her toplumun kendi seviyesinde olarak, yepyeni dinamik, canlı bir kadro kentinden köyüne, Türkiye’nin her tarafına götürecektir. Türkiye’de yaşayan her ferde kuru gürültülerin üstünde, Türkiye’nin gerçek meselelerinin ne olduğunu kendi dili ile anlatmasını bileceğiz. Fikir muhtevasından mahrum, büyük ölçüde kaba tecavüz olmaya yeltenen usuller bizim karşımızda nihayet tamamıyla âciz kalmışlardır. İlerde de böyle olacaktır.

Kıbrıs konusu

Parti Meclisi istikbale güvenle bakarak ve son hazırlıkları itina ile plânlayarak çalışmalarını tamamlamıştır. Size bugün, bu çalışmalarda ele alınan birkaç konuda ilk açıklamaları yapacağım. Bunlardan birisi Kıbrıs meselesidir.

Kıbrıs meselesi Kıbrıs’taki Rum idaresinin yeni giriştiği teşebbüslerle günün önemli konuları arasına tekrar girmiştir. Kıbrıs Rum idaresinin geçen hafta aldığı kararlar başından bu yana Anayasaya ve milletlerarası antlaşmalara indirilen darbelerin en vahimidir. Makarios bu son davranışı ile Türk cemaatinin siyasî haklarını temelinden yıkmayı hedef tutuyor. Haysiyetli ve dinamik bir dış politika sloganı ile iş başına gelenlere bugünkü durumun vahametini hatırlatmayı görev sayarım.

Kıbrıs meselesini bağımsız ve federatif bir ihtimalî  hazırlayarak devrettik. Nereden nereye geldiğimizi iyi bilmek lâzımdır. Rumlar’ın hukuk dışı oldu bittilerinden hiçbirisini biz kabul etmedik. Bizim hükûmette bulunduğumuz sırada Amerika ve İngiltere çok taraflı antlaşmaların bir taraflı olarak ortadan kaldırılamayacağını resmî tebliğlerle ilân ettiler.

Biz, Türk Cemaati’ne karşı girişilen imha hareketlerini durdurmaya muvaffak olduk. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün kudreti yetmediği yerde, geçen yıl Ağustos ayında yaptığımız gibi, kendi silâhlı kuvvetlerimizi yollamakta tereddüt etmedik. Bizim zamanımızda Sovyetler Birliği, Dışişleri Bakanının ağzından, Kıbrıs’ta federatif bir hal çaresine taraftar bulunduğunu açıkladı. Son zamanlarda Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde bağımsızlığı savunurken bunun Enosisle neticelenmesinin tabiî olduğundan bahsetti. Kipriyanu’ya Sovyet delegesi şiddetle itiraz ederek onu mahcup ve müşkül durumda bıraktı. Bu hâdiseden dolayı Kıbrıs’ta Makarios idaresinin daha beş yıl uzatılması ve Türk cemaati haklarının iptali darbesinin yapılması dikkati çekicidir.

Başlıca sorumlu

Size, bugünkü durumu söyleyeyim. Hukuk tanımaz Rum yönetimi karşısında en başta dikkat edilecek nokta Kıbrıs’taki ırkdaşlarımızın güvenliğidir. Kıbrıs’ta Yunanistan askerî bakımdan bir işgal devleti gibi hâkim durumdadır. Kıbrıs’ta kanun dışı hareketlerin sorumluluğu başlıca Yunanistan’ın üstünde bulunmaktadır. Türk halkı her ihtimalî  bu gerçekle değerlendirecektir.

Hükûmeti ikaz

Kıbrıs’taki durum bugün henüz karanlıktır. Kıbrıs idaresinin bütün tedbirleri Enosis için aldığı âşikardır. Hal böyle iken Kıbrıs’taki son darbe, şekli olarak Kıbrıs bağımsızlığının ve Makarios’un şahsî idaresinin devam ettirilmesi arzusunu hedef tutmuş görünüyor. Bir oyun ihtimalîni gözler önüne sermek isterim. Hükûmeti ikaz ederim. Daha önce Yunanistan’la ikili görüşmelerle Kıbrıs meselesine çare arandığı söylenildiğinde, Mecliste Dışişleri bütçesi görüşülürken partimiz sözcüsü Yunanistan’la ikili görüşmenin bir oyalama taktiği olması ihtimalîne dikkati çekmiştir. İkili görüşmelerin son safhasını bilmiyoruz. Makarios’un anayasaya indirdiği bu yeni darbe karşısında Yunanistan’ın tutumu onun samimiyetinin ölçüsü olacaktır.

Hükûmetin Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’na baş vurduğunu öğrendik. Kurulun kararını derin bir ilgi ile bekleyeceğiz.

Amerika’nın ve Sovyetler’in meseleleri ve bizim noktai nazarlarımızı yakından bilerek hak ve adalet uğruna ne vaziyet alacaklarını göreceğiz.

Hukuk dışı son Rum davranışı üzerine hükûmetin garanti veren İngiltere ve Yunanistan’ın dikkatlerini çektiği ilân edildi. Bundan ne netice alındığını da bilmiyoruz.

Haysiyetli politika

Hükûmet, Kıbrıs politikasının bizim devrettiğimiz istikamette devam ettirileceğini ilân etmişti. Bu politikanın bugün hangi noktada olduğunu bilmiyoruz.

Hükûmetin Kıbrıs dâvamızın hallinde alacağı bütün enerjik tedbirleri desteklemeyi memlekete karşı görev sayarız. Rumlar Kıbrıs’ın Türk cemaatine karşı yeniden bir imha saldırısına teşebbüs ettikleri takdirde hükûmetin her imkâna başvurarak bunu durdurmasını tabiî sayacağız. Türk cemaatinin haklarını ve antlaşmalarla Türk milletine düşen görevleri ve hakları yürürlükte kabul ediyoruz. Bunların iptal edilmesini hiçbir surette kabul etmedik. Kabul etmeyeceğimizi tekrar söyleriz. Haysiyetli ve dinamik politikanın meyvelerini bekliyoruz. Bu meyveleri gördükten sonra söyleyecek yeni sözümüz bulunacaktır.”

İnönü daha sonra gazetecilerin sorularını cevaplandırmıştır.

“Parti Meclisi bazı meseleler üzerinde açıklamalar yaptı. Devletçilik gibi, petrol konusu gibi.[Parti Meclisi] Diğer birçok meseleler üzerinde de hazırlıklar yapmıştır. Bunlar sırasıyla açıklanacak. Şimdi sizden ricam: Bugün bizim Parti Meclisinden sonra ne açıklamalar yapmak istediğinizi lütfen sorunuz, emriniz deyip cevap vereceğim.”

Soru: Tahsin Banguoğlu’nun mektubunu aldınız mı? Gazetede okudunuz mu? Okuduğunuza göre bu konudaki düşünceniz nedir?

Cevap: Tahsin Banguoğlu’nun mektubunu henüz almadım. Bir söze göre bana yazdığını söylüyor. Neşrettiğine göre 7 Temmuz’da göndermiş, 7 Temmuz ile 18 Temmuz benim hareketli geçen günlerim. Gözümden nasıl kaçmış olduğunu bilmiyorum. Hülâsa almadım. Gazetede derhal okudum. Şimdilik daha yeni neşriyat yapamadıkları anlaşılıyor. Partide benimle mücadele etmek isteyenler vardır. Kolayca kendimi bu cereyanlara kaptırmam. Yeri gelince cevap veririm.

Bir gazetecinin Banguoğlu’nun mektubunun uyarıcı mahiyette olduğunu söylemesi üzerine İnönü şu cevabı vermiştir: “Mektubu gazetede dikkatle okudum. Ne mahiyette olduğuna hüküm vermedim. Kendi takdiri. Banguoğlu’nun sözlerine benden iştirak beklemeyiniz. Benimle mücadele açmıştır. Nerede duracaktır. Göreceğiz.”

Soru: Türkiye’de komünizmle mücadele için 141 ile 142. maddeleri kâfi görüyor musunuz?

Cevap: Bu maddeler şimdiye kadar aşırı cereyanlarla mücadele için kâfi olduklarını göstermişlerdir. Kâfi olduklarında tereddütler yoktur. Kâfi olmaktan fazla tesirleri vardır diye şikâyetler olmuştur. Basiretle hareket eden iktidarlar elinde koruyucu tesirleri vardır.

Soru: Bir beyanınızda üç aya kadar çok şeyler olur dediniz, neyi kastettiniz?

Cevap: Bu söz seçim hâdiseleri ve seçim tahminleri sırasında söylenmiş bir sözdür. Seçim zamanı benim kanaatimce geniş zamanlarda her haftada, on günde, yeni bir akım gösterir. Seçimin tabiatı budur. Bunu kastederek çok erken başlamış seçim mücadelesinde çok fikir cereyanları, dalgalar olur dedim.

Soru: Seçimden sonra AP ile CHP arasında bir koalisyon düşünüyor musunuz?

Cevap: Muhterem arkadaşlar, seçimlerden sonraki hükûmet ihtimalleri için hep aynı sözü söyledim. Seçimden sonraki idare şekli ve hükûmet teşkili için hiçbir sabit fikrimiz yoktur. O günkü ihtiyaç ve şartlara karşı ne yapılacağını tahmin edemeyiz.

Soru: Seçim şansını rakamla ifade edebilir misiniz?

Cevap: Seçim şansını rakamla ifade etmekte, ben karşımda bulunan partilerin tahminlerinden istifade ederim. Geniş yürekle onları tâkip ederim. Karşımda bulunanların en çalımlıları iki yıl önce % 80 çoğunlukla geleceklerini söylüyorlardı. Daha sonra % 65 ve % 55 e indiler. Bu tevazu ile nereye ineceklerini bilmiyorum. Bakalım ne gösterecek, merak ediyorum.

Soru: Banguoğlu’nun mektubu altında 958’den beri partiye yeni bir yön vermeye ve partileri vesayet altına almaya çalıştığınız iddiası ne kadar doğrudur?

Cevap: Bu kırk yıldan beri söylenen sözlerdir. Bunların doğruluğunu veya yanlışlığını umumî efkâr tekrar tekrar hükme bağlamıştır.

Soru: CHP’nin Atatürkçü parti hüviyetinden uzaklaştığı ithamlarına ne dersiniz?

Cevap: Söyleyenlerin kuruntusudur derim. Atatürk’ün eserlerinden, fikirlerinden politikasından her marifeti yapanlar en ileri Atatürkçü olarak çalım yapmak yolunu tutmaktadırlar. Bunlardan her hafta bir yenisinin çıkmasını garipsemeyiniz.

Soru: Bugüne kadar kurulan koalisyonların bir zaruret olarak kurulduğu söyleniyor doğru mudur?

Cevap: Doğrudur! Bugüne kadar koalisyon hükûmetleri bir zaruret olarak kurulmuştur. Bu hususta görüş ve tahminler muhteliftir. Ben güç şartlar altında üç önemli koalisyonlar idare ettim. Bu koalisyonların her birini yürütmek için çok emek sarf ettim, sonuncusunu ayırırsanız diğerlerinde beraber geçinemediğimiz için ayrılma oldu. Ben koalisyonların müspet taraflarını arar onu tahlil ederim. Bu koalisyonların her ikisinden de ben istifade ettim. Her ikisinde de memleket için bir çok meselelerde faydalı oldu. Meclisin açılıp açılmayacağı demokratik rejimin yürüyüp yürümeyeceği şüpheli iken, fikirlerin güvensiz olduğu bir devrede CHP ile AP arasında koalisyon yapmaya muvaffak oldum. Bu koalisyon altı ay kadar sürdü. Bu koalisyon demokratik rejimin işleyebileceğini göstermek için istifadeli bir örnek oldu.

Asıl faydası da geçmiş hâdiselerin tazeliği arasında birbirinden çok uzak kalmış olan vatandaş kitlelerinin birbirine yakınlaşmasını kolaylaştırdı. Birbirine karşı olan ithamları, uzaklıkları çok yumuşattı. Siyasî partiler münasebetlerine geçmek için istifadeli oldu. Muayyen meselelerde protokolde tespit edilen bütün meseleleri dikkat ve hulus ile yerine getirdik. Sorumlusu olarak yerine getirmeye dikkat ettim. Birinci koalisyon teşekkül ederken hükûmete girecek Bakanların benimle görüşerek, sözleşerek seçileceği kesinleşmiş gibi idi. Kesinleşmiş gibi idi diyorum; yazılı bir belge yoktu. Rahmetli Gümüşpala ile beraber konuşulmuştu. Ben Gümüşpala’nın da hükûmete girmesini istiyordum. Girmedi. Hâl böyle iken birinci koalisyona giren bakanların hiçbirisi için Gümüşpala benimle görüşmedi. Arkadaşlar seçti, radyoda ilân ettiler, bana da bildirdiler. Bu muameleyi daha kuruluşta iken ihtilâf çıkmasın diye mesele haline getirmedim. Hava şu idi ki, AP CHP ile onun Başkanı ile başarı ile uğraşacak [çalışacak] en sağlam ve en kudretli arkadaşlarını seçmeye çalışmıştı. Öyle bir hava ile geldiler, çalışmaya başladık, çok güzel çalıştık. Protokolde kararlaştırdığımız meseleleri hâl ettikten sonra geri kalan devlet meselelerinde Bakanlar Kurulu olarak tam bir ahenk içinde çalışıldı. Bakanlar Kurulunda serbest müzakereler yapıldığı vakit fikirler kutuplaşır, nihayet Başbakan bunlardan bir netice çıkarmaya çalışır. Oya müracaat edilip kabul edilen netice bütün bakanların malıdır. Kabul etmediğin bir neticeye varılınca sen çekilirsin hükûmete devam etmezsin, Bakanlar Kurulunda usul budur. Hem hükûmete devam edersin, hem de kararlara muhalif kalırsın, bu olmaz. Bu akademik bir söz olur, bunun hukuki ve siyasî bir kıymeti yoktur. Kutuplar muhtelif meseleler için teşekkül ederdi. Bunlar CHP-AP diye ayrılmazdı. Birinci koalisyonda bütün güçlükler hükûmet dışından parti merkezlerinden ve genel başkanlardan geldi. Bu ihtilâfları karşılamak için arkadaşlar birlikte çalışırlardı. Af meseleleri için dışarıda büyük gürültüler oldu. AP İdare Kurulu hükûmetin partizanlığından yazılı olarak şikâyet etti. Şikâyet edilen Bakanları, Bakanlar Kuruluna havale ederdim. Bunlar ekseriya AP’li Bakanlar olurdu. Bu kaynaşmaların neticesinde dağılma olduğu zaman bakanların yarısı tekrar AP’ye gitmeyip dışında kaldılar.

Birinci koalisyon memleket dışındaki ihtilâtları önleyici bakımından faydası olmuştur. Bu fayda bence en önemlisidir. İkinci koalisyonda genel başkanların dışarıda bulunmasının müşkülâtın esası olduğunu düşünerek genel başkanların da hükûmet içinde olmasını şart koştum. İki genel başkan da girdiler. Bu koalisyonda da kararlaştırdığımız protokol maddelerini iyi niyetle doğrulukla tatbik ettik ve yürüttük, orada da güçlük protokol dışı maddelerden, partilerden ve parti genel başkanlarından bilhassa YTP Genel Başkanı’ndan çıktı.

Protokol dışı meseleleri dışarıda mesele yapanlar münakaşa ederler, böyle hükûmet olmaz. Bunların hepsini tecrübe edilmemiş koalisyon güçlükleri diye saymışımdır. İkinci koalisyon çok faydalı oldu. Daha uzun sürdüğü için [güçlükler] onun içinde çıkmıştır. Küçük partiler CHP ile bir koalisyonda bulunmanın kendilerini zayıf düşüreceği kanaati ile ve parti merkezlerinin tesiri ile ihtilâfa düştüler. Geçimsiz bir hale geldiler. Seçimlerde de zayıf düşeceklerini dikkate alarak o sebepten koalisyondan ayrıldılar. Bir kısım arkadaşlar sadece medenî ölçüde değil, siyasî bakımdan da bizimle beraber oldular. Övünmek gibi olmasın ama benimle beraber çalışanlar bana ısınırlar. Karşıda bulunup yalnız aleyhimdeki sözlerle beslenenler benimle temas etmedikleri müddetçe soğuk dururlar.

Gelelim üçüncü koalisyona. Bu koalisyonda da bağımsızlarla oldu. Bu koalisyon da büyük ölçüde faydalı oldu. Güçlükler yenilmeyecek derecede olduğu için ayrılmalar oldu. Şunu işaret etmek isterim ki, güçlükler üzerinde ısrar etmek fayda vermez. Koalisyonların psikolojik ve politik güçlükleri çoktur.

Görüyorsunuz ki, koalisyonlar büyük ölçüde faydalı olmuştur. Pek çok hizmetler beraber yapılmıştır.

Soru: Seçim sonuçlarını rakamla ifade edebilir misiniz?

Cevap: Ben rakama girmem, esasa girerim. Memleketin büyük ve âcil meselelerini biz biliyoruz. CHP biliyor, tecrübe ettik. Biz iktidara geldiğimizde bunları süratle ve ciddiyetle tatbik edeceğiz. Millete bunları anlatabilirsek millet toptan reyini bize verecektir. Nisbî temsil cari olur, seçim neticeleri hiçbir partiye hâkimiyet vermezse memleket idaresiz kalacak değil. Siyasî partiler bir araya gelip memleketin idaresini düzelteceklerdir. Koalisyonları fevkâlade durumlar dışında da tabiî saymak lâzım gelir. Kim kimle birleşir o ayrı meseledir.

Soru: Aşırı cereyanlar memlekete hâkim olursa yeniden askerî bir müdahalenin olacağı söyleniyor doğru mudur?

Cevap: Hiç böyle bir söylenti işitmiyorum. Demokratik rejim içindeyiz, seçim mücadelesi yapıyoruz. Seçimin neticesini göreceğiz. Memlekette çok cereyanlar olduğu doğrudur. Bunların bir kısmı akademiktir. Nazaridir. İfratları biz cesaretle ıslah edeceğiz. İfratlara kesin olarak hâkim olmak kararındayız. Yeni bir ıslahât fikri ile milletin ihtiyaçlarını temin etmek kararındayız.

 

 

 

 

 

AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Kıbrıs Konusundaki Görüşlerine İlişkin Yapılan Basın Açıklaması[69]

“Kıbrıs Rum yöneticilerinin meydana getirdikleri şen’i ve vahim olaylar dolayısıyla, muhalefetin görüşlerinden 2 Ağustos’ta memleketi haberdar etmeyi görev saydım. Beyanatım, Kıbrıs konusunun yeni durumunu tahlil etmek, Türkiye olarak dayandığımız esasları belirtmek ve hükûmetin muhtemel tutumlarını kuvvetlendirmek maksadını taşıyordu.

Biz, Kıbrıs meselesini, bize karşı kullanılan Sovyet müdahalesi tehdidini de bertaraf edecek şekilde, bağımsız ve federatif bir çözüm yolu hazırlayarak devrettiğimizi söyledik.

Kıbrıs meselesinin temel unsurları

Rumlar’ın hukuk dışı oldu bittilerinden hiçbirinin kabul edilmediğini hatırlattık ve bunların kabul edilmemesi için hükûmetin alacağı enerjik tedbirleri destekleyeceğimizi bildirdik. Biz, Amerika ve İngiltere’nin, çok taraflı anlaşmaların tek taraflı olarak ortadan kaldırılamayacağını teyit ettiklerini belirttik. Nihayet Kıbrıs’taki olaylardan Yunanistan’ın sorumlu olduğunu ve çünkü Kıbrıs’ın fiilen Yunan işgali altında bulunduğunu ifade ettik. Bütün bu saydıklarım bugünkü Kıbrıs meselesinin mahiyetini ortaya koyan ve daima göz önünde bulundurulması gereken temel unsurlardır. Bunların hiçbir müzakerede ve hal şekliyle yani barış yoluyla veya silâh yoluyla girişilecek bir hal şeklinde hiçbir Türk hükûmeti tarafından hatırdan çıkarılamayacağını milletimize ve bütün ilgili taraflara göstermek istedik. Bu esasların hepsini Başbakan bilir ve tâkip etmektedir. AP Başkanı’nın [bu esasların] hiçbirinden haberdar görünmemesi şaşılacak bir talihsizliktir. Kendisine demecimin bu mahiyetini, ilk önce istifade eder ümidiyle tekrar edeyim:

Bazı hususları bilmediğimizi de belirttiğim demecime karşılık Sayın Başbakan, Dışişleri Bakanı yurt dışında bulunduğu için bizim bâzı bilgilerden yoksun kaldığımızı kabul buyurmuş ve bunu telafi edeceğini vaat etmiştir. Bunu teşekkürle karşılarım.

AP Başkanı’nın mukabelesi ise benim 2 Ağustos demecimin muhtevasını, ana hatlarını, hizmet gayesini hiç anlamamış olarak, demagojik bir zemine girdiğini gösteriyor. Bu, tanıdığım eski bir alışkanlıktır. Biz iktidarda iken kendilerinin muhalefet olarak Kıbrıs meselesini nasıl iç politika polemiği yapmış oldukları mukabelesinde “hükûmete geldiğimizden bu yana Kıbrıs meselesinin bir iç politika polemiği yapılmamasına dikkat ettik” demesiyle itiraf edilmiş oluyor. Hele şu sorusuna vatandaşlarımın dikkatini celbederim: “Kıbrıs meselesinin, sorumluluktan kurtulmak maksadıyla 4. Koalisyon hükûmetine devredildiği unutulmuş mudur?” Bu, herhalde günlük politika hâdiselerini eğlence gibi tâkip edenleri bile şaşırtacak hafiflikte bir mütalâadır.

Bildiklerini söylesin

Muhalefetin önemli bir dış meselede hükûmet karşısında ne vaziyet almasının memleket menfaatlerine uygun olduğunu bildiğimizden, AP Başkanı’nın dışında, herkesin haberi vardır. AP Başkanı’nın tahriklerine rağmen bunu ispat da etmiş bulunuyoruz. Hükûmet Başkanı’nın Sovyet Rusya seyahati günlerinde bu konu üzerinde daha fazla durmayacağım. Arzu ettiği zaman meselenin geçmişini, halini çok etraflı anlatırım ve yaptıklarını öğrenerek kendileri de şaşakalırlar.”

İnönü sözlerini şöyle bitirmiştir:

“AP Başkanı söyleyecekleri olduğunu bildiriyor. Söylediklerinden, söyleyeceklerinin de ne cinsten olduğu anlaşılıyor. Ne söyleyecekse, hazır seçim varken, hepsini söylemeye kendisini millet önünde davet ederim.”

 

 

 

 

AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Kıbrıs Konusunda Söylediklerine İlişkin Yapılan Açıklama[70]

Kıbrıs’ın Yunan askerî işgali altına ne zaman ve nasıl girdiğini herkes bilir. Bununla beraber meselenin bizim bakımımızdan karakteri değişmemiştir. Bunları bilmiyorsanız vesikalar elinizdedir. Zahmet buyurup okursunuz. Başbakanın Sovyet Rusya’ya gitmek üzere olduğu ve orada bulunacağı günlerde sizin yarattığınız bu tartışmayı burada kesmek istiyorum. Başbakanın seyahatine zararlı olabilir. Bu zarardan hem memleketi, hem Kıbrıs dâvasını korumak için Başbakanın avdetini bekleyeceğim. İsterseniz o zaman tartışmaya devam ederiz.

 

 

 

 

Kim Dergisi’nden Sadun Tanju ile Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Söyleşi[71]

Soru: CHP’nin samimî tenkitçileri arasında CHP’nin sosyal ve ekonomik konularda hâlâ yeterince vuzuha ermemiş olduğundan şikâyet edenler gitgide çoğalan bir sayı teşkil ediyor.

Kısmen bu şikâyetleri cevaplandırmak için söylemiş olduğunuz düşünülebilecek “ortanın solundayız” sözünü de yeterince açık bulmayanlar var.

(İnönü fazla açık bulanlar da var diye şaka etti.)

Nitekim “ortanın solu” çeşitli tarifler bulabilecek bir deyimdir. Bu deyimin CHP açısından tarifini bir de KİM okurları için yapar mısınız?

Ortanın solu

İnönü: Türkiye’nin büyük davâsı, kalkınma davâsıdır. Muasır medeniyetin üstüne çıkmak ancak Devletçilikle mümkündür. Kalkınmamızı yaparken, ekonomik bakımdan, sosyal bakımdan bugünkü medeniyette kullanılan “solcu”, “sağcı” deyimlerinin son ölçüsünü verelim istedim. Kırk yıldır “Devletçiyiz” derken, aynı şeyi söylüyorduk. Bunun için “ortanın solundayız” dedim. Aslında, lâikiz dediğimiz günden beri ortanın solundayız. Lâiğiz dediğimiz zaman, dinsizlikten dem vuranlar, artık alıştılar.

40 sene sonra ortanın solundayız dedim. Bizim bütün prensiplerimizi benimseyenler, “ortanın solundayız” şeklindeki beyanımıza tepki gösteriyorlar. Niçin ? Halkçıysan ortanın solunda olursun. Ama kimsenin ne dini ne imanı ile uğraşmazsın. Ne komünist yaparsın, ne emniyetini ihlâl edersin. Reformcusun. Muhafazakâr değilsin. Anayasan sosyal temele dayanıyor. Sosyal adaleti benimsiyorsun. Ee, “ortanın solundayız”dan ne korkuyorsun?

Bunun, endişeyi haklı gibi gösteren bir bahanesi var:

“Komünizme varır mı?” Varmaz. Biz ifratçı adamlar değiliz. Devletçiyiz diyoruz. Bununla özel teşebbüsü reddetmediğimiz için, Devlet teşebbüsü ile özel teşebbüsü, Karma Ekonomi üzerinde birleştiriyoruz. Kalkınma felsefemizi ve sistemimizi açıklıkla ortaya koyuyoruz. Endişe duyduklarını söyleyenler, “hangi işler devletin, hangisi özel teşebbüsündür? Bilmediğimiz için emniyette değiliz!” derler. Bunun hiçbir aslı esası yoktu. Hangi işte özel teşebbüs ben bunu yapacağım demiş de devlet manî olmuş? Yok böyle şey. Bilâkis, devlet teşebbüslerine özel teşebbüsün mübadele [müdahale] ettiğinden, manî olduğundan şikâyetler vardır. Özel teşebbüsü koruyan, yaşatan tek idare biz olabiliriz. Faşist idareler devletçi teşebbüsü, özel teşebbüs aleyhine geliştirir ve işletirler. “Kâfi derecede Devletçi değilsiniz, özel teşebbüse fazla yüz veriyorsunuz” derler. Özel teşebbüs ise, bizi hasım sanar. Bizim ekonomik bünyemiz, bir temele dayanır.

Bizde öteden beri en kuvvetli sermayedar ve müteşebbis, devlet kapısıdır. En kuvvetli özel teşebbüs, işini devlet yardımı ile yürütmek ister. İster ki, öyle bir idare olmalı ki, devlet kapısında açıktan yürütücüsü olsun. Onun için Demirel taraftarıdır. Benimle, neyi yapacak? Bana Garplı manâsında bir tek anonim şirket gösterebilir misiniz? Hayır yoktur! En kabadayısı aile şirketidir. Halbuki bizim politikamız açıktır, vergisini vermeği göze almış her özel teşebbüse, karma ekonomi için de her nevi imkân açıktır. Ben özel teşebbüsü, memleket ekonomisinin faydasına olduğu ölçüde teşvik ederim, bunun pratik tedbirlerini düşünürüm. Ama vergisini verecek! Vermeyecek olur mu? Çalmayacak, Devlet içinde ortaklık aramayacak! Ben böyle bir politikanın başarısına inanıyorum. Bu yoldan kalkınma olur, olacak. Benim politikamın yaldızı üzerinden akmaz. Ama bir hususîyeti vardır. Mutlaka selâmete götürür.

Soru: Bizzat Parti içinden yapılan tenkitlere ne dersiniz? CHP’nin programı, ilkeleri kâfidir; CHP reformcu, halkçı, devletçidir; ayrıca “ortanın solundadır” gibi bir tespite lüzum yoktur diyorlar.

İnönü: Bunları kabul etmemişler ki! CHP’nin reformculuğuna, halkçılığına, Devletçiliğine inananlar , “ortanın solundayız” deyişime itiraz edemezler. Ben, itiraz edenleri de bir ileri noktaya getirdim.

Soru: Cumhuriyet Halk Partisi niçin çoğunluğu sağlamakta güçlük çekiyor? Kalkınma usulleri ve tecrübesi en güvenilir parti olduğu halde bugüne kadar yüzde 50’nin üzerine çıkamadı?

Demokratik rejim

İnönü: Geliyoruz. Gelecek ve çoğunlukta olacağız. Şimdi başarı ile mücadele edecek orandayız.

Genç kuşaklar için yenilmek yoktur. Azlıkta da olsanız kuvvetlisiniz ve demokratik rejimi mutlaka başarıya ulaştıracaksınız. Ama kesin sonuç, tam hâkimiyet için, demokratik rejimde zaman ister. Dikta rejimlerinde, meselâ yüzde 40 azlıkla hâkimiyeti sağlayabilir, rejimi yürütürsünüz. Ben bunun her çeşidini tecrübe ettim [gördüm/tanık oldum]. Toplum gelişiyor. Demokratik yolda ısrar etmek gerek. Bütün zahmetlerine rağmen, inanıyorum ki, iktisadî ve sosyal kalkınmanın en emin yolu budur.

Dikta rejimi yıpranır. Kuvvetten düşer. Yüzde elli iki ile yüzde doksan sekiz milletvekili getirdikleri zaman bile, bizi yenememişlerdir. Bütün geri cereyanlar, plânlı kalkınmayı ihmal eder. Gerçi birinci Demirkırat’ın 10 yıllık icraatı zararlarını telâfi edip, 10 yıl önceki başlangıç noktasına gelebilmek için 10 yıl ister. İkinci Demirkırat dört yıl iktidar sürerse, onun meydana getireceği zararları telâfi edip başlangıç noktasına toplumu getirmek en az sekiz seneye ihtiyaç gösterir. Seçim propagandası devresinde bunları vatandaşlarıma anlatacağım. Bizim dışımızdaki siyasî partilerden hiçbiri (TİP hariç) devlet idaresinde fikir ve prensip getirmiyor. Sadece TİP sağlam bir zemin ve meseleler üzerinde fikri bulunan bir siyasî teşekkül olarak görünmektedir.

Soru: Türkiye’nin kalkınma hızını kesen unsurlar sizce nelerdir? Bunlara karşı alınabilecek tedbirler neler olmalıdır?

 

 

 

 

Kalkınma tedbirleri

İnönü: Türlü tedbirler vardır. En önemlisi siyaset hayatında seçmene karşı ciddî olmak mecburiyetinin duyulmasıdır. Talihsizlik, CHP karşısındaki partilerin böyle bir mecburiyeti hâlâ duymamalarıdır.

15 yıl plân lâzımdır dedim. Ama, 15 yıl, plân komünist usulüdür dediler. Birinci Demirkıratla, plân konusunda ne kadar aramız ayrı ise; şimdi plân fikrini kabul etmiş görünen ikinci Demirkıratla o derece ayrılığımız var. Taraftar görünüyorlar, fakat 35 aylık bir iktidar devresinde bile, plâna evet diyenlerin ona nasıl zıt hareket ettiklerine şahit oluyoruz. İkinci Demirkıratlar da, birincileri kadar plân fikrine aleyhtardırlar. Zıddını tatbik için fırsat bekliyor. Plân diyorsun. Ben de “O”yum diyor. Toprak Reformu diyorsun ben de; Petrol diyorsun, ben de diyor. Sen bu değilsin ve hepsinde başka noktadasın. İkinci Demirkırat’ın yapmak istediği Toprak Reformu Feyzi Lütfi Beyi pek çok memnun eder.

Soru: Basın konferansınızda, CHP’nin seçim şansıyla ilgili bir soruya, “Ben rakama değil, esasa girerim,” diye cevap verdiniz ve şunları ilâve ettiniz: “Memleketin büyük ve âcil meselelerini biliyoruz. İktidara geldiğimizde, bunları süratle ve ciddiyetle toptan tatbik edeceğiz.” Bunun, seçimi kazanmaktan da önde gelen şartı, CHP’nin halk huzuruna bu esasa uygun olarak seçilmiş bir aday kadrosuyla çıkması değil midir? Oysa, bundan önce görülmüş olduğu gibi. CHP’nin gene çok farklı fikir ve eğilimlere sahip adaylarla seçime katılması mümkündür. Hep görülen bu hâdiseyi CHP için ciddî bir zaaf saymaz mısınız?

Kadro meselesi

İnönü: Başından beri geri kalmış ülkelerin hepsi bu hastalıkla malûldurlar. Kâfi kadro bulamazlar. Yapılacak şey, bir yandan politikayı tatbik ederken öte yandan taraftarlarını çoğaltıp, kadrolarını meydana getirmektir.

Başlangıcında kadro sıkıntısı içindeydik. Bugün de, parti olarak tam bir fikir ve inanç birliğini ideal noktasına vardığımız iddia edilemez. Fakat fark şu: Başlangıcında kendi içimizde de azlıktaydık. Şimdi, bizimle aynı fikirde olmayanlar çok azalmışlardır. Biz çokluktayız.

Soru: Cumhuriyet Halk Partisi’ni nasıl görmek istersiniz?

İnönü: Kalkınmayı temin etmiş, ileri bir parti olarak. Bugün bu yoldayız.

Soru: Muhalefet, muhalefet içindir. Bu gelenekle, batı demokrasilerinde muhalefet çok şey alır. Seçim kampanyasına girilmiş bulunulduğu şu sırada, CHP’nin muhalefeti neden hâlâ yumuşaktır.

İnönü: Seçim kampanyasına henüz girmedik. Girdiğimiz zaman bugünkü kadar yumuşak kalacağımızı tahmin etmiyorum. Bu bir.

İkincisi, biz prensiplere başlı başına bağlı bir partiyiz. Karşımızdakiler rejim ve kalkınma konusunda dâva sahibi değillerdir. Bundan sonra olacaklardır. Onlar için kaybolacak bir şey yoktur.

Bizim için memleket bakımından da kaybolacak şeyleri hesap etmek gereklidir. Benim şahsiyetim budur.

 

 

 

 

Türkiye’deki Yabancı Basın Temsilcilerinin Davetinde Yapılan Konuşma ve Sorulara Verilen Yanıtlar[72]

“Memleketimizdeki yabancı basın mensuplarının davetine icabet etmiş olmaktan büyük bir memnunluk duyuyorum. Nazik davetlerini teşekkürle karşıladım.

Şüphesiz ki misafirlerimiz bir büyük seçim öncesinde memleketin ahvalini parti liderlerinin ağzından dinlemek istemişlerdir.

Seçim kampanyası bizde henüz bütün hızı ile başlamıştır denilemez. Bundan sonra her geçen gün daha hareketli ve ateşli olabilir. Tecrübeli muhabirler, her memleketteki seçim kampanyalarının eğlenceli taraflarını olduğu kadar, ciddî taraflarını da bilirler.

Türkiye’de büyük hâdiselerden sonra olan bu seçim belki sizlerde uyandırdığı intibaın dışında, zannedildiği kadar büyük gürültüler içinde geçmeyecektir. Bu, garp âleminin her tarafında gördüğünüz bildiğiniz seçim kampanyalarından daha sert bir kampanya olmayacaktır.

Başlıca muhalefet lideri, belki de tek muhalefet lideri olduğum için fikirlerimi öğrenmek isteyenler benim bu sözlerimden pek iyimser bulunduğum neticesini çıkarabilirler. Ama seçim kampanyasında ne derece dalımıza basılacağını bilmediğimden, kampanyanın yine de ne derece yumuşak geçeceğini bilemem. Sayın muhabirlerin zevkle tâkip edecekleri bir seçim mücadelesine hazırlandıklarını zannediyorum.

Seçim tabiatının bu pitoresk taraflarını geçtikten sonra şimdi sayın Ritter’in suallerine cevap vereceğim.

Türkiye’de istikrarlı devamlı ve huzur içinde bir siyasî atmosfer yaratmak bütün siyasî partilerin müşterek hedefidir. Türkiye’de biz demokratik rejimin en güç olan ilk tecrübelerini yaşıyoruz. Bu tecrübelerden toplumu başarı ile çıkartmak müşterek bir gayedir. Her birimiz her vesile ile birbirimizi bu hususta kusurlu olmakla itham ederiz. Fakat size böyle mahrem bir cemiyette ifade ederim ki, hepimizin arzusu seçimden başarılı çıkmak, huzuru muhafaza etmek ve partiler arası iyi münasebetleri tesis etmektedir.

Türkiye barış isteyen bir memlekettir. Dış politikamız, memlekette barış olmasıdır. Pekâlâ görmüşsünüzdür ki, dünyada komşularımız içinde iyi münasebet tesisi için ciddî gayret göstermiş ve muvaffak olmuşuzdur. Memleketimizin geleceğine ciddî olarak güveniyoruz. Yeni nesillerimiz, istikbâlimizi teşkil eden kuşakların sahip olduğu görüşler, ileri görüşlerdir. İleri fikirleri tâkip ederken hiçbir ifratı kabul etmeyen bir anlayış müşterektir.

Dostlarımız çoktur, her yerde Türkiye’yi anlamak istidadında olan muhitler iyi niyetlidirler. Elbirliği ile dostlarımızdan ciddî bir anlayış ve yardım göreceğimize inanıyoruz.

Zannediyorum ki samimî fikirlerimi söylerken benim memleketim hakkında, içerde ve dışarıdaki meseleler hakkında ne derece güven sahibi olduğumu ve iyimser bulunduğumu anlamış olacaksınız. Benden sonra görüşeceğiniz parti liderlerinin sizlere daha ilgi çekici şeyler söyleyeceklerini ümit ederek hepinizin şerefine bir kadeh şarap içeceğim.”

İnönü kendisi şerefine ziyafet veren yabancı muhabirlerle bir kadeh şarap içtikten sonra “Şimdi sıra imtihan edilmeme geldi” demiş ve yabancı muhabirler tarafından sorulan çeşitli soruları cevaplandırmıştır.

İnönü ilk önce seçimlerin neticesi hakkında nasıl bir tahminde bulunacağı sorusuna cevap vererek şunları söylemiştir:

“Her yerde bir parti liderinin seçimler üzerinde beslediği ümitlerden ayrılacak değilim. Ama bir farkım var. Kendimi çok haklı görüyorum ve prensiplerimizi çok kuvvetli buluyorum. Bunları seçim neticelerine eklemelerini rica ederim.”

İkinci soru “Ortanın solu” konusunda olmuş ve İnönü şu cevabı vermiştir:

“Seçkin tecrübeli bir entelektüel âlem ortasındayım. Bilirler ki, ortanın solunda demek, reform isteyen, sosyal güvenlik isteyen, ileri fikirlerin tâkipçisi insanların ve partilerin davâsıdır. Sözlerimi bu mânası ile değerlendireceklerine eminim.”

İnönü Ortadoğu’da nasıl bir politikaya sahip olduğu konusundaki soruyu da şöyle cevaplandırmıştır:

“Biz ne isteyebiliriz? Dünyada barış istiyoruz. Ortadoğu’da ve bütün dünyada barış istiyoruz. Zannederim ki, suali soran memnun olmuştur.”

Seçimden sonra bir koalisyon ihtimalî  üzerinde neler düşündüğünü soran muhabire İnönü şu cevabı vermiştir:

“Bu soru bana politikada çok sorulmuştur. Koalisyonu en fazla tecrübe etmiş parti liderlerinden biriyim. Koalisyon zamanında çok işler yaptık. Çok ciddî şikâyetlerle ayrıldık. Ondan sonra yeni koalisyon yapmayacağım dedim. Bu sözlerim geçen iki güç yılını [koalisyon yılını] hikâye etmektedir. Şimdi gelecek için ne düşünüyorum? Sabit bir fikrim yok. Seçimden sonra şöyle yapacağım, böyle yapacağım dememişimdir. Seçimlerin hangi şartlar içinde geçeceğini bilemem. Her ihtimal mevcuttur. Her ihtimalîn hangi şartlar içinde geçeceği de zamanın ihtiyaçlarına bağlıdır.”

Seçim kampanyasında CKMP ile beraber hareket edilip seçim sonrasında bu parti ile bir koalisyona gidilip gidilmeyeceği yolundaki bir soruyu da İnönü şöyle cevaplandırmıştır:

“CHP ile CKMP arasında bir müşterek hareket görüşmesi olmamıştır. Halk Partisi’nin tüzüğü, programı bellidir. Seçim sonrasında hangi partinin bizimle beraber çalışabileceğini şimdiden bilemem.”

İnönü son olarak sorulan şahsî bir suali de “Buna benim adıma cevap verecek yok mu?” diye şaka ile karşılamış ve “Ben varım Paşam” diyen Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’in kendi özellikleri hakkındaki sözlerini alâka ile dinlemiştir. Burhan Felek “Pek sık görüşmeyiz ama Paşanın sırlarını bilirim” diyerek şunları anlatmıştır:

“Bir defa sinirlenmez. İkincisi, en yorgun günlerinden sonra sekiz saat uyuyabiliyor ve istediği zaman uyanabiliyor. Tahtaya vuralım, yemek içmek, iştahı mükemmel, fakat müsaade etmiyorlar. Bunlar benim müşahedelerim. Bir de kendi kanaatimi söyleyeceğim. Paşa fikrî çalışmayı bırakmadıkça gençleşiyor.”

İnönü Burhan Felek’i tebessümle dinledikten sonra Time Life muhabirine ek olarak şu bilgileri vermiştir:

“Öyle görünüyor ki yaradılıştan sinirlerim kuvvetli. Çalışırken sinirlerim gergin olarak faaliyettedir. Bu faaliyet içerisinde ümitsizliğe vakit bulamam, hiçbir güçlük karşısında ümitsizliğe düşmem, halim bu.”

 

 

 

 

Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün SSCB Gezisi Dolayısıyla Novosti Haber Ajansı’na Verilen Demeç[73]

(...) TASS Ajansı bültenlerinde de yayımlanan bu mülakatta İsmet İnönü, Başbakan Ürgüplü’nün ziyaretine değinerek, iki memleket arasında yapılmakta olan ve dostluk temeline dayanan temasların her iki tarafça iyi hislerle karşılandığını belirtmiştir.

Sovyet liderlerinin, geçmişin güç devrini tasfiye etmek arzusunda olduklarını da memnunlukla müşahede ettiğini bildiren İsmet İnönü, iki ülkenin yaklaşmasına temel olan ilk temasların kendisi tarafından başlatıldığını da söylemiştir.

CHP Genel Başkanı İnönü, Türk-Sovyet ilişkilerinin geliştirilmesinin, Başbakan Ürgüplü ve Dışişleri Bakanı Işık tarafından da arzulandığını kaydederek, Sovyetler Birliği Yüksek Şurası üyelerinden Podgorny ve Dışişleri Bakanı Gromiko’nun Türkiye’ye yaptıkları ziyaretlerin çok olumlu sonuçlar verdiğini belirtmiş ve Başbakan Ürgüplü’nün de gezisinden büyük faydalar sağlanacağını ümit ettiğini ifade ederek “Türk- Sovyet ilişkilerinin gelişmesinin, yalnız iki ülke için değil, bütün insanlık için yararlı olmasını dilerim” demiştir.

 

 

 

 

İstanbul Gezileri Sırasındaki Söyledikleri[74]

(...)

İnönü, saat 15.25’te yanında eşi olduğu halde il merkezine gelmiştir. Partililerle görüşen İnönü, siyasî konulara değinmemiş, yalnız “Seçim kampanyası gezisine Malatya’dan başlayacağım. Adetim budur” demiştir. İnönü, “Cemal Madanoğlu’nun İstanbul’dan bağımsız adaylığını koymasını nasıl karşılıyorsunuz?” sorusunu “Mühim bir tecrübedir” diyerek cevaplandırmıştır.

Deniz çok faydalıdır

CHP Genel Başkanı denizin faydalarını açıklamış “Denize devamlı giriyorum. Adalar’da hava güzel. Bir gün arasını kessem, bir daha giremem. Çünkü 11 dereceye kadar düşüyormuş. Aldırış etmiyorum” demiştir. Bir partilinin “Geçen gelişinizde yüz metre yarışına çıkacağını söylemiştiniz. Hazırlanıyor musunuz?” sualini gülerek karşılamış ve şunları söylemiştir:

“–Başkalarını seyrettim. Şimdi hazırlanıyorum. Yüzme, diğer yarışların hepsinden zor.”

Kapalıçarşı’da

İnönü, eşiyle birlikte yanında partililer olduğu halde il merkezinden çıkarak saat 16’da Nuruosmaniye’ye gelmiş ve Kapalıçarşı’ya girmiştir. Kuyumcular kısmını halkın alkışları arasında gezen İnönü, Elbiseciler bölümünün ağzındaki, “Şark kahvesine” girmiştir. Kahvede, yanına gelen bir turiste, İstanbul’u beğenip beğenmediğini soran İnönü, “Çok güzel, beğendim” cevabını alınca gülmüş ve “Öyledir” demiştir.

Bu arada İspanyol olduğunu ve Karabük’ten geldiğini söyleyen turistin elinde bulunan kartpostallarla ilgilenen CHP Başkanı birinin üzerine “Karabük’ten güzel İspanya’ya giderken” yazmış ve imzasını atmıştır.

Halkın arasında güçlükle yürüyerek Beyazıt’a çıkan İnönü, otomobiline binerek önce Yeniköy’e gitmiş, oradan da Emirgan’a geçmiştir. Tarihi Çınaraltı Çayhanesi’nde çay içip, daha sonra da mısır ve kağıt helvası yiyen İnönü Emirgan korusunda çalışan güreşçilerle ilgilenmiş, yanına gelen bir güreşçiye “Çalışıyorsunuz, çalışmanız lâzım. İyi çalışın. Yüzücülerimizin halini görüyorsunuz” demiştir.

Yüzme kulübünde

Emirgan’dan sonra İnönü, Ortaköy’de bulunan Yüzme İhtisas Klubü’ne gelmiştir. Yüzücülerle tanışan İnönü, bayanlara “Cesaretiniz var. Bir gün şampiyon olursunuz” diyerek takılmıştır. Yenilgiyi “Dayak” olarak adlandıran CHP Başkanı, “Her zaman çalışmak lâzım. Çalışmanızın arkasını bırakmayınız. İki aylık bir çalışma ile şampiyonaya katılınmaz.”

 

 

 

 

İstanbul Büyükada CHP İlçe İdare Kurulu Defteri’ne Yazılanlar[75]

Büyükada CHP İlçe Merkezi’ni ziyaret hatırası. Adalı arkadaşların alicenap nezaket ve teveccüh gösterilerine çok müteşekkirim, memlekete faydalı olma duygusunu yüreklerinde samimî olarak taşıyan vefalı arkadaşlarıma başarılar dilerim.

 

 

 

 

İstanbul Beykoz Köylerini Dolaşırken Yapılan Sohbetler[76]

Gezi, Çamlıca tepesinden başladı. 15 dakika kadar dinlendi, İstanbul’u ve Boğaz’ı seyretti, bâzı semtlerin ne tarafa düştüğünü yanındakilere sordu ve Orhan Eyüboğlu’nu iyi bir imtihandan geçirdi. İstanbul’un eski trafik müdürlerinden olan Eyüboğlu da, İstanbul’u iyi tanıdığını ispat fırsatını kaçırmadı.

Eyüboğlu’nun “Burası İstanbul’un en güzel yeridir, Paşam” sözüne İnönü’nün mukabelesi şöyle oldu:

–İstanbul’un en güzel yerini bulmak kolay değildir!

Sonra da eşi Mevhibe İnönü’ye dönerek bir hatırasını nakletti:

–Buraya bir hükümdar getirdim. İstanbul’u seyrettikten sonra, “Buraya iyi bak, burası şehir değil bir kıt’adır” dedim.

İnönü’den başka Çamlıca tepesine İstanbul’u seyretmeye gelmiş bir hayli turist de vardı. Paşanın kimliğini öğrenince hemen etrafını aldılar ve kimi resmini çekmeye, kimi imza almaya başladı. Mrs. Sloan adındaki Amerikalı kız, İnönü’ye yaklaşıp, “Sizin hayatınızı inceliyorum. Sizinle tanışmak isterim” deyince, İnönü genç kızın elini sıktı ve yanağından öptü.

Sonra Beykoz’a hareket edildi. Karakulak suyundan inip tarihi çeşmeden eliyle su içen İnönü, “Nefis, tıpkı Karakulak suyu gibi” esprisiyle yanındakileri güldürdü. Karakulak suyu gazinosunda on dakika kadar kalındı. İnönü kahve içti, ormanın güzelliğini methetmek için de “Buraya erken gelmek lâzım, çok güzel bir ormandan geçtik” dedi. Bu sırada bir partili dert yandı:

“–Paşam siz bu ormana Ali Fuat Erdem’le beraber ders çalışmaya gelmişsiniz, ama şimdi çok kesildi perişan oldu.”

“–Ormanı kimler kesti?”

“–Paşam, fabrikalar yapıldıktan sonra işçiler, bu taraflara akın ettiler. Ormanları kesip burlara yerleştiler.”

Sıra ile Akbaba, Dereseki ve Tokat köylerine uğrandı, İnönü halkla sohbet etti. Köylüler, “Paşam bize şeref verdiniz, ihya ettiniz, Allah sizi başımızdan eksik etmesin” diye sevgi gösterilerinde bulundular. İnönü onlara neyle meşgul olduklarını, hangi işleri yaptıklarını sordu. Ormancılık hakkında bilgilerini tarttı, hangi ağaç çeşitlerinin yetiştiğini öğrendi.

Beykoz’da Onçeşmeler’deki gazinoda dinlenirken etrafını alan kalabalığa seslendi:

–Bana soracağınız bir şey varsa, sorun, hatırımda kalsın!

–Sağlığın Paşam, dediler.

Kanlıca’da, iskele meydanındaki gazinoda, İnönü’nün geldiği haber alınır alınmaz, halk etrafına birikti. İnönü kalabalığa baktı ve sordu:

–İçinizde, yüzerek buradan karşıya geçen var mı?

Muzip bir Beykozlu cevap verdi:

–Ben varım Paşam, ama sandalla geçerim!

–Aferin sana!

İnönü kahkahayı bastı.

Meşhur Kanlıca yoğurdunu yerken “Bir darbımesel hatırladım” diye etrafındakilerle şöyle şakalaştı:

–Bir daha tok karnına yemek ikram ederlerse Kanlıca’nın yoğurdu olsa yemem diyeceğim!

Küçüksu’ya gelindiği zaman, hafif bir yağmur başlamıştı. İnönü, fırsatı kaçırmadı:

–Yağmuru kim getirdi, söyleyin bakalım! Rüzgarın sözü geçmiyor mu yağmura?

Yine de, keyifle haşlanmış bir mısırı yemeden kalkmadı, etrafındakilerle şakalaştı. Anadoluhisarı’nda kürek sporunun kuvvetli olduğunu söyleyen bir partiliye şöyle takıldı:

–Bu mısırın sayesinde mi?

(...)

 

 

 

 

Hürriyet Gazetesi’nden Cüneyt Arcayürek ile Güncel Siyasi Konulara İlişkin Yapılan Söyleşi[77]

(...) Heybeli’ye kafamızda bir yığın soru ile gittik. Evinin alt salonunda karşı karşıya geldiğimiz zaman, İnönü saatine baktıktan sonra, gülerek; “Kandili nerede söndürdün?” dedi.

Geniş bir koltukta yanyana oturduğumuzda, “Günün meseleleri içinde sorabileceğin soruları tahmin edip, bazı cevaplar hazırladım. Birlikte okuyalım, sonra sana vereyim” diye başladı.

Benim için ayağı tutmuyor, diyorlar

Hazırladığı cevapları okumadan önce, sıhhatinden söz açıldı. Seçim öncesi, yurtta bir geziyi pek arzulamıyordu. Sıhhatini ayarlı kullanmak zorunda idi. “Bilir misin?” dedi. “1950’den sonra dört sene, o zamankiler doktorlarla konuştular, rapor aldılar, 1954’ü çıkarmaz diye hesap yaptılar.” Sonra gevrek bir kahkaha savurdu. “Şimdi de, etrafa yapıyorlarmış, hastadır, eli ayağı tutmuyor, diye.” Paşa onun için arada bir Kapalıçarşı’ya, Kandilli’ye uğruyor galiba. Tekziplerin en tesirlisini kullanmak için olacak...

Paşa, hazırladığı beyanat metnini okumağa başlamadan önce, “Herhalde senin için de, günün konusu, Başbakanın Sovyet gezisidir.” dedi. Doğrusu, çeşitli konular içinde bu bir parçaydı. Yazdığı metinde İnönü, Sovyet gezisi hakkında şöyle diyordu:

“–Başbakanın Moskova gezisi tam bir başarıyla bitmiştir. Başbakan Sovyetler Birliği’nde resmî makamlardan ve halktan gördüğü muameleden memnunluk ifade etmiştir. İyi komşuluk münasebetlerinin daha ümitli bir yola girdiğini söylemiştir. Ekonomik ve ticari alanlarda verdiği haberler kalkınmamıza yardımcı olacak mahiyettedir. Mahsullerimiz için geniş pazar bulunduğunu bildiriyor. Alacaklarımızla kalkınmanın kolaylaşacağını, ödeme şartlarının elverişli olduğunu söylüyor. Özetle denilebilir ki, Başbakan Sovyetler’le iyi komşuluk münasebetlerini geliştirmek için açılan yeni politikayı başarıyla yürütmüş, ilerletmiş, ekonomik tedbirlerle bağlama yolunu bulmuştur. Memleket Başbakanın çalışmasından ve başarısından müteşekkir olmakta haklıdır.”

İnönü burada durdu. Hafif gülerek, “Şimdi politika kısmı geliyor” dedi ve okudu:

“–Başbakanın Sovyetler Birliği’ne seyahatinin göze çarpan tuhaf tarafı, Koalisyon partilerinin ve bu partilerin sözcülüğünü yapan bütün gazetelerin Başbakanın Sovyet Rusya’dan getirdiği iyi haberler için bir kelime memnunluk söylemekten dikkatle kaçınmış olmalarıdır. Koalisyon kendilerinindir, Başbakan kendi Hükûmetlerinin Başkanıdır. Bu, esef edilecek bir olaydır.”

Komünistlik ithamlarına karşı sözler

Kafamızdaki soruların birisini yeri gelmişken sormağa imkân bulamadık. Siyasî çevreler özellikle derler ki; İnönü, yeni Hükûmet Başbakanın Sovyetler’e hemen gitmesini hararetle istemiştir. Sebebi açıktır: CHP’ye göre, Sovyet Rusya ile ilişkilerin CHP Hükûmeti eliyle kurulmasından sonra, memleketin her köşesinde, İnönü’ye ve partisine komünistlik isnadı gelişmiştir. Nitekim, İnönü, bu ittihamın intikamını şu sözlerle almaktadır:

“– Bunun sebebini vatandaş görmüştür ve anlamıştır. Bu partiler bizim, Sovyet Rusya ile iyi münasebetler açılması için başladığımız teşebbüsün, gözü kapalı aleyhinde bulunmuşlardır. Bunu, bizi komünistlikle suçlamak için pek elverişli fırsat saymışlardır. Bu ithamı ellerinde bir bayrak gibi dolaştırmışlardır. Şimdi kendi koalisyonlarının ve Hükûmetlerinin Başkanı, bu politikanın memleket için hayırlı meyvelerini bir Rusya seyahatinden getirmiştir. Ağızlarını açıp tek kelime söyleyememeleri, ne kadar yanlış hesap içinde ve mahcup durumda olduklarını bizzat kendilerinin dahi görmelerinin neticesidir. Ama, vatandaş salim düşüncesiyle, bundan gerekli ibret dersini çıkarmıştır.”

(...)

Amerika ile münasebetlere gelince

İnönü, “Bütün münakaşalarımızda samimî olarak söyledim ve söylerim ki iç politika meselelerimiz üzerinde hiçbir yabancı devletle biz, bir görüşme yapmamışızdır. Tabiatıyla bir ihtilâfta olduğumuzdan da bahsedilemez” diyerek şöyle devam etti:

“– Bir misâl olarak petrol meselesinin Amerika ile münasebetlerimize tesir ettiği veya edeceği ileri sürülmek istenilir. Bu, tamamıyla yersiz bir tefsir gayretidir. ABD ile münasebet, iki memleketin temel ve bütün menfaatlerine değinen hayatî bir konudur. Bu konuda biz, hiçbir zaman kusurlu bir halde bulunmadık. Petrol şirketleriyle açılan muamele tamamıyla bir iç meseledir. Petrol meselesinde Amerika Devleti, hiçbir zaman bizim karşımızda bir vaziyet almamıştır. Amerika Devleti’nin buna istidatlı olacağını da sanmak istemem.”

Yazılı metin dışında da ekledi: “Bizim zamanımızda başlanan petrol şirketleriyle pazarlık, şimdi devam ediyor. Son petrol tartışmaları yüzünden alevlendi. Bundan bir şey çıkacağını sanmıyorum.”

Yabancı şirketler için teminat veriyor

Sonra, âdeta bir teminat verdi:

“–Tekrar edeyim ki, Türkiye’de yabancı şirketler kanunların teminatı ve himayesi altında serbestçe çalışmaktadırlar. Çalışacaklardır. Petrol şirketlerinin faaliyetlerini düzenleyen özel kanunlar mevcuttur. Bu özel kanunların zamanla meydana çıkan mahzurlu tarafları elbette ki düzeltilecektir.”

İsmet Paşa daha sonra, iktidarı sırasında zahmet çektiğini ifade ettiği bir başka iç meseleye döndü. Vergilerin ilân edilmesiyle, ortaya çıkan ferahlığın CHP Hükûmetlerine düşürdüğü iftihar payını uzunca anlattı. İnönü:

“–CHP’nin tâkip ettiği vergi reformu politikasının ne kadar doğru olduğu az zamanda anlaşılmıştır. Bu güç eser, herkesin anlayamayacağı ve cesaret edemeyeceği bir ciddî kalkınma ve ilerleme teşebbüsüdür. Biz bunun kararını, memleketin ekonomik ve sosyal ortamına gerekli teşhisi koyduktan sonra vermişizdir” dedi. Arkasından, iç politikada söylemek için aylarca beklediği noktaya varıyor:

Şimdiki iktidar için sözü: Taklitçiler

“–Biz servet beyannamesi ve vergi açıklanması kararlarını verirken karşımızdakilerin yükselttikleri para ile imanın gizli kalması gerektiği ve bizim yaptığımızın komünistlik olduğu ithamlarının yankıları hâlâ kulaklarımızdadır. Şimdi, bu ithamların sahipleri de mahcubiyet içinde eğik boyunla aramızdadırlar. Vergi beyannamelerinin açıklanması, ziraî vergilerin düzeltilmesi, hesap uzmanlarının yetiştirilmesi gibi teşebbüsler, hepsi, fiiliyatta ve tatbikatta karşımızda bulunan partiler tarafından kötülenmişti. Bugün bunlar, haksızlık ettiklerini söylemeksizin mahcup durumlarına çare bulmak gayretine düşmüşlerdir. Düşünmeli ki, biz 1964 senesine girdiğimiz zaman hem kalkınma, hem yarı harb, hem vergi reformu içindeyken bütçe çıktıktan aylarca sonra vergi kanunlarını yarım çıkartabilmek muamelesine uğramıştık. Şimdi hata anlaşılmışsa ve çare aranırsa biz bundan memleket hesabına ancak memnun oluruz. Ama vatandaş pekâlâ bilmektedir ki, bir hastalığın teşhisini koyup çaresini arayanların yerini, onun aleyhinde bulunan taklitçiler dolduramaz.”

Bizim kuvvetimiz doğruluğumuzdur

İnönü, okumayı kesti. “Şimdi ziraî vergi az diyorlar.. Püff.. Biz bunu söylediğimiz zaman karşımızda durup, zorluk çıkaranlar gene onlar..” cümlelerini ekledi. Sonra da devam etti:

“Bizim aleyhimizdeki bütün ithamlar daha bugünden, o ithamlara sebep olan davranışların neticeleri alındıkça iğne yemiş balon gibi birer birer patlamaktadır. Vergilerin açıklanması komünistlikmiş! İşte, neticesi. Sovyetler’le münasebetlerin iyileştirilmesi komünistlikmiş! İşte, neticesi. Petrol meselesini Türkiye’nin menfaatine düzenlemeye çalışmak, Amerika’yla olan münasebetleri zedelemekmiş! İşte, şirketlerin ham petrolü daha ucuza satmak için pazarlığa koyulma kararları. Bizim kuvvetimiz, bugün yarın yapılacak yaygaralarla sarsılmaz. Bizim kuvvetimiz zaman içinde her gün değeri artan doğruluğumuzdur.”

Tek başına AP iktidarı meselesi

İnönü, AP’nin tek başına iktidara gelebilmesi ihtimalî ve bunun sonuçlarını nasıl gördüğünü de yazmıştı. Bir doğru seçimin neticesinin herkes tarafından kabul edileceğini ifade ederken geçmiş günlerden bu yana geliyor ve şöyle diyor:

“– Biz demokratik rejimi 1945’de fiili olarak kurmak kararını verdiğimiz zaman bütün neticelerinin doğru işlemesi, her görülen eksikliğin iyi yürekle giderilmesi çaresinin yolunu tuttuk. Her seçimin neticesini biz kabul ettik, memleket kabul etti. Her seçimde görülen eksiklikleri ya biz düzelttik, ya düzelmesini istedik. Demokratik rejim bir seçim neticesinin kabul edilmemesinden sekteye uğramadı. Anayasanın dediği gibi, seçim yoluyla gelenlerin meşruiyetlerini kaybedecek tutumda olmalarından sekteye uğradı. İstikbal de böyle olacaktır. Bir doğru seçimin neticesi herkes tarafından kabul edilecektir. Seçimle gelenler meşruiyetlerini kaybettirecek tutumda olurlarsa her şeylerini kaybedeceklerdir. Mesele, bu kadar.”

Ve üzerinde konuşulan bazı AP adayları işi

İsmet İnönü, bazı AP adayları üzerindeki çeşitli söylentilere karşı hassasiyet gösteriyordu:

“–AP’nin bazı yoklama adaylarına itiraz ediliyormuş. Hattâ Sayın Devlet Başkanı tesir yapıyormuş. Bize karşı olan gazetelerde bu havadisler verilirken, bunların CHP baskısı ile yapıldığı da yazılmıştır. Kesin olarak beyan ederim ki Sayın Cumhurbaşkanı ile herhangi bir siyaset adamı veya partisi arasında böyle bir konuşma olmuş ise, bundan bir kelime haberimiz ve bilgimiz yoktur. İkinci Demirkırat, birincisinden ne alır, nasıl alır, kimi alır bizi hiçbir surette ilgilendirmez. Elbette ikinci Demirkırat, aynı yolda yürüyecektir. Bizi ilgilendiren esas mesele, eski parti, yeni parti, bütün vatandaşların huzur içinde memleketi kalkındırmak, ilerletmek için çalışma imkânı bulmalarıdır.”

Seçim neticesi: Vatandaş huzur istiyor

İnönü, seçim sonuçları üzerinde de düşündüklerini yazmıştı. Bunun dışında da fikirlerini söyledi. Hattâ: “Bir kaç beyanatınızda, çoğunlukla iktidara geleceğiz, dediniz. Genel Sekreter Satır ise, hiçbir parti tek başına iktidara gelemez diyor. Bu, bir çelişme midir?” sorusuna: “Çelişme değildir” cevabını verdi. “Diğerleri öyle söylüyor, o da cevap veriyor” diye ekledi.

İnönü:

“–Kendimizi kuvvetli görüyorum. Seçim hakkında fikrim şudur: İleri, geri akımlar ve çekişmeler ortasında sade vatandaş, zengin ve fakir iyi vatandaş, memleketin emniyetini, memleketin insanları arasında güzel geçinmeyi, bir kelime ile huzur dediğimiz nimeti istiyor” dedi ve şunları ekledi:

“–Bir ihtilâlin tabiî karışıklarından sonra iyiye gidiyoruz. Huzuru kimin, nasıl devam ettirebileceğini vatandaş, oyunu kullanırken salim bir şekilde tartacaktır. Vatandaş, yeni idarenin huzur denilen nimeti kendisine sağlayarak iyi yürekli, gizli hesaptan uzak ve bu vasıflardan aldığı güce ve kuvvete sahip bir idare olmasını ister. Seçimlerden sonra nasıl bir Hükûmet kurulacaktır? Seçimlerin nasıl neticeleneceğini kesin olarak bana söyleyebilirseniz onun Hükûmetinin nasıl olacağını da ben size söylerim. Bugün ihtimaller üzerinde daha fazla zihin yormuyorum.”

 

 

 

 

İstanbul’da Halkla Yapılan Sohbet ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[78]

(...)

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Suphi Baykam, Cihat Baban ile İstanbul Milletvekili Orhan Eyüboğlu’nun da bulunduğu bu gezi sırasında, bir vatandaşın seçimlerde hangi partinin iktidara yakın olduğu konusunda sorduğu suale CHP Genel Başkanı İnönü şu cevabı vermiştir:

“– Zengin fakir her iyi vatandaş huzur denilen nimeti istiyor işinde emniyet istiyor. İşbaşında bulunanların sözlerine itimat etmek istiyor. Bunu seçmek sizin elinizde, düşünürseniz bulursunuz.”

İnönü, başka bir yerde halkla yaptığı bir sohbette ise şunları söylemiştir:

“Sizleri görmek ve hatırınızı sormak için geldim. Nasılsınız keyfiniz yerinde mi? Benim gördüğüm keyfiniz yerindedir. Keyfinizin yerinde olmaması için de hiçbir sebep yok. Seçimleri de keyfiniz yerinde vazife şuuru içinde ve neşe ile yapacaksınız.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Heybeliada’ya dönmek için Bostancı’da vapur beklerken basın mensupları ile de görüşmüştür. İnönü sorulan sualleri şu şekilde cevaplandırmıştır:

Soru: Bir demecinizde, Kıbrıs konusundaki tartışmayı Başbakan Rusya’dan dönünceye kadar kestiğinizi söylemişsiniz. Şimdi Başbakan Rusya’dan dönmüştür. Bu konuda söyleyeceğiniz bir şey var mıdır?

Cevap: Kıbrıs konusunda münakaşa açmak isterlerse konuşuruz.

Soru: Seçimde sloganınız ne olacaktır?

Cevap: Seçimde slogan, bu sizin sanatınız.

Soru: Demirel tek başına iktidara geleceğiz diyor. Buna ne dersiniz?

Cevap: O söyler. AP’nin tek başına iktidara gelmesini seçim gösterecektir.

Soru: Yunanistan’daki karışıklıklardan istifade edip hükûmet Kıbrıs konusunda olumlu bir hareket yapabilmiş midir?

Cevap: Böyle şeyleri sorumlu olan hükûmet bilir.

Soru: Demirel Rusya gezisinden memnun olduğunu söylüyor?

Cevap: Memnun oldum, memnun olmuşsa.

 

 

 

 

26 Ağustos Taarruzu’nun 43. Yıldönümü Dolayısıyla Harp Malûlü Şehit, Dul ve Yetimleri Cemiyetince Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[79]

“Cemiyetimize şeref veren bütün hanımefendilere ve beyefendilere, Malûl Gaziler Yurdu’nun eski emektarı olarak teşekkürü ve minnetimizi ifade ederek söze başlayacağım.

Burada şereflerini dile getirdiğimiz malûl gazilerimiz ve şehitlerimiz, milletimize emanet olan dulları, evlâtları hepimizin bu toplantıda yüreklerimizi şükranla ve minnetle doldurmaktadır.

Muhterem dinleyicilerim, harb bir milletin hayatında büyük bir imtihandır. Bir milletin idaresini, halini ve geleceğini temin etmek için vazife almış olan insanların en büyük fedakârlıkları yapacakları gündür. Meydan muharebeleri, milletlerin bütün varlıkları ile karşı karşıya hesaplaştıkları bir tecrübe meydanıdır. Burada çalışanlar, ordu namı altında muhtelif kademelerde emir ve irtibatla vazifelidirler. Ordu büyük bir entelektüel müessesedir. Kanun ve usullerle işlemesi çok nazik, büyük bir mekanizma halindedir. En son haddine kadar fedakârlık isteyen bir müessesedir. Bir insan bütün varlığını, canını düşünmeden, severek meydan muharebesinde vermek vazifesindedir. Meydan muharebeleri ciddî imtihan meydanıdır.

Bir harb, bir meydan muharebesi, bunun içinde bulunan bütün unsurların bütün yürekleri ile birbirlerine yardım etmesi sayesinde kazanılır. Bir ordunun, bütün insanları birbirinden farklı güçlüklerde vazife alırlar. Bunların hepsi tabiî vazife bölümü sayılır. Ve meydan muharebesinin kazancı temin edilir.

Bir büyük ordu, bir tek aşk ile meydan muharebesine başlar: O meydan muharebesi muzafferiyetiyle bitsin.

O meydan muharebesinde düşman çözülmeye başladığı zaman, vatan da yeni bir şafağın sökmeye başladığını fark eder. Burada bulunan arkadaşlarımız, böyle bir feragat içinde meydan muharebelerinin bütün güçlükleri içinde, kendi hisselerine düşen fedakârlıkları kabul etmiş insanlardır. Burada millet hizmetine neyimiz varsa koymuş olan yakın dostlar halindeyiz. Hayatımıza ışık ve kuvvet veren, harpten sonra geçen hayatımızda da birbirimize olan yakınlığımızdır. Bu arkadaşlarımın hepsine ayrı ayrı hayranlıklarımız vardır. Sevgi içinde yaşamış; harpten sonra, milletimizden büyük sevgi ve teveccüh görmüşüzdür.

Büyük ordular, ancak büyük milletlerin yetiştirebileceği müesseselerdir. Büyük ordular büyük muharebeleri kazanırlar. Bizim milletimiz bu büyük milletlerden biridir. Bu orduların yadigârını sulh zamanında alicenap milletimiz bağrına basmıştır. Hepinize yürekten saygılarımı sunuyorum.”

İnönü’ye verilen şilt

Yaptığı konuşmadan sonra, CHP Genel Başkanı İnönü’ye, Malûl Gaziler Yurdu’nun sembolü olarak kırık kılıçlı bir şilt verilmiştir. İnönü bunu üzerine “Hayatımızın, yeniden 26 Ağustos 1922’de olduğu gibi büyük bir kazancını elde etmiş oluyorum” demiştir.

 

 

 

 

İstanbul Gezileri Sırasında Yapılan Sohbet[80]

(...)

Çatalca’da Belediye Parkı’nda misafir edilen İnönü’ye, Hakkı Akyul adında bir vatandaşın “Toprak Reformunun ne zaman çıkacağını halkın merak ettiğini ve köylülerin bir an önce, Toprak Reformu’nun çıkmasını istediklerini” söylemesi üzerine, İnönü şu cevabı vermiştir:

“Toprak Reformu isteyen köylülere söyle: Toprak Reformu’nu biz behemehal yapacağız. Esasen bütün gürültü bundan kopuyor. Ama Toprak Reformu’nu yapmak onların elinde. Toprak Reformu’nu yapmak istiyorlarsa, ona göre rey verirler. Halep oradaysa arşın burada.”

İnönü, Çatalca’nın Ortaköy semtinde vatandaşlarla yaptığı bir sohbette bir çiftçinin “Paşam, Toprak Reformunu anlamıyoruz, bize bunu anlatır mısınız” şeklindeki sorusunu şöyle cevaplandırmıştır: “Nasıl anlamıyorsunuz. Toprak Reformu imkân olduğu kadar, topraksızı, az topraklıyı toprak sahibi yapacaktır. Bütün çiftçiye iyi tohum, iyi gübre, kredi ve kooperatif imkânları temin edecektir. İyi ekmesini bilen memleketler bugün bizim bir dönüm topraktan aldığımızın üç mislini alıyorlar. İyi çiftçinin gübre, tohum bulmak için imkânı yoktur. Zengin çiftçi gibi âlet kullanmak imkânından da mahrumdur. Bunların hepsini kooperatif sağlayacaktır. Ufak çiftçi, traktör getiremez. Bu zengin çiftçinin inhisarındadır. Kooperatifler bunları temin edecektir. Toprak Reformu’nun aleyhinde olanlar, bunların hepsinin aleyhindedir. Ortakçı, yarıcı, ortaçağdan beri köle hayatı yaşıyor. Bunları kurtaracağız. Dikkat edin, benim aleyhimde olanlar Toprak Reformunun da aleyhindedirler.

İlk Demirkıratlar gelmeden önce ziraat bu kadar geri değildi. Çiftçi iyi, kötü geçiniyordu. Şimdi ne haldeyiz. On sene bu halde gittiler, bu devam etseydi sıkıntının haddi, hesabı olmayacaktı. Ziraatın geri olmasında büyük tehlikeler vardır. Köylüye yardım yok. Zannediyorlar ki, zengin çiftçi bundan ziyan edecektir. Zengin çiftçi bundan nasıl ziyan eder. Aklı erdiği zaman işbaşında bulunan gel sana Ziraat Bankasından yardım edeyim, der. Böyle olmaz. Bir program dahilinde köy köy, yer yer bu ıslahât yapılacaktır. Altı yıl geçti mi, her şey değişmiş olacak. Haydan gelen huya gider, kapanın elinde kalırsa; böyle plânsız ve programsız kalkınma ve çiftçilik olmaz.”

Alican’ın konuşmasına cevap

Bir vatandaşın “Alican, İnönü bizden yakalarımıza orak çekiç takıp dolaşmamızı mı istiyor diyor, ne dersiniz?” diye sorması üzerine, İnönü “Bu sözün ciddî bir tarafı var mı? Yok. O halde, bitti. İsmet Paşa harpte, sulhta, muhalefette ve iktidarda nedir, bunu herkes bilir. Bir tarife ihtiyacı yoktur. 40–50 yıldan beri tuttuğumuz yolda sonuna kadar yürüyeceğiz. Yapacağımızı biliriz. Behemehal muvaffak olacağız” demiştir.

Bundan sonra, bir hanım vatandaşın “CHP içinde kadın milletvekillerine fazla yer verilmiyor” demesi üzerine İnönü şu cevabı vermiştir: “Ben hanımlarla beraberim, sizin dâvanızı CHP ile olanlara ve olmayanlara kabul ettirmeye çalışıyorum ve çalışacağım. Kabul ettireceğim, emin olun.”

 

 

 

 

İstanbul İçerenköy Muhtarı, Koşuyolu, Çatalca ve Silivri’de Halkla Yapılan Sohbetler[81]

(...) İçerenköy’deki “Çınarlı” kahvede “az şekerli” kahvesini yudumlayan İnönü, kendisine “Hoş geldiniz!..” diyen ak saçlı adamın muhtar olduğunu öğrenince ansızın, “Muhtarlık arıyorum. Bana yerini verir misin?..” diyerek sordu. Adam, böyle bir soruyu beklemediği için, bir an şaşırdı.. Hemen kendisini toparlayarak:

“–İhtiyaçları çok buranın.. İhtimama muhtaç burası...” diyerek cevap verdi... Fakat, İnönü, asırlık çınar ağacının gölgesinde bakıma muhtaç bu mahallenin muhtarlığına adaylığını koymuştu bir defa... Arzusundan dönemezdi. Nitekim:

“–İhtiyaçları olsun.. çalışırız” diyerek üsteledi. Muhtar, muhtarlığını bırakmaya niyetli değildi. Semtin ihtiyaçlarını sayıp dökmeye devam etti ve sonunda da, “Biraz konuşun Paşam...” dedi. İnönü neşeli bir gününde olduğu için belki de konuşacaktı ama, bir türlü “Muhtarlığımı size bırakıyorum...” demeyen muhtara, sağ elini “Hayır” anlamına gelecek bir şekilde havaya kaldırarak:

“–Evvelâ, beni seçiniz...Seçimde bana rey verirseniz iki saat konuşacağım. Şimdi ben muhtarlık arıyorum. Bana muhtarlığını verecek muhtarı seçiyorum. Hangi muhtar bana yerini kolaylıkla bırakırsa orada kalacağım.Ama bakıyorum senin muhtarlığı bırakmaya niyetin yok!..” diyerek cevap verdi ve beraberindekilere “Haydi gidiyoruz...” dedi. Kalktı. Arabaya binerken muhtarlık odasından hâtıra defterini koşarak alıp getiren yaşlı muhtarın gönlünü almasını da unutmadı. Hâtıra defterine: “Çınarlı kahveyi ziyarette, İçerenköylülerle ve değerli muhtarı ile (Sayın Dilaver) dostça sohbet hâtırası” diyerek yazdı ve imzaladı.

 

 

 

 

Söyleyin patrona ayran içeceğim..

Geçen çarşamba günü saatin 17.25’i gösterdiği bir sırada, koşuyolundaki bir kahvenin havuz başında oturan İnönü, etrafını saran semt sâkinlerine “Demek çeşme başında toplanıp Belediyeye teşekkür ediyorsunuz...” dedi. Bu konuşmanın arkasından, dertler sıralanmaya başlanınca, konuyu değiştirerek, sormaya başladı:

“–Şu ağaç, nedir?”

“–Söğüt ağacı Paşam!..”

“–Ya şu..!”

“–O da akasya...”

Artık, dert dinleme faslından sohbet faslına geçilmişti. Salkım söğütlerin altında buz gibi soğuk ayran içmek doğrusu hiç de fena olmayacaktı. Bunu hepimizden önce hisseden İnönü:

“–Ayran içelim” dedi. Sonra da garsona, “Ayran bekliyoruz. Söyleyin patrona ayran içeceğim” diye seslendi.

Bu arada, kendisini görmek için etrafı yararak ilerleyen bir delikanlı, yıllardır kafasını kurcalayan “Kıbrıs” konusunda:

“–Paşa baba, Kıbrıs’ı ne yapacağız.” diyerek sorunca,

“–Ne istiyorsunuz, yapalım?..” cevabını aldı. Arkasından:

“–Bana kalırsa şimdi giderim...” dedi. İnönü, nedense bu konuda konuşmak istemiyordu. Sadece güldü. Bu sırada ayranlar da gelmişti. İnönü ayrana tuz ekerken, mahalle muhtarı kalabalığın arasından sıyrıldı:

“–Lütfettiniz Paşam buraya gelmekle...” dedi. İnönü, bu söze karşılık halkı göstererek:

“–Onlar lütfettiler...” diyerek cevap verdi.

Halk içinde halkla beraber..

Öğrencilerin hâtıra defterlerine, “başarı” dileklerini yazıyor, resim ve hüviyet kartlarına imza atıyordu. Bir politikacının her şeyden önce “halka kendisini sevdirmesi” gerektiğini söylüyordu. Nişanlı çiftlerin kısa zamanda evleneceklerini duyunca, sevinçle kendilerini alkışlıyordu. Balkan Harbinde kendisini tanıyan yaşlı askerlere, yaşlanma konusunda, “Geçmiş seneleri silelim, yeni baştan başlayalım” diyen İnönü, “22 yıl bir şey değil. Geçen hafta gibi!..” diyordu.

[Tamamlayıcı haber]

Önceki gün Ankara’ya dönen CHP Genel Başkanı İstanbul’da bulunduğu sürece, halkın içinden çıkmadı, İstanbullularla sohbet etti CHP Genel Başkanı halk arasında dolaşmaktan son derece zevk alıyor neşeleniyor ve “Bu geziler beni dinlendiriyor” diyordu. Çok yorucu gezilerin olduğu günlerde bile İnönü, gezinin sonunda: Çok iyi bir gezi oldu. Memnun oldum. Enerjim arttı, zihnim açıldı, diyordu.

(...)

Çatalca’da

O gün akşam üstüne doğru Çatalca’da idik. Mahşeri bir kalabalık sokakları doldurmuştu. İnönü arabadan iner inmez halk etrafını aldı. Elini öpmek, çiçek vermek isteyenler birbirlerini kovalıyordu. Evlerde olanlar pencerelerden yarı bellerine kadar sarkmışlar, İsmet Paşayı alkışlıyorlardı:

–Yaşa baba, varol... seslerini alkışlar tâkip ediyordu. Kalabalıktan yürümek güçtü İnönü güçlükle açılan bir yoldan yavaş yavaş yürümeye başladı. Şapkası ile halkı selâmlıyor:

–Acele etmeyin hepinizin yanına geleceğim. Sağ olun diyordu. Çatalca’nın halkla dolu ana caddesinde beş yüz metre kadar yürüdükten sonra Belediye parkına gidildi. Çam ağaçlarının altında hazırlanan bir masaya oturdu İnönü ve hemen lafı açtı:

–Sizi görmeye geldim. Nasılsınız bakalım?

–Sağ olun Paşam iyiyiz. Sizi aramızda gördük bahtiyarız.

–Beni dinleyin. Aranızda belediyeden biri var mı?

–Ben varım, diye bir hanım Paşanın masasına bir adım daha yaklaştı.

–Öyle mi, çok güzel, şimdi beni dinle. Buradaki çam ağaçlarını kim dikti?

–Bu ağaçlar çok önceden dikilmiş Paşam.

–Ama cinsleri güzel. Bunu bir meraklısı bulmuş...

İnönü’ye muhtarlık verildi

İsmet Paşayı görmek için kaynaşan halkın arasında kan ter içinde sıyrılan iri kıyım bir adam, masaya yaklaştı ve:

–Paşam, hoş geldiniz. Ben Ferha Paşa Mahallesi’nin muhtarıyım. Adım Niyazi Karaduman, siz geçenlerde İçerenköy’de bir muhtarlık istemişsiniz. Ben size kendi mahallemin muhtarlığını devrediyorum.

Muhtar bunu söyler söylemez cebinden çıkardığı muhtarlık mührünü ve anahtarları, İsmet İnönü’ye uzattı:

–Buyurun Paşam, yalnız bizim hükûmet konağımız bir Rum mektebinde... Müstakil bir hükûmet konağımız yok. Bize bir hükûmet konağı yaptırın. İsmet Paşa muhtarın bu cömert ikramından fazlasıyla memnun olmuştur. Bir kahkaha atarak:

–Sağ ol muhtar, bunu hiç unutmayacağım... dedi.

Halkla sohbet

Şimdi sıra halkla sohbet etmeye gelmişti. İnönü etrafını alanlara dönerek

–Bana soracağınız bir şey var mı? Cevap vereyim...

Ön sıralardan bir vatandaş,

–Paşam, diye söze başladı ve ilâve etti:

–Köylüler Toprak Reformu’nun ne zaman çıkacağını soruyorlar.. İnönü:

–Köylüler Toprak Reformu’nu istiyorlar mı?

–Evet Paşam..

İnönü:

–Toprak Reformu’nu isteyen köylülere söyle: Toprak Reformu’nu biz behemehal çıkaracağız. Esasen bütün gürültü ondan çıkıyor.

Ama Toprak Reformu’nu çıkarmak onların elinde, Toprak Reformu’nu istiyorlarsa ona göre rey verirler. Halep oradaysa arşın burada...

Aynı şahıs ikinci soruyu da sordu:

–Paşam, Alican, İnönü yakalarımıza orak çekiçli rozet taktıracak diyor.

–Siz ne dersiniz?

İnönü gayet sakin ve mütebbessim şu cevabı verdi:

–Bu lafın ciddî bir tarafı var mı? Yok... İsmet Paşa ve CHP harpte, sulhta muhalefette, iktidarda nedir? Bunu herkes bilir. Bir tarife ihtiyaç yoktur. 40-50 yıldan beri tutuğumuz yolda sonuna kadar yürüyeceğiz. Yapacağımızı biliriz. Behemehal muvaffak olacağız.

Kalabalık arasında bir hanım İsmet Paşaya şunları söyledi:

–Paşam, CHP devrimci bir partidir. Fakat bu devrimci parti içinde hanımlara erkek arkadaşlar yer vermek istemiyorlar. Bu böyle olmaz.

İnönü bu itiraz üzerine; elini dizine vurarak bir kahkaha etti ve:

– Ben hanımlarla beraberim. Sizin dâvanızı CHP’li olanlarla olmayanlara kabul ettirmeye çalışıyorum. Çalışacağım. Kabul ettireceğim emin olun.

Silivri’de

Çatalca’dan sonra Ortaköy’e uğradı. İnönü burada Toprak Reformu hakkında bilgi isteyen köylülere, Toprak Reformunu anlattı. Onları ikna etti. Buradan Silivri’ye gidildi. Silivri de halk İsmet Paşaya bir şey sormadı sadece semtin özellikleri anlatıldı ve Silivri’de bir süt endüstrisi kurulmasının gerektiği belirtildi. Bu arada, Silivri’nin yoğurdunun Türkiye’nin en ünlü yoğurdu olduğu söylendiği zaman İnönü, evvelce içmiş olduğu ayranı da hesaba katarak:

–Sizin ayranınız yoğurdunuzdan güzel, bu nasıl oluyor, diye sordu.

(...)

 

 

 

 

Seçimler, İstanbul İzlenimleri, Toprak Reformu ve Komünistlik İthamlarına İlişkin Anadolu Ajansı’na Verilen Demeç[82]

(...) İsmet İnönü konuşmasına:

“Ankara’ya gidiyorum. Seçimin son safhasının idaresinde, partimizin başında bulunacağım. Bizi memleket ölçüsünde kesif bir çalışma bekliyor” diye başlamış ve İstanbul’da bulunduğu sırada halkla, yaptığı temaslar hakkındaki intibalarını şu sözlerle açıklamıştır:

“İstanbul’da sükûnet içinde, vatandaşlarımla temas etmek ve araştırma yapmak fırsatını buldum. Gördüklerimden, edindiğim intibalardan ümitliyim ve memnun dönüyorum. Her yerde İstanbullular’dan gördüğüm anlayıştan ve teveccühten dolayı, İstanbullular’a karşı minnet duygularıyla doluyum. Seçimlerden önce, belki bir defa daha gelebileceğim ve o günün durumunu da İstanbullulara söyleyeceğim.”

Seçim ne netice verirse o kabul edilecektir

CHP Genel Başkanı müteakiben 20 Ekim seçimlerine ve sonuçları konusuna temasla şunları söylemiştir:

“Benim gördüğüm, Türkiye, 1965 seçimine, gelecek günler için bütün iyi şartlar ve temel tedbirler hazırlanmış olarak giriyor. Bana bazı endişelerden bahsedenler oldu. Kesin olarak söylemek istiyorum ki, seçimler sükûnet içinde yapılacaktır. Yine kesin olarak söylemek isterim ki seçim, ne netice verirse o kabul edilecektir, 1965 yılında Türkiye huzur dönemine dönmüştür. Seçmen vatandaş oyunu verirken bu huzurun devamını esas hedef bilecektir. Memleketi yeniden bir maceraya çekmemek gayesi, her şeyin başında gelecektir. Ümitli olmamın sebebi budur.”

Her Türk köyünde bir sadrazam

İsmet İnönü politika hayatındaki genel anlayışına temas ettikten sonra 1961 seçimlerinden, iktidarı teslim edinceye kadar geçen sürenin bir muhasebesini yaparak sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Benim siyasî hayatımda bir temel anlayışımı vatandaşlarım bilirler. Ben politikaya, her Türk köyünde bir sadrazamın oturduğunu düşünerek başlamışımdır. Hayatım, her Türk köyünü istediği gibi aldatabileceğine inanmış olan insanlarla mücadele içinde geçmiştir. Şimdi, bu kanaatime sadık olarak ve her Türk köyünün anlayacağına güvenerek diyorum ki: Bugün siyasî hayat, kararlı bir düzene girmiştir. Biz, 1961’de sorumluluğu aldığımız zaman durum böyle miydi? Bu dört sene içinde, siyasî istikrarı tamamıyla tahrip edecek karşılıklı ne hareketler oldu, unuttunuz mu? Bugün, saat gibi güven içinde işlemek istidadında olan çalışma hayatımız, çalışma hayatımızın meseleleri ne haldeydi? Yalınayak insanlar, Büyük Millet Meclisi’ne kadar yürüyüp, gösteri yapıyorlardı ve sokaklarda siyaset cereyanları birbirine hücum ediyorlardı. Emaneti teslim ettiğimiz zaman bunlar geride kalmıştı. Bugün, Sayın Başbakan Ürgüplü’nün böyle meseleleri var mıdır? Bu durum nasıl emeklerin mahsulüdür? Seçmen vatandaş, oyunu verirken bunu düşünecektir. Eski usullere dönüldüğü zaman ne neticeler hasıl olur, seçmen vatandaş oyunu verirken bunu hatırından çıkarmayacaktır. Huzurumuz, biz ona sahip çıkarsak devam edecektir. Huzur isteyen Türkiye, köylüsü ve kentlisiyle, bu gerçeği unutmak hakkına sahip değildir. Seçmen gerçekleri gözden kaçırırsa olumlu neticelerin hepsi kaybedilebilir. Bunlar kazanması güç, fakat ihtiyatsızlıkla kaybedilmesi kolay neticelerdir. Hepsinin devamını sağlamak da, hepsini kaybetmek de seçmenin elindedir. İyi idarede, gelecek günler verimli sonuçlar verecektir. Türkiye bilimsel ve tabiî müddetler içinde kalkınmasını kesin, olumlu hedeflere ulaştıracaktır.”

İyi şartlara gidiyoruz

CHP Genel Başkanı, seçimler konusundaki “iyimserlik”inin sebeplerini açıklayarak: “Tabiî, bütün iyi ümitlerin ve iyi şartların yanında, onun zıddı olan çabalar ve ihtimaller işlemektedir. Bugünkü iyimserliğimin sebebi, olumsuz şartların milletin gücü karşısında dermansız kalacaklarına samimî inancımdandır. Ben İstanbul’da bunu gördüm” demiş ve şunları eklemiştir: “[Seçimlere]İyi şartlarda gidiyoruz. En başta siyasî şartlar, kararlı emniyeti ve emniyet içinde engin çalışmayı sağlayacak, sağlam bir temele dayanmıştır.

Bu temel, yeni Anayasa’dır. Bu temel emniyet şartının zıddı olan olumsuz unsur ise, bu nizamın evvelkiler gibi çöküntüye ve kötü yollara götürülebileceğine inananların görülebilmesidir. Bunlar muvaffak olamayacaklardır. Herhalde, eskiden olduğu gibi, on sene hüküm süremeyeceklerdir. Ama, mesele, seçmenin bunlara kapılmadığını göstermesidir.

İyi günlere gittiğimizin ikinci belirtisi, kalkınmanın programa ve plâna bağlanma yoluyla olabileceğinin kabul edilmiş olmasıdır. Plânlama tatbikatının başka memleketlerdeki ilk senelerine kıyaslanırsa, bizdeki ilk seneler, övünülecek başarıyla geçmiştir. Ve gelecek için bütün ümitleri haklı çıkarmıştır. Mesele, şimdi samimî bir plân anlayışını, cesaret ve metanetle devam ettirebilmektedir. Bu plânlama politikasının tatbikindeki en büyük engel, plâna senelerce karşı koymuş olan ve bugün de ciddî olarak bunu anladıkları, buna inandıkları bilinmeyen politikacıların yaratmaya çalıştıkları ve ümitleri kesilinceye kadar yaratmaya çalışacakları menfî kanaatlerdir. Bu mukavemetin sahipleri, plânsız politikayı, çalışmadan kazanmanın öz kaynağı saymaktadırlar. Bunlar, plânlı çalışmayı da, çalışmadan her mahallede milyoner yetiştirmenin vasıtası haline getirmek gayretindedirler. Aslında, plâna karşı olan bu sistem, aldatabildiği kadar yürümeye çalışacaktır ve mahiyeti daha da kısa zamanda anlaşılarak, daha da fena mahkûmiyete uğrayacaktır. Bunda bu mesele, seçmenin bunlara kapılmadığını göstermesidir.”

Toprak reformu ve komünistlik isnatları

İnönü, CHP ye yöneltilen komünistlik isnatlarını ele alarak: “Toprak Reformu” diyoruz, “komünistlik kokuyor” diyorlar. Bu memlekette huzuru, Toprak Reformu’nu bizim anladığımız mânada yapmaksızın devam ettirebileceğini iddia edenler, ya akılları ermeyen saflardır, yahut çok özel menfaati dokunduğu için, bilerek bunun karşısında bulunan politikacılardır” demiş ve şöyle devam etmiştir: “Bunlar, memleketi en kısa zamanda tarifsiz karışıklıklara götürürlerse hiç şaşmayacağım. Komünistliğin Toprak Reformu yapmakla mı, yapmamakla mı kapımızı çalacağını sağduyu sahibi seçmen anlamış durumdadır. Benim iyimserliğimin bir sebebi de budur.

Bizim sosyal adalet, sosyal güvenlik yönündeki tedbirlerimiz de böyle olmamış mıdır? İşçiye haklarını verdiğimiz zaman, aynı komünistlik ithamları, aynı çevreler tarafından yükseltilmişti. Komünizm geldi mi? Komünizmi bırakınız, bu haklar verilmeseydi huzur gelir miydi? Bugün seçmenin bunu düşünemeyeceği sanılıyor. Düşünecektir. Söyleyeceğiz, tekrar edeceğiz, anlatacağız, herkesi kandırabileceklerini hesaplayanların sandıklarının aksine, herkes anlayacaktır. Petrol konusunu anlayacaktır. Toprak Reformu’nu anlayacaktır. Yeni dünyadaki yerimizi anlayacaktır, gerçek millî menfaatlerimizi anlayacaktır. Seçmen gözü bağlanarak memleketi tekrar bir karanlık içine atmayı reddedecektir, Yok, eskiyi geri getireceklermiş, yok intikam alacaklarmış, yok, birinci demirkıratmışlar, ikinci demirkıratmışlar.. Bunlar on yılın öncesinde yaşıyorlar, politikacıları bugünün şartları içinde yaşamaya davet ederim.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Anadolu Ajansı’na verdiği özel mülâkatı şu sözlerle tamamlamıştır: “Seçime, güzel günleri memleketimize bir an evvel, bütün bütün getirmek için giriyoruz. Vatandaşlarımıza gerçekleri bir bir anlatmaya çalışacağız, Ankara’ya dönerken kafamdakiler ve kalbimdekiler bunlardır.”

 

 

 

 

30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[83]

Zafer Bayramı’nı milletimize heyecanla tebrik ediyoruz. Zafer Bayramı’nın temeli bir 30 Ağustos gününde kazanılmış olan meydan muharebesine dayanır. Bu meydan muharebesinin tarihte adı Başkumandan Meydan Muharebesi olarak kaydedilmiştir. Her meydan muharebesi bir siyasî hedefi kazanmak için verilir. Meydan muharebelerinin hangilerinin ne ölçüde siyasî hedeflerini elde ettikleri çok zaman evvel doğru tahmin edilmemiştir. Kimisi çok geniş ölçüde savaş olduğu halde önemli netice kazandıramamıştır. Azı beklenilenden ziyade neticeler değişmiştir.

30 Ağustos Başkumandan Meydan Muharebesi bağlanan ümitleri çok büyük ölçüde temin etmiş olan zaferlerdendir.

Başkumandan Meydan Muharebesi insanların tanıdığı en haklı bir sebebe dayanır. Bu sebep, masum bir milletin, zalim bir dünya tarafından uğradığı haksız muamelenin yalnız fedakârlığa güvenilerek cevabının verilmesidir.

30 Ağustos Zaferi her zaman takdir edilecek bir askerî sanat eseridir.

30 Ağustos Zaferi bir büyük milletin vasıtalar ve yardımlar bakımından çok elverişli şartlar içinde bulunan hasımlara karşı fedakârlığın ve sanatın zaferidir.”

30 Ağustos Zaferi büyük bir milletin mânası ile kurtuluş ihtiyacını duyduğu günde bütün ümitlerini bağladığı ordusundan ve ordusunun başında bulunan Başkumandanından beklediği vazifenin tam başarı ile ifa olmasının parlak bir misâlidir. Böyle orduları ve böyle bir Başkumandanı büyük milletler meydana getirebilirler.

Türk Milleti 30 Ağustos Zafer Bayramı ile kalbinin bütün coşkunluğu içinde övünmeye, sevinmeye dolayısıyla şenlik yapmaya haklıdır.

 

 

 

 

Hindistan ile Pakistan Arasındaki Çatışmalar Dolayısıyla Verilen Demeç[84]

Pakistan’da cereyan eden muharebe hakkında Başbakanın yaptığı tebliği lâyık olduğu büyük önemle karşıladık.

Hükûmet dost ve müttefik Pakistan’ın ıstırabına faydalı olmak için ciddî bir çalışma içindedir. Biz buna yürekten yardımcı olacağız. Cereyan eden kanlı hâdiseler hakkında kesin kanaatimiz ve Türk vatandaşı olarak kesin durumumuz şudur:

Pakistan düpedüz tamamen haksız bir tecavüze uğramıştır. Uluslararası bütün kurallarla şüphe götürmez bir surette teslim edilmiş olan Keşmir üzerindeki Pakistan hakkı silâhla kaldırılmak isteniyor. Bu muamele haksızdır. Türk Hükûmeti, böyle haksız bir muamelenin nihayet bulması için bütün kudretini sarf etmelidir. Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir ihtilâfının her iki memlekete zarar verdiğini her vesileyle söyledik, çare bulmaya çalıştık. Hindistan’ın bütün sulh çarelerini reddetmesi asla tasvip edilecek bir hareket değildir.

Pakistan’ın bütün ıstırabına iştirak ediyoruz. Bu ihtilâfın halledilmesi için her türlü gayreti sarf edeceğiz. Pakistan’ın uğrayacağı felâketin acısını her Türk ailesi hissedecektir.

 

 

 

 

CHP MYK Üyeleri ile Kadın ve Gençlik Kolları Yöneticilerinin Katıldığı Bir Toplantıda Parti İçi Önseçimler ve Genel Seçimlere İlişkin Yapılan Konuşma[85]

Sevgili CHP’liler,

Bugün sizleri CHP’nin muhtelif dallarında çalışan arkadaşlarım olarak topladım. Size anlatacaklarımı, bütün parti teşkilâtına ve partili arkadaşlarıma söylemek istediklerimin özeti olarak kabul ediniz. Bunu onlara naklediniz.

İlk önce, Parti Meclisi’nin çalışmasını bildireyim. Bu sefer Parti Meclisi çok önemli bir ödev için toplandı. Parti Meclisi bu ödevini yaparken tahmin edildiğinden daha güç bir görev karşısında bulunduğunu kavramıştır. 29 Ağustos’ta hâkim huzurunda önseçim yapıldı. Parti teşkilâtının seçmen vatandaşa takdim edeceği adaylar o gün seçildi. Bu neticeyi Parti Meclisi öğrendi. Listelere Partiler Kanunu ile eklemeye mecbur ve haklı olduğu merkez adaylarını tayin etmesi lâzımdı. Merkez adaylarının seçilmesinin ne kadar güç ve zahmetli olduğunun takdirini sizlere bırakırım. Yerler, ihtiyaca göre çok azdı. Aralarında seçme yapılacak olanlar birbirinden değerli idi ve çok sayıdaydı. Her seçilen aday, yoklama ile seçilenlerden aynı sayıda insanlara zarar veriyordu. Adaylar arasında tercih yapmak, zarar görecekler arasında adaleti korumak ve imkânlara sığmayan değerli arkadaşların ruh haletlerini kavramak, birbirinden önemli, birbirinden azaplı çetin konular olmuştur.

Parti Meclisi bu güç çalışmayı başarıp bitirdi. Parti Meclisi’nin her üyesi vicdanı ile çekişme halinde, partililere karşı yorgun ve dermansız, fakat ciddî görev duygusuyla bu çalışmadan yüzü ak çıkmıştır.

Parti Meclisi’nin Yüksek Seçim Kurulu’na takdim ettiği listelerdeki adaylar memlekete ciddî hizmetler yapmaya kudretli ve lüzumlu vasıfların hiçbirinden mahrum olmayan değerli insanlardır.

Listeler hakkındaki samimî kanaatimi söylüyorum: Daha iyisi yapılabilirdi, daha fenası olabilirdi. Böyle bir tartışmaya yer yoktur. Bütün partilerin listelerine bakanlar en kıymetli listelerin CHP’ye ait olduğunu görmekte hiçbir güçlük çekmeyeceklerdir. Biz bu seçimlere bütün listelerin en kıymetlisi ile giriyoruz. Bu, bize övünme hakkını verir. Huzurunuzda bunu tam bir vicdan rahatlığı ile ifade ederim.

Şimdi parti içinde arkadaşlık görevlerinin ve memlekete karşı borçlu olduğumuz dikkat ve saygının harekete gelmesi, işlemesi zamanındayız. Önseçim mücadelesi yapanlar kazanmış da olsalar, kaybetmiş de bulunsalar kendilerini bunun sarsıntısından derhal kurtaracaklar ve Altı Oklu Bayrağın zaferi için elele çalışacaklardır. Merkez adayı seçilenler ve seçilmeyenler arasında tabiatıyla hasıl olan kırıklıklar artık yeni görevler karşısında unutulacaktır. Bunlar insan tabiatının zahmetli fedakârlıklarıdır. Ama siyasî hayata girmiş ve memleket yolunda hizmet için idealistler gibi çalışmak kararını vermiş insanlar nazarında hayal kırıklıkları ilk yenilecek engellerdir. Siyasî hayata girenler, seçme ve seçilmenin cilvelerine en yüksek derecede bile olsa dayanamayacak mizaçta iseler siyaset yolundan memlekete hizmet etmek hevesini hemen terk etmelidirler. CHP gibi kazanmış olmayı ve kaybetmiş olmayı geniş ölçüde denemiş eski ve olgun bir partinin üyeleri seçimin bu cilvelerini geniş yürekle karşılayacak kabiliyeti edinmişlerdir.

Şimdi sizden istediklerim: Biz bu seçimi kazanabiliriz. Memlekette çok şey bunu gösteriyor. Millet huzurunun nasıl ve kim tarafından devam ettirilebileceğine teşhisini koymuştur. Bu netice için çalışmamız lâzımdır,. Bütün çekişmeler ve üzülmeler kapanmıştır. Kazananlar ve kaybedenlerin hepsi, kazanmış bir tek kişi şevkiyle seçmene partiyi anlatmaya, partiyi beğendirmeye çalışacaklardır. Bu bir şeref borcudur. Bu, memlekete siyaset yoluyla hizmetin ilk kapısı ve ilk basamağıdır.

Şimdi seçmen karşısında görevimiz çok feyizli olarak başlıyor. Memleketin dertlerini biliyoruz. Vatandaşın istediklerini biliyoruz. Huzur ve istikrarın, kalkınmanın, zengin ve fakir güven içinde çalışıp ilerlemenin, sosyal güvenliğin ve sosyal yükselmenin bütün çareleri üzerinde çalıştık, bunları tespit ettik. Vatandaşa söyleyeceğiz. Hiçbir parti bizimle bu konularda yarış edemez. Dikkat ederseniz, en iddialı olanlar elle tutulur bir tedbir, bir çare, bir program söyleyememektedirler. Bizimle, ağız kalabalığı başa çıkamaz.

CHP’liler, seçimi kazanmanın bütün şartları bizimle beraberdir. Halkın arasına gireceğiz ve en ücra köşedeki vatandaşa kadar herkese kendimizi anlatacağız. Ciddî bir görev duygusuyla çalışmaya koyulduğumuz zaman neticenin umduğumuzdan daha ileri olduğunu göreceksiniz ve göstereceksiniz.

Sizlere başarılar dilerim.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, konuşmasını bitirdikten sonra, toplantıda hazır bulunan ve kendisine takdim edilen CHP Edirne adaylarından Türkân Seçkin’i tebrik etmiştir. CHP listesinde birinci sırayı alan Seçkin’i toplantıda bulunanlara tanıtan Genel Başkan, “Adaylığı seçimle kazandı, haydi siz de kendisini tebrik edin” demiştir.

 

 

 

 

Pakistan Büyükelçisi Makbul Rabb ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[86]

Büyükelçi Pakistan-Hindistan çatışmasının askerî durumu hakkında bilgi verdi. Metin ve kararlı görünüyorlar. Herhalde büyük ve önemli bir sefer. Pakistan azimli ve kararlı.

 

 

 

 

Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’nün Hindistan-Pakistan Çatışmasına İlişkin Parti Genel Başkanları ile Yaptığı Toplantıdan Sonra Söyledikleri[87]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, Başbakanın yanında, öbür parti liderlerinden yarım saat fazla kalmış ve Başbakanlığın kapısında bekleyen gazetecilerin sorusu üzerine, daha fazla kalışı sebebinin “Tafsilât almak” olduğunu söylemiştir.

İsmet İnönü muhabirlere hükûmeti ciddî bir çalışma içinde gördüğünü, Pakistan’a faydalı olmak için hükûmetin her türlü imkânı aradığını söylemiştir.

“Pakistan’a faydalı olmak” deyiminden maksadın ne olduğunu soran bir muhabire İnönü, “Faydalı olmak deyimi içinde her türlü unsur vardır. Ne mümkünse onu yapacaklardır” demiştir.

İsmet İnönü, hükûmetin Pakistan’ın uğradığı saldırı ile ilgili olarak bugüne kadarki çalışmalarını tatmin edici bulup bulmadığına dair bir soruya şu karşılığı vermiştir:

“Çalışmalar hakkında geniş bilgi verdiler. Meseleyi her yönü ile öğreniyoruz. Şimdi, önemli olan, Pakistan ile Hindistan arasında ciddî ve büyük bir sefer başlamış görünüyor. Tabiî, ihtilâtı çok olan bir seferdir. Bizim hükûmet çalışıyor. Bu iki memleketten birisine, bir başka sahada, yakın bağlarla bağlıyız. Hükûmet her türlü imkânı aramaktadır.”

Bir muhabir İnönü’ye şu soruyu sormuştur:

“Pakistan’a yardım için NATO’ya bağlı kuvvetlerimizi kullanabilir miyiz?”

CHP Genel Başkanı bu soruyu şöyle cevaplandırmıştır:

“Hükûmetin içinde bulunduğu münasebetlerin hepsini dikkate alarak karar vermesi gerekmektedir. Hükûmetin her tarafta münasebeti vardır.”

[Tamamlayıcı haber]

(...)

Toplantıya katılan beş liderden biri olan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Başbakanlıktan ayrılırken, gazetecilerin, “NATO üyesi olmanın, yardım konusunda bir engel durumda mı olduğu” sorusuna karşılık:

“NATO içinde hükûmet, bu münasebetlerin hepsini dikkate alarak, karar vermeye mecburdur. Hükûmetin her tarafta münasebeti vardır” demiştir.

Pakistan’a faydalı olmak için hükûmetin ciddî bir çalışma içinde olduğunu belirten İsmet İnönü, her türlü imkânın arandığını ifade ederek şunları söylemiştir:

“Şimdi önemli olan Pakistan’la Hindistan arasındaki büyük bir ciddî savaştır. Pek tabiî, bu ihtilâtı çok olan bir seferdir. Bizim hükûmet çalışıyor. Bu iki memleket arasında, bir başka sahada, birisine yakın bağlarla bağlıyız. Bu sebeple hükûmet her türlü imkânı aramaktadır.”

 

 

 

 

Genel Seçimler Dolayısıyla Hazırlanan (Alıcıları Tespit Edilemeyen) Bir Seçim Mektubu/Bildirisi[88]

Aziz dostum.

Memleketimizdeki çalışma hayatının sosyal adalete uygun olarak düzenlenmesi ve emek sahibi vatandaşın mağdur olmaması için Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzun yıllardan beri gösterdiği çabayı bilirsiniz. Çalışma Bakanlığını, İşçi Sigortalarını biz kurduk. Bugün işçinin güven içinde memlekete hizmet edebilmesini sağlayan bütün kanunların hazırlayıcısı bütün hakların öncüsü ve savunucusu, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Başta Toplu Sözleşme ve Grev hakkı olmak üzere işçilere verdiğimiz bütün sözleri tuttuk.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin samimiyetle inancı şudur ki, sermaye ile emek arasında denge kurmadıkça bir memlekette kalkınma olmaz. Millî kalkınmanın ilk şartı, çalışan insana hakkını vermektir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz işçinin teşkilâtlanarak hakkını savunması yönüne çok önem verdik. Herkes için belli bir gerçektir ki Cumhuriyet Halk Partisi memlekete yepyeni olarak getirdiği sosyal adalet ve sosyal güvenlik fikirleri ile, emeğinin karşılığında hayatını kazanan insanın bugününü ve yarınını teminat altına almak için büyük gayretler gösterdi.

Ne var ki, bu istikamette daha verimli çalışabilmek ve daha iyi sonuçlara ulaşabilmek için işçi vatandaş kardeşlerimizin bizi düne nazaran çok daha kuvvetle ve daha hararetle desteklemelerine ihtiyacımız vardır.

Artık herkes biliyor ki, Cumhuriyet Halk Partisi çalışan, alın teri döken dürüst vatandaşların yanındadır. Az gelişmiş bir memleket olan Türkiye’de dar gelirli büyük topluluklara refah temin etmeği kendisine görev edinmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi işçi kardeşlerimiz tarafından ne kadar desteklenirse bu asil görevi o nispette yerine getirebilecektir.

Önümüzdeki 10 Ekim seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermek demek, ileri ve reformcu fikirlerin zafere ulaşmasını temin etmek demektir.

Sizden, bu sebeplerle Cumhuriyet Halk Partisi’ni desteklemenizi ve destekletmenizi diler gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Genel Seçimler Dolayısıyla Muhtarlara Yönelik Bir Seçim Mektubu/Bildirisi[89]

Aziz Muhtar arkadaşım,

Bu mektubu Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak sizi 10 Ekim seçimlerinden evvel, vatanımızı ilgilendiren meseleler üzerinde düşündürmek için yazıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi hakkında çok fena iftiralar kulağınıza kadar gelmiş olmalıdır. Bizim için komünist, dinsiz diyorlar; bu iftiralar kardeşi kardeşe düşman etmekten, vatandaşları birbirinin karşısına dikmekten ve bize düşman olanlara fırsat vermekten başka bir işe yaramaz. Cumhuriyet Halk Partisi, her şeyden evvel yurtta kardeşliğin gelişmesini istemektedir, bunu bir kere hatırdan çıkarmayınız!

Cumhuriyet Halk Partisi’nin gönlü artık, daha uzun yıllar Türk köylüsünün, Türk vatandaşının, sıkıntı içinde yaşamasına razı olmamaktadır.

CHP istiyor ki, çok çalışalım, kısa zamanda yollarımız yapılsın, sularımız getirilsin, çocuklarımız okulsuz kalmasın, hastahanesiz, doktorsuz kalmayalım. Bunun için topraklar sulansın, fabrikalar çoğalsın, refah artsın ki yabancılar sefaletin doğurduğu iç kırgınlıkları kullanarak bizi içimizden bozmasınlar. Herkese ekmek, iş temin etmek, her evi şenlendirmek istiyoruz.

Onun için plânlı kalkınmayı ileri sürdük ve plânı herkese, muhaliflerimize bile kabul ettirdik. Toprak Reformunu bu sebeple istiyoruz. Hiç kimseye evlât acısı çektirmemeye kararlıyız!

Sevgili Muhtarım!

10 Ekimde oyunuzu kullanırken yalnız köyünüzü ve kendi çevrenizi düşünmeyiniz... Oy verirken bu Devleti her yönü ile kim daha iyi idare eder, kim (evvelâ memleket, sonra parti) diye düşünür, onu arayıp bulunuz...

Oy vermek askerlik yapmak gibi bir memleket görevidir. Vereceğiniz oylarla yurt idaresi kötü ellere düşerse bunun günahı vebali sizin olur!

Bütün hayatını bu memlekete vermiş bir insan olarak sizden ricam oyunuzu kullanacağınız zaman, aklınız ve vicdanınızla karşı karşıya kalarak memlekete yararlı olmanızdır. Günü geldiği zaman memleketiniz için hayatınızı nasıl esirgemezseniz 10 Ekim’de de duygu ve düşüncelerinizle CHP’nin yanında olmalısınız.

Çoluk ve çocuğunuzla size esenlikler diler, gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Malatya Seçim Söylevi[90]

Malatyalılar, sevgili hemşehrilerim,

Bundan tam dört yıl önce, 1961 seçimlerinin ilk konuşmasını gene burada, siz aziz Malatyalıların huzurunda yapmıştım. Bu, çok önemli, heyecanlı olaylarla dolu bir dört yıl oldu. Dört yılın sonunda bugün alnım açık, bütün vaatlerini tutmuş ve memlekete huzuru getirmiş, ilkelerini gerçekleştirmiş bir partinin, şerefli CHP’nin Genel Başkanı olarak 1965 seçimlerinin ilk konuşmasını yapmak üzere tekrar huzurunuzdayım. Size bugünkü durumu anlatacağım, sizden istediklerimi söyleyeceğim. Sizlere hitap ederken memleketimizin tamamına da seslenmiş oluyorum.

Aziz Malatyalılar,

Daha 1950’de memleketin başlıca meselesi huzur şeklinde meydana çıkmıştır. 1950’de iktidara gelenlerin nasıl sinirli ve insafsız bir partizan hayatına girdiğini Malatyalılar her vatandaştan daha iyi denemişlerdir. O zaman Malatya’ya getirilen Vali, ilk önce Malatya Belediyesi’ni bir düşman memleketin memuru gibi karşısına almıştı. Böyle başlayan çekişme devri Malatya’nın uçan kuşlarını susuz bırakmak hevesine kadar gitmiştir.

Bir iktidarın ilk gününden başlayan partizanlıktan bir ucundan öbür ucuna Malatya’nın çekmediği sıkıntı ve ıstırap kalmamıştır. İlkokulun masum çocuklarına devrin bir büyüğü bir gün Malatya’nın nesi meşhur olduğunu sorar. Belki devrin büyüğünün maksadı kayısıyı dile getirmektir. Masum çocuk bu kadar önemli bir sual karşısında hiç beklenmeyen bir cevap verir “Malatya’nın İsmet Paşası meşhurdur” der. Yetkili idare bu affedilmez çocuk suçundan dolayı okulda telâşlı tahkikata girişir.

Bu devir, 1960’a kadar böyle gözü kapalı baskı ve uğraşma halinde geçmiştir. Malatya’nın erkekleri ve kadınları demokratik rejimin başlıca dâvacılarından biri olarak 1960’ı bulmuşlardır. Hiçbir eziyet Malatya’yı haysiyetinde ve idealinde zayıf düşürememiştir. 1960’a kadar süren rejim dâvasının çetin günlerinde Malatyalı, erkeği ile ve tekrar ediyorum kadını ile bütün memlekette yeni hayatın, demokratik rejimin sancağını taşıyan insanlar arasında şerefle mevki tutmuşlardır. Bu eski hikâyeyi bugüne nasıl geldiğimizi hatırlatmak için söylüyorum.

1960 askerî ihtilâli, çok çekmiş olmasına rağmen Malatya’da son derece sükûnetle ve iyi vatandaşlık ruhu ile karşılanmıştır. Biz, politika prensibi olarak geçmiş zamandan vatandaşlar arasında acı kalmamasını ne kadar arzu ettikse Malatyalı da büyük çoğunluğu ile, yaradılışı itibariyle kendi çevresini bir sükûn ve uzlaşma muhiti haline getirmiştir.

1961 seçimlerinde, iktidarı alırsak büyük görevimizin memlekette huzuru temin olduğunu size burada ilân ettim. Size ve memlekete bugün bunun hesabını vereceğim. Geçen bu dört senelik müddette sükûnetin sağlanması ve bütün dalgalanmaların durdurulması bakımından nasıl bir yol tuttuğumuzu hatırlatacağım.

AP ile karma hükûmet

Biz ilk Hükûmeti, AP ile bir karma olarak teşkil ettik. Birbirinden en uzak görünen iki Partiyle bu karma hükûmet çok güç çalışmış, nihayet çalışmaz hale gelmiştir. Ama bu çalışma son derece faydalı olmuştur. Birbirine pek uzlaşmaz gözle bakan vatandaşlar arasında münasebetler yumuşamış, bir vatanın evlâtları gibi beraber geçinmek lüzumu hükûmete bakarak zihinlerde yerleşmiştir. Vatandaşlar arasında çekişme durmuş, şikâyetlere iki tarafın sorun taşıyan idarecileri sükûnet vermeğe çalışmışlar ve sıcağı sıcağına hırçınlıklar gevşemiş ve yatıştırılmıştır. Biz bu politikada o kadar ciddî ve samimî olduk ki, ortaklarımız bu politikayı CHP aleyhine kullanmak yolunu buldular ve büyük ölçüde CHP’lilerin şikâyeti bize karşı yükselmeye başladı. Benim kanaatimce CHP’nin fedakârlığı ile elde edilen müspet sonuçlar intikal devrinin büyük ihtiyacıydı ve büyük başarısı oldu. Ama bizim, memleketin geleceğini düşünen basiretli politikamıza kendileri için tehlikeli saydıkları bir buhranı geçiştirme vasıtası diye bakanlar bu politikadan hiçbir şey anlamadılar ve zamanın geldiğini sanarak ifratlı ve hırçın af avazeleriyle bunu nihayete erdirdiler.

Memlekete ilân ediyorum

Bu affı yapmış ve herkesi yuvasına geri vermiş kimse olarak buradan memlekete ilân ediyorum ki, ifratlı ve hırçın af avazeleri affı sadece geciktirmiştir. Biz ikinci koalisyonu kurduğumuz zaman memleket bir taraftan af çığlıkları, diğer taraftan bunun sıcağı sıcağına karşısında bulunan ihtilâlci cereyanların “hiçbir zaman af olmayacaktır” cevaplarıyla fiili hareket ve tecavüzlere sahne olmaya başlamıştı. Bu devri atlatmak kolay olmamıştır ve tehlikeli karışık hevesler yol almıştır. Bu cereyanlar o kadar hasta buhranlar göstermiştir ki, bir cephede neredeyse Çankaya’ya tekrar çıkmak ümidi, öbür cephede siyasî hayatı ve siyasî partileri kökünden kesme çaresi zihinlerde yer etmiştir. Bunlarla, memlekette fazla kan akmasına yer bırakmadan uğraşmak da bizim hükûmetimize düşmüştür. Siyasî partilerin uğradıkları tecavüzleri ısrar ile bertaraf ederek kanunların işlemesini sağlayabildik. Öbür tarafta iki defa, birbirinden önemli, birbirinden tehlikeli, silâhlı ayaklanma bastırdık. Bu karşılıklı hırçın akımlar ortasında basiretsiz ve şaşkın bir idare, rejimi bir istikamette veya karşı istikamette tamamıyla kaybedebilirdi. Bunların hepsinin üstesinden gelinmiş, sükûnetli, normal günlerin tabiî hayatı sağlanmıştır. Şüphesiz ki, bu müspet neticeler her şeyden evvel Türk ordusunun yüksek vatanperverliğiyle ve Türk ordusunun esasında temiz ellerde demokratik rejimden başka bir arzu taşımayan idealiyle alınmıştır.

Malatyalılar, sevgili hemşehrilerim,

Elli sene evvelki hikâyeleri dinler gibi bir haliniz var. Unutmayınız ki, bütün bu fırtınalar 1961’den beri 1963 ortasına kadar geçmiştir. Size iki sene evvelki tehlikeli maceralardan bahsediyorum. Geçirdiğimiz günleri iyice hatırlamanızı isterim ki, bugünün kadrini bilesiniz ve gelecek günlerin başlıca meselelerini hiçbir zaman gözünüzden kaçırmayasınız.

Millet karar vermek durumundadır

Sevgili Malatyalılar,

1965 seçimleriyle Türk milleti bir karar vermek durumunda bulunuyor. Memleketin kavuşmuş olduğu huzur ve sükun içinde basiretli bir iktidarın idaresinde tuttuğumuz yola devam mı edeceğiz yoksa nasıl bir idare kurmak istediklerinin işaretini bugünden vermiş olanlarla birlikte yeni maceralara mı sürükleneceğiz? Türkiye’de ise her seçmenin memlekete kaşı görevi, seçim günü sandık başına giderken bu suali kendi kendisine sormasıdır.

1963 sonlarına doğru Kıbrıs’ta Türk cemaatine karşı vahşi zulümlerin patladığını iyi hatırlarsınız. Bu sırada ikinci karma hükûmetteki ortaklarımız, içinde bulundukları bütün başarılarını paylaştıkları hükûmetin bir an önce çözülüp, çekilmesini sinir buhranları içinde arzu ediyorlardı. CHP’nin karşısında yer almış bulunan bütün siyasî partiler Kıbrıs meselesinin de eklenmesiyle genel durumun güçlüğü karşısında bir araya gelip hükûmet kuramadılar. Arzu etmemekliğimize, onların hükûmet kurmaları için ısrar etmemize rağmen, nihayet patlamış olan Kıbrıs dâvası günlerinde, düşmanı, hükûmetsiz bir memleket karşısında bulmanın keyfine düşürmemek için bağımsızlarla yalnız başımıza sorumluluğu yüklenmek mecburiyetinde kaldık. 1964 başına geldiğimizi fark etmişsinizdir.

Sevgili hemşehrilerim,

Bütün 1964’te memleket, yarı harbin sinirli hâdiseleri içinde yaşamıştır. Bu şartlar altında ekonomik kalkınmanın tedbirlerini yürütmeye uğraştık. Karşımızda bulunan partiler askerî ve malî ne tedbire lüzum görüldüyse, o tedbiri sevdirmemek, kötülemek için ellerinden geleni mübalâğa ile yapmışlardır. Bu şartlar altında 1964’ü geçirdik, toplumu sükûnete kavuşturduk, Kıbrıs meselesini patladığı günden daha elverişli, daha aydınlık bir uluslararası dâva haline getirdik. Ancak, o zaman karşımızdaki partiler, kendi hükûmetleri için şartların müsait hale geldiğine karar verip bir araya gelebildiler.

Gelecek günlerin hizmetinde

Sevgili Malatyalılar,

Üç sene siyasî ve iktisadî güçlükleri yenen başarılar devrinden sonra yalnız bu devri değiştirmek çabası içinde olanların tecrübesine memleketi devrettik. İktidarı bırakmayacağız ve iktidardan gitmemek için her şeyi yapacağımız propagandaları bir kof balon gibi patlayarak gene millet nazarında şerefli ve itibarlı insanlar olarak gelecek günlerin hizmetine kendimizi hazırlamaya başladık. Bu müddet esnasında tahrik edici bütün çıkışlara, sataşmalara karşılık sinirlerimizi muhafaza ederek dış politikada kayıtsız şartsız hükûmeti destekledik. Çok şükür yüksek sorumluluk duygusu taşıyan tarafız. Başbakana vakit vakit yardımcı olmak imkânını bulduk. Buna karşılık, aslında eski demir kıratın mirasını paylaşmak gayretinden esaslı hiçbir çabaları olmayan siyaset adamları bu sekiz aylık müddet içinde neler yapmaya istidatlı olduklarını birer birer göstermişlerdir.

Dertler ve çareler

Sevgili hemşehrilerim,

Bu seçime memleketin bütün dertlerini bilerek ve onların çarelerini araştırıp bulmuş olarak giriyoruz. Bütün görüşlerimiz açıktır ve seçim beyannamemizdedir. Bunları biz de bir bir söyleyeceğiz. Bugün, bu ilk konuşmamda belirtmek istediğim şudur: Memleketin birinci meselesi kurulan huzuru bozmamak ve siyasî hayatımızı fikirler ve tedbirler aramanın gayreti ortamında muhafaza etmektir. Size üzüntüyle haber vereyim ki, dört senelik çabadan sonra karşımızda bulunan bazı siyaset adamları, daha yalnız başına iktidarı almamışlarken, ellerine fırsat geçerse ne yapmak niyetinde olduklarını apaçık göstermişlerdir. Gene radyonun iktidarın başında bulunanların gözü kapalı sözcüsü olması, gene hiçbir devlet memurunun, umum müdürün, hiçbir valinin kendisini emniyette hissetmeyip bir parti başkanının hısmını, denklerini bağlamış halde beklemesi, gene fikir adamlarının, gençlerin takibi kapınızın önünde hazır durmaktadır. Bugünkü bağımsız Başbakanın gayretleri karşısında bu kadar kendini gösterebilen ters cereyanlar, partizan partilerin kendilerini tamamıyla serbest zannettikleri günde ya tek başına, ya bir kısmı ile her marifeti yapmaya çalışacaklarının işaretidir. Gene işçilerin dilekleri çabuk yoldan ölümle karşılanabilir, gene ticarette serbestlik farfaraları ortalığa salınarak enflâsyon ve vurgun devri açılabilir. Memleket kalkınması için çok çalışma, her türlü israftan dikkatle sakınma gayretleri, lüzumsuz vesveseler sanılabilir. Benim görevim size bu ihtimallerin geçmemiş olduğunu ve bu ihtimallerin geçmesi için seçmen vatandaşın oyunu dikkatli kullanması gerektiğini söylemektir. Huzur bir daha bozuldu mu artık tamir kabul olur mu, olmaz mı kimse bilemez. Böyle bir maceraya seçmen vatandaş müsaade etmemelidir.

Sarsılmaz bir huzur ve istikrar

Sevgili hemşehrilerim,

Aksamadan ilerleme hayatına geçebilmemiz, yavaşlamadan bir kalkınma hızını sağlayabilmemiz için huzurun ve istikrarın artık sarsılmaz hale gelmesi lâzımdır. Bu, anlaşılıyor ki, yeni gayretlerin ve yeniden dikkatli ve uyanık bulunmanın neticesi olacaktır. Bu görevde her yerden evvel, ilk kendi seçim bölgemiz olan Malatya’da vatandaşlarımı uyarmak istiyorum. Her yerdeki vatandaşımdan evvel Malatya’daki vatandaşımdan demokratik rejimi bu rejim içinde memleket huzurunu korumak için bütün enerjisini göstermesini isterim. Bütün dikkat ve enerjinin gösterilmesi için şimdi büyük fırsat elinizde ve önünüzdedir. Seçimlerde Malatya’nın, erkeğiyle ve bütün kadınlarıyla beni ne kadar desteklediğini, hiçbir tereddüde yer vermeyecek surette göstermelisiniz. Sizden bana destek olmanızı talep ediyorum. Ömrümün geri kalan bu kısa devresinde memleketin ilerlemesini sağlayacak aydınlık günleri sağlam ve sarsılmaz temellere oturtmak tek idealimdir. Bu ideali gerçekleştirmek için Malatya’nın büyük çoğunlukla beni desteklemesine ihtiyacım vardır. Geçmiş zamanda olduğu gibi gelecek zaman içinde ideallerimizin tahakkukunda kararlı olduğunuzu göstereceksiniz. Sandık başlarında Malatyalı erkeklerin ve daima benim desteğim olan Malatyalı kadınların yenilmez çoğunluğunun kendini göstermesini isterim.

Sevgili hemşehrilerim,

Demokratik nizam mücadelesinin kuruluş tarihinde Malatya’nın şerefli bir yeri vardır. Bu şeref ıstıraplı çile devrinden, büyük başarılar devrinden kazanılmıştır. Malatya demokratik nizamda büyük idealleri çoğunlukla tutmuş, seçim zamanlarında küçük hesapları ve kısır çekişmeleri unutmasını bilmiştir. Memlekette yanlış yolda olanlar ilk önce ümitlerini Malatyalılar arasında bölünmeğe bağlamışlardır. Şimdiye kadar bu ümitlere cesaret vermediniz. Bu seçimlerde sakat ümitlere cesaret verecek davranışlardan sakınmanızı dikkatinize arz ederim.

Seçimde büyük başarı sağlayacaksınız. CHP’nin temel direği olarak bir defa daha ün salacaksınız. Yüreğimin bütün coşkunluğuyla size sevgi ve saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

Belediye Başkanlığını CHP’nin Kazanması Dolayısıyla Kastamonululara Gönderilen Teşekkür Mesajı[91]

Kastamonulu vatandaşlarım büyük seçimler arifesinde, Kastamonu Belediye Başkanlığına bizim adayımızı seçmişlerdir. Kastamonulu hemşehrilerimin bu güven gösterilerine kemaliyle takdir ediyorum. Minnet ve şükran duyguları yanında Kastamonu’nun CHP’den beklediklerini kavrıyorum. Kastamonulu vatandaşlarım emin olabilirler ki, büyük seçimde bize teveccüh gösterirlerse memlekete ve Kastamonu’ya hizmet yolunda onların teveccühüne hakikatten lâyık olduğumuzu göreceklerdir.

Coşkun yürekle sevgiler ve saygılar Kastamonu içindir.

 

 

 

 

Elazığ Seçim Söylevi[92]

Elazığlılar, aziz hemşehrilerim

Seçim meselelerini konuşmak için huzurunuza geldim. Dün Malatya’da her işin ve her siyasetin başı olan huzur ve istikrar konusunu anlatmaya çalıştım. Bugün burada, siyasî huzur ve istikrarın kurulmuş olduğu bir memlekette başlıca vazifenin ne olduğunu söyleyeceğim:

Türkiye için başlıca vazife hızla kalkınmayı sağlamaktır. Gelişme halinde bulunan bir memlekette, her yıl nüfusumuz, her memlekete nasip olmayan bir nispette artıyor. Doğru ve isabetli bir oranda kalkınmayı ve ilerlemeyi tertipleyemezsek her geçen yıl hayat seviyemiz daha gerileyecektir. Bu bakımdan tehlike diyebileceğimiz ciddî meseleler karşısındayız.

Kalkınmanın ilk şartı

Kalkınmamızın ilk şartı, temel şartı bunun bir plâna dayanmış olmasıdır. Plânlı ve programlı kalkınma sözü bir düstur olarak 15 seneden beri bizim dilimizdedir. Bizim 1950 senelerinde plân diye feryat ettiğimiz zaman bize plânın komünist usulü olduğunu bildirirlerdi. Kalkınma, onların hesabına göre, her akşam zihinlere doğacak tılsımlarla, gelişi güzel hallolunacaktı. Bu gidişin âkıbeti tam bir felâket olmuştur. 1950 senelerinde az çok kendi ekmeğimizi çıkaracak halde iken, 1960 senesine varmadan iktisadî ve malî alanda kesin çöküntüye uğradık. Alacaklılar bizi masa üzerine yatırdılar, tıpkı 84 sene evvel Düyunu-Umumîye masasına yatırdıkları gibi ameliyat yaptılar. Bir iktisadî politikanın tam iflâs ile neticelendiğini gösteren bu felâket gününü zamanın vurguncuları bir genişleme siyasetinin olumlu neticeleri gibi övünme konusu olarak millete bağırmak cesaretini kendilerinde bulabildiler. Milletler hayatında bu kadar yanlış hareketler nadir görülmüştür. Bu kadar yanlışların millete başarı gibi gösterilmesi cüreti ise, hiç görülmemiştir.

1960 Büyük İnkılâbı geldiği zaman Türkiye’nin bin emekle meydana getirilen ziraat seviyesi temelinden yıkılmış haldeydi. Sanayiimiz açık gözlerin elinde bir vurgun vasıtasıydı. Bu kadar ağır tecrübeler, nihayet Anayasada esaslı bir tedbire bağlandı. Bu tedbirin adı plânlı kalkınmadır. Bizim on seneden beri anlatmaya çalıştığımız plân ve program dâvasıdır.

Plânı işler hale getirdik

Sevgili vatandaşlarım,

1961’de Karma Hükûmetler şeklinde başlayan iktidarımızın ilk çabası Millî Birlik’ten aldığımız Plânlama Teşkilâtımızın fiili ve önemli vazifesini temin etmek olmuştur. Plânlamayı bütün kuvvetimizle işler hale getirdik. Türkiye’nin ihtiyaçları için ilk plânı tertip ettik. Bu ilk plân kanun halinde meclislerden çıktı. Bu ilk plana göre, lâzım olan malî kaynaklar vatandaştan ve memleket dışından sağlanmaya başlandı. İki sene hazırlık çabalarından sonra, planın ilk yılı 1963 olmuştu. Plâna göre, Türkiye senede % 7 nispetinde bir hızla ilerleyecektir.

Sevgili vatandaşlarım,

Bugün bütün siyasî partiler sözle plân taraftarıdır. Plânı hazırlayıp tatbik ettiğimiz bu son üç sene tarafından karşımızdakilerin çoğundan malî olarak plâna karşı güçlükler ve engeller gördük. Vatandaşın yapacağı yardımları zararlı ve faydasız buldular. Plânlama Teşkilâtı’nın değerini küçümsediler ve vatandaşın güvenini sarsacak sözler söylediler.

Kalfalar ve solcular diye yerdikleri plâncılar Türkiye için hazırladıklarını dünyanın büyük mütehassıslarına kabul ettirdiler. Her tarafta Türkiye plânının değerli ve faydalı bir eser olduğu kabul olunarak yardımı arzu gösterilen zamanlarda bizim muhaliflerimiz milletin vergi vermesini güçleştirecek, plânın ihtiyacımıza uymadığını anlatacak en zararlı yermelerden aslâ geri kalmadılar.

Plânla bağdaşamayan tutumları

Sevgili vatandaşlarım,

Görüyorsunuz ki, plânı 15 sene kabul etmemiş olanların millet karşısında biz de plâna taraftarız demeleri maksadı temin etmiyor. Şimdi bunlar milletten iktidarı istiyorlar. Bir yandan plâna taraftar olduğunu söylerken, Adalet Partisi Başkanı öte taraftan pahalılığın sıhhat alâmeti olduğunu ilân ediyor. Ve iktisadî felsefelerinin her gün, şartlara göre bir başka politika tâkip etmek olduğunu iftiharla bildiriyor. Bu tutumun plânlı kalkınma usulü ve mesleği [uğraşı çabası] ile uyuşması mümkün ciddî bir tarafı var mıdır? Bu 15 seneden beri plân aleyhinde işittiğimiz sözlerin bir yeni şekilde ifadesidir. Anlaşılıyor ki, zihniyet aynıdır. Ellerine tam fırsat geçtiği vakit plânı ne şekilde kuşa çevireceklerini kimse bilemez. Benim görevim, vatandaşlarımı işin başında Türkiye’nin kalkınması ve kalkınma plânı üzerinde dikkatli bulunmaya dâvet etmektir.

Temelsiz politika oyunları

Aziz hemşehrilerim,

Türkiye’nin kalkınması çabasında biz daha 1950’den evvel geri kalmış bölgelerimize özel bir dikkat gösterilmesini öne sürmüştük. 1950 seçimlerinde aleyhimize işleyen zararlı propagandalardan biri de memleketin doğusu ile batısı arasında fark yaptığımız ithamıydı. Şimdi 1961’den beri elimize imkân geçip de doğu bölgelerine de dikkat ayırabilince bu sefer doğu bölgelerine yardım meselesi rakiplerimizin elinde silâh olarak kullanılmaya başlandı. Ciddî olmayan temelsiz politika oyunları ne kadar sürebilirse bu propagandalar o kadar sürecektir. Şurası muhakkaktır ki, bu son üç senelik yarı iktidarımız zamanında doğu bölgelerimiz ondan evvel gelişme iddialarına nispetle çok hizmet görmüşlerdir. Buradan bütün doğuya sesleniyor ve diyorum ki; ellerimiz tutulmamış olsaydı biz daha çok şey yapardık. Ve bize imkân verilirse biz doğuyu batıya gıpta etmeyecek bir duruma sokacağız. Ben, vaat hususunda ihtiyatlı bir kimseyimdir. Bu vaadi size çekinmeden yapıyorum.

Keban Barajı teşebbüsü

Plânlı kalkınmadan bahsederken ve doğuya verdiğimiz önemi söylerken, büyük bir teşebbüsü tekrar anlatmak isterim: Bu teşebbüs Keban Barajı’dır. İktidarımız zamanında Keban projesi elle tutulur hale gelmiş, memleket ekonomisinde iç kaynaklar ve dış yardımlar için başlıca bir hizmet niteliği kazanmıştır. Keban Barajı’na milyarlar harcanacaktır. Barajın tam istifadesinin ilk devrine 1970 sularında kavuşacağız. Ve Keban Barajı hizmeti, kudreti, feyzi mütemadiyen artan bir hazine gibi, Türk iktisadîyatı üzerinde etkisini gösterecektir.

Keban Barajı o zamana kadar bütün memlekette her türlü santralleri ve barajları ile vücuda getirilen elektrik enerjisinin tamamını tek başına verebilecektir. Keban Barajı’ndan alacağımız enerji bütün memlekete gönderilebilecektir. Keban Barajı’nın kabloları her gittiği yerde bir endüstri yuvası kuracaktır. Keban Barajı’nın elektriği, kullandığımız elektriklerin en ucuzu olacaktır. Elazığlılar, dev eser budur: Hiç yardım görmesek de bu dev eseri mutlaka yapacağız.

Keban Barajı’nın yoluna girmiş bir teşebbüs olması uzun ve zahmetli hazırlıklarla mümkün kılınmıştır. Milletlerarası toplantılarda bu meseleyi olumlu bir istikamete sevk edebildik. Bugün tasarlanmış, ihale edilmiş, yapılmış, 250 milyon liraya kadar ki ilk işler tatbikat yolundadır. Fırat sularının bölünmesi meselesi diye uluslararası kurallara göre, komşu memleketlerle çıkan ihtilâflar zamanımızda halledilerek dışardan yardımların esaslı bir engeli kaldırılmıştır. Keban Barajı’nın sulama tertipleri ile Elazığ’ın güneyinde ve doğusunda büyük bir vatan parçasına getireceği nimetlerin sınırı yoktur. Bunları tehlikeye atmayınız! Oyunuzu kullanırken bunları düşününüz. Her seçmene bunları düşünmesi gerektiğini söyleyiniz.

Tedbirlerimiz esaslıdır

Sevgili vatandaşlarım,

Biz memleketin plânlı kalkınma dâvasını temelinden ele almışızdır. Tedbirler esaslıdır, sebat ile tâkip olunursa semerelerini vereceklerdir.

Sizden iktidarımıza destek olmanızı alın açıklığı ile istiyoruz. Elazığ’da ve bu bölgede vücuda getireceğimiz eserlerin bütün inceliklerini kavramışızdır. Elazığ Türkiye’nin ekonomisinde ve kültürde ileri merkezlerinden biri olacaktır. Bu değerli hedefe varmak için yardımınız şarttır. Büyük ölçüde bize yardıma rağbet ettiğiniz taktirde gayretlerimizin neticesinden memnun olacağınıza hiç şüphemiz yoktur.

Her gelişimde Elazığ’dan kıymetli hâtıralar götürdüm. Bugünkü kabulünüz de benim için paha biçilmez bir hâtıra olarak kalacaktır.

Bütün milletvekillerimiz arasında Elazığ seçmenlerinin değerli adaylarına fırsat vermek memlekete ve millete yüce hizmetler sağlamaları halis dileğimiz ve ümidimizdir.

Elazığlılara güvenimizle sevgilerimizi ve saygılarımızı ifade etmek bizi bahtiyar etmektedir. Sağ olunuz sevgili Elazığlılar.

 

 

 

 

CHP Malatya Kadın Kolunun Düzenlediği Sohbet Toplantısında Yapılan Konuşma[93]

(...)

İnönü özetle şu konuşmayı yapmıştır:

“Hanımefendiler, Malatyalı hemşehrilerim,

Bazı meselelerimizi anlatmak ve bilhassa büyük kadın devrimimizde ne halde bulunduğumuzu size söylemek istiyorum. İlk önce bu seyahatimin intibaını nakledeceğim. Çok memnun oldum. Malatyalı hemşehrilerim teveccühle karşıladılar.

Dikkat etmişseniz, konuları dağıtmadan bir temel mesele üzerinde konuştum. Burada her şeyin başında olan huzur, istikrar ve emniyet içinde çalışmadan bahsettim. Bu beyanatımda elli sene evvelki meselelerden bahseder gibi iki sene önce geçen siyasî fırtınaları hatırlatmak istemiyorum. Uzun zamana sığmayacak büyük hâdiseler, çok kısa zamanda ve hepsi yüz akı ile geçirilmiştir. Fırtınalı devirler memleketler için büyük imtihan günleridir. Bunlardan lâzım gelen dersleri, ibretleri almamız lâzımdır. Siyasî fırtınalı meseleleri hasis meseleler gibi almamalıyız.

Malatya’dan sonra Elazığ’a uğradım. Orada da hemşehrilerimin geniş teveccühleri ile karşılaştım. Elazığ’daki beyanatımda memleket kalkınması ve bunun temel unsurlarını anlatmaya çalıştım.

Münferit meselelerden bahsetmedim. Her meseleyi bundan sonra teker teker sırası geldikçe anlatacağım. Elazığ’dan da huzur içinde ayrıldım. Seçimlere güvenle gidiyoruz.”

İnönü bundan sonra seçimde sandık başına gitmenin önemi üzerinde durmuş, bunun bir vatandaşlık görevi olduğunu ifade ettikten sonra yoklamalar dolayısıyla tabiî olarak çıkabilecek bazı düşüncelerin aday listeleri kesinleştikten sonra kapanması lüzumuna değinmiştir.

Kadın hakları

CHP Genel Başkanı daha sonra kadın hakları üzerinde durmuş ve şunları söylemiştir:

“30-40 seneden beri uygulanan kadınlarımızın seçme seçilme hakkı, bütün hakları ve bunları kullanmaları bir süs değildir. Bu bir haktır. Kadınlarımız cemiyetin en güç meselelerine ne kadar girer, ne kadar çalışırlarsa cemiyet o kadar yükselecektir. Kadınlarımızın erkeklerle eşit haklarla cemiyet hayatına girmeleri, ilerlemenin şartı olan en büyük bir ihtiyaçtır. İlk günler bu hakları bunun için çıkarttık. Bütün güçlüklere rağmen, kadın hakları ileri bir seviyeye ulaşmamızın başarılı bir olayı olarak ilerlemektedir. Eskiden kadınlarımız için rey istemek büyük bir meseleydi. Şimdi tabiî seyrine girmiştir. “Kadın milletvekili yapamayacağız, yapmamalıyız, kadın evinde otursun, işine baksın” zihniyeti artık geçmiştir. Erkekler arasında bu yolda büyük ilerleme vardır.

Bugün her yerde işçi kadınlarımız; profesör, uzman kadınlarımız erkeklere örnek olacak şekilde çalışmakta, irtifa kazanmaktadırlar. Bugün öyle bir ilerlemeye gidiyoruz ki, her ailede kadınlarımız erkeklerle eşit çalışma haline getirilmektedirler. Bunu teşvik ediyoruz.

Bir kişi çalışır, herkes onun eline bakar. Bu devir geçeli çok olmuştur. Şimdi aileler genci ile, yaşlısı ile, kadını ve erkeği ile çalışma arıyor. Buna doğru gidiyoruz. Cemiyetin bu ilerlemesine Türk aileleri olarak uymaya mecburuz. Çalışma önemli bir harekettir. Çalışmanın ufağı büyüğü yoktur. Elverir ki ona buna yük olmadan çalışılsın. Aslında kadınlarımızın çalışması yeni bir şey değildir. Köylerde, fabrikalarda kadınlarımız öteden beri çalışmaktadırlar. Bu çalışmanın şehirlerimizde her Türk ailesine girmesini istiyoruz. Kalkınmamız, her şeyin üstünde kadın erkek çalışmamıza bağlıdır. İş yok ki çalışalım, demek aslında bir bahanedir. Çalışmak istedikten sonra evde boş vakti değerlendirecek bir iş yaratmak mümkündür.”

İnönü konuşmasının sonunda kadın öğretmenlerin toplum hayatındaki önemine de değinmiş ve şöyle demiştir:

“Hanım öğretmenlerimizin vazifeleri önümüzdeki güçlükleri gidermede çok önemlidir. Bilhassa öğretmen hanımların vazifelerini kolaylaştıracak şartları tâkip etmenizi isterim. Unutmamalıyız ki, kapalı hayattan cemiyet hayatına geçişte ilk günlerin vazifelerini alanlar ilk günlerin güçlüklerine göğüs gerenler kız ve kadın öğretmenlerimiz olmuştur. Onları cahil taassuplara karşı savunmaya kararlı olmalıyız.”

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[94]

Vatandaşlarım,

CHP’nin seçim beyannamesi üzerinde sizinle konuşacağım: CHP büyük zaferlerle doğmuş bir partidir. Her memlekette olduğu gibi zaman zaman bizde de büyük zaferleri kazananlar, daimî bir hâkimiyetin yolunu aramışlardır. CHP zaferlerden tam aksi kanaatle çıkmıştır. Ele geçmiş olan zafer itibarından, memleketin en çetin, en köklü meselelerini halletmek için cesaretle ileri atılmak yolunda faydalanmıştır. Atatürk böyle başladı ve biz onun yolunda devam ettik. İdeal, bugünkü medeniyetin her alanda ileri kurallarını memlekete getirerek, kaybedilmiş yılları süratle tamir ve telâfi etmektir. Bu kanaatle CHP kurulmuştur.

Sosyal düzende, hukuk düzeninde, insan hakları alanında o zamana kadar hayale sığmayan bütün reformlar yapılmıştır. Bu hamle, Atatürk’ü kaybettikten sonra aynı kuvvette devam etmiştir.

Bugün en yeni mânasında hukuk düzenine, ekonomi kuralına ve sosyal reformlara bu sarsılmaz kararla devam etmekteyiz.

Tek hedefimiz, ileri Türkiye’yi gerçekleştirmek için bütün hamleleri ve reformları anlatmak ve onları demokratik rejim içinde tatbik etmektir.

CHP oy avcılığına itibar etmez

Sevgili vatandaşlarım,

Size CHP’nin bir özelliğini söyleyeyim.

CHP kolay vadeden bir parti değildir. CHP oy avcılığına itibar etmez, güç zamanlarda CHP milletten fedâkarlık istemekten çekinmez.

CHP’nin temelinde olan Millî Mücadele, milletin fedakârlığı ile başarılmış, sonra milletin fedakârlığı ile memleket ele muhtaç olmadan yaralarını sarmış, ilk kalkınmasını yapmıştır.

Kolay yol göstericileri, borçla geçinmenin tavsiyecileri sonradan türemişlerdir.

1957 seçim beyannamemiz önümdedir. Devlet Radyosunun muhtar bir müessese haline gelmesi, seçim emniyeti, seçim sisteminin nispi temsil olması, iptal hakkı, milletvekili tahsisatının birinci sınıf memur aylığını geçmemesi, iki Meclis, Anayasa Mahkemesi, iktisadî kalkınma için plân ve program, enflâsyona son verilmesi, mahkeme bağımsızlığı ve hâkim teminatı, Yüksek Hâkimler Kurulu...

Şimdi size soruyorum: 1957’de ortaya attığımız bu büyük siyasî dâvaların bugün hangisi gerçekleşmemiştir?

1961 beyannamemizde yeni Anayasanın istediği bütün müesseselerin kurulması vardır. Memleketin hürriyet içinde hızla kalkındırılması başlıca hedef gösterilmiştir.

“Sosyal adalete inanmış bir parti olarak külfetler ve nimetler arasındaki ölçüsüzlükleri önleyici tedbirleri alacağız. Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan enflâsyondan kaçınacağız” diye taahhütler alınmıştır.

Sevgili vatandaşlarım,

1961-1965 arasında lüzumlu kanunlar çıkarılmış, kalkınma bütün dünyanın gözü önünde sağlam bir plâna dayatılmış ve hürriyetsiz kalkındırma iddiasıyla ortaya çıkan eli silâhlı ve silâhsız bütün sergüzeştçiler bertaraf edilmiştir.

CHP’nin özü ile sözü birdir

Sevgili vatandaşlarım,

Eğer bugün hürriyet içinde kalkınma prensibini herkese kabul ettirebildikse, bunun sebebi, sosyal adalet ilkelerini samimiyetle uygulamış olmamızdır.

Eğer biz, pahalılığı sıhhat alâmeti ilân edip, mahallelerde tekrar milyoner üretmeye kalkışsaydık, sokaklarda yalınayak gösteri yapan kitleler kaybolmaz, çoğalırdı.

1961’de işçilerimiz için vaat ettiğimiz hakları, Toplu Sözleşme ve Grev haklarını en kısa zamanda, bir tek kimsenin burnu kanamadan gerçekleştirdik. İşte CHP budur vatandaşlarım!

CHP’nin, özü ile sözü birdir.

Biz, 1965 seçimlerine şu samimî inançlarla giriyoruz. CHP insanlara ekmek vermek için hürriyetlerini ellerinden alan rejimleri reddeder. Aynı şekilde ekmekten yoksun insanlara biçimsel hürriyetler tanımanın yetersizliğine inanır.

Bundan sonraki konuşmalarda çeşitli sahalardaki hedeflerimizi birer birer söyleyeceğiz.

Bugün size seçim beyannamemizin, yani Türkiye için fikirlerimizin ruhunu söylüyorum.

Huzur kurulmuştur

Son dört senede bir huzur kurulmuştur. Yatağımıza yatıyor ve “yarın hangi karışıklık nereden çıkacak, radyodan ne duyacağız, canımız ve malımız emniyette kalacak mı?” diye meraklanmadan yaşıyoruz.

Biz, bugün, kurduğumuz huzurun devamını, memleket menfaatlerinin birincisi olarak görüyoruz. Bunu sağlamak, milletin ihtiyacı bulunan yeni reformları basiretle ve itidalle, sıçramalara lüzum bırakmadan yapmakla kabildir.

Toplum, dört senede daha da ilerlemiştir. Siyasî partiler, bu ilerlemenin seviyesinde olmakla mükelleftirler.

1965 seçimlerinde milletimizin huzuruna çıkarken diyoruz ki, Plân, bizim ekonomimizin temeli kalacaktır. Bu ekonomide, vergi ve maliye politikası son derece önemlidir. Kalkınmanın kaynakları lâzımdır. Vergi kaçırılmayacaktır.

Bir kanunla herkesin ne vergi ödediğini ilân ettirdik. Bu usulü kaldırmak istiyorlar. Ne için kaldırmak istiyorlar, söyleyeyim vatandaşlarım: Bu mahdut bir çevrenin arzusudur. Maksat, çok kazandığı halde az vergi verenin veya vergi kaçıranın yine belli olmamasıdır. Az kazanan, çok kazananın devlete ne ödediğini bilecektir ki, kendi fedakârlığının lüzumunu ve ölçüsünü kavrasın. Buradan halka ilân ediyorum ki, servet beyannamesi de, vergi açıklanması da kalkmayacaktır ve hiç kimse tarafından kaldırılamayacaktır.

Öte yandan, sakıncaları meydana çıkmış olan tasarruf bonoları sistemini kaldıracağız.

Bugün tarım gelirlerinden hazineye hemen hiçbir şey girmiyor. Tarımdan bir küçük gelir sağlayan ve bununla geçinen kitle Türkiye’de mevcuttur. Tarım kazançlarından alınmakta olan vergiyi, memleket gerçeklerine uyduracağız ve geniş küçük çiftçi kitlesini vergi dışı tutacağız.

Sağlayacağımız kamu gelirinin önemli kısmını, köye yönelen su, içme suyu, elektrik, yol, okul gibi yatırımlarla köy kalkınmasında kullanacağız.

Toprak reformu ve petrol konusu

Toprak Reformu, tabiî bu siyaset felsefesinde en önemli bir yeri işgal etmektedir. Biz Toprak Reformunu ekonomik ve sosyal sebepten istiyoruz.

Bizim, böyle lâfı çok edilen bir dâvamız daha vardı: Petrol.

Biz bugün petrolü hemen millileştirelim istemiyoruz. Biz, bugün “ellerindeki bütün hakları alalım, yabancı petrol şirketlerini kapı dışarı edelim” demiyoruz. Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye’nin bir hukuk devleti kalmasında en dikkatli siyasî teşekkül CHP’dir. Petrol Kanununda Türk devletinin ve Türk sermayesiyle kurulmuş millî petrol müessesemizin petrol arama ve işletme yetkilerini sınırlayan hükümler değiştirilmelidir. Karşımızdakiler değiştirilecek bir şey yoktur, diyorlar. Vardır ve değiştirilecektir.

Anayasamız, devletin tabiî servetler ve kaynaklarının tasarrufunu, aranmasını ve işletilmesini sarih hükümlere bağlamıştır.

Batılı manâda devletçi bir partiyiz

Sevgili vatandaşlarım,

Biz devletçi bir partiyiz. Bizim devletçiliğimiz batılı mânada bir devletçiliktir. Özel teşebbüsle kamu sektörü birbirini tamamlayan bir ekonomi düzeni içinde, memleketin kalkınmasına çalışacaklardır.

–Hürriyet içinde kalkınmanın çarelerini, vasıtalarını sağlayalım,

–Huzur devam etsin.

–Türkiye haksızlıklar memleketi olmasın.

–Uyanan kitleler, idareden anlayış görsünler.

–Ve ileriye doğru yürüyüşümüzün gerekleri yapılsın.

1965 seçimlerinde milletimizin karşısına biz, bu hedeflerle çıkıyoruz.

Dış yardıma temel şartımız

Türkiye’ye yardım konsorsiyumu, bizim iktidarımız sırasında, bizim emeklerimizle kuruldu. Fakat, CHP bu konuda daima dikkatli oldu. CHP hangi devletten veya milletlerarası kuruldan alınırsa alsın, dış yardımın, siyasal, ekonomik ve sosyal düzenimizle ilgili bir kayda veya her hangi bir siyasal şarta bağlı tutulmasını aslâ kabul etmedi. Bu, seçim beyannamemizin esaslı bir parçasıdır.

Çeşitli bölgeler arasında dengesizlik

Sevgili vatandaşlarım

Memleketin çeşitli bölgeleri arasında, vatandaş arasında dengesizlikler bulunduğu inkâr edilebilir mi? CHP talihsizliklerin nasıl kırılabileceğini incelemiş ve bunun çarelerini bulmuş olan bir partidir.

Biz, Devlet Plânlama Teşkilâtının ve bütün yardımcı dairelerin plân ve program hazırlıkları ile ilgili araştırmalarında, yurdun geri kalmış bölgelerine özel bir önem verilmesinden yanayız.

Biz, geri kalmış bölgelerin yalnız eğitim ve sağlık gibi hizmetler yönünden değil, ekonomik yatırımlar bakımından da verimliliğini esas tutan önceliklerden yararlanmalarını mutlaka sağlayacağız.

Biz, köyün önemini biliyoruz.

Köyler kalkınınca vatan kalkınacaktır.

Köylerdeki bütün vatandaşlarımın oylarını, gerçeklere kulak vererek kullanmalarını istiyorum.

Makûs talihler yenilecek

CHP iktidarı, Türkiye’de köyün; köylünün, talihsiz bölgenin ve talihsiz vatandaşların iktidarı olacaktır. Biz, makûs talihleri yenmesini bilen bir siyasî teşekkülüz.

Türkiye’de, köylerde, şehirlerdeki gecekondularda dünya kadar talihsiz Türk vatandaşı böyle bir iktidarı beklemektedir.

CHP milletvekillerinin teklifi ile gecekondu bölgeleri belediye hizmetlerinden faydalanmaya başlamışlardır. Bu hizmetleri biz daha yaygın hale getirmek kararındayız.

Gecekondu bölgelerindeki kamu arsalarını ev yapımına ayıracağız. Bunlar sosyal konut tipinde olacaktır. “Gecekondu, içinde oturanındır” ilkesi bizim temel görüşümüzdür. Bu görüş için de gecekonduları birer sosyal konut haline getirmek, bizim bulduğumuz gerçekçi çaredir: Biz, gecekondu dâvasının başıboş bırakılmasının bütün mahsurlarını biliyoruz.

Dış politika

Sevgili vatandaşlarım,

Bir kelime de dış politika için söyleyeyim: Biz, Batı bloğunun bir mensubuyuz. Haysiyetli, millî menfaatlerimizi asıl bilen bir politika tâkip ederiz: Biz, dış politikayı sorumsuz polemiklerin ve iç politika yatırımlarının bir vasıtası olarak görmüyoruz: NATO’da kalacağız. CENTO’da kalacağız ve bütün komşularımızla iyi münasebetler güdeceğiz.

CHP’nin idaresindeki bir Türkiye’nin, gözü kapalı, hissi düşmanlıkları, hissi dostlukları olmaz.

Biz, önce Türkiye’yi düşünür, önce Türkiye’nin her badireden uzak olmasını isteriz.

Lozan Barış Antlaşması, Boğazlar rejiminin millî amaçlarımıza uygun şekilde çözümü; Hatay’ın ana vatana katılması, memleketin İkinci Dünya Savaşının dışında tutulması, bu savaşı hemen tâkip eden yıllarda milletlerarası komünizmin saldırı niyet ve teşebbüslerine karşı durulması, bugünkü son politika ve iyi münasebet gelişmeleri ve nihayet Kıbrıs dâvasındaki azimli ve barışçı davranışlarımız bu sözlerimin delilleridir.

Reform iktidarı

Sevgili vatandaşlarım,

1965 seçimlerinde karşınıza, bir reform iktidarı olmak vaadiyle çıkıyoruz. Bu büyük reformlar, tıpkı Kurtuluş Savaşında hedef olarak aldığımız zaferler gibi, dar vasıta ile ve herkesin görevini yapması ile gerçekleşecektir:

Çalışmadan “olur” diyenlere inanmayın, olmaz. Biz, hiçbir konuda hayal yapmıyoruz: Ödevin büyüklüğünü, zahmetin genişliğini riyazi bir surette ölçüyoruz. Bu durum içinde mutlaka olumlu neticeye ve kesin muzafferiyete varacağımıza hiç şüphemiz yoktur.

Bizi bu kadar cesaretli, emniyetli kılan temel unsur, bir sarsılmaz inançtan geliyor. Milletimiz, iyi ve gerçekçi bir idare altında uzun mesafeleri kısa zamanda alacak kabiliyette ve güçtedir. Bu inanç CHP’nin temelidir: Biz, bu hedefleri memleketin ve milletin benimsemesi için bir ortamı şart koşuyoruz: Bu ortam, memlekette huzurun ve istikrarın bulunması ve bütün çalışmaların iç politikada böyle bir ortama dayanmasıdır.

Biz, size ilerideki günleri vaat ediyoruz.

Size, geride kalmış günleri vaat edenler de var.

Huzuru, bunlardan hangisinin sağlayacağına siz karar vereceksiniz. Bir huzur ortamını vücuda getirmek için dört seneden beri çekmediğimiz mihnet ve atlatmadığımız tehlike kalmamıştır. İç politikada ve dış politikada sizden bunun kıymetini bilmenizi ve bunu elden kaçırmamanızı istiyorum.

Benim sizden istediğim, sandık başına giderken, vazifeyi hatırdan çıkarmamanızdır. Size sevgiler ve saygılar.

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[95]

Sevgili vatandaşlarım,

CHP 1965 seçimlerinde milletimizin karşısına, reform idealleri ile çıkıyor. Bu reformları Cumhuriyetimizin ilk devresinde milletçe el birliği ile gerçekleştirdiğimiz reformların neticesi, devamı saymak lâzımdır. Bunların başında Toprak Reformu gelmektedir. Bütün vatandaşlarımın bilmelerini ve emin olmalarını isterim ki, 1965 yılında Toprak Reformunu gerçekleştirmeyen bir Türkiye’yi huzur içinde bir memleket olarak muhafaza etmek imkânı yoktur. Vatandaşlarım aşırı uçlardan, yükselmeye başlayan ve yankılar uyandıran yeni seslere dikkat etmelidirler. Ben size bu akşam Toprak Reformu’nun önemini anlatacağım.

Tarım ihtiyacımız

Aziz vatandaşlarım,

Bizim tarım ihtiyacımız göz önündedir. Gıdamızı çıkaramıyoruz, topraklarımız bakımsızlıktan yozlaşıyor, kısırlaşıyor. Gelecek zamanlar daha da kaygı vericidir. Nüfusumuzun büyük kısmı tarım içindedir. Geçinemedikleri için, gözleri kapalı, şehirlere can atıyorlar. Tarımda kalan büyük vatandaş kitlesi tarım dışında bulunanların yaşama seviyesinin dörtte biri ile yaşamaya çalışıyor. Tarımda yüz binlerin üstünde gelir sağlayan çok mahdut vatandaşlar vergi vermiyorlar, üstelik bunlardan bir kısmı diğer işlerinin kazançlarını tarım hesabına ekleyerek bunların da vergisini kaçırabilecekler. Bugün yer yüzünde tarım ile geçinemeyen tarım memleketleri sayılıdır. Bunların arasında Türkiye de vardır. Bunlar sade vatandaştan, okumuşuna kadar herkesin gözü önünde olan gerçeklerdir.

Biz, lâfı ağzımızda gevelemiyoruz. Çok ağır ve çok ciddî böyle bir durumda çare nedir? Bunun çaresi çoktur. Kredi verilecek, gübre alınacak, tohum iyi olacak, sulama yapılacak, hastalık mücadelesi iyi olacak ve bunun gibi çareler... Bunları herkes söylüyor, ama hepsinin başı ve temeli olan toprak dağılmasının düzene konmasını kimse söylemiyor. Bizim memleketimiz durumunda olan bir yerde bir vatandaş en çok ne kadar toprağa sahip olabilir. Bu,belli olacaktır. Bu toprak ona verilmeye çalışılacaktır. Toprak Reformu burada başlar. Bunu yapmayan, bunu göze almayan bütün partiler beyhude konuşuyorlar. Bizim toprağımız çiftçimize istediğimiz kadar tarla vermeye yetmez. Ama bugünkü halimizde bakınız dertlerimiz ne kadar geniştir. Topraksız veya yeteri kadar toprağı olmayan vatandaş var. 1963 tarım sayımına göre topraksız aileler 308 bindir. Bundan çok vatandaş yarıcıdır. Bunların sayısı 293 bin işletmedir. Ortakçılar daha çoktur. Ortakçı sayısı 520 bindir. Bu suretle topraksız, yarıcı ve ortakçı olarak milyonu çok geçen aile toprakta çalışıyor, topraksızdır.

Kitleleri istismar yolu

Toprak Reformu dediğimiz zaman ilk önce bu meseleleri ele almak ve vatandaşa çare bulmak lâzımdır. Bu yapılmadı mı eloğlu (ırgatlar), (eli nasırlılar), (köleler) diye talihsiz kitleleri istismar etme, kışkırtma yolunu tutar ve bunun sonu ne olur, hiç kimse bilemez.

Bizim Meclise verdiğimiz kanun tasarısı bu temele dayanıyor. Biz, millet bizi desteklediği taktirde bunu gerçekleştireceğiz. Bizim hedefimiz körü körüne zenginden alıp fakire vermek değil. Mecliste duran tasarımızda söylüyoruz. Bizim hedefimiz tarım kesiminde, toprak dağıtım ve mülkiyetindeki dengesizlik ve adaletsizliği gidermek, toprak mülkiyetini daha yaygın hale getirmek, toprağın çok küçük parçalara ayrılmasını önlemek, küçük işletmelerin işbirliği yaparak daha verimli çalışmasını sağlamak ve modern tarım araç ve yöntemlerinden küçük çiftçilerin de yararlanmasını sağlamaktır. Tasarımız ekonomiyi, sosyal şartları ve tarımda verimliliği hep birlikte gözeten bir tasarıdır. Bunun için de kıraç arazi, sulak ve verimli toprak ayrı ayrı ölçülere tabiîdir. Verimli çalışan işletmeler normalin bir misli üstünde fazla araziye sahip olabilmektedirler.

Tasarıda zeytinlikleri, bahçeleri, narenciye ve meyve ağaçlarını vatandaşın elinden almak yoktur. Toprağı çok olandan ölçüsüne göre, fazla olanı diğer vatandaşlar için bedeli ile alınacaktır. Anayasamız bu esası kabul etmiştir.

Lâfı ağızlarında geveleyenler

Şimdi seçim zamanı. Lâfı ağızlarında geveleyen partiler de tarım ıslahâtından ve tedbirlerinden bahsediyorlar. Ama toprağı fazla olandan toprak almaktan, yarıcı ve ortakçılardan hiç bahsetmiyorlar. İşte AP’nin Toprak Reformu meselesi. Kıyamet kadar söz, fakat bir vatandaşın âzami toprağı ne olacak, bir vatandaşa asgari toprak ne verilecek, bir tek kelime bulamazsınız. Aksi uç ise, her yerde 500 dönüm diye tutturmuştur. Bunlardan hiçbir ciddî ıslahât fikri beklemeyiniz.

Biz, tam dört sene her koalisyonda, millet karşısında gerçekçi bir Toprak Reformu talebi ile bu neticeyi almaya çalıştık. Mecliste uğraştık, hükûmette uğraştık, ardı arası gelmeyen çekişmeler bir tek hedefe bağlıydı. Toprak dağıtımına dayanan bir kanun, kabul edilmek istenmiyordu. Bunu oyalamalarla, geciktirmelerle baltaladılar ve akılları sıra da sebebi, bizim kusurumuza bağladılar.

Tasarıyı AP’nin elinden kurtaramadık

Sevgili vatandaşlarım,

Biz ilk koalisyonumuzu AP ile yaptık. Toprak Reformunu AP ile programımızda ilân ettik. Fakat tam yedi ay bu reformun tasarısını AP’li Tarım Bakanının elinden kurtarıp Meclise gönderemedik. İkinci koalisyonda tasarı YTP’li Bakanın eline düştü, oradan yani YTP kanadının elinden bir türlü çıkıp Meclise gidemedi. Üçüncü koalisyonda Tarım Bakanlığında bir CHP’li varken tasarıyı kendimiz hazırladık. Meclise gönderdik. Seçim tasarısı dediler. Aleyhinde bulundular. Bir karma komisyonda görüşülmesini teklif ettik, önce yedi komisyona, sonra sekiz komisyona havale ettiler. Nihayet kanun bu suretle şimdiki kendi hükûmetlerine kaldı.

Aradan sekiz ay geçti

Tetkik eden komisyonun başkanı AP’li idi, Bakan YTP’li isteseydiler, hükûmeti düşüren çoklukları ile, düşündükleri ne ise o şekilde bir kanun çıkarırlardı. İşte, sekiz ay geçti. Sekiz aydır ellerinde bizim tasarımız var. Niçin çıkartmazlar? Diyelim ki, beğenmezler, İktidar ellerindedir. Beğendikleri tamam buldukları kanunu niye getirmediler? Toprak meselesinin bugünkü durumunda aklımız ererek, hasretle, ölçüyle tedbir bulmak lâzımdır ve kabildir. Tabiî uzun vâdeli bir çalışma ile netice alınacaktır. Milletler için bir ihtiyacın gerçekleştirilmesi saati çaldı mı basiretli politikacılar ileri yürüyen zamanı geri götürmeye çalışmazlar. O ihtiyacın memleket menfaatlerine uygun tarzda karşılanmasının yolunu bulurlar. Toprak Reformunu çıkarmamakta direnenler, bu seçimlerde ayırt edilemeyecek olurlarsa, memleketin çoğunluğunu ıstırap verici bir gelecek beklemektedir. Benim görevim gördüğüm kesin ihtiyacı söylemektir. Benim görevim gerçek bir Toprak Reformuna vatandaşın sahip çıkmasını istemektir.

Tercihi seçim günü siz yapacaksınız, aziz vatandaşlarım.

Hepinize sevgiler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

Trabzon Seçim Konuşması[96]

Trabzonlular, aziz hemşehrilerim, sevgili vatandaşlarım,

Burada yerli meseleler ve umumî sorunlar üzerinde konuşacağım. Yerli ve memleket ölçüsünde yaygın bir meselemiz küçük esnaf ve küçük sanatkârlar, imalatçılar meselesidir. Buradan memlekete ilân ediyorum: Büyük temel ekonomik mesele olarak, büyük çapta endüstri ile ticaretle, tarımla meşgulüz. Bunların temellerini atmaya yürütmeye çalışıyoruz. Size haber vereyim ki, benim şimdiye kadar tecrübem büyük projeler orta çapta ve küçük çapta [projeler için] bir dürüst ve ehliyetli ticaret, sanat vatandaş kitlesine dayanmak şarttır. Böyle bir orta sınıf olmazsa büyük emekler kısır kalıyor. Bunu söyledikten sonra size küçük esnaf ve küçük sanatkâr vatandaşlarımızın bizim gözümüzde ne kadar eşsiz ve değerli olduğunu söylemiş oluyorum.

İktidarımızda bunların halleri ve menfaatleri, için çok meşgul olduk. Gelecekte de başlıca ödevlerimizden biri bu olacaktır.

Trabzon’un ve yaygın olarak Karadeniz bölgemizin özel ürünleri vardır. Fındık başta gelir. Tütün müşterektir. Fakat çok önemlidir. Hiçbir iktidar şimdiye kadar bizim Karadeniz mahsullerine verdiğimiz önemde yarış edememiştir. Biz büyük fedakârlıkla Karadeniz’de fındık müstahsilini korumaya ona faydalı olmaya çalışmışızdır. Tütün de böyledir. Yakın misâlleri bilirsiniz. Gelecekte de böyle yapacağız.

Özel teşebbüs konusu

Söz buraya gelmişken size özel teşebbüsten de bahsedeceğim. Biz karma ekonomi ile siyasî hayata kırk sene önce girdik. Bu karma ekonomiyi bir düstur olarak zaman içinde bütün siyasî hayata ve bütün partilere kabul ettirdik. Hep aynı yoldayız. Özel teşebbüsü korumak geliştirmek memleket kalkınması için temel şarttır. Kamu yatırımları ile birbirini tamamlayacak surette bu politikayı tâkip ederiz.

Şimdi genel sorunlara geçiyorum. Memleketin başlıca meselesi, her meselenin üstünde olan meselesi huzur ve emniyettir. Hal için böyledir, gelecek zaman için böyledir, özellikle seçimden sonra için böyledir.

Yirmi senelik ders

Huzurun temel şartı siyaset adamlarının en son yirmi senelik tecrübeden ders almış olmalarıdır. Demokratik rejime geçmekte, onu yürütmekte karşılaştığımız en büyük güçlük siyaset adamlarının, iktidara gelinceye kadar millî irade, hürriyet edebiyatını kullanmaları, bu sayede iktidara geldikten sonra kendileri için iktidardan gitmeyi beceriksizlik ve ahmaklık saymalarıdır. Bu hükmü verdikten sonra, idare başında bulunan siyaset adamları salim muhakemeyi nefislerine ve memlekete güveni kaybederler. Ve her türlü şiddeti ve fena hareketleri kolaylıkla yapar hale gelirler. Yüz defa tecrübe olunmuştur. Bu yoldan kendileri felâkete, mutlaka felâkete uğrarlar ve memleketi mutlaka felâkete götürürler.

Siyaset adamları içinde daha eline yarım veya bir çeyrek iktidar geçince nasıl kendini kaybedenler türediğini görüyorsunuz. Bu noktadan sonra size iyi bir haber de vereceğim. Benim görüşüme göre halk tabakasında birbirine karşı düşmanlık arzusu yoktur. Bu arzu halkımızın arasına siyaset tertipçilerinin zoru ile girmektedir. Siyasî partilerin sade vatandaş kitlesi, birbirleriyle anlaşıp geçinebilmek istidadındadırlar. Devlet kapısı büyük bir geçim kaynağı gözü ile görüldüğü için halk tabakasının bu ihtiyacı siyaset adamları tarafından kendi maksatları için istismar edilmektedir. Bu sözlerimi uyarmak için söylüyorum. Böyle tahrikler faydalı görüldüğü için siyaset adamları özellikle çabuk netice almak isteyen türediler her vasıtayı kullanmaya çalışıyorlar. Bunlar hasmı dinsizlikle, komünistlikle damgalamak, olur olmaz intikam hislerini beslemek ve insanlıktan nasibi olmayan bir davranışla iftira yoluna gitmektir. Bu usuller itibardan düşmeye mahkumdur. Ve göze görünür bir surette itibarını kaybetmektedir.

Toprak reformu

Şimdi size memleket ölçüsünde meseleleri söyleyeceğim. Bunların başında Toprak Reformu gelir. Toprak Reformu cemiyetimizin bugün muhtaç olduğu ve bir uçtan öbür uca istediği bir tedbirdir. Toprak Reformu tabiatıyla geniş tarımın ıslahât tedbirleriyle beraber yürüyecektir.

Toprak Reformu’nun aleyhinde olan siyasî partiler ve onların sözcüleri, Toprak Reformu adı altında yalnız tarımda ıslahât tedbirlerinden bahsederler. Toprak dağıtımından, çok toprağı olandan parasıyla toprak alıp onu dağıtmaktan bahsetmezler. Bu düpedüz Toprak Reformunu istememek demektir. Toprağı olmayana toprak verebilmek için toprağı çok olanın ne kadar çok toprak sahibi olacağını mutlaka sınırlamak lâzımdır.

Trabzonlular ve Karadeniz halkı az toprak talebinden çok ıstırap çekerler. Karadeniz halkı toprak buldukları her yere gidip çalışmak isterler ve gittikleri yerde de hem kendileri yaşamışlar ve hem onları imar etmişlerdir. Şimdi Karadenizli’nin karşısına geçip çok toprağı olandan fazlasını bedelle alıp toprağı olmayana dağıtmayacağız demek hiçbir şey yapmamak demektir. Fikirlerimizin iyi ve doğru anlaşılmasını isterim.

Bana niçin üç sene elinde iktidar vardı yapmadın derler. Üç senedir koalisyonlarda uğraştım. Hiç vakit kaybetmedim. Neticeyi alacağım zaman Toprak Reformunu istemeyenler onu baltaladılar.

Petrol meselemiz

Şimdi size petrol işini anlatacağım. Oldu olası petrol işi devlet elinde kalsın, yabancıya verilmesin dedim. Nihayet aksi fikirde olanlar 1954’te kanun çıkardılar. Şimdi, tekrar petrol meselesi milletin elindedir. Bunda da niye üç seneden beri yapamadın da şimdi çıkarıyorsun diyorlar. 1961’den beri petrol kanunu çıktığı gibi işlensin diye iyi niyetle çalıştık. Türlü meselelerini öğrendik, yabancı şirketlerle daimî olarak çekişme halinde bulunduk ve en nihayet bir açık kanaate ve memleket hayrına doğru tedbirlere vardık. Meclise verdik. Hükûmeti değiştirdiler. Ve Petrol Kanununu çıkaramadılar. Şimdi size haber veriyorum, Petrol Kanunu’nu çıkarmayanlarla aramızda uzlaşması mümkün olmayan ayrılık vardır. Biz petrol işinin devlet hâkimiyeti esas tutularak idare edilmesi kanaatine varmışızdır. Yabancı şirketler meşru haklarında kalıp çalışabileceklerdir. Fakat, Türkiye’de, petrol işine Türk Devleti ve Türk cemiyeti karışamayacaktır, dâvasından vazgeçeceklerdir.

Adalet Partisi’ni idare edenler bu kanaatte değildirler. 1954 Petrol Kanunu’nun yabancı şirketlere tanıdığı devlet üstü nizamı doğru buluyorlar. Kendileriyle anlaşmamıza imkân yoktur.

Vatandaşlar daha bilgilidirler

Son sözümü söyleyeceğim, 1965 Türkiye’sini iyi bilmek lâzımdır. Bugün vatandaşlar 20 sene evvelki, 10 sene, hattâ 5 sene evvelki vatandaşlardan çok daha bilgili ve tecrübelidirler. İhtiyaçlarının sebeplerini ve tedbirlerini düşünmektedirler. Bunların anlayışını görmeyerek eski usulde hâkimiyet dâvasında bulunmak büyük hatadır. Sosyal adalet, sosyal güvenlik usulleriyle memleket idare olunacaktır. Hürriyet içinde demokratik rejim tutunmuştur.

Komünizm ve faşizm bu memlekette yerleşmeyecektir. Yeni Anayasanın eskisinden farkını düşünmelidir. Yeni Anayasa bir sosyal devlet kurmuştur. Yeni Anayasa bütün kudretleri nefsinde cem etmiş olan Büyük Millet Meclisi’nin kanunlarını iptal edebilen bir Anayasa Mahkemesi kurmuştur. Hele eski kafa ile yeni cemiyeti idare etmeye çalışmak ham hayaldir. Halk Partili vatandaşlardan esaslı bir ricam vardır. Diğer siyasî partilerdeki vatandaşlarla yakın samimî siyasî münasebette bulunsunlar. Müdafaa ettiğimiz prensipleri beraber görüşsünler, anlatmaya çalışsınlar. Koalisyonlar devrinde ben bu münasebetlerin hayırlı neticelerini tecrübe ettim. Tahrik etmek isteyen herkese karşı halkın kendi yakın münasebetleri çok daha tedavi edicidir.

Toprak Reformu, petrolü, memlekette huzur ihtiyacı içinde yaşama ihtiyacını, sosyal adaleti halkımızın birbirine mutlaka anlatacağına inanıyorum. Karadenizli’nin hangi partiden olursa olsun mahsulünü korumayı, toprak sahibi olmayı ve petrol düzenlemesini anlamayacağını aklım kabul etmez.

Sevgiler ve saygılar.

 

 

 

 

Samsun Seçim Konuşması[97]

“Aziz Samsunlular, CHP il ilçe teşkilâtında çalışan arkadaşlarım,

Samsun’a kısa ziyaretim sırasında sizinle bir ikinci konuşma yapacağım. Dün meydanda vatandaşın zihnini işgal eden sorunları anlatmaya çalıştım. Önümüzdeki bir hafta seçim hazırlığı devresinin son haftasıdır. Bir hafta sonra seçim neticeleri belli olacaktır. Her vatandaş vicdani kanaatini kullanacaktır. Biz bu seçime geçmiş kısa iktidarımızın olumlu işleriyle, bugün ve yarın yapacağımız sağlam reformlarla çıkıyoruz. Memleketin büyük meseleleriyle çıkıyoruz. İlk önce Samsun’da üç sene zarfında neler yaptığımızı söyleyeceğim. Bu üç senede köylerde okul yapma, yol yapmada geçmiş 10 seneden daha fazla iş görülmüştür. Karşımızdakiler bunları görmek istemezler. Siz vatandaşın karşısına geçip köylerde daha çok hizmet yapılmış derseniz doğruyu söylemiş olursunuz. Vatandaş sizin bu söylediklerinizden memnun olacaktır.

Sosyal devletiz

Şüpheli günlerde karma hükûmetle iktidarı aldık. Sorumluluk büyük ölçüde CHP’nin üzerinde idi. Yarını belli olmayan bu şüpheli günlerden memleketi 1965 Türkiye’sine çıkaran bir partinin sorumlu insanlarısınız. Buna göre çalışacak, vatandaşa bu meseleleri anlatacaksınız. Şimdiki devletimiz başka bir hüviyette sosyal bir devlettir. BM Meclisi’nden Anayasaya aykırı kanunlar çıkarma ihtimalî  kalmamıştır. Yanlış kanun çıkarma ihtimalî  Anayasa Mahkemesi ile önlenmiştir. Son zamanlarda bunun faydası milletvekili maaşlarının arttırılması ile ilgili kanunun iptali ile görülmüştür. Türlü tertipler yaptılar, kanunlar çıkarmak istediler, çıkarabildiklerini çıkardılar, Meclis Başkanı’nın elinden yetkisini almak istediler, alamadılar, bu şartlar içinde CHP Parti Meclisi Anayasa Mahkemesi’ne dâva açtı. Anayasa Mahkemesi alınan karar haksızdır dedi ve tahsisatı iptal etti. Karşımızdaki partiler Anayasa Mahkemesi’ne ilk önce kendilerinin müracaat ettiklerini, CHP’nin daha sonra süs olsun diye başvurduğunu ileri sürdüler. Anayasa Mahkemesi ilk önce CHP’nin müracaat ettiğini, bunun üzerine tahsisatı iptal kararını aldığını açıkladı.

Toprak kanunu

Toprak Kanunu üzerinde Mecliste çok münakaşalar oldu. Toprak Kanunu’nu çıkarmayı, Petrol Kanunu’nu değiştirmeyi biz kararlaştırmıştık. Biz ayrıldıktan sonra kendileri yapmadılar. Şimdi her yerde üç sene iktidarda kaldı da niye yapmadılar diyorlar. Üç sene Toprak Kanunu ile uğraştık. Birincisinde Tarım Bakanı AP’li ikincisinde YTP’li idi. Zorluk çıkardılar. Her ikisinden de kanunu ellerinden kurtarıp Meclise getiremedik. Kabahat bizim mi? (Hayır sesleri) Üçüncüsünde Tarım Bakanlığı bizimdi. Toprak Reformu Kanunu tasarısını hazırlayıp Meclise getirdik. Bir an önce çıkması için tedbir teklif ettik. Bir kısmı bu kanunu çok iyi tetkik etmek Meclis komisyonlarında uzun uzun görüşmek lâzım, dedi. Bir kısmı dağıtacak toprak yok dedi. Hâsılı böylece kanun çıkmadı. Adalet Partisi sizin verdiğiniz kanun tasarısı komünizm kokuyor, diyor. O halde siz neye başkasını hazırlamadınız? Şimdi seçim beyannamelerinde kredi verilecek, yardım edilecek, tohum dağıtılacak, âlet makine verilecek derler. Kime verilecek kime? Toprağı olana verilecek, yardım edilecek. Ben şimdi soruyorum. Toprağı olmayana toprak verecek misiniz? Siz onu bana söyleyin. Toprak Reformu bu. İyi ziraat yapılması ve bunun şartlarını yerine getirmek de hazırladığımız tasarının içinde. Bu Toprak Reformu Kanunu ile size ortanın solunu anlatıyorum.

Ortanın solu komünizm demektir, diyorlar. Ben toprağı çok olandan bedeli ile alıp yarıcıya, topraksıza verelim diyorum. AP Başkanı bu komünistliktir diyor. Yani topraksızı toprak sahibi yapmak ortanın solu demektir. Komünizm demek değildir.

20 lira kazanandan vergi alacaksın, büyük kazanç sağlayandan vergi almayacaksın. Bu olmaz. Biz az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alacağız diyoruz. Ortanın solu budur.”

Petrol konusu

İnönü bundan sonra petrol mevzuuna da temas etmiş ve şunları söylemiştir:

“Bizim mütevazı paramızla, dedikleri gibi tecrübesizliklerimizle 10 senede çıkardığımız petrol o tecrübeli, becerikli paralı yabancı şirketlerin çıkardığından çok daha fazladır. Bu hep böyle gidecektir. Yabancı şirketlerin gayesi Türkler petrole elini sokmasınlar. Biz dışardan getirelim Türkiye pazarımız olsun isterler. Bu olmaz. Açık pazar gibi petrolü getirip istediği fiyatla satmak maksadıyla gelenleri bırakmayacağız. Memleketin petrolüne musallat olanları üretmeyeceğiz yaşatmayacağız. Petrolümüzün devlet üstü bir nizamla yabancıların elinde sömürülmesine müsaade etmeyeceğiz.”

İnönü bundan sonra Türkiye’de orta sınıfın küçük sanatkâr ve esnafın, küçük ticaret erbabının önemi üzerinde durmuş, vatandaşın henüz 100 lira verip de bir anonim şirkete ortak olma anlayışına ve durumuna gelmediğini belirtmiş, memlekette büyük fabrikalar kurulurken aynı zamanda orta sınıfın esnaf ve sanatkârın işleriyle de ilgilenilmesini ve ancak orta sınıfın normal bir çalışma düzenine kavuşmasıyla başarılı bir kalkınma yapılabileceğini ifade etmiştir.

Huzur ve güvenlik

CHP Genel Başkanı daha sonra memlekette huzur ve güvenlik konusundaki görüşlerini açıklamış ve şöyle demiştir:

“Memlekette huzur olmazsa güvenlik olmazsa hiçbir şey olmaz. Huzur ve emniyeti zamanımızda yarattık. Şimdi de huzuru biz getireceğiz. Huzur mevzuunda emniyetin sağlanmasında yaptıklarımız çok fazladır. Gelecekteki yapacaklarımız çok daha faydalı olacaktır.

Birinci demirkırat husumet andı ilân etmekle işe başladı. Husumet andının ilânından sonra vatandaşlar arasında gerginlik büsbütün arttı. Birinci demir kıratın devamı olduğunu söyleyen ikinci demirkırat korkarım ki birinci demirkıratın yolunda yürüyecektir.

Plânlı kalkınma bu memleketin kalkınması için tek çaredir. Plân, Petrol Kanunu, Toprak Reformu’nu ele alırsanız biz de o fikirdeyiz derler. Fakat o kadar. Toprak Reformu onlara topraksız tertip olacak. Petrol Kanunu [o kanun sayesinde] gelen şirketler haklıdır kanaatiyle düzeltilecek. Bu nasıl olacak? Şimdiye kadar şirketler bir kambur koydularsa bir kambur daha koyacaklar hepsi böyle.

Şimdi CHP olarak 1965 seçimlerine çok iyi şartlar içinde giriyoruz. Millet akıllıları ile düşünürleri ile bugünkü durumu iyi değerlendirir, iyi bir çareye bağlarsa, gelecek günler çok iyi olacaktır. Buna inanıyorum.

İşçi arkadaşlar sosyal adaletin ve ortanın solunda bir idarenin faydalarını iyi anlamış vatandaşlarımdır. Bizim üç senede işçi haklarında sağladıklarımız, 30 senede güçlükle alınabilecek haklardı. Bu kanunları getirdiğimiz zaman bunlar çıkarsa bu memlekette çalışma imkânı kalkar diyorlardı. Grev kanunları, toplu sözleşme diğer işçi hakları çıktı haklar sağlandı, pekala çalışıyoruz. Görüyoruz ki biz haklıymışız. İşçi haklarını, işçi kanunlarını iyi yürütmek için itidalli idare lâzımdır. İşsiz vatandaşa iş bulmak, iş yaratmak, işçinin haklarını korumak ortanın solunda bir anlayıştır.

İşçi ararsın bulur çalıştırırsın, sonra tutup kolundan hiçbir hak tanımadan kapı dışarı atarsın. Bu, devri geçmiş ortanın sağında bir harekettir. Ortanın solunda bir anlayış memleketi komünizme ve faşizme getirmeyecek tek politika anlayışıdır ve bunu biz temsil ediyoruz. Halkçı, plâna müstenit olarak kalkınmacı sosyal adaletçi, hülâsa plânı, sosyal güvenliği, sosyal adaleti ve halkçılığı ile ortanın solunda yer almış CHP memleketin geleceği için en büyük teminattır.

Hepinizi sevgi ile selâmlarım.”

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[98]

Sevgili vatandaşlarım,

Petrol meselemiz üzerinde konuşacağım. 1954’de Petrol Kanunu çıkarıldığı zaman biz bu kanunun aleyhinde bulunduk. Bizim kanaatimizce, toprağımızda petrol varsa bu bizim başlıca zenginliğimiz, kalkınmada dayanağımız olacaktı. Bu sebeple petrol mutlaka devlet elinde kalmalıydı. Özel teşebbüsümüzün yapamayacağı işleri devlet eliyle yapmayı lüzumlu görmüş ve tatbik etmiş bir siyasî parti olarak ödevimizi petrol konusunda mutlaka yerine getirmeliydik. Bu samimî inançla başlıca zenginliğimiz ve ümit kaynağımız olan petrolü yabancıya vermemek için 1954 seçimlerinde bütün gücümüzle vatandaşı uyarmaya çalıştık. Zamanın iktidarı aksini düşündü. İyi niyetli ve hayal kuran bazı insanlar da “paramız, bilgimiz yetmez, uzun zaman kaybederiz, Arabistan petrollerinde olduğu gibi yabancı şirketlerden faydalanalım” ümidini beslemiş olacaklardır.

Bu suretle zamanın iktidarı bir petrol kanunu çıkardı ve âdeta petrol kanununu petrol şirketleri istedikleri gibi çıkarttılar. Bu esnada durum şu idi: Biz, petrolü bulmuştuk, Raman’da ve Garzan’da. Diğer yerlerde de arıyorduk. Bize deniyordu ki, 15 seneden beri uğraşmanın neticesi bu kadardır. Bu 15 senenin 6 yılı İkinci Cihan Harbi’nde geçmişti ve 4 yılı da demokrat iktidar zamanındaydı. Yabancı şirketler gelince birden petrol fışkıracaktı, ihtiyacımız sağlanacaktı, ihracat yapacaktık, bolluğa kavuşacaktık.

Karma hükûmette sorumluluk

Nihayet 1961 sonunda bir karma hükûmette biz de sorumluluk aldık. Petrol işi CHP kanadındaydı. Yabancı şirketler çalışıyor, bir de eski bulduğumuz petrol üzerine kurulmuş millî bir şirket bulunuyordu. Biz, petrol işini sabit fikirle, yani 1954’de çıkarılmış olan petrol kanununu değiştirmek fikri ile idareye başlamadık, aksine, mevcut kanunun iyi niyetle tatbikini temin etmeye çalıştık. Bu çalışma esnasında petrol şirketleriyle türlü meseleler çıktı. Bunları halletmeye uğraştık.

Göze çarpan ilk nokta, millî petrol şirketinin şimdiye kadar çıkarmış olduğu petrolden yeni şirketler daha fazla bir şey bulamamışlardı. 10 senelik petrol kanunu devrinin sonunda, yani 1963’de durum şu idi: Yabancı şirketlerin çıkardığı petrol, ihtiyacımızın yüzde 3,5’unu buluyordu. Millî petrol şirketinin petrolü, yüzde 20 ihtiyacı karşılıyordu. Diğer bir takım inanılmayacak meselelerle karşı karşıya kaldık. İlk önce petrol ihtiyacımızı karşılamak için dışardan, petrol şirketleri eli ile işletme fabrikasına gelen ham petrol, yeryüzünde satılan en pahalı petrol fiyatındaydı. Bunun sebebini tetkik etmeğe başladık. Plânlama Teşkilâtı’na yaptırdığımız tetkikler sırasında bir başka önemli meseleyle karşılaştık. Yerli petrol Batman Rafinerisi’nde işlenen ürünleriyle depolarda duruyor, satılmak imkânı bulamıyor, memleket dışardan gelen pahalı petrolü yabancı şirketler fabrikalarında işliyor ve satılıyordu.

Millî petrol şirketi üretimi ile rafinerisiyle yaşayamaz bir vaziyete düşmüştü. Yabancı şirketler güya Türkiye’nin petrolünü bulmak ve onu işletmek için değil, Türkiye’deki millî petrol işletmelerini söndürmek ve memleketi tamamıyla muhtaç bir pazar halinde sömürmek için gelmiş gibi bir manzara görünüyordu.

Şirketlerle uğraşmaya başladık

Şirketlerin o zamandan beri birbiri arkasından meydana çıkan bu halleriyle arka arkaya uğraşmaya başladık. Bütün Avrupa memleketlerinin aldıkları fiyatla memlekete petrol girmesini sağlamaya ve memleketimize bir sömürge gibi istedikleri kadar pahalı fiyatla petrol sokulmasını önlemeğe başladık. Ardı arası kesilmeyen ve bugün de hâlâ devam eden fiyat indirimi budur. Öte yandan Türkiye petrollerinin memlekette satılması ve millî şirketin hayatının kurtarılması için çalışmaya başladık.

Bir kararname ile millî şirketin çıkardığı petrolün ilk önce işlenmesini ve satılmasını karar altına aldık. Dışardan giren petrollerin fiyatında yüzde 12,5’a kadar indirdik. Daha indirmek lâzım olduğu münakaşalarında hükûmeti devrettik. Bu müzakereler bugüne kadar bir netice vermedi.

Meydana çıkan diğer meseleler birbirinden önemlidir. Millî petrol şirketi kendi petrol bulduğu saha içinde sekiz ruhsat alabiliyor. Daha fazla alamıyor. Bu müddet esnasındaki çabalarda İskenderun’a kadar bir boru hattının yapılmasını türlü güçlükler ve uğraşmalardan sonra temin edebildik. Bu kararın nasıl tatbik edileceğini henüz bilemeyiz.

Mesele umumî efkârın malıdır

Bütün bu müşahedeler bir araya gelmiş, Petrol Kanunu’nun Türkiye’de devlet eliyle, millî şirketlerle petrol çıkarılması, işletilmesi, nakledilmesi işleriyle Türkler’in uğraşmaması ve Türkiye’nin şirketler tarafından bir pazar olarak daima fakir ve muhtaç bir durumda sömürülmesi, Petrol Kanunu’nun neticesi olacağı kesin bir şekilde meydana çıkmıştır. Şimdiki durumda halledilecek mesele, bu kadar hayatî ve ciddî bir önem göstermektedir. Uzun tartışmalarla mesele umumî efkârın malı olmuştur.

Bugün toprağımızın içinde bulunan petrolün Türkiye’nin gelişmesine, faydalanmasına yarayacak surette çıkarılması, fabrikada işlenmesi, bu suretle ihtiyacımızın karşılanması ve artanın dışarıya satılarak istifade edilmesi lâzımdır. Bunun tedbirleri alınacaktır.

Meseleler açılmış, tedbirler elle tutulur hale gelmiştir. Mecliste projemiz vardır. Komisyonda, umumî efkâr önünde açık konuşuldu, bir neticeye varılamadı. Bu konuda siyasî partiler arasında bir anlaşma olması çok arzu olunurdu. Memleketin talihi aksi surette tecelli etti. Adalet Partisi’ni idare edenler millî petrol şirketinin aleyhinde ve yabancı şirketlerin haksız davranışlarını destekler durumda oldular.

Bu sebeple aramızda çok ciddî bir ihtilâf vardır. Biz, yabancı şirketlerin ellerinde bulunan işlere, iyi niyetle devam etmelerini tabiî buluyoruz. Ancak, Türk Devleti’nin Anayasa ile teyit edilen hakkının iptal edilmesini kabul etmiyoruz.

1965 bütçesinin Senato Umumî Heyetince görüşülmesinde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüdai Oral, Petrol Kanunu’nu değiştirmek için hükûmetçe çalışmalar yapıldığını tebliğ etmiştir.

Toprağımızdaki petrollerin memleket faydasına kullanılmasını mutlaka sağlayacağız. Memleketimizi sahipsiz bir açık pazar gibi kullandırmayacağız. Yabancı şirketlerin kazanç arkasında bulunmalarını anlıyoruz. Kazanç meşru hudutlar dışında olmayacak, özellikle Türk menfaatlerine zarar veren bir karakter taşımayacaktır.

Sevgili vatandaşlarım, size sevgiler ve saygılar sunarım.

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[99]

Sevgili vatandaşlarım,

Ben, seçim kampanyasından önce CHP’nin ortanın solunda olduğunu söyledim. O günden itibaren ortanın solu tartışma konusu oldu.

Ben sustum. İstedim ki, seçim kampanyası gelsin, parti sözcüleri oylarına talip oldukları halka memleketin durumunu anlatsınlar. Bu konuşmaları dinlediniz. Hepsi mustarip, dertli perişan bir vatan manzarasını gözlerinizin önünde çizdiler.

Şimdi konuşmak sırası bende. Peki, ortanın solunda olmaksızın bu memleketin meselelerini nasıl halledeceksiniz? O ortanın solu ki, bütün Batı memleketleri, demokratik ülkeler, harbin sonunda ortanın solunu tutmakla inanılmaz kalkınmalarını gerçekleştirmişlerdir. Almanya’yı, Fransa’yı, İtalya’yı o günler, ayrıca komünizm tehlikesi tehdit ediyordu. Komünizm bu memleketlerin kapısındaydı ve o memleketlerin halkına “hele oyunuzu bir bize verin, biz sizi bir kaldıralım ki [kalkındıralım ki], görün” diyordu ve bu ses derin yankılar uyandırıyordu. Fakat halk bu memleketlerin her birinde oyunu ortanın soluna verdi ve ortanın solundaki yolundan bu memleketler kalkındı, bu memleketlerden komünizm tehlikesi kalktı.

CHP’nin teklif ettiği yol

CHP olarak millete teklif ettiğimiz yol, bu yoldur.

1965 de Türk halkı 50 sene evvelki, 20 sene evvelki, hattâ 5 sene evvelki halk değildir. Halkın anlayışı, ihtiyaçlarıyla beraber değişmiştir. Gerek beslenmede, gerek kültürde ilerlemiş başka memleketler gibi olmak, her vatandaşın anlayıp arzuladığı kesin bir ihtiyaçtır. Vatandaş gördüğü bütün eksiklerden ve çektiği bütün mahrumiyetlerden devleti muhatap ve sorumlu tutmaktadır. Bunda haklıdır da. Anayasa, Türk Devleti için “sosyal bir hukuk devleti” demiştir. Varlıklı bir insanın yaşayışından mahrum olan vatandaşın ihtiyaçlarıyla meşgul olmayı, devlet Anayasa ile taahhüt etmiştir. Bizim devletimiz bu vasfı ile ortanın solundadır. CHP bunun gereğini yapmak sözü ile milletin karşısına çıkıyor.

Sevgili vatandaşlarım,

CHP’nin seçim beyannamesini bir tarafa bırakıyorum. Anayasanın icabı olarak devlet, vatandaşın ihtiyaçlarını temin etmek için plân içinde çalışacaktır. Köylüye toprak sağlanacaktır. Hastalar, parası olmasa da bakılacaktır. Vatandaşı ev sahibi yapmak devletin ödevidir. Çalışma emniyet içinde, insan gibi olacak ve herkes iş bulacaktır. Tekrar ediyorum okuduğum CHP’nin seçim beyannamesi değildir. Okuduğum, Anayasa’dır. Sosyal bir devletin görevleri bunlardır. Bu ihtiyaçlar tertip içinde, adaletle, sırayla daima düzelerek ve iyileşerek gidecektir. Ortanın solu işte budur.

Size tatbikat söyleyeyim. Hazine vergi ile beslenir. Vergide sosyal adalet olacaktır. Ayda 250 lira ücret alan gelir vergisi verir. Yılda 250 bin lira tarım geliri yapan vergi vermez. Bunu vatandaş kabul etmez. Sevgili dinleyicilerim, bunu devlet, düzeltmeye mecburdur. Devletin görevi 250 lira kazananın vergisini azaltmak, eksiği, pek çok kazanandan almaktır. Bu, ortanın solu politikasıdır. Sen bunu yapmadın mı, komünizm kapını çalar.

Türkiye’de herkese bol dağıtılacak ölçüde toprak yok. Ama kiminde fazla var, kiminde hiç yok. Tarımda toprak sahibinin elinde bulunacak arazi bütün tarımcıların ihtiyaçlarına göre sınırlanacaktır. Toprak Reformu bunun adıdır. Toprağın cinsine göre tayin edilecek ölçülerle pek çok topraklıdan toprak alınıp topraksız, yarıcı, ortakçı vatandaşların hali hafifletilecektir. Sonra da bunlara, verimi artırmanın vasıtaları verilecektir. Ortanın solu, işte budur. Toprak Reformu’nda karşımızdaki büyük parti AP ile bir noktada aynı haldeyiz. İkimizin de yüreği paralanıyor, topraksızı nasıl toprak sahibi kılalım diye. Onların yüreği paralanıyor, büyük toprak sahibini hep nasıl öyle muhafaza edelim diye. Ortanın solu ile, ortanın sağı arasındaki fark budur.

Bu fark, petrolde de mevcut. Hepimiz Türkiye’yi bir hukuk devleti sayıyoruz. Hepimiz devletin verdiği sözün makbul kalmasını istiyoruz. Böyle şartlar altında biz Türkiye’nin haklarını en iyi nasıl koruyabiliriz diye çırpınıyoruz. Onların yüreği parçalanıyor, aman yabancı şirketlerin kusurları ortaya çıkmasın diye. Ortanın solu ile sağını bundan daha iyi gözler önüne serecek tutum düşünülebilir mi?

Doğu bölgeleri, çalışanların, işçilerin emniyeti, bunların kazançlarını adalet ölçüleri içinde, fakat işvereni de saramıyacak [sarsmayacak] tarzda sağlamaları, öğretim gayretleri... Bunlar, ortanın solundaki yol tutulduğu taktirde karşılanabilecek, ama başka yol tutulup da karşılanmadı mı halkı başka heveslere itecek ihtiyaçlardır.

İşte ben, CHP’nin ortanın solunda olduğunu söylemekle doğru yolu göstermiş oluyorum. Türk milletine bu yolu tavsiye ediyoruz. Diyoruz ki, ıstırabını çektiğimiz perişanlığı ve tehlikesini hissettiğimiz komünizmi biz böyle bertaraf edebiliriz.

Komünistlikte toprak sahipliği var mıdır ki Toprak Reformu komünistlik olsun? Komünistlikte grev hakkı, toplu sözleşme var mıdır ki, CHP’nin işçi için yaptıkları komünistlik sayılsın? Komünistlikte herkes devletin gösterdiğini yapmaya mecburdur. Bunun gibi, faşistlikte de kimsenin hak iddiasına kalkışması mümkün değildir. Hürriyet içinde çalışma emniyeti aileleri geçindirebilecek toprak parçasına sahip olmak ancak demokratik rejimde, sosyal adaletle, yani ortanın solundaki politikayla kabildir.

Bugünkü toplumun idaresinde ancak memleketin ihtiyaçları, vatandaşın hakları emniyetle, plânla ilerleme yolunda olursa, toplum bunu görüp buna inanırsa huzuru korumak mümkün olur. Vatandaşa gelecek için ümit vermeyen, sosyal ihtiyaçları düşünmeyen bir idarenin huzuru sağlaması imkânı yoktur. Böyle bir toplumda en sağdan ve en soldan bütün aşırı cereyanlar nihayet topluma hâkim olur. İlerleyen bir dünyada akıllı hükûmetler bu korkunç endişeyi bertaraf etmek için ortanın solunu seçmişlerdir.

Ben ortanın solunu son gezimde Trabzonlular’a anlattım. Samsunlular’a anlattım. Her birinde sordum: “Ortanın solunun ne olduğunu görüyorsunuz. Bizim nerede olmamızı isterdiniz?” Hep biz ağızdan bağırdılar: Ortanın solunda. Benim samimî inancım, anlatılınca bunun kolaylıkla anlaşıldığıdır.

Herkes konuşurken işte ben bunun için sustum. Ama bütün iftiraların sonunda Türk halkı, şimdi anladığı ve doğru bulduğu yolun üzerinde, bizimle beraberdir.

Sevgili vatandaşlarım,

Selâmet, ilerleme, huzur ve komünizme dur deme ancak bu yolda, sosyal ıslahât yolunda, yani ortanın solunda mümkündür. Bunun aleyhinde bulunanlar ya ciddiyetten uzaktırlar, ya samimiyetten.

İkisini de, memleketin gerçek tehlikeleri olarak sizlere gösteriyorum.

Hoşça kalınız sevgili vatandaşlarım, uyanıklığınızı muhafaza ediniz sevgili vatandaşlarım. Sevgiler ve saygılar sunarım.

 

 

 

 

Ankara Mamak, Çinçin Bağları ve Yenidoğan Kahvelerinde Yapılan Seçim Konuşmaları[100]

(...)

Her kahvede büyük bir kalabalık tarafından sohbeti ilgi ile izlenen İnönü, şunları söylemiştir:

“Seçimden evvel sizleri yeniden göreyim dedim, sizleri selâmlamaya geldim.

Şimdi seçime gidiyoruz. Günlerdir, aylardır, haftalardır partiler gelip sizlere fikirlerini söylediler. Sizin söze ihtiyacınız kalmamıştır. Sizin bir şeye ihtiyacınız var. Meseleniz memlekette huzur olsun ve kendi ihtiyaçlarınız bir idare tarafından dikkate alınsın.

Sizin ihtiyaçlarınız sosyal ihtiyaçlardır. Devletimiz sosyal hukuk devletidir. Sosyal devlet demek sizin sosyal ihtiyaçlarınızı göz önüne alan devlet demektir.

Eski idare zamanında vatandaşın nerede yatacağını devlet düşünmezdi. Vatandaş nerede yer bulursa orada yatardı. Eskiden devlet bir yol yapardı bir de mahkeme kurardı. Şimdi vatandaşın nerede yatacağını, nerede barınacağını devlet düşünmek zorundadır.

Şimdi vatandaşın ihtiyaçları ile meşgul olacak devletin politikası bizim kanaatimizce “Ortanın solu” politikasıdır. Yani sosyal devlet politikasıdır.

Şimdi dikkat ediyor musunuz, biz bunları söyleyince herkes ortaya çıktı ve bize komünist oldu dediler. Neden böyle yaptılar? Çünkü akılları ermiyor, gözleri tutmuyor.

Toprak Reformu derken gübre diyorlar, tarım âleti diyorlar, ama bir türlü toprak demiyorlar. Topraksız Toprak Reformu olur mu? Onların kafası hâlâ 300 sene evvelki kafa. Sağ, sağ, sağ.

Sosyal devlet vatandaşların ihtiyaçlarını düşünen ve onların bu ihtiyaçlarını karşılayan devlettir. Vatandaşın evi yokmuş, parası yokmuş, bakılmıyormuş. Bunlar artık devletin düşünmesi gereken ihtiyaçlardır. Bunlardan hiç söz etmiyorlar. Vazife bilsinler yoluna koyulsunlar. Bugün eksik yaparsa beş sene sonra tamam yapar. Ama yapmayı düşünmezse hiç yapamaz. Yapmak istediklerimize komünist damgası vuracaklar, ben de korkacağım ve unutulup gidecek. Yağma yok. Türlü ihtiyaç içinde bulunan vatandaşlarımın beni iyi anlaması lâzım.”

 

 

 

 

İstanbul Taksim’de “İleri Türkiye Mitingi”nde Yapılan Seçim Konuşması[101]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü İstanbul mitinginde aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:

“–AP anlayışını, politikasını ve hasımlarına ne gözle baktığını, 5 Ekim günü İstanbul’da ve 6 Ekim günü de Bursa’da verdiği söylevlerle açıklamıştır. Seçimin son günlerinde apaçık AP lideri ile tam karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Son hesaplaşma günüde açık konuşmak lâzımdır. Anayasadan başlayalım. Anayasa başlangıcında der ki, “Millet meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs Devrimini yapmıştır.” 27 Mayıs’ı kabul ettiklerini söylemek AP için senelerden beri âdet olmuştur. Neresini kabul eder? Bunu kendisi biliyor. Şimdi kendisine açıkça soruyorum: 27 Mayıs’ın değiştirdiği iktidar, yani DP iktidarı meşruluğunu kaybetmiş bir iktidar mı idi? Bunu açıkça millete söylesin? Şimdiye kadar olan tutumlarından AP’nin ve onun sözcülerinin bu kanaatte olmadıkları anlaşılıyor ve onun için gizli, aşikâr DP ‘yi tâkip eder görünüyorlar.

Tekrar soruyorum: AP lideri Süleyman Demirel Demokrat Parti’nin meşruluğunu kaybetmiş olduğundan dolayı devrildiğini kabul ediyor mu.?

Türk Devleti sosyaldir

Anayasa Türk Devletinin vasıflarını sayarken “Türk Devleti sosyal bir hukuk devletidir” der. Bunu kabul ediyor mu? Anayasa Toprak Reformu bahsinde şunu söyler: Devlet topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlamak amaçlarıyla gereken tedbirleri alır. Kanun bu amaçlarla toprağın genişliğini gösterebilir. AP Toprak Reformu’nun esasını teşkil eden bu hükümleri ne için kabul etmez? Hattâ böyle bir reform tasarısını “komünizm kokuyor” diye nasıl ilân edebilir? AP bu suretle sosyal adaletin de, onun bir icabı olan Toprak Reformu’nun da karşısında vaziyet almıştır.

AP vergi reformunun daima karşısında olmuştur. 250 lira ücret alandan gelir vergisi alındığını gördük. 250.000 lira tarım kazancı olan vatandaşın gelir vergisi vermemesini kabul eder. Muhalefette bulunduğu zaman yüksek tarım gelirinin vergi vermesinin taraftarı olmamıştır ve sekiz aylık iktidarı zamanında hazinenin bunca güçlükleri içinde böyle bir gelir reformu düşünmemiştir. Zaten AP lideri söz söylemeye başladığı ilk günden çok kazanandan alınan gelir vergisini haddinden fazla bulmuştur.

Mücadele silâhları

AP’nin siyasî rakiplerine karşı mücadele silâhları birinci demirkıratın tıpkısıdır. Dinsizlik başta gelir. Açıktan veya kulaktan kulağa, bundan sonra komünistlik bugünkü silâhıdır. Toprak Reformu’nda, petrolde, yabancı sermayede, sosyal adalette ve her türlü sosyal tedbirlerde birinci demirkırat düşünceye kadar bizim plânlama fikrimize ve plâna dayanarak kalkınma dâvamıza karşı koydu. Delili bir tek idi: “Plâna müstenit bir kalkınma komünist usulüdür” diyordu. AP sözcülerinin bugünkü sözlerine bakarsanız onlar geçmişte ve bugün bizim ekonomik plânımızın kısır olduğunu söylerler. Sonra Karadeniz seyahatimde, Samsun’da öğrendiğim şudur: Son üç sene içinde Samsun ilinde köy yolları ve köy okulları yapımında elde edilen netice ondan evvelki 15 seneden fazladır.

Yabancı sermaye AP politikasının hasımlarına karşı sığındığı, bir kapıdır. Güya biz ve AP’nin karşısındakiler yabancı sermayenin aleyhindeyiz. Biz, memlekete faydalı olacak namuslu yabancı sermayenin hiçbir zaman aleyhinde olmadık, aleyhinde olmayacağız. Bizim zamanımızda memlekete giren yabancı sermaye DP zamanından daha az değildir. Hattâ Ereğli’de kurulan Demir- Çelik Fabrikası’nın ağır şartlarına rağmen mukavelesine göre yerli sermayenin bulunması mümkün olmayınca, bu açığı özel sermaye yerine devlet hazinesinden biz ödedik. Yabancı sermaye düşmanlığı öyle olmaz. Yabancı sermayenin, makûl olduğu zaman devletten görebileceği en büyük yardım böyle olur.

Petrol konusu

Petrol konusu başka bir meseledir. Yabancı petrol şirketleri memleket ihtiyacını ve kazancını bir an evvel sağlamayı düşünmüyorlar. Petrol Kanunu onlara devlet üstünde bir durum ve yerli petrol şirketi ve fabrikası yürütmeyi imkânsız kılan bir kudret verdiği inancındadırlar. Bu iddialar Türk Devleti’nin bütün haklarına ve Anayasanın sarih hükümlerine aykırıdır. Petrol kanunundan bu hükümler çıkarılacaktır. AP’nin bugünkü Bursa adayı ve aynı zamanda dünkü yabancı şirket savunucusuna göre, petrol kanununda değişecek bir şey yoktur. Bu usullerle AP Türk Milleti’ne karşı yabancı sermayeye sığınmakla ve Petrol Kanununu değiştirmemekle Türk Milleti’nden oy almak ümidindedir.

Millet içinde bir hayatî mücadele olduğu vakit zayıf iradeliler ve kısır görüşlüler aynı yolu tutmuşlardır. Millî Mücadele’nin karşısında olanlar, yabancılara karşı, Millî Mücadelecileri böyle itham ederlerdi. Demirkırat iktidar meşruiyetini kaybetmiş olduğu zamanlarda, Petrol Kanunu ile ve hasımlarını yabancı düşmanı olmakla, komünistlikle itham ederdi. AP aynı yolları, aynı silâhları kullanmaktadır.

AP bize karşı özel sektörün hamisi rolünü oynamaktadır. Birinci Demirkırat da böyle idi, o zaman özel sektör ikiye ayrılmıştı. Vatan Cephesi’ne dahil olanlar, hiç değilse CHP’ye mensup olmayanlar banka kapısında bütün teşebbüslere kadar ayrı muamele görür ve bu şartlardan mahrum olan özel teşebbüsler üvey vatandaş baskısı altına alınırdı. AP özel teşebbüste aynı yolun başındadır, fırsat bulursa o yolda devam edecektir.

Memleketimizde bugün yeni bir kuşak vardır ki, bunlar reform ve sosyal devlet vazifeleriyle yakından ilgilenmektedirler. İdealisttirler. Bunlara sosyal ihtiyaçları, ileri fikirleri ve iyi günleri söyleyip ümitlendirecek siyaset yolları lâzımdır. AP son sözleri ile bunların hepsini CHP’nin kışkırttığı zannındadır. Bu AP liderinin yanlış yolda olmasının örnek bir misâlidir. Memleketin sosyal dertleriyle mustarip olan genç kuşakları, iş adamları ve aydınlar. Bunların hepsi iyi niyetle büyük dertlere çare bulma çabasında olan insanlardır. Bunların hepsi bizimle beraberdir. Aynı ıstırabı çekiyoruz, aynı çareleri buluyoruz. Hepimiz ortanın solundayız. AP’nin vaziyeti sükûnetle ve aklı başında müşahede etmesini isterim.

Küçük esnaf ve küçük sanatkârlar

Şimdi cemiyetin bir, iki meselesini ayrıca söyleyeceğim:

Küçük esnaf ve küçük sanatkâr erbabını vatanın kalkınmasında biz belkemiği gibi bir gövde parçası saymaktayız. Benim şahsî tecrübem odur ki, büyük fabrika, büyük makineleşme ehliyetli ve kudretli bir küçük esnaf ve sanatkâr grubuna dayanmazsa asla verimli olamaz. Fabrika işlemeye, makine her gün bakıma ve düzeltilmeye muhtaçtır. Bunları kullanıp, düzeltecek, geniş, sağlam ve işine güvenilir ahlâkta bir küçük esnaf ve sanatkâr tabakasına dayanmak lâzımdır. AP Başkanı bir yerdeki konuşmasında, bana bakkalları da devletleştirecek miyim diye soruyordu. Küçük esnafa bu kadar temel ihtiyaç gözü ile bakan bir partinin sözünü söylüyorum. Son zamanlarda bir de yeni bir marifet gibi ticareti devletleştireceğimizden şüphe göstermektedir. Ticareti devletleştirmek şöyle dursun bütün gayretimiz endüstrimizin ve tarımımızın dış piyasalara gitmesini bilgi ile tecrübe ile sağlayacak bir ticaret mekanizmasının kurulmasına yönelmiştir.

Meşruluğunu kaybetmiş idareden sonra karıştığımız veya aldığımız iktidarda geçmiş yaraların sarılması ve vatandaşlar arasında yeni bir medenî münasebetin kurulması için çalıştık. Karşımızdakiler buna iyi niyetle cevap vermediler. Şimdi açıktan bunu demirkırat gibi memleketin huzurunu tehlikeye düşürecek dâvalar, tutumlar, ithamlar içindedirler. Bizim ödevimiz vatandaşı durum üzerinde açıkça aydınlatmaktır. Yeni kuşaklar, yeni Türk cemiyeti, gençler ve yaşlılar, sosyal güvenlik ihtiyacı içindedirler. Reformların taraftarıdırlar. Bunları huzur ve emniyet içinde toplayıp istikamet verecek ancak CHP’dir.

Karar sizindir sevgili vatandaşlarım.

 

 

 

 

Seçim Günü ve Oy Kullanırken Gazetecilerle Yapılan Sohbet[102]

(...)

Saat 9.45’de bahçeye çıkan İnönü, eşi Mevhibe İnönü’yü beklerken gazetecilerle bol bol şakalaştı. Bir ara gazetecilere, oylamaya katılma oranının ne kadar olabileceğini sordu. Gazetecilerden biri “Yüzde 80 oranında katılma olacağını sanıyoruz” dedi. İnönü bu defa 13 milyon 500 bin seçmen olduğuna göre, kaç milyon oy kullanılacağını gazetecilere sordu. Gazeteciler sırayla sekiz milyon, dokuz milyon, on milyon deyince de eline kalem kağıt alarak 13 milyon 500 binin yüzde seksenini hesap ediverdi. Daha sonra gazetecilere dönerek 13 milyon 500 binin yüzde sekseninin 10 milyon 800 bin olduğunu söyledi.

Daha sonra gazetecilerle İnönü arasında şu konuşma oldu:

Paşam neticeyi nasıl tahmin ediyorsunuz?

Biraz daha sabredin de gerçekler üzerinde konuşuruz.

Süleyman Demirel “biz kazanacağız” diyor.

O seçim sonunda belli olur.

Bu sefer İnönü sormaya başladı ve gazetecilere “Sizin için seçimin en meraklı safhası hangisidir” dedi. Gazeteciler, Paşanın bu sorusuna “Hükûmet kurulması” diye cevap verdiler. İnönü, gazetecilerin, “Sizin için seçimin en meraklı safhası nedir?” sorusuna şu karşlığı verdi:

“Geçti, bundan sonra merak edilecek tarafı yok.”

İnönü bu arada gazetecilerin “Şimdiye kadar kaç kere oy kullandınız.” sorusuna, “Sayısız. Cumhuriyette, cephede muharebede idik. İlk defa ne zaman oy kullandığımı hatırlamıyorum. Müntehib-i sani seçimleri olabilir. Başka hatırımda yok. Millî Mücadelede sivil, asker hep oy veriyordu. Askerler mebus olarak Meclise de girebilirdi.” şeklinde karşılık verdi.

Genç gazetecilerden biri İnönü’ye “Seçim kampanyası demokratik geçti mi?” dedi. İnönü şu karşılığı verdi.

“Tam demokratik geçti. Temelleri sağlamdır, siz de bekçisisiniz. Sizin için bundan başka hayat yok.”

Bu arada kameramanlar, fotoğrafçılar İnönü’yü devamlı olarak filme alıyor, fotoğrafını çekiyorlardı. Fotoğrafçılardan biri saçları rüzgardan dağılmış olan İnönü’nün yanına yaklaşarak, resim çekeceğini söyledi ve saçlarını düzeltmesini rica etti. İnönü sağ eliyle saçlarını düzeltirken “ Çok saç olunca böyledir.” dedi.

İnönü bahçeye çıkalı epey olmuştu. Bir ara arkasına dönerek evin kapısına doğru “Hadi biraz çabuk olalım” diye bağırdı.

Torunu Gülsün koşarak geldi ve dedesine, ciciannesinin hemen geleceğini söyledi. İnönü gazetecilere dönerek, “Söz aramızda bizim hanımın şimdisi yarım saat sürer” dedi.

Mevhibe İnönü bir süre sonra aşağıya indi. İnönü ile eşi Mevhibe İnönü, otomobile binerek 136 numaralı sandığa gittiler. Gazeteciler İnönü’den daha önce sandığın başına gelmişlerdi. İnönü gazetecilere “Kalabalık nasıl, kuyruk yapacak mıyız?” diye sordu. Gazeteciler kalabalık olmadığını söylediler. İnönü seçim kartını cebinden çıkardı ve üstünü okumaya başladı. “Adı İsmet. Soyadı İnönü. Doğum tarihi 1884”

İnönü hücreye girerek oy kullandıktan sonra sandık başına geldi. Oyunu sandığa attı. Sandık başkanına dönerek, “Canım üzerinde mühür iyi basmıyor” dedi.

Bu arada gazeteciler “Oyunuzu kime verdiniz?” dediler. İnönü, “Söyleyemem” dedi.

Gazetecilerden biri heyecanlanıp heyecanlanmadığını sordu, “Heyecanlanmadım, sadece mühürü iyi vurmaya çalıştım” dedi.

İnönü bu arada eşine dönerek mühürü basarken dikkat etmesini tembih etti. Mevhibe İnönü hücreye girdikten biraz sonra hücreye dönerek “Hanımefendi çabuk gel” diye seslendi. Mevhibe İnönü bu sırada hücreden çıkmıştı. Paşaya dönerek “İyi bastım, ters de olmadı” dedi. İnönü gazetecilere, “Hanım her şeyi benden iyi biliyor” dedi. (...)

 

 

 

 

Seçim Sonuçları Üzerine Gazetecilerle Yapılan Söyleşi[103]

(...)

“Bir iki gündür parti merkezine gelmemiştim. Bugün parti merkezinde ufak bir görüşme yaptık. Hepimiz, vaziyeti, demokratik rejimin icabı görüyoruz. Sükûnetle ve vazife hissiyle karşılıyoruz. Bütün partililer için vazife hissesi şu şekilde hülâsa olunabilir:

Çetin bir seçim mücadelesi yapılmıştır. Demokratik rejimde bunlar olan şeylerdir. Seçim neticelenmiştir. Kesin hesaplar geliyor. Şimdi belli olan şudur ki, Adalet Partisi yalnız başına iktidara gelecektir. Bizim kanaatimizce, partiye de tebliğ edeceğiz, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen vazife bu seçim muamelelerinin sükûn içinde bitmesine, seçim neticesi olarak iktidara gelecek partinin, iktidara sükûnet içinde gelmesine ve memlekette, tam bir huzur içinde, yeni iktidarın kurulmasına yardımcı olmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi teşekkül eder, siyasî hayat tabiî işlemesine başlar o zaman vazifeler ciddiyetle tâkip olunur, yürütülür.

CHP olarak bünyemizde, prensiplerimizde hiçbir sarsıntı yoktur. Sağlam, sarsılmaz bir haldeyiz. Bu karar ile memleketin siyasî hayatında, büyük rolümüzü ifaya devam edeceğiz.”

Bir gazeteci İnönü’ye şu soruyu sormuştur:

“Paşam ortanın solu görüşünün Cumhuriyet Halk Partisine kendi taraftarları arasında çok oy kaybettirdiği söyleniyor, ne dersiniz doğru mudur?”

İnönü bu soruya şu cevabı vermiştir:

“Kim söylüyor? Söylerler. Hiç ehemmiyeti yoktur. Programımız var, fikirlerimiz var, prensiplerimiz var ve bir de Anayasa var. Müdafaa ettik, neticeye vardık.”

Bir başka gazeteci de seçim propaganda süresi içinde karşı tarafın İnönü’yü komünistlikle, dinsizlikle itham ettiğini, buna karşılık kendilerinin kutsal sular içtiklerini, ibadethaneleri ziyaret ettiklerini anlatmış ve:

“Bütün bunlar, sizce, din istismarı değil midir?” diye sormuştur. İnönü şu cevabı vermiştir:

“Şimdi vazife hissi, bütün bu münakaşaların üstündedir. Memleketin huzurunu korumak lâzımdır. Yeni iktidar sükûnet içinde teşekkül etmelidir. Biz bu maksada faydalı olmağa çalışacağız. Her şeyin zamanı vardır. Memleket umumî efkârı zamanla bütün bu söylediklerinizi değerlendirecektir.”

Bir başka gazeteci de, 1961 seçimlerinden sonra düzenlediği bir basın toplantısında İnönü’nün “Zorluklar karşısında iradem çelikleşir” dediğini hatırlatmış ve bu sözüne bugün için ne diyeceğini sormuştur. İnönü şu cevabı vermiştir:

“Şimdi zorluk yok ki. İrademin zayıfladığı şüphesi içinde değilim ki, böyle bir teminat vermek lüzumunu hissedeyim.”

 

 

 

 

Seçim Sonuçları Üzerine Söyledikleri[104]

Bıraktığımız yerden mücadeleye devam edeceğiz.

 

 

 

 

Seçim Sonuçları Üzerine AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e Gönderilen Kutlama Mesaj[105]

Milletvekili seçimlerinde çokluğu kazandığınız için tebriklerimi sunarım.

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Mehmet Barlas ile Seçim Sonuçlarına İlişkin Yapılan Söyleşi[106]

(...)

Lâcivert elbisesi her zamanki itinalı düzgünlüğü içindeydi İsmet Paşanın. Odaya girdiğimde Kemal Satır ve Nüvit Yetkin’le parti meselelerini görüşüyorlardı. “Gel bakalım” dedi Paşa bana. Yanına oturdum. “Ne soracaksın bana?” dedi. “Paşam demeç vermiyor musunuz?” dedim. “Vermiyorum ya” dedi. “Peki..”dedim, “bir şeyler sorsam, öğrensem..”

“Neyi merak ediyorsun?”

Hemen sordum: “Paşam, bana ortanın solunu anlatır mısınız?”

Güldü. “Herkes bunu soruyor.” Sonra da: “Bana bak” dedi, “dünyada hiçbir partinin adı sağ veya sol değildir. Partiler meseleleri çözme şekillerine göre isimlendirilirler. Sosyal demokratı vardır, sosyalisti vardır; fakat bunlardan Marksist olmayanı (ben Marksist değilim) der. Bizim partimiz programı ile, tutumu ile, vatandaşın dertlerini ele alır. Yani biz sosyal devlete inanırız..”

“Paşam, bütün sosyalist partiler olayları materyalist açıdan yorumlarlar. İsimleri sosyal demokrat da olsa, Marksist de olsa, komünist de olsa, durum değişmez..”

“Ne demek istiyorsun yani?”

“Paşam sizin solunuz herhalde 1879 Fransa’sının solu değildir. Ve siz herhalde yeniden cumhuriyet istemiyorsunuz..”

Güldü Paşa bu sözüme, ve:

“Tarihi bırak!. Vatandaşın dertleri var, fabrikada çalışanın ve fabrikanın derdi var, şehirli vatandaşın derdi var...”

Gene sordum: “Sınıflar ne olacak Paşam?”

“Sınıfla neyi kastediyorsun?”

“Paşam, eğer köylü vatandaş başkasının tarlasında çalışıyorsa, işçi başkasının fabrikasında işçi ise bunlar emekçidir. Ama eğer köylünün toprağında başkaları çalışıyorsa, o köylü emekçi değildir.. Buna göre, siz Toprak Reformu yapınca, toprağı olanın menfaatini olmayanın yararına zedelemeyecek misiniz?” diye sordum.

“Tabiî... karşılıklı herkesin menfaati korunacak” dedi.

Neden?

“Paşam, sizden çok konuşuyorum ama, bir sorum daha var..”

“Söyle.”

“Partiniz madem ki kuruluş itibariyle ortanın solundaydı, şimdiye kadar hiçbir seçimde bu sözü söylemezken, neden 1965’te açıkladınız?”

Cevabı sert çıktı Paşanın:

“Sosyal adalet politikası yüzünden bize saldırdılar. Komünist dediler. Bunu söylemek zorundaydık..”

“Paşam...” diyordum gene, tuttu kolumdan, “İç bakalım şu çayını önce” dedi. Sonra yeniden başladık:

“Utanıyorum bu soruyu sormaya” dedim. “O ne ki?” dedi. Söyledim: “Seçimlerden önce: Seçimlerden sonra elime dinlenme fırsatı geçecek demiştiniz, bu fırsatı kullanmayı hâlâ düşünüyor musunuz?”

Tekrar güldü: “Ben her fırsatı kullanacağım” dedi.

“Yani Paşam, ayrılacak mısınız?”

Kemal Satır müdahale etti:

“Ayrılmak da rızaya bakar. Kim razı oluyor ki..”

Paşa güldü. Sonra elini göğsüne dayayıp: “Bu gece bakarsın bir kalp krizi, yarın sabah ayrılmış olurum..”

Sustuk...

“Mücadele sert olacak mı Paşam?” dedim.

“Hayır!” dedi. “Demokratik yolla Mecliste, Senatoda çalışacağız.”

“Ya AP idaresi sert olursa Paşam?”

“İyi, sert olsun” dedi. Baktı yüzüme. Açıkladım:

“Meselâ TPAO Müdürü İhsan Topaloğlu’nu değiştirmeye kalkarlarsa..”

“Niye değiştirsinler?” dedi. “Değil Topaloğlu, herhangi bir vatandaşa karşı bir haksızlığa, kanun dışı bir tutuma razı olamayız.”

“Dış politika da değişecekmiş Paşam” dedim, “Sovyetler Birliği ile mesafe açılacakmış yeniden...”

“Olmaz ki...” dedi. İlâve etti:

“İyi münasebet tâkip eden Ürgüplü hükûmetinde onlar da vardı..”

“Dışişleri Bakanı değiştirilecek diye söyleniyor” dedim.

“Kim olacakmış?” diye sordu.

“Settar İlksel diyorlar Paşam.”

“Tanımıyorum. Bir şey söyleyemem..”

Vakit gecikmeye başlamıştı. Satır ve Yetkin ellerinde kâğıtlar bekliyorlardı. “Paşam gideyim ben” dedim. “Gidersin, gidersin” dedi Paşa. “Senden konuşalım biraz...”

Konuştuk. Kapıdan çıkarken dönüp baktım, bir gülümseme vardı yüzünde.

 

 

 

 

Ortanın Solu Politikasında Israr ile İlgili Söyledikleri[107]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, parti yetkilileri ile yaptığı görüşmede ortanın soluna değinerek “Bu yoldan dönersek, bir hiç oluruz” demiştir.

 

 

 

 

Genel Sayım Günü Sayım Memurlarının Sorularına Verilen Yanıtlar[108]

(...) İsmet İnönü, dün sabah saat 10.00’da Çankaya’daki evinin kapısını çalan sayım memurlarını kahverengi bir elbise, krem bir gömlek ve kahverengi bir kravatla karşıladı. Sayım memurlarından birisinin elini tutarak yemek salonuna götürdü. Burada, yeşil kadife örtü ile örtülmüş masanın başına geçti ve sayım memurunu sağına oturttuktan sonra, “İnşallah gelecek sayımda da sizi biz sayarız” diyen sayım memuruna, “Gelirsiniz tabiî, gençsiniz sıhhatlisiniz.” dedi.

İnönü sayım memurunun sorularını cevaplandırdığı süre içinde sık sık eşi Mevhibe İnönü’ye seslendi, torununu çağırdı.

İnönü ile sayım memuru arasında şu konuşma geçti:

İ. İ. – Sayım memuru nedir, kontrol memuru nedir?

S. M. – Kontrol memuru, sayım memurlarını kontrol eden memurdur.

İ. İ. – Sayım saat kaça kadar sürecek?

S. M. – 17’ye kadar Paşam.

İ. İ. – Biter mi 17’ye kadar?

S. M. – Evet Paşam.

İ. İ. – Yoksa bitirinceye kadar mı?

S. M. – Evet bitirinceye kadar.

İ. İ. – Yani gece yarısına kadar sürerse dışarıya çıkarmayacaklar? Başka çare yok.

S. M. – Adı?

İ. İ. – İsmet.

S. M. – Biliyorum ama gene soracağım Paşam.

İ. İ. – Tabiî sor, sor tabiî.

S. M. – Adı?

İ. İ. – İsmet.

S. M. – Soyadınız Paşam?

İ. İ. – İnönü.

S. M. – Medenî haliniz Paşam?

İ. İ. – Evliyim.

S. M. – Esas işiniz ve mesleğiniz?

İ. İ. Milletvekilliği..

S. M. – Şimdi bu evde hane halkından olsun veya olmasın kaç kişi var Paşam?

İ. İ. Bu evde hane halkından dokuz kişi var.

Metin Toker– Sekiz Paşam.

İ. İ. – Dokuz kişi var.

Metin Toker– Şu anda yok bir tanesi, dışarıda kaldı gelemiyor.

S. M. – Şimdi bu evde misafir olarak kaç kişi var.

İ. İ. – Kimse yok.

Fikret Otyam– Niye, ben varım Paşam.

Fikret Otyam– Bizi saymıyor musunuz?

İ. İ. – Siz varsınız

S. M. – Bu hane halkında kaç aile var?

İ. İ. – İki aile var.

S. M. – Hane halkının işgal ettiği oda sayısı?

İ. İ. – Özden, söyle oda sayısı nedir?

İ. İ. – Bu katta yedi, yukarda yedi tavan arasıyla hepsi on altı.

S. M. – Bu bina için kira veriyor musunuz?

İ. İ. – Vermiyoruz.

S. M. – Mutfak var ve müstakil değil mi Paşam?

İ. İ. Var müstakil.

S. M. – Helâ?

İ. İ. – Var.

S. M. – Banyo müstakil?

S. M. – Yakıt neydi Paşam?

İ .İ. –– Kömür ve havagazı.Mutfakta havagazı var.

S. M. – Elektrik var. Şehir suyu var.

S. M. –– Doğum yeriniz?

İ. İ. – Doğum yerim İzmir, yâni şehir olarak İzmir.

S. M. – Daimî ikametgâhınız Ankara, tabiî.

İ. İ. – Ankara.

S. M. – Anadiliniz, Türkçe?

S. M. – Anadilinizden başka bildiğiniz lisanlar?

İ. İ. – Birçok dil var hepsini mi yazacaksınız?

S. M. – Hayır Paşam, Yalnız en iyi bildiğiniz?

İ. İ. – En iyisi Fransızca,

İ. İ. – İngilizce de var ikinci dil olarak onu yazalım.

İ. İ. – İngilizce, Almanca başka diller onları yazmaya lüzum var mı?

S. M. – Yok efendim.

S. M. – Tabiîyetiniz T.C., dininiz?

İ. İ. İslam.

S. M. – Mezun olduğunuz son tahsil müessesesi?

İ. İ. – Harp Akademisi.

S. M. – Evlisiniz Paşam?

İ. İ. – Evliyim.

S. M. – Son 12 ay içinde tuttuğu iş veya esas meslek nedir?

İ. İ. – Milletvekilliği.

S. M. – Başbakanlığınız var Paşam.

İ. İ. – Ha Başbakanlık, 12 ay oldu mu?

S. M. – 8 ay oldu Paşam.

S. M. – Son hafta içinde nakdi veya ayni bir gelir temini amacıyla bir işte çalıştınız mı?

İ. İ. – Çalışmadım. Çalıştı diye mi yazdın?

S. M. – Milletvekilisiniz.

İ. İ. – Ha, iyi.

S. M. – Tuttuğu iş veya meslek nedir? Milletvekili.

S. M. – Türkiye Büyük Meclisi..

İ. İ. – İş yeri olarak öyle mi?

S. M. – Tuttuğunuz iş veya meslekteki mevkiiniz? CHP Genel Başkanı diyelim müsaade ederseniz.

S. M. – Hanımefendinin ismi efendim?

İ. İ. – Hanımefendinin ismi Mevhibe.

S. M. – Doğum yeri efendim?

İ. İ. – Doğum yeri İstanbul.

S. M. – Yaşı Paşam? Güç bir sual.

İ. İ. – Onu kim bilir. 14 yaş küçük benden ne eder. 81 eksi 14 ne etti?.. 67.

 

 

 

 

Cumhuriyetin 42. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[109]

Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz. Bu bizim büyük başarımızdır. Bağımsız devlet, egemen millet mevhumlarına ne kadar bağlı isek o mânaların muzaffer olması bayramı bugündür.

Saltanatın sonu esef ve hüzün verici olmuştur. Millet kuvveti[nin] padişah kuvvetinin üstünde olduğunu, millet evlâdının değeri[nin], milletin öz hizmetinde kazanıldığını, Türk Milleti kesin düstur olarak kabul etmiştir. Cumhuriyet bu düsturların zaferidir. Onun için Cumhuriyet Bayramı büyük bayramımızdır. Milletçe yürekten sevinmeye, birbirimizi candan kutlamaya hakkımız vardır. Aziz milletimize Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’i Kutlama Ziyareti Öncesi ve Sonrasında Söyledikleri[110]

İnönü, Başbakanlığa girerken, gazete muhabirlerinin “Yeni kabineyi nasıl buldunuz?” sorusuna gülerek şu karşılığı vermiştir:

“Durun hele, Başbakanı ziyarete geldim. Kabineyi mi? Çok iyi buldum.”

Kısa süre sonra Başbakanlıktan çıkarken de, İsmet İnönü, muhabirlere şunları söylemiştir:

“Tebrik vazifesi, onu yaptım memnuniyet içinde ayrılıyorum. Samimî olarak başarılar diledim.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ile gazeteciler arasında, Başbakanlığın kapısında ayrıca şöyle bir konuşma geçmiştir:

“–Demin, yeni kabineyi iyi bulduğunuzu söylediniz. Oysa, seçim sistemini değiştireceklerini söylüyorlar. Yeni hükûmet karşısındaki tutumunuz ne olacaktır?”

“–Seçim zamanı karşılıklı prensiplerimizi söyledik. Birbirimizin fikirlerini biliyoruz. Hükûmet çalışmağa başlasın, fikrinizi söylersiniz. Ondan sonra münakaşasını yaparız.”

[Tamamlayıcı haber]

(...) Önce, “Nasılsınız bakalım” diyerek hatır sordu... Sonra merdivenlere yürüdü... Bu arada bir muhabir soruverdi: “Yeni kabineyi nasıl buldunuz Paşam?” Paşa bir an düşündü. “Durun bakalım...” dedi. Ve “Çok beğendim” sözlerini ekledi cümlesine...

Samimî başarı dilekleri

İsmet Paşanın ziyareti de kısa sürdü. Başbakan Demirel’in yanından o da Sunay gibi, on dakika sonra ayrıldı... Çıkarken de, girişindeki kadar keyifliydi... Çevresindeki gazetecilere “Tebrik vazifesini yaptık, bu kadar, memnuniyetle ayrılıyorum... Başarılar dilerim, samimî olarak başarılar diledim” dedi...

Merdivenleri inerken, karşılıklı konuşmalar oluyordu:

Bir muhabir–Paşam, hükûmeti beğendiğinizi söylediniz. Güven oyu verecek misiniz?

İnönü–Durun bakalım...Programlarını görelim...

Bir muhabir–Paşam, yeni hükûmet Seçim Kanununu değiştirmek kararında. Bunu CHP nasıl karşılayacak?

İnönü–Seçim zamanı karşılıklı prensiplerimizi söyledik. Birbirimizin fikirlerini biliyoruz. Hükûmet fikirlerini söylesin, ondan sonra münakaşasını yaparız...

Bir muhabir–Paşam, damadınız, siyasetten çekileceğinizi, senatörlük yapacağınızı yazıyor. Ne dersiniz?

İnönü (Gülerek)–Bilmem, daha okumadım, okuyum, o zaman söylerim...

İsmet Paşa, otomobiline bindikten sonra tam hareket etmek üzereyken, camı açtı ve “Sakın ters bir şey yazmayın” diyerek gazetecilere tembihte bulundu.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Grubun Yeni Dönem Meclis Çalışmalarına Katılımına İlişkin Yapılan Konuşma[111]

Muhterem arkadaşlarım,

Seçimin ertesi gününden itibaren tahriklere aldırmaksızın sükûnetle Meclisin açılmasını bekledik. Meclis huzur içinde çalışmaya başlasın diye ilân ettik. İnsaf ile söylemek lâzım gelirse ekseriyet partisi ilk günlerin taşkınlık tezahürlerini makûl bir ölçüde önlemeye çalıştı.

Bu devre Meclis çalışmaları önemle üzerinde durulacak bir faaliyet devri olacaktır. İlk günlerde Meclis çalışmalarında Başbakanlık Divanı’nda bir Anayasa meselesi ortaya çıktı. Grubumuz bu konuda güzel ve orta bir yol göstermeye muvaffak oldu. Ben bugün Meclis ve Senato Gruplarımızın faaliyetleri üzerinde arkadaşlarımın dikkatini çekmek isterim. Komisyonlarda ve Mecliste vazifeye devamı kesin olarak disipline bağlanmak zorundadır. Muhalefet olarak vazife aldığımız bu devre şimdiye kadar iktidar ve muhalefet olarak vazife aldığımız devrelerin en kıymetlisidir. Memleketin bugünkü ve geleceği bakımından sağlam fikirleri ve açık dâvaları ile sarsılmaz temeller üzerinde kurulmuş istikrarlı bir CHP vardır. CHP gelecek günlerin güçlüklerini yenecek tek siyasî parti olarak vatandaşın zihninde yerleşecektir. Güçlükleri küçük görmemek lâzımdır. Toplum içinde doğru yolda olmayan bütün menfaatleri karşımıza almışızdır.. Onlar da bizim karşımızda vaziyet almışlardır. Biz bunu bilerek açıkça fikirleri hür söylemekten çekinememişizdir. Bu fikirlerin takibi kesin, sarsılmaz bir çalışma usulü ile mümkün olacaktır.

Resmen bağlandığımız görevleri yerine getirmek için Komisyonlara vaktinde gidecek ve sonuna kadar tâkip edeceksiniz. Ekseriyet olmamıştır dendiğinde bu hiçbir zaman bizim milletvekillerimizin bulunmamaları sebebiyle olmamalıdır. Mecliste de CHP Grubu noksan olduğu için ekseriyet sağlanamadı kararını hiçbir zaman sicilimize geçirmemeliyiz.

Dâva sahibiyiz fikir sahibiyiz

Muhterem Arkadaşlarım,

Grup olarak dâva sahibiyiz. Bu dâva ve fikirleri tâkip için kesin karar ve irade sahibiyiz. Bunu bu dönemde Mecliste her vesile ile göstereceğiz. Memleket meseleleri hakkındaki dâvalarımız hepimiz tarafından birbirini tamamlayıcı açıklıkla savunulacaktır. Biz esaslı dâvalarda taviz vererek ve yan mânalı yuvarlak sözler kullanarak oy toplamak devrini görmüşüzdür. Bunların hepsi arkada kalmıştır. Bizim, “demagoji yaparak dâva güderiz ve oy alırız” hayali ve ümidi hatırımızda olmamıştır, olmayacaktır. Biz açıklıkla bir dâvayı söylediğimiz zaman, memleket bunu anlamaz, böyle söylemeli gibi sözleri de arkada bırakmışızdır. Dâvalarımıza açıktan sahip çıkmazsak memleket tam bir karanlığa doğru yuvarlanır gider. Meselelerimizi cesaretle ve açıklıkla anlatırsak mutlâka aydınlığa çıkabiliriz. Az bir zamanda ve yakın bir gelecekte bizim yolumuzun doğru yol olduğunu herkes anlayacaktır. Dâva sahibiyiz, açık fikirlerimiz ve verilmiş kararlarımız vardır. Neticeye ulaşmak için de kanun dışı ve ahlâk dışı usullere asla başvurmayacağız. Dâvamıza doğru yolda, doğru usullerle mutlaka ulaşacağız.

CHP Grubu olarak birbirimize güvenir, inanır ve el ele çalışırsak işte o zaman bizi hiçbir kuvvet yenemez.

Memleketin ihtiyaç ve dertlerini yeni nesillerin ne düşündüklerini ne kadar çaresizlik içersinde bulunduklarını hiçbir siyasî parti esef ederiz ki bizim gibi görmemiştir ve meşgul olmamıştır.

Gelecek zamanın başarıları bizim çalışmamızla sağlanacaktır.

 

 

 

 

Atatürk ile İlk Görev Arkadaşlığına İlişkin Anı Anlatımı[112]

–Cumhuriyet Gazetesi’nden S. A. Terzioğlu’nun Haberi–

Muharebelerde Atatürk’ün süratle güç ve karışık durumlara karar verdiğini büyük karargâhta iken görmüştüm.

Kafkas Cephesi’nden başlayarak nihayete kadar kumandanımız olarak maiyetinde çalıştığım zamanlarda derin görüş ve süratle karar verebilmek gibi büyük bir meziyetin emsalsiz ölçüde sahibi olduğunu görmüşümdür.

Her büyük kumandanda başlıca aranan bu vasıf Atatürk’te yaradılıştan ve öğrenişten köklü idi...

İlk yakınlık

Atatürk’le Erkânı Harbiye Mektebi (Harb Akademisi)’nde iken sınıflarımız birbirine yakındı.

Ondan sonra orduda ve özellikle Meşrutiyet inkılâbında birbirine yakın, birbirine paralel olaylarda ve görüşlerde bulunduk. Dünya Savaşı’nın ilk devrinde ben Atatürk’ün muharebelerini yakından tâkip edecek durumdaydım.

Bu küçük başlangıçla Atatürk’le tanışmamızın ön safhasını söylemiş oluyorum.

Vazife tanışması

Vazife tanışması ve gittikçe ağırlaşan memleket meseleleri içinde Atatürk âmir ve ben pek yakınında arkadaş olarak geçirdiğimiz hayat 1916 sonbaharında başlar. Ve, sonuna kadar devam eder.

Atatürk’ün vazifede beni yakından tanıması ve onun büyük kumandan vasfını benim vazifem sırasında ilk defa görmem şu olayla olmuştur:

Ben, 1916 senesinde Kafkas Cephesi’nde bulundum. İlk ödevim 2. Ordu Erkânı Harb Reisliğiydi (Kurmay Başkanı). Bu ordunun kumandanı, 2. ve 3. ordularının müşterek hareketini yani cepheyi ahenk içinde yürütmekle görevli idi.

1916 yazı ve sonbaharı 2. Ordu cephesinde Grandük Nikola ordularıyla çetin ve sürekli muharebelerle geçmiştir. Van’dan Erzurum cephesine kadar geniş bir hattâ Çar orduları ile muharebeler yapıyorduk. Bu şartlar altında kış geldi. Ama, kış bizim için, yani 2. Ordu için pek güç şartlar içinde gelmiştir.

Geniş cephe, çok derin ve kudretsiz menzil hatları, büyük bir orduyu barındırıp beslemek için önceden hazırlığı olmayan bir bölge…

Yeni kumandan geldi

Yaz muharebelerinde kumandanımız bulunan muhterem General, sonbaharda hasta oldu. Cepheden ayrılarak İstanbul’a gitti. Orduya vekil olarak kumanda etmek üzere Kolordu Kumandanlarından Mustafa Kemal Paşa tâyin edildi. Ordu karargâhı Bingöl civarında Sekrat denilen köyde idi. Yeni kumandanımız Mustafa Kemal Paşayı bir akşam karargâhta karşıladık. Kısa bir tanışmadan sonra hemen çalışmaya başladık. Ben kendisine Erkânı Harb Reisi olarak ordunun umumî durumunu anlattım. O, hiç nefes almadan Erkânı Harb Reisi’nin genel durumunu inceliyordu. Kumandan, yeni gelmiş bir âmirin ihtiyacı ile, beraber çalışacağı kurmay heyetinin ve özellikle Kurmay Başkanı’nın bilgisi ve vazife anlayışıyla temas halindeydi.

Erkânı Harb Reisi olarak ben konuşuyordum. Kolordularımızı (şimdiye kadar kumanda ettiği kendi kolordusu dahil), kolordularla münasebeti olmayan ordu teşkilâtını, yanımızda muharebe eden 3. Ordu ile münasebetlerimizi ve İstanbul’da bulunan büyük karargâhla ilgili meselelerimizi dinliyordu.

Tabiî bütün bunlar düşmanın karşımızda bulunan durumu ile yakından ilgili ve umumî düşmanların vaziyetiyle irtibatlıydı. Sonunda, kendi yakın vazifemize değinen mesele üzerinde, yani 2. Ordu’nun durumu, önümüzdeki günlerde alacağı lüzumlu tedbirleri de Erkânı Harb Reisi’nden dinlemek istedi. Ben de, 2. Ordu için gördüğüm ihtimalleri ve alınması gereken tedbirleri tafsilâtıyla söylemeye çalıştım. Yeni gelmiş bir âmir için Erkânı Harb Reisi’nden beklenecek olan görüşleri hazırlığım kadar anlattım.

Görüşlerim, orduya verilmesi gereken yeni genel durumun teklifi ile bitiyordu.

Kolordunun kışı geçirmek ve yeni ihtimallere hazırlanmak için ne surette tertiplenmeleri ve hazırlanmaları gerektiği, bize ait işleri İstanbul’la beraber yapılması icap eden taraflarıyla tespit edilecekti.

Telkin şüphesi

Bu konuşmamız iki saat kadar sürdü. Mustafa Kemal Paşa kısa bir konuşmadan sonra vaziyeti tamamıyla kavramış olduğunu söyleyerek ordu hakkındaki tekliflerimi ayniyle kabul ettiğini bildirdi. Ve, hemen tatbike geçirmek lâzım olduğunu ilâve etti. O zamana kadar ordu içinde ve İstanbul’la olan görüş farklarımızın birden ortadan kalkması ve hemen tatbike geçilmesinde yeni kumandana mübalâğalı bir tesir yaptığım endişesi bende uyandı. Ve kendisine kesin kararını derhal vermemesini, ertesi günü beklememizi rica ettim.

Bana öyle gelmişti ki, güç şartlar içinde pek önemli değişiklikleri sükûnetle düşünmesi için kendisine vakit bırakmak lâzımdı. Onun için kumandanımın kararı ertesi güne bırakmasını telkin etmiştim.

Bu sırada, Mustafa Kemal Paşa hayret göstererek kesinlikle telkini reddetti. Ve, uzun görüşmelerimizin neticesinde verilmiş olan kararın bu geceden tatbike geçilmesini emir olarak bildirdi. Vakit, arada bir ufak yemek fasılasından sonra epeyce ilerlemişti. Hemen o gece, yeni tertiplerin yürürlüğe girmesi için emirlerin hazırlanıp arz edileceğini söyleyerek kurmay odalarına döndüm. Ordu karargâhı çalışmaya başladı. Aradan 2-3 saat geçtikten sona, ileride bana anlattığına göre, kendisi odasında beklerken işlerin gerçekten yapılıp yapılmadığından şüphe etmiş ve benim çalışmamı vakit vakit yoklamış.

Sabah olmadan ordunun bütün emirlerinin, irtibat çok güç ve geniş olan büyük bir cepheye bildirilmesi için bütün tertipler alınmıştı. Kendisiyle, işler hazır olarak tekrar buluştuk. Son emirlerini imzaladı.

2 Ordu için yeni kumandan gelir gelmez alınan tedbirler İstanbul’a ve yanımızdaki 3. Ordu’ya bildirilmişti.

Çıkan münakaşaları kolaylıkla bertaraf eti. Ve o kışı çok güç görünen ihtimallere uğramadan geçirip hazırlanmak mümkün oldu.

Az bir zaman Mustafa Kemal Paşa ile Erkânı Harb Reisi olarak çalıştım. Ve birkaç ay içinde O’nun inhasıyla kolordulardan birinin komutanlığına tâyin edildim. Bundan sonra 2. Ordu’ya daha sonra Suriye cephesinde yakın vazife münasebetlerimiz her gün aramızda daha güvenilir, daha samimî karakterini arttırarak devam etmiştir.

 

 

 

 

Atatürk’ün Ölümünün 27. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[113]

Atatürk’ün ölümünü yürekten bağlılıkla ve engin minnet duygularıyla anıyoruz.

Fikirleri, inkılâpları her gün daha ziyade milletimizin yüreğinde yerleşmekte ve yeni kuşaklar hep yüce Atatürk’ü kılavuz ve önder bilmektedirler.

Toplumumuzda Atatürk’ün her gün artan tesiri, ilerlemenin ve yükselmenin sağlam teminatı olmuştur.

 

 

 

 

ODTÜ’de Düzenlenen Atatürk’ü Anma Toplantısında Yapılan Konuşma[114]

(...)

Toplanmak ve Atatürk üzerinde konuşmak bir güzel gelenek, âdet olmuştur. Bu toplantılar Atatürk’e karşı minnet duygularımızın bir ifadesidir.

Türk tarihinde zaferler ve muzafferiyetler sık sık görülen olaylardandır. Bununla beraber Atatürk’ün memlekete kazandırdığı zaferler, bir özel önem taşımaktadır.

Bir İngiliz tarihçisi demiştir ki: “Türk tarihinde Türkler’in Avrupa’dan silinip çıkarılması fırsatı iki defa elde edilmiştir.”

Bunlardan birincisi 1444’de henüz İstanbul alınmadan meydana gelmiştir. Trakya’da Türkler ile Polonyalılar karşı karşıya gelmiştir. Türkler zor bir durumda kalıp mütareke istemişlerdir. Polonyalı General Ponyad, Türkler’in teklifini kabul ederek muahede yapmıştır. Türkler o kadar müşkül durumda idiler ki, Ponyad savaşa devam etse idi, Türkler, İstanbul surları ile Polonya ordusunun arasında ezilip gidecekti. Bu fırsat kaçmıştır.

İkinci fırsat 1918-1920 yılları arasında ele geçmiştir. Onu da Avrupalılar kaybetmişlerdir. Bu ikinci fırsat kaybedilen büyük bir fırsattı. Karşımızda bulunan devletler dünyanın galibi devletler idi. Hiçbir güçlükleri yoktu. Kesin vuruşlar, kesin darbeler vurmak suretiyle, Türk siyasî hayatına son verebilirlerdi. Bunu yapmadılar, yapamadılar. Bu az rastlanabilen bir olaydır, hemen hemen yeryüzünde hiç olmamış gibidir. Bu hareketi idare eden büyük kumandan Atatürk idi. Bu, askerî, kesin bir zaferdir. Bu zafer, onu idare eden askerin büyük dehası ile kazanılmıştır. Bu deha, memleketin kurtarılması için çalışmıştır. Atatürk’e takdir duygularımız geniştir, derindir ve ebedidir.

Atatürk’ün askerlik dışında siyasî kudreti askerî kudretinden geri değildir. Hattâ benim kanaatime göre, siyasî kudreti daha ileridir.

İlk günden Büyük Millet Meclisi’ni kurmuş sonra Büyük Millet Meclisi’nin kudreti ile seferi devleti de idare etmeye çalışmıştır.

Bugün, 40 sene sonra, bu hâdise, basit bir şey gibi görülür. Bu hâdise seferden daha güç bir şeydir.

Yüzyıllarca süren saltanat idaresi, gökten inen bütün kuvvetleri elinde tutmaktadır. Ona karşı çıkmak, aklın alamayacağı bir teşebbüs idi. Zafer bakımından bu hâdise, zaten mevcut olan takat üstü güçlüklere, bir o kadar daha güçlük eklemiştir. Galip devletlere yardım eden bir kuvvet olmuştur.

Anadolu’da yer yer ayaklanmalar ve kışkırtmalar oluyordu. Dış sefer ve iç sefer, Anadolu’daki Türk halkını silmek kararında birleşmişti. Bir yerdekini bastırırsınız, 40 kilometre ötede bir yenisi patlak verirdi.

Anadolu’nun hocaları, her yerde halkı Büyük Millet Meclisi’nin aleyhinde ayaklandırmaya çalışıyordu. Ayaklananlar hem yağma eder, hem de rakiplerini 24 saat içinde imha etmeğe çalışırlardı. Bunlar, göz karartan bütün güçlükleri, bir kat daha, beş kat daha arttırıyorlar idi.

Biz, Birinci Cihan Harbi’nden mağlup çıkmıştık. On yıl devam eden aralıklı muharebelerle yıpranmış idik. Birinci Cihan Harbi’nin tam bir yenilgi ile kaybedilmesi halkın gözünü karartan, başlıca ümitsizlik kaynağı idi. Hiç kimse harbin sözünü işitmek istemiyordu.

Böylece bir cemiyet içinde, her türlü propagandanın tesiri altında, memlekette düşmanı yaşatmama kuvveti hasıl olmuştur. Büyük olan manevî kuvvet budur. Bu gelişme İnönü seferleri ile başlamıştır. Daha sonra işgal kuvvetlerinin kafasına vura vura dışarı atmak gayreti içinde gelişmiştir.

Bu muharebenin sefer zamanı... Atatürk bundan sonra devletin kuruluşu ile meşgul olmuştur. Zaferden sonra ilk meselenin kuruluş tedbirleri olduğunu, bana söylemiştir. Yeni devletin yaşaması için alınacak kuruluş tedbirleri üzerinde durmuştur.

Şimdi size Büyük Atatürk’ün kurtuluş tedbirleri dediği şeyi, bir iki çizi ile hatırlatmak istiyorum.

İngiliz tarihçisi son 600-700 sene içinde Türkler’i yok etmek için iki fırsat ele geçtiğini söylüyor. Bunlardan ikincisi olan 1922’de Türkler her taraftan işgal edilmiş olduğu halde işgal devletleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bunu yapan başlıca Atatürk’tür.

Ondan sonra kuruluş devrini biliyorsunuz. Cumhuriyet devri, inkılâplar devri.

Bugünkü cemiyet bize tabiî gelir. Bugünkü cemiyet ile o günkü cemiyet arasında büyük fark vardır. Cemiyet bugün bütün olmuştur. Kadını ile erkeği ile her sahada çalışmak istidadında olan bir bütün olmuştur.

İnkılâpları size tek tek anlatacak değilim. Bu inkılâplar, kolay yerleşmemiştir. Gençlere söylemek istediğim de budur.

Bazı inkılâplar zamanla yerleşmiştir. Bunların başında da yeni harfler gelir. Harf İnkılâbı yapılalı 37 sene geçmiştir. Bugün 42 yaşında bulunan insanların hepsinin, nazari olarak Latin harflerini bilmeleri gerekir. Demokratik düzene geçmekte yazı işleminin yerleşmiş olup olmadığını hesap ettim. O zaman 25 yaşında olanlar, Latin harflerini biliyorlardı. Yazı o kadar esaslı bir imtiyazdır.

Eskiler kültür hayatının takibinde büyük güçlükler çekmişlerdir. Bugün yeni yazı ile yetişenler devlet hayatında büyük mevkilere gelmişler, bakan olmuşlardır. İnkılâpların yerleşmesinde yazının büyük rolü olmuştur.

Dediğim gibi zamanla ilgili olmayan inkılâplar da vardır. Ne kadar zaman geçse bazı sinsi kuvvetler inkılâpların diğer cevherlerini yok etmek için çalışırlar. Bunu devamlı kontrol etmek gerekir. Bu da siz gençlerin görevidir.

Şimdi Atatürk yıl dönümünde O’nu anarken, Atatürk inkılâplarını korumak ve sağlamak fikri canlı olarak uyanmalıdır.

Hep beraber Atatürk inkılâplarını koruyacağız diyelim.

Koruyacak mıyız? (Hep birlikte “Koruyacağız” sesleri.)

Bu toplantıda Atatürk ilkelerinin size yepyeni bir devlet getirdiğini ve bu yepyeni devleti daima ileri götürmek azminde olduğunu belirtmek için konuştum.

 

 

 

 

DTCF’de Düzenlenen Atatürk’ü Anma Toplantısında Verilen Söylev[115]

Sevgili öğrenciler huzurunuzda bulunmakla şeref ve huzur duyuyorum.

Atatürk’ün yıldönümünde beni, sizin huzurunuzda bir konferans vermeye davet ettiler. Bu davet için Türkiye Millî Talebe Federasyonu’na teşekkürlerimi bildirerek söze başlayacağım.

Atatürk’ün yıldönümünde memleket bir baştan öbür başa haklı bir teessüs içinde idi. Hepimiz acıyı yüreklerimizin derinliklerine kadar tazeledik, hissettik. Bu duygular içinde, acı duyguları içinde Atatürk’e bağlılığımızı, minnetimizi belirtmek istedik. Memleket, baştan başa, büyük evlâdına kadir bilirliğini ve onun eserlerine bağlı olduğunu söyledi, gösterdi. Şimdi ben size Atatürk hangi alanlarda neden ötürü büyüktür onun tafsilâtını vereceğim. Kısa bilgiler içinde sevdiğiniz bağlandığınız büyük Türk evlâdının hakikatten gerçekten büyük bir yaradılış olduğunu anlayasınız. İnanarak, etrafınızda başkalarına da anlatmak kudretini kendinizde edinerek, onu anlayasınız isterim.

Atatürk kurtuluş seferinin başbuğudur; Onu idare etmiştir. Atatürk Birinci Cihan Harbi’nden büyük bir kumandan salâhiyetiyle çıkmıştır. Birinci Cihan Harbi’nde verdiği harplerde, verdiği muharebelerde kazandığı yalnız bizim memleket tarihinde edebiyatında değil, bütün dünyanın tarihinde taktirlerle ve hayranlıkla zaptolunmuştur, kaydolunmuştur.

Gelibolu Harpleri’nin başında

Genç bir subay olarak genç yaşında tümen komutanı olarak Atatürk, Gelibolu Harpleri’nin başında görünüyor. Gelibolu’ya müttefiklerin asker çıkarması Nisan 1915’dedir. Atatürk kendi yaptığı muharebelerde tarihi bir şöhret kazanmış olan Arıburnu Muharebeleri’ni idare etti. Ondan sonra yine Gelibolu Cephesi’nde, yarımadayı tam düşürmek için büyük hazırlıklarla meydana getiren Anafartalar Çıkarması’nı kısır bıraktırdı ve oraya çıkan düşmanı mağlûp ederek, deniz kenarında kapanıp kalmaya mecbur etti. Bu muharebelerin kesin bir ehemmiyeti vardır. Çünkü bir saat, iki saat içinde kazanılması mümkün görünüyordu, öyle hesap ediliyordu. Ve kazanıldıktan sonra, Gelibolu Yarımadası en dar yerinden kesilmiş ve muharebe bitmiş olacaktı. Bir iki saat içinde kesilecek en dar yeri, aylarca, on binlerce, yirmi binlerce insan öldükten sonra, gene kesilemedi. Ve nihayet düşman çekilmeye mecbur oldu. Bu Gelibolu Muharebesi’dir. Atatürk Birinci Cihan Harbi’nde Kafkasya’da bulundu, Filistin’de bulundu. Bunların hepsinde, muharebenin kesin neticesine doğru zayıf, dermansız bulunduğumuz zamanlarda güç vazifeler aldı ve bu suretle büyük kumandan hasletini mütemadiyen göstererek nihayet Yıldırım Orduları’nın Başkumandan Vekili oldu.

Atatürk Anadolu’ya çıkıyor

Birinci Cihan Harbi bizim dahil olduğumuz ittifak cephesinin yenilgisi ile bittikten sonra, Birinci Cihan Harbi’nin tasfiyesi ve sulh müzakeresi başlamıştır. Bizim mütarekemiz, Mondros Mütarekesi dediğimiz mütareke, 30 Teşrinievvel [Ekim] 1918’de olmuştur. Atatürk ondan sonra İstanbul’a geldi. İstanbul’da umumî bir çöküntü ve çözüntü içinde memleketi idare edenleri ne zihniyette ve ne kararda bulunduğunu anlamak için ve onların elinde memleketin geleceğinin ne olabileceğini keşfetmeye çalışarak, altı ay kadar çabalamıştır. Nihayet Anadolu’da asayişin temini, Anadolu’da türlü tesirler altında parçalanma ve türlü kazalara uğrama tehlikesinin altında bulunduğu sanılan memleketi, ordu müfettişi olarak, elde bulundurmak arzusuyla kendisini Üçüncü Ordu Müfettişliği’ne tayin ettiler ve Anadolu’ya gönderdiler. Atatürk bu hazırlıkları süratle yaparak yola çıktı ve Samsun’a 19 Mayıs 1919’da çıktı. Yunanlılar İzmir’e dört gün evvel 15 Mayıs 1919’da çıkmışlar ve derhal tecavüzlere zulümlere başlayarak, orada halkın, ne mümkünse onun tedarik edebildiği vasıtalarla, zayıf bir takım mukavemetler karşısında kalmışlardır. Mütareke, Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de teklif edilmiştir.

Şimdi Mayıs’ta bulunuyoruz. Bu müddet zarfında müttefikler mütareke şartlarını tamamıyla ısrarda ve kötüye kullanarak memleketi muhtelif yerlerinden işgal ettiler. Şarkta Kars, Ardahan ve Artvin tekrar Ruslar tarafından Ermeniler tarafından işgal oldu. Güneyde önce İngilizler sonra Fransızlar, onları tâkip ederek Urfa, Maraş, Adana bütün bu havaliye yayıldılar. Hattâ, İtalyanlar Antalya’ya ve Konya’ya geldiler. Yunanlılar, bu müddet esnasında, rast geldikleri mukavemet karşısında İzmir’i kendi ellerinde tutacak bir çerçeve dahilinde ilerledikten sonra durdular.

Bu şartlar altında Atatürk Samsun’a çıktı. Bu sırada, memleketin her tarafındaki işgal edilme ve halkın uzun muharebelerden bezginliğini ve fena idare edildiğine emin olan bir umumî kanaatin tesiriyle ruhen büyük bir çöküntü mevcut idi. Atatürk Samsun’a çıktığından itibaren, müttefikleri ve içerde her vasıta ile teşvik ettikleri, himaye ettikleri azınlıkları bütün teşebbüsleri ile teşhir ederek, onları düşman bilmelerini halka anlatmaya çalışarak, uyandırıcı, cesaret verici telkinlerine başladı. Atatürk buradan Amasya-Tokat üzerinden Sivas’a geldi, oradan Erzurum’a gitti. Yola çıktığından itibaren, İstanbul Hükûmeti daha ilk temaslarında, Atatürk’ün Anadolu’da ne yapacağını ve halka nasıl telkinlerde bulunduğunu anladıkça telâşı arttı.

Kongreler toplanıyor

İstanbul Hükûmeti’nin anlaşılıyor ki, esas maksadı memleketi sükûnete getirmek ve sakin bir memlekete galip düşman devletleri ile bir tertibe bağlayarak, pazarlığa başlamak istiyordu. Düşman galip devletler Anadolu’da her yerde yerleşmeye çalışıyorlar, her yerde halkı çöküntüye uğratıyorlar ve Türkiye’nin parçalanmasını her gün biraz daha arttırarak, temin etmeye çalışıyorlardı. Atatürk yolda bu çalışmaları, uyarmaları ve büyük ordu kumandanları ile vilâyetlerle temas ederek onları vazifeye çağırma teşebbüsleri içinde Temmuz başlarına doğru Erzurum’a vardı. O’nu, behemehal İstanbul’a celp etmek için tatlı dille, sert dille türlü teşebbüslerle ikna etmeye çalışıyorlardı. Bu şartlar içinde, Atatürk Erzurum’da 9 Temmuz’da istifa ediyor. 9 Temmuz’da kumandanlıktan askerlikten istifa ederek kendi tabirince sinei vatana dönüyor, çekiliyor.

Hemen onu müteakip, çekilir çekilmez Erzurum Kongresi’ni topladı. Memleketin müdafaası vaziyeti her yerde memleketi korumak için, mücadele etmek için harp cemiyetleri teşekkül etmiştir. Edirne’den başlayarak, Edirne’de, İzmir’de, Trabzon’da, Erzurum’da her yerde ayrı ayrı cemiyetler, mahdut hedefler, muhalif düşünceler ve birbirleriyle irtibatı olmayan dermansız teşekküller. Müdafaa cephemiz, böyle bir dağınıklık içinde, İstanbul Hükûmeti, müdafaa fikrine kesin olarak muarız olduğu için, bunları hiçbir surette iltifat etmiyor, teşvik etmiyor, yardım etmiyor.

23 Temmuz’da, unutmayın tarihleri, 19 Mayıs’ta çıkmıştı; ordu müfettişi olarak çıktı, uğraştıktan sonra, şimdi bir vatan evlâdı olarak, 23 Temmuz’da Erzurum Kongresi’ni topluyor. Ondan sonra, kongreyi toplar toplamaz, bütün müdafaa teşkilâtını bir araya getirmek üzere Sivas Kongresi’ni dâvet ediyor. Sivas Kongresi için, memleketin bütün her tarafından bütün müdafaa teşkilâtından murahhaslar geliyor. Sivas Kongresi’nden sonra, umumî bir beyanname neşrediyorlar. Başlıyor Atatürk’ün idare ettiği kongrelerin beyannameleri birbirini tamamlayarak, birbirine daimî ahenk içinde bulunarak, memleketin istiklâlini, memleketin bütünlüğünü isteriz fikrini yaymaya. “Uğradığımız muamele haksızdır, nihayetine kadar uğraşacağız” fikirleri, iradeleri gittikçe yükselen avazlarla, kâğıt üzerinde, senet halinde tevhit olunuyor ve memlekete yayılıyor. Sivas Kongresi’nde yaptığı en mühim işlerden bir tanesi, bütün dağınık müdafaa teşkilâtını Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti namı altında birleştirmek. Ve bütün halk müdafaasını idare etmek için “Heyeti Temsiliye” namı altında Anadolu’dan kongrelerle seçilmiş bir küçük heyetin idaresine veriyor.

Atatürk’ün siyasî tedbirlerdeki kudreti

Atatürk’ün, göreceksiniz, büyük bir kumandan olmak hassası aşikâr ve belirgin olmakla beraber, siyasî tedbirlerde kudreti, çok defa askerî kudretinin üstünde olacak kadar isabetli ve derindir.

Ankara’ya 1919 senesinin Aralık ayının sonuna doğru geliyor. Heyeti Temsiliye karargâhı Ankara’da kuruluyor. Yukarıda işitmişsinizdir, görmüşsünüzdür; şimdi Meteoroloji İstasyonu olan Ziraat Mektebi karargâhıdır.

Bütün bu ahvali, teferruatıyla müttefik orduları kumandanları biliyorlar. Muhtelif yerlerde kıtaları var, muharebe ediyorlar, halkla temas ediyorlar, öğreniyorlar. Kâfi değil, muhtelif yerlerde münferit subayları, gözlemcileri var; her halimizi gözetliyorlar. Çok defa düşünmüşümdür; bütün bu müddet esnasında, tarassut eden yalnız, İstanbul’la meşgul olur ve Anadolu’da bütün bu kaynaşmaları, hazırlıkları kayıtsızlıkla seyreden bir halleri var, neden? Memleketin hali o kadar perişan, müdafaa teşkilâtları o kadar dermansız ve ihtilâflar o kadar çok ki, müttefikler cephesinde umumî kanaat, kendileri tarafından hiç bir fedakârlık ve yorgunluğa lüzum olmaksızın, küçük devlerin darbeleri ile memleket aslâ kendisini kurtaramayacak kadar düşkün bir haldedir. Onun için, sükûnetle seyredip hâdiselerin inkişafını zevkle tâkip etmek onlar için de tabiî bir hal gibi gözüküyor. Bu ahval içinde, İzmir’in işgalinden sonra, 1920’nin 20 Mart’ında müttefikler, İstanbul’u işgal ettiler. Bu arada Meclis toplanmış, onu dağıttılar. İstanbul Hükûmeti’ni doğrudan doğruya emirleri altına almış oldular.

İstanbul’da temas kesildikten sonra, fiilen Anadolu, Heyeti Temsiliye’nin eline düşmüştü. Atatürk, Heyeti Temsiliye namına bütün emirleri kendisi imza ederdi. Derhal Millet Meclisi’ni kurmaya çalıştı. İstanbul ve müttefikler yer yer temin ettikleri taraftarları ile isyanlar ve tecavüzler tertip etmeye çalıştılar.

Şimdi, cephelerde, gönüllü askerlerle ve dar vasıtalarla, düşman karşısında bekliyorsunuz. Memleketin nâzik bir yerinde bir isyan çıkıyor. İster istemez, bu dahili harekâta karşı, cepheden asker alıyorsunuz, gönderiyorsunuz.

Cepheden alınıp gönderilen askerlerin seçme asker olması ve içerden yapılacak aldatmalara karşı dayanıklı ve anlayışlı olması lâzımdır. Demek istiyorum ki, cepheden alıp gönderdiğimiz insanlar, rast gele seçilmiş muhariplerden olmaktan daha fazla, manevî vasıfları daha anlayışlı, daha ileri seçme insanlar olması ayrıca icap ediyordu.

Bir hatıram

Sözün burasında bir hatıramı arz edeyim. Ben bu devrede Genelkurmay Başkanı idim. Büyük Millet Meclisi hükûmetinde, Genelkurmay Başkanı Meclis tarafından seçilen bir bakandır ve TBMM’ye karşı, bütün askerî hareketlerden doğrudan doğruya mesuldür. Bu vaziyette ben Miralay bir Genelkurmay Başkanı idim. Şimdi yerini söylemeyeyim. Anadolu’nun bir yerine, İstanbul Hükûmeti namına el koymuşlar, hülâsa içimizde TBMM Hükûmetine karşı ciddî bir tecavüz olmuş. Tavzih ettiğimiz kuvvete yol gösterdim, bugün gidiyorsan, şu kadar zaman sonra oraya varacaksın. Oraya varacaksın, seni ve askerîni debdebe ile karşılayacaklar, sizin her birinizi çok iyi muamele ile muhtelif evlere yerleştirecekler, yatırıp uyutacaklar, bir şey yoktur diyecekler, ne emrediyorsanız onu yapacağız diyecekler ve gece hepinizi basacaklar, silâhlarınızı alacaklar, mükemmel dövecekler. Başınıza bu gelecek. Onun için oraya gideceksiniz, karşı gelen kimseyi kabul etmeyeceksin. Buradan, âmirinden aldığın emri tebliğ edeceksin. İçinizde başka adamlar var. Sizi merkeze götüreceğim, içinizde bulunan adamları çıkaracaksınız. İstanbul’la irtibatınızı keseceksiniz. Büyük Millet Meclisi’ne memleketin kurtuluşunda tek ve başlıca salâhiyet sahibi o olduğu için ona tâbi olduğunuzu göstereceksiniz. Bunu da bir ufak heyete tebliğ edeceksin, hiç kimse ile temas etmeyeceksin, dışarıda bekleyeceksin. Yaptılar, yaptılar. Belli bir zaman zarfında müspet cevap almazsan, şehre dönme diyeceksin; adamları tutacaksın. “Merak etmeyin efendim” dedi. Gayet sükûnetle gidecek ve bunların hepsini yapacağım. Ama zararı yok. Tabur kumandanının halinden onu anladım ki, sözlerimin hepsini ya tabiî görüyor, ya kendisi aldanmayacak kadar akıllı olduğuna güveniyor. “Şimdi talimatım bitti, dinledin mi?” dedim, “Dinledim”. Şimdi tekrar bir şey söyleyeyim sana. Bunları yapacaksın, bu meseleyi halledeceksin. Halinden anlıyorum ki, sen bunları yapmayacaksın. Karşına çıkacaklar, bağırıp çağıracaklar, tedbirleri, bayrakları, ikramları onların hepsini göreceksin, o kadar masum insanlar benim dediklerimi yapmaz zannedeceksin. Hepinizi ayrı ayrı koyacaklar; sonra, sen, askerîn elinden silâhın alınmış bir duruma geleceksin. O zaman sana nasıl muamele edeceğini anlatamam. Anlıyor musun? dedim. Yine tekrar söyledim. “Merak etmeyin efendim” dedi. Bin tane teminat verdikten sonra, ertesi günü haber aldım ki, bunları karşılamışlar, bir güzel dövmüşler kalanlara yol vermişler, geriye göndermişler.

Halk son derece yorgun

Şimdi iç harpte hususîyle böyle büyük mücadele zamanlarında halk muharebeden son derece bezgin. Üst üste kısa aralıklarla on seneden beri mücadele ediyor. Millî Mücadelede kurtuluş için mücadeleye atılması gereken halk son derece yorgun. Bitkin ve Birinci Cihan Harbi’nin son zamanlarında hesapsız şikâyetlerle itimadı hakikaten sarsılmış. Onun için emniyetle bir kıtaya, bir topluluğa vazife verip, onu ciddî olarak iş görmeye sevk etmek, o kuvveti bulmak, silâhlandırmak kadar zor ve nankör bir iş.

Topluyorsun, silâhlandırıyorsun, giydiriyorsun, vazife veriyorsun, ertesi gün yoktur adam. Böyle zamanlarda milletler, ufak kıtalarla, ufak muzafferiyetler kazanır ve böyle zamanlarda milletler ruhani çöküntülerini tamir etmek için, enerjilerini yenileyip fedakârlık hislerini harekete geçirmek için zaferle beslenmek ister. İyi kıta zaferle beslenir, onunla üretilir. İyi kıta ancak ruhî kuvveti sağlam olan halktan alınır. Birbirine bağlı olan şartların hangisi evvel olacağını kimse bilmez. Böyle güç şartlar içinde memleketin her tarafında iç isyanlar oluyor. Bunlara kuvvet gönderiyoruz. Kimisi işe yarıyor, kimisi yaramıyor ve cephelerden boşalttığımız her yere düşman yeniden taarruz ediyor, orada can yakıyor. Yer alıyor, yağma ediyor. Bu ufak teferruatı söylemekten maksadım, İstanbul Hükûmeti’nin düşmana yardım etmek için, kendi politikasını yürütmek, yani düşmana yardım etmek için, Anadolu’yu iç isyanlara teşvik etmek teşebbüsünün ne kadar can alıcı, yıpratıcı ve takatten düşürücü tesiri olduğunu gözünüzde canlandırmaktır. Milletler büyük hâdiseler zamanında mütearife kabilinden daima söylenir. İlk önce, kendi içinde, birbirini destekleyecek bir beraberliği, müşterek bir iradesi olmak lâzımdır. Bu irade olmadan hiçbir şey yapılamaz. Bu irade ancak zaferlerle doğabilir. Büyük milletlerde doğar. Böyle bir fasit daireyi halletmek çabası içinde insanın ömrü heba olur.

İlk zafer

Muhterem dinleyicilerim, size iç isyanların safhasını anlattım. Bu kadar güçlükler içinde biz bunları büyük ölçüde azalttık. Tesirsiz hale getirdik. Tamamıyla yendik diyemeyiz. Böyle bir vaziyette düşman karşısında yeni harblere giriştik. Bu müddet esnasında müsait vaziyette olduğumuz yer Şark Cephesi idi. Orada Ruslar ihtilâl içerisinde ve mütareke ile bize bıraktırdıkları Kars ve etrafındaki yerlerimizi Ermeniler işgal etmişti. Ordu silâhı itibariyle Garptaki kadar soyulmamıştı. Bu zaman zarfında Şarkta, Ruslar, Bolşevik ihtilâli ile içerde uğraşıyorlar, Güneyde Kafkasya’da bulunan devletler Azerbeycan, Ermenistan ve Gürcistan olarak, millî hükûmetler halinde yaşamaya çalışıyorlardı. Ermeniler, Boşnak Ermenilerdir. Harp cephesinin idaresi için taarruza kalktık. Ermeniler’e karşı muzaffer olduk. Kars’a girdik; Kars’ı aldık ve Ermeniler’i, Ermenistan’a ricata mecbur ettik. Bu ilk zafer memleket ölçüsünde iyi bir tesir yaptı. Cenup’ta, Garp’ta, ruhani tesirleri büyük oldu. Müttefikler bakımından, galip devletler bakımından, bunun neticeye büyük bir etkisi olmadığını bildikleri için onlar, Güney’de Adana’da, Gaziantep’te ve Garp’ta Yunanlılar cephesinde hareketlerini şiddetlendirdiler.

İç bünyemizde ihtilatlar

Garpta muharebeler başlarken iç bünyemizde ciddî ihtilâtlar çıktı. Bu ihtilâtlar, bir düşman memleketten nasıl çıkarılacak, dâva nasıl halledilecek? Dâva Anadolu’da muhtelif yerlerde, gerilla harbi mahiyetinde mukavemetlerle hallolabilir, veya halledilemez. Bizim kanaatimizce, muntazam ordu ile, düşman istilâ kuvvetleri asıl Garp’taydı. Bu düşman istilâ kuvvetini, başlıca Yunan ordusu temsil ediyordu. Bu orduyu muharebe meydanında yenmek ve kafasına vura vura memleketten dışarı atmak lâzımdır. Bu imkânı temin etmek, bizim takatımız içinde, vasıtalarımızın içinde görünüyor. Bu imkânı son haddine kadar kullanıp, bu neticeyi almak lâzımdır. Muntazam ordu kurmak ve gönüllü kitleleri bir disiplin içine almak büyük ihtilâf yarattı. Nihayet bu ihtilâfı hallettik. Bu ihtilâfı halletmek ordu içinde vuruşmaya kadar ihtilâfı artırdı. Bir kısmı ayrıldı. Çok işitmişsinizdir. Bir kısmı ayrıldı, Kuvayi Milliye’den düşmana gitti. Gerisini tam bir askerî disiplin içine aldık.

Atatürk’ün siyasî kudreti

Size, Millî Mücadele’yi idare ederken, Başkumandan Mustafa Kemal’de bildiğimiz büyük kumandan hassası olduğundan fazla, siyasî kudreti olduğundan bahsetmiştim. Büyük Millet Meclisi’ni düşünüp, ilk günden beri, millî mücadeleyi, harb hareketlerini, o Meclis’le beraber yapmak fikri, Atatürk’ün kendi buluşudur. Bununla uğraştı. O Meclis’i topladı. O Meclis hükûmeti kurdu, bu hükûmetler de bu meclisle harb harekâtını idare etmeye başladı. Hükûmet kurulunca onun hazinesi oldu, onun vergisi oldu. Ordular, herkesi maaşı ile, yiyeceği ile besleyecek mesul makamlar yaratıldı. Ondan evvel, her yerde, mahalli müdafaalar, muharebe edenler, kıtaat askerleri, hepsi, beslenmesinde, yürüyüp gitmesinde, bütün ihtiyaçlarında paraya muhtaçtır ve bu para, iane ile toplanır. Mesul siyasî makam olarak, bu kıtaları beslemek vazifesi muntazam olarak bu şekli ile ne kadar eksik, ne kadar dar işlerse, işlesin, iane usullerinin hepsinden daha verimli tesir yapmıştır. Garp’ta mukavemet uzadığı için ve İstanbul’un Kuvayi inzibatiyesi tesirsiz olarak ricata mecbur olduktan sonra, Garp’ta müttefikler Yunanlılar’ı harekete geçirdiler. Ve Yunanlılar ilk harekette büyük bir sahayı işgal ettiler.

Yunanlılar Ankara seferi düşünüyor

Yunanlılar hazırlıklarını arttırıp, artık Ankara seferi düşünmeye başlamışlardır. İçimizden çıkıp, ihanet edenlerin Yunanlılar’a verdikleri bilgi ile bizim halimizi çok perişan görmüşlerdi. Bunun üzerine Yunanlılar, İnönü Muharebeleri’nde kolaylıkla Anadolu’yu istilâ edebileceklerini ümit ettiler. Birincisinde çok kuvvetle başladılar. İkincisinde çok dağınık kuvvetle hareket ettiler, her ikisinde mağlûp oldular çekildiler.

Garp Cephesi’nde Yunanlılar çıktıklarından beri hiç mukavemet görmeksizin mütemadiyen ilerlediler. Bir- iki ay aralıkla üst üste mağlûp olunca, hem Büyük Meclis’te herkesin mânevi kuvveti tamamıyla arttı, hükûmet kuvvetlendi; hem halk, iradesini, zafer ümidini ruhunda canlanmış hissederek, daha ziyade hevesle, iştiyak ile ordu hizmetine koşmaya başladı. Bundan sonra, Yunanlılar, bütün kuvvetleri ile ve hakikaten bir Anadolu seferi, bir Ankara seferi yapmak için hazırlığa başladılar. İleri gittiler. Şimdi, halimizi düşünmeniz için, söylüyorum. Biz bütün bu muharebeleri yaparken, henüz seferberlik ilân etmemişiz. O vasıtalarla memleketin kurtuluş seferini idare etmeye çalışıyoruz. Seferberliği uzun boylu, çok defa düşünmüşüz fakat, seferberlik ilân ettiğimiz zaman, o kadar yorgun ve isteksiz olan halkın seferberliğe lüzum görerek, hevesle silâh başına koşacağını tahmin etmiyorduk.

Yunanlılar bütün askerlik çağında bulunan insanlarını askere çağırdılar. Umumî bir seferberlik ilân ettiler. Umumî bir seferberlik için toplayacakları kuvvetleri beslemek, harekete geçirmek, silâhlandırmak, tabiî arkaları bütün dünyanın kaynaklarına dayandığı için güç değildi. Ankara seferini kararlaştırdılar. Pençe pençeye biz bunlarla muharebe ettik, Garp Cephesi’nde. Muharebe ettikten sonra, adım adım Sakarya’ya kadar çekildik. Bu esnada muharebe bir fasıla verdi. Arada, Büyük Millet Meclisi toplandı, vaziyeti fevkâlade ehemmiyetli gördü. Ehemmiyetli idi vaziyet tabiatı ile. Harbi idare etmek için [BMM] Başkumandan tâyin etti Mustafa Kemal Paşayı. Ve Büyük Meclis namına harb masrafları için kanun mahiyetinde tebliğler yapmaya ve emirler vermeğe iki ay müddetle salâhiyet verdi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa umumî seferberlik ilân etti. Bu seferberliği beslemek için, halkın malını, her malını yüzde 40’a kadar vergi olarak almayı emretti. Ve bunlar şaşılacak bir zafer iştiyakı ile halk tarafından kabul edildi ve hiç arızasız olarak, mümkün olan intizam ile işledi. Bunu Eskişehir’den çekilip Sakarya cephesine gelinceye kadar bu müddet esnasında memleketten toplayıp orduyu bir misli, iki misli daha kuvvetlendirmek mümkün olmuştur. Sakarya Muharebesi bu şartlar içinde başlamıştır.

Anadolu’yu silâhla almak mümkün olmayacaktı

Düşman Sakarya’da mağlûp oldu, ricata mecbur oldu çekildi. Ondan sonra, Yunanlılar’da taarruz ümidi kayboldu, kesildi. Anadolu’yu silâhla almak mümkün olmayacaktı. Yalnız geniş bir mıntıkada yerleştiler, “oradan kuvvetiniz varsa bizi çıkarın” dediler ve bu ümide bağlandılar.

Eylül’de, Sakarya Muharebeleri bitti; ondan sonra, ertesi senenin, 1922’nin Ağustos’unda büyük taarruz başladı. Takriben bir sene kadar hazırlandık. Her taraftan bulduğumuz ağır vasıtaları, ağır topları, ne bulabildiysek söktük. Bunları hepsini kağnılarla, öküzlerle altı ayda, dört ayda çekerek Garp Cephesi’ne getirdik, bunlarla orduyu teçhiz ettik. Bundan sonra büyük taarruz başladı. Büyük bir süvari kuvveti yaptık. Muntazam Ordu namı altında yaptığımız kıtaları biz çok muntazam halde yetiştirdik, teçhiz ettik, gönderdik. Ne ondan evvelki vakti azam ordularının teçhizatı ile, ne şimdiki ordularımızın teçhizatı ile birbirine benzer bir tarafı yoktur. Bunu kolaylıkla tahmin edersiniz. Ne vasıta bulduysak, birbirine benzemesi, birbirinin aynısı olması hiç düşünülmeksizin, herkes ne renkte ne görürse onu giyer, onu bir araya getiririz, intizam ile muntazam bir kıtanın yaptığı bütün hareketleri yaptırmaya muvaffak oluruz.

Harbin askerî kısmı bitiyor

İzmir seferi bu şartlar altında başladı. Süratle hareket edildi. Ve İzmir 9 Eylül 1922’de işgal edildi. Seferden sonra yeni muğlak meseleler karşımıza çıktı. İngiltere, bütün dominyonlarından yardım isteyerek, bize karşı umumî bir sefer açmak için müracaat etti. Dominyonları yalnız Avustralya zannediyorum, yapmasını tavsiye etmekle beraber, yalnız gelebileceklerini söyledi. Diğerleri iştirak etmeyeceklerini bildirdiler. Onun üzerine İngiltere’de hükûmet değişikliği oldu ve hükûmet düştü. Yeni hükûmetler vücuda getirildi. Bundan sonra Mudanya Mütarekesi 1920 Teşrinievvelinde [Ekim’inde] ve ondan sonra bildiğiniz gibi Lozan Konferansı oldu.

Şimdi harbin askerî kısmı bu suretle bitmiş oluyor. Bu müddet esnasında daha Sakarya Harbi’nden sonra Fransızlar’la Antep ve Adana üzerinde mukavele yapıldı. Onlar Antep’ten ve Adana’dan çekildiler. Ankara Mukavelenamesi denilen vesika elde edildi. Sözlerimin başında söylediğim gibi, zafer için, irade lâzımdır, heves lâzımdır. Muharebe için lâzım olan heves ve irade de en tesirli olarak zaferle elde edilir. Hangisini evvel yapabilirseniz, o diğerini vücuda getirir. Bu askerî sefer demek İzmir, Konya, Antalya, Adana, Maraş, Antep, Urfa ve yukarıda Ermeniler’den ayrılan Kars ve etrafındaki memleketler, Zonguldak’a Fransızlar çıkmışlardı. Daha evvel İngilizler Samsun’da bulunuyorlardı. Bunların hepsi çıktı; Anadolu tamamen düşmandan kurtulmuş ve müttefiklerin işgal etmek için izhar ettikleri bütün askerler ya Yunanlılar gibi tamamıyla imha edilmiş olarak çekildiler veya diğerleri gibi, ümitsiz bir halde memleketi boşaltıp gittiler. Tam bir kurtuluş askerî bakımdan. Bu her memleketin tarihinde askerî zafer olarak büyük bir olaydır. Büyük bir kazançtır. Bizim Kurtuluş seferini öyle bir netice ile bağlıyabilmemiz ise, bizim için, var olmak veya yok olmak meselesinin var olmak tarafıdır. Tam bir taksim edilme, tam devlet halinden millet halinden çıkarılma plânının teşebbüsünün iflâs etmesidir.

Bir İngiliz tarihçisine göre

Bir İngiliz tarihçisinde okudum. Bu İngiliz tarihçisi, Türkler’in devlet halinden çıkarılması için tarihte iki tane fırsat ele geçirildiğini ve ikisinin de kaçırıldığını yazar. Bunlardan birincisi: İkinci Murat 1444’de, Rumeli’de, (daha İstanbul alınmamış), Polonya serdarı Ponyad ile muharebeye tutuşur ve yenilir. Ricata mecbur olur. Bulgaristan içerisinde ricat ederken, Ponyad’a müracaat eder, mütareke ister. O da kabul eder, anlaşırlar. Polonyalılar çekilir, bizimkiler de Edirne’ye yerleşir. Şimdi der ki, İngiliz tarihçisi: Türkler’in hali o idi ki, eğer Türkler’in istediği mütarekeyi Polonya serdarı kabul etmeyip, harekete devam etseydi, henüz İstanbul düşmemiş kapalı bir halde iken, Türkler Rumeli’den kesin olarak çıkacaklardı. Ve Anadolu zaten Timur seferinden sonra dağınık ve perişan bir halde idiler. Bu fırsatı, tedbirsizlik yüzünden, Polonyalılar yüzünden Avrupalılar kaybetmiştir. Bir bu. İkinci fırsat 1920. “Perişan bir halde idi Türkler, her taraftan işgal edilmişlerdir. Seyrettiler ve zorla bir araya getirdiler ve Yunanlılar, diğerleri göz göre göre mağlûp olarak fırsat tamamıyla elden çıktı” der.

Demek ki, kurtuluş seferi, harb sanatı olarak, muharebe iradesi, azmi ve neticesi olarak, herhangi bir seferde galip olma ve mağlûp olma ölçeklerinden başka türlü hesap edilmesi, yaratılması lâzım gelen bir büyük olaydır. Adamlar Türkler’i bir devlet ve millet halinden tamamıyla çıkarmak için bütün şartların hazır ve tamam olduğu kanaatinde idiler. Kendi kendine olacak bir netice için küçük peyklerin gayretlerini kâfi gördüler; hepsi neticede mağlûp olarak mahcup olarak, yüzleri eğilmiş, bizim tarafımızdan, bir galip sulh muahedesi imza edilmesini mümkün hale getirdiler. İngiliz tarihçisinin kurtuluş seferi ve onun neticesi hakkında verdiği hüküm budur.

Büyük güçlükler ve iç ihtiyaçlar ortasında toparlayıp tertip ederek, harpte ve sulhta müspet neticeye ulaştırabilmek, büyük deha büyük gayret, enerji sayesinde olmuştur. Onun için, millî mücadele harb olarak büyük gayret, külfet ve zahmettir. Bütün kuşaklarımızın, bütün nesillerimizin bunu iyi düşünmesi ve bilmesi lâzımdır. Milletimiz harb noktaî nazarından, hakikaten derin ve sarsılmazdır Atatürk’e karşı.

Cumhuriyet

Henüz İzmir’e girdiğimiz zaman, hattâ Lozan’ı imza ettiğimiz zaman, memleketin hükûmeti Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’dir. Daha Cumhuriyet ilân olunmamıştır. İstiklâl Harbi içinde, padişah Osmanlı Hanedanı’nın son varisi olan Vahdettin, Yunanlılar’la beraber işbirliği yapmış Türk milletine karşı silâh sevk etmiştir. Kendisini ve saltanatını tamamıyla nefrete ve idama mahkûm etmişti. Artık hanedanın eline memleketin idaresini teslim etmek imkânı yoktu. Onun için Cumhuriyet gayet tabiî olarak geldi. Cumhuriyet ilân edildi. Büyük Millet Meclisi Hükûmeti namı altında şekli idareyi devam ettirmek, bir ihtilâl zamanında, memleketi toparlayabilmek için, Atatürk’ün bulduğu son derece zor, son derece kısır bir çare idi. Modern devlet usulü olarak bilinen sistemler ve düsturlardan birini seçmek lâzımdı. Cumhuriyet bu ihtiyaçtan tabiatıyla doğmuştur. Halife[lik] kaldırılmıştır! Halifenin kaldırılması ile, hanedan kalmış oluyordu ve Cumhuriyete vermek istediğimiz temel prensiplere canlı bir manî olarak memleketin içinde yaşıyordu. Halife kalırsa şeriat kalacak, ve memleket orta çağ idaresi altında idareye devam edecekti.

Devrimler

Yeni devletin kuruluşu esasları başladı. Hilâfet 924’de ilga edildi. 924 Mart’ta. Ondan sonra inkılâp kanunları üst üste çıkmağa başladı. Kıyafet, şapka, tekke ve zaviyeler, yeni takvim ve saat bunların hepsi 925’de bitti. Ondan sonra Medenî Kanun kabul edildi 926’da. Büyük hukuki inkılâp. Medenî Kanunla, hukuk, temelinden değişiyor ve kadın vazife sahibi olarak, eş cemiyet insanı olarak cemiyete giriyor. Büyük ölçüde sosyal bir inkılâp.

928’de lâik Cumhuriyet ilân olundu. Birbirine bağlı olan hükümlerdir bunlar. Hilâfeti ilga, medenî kanunu kabulle beraber, hukuk düzeninde lâik esasın kabulü, hayatî bir ehemmiyeti haizdir. Yoksa tenakuzlar içinde memleketi ilerletmek mümkün olmayacaktır. 928 Harf Kanunu. Bu inkılâplar Türk Cumhuriyeti’ni, medeniyet âleminde kudretli bir varlık olarak tanıtmıştır.

İnkılâpların hepsinin ehemmiyeti vardır. O zamana kadar, yerli, yabancı veya azınlık ruhani kıyafetler, bir orta çağ devletinin başlıca fabrikası olarak her yerde, her işte görülürdü. Bunların hepsi düzeltildiği gibi, bir garp medeniyeti, Batılı bir medeniyet devlet ve ülkenin bütün şartları görünüşte ve içinde temin edilmeye çalışılmıştı.

Harf İnkılâbı

Muhterem dinleyicilerim,

Ben bu inkılâplar içinde Harf İnkılâbı için çok endişe ederim. Harf İnkılâbı’nın yerleşmiş sanılması için mutlaka uzun zamanın geçmesi lâzımdır. Bu uzun zamanı geçirebilecek miyiz, geçiremeyecek miyiz? İyi niyetli insanlarda bile, Harf İnkılâbı ruhî bir sıkıntı yapmıştır ki, insanlar düşünmeleri ile yazmaları arasında irtibatı ve ahengi bulamaz olmuşlardır. Bunun için, dişini sıkarak, sabrederek, yeniden harf öğreniyor, okuma yazma öğreniyor gibi, Harf İnkılâbı’nı kendi nefsinde tecrübe ederek, zorlayarak alışması lâzım geliyordu. O zamanlar yakın arkadaşlarımın teklifsizliğe dayanarak, rast geldiğim zaman, not defterini muayene ettiğimi ve eski harflerle not tutuluyor ise, şaka ile tariz ettiğimi hatırlarım.

Harf İnkılâbı, ayni zamanda, büyük kültür inkılâbıdır. Lâtin harfleriyle bütün garp âlemine, garp medeniyetine temas etmek için kolaylık vücuda getiriyordu. Harf İnkılâbı’nı yaralanmadan muhafaza etmek için ne kadar gayret sarf etmek lâzım geldiğini gözümde ve zihnimde büyütürdüm. Şimdi tamamıyla muvaffak olmuş bir Harf İnkılâbı önündeyiz. Eski yazıyı hiç bilmeyenler, yeni yazı ile bakan oluyorlar. Devletin en yüksek hizmetlerine çıkıyorlar. Cemiyetin her halinde, Harf İnkılâbı aleyhinde bir tepki olması ihtimalî kalmamış gibidir. Maddeten 40 yaşına kadar olan bütün kuşaklarımız, insanlarımız, çoklukla yeni harflerden başkasını bilmiyorlar. Onları eski harfleri öğretmeye sevk etsem öldürmekten daha zordur.

Kadın hakları

Bunun gibi kadının cemiyete girmesi ve peçeden kurtulması için bir kanun çıkarılmamıştır. Bu, cemiyetin tekâmülüne ve kadın her vazifede yerleştikçe, çalışma hayatı arttıkça, tabiatıyla kendi mevkiini elde edecektir kanaatine dayatılmıştır. İsabet olmuştur. Şimdi kadını tekrar kafesler arkasına koyabilmek de imkânsız bir çaba halindedir. Yalnız uzak yerlerde, geri kalmış bölgelerimizde kadınlar mahdut olarak cemiyet hayatına girememişlerdir. Ama onları ileri bir cemiyete yetiştirmek için bütün cemiyetin el birliği ile yaptığı tesir, her gün biraz daha artmaktadır. Benim müşahedem odur.

Demokratik rejim teşebbüsleri

Atatürk zamanında inkılâplar tepki ve mukavemet görmedi mi? Atatürk zamanında demokratik rejim teşebbüsü iki defa olmuştur. Birisi Birinci Büyük Millet Meclisi’nin ikinci grubunun çok miktarda taraftarlarının kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası teşebbüsü. Bu, Teşrinisani [Kasım] 924’ten, Haziran 925’e kadar devam edebilir. Bu esnada, bu partinin çalıştığı zamanda, Şarkta Müslüman devlet kurmak iddiasıyla büyük bir isyan çıktı. Seferberlik ilân ettik. Bu isyanı kısa zamanda bastırdık. Büyük ölçüde halk, isyan edenlere taraftar olmadı, onların aleyhinde bulundu; bunların tesiri ile bu fitne bastırıldı, dağıtıldı. Bunlar, bir siyasî ortamın, tüzüğünde, programında bulunan dine taalluk eder hükümlerden istifade ediyor denilmiştir. Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin programında, “Fırka, itikadatı diniye ve ananatı milliyeye sadıktır veya riayet edecektir” gibi bir hüküm vardı. Bunu, mürteciler, şeriat yüzünden fesat çıkarmak isteyenler istismar ettiler denilmiştir. Partinin kapanması bu hengame içinde olmuştur.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kuranlar ve bunun başında bulunanlar, hemen hepsi denecek kadar büyük ölçüde bulunanlar, Millî Mücadele’nin en ileride hizmet etmiş insanları idi. Kendi programlarının, cahiller tarafından bu tarzda istismar edilmesinde hiçbir tesirleri yoktur. Ben hâdiseyi bir tarih gerçeği olarak, objektif olarak söylüyorum.

İkinci büyük tepki Serbest Fırka’da görülmüştür. Serbest Fırka 930’da kuruldu. Atatürk’ün yakın arkadaşları bunu kurdular. Kısa zamanda Serbest Fırka büyük halk hareketlerine, irticai mânada halk hareketlerine yol açtı. Her tarafta dervişler meydana çıktı, yeşil bayraklar açıldı. Bir yerde Serbest Fırka’nın ileri gelenlerinden birisi halka, İzmir’de meydanda toplanan büyük halk kitlesine karşı, kendilerinin inkılâplarla tamamıyla beraber olduklarını göstermek için nutuk veriyordu. Demek istiyordu ki, “Fesi getireceğimizi söylüyorlar size, aslı yoktur.” Daha “fes” sözü işitilir işitilmez İzmir rıhtımındaki on binlerce ve on binlerce insan başından şapkayı yere attı. Fesi getireceklermiş diye bayram yapacaklardı. Fırka bu kadar menfî bir tesir yaptı. Bunun üzerine Serbest Fırka kendisini kapattı. Kendisinin ve bunun tahrikatının, tabiî bir neticesi olarak, Menemen’de Kubilay hâdisesi oldu. Bir Yedek subaydı Kubilay. Dervişler köylerden geldiler, Menemen’in meydanında yakaladılar. Evvelâ kurşunla yaraladılar. Kubilay mukavemet ediyordu. Ondan sonra yatırdılar, herkesin gözü önünde boğazını kestiler ve kestikleri başı, yeşil bir bayrağın mızrağına dayayarak dolaştırdılar, teşhir ettiler. Bu İzmir’in Menemen kazasında olmuştur.

İrticai hareketler

Demokratik rejime girdikten sonra bu tarzda irticai hareketler siyasî partilerin istismarına ümit vermiştir. Bizim zamanımızda da, demokratik rejime geçtiğimiz zaman kullanıldığı vakit gene tesiri olmaktadır. İrticaın demokratik hayatta bir mevzuunu kullanması, lâikliği mevzuu bahis ederek olmaktadır. Herkes, lâikliğin eski idarelerin vatandaşın ibadetine, itikadına baskı yaptığı iddiasıyla ortaya çıkar. Hiçbir şey söylemese “Biz ibadete baskı yapılmasını istemiyoruz. Lâiklik demek dinsizlik demek değildir” tarzında, sanki lâiklik demek dinsizlik demektir, lâik Cumhuriyette ibadet yasaktır diyen varmış, güçlük yaptırıyormuş gibi bir hava yaratarak, bu kanaldan din istismarına teşebbüs ederler.

Atatürk’ten sonra

Atatürk 938’de aramızdan ayrıldı. Atatürk’ün ayrılmasından sonra olan hâdiseler, Atatürk’ün bıraktığı devleti ciddî bir imtihana maruz bırakmıştır. Büyük inkılâpların ve büyük ölçüde hizmet etmiş insanlarının eserlerinin kıymeti ve sağlamlılığı kendilerinden sonra anlaşılır. Sağlam ve büyük eserler onları yapanların ayrılmasından sonra kudretle ve kuvvetle devam edebilir. 938’de Atatürk ayrıldı. 939’da İkinci Cihan Harbi çıktı. Altı sene sürdü. İkinci Cihan Harbi, İkinci Cihan Harbi’nin ciddî olarak çok zikzaklı karışık ve çetin geçitlerinden Türk Devleti selâmetle çıktı, itibarını muhafaza etti. Kuvvetli bir devlet olarak uluslararası âlemde mevkiini şerefle belirtti.

Demokratik idare

Atatürk’ten sonra iç politikada demokratik idare fiilli olarak yürütülmeye başlandı. Çok söylenmiştir ki, demokratik idare İkinci Cihan Harbi’nden sonra galip devletlerin bizim üzerimizde yaptığı tesir ile zorla kabul edilmiştir. Bunun aslı yoktur. Bunu bana yabancılar da çok sormuşlardır. Demokratik rejime geçmemizin sebebi nedir diye. Ben demokratik rejime geçmeği 1938 sonunda 1939 içinde memlekette verdiğimiz söylevlerde halkın kendi kendisini idare etmesini, bütün esasları ile tahakkuk ettireceğiz tarzında etmiş, ilân etmişimdir.

Yabancılardan soranlara verdiğim cevap, deminden beri söylediğim gibi, Atatürk inkılâplarının memlekette ne kadar yerleştiği, şimdiye kadar başka usullerle yetişmiş olan nesillerde, yeni kuşaklarda, onların tesiri altında kalanlarda, ne kadar yerleşmiş olduğu kuvvetli zamanlarda keşfedilir kolay anlaşılır bir olay değildir. Serbest Fırka gibi bir hâdise olduğu veya bir münakaşa olduğu zaman hiç ummadığımız yerde inkılâplar aleyhinde tezahürat görüyorsunuz. Onun için, inkılâplar ne ölçüde yerleşti, kim taraftarıdır, kim aleyhtarıdır; bunun açıkça bilinmesini öteden beri, ciddî bir emir olarak temenni olarak arzu etmişimdir. Bu, ancak herkesin hürriyet nizamı içinde fikirlerini, emellerini söyleyebildiği bir rejim içinde mümkün olmuştur. Başka bir çaresi yoktur bunun. Nitekim demokratik rejime girdikten sonra, inkılâplar, memlekette ne kadar sağlamdır, kimler aleyhindedir, ne şekilde aleyhindedir, bunlar birer birer kendini göstermiştir. İkinci Cihan Harbi’nden sonra demokratik rejimi getirmemizin bir sebebi, İkinci Cihan Harbi’nden sonra biz, en kuvvetli zamanımızda idik. Bütün dünya yanmış yıkılmış, biz burnumuz kanamadan selâmetle gelmişiz. Bunun için de, hiçbir anarşiye mahal vermeden, demokratik rejimi yürütmek mümkündür kanaati var idi bende. Ve bu kanaatimde de aldanmadım. Çok münakaşalar oldu, hükûmetler gitti geldi, şöyle oldu fakat anlaşıldı ki, Atatürk ilkeleri, Atatürk inkılâpları çok sarsılmaz iradeye sahip yeni kuşaklar tarafından benimsenmiştir, korunacaktır.

27 Mayıs inkılâbı

Atatürk’ten sonra vuku bulan hâdiselerin en önemlisi 27 Mayıs inkılâbıdır. 27 Mayıs inkılâbı bir Anayasa nizamı getirmiştir. 27 Mayıs inkılâbı üzerine, demokratik rejime geçmeden evvel bir Anayasa projesi yapıldı. Memleketin umumî efkârına arz olundu, kabul edildi. Devlet, bu Anayasaya göre, yeni bir nizam aldı. Bu yeni Anayasa 27 Mayıs’ın nedenini şu şekilde tarif eder: “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışları ile meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk Milleti.”

27 Mayıs inkılâbını nedeni ile bu şekilde anlamak lâzımdır. “27 Mayıs inkılâbını kabul ediyoruz, tarif ediyoruz” dendiği zaman onun, 27 Mayıs inkılâbının, meşruluğunu kaybetmiş bir iktidarı deviren bir hareket olduğunu biliyoruz ve 27 Mayıs inkılâbının getirdiği yeni Anayasayı bütün hükümleri ile kabul etmeyi, tatbik etmeyi taahhüt ediyoruz mânasında anlaşılmalıdır. “27 Mayıs inkılâbını kabul ediyoruz” demek, onun nedenini biliyoruz, meşruluğunu kaybetmiş bir iktidarı deviren bir hareket olduğunu biliyoruz ve 27 Mayıs’ın getirdiği yeni Anayasa nizamını kabul ediyoruz tatbik edeceğiz, demektir.

27 Mayıs inkılâbının getirdiği Anayasa nizamı, insan hakları ve yüksek ideallere bağlılık içinde, Atatürk ilkelerine bağlılığı temel tutar.

1965’de, Atatürk’ün ayrılmasından 27 sene sonra, onun bıraktığı inkılâpları tümüyle muhafaza edilmek, korunmak ve tatbik edilmek, milletçe taahhüt edilmiştir. Bu, Atatürk inkılâpları için büyük başarıdır. Cemiyetimizin, yeni siyasal bünyemizi kuran, Cumhuriyeti yeni temeller üzerinde yükselme ve ilerleme için hazırlayan Atatürk inkılâplarını hakkiyle, tamamıyla koruyup, samimiyetle tatbik etmek için milletimiz ve özellikle genç kuşaklarımız, bugün 40 ile 45 yaşları arasına gelmiş olan yeni yetişen kuşaklarımız kararlı, iradeli olduklarını ispat etmişlerdir. Atatürk etrafında şehit olarak yatanlar var. Memleket içinde bu inkılâpları muhafaza etmek için, bu inkılâpların, devletimizin varlığında, kurtarıcı ilerletici tesirine inandıkları için, onları korumak fikrinde olanlar büyük çoğunluktadır. Herhalde tesirli ve iradeli olanlar çokluktadır.

 

 

 

 

CHP Ankara Gençlik Kolu Temsilcileriyle Yapılan Seçim Sonuçları ve CHP Konulu Söyleşi[116]

(...)

Parti Gençlik Kolları’nın Ankara Teşkilâtı’nın isteği üzerine kendileriyle Genel Merkezde dün bir saat kadar görüşen İsmet İnönü, seçim sonuçları, parti prensipleri ve bunlara karşı olan partililer, CHP’nin gelecekteki yönü konularıyla parti liderliğinden ayrılacağı söylentileri hakkında sorulan çeşitli sorulara cevaben şöyle konuşmuştur:

Geri dönmeyiz

“–Seçimlerden ümit ettiğimiz sonuçların aksini alarak çıktık. Bunu tabiî görmeniz lâzımdır. Biz memleket meselelerinde muayyen şeyler söyledik. Prensiplerimizi açık açık ilân ettik. Karşımızdakiler aksi tezi tuttular. Reyleri onlar kazandı. Seçimi şu sebepten, bu sebepten kaybettik diye bir hisse kapılmayın. Biz vazifesini bilen bir siyasî parti olarak görevimizi yaptık. Prensiplerimizin aksini söyleseydik, oy kazanmak endişesiyle hareket etseydik, ciddiyetimizi kaybederdik. Ortanın solu bizim 40 yıllık programımızın tabiî vazifesidir. Partilerin renkleri, yerleri belli olsun diye bunu seçim arifesinde açıkça söyledik. Zira prensiplerimizi açıkça söyledik. Zira prensiplerimizin açıkça belli olması zamanı gelmiştir. Kanaatimiz odur ki, bildiğimiz tedbirler, düşünme tarzımız, memleket faydasınadır. Hiçbirinden bir santim geri dönmeyiz. Prensiplerimizi sadakatle tâkip edeceğiz. Memleket yeni tecrübelere bizim noktai nazarımızın doğru olduğunu anlayacaktır. İktidara geldiğimiz zamanda bunları uygulayacağız. Fena olan yalnız propaganda ile rey kazanmayı, rey kaybetmeyi düşünen siyaset akımlarıdır. Bugün konuşur, yaldızlı görünür, rey alır, fakat vatandaş onunla devamlı olarak oyalanamaz. Seçimlerde “Yanlış yaptık” diye düşünenlerimiz çıkabilir. Hiç önemi yoktur. Biz, doğru düşündüğüne inananlar üstünüz. Yanlış diyenleri doğru olduğunu iknaya çalışırız. Olmazsa bizden ayrılırlar. Yalnız şunu söyleyeyim ki, bizim parti içinde ayrılık zannolunan fikir münakaşaları çok olmuştur. Ama büyük bir ayrılık ve patlama olmamıştır. Hasta olanları tedaviye çalışırız daima. Gerektiğinde hastanın iyi olacağı zamanı da beklemesini biliriz.”

Zaman bizimdir muzaffer olacağız

İnönü 1954’te Petrol Kanunu tartışıldığı zaman kendilerinin kanuna karşı çıktıklarını, kabul ettiremediklerini, ancak aradan 11 yıl geçtikten sonra o günkü taraftarlarından çok daha kalabalık bir taraftar topluluğu ile konunun millete mal olduğunu, bunun gibi bugün haklı olduklarını belirttikleri meselelerde de bir kaç sene sonra haklı çıkacaklarından emin bulunduğunu söylemiş, şöyle devam etmiştir:

“–Bizim noktai nazarımız 4 yıl sonra isabetli çıkacaktır. Bu defa millete anlatamadık. Cesaretinizi hiç kaybetmeyiniz. Zaman bizimdir. 1965 Türkiye’sinde sosyal meseleler ön plândadır. Birinci derecededir. Bir iktidar buna sahip çıktığı nispette istikbalin devamlı idaresidir. Bunun karşısındaki cereyanlar gelip geçici parıltılardır. Bizim kanaatlerimizle demokratik nizam içinde muzaffer olacağına inanıyoruz. Sosyal adaleti, sosyal tedbirleriyle sosyal bir politika istiyoruz. Bütün aşırı akımlar, olumsuz idareler ancak bizim tedbirlerimizle nizam içinde olur. Karşımızdakilerin muvaffak olmaları için kendilerine gereken yardımı yapacağız. Fakat iş dönecek dolaşacak bizim prensiplerimizin başarısı ile memlekete iyi günler gelecektir.”

Liderlik

İnönü bir soru üzerine CHP liderliğinden ayrılıp ayrılmayacağı konusu üzerinde de durmuş ve şunları söylemiştir:

“–Mahrem olarak size bir şey söyleyeyim: Benim için tabiatın kanunu yakındır. Bunun için bu konu üzerinde fazla durmaya lüzum yok. CHP ben varken ve ben yokken de kendi prensiplerini tâkip edecek, başarıya ulaştıracak çok genç kuşaktan çok yaşlı kuşağa kadar devamlı bir insan hazinesine sahiptir. CHP’nin hayatına şahıslar kaim olmayacaktır.”

AP iktidarı ve 4 yıllık kayıp

Az gelişmiş memleketlerin devletçi bir görüşle kalkınabileceğini, bugünkü iktidarın ise “özel sektörcü” bir uygulama niyeti taşıdığını, bu bakımdan önümüzdeki dört yılın memleket hesabına kayıp teşkil edebileceğini, iktidarın olumlu bir politika gütmesinin nasıl sağlanabileceğini sorusunu da İnönü şöyle cevaplandırmıştır:

“–Zaman yenilmeyecek kadar uzun görünür. Acele etmek fikri gelir insana. Ama kısa yol yoktur. Kısa yol tabiî yol değildir. İktidarın yetkisi var, düşüncelerini uygulayacaktır. Bekleyelim. Yanlış tatbikat yapılınca mahzuru süratle çıkar ve süratle düzelir. Biz seçimi kazansaydık daha çabuk tatbik olunacaktı. Şimdi karşı prensipler üzerinde tatbikat olacaktır. Fakat demokratik rejim yürüyecektir. Sonunu bekleyeceğiz. Bizim prensiplerimiz iktidarı kazananlara karşıdır. Gelecek defa görelim. O güne hazır olun. Gelecek zaman için hazırlanmak bir ödev olarak önünüzde vardır.”

Seçim neden kaybedildi?

İnönü, seçimlerin kaybedilmesinin, partinin prensiplerini halkın anlayamamış olması kadar teşkilâttaki bazı kırgınlıkların, küskünlüklerin yüzünden de ileri geldiğini, seçim sırasındaki ameli ve tatbiki usullerde CHP olarak bir takım kusurlar olduğunu, fakat, “oy avcılığı maksadıyla fikirlerden hiçbir zaman vazgeçmediklerini” açıklamıştır.

Çok neşeliydi

Gençlerle sohbeti boyunca İnönü’nün çok neşeli olduğu, sık sık espriler yaptığı ve gençlere bir ara “Canım hepimiz aynı yaştayız” diye takıldığı göze çarpmıştır.

 

 

 

 

Ulus Gazetesi Fotoğrafçısı Cemal Işıksel’in “Atatürk” Konulu Fotoğraf Sergi Defterine Yazılanlar ve Sergide Söyledikleri[117]

(...) Fotoğrafların sergilendiği Alman Kütüphanesi’ne beraberinde Dr. Kemal Satır, Hıfzı Oğuz Bekata ve Ali İhsan Göğüş olduğu halde gelen İnönü, sergiye daha önce gelen ve kendisini bekleyen Alman Büyükelçisiyle beraber fotoğraflar hakkında Işıksel’den bilgi almış, sonra, 1925-1938 arasına ait fotoğrafların teşhir edildiği sergi dolayısıyla açılan deftere şunları yazmıştır:

“Büyük Atatürk’le 1925’ten 1938’e kadar beraber yaşadık. Bize bu paha biçilmez fırsatı verdiği için sergi sahibi değerli sanatkârımız sayın Cemal Işıksel’e teşekkür ve minnet borçluyuz. 1925’ten 1938’e kadar süre, Türkiye’nin yeni temeller üzerine kuruluşudur. Zafer ve idealler hayatı... İsmet İnönü- 13/11/1965”

 

 

 

 

CHP PM, Meclis ve Senato Grupları Ortak Toplantısında Ortanın Solu Politikasında Israr ve Grup Toplantılarından Basına Sızmalara İlişkin Yapılan Konuşmalar[118]

(...) Ekrem Özden’in konuşmasından sonra Genel Başkan İnönü müdahalede bulunmuş ve kısa bir konuşma yapmıştır. İnönü, “Arkadaşımız samimî midir?” diyerek konuşmasına başlamış ve sertçe, “Ben dönmeyeceğim” demiştir. İnönü ayrıca özetle şunları söylemiştir:

“Ben dönmeyeceğim; lüzumu vardır; kanaatim vardır. Çünkü memleket baştan aşağı tam sola gidiyordu. Yeni yetişenler böyle, eskilerde ıslahât taraftarları, her gün daha ileriye gidiyor. Ne kadar itibarımız varsa onunla bu cereyanlara sahip olacağız ve memleketi aşırı istikamette gitmekten alıkoyacağız. Aksi olursa CHP iki-üç seneye varmaz YTP gibi AP’nin peyki haline gelir. İstikbali kurtarmak için tam bir cesaretle hareket ediyoruz.”

[21.11.1965 tarihli haber]

(...) Toplantı açıklandıktan sonra Genel Başkan İsmet İnönü gazeteleri göstererek, Parti Meclisi’nin bir gün önce yapılan toplantısının nasıl olup da gazetelere sızdığını sormuş, daha sonra sert sesle, üyelerin olup biteni dışarıda anlatmalarının doğru olmadığını söylemiştir. İnönü, her gün gazetelere bakacağını ve dışarıya sızmış bir haber görürse aynı şeyleri her toplantıda söyleyeceğini bildirmiştir.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantısında Ortanın Solu Politikasında Israra İlişkin Yapılan Konuşmaların Özeti[119]

CHP Parti Meclisi’nin dünkü toplantısı, dün oldukça hareketli geçmiş, bazı üyeler, ortanın solunun terk edilmesini istemişlerdir. Buna karşı, Genel Başkan İnönü, bütün tenkitleri cevaplandırarak, memleket gerçeklerine uygun olarak, CHP’nin ortanın solu politikasını izlemesi gerektiğini bildirmiştir.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü yaptığı konuşmada daha önce yapılan konuşmaları tahlil etmiş ve partinin gelecekte izleyeceği ortanın solu politikasını, seçim sonuçlarını, iç ve dış politika konusundaki CHP görüşünü anlatmıştır.

[28.11.1965 tarihli haber]

Genel Başkan İnönü, dün parti meclisi toplantısından ayrılırken çalışmalar hakkında “çok memnun olduğunu” söylemiştir.

Genel Başkan İnönü önceki gün toplantıda üç saat kadar devam eden konuşmasında iç ve dış politika konularına değinmiş, özellikle dış politika sorularının bütün noktalarını tek tek incelemiştir.

Dış politika konusunu da “ortanın solu açısından” ele alan İnönü, bu sorunun da iç politika olduğu gibi aynı açıdan çözümleneceğini ve olayların zamanla kendisini ve bu görüşü mutlaka haklı çıkaracağını ısrarla belirtmiştir. İnönü: “Gerek demokrasi, gerek Halk Partisi’nin kaderinin ortanın soluna bağlı olduğunu, bugüne kadar CHP’nin hep olayları kendisine gelsin diye beklediğini, ama bu konuda böyle bir yol gütmenin lüzumsuzluğuna” değinmiş, ortanın solunun üzerine gitmekle şimdi kayıplar ve fireler verilebileceğini, sonunda bütün meselelerin ortanın soluna geleceğini belirtmiştir.

İnönü, bu konuda kararlı olduğunu, kendisi gibi düşünmeyenlerin bir gün muhakkak bu görüşe geçeceğini açıkça ortaya koymuştur.

 

 

 

 

Bulgar Gazetecileri ile Türk-Bulgar İlişkileri ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[120]

Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin çağrılısı olarak bir süre yurdumuzda kalacak olan Bulgar gazetecileri dün akşam üzeri CHP Genel Merkezi’nde İsmet İnönü’yü ziyaret etmiş ve kendisi ile 45 dakika görüşmüşlerdir. İnönü bu görüşme sırasında Türk-Bulgar ilişkileri konusuna da değinmiş, ve, “Politik münakaşa halinde bulunmamız için hiçbir sebep yoktur” demiştir.

İsmet İnönü Bulgar gazetecilerinin Türkiye’nin dış politikasındaki son gelişmelerle ilgili olarak sordukları bir soruya şu karşılığı vermiştir:

“Arkadaşlarımız politika içindedirler ve bunu iyi bilirler. Bahsettikleri Türkiye ile Sovyetler’in ve Balkan devletlerinin iyi münasebet devrinin açılmış olmasıdır. Bunu kastettiklerini sanıyorum. Birleşik Amerika ile müttefik olduğumuzu bilirler. Birleşik Amerika ve garp memleketleri ile müdafaa ittifaklarımız bulunmaktadır. Mesele buna rağmen komşularımız ile iyi geçinebileceğimizi dünyaya göstermektir.

Bilirler ki bugün dünyada iki büyük politik kuvvet vardır. Dünya sulhu başlıca büyük devletler arasındaki yakın münasebete bağlıdır. Mesele Co-Existence* denilen beraber yaşama imkânlarının hazırlanmasıdır. Biz komşularımızla iyi münasebetlerde bulunduğumuz nispette bu amaca varılabileceğini sanıyoruz.”

 

 

 

 

CHP Genel Sekreterliği ve MYK Seçimleri Dolayısıyla Verilen Demeç[121]

Genel Sekreter’in ve Merkez Yönetim Kurulu’nun istifası üzerine yeni seçim yapılmış, Dr. Kemal Satır Genel Sekreterliğe yeniden seçilmiş ve Yeni Merkez Yönetim Kurulu seçimi de neticelenmiştir. İstifa ve yeni seçim kurultay müddetinin tüzük hükümleri dahilinde kabul edilen zorunluluğu yüzünden kurultay müddetinin uzaması sebebiyle yapılmış bir seçim muamelesidir. Merkez İdare Kurulu’nu benim tarafımdan veya Parti Meclisi üyeleri tarafından şiddetli tenkit edilmesinin istifaya sebep olduğu yayınlanmıştır. Bu havadisin hiçbir aslı yoktur. Bunun gibi eski yönetim kurulundan bazılarının tekrar seçilip diğerlerinin seçilmemesi yalnız ilgili olan arkadaşların israr ile özür dilemelerinden ileri gelmiştir. Parti Meclisi eski İdare Kurulu’na teşekkür etmiş ve yenisine iyi dileklerini sunmuştur.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında CHP’nin Meclis’te İzleyeceği Tutum ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[122]

Genel Başkan İnönü, “CHP’nin Parlâmentoda tâkip edeceği politika hakkında bir genel görüşme yapılması arzusunu hissediyoruz. Buna öncü olmak üzere fikirlerimizi söyleyeceğiz” demiş ve şöyle devam etmiştir:

“Partimizin Parlâmento içindeki politikası, mevzulara göre yürütülecektir. Her mevzuun kendisine göre önemi vardır ve kendisine mahsus bir hazırlığı olacaktır.

Şimdi yapacağımız iş şudur: Yeni Meclisin sükûnet içinde ve huzur içinde bulunarak çalışmasını beklemek lâzımdır, demiştik. Sadakatle bu politikayı tâkip ettik.

Cumhuriyet Senatosu Başkanlık Divanı henüz teşkil edilmemiştir. Şimdiye kadar bu işin gecikmesinde CHP olarak hiçbir hususî maksadımız olmamıştır. Aksine bir an önce Cumhuriyet Senatosu Başkanlık Divanı’nın seçilmesine elimizden geldiği kadar yardımcı olmak istiyoruz. Bu teşkili her taraftan beklerken, arkadaşlarımız da Meclis içi çalışmalar konusunda hazırlıklar yapmaktadırlar. Bu hazırlıklar, seçim mücadelesinde konu olan reform hareketlerini kapsayan kanun tasarılarını yeniden tamamlayıp Meclise sunmak yolunda olmaktadır.

Sükûnet içinde bulunuyoruz. İktidarın elinde, seçim esnasında değiştireceğini ilân ettiği konular vardır. Biz, bunların açık hale gelmesini bekliyoruz. Bunların mahiyeti belli olmadan şimdiden bir şey söylemek mümkün değildir. Vergi konusunda, bütçe işinde, servet beyannamesi konusunda ve diğer konularda bizim üzerinde önemle durduğumuz meselelerde aydınlık yeni gelmektedir.

Dış politika

Dış politika konusunda Kıbrıs için yeni bir çalışma vardır. Mesele Birleşmiş Milletler’de mühim bir müzakere devresinden geçmeğe hazırlanmaktadır. Aldığımız haberlere göre, Kıbrıs konusunda yeni fikirler basında intişar etmektedir. Bunların gelişmesini bekliyoruz. Meselâ bir habere göre, Birleşik Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Ball, Kıbrıs meselesiyle başından beri ilgilenmiştir. Kendisi Kıbrıs’ın büyük devletler tarafından işgal edilmesini tavsiye etmiştir. Buna dair başka hiçbir haber almadık. Haber çok önemlidir ve çok ilgi çekicidir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda öteden beri Kıbrıslı Rumlar’ın tâkip ettikleri bir konu vardır. Mevcut muahedelerin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun vereceği bir kararla ehemmiyetten ve mümkünse yürürlükten düşmesini elde etmek isterler. Biz başından beri bunun karşısında mücadele etmekteyiz. Görüldüğü üzere, hükûmet öteden beri tâkip edilen istikameti Birleşmiş Milletler kanalında elde etmeye çalışıyor. Bunun dışında bir ittifak manzumesi içinde bulunmamızdan dolayı bizi ilgilendiren çok hem ehemmiyetli bazı meseleler basında intişar etmektedir.

Komünist Çin ile Birleşik Amerika arasında yine Komünist Çin ile Sovyet Rusya arasında bulunan meselelerden dolayı siyaset alanında büyük bir faaliyet vardır. Vietnam savaşı şiddetli bir surette devam ediyor. Alınan haberlere göre Vietnam’da askerî hareketler bakımından önemli bir devrede bulunulduğu anlaşılıyor. Söylendiğine göre, Birleşik Amerika mevsim rüzgarlarını atlatırsa, bundan sonraki hareketlerin devamı daha kolay ve başarılı olacaktır. Fakat bir başka görüşe göre, mevsim rüzgârları zamanı geçmiştir. Vietnam’daki karşı tarafın Vietkong hareketi azalma şöyle dursun, bilâkis hem muharebeler şiddetini arttırmış, hem Kuzey Vietnam’ın muharebelerde kullandığı kuvvetler cesametlerini arttırmışlardır. Ve Birleşik Amerika Savunma Bakanı’na göre, tehlikeli zaman Amerika için geçmiştir. Fakat kesin bir neticeye varmak için daha uzun süre geçecektir. Ve Amerika, Vietnam’da kullanacağı kuvvetleri ihtiyaç ne kadar lüzum gösterirse, o dereceye kadar arttıracaktır.

Dünya barışına taallûk etmesi itibariyle bu olayların ehemmiyeti büyüktür. Umumî olarak tahmin edildiğine göre, Vietnam meselesi Birleşik Amerika ile Komünist Çin arasındaki gerginliği arttırmaktadır, ayrıca Birleşik Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki münasebetlere de hususî bir dikkati celb etmektedir. Sovyet Rusya ile Komünist Çin’in arasındaki münasebetlerin çok bozulmuş olduğunu, çok gergin bulunduğunu yazan, iyi malûmat almakla şöhretli kaynaklardan bu bilgileri edinmekteyiz.

Bütün bunlar NATO vaziyetine yakından tesir etmek istidadındadır. NATO içinde de kaynaşma vardır. Önümüzdeki yıl NATO toplantıları, NATO’nun kaderi ve geleceği bakımından çok ehemmiyetli olacaktır diye söylentilerle karşılaşmaktayız.

Bütün bu kısa mülahâzada, önümüzdeki zamanda Kıbrıs meselesinden sonra, bizim etrafımızda dünya barışı ile ilgili birçok münakaşalar ve ihtimaller olacaktır gibi bir intiba taşıyoruz.

İç politikada Toprak Reformu, Petrol Kanunu tasarısı gibi konularda Mecliste vukufla ve ısrarla çalışmalar yapmak durumundayız.

Memleket içinde iktidarla muhalefet arasında normalin dışında fevkalâde bir gerginlik olduğu mânası vermemeye dikkat edeceğiz. Bu her bakımdan lüzumludur. Yeni seçim olmuş, yeni bir iktidar gelmiştir. Aramızda münakaşa konusu olanları hükûmet programının tartışılmasında ortaya koyduk.

Dikkat edeceğimiz husus memlekette huzura yardımcı olmaktır. Reformlar konusunda da görüşlerimizi ciddiyetle koymaktır. Umumî efkâr karşısında fikirleri olmayan, çalışması zayıf, yalnız gürültü yapan bir siyasî parti olmaktan dikkatle sakınacağız. Memleketin huzuru bizden daha iyi taktir edecek durumda değildir.”

İnönü, genel görüşmede milletvekilleri ile senatörlerin ileri sürecekleri mütalâalardan sonra da, gerekirse konuşacağını belirterek sözlerini bitirmiştir.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Seçimlere İlişkin Yapılan Konuşma[123]

İnönü konuşmasında özetle şunları söylemiştir:

“Seçimde bütün haksız iftiralar, yıkıcı, gerici fikirler aleyhimizde kullanılmıştır. Hiçbir fikrimize fikirle cevap verilmedi. Vatandaşın tuttuğu her ıslahât dâvamıza sahip çıkar göründüler, aslında o ıslahâtın hiçbirini tatbik etmemek ve ettirmemek bütün siyasî mücadelelerinin hedefidir.

Başlıca iftira vasıtaları olarak bize karşı din istismarını ve komünistlik isnadını silâh gibi kullandılar.

Sağdan soldan siyasî partiler, bizim aleyhimize vatandaşı zehirlemeye çalıştılar. Bu şartlar altında seçim yaptık.

Bu zamanda uğradığımız isnatlar karşısında, ortanın solunda olduğumuzu söyleyerek gerçek yerimizi belirtmiş olduk.

Bunu, partimizin ve programının esas mahiyetini gösteren bir vasıf olarak benimsiyoruz, benimseyeceğiz. Programımız, partimizin tecrübe edilmiş programıdır. O programa bağlıyız. Ortanın solu, kırk küsur yıllık muhtelif tatbikat safhalarıyla ve bundan sonraki hedefleri ile programımızın vasfını ifade eder. Şimdi programımızın sosyal ıslahât devri içindeyiz. Bunu tâkip ediyoruz.

Marksizm ve aşırı ucu komünizmle tam karşı karşıyayız. Komünizmde, iç irademizde bizim bünyemize hiç uymayan vasıflar ve icraat görürüz. Fakat iç idarelerinde komünizmi kabul etmiş olan milletleri incitecek hiçbir davranışta bulunmayız ve dış münasebetlerimizi bu tesirlerin tamamıyla dışında tutarız.

Aşırı solda da, aşırı sağ gibi, dış münasebeti kulluk şeklinde anlayan bir zihniyet görmekteyiz. Bunun da kesin olarak karşısındayız.

Zannediyorum ki, ortanın solunda vatandaşımızın mahiyetini ve sınırlarını açıkça söyledim.

Şimdi sağımızdakilerle farkımızı söyleyeceğim.

Biz, siyasette, memleket idaresinde, muhafazakâr politika tâkip etmeyiz. Programımızdaki ilkeler ve devrimci karakterimiz, muhafazakârlığın zıttını ifade eder. Bununla beraber, muhafazakâr bir siyasî parti ile demokratik rejim içinde normal vazife münasebetlerinde bulunuruz. Fakat muhafazakârın daha sağında akımları, Anayasa düzenimiz ve Atatürk Devrimleri bakımından ciddî tehlike sayarız. Bu akımları besleyenler, gerici, irtica arayan ortaçağ mutaassıplarıdır. Bugün bizim karşımıza çıkıp siyaset alanında din üzerine iftiralar ve tecavüzler yapan insanlar derviş Vahdetinin halefleridir. Derviş Vahdeti hareketi şehirlerde ve Galata Köprüsü üstünde nasıl yakamıza yapışıp “Allah” ve “Şeriat” sözünü istismar ettiyse, bugün siyaset alanında bize karşı “Allah”, “Müslüman” sözünü politika istismarı alanına getirenleri aynı mahiyette görürüz.

Bunların zehri ve şiddeti bir süre kül altında yaşadı. Çok partili hayata girdikten sonra Atatürk’e kanun yolundan uzanmayan diller, siyaset alanından bütün ilerici vatandaşları ve Atatürk devrimlerinin hayatına kastettiler. 20 yıldır bu mücadele içinde onların zehrini tesirsiz kılmaya uğraşıyoruz.

1965 seçimlerinde de bu silâhtan ellerinden geldiği kadar istifade etmişlerdir. Aşırı sağcı, ne ad takınırsa takınsın fırsat buldukça bu oyunu oynayacaktır.

Biz, programları açık yazılı olmayan, aşırı sağ ve aşırı sol, bu akımlar karşısında vatandaşın aydınlık günleri Cumhuriyet Halk Partisi programının gösterdiği yoldan sağlamaya çalışıyoruz. Bu yol, ortanın solu yoludur. Ortanın solu bu bakımdan istikamet gösterir. Prensip ifade eder.”

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[124]

1965 genel seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanları ve temsilcilerinin büyük Atatürk’ün yüce huzurunda saygı duruşları.

17 Aralık 1965

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Seçimler ve CHP Hükümetlerinin Politikalarına İlişkin Verilen Söylev[125]

Sevgili arkadaşlarım, muhterem il başkanları, temsilciler,

Sizi, seçimden sonra beraber görüşmek için dâvet ettik. Sizinle görüşmeye çok ehemmiyet veriyoruz. Siz arkadaşlarımıza hususî bağlılığımız ve saygımız vardır. Özellikle siz bu seçimde büyük mesuliyet aldığınız halde, şimdiye kadar olan seçimlerden farklı olarak seçimin kendisinde bir ilginiz ve menfaatiniz olmadı. Tam bir feragatle arkadaşlarınızın kazanması için, memleketin iyi bir seçim neticesine varması için, çalışma imtihanı verdiniz. Size minnettarız. Bu samimî duygularla sizi selâmlıyorum.

Her şeyden evvel söylemeliyim ki, sizin burada mümkün olduğu kadar çok temasta bulunmanızı, çok şey öğrenmenizi ve bilmenizi isteriz. Ona göre işinize, parti vazifelerinize çok mücehhez gidesiniz. Bundan sonra vazifeleriniz ehemmiyetli olacaktır. Önümüzde Kurultay vardır. Kurultayda bulunan arkadaşları siz uyaracaksınız, bilgilendireceksiniz ve iyi bir kurultay yapmamızı sağlayacaksınız.

Seçim üzerine konuşmaya başlıyorum. Bildiğiniz gibi muhterem arkadaşlarım, biz seçimlerde tahminimizden daha az netice aldık. Bu bizim üzerimizde tesir yaptı ve memlekette bir hayret uyandırdı. Herkes daha çok netice bekliyordu. Tecrübeli siyaset adamları olarak bilirsiniz ki, seçimlerde çok zaman böyle neticeler mukadderdir. İnsan umduğu nispeti ve umduğu neticeyi her zaman bulamaz. Demokratik rejimlerde daima her ümit edilen, “mutlaka elde edilecek” hayalleri gerçek olsaydı, hiçbir memlekette iktidarda bulunan veya muhalefette bulunan seçimi kazanmaktan başka bir şey düşünmez ve tılsım bulununca da iktidardan hiç ayrılmayan bir sistem vücut bulurdu. Böyle sistemler vardır, fakat onun adı demokrasi değildir. Herkes gelir, “ben bu memleketi ihya etmek için gökten inmiş bir nimetim” der, hiç gitmemenin çaresine bakarsa, onun adı demokrasi olmaz. Onun için demokrasilerde hâdiselerde hâdiseleri çok sükûnetle mütalâa etmek lâzımdır. Bununla beraber her seçim kazanılmak için, sağlam eksik hatalar ister. Bu usulü kaydettikten sonra seçim usullerine ve birbirimize atfettiğimiz kusurlara geçiyorum.

Büyük dâvalar

Biz seçimlere, şimdiye kadar olan seçimlerden farklı olarak esaslı bir usulle girdik. Büyük dâvalar ortaya attık. Büyük meseleler üzerinde seçmen denilen kudretli efendimizi kazanmaya çalıştık. Reformlardan bahsettik. Her birini ayrı ayrı söyledik. Her birini memlekete anlatmaya çalıştık. Toprak Reformu petrol ıslahâtı, Plânlama, plân üzerine memleket kalkınması, uzun vâdede alınacak müspet neticeler ve bunları elde etmek için bugünkü nesillerin katlanmaya mecbur oldukları fedakârlıklar. Bunları anlatmaya çalıştık. Rakiplerimiz, karşımızda bulunan partiler, fedakârlıkları en az olacak şekilde gösterdiler, hattâ daha cömert davrandılar. Fedakârlığa da lüzum yok, vergi de zaten ağırdır, ona da lüzum yok dediler. Şu şöyle, bu böyle, hülâsa vatandaşı bizim söylediklerimizden hoşnut edecek ne varsa, onları biz de yapacağız ve ucuz yapacağız, zahmetsiz yapacağız, diye iddia ettiler. Bunun ötesinde günlük şikâyetler üzerinde daha çok durdular.

Bir gerçektir ki, bizim vergi politikamız vatandaştan bugün için fedakârlık istiyordu. Şimdi, zaten ekonomik şartları dar olan bir memlekette fedakârlıktan bahsedince, bir çok insan tabiî olarak, beşeri olarak, daha ne kadar fedakârlık edeceğiz, şeklinde düşünür. İşte karşımızda bir adam ki, artık fedakârlığa lüzum yoktur, azamisi verilmiştir, diyor. Bu zaafı gösterebilir, bunu tabiî görmek lâzımdır. Vergi ilânı, servet beyannamesinin kaldırılması. Ben, bunu kaldırmamak lâzımdır, kaldıramazsınız, diyordum. Onlar, biz geleceğiz, vergi ilânını kaldıracağız servet beyannamesine lüzum yoktur, diyorlardı.

Bizim İstanbul’da asma köprü yapılacak vaadimiz yoktu. Hattâ plânlama mütehassısları bizim bugünkü halimize göre, televizyon bile hemen yapılacak, hemen göze alınacak bir şey değildir, kararına varmışlardır. Nasıl bir asma köprü yapılacak İstanbul’da? Lüzumlu mu? İki tane yapacağız diye çıktılar. Şimdi ciddî konuşanla, bol vadeden arasındaki fark, seçim zamanı bir takım hayal kırıklıklarına sebep olsa da, süratle farklarını vatandaş gözünde belirtir. Daha bir ay geçmeden köprü ne oldu dedikleri zaman, canım köprüyü biz yarın yapacağız demedik ya dediler. Elbette yapacağız dediler.

Tecrübeler arttıkça

Hepsi böyle olacaktır, geniş ölçüde. Şimdi bu usuller tecrübe edilmemiş partiler için kolay tatbik edilir usullerdir. Demokrasi rejimi içinde, uzun asırlık tecrübesi olmayan milletlerde, ilk zamanlar yürütülebilen usullerdir. Fakat milletin tecrübesi arttıkça, siyasî parti hayatı olgunlaştıkça, bu usuller iflâs edecektir. Biz eski bir parti olarak, iktidarda bulunmuş muhalefette bulunmuş, sorumluluk hissi kendisinde köklü olarak yerleşmiş ciddî bir parti olarak, uzun, geniş, hesapsız vaatlerle seçime giremezdik. Onun için sebepleri biraz bünyemizde bulmalıyız, kafamızda bulmalıyız, anlayışımızda bulmalıyız ve bunların vatandaş tarafından anlaşılması için zaman geçmesini beklemeliyiz.

Size darbı mesel haline gelmiş bir vaka anlatayım. Bir yeni politikacı, İngiltere’de seçmene işsizlik meselesinden bahsetmiş. Şimdi o kadar gürültüsünü işitmiyorum. Ben mektep talebeliğimden beri, İngiltere’de her sene milyon civarında işsiz olduğunu ve bunların devlet tarafından beslendiğini okuyarak yetişmişimdir. Seçmene yeni politikacı, “hükûmete gelirsek biz işsizliği kaldıracağız” demiş. Genç bir mektep talebesi de ona “bunu babam bana böyle söylerdi, o da babasından böyle işitmişti. Bu yüz seneden beri böyle devam ediyor, sen nasıl kaldıracaksın” demiş.

Demokratik hayatta ucuz aldatıcı vaatler, çocuklar tarafından karşılanacak hale gelir. Bunu bir şaka olarak söyledim. Demek istiyorum ki, sorumlu bir parti olarak biz, ciddî mevzular üzerinde durmaya mecburduk. Bu bizim hayatımızda bile, eski 40 küsur senelik parti olduğumuz halde, bizim seçim hayatımızda bile yeni bir tekâmül safhasıdır. Çünkü şimdiye kadar, biz de seçimlere hep rejim meseleleri üzerinde giriştik. Anayasa Mahkemesi getireceğiz, hürriyetleri sağlayacağız, ilk defadır ki bunlardan az bahsettik, büyük ölçüde ıslahât hareketlerinden fedakârlıktan uzun vadede kalkınmadan ve plânlı hazırlıktan bahsettik karşımızdakiler de bu hale geleceklerdir. Bu hale gelecekler, hâdiselerin zoruyla geleceklerdir. Bir ay içinde, köprü yarın yapılacak demedik haline düştü; vergileri bilmiyorum ne haldedir. Ne kadar doğru olduğunu bilmem. İlân edildiğine göre, gelir vergisi ilânını, Maliye Vekili kaldırmak bahsini iltizam etmediğini söyledi. Ama, servet beyannamesi üzerinde henüz durmaktadırlar. Onu yapabileceklerini henüz zannetmiyorum. Şimdiden, “Aynı maksadı temin edici bir başka çare bulacağız” diye, işi tefsir yoluna gitmişlerdir.

Seçim esnasında bilhassa bu iki konunun çok tesir yaptığına şüphe yoktur. Bugün bile bir çok dikkat sahipleri, siyasî hayatla, malî hayatla ilgisi olanlar, gelir vergisi ilân eden bir gazeteyi, muntazam surette tâkip ediyorlar ve her gün birbirlerine şaşkınlıklarını söylüyorlar. “Yahu filan adamın vergisini duydun mu? 800 lira veriyormuş, kalıbımı basarım, [okunamadı] bin liralık vergi verecek adamdır” diyorlar. Şimdi böyle bir umumî kontrolün yaratıldığı tedbir üzerine vergi vermemeyi kim gözüne alabilir. Kolay mesele değil. Şimdi seçimin temel konuları olarak farkımızı ve bunun vatandaş tarafından telâkkisini hatırlattıktan sonra diğer konulara geçiyorum.

Biz ne söyledi isek..

Bize karşı fikir sahasında mücadele yapılmamıştır. Ne söyledi isek ona ayni derecede taraftar çıktılar. Bu vergi meselesinde açık vaziyeti aldılar. Toprak Reformu dedik, Toprak Reformu’nu biz de istiyoruz dediler. Daha iyisini yapacağız. Petrol Kanunu üzerinde çok şikâyet var. Bu Petrol Kanununu behemehal düzeltmek lâzımdır, dedik. Mecliste kanun tasarısı üzerinde konuşulurken reddettiler, dışarıda konuşurken petrolü biz de düzeltmek istiyoruz dediler. Ne söyledi isek hepsine taraftardırlar bizden âlâ taraftardırlar. Ama plân demek, sıkı ceket giymek değildir. Mesul olan hükûmet vardır. Onlar plâna istedikleri şekli verirler, iki söylev bir araya getirmek, tecrübe edilmeden anlaşılmaz. Evet plân tatbikatı kanunla olur ve bunu hükûmet memleketin ihtiyacına göre, sorumluluğunu üzerine alarak teklif eder. Bu bakımdan, plân dairesi bir istişare dairesidir. Uzman dairesidir. Ama plâncılık bir uzmana fikir sormaktan ibarettir diyerek, şimdiye kadar uzmanları kullanan idare usulüne meylettiğiniz vakit, plândan eser kalmaz. Meşhur meseldir. Osmanlı İmparatorluğunun daire rafları ve ondan bize intikal eden idaremizin dolapları, rafları, uzman raporları ile doludur. Sıkıştığı zaman idare edenler şunu bir uzmana soralım derler, herkes okur. Kimse “evet bende bir şey söyleyeceğini zannediyordum, benim bildiğim şeyleri söyledi” der, burası böyle imiş, oda bir marifet mi diye birbirleri ile üç gün konuştuktan sonra rafa korlar kaldırırlar. Ben size tarihimizde bir büyük mesele üzerinde uzman hayatını anlatayım. Ormanlarımızın ne kadar büyük kazalara uğradığını bilirsiniz. Üzerinde çok söz söylemiştir. Orman üzerinde bu memleket bizim devrimizde değil yüz seneden beri hassasiyetle durmuştur. Hesapsız kesimi neticesinde bir gün memleket ormansız kalacak korkusu, yaygın idi. Adam 50 yıl evvel gelmiş. Şimdi hemen hatırıma gelen birini söyleyeyim. Bursa civarında Ahı Dağı vardır. Çamlıca gibi çok güzel bir dağdı bu. Bursa’ya giderken onun üzerinden geçilerek gidilir. Bundan 50-60 yıl önceki Belçikalı bir uzman diyor ki, “Ben Türkiye’de ormanlar niçin azalıyor diye merak ettim. Benden evvel gelen adamın raporunu okudum. O adam raporunu verirken Ahı Dağının yarısı ormanmış, bugün çırçıplaktır diyor. İşte şunları tavsiye etmiş, bunları tavsiye etmiş. Şimdi vaziyetini görüyorum. Bugün tavsiye edilecek başka bir şey yok. Ondan sonra gelen uzman Ahı Dağı’nı ve diğer gösterilen yerleri daha çıplak bulmuş. Uzman kullanma alışıklığı ise, o bir yüksek medeniyet merhalesidir. O plân dairesinde iş görmeğe mecburdur. Nedir plân dairesi? Uzmanlardan kurulu bir dairedir. Ama fikirleri reyleri herhangi bir makamın herhangi bir dirayetli Başbakanın aklına göre, iki gün uğraştıktan sonra rafa konacak kolaylıkta reddolunamaz. Usulleri vardır. Çalışmışlardır, oradan geçer, buradan geçer. Devlet bunları tatbik etmeğe mecburdur diye, kanunlar çıkar. Plân üzerine kalkınma başka bir usuldür. Bilhassa gelişmekte olan devletler için hayatî bir dâvadır. Bu ihtiyaca göre bir idare sistemi kurulursa, o idare sistemini tanımayınca, plânın atisini görürsünüz. Bunun yanında karşımızda fikir olarak bir şey kalmıyordu. Yalnız günün modası olan iftiralar üzerinde rakiplerimiz bütün faaliyetlerini topladılar. Günün modası olan propaganda bundan evvelki seçimde çok partili hayata girdiğimiz zaman büyük ölçüde din üzerinde toplanmıştı. Din istismarı üzerinde toplanmıştı. Bu sefer ona büyük ölçüde bir de komünizm propagandası eklendi. Sistemli bir suretle ‘memleket komünizme gidiyor, büyük tehlike vardır, aman memleketi komünizm tehlikesine düşmekten kurtaralım [dediler ve] bu propagandayı gayri resmî olarak, hususî olarak, yaygın olarak, geniş ölçüde aleyhimize işlediler. Haksız olan din istismarı ve din iftiraları ne kadar tesirsiz kaldı ise, henüz işlemektedir. Sıkıştıkları zaman ona müracaat etmektedirler, gene edeceklerdir. Komünist[lik] iftiraları da soysuzlaşacaktır, memleket fikir üzerine, dâva üzerine, ciddî istikametlere gidecektir.

Çeşitli sebepler

Şimdi arkadaşlarım kısa kısa temas ediyorum konulara. Seçimlerde teşkilât çalışmadı. Bu yaygın bir hükümdür. Nispî temsilin mahzurları, ön seçim vesaire. Baştaki nasıl olsa kazanacak, arkadaki kazanmayacak, binaenaleyh bu sebeple başlıca seçimle ilgili ve menfaatli olanlar çalışmak için çok isteksizlik içindedirler ve çalışanlar çok masraf içindedirler. Bunlara henüz bir çare bulamadık. Hiçbir parti bulamadı. Ama zaman bunlara çare bulacaktır. Masraflar devlet tarafından kontrol edilecektir.

Seçimlere girdiğimiz zaman nispî temsilin bu kısımlarını bilmiyor değildik. Hatırlarsınız genel merkez daha seçimden bir ay evvel, teşkilâtımız kütük meselesini, sandıklarını ve ön seçimin mahzurlarına çare bulmak meselesini başlıca konu olarak Parti Meclisi’nde konuştu, gruplarda konuşuldu, merkezlerde konuşuldu. Ama bu kadar çare bulundu, tam çaresi bulunamadı.

Daha çok netice alınabilirdi, daha çok çalışılabilirdi. Şurada burada tahmin edilmeyen kusurlar oldu. Olabilir; oldu. Bunları konuşacaksınız. İdarecilerle mahrem müzakerelerde, kendi başınızdan geçenleri anlatırsınız. Onlar görüşlerimize kendi görüşlerini ekleyerek, bu hâdiselere bir istikrar bulmaya çalışırlar.

Teşkilât kırgındı. Doğrudur arkadaşlar. Bunda bir hakikat payı vardır. Bunu kabul ediyorum. Biz iktidarda bulunduk.

Bir hakikat payı

Biz on sene teşkilât olarak çok eziyet çektik, çok mahrumiyetlere uğradık. Üç buçuk sene iktidarda bulunduk. Söylediğimiz haksızlıklardan en basitini tamir etmeye imkân bulamadık, derler. Görüyoruz biz bunu. Şimdi bu noktaya biraz sonra yine geleceğim. Bizim memleketlerde, en büyük sermayedar, en büyük müteşebbis, iş veren devlet kapısıdır. İşveren yoktur bizde. Onun için siyasî partiler mensupları iktidara geldikleri zaman devlet kapısından bir şey beklerler. Nasıl yapacaksınız. Devlet kapısı dediğin mahdut bir yerdir. “İktidarda bulunursan, bizi düşünüp bir iyilik eder”. Güzel, haklı olursan bunu yapsın. Bunu yapmak için, oraya yerleşmiş olan var. Onu ne yapacaksın. “O oraya haksız yerleşmiştir. Onu çıkaracaksın” veyahut “O da yerinde ise, bir tane fazla alacaksın.” Bunlar tatbiki kolay olan şeyler değildir. Zaman bunları anlatacaktır. Bir taraftan iktisadî durumumuz düzelecek, bir taraftan bu muamelelerin tatbiki için herkesin kabul edeceği haklı kıstaslar bulunacak. Biz üç buçuk senelik iktidarımız zamanında bütün bunların üstüne, bütün bu tabiî güçlüklerin üstüne, karma hükûmetler kurduk. Koalisyon hükûmetleri ile iki buçuk sene geçirdik. Yani partizanlık yapmayacağız. Herkese aynı muameleleri yapacağız. Geçmiş yaraları saracağız, dedik. Bir takım adamlar geçmiş on sene zarfında, partizanlıkla iş başlarına, iş ortalarına yerleşmişler. Bunları çıkarıp başka adamları iltizam ederek yerleştirmeye imkân var mıdır. Karma bir hükûmette beraber çalışacağımız yerde, herkesin gözü fal taşı gibi açılmış. Şimdi arkadaşlarım işin ne kadar güç olduğunu göstermek için size anlatayım. İş yapamadık, bakamadık, yardım edebilirdik. Ama aslında yapamamak için bütün engeller mevcut idi. Ben karma hükûmetleri idare ettim. Karma hükûmetlerde ilk önce AP Başkanı Hükûmet dışında idi. Rahmetliye ısrar ettim gir diye, o girmedi. Haftada bir tezkere alırdım. Bakanlar partizanlık ediyorlar ve AP’lilere haksızlık ediyorlar diye. Hükûmette öteki arkadaşlara AP’li Bakanlara gösterirdim. Yanlış anlaşılmıştır. Tahkik ederiz derlerdi. Bir defasında rahmetli Gümüşpala’nın bir tezkeresini aldım. Partizanlık ediyor diye, İçişleri Bakanı’ndan ve Tarım Bakanı’ndan şikâyet ediyordu. Kendisine söyledim. Bu Bakanların ikisi de AP’lidir. Ben mi yaptırıyorum bunları dedim. Bu misâlleri şunun için veriyorum. Karma bir hükûmette herkesin gözü, kendi adamları işten çıkarılmasın ve bir adam yerleştirildiği zaman, haklı mıdır, haksız mıdır, iltimaslı mıdır?

Bunun üzerinde, kılı kırk yararcasına bir kontrol altında çalıştık. Bununla beraber üçüncü koalisyon hükûmetinde Halk Partisi partizanlık yapıyor diye buhran çıktı. YTP itham etti, Halk Partisi partizanlık yapıyor dedi. Büyük mesele oldu. Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında, biz hükûmet partileri toplandık. Ben daha evvel düşündüklerimi kendi Bakanlarımla görüştüm. İddiaların hiçbirisinin altında kalamayız, bunun için tahkikatı kabul edelim, dedim. Halk Partili Bakanlar bana cevap verdiler ve her türlü tahkikatı kabul edeceklerini söylediler. Böylece bir emniyet elimde olduğu halde, münakaşaya girdim. Şikâyet ettiler “Halk Partisi partizanlık yapıyor” dediler. Dinledikten sonra teklif yaptım. Tahkikat komisyonu kuralım, bütün Bakanların icraatını partizanlık bakımından tetkik etsin. “Hay hay peki” dediler. Komisyonu teşkil ettik. YTP geldi. “Biz vazgeçtik” dedi. Çünkü kendileri yapıyorlardı partizanlığı –Bizimkiler onların yanında kusursuz kalıyordu.– Bunu silâh olarak kullandık. Partizanlıktan bahsedemezsiniz bize dedik. O zaman bana cevap verdiler. Dediler ki “Biz o zaman vazgeçtik çünkü bir hükûmet buhranı istemiyorduk.”

Ben Amerika’da elime geçen tek fırsattan istifade etmek için uğraşırken, bir sabah kalktım ki burada hükûmet düşmüş. Yalnız kalmışız. Ortaklarım çekilme kararı vermişler. Sorumlulukta ciddiyetten bu kadar uzak muameleler görmüş olan bir insanım, hem dâvayı çıkar ve hem de vazgeçmiş ol. Buna inanmak mümkün değildir.

Şartları iyi bilmek lâzımdır

Şimdi bu söz şuradan açıldı. Teşkilâtımız, iktidarımız zamanında arzu ettiği yardımı görmedi. Haklı olarak, dâvaları yapmak için Bakanlar elinden gelen gayreti gösterdi. Ama bizden anlaşıldığı ve beklendiği gibi bir yardım, bir teşvik görmediler ise, bunu sebeplere bağlamalı, izah edebilmeli ve bilhassa bizim hükûmetlerin içinde bulunduğu, Halk Partisi’nin içinde bulunduğu güçlüklere bağlamalıdır. İnsaf ile vaziyeti muhakeme etmelisiniz. Şimdi düşününüz bu kadar haksız muameleye uğradığımız halde, dördüncü koalisyonun teşkil edilmesi sebeplerinden birisi, bizim hükûmete karşı partizanlığı kaldırmak ve seçim emniyeti dâvasıdır. Demek bizi itham edecek sabit fikirleri, canımızı verecek kadar da fedakârlık etsek, yerinden sökememiş bir halde seçimlere girdik. Şartları iyi bilmek lâzımdır. Nasıl yapacağız diye üzüntüyü mübalağa etmeyiniz arkadaşlar.

Şeref ve itibarınızla ayaktasınız

Siz 43 senelik büyük devrimci, inkılâpçı bir partisiniz. Siz tek parti olarak, uzun müddet mutlak surette hâkim oldunuz. Siz demokrasi sistemini şuur ile ve memleketin hayrı için kendi rahatınızdan, menfaatinizden fedakârlık ederek, memleket menfaati için bu memlekette yerleştirmeye teşebbüs ettiniz. Siz bilmez misiniz ki, çok partili hayatta geçirdiğimiz zaman, bu memlekette, bunun geçmiş siyasî vakalar gibi, gelip geçici bir hevesten ibaret olduğunu sananlar, teşebbüsün ciddiyetini anladıktan sonra, “Bunlar diktatör partisidirler, diktatörlükten gelmişlerdir, bunlarla demokrasi olmaz” diye sizi toptan düşman ilân etmişlerdir. Siz siyasî hayatta bu fırtınalardan geçtiniz. Ne oldu netice? Siz ayaktasınız, bütün şeref ve itibarınızla memleket mukadderatı üzerinde tesir sahibisiniz ve bütün bu iftiralar iflâs etmişlerdir. Demek istiyorum ki, çekilen zahmetler heba olmamıştır, heba olmamaktadır. Bundan sonra da hâdiseler aynı olacaktır. Elverir ki dâvalarımız sağlam azmimiz sarsılmasın ve yolumuz doğru olsun.

Teşkilâta anlatılmamış derler. Evet teşkilât çalışmamıştır. Söyleyim. Bunda hakikat vardır. Çalışmama, vazifeyi ihmal etme kusurlarını bağışlama tabiatında olmamalıyız, olmayacağız. Gelecek sefer için bir şüphe varsa, onu düzeltmiş olarak gireceğiz. Teşkilâtın kırgınlığı meselesini, memleket bünyesini tamamıyla kavrarsanız, kırgınlıkları makûl ölçüde bertaraf edebilirsiniz.

Toprak reformu

Teşkilâta anlatılamamıştır. Ne anlatılamamıştır? “Toprak Reformunu anlatamadık efendim”. Toprak Reformunun anlatılacak yeri var mı? Herkes kendi toprağının başına geleceğini bilmez mi? On dönümü varmış da, beş dönümü varmış da, onun da elinden gideceğini zannetmiş, imiş. Lâf mı bu. O kimin elinden ne kadar toprağın gideceğini pek mükemmel bilmekte olan insanın, suni olarak yaydığı ve öğrettiği marifettir. Bunun anlaşılmayacak neresi var?

Anlaşılmamıştır efendim. Adam senatördür. Seçim zamanı rakiplerimizin en ziyade tesirli olarak kullandıkları vesikalar onun sözleridir. Basıyorlar yayıyorlar; “Teşkilât çalışmadı efendim, anlatılamadı efendim” Lâf mı bu. Ondan sonra elini kolunu sallayarak, Senatoda dolaşır. Mecliste dolaşır.

Bu seçim meselelerinin ne olduğunu, nasıl konuşulduğunu parti grubunda, Parti Meclisi’nde de konuşuyoruz. Anlatamadık efendim. Adam kendisini anlamamıştır. Adam kendisi inanmamıştır ki, anlatsın, ikna etsin.

Bütün teşkilât ayağa kalktı bizim. Bütün memleket ayağa kalktı. Mebuslar gider ayak 40 bin lira ceplerine alır gider mi diye? Teşkilât mı teşvik etti bunu? Bir Meclis Reisi kalktı bütün dünyaya karşı “vermem” diye dayattı. O Meclis Reisini Meclis kürsüsüne çıkıp kötüleyen kim? Bizim milletvekili değil mi? Şimdi bunların memlekette teşkilât üzerinde yaptığı yıpratıcı ve kırıcı tesiri gözden kaçırmaya imkân yoktur. Bu elbirliği ile, baştan, toptan düzeltilecek ve doğru istikamete yöneltilecek bir vaziyettir. Anlaşıldı mı arkadaşlar? Ortanın solunda demiş de ondan dolayı olmuş. Komünist diyorlar, komünist hangi ortanın solu?

Şimdi arkadaşlar bunları konuşacağız. Kurultay olacak, orada da bu hesapların hepsini vereceğiz. Siz parti başkanları olarak sorumluluk taşıdınız güç vazifeler yaptınız. Birbirlerimizin eksik ve kusurlarını biliyoruz. Bütün bunları hep beraber yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Bunun sözünü bana vereceksiniz.

Bazı işaretler

Bugünkü siyasî vaziyetlerimizin iyi işaretleri var ve bizi dikkate mecbur eden işaretler var. İyi işaretleri söyleyeyim. Bu seçimden sonra ummadıkları büyük bir muvaffakiyet aldıkları halde, eski seçimlerden farklı olarak karşımızda bulunanların çok mütecaviz bir çalım göstermediklerini bana söylediler. Tâkip ettik. Beyanatımda da söyledim, iyi bir tekâmül işareti saydım. Hepimiz spora girmiş, spordan çıkmış insanlar gibi, kazanan, az kazanan, kaybeden, birbirine saygı ile çıkabilecek ortama geldiğimiz zaman, demokratik rejimde, medeniyet merhalesinde büyük bir mesafe kazanmış oluruz. O bakımdan bunu değerlendiriyorum. İkinci bir müspet işaret, ben ortanın solunda olan partiyim dedim. Karşımızda olanları bilhassa iktidarda bulunanları sağcılıkla ve gerici unsurlara istinat etmekle vasıflandırıyordum. Buna Hükûmet Reisi cevap verdi. Hükûmet Reisi, bana cevap olarak değil kendisini tarif ederken, “Biz muhafazakâr partiyiz” dedi. Karşımızda bulunan partinin, onun başkanının biz muhafazakâr partiyiz demesini ben çok dürüst bir hareket ve doğru bir hareket olarak karşıladım. Memleketlerde muhafazakâr partiler vardır, olmalıdır, olabilir. Onun kendisine göre vazifeleri vardır. Onu bilerek “ Biz muhafazakâr partiyiz” der, o yeri tutarsa bizim karşımızda o sıfatla vaziyet alır. Biz onun karşısında, CHP olarak devrimci, halkçı, ilerici, ortanın solunda bir parti olarak vaziyet alırız ve karşılıklı münasebetlerimizi normal bir halde yürütürüz. Her memlekette olan bir şeydir. O kendi ölçüsünde yapabildiği kadar yapar, kendi usullerini kullanır, biz kendi usullerimizi 40 seneden beri nasıl kullandı isek, bundan sonra da öyle kullanırız. Bu normal bir siyasî hayattır. Şimdi buna ekleyeceğim şeyler var. Muhafazakâr parti sağ kanadından daimî bir tehlikeye maruzdur. Buna karşı kendisini koruyabilecek mi? Bunu zaman gösterecek. Şimdiye kadar koruyamadılar. Sağcıyız diye, tâ en koyu, en karanlık irticaa kadar bütün vasıtalardan istifade ettiler ve bize karşı kullandılar. Gene aynı ifrata varırlarsa, memleket için her tehlike vardır. Bizim için her mücadele vardır.

Ama muhafazakâr parti olarak kendi sağında hududunu iyi tâyin ederse onlara karşı kendisini ve memleketini iyi müdafaa ederse, dürüst bir yoldan yürümüş olur. Nurcu demez, istifade eder. Dini siyasete karıştıran bir ortaçağ mutaassıbı demez istifade eder. Bu tarzda muhafazakâr parti olmaz. Bunları bize zaman gösterecektir. Temennim odur ki, muhafazakâr parti kendisini tehlikeli cereyanlardan muhafaza etsin. Biz ortanın solunda bir partiyiz, devrimci bir partiyiz, halkçıyız. Buna göre bir çok şeyler yaptık. Zamanın ihtiyaçlarına göre, daha bir çok şeyler yapmamız ihtimalî  vardır. Durucu bir parti değiliz. Bizim büyük vasfımız, vazifemiz, memleketin meselelerini, yeni ihtiyaçlarını görmek ve tedbirlerini aramaktır. Buna göre biz ortanın solunda olan bir partiyiz. Bizim solumuzda bir çok tehlikeler vardır. O tehlikelere karşı biz hem kendimizin, hem memleketin duvarıyız.

Özel teşebbüsün gafleti

Muhterem arkadaşlarım, özel teşebbüs bu seçimlerde bize karşı kullanılmıştır. Ve özel teşebbüsün gafleti buradadır ki, gelir vergisi ilân ediyoruz, servet beyannamesi istiyoruz, vergi istiyoruz. Bu gibi tedbirlerimizi özel teşebbüsün aleyhine tedbirler zannettiler, zannediyorlar. Bu yanlıştır.

Bizim almakta olduğumuz vergi, gelişmekte olan bir memleketin vermesi lâzım gelen vergi hududuna gelmemiştir. Bunun üzerinden fedakârlık ettiğin zaman, ya kalkınmadan vazgeçeceksin, ya söylediğini yapmayacaksın. Ya plânı hafife alırsın, her sene kapının önünde beliren nüfuslu bir arkadaşının sözüne bakacaksın ve başına yeni bir iş açacaksın. Beş sene sonra bir de bakacaksın, bir arpa boyu ilerlememişsin.

Samsun yeni gelişmekte olan yer. Bana dediler ki, burada üç buçuk senede yapılan köy okulu, köy içme suyu on senede yapılandan fazladır. Niçin? Paramız daha çoktu... Neden plân. Herkesin aklına geldiği yapılmayacak. Bir senede şikâyetçi çoktur. Oraya gitti, bana gelmediler. Daha bir sene, daha dört sene sarf edeceksiniz. Beş sene sonra bakarsın ki, köy yolu halledilmiş ve bu memlekette mesele olmaktan çıkmıştır. Bundan sonra asıl mesele başlar. Çünkü bunlar ihtiyaçların en iptidaisidir. Asıl mesele ondan sonra başlar.

Şimdi arkadaşlar, demek ki seçimden sonra taşkınlık, evvelki senelere nispetle ya olmadı, ya az oldu. Bunu bir kere belirttim. Karşı iktidarda olan parti, kendi hüviyetini açıktan söylüyor bana. “Ben muhafazakâr partiyim” diyor. Tamam sağcı parti görüyordum, düzelttim şimdi. Muhafazakâr Parti olarak görüyorum. Sağından gelecek tehlikelere onların tesirlerine, ne kadar mukavemet edeceğini her gün gözlemekteyim. Sen de istersen benim solumdan ve senden gelecek tehlikelere, kendimi ne kadar koruyacağımı gözetle. Benim korkum yok gözetlenmekten, ama ben gözetlerim. İkincisi, dedim ki; biz de iktidar aynı zamanda geçim meselesi telâkki edilir. Şimdi sen taraftarlarına geçim yolu bulmaya çalışacaksın. Benim partimden olanları, yani sizin partinize mensup olmayanları suni olarak geçimden mahrum edecek misin? Haklı olduğu bir vazifeden kendi adamını kayırmak için başkasını çıkaracak mısın? Bunları gözetliyorum. Bir tanesine dokunduğun zaman büyük ölçüde partizanlık meselesi olarak masa üzerine getireceğim.

Ordu siyasete nasıl itilir?

Bir ordu meselesi oldu. Bir kumandan ile kendi Bakanı arasında geçmiş olan yazışma, gazetelere intikal etti. Biz hiçbir vaziyet almadık ve şimdiye kadar hiçbir şey söylemedik. Şimdi bu meseleyi sizin huzurunuzda açtım söylüyorum. Bir defa bekledik. Nedir mesele bunu anlayalım diye. Dikkatle tâkip ettik. Bir vesika neşrolunamadı. Hiçbir resmî bilgimiz yoktur. Gazete beyanatlarımızda gördüğümüze göre, Kara Kuvvetleri Komutanı ile kendi Bakanı arasında, Hükûmetçe düşünülmekte olan bir Af Kanunu üzerinde bir konuşma geçmiş. Bir Af Kanunu çıkacakmış. Şuraya şumûlü var. Buraya şumûlü var. Bakan sormuş: “Bu konuşmayı bana yazı ile verir misin, hükûmete nakledeyim”. O da yazı ile teklifini, fikrini söylemiş. Sonra bu gazetelere intikal etti. Nasıl karışıyor; Meclisten çıkacak bir kanun üzerinde söz söylemeye hakkı var mıdır yok mudur? Söyleyebilir mi söyleyemez mi? Doğru yaptı, yanlış yaptı. Ondan sonra bir büyük kumandanla kendi âmiri arasında geçen bir siyasî söz nasıl orada kalmıyor da dışarıya sızıyor.

Yani insan, oyuna getirilmiş bir kumandan hissini arıyor. Böyle bir mânadan kişi çok müteessir oluyor.

Kumandanda bir tabiat bilmeliyiz. Kumandan asker küçük olsun, büyük olsun, kendi âmirine itaat etmek ve ona itimat etmeye meslek icabı, yetişme icabı, tabiat icabı meyillidir. Amiri ile konuşur, “Şöyle yap der, böyle yap der”. Hiçbir fenalık olmaz bunda. Ama bir defa ona itimadı giderse, bir daha da itimadı olmaz. Ve böyle anlarda ordu siyasete, böyle hareketlerle karıştırılır. Bu ordu , elimizde bulunan bu ordu, siyasetten kurtulmuştur. Siyasete karışmaya aslâ hevesi ve istidası yoktur. Bu ordu, siyasete, politikacılar tarafından hata ile veya tasvip ederek zorla sokulmuştur. Bunun için size açıyorum. Böyle bir yanlış yola iktidarın hiç heves etmemesi, girmemesi lâzımdır. Kendi muvaffakiyetleri için esaslı bir nokta ve sakınılması lâzım gelen bir noktadır.

Bekleme devresi

Muhterem arkadaşlarım, şimdi siyasî durumumuz bir bekleme halindedir. Yeni hükûmet seçimden sonra, bütün kuvvetleriyle memlekete en geniş hizmetleri yapabilecek durumdadır. Böyle bir yolda, kendisinin olumlu icraatını hiçbir güçlük çıkarmaksızın kararlaştırmak istiyoruz. Böyle bir politika tâkip ediyoruz. Normal bir surette seçim dâvalarımızı, memleketin ilerisi için lüzumlu gördüğümüz dâvaları ve bunların tahakkuk ettirilmesi için çalışcağız. Gelecek seçime kadar hükûmet başarısı oranında, biz kendi vazifelerimizi yapmaya ehliyet gösterdiğimiz oranda, tekrar seçmenin karşısına çıkacağız. Her şeyden evvel parti olarak kendi kararlarımızda, kendi iç bünyemizde sağlam, mütevazı bir bünye içinde çalışmalıyız. Bunu tahakkuk ettirmek için uzun bir süreden beri araştırma yapmaktayız. Parti Meclisi’nde yaptık. Grupta yapıyoruz. Şimdi sizinle görüştükten, anlaştıktan sonra, sizi mümkün olduğu kadar çok bilgi ile teçhiz etmeye çalışacağız. Ve sizden fikirlerinizi, memleketin parti bakımından son durumunu mahrem olarak anlayacağız [alacağız] ve buna göre çalışmalarımıza bir istikamet vereceğiz. Bundan sonra Parti Meclisi olarak, Kurultay için karar vereceğiz. Parti Meclisi’nde ne vakit Kurultay toplanmasına karar vereceğimizi bilmiyorum. Fakat ihtiyaç onu göstermektedir ve benim şahsî arzum odur ki, mümkün olduğu kadar kısa zamanda Kurultayı yapalım.

Son zamanların siyasî münakaşaları ortanın solu üzerinde düğümlendi. Sizin de kulağınıza gelmiştir. Neden seçimi kaybettik. Efendim şöyle oldu böyle oldu. Genel Başkan söyledi, ondan kaybettik. Bu, siyasetin her sahasında anlattığım küçük oyunlardan biridir. Dediğim gibi, kollarını sallaya sallaya Senatörler şehir içinde bütün seçim zamanı seçimi tahrip etmek için, elinden geleni yapmış, ama niçin yapmıştır? Bakalım, istikbal gösterecek. Niçin yapmışlardır bilmeyiz. Şimdi “Ortanın solu, ortanın solu, şaşırıyorum” diyor. Niye şaşırıyorsun? Sen halkçı değil misin, Toprak Reformu demiyor musun?

En uçta sol musun? Sağ mısın Nurcu musun? Hayır değilim. Nesin? Bu fikirleri kurultayda tasfiye edeceğiz. Bunları anlatacağız. Teşkilâtta kusurumuz var. Kusurunuzu söyledim size. Nedir o, önseçimde kaybeden bağımsız adaylığını koydu. Seçim zamanı görüşmek istediler. Hiçbirisiyle görüşmek istemedim. Gelecek, bir takım yavan sözler: “İşte şöyleydi de, böyleydi de, haksızlık oldu da.” Yaptığın hareket seçim zamanı kendi partini tahrip etmektir. Seçim zamanı yazısı il hareketi[?] ile “cevap veremedim” diye propagandasıyla, bu tarzda partiye zarar vermiş hareketlerin, hepsi kurultayda mahkum edilecektir. Seçim üzerinde söyleyebileceğim sözlerin hepsini söylediğimi zannediyorum arkadaşlarım. Çok vaktinizi de aldım. Burada çalışacaksınız. Genel Sekreterinizin anlattığı gibi parti merkezinde herkesle temas edeceksiniz.

 

 

 

 

Kıbrıs Konulu Basın Toplantısı[126]

“Kıbrıs meselesinde Birleşmiş Milletler’de alınan beklenmedik netice bütün Türk milleti için ağır bir darbe olmuştur. Kıbrıs meselesi bizim tarafımızdan, başladığı zamana nispetle çok daha elverişli duruma getirilerek devredilmiştir. Biz, Kıbrıs meselesini müdahale hakkıyla ve silâhla halletmek için içerde ve dışarıda bütün imkânları son hududuna kadar harekete getirdik iç ve dış engellerin karşısında silâhlı hareket yolları, Türkiye’yi son derece vahim bir duruma düşürmek tehlikesi karşısında kesin olarak kapandı. Biz meseleyi o zaman, politika yoluyla halletmek için bütün araştırmaları yaptık ve bu sayede elimize kuvvetli, yeni mesnetler geçirdik. Fakat bizim iktidarı devretmemizden sonra bütün kazanılan politika imkânları küçümsenmiş, kırılmış ve bugünkü netice alınmıştır.

Hem NATO bloğunun, hem Sovyet bloğunun bizden uzak bırakılmasını büyük bir siyasî basiretsizlikten başka türlü izah etmek imkânı yoktur. Buna rağmen biz Kıbrıs’taki kahraman soydaşlarımızı fedâ etmeyeceğiz.

Kıbrıs konusunun Meclis tarafından etraflıca ele alınmasında millî menfaatlerimiz açısından fayda görüyoruz.

Genel görüşme isteğimizi bugün Millet Meclisi Başkanlığı’na verdik.

Muhterem arkadaşlarım bilirsiniz ki, bu sefer ki Birleşmiş Milletlere giderken bizim eski Dışişleri Bakanlarımızı iştirake davet ettiler. Biz bunu kabul etmedik. Bu yüzden aleyhimize bir çok dedikodu yaptılar. Bütün muhalefet devrinde bir seneden beri Kıbrıs konusunda bir iç politika meselesi açmamak için büyük dikkat ve itina gösterdik. Gitmeyişimizin tek sebebi hükûmetin Birleşmiş Milletler’de tâkip edeceği politikanın bilinmemesidir.Bilmediğimiz bir politikanın tâkipçisi durumunda bulunamayız. “Gideceksiniz, konuşulmayacak, siz reye iştirak etmeyeceksiniz, içerde bulunmayacaksınız. Vızır vızır koridorlarda dolaşıp rey toplamaya çalışacaksınız. Vazifeniz bundan ibarettir” dediler.

Bizim bu meselede hal çaresi olarak ileri sürdüğümüz sağlam temeller vardır. Biz Kıbrıs konusunda baştan beri taksim sözünü ağzımıza almadık. Son safhasında Enosis’tir, taksimdir münakaşasını hükûmetin faydalı saydığını uzaktan tâkip ettik. Hakikat bundan ibarettir. Bunları Meclis kürsüsünde genel görüşme sırasında görüşme konusu yapacağız.”

İnönü gazetecilerden birisinin soru sormak istemesi üzerine de “Sual yok, söyledim, Mecliste konuşacağız” demiştir.

 

 

 

 

Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj[127]

Bugün gazi şehrin kurtuluşunun yıl dönümünü bütün il olarak kutlayacaksınız. Kurtuluş günün aziz hatırâsını bütün vatandaşlarla beraber yüreğimizde derinden hissediyoruz ve kutluyoruz.

Gaziantep’in destanı askerlik sanatı bakımından dahi bir emsalsiz eserdir. Fransızlar Birinci Cihan Harbi’nden en değerli sefer hatırası olarak Verdön Kalesi’nin başarısı ile çıktılar. Ben Antep müdafaasının Fransızların ağzından Verdön Zaferi’ne benzetildiğini işitmişimdir. Antep muharebesinden evvel bir gün bu şehrin dünya ölçüsünde bir zafer kazanarak tarihe geçeceğini kimse tasavvur edemezdi. Cesaret, fedakârlık, kahramanlık, yiğit bir milletin bütün vasıfları toptan cihana gösterilmiş bir gazi sıfatı Antep vatandaşlarına bu minnetle armağan edilmiştir. Gaziantep’in destanı zaferle biten sonucu ve Ankara Muharebesi’ne bağlanan kesin kurtuluşu henüz bütün acılığı ile devam etmekte olan, Garp Cephesi seferi için ümit ve can verici müjde olmuştur. Bu bakımdan da Garp Cephesi Savaşçıları Gaziantep evlâtlarına minnettardırlar.

Antepli vatandaşlarıma zamanın başlıca sorumlu askerlerinden biri olarak solmaz bağlılık ve taktir duygularımızın tebriklerimle beraber bildirilmesini sizden rica ederim. Saygılar sunarım.

 

 

 

 

Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[128]

Yeni yılı vatandaşlarıma iyi dileklerle yürekten kutlarım. Yeni yılın başında vatandaşlarımızın ailece toplanıp, iyi bir yıla girdiğimiz ümidini kendilerine mal ederek, neşeli vakit geçirmelerini isterim. İyi günlerin ümidi vatandaşların ona karar vermesiyle ve geçmiş yılın üzüntülerini zihninden silmesiyle kolaylaşır.

Sevgili vatandaşlarım,

Yeni yılın işlerinize kolaylık ailenize iyi geçim getirmesi halis dileğimdir.

 

 

 

 

Birinci İnönü Zaferinin 45. Yıldönümü Dolayısıyla Ziyarete Gelen Üniversiteli Gençlere Yapılan Konuşma[129]

(...)

“Muharebelerin askerî yönden, kendi tabiatından gelen bir önemi vardır” diyen İnönü, asıl önemin siyasî sonuç olduğuna değinerek, o günkü yurdun durumunu çizmiş ve şunları söylemiştir:

“Yeni kurulmuş bir devlet, içerde ve dışarıda kimse tanımıyor. Kars’ta Ermenilere karşı başarılı bir muharebe geçirdik. Dışarıya karşı büyük ölçüde bir hareket olmadı. İnönü Muharebeleri bu anda oldu. İçerde millî bir hareket var. Sistemli ve fenni bir muharebe istikameti tutarsa netice ne olacak? Bu sual içinde idaremizde büyük bir buhran çıkmış. O buhran şu: Bu millî mücadele hareketi öyle görünüyor ki, muntazam, insafsız muharebe meydanlarında yenilmekle yenmek, bizim için aslolan yenmek istikameti. Toplanmaya çalışan ordunun başında Atatürk, bizler, kumandanlar, düşmanın başına vura vura memleketten kovmak lâzımdır diyoruz. Bundan başka bir fikir, muntazam ordu için imkân yoktur, bu hayalden vazgeçmek lâzımdır. Bunu politikayla halletmeli. En insaflı fikirleri bu.”

İnönü, milletin son derece yorgun olduğunu belirtmiş, memleket içindeki yabancı subaylarla yaptığı bir konuşmayı nakletmiştir.

“Bu subayların kabahati şuydu, memleketimizi dize getirmek için büyük devletlerin kan dökmesine ihtiyaç yoktur. İçerdeki intizamsızlık sonucu bunlar kendileri ile vuruşa vuruşa çökertecektir. Böyle diyorlardı” diyen İnönü, iç durumu anlatmış ve sözlerine şöyle devam etmiştir:

“İnönü Muharebeleri fikir olarak da tam tartışma halinde bulunan bir cemiyetin yeni bir istikamete dönmesi için yapılan mücadelelerin tepkisidir.”

İnönü, o sıralarda ordunun ihtiyaçları üzerinde de durmuş, “Ordu muharebe esnasında devletin her imkânını yiyen büyük bir muharebe kaynağı idi” demiş, derli toplu bir ordu için, savaşı kazanmak için nasıl mücadele edildiğini, bir ordunun yoktan nasıl var edildiğini ve bunun müşküllerini anlatmıştır.

İnönü Muharebeleri’nin siyasî sonuçları için İnönü, Ankara’ya döndüğü zaman Atatürk’e “Ehemmiyetli bir mesele halloldu” dediğini Atatürk’ün de “Hangi ehemmiyetli mesele, meseleler halloldu” cevabını verdiğini nakletmiş, aradan geçen zaman içinde çok şeylerin hallolduğuna değinerek “Atatürk haklı olarak çok müşküller halloldu” demiştir şeklinde konuşmuştur.

O günlerin Garp Cephesi Komutanı olan İnönü, Birinci İnönü Zaferi’nin, pek çetin şartlar içinde geçen istiklâl savaşımız için bir “umut ışığı” olduğunu belirtmiş, savaşın ne şekilde hazırlandığını, nasıl uygulandığını uzun uzun anlatmıştır. İnönü, bu arada şunları söylemiştir:

“O günleri, bugünün kaderini bilin diye uzun uzun anlattım. Çeşitli sıkıntılar sonunda rahata, huzura ve refaha erişmiş nesilsiniz. Bunun kıymetini iyi bilin.”

Millî mücadeleye takaddüm eden günlerde, “Dış düşmanlarla savaşılırken, ayrıca iç düşmanlarla da mücadele edildiğini” belirten İnönü, zamanın padişahının kendisini “Allah’ın gölgesi” olarak tanıttığını bildirmiş, “hilâfeti ortadan kaldırmak bizi epeyi meşgul etti” demiştir.

İsmet İnönü, 45 yıl önce ordu beslemenin güçlüklerinden de bahsetmiş ve daha sonra gençlere hitaben şöyle demiştir:

“Hiçbir güçlük karşısında ürkmeyiniz. Bu sizin hakkınızdır. Güç günlerden bahsettim. Bu güç günleri değerlendirin.”

Birinci İnönü Zaferi’nin yıldönümünün milletimize kutlu olmasını dileyen İnönü, sözlerini şöyle tamamlamıştır: “Bu yıl böyle aklıma geldi, bunları anlattım. Bakalım gelecek yıl aklıma neler gelecek?”

Toplantının sonunda bir gazeteci, gençlerin hiç soru sormadıklarını söyleyince, İnönü: “Neler soracaklardı?” karşılığını vermiştir. Gazeteci, “İç ve dış politikadan” deyince, İnönü şöyle demiştir:

“Ben hiç iç ve dış politikadan konuşmadım. Tarih konuştu.”

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında Demokratik Rejim, Af Yasa Tasarısı ve AP İktidarının Tutumuna İlişkin Yapılan Konuşma[130]

(…)

Öğleden sonraki ikinci oturumda CHP Genel Başkanı İnönü, özellikle son olayları içine alan bir konuşma yapmış ve iktidarın genel müdürler, valiler ve diğer idari kadrolarda yaptığı tayin ve nakiller üzerinde görüşünü belirtmiştir.

CHP Parti Meclisi’nin dün saat 17’den sonra yaptığı toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmet İnönü, “İstiyoruz ki demokratik rejim devam etsin. Hâdiseler haklılığımızı ortaya koymuş bulunuyor. Bunun imtihanını vermişiz” demiştir.

İnönü, Parti Meclisi’nin çalışmalarını bitirmesi üzerine yaptığı konuşmada Af Kanunu tasarısı üzerinde de durmuş ve “Yurt dışına kaçanların, örtülü ödeneğin suiistimali suçlularının ve basın suçu bahanesiyle affedilmek istenen şahsî suçların af kapsamına alınmasına ve Yassıada suçlularına kamu haklarının iadesine karşı” olduğunu belirtmiştir.

AP iktidarının tutumu üzerinde duran Genel Başkan İnönü özetle şunları söylemiştir:

“Milletin meseleleri bu kadar anlayışsızlıkla karşılanamaz. Madem ben rey aldım, her şeyi yaparım, diyor. Partizanlık yapmaktadırlar. Bütün kadrolar değişiyor. Bu kadrolara gelenler yerlerini muhafaza etmek için birbirine sımsıkı sarılacak. Nereye kadar gidecek bu? Bilinmez.”

İnönü, CHP’nin seçim kanunu tasarısına karşı koyacağını, “Rejimin başına bir hal gelirse bunun teşvik ve tahrikçisinin CHP olmaması” gerektiğini bildirmiştir.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında Kıbrıs ve Af Yasa Tasarısına İlişkin Yapılan Konuşma[131]

(...)

“1965 seçimlerinde CHP mağlûp olmuştur. Aradan geçen zaman içinde bizim bu kadar çabuk toparlanacağımızı tahmin etmiyordum. Şimdi asıl mesele teşkilâta dağılıp görüşlerimizi anlatmaktır. Anlatacağımız şeyler arasında Kıbrıs konusu da vardır. Genel görüşmelerde Kıbrıs konusunda hükûmet yenik çıkmıştır. Hükûmeti tahminlerimizin de daha altında gördük.

Üçüncü koalisyon hükûmeti zamanında Makarios ve Atina bizim düşmemizi bekliyordu. Hükûmet düştüğü zaman kordiplomatik locasında oturan Amerikan Büyükelçiliği mensuplarının aşırı sevinç gösterdiklerini istihbar ettik.”

İnönü, af ve seçim konularına değindikten sonra memleketin umumî durumu hakkında özetle şunları söylemiştir.

“Durumu iyi görmüyorum. Ancak, rejimin başına bir şey gelirse bunun tahrik ve teşvikçisi CHP olmamalıdır. 27 Mayıs ihtilâlinden sonra bu hareketin müsebbibi olarak biz gösterilmişizdir. Bu itibarla çok dikkatli olmalıyız.”

 

 

 

 

“Bayram Duyguları” (Makale)**[132]

Ramazan Bayramı’nı, siyasî düşüncelerin geniş ölçüde hüküm sürdüğü bir zemin ve zamanda idrak etmiş oluyoruz.

Ben, aylardan beri, hararetle devam eden siyasî faaliyet içinde Ramazan Bayramı’nı vatandaşlarımın sükûnetle ve birbirine yaklaşma duyguları ile geçirmelerini arzu etmekteyim. Dileğim odur ki, sükûneti ne kadar samimiyetle muhafaza etmeye ve birbirimize aktarmaya çalışırsak, siyasî huzuru sağlamaya o kadar yardımcı oluruz.

Bu kanı ile, bayramda birbirimizi tebrik duygularımızın bulutsuz olarak işlemesini ve tesir göstermesini sağlamaya çalışıyorum.

Yeni seçimin getirdiği iktidarlar hep iyi niyet ifadeleri, demokratik idare vaatleri ile gelmiştir ve gelecektir. Tecrübelerin yapıcı bir zihniyetle değerlenmesi, güzel sözlerin ve vaatlerin gerçekleşmesi için sabırla beklemek lâzımdır. Bu sabır günlerini ümidimizi bozmadan geçirmeye çalışıyoruz.

Ümidim kuvvetlidir ki, sağduyu nihayet hepimize hâkim olacaktır. Ve memlekette iyi geçinerek olumsuz hevesleri bütün aklı başında olanlarla elbirliği ile yenmeye muvaffak olacağız.

Böyle ümitle ve iyimser bir hava içinde vatandaşlarıma iyi bayram günleri ve ondan sonra da iyi çalışma devirleri dilemekteyim.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Yönetim Kurulunda Rejim ve Gençlik Konularına İlişkin Yapılan Konuşma Özeti[133]

(…)

CHP Ortak Grup Yönetim Kuruluna başkanlık eden İsmet İnönü, memleketin genel durumunu kapsayan görüşlerini açıklamış, rejim ve gençlik konularına değinerek, “Vaziyet vahamet kesbetmektedir” demiştir.

 

 

 

 

ABD’ye Gidecek Olan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e Yapılan Ziyaretin Ardından Söyledikleri[134]

(...) İsmet İnönü de Çankaya’dan ayrılırken gazetecilere şunları söylemiştir:

“Kendilerini iyi gördüm, durum eskisine nazaran farklı değil, doktorlar tedaviye ihtiyaç göstermeseler kendileri kabul etmiş sıhhi vaziyetine göre tedavi fayda verecek.”

İsmet İnönü gazetecilerin Cumhurbaşkanına gitmesi için tazyik yapıldığı intibaını edinip edinmediğini sormaları üzerine şunları söylemiştir:

“Böyle bir şey yok, olamaz. Amerika’ya gidip gitmemesi tamamen kendi inisiyatifindedir. Doktorlar lüzum göstermişler tedaviye gidiyor, mesele normaldir.”

[Tamamlayıcı haber]

İsmet İnönü ile muhabirler arasında şu konuşma geçmiştir:

Cumhurbaşkanını sağlık bakımından nasıl buldunuz? Amerika’ya gidebi-lecekler mi?

İyi gördüm. Seyahat edecekler. Vasıtaya bağlı. Gelebilirse, yarın gidecekler.

Eskisine kıyasla durumu farklı mı?

Değil. Doktorlar tedaviye ihtiyaç görmüşler. Kendisi kabul etmiş, Sıhhi vaziyetine göre tedavi fayda verecek.

Amerika’da tedavi görmesi için kendisine Hükûmetçe tazyikte bulunulduğu intibaını edindiniz mi?

Böyle bir şey yok. Doktorlar söylemişler, kendisi muvafık görmüş. Usulü veçhile bakmışlar, muayene etmişler, lüzum görmüşler. Sakin olarak kabul etmiştir. Tedaviye gidiyor. Muamele normaldir.

Kıbrıs’tan 504 mücahidimizin dönmesini nasıl karşıladınız?

Mücahitler talebedirler, yorulmuşlardır. Muharebe esnasında değişmek normaldir.

Bir gazeteye göre, onların dönmesiyle Kıbrıs’ta daha kuvvetlendik, demiş-siniz. Doğru mu?

Böyle bir şey yok. “Çöküntü var” dediler. Öyle bir hal yoktur, dedim.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[135]

(...)

“Bazı iç politika meseleleri hakkında ve muhalefet lideri olarak Sayın Başbakana görüşlerimi arz ettim.”

Bir gazetecinin, “Görüşlerinizi bu söyleyişinizde bir uyarma anlamı var mıydı?” sorusuna İsmet İnönü şu karşılığı vermiştir:

“Münasip gördüğü ölçüde kendisi takdir eder.”

Görüşme etrafında daha etraflı bilgi için muhabirlere İsmet İnönü belki Başbakan münasip ölçüde kendilerine böylece bilgi vereceğini söylemekle yetinmiştir.

“Başbakan dış politika konusunda bir liderler toplantısı yapacak mı?” sorusuna karşılık İnönü “Hale göre yapacak” demiştir.

 

 

 

 

Suskunluğuna İlişkin Gazetecilerin Bir Sorusuna Verilen Yanıt[136]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün CHP Grup Sözcüsü Şeref Bakşık vasıtasıyla gazetecilerin sorusunu cevaplandırmıştır. Gazeteciler Bakşık’a “İsmet Paşa niçin susuyor? Öğrenir misiniz?” demişler. Bakşık’ta bu soruyu İnönü’ye iletmiştir.

İsmet İnönü, Bakşık’a aynen şu cevabı vermiştir:

“Konuşmasını bilmiyor, öğrenmeye çalışıyor, öğrenince konuşacak deyiver.”

 

 

 

 

Eski MEB Hasan Ali Yücel’i Anma Toplantısında Yapılan Konuşma[137]

Siyasal Bilgiler Fakültesinde Türkiye Öğretmen Dernekleri Federasyonu ile Öğretmen Sendikası tarafından düzenlenen anma törenine diğer konuşmacılardan sonra söz alan İnönü, Hasan Ali Yücel’in çeşitli yönleri ve bilhassa eğitimciliği üzerinde durarak özetle şunları söylemiştir:

“Büyük yapıcılar ve siyaset adamlarında bulunan bir meziyet onda fazlasıyla vardı. Yücel bu memlekette ilk öğretimi büsbütün başka bir anlayışla ele aldı. Zamanın imkânlarına göre çok iyi çalıştı ve iyi neticeler aldı. İlk öğretimden yüksek öğretime kadar bir çok hizmetleri ve başarılı çalışmaları geçmiştir.

Hasan Ali Yücel, memleketin çok kıymetli bir evlâdıdır. Büyük hizmetler etmiştir. Bu hissiyatımı, hatırasına karşı samimî saygı duyguları ile anıyorum.”

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Seçimlerden Sonra Parti Politikaları ve Demokratik Rejimin Yaşayıp Yaşamayacağı Kaygısına İlişkin Yapılan Konuşma[138]

İsmet İnönü Grupta yaptığı konuşmada, seçimler sırasında ve seçimlerden sonra küçük muhalefet partilerinin tutumlarını belirtmiş, bu partilerden birinin hükûmete güven oyu, diğerinin çekimser oy verdiğini hatırlatmış, geçen 3.5 ay içinde bu partilerin iktidara karşı birleştiğini bir “Muhalefet Cephesi” kuruluşuna doğru gidilmekte olduğunu bildirmiş ve özetle şöyle devam etmiştir:

Üç dört ay içinde hâdiseler, hükûmetin haksız olduğu yerleri, daha çok canlandırmıştır. Biz bu bütçe görüşmelerinden başarı ile çıktık. Fikir olarak üstünlüğümüz görülmüştür. Görüşlerimizi cesaretle savunmuşuzdur.

İçinde bulunduğumuz zaman mücadele zamanının ancak bir günüdür. Bu ilk gün başarısız geçmemiştir. Biz ilerlemişizdir.

Her şeyden evvel hem değerli, hem çalışkan, hem ideal sahibi ve sebatlı bir parti karakterini muhafaza etmemiz lâzımdır. Böyle bir karakter imtihanını her vesileyle tekrar tekrar vermemiz lâzımdır.

Memleket hâdiseleri daima dalgalı geçer. Her yeni meselede ‘CHP iktidarda olsaydı, bu hatayı işlemezdi’ fikrini vatandaşa hatırlatıp değerlendirecek istikamette çalışmamız lâzımdır. Uzun vadeli bir mücadele devrine girmişizdir. Bu mücadelenin sonu behemehal başarılı olacaktır. Sonuç behemehal yüz akıdır. Bundan başarı ile çıkacağız. Bu itimadı zihnimizde muhafaza edersek, senet veririm ki, istikbal sağlamdır.

Her attıkları yanlış adım meseleleri halletmeyecek, aksine kendilerini yeni meselelere götürecektir. Mücadelemiz kanun içinde daimî olarak mecliste devam edecektir.”

İnönü sözlerine devam ederek, “AP’nin demokratik rejimi belli bir istikamete doğru ittiğini” ileri sürmüş ve “Demokratik rejim yaşayacak mı? Yaşamayacak mı? Buna bir karar vermeyeceğiz, biz bugünkü gidişten, demokratik rejime inanmış kimseler olarak muazzep oluyoruz. Bu gidişi durduramıyoruz” demiştir.

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun ile Görüşmenin Ardından Söyledikleri[139]

“Sayın Cumhurbaşkanı Vekili davet etmişlerdi. Memleketin meseleleri hakkında görüşlerimi öğrenmek istiyorlardı. Düşüncelerimi söyledim.”

İnönü, Atasagun’la görüşmesine ilişkin bütün sorulara “Başka bir söyleyeceğim yoktur” karşılığını vermiştir.

Biz gazetecinin “Atasagun ile görüşmeniz, Demirel ile görüşmenizin bir sonucu mudur?” sorusuna karşılık, İnönü, “Hiçbir münasebeti yok; Başbakandan görüşme istemiştim, konuştum; burada ise, Cumhurbaşkanı Vekili çağırdı, düşüncelerimi söyledim” demiştir.

Bazı iç politika meseleleri üzerinde muhalefet lideri olarak görüşlerini söylemek üzere kendi isteğiyle Süleyman Demirel ile yaptığı görüşmeye değinen sorulara, İnönü, “Başbakanla ne konuştuğumu yalnız Başbakan söyleyebilir; hiçbir şey söylemem” karşılığını vermiştir.

 

 

 

 

Pembe Köşk Çevresindeki Yürüyüş Sırasında Gazetecilere Yönelik Baskılar Üzerine Söyledikleri[140]

(...) CHP Genel Başkanı gazetecilerin “Siyasî havayı nasıl buluyorsunuz?” sorusuna “Siyasî hava ile uğraşmayın” diye mukabele etmiş ve hemen sözlerine devamla “Güneşle uğraşın” demiştir.

Bütün sorulara esprili cevaplar veren İnönü’nün gayet neşeli olduğu görülmüştür.

Gazetecilerin “Bir terör havası seziyor musunuz?” şeklindeki diğer bir sorusuna İsmet İnönü: “Yeni bir hava yok” diye cevap vermiş, bazı yazarların tevkifi ile ilgili olarak da “Tevkif olanlara üzülürüm tabiî” demiştir.

CHP Genel Başkanı meclisteki olaylar hakkında ise şöyle demiştir:

“Meclisin sükûnetle çalışması şartlarının hasıl olması en hâlisane dileğimdir.”

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[141]

Cumhurbaşkanı Vekili İbrahim Şevki Atasagun’la dün ilk görüşmeyi yapan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Çankaya Köşkü’nden ayrılırken, gazetecilerin “Sunay’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını tasvip ediyor musunuz?” şeklindeki sorusuna, “Bu hususun kamu oyuna ilân edildiğini” söyleyerek cevap vermiş, bu cevap karşısında, “İlân olunan nedir?” sorusunu soran gazetecilere, İsmet İnönü bu defa, şunları söylemiştir:

“AP yetkilileri Cumhurbaşkanı seçiminden bahsettiler. Umumî olarak iyi bir tasvip gördü.”

İnönü ile gazeteciler arasında, daha sonra şu konuşmalar geçmiştir:

Soru: Birbirini izleyen bu görüşmeleri gerektiren âcil bir durum var mıdır?

İnönü: Acil bir durum vardı, yüksek vazifede bulunanlar, istedikleri zaman konuşmayı âcil bulabilirler.

Soru: En çok hangi konu üzerinde duruldu?

İnönü: Muhtelif meseleler üzerinde konuştuk.

Soru: Cumhurbaşkanı Gürsel’in sağlık durumları söz konusu oldu mu?

İnönü: Sayın Cumhurbaşkanın sıhhatleri hakkında muntazam bilgi alıyoruz, onu da konuştuk.

Soru: Gürsel’in sağlık durumunun bu şekliyle uzaması halinde sizce ne olur?

İnönü: Bizim bütün dileğimiz, sıhhatinin iyiliğe dönmesidir. Başka ihtimal düşünmüyoruz.

Soru: Doktorlar bu durumun devam edeceğini söylüyorlar?

Cevap: Bunlar tahminlerdir. Hepsi aynı değildir, birbirini teyit eden, birbirine karşı olan tahminler var. Görülmeden söyleniyor.

Soru: Cumhurbaşkanlığı kontenjanından seçilmesi gereken Senato üyesinin seçiminin geri bırakılması söz konusu mudur?

İnönü: Görüşmedik böyle bir şey.

Soru: Bu üyenin 14 Mart’a kadar seçilmesi gerekiyormuş?

İnönü: Bu, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı vekiline ait olan bir vazifedir.

Soru: Seçim Kanunu tasarısını görüştünüz mü?

İnönü: Memleket meseleleri üzerinde konuştuk, ne kadar bilgi vermek lâzım gelirse Cumhurbaşkanlığı verebilir. Şimdilik söyleyecek başka bir şeyim yoktur.

Soru: Görüşmelerde mutabık kaldınız mı?

İnönü: Fikir teatisinde bulunduk, mutabakat aranacak hal yoktur.

 

 

 

 

CHP Üyeliklerinin Yenilenmesi Dolayısıyla CHP’ye Yeniden Üye Yazılma Sırasında Söyledikleri[142]

(...)

Binayı dolduran yüzlerce partilinin sevgi gösterileri arasında, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin umdelerini, programını ve tüzüğünü kabul ediyorum. Program ve Tüzüğün hükümlerine uyacağımı, üyelik haklarımı dürüstlükle kullanacağımı, payıma düşen bütün görevleri yerine getireceğimi taahhüt eder, şeref sözü veririm” diyerek, üyelik fişini imzalayan İnönü, böylece 16 Mart’tan itibaren yürürlüğe girecek olan yeni Siyasî Partiler Kanunu’nun emrettiği üyelikle ilgili hükmü yerine getirmiş ve CHP’nin 1 numaralı üyesi olmuştur.

İnönü, gayet neşeli olarak geldiği Çankaya ilçe merkezinde toplantı masasının başına oturduktan sonra, “Hadi kim yazacak beni” demiş ve “Kanunî emir neyse onu yapacağız” diyerek, hazırlanan üyelik fişini kendi el yazısıyla doldurmuştur.

İmza töreninin bitmesini müteakip salondaki partililere hitaben, “Vazifemi yapacağım” diyen İnönü bu arada partililerle şakalaşmış ve kimlik kartını imzalamasını rica eden bir hanım partiliye de “Daha partiye yeni girdim, nasıl imzalarım” diye takılmıştır.

Siyasî Partiler Kanunu gereğince, 16 Mart tarihine kadar partilerin üye kütüklerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğinden dün saat 14.30’da CHP Çankaya İlçe Başkanlığı’na gelen CHP Genel Bakanı İsmet İnönü, 1 numaralı fişle kaydını yaptırmış, kendi eliyle üyelik kâğıdını doldurmuştur.

İnönü’yü kalabalık bir meraklı ve partili kitlesinin beklediği Çankaya CHP İlçe Merkezi’ne, Genel Başkan yanında Senatör Hıfzı Oğuz Bekata olduğu halde gelmiş ve “Kim yazacak beni?” diye sormuştur. İnönü daha sonra kalabalığın alkışları arasında ilçe merkezinde hazırlanan bir masanın başına oturarak üyelik kâğıdındaki soruları kendi okuyup kendi cevaplandırarak doldurmuştur.

“Adı İsmet”

“Adı İsmet Mustafa’sı da var. Soyadı İnönü. Babasının adı: Mehmet Reşit, Doğum yeri ve tarihi: İzmir-1884, Adres: Çankaya Ersan Caddesi, Eyvah fotoğraf getirmemişim. (Gülüşmeler). Tahsil derecesi. Ne diyeyim? (Yüksek deyin Paşam, sözü üzerine) o kadar mı? İşi: Milletvekili, Bundan önce hangi görevlerinde bulunduğu: Emekli Orgeneral. Bundan önce girdiği parti var mı? Hayır.”

Aidat: Yılda 120 lira

İnönü, üyelik kâğıdının arkasında, partiye yılda ne kadar aidat vereceği sorusu karşılığı, en çok verilebilecek aidatın 120 lira olduğu belirtildikten sonra 120 lira yazmış ve imzalamıştır.

Üyelik kâğıdını Hıfzı Oğuz Bekata ile CHP İl Başkanı Feyzi Arsın imzalamış ve İnönü: “Vazifemi yapacağım” demiştir. İnönü bundan sonra bir süre İlçe Merkezi’nde kalmış, partililere ait bazı kimlik kartlarını imzalamıştır.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Parti Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma[143]

Sevgili arkadaşlarım:

Çok sıkı ve çok ciddî dar şartlar içinde çalışma devrindeyiz. Grup başkanlarınız, gerek fikir gerek çalışma gücü bakımından insan üstü bir gayret içindedirler. Görevli arkadaşlarımız ve kendilerini destekleyen Grup üyelerimiz, büyük müşkülâtla kahramanca uğraşmaktadırlar. Bütün siyasî hayatımız, bu mücadeleyi iftiharla tescil edecektir.

Güç şartlardan geçiyoruz, demokrasiye girdiğimizden 30 sene sonra böyle güç devrelerden geçeceğimizi, insan tahmin edemezdi. Türk milleti böyle bir talihsizliğe lâyık değildir. Ama iktidarın ciddî önemli memleket dâvalarını bırakıp huzursuzluk doğuran konuları öne alması, buhranın başlıca sebebidir.

Bu güçlüğün içinden çıkmak için CHP, ilk gününden beri gösterilmesi gerekli idealizmi fazlası ile göstermeğe çalışmaktadır.

İktidar partisi içinde memlekete karşı sorumluluğunu unutmuş olanlar bulunabilir. Ama sağduyu kendisini gösterecektir. Bu sağ duyu kendisini gösterinceye kadar, vazifeyi yerine getirmeğe mecburuz.

Son haftalar içinde, partimiz büyük bir imtihan geçirmektedir. Partimiz, iftihar olunacak bir disiplin ve fedâkarlık içinde çalışmaktadır. Grup yöneticilerimiz, esirgemediğiniz desteklemeye ve yardıma muhtaçtırlar. Hangimize ne vazife verilirse, hepsini canla başla yapmalıyız.

Gensoru ve genel görüşmelerde, çok önemli memleket meselelerinde hatiplerin konuşmalarını beş dakika ile sınırlamak ne demektir? Sağduyu ne kadar kapanmıştır?

İnanılmaz güçlükler içinde geçiyoruz. Memleketin talihsizliği, bu kadar mühim siyasî buhranın içinden bizi geçirmekte olan Adalet Bakanı’nın inanılmaz derecede insafsız olmasıdır. İnsanlar, bazen kolay tanınmıyor. Yetişmiş, olgun tanınan, tecrübesi olan bir insan, bir vazife günü geldiği zaman inanılmayacak bir ruh haleti gösteriyor.

Biz bütün güçlükleri yeneriz. Her zamandan fazla mütesanit bulunmaya, grup yöneticilerinin gösterecekleri istikamette onları desteklemeğe muhtaç olduğumuz günlerdeyiz.

Milletvekili arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım. Istırap verici davranışlarla mücadele gösterdiğiniz başarı karşısında duyduğum iftihar duygusunun ölçüsü yoktur.

Bütün partiler tam bir tesanüt içindedirler. Bu müşterek mücadelede CHP, kendisine düşeni şerefle yapmaktadır. Müşterek mücadeleyi müspet sonuca çıkarmak için bütün çabayı göstereceğiz.

 

 

 

 

Güncel Siyasi Durum ve Hükümetin Politikalarına İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı[144]

“Mecliste ve memlekette önemli hâdiseler olmaktadır. Siyasî hayatımızı toptan ve kısaca tahlil etmek, durumu nasıl gördüğümü vatandaşlarıma söylemek bana zarurî görünmüştür.

Seçimden sonra, tahmin etmediğimiz bir siyasî anlayış iktidar partisine arız oldu. Biz sanırdık ki, seçimi kazanmış olan parti yurttaşlara şöyle diyecek: “Memlekete hizmetler yapmak için millet hayatında dört senelik bir devre elimize geçmiştir. Bu mühlet içinde yapacağımız hizmetler ondan sonraki siyasî hayatımızı tayin edecektir. Yani, iktidar ya devam edecektir, ya değişecektir.”

Geçmişte geçirilen bunca tecrübe ve alınan derslerin 1965 seçimlerinden sonra getireceği zihniyet böyle olmalıydı.

Memleket tam aykırı bir anlayışla karşılaşmıştır. Seçimi kazanan parti derhal, iki hevesle ortaya çıkmıştır: Mecliste ve Senatoda muhalefetten kurtulmak, Meclislerin dışında muhalefetten kurtulmak. Onun için telâşla bir takım radikal tedbirlerin bulunması ve bunların sürâtle uygulanması yolu aranmıştır. Sanılmıştır ki böylece, iktidardan bir daha gitmemek kabil olacaktır.

Bu gayeyle açılan yol, tabiatıyla, partizanlık yolu ve şiddet yoludur. Böyle olunca her şiddetli tedbir gibi mukavemet yaratmıştır. Nihayet en şiddetli siyaset cereyanları yürümeye başlamıştır. Bugün içinde bulunduğumuz durumun temel sebebi budur.

İktidar partisine hâkim anlayışa göre, muhalefet partilerinin Meclislerde silinmesi birinci ihtiyaçtır. Bunun kanunları, bunun siyasî ve idare tedbirleri tatbik olunmak lâzımdır. Az bir zamanda bu tatbikat devresine geldik. Kanunî tedbir, seçim kanunudur. Tasarlanan seçim kanunu ile muhalefeti Mecliste ve bilhassa Senatoda geniş ölçüde silmek hevesi güdülmektedir.

Muhalefet bir kere parlâmentodan silindikten sonra memleket içindeki iktidara karşı muhalefet akımları, vatanseverliklerine bakılmaksızın komünistlik takibatıyla yıldırılacaktır. Bugün bu tedbirler açıktan meydandadır. Bu tehlikeli hevesler, siyasî partileri ve bütün teşekkülleri derhal bir araya getirmiş ve onları rejimi kurtarma çabasına sevk etmiştir.

İktidar Partisi, önce sandığı gibi Mecliste sürâtli netice alamayacağını çabuk anlamıştır. İstisnasız bütün muhalefet, rejimi bambaşka hüviyete götürecek seçim kanunu karşısında bütün imkânları kullanarak toplanmıştır ve direnmiştir. İktidar Partisi bu çetin engeli kolay aşamayacağını görmüştür.

Komünistlik takibi 15 yaşındaki ortaokul talebesini hapse atacak kadar soysuzlaşmış bir tarzda başlamıştır. Ancak haber vereyim ki gelecek olaylar hem daha açık mahiyetli, hem zarar vermekte daha cüretli görünüyor. Gayretliler birini ihbar edecek ve bu yoldan kudret sahibine sadakat yarışı yapacak. Bu ancak iktidar partisinin kudretiyle, vasıtalarıyla yürütülebilir. Nitekim iktidar partisi tarafından yürütülmektedir.

Bu vaziyette iktidar partisini ve memleket aydınlarını, sağduyulu vatandaşlarımı uyarmak isterim. 1966’da Türkiye’nin bu hale getirilebileceğini zannetmek çok yanlış bir hesaptır. Böyle hesaplardan birbirimizi korumak için birbirimize iyi niyetle yardımcı olmaya çalışmalıyız. Türkiye’de mütecaviz irtica hareketleri hep böyle ve başlangıçta muvaffak olacak sanılarak başlatılmıştır. Ama bunların hepsi, harekete geçen ilerici kuvvetler tarafından alt edilmiştir. İhbarcılık sanatını ve sadakat nümayişlerini yapmak isteyenlerin güvendikleri siyasî iktidar kendi başının derdine düştüğü vakit bütün tahrikçiler bir anda ortadan kaybolurlar ve mütecavizleri tek başlarına bırakıverirler. Tarih tecrübesi budur. 1966’da bunun bir daha denenmesine aziz milletimiz lâyık değildir.

Şimdi, benim söyleyeceğim şudur: İçinde bulunduğumuz durum bizi kısır ve zararlı yerlere götürüyor. Buna ihtiyaç yoktur. Bunda iktidar içinde ve iktidar dışında bulunan vatandaşlar için yalnız zarar vardır. Ben AP ile 27 Mayıs sonrasının buhranlı günlerinde beraber çalıştım. Hem tecrübeli, hem basiretli, hem vatanperver birçok insanlar tanıdım. Benim kanaatimce bugün müspet tesirler ifrat tesirlerine boyun eğmişlerdir. Bu, memleket için büyük kayıptır.

Vakit tamamıyla geçmemiştir. Vahim tehlikenin henüz başındayız. İktidar partisi hâdiselerin şiddetli tepkisini beklemeden doğru yolu kendi içinde bulmalıdır. İktidar partisi hem itibarını koruyan, hem memleketi koruyan tedbirlerle Türkiye’nin huzurunu ve kendisinin dört sene sükûnetle çalışıp muvaffak olmasını sağlayabilir. Mecliste kendisini hedefine kavuşturmayacaktır. İktidara karşı olan siyasî cereyanlar Mecliste de, memlekette de yılmayacaklardır.

Demokrasi buhranı geçiren her memlekette, seçim kanunu rejimin bir düğüm noktasıdır. Böyle bir memlekette, seçim kanununda, muhalefetle mutabakat aramadan iktidara karşı olan büyük vatandaş kütlelerinin Meclislerde temsiline darbe vuracak değişiklik yapılması doğru değildir. Bir iktidarın bu kaideye riayet etmemesi, seçim tedbirleriyle bir daha iktidardan gitmemek hevesinde olduğunu gösterir. Ancak bu hevesin muvaffak olmadığı, gitmeyi hem çabuklaştırıp, hem ıstıraplı hale getirdiği tecrübeyle sabit olmuş bir gerçektir.”

Susamış haldeyiz

İnönü konuşmasını bitirdikten sonra, gazeteciler muhalefetin Meclis çalışmalarını önlediğine dair iktidarın iddialarda bulunduğunu bildirmişler ve CHP Genel Başkanı’na bu konudaki görüşünü sormuşlardır. İnönü, bu soruyu şöyle cevaplandırmıştır:

“Mecliste çalışmak için, memleket dertlerini halletmeye uğraşmak için susamış haldeyiz. Ancak, bize buna karşı getirilen, rejim meselesi olarak seçim kanunu tasarısıdır.”

 

 

 

 

Çanakkale Zaferinin 51. Yıldönümü Dolayısıyla DTCF’de Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma[145]

Sevgili arkadaşlar, çok istifadeli konuşmalar dinledik. Çanakkale kahramanlığının canlı tablolarını gördük. Arkadaşlarım benim de bu konuda söz söylememi rica ettiler. Kısa bir vazife yapacağım.

Çanakkale Muharebeleri Birinci Dünya Savaşı’nda bütün meydan ve deniz muharebeleri arasında özel bir yer işgal eder. Birinci Dünya Savaşı’nın cereyanına yaptığı tesir ile ve neticeleri ile de çok mühimdir. Bildiğiniz gibi, 1914’de Birinci Cihan Harbi patladı. Sonuna kadar Garp Cephesi’nde Fransa, İngiltere, Almanya bütün kuvvetleri ile boğaz boğaza muharebe ettiler. Netice alamadılar. Birinci Cihan Harbi’nin patlamasına sebep olan esas fikir Almanların kısa zaman zarfında zafer kazanacakları hesabına dayanıyordu. Bu hesap tahakkuk etmedi. Kesin bir zafer hayal olarak kaldı ve netice alınamadı. Kısa zafer hesabı üzerine başlamış olan cephede, Alman Erkânı Harbiyesi bu kısa zafer hesabı üzerinde plânlarını yapmıştı. Bu plâna göre Almanya Fransa’ya bütün kuvveti ile yüklenecek, Fransa’nın süratle işini bitirecekti. Bu sebepten dolayı Rusya’ya büyük kuvvet ayıramıyordu. Eğer Alman Genelkurmayı’nın hesapları ve tertipleri bu acele zafere ulaşmazsa, Fransa çökmeden dayanırsa, Alman hükûmetinin yapacağı bir tek mesele vardı. Derhal barışa talip olmak, ve barışa razı olmak. Çünkü barış derhal yapılmadıkça harp uzayacak, neticede Almanya çok daha ağır şartları kabule mecbur olacaktı.

Harp tahminlere uygun olmayarak, bitmedi ve sürekli bir hal aldı. Osmanlı İmparatorluğu, bundan sonra savaşa katıldı. Müttefikler evvelâ Türkler’in taze kuvvetle harbe girişini mühimsemedi. Fakat sonra, bunun büyük güçlük doğurduğunu gördüler. Akdeniz’de donanma bulundurmaya mecbur oldular. Ruslarla doğrudan doğruya irtibat Türkler’in yüzünden mümkün olmuyordu. İngiltere İmparatorluğu büyük kuvvetti. Bu imparatorluk, bütün kuvvetlerini muharebe meydanına atmamış, sömürgelerden gelen kuvveti beklemiştir. Bu kuvvetlerle savaş neticelenecekti. Bütün bu hesaplar Türkler’in savaşa katılması ile bozuluyordu. Bu esnada biz Sarıkamış’ta da bir muharebe verdik. Bu muharebe talihsiz neticelendi, sert oldu. Türkler’in böyle muharebe ederlerse harp daha ne kadar sürer fikri müttefiklerin kafasında yer etti, onları düşündürdü. Asıl mesele, Türkleri Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında bir hamlede dışarı çıkarmanın çaresini bulmaktı. Mesele şu idi: Sulh zamanında hazırlanmış olan ordular, müttefikler ve Alman orduları netice alamamışlardı. Büyük hazırlıklara başlamak zamanı gelmişti. Bundan istifade ederek Türkleri harp dışı etmek icap ediyordu. Türkler denizde zayıftılar. Bunları denize düşürmek lâzımdı. İngiliz Bahriyesi bu kanaatte idi. Boğazları düşürürüz. İstanbul’u alırız, Rusya yolunu açarız diyorlardı. 18 Mart Çanakkale Deniz Muharebeleri bu hesap üzerine açılmıştır. İngiliz donanması dünyanın en büyük donanması idi. Bunun karşısında henüz Alman donanması da ortadan kalkmamıştı. Yaptıkları hesap neticesinde Türkiye için ayırdıkları kuvvet Türkleri mağlûp etmek için kâfi geliyordu. Türkler’in toplarının, teçhizatlarının eski olduğunu biliyorlardı. Tabyalar zayıftı. 18 Mart Savaşı’nı böylece açtılar. Fakat, tahmin etmedikleri bir mukavemet gördüler ve büyük zayiata uğradılar.

Arkadaşlarım, uzun süre boğazdan girmeye çalıştılar. Türkler de sonuna kadar dayandılar. Düşman düşmanın halini bilmez sözü, stratejik bir söz olarak sabit kalmıştır. Onlar büyük ölçüde kuvvet sarf ettiler. Fakat dayanamadılar. Uğradıkları büyük kayıp karşısında Alman donanmasının el sürülmemiş halde durmasını harbin neticesine tesir eder gördüler.

Çekildiler. Arkasından bir ay sonra kararları taarruz ettiler. Fakat bu sefer denizden taarruz edemediler. Askerlikte olduğu gibi siyasette de her mücadele hataların mücadelesidir. Harp de hatalar mecmuasıdır. Kim kazanır? Müsavi malzeme ile hasmından daha az hata işleyen kazanır. Çanakkale müdafaası, denizde de karada da bir harika olmuştur. Düşünün bir kere, uzun sahil, her tarafı korumaya mecbursunuz. Düşman ise bir yere saldırmıştır. Gelibolu’nun şimalinde Bolayır önünde en dar bir yerde taarruz bekliyorsunuz. Aşağıda taarruz olursa Arıburnu’nda olacaktır. Arıburnu’nda bir tümen Yarbay Mustafa Kemal Bey’in komutasında taarruzu karşılayacaktır. İcap ederse ihtiyat olarak kullanılacak, icap ederse çıkarmaya karşı kullanılacaktır. Aslında çıkarma çok mahiranedir. Bolayır’da taarruz edecekleri kanaatini verdiler, büyük deniz tabyaları düşerdi. İşte orada Mustafa Kemal Bey’in tümeni hiçbir yerden emir almadan az kuvvetle mücadeleye atıldı. Bu muharebe ile düşmanın nerede netice almak istediği anlaşılmıştır. Ben o zaman Karargâhı Umumîde Harekât Şubesi Müdürü idim. Avustralya ve Yeni Zelanda askerî taarruza geçti. Fakat kuvvetli müdahale sayesinde iki saatte boğazı düşürmek tertibi suya düştü. Üç metrede beş metrede bir avcı hatları tesis edildi. Arıburnu cephesine yeni bir ordu daha çıkardılar. Mustafa Kemal Bey yine kendi tümeni ile vaziyet aldı. Bir gecikmeden istifade eden Mustafa Kemal Anafartalar’a taarruza geçti. Bu taarruza İngiliz kumandanı daha geç kaldığı için tenkit edilmiştir. Atatürk diyor ki, “Benim Anafarta’ya gelmem muamelesi henüz tamam olmamıştı. Ben oraya gelinceye kadar adam bekledi.” Ve böylece Mustafa Kemal, tarihin seyrini değiştirecek bir zaferi bize kazandırdı. O zaman hayranlıklarını ifade eden Amerikalılar demişlerdir ki, “Çanakkale’yi muhafaza eden Türkler, deniz muharebelerini en iyi bilmektedirler.” Kara muharebelerinin müspet tesiri düşman askerlerinde de kendisini göstermiştir. Bu muharebeler onların üzerinde de büyük hayranlıklar yaratmıştır. Bu harbin İngiliz Donanması Amiralliği tarafından ısrarlı tahrik edildiği sabittir. Birinci Dünya olayları içinde Çanakkale Savaşları, Türk’ün gurur duyacağı bir kahramanlık muharebesidir.

Hepinize teşekkür ederim.

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[146]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, dün gazetecilerin “Demirel’in cevabını nasıl buldunuz?” sorusuna: “Neyi, o cevap mıydı?” diye karşılık vermiştir.

İnönü, günlük gezisine katılan gazetecilerin çeşitli sorularını, birer espri ile cevaplandırmış ve yarım saate yakın bir süre evinin bahçesinde yaptığı gezide, gazetecilere, ağaçların isimlerini sorarak onları adetâ imtihan etmiştir.

CHP Genel Başkanı bahçesindeki çam ağaçlarını dikerken, şimdi rahmetli olan bir arkadaşının “Bunları dikiyorsun ama, ancak torunların görür” dediğini, gazetecilere hikâye etmiş ve kahkahalarla gülmüştür.

Öğleden sonraki programının ne olacağını soran gazetecilere İnönü, “Meclise gideceğim. Çalışmalar var” demiş ve “Gensoru mu dinleyeceksiniz Paşam?” sorusuna karşılık “Hâlâ bitmedi mi?” demiştir.

İnönü bu arada, kendisinin hâlâ perhiz yaptığını, sağlığını buna borçlu olduğunu anlatmış ve “Çok az yiyorum. Ben daha ziyade aklımla yaşıyorum” demiştir.

Çimenler üzerinde dolaşırken gazetecilere “Aman onları incitmeden yumuşak basın” diye tavsiyede bulunan İsmet İnönü, “Türkiye, insanların dilinden anladığı gibi toprağın ve ağaçların dilinden de anlarsa, kalkınma daha kolay olur” demiştir.

 

 

 

 

Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[147]

Kurban Bayramı’nı sevgili vatandaşlarıma saygıyla tebrik ederim.

Dilerim ki, vatandaşlarım bayramı kendi aralarında ve bütün siyasî partileri birbirleriyle uzlaştırarak ahenkli bir cemiyet havası yaratmaya muvaffak olsunlar.

Karamsar olmak için hiçbir sebep görmeyelim. İyimser olmak için bütün emeklerimizi bir araya getirelim.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

İkinci İnönü Zaferinin 45. Yıldönümü Dolayısıyla TMTF Temsilcileri ile Yapılan Sohbet[148]

(...) Etrafını çepeçevre saran gençlere “Nasılsınız, söyleyin bakalım?” diye sorunca gençler cevap verdiler:

İyiyiz. Çok iyiyiz Paşam..” ve bir genç ayrıca ekledi:

Ne halde olduğumuzu siz daha iyi bilirsiniz.”

İnönü ve gençler birlikte güldüler.

Bugün iki bayramı birden kutluyoruz Paşam.”

İnönü, gene güldü ve (bilmezlikten) gelerek sordu:

Biri Kurban Bayramı… Ya diğeri?”

Gençler bir ağızdan cevap verdiler:

İkinci İnönü Zaferi’nin yıldönümü Paşam.”

Sıra İnönü’nün anılarına gelmişti:

Ağır ağır konuşmaya başladı:

Bu savaş, memleketin siyasî ve askerî hayatında ve benim hayatımda önemli bir merhale olmuştur. O günlerde güç geçitlerden geçiyorduk. Fakat diğer geçitler, İkinci İnönü Savaşındakilerden daha hafif gelmiştir. Düşman bu savaşta Londra Konferansı’ndan gelmişti ve Anadolu’yu boydan boya istilâ etmek istiyordu. Biz dar imkânlar içinde hazırlandık, ama bütün imkânları kullanan Yunanlılar’ın hesabını boşa çıkardık.”

Atatürk’ün telgrafı

Düşman yenilgiye uğramış, Atatürk’ün deyimiyle düşmanla birlikte milletin, (makûs talihi) de yenilmişti. İnönü o günleri hatırladı ve şöyle devam etti:

“Atatürk’ün çok teveccühünü gördüğümüz telgrafı işte oraya, Metristepe’ye çekilmişti.”

(...)

İnönü gençlere “Çok memnun oldum arkadaşlar” dedi ve şeker tutulmasını istedi.

 

 

 

 

Bayramı İyi Karşılayalım”* (Makale)[149]

Kurban Bayramı’nı sevgili vatandaşlarıma yürekten kutluyorum. İki bayram arası, olaylar bakımından oldukça zengin geçti.

Her şeyden evvel mevsimin bize yaptığı azizlikten bahsedeceğim: Siyasî baharlar gibi bu seneki mevsim baharı da çabuk ve aksilikle bitti. Anadolu’nun ortasında ve doğusunda, hattâ deniz kıyılarında geçen bir soğuk dalgası aldanıp erken çiçek açan meyvelerimizde çok zarar yaptı. Vakitsiz güzel havaların seyri esnasında bir gün neşeli olmamıştım. Hep Nisan’ın ortasına kadar bir soğuk dalgası gelecek diye içim titrerdi. Nihayet geldi. Kayısıda, üzümde çok canımızı yaktı. Hepimize geçmiş olsun.

Ağaçlara, hayvanlara iyi bakmayı ve onları korumayı bir öğrenebilsek, kalkınma işimiz epey kolaylaşacak. Üstelik havadan da kazaya uğrarsak canımız yanıyor.

Şimdi siyasî havadan bahsedeceğim: Başında söyleyeyim ki, karamsar konuşmayacağım. Büyük Mecliste çok çekişmeli bir devir geçti. Bizimle uğraşan arkadaşlarımız işitmesinler ama, biz çok haklı durumdaydık. Uzun münakaşalar bir durgunluk nöbeti içinde bayramı getirdi.

Bayramdan sonra senatörlerimizin bir maçı var, belki meraklı olacak. Bir de siyasî hayatımızın yeni manzarası olacak. Bütün ümidim sinirlerimize dayanma ve doğru düşünme olgunluğunun artmasında ve birbirimizle nihayet anlaşma ve uzlaşma âdetine kavuşmamızdır. Memleketi beraber idare edecek olanların yani iktidarda ve muhalefette olanların mutlâka sonunda birbirine tahammül edip yaklaşmaya varmalarını öğreninceye kadar çok tecrübeden geçmeyelim. Tecrübelerimiz kâfi olmak lâzımdır.

Sevgili vatandaşlarım, yarı şaka bu kadar siyaset Kurban Bayramı’nda hoş görülsün. Şimdi bütün dileğim dört günü çok neşeli geçirmemizdir. Bayram sonrası özel hayatta ve resmî bölümde tekrar çok çalışmaya başlayacağız.

Güzel memleketimizi bize verdiği imkânlarla olduğu gibi sevip değerlendirmeye mecburuz. Değerlendirme büyük ölçüde çalışmaya bağlıdır. Çalışma ihtiyacı; az bilenimiz, çok bilenimiz, yeni yetişenimiz, artık sonlara gelmiş olanımız, hepimiz için büyük ölçüde ödevdir. Bu ödevi iyi yaparsak selâmetimiz, kazancımız her olumlu varlığımız sağlanmış olur.

Sevgili vatandaşlarım, bayramınızı tekrar kutlarım, iyi vakit geçiriniz ve bayram sonrasına iyi hazırlanınız. Selâmlar, sevgiler.

 

 

 

 

CHP Ankara Yenimahalle İlçe Kongresinde Milli Mücadele ve Senato Seçimlerine İlişkin Yapılan Konuşma[150]

Sevgili arkadaşlarım,

Senato seçimlerine girmeden evvel ilk bulunduğum kongre budur. Sizinle beraber seçim üzerinde bir iki kelime konuşacağım.

Sevgili arkadaşlarım, ilkin Ankaralılara tarihten gelen, bir kısım hâdiseleri hatırlatmak isterim. Kuruluş yıllarında memleketin yarısı silâh altındaydı. Yurdun yarısı işgal altındaydı. Kuvvetlerimizi arttırmaya çalışıyorduk. Başlıca temel kaynak ve hazine Ankara oldu. Ankara taşı toprağı ile yeni Türkiye’nin, onun bütün ideallerinin örneğidir. Ankara dar zamanlarda, ümitsizliğin sardığı zamanlarda, vatandaşa ümit vermiştir. Köylüsü, kentlisi, zengini, fakiriyle tüm yurda ümit kaynağı olmuştur. Ankara vatandaşa ümit veren, sükûnet veren bir vatan parçasıdır.

Şimdi vatandaş kendi reyi ile millet hayatını kontrol edecek, ona doğru yönü verecektir. Buna alışmamış milletler için bu geçit zordur. Biz demokratik rejimle, vatandaşın memleketi yürekten düşünerek rey vermesinde selâmet aradık. Vatandaş reyini verirken memleketi düşünmelidir. İnsanlar fanidirler, milletler devamlıdırlar. Önümüzde bu tecrübeyi en kuvvetli ve en güç taraflarıyla Ankara’da yaptık, yapıyoruz. Önümüzdeki seçimler bu imtihanlardan biridir.

Memleketi demokratik rejime alıştırmaktaki ilk şart; ötekinin kusurlarını eksiklerini hoşgörülülükle, tahammülle karşılamaktır. Sizi, bize lâyık olmadığımız insafsızca iftiralar, muamelelere maruz bırakanlara geniş yürekle sevgiyle bakmaya dâvet ediyorum, teşvik ediyorum.

Düşünün benim için şakadan çok ötede, acı şeyler insafsızca şeyler söylemişlerdir. Hiç neşemi kaybetmiyorum, hiç sinirlerim bozulmuyor. Bunun temel (bir) sebebi var, vatandaşımın iyi yürekle nihâyet(inde) doğruyu, haklıyı bulup hakkını vereceğine inanıyorum.

Muvaffak olamazlarsa değişeceklerdir

Sevgili arkadaşlarım

Bu Senato seçimlerinde senatörleri seçeceğiz. TBMM’de milletvekilleri var. Senatörler var. Biz Millet Meclisi’ndeyiz. Senatörler bizden daha akıllıdırlar, onlar daha sakindirler. Onların vazifelerini kolaylaştırmaya çalışıyoruz.

Memlekette kafalar karışıktır. Bir iktidar var, ona yardımcı olmaya çalışıyoruz. Seçilmişlerdir, üç yıl daha vazifede kalacaklardır. Başarılarına sevineceğiz, memnun olacağız, muvaffak olurlarsa devam edeceklerdir. Muvaffak olamazlarsa değişeceklerdir, hiç çaresi yoktur. Geçmiş hatalarının başlıca sebebi budur: İşler güçtür, güçlük altında çaresiz kalınca işleri bırakanlar, “aman bir daha gitmeyeyim” diye düşünürler. Kimse değişmek istemez ama çaresi yok, millet rey vermedi mi, gideceksin. Böyle iktidarlar devam etseydi, milletlerin hayatında değişiklik olmazdı.

Vatandaşa bol vaatte bulunup, ilk dört-beş ayda başarısız olursan ve gitmemek için İsmet Paşaya ve CHP’ye dil uzatayım dersen bu insafsızlıktır, kurtuluş yolu değildir. Hepimiz çalışıp, el ele ileri gitmenin çaresini arayalım. İşimiz pek çoktur. Tecrübesizlerin zannettiklerinden daha önemli, geniş çok zor işimiz vardır. Bu memleket kalkınacaktır, kalkınma için, fedakârlık, plân, fikir ve doğru yol vardır. Ben istediğimi yaparım, “İsmet Paşa ve CHP dine imanâ ehemmiyet vermiyor” diyerek gene yerimde kalırım demek yanlıştır, insafsızlıktır. Bütün iyi niyetli vatandaşlarım bu yolun sakat olduğunu, yanlış olduğunu anlayacaklardır.

Millî mücadele zamanında da böyleydi

Sevgili arkadaşlarım,

Benim ve bizim tecrübemiz vardır. Millî Mücadele zamanında da böyleydi. Şeyhülislâm fetva veriyordu, tepeden atlıyorlardı: “Bunlar dini imanı tanımaz” diyorlardı. Bu mücadeleyi beraber yaşadık. Tüm milletle beraber karşı koyduk. Millî Mücadele içinde bugün AP içinde bulunanlar da, diğer partilere mensup olanlar da vardı, düşmanı birlikte alt ettik. Şimdi kısa vadeli bir fayda için esaslı tedbirleri kısır istikametlere sevk etmeyelim.

Sevgili Ankaralılar, size önemli bir vazife düşüyor. Meclisin kuruluşunu gördünüz.. Ankara’nın civarına kadar Padişah eşkıyalarının dayandığını gördünüz.. İki cihan harbi gördünüz… Sonra plân gördünüz, olmaz, yapılmaz denen bütün işler son üç dört yıl içinde yapıldı. Plân, program, bunları yarıda bırakmak doğru olur mu? Yazıktır, günahtır!...

Her şey Ankaralıların gözlerinin önünde geçiyor. Onlar iyi işten, doğru işten yana olmazlarsa, uzakta bulunan vatandaşlar hata etmiş çok mu?... Sizin seçimlerde göstereceğiniz dikkat, hep beraber iştirâk ve doğru yolda olanlara rey vermektir. Siz haklıya rey verirseniz, milletin sırtı yere gelmez. Bu seçimlerde öncü olacaksınız. Parlak neticeler vereceksiniz. Söz verin, seçimlerde iyi çalışacağınıza. Bulmaya çalıştığımız tedbirlerle memleket kalkınacak tedbirler geri kalmayacak, bunlar bir an evvel tatbik edilecektir, buna inanmaktayım. Memleket için doğru gördüğümüz tedbirler mutlâk alınacaktır, bunun iki çaresi vardır:

1Reylerinize hâkım olacaksınız, sahip olacaksınız.

2Bizim partimizi tanımamış veya zihni çelinmişlere iyi muamele ve onları iknaya çalışacaksınız.

Sevgili arkadaşlarım,

Sizlerle ilk seçim konuşmasını yaptık, çok neşeliyim, ümitliyim. Memleket yararına davranışları göreceğime benim itimadım var, inancım var.

 

 

 

 

Mevhibe İnönü ile Evliliklerinin 50. Yıldönümü Kutlamasında Söyledikleri ve Yapılan Sohbetler[151]

–Fikret Otyam’ın haberi–

“Mevhibe’yi kapı aralığından görmüştüm…”

(...)

Dün saat 18’de CHP Genel Merkezinde, zamanın Mevhibe Hanımı ile İsmet Beyi, yani İsmet İnönü ile Mevhibe İnönü, elele, yüzlerinde mutluluk. İnönü kendisine buketler veren CHP’li bayanlara şöyle diyordu:

“Elli yıl mı? Yok canım, bir hafta önce evlenmiş gibiyiz. Sanki bir hafta… Geçti gitti…”

Nazar

İnönü’ler yine el ele indiler merdiveni, son basamakta, mutluluktan olacak, İnönü’nün ayağı boşa gitti. 50 yıllık müşfik bir eş, müşfik bir el tuttu İnönü İsmet’i… “Dikkatli olmak gerekir” dedi, İnönü. Kim bilir, başkası olsa “Nazar değdi” derdi.

Bütün CHP’li Parlâmento üyeleri, Bulvar Palas’ta İnönü’lerin 50. yıldönümleri için bir kokteyl verdiler. İnönü, tüm ailesiyle geldi kokteyle, alkışlanıyordu…

“Mevhibeeee” diye seslendi. “Hanım.. Nerede bizimkiler? Aynı takım halinde dolaşalım dostları..”

Yine el eleydiler. Hanımlara soruyordu:

“Nerede beyiniz?”

Baylara soruyordu:

“Nerede bayan? Hani? Yalnız mı geldin?”

Bu mutluluktan, onlardan daha fazla mutlu olanlar ise şöyle diyorlardı:

“Paşa, yüzüncü yıldönümünüzü de burada kutlayacağız.”

İnönü gülüyordu; sonra dayanamadı, birisine “Haydi canım sende” dedi, yanaktan “makas” alıp…

İnönü’nün tavsiyeleri

İnönü’nün evlilik hakkında tavsiyeleri.

1– Kim önce kızarsa, kim önce sinirlenirse, o galip gelir.

2– Karşılıklı saygı, saadeti sürdürür.

Sorular:

“Paşam, Mevhibe hanıma hediye aldınız mı bugün?”

“Ben miiii?” Şaşmıştı. Sonra devam etti Mevhibe İnönü’ye bakıp:

“En büyük hediye budur” dedi.

“Paşam elli yıl içinde en çok kim haklı oldu?”

“Kimse… Geçinip gidiyoruz…”

Nice yıllara

Üzerinde elli mum yanan koca bir pasta vardı. İnönü’ler geldiler pastanın başına. Paşa çekindi: “Yardım etmezseniz, ben bunu kesemem.” Sonra eşi ile bıçakları aldılar; İnönü şöyle konuştu:

“Hayatı, bana mutlu hale getiren sizden gördüğüm sevgi ve teşviktir. Minnettarım size, teşekkür ederim. Haydi bakalım, kim kesecek bunu. Yardım edin. Yeni evlileriz, tecrübemiz yok!”

Mevhibe İnönü ile kestiler pastayı. Hem de 50 yıllık bir ustalıkla.

Bekleyecek

CHP Genel Merkezinden çıkarken sordu İnönü:

“Kaç yıllık evlisin Otyam?”

“14 yıl Paşam…!

“Oooo… Pek fazlaymış. Bekleyelim seni de, bize yetiş..”

[Tamamlayıcı haber]

(...) Dün akşam üzeri Parti Genel Merkezinde CHPli kadınların tebriklerini elli yıllık evliler beraberce kabul ederlerken İsmet İnönü “Elli yıl geçti diyorlar, ama biz geçen hafta evlendik; evlilik hayatımızın hülâsası bu” demiştir. Bu kısa ve sıcak törende “Sayın Mevhibe ve İsmet İnönü’ye evliliklerinin ellinci yıl dönümü hâtırası” olarak kalb şeklinde büyük gümüş bir plâka armağan edilmiştir. Daha sonra İnönü’ler yanlarına Ankara’da bulunan aile fertlerini ve torunlarını alarak Bulvar Palas Oteline gitmişler ve Parti TBMM Grup Yönetim Kurulu ile Merkez Yönetim Kurulu tarafından şereflerine verilen davete katılmışlardır. Resim, elli yıllık genç evlileri, yanlarında torunları, altın düğünlerinin pastasını keserken gösteriyor. “50 yıllık evliliği böyle başarıyla nasıl yürüttünüz?” diye soran gazetecilere İsmet İnönü “Çok kolay bir iş; hanımla erkek birbirinin kadrini bilirlerse; başka tılsımı yok” demiştir.

 

 

 

 

28-29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul Taksim’deki “Atatürk ve Cumhuriyet Anıtı”nda 29 Nisan’a Kadar “Atatürk’e Ulusal Bağlılık Nöbeti” Tutan TMTF ve TMGT Adına Cavit Savcı’ya Gönderilen Mesaj[152]

Sayın Cavit Savcı

Atatürk’e bağlılığınızı, O’nun heykeli başında lüzumlu gördüğünüz nöbetle ifade etmek hareketinizi asil bir mâna taşıdığı kanaatiyle takdir ediyorum.

Cumhuriyet Hükûmetinin, Atatürk heykellerini korumak için her kanunî tedbiri alacağına itimat ederiz.

Sizin asil hizmetinize iştirak etmek üzere temsilcimiz olarak Erkin Topkaya’yı takdim ederim.

Atatürk’e bağlılık ve Atatürk ilkelerini memleketimiz ve milletimiz selâmeti için temel yapı saymak iradesi, hepimizin boynumuza borçtur. Bütün iyi vatandaşlar, bu borcu yürekten ödemeye çalışacağımıza emin olunuz.

Sevgiler ve saygılar sunarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Köy Enstitüleri’nin Kuruluşunun 26. Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[153]

Sevgili Arkadaşlarım,

Köy Enstitüleri’nin yıldönümünde aranızda bulunmakla bahtiyarım. Bunu bir süs ve teşekkür kelimesi olarak söylemiyorum. Yüreğimden söylüyorum. Birçok hatıraların insanı canlandırıcı, teşvik edici tesiri altında kaldım. Onun için, memnun oldum, diyorum. Köy Enstitüleri’nin kurulması ve onların hatırası, bizim ilkokul çabamızda büyük bir dönüm noktası, yeni bir hayata bütün iradesini karıştıran bir devrin hatırasıdır. Köy Enstitüleri ile, büyük bir hazine, köy hazinesi keşfedilmiştir. Bu hazine tanınmamaktaydı, çok kapalı idi. Bunun mütehassısları cesaretle içine girdiler, ve onların, bu memleketin haline ve istikbaline, her yönüne, ciddî olarak hizmet edecek, tesir edecek varlıklar olduklarını gösterdiler. Köy Enstitüleri ile yeni bir hava ve usul gelmiştir. Tesis edenlerin başarısını bu açıdan değerlendirmek lâzımdır. O zamanın büyük teşebbüsçüsü, büyük Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i ve Köy Enstitüleri’ni kuran, sonuna kadar başarıyla yürüten Genel Müdür Hakkı Tonguç’u rahmetle, minnetle anmak isterim.

Köy Enstitüleri ile, köyde ilkokula yeni bir hava, yeni bir usul gelmiştir. Uzak köylerimizde, etrafı ile teması olmayan, güç şartlar içinde yaşayan vatandaşlarımız arasından çocukları alınmışlar, bu müesselerde ileri memleketler derecesinde, dikkatle büyük fedakârlık zihniyetiyle yetiştirmişlerdir. Bunların hepsi bugün burada gördüğümüz ve dinlediğimiz gibi o zaman müzik çalarlar, koro söyler, konserler verirler ve o zamanın şartlarına göre, büyük malî imkânlar olmayan bir devirde Enstitüleri’ni hem kendileri kurar, yaparlar, hem de içinde çalışır ve sonra köylere dağılırlardı. Uzun müddet cemiyet hayatında çalıştıktan sonra insan, Köy Enstitüleri’nin ne kadar güç başarılan merhaleler olduğunu daha iyi kavrar. Böylece bir kavrayışla, Köy Enstitüleri’ni değerlendiriyoruz.

Köy Enstitüleri’nden, yalnız öğretmenler, idare edenler değil, yazarlar, düşünürler ve memleketin sosyal meselelerini salâhiyetle düşünebilir zihniyetler ve kabiliyetler yetişmişlerdir.

Ondan sonra ne oldu, arkadaşlarım? Ondan sonra, Köy Enstitülüleri memleketin şartlarına ve devrin telâkkilerine göre bütün ilkokullara yayıldılar, tesir ettirdiler. İlk şartlarında bazı değişiklikler oldu. Bunları zamanın şartlarına göre yeni tedbirler olarak değerlendirmek de mümkündür. Hiçbir olayı yalnız menfî taraftan almanın doğru olmadığı kanaatinde olan bir insanım. Ben o zaman siyasî kudretin başında bulunan bir insandım. Bunun asıl zahmetini çeken, fikir emeğini veren, mimarları bugün rahmete kavuşmuş olanlar ve bugün sağ olarak bu fikirleri tâkip edenlerdir.

Köy Enstitüleri’nin kıymeti takdir olunmuştur. Şikâyetleri ve değişiklikleri yalnız üzüntü ile karşılamayalım. Olumlu etkilerinin takdir edildiğini de bilmeliyiz. Ancak bu suretle nesillerin gayretlerini birbirlerine eklenerek muvaffak oluruz.

“Bu memleket benimdir” diye, bir arkadaş burada bir hitabe yaptı. Köy Enstitüleri’nin olumlu etkilerini belirtmek isterim. “Bu memleket benimdir” sözü, bu memlekette siyasî cereyanların türlü değişiklikler gösterdiği bir devirde vatandaşın, sade vatandaşın, toplu vatandaşın, köyde kentte, kendi memleketine nasıl sahip çıktığını gösterir. Hep bir ağızdan daima “Bu memleket bizimdir” diyelim. Bütün teşkilâtı bizimdir, hükûmeti bizim, Devlet bizimdir, diyeceğiz. Bu sayede, ihtiyaç zamanında, memleket tek bir insan gibi kudretini göstereceği zamanda, nasıl aramızda hiçbir ayrılık olmayan toplu kişiler olduğumuzu, çözülmez kişiler olduğumuzu göstereceğiz. Esas kuvvetimiz buradadır. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.

Sevgili Arkadaşlarım,

Köy Enstitüleri törenini düşünmüş olan arkadaşlara yürekten teşekkür etmek isterim. Bu düşüncenin başında bulunan, Köy Enstitüsü’nden yetişmiş çok değerli fikir adamı, yazar, çok isabet etmiştir. Burada hem konuşma, hem müzik, hem şiir olarak cemiyetimizi şenlendirmiş olanlara ayrı ayrı teşekkür ederim, hepsini tebrik ederim. Size içimden gelen derin, engin saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

28-29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümü Dolayısıyla Ankara’daki Zafer Anıtı’nda Başlayan “Atatürk’e Ulusal Bağlılık Nöbeti”ne Kendi Adına Doğan Araslı’nın Katılacağına İlişkin TMTF’ye Gönderilen Mesaj[154]

TMTF Başkanlığına,

28 Nisan günü Büyük ATATÜRK’ün Anıtı başında benim adıma nöbet beklemek için Doğan Araslı’yı takdim ediyorum.

Atatürk’ün aziz hâtırasını eserleriyle beraber korumayı ödev ve ideal tutmuş olan genç nesillerimizin Atatürk’e sevgilerini, bağlılıklarını ve koruma duygularını takdirle karşılıyorum.

Devletimizin kanunları gibi, hükûmetimizin dikkati de Atatürk’ün hem hâtırasını, hem eserlerini korumak eğiliminde ve kudretindedir. Milletimizin toptan Atatürk hâtırasına ve eserlerine bağlılığı büyük dayanağımızdır.

TMTF’ye takdirlerimi, ve tebriklerimi teyit etmekle, kıvanç ve övünç duyduğumu saygı ile ifade etmek isterim.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Meclis Çalışmaları ile Rejim Sorunları Arasındaki Bağa İlişkin Yapılan Konuşma[155]

Muhterem arkadaşlarım, bugün huzurunuzda söz almayı bir vazife saydım.

Mecliste çalışmalarımız ciddî bir safhadan geçmektedir. Rejimin ve Meclisin selâmetle çalışmasının temel şartlarını kurmaya çalışıyoruz. Çok güçlük içinde çalışıyoruz.

Şimdiye kadar Grubumuzun gösterdiği uyanıklık ve vazife hissi, bizi haklı dâvamızda vatandaşın karşısında aydın bir vaziyete getirmiştir.

Hususî temaslarda, aldığımız sözlere ve gördüğümüz muamelelere iyi niyetle mukabele ediyoruz; gerginliği azaltacak ümitleri hep kolaylaştırmaya çalışıyoruz.

Bugün elde ettiğimiz neticeler ancak Grubumuzun iyi bir disiplin içinde ve birbirine dayanan ve güvenen bir hava içinde çalışmasıyla mümkün olmuştur. Daha bir hafta veya on gün ciddî safhalardan geçeceğimiz anlaşılıyor. Bu sürede de, Grup yöneticileri etrafında samimî olarak ve onlara yardımcı olmayı düşünerek, çalışmamız icap etmektedir. Böyle davranmakta devam edersek, iyi neticeler alacağımızı ümit ediyorum. Beraber olacağımız zamanlardayız.

Bizim beklediğimiz; rejimin, Senato ve Millet Meclisi seçimlerinin atisini kurtarmak için gayret sarf etmektir. Bugün başlıca meselemiz budur. İşin son safhasında gayretlerimizi gevşetmemek gerekiyor.

Bu düşünceleri ve temennileri, teşekkür ve minnet hislerimizle Grubumuza ifade etmek için söz aldım ve bu vazifeyi yaptım.

 

 

 

 

AP’lilerin Cumhuriyet Senatosu Üyesi Sıtkı Ulay’a Senatoda Saldırması Üzerine CHP Ortak Grup Toplantısında Yapılan Konuşma[156]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün saat 17’de olağanüstü toplanan CHP ortak grubunda bir konuşma yapmış ve bir gece önce Büyük Millet Meclisi’nde vuku bulan arama olayını etraflıca anlattıktan sonra şunları söylemiştir:

“Açık bir surette dışarıdan yetkisiz insanlar, İçişleri Bakanının tertibi ile harekete geçmişlerdir. Ortada olan vaka, Büyük Millet Meclisi’nin emniyet içinde çalışmasını önleyen tedbirlerin kaldırılmasıdır.”

“Büyük Millet Meclisi’nin emniyet içinde çalışabilmesi demokratik rejimin temelidir. Buna tecavüz edenler, kanunlar tecavüz olaylarına ne sıfatlar vermiş ise, bu sıfatlar onların üzerindedirler. Ve ona göre cezalandırılmalıdırlar. İlk vazifemiz Meclise tecavüz edenleri cezalandırtmaktır. Vakit geçirilemez.”

“Bu gece eşkıyanın ne yapacağını bilemeyiz.”

“Meclisi derhal toplantıya çağırıp, gensoru açarak, Meclis emniyetine saldıranlar cezalandırılmalıdırlar. Meclis kendisini emniyet altına almadan önce, hiçbir şey yapamaz.”

İnönü, Meclisler Başkanlık Divanı’nın olayı takbih edeceğini bildirmesine de temas ederek demiştir ki:

“Bir büyük suç işlenmiş olduğu bir defa daha sabit oluyor. Bunu yalnız beğenmemek değil, kanuna teslim etmek mecburidir. Bunun için Meclislerin derhal toplantıya çağrılması gerekiyor. Yazılı müracaatımız yerine getirilecektir.”

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[157]

İsmet İnönü,(...) bir saat kadar süren görüşmeden sonra Köşkten ayrılırken gazetecilere, soruları üzerine, “Sayın Cumhurbaşkanı bizden Mecliste ve memleketteki siyasî olaylar hakkında bilgi istedi; biz arz ettik; çok faydalı bir mülâkatta bulunmuş olduk” demiştir.

İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

S. Bu görüşmede son olaylar bakımından bugünkü iktidar yöneticilerinin rejimi tehlikeye düşürdükleri yolunda bir görüş belirdi mi?

C. Bizim olaylar hakkındaki fikirlerimiz ve görüşümüzü siz bilirsiniz. Nasıl biliyorsak öyle söyledik.

S. Önümüzdeki günlerde bir liderler toplantısı yapılacak mıdır?

C. Toplu halde belki seçimden sonra yapılacak.

S. Bundan memleket hayrına bir gelişme olacağına inanıyor musunuz?

C. Görüşmelerde herhalde bir fayda olur.

 

 

 

 

CHP İstanbul Kadıköy İlçe Kongresinde Kısmi Senato Seçimleri ve AP Hükümetinin Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma[158]

Sevgili vatandaşlarım;

Senato seçimlerinin tartışması başlarken ilk konuşmayı sizinle yapıyorum.

Bu seçimlerde iktidar değişmeyecektir. 1965 seçimleriyle gelen iktidar, memleket idaresine Senato seçimlerinden sonra da devam edecektir. Bu Senato seçimleri, mevcut ve devam edecek iktidarı doğru yola getirmek için çok önemli bir fırsat olacaktır. Çünkü iktidar yedi ay karma hükûmette ve yedi ay tek başına bulunduğu devrede ne anlayışla nasıl bir idare zihniyetinde olduğunu göstermiştir. Önümüzdeki idare devrinde o anlayışla devam ederse vatandaşın göreceği zararların hududu yoktur. Memleketin saplanacağı çıkmazların tehlikeleri ölçülemez. Bütün bu korkulu ihtimaller Senato seçimlerinde seçmen vatandaşın tutacağı ışık ile önlenebilir. Temelden hatalı yolda olan memleketimiz idarecilerine kesin dersi vermek lâzımdır.

Bu dersin iktidara verilmesi için başlıca vazife sahibi olarak Cumhuriyet Halk Partisi çalışacaktır. Yanlış yolda olan iktidar, görülüyor ki, tuttuğu yoldan dönmemek için başlıca Cumhuriyet Halk Partisi ile uğraşacaktır.

Gözümüzü kırpmadan

Meclis tatil olunmadan iktidarın yapmaya cesaret ettiği kanunsuz tecavüzler ve Meclis tatil olunduktan sonra yetkililerin ilk haykırmaları Cumhuriyet Halk Partisi ile onların nasıl uğraşacaklarını göstermektedir. Memleket, düzelmesi güç şartlar içinde kaldığı zaman ona kurtarıcı değerinde hizmet yapmak CHP’nin kaderidir. Gözümüzü kırpmadan hizmete atılacağız. Yanlış yolda olan vatandaşı uyarmaya çalışacağız. Seçmen vatandaşın Senato seçiminde iktidara oy vermemek suretiyle onu doğru yola getirmesini sağlayacağız.

Cumhuriyet Halk Partililer silkinecekler, vazifeye sarılacaklar ve bu üç haftayı memlekete hizmet yolunda verimli kılacaklardır.

Hatalı yoldadırlar

İktidarın muhtaç olduğu dersler nelerdir?

Hukuk düzeninde ve iktisadî kalkınma alanında iktidar, Adalet Partisi iktidarı, inanılmayacak kadar hatalı yola sapmıştır. Bu yol memlekete, Adalet Partili vatandaşlara da çok zararlı neticeler verecektir.

Devletimize yeni düzeni ve tâkip olunacak içtimaî ve hukuki nizamı getiren yeni Anayasa, meşruluğunu kaybetmiş bir iktidarın devrilmesinden sonra kabul edilmiştir.

Hükûmet, 27 Mayıs nizamına; Atatürk ilkelerine sadakat ve riayet vadederek güven oyu almıştır. İktidarda bulunan hükûmet kendi partisine mensup olmayan vatandaşların haklarına da dikkatle riayet edeceğini söyleyen bir iradenin taahhüdü ile işbaşına gelmiştir. İktidara gelir gelmez Adalet Partisi’ne mensup olmayan devlet kadrosu ve vatandaş zümresine hak tanımayan bir yol tutmuştur. Haksızlığa uğrayanların mahkemede kazandıkları tamir kararlarını pervasız reddetmiştir. Danıştay kararlarını isterse tatbik edeceğini söyleyen ve öyle hareket eden bir Adalet Bakanı bulabilmiştir.

Tecavüze yeltenmiş suçlu

Büyük devlet memurlarında hiçbir hizmet, liyakat mesnedi tanımayan bir zihniyetle büyük idare memurları yığınla işten çekilmiştir. İçişleri Bakanı nihayet Büyük Millet Meclisi’nin içinde suç aramak gayretiyle siyasî partilerin odalarına adamlarını sokmuştur. Nihayet, yetki dışı hareketlere ve Büyük Millet Meclisine tecavüze yeltenmiş suçlu olarak memlekete ilân olunmuştur.

Atatürk ilkelerine tecavüzler, basında, Büyük Millet Meclisi kürsüsünde her zaman olan sade vakalar haline gelmiştir. İktidar yöneticileri tutumlarıyla taşkın silâhşörleri himaye etmektedir. İrtica tatbikçiliği Meclis kürsüsünde ve memleket umumî hayatında tehdit edici hal almıştır.

İktisadi yön karanlıktır

Bu iktidarın hukuk anlayışı, vatandaş haklarına karşı hükûmet olarak beslediği dikkatsizliğin ifadesidir. İktisadî yön, Adalet Partisi iktidarının fiilen tatbik ettiği siyaset içinde gerçekten karanlıktır.

Bu memleketin iki büyük derdi vardır. Birincisi, meşruiyetini kaybetmiş bir idareden sonra sağlam bir demokratik düzeni korumak, ötekisi, memleketin iktisadî kalkınmasını sağlamaktır. Uzun tecrübe ve ıstıraptan sonra iktisadî kalkınma, Plânlama Teşkilâtı içinde karma ekonomi ile ve hürriyet nizamı içinde olabilir, kanaatine varılmıştır.

Plân fikri reddedilmiştir

Yedi aylık Adalet Partisi iktidarının kalkınma plânına karşı gösterdiği zihniyet, bu kadar emekle meydana gelmiş olan plânlama ve kalkınma düzenini tamamıyla reddetmiştir. Bir Plânlama Teşkilâtı mevcuttur. İşlemez, hükûmetten itibar görmez. Hükûmet, plânlama alanında muhtaç olduğu vazifelerini, kimler ve hangi teşkilât olduğu bilinmeyen adamları ile yürütmeye çalışır. Plânlama Teşkilâtı harap olmuştur. Bu gidişle bir sene sonra hiçbir işe yaramaz, beyhude bir kalabalık olacaktır.

Hükûmetin kalkınmada sosyal adaleti ve vatandaşları düşünen bir anlayışı yoktur. “Pahalılık sıhhat alametidir” kanaatiyle muamele gören memleket ne ıstıraplara uğrar bunu düşünen yoktur. Pahalılık öyle bir âfettir ki, her aile, her sınıf ve her tabaka canından bezecek kadar ondan müteessir olur. Geçmiş her idare devrinde böyle olmuştur ve bu yüzden büyük yıkımlar vuku bulmuştur.

Meçhule götürülmektedir

İktisadi Devlet Teşekkülleri bu memleketin iktisadîyatında büyük vazifelerini yapabilmek için yeni Teşkilât Kanunlarıyla çok dikkat görmüşlerdir. Şimdi bu idareler laubaliliklerle meçhule götürülmektedir.

Karma ekonomi, malî reform, vergi kontrolü.. Bu reformların tatbik olunmak istenen istikametleri çok ürkütücüdür.

Sevgili vatandaşlarım gelecek günlerin hukuki ve iktisadî ihtimallerine karşı Senato seçimlerinde Adalet Partisi idaresine oy vermeyerek o idareyi doğru yola girmek dersini verebilirsiniz.

Memlekete anlatmak lâzımdır ki, Cumhuriyet Halk Partisi aşırı uçlara doğru kutuplaşmayı önleyecek basiretli bir iktisadî ve sosyal politikayı temsil eder.

Sevgili hemşehrilerim her gün gözünüze çarpan meselelerden bir ikisini söyleyeceğim. Meclise sevk edilen gecekondu kanunu 14 aydan beri çıkarılmamıştır. Adalet Partisi iktidarı itibar gösterseydi, son yedi ayda elbirliğiyle çıkabilirdi.

Anarşiye götürenler

Memleketi anarşiye götüren türlü dernekler ve sergüzeştçiler türemiştir. Adalet Partisi’nin resmî makamları ve şahsiyetleri bunlardan elini çekmelidir. Aşırı hareketlere karşı devletin kanunları işlemeli, devletin resmî görevlileri uğraşmalıdır. Hazinenin ve bilinmeyen kanalların yardımıyla azgın hale gelen dernekler elinde cemiyet her gün tehlikeye sürükleniyor. Adalet Partisi, sorumlu bir devlet idaresinin ağır başlı ciddî bir edası ve tutumu ile cemiyet karşısında vazife almalıdır. Ciddî olmayan vaatlerle avlamaya ve ittihama çalışmak yolundan sakınmalıdır.

Seçim kanununun hedefi

Adalet Partisi iktidarı yedi aylık idaresi zamanında memleket ihtiyaçlarını karşılayacak müstacel konulara iltifat etmedi. Bütün dikkatini yeni bir seçim kanununa hasretti. Bu yeni seçim kanunu ile Senatoda ve sonra gelecek Millet Meclisi seçimlerinde büyük çoğunluğu almayı hedef tutmaktadır. Bununla tatbik edeceği hukuki ve iktisadî politikanın tam bir karanlık olduğunu göstermiştir. Muhalefet, yeni seçim kanununun bugünü ve yarını gölgeleyecek vahim neticelerinden memleketi kurtarmak için canla başla çalışmıştır.

Memleketi vahim ihtimalden şimdilik kurtardık

Adalet Partisi yöneticilerinin, “Bizi çalıştırmadılar” yani tek önemli devlet meselesi saydıkları, “Seçim Kanunu’nu bize çıkarttırmadılar” diye gürültü koparmaları şaşılacak derecede cüretli bir mugalâtadır. Muhalefet seçim kanununu çıkartmamakla memleketi vahim bir ihtimalden şimdilik kurtarabilmiştir.

Petrole sahip çıkmadılar

Sevgili vatandaşlarım; Memleketin büyük meselelerinden birisinin petrol dâvası olduğunu bilirsiniz. Adalet Partisi iktidarı bu kadar tecrübeden sonra millî petrol dâvasına sahip çıkmamıştır. Millî petrol dâvasının başlıca mücahitlerinden birini, İhsan Topaloğlu’nu İstanbul Senatörlüğüne aday olarak takdim ediyoruz. İstanbullu hemşehrilerimizin millî dâvaya verecekleri önem iktisadî tarihimizde yer tutacaktır. Adayımız İhsan Topaloğlu size, İstanbullular’a ve memlekete petrol dâvasını etrafıyla anlatacaktır.

Talihsiz mugalâta

Sevgili vatandaşlarım, seçim kampanyasına girerken ilk fikirlerimizin ilk hülâsasını size söyledim. Başkasının Cumhuriyet Halk Partisi için “İktidardan düşmeyi hazmetmiyor, kabul etmiyor” sözlerini hukuki ve iktisadî düzene aykırı, bütün hareketlerini örtmek için kurduğu talihsiz bir mugalâtadır.

Demokratik rejimi kuran, 27 Mayıs’tan sonra Adalet Partisi’ni bütün saldırılardan kurtarıp emniyetli bir seçimle iktidara getiren Cumhuriyet Halk Partisi tekrar Adalet Partisi idaresini sakat yollardan kurtarıp, ona faydalı yolları göstermeye çalışmaktadır.

Kendisine iyi mal etsin

Cumhuriyet Halk Partisi kendi iktidarı[nın] doğru bulduğu dâvaları memlekete kazandırmak için bir vasıtadır.

Başbakan son günlerde Türkiye’nin müstemleke olmayacağını söylemiştir. Bunu kime ne için söylediğini anlayamıyorum. Bu fikri kendisine iyi mal etsin, yakın arkadaşlarına iyi anlatsın. Bu akıllarının muhatabı millet içinde pek azdır. Cumhuriyet Halk Partisi içinde ise hiç yoktur.

Cumhuriyet Halk Partisi doğru bildiği dâvaları tâkip ederse iktidarın yardımcısıdır. Cumhuriyet Halk Partisi doğru yoldan sapmış olanları doğru yola sokuncaya kadar uğrayacaktır. Şimdiye kadar vazifesinde muvaffak olmuştur, bundan sonra da vazifesinde muvaffak olacaktır.

Nihai savaşı daima CHP kazanmıştır

Siz CHP’liler bilmelisiniz ki, CHP büyük geçitlerden geçmiş hiçbir zaman yenilmemiştir. CHP yirminci asırda büyük Türk Milletinin ileri hamlesini taşır. CHP’liler bütün uzun siyaset mücadelelerinin güçlüklerini daima muvaffakiyetle sona erdirmiştir ve her zaman da mücadelenin meydan muharebesini kazanmıştır.

İleri Türkiye ideallerini savunan şerefli basın mensuplarına ve yüce ilim adamlarımıza saygılar ve minnetler sunarım.

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Merkezinin Bahçesinde Kısmi Senato Seçimleri ve AP Hükümetinin Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma[159]

“Sevgili arkadaşlarım, sevgili Halk Partili arkadaşlarım.

Senato seçimleri dolayısıyla burada sizlere toplu bir halde birkaç söz söylemek istiyorum. Buraya Senato seçimleri için geldim. İlk seçim nutkumu Kadıköy’de ilçe kongresi’nde söyledim. Senato seçimleri büyük seçimlerden sonra önemli bir ara seçimidir. Fakat Anayasaya göre büyük seçimlerden sonra yapılan Senato seçimleri daha değerli bir tesirli, esaslı bir seçimdir. Bu seçimde iktidar değişmez, fakat seçmenin, memleketin idaresinin ne halde bulunduğuna kesin bir teşhis koyması bakımından önemlidir.

Az çok gerginlik ve çekişmelerden sonra bu seçimlere giriyoruz. Bütün dünyanın gözü üzerimizdedir. Çok çekişmeli geçecek Senato seçimlerinden Türkiyemizi medenî milletler ortamı içinde çıkartmak lâzımdır. Bunda, iktidarın, muhalefetin seçmen vatandaşların ve partililerin büyük ödevleri vardır.

Biz CHP olarak büyük sorumlulukları daima büyük başarı ile tatbik etmiş bir siyasî partiyiz. Bu seçimlerde çok sert fikir tartışmaları olacaktır, olmalıdır. Ancak bunların üstünde medenî bir cemiyet çekişmesini korumalıyız. Bu bir.

İkinci olarak, ifade edeyim ki, bu seçimler çok önemlidir. 1965 seçimleri ile iktidara gelen AP ondan önce de uzun bir müddet koalisyon içinde zihniyetini göstermiştir. Bu 7 ay içinde yalnızca memleket idaresinde de esas felsefesi nedir, esas zihniyeti nedir, bunların örneklerini vermiştir. Bu örnekler cesaret verici değildir. Esas anlayışında yanlıştır, tatbikatında, bir iktidarın kurallarına riayetsizdir, lâubalidir. AP yanlış yoldadır. Uyarılması, düzeltilmesi gereken yoldadır.

Ben AP ile çalıştım. Çok değerli elemanlarını, insanlarını gördüm. Fakat bunların hiçbirisi AP iktidara geldiği vakit söz sahibi olamadılar. AP kendisini toparlayıp memleketi doğru yolda idare etmeye icbar edilmelidir. İşte bu ödevi başlıca siz yapacaksınız.

AP’yi uyaracağız, hatalarını söyleyeceğiz, hatadan dönmesi için, onun aklını başına getirecek her tesiri, her konuşmayı yapacağız.

Büyük siyasî parti CHP olarak vazifenizi iyi kavrayacaksınız, sandık başına mutlaka gideceksiniz. İktidarın yanlış yolda olduğunu söyleyeceksiniz. AP’ye rey vermeyin diyeceksiniz. Bunu yaparken, iftiraya ve en ağır ithamlara uğrayacaksınız. Bunların hiç değeri yoktur.

Düşününüz, bir İçişleri Bakanı gece yarısı, Meclise girebiliyor ve istediğini yapabiliyor. Senato Başkanı, Meclis Başkanı beraberce yaptıkları tahkikat sonunda bu İçişleri Bakanının suçlu olduğu memlekete ilân olunuyor. Bir hükûmet vardır, bu memleketin hükûmetidir. Bunun için de bulunan hükûmet arkadaşları, böyle yolda olan bu İçişleri Bakanı ile diz dize oturabiliyorlar. Siyasî hayatta böyle şey olmaz. AP Meclis Grubu var, bu grup vazifesini yapmalıdır. Eğer bir siyasî partinin, bir iktidarın Meclis Grubu vazifesini yapmazsa, o memleketin idaresi sakatlığa uğramaktan kurtulmaz.

AP’nin seçim öncesi içinde bulunduğu durumu, bir iki çizi[çizgi] ile sizlere söylemeye çalıştım. Bugünkü AP iktidarına seçimlerde oy verilmemesi için bütün gücünüzle vatandaşı uyarmaya çalışacaksınız. AP iktidarı ancak seçmen vatandaşlardan aldığı oylarla ders alacaktır. Onu doğru yola getirecek başka yol yoktur. AP iktidarı bu derse muhtaçtır. Bunun için başlıca uyarıcı CHP’dir. CHP muhalefet olarak canla başla onu uyarmaz ve vazifesini yapmazsa kime şikâyet etmeye hakkımız olur.

Bir medenî millet olarak demokratik rejimi seçtik. Bugünümüzü, yarınımızı, demokratik rejimin iyileşmesine bağladık. Başka bir rejim düşünmedik, düşünmüyoruz. Demokratik rejim, iktidar partisi ve muhalefet partileri ile iyi işler. Bu basit bir mekanizmadır, ama, medeniyetin bulduğu en mütekâmil usuldür.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü daha sonra CHP’lilere vazifelerinin büyük olduğunu hatırlatarak “Siz CHP’liler olarak bu memleketi en büyük güçlüklerden kurtarmış bir partinin mensuplarısınız. Geçmişiniz bu kadar büyük, parlak ve göz kamaştırıcıdır” demiştir.

İnönü, seçimlerde vatandaşların reyleri ile AP’yi, iyi uyaracaklarını tekrar hatırlatarak konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Sandık başlarına gideceksiniz. AP seçimde rey alamayacak ve o zaman göreceksiniz, doğru yola gelecektir. O zaman memleket büyük bir kuvvet kazanacaktır. Bu çarkı bu şekilde işletmek lâzımdır. Burada her ilçede, teşkilâtta arkadaş var. Bunları onlara da duyurmanızı istiyorum. Bize iftira ediyorlar diyeceksiniz, baskı yapıyorlar diyeceksiniz, kabul etmem. Bunların hepsinden fazlasını bana yapıyorlar. Bakın ben, cesaretimden bir şey kaybediyor muyum? Hiçbir şeyden yılıyor muyum? Beni niçin örnek almazsınız? Bizim için yenilmek yoktur. Her şart altında vazife yapıyoruz ve bunu sonuna kadar yapacağız. Millet olarak bir kusurumuzu söyleyeyim, şimdi beni çok sevdiğiniz için alkışlıyorsunuz. Birbirimizi aldatmayalım… Bu memleketin her ferdi milletin selâmeti için hiç çekinmeden bir saatte canını verir, vermiştir, verecektir. Anlıyor musunuz? Şimdi, Türk Milletini toplarsın, bu milletin yükselmesi ve selâmeti için şu kuyudan beş gün su çekeceksin dersin gelir, çeker, fakat biraz sonra herkes yan çizmeye başlar. Bir saat içinde canını verir, ama devamlı çalışmaya gelmez. Evet diyorsunuz, ama yine yapmayacaksınız. Yapacağız deyin bana… Şimdi tekrar ediyorum, vatandaşa teker teker anlatacaksınız. AP yanlış yoldadır, diyeceksiniz. Bugünkü hali ile rey vermeyeceksin, bu suretle memleket seçimlerden sonra başka bir AP’ye kavuşacaktır.

Öyle sorumsuz silâhşör tabiatlı adamlarla memleket idare edilemez.”

İnönü’yü dinleyen kalabalığın önünde bulunan bir CHP’li vatandaş Meclisin basılması olayına temas ederek:

“Şimdiye kadar böyle şeye rastladınız mı Paşam?” demiştir.

İnönü bunun üzerine “Ben çok şeye rastladım. Çok şey gördüm. Fakat hepsinden de selâmetle çıktım” demiştir.

İnönü, daha sonra konuşmasının bir özetini vererek şöyle devam etmiştir:

“Size söylediklerimi iki noktada topladım. Bugünkü iktidara oy vermemek için gece gündüz çalışıp, onların ehliyetsizliklerini seçmen vatandaşa anlatacağız. Eğer bu vazifeyi iyi ve başarılı ifa edersek netice hem onlar için, hem de memleket için çok hayırlı olacaktır.

AP memleket idaresini ehliyetsiz ellere bırakmıştır. Ehliyetli insanları bulmakta aciz göstermiştir.

Bu Senato seçimlerinden memleket faydalanmış olarak çıkacaktır. Benden teşkilâta ve arkadaşlarınıza selâm götürün.”

 

 

 

 

Ankara Dönüşünde İzmit ve Sakarya’da Yapılan Konuşmalar[160]

İzmitli hemşehrilerim;

Size uğrayıp bir selâm vermek için idarecilerimize rica ettim. Bu ricamı kabul ettiler; kısa bir müddet aranızda bulunmaktan bahtiyarım. Size İstanbul’dan iyi haberler getirdim. Dört gün orada kaldım. Çok neşeli geliyorum. Çok kuvvetli gidiyorum. Önümüzde Senato seçimleri vardır. Bu seçimle iktidar değişmez ama, lâyık oldukları dersi, sizden alacaklardır. Size hücum edildi. Siz tarih insanlarısınız. Her müşkülü yendiniz. Geçmişte olduğu gibi yine iftira ediyorlar. Ama siz bundan bir mâna çıkarıp ders vereceksiniz.

Seçimlerde muhakkak sandık başına gidiniz. Bizim aleyhimize çok fena propagandalar yapıyorlar. İnönü son peygamberdir diye, iğrenç, ayıp, yalan uyduruyorlar. Göreceksiniz AP’nin aklı başına gelecek ve doğru yolu tercih edecektir. Aksi taktirde gidecektir. Bundan başka kurtuluş çaresi yoktur.

[Sakarya konuşması]

Sevgili hemşehrilerim, sizi selâmlamak için geldim. Senato seçimlerine çok ehemmiyet veriniz. Bu seçimlerde AP ders alacak ve memleket idaresi iyi bir yola girecektir. Bugün AP iktidarı doğru yoldan çıkmıştır. Yanlış ve düzeltilmesi gereken bir yoldadır. AP bu seçimlerde oy almazsa iktidarda kalır, ama önümüzdeki 2,5-3 sene içinde aklını başına toplar. AP iktidarı 14 ay içinde vatandaşın geçimi ve selâmeti için ne yapılması yolunda zihniyetini belli etmiştir. Kendi içindeki aklı başında insanların sözü geçmez.

Hiçbir iktidar gökten inmiş gibi en doğru aklı bulamaz. Her iktidar mutlaka hata yapar. Fakat bunu düzeltmek istemeyen iktidarı değiştirmek seçmenin elindedir. Bize iftira ediyorlar ve bu fitnelerle vatandaşı aldattıklarını zannediyorlar.

Seçimlerde iyi çalışın bu memleket için faydalı olacaktır. Memleketi hep birden ileriye götürmeliyiz. Sizlere sevgiler sunarım.

 

 

 

 

Kayseri’ye Giderken Kırşehir’de CHP Binasından Yapılan Konuşma[161]

“Kırşehirliler, sevgili hemşehrilerim,

Beni alicenap yürekle kabul ettiniz. Size çok teşekkürler. Kırşehir’in iyi günlerinde bulunuyorum. Çektiğiniz ıstıraplarla, geçmişte biz de sizinle birlikte mahzun olmuştuk. Şimdi Kırşehir’de seçim yok. Seçimi karşıdan seyretmek güzel şeydir. Etrafınızdaki illerde seçim olacaktır. Yol üzerinde partililer arasındaki münasebeti iyi gördüm. Memnun oldum. Sizi tebrik ederim. Benim etrafımda hep beraber toplandınız. Kırşehirliler tecrübelidirler. Akılları itibar görecektir. Etrafınızdaki illere nasihat ediniz. Bu seçimden iktidar bir ders alarak çıkmalıdır.

AP’nin daha ehliyetli insanlarla hükûmet kurabileceğine inanıyorum. İç politikada, iktisadî politikada iktidar yanlış yoldadır. Vatandaşın huzuru günbegün bozulmaktadır. AP içerisinde huzur yaratabilecek hükûmetler kurulabilir. Seçmen Adalet Partisi’ne oy vermemelidir. Oy verdi mi millî irade bizi destekledi, diye bu yanlış tutumlarını düzeltmeyeceklerdir. Bu seçimde Adalet Partisi’ne oy vermezseniz iktidar elden gitmez, ama iktidardakilerin akılları başlarına gelir.”

İnönü daha sonra, “Allahaısmarladık Kırşehirliler. Ağırladığınız misafirlerinize Allah selâmet versin diyerek beni uğurlayacaksınız” diyerek veda etmiş[tir].

 

 

 

 

Kayseri Seçim Konuşması[162]

Kayserililer, sevgili hemşehrilerim,

Tarihte yer tutan şehrinize son gelişim canlı hatıra olarak zihnimde yaşar. O zaman Anayasada yazılı olan temel hak ve hürriyetlerin korunması için milletçe mücadele halindeydik. Kendi vatanımızda seyahat hürriyeti ve yurttaşlarımızla konuşma hürriyeti bizden esirgenmek istendi. O çetin mücadele günlerinde Kayseri halkının gösterdiği civanmertliği ve yakınlığı şükranla anmak isterim.

İkinci Cihan Harbi sonunda Doğu Anadolu’dan gelerek Kayseri’den geçiyordum. İstasyonda büyük bir toplulukla sohbet ettik. Kayserililer Cihan Harbi sonunda Türkiye’nin başına ne geleceğinden endişe içindeydiler. Hep beraber, harbin sonu geldikçe, Avrupa’da muzaffer ordular ilerledikçe yeni meseleler çıkacağını ve Türkiye’nin aklı başında bir siyasetle fena ihtimallerden kurtulacağını hesap ediyorduk.

İkinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye’nin önünde açılan yeni tehlikelerden el birliği ile ve milletin metaneti ile nasıl çıktığımızı düşünürken, daima Kayserililerin hem ileri görüşünü, hem vatanseverliğini hatırlarım. Kayseri, millî hükûmet kurulduktan sonra o dermansız halimizde süratle demiryolu yetiştirdiğimiz şehirdir. Bu sayede Kayseri uzun müddet Kayseri’nin doğusundaki bütün vatan parçası için bir gelişme başlangıcı ve örneği olmuştur.

Devlet ve özel sektör yan yana

Karma ekonominin en iyi misâlini veren bölgelerimizden biri Kayseri’dir. Kayseri’de büyük dokuma fabrikası ilk önce kurulmuştur. Askerî müesseseler vardır ve bu örnekle Kayserili büyük müteşebbisler, Adana’da, bu ayarda fabrikalar kurmuşlar, büyük hizmet etmişlerdir.

Devlet teşebbüsü, özel teşebbüsü teşvik etmiştir. Her iki taraf da çalışabiliyor. Kayseri’nin sulama tesislerinin ve eğitim kurumlarının ayrıca değerleri vardır. Kayserili vatandaşın memleket kalkınmasında özel teşebbüs kudretini belirtmeyi bir vazife sayıyorum.

Hiçbir iş yapmamış insanlar, devletçiliğimizi dillerine doluyorlar. Devletçiliğimizin ve özel teşebbüsün beraber taşıyabildiğini Kayseri’den hatırlatmakla zevk duyuyorum.

AP plân konusunda inançsızdır

27 Mayıs’tan sonra Anayasa tedbirleri arasına giren Devlet Plânlama Teşkilâtı, kalkınma ve karma ekonomi için bir esaslı müessese olmuştur. Bu müessese, devletin bütün ihtiyaçlarını ahenk içinde izleyerek bütçenin en iyi ve en verimli harcanmasını sağlamaya çalışır. Beş senelik tecrübe, plânlamanın tam güven veren başarılı bir müessese olduğunu göstermiştir. Adalet Partisi iktidarının bu müesseseyi çalışamaz hale getirmesi, gerçekten, memleket için bir kayıptır. Karma ekonomi ancak iyi işleyen bir plânlama ile yürüyebilir. Adalet Partisi iktidarı plânlamaya hiç önem vermiyor. Devlet Plânlama Teşkilâtını başsız bırakmıştır. Yıllık bütçeyi, plâna ve programa göre hazırlamak lâzımken ona riayet etmiyor, plânın uygulanışını tâkip etmekle meşgul olmuyor. Hülâsa plân konusundaki inançsızlığı fena akıbetlere gitmektedir. Geçmişte plânsız idareden memleket 1958’de tam bir iflâs ameliyesi gördü. Plânlama bu ameliyatın verdiği ders mahsulü olarak gelmiştir. Ve ders alınmaması ile memleket yeniden zarar görecektir.

Hayat pahalılığı ve karaborsa âfeti

Şimdiden hayat pahalılığı ve karaborsa âfeti işlemeye başlamıştır. Türk parasının istikrarı yeniden bozulma yolundadır. Açık bütçe, enflâsyoncu politika, tabiatıyla istikrarsızlık getirecektir. Hayat pahalılığının asıl yükünü dar gelirli köylü ile dar gelirli şehirli çekiyor. Bütün toplu sözleşmelerin, verimliliğini, hayat pahalılığını sıhhat alâmeti sayan politikanın bir cilvesi harap etmektedir. Kalkınma ve ekonomi sahasında hükûmet hatalıdır.

Sahte din simsarlarının şerrinden Allah vatanımızı ve milletimizi korusun

İç politikada hatalar daha hafif değildir. En başta, Türk’ü Türk’e Müslüman’ı Müslüman’a düşman eden dinsizlik, komünistlik iftiraları gelir. Dini siyasete âlet eden kanun suçlusu sahtekârlar, büyük cüretle çalışmaktadırlar. Mezhep kavgalarını canlandırıyorlar. İtikada, ibadete, vicdan hürriyetine tecavüz ediyorlar. Bu seçim için bir gazetenin kaba bir yalan olarak uydurduğu (Cumhuriyet Halk Partililer Genel Başkanlarını âhir zaman Peygamberi ilân ediyorlar) yalanını dillerine dolamışlardır. Yalanın kasten uydurulmuş bir seçim düşmanlığı olduğunu istediğiniz kadar söyleyiniz. Bütün sahtekârlar her yerde bunu tekrar ediyorlar.

Cenab-ı hak ismiyle siyasî bir söz söylemek lâzımsa söyleyeyim:

Bu sahte din simsarlarının şerrinden Allah vatanımızı, milletimizi korusun.

Tarihten ve kendi hayatımızdan tecrübemiz odur ki, siyasette din istismarcılarına memlekete zararları gerçekten endişe edilecek kadar geniş bir ölçüde olabilir.

Komünist iftirası

Ardı arası kesilmeyen komünist iftirasına da cevap vereyim: Biz, ilk komünist iftirasına Vahdettinin Şeyhülislâmı Dürrizade’nin fetvası ile ve Millî Mücadele zamanında uğradık. Bunu idam fetvaları tâkip etti. Halife orduları Yunan orduları ile beraber memleketi yıktılar. Çok şükür bu iftiralar, muzafferiyetimizle perişan oldular.

İkinci komünist iftirasına, İkinci Dünya Savaşı’nda tutulduk. Hitler Almanya’sı, Sovyet Rusya’yı istilâ ettiği vakit, memleketimizde Hitler usulü milliyetçi ve ırkçı geçinen bir zümre peyda oldu. Bu zümre, Türkiye’nin Hitler’le beraber Sovyet Rusya’ya ve müttefiklerine karşı savaş açmasını istiyordu.

Hitler orduları Stalingrat’tan çekildikten sonra, “Milliyetçi” namı altındaki zümre, azgın bir halde, Hitler lehine ve Sovyet Rusya aleyhine kışkırtma yapıyordu. Bu tehlikeli devirden vatanımızı güç hal ile selâmete çıkardık. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Sovyet Rusya, Doğu Avrupa memleketlerini işgal ettikten sonra, bizimle eski muahedeleri yenilemek için arazi talebinde bulundu. Yalnız başımıza, kesin olarak, bütün bu talepleri reddettik ve vatanımızı savunmak için tekrar çadırlı ordugâha girdik. Türkiye bu devirden de kurtuldu.

Bundan sonra Makarios ve geçen Yunan Hükûmeti, bizi Rusya ile tehdide başladılar. Bundan da kurtulduk. Ondan sonra 1963 seçimlerinde tekrar komünizm meselesi ile, Cumhuriyet Halk Partisi’ni karşı karşıya getirdiler.

Komünizm rejimi bizim memleketimize asla uymaz

Şimdi tekrar edeyim. Biz, Millî Mücadelenin başından beri Sovyet Rusya ile eski düşmanlıkları kaldırdık. Komünizm rejimi, bizim memleketimize asla uymaz, asla kabul etmeyiz kanaatiyle, Millî Mücadele devrinden beri dayatırız. Vahdettin Şeyhülislâmından 1963 seçim propagandasına kadar bizi komünistlikle itham ederler. Bu ithamcıların insaftan, vicdandan, vatanseverlikten zerre kadar nasibi var mıdır? Komünist rejim bizim memlekete uymaz. Biz, bağımsız bir vatan, hürriyet rejimi içinde kalkınma programı, Atatürk ilkeleri ve 27 Mayıs Anayasası üzerine kurulmuş bir devletiz. Bu devletin şeklini, prensiplerini canımızla, başımızla savunuruz. Türkiye’de vicdan hürriyeti vardır. Komünist rejimi yasaktır. Bu şartlar içinde memleketi kalkındırmak isteriz. Şimdi Senato seçimlerinde tekrar din istismarı, komünistlik ithamı ele alınmıştır. Gene “Milliyetçi” adı altında, daha türlü kılıkta kıyafette Adalet Partisi nüfuzlularından teşvik, destek gören bir propaganda ile uğraşmaktayız. Bunların hiçbirisi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin devletçiliğine, halkçılığına, devrimciliğine dokunamaz.

Vatandaşlar arasında düşmanlık yaratmaya çalışan bütün sapıtmışların, komünist rejimi taraftarlarının, din istismarcısı mürtecilerin kesin olarak karşısındayız.

Aciz ve perişan olmuşlardır

İleri hedeflerin tâkipçisiyiz. İleri Türkiye idealimizdir. 27 Mayıs inkılâbının getirdiği Anayasanın bütün ilkelerinin savunucusuyuz. Cemiyetin, sosyal adalet ve sosyal güvenlik üzerine kurulmasını isteriz, izleriz ve gerçekleştirmeye çalışırız. Bütün geri fikirliler, iftiracılar, saldırıcılar ve çıkarcılar, Millî Mücadelenin başından Cumhuriyet ilânından beri bizimle uğraşmışlar ve bizim ideallerimiz karşısında, aciz ve perişan olmuşlardır. Bundan sonra da öyle olacaklardır.

Hiçbir hizmetleri ve faydaları olmamıştır

Adalet Partisi’nin seçim malzemesinden biri de, kendilerini çalıştırmadığımız propagandasıdır. Demek ki 14 aydan beri karma iktidarda ve tek başına iktidarda, memlekete hiçbir hizmetleri ve faydaları olmamıştır. Rast geldikleri vatandaşı dinsizlikle, komünistlikle itham etmekten zevk almaktadırlar. Memleket böyle bir durum içindedir.

Şimdi bu durum üzerinde konuşacağım. Bu, bir cemiyet için hiç arzu olunmayan bir durumdur. Bu cemiyetin hükûmetinde gece yarısı Meclis basmaktan sanık, Senato ve Millet Meclisi Başkanlarının müşterek imzası ile açık kınama damgasını alnında taşıyan bir İçişleri Bakanı vardır. Din istismarcılığını, her şekliyle teşvik ve himaye eden bir Devlet Bakanı vardır. Yüksek Mahkeme kararlarını isterse tatbik eden, isterse etmeyen, 15 yaşındaki çocukları komünist diye yankesiciler arasında hapse koyan bir Adalet Bakanı vardır.

Akıllarını başlarına ancak seçmen getirebilir

Şimdi seçmenlere hitap ediyorum.

Sevgili vatanımız bu zihniyette bir idareye, hükûmet üyelerine lâyık değildir. İktidarda bulunan Adalet Partisi iyi bir ders alırsa, bundan daha iyi bir idare kurabilecek insanlara sahiptir zannediyoruz. Onların toparlanması, milletimize insaf ile bakmaları için şiddetli bir seçmen ihtarına ihtiyaçları vardır. Senato seçimlerinde partili vatandaş, özellikle tarafsız vatandaş Adalet Partisi’ne oy vermezse, akılları başlarına gelebilir. Temennimiz budur. Vatandaş olarak hepimizin vazifesi budur. Kayseri’den hemşehrilerime ve bütün seçmenlere selâmlar, saygılar.

 

 

 

 

Niğde Seçim Konuşması[163]

Sevgili Niğdeliler;

Senato seçimlerine şurada 15 gün kaldı. Bu seçim çok önemlidir. Bu seçimlerde Adalet Partisi iktidarı değişmeyecektir. Netice ne olursa olsun devam edecektir. Bu seçimlerde Adalet Partilileri ve Cumhuriyet Halk Partililere önemli görevler düşmektedir. Adalet Partisi yedi aydan beri tek başına iktidardadır. Önce de yedi ay karma hükûmette AP başlıca sorumlu olmuştur. Bu 14 ayda Adalet Partisi iktidarının ne olduğu anlaşılmıştır. Bu iktidar düzenlenmeye muhtaçtır. Kendi içinde ehliyetli insanlar vardır. Daha iyi hükûmetler yapabilirler. Amma, bu seçimde herkesin yaptığını seçmen “İyi yaptın” diye ona bağışlarsa, Adalet Partisi bir daha doğru yolu bulamaz. AP’li vatandaşlara düşmanlık etmeyeceksiniz. Onlarla memleket meselelerimiz var. Siz sandık başlarına gideceksiniz. Sandık başlarına götüreceğiniz AP’li vatandaşlara anlatacağınız gerçekler vardır. Örneğin İçişleri Bakanı Meclisi bastı diye şikâyet ediliyor. Bu zat Meclis kürsüsüne çıkıp alnım açıktır diyor. Kulaklarına kadar neşe içerisinde bunları diyor. Ama alnında Başkanlık Divanının yetkili kişilerinin kınama damgası var. Bu bakan alnındaki bu damgayla AP grubunun, Meclisin ve milletin karşısına çıkıp alnım açıktır, diyor. Böyle hükûmet olmaz. AP daha iyi bir İçişleri Bakanı bulabilir. Bunu söyleyen bir iktidara karşı Adalet Partisi’ne karşı, vatandaş beğenmediğini göstermelidir.

Asılsız isnatlar

Dinsizlerle uğraşıyoruz. Komünistlerle uğraşıyoruz, diyerekten Müslüman’ı Müslüman’a vurdurtmak gibi din istismarını en koyu şekilde yapıyorlar. Vatandaşı birbirine düşman ediyorlar. Komünistlerle uğraşıyoruz adı altında 15 yaşında bir ortaokul öğrencisini hapishaneye attırıp yan kesicilerle bir arada günlerce tutuyorlar. Burada ortaokul öğrencisinin parmaklarını kontrol eden yankesiciler “sen mükemmel yankesici olabilirsin” diye telkinlerde bulunuyorlar. Reva mıdır bu? Adalet Bakanına yakışır mı bu hareket? Aklıselim sahibi, sağ duyu sahibi Adalet Partili vatandaşlar da bunu tasvip etmiyor. Din istismarı böyle, komünizm iftirası böyle, iktisadî durum ise daha fena. Hayat pahalılığına sıhhat alâmeti diyecek kadar iktisat ilminden habersizdirler. Bu memlekette plân, program yoktu, getirildi. Şimdi plân, program tekrar unutulmuş vaziyette. Vatandaşı çarpıştırmak, kendi suçlarını kaldırmak unutturmak için af kanunuyla çıktılar. Gözleri karanlıktan başka bir şey görmüyor.

Vatandaşlar köle değildir

AP, vatandaşları kendilerine oy vermek mecburiyetinde olan köle zannediyor. Türk vatandaşının haysiyetini parti farkı gözetmeksizin herkes korumaya mecburdur. Memleketi iyi yolda yürütebilmek, iyi iktidarlar getirebilmek için oy vermeyi ihmal edenleri uyarmalısınız. Ne yapalım, bizi çalıştırmıyorlar diye şikâyette bulunuyorlar. Bunlar bir suçlu kafilesidirler. Bütün gözleri, ümitleri kendi suçlarının affı için Af Kanunu’na bağlamıştır. Bu kafada olanlara devlet görevi emanet edilemez. Hükûmet bu seçimde doğru yola getirilebilir. Bunun için AP’ye oy vermemelisiniz. Böyle olmazsa “Komünist dedik inandılar, dinsiz dedik inandılar, pahalılık iyilik dedik inandılar” hadi bakalım şimdi 15 yaşındaki insanlar tevkif edilecek. Memleket daha büyük huzursuzluğa, çelişmeye itilecek ve huzursuzluğun içine itilecek. Adalet Bakanı Danıştay kararlarını ister uygularım, ister uygulamam der ve bundan sonra Danıştay kararlarını ağzına bile almaz.

Sevgili vatandaşlarım. Bu memleket karanlık içinde yaşamayı kabul edemez. Rejimin suçlusu bu seçimde Adalet Partisi’ne oy verenler olacaktır. Hükûmeti iyi yola girmeye zorlamayanlar olacaktır. Sizin için, aileniz için, yavrularınız için ve vatanımız için daima iyi günler, sağlıklar niyaz ederim. Allahaısmarladık.

 

 

 

 

Adana Seçim Konuşması[164]

Sevgili Adanalılar; Adalet Partisi iktidarının Adana’da hususî bir damgası vardır. Geçim şartları bütün memleketimize nispetle daha elverişli olan Adana’mız beni pahalılık feryatlarıyla karşılamıştır. Pahalılık sıhhat alâmetidir diyen vatandaşın, geçimini düşünmeyen, partizan meselelerle uğraşan bir idarenin vatandaşı Adana’da bile pahalılıktan bağrı yanık hale getirmesi hakikaten ıstırap vericidir.

Kıyasıya partizanlık

Adana’da Adalet Partisi idaresinin öteki özelliği, kıyasıya partizanlıktır. Meşruiyetini kaybetmiş iktidardan sonra kurulan Adalet Partisi’nin yeni Anayasa nizamı içinde meşruiyetini kaybetmiş idarenin devamı gibi davranması her yerde olduğu kadar Adana’da da göze çarpmaktadır. Herkes bundan şikâyetçidir. Adalet Partisi idaresi bu Senato seçimlerine de eski iftira silâhlarıyla girmiştir. Din istismarını köyde ve kentte alabildiğine iftiralarla devam ettirmektedirler. Hürriyet Gazetesi’nin seçime başlarken Adalet Partisi içindeki mürteci propagandaya temel olarak eklediği “Cumhuriyet Halk Partililerin son peygamberi” uydurması, Meclis kürsüsünden köylere kadar elverişli bir dayanak olmuştur. Bütün mürteciler bir bundan, bir nurcuların temyiz mahkemesinde mahkum olan sakat ve zararlı çalışmalarından istifade etmektedirler. Allah milletimizi ve vatanımızı mürtecilerin şerrinden korusun.

Tek dayanak CHP

Komünist propagandası her yerde olduğu gibi Adana’da da vardır. Ve Adana’da büyük teşebbüslerin çalıştığı bir ortamda daha tesirli olacağını zannetmektedirler. Aslında, emeğin olduğu kadar, servetin, mülkiyetin sağlam teminatı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Üç senelik yarım ve bütün iktidarımız zamanında malî istikrarı, para değerini, siyasî istikrarı ve geleceği, güveni Cumhuriyet Halk Partisi yeniden kurmuştur. Çalışanla çalıştıran arasında adaletli bir muvazene içinde kalkınma hareketini isabetli ve verimli yola sokmuştur.

Adalet Partisi zamanında tedbirsizlerin, akılsızların dört elle sarıldığı enflasyon çaresine doğru baş aşağı gitmekteyiz. Şimdilik Türkiye’ye yardım eden dostların raporları ve mukavemetleri ile enflasyonun önlenmesine çalışılmaktadır.

İflas edeceklerdir

Fakat Adalet Partisi iktidarının anlayışı, kalkınma ve malî politika görüşü temelinden sakat olduğu için bu çabanın faydası olmayacaktır. En iyi niyetle, en yakın dış dost, Türkiye’ye yardım etmek için ilk önce Türkler’in kendi kalkınmalarına yardım etmek için son imkânlarına kadar gayret etmelerini şart koşar.

Bunu bilmeyenler, biz Türkiye’de komünistlerle uğraşıyoruz, bize keseleri açın, isteğimiz kadar para verin diye akıl sattıklarını zannederler. Elleri boş kaldığı zaman iş işten geçmiştir. Geçmişte böyle yaptılar, şimdi bu yoldadırlar. Aynı iflâsa varacaklardır. Adalet Partisi özel derneklerle hem komünist mücadelesini, hem irtica düzenini yürütmekte, hem de özel teşebbüsün taraftarı ve Halk Partisi devletçiliğine karşı himayecisi olduğunu iddia etmektedir.

İstanbul’da hükûmetten destek gören bütün dernekleriyle “komünizme lânet” mitingi yaptılar. İrtica ve iftira herkese, her şeyi söyledikten sonra, nihayet büyük komünist yardımcısı olarak gördükleri Vehbi Koç, Eczacıbaşı ve Burla Biraderler’e dalalet yolunda olduklarını belirten siyah çelenkler koydular.

Adana’nın ve bütün memleketin özel teşebbüsçüleri, size soruyorum? Vehbi Koç’un, Eczacıbaşı’nın bütün ömürlerinde komünistlere yardakçılık ettiklerini söyleyebilecek kadar cüretli olan bir siyasette iyi niyetten ve özel teşebbüsün emniyetinden zerre var mıdır? Adalet Partisi’nin bugünkü özel teşebbüs emniyeti politikasına bundan daha parlak misâl olamaz.

Komünizm rejimi Türkiye’nin bünyesine hiç uymayan bir rejimdir. Millî mücadelenin ilk günlerinden bu yana İkinci Dünya Savaşı’nda Hitlerci ve ırkçıların iftiralarından memleketi kurtarmışızdır. Hürriyet nizamı içinde komşu ve müttefik devletlerle dost olarak 27 Mayıs Anayasasını devam ettireceğiz. Hiçbir cehalet ve kast teşebbüsü bizim karşımızda ayakta duramayacaktır.

Senato seçimlerinde iktidar değişmez. Kötü idare düzelebilir. Seçmen bugünkü Adalet Partisi iktidarını düzeltmeye karar verirse, onu oylarıyla doğru yola getirebilir. Bunu yapmak her yerden ziyade Adanalıların boynunun borcudur. 1965 seçimlerinde yanlış teşhis koymuştur. Ve oylarıyla fena idareyi desteklemiştir. Türk seçmeni önümüzdeki Senato seçiminde Adalet Partisi iktidarını doğru yola getirmeye gayret ederse, memlekete karşı vazifesini yapmış olur. Her şeyi açık söylüyorum. Seçim sandığı başında hepiniz vazifelerinizi elinizi vicdanınıza koyarak yapmalısınız. Adanalılara sevgilerimi, saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[165]

27 Mayıs İnkılâbı, meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarın elinden milletin kaderini kurtarmıştır.

27 Mayıs İnkılâbı Türkiye’nin Anayasasını kurmuştur. Bu Anayasa Sosyal Adaleti, Plânlamayı ve ileri Türkiye’nin temel anlayışını getirmiştir. 27 Mayıs taraftarları ve aleyhtarları 27 Mayıs’ın bu vasıflarını kabul edip etmemekle belli olur.

Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarın devrildiğini dili ile söylüyor mu ve yüreğinden inanmış mıdır? Ölçü budur.

27 Mayıs Bayramı büyük bayramdır. Cumhuriyet İlânı Bayramı gibi yaşayacaktır.

 

 

 

 

İzmir’e Giderken Yolda Söyledikleri ve İzmir’de Verilen Demeç[166]

[İzmir’de verilen demeç]

Çoktan beri Ege’ye gelmemiştim. Çok heyecan hissediyorum. İzmirliler şöhretli olan alicenap konukseverliliklerini, dostluk duygularını gösterdiler. Yürekten minnettarım.

Senato seçimleri dolayısıyla vazife gezisi yapıyorum. İzmir bu seçimde etrafı zevkle seyretme durumundadır. Vatandaş sükûnet içinde iyi akıllar verebilir. Seçime bu suretle faydalı olmasını beklerim. Faydalı olma tarzı şudur:

Bu seçimde iktidar değişmeyecektir. Vatandaşlar sandık başlarına gitmeye önem verirlerse, iktidar hatalı yoldan dönerek gene kendi içinden daha ehliyetli bir vazife kurulu meydana getirirse çok doğru hareket etmiş olur, kanaatini seçmene vermek lâzımdır.

İzmir’deki siyaset ilgilileri ile konuşabileceğim şimdilik budur. Gösterdiğiniz yakın dostluğa tekrar tekrar teşekkürlerimi ifade etmeyi vazife sayarım.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü İzmir’e gelirken yolunu kesen gençlerle de konuşmuş ve şunları söylemiştir:

“Türkiye’yi irticaın kucağından kurtarmak için bütün idealistleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Ancak bu surette Anayasa düzenine uygun bir cemiyet olarak yaşayacağız.”

Gençler, “Yoruluyor musunuz Paşam?” diye sormuşlardır. İnönü’nün cevabı şu olmuştur:

“Vazife yapıyorum. İnsan vazife sırasında yorulmaz. 27 Mayıs günü gençleri böylesine heyecanlı görmekle mutluyum.”

 

 

 

 

CHP İzmir İl Örgütüne Gönderilen Mesaj[167]

İzmir il teşkilâtımıza,

Senato seçimlerini 1966 senesinde zevk ile seyrediyorsunuz. Fakat CHP olarak bize düşen, şerefli olduğu kadar ağır sorumluluğu ve bütün güçlükleri de görüyorsunuz. Canla başla çalışmak lâzım. Geçmişte olduğu gibi sevgilerle.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Söke Konuşması[168]

(…) İnönü burada kısa bir müddet kalarak Sökelilere hitap etmiş ve “Sökeliler beni candan karşıladınız. Uzak olanlar, yakın olanlar, hepinize minnettarım. Sizlerle konuşmaya Ankara’da iken karar vermiştim. Hepinizi candan selâmlarım. CHP’liler size sesleniyorum: Şimdi sizde seçim yok. Komşu ilinizde seçim var. Siz de şimdiden önümüzdeki seçimlere hazırlanın. Herkes sandık başına behemehal gitmelidir. Dargınlık yok, darılanları mutlâka sandık başına getireceksiniz. Sonra hakkımı helâl etmem size” demiştir.

 

 

 

 

Milas Seçim Konuşması[169]

(...) Yurttaşın tıklım tıklım doldurduğu alanda konuşması sık sık sevgi gösterileri arasında kesilen İnönü, eski sisteme göre yanlış idare tutturan iktidarları dört yılda değiştirmek imkânı olmadığını, şimdi ise nisbî seçimlerle bunun imkân dahiline girdiğini bildirmiştir.

İnönü “Şimdi bu senato seçimlerinde iktidar değişmeyecek fakat AP iktidarını vatandaş nasıl değerlendiriyor bu belli olacak. Eğer vatandaşın verdiği oylardan AP yeniden hız alırsa, bu tutumu devam edecektir. Dört sene sonra da başımıza geleceğin haddi hesabı yoktur” demiştir.

Genel Başkan dört yıl içinde memleketin kalkınmasından vatandaşın ise geçiminden çok şeyler kaybedeceğini ifade etmiş ve şunları söylemiştir:

“Hükûmet olarak, idare siyasetçisi olarak, adalette, iç işlerinde, vatandaş huzurunda AP iktidarı muvaffak olmamıştır. Çok zararlı hareket etmiştir. Vatandaşı birbirine düşürüp adaletsiz hareket etmiştir. Danıştay kararları için Adalet Bakanı Meclis kürsüsüne çıkar, “İstersem dinlerim, istemezsem dinlemem” diyen Adalet Bakanı görülmemiştir. İmparatorluk zamanında görülmemiştir. Cumhuriyet zamanında görülmemiştir. Bütün bu devirlerde çok haksız ve adaletsiz Adalet Bakanları görülmüştür, ama hiçbirisi bilerek insanın gözünün içine bakarak adaletin hükmünü tanımam dememiştir, diyememiştir. Böyle bir cüret AP iktidarına nasip oldu.

Ya İçişlerine ne dersiniz? Kumarhane basarmış gibi Millet Meclisini basarlar. Gevelediler gevelediler, nihayet Meclis ve Senato Başkanlarının AP iktidarının İçişleri Bakanı’nın alnına vurduğu ayıp damgasını hazmettiler. Bunu söylediler resmen tebliğ ettiler, İçişleri Bakanı kınanmıştır dediler. Kınamak ayıplamak değil midir?”

İnönü ayrıca AP’nin kalkınma çabalarının daha hazin olduğunu söylemiş, 15 yıldır CHP’nin memleket kalkınması için plânın öneminden bahsettiğini belirtmiş ve plânın ne olduğunu anlatmıştır.

Plânsız işlerde de paraya ihtiyaç olduğunu ifade eden Genel Başkan plânsızların düşünceleri hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamıştır:

“Biz komünistlerle uğraşıyoruz diye, yabancı memleketlere gideriz. Dostlar hazineyi açarlar, isteğimiz kadar bize para verirler. Bilmek lâzım, öğrenmek lâzım. Dostlar, müttefikler, yardım etmek için, ilk önce siz kendi memleketinizin kalkınması, ilerlemesi için ne yaptınız? Ne kadar gayret sarf ediyorsunuz? Ne kadar çalışıyorsunuz? Evvelâ bunu sorarlar. Biz gayret sarf etmeyeceğiz, memleketimizdeki 15 yaşındaki çocuklara komünist damgası vurarak hapse atacağız. Buna mükâfat olarak siz bize yardım edeceksiniz. Buna inanacak müttefik yoktur.

Meşhur söz; vatandaş aldatılabilir. Fakat daima aldatılamaz. Şimdi Senato seçimlerinde vatandaş gördüğü idareden memnun mudur, yoksa yanlış yoldasın bunları düzelteceksin diye bir ihtar yapmak lâzım mıdır? Bu vazifeyi yapacaksınız.

AP eline iki üç tesirli silâh almıştır. Rast geldiğine komünist damgası vuracak, rast geldiğini dinsizlikle itham edecek bir de eline ilk fırsat geçtiği zaman seçim kanununu değiştirecek, kendi arzusuna göre düzeltecek. Müslüman’ı Müslüman’a düşman edeceğini hiç düşünmeden, dinsizlik damgası vuracak. Bu üç başlı aldatma projesidir. Her yerde konuşacağım ve bu dinsizlik damgasını vuranların ne kadar Türk düşmanı, Cumhuriyet düşmanı olduğunu anlatacağım.”

İnönü, AP’nin seçim kanununu değiştirmekle ilgili çabalarına değinmiş “Yanlış yolda yürürsün yürürsün, hem kendi başına kaza getirirsin, hem de memleketin başına kaza getirirsin. Bundan kaçınılmalıdır” demiş ve şöyle devam etmiştir:

“Bunu AP’li vatandaşlara söyleyeceksiniz yanlış yolda inat ile sebat ediyorlar, itimat edebiliyorlar, böyle bir inat yanlıştır. AP daha ehliyetli insanlarını iktidara getirerek daha iyi bir idare kurabilir zannediyorum. Tecrübe etsinler, iktidarı biz alacak değiliz.

Şimdi ne yapacaksınız, bir defa sandık başına gideceksiniz. Kırgınlıkların, münakaşaların hepsi bitmiştir. CHP’li olarak hepiniz sandık başına gideceksiniz gitmeyenleri götüreceksiniz, dermanı olmayanları sırtınızda taşıyacaksınız.”

Genel Başkan 1965 seçimlerinde oy kullanmayan bazı CHP’lilere de hitab etmiş ve konuşmasına şöyle son vermiştir:

“Kime küsüyorsunuz? Bu memleket hepimizin memleketi. Hem CHP’lisin, memlekete tarihe karşı vazifeler ifa etmişsin, gene bu vazifeleri ifa etmeye mecbursun.

Demokratik rejim medeniyet idaresinin en yüksek usulüdür. Kime dayanır, seçmene dayanır, siyasî partiye dayanır. Siyasî parti seçmeni sandığa götürecek. Eğer bu memlekette, seçmen, sorumluluğunu, parti sorumluluğunu bilmiyorsa, memleket vazifesi olarak yapmıyorsa, o memleket demokratik rejimi yürütemez. Nasıl yürütecek, bunları size tekrar tekrar söylüyorum. Benim kadar partide, seçimde üzerinize düşen vazifeyi yapın. Dağ tepe dolaşıp size CHP’li olarak sandık başına gidilmesini, seçmen vazifesinin yapılmasını anlatmaya çalışıyorum. Halbuki aksi olacak siz bana anlatacaksınız.”

 

 

 

 

Muğla Seçim Konuşması[170]

(…) İnönü sık sık alkışlarla kesilen konuşmasında, “İrtica ne kadar azgın olursa olsun nihayet Patrona Halil’in akıbetine uğrayacaktır” demiştir.

İnönü şunları söylemiştir:

“Büyük bir vazife yapıyoruz. Daima muzaffer olacağız. Bu senato seçiminde sandık başına mutlâka gitmelisiniz. 1961’de, 1965’de kendi partililerimiz sandık başına gitmekte ihmal gösterdiler. Bu seçimde her türlü ihmalîn önünü almak lâzımdır.

İktidar yanlış yoldadır. Bu seçimde onlara ders vermek lâzımdır.Yaptıklarının yanlış olduğunu, daha ehliyetli insanları işbaşına getirmek ihtiyacı bulunduğunu memleket menfaati için onlara söylemek lâzımdır. En tesirli söz oylarınızdır. Eğer bu seçimde AP sizden vatandaşlardan az oy alırsa, hatalı yolda olduğunu anlar, 1965 oylarını alırsa doğru yolda olduğunu zanneder. Şimdi memleketi her bakımdan zararlı bir idare yürütmektedir. O zaman daha çok zarar verecektir. Onları bu yanlış yoldan çekmek, seçmen vatandaşın elindedir. Yanlış yolda olanlar yanlış usul tutarlar. İktisadî kalkınmada yanlış, memleket idaresinde ve adalette yanlış olunca vatandaş karşısında tutunabilmek için sakat yollara düşerler. Vatandaşı vatandaşa düşman eden komünist damgası ile çalışırlar. Din istismarcılığı yaparlar. Memleket büyük ölçüde irtica tehlikesi karşısındadır. Bu memlekette CHP komünist rejimin, Vahdettin zamanından beri en kuvvetli hasmı olan siyasî partidir. Komünist ithamı Vahdettin tarafından bize yapıldı Millî Mücadelede. İkinci Cihan Harbi’nde Ruslara karşı Amerikalılara karşı, İngilizlere karşı bizi Hitler’le beraber harbe sokmak isteyen ırkçılar tarafından yapıldı. Ondan sonra her sıkıştıkları zaman bunu yaparlar. Sakat yolun biri bu. Öteki dini irtica, tahmin edemeyeceğiniz kadar zararlı bir irtica memleketin bünyesini kemirmektedir ve hükûmet âzaları bunu desteklemektedir. Bu tertibin üçüncü ayağı seçim konusudur. Bu idareye lâyık bir seçim kanunu ile muhalefette bir daha söz söyleyemeyecek hale getirmek lâzımdır, onun için çalışıyorlar. Bunun için mücadele ediyoruz.

Bunların hiçbirini yapamayacaklar. İrtica ne kadar azgın olursa olsun nihayet Patrona Halil’in akıbetine uğrayacaktır.

AP’li arkadaşlarınıza bütün bu hakikatleri açık bir surette söyleyiniz. Bizde hiçbir surette düşmanlık yoktur. Ama memleketin kaderi müşterek dâvamızdır. Hepimizin devletidir. Hepimizin hükûmetidir. Uyarmamız lâzımdır. Bu oyla olur.”

 

 

 

 

Denizli Seçim Konuşması[171]

“Adalet Partisi iktidarının bugünkü kadrosu vatandaşın geçim meselesini ve millî başlıca mesele olan kalkınmayı vazifenin temeli saymaktadır. Bugünkü AP idarecilerinin arzuları, ilk önce mutlâk iktidarın ve partizan sistemin temellerini kurmaktır. Bunlar, 27 Mayıs’ın, meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarın devrilmesi gerçeği olduğunu hiçbir zaman söylemezler. Ondan sonra bu partizan sistemi kurmak tabiî arzularıdır. Ve bu partizan sistem ve onun ilk şartı olan mutlâk iktidar şu iddialara dayanacaktır:

‘Halk Partisi komünisttir.’ Kendileri özel teşebbüs taraftarı ve komünist aleyhtarıdır. Bu iddia şimdiden çürümüş ve gülünç olmuştur. Açık, kesin bir surette söylüyoruz ki, komünist devletlerle komşuyuz, iyi komşuluk münasebetleri yapmak her surette arzu olunur bir uluslararası görevdir. İç rejim olarak komünist rejimin kesin bir suretle karşısındayız. Memleketimizde kurulmasına karşı, Türkiye’yi canla başla savunmak kararındayız. Bu kararımız 40 sene zarfında dost olduğumuz ve uzak olduğumuz zamanlarda tecrübeden geçmiştir. Bizim memlekette komünist rejimi, bizim müstakil devlet olmak temeliyle bağdaşamaz. Hülâsa, millî yapımız ve millî istiklâlimiz bakımından komünizm bize uymaz, karşısındayız. Şimdiye kadar bizi bu silâhla Vahdettin fetvasıyla karşıladılar. İkinci Cihan Harbi’nde bizi Hitler’le beraber, Sovyet Rusya’ya bütün müttefiklerine yani İngiltere, Fransa, Amerika ve hepsine karşı harbe sürüklemek isteyen ırkçılar türlü kıyafete bürünerek ittiham etti. Meşruiyetini kaybeden geçmiş iktidar devletçiliğimiz ve plân isteyişimizi komünizm diye diline doladı. Şimdi AP iktidarı zamanında Vahdettin hariç, türlü şekillerle aynı temeller işlenmektedir.

En son verdikleri parlak misâl, kendi yardımlarıyla İstanbul’da düzenledikleri, ‘Komünizmi tel’in mitingi’nde türlü din, iman propagandasından sonra, Vehbi Koç, Eczacıbaşı ve Burla Biraderleri komünist yardakçısı olarak ilân etmişlerdir. İşte Adalet Partisi idarecilerinin bizim aleyhimize yürütmek istedikleri komünizm oyunu bu gülünç durumdadır.

Şimdi ikinci temellerine geliyorum. Din istismarı, aslında lâik cumhuriyeti kabul etmeyen insanlara dayanır. Teşkilâtlanmış ve memlekete yayılmış başlıca yardımcıları Saidi Nursi’nin müritleri yani nurcular denilen tarikat mensuplarıdır. Bunlar müstakil Türk devletinin, cumhuriyetin ve bütün devrimlerin can düşmanıdırlar.

Saidi Nursi, Türk milliyetçiliğini istemez. Türk müstakil devletini istemez. Bir Arap devletinin parçası olarak düşünür.

AP’nin tutumu

Sevgili vatandaşlarım; bunları Temyiz Mahkemesi uzun boylu tetkik ettikten sonra bu hükümlere bağlamıştır. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, bugünkü AP yöneticileri tutumu ile, bakanın idaresiyle nurcularla işbirliği halinde görünmüyorlar mı? Bu nurcular, tamamıyla din istismarı yolundan özel siyasî maksatlar güden insanlardır. Türk milletini, Türk vatanını dini gibi titreyerek korumak isteyen halis, dini bütün Müslümanlarla hiçbir ilgileri yoktur. Tarihimizin tanıdığı bütün irtica hareketlerinin en genişi ve en ziyade teşkilâtlanmışı manzarasını göstermektedir. Bunun muvaffak olması Türk devletinin ve Türk milletinin uçuruma yuvarlanması demektir. Şimdi sacayağının üçüncü mesnedini söyleyeceğim:

Seçim kanunu ile bu idareyi kudretli ve devamlı kılmayı sağlamak istiyorlar. Vaziyetin özeti budur. Adalet Partisi içinde bu sakat anlayışları kabul etmeyerek, doğru ve dürüst demokratik rejim taraftarı olan insanlar vardır, kanaatim budur. Bu insanlar, 27 Mayıs’ı yürekten kabul edebilirler ve oyunlara sapmaksızın lâik Cumhuriyeti ve demokratik rejimi koruyabilirler, ümidim budur. Cumhuriyet Halk Partililer tarafsız vatandaşlar seçimde vazife yaparlarsa, mevcut idare doğru bir yola girmeye mecbur edilebilir.”

Bir sabotaj

İnönü, nurculardan bahsederken AP’li belediyenin hoparlörleri, gece yapılacak AP mitinginin anonsunu vermeye başlamışlardır. Bunun üzerine 10 binlerce kişi bir anda galeyana gelmiş ve uzun süre İnönü’nün konuşmasını kesmek isteyen bu yayını yuhalamışlardır. İsmet İnönü şunları söylemiştir:

“Nurcular, kendilerini anlatırken mikrofona el uzatacak kadar yayılmışlardır. Bunların milletini, dinini, Türkiye’yi, vatanını düşünen, dini bütün Müslümanlarla yakından uzaktan hiçbir münasebetleri yoktur. Nurcular vatan için tehlikelidir. Bu memleketin tarihinde irtica vakaları olmuştur. Hiçbirisi bu kadar yaygın bir teşkilâta sahip olmamıştır. Ben gerçekleri vatandaşlarıma apaçık söylemeye mecburum.”

 

 

 

 

Uşak Seçim Konuşması[172]

“Uşaklılar, sevgili vatandaşlarım,

Uşak’a heyecanlı şartlar içinde üçüncü defa geliyorum. Birincisi düşman kumandanlarını teslim almak ve başkumandana teslim etmek için, ordular başında bir ziyaret idi. O günleri hatırlayanlar çoktur. Babalarından işitmişlerdir. İkincisi, Uşak’a 1960 inkılâbından evvel İzmir’e giderken uğradım. Burada bir gün misafiriniz kaldım. Meşruiyetini kaybetmiş iktidarın son devrinde olduğu sonradan anlaşılan bir zamanda Uşak’ta vaktiyle karargâhım olan eve gitmekten men edildim. Uşaklılarla temasta bulunmama her türlü güçlük çıkarıldı. Nihayet istasyona giderken âdi ve vahşi saldırıya uğradım. Taşla başımdan yaralandım. Uşaklıların candan koruması ile selâmete çıktım. Şimdi üçüncü defa geliyorum. Demokratik rejimin heyecanlı günlerinden birindeyiz. Seçim zamanı demokratik cemiyetlerin hareketli günleridir. CHP olarak vazife başındayız. 40 seneden beri harpte ve sulhta, iktidarda ve muhalefette çetin sınavlardan geçmiş bir partiyiz. Şimdi muhalefetteyiz. İktidara karşı muhalefetin meşru ödevlerini yapmaya çalışıyoruz.

Karşımızda bulunan AP iktidarı yeni Anayasayı tanır. Yani 27 Mayıs’ı tanır, bunu sözle söyler. 27 Mayıs’ın meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarın devrilmek hareketi olduğunu Anayasa diliyle söylemez. Onun için dikkat altındadır. Gazeteleri, coşkun zorbaları fırsat buldukça 27 Mayıs aleyhine her türlü gösteriyi yaparlar.

Meşruiyetini kaybetmiş iktidar zamanında biz kalkınmanın plânla mümkün olacağını söylerdik. O iktidar ise, plânın komünistlik olduğunu söylerdi. 27 Mayıs’ın getirdiği Anayasa, plânlamayı devlet müessesesi yapmıştır. Plânlama Teşkilâtı 5 seneden beri çalışmaktadır. Değeri, işlere nüfuzu, ilmi ve iktisadî yetkisi, memleket içinde ve memleket dışında belli hale getirilmiştir. AP iktidarı resmî dilinde plânlamayı tanır, tatbikatta hor görür, çalıştırmaz ve istifade etmez. Onun için kalkınma temelsiz bir çaba haline girmiştir.

Pahalılık meselesi

AP iktidarının elinde kalkınma olarak şimdiye kadar her iki ameli delil kendini göstermiştir. Pahalılık sıhhat alâmetidir. Bu gerekçe ile millet yanıp kavrulmaktadır. İş olarak, bizim başladığımız eserleri ilân eder. Onların temel atmasını yeniden yapar ve vatandaşın gözüne bakarak kendi eserleri gibi göstermeye çalışır. Keban Barajı bunun en büyük örneğidir.

Komünistlik iftirası

AP iktidarının iktisadî meselelerle uğraşacak vakti de henüz olmamıştır. Kendinin önemli gördüğü kaygıları vardır. Şimdi bunların üç ayağını size sayacağım. Bir: CHP komünisttir, ey vatandaşlar, memleketi komünist yapmayalım, der. CHP’ye bu iftirayı Vahdettin yaptı, perişan oldu. İkinci Cihan Harbi’nde Türkiye’yi Almanlarla beraber Rusya dahil İngiltere, Amerika ve bütün müttefikler aleyhine harbe sokmak isteyen ırkçılar yaptı tutturamadılar.

Nihayet meşruiyetini kaybeden idare bu iftirasında muvaffak olamadı. Devletçiliğimizi komünistliktir diye dillerine dolayıp durdular. Şimdi iki cümle ile Uşak’ta bir daha söyleyeyim. Komünistlik bizim memlekette yasaktır. CHP zamanında yasak olmuştur. Sovyetler’le Millî Mücadelede beraberdik. İkinci Cihan Harbi’nde birçok dalgalardan geçtik. Yakın olduğumuz çok uzak olduğumuz zamanlar oldu. Tutuşmadık iyi komşuluk münasebeti korundu. Memleketin iç idaresi olarak komünist rejimini daima reddettik ve reddediyoruz. Hiçbir zaman memlekette komünistliği kabul etmeyeceğiz. Yeni, eski hangi siyasî parti memlekete komünistliği getirmek isterse canla başla onun karşısında olacağız. Tabiatımız, programımız, idealimiz, kararımız, budur.

Din istismarı

İkinci ayakları, din istismarıdır. CHP dinsizdir, derler. Bunlar lâik Cumhuriyetin düşmanıdırlar. Adını söylemeden Müslümanları Müslümanlara düşman ederler. Bunlar şimdiye kadar tarihimizde geçen mürtecilerden farklıdırlar. Nurcu denilen Saidi Nursi’nin tarikatına dayanırlar. Saidi Nursi Türkiye’de Türk Milliyetçiliğini reddeder. Saidi Nursi tarikatında müstakil Türk Devleti olmayacaktır. Türkiye bir Arap devletinin parçası olacaktır. Saidi Nursi’nin tarikatında Anayasa yoktur. Cumhuriyet yoktur, devrimler yoktur, Atatürk ilkeleri, ağza alınmaz sözlerle kötülenir. Bunlar Türk Devletinin ve Türk Milletinin şimdiye kadar gördüğü en azgın ve mürteci düşmanıdırlar.

Sevgili partili ve partisiz bütün Uşaklılar, iyi dinleyiniz bu söylediklerimi. Saidi Nursi’nin tarikatının bu milliyet devlet düşmanlığı tabiatını temyiz mahkemesi hükme bağlamıştır, karara bağlamıştır, ilâma bağlamıştır. Bütün bunlar, ancak Türk Milletinin, dini bütün Türk Müslümanlarının elbirliğiyle ve bütün siyasî partilerimizin müşterek vatansever kararıyla tâkip olunursa, memleket selâmete erebilir.

Meşruiyetini kaybetmiş olan geçen iktidar seçim faydaları için son devrinde Saidi Nursi’ye ve tarikatına yüz vermiştir. Şimdi de AP iktidarı seçim oyları için işbirliği yapıyor, denebilecek kadar teşvik edici görünmektedir.

AP iktidarı sacayağının üçüncü kolu olarak öyle bir Seçim Kanunu yapacak ki, mutlak iktidarıyla hiçbir tenkit ve itiraz görmeden politikasını yürütecek ve bundan en çok nurcular istifade edecek, durum budur.

Kısmi Senato seçiminde AP’ye oy vermemek lâzım ki, uyansın. Hatalı ve tehlikeli yolunu düzeltsin, memleketi iktisaden iflâsa, sürüklemesin. Hepiniz sandık başına, ihmal yok. Sandık başında kırgınlık, küskünlük yok, iyi vazife yapmak duygusu yüreğimizde olarak çalışacağız, selâmlar.”

Hiç yenilmedim

Genel Başkan İnönü binlerce yurttaşın sevgi gösterileri arasında görevine 25 yaşındaki bir genç gibi devam edeceğini bildirmiş ve özetle şunları söylemiştir.

“Muhalefette olsun, iktidarda olsun CHP demokrasinin temel direğidir ve daima onu yaşatacaktır.

Benim az kazandığım, çok kaybettiğim günler olmuştur. Hiçbir zaman yenilmemişimdir. Muharebe meydanından siyasete geldim. Kumandanların bazı hassaları vardır. Bir kumandan, meydan muharebesinde düşman kuvvetli gelir, kaybeder. Ricat gözünün önünde sinema şeridi gibi geçer. Muharebe kayboldu derler. Muharebe kaybolmamıştır. Kumandan ümitsizliğe kapılmazsa, yüreğinde kuvvet varsa muharebe kaybolmamıştır. Böyle kumandanlık ettim. Hiçbir zaman yenilmedim.

Bu söylediklerim size kuvvetli hatıra olarak kalsın. Büyük vazifeler yapacaksınız. Bütün bu çabam sizin memlekete vereceğiniz parlak geleceği sağlamak içindir. Memleketi kurtarmak vazifesi size düşüyor. Bunun için bunları anlatıyorum.”

 

 

 

 

Kütahya’da Bir Salon Toplantısında Milli Mücadele ve AP Hükümetinin Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma[173]

İnönü Kütahya’daki konuşmasına Millî Mücadele’ye ait hatıralarını anlatarak başlamış ve bu arada harpte ne kadar fedakârlıklar gerektiğini örneklerle belirtmiş, harp sırasında yüzde 40 vergi alınıp orduya verildiğini, bunların sonradan ödendiğini, Türkiye’nin kurtuluşunun ne kadar güçlüklerle kazanıldığını ifade ederek, “Bu Millî Mücadele çıkmaz, ne diye uğraşıyorsunuz diye zayıf duygular harekete geldi, ama düşmanı başına vura vura memleketten kovmaktan başka çâre yoktu, fikri tâkip edildi” demiştir.

İnönü büyük sevgi gösterileri arasında daha sonra İkinci Dünya Savaşı hâtıralarına geçmiş, Türkiye’nin bu savaştan burnu kanamadan nasıl çıktığını anlatarak şunları söylemiştir:

“Harbe girmedik. Ondan sonra Ruslar bizden ağır taleplerde bulundular, hepsini reddettik ve ordumuzu çadırlı ordugâha çıkardık, siyasî hâdiseler cereyan etti ve selâmete çıktık.”

Minnettarım

Kütahyalılar bu sözleri de alkışlarla karşılamışlardır. İnönü konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Minnettarım, anlıyorsunuz. Kömür bulmak için, Zonguldak’tan işçileri askere almayalım, işçiler madende çalışsınlar ve harp yokmuş gibi ücretlerini devlet versin dedik, böyle tedbir aldık. Onlar çalıştılar ve siyasî hayat bu neticeye gelip de hastalıklar başlayınca “işçileri zorla toplayıp kömüre gönderdiler” diyerek propaganda yaptılar. Bunu hâlâ seçim zamanları söylerler. “Ekmek vesikaya bağlandı” derler. “Şeker daraldı, vesikaya bağlandı. Kimine verdiler, kimine vermediler.” Bunlar affolunmaz harp suçlarıdır. Kim bilir daha neler neler. Unutuyordum varlık vergisi de var. Bunu da hatırladım. O da mühim mesele. Memleket seferber oldu. Birinci Cihan Harbi’nde, Millî Mücadele esnasında herkesin yüzde 40’ını aldık. İkinci Cihan Harbi’nde “Varlık vergisi koydular, bizden insafsızca vergi aldılar” diye yapılmayan insafsızlık kalmadı. İkinci Cihan Harbi’ne girmiş, girmemiş devletlerin âkıbetini düşününüz.

Burnumuz kanamadı

İkinci Cihan Harbi’ne girmiş girmemiş devletlerin akıbetini düşününüz. Türkiye burnu kanamadan, bir kişisi ölmeden İkinci Cihan Harbi’nden çıkmış ve bütün dünyanın gözünde ne akıllı milletmiş, ne büyük idareymiş diye takdirlerle tarihe geçmiş, ama kendi içinde demokratik mücadelede iki paralık bir hizmet gibi takdir edilmemiştir. Bunlar tecrübesiz, görgüsüz siyaset adamları için ümit kırıcı şeylerdir. Benim için siyasetin tabiî cilveleridir. Bütün bu hastalıklar bizde de olabilir, diye düşünerek demokratik rejime girmişimdir. Bütün ikbalini, idbarını soğukkanlılıkla karşılamayı vazife saymışımdır.

Size bir hikâye anlatayım

Size bir hikâye anlatayım: Mecliste, meşruiyetini kaybetmiş iktidarın zamanında ben birçok defa kürsüde münakaşa ederken tasavvur edemeyeceğiniz insafsız taarruzlara uğradım. Tariz ederler, söylenirler, gayet sükûnetle seyrederim, dinlerim. Verilecek cevabım varsa veririm, ondan sonra giderim. Bizim arkadaşlar şaşarlardı. “Nasıl sükûnetini muhafaza ediyorsun, bu adamlara bu kadar hafif cevap veriyorsun, sinirin bozulmuyor, nasıl yapıyorsun, nedir bu?” Cevap veririm onlara: Bu gayet basit, ben Mecliste, siyasî hayatta tarizlere uğradığım zaman kendi kendime konuşurum.

Derim ki kendi kendime: “Senin şikâyet etmeye hakkın yoktur. Sen, cemiyetimizin böyle hastalıklar içinde bulunduğunu bilerek bu yola çıktın. Kimseden şikâyet etmeye hakkın yoktur. Yola çıkmışımdır, demokratik rejimi türlü badirelerden sonra buraya kadar getirmişizdir. Bugünkü halinden ben memnunum.”

Çok terakki etmişizdir. Çok şikâyetimiz var ama şimdi mitingler yapıyoruz, partiler birbirlerine sert sözler söylüyorlar, meşruiyetini kaybetmiş iktidar zamanında bu kadar çok miting yapılsa ve herkes birbirine bu kadar ağır sözler söylese kan gövdeyi götürürdü. Sinirleri hiç dayanmazdı.

Şimdi lütfediyorlar

Meşruiyetini kaybetmiş iktidar zamanında dolaştığım yerlerde taşla canıma kıyacak kadar hücum ederlerdi. Şimdi lütfediyorlar. Muhalefet Partisi’nin Lideri dolaşıyor diye kolaylık gösteriyorlar. Demek, bir medeniyet ilerleyişi, cemiyette demokratik rejimi intibak etmek için yeni bir merhale almışız. Bu demokratik rejim meselesinde bir noktada tarih beni aldanmış olarak kaydedebilir. O da şu: Çok sormuşlardır bana, bu kadar çok güçlük olacağını tahmin eder miydin? Bu kadar çok güçlük olacağını tahmin etmezdim. Bütün dünyanın bildiği meseleleri, dünyanın tecrübesi gözümüzün önünde, yetişmiş politikacılar olarak çatışmalar, sürtüşmeler daha az olmak şartıyla idare edebilirdi. Ama gene kendim basit kanunlara riayet ederek söylüyorum ki, hayal ile siyasî hâdiselerin tekâmülünü bir seyre tabi tutmaya imkân yok.

Demokratik rejim denilen idare, insanların şimdiye kadar keşfedebildikleri idarelerin en mütekâmili, en ilerisi, en nazik olanı ve en muğlak olanı. Milletler her şeyden evvel sorumluluk hissinin uyanmış ve kemale gelmiş olmasını istiyor.

Yeni Türkiye ne kadar güç şartlar altında kurulmuştur? Bunu gözlerinizin önünde canlandırmak isterim. Varmak istediğimiz hedefler ne kadar yüksek hedeflerdir. Muğlak hedeflerdir, onları canlandırdım. Hedeflerin yüksekliğini göz önünden ayırmazsak elbirliği ile bu memleketin siyasî güçlüklerini hallederiz. İktidarda olanlar ve muhalefette olanlar demokratik rejim içinde karşılıklı siyasî vazife yapmak tabiatını yaratmaya çalışacağız. Bunda muvaffak olacağız, hiç şüphem yok. Teşekkür ederim arkadaşlar.”

Şimdi böyle bağırıyorsunuz ya

İnönü, konuşmasını burada bitirince salonu tıklım tıklım doldurmuş olan binlerce kişi birden ayağa fırlamış ve hep bir ağızdan “Ya ya ya, şa şa şa, İsmet Paşa çok yaşa” diye bağırmaya başlamışlardır. CHP Genel Başkanı gülerek mikrofonu tekrar eline almış ve şöyle demiştir:

“Size bir hikâye söyleyeyim. Eğlenceli bir hikâye, “Çok yaşa” diye bağırıyorsunuz ya, onun üzerine hatırıma geldi. Beni gören vatandaşlarım iki türlü bakarlar bana. Bir kısmı, “Yaşıyor, aaaa. Sıhhati yerinde, canlı, çalışıyor, hâlâ iş var bunda.” Ve ondan sonra da bir endişe. “Bu giderse ne olacak?” Ben gidersem hiçbir şey olmayacak. Bir araya geleceksiniz CHP’liler. Birini getireceksiniz. Şimdiki gibi yürüyeceksiniz, hiçbir şey olmayacak...

Bir kısım da başka türlü bakar. “Hâlâ yaşıyor yahu adam, nasıl şeydir bu. Bu kadar uğraşıyor didiniyor, ne ihtiras, ne ihtiras, nasıl yaşıyor?” Bir kısmı da böyle...

Yeni yetişen gençler

Yeni yetişen gençlerin kulağı hep fena şeylerle dolmuş, beni umacı gibi zannediyor, görüştüğü zaman hayret ediyor. Kendileri gibi bir insanım, yiyorum, içiyorum, gülüyorum, keyfim var, neşem var. Hiç kendilerine anlatıldığı gibi değilim. Zaten benim rakiplerim kendi arkadaşlarının benimle beraber çalışmasını hiç istemezler. Ben diğer partilerle karma hükûmetler yaptım. AP ile Karma Hükûmet yaptım, sonra YTP ile. Hepsi ile ayrıldık sonra. Beraber hükûmetler yaparken benimle çalışacaklar diye en kuvvetli, en azılı partilileri seçtiler, hakkımdan gelecekler. Beraber çalıştık, sonra ayrılma oldu. Benimle beraber çalışan insanlardan her devirde hemen hemen yarısı benimle beraber kaldı, öteki yarısı gitti. Anlıyor musunuz? Temas ettiler, yakından gördü adamlar. Tabiatımı da, düşüncemi de, istikametimi de, ihtirasımı da öğreniyorlar. Onun için dayandığım mesnetler gayet sağlamdır benim.

Ebedi olarak ayrıldıktan sonra

“Yaşa” diye bağırırlar. Bilirim ben, herkes benim hayatımla meşguldür. Hâlâ yaşıyor derler, bir de bu giderse ne olacak derler. Ama ben sizi temin ederim, ben gidersem bir şey olmayacak, arkadaşlarım benim yerime benden muktedir adamları bulacaklar, sonra bugün “hâlâ yaşıyor mu?” diyen insanlar da aralarından ebedi olarak ayrıldıktan sonra sükûnetle mütalâa ettikleri zaman ve tarih bir çok hâdiseleri aydınlattıkça, zannediyorum ki düşmanlıkla hatırlamayacaklar beni.

Vicdanım rahat

Şimdi arkadaşlarım bu anlattıklarımla hayatı ne kadar basit ve tabiî bir şekilde hem gördüğümü, hem size hikâye ettiğimi anlamış oluyorsunuz. Gayet rahatım. Vicdanım rahat, sıhhatim iyi, daha çok çalışacağım ve vatandaşlarımı memnun edeceğim.”

 

 

 

 

Afyon Seçim Konuşması[174]

“Senato seçimleri münasebetiyle huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Bu seçimde Cumhuriyet Hükûmeti değişmeyecektir. Her yerde söylüyorum. Bu Senato seçimleri, memleketi idare eden AP iktidarı doğru yolda mıdır, düzeltilmesi lâzım gelen yolda mıdır, bunu ifade edecek. Senato seçimlerinde AP’ye oy verirseniz, onlar, yaptıklarımız doğrudur ilâmını, aldık diyecekler, şimdiye kadar yaptıklarının, daha ilerisini yapacaklardır.

Pahalılık almış, yürümüştür

İktisadî duruma gelince, bu iktidarın vatandaşın çektiği ıstıraplardan hiç haberi yoktur. Bu iktidar pahalılığın sıhhat alâmeti olduğunu iddia ediyor ve bunu Türkiye’ye ıslahât düsturu olarak gösteriyor. Pahalılık sıhhat alâmetidir, diyorlar. Vatandaşın kazancını, mahsulünü on misline çıkarsın, buna karşılık bütün mahsullerde iki misli pahalılık olursa, bu pahalılıktan vatandaş zarar görmeyebilir. Vatandaşın gelirine hiçbir şey eklemezsin, vatandaşın gelirini artıracak bütün tedbirlerin karşısında olursun, sosyal adalet yollarını bulmazsın, sosyal güvenliği hiç beğenmezsin, sonra da vatandaşın hayat, geçim şartlarını ağırlaştırırsın. Bu son derece yanlış bir politikadır. Eziyet vesikasıdır, eziyet politikasıdır. Bu seyahatimde memleketin en zengin yerlerinde Adana’da, İzmir’de, Denizli’de pahalılıktan eziliyoruz, diye feryatlarla karşılaştım. Siz pahalılıktan memnun musunuz? Bugünkü iktidar pahalılık diye bir mesele kabul etmiyor ki, onu düzeltmek için zihin yorsunlar. Bütün dertlerimizin başı, müstahsil ile muhtaç halde olan insanlarla meşgul olmamaktır.”

İnönü bunun ardından pancar konusuna değinmiş, CHP iktidarı aldığı zaman pancar borçlarıyla karşılaştığını, önce bunları ödediğini ve bilâhare pancar fiyatlarını düzenleyip müstahsilin yüzünü güldürdüğünü söylemiştir. Şimdi ise yol boyu vatandaşların, pancar paralarını alamadık diye, yolunu çevirdiğini belirten CHP Genel Başkanı “Bu temel politika meselesidir. Biz, devletçiyiz, halkçıyız, plâncıyız. Müstahsilin korunmasını hükûmet politikası sayarız” şeklinde konuşmuştur.

Politikamızı anlamıyorlar

İnönü sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Müstahsilin dertleriyle meşgul olmayan geniş yürekli akıllılar, bizim politikamızı güç anlıyorlar. Bu tütünde de böyle, fındıkta da böyle. Bu bir politika meselesidir, anlayış meselesidir.Biz kalkınma için 15 sene plân, plân diye feryat ettik. Plân komünist usulüdür dediler, yapmadılar. Sonra bütün memleket plânın lâzım olduğuna karar verdi, Anayasaya girdi.

Dört senedir plân içinde çalışıyoruz.”

İnönü, genç plâncıların çabalarını övmüş, plâncılarımızın yabancı uzmanlarla boy ölçüşecek şekilde bilgili olduklarını söylemiş ve demiştir ki:

“Onları rahat bırakmıyorlar. Aklım kendilerindedir. Plâna lüzum yoktur, diye hepsi bir köşeye atılmıştır, ne işlerine bakarlar, ne çalışmalarını tâkip ederler. Plân vardır, diye, dilleriyle söylemişlerdir.”

Yeni bir Anayasa

“27 Mayıs yeni bir Anayasa getirdi. Bu, sosyal adalete dayanan bir Anayasadır. Gelir, memleketin vatandaşlarına mümkün olduğu kadar iyi nispetlerde dağılacak. Kimsenin malını almak yok. 27 Mayıs dillerindedir. Her gün 27 Mayıs’ı kötülüyorlar. Yani meşruiyetini kaybetmiş olduğundan dolayı devrilmiş olan iktidarın hasretini yayıyorlar. Yanlış yol, bu uçsuz bucaksız çekişmeyi, yerlerinde saymayı, fakiri her gün daha fakir yapmayı, zengini birçok misli daha zengin yapmayı güden bir politikadır.

İktisadî politikada plânsız kalkınma olmaz. Emniyetsiz kalkınma olmaz. Özel teşebbüs emniyet içinde bulunacak. Kabiliyetli şekilde çalışacak. Bunlar plân vasıtasıyla her tarafa iş, çalışma, kaynak ve geçim gitmesine yardım edecek.

AP ilk günden birtakım esaslar kurmuştur. AP’nin sahasında bulunan insanlarına söylüyorum. Bir defa, sağlam oturmak lâzım derler. Sağlam oturmak için bir partizan idare kurarlar. Bütün memur kadrosunda mümkün oldukça, zaman oldukça köylere kadar kilit başlarını adamlarıyla tutacaklar. Meşruiyetini kaybetmiş iktidar bunun daniskasını yaptı ne oldu? Tecrübe almamışlardır. Sonra başkalarını komünist diye damgalayacaklar. Komünisttirler, deyince en başta biz geliyoruz. CHP geliyor. Vahdettin bize böyle söyledi. Millî Mücadele’de, İkinci Dünya Savaşı’nda Hitlervari ırkçılar bunu söyledi. Şimdi onlar türlü kıyafetlere bürünmüş, bizim için yine komünist diyorlar. Meşruiyetini kaybetmiş iktidar da biz plân deyince komünist usulüdür, diye bağırıyordu.

Şimdi arkadaşlar, bu memlekette komünistlik yasaktır. Bu yasağı koyan CHP’dir. Biz büyük bir devletin torunuyuz. Büyük devlet politikası güdeceğiz, komşularımızla iyi geçineceğiz. Onlarla dost olacağız, iç politikamızda ise kendimize göre yol tutacağız. Komünistliği hiç kabul etmiyoruz. Siyasî partilerden yenileri veya yeni çıkacakları içinde komünist olmak isteyen çıkarsa, karşılarında sağlam, imanlı olarak bizi bulacaklardır.

AP’nin ikinci ithamı ise CHP’nin dinsiz olduğu ithamıdır. 1963 seçimlerinde bunları hepiniz dinlediniz. Köy köy dolaştılar, bizim hakkımızda dinsizlik politikası yaptılar, haksızlık yaptılar. Afyon dini bütün Müslüman bir memlekettir. Bu Afyon’u düşman elinde ikiye bölünmüş zamanında yarısını düşman işgalinde yarısını ordu ile beraber çalışırken gördüm. Her yerinde dini bütün insan vardır. Şimdi yurttaşlarımızı bizim aleyhimize kışkırtmaya çalışıyorlar.

Bunlardan zarar görmediniz ama başka bir din simsarı var, o memlekete yayılmış, zehir gibi, devleti temelinden sarsmaya çalışıyor. Nurcular ele almışlardır. Din kisvesi altında yapmadıkları ve yapmayacakları zarar yoktur. Bunlara inanan saf vatandaşlar olabilir. Onları uyarmak için söylüyorum.”

Nurcuların hedefi

CHP Genel Başkanı İnönü bunun ardından nurcuların devlet nizamını ve kanunları bozmak amacında olduklarını, Türkiye’yi bir Arap devleti parçası haline getirmek için çalıştıklarını belirtmiş ve konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Saidi Nursi bütün ömrünce Türk düşmanı olarak yaşamış ve Türkler’in en güzel, en koyu olan yerlerine yerleşmiş, orada bir tohum bırakmış, gitmiş. Büyük tehlike vardır. Hep beraber gözümüzü açacağız. Bu tarikatı behemehal anlatmak ve söndürmek lâzımdır. Bizim tarihimizde vakit vakit irtica hareketleri görülmüştür. Şeriat işleriyle Patrona Halil isminde bir adam bir iki avenesiyle İstanbul’da meydana çıktı ve bir İmparatorluğun idaresini eline aldı. Geçinmek için İstanbul’da bir hamamda natırlık yapan köyden gelmiş bir adamdır. Çıkmış, yalınayak şeriat isteriz diye milleti arkasına takmış. Saidi Nursi gelmiş, Anadolu’nun bir köşesinde oturmuş, içinde Türk devleti olmaz diye bir tarikat kurmak hevesi var. Nasıl aldatabilmiş diye şaşmayın. Milletlerin böyle saf ve masum aldanışları vardır.”

Nurcuların mukaddes bildiğimiz her şeyi yıkmak istediğini ifade eden Genel Başkan İnönü, daha sonra, AP iktidarının seçim kanununu ihlâl ettiğini bunu Yüksek Seçim Kurulu’nun resmen açıkladığını, hükûmetin seçim güvenliğini zedelediğini bildirmiş. “Şimdi bunlar Senato seçimlerinde muvaffak olursa seçmen, bizim seçim güvenliğini zedelediğimizi kabul etti, diye ilerde daha fenasını yapacaklardır. Kabahat bunların değil, kabahat seçmenin” demiştir.

İnönü AP içinde şimdiki hükûmetten daha iyisini çıkaracak kimselerin olduğunu söylemiş, konuşmasına “Bunları zorlamak lâzımdır. İyi yapmıyorsun diye Senato seçimlerinde haykırmak lâzımdır. Bu oy vermemekle olur, ben bunu söyleyince oy istemeye kendisinin yüzü yok diyorlar. Şimdi sizlere üç aday arkadaşımı takdim ediyorum ve oylarını istiyorum. Ben güç zannolunan hedeflerin arkasındayım. Kolay alınacak netice ile meşgul olmam.”

İnönü bunun ardından da savaş anılarını anlatmıştır.

 

 

 

 

Eskişehir’de CHP Binasından Din İstismarı ve İnkılaplar Sonrası Kurulan Yeni Düzene İlişkin Yapılan Konuşma[175]

(...)

“En önemli olan konu din istismarıdır. Türk’ü Türk’e, Müslüman’ı Müslüman’a düşman eden, din istismarıdır. Bugünkü iktidar, Adalet Partisi yanlış yoldadır. Din sömürmesini daha kırıcı, daha yaygın, vatanı sarsıcı bir şekilde kullanmak durumundadırlar.

Başbakan Demirel Kayseri’de, lâik Cumhuriyetten, lâikliğin dinsizlik olmadığından ve bütün dünyada medenî milletlerin dindar olduklarından bahsediyor. Meşruiyetini kaybetmiş olan iktidarın baş temsilcisi ilk gün bunu, din işini ilân etti. Devrimlerin, “Millete mal olanı ve olmayanı ayrılacaktır” dedi. “Her şey sizin elinizdedir, hilâfeti dahi getirebilirsiniz” dedi. Bu kafa hortluyor, bu kafa…

Kanlı inkılâp savaşları sonunda kurulan düzen

Şimdi dinleyin. İnkılâpların kanlı savaşları sonunda, içerde ve dışarıda büyük müşküllerin yenilmesiyle bir düzen, bir devlet düzeni kurulmuştur. Bu devlet düzenine inkılâp düzeni diyoruz. Millî Mücadelemizde de bu budur. İnkılâp rejimi de budur. 27 Mayıs’ın getirdiği inkılâp rejimi de budur. Şimdi bunlar, millet bunu kabul etmiyor, ona bakalım, diyecekler. Dilleri masum vatandaşları aldatacak tabiattadır. Örf ve adet muhafaza edilecektir, diyecek. Ben babamla beraber, babalarınızla ve büyük babalarınızla beraber kadınları kafes arkasında, çuval içinde gördük. Bu rejim kanla ortadan kalktı. Bir inkılâp rejimine girdik. Kadınlarımız dünyanın her yerindeki medenî milletler gibi normal hayata kavuştular.

Bu adamlar ne yapacaklar dikkat edin. Din taraftarı, gelenek taraftarı ama bir şey söylemiyor. Başbakan söylemiyor. Dâvet ediyorum: Açıkça söyleyin. Saidi Nursi’nin tarikatını kabul etmiyorum, desin.

Saidi Nursi’nin tarikatına sapmışlardır. Bunların adına nurcu derler.”

İnönü bundan sonra nurculuğun, Cumhuriyeti, Anayasayı, inkılâp düzenini ve Türk milliyetçiliğiyle müstakil bir Türk devletini tanımadığını belirtmiş ve konuşmasına şöyle devam etmiştir:

Milletimiz din savaşına sürüklenmek isteniyor

“Başbakan bunları mı söylüyor? Söylesin millete. Bu kafa ile millet en kısa yoldan tarihimizin gördüğü müthiş bir din savaşına doğru sürüklenmek isteniyor. Aciz kalmışlardır. Plânlamayı bilmezler, kalkınma fikirleri yoktur. Mutlâk bir hâkimiyet istiyorlar. Bunun çaresi olarak bir tek vasıta ellerindedir. Saidi Nursi tarikatına sapacaklar, milleti ona baştan aşağıya sardıracaklar, ondan sonra görürsün sen ne yapacaklar. Ne fikir hürriyeti, ne insanlık haysiyeti, ne insan hakları, ne Türk cemiyeti, ne Türk devleti hiçbir şey kalmayacaktır. Biz, Millî Mücadele’ye başladığımız zaman da vatan böyle idi. Bu kafada olanlara ihtar ediyorum, hiçbir zaman bu milleti bu kadar iptidai bir hale getiremeyeceklerdir.

Bilenler kendisine anlatsın

Başka medenî milletler bugünkü yüksek medeniyet seviyesine nasıl gelmişlerdir bilir misiniz? Başbakan bunun niçin böyle olduğunu bilir mi? Saidi Nursi biçimi din simsarlarını 300 sene evvel tepeledikleri için o milletler 300 sene evvel Saidi Nursi’den kurtuldukları için bugünkü medenî, müsamahalı ve ileri cemiyetler haline gelmişlerdir. Biz bu 300 seneyi, çektiğimiz mihnetler, zahmetler, geçirdiğimiz muharebeler neticeleriyle geçirdiğimizi zannediyorduk. Böyle anlatsın Adalet Partisi içerisindeki genç arkadaşlara, aklı başında Müslüman arkadaşları kendisini kabul etmeyeceklerdir. Bunu bildiği için açıktan açığa Saidi Nursi’ye taraftarlık ediyor.

Saidi Nursi’nin halifesi mi olacak?

Şimdiye kadar Başbakanı karşıma alıp hiçbir şey söylemedim. Çünkü Saidi Nursi tarikatını yayanların Başbakanın muvafakati ile çalıştıklarını zannetmiyordum. Sözlerinde herkese çatıyor ve her türlü din aklını veriyor da niçin Saidi Nursi tarikatına taraftar olmadığını, onun zararlı olduğunu söylemiyor.

Niçin söylemiyor? Saidi Nursi’nin halifesi mi olacak? Bu milletin başına bir gün halife, Saidi Nursi halifesi olarak kendisini mi koyacak? Bu şartlar altında seçimin böyle açık, acı gerçekler meydana çıkardığı şartlar altında seçime gidiyoruz. Derviş Vahdeti’yi diline dolamış. Derviş Vahdeti, Mecliste zorbalık için tecavüz için kullandığı serserilerden biridir. Onun ehemmiyeti yoktur. Derviş Vahdeti, Patrona Halil gibi bir adamdır. Patrona Halil, hamamdan çıkan bir natırdır. Yalınayak İstanbul sokaklarına düştü, “Şeriat elden gidiyor” diye milleti birbirine düşürdü. Derviş Vahdeti nihayet üç çavuşu kandırdı. İstanbul köprüsü üzerinde 5-10 kişi öldürdü. Saidi Nursi böyle değil. Tarikat kurdu, Türkiye’nin Türkçesi en güzel, Türk ırkının en güzel örneklerinin bulunduğu yerlerde yerleşti ve orada sistemli bir şekilde evlere köylere, şehirlere tarikatını, dinini yaydı, müritler yetiştirdi, korkarım kendi hükûmeti içinde böyle müritler var. Kendisinin ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Davet ediyorum söylesin: Saidi Nursi tarikatının aleyhindeyim. Bunu memleketten sileceğim, uğraşacağım desin. Beraber çalışalım. Apaçık konuşuyoruz. Şimdi bu yolu tutmazlarsa, bu, memleket için çok zararlı olacaktır.

Yağma yok

Bu memlekette inkılâplar kanlı olmuştur. Düşman, memleketi ta bir ucundan bir ucuna işgal etmiştir. Bütün milleti kesmek istiyordu. Onların elinden vatan kurtarılmış, bunun üzerine Cumhuriyet gelmiştir. Cumhuriyetin kendisi bir inkılâptır. İlk Cumhuriyet Anayasasında bir hüküm vardır. Millet Meclisi kanunları getirir, Meclis kabul eder, neşrolunur. Sadece bir kanun teklif edilemez. O da, memleketin bir Cumhuriyet olduğunun değiştirilmesidir. Demirel’in teklifi budur. Millî iradeyle gelecek, o derse ki, Cumhuriyet böyledir, inkılâp şöyledir, bilmem ne.. Onu kabul edeceğiz. Yağma yok… Onu kabul etmeyeceğiz.

Bu şartlar altında seçime gittiğimiz zaman bu Başbakanın idare ettiği hükûmete oy verirseniz, vebalini ve gelecek iç savaşların büyük felâketlerinin vebaline de katılmış olacaksınız.

Eğer oy vermezseniz belki akılları başlarına gelir. Bu tuttukları yolun tehlikeli olduğunu anlarlar. Daha aklı başında arkadaşlarını işbaşına getirirler ve memleket huzura doğru gider. Yoksa bu kafa ile, Başbakanın ilân ettiği bu anlayışla, bugünkü medenî milletlerin 300 sene evvel geçirdikleri kanlı savaşlar devrine bu memleketi götürmek yolundadırlar. Buradan Eskişehirlilere haber veriyorum. Ümit ederim aklı başına gelir.”

İnönü’nün konuşması Eskişehirliler tarafından büyük tasvip görmüş ve sözleri coşkun sevgi gösterileri arasında son bulmuştur.

 

 

 

 

Ankara Polatlı ve Haymana’da Din İstismarı ve Komünistlik İthamlarına İlişkin Yapılan Konuşmalar[176]

İnönü, Polatlı ve Haymana’da binlerce kişiye hitaben birer konuşma yapmış, din istismarı ve komünizm iftirası konularında halkı uyarmıştır. Hepimizin Müslüman olduğunu söyleyen İnönü, şimdiye kadar dinimiz hakkında bir tek saygısız söz sarf etmediğini belirtmiş, dine daima saygılı olduğunu ifade etmiştir. Genel Başkan Polatlı ve Haymana’da özetle demiştir ki:

“AP iktidarı yanlış yoldadır. İktidarın bu politikasından memleket çok zarar görecektir. Kendileri çok zarar görecektir. Bu tutumları ile partizan idarenin en kötüsünü kuracaklardır. Partizan idareden millet el aman demektedir.”

İnönü komünistlik iftirasına da değinmiş, özetle şunları söylemiştir:

“Komünistlik iftirasını artık açıktan yapamaz hale gelmişlerdir. Gülünç olmuşlardır. Padişah bu memleketten kovuluncaya kadar bize komünist derdi. İkinci Cihan Harbi’nde de ırkçılar diye bir serseriler türedi. Bizi Almanların yanında harbe sokmak istiyorlardı. Fakat çalışmalarımız neticesinde nihayet memleket harbe girmeden selâmete erdi. Tekrar söylüyorum. Biz komünistliği memleketimize kabul etmeyiz. CHP olarak bu rejimi yasak ettik.”

Genel Başkan din istismarı konusu hakkında ise özetle şunları söylemiştir:

“Bize dinsiz derler. Bu din istismarıdır. Müslüman yurttaşların itikadını bezirgân gibi kullanmak isteyen politikacıların iftirasıdır, oyunudur. Biz hiçbir zaman dini istismar etmedik.”

 

 

 

 

Diyarbakır Seçim Konuşması[177]

“Sevgili Diyarbakırlılar, aziz hemşehrilerim,

Senato seçimlerinde son fırsattan Diyarbakır’da huzurunuzda istifade ediyorum. Diyarbakır’ın millî bünyemizde değerli yerini biz herkesten iyi biliriz.

Diyarbakır, Türk Milleti için, millî kültürün, yani Türk medeniyeti felsefesinin çok önemli bir merkezidir.

Diyarbakır, türlü milliyet akımları ortasında Türk birliği fikrini savunmayla özel itibar kazanmıştır. Bu inançla Diyarbakır’a bağlıyız.

Birinci Cihan Harbi’nde Diyarbakır felâketli günlerde sonuna kadar Türk kaldı. Diyarbakır Cumhuriyette büyük sarsıntılara ve taarruzlara hedef oldu. İsyanlar hep Diyarbakır’ı ele geçirmeğe çalıştı. Diyarbakır her çeşit millî mücadeleden muzaffer çıkmıştır.

Diyarbakır’ın uğradığı irtica fırtınaları, Ankara’nın, Konya’nın ve İzmir’in uğradığı fırtınalardan farklı değildir. Konya’da Delibaş, Ankara’nın kapısına kadar dayananlar ve İzmir’den Derviş Mehmet ve bütün memlekette Hilâfet Orduları, Diyarbakır etrafındaki hâdiselerden daha önemsiz değildir.

Diyarbakır Cumhuriyetin, şehir ve medeniyet olarak da ileri merkezlerinden biridir. Diyarbakır, muhtelif ırkların ve komşu muhtelif devletlerin hırsları ve tahrikleri önünde kaya gibi sarsılmaz bir abide olarak dikilmiştir. Böyle bir Türk merkezi olarak devam edecektir. Bu sözleri Diyarbakır’a verdiğimiz önemi belirtmek için söylüyorum.

Bizi kusurlu bulanların hali

Diyarbakır, hudutlardan bakan muhtelif ırklara karşı Türk vatanını koruyan bir Türk merkezi olarak gelişecektir.

Diyarbakır, doğu illerine CHP iktidarlarının gösterdiği dikkati iyi bilen bir yerdir.

Biz, 1950’de doğu illerinde seçimleri şu iftira ile kaybettik. Biz, 1950’de doğu illerinin kalkınması için hususî bir dikkate ve programa ihtiyacı olduğunu söyledik. Bunu siyaset cambazları, memleketi, doğu ve batı diye ikiye ayırdığımız şeklinde yorumladılar.

15 sene sonra iktidar, yarım olarak elimize geçtiği vakit doğu illerinin gelişmesi için hususî bir gayret göstermeyi program olarak ilân ettik. Bu programa itiraz şöyle dursun, onu kâfi bulmadıkları için bizi kusurlu görmektedirler.

Bizi kusurlu görenlerin ne halde olduklarına bir iki misâlle temas edeceğim.

Diyarbakır Tıp Fakültesi bizim son hükûmetimizde ele alındı. Devlet Plânlama Teşkilâtı, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarıyla Ankara Tıp Fakültesi arasında bu konuda cereyan eden görüşmelerden sonra mutabakata varılarak bir protokol imzalandı. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyarbakır Tıp Fakültesi’nin Kanun Tasarısı’nı hazırladı. Bu sırada bildiğiniz gibi istifa etmek zorunda bırakıldık. Aradan 15 ay geçmesine rağmen AP’nin ne ortak, ne de tek başına iktidarı Diyarbakır Tıp Fakültesi tasarısını ele almamıştır.

Biz demiryolunu 1950’de Bitlis civarında ve Genç yakınında ve Hasankale’de bıraktık. Kars’a varması ve Van gölüne ulaşması için 15 yıl geçti. Doğu illerine gösterdiğimiz ilgi ve dikkati hiçbir parti bizimle paylaşamaz.

Çığırı biz açtık

Sevgili hemşehrilerim, aziz Diyarbakırlılar,

Doğu illerimizin madenlerinden ve petrolünden istifade etmek çığırını da biz açmışızdır. Eğer tamamıyla milletin istifadesini sağlayamadıysak kusur CHP’nin değildir.

Sevgili hemşehrilerim,

Senato seçimlerinde CHP’ye oy vermenizi haklı olarak istiyoruz. Herhalde AP iktidarına oy vermemelisiniz. Çünkü AP iktidarı büyük ölçüde haksız ve adaletsiz tedbirlerle kendi daimî iktidarını temin etmekle meşguldür. Memleket işleri ve dertler için ne yapacağını göstermiştir. Henüz bilmiyor. Doğu illeriyle uğraşmaya vakit de bulamayacaktır.

Yabancılar petrolleri istedikleri kadar işletecekler ve kırıntısından istedikleri kadarını vereceklerdir.

Büyük millet dâvalarını ancak CHP çözebilir.

Burada beni dostluk ve sevgi ile kabul ettiniz. Size minnettarım. Fırsat bulursak size hizmet etmekle bahtiyar olacağız.

Muhalefette olsak da, Diyarbakır’ın ve doğu illerinin davalarını ve kalkınmasını canla, başla tâkip edeceğiz.

Dini bütün vatandaşlara dinsizlik iftirası nurcular tarafından yapılıyor

Sevgili Diyarbakırlılar,

Diyarbakır’da din istismarı hastalık halinde yaygındır. AP iktidarının din istismarcıları dini bütün vatandaşlara dinsizlik iftirasını büyük ölçüde nurcular vasıtası ile yapıyorlar. Diyarbakır’da nurcular azgın haldedirler.

Tarikatın başı Saidi Nursi, müstakil Türk Devleti’nin düşmanıdır. Bu gerçeği bilmeyen Nurcular, bu tarikata hizmet etmemelidir. Yoksa vatanla ilişkilerini kaybederler. Diyarbakırlılar bu gerçeği hiçbir zaman göz önünden ayırmamalıdırlar.

Nurcularla işbirliği yapmakta olan AP iktidarına oy vermek haksız ve isabetsiz, bir hatalı yoldur.

Çekiniyor, çekiniyor çünkü, kendisi Lâik Cumhuriyeti dinsizlik sayıyor

Saidi Nursi bütün Türk milletinin ve dini bütün Türk Müslümanlarının düşmanıdır. Saidi Nursi’nin ve tarikatının Cumhuriyet ve vatan düşmanı olduğunu Temyiz Mahkemesi hükme bağlamıştır, ilâm vermiştir. Başbakan benden nurcular hakkında kanunî muamele yapmak için delil istiyor, ispat istiyor. Kendisine Temyiz Mahkemesinin ilâmını gösteriyorum, bunu delil saymıyor. Devlet Şûrası’nın kararlarını da böyle saymıyorlar. Adalet anlayışları acınacak kadar iptidaidir.

Diyarbakırlılar, sözümü iyi dinleyiniz. Başbakan Demirel’i kaç gündür nurcularla beraber olmadığını ilân etmeye davet ediyorum. Çekiniyor… Çekiniyor… Çünkü kendisi Lâik Cumhuriyeti dinsizlik sayıyor. Ve bunu yayıyor. Nurcular, Başbakana ve Başbakanın lâik cumhuriyet anlayışına, lâik cumhuriyet anlayışında candan yardımcıdırlar. Ve kendisine oy hazırlayan makinedirler. Siyasî çıkar için din istismarına yakışan insanlara zararlı mürteciler denir. Saidi Nursi tarikatından oy makinesi olarak istifade etmek isteyenlerin adına mürteci denir. Mürteciler vicdanlara, Anayasanın dediği din ve inanış hürriyetini değil, Saidi Nursi’nin istediği kilitleri takarlar.

Başbakan yedi ayda ne yaptık ki, bizi itham ediyorlar, diyor. 7 ayda olan şeyler, çok şeylerdir. Daha ne yapacak? İçyüzleri meydana çıktı, maskeleri düştü. Cumhuriyet düşmanları ile işbirliği yaptıkları ortaya çıktı.

Sözlerim kulaklarınızda iyi kalsın sevgili Diyarbakırlılar.

Sevgili hemşehrilerim,

Beni bahtiyar ettiniz. Buraya kadar gelen Elâzığ, Tunceli, Bingöl ve Urfalılara minnet ve diğer komşu illerden gelen vatandaşlarıma şükranlarımı sunarım.”

Yedi ayda yaptıkları

İnönü yazılı konuşmasını yaptıktan sonra şöyle demiştir:

“Başbakanın ne kumaşı olduğu tamamıyla belli oldu. Başbakan yedi ayda ne yapmışız diyor. Dini siyasete âlet ettiler. Siyasî çıkarları için dini alet edenlere mürteci denir. Bunların dinleri imanları var mıdır? Yok mudur meçhul. Dini bir kumaş gibi, bir meta gibi kullanacaklardır. Bunlar taarruzla yaşarlar. Sokakta taarruzla, gösteriyle yaşarlar. Sokakta ya bir kadın bulacaklar yüzünü açmışken kapa diyecekler, bir adam yakalayıp oruç yiyorsun diyecekler. Halbuki kendisi evden orucunu yiyerek çıkmıştır. Mürteciler vatandaşın zihnine taarruz ederek, istismar ederek geçinmek isteyen serserilerdir. Demirel’in adalet anlayışı şöyledir: Mahkeme dinlemez, büyük cinayetleri bildiriyorum diye ortaokul talebesini yankesicilerin yanına atmak suretiyle söyler. Ortaokul talebesi Rusya diye bir devlet var diye yazar. Mutlaka sen komünistsin der. Meclisi gece yarısı bastılar, gece yarısı mahalle kahvesi, tekke basar gibi bastı, kim? İçişleri Bakanı. Başka bir şey bulamadı. Bir sürü lâf. Başkanlar bildiri yayınladılar. İçişleri Bakanı’nın durumu kınanmıştır, dediler. İçişleri Bakanı alnında Meclis Başkanlarının kınaması, alnım açık diyor. Alnında kınama görülüyor.

Nurcu yetiştiriyorlar

Diyanet İşleri Başkanı nurcu yetiştiriyor. Nurcu Türk Devleti istemez. Türkiye’nin Arap devletine bağlanmasını ister. Bu devlet olukla kan aka aka kurulmuştur. Bunlarda Türk vatanperverliğinden, insan vasıflarından eser var mı? Nurcu tarikatı bu. Pazar günü seçim ne netice olursa makbulümdür benim. Sandık başına mutlaka gideceksiniz. Demokrat Parti… Adalet Partisi iktidar olarak devam edecektir. Bu tartışmalardan ne istifade ettiklerini göreceğiz. Siyasî partiler, doğru yolda olursa yardımcısı, aksi yolda olursa tenkitçisi olacağız.”

 

 

 

 

Seçim Günü Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[178]

(…)

CHP Genel Başkanı, gazetecilerin, seçim sonuçlarıyla ilgili sorularını, “Meseleler daha önce açıkça konuşuldu” şeklinde cevaplandırmış ve “Memleket için hayırlı sonuçlar vereceğine inanıyorum” demiştir.

Aslan gibiyim

İnönü, bu arada, kendisini çok neşeli ve zinde gördüklerinden dolayı memnuniyetlerini belirten yurttaşlarla da konuşmuş, Diyarbakır’dan geldikten sonra dinlenmeden çalıştığını, Kırıkkale ve Keskin’e gittiğini söylemiş, “Devamlı çalıştım. Bugün aslan gibi kalktım, oyumu verdim” demiştir.

Yurttaşlar, İnönü’nün uyarmasına uyarak, tatilde oldukları halde Ankara’ya geldiklerini ve oylarını kullandıklarını bildirmişlerdir. Bir aile reisi ise “Tire’den sabah geldik, oyumuzu verdik, akşam üzeri tekrar döneceğiz” diye konuşmuştur.

CHP Genel Başkanı, partili bir görevliye, “Sandık yerleri değiştirilmiş, dediler. Bu güçlüklere sebep olmuş. Doğru mu?” diye sormuştur.

(…)

Soru: Kısmi Senato seçimleri kampanyası, geçen seçim kampanyasından çok daha sert geçti; sizce sebebi nedir?

Cevap: 1963 genel seçimlerinde Adalet Partililer Cumhuriyet Halk Partisi’ne haksız ithamlarda ve iftiralarda bulundular. Bu seçimlerde, bunlara mukabele ettik. Sertlik bundan geliyor.

Soru: 1961 yılından bu yana, ülkemizde çok çeşitli siyasî olaylar oldu. Bu olayların açısından bakıldığında, 1966 seçimlerinin bir özelliği var mıdır?

Cevap: Bu seçimlerde her şey herkesin gözü önünde cereyan etti. Her şeyi açıkça söyledik.

Soru: Seçimlerin neticesi hakkındaki düşünceleriniz?

Cevap: Tam bir muvaffakiyet. Netice ne olursa olsun. Cumhuriyet Halk Partisi için tam bir muvaffakiyet.

 

 

 

 

Senato Seçimleri, Nurculuk, Din İstismarı ve Af Yasasına İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı ve Gazetecilerin Çeşitli Konulardaki Sorularına Verilen Yanıtlar[179]

Senato seçimlerinin şimdiye kadar alınan bilgilerle neticesi ve önemi anlaşılmıştır.

Her şeyden evvel belirtmek lâzımdır ki, Yüksek Seçim Kurulunun tebliğ edeceği kesin neticeler siyasî hayatımıza temel olacaktır.

Bu kesin hükmü söyledikten sonra bundan sonraki siyasî hayatımızın nasıl bir çalışmaya gireceğini tahmin edebiliriz.

Nurculuk siyasî hayata intikal etmiştir

Senato seçimleri huzur ve istikrara ve devletimizin üzerinde bulunduğu nizama değinecek önemli meseleler meydana çıkarmıştır.

Bunların başında din istismarının, irtica tehlikesi denilebilecek bir ağır gerçeği ortaya çıkarmış olması gelir. Bu ağır gerçek NURCULUK adı ile Diyanet sahasına ve oradan faal bir surette siyasî hayata intikal etmiş olan “dini-siyasî teşekkül”ün durumudur. Bu teşekkülün mahiyeti Temyiz Mahkemesinin hükmü ile tehlike olarak meydana çıkmıştır. Hükûmetin seçim kampanyası esnasında bu teşekküle karşı durumu anlaşılmadı. Seçim oylarına tesiri hükûmetçe hesaba alınmıştır. Ama bundan sonra hükûmetin bu teşekküle karşı durumu ciddî bir tartışma konusu olacaktır.

Seçim kanunu

Siyasî huzur bahsinde elimizde bulunan bir mesele de seçim kanunudur. Biz oldum olası Seçim Kanunu’nun tarafsızlar ve ilim adamlarının iştiraki ve siyasî partilerin mutabakatı ile geniş zamanda düzeltilmesi fikrini savunmuşuzdur.

Gerek partiler içi önseçimde, gerek umumî seçimde seçim için para kullanılması hastalığının ciddî bir surette ele alınması lâzım geldiği anlaşılıyor. Her millet bu hastalıktan geçmiştir ve tedavi etmiştir. Biz de bu hastalık içinde görünüyoruz. Tedavi etmemiz lâzımdır.

Mevcut meselelerimize eklenen yeni bir unsur olduğu için para meselesinden bahsettim.

Ciddî bir tartışma konusu

Önümüzde bir de Af Kanunu var. Bu da, bir ciddî tartışma konusu olacaktır. Af projesinin siyasî kısmı önem taşır. Burada düğüm noktası şudur: Düşen iktidar mensuplarının affının gerekçesini hükûmet nasıl düşünüyor? Geçen iktidar, Anayasanın dediği gibi, meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar mıdır? Buna göre mi bir af konusuna girilecek, yoksa geçen iktidar masum ve mağdur bir iktidar mıdır? Hükûmetin Af Kanunu’ndan bu mâna mı çıkacak?

Ne birbirimizi, ne de milleti aldatmaya imkân yoktur. Gerçekleri açık olarak ortaya koyup deva bulmak lâzımdır.

Seçim zamanı halledilemeyen meselelerin içyüzlerinde Hükûmetin tasavvurları neyse, bunlar meydana çıkacak ve memleketin huzuru ve istikrarı bu suretle ön plâna geçecektir.

İnkılâp nizamı bizim için temeldir. Memleketin huzur ve istikrarı bu açıdan gözetilmelidir. Gerek bu sahalarda, gerek hükûmet vakit bulup da iktisadî dertlerle uğraşmaya başlarsa, vazifemizi yapmak ve hükûmete elimizden geldiği kadar yardımcı olmak vazifemizdir.

Memleket müşterek malımız, Hükûmet Cumhuriyet Hükûmeti olarak hepimizin hükûmetidir. Vatandaşın huzuru iyi yolda işleyen bir hükûmetin icraatına bağlıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bu kanaatle hareket etmiştir. Aramızda tam bir dayanışma vardır.

Soru: Demirel CHP’ni, milleti anlamaya davet ediyor, sizce bu seçim sonuçlarıyla milleti anlamak arasında bir bağlantı var mıdır?

Cevap: Biz milleti daima anlamaya, milletin içinde bulunduğu vaziyeti doğru olarak teşhis etmeğe çalışırız. Başından beri bu tarzda hareket ederiz. Gene öyle hareket ediyoruz. Milleti biz iyi biliriz. Demirel, bir takım sebeplerle bizden farklı görüşlerini, milleti anlamaya bağlıyor. Ama doğru değildir.

S: Din istismarcılığına, seçim propagandası sırasında karşı oluşunuzun, seçim neticelerine tesir ettiğine kani misiniz?

C: Yani seçim neticelerine tesir ettiği mânasını mı çıkarmak istiyor? Bu maksatla söylüyorsa, din istismarcılığı ile mücadelemizin, bizim aleyhimize bir tesiri olmamıştır. Çünkü anlaşıldı ki bu istismarcılık bir program içinde intizam içinde tâkip olunmuştur. Gizli yapılacaktı, tesiri daha çok olacaktı, bu istismarcılığı açığa vurmakta, gerçekler namına bir kazanç sağlanmıştır.

S: Seçimler sırasında iktidarın tehlikeli bir yolda olduğuna temas edilmişti. Bu tehlike seçim sonrası devam ederse, tutumunuz ne olacaktır?

C: İrticaın tehlike olduğunda [okunamadı] ettik ve beyanımda da görüyorsunuz ki, tehlike olduğunu memlekete belirtiyorum. Hükûmetin tutumunu bekliyoruz. Burada bir şart var, bu tehlike seçim sonrası devam ediyorsa, tutumunuz ne olacaktır, deniyor. Devam ediyor mu, etmiyor mu, hele bir görelim. Acele hüküm vermeyelim.

S: Meclisin seçim öncesi girdiği çalışamamak çıkmazından kurtulması için muhalefet olarak bir teşebbüste bulunacak mısınız?

C: Çare iktidardadır. Başlıca meselelerden bahsettim. Seçim zamanından Af Kanunundan, bunlar kendi ellerindedir, bakalım ne suretle inkişaf edecektir.

S: Başbakan Kayseri konuşmasında, 27 Mayıs devrimini, 1960 siyasî buhranı diye niteledikten sonra, bu tarihte bir düzenin yıkıldığını, yeni bazı müesseselerin kurulduğunu bunların millî iradeyi temsil eden hükûmetle irtibatsız ve boşlukta dönen çarklar halinde bulunduğunu, bu halin ıslaha muhtaç olduğunu söylemiştir. Bu beyanı nasıl tefsir edersiniz?

C: Bu beyanlar üzerinde seçim esnasında konuştum.

Bu fikirlere hiçbir surette iştirak etmiyoruz. Ve bu fikirlerde hükûmetin devam ve ısrar edeceğini de zannetmemek istiyoruz. Ne inkılâpların tarifi budur, ne millî iradenin tarifi. Sayın Başbakan Kayseri’de tarif ettiği gibidir. Hatırlayacaksınız, bunları muhtelif yerlerde birer birer tarif ettim. İnkılâp böyle değildir. Bunlar böyle olmamıştır. İnkılâp, Cumhuriyet, yeni düzen iç düşmanlara karşı ve dış düşmanlara karşı, oluk oluk kan akıtılarak meydana gelmiştir. Olukla kan akıtılarak meydana gelen tarih düzenleri nurcularla işbirliği yaparak alınacak seçim neticeleri ile bir hükme, bir karara, bir tutuma bağlanamaz. Bu tabiî bir şeydir.

S: Geçen genel seçimde “Ortanın Solu” sloganı dolayısıyla oy kaybına uğradığınız söylenmişti. Bu seçim, bu kanaati sizce doğruladı mı? Yoksa yalanladı mı?

C: Bu seçim göstermiştir ki, din istismarı ve irtica konusu bütün demokratik rejim aleyhindeki akımların en tehlikelisi ve en tesirlisidir. Bu meydana çıktı. Başlıca bununla uğraşıldı.

S: Ortanın solunu bu seçimde zikretmemeyi CHP’li yöneticiler, özel bir dikkat sarf etmişlerdir. Bu tutum sonuçlara ne şekilde tesir etti.

C: Beyanatımda ve her yerde söyledim ki, bize geçen seçimlerde komünistlik ve dinsizlik isnat edilmişti, geçen zaman bize komünistlik isnatlarının hem haksız, isabetsiz, hem gülünç derecede temelsiz olduğunu göstermiştir. Onun için bu defa, bize karşı seçim kampanyası, din istismarı şeklinde yapılmıştır. Onun için bu istikamette cevap verdim.

Tekrar tekrar dikkatinizi celp ederim ki, memlekette bu seçimin getirdiği müspet netice, nurculuk denen tarikatın din istismarı yapan siyasî bir teşekkül olarak milletimize vatanımıza en büyük zararı getirmiş getirmeye istidatlı olan bir konu olduğu meydana çıkmıştır. Adam müstakil Türk Devletini kabul etmiyor.

S: Demirel CHP’sini kastederek, sizi kastederek milleti sevmeyi öğrensinler diyor. Milletin yakasından elini çeksin diyor.

C: Milleti sevmeyi, yalnız borcumuz değil, yaratılışımızın icabı mesleğimizin ve siyasetimizin temeli saydığımız için, bu isnat, eğer aslı varsa, ben bir yerde görmedim. Eğer aslı varsa çok fena olduğu kadar, esassız bir şeydir.

S: Demirel CHP’den bahsederken, onlarda bir gün, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyeceklerdir, diyor, ne dersiniz.

C: Gülünç bir sözdür. Çünkü Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir sözü Anayasada, siyasî edebiyatımızda CHP’nin icadıdır. Bundan evvel böyle bir tabir yoktu.

S: Demirel CHP’yi kastederek “Tehdit ediyorlar, iftira ediyorlar” diyor. Bu hususta cevabınız ne olacaktır?

C: Cevabım, insaf, insaf olacaktır. Dinsiz diye memleketin her köşesine kadar bizi, iftiraya tutuyorlar, ondan sonra da masum rolü oynayarak, bize iftira ediyorlar demek istiyorlar. Mânası var mı bunun? Biraz insaf yok mudur bu diyarda?

S: Başbakan muhalefeti kastederek frenlerini tamir ettirsinler dedi. CHP’nin freni bozuk mu?

C: CHP’nin freninin bozuk olmadığını, Demirel de bilir zannederim. Bize son âhir zaman peygamberi diyerek bu seçimlere girmek için ortaya bir silâh atıldığı zaman, frenimizin ne kadar sağlam olduğunu bir defa daha tecrübe etmişlerdir.

S: Seçimlerde millet AP’ye ders vermelidir demiştiniz. AP bu sonuçların size ders vermiş olduğunu söylüyor, ne dersiniz?

C: Söyledim seçim bir ders verme mahiyetinde olsun, yanlış yolda olan hükûmeti doğru yola getirmek için bir tesirli ihtar karakteri taşısın dedim, doğruyu söyledim. Netice AP’nin daha çok rey almasıyla meydana çıktı.

Bu soruda sormak istediğiniz son neticeler karşısında ne düşünüyorsunuz şeklindedir. Yani bir ders aldınız mı demek istiyorsunuz. Mükemmel bir ders aldım. Ve bu dersi de memlekete de aldırdım. Din istismarı irticaın ve nurculuk tehlikesi tahmin edildiğinden çok daha ciddî bir surette yaygındır. Bu gerçek meydana çıkmıştır. Bu dersi ben aldım ve memleketime de aldırmaya çalışıyorum.

S: Başbakanın seçim konuşmaları sırasındaki “27 Mayıs’ı rahat bırakmak, tarihe tevdi etmek lâzımdır” beyanını, seçim sonrası olan bir devrede bu devrin üzerinde iktidar ile muhalefet arasında yeni tartışmalara zemin teşkil edeceği kanaatinde misiniz?

C: Zannediyorum ki bu konuyu konuşmamda işaret etmiş bulunuyorum. Muhtelif vesilelerle 27 Mayıs’ın mahiyeti nedir, iktidarın bunu nasıl anladığının meydana çıkması lâzımdır diyorum.

S: 27 Mayıs’tan bu yana AP yapılan seçimlerde daima çoğunluğu sağlamış ve sağlamaktadır. Bu son seçimde de beş partinin AP’ye hücum etmelerine karşılık, AP gene başarı kazanmıştır. Buna ne dersiniz.

C: Zannediyorum, konuşmam da buna da cevap verdim. İnkılâplara ve demokrasiye karşı memlekette uyanmış olan cereyanın ne kadar yaygın ve kuvvetli olduğu anlaşılmıştır, kazanç budur. Bunun üzerinde memleketi uyarmak ve memleketi salim bir anlayışa sevk etmek için elimizden gelen kanunî çareleri tâkip etmek, tatbik etmek lâzımdır.

S: Demirel’in nurcu olduğu ve nurcuları koruduğu yolundaki görüşlerinizin AP’ye oy kazandırdığı siyasî çevrelerce öne sürülmektedir. Ne dersiniz?

C: Tabiî bir şeydir diyorum. Hükûmeti tutan Dünya, Hüryol, Adalet ve bu gibi gazetelerin hepsi, nurcularla beraber desteklemişlerdir hükûmeti. Ve kendi siyasetlerine uygun bir netice almışlardır.

S: Ortanın solu sloganının seçim kampanyası sırasında tarafınızdan işlenmediği belirtilerek, muarızlarınızca dönüş yaptığınız ileri sürülüyor. Ne dersiniz? Seçim gezileriniz sırasında teşkilâtın, ortanın solu sloganına sahip çıktığını tespit ettiniz mi?

C: Seçim gezileri sırasında teşkilâtımdan bizim politikamızı tenkit eder hiçbir düşünceye rast gelmedim. Tam bir ahenk içinde çalıştık. Ortanın solu kasdi olarak Halk Parti’nin aleyhinde bulunanların işledikleri, bir komünist iftirası propagandasına yol açmıştı. Bu seçimde komünist ithamı umumî olarak zaten bir çürüklük ve tesirsizlik gösterdi. Burada dinsizlik ithamı ön plânda tesir etmiştir. Bütün vazifeleri, iktidar, AP ne derse onu desteklemekten ibaret olan yayın organları bizi asıl dertle uğraşmaktan ne kadar ayırmak isterler, muvaffak olamamışlardır. Siyasî hayatta bir şey vardır. Her partiden insanlar bulunur, çekilir. Siyasî hayatın cilveleridir bunlar. Bunun ehemmiyeti yoktur. Mutaassıplar gerek dinde, gerek siyasette, körü körüne yeni dinin ve siyasetin taraftarları en azgın olarak döneklerden çıkar. Bir dinin döneği yani mürtadı o dinin en mutaassıbı olur. Bir siyasetin döneği yeni efendinin en mutaassıp yardımcısı olur. Siyasî hayat böyledir. Böyle gelmiştir, böyle gidecektir. Bu tabiî bir şeydir.

S: Demirel eski Seçim Kanunu işleseydi 49 senatörlük alacaktık diyor. Ve millî bakiye sistemden dönüleceğini söylüyor. Siz Seçim Kanunu’nun değiştirilmesi isteğiyle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

C: Zannediyorum, söyledim. Seçim Kanunu üzerinde münakaşalar yapılırken bizim de gerekçemiz buydu. İktidar yüzde 52, 53 çoklukla ve şimdi yüzde 56 çoklukla yüzde 98 çokluk almış gibi bir mutlak iktidar peşindedir. Muhalefet hür düşünceyi tamamıyla engellemek, bertaraf etmek istiyor diye endişe ettik, öyle mücadele ettik. Hatırlayacaksınız, millî bakiye olmasaydı 49 değil belki 50 alacaktı. Bazı memleketlerde, seçimler yüzde 99’la kazanılıyor. Böyle rejimler vardır.

Buralarda fikir düşünce özgürlüğünden bahsedilemez. Ama müeyyide ister komünist, faşist gibi totaliter bir rejim olsun, isterse mürteci, din istismarcısı ve nurcu gibi üç yüz sene evvelki iptidai bir dikta rejimi olsun, fark yoktur.

S: Demirel muhalefetin ikazlarıyla ilgilenerek herkes frenlerine sahip olsun, diyor.

C: Bizim frenlerimiz sağlamdır, sinirlerimiz gibi.

S: İktidarın bu seçimlerde nurculuk ve din istismarı yaptığını söylediniz. İktidar kazandı bununla. Gelecek seçimlerde bunları önlemek için ne tedbir düşünüyorsunuz?

C: Gelecek seçimlerin derdine şimdiden düşmeyelim. İktidar bu seçimi kazandı. Kazanmasının sebebi olarak nurcuların yardımını ve irticaın yardımcı olmasını gösterdik. Gelecek seçimlere kadar, irticaın, memleket için bir tehlike olduğunun anlaşılacağını kuvvetle ümit ediyoruz.

S: Neden nurculuk meselesinin bir tehlike olduğunu seçimlerden bir hafta evvel fark ederek ortaya attınız?

C: Üç senedir, dört senedir bu nurculuk meselesinin tarikatını yaygınlığını teşkilâtını tâkip ederim. İktidarımız zamanında ortaklarımızla tâkip ettim. Millî Emniyet, başlıca vazifesi olarak tâkip etti. Temyiz Mahkemesinin verdiği ilâm gibi, hüküm gibi, itiraz götürmez bir belge yeni geçti elime. Bu benim haksız ve esassız bir temele dayanarak mesele ortaya atmamak dikkatimden ileri geliyor. Yoksa tehlikeyi görmekte gecikmemişimdir. Araştırmada gecikmemişimdir. Hükmü sade ve sathi bir temele dayamamışımdır. Kesin hükmü temyiz ilâmını elime alıncaya kadar sabretmişimdir. Ondan sonra bütün milletin karşısına iki elimde bu belge “delil göstersinler, delil göstersinler” diyenlere her toplantıda Temyiz Mahkemesinin ilâmıyla çıktım ve bu tarikatı, müstakil bir Türk devleti istemeyen bir teşekkül diye ilân ettim.

S: Fethi Tevetoğlu Köy Enstitüsü mezunlarını, Tonguç’un veletleri, piç olarak vasıflandırmış ve bu konuşma radyodan yayınlanmıştır. Bu sözler halk ve özellikle öğretmenler arasında korkunç yankılar uyandırmıştır. Köy Enstitülerini kurmuş bir insan olarak, Tevetoğlu’nun bu saldırısını nasıl karşılıyorsunuz?

C: Bu seçim esnasında yakışıksız çok şey söylenmiştir. Fikir adamı, millî eğitim adamı Tonguç’un vücuda getirdiği eserin zaman geçtikçe nasıl vatansever ve nasıl büyük ölçüde memleket kalkınmasını hedef tutmuş bir çaba olduğu anlaşılmaktadır. Gün geçtikçe itibar kazanmaktadır, memlekette anlaşılmaktadır. Oyuncak mıdır, arkadaşlarım söyleyin. Köy çocuklarını, iptidai şartlar içinde köy çocuklarını alıyor. İlk öğretim sahasında bunları, mandolinle beraber, konser vermeye çalışan sanatkârlar haline getiriyor. Bu nasıl ince işlemedir. Ve bir insanı yetiştirmek için nasıl terbiye usullerine vakıf bir mükemmel eserdir. Onun için kız-erkek beraber Köy Enstitülerinde çalıştılar. Köy Enstitülerinde çalıştılar. Köy Enstitüleri kalktı. Bütün ilk öğretime bu program girdi. Zamanın gereklerine göre, yeni şartlar geldiği için Köy Enstitüleri için Köy Enstitüsü diye o eski müesseseyi olduğu gibi ihya edemedik. Çünkü eski müessesede maaş vermiyorduk biz.

Adam hem çalışıyordu, hem tarlasında veya bahçesinde kendi ekmeğini çıkarıyordu. Zaman ile bu ikisini bir arada yönetmek güç hale geldi. Onun üzerine bunu kendi çalışmasından kurtarıp maaş usulüne bağlamak durumu hasıl oldu. Ve devlet ilk başladığı güne nispetle daha çok para verecek hale geldi. Ama program köyde ilkokul eğitim programı olarak, esaslarıyla kaldı.

Tonguç’a yapılan isnatlar bugün hepimize yapılanlar kadar, asılsız ve iftiradır.

O’na yapılan isnatları, seçim zamanının ölçüsüz isnatları olarak değerlendirmek lâzımdır. Asılsız, insafsız ve mesnetsizdir.”

 

 

 

 

CHP PM’de Başbakan Süleyman Demirel’e Yanıt Olarak Söyledikleri[180]

(…)

Parti Meclisi’nin dünkü toplantısında, bu seçim tamamlandıktan sonra, Genel Başkan İsmet İnönü, kısa bir açıklama yapmış, basına bir gün önce verdiği demeç üzerinde durmuş ve:

“Millet Meclisi’nin önümüzdeki günlerde yapacağı çalışmalarda, nasıl bir vaziyet karşısında bulunacağımızı bilmiyoruz” demiştir.

CHP’nin tutum ve davranışının, Meclis çalışmalarında ortaya çıkacak durumla tespit edileceğini belirten İnönü:

“Meclis çalışmalarına iyi niyetle başlamak kararındayız” demiştir.

Önceki gün basına verdiği demeçte nurcuların AP’ye açıktan destek olduğunu belirten İnönü’ye karşı “Bir partinin oylarını, sahiplerinin kim olduğunu ayırt edecek bir usul keşfettikleri anlaşılıyor” diyen ve hemen arkasından da kendilerine DP’lilerin oy verdiğini söyleyen Başbakan Demirel’in bu sözlerini, dün İnönü kısa bir demeçle cevaplamıştır.

İnönü demiştir ki:

“Sayın Başbakan tehlikeli şeyler soruyor. Nurcuların kendilerine oy verdikleri az çok bellidir. AP’li gazeteler yazıyor. AP’li milletvekilleri, taraftarları yazıyor ve söylüyorlar. Açık çalışıyorlar. Kendisi DP’lilerin, AP’ye oy verdiğini söylüyor. DP’nin bugün görünüşte ne teşkilâtları, ne gazeteleri, ne de açıktan faaliyette bulunan adamları vardır.

Sayın Başbakan DP’lilerden oy aldığını, sandıktan çıkan oyların DP’lilerin oyları olduğunu nasıl keşfetmiş? Bana tevcih ettiği sualin, farkında olmayarak açıkta kalan ve eğlenceli olan tarafı budur.”

 

 

 

 

 

Kara Kuvvetleri Günü” Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural’a Gönderilen Mesaj[181]

Sayın Orgeneral Cemal Tural

Genelkurmay Başkanı

Ankara

Kara Kuvvetleri gününü milletimizin büyük ve aziz günü olarak yüksek şahsınızda kutlamayı şerefli vazife sayıyorum.

Ordumuz milletimizin şan ve şerefinde ve dünya milletleri arasında yükselip yerleşmesinde büyük vatanseverlik ve kültür müessesesidir. Bu inançla ordumuza bağlılığımızı ifade etmekten iftihar duyuyoruz.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Grup Çalışmalarına İlişkin Yapılan Konuşma[182]

CHP Grubunun dünkü toplantısında kısa bir konuşma yapan Genel Başkan İnönü, “Yapıcı, sağlam, ilerici bir zeminde anlaşmaya varacağız” demiştir.

Dünkü grup toplantısında birleşimin erteleneceği başkanlıkça bildirildiği sırada, kısa bir açıklama için İnönü söz istemiş görüşmelerin tamamlanmasından sonra fikirlerini ortaya koyacağını açıkladıktan sonra şöyle demiştir:

“Bu müzakerelerde her fikri dinliyoruz, her arkadaş görüşlerini söylüyor, görüşmeler bitinceye kadar müstacel konular ortaya çıkarsa, bunları arada vakit ayırarak konuşuyoruz, söz almış arkadaşlarımız birbirlerini kırmadan fikirlerini söylemektedirler, yapıcı, sağlam, ilerici bir zeminde anlaşmaya varacağız.”

 

 

 

 

TÖDMF Kurultayına Gönderilen Mesaj[183]

Memleketimizin en ileride kültür kuruluşlarından biri olan Kurultayınızı saygı ile selâmlamaktan bahtiyarlık duyuyorum.

Bütün öğretmenlerimiz Kurultayınızda temsil edilmişlerdir.

Kurultayın sağlam temelini ilk öğretmenler kurmuşlardır. Onun için Kurultayınız bütün öğretimi canlandırdığı kadar, ilköğretimin çokluğu göstermesiyle sağlam temele de dayanmaktadır.

Bizim ve milletimizin ilköğretim kuşağının özel bir yerini dile getirmek isterim.

Öğretim kadromuzun bilimde ve karakterde yüksek vasıfta olmasını Cumhuriyetin ilk gününden beri milletin başlıca desteği saymışızdır.

Benim cesaretli iddiam şudur ki, öğretim kadrolarında medeniyet âleminin en ileri seviyesine varmaya çalışıyoruz. Bu çabada hedefe en ileride olarak bugün ilköğretim kadrosunda yaklaştığımızı sanıyorum.

Bugün çocuklarımız kabiliyetlerini en ileri ölçüde geliştirme imkânını yalnız ilköğretimde elde edebilmektedirler. Öteki öğretim merhalelerinde bütün vasıtaları, aynı bilim ve başarı seviyesini sağlayabildiğimiz zaman çok ileri bir kültür seviyesine ulaşmış olacağız.

Her hükûmet için bu görüşlerin çalışmalara kılavuz olmasını dilerim.

Öğretmen kadrolarımızın ödevlerine bağlılıkları ve bu yolda fedakârlıkları da iftihar edebileceğimiz bir düzeydedir.

Öğretmenin doğru bildiğini öğretmeye kararlı olması memleket geleceği için büyük bir önem taşır.

Bilimin gerçek yol gösterici sayılması bu şarta bağlıdır. Demek oluyor ki, öğretmenin bildiklerini iyi bilmesi, yani bütün ömründe mesleğinde çalışması lâzım olduğu kadar, doğruyu öğretme hususunda titiz olması da o kadar lüzumludur.

Sayın Başkan, öyle bir yüksek ve seçme millet topluluğun kurultayını idare etmekle bahtiyarsınız.

Öğretmenlerimiz ödevlerinin vatanseverlikle kaynaştığı durumlarda da eşsiz başarılar ve dikkatler göstermişlerdir. Bildiğimiz Kubilay şehrinden bilmediğimiz nice vatan fedakârlıklarına kadar öğretmen yolunun bu müstesna insanlarına yüreklerimiz minnetlerle coşkundur.

Kurultayın seçkin üyeleri: Kurultayınızın toplandığını öğrendiğim zaman, öğretmen adlarınızın bende uyandırdığı fikirleri size söylemeye çalıştım.

Kurultayınızın çalışmalarını yakın ilgi ile izliyorum. Başarılarınızla iftihar edeceğiz. Gelecek başarı günlerinize elimizden geldiği kadar yardımcı olmayı amaç bileceğiz.

Hepinize ayrı ayrı selâmlar ve sevgiler sunarım.

 

 

 

 

CHP Gençlik Kolları Genel Merkezi “Gençlik Danışma Merkezi”nin İlk Toplantısında Seçim Kampanyasına İlişkin Yapılan Konuşma[184]

Biz bu seçim kampanyasına mümkün olduğu kadar sakince ve soğukkanlı girmek istiyoruz. Vatandaşın karşısına henüz Genel Başkan olarak ben çıkmadım. Arkadaşlarım dolaşıyor, vazife ifa ediyorlar. Açıktan yapılan seçim kampanyasını neşe ile geniş yürekle karşılayacağız. Bir kampanya usulüdür. Gizli seçim kampanyası, gizli çalışma memleket için zararlı olacaktır. Seçimde sizler yetişmiş vatandaş olarak vazife göreceksiniz. Bir noktaya emin olmanızı isterim. Aldatma ve bizleri tahrik etme usulü her memlekette seçim zamanlarında devam eden bir hastalıktır. Bizde de böyle yapanlar olacaktır. Benim tecrübem odur ki, en sade vatandaşlara bile söyleyeceğimiz sözler, esaslı bir fikre, bir vukufa müstenit olsun. İnsanları kolayca aldatılır bir nesne farz etmeyiniz. İnsanın en hassas olduğu mevzu, karşısındakinin kendisini adam yerine koyup koymadığıdır Vatandaş inanmazsa konuşanı dinler, güler geçer. Ama, ummadığımız yerde de hükmünü verir. O zaman bütün emekler boşa gider. Bugüne kadar hiçbir cemiyette konuştuğum zaman, karşımdakileri benden daha az anlayışlı farz etmedim. Subayken, acemi neferlerin karşısında, onlarla olgun yetişmiş insanla konuşur gibi ciddî olarak görüştüm. Bu usulü sizlere de tavsiye ederim. Anlatacağınız meseleleri iyi bilin.

Biz bu seçime muayyen meselelerle giriyoruz. Umumî prensipleri az söyleyeceğiz. Esefle söyleyeyim ki, bizimle karşılaşacak olan karşı partiler fikirlerini böyle sarih olarak karşımıza koyacak durumda değillerdir. Dolaşacağımız yerlerde, köyde, kahvede ve en seçkin topluluklar karşısında bahsettiğiniz şeyleri iyi bilmeye ehemmiyet veriniz, şüphesiz üç beş gün içinde büyük devlet meseleleri öğrenilmez, ama bu sizi yıldırmasın. Seçimde söylenecek şeyleri basit konular halinde öğrenebilir, vatandaşın meselelere kani olmasını temin etmeye çalışırsınız. Bunun yolu çok tekrar etmektir. Petrol meselesi, Toprak Reformu ve diğer meseleleri iyi öğrenin, gidin. Seçim usulleri bizde kendi kendine kusursuz bir surette işler hale gelmemiştir. Bizim bu demokratik hayata geçmek kararını verdiğimiz günden beri en çok üzerinde durduğumuz nokta, kanun ve nizam dışı usul ve muameleleri önlemek için tedbir aramak olmuştur. Bir talihsizliktir. Demokratik rejime girmek kararını verdiğimiz zaman, bazı zekâlar ehemmiyetli bir ölçüde bu seçim mekanizmasına hile karışabilir, bunu keşfetmeye gayret sarf etmişlerdir.

Bu bakımdan bu usulleri düzeltmek için çok çalışıyoruz. Demokratik seçim usulüne girdiğimizde biz iktidarda idik. “Seçimde yolsuzluk oluyor” sözüne en çok biz muhatap olmuşuzdur. Kusur gördükse, muhakkak onu düzelterek yeni seçimlere gelmişizdir. Şimdi, kütükler vaktinde asılmadı, kütükler yanlış yazıldı, deniyor. Bunun düzelmesi güç olmakla beraber salâhiyet sahibi olarak denilebilir ki, biz bunu düzelteceğiz. O zaman biz, onlara “sizi gayretlerinizde destekleriz” deriz. Böyle direnmelerin sebebi olsa olsa salâhiyet sahibi olarak herhangi bir sebeple üzerlerine kusur almamaktır. Ama, demokratik rejimde kusur olmamasına imkân yoktur. Fakat düzeltmek de bu rejimin içindedir.

Seçim demek bir partinin veya fikrin tutarları ile tutmazlarının reylerinin sayıldığı zaman sandıktan müspet bir oyun çıkması demektir. İster rey veren adamın üşenmesinden ister istemediği için gelmemelerinden sandıktan rey eksik çıkmamalı demek, hem oraya vatandaş gitmeli ve hem de dokunmadan oylar çıkmalı.

Bunun için her türlü tedbir alınır. Bununla beraber her seçimde olduğu gibi, bu seçimde de ne gibi marifetler çıkacak bunu kestiremiyorum. Bunları size anlatmaktan maksadım, sizler demokratik rejimin en iyilerini göreceksiniz. O zaman nereden nereye geldiğinizi çok daha iyi anlayacaksınız. Muhakkak iyi bir hedefe varacağımızı bilirseniz ümitsizliğe düşmezsiniz. Güçlükten korkmazsınız. Görüyorsunuz partilerin münakaşalarını. Ne kadar sabrederiz bilmiyorum. Büyük ölçüde haksız taarruzlara uğruyoruz. Ama bunların hiçbirinden yılmayın, ürkmeyin. Vatandaşa her mevzuu etrafı ile anlatacak kudretteyiz. Çatışma zamanı öyle anlar olur ki, bu rejim yürümeyecek, bu bizim memlekete gelmiyor, diyenler olacaktır. Bunu söyleyenler gençler olmadıkça mühim değildir. Sizler ümidinizi kırmayacak, meyus olmayacaksınız. Vatandaş bize neden rey vermiyor diye kırılmayacaksınız. Meselelerinizi daha iyi anlatacak, inandıracaksınız. Bir seçimde yaptığı hatayı gelecek seçim devresine kadar anlayacak ve o seçimde daha isabetli oy verecektir.

Seçim esnasında vatandaşa fikirlerimizi anlatmak için bilinen usuller vardır. Broşürler, beyannameler, radyo vesaire. Bunları sırasına göre değerlendireceğiz. Şimdi muayyen meseleler üzerinde CHP’nin fikirlerini bugün size teşhir edecek değilim. Ancak tavsiyem, memlekete yayılacağınız zaman, az mesele bilin ama bildiğinizi sağlam olarak bilin. Tekrar etmekten çekinmeyin, usanmayın. Rejime itimadı muhafaza etmelisiniz. Bu rejim bütün rejimlerin en iyisidir. Güçlüğü vardır. Vatandaşla temas edip anlatma sanatıdır. Vatandaş aldanabilir. Zararı yok. Bunlar sizi yıldırmasın. Biz mutlak idarenin, tam bir yetkili idarenin her çeşidini gördük. Cahilin elinde ne netice, âlimin elinde ne netice verir bunların hepsini gördük. Neticede, vatandaşın kendi kendini idaresi hakiki ilerleme yolu olacaktır. Çok güçlük çekilmiş olmasına rağmen, yetişmiş milletler bunda ısrar ederler.

Sözlerimi bitirirken şunu söyleyeyim, geçirdiğimiz devirler çok istifadeli olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında vatandaşın büyük reformlara karşı durumu, Atatürk inkılâpları karşısındaki durumu, Serbest Fırka zamanında bir iki hâdisede denenmişti. Cesaret verici bir netice alınamamıştı. 20 yıl demokratik rejime girdiğimiz zaman vatandaş meseleleri benimseyecek miydi, bu bir muamma idi. 20 yıl sonunda gördük ki, vatandaş Atatürk inkılaplarını benimsemiş, her güçlük karşısında bu inkılâplara sarılarak güçlükleri yenecek bir neslin yetiştiği görülmüştür. İnkılâplara sahip çıkan nesiller canlı, memleketi idareye yetkili kuşaklardan gelmiştir. 20 sene sonra çok fena geri tepmeler olduğu halde bugün memleketimizde inkılâplara sahip çıkan kuvvetli bir neslin mevcudiyeti anlaşılmış inkılâplara taraftar olmayanlar dahi, onların aralarına katılarak tesirlerini gizlilikle yapmak çabasına düşmüşlerdir. Bundan sonraki seneler bu daha çok kendisini gösterecektir. Bugün toplum, gençlik, sosyal dayanışma ve sosyal adalet istiyor. Bu meselelere ehemmiyet verilsin istiyor. CHP bütün bu yeni isteklerin sahibidir, önündedir. İktisadî, siyasî ve sosyal olsun ileri fikirlerin hepsi CHP’nin malı olmuştur. İnhisar iddia etmiyoruz. Sadece vatandaşın kabul etmiş olduğu konuları yürütmek mecburiyetini duyuyoruz. Plân böyledir, sosyal adalet böyledir, petrol böyledir, Toprak Reformu böyledir. Dikkat ederseniz rakiplerin hiçbirisi bunların aleyhinde değildir. Bunların temin edilmesini tâkip ettiklerini söylerler. Bundan sonraki tartışmalar öyle görülüyor ki, prensipler üzerinde değil, tatbikatta olacaktır. 15 sene biz plân dedik, onlar buna komünist usulü dediler. Şimdi bu ihtilâf bitti. Ama karşı karşıya gelince, tatbik etmeye başlayınca, anlayışlar değişiyor. Vatandaşlara bunları anlatacağız. Görüyorsunuz ki, zaman kazandıkça, mesafe aldıkça, meselelerin muğlak olması da kalmıyor. Toprak Reformu’nu herkes ister görünüyor. “Hadi yapalım” deyince kimse yanaşmıyor. Bunlar size ışık tutmak için aklıma gelen bazı konular. Seçim kampanyasına girdiğimiz zaman fikirlerimizi savunacak ve inandıracağız. Vatandaşın sağduyusuna güveniyoruz. Ümit ederim ki, rakiplerimize de kendimizi beğendireceğiz. Sizlere başarılar dilerim.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında AP Hükümetinin Politikaları, Seçimler ve Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Konuşma[185]

“Sevgili arkadaşlarım,

1965 Milletvekili seçimlerinden sonra Adalet Partisi, 8 aylık bir iktidar devresi geçirdi. Senato seçimlerine girdik. Bu müddet içinde AP iktidarı, sadece kendisi için sağlam bir partizan zemini bulmak, bu zemin üzerinde bugünkü halini ve bir daha gitmemek üzere bir demokratik rejim usulü kurmayı acele ihtiyaç saydı.

Bu sebeple 8 ay devlet işleriyle uğraşmaktan ziyade, siyasî yerleşmenin çabaları ve tenkitleriyle geçmiştir. Büyük ölçüde devlet kadrolarında, İktisadî Devlet Teşekküllerinde yeni tayinler ve nihayet Meclis baskınına ve Seçim Kanununun değiştirilmesine kadar esef verici hâdiseler olmuştur. Umumî efkâr, bunları yakından tâkip etmiştir.

Tarihe ve sicile kaydedildi

AP başlıca devlet meselesi olarak ilân ettiği Seçim Kanunu’nu değiştirmeye ve Af Kanunu’nu çıkarmaya imkân bulamadan Haziran gelmiştir. AP 5 Haziran seçimlerine girinceye kadar memlekette büyük bir komünist tehlikesiyle mücadele ediyormuş gayreti içinde, aklın ve basiretin alamayacağı iftiralara kapılmıştır. 15 yaşında ortaokul öğrencisinin tahrir vazifesine kadar girilen bir tâkip devresi tarihe esefle yazılmıştır. Özellikle öğretmenler geniş ölçüde komünist şüphesi içinde takibe uğradıklarından ciddî olarak şikâyetçi olmuşlardır. Yine bu devrede Meclis binasını gece yarısı baskınla aramak teşebbüsleri de Meclis sicillerine geçmiştir.

Görülüyor ki, yaklaşan 5 Haziran seçimleri CHP aleyhine büyük ölçüde din istismarı üzerinde yürütülecekti. Hürriyet Gazetesi’nin ilk teşebbüsü aldığı bu iftiranın tartışmasının, Meclis kürsüsüne kadar ulaşmış olduğunu hatırlarsınız.

Diyanet işlerinin tutumundan, yani vaazlara verilen istikametten ve mezhepler meselesi çıkarmasından, yapılan tayinlerden hazırlık görülüyordu.

Komünistlik ve din istismarı

Bu şartlar içinde 5 Haziran Senato seçimlerine girdik. 1963 Milletvekili seçimlerinde olduğu gibi bu seçim esnasında da, devlet meseleleri, özellikle plânlama ve ekonomik çalışmalar ele alınmaksızın yine komünistlikle din istismarı faal olarak kullanılmıştır. Komünistlik, geçen sekiz ayın şuursuz ifratları içinde keskin tesirini kaybetmiş görünüyordu. Fakat din istismarı teşkilâtlı, inanılmayacak kadar azgın ve cüretli bir çabada idi. Bu gayretin hararetli öncülüğünü Nurcular yapıyordu. AP’nin seçimde temel yardımcı olarak kullandığı Nurcuların memleketin her yerinde yaygın bir halde ortaya çıkması, bize yalnız seçim için değil, memleket için devamlı bir tehlike olarak görülmüştür. Özellikle, Temyiz Mahkemesinin Nurcular hakkında verdiği karar, her sorumlu siyaset adamını huzursuz kılacak bir memleket derdi içine atmış bulunuyordu. Biz onun için 5 Haziran kısmi Senato seçimlerinde komünistlik ittihamına dokunduğumuzdan daha ileride ve başlıca tema olarak irtica ve nurculuk üzerinde hem AP’yi, hem memleketi uyarmaya çalıştık. Bütün mücadele esnasında irticaa ve Nurculuğa karşı memleketi koruyacaklarına dair, zahiri ve nazari de olsa AP’yi bir vaat söylemeye sevk edemedik. Son seçimde bizi en çok üzüntüye ve bugünkü hali ve yarın ki hali kaygıya düşüren başlıca hâdise budur.

İrticaa karşı mücadelede kararlıyız

Önemli bir memleket vazifesi saydığımız irticaa karşı mücadele konusunu başlıca memleket meselesi olarak izlemekte, uyanık bulunup ısrar etmekte kararlıyız. Bugün irtica tehlikesine karşı memleketin güvenebileceği tek merci, Adalet cihazımızdır. Özellikle Temyiz Mahkemesi… Temyiz Mahkemesinin verdiği kararı, ona geri aldırmaktan başka irticaın bir amacı olamaz ve öyle görülüyor ki, bugünkü hâkimlere hükümlerini geri aldırmak mümkün olmayacaktır. Bunu iftiharla ve kalp huzuru ile belirtiyorum. Yalnız irtica gazetelerinin Temyiz ilâmına ve hâkimlere nasıl saldırdıkları göz önündedir. Temyiz Mahkemesine bu derece pervasız tecavüz edenlere karşı hâkimlerin korunmasını düşünecek bir Adalet Bakanı ve bir resmî devlet makamı bulmak için insan hasretli gözlerle etrafa bakmaktadır. İrticaı besleyip koruyacak en tesirli bir tedbir de bütün irtica suçlarının ve özellikle din istismarcılarının, Nurcuların cezalarının ve dâvalarının affedilmeleri olacaktır. İrtica denilen büyük tehlikenin durumunu ve ona karşı başlıca teminatın nerede olduğunu göstermiş oluyorum.

5 Haziran kısmi senato seçimlerinden sonra ekonomik faaliyet şimdilik şu yoldadır. Plânlamanın nasıl uygulandığını gösteren üç aylık raporlar neşrolunmuyor. Plânlama 5 Haziran seçimlerinden önceki meçhul durumunda. Ne çalıştığı bilinmiyor. Yeni hazırlanan plânı göreceğiz. Şimdilik tören devrindeyiz. Her gün bir törenle seviniyoruz. Yeni bir şey midir, bir ilerleme midir, ne ölçüde bizim devremizdeki plânlı çalışmaların tekrarıdır? Ayırt edemiyoruz.

Halledilmiş bir mesele üzerinde

Sevgili arkadaşlarım,

Bu şartlar altında seçim devrini ve sonrasını görüşmek için 13 günden beri toplantı halindeyiz. Bu toplantı ne tâkip olunacak politika için, ne geçirdiğimiz seçim devresi için dikkati çekecek bir aydınlık getirmedi. Seçimde (Ortanın solu) deyimini kullanmadığımıza manâ verilerek tartışma açıldı. Ve günlerden beri halolunmuş bir mesele üzerinde Grup arkadaşlarımız gerçekleri araştırmaya çalışmaktadırlar.

Senato seçimlerinden sonra gazetecilerle ilk konuştuğum zaman AP’yi savunan gazeteler bana, seçim esnasında (ortanın solu) deyimini niçin kullanmadığımı sormuşlardır. Öyle anladım ki, seçim zamanı şikâyet ettiğim konularda beni ayırıp (ortanın solu) minderi üzerine çekmek istiyorlardı. Bundan kendimi kurtardım. Fakat bütün arkadaşlarımı Grup içinde (ortanın solu) konuşmasından kurtarmak belki bugün mümkün olacaktır.

Vardığımız sonuç

Bu mesele, 1963 milletvekilliği seçimlerinden sonra etrafı ile görüşüldü. Parti Meclisinde, il başkanları toplantısında, Grupta enine boyuna görüşmelerden sonra şu neticelere vardık:

CHP programı, icraatı ile ilim gözünde, siyasî parti eğilimleri arasında (ortanın solunda) bir partidir. Bu, bir ilmi gerçektir. Bu, bizim partimizi kalkınmaya, sosyal hizmetlere götüren kırk yıllık ilkelerimizin tabiî bir ifadesidir. Bugün de aynı kanaatteyiz. Bazı zaman kullanıp, bazı zaman kullanmamış olmak, (ortanın solu) ile ifade ettiğimiz durumumuzu asla zayıflatmamıştır. Tartışmalar içinde karşılıklı incinmelere ve yanlış anlamalara sebep olan haksız tarizleri bir defa daha kesin olarak kaldırmak isterim.

Grup içinde (ortanın solu) deyimini kabul etmemiş kimse yok gibidir. Bunun üzerine türlü açıdan fikir söyleyenler olmuşsa da pek büyük çokluk tam inançla bu deyimin doğru, ilmi ve bizim vasfımız olduğunu kabul etmişlerdir. Bir partinin adı, yahut yerini ve eğilimini gösteren bir vasfı, o partinin memlekette tâkip ettiği siyaset için çok müphem bir ışık sayılır. Bir partiyi asıl tarif eden, programı, seçim beyannameleri ve tecrübe edilecek kadar ömrü olmuşsa, geçmiş hayatıdır. Bizim partimizi programımız tarif eder. Bunda hiçbir ayrılığımız yoktur.

Biz buraya seçim beyannamesiyle geldik. O seçim beyannamesi üzerinde hepimiz aynı görüşteyiz. Ameli olarak tâkip edeceğimiz politikayı tayin eden vesikalar bunlardır. Zannediyorum ki, bu kayıtlar altında tam mutabakat halinde görünüyoruz. (Ortanın solu) deyiminden dolayı birbirimizden ayrı olduğumuz hiçbir düşünce yoktur. Bunları teşkilâtımıza inanarak söyleyebiliriz ve inandıracağımıza hiç şüphe etmiyorum.

Dış politika görüşümüz

Dış politika üzerinde yeni bir tarif yapmak için sebep yoktur. Dış politika esaslarında hükûmet, bizimle mutabakat halinde görünüyor. İttifaklara bağlıyız. Komşularımızla münasebetlerimizi iyileştirmek için son iktidarımız zamanında aldığımız teşebbüsler bizden sonraki hükûmetlere benimsenmiştir. İyi niyetle izlenmektedir. Dış politika olayları dünya ölçüsünde yeni manzaralar gösterdikçe fikirlerimizi söyleyeceğiz. Esas olarak dış politikada hükûmetle temel bir ihtilâfa düşmemeye çok gayret etmekteyiz. Dış politika meselesi, ne iç politika istismarına konu olmalıdır, ne de ideolojik akımlara bir mesnet yapılmalıdır. Dış politikanın temeli, barış içinde milletin güvenliğini sağlamak olmalıdır.

Yarım asırda kazandığımız hüviyet

Muhterem arkadaşlarım:

Memleket bugün ana muhalefet partisi olarak bizim, kendine güvenir, doğru bir yolda dâvalarını açıkça söyleyip izleyecek bir karakterde olmamızı haklı olarak istemekte, beklemektedir. CHP bu bekleyişe ümit ve güven verecek bir yol tutmaya mecburdur. Sözüne güvenilir, fikirleri belli, memleket dâvalarını bilir bir parti hüviyetini yarım asırda kazanmışızdır. Vatandaş gözünde bu yer bizim en kıymetli hazinemizdir. Vatandaşın emanetine daima lâyık olacağız. Gelecek günler, bizden hizmet isteyecektir. Memleket, siyasî partilerin birbirini tamamlayan çalışmaları ile ilerleyecektir.

İnanmış olarak anlatacağız

Sevgili arkadaşlarım:

CHP’yi, onun düşündüğü reformları, kalkınma ve yükselme tedbirlerini, nasıl bir siyasî rejim için çalıştığını, yani ihtilâl istemeyen bir demokratik rejimin yerleşmesini vatandaşa anlatmamız lâzımdır. Biz bu konuları kendimiz inanmış olarak vatandaşa anlatmaya çalışırsak mutlaka başaracağımıza eminim. Genel Başkanınız olarak bu ödevi yapmakta hepinize öncü ve örnek olacağım. Bu yaz her ilin bir ilçesinde vatandaşa Toprak Reformu’nu, petrolü, kalkınmayı, plânı ve Türkiye’nin huzur ve emniyet içinde yükselmesinin ne olduğunu, ihtilâl âfetine düşmememizi, her âfetten tehlikeli olan irtica belasını anlatacağım. Biz, bunlardan çok daha güç şeyleri vatandaşa anlatabilmişizdir. Cumhuriyeti, lâik Cumhuriyeti, medenî kanunu, kadın haklarını, Lâtin alfabesini yerleştirmeye muvaffak olmadık mı? Şimdi anlatacaklarımız aslında sade vatandaşın yakın faydasına olan konulardır. Eski yaptıklarımızı çok partili rejimle anlatabilir miydik? Böyle bir sisteme o zaman gitseydik yüzde 5’ten fazla oy alabilir miydik? Diye soracaklar olduğunu bilirim. Cevabım şudur:

Demek bugün bütün eski hesapların, devrimlerin başlıca muhatabı olarak işte o günlerden çok fazla oy alıyoruz. Demek hem ilerliyoruz, hem vatandaşımıza anlatabiliyoruz.

Şimdi eski sistem yürütülemeyecek kadar Türk toplumu ilerlemiştir. Bugün anlatarak amaca ulaşacağız. Anlatmak mümkündür. Yalnız anlatanın anlamış ve benimsemiş olması şartıyla. Vatandaşa anlatmayı yalnız yapamam. Beraber yapacağız. Partinin içindekiler önce olarak bütün aydınlarla beraber yapacağız. Bizi sağımızdan ve solumuzdan engelleyecekler olacaktır. Sağımızın ve solumuzun iptidai, bir taraftan irticai, öbür taraftan tahrip edici gayretlerine karşı yıkılmaz emniyet duvarı biziz.

Anlatabiliyor muyum, anlatamıyor muyum? Gözünüzle göreceksiniz. Yarından tezi yok hep birlikte hizmet başındayız.

Hepinizin gözlerinden öperim.”

CHP sosyalist bir parti değildir

İnönü’nün yer yer tezahüratla karşılanan bu konuşmasından sonra yeterlilik önergesi okunmuştur. Konya Milletvekili Vefa Tanır’ın yeterlik hakkındaki ve Çanga’nın sonsöz milletvekilinindir hükmü gereğince yaptıkları konuşmalardan sonra İnönü, hem Vefa Tanır’ın konuşmasında açıklanmasını istediği bir hususu aydınlığa kavuşturmak, hem de İzmir Milletvekili Arif Ertunga’nın Genel Başkandan sorduğu bir soruyu cevaplandırmak üzere, tekrar kürsüye gelmiş ve:

“Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Elbette sosyalist bir parti değildir” demiştir.

 

 

 

 

İstanbul’da Deniz Banyosundan Önce Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[186]

(…)

Bugünkü gazetelerde, Tabiî Senatör Haydar Tunçkanat’ın açıkladığı belgelerle ilgili haberlere değinen bir soruyu, İnönü şöyle karşılamıştır:

“Hayret ettim. Bakalım sonu ne çıkacak?”

Halk Partisi’nin nasıl bir doktrini temsil ettiğini soran bir gazeteciye de, İnönü, “Halk Partisi’nin doktrini, moktrini yok. Sadece CHP var” demiştir.

Celâl Bayar’ın affı ve komutanlar için Çankaya’da yapılacak lojmanlar hakkındaki sorulara “Olabilir, malûmatım yok” diye cevaplar veren CHP Genel Başkanı, bu sırada kızının kendisine sunduğu kahveyi “ekşi” diye beğenmemiş ve şekerli olduğunu öğrenince de “Çoktandır kahveyi şekersiz içiyorum, ondandır” demiştir.

 

 

 

 

 

Doğu İllerindeki Deprem Dolayısıyla Başbakan Süleyman Demirel’e Gönderilen Mesaj[187]

Sayın Başbakan

Süleyman Demirel

Ankara

Doğu depremi emsalini geçen bir felâket halini almıştır. Milletçe büyük üzüntü ve matemin içindeyiz. Sayın Başbakanın ilk günden yakın ilgisi ciddî bir teselli kaynağıdır. Hükûmetin bütün imkânlarıyla felâketi tamire çalışacağına şüphe yoktur. Vatandaş olarak ve siyasî parti olarak bize düşecek yardımları, görevleri tamamıyla yerine getireceğimizden emin olabilirsiniz.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Kaçırılarak Şiddet Uygulanan Gazeteci İlhami Soysal’a Gönderilen Mesaj[188]

Sayın

İlhami Soysal,

Uğradığınız saldırıdan çok müteessir oldum. Çok acı duydum. Doğru yol mücadelesinde daima başarı kazanacağınızdan emin olunuz. Olayın memleket ölçüsünde özel bir önemi vardır. Tarihte, gazeteciye sokakta tecavüz, büyük felâket devirlerinin başlangıcı olmuştur. Böyle bir işaretle karşılaşmış olmanızdan ciddî olarak endişe duymaktayım. Durumun umumî efkâra sükûnet verecek ilk olumlu işareti suçluların bulunması ve cezalandırılmasıdır. Bunu yürekten temenni ediyorum. Size acil şifalar dilerim.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Ölümü Üzerine AA ve TRT’ye Verilen Demeç[189]

Sayın Cemal Gürsel, 27 Mayıs ihtilâlini şahsında temsil etmiştir. İhtilâl hareketi Sayın Gürsel’in başkanlığında memleketçe güven ile karşılanmış ve Cemal Gürsel memleket idaresinin süratle demokratik rejime devredileceğini bildirmek ile huzuru ve emniyeti perçinlemiştir. Muhterem Cemal Gürsel bir buçuk sene kadar süren askerî idare zamanının sivil hükûmet ve hukuk nizamı içinde yürütmeye çalışmıştır. Kurucu Meclis açılması, Anayasanın hazırlanması ve Anayasanın milletçe kabul edilmesi, büyük ve pek kıymetli icraatıdır. İnkılâp rejiminin demokratik rejime kesin olarak geçmesi önemli bir tarih olayıdır. Cemal Gürsel bu geçmişte başlıca yardımcı olmuştur. Sayın Cemal Gürsel bu başarıları ile tarihimizde daima takdir ve teşekkür duyguları ile anılacaktır. Uzun süren ümitsiz hastalığı devrinde milletten sevgi ile yakın ilgi gördü. Bu, siyasî hayatının sonunda onun için ilk mükâfat sayılabilir. Sayın Cemal Gürsel için yürekten hürmet duyguları içindeyiz. Muhterem ailesine derin saygılarla teselli ve baş sağlığı dileriz.

 

 

 

 

Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Defni Dolayısıyla Verilen Demeç[190]

Teessürümüz büyüktür, milletçe teessür içindeyiz. 27 Mayıs’ın milletçe ve hükûmetçe benimsenmiş olduğunun büyük bir delilini Cemal Gürsel’e gösterilen umumî saygı ve sevgi içinde görmüş olduk. Allah rahmet eylesin, rahmet umumîdir.

 

 

 

 

Eski Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Cenaze Töreninde Başbakan Süleyman Demirel ile Doğu Depremine Üzerine Yapılan Sohbet[191]

(…)

Merdivenlerde İnönü ile Demirel deprem bölgesine yardım meselesini görüştüler. İnönü Demirel’e “Başınızda büyük bir dert var” dedi. Demirel “Lüzumlu tedbirleri aldık, gerekli 40-50 milyon lira kanunî imkânlar içinde sağlanıyor” cevabını verdi. İnönü, binaların ne zaman bitirileceğini, ne kadar yardım toplandığını sordu. Başbakan da cevaplar verdi.

Daha sonra cenaze alayı teşkil edildi. İnönü ile Demirel sohbete devam ettiler. Bu defa İnönü: “Bu Meclis binası Meclis Reisinin mi? Senato Reisinin mi?” diye sordu. Demirel ise: “Aralarında ihtilâf yok” cevabını verdi. İnönü devamla “Öyle görünmüyor ama…” dedi (...).

 

 

 

 

Deprem Felaketzedeleri Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[192]

Biz felâketi büyük bir millî felâket olarak gördük. Böyle büyük zelzeleler ve türlü felâketler görmüş geçirmişizdir. Siyasî hayatımızda iktidarda, muhalefette.

Böyle âfet zamanlarında ilk lâzım olan Hükûmetin hâdiseye derhal el koyması ve işleri ciddiyetle tâkip etmesidir.

Siyasî partiler Hükûmetin yaptığına bir şey ekleyemez. Her şeyi Hükûmet yapar. Felâkete uğrayan insan Hükûmetin kendisine yardım edeceğine inanmalıdır.

Böyle zamanlarda siyasî münakaşa çıkarmamalıdır. Bizim parti olarak siyasî görüşümüz budur. Biz bu politikayı tâkip ettik ve ilk günü “yardımcı olalım” dedik. Gürültü yapmayıp, Hükûmetin rahat çalışmasını sağlamamızın sebebi budur. Bizzat Başbakanın dediğine göre, 35-40 milyon lira yardım alınmıştır. Âfetler Kanununa göre Hükûmetin verilen tahsilatın üç misline kadar harcama yetkisi vardır.

Âfetlerle ilgili olarak bizim Mecliste kanun teklifimiz var. Vaktiyle düşünmüş, mevcut kanunun aksak taraflarını düzelterek yeni bir kanun hazırlamıştık. Şimdi Meclis’in toplanarak o kanunun çıkarılması, işi[ni] uzatır mı, uzatmaz mı bilinmez?

Hükûmetin kanaatine göre yetkileri yetiyor. Elinde sarf olunacak parası da var.

Durumda büyük bir ıstırabı aksettiriyorsunuz. Bunu değerlendireceğiz. Hükûmetle yeniden temas edeceğiz. Deprem bölgesine milletvekili arkadaşlarımız gidip geldiler. Yakında daha büyük bir heyet gidecek.

Kredi değil yardım olsun istiyorsunuz. Bu sonradan halledilecek bir iştir. Şimdi yol ve dam işine önem verilmeli.

İhtiyaçlar fazladır. Bu ihtiyaçları karşılamak Hükûmet için zordur. Hükûmete bu yolda yardımcı olmalıyız. Söylediklerinizden benim gördüğüm, henüz esaslı tedbirler hazırlık devrindedir, tatbike geçilmemiştir. Söyledikleriniz bizim için faydalı olmuştur. Dağdağasız bir şekilde Hükûmete duyuracağız.

Siyasî partiler çekişince halkla Hükûmet arasındaki itimat zayıflar. Hepimiz bir araya gelelim, ıstırap içerisinde olanları kurtaracak tedbiri alalım.

Görünürde yapılan bir iş yok; arkadaşların söylediği bu. İnsanı düşündüren bu. Çalışmalar ne safhadadır, halka da söylenirse halkta itimat beslenir.

Bunlarla meşgul olacak, anlatmaya çalışacağız.

Hükûmet muvaffak olsun istiyoruz. Hükûmetin muvaffak olması demek, vatandaşın ıstırabının azalması demektir. Bundan büyük mazhariyet olamaz.

Ciddî olarak umut kesilmesi için zaman geçmemiştir. Önümüzdeki bir ay değerlendirilebilir.

Hükûmet ciddî tetkikle çalışmasına herhalde bir istikamet verecektir.

Bu geçen zamanı hazırlık zamanı kabul edelim. Önümüzdeki bir ay faaliyet zamanı olacaktır. Bunun için Hükûmeti ikaz edeceğiz. Fazla gürültüye, alarma mahal vermeksizin…

Bölge halkının ihtiyaçları karşılansın, eskisinden daha iyi duruma gelsin. Hepimiz bunu istiyoruz ve böyle olursa, bu tamamen Hükûmetin başarısıdır. Bundan büyük devlet olur mu? Hükûmet muvaffak olduğu zaman şeref onundur. Felâket günlerinde iktidarla muhalefet birleşirler, bu memleket böyle bir memlekettir, diyebilecek durumda olursak, daha ne istenir?

Her şeyden evvel Hükûmet ile halk arasındaki itimat ve işbirliğini yaratacak bir ortam temin etmeye çalışacağız. Bu iş kendisine göre bir siyasî tutum ister. Bu tutum içindeyiz.

Hükûmetin muvaffak olmaması vatandaşı perişan eder. Vatandaşlar bütün politikacılara, “Hepinizin Allah belâsını versin” der. Demokratik düzenin ne derece başarılı olduğu felâket zamanındaki işbirliği ile belli olur.

Dertli vatandaşları temsil ediyorsunuz. Sözlerinizi can kulağı ile tâkip ediyoruz ve hepsi içimize işliyor.

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Kongresinde 1965 Seçimleri, AP Hükümetinin Politikaları, Ankara Barosunun Bildirisi, Güvenlik, Deprem ve Ortanın Soluna İlişkin Verilen Söylev Notları[193]

İstanbul İl İdare Kurulu 1964 Ağustosundan itibaren iki yıl işbaşında kalmıştır. Kurulun raporunu dinledik. İşbaşında bulunduğu devrede Partiler için çok önemli iki hâdise vardır. İki büyük seçim.

Raporda bu iki yıllık faaliyet belirtiliyor. Umumî olarak raporun bendeki tesiri müspettir. Hâdiselere çözüm yolu bulmaya çalışılmıştır. Parti içindeki ahenk sağlanmaya gayret edilmiştir. İdare Kurulu’na teşekkür eder, tebriklerimi bildiririm.

Ağustos 1964, CHP’nin tek başına iktidarda bulunduğu devredir. Kıbrıs işi alevli idi. 5 Haziran’daki çıkartma teşebbüsümüz önlenmişti. Karşı partiler CHPyi düşürmek için anlaşmışlardı. Bir süre sonra hepsi birleşerek bizi düşürdüler ve biz, tek başımıza muhalefet olarak yerimizi aldık. Senatör sayın Ürgüplü’nün başkanlığında bir koalisyon hükûmeti kuruldu.

Seçimlerde bütün partiler CHP ile uğraştılar. Biz 1965 seçimine ilerici ve devrimci bir partinin reform programı ile çıktık. Bizim iktidarda bulunduğumuz ve muhalefete geçtiğimiz son devrede Türkiye’de bir hâdise cereyan etti. Bir takım çevreler CHP’nin devrimci ve reformcu hüviyetini kaybettiği propagandası ile memleketin ilerici, genç fikir sahiplerini, dinamik kuvvetlerini aşırı sol yönünde harekete geçirmek çabasına giriştiler. Bunlar da, tıpkı sağda olanlar gibi biliyorlar ki, CHP bütün ifrat cereyanlarının arasında memleketin Atatürk ilkelerine bağlı, ilerici ve reformcu denge, güven ve istikrar unsurudur ve bu cereyanlar ancak CHP’nin Türk siyaset hayatında zaafa uğratılması ile bir başarı şansı elde edebilirler.

Diğer partiler de seçime birer beyanname ile girdiler. Fakat onlar asıl gayretlerini başka ve kasıtlı propagandalarda gösterdiler. Bir takım istismarlarla vatandaş üzerinde tesir yapmak yolunu seçtiler. Aşırı sağın bize karşı kampanyası CHP’nin komünistliği ve din düşmanlığıydı. Vatandaşın korkmadan “Müslümanım” diyebilmesi için kendilerine oy verilmesi gerektiğine seçmen kitlelerini kandırmak uğrunda her iftirayı mubah gördüler. Sahibi olduğumuz bütün reformları, Toprak Reformunu, sosyal reformları, sosyal adaleti, petrol konusunu ele alışımızı, vergi reformunu “Komünist usulleri” olarak tanıtmak gayretiyle mubah olan ve olmayan bütün imkânlarını seferber ettiler.

Aşırı soldan bahsettim. Onların kampanyası bizim ilericilik ve reformculuğumuzun inkârı hüviyetini taşıdı.

Biz halka, sade siyasî değil, iktisadî huzurun ve kalkınmanın da ancak, aşırı cereyanlar arasındaki CHP’nin denge ve istikrar rolünü kuvvetle oynamasıyla kabil olacağını anlatmaya çalıştık. Görüşlerimizi, gerçekte yapmak istediklerimizi seçim beyannamemizde tafsilat ile düşündüğümüz reformların mânası ve mahiyet ile anlatmaya gayret ettik.

Seçim neticesi, sağımızdan ve solumuzdan gelen insafsız ve ifratlı ithamları bizim yenemememiz sebebiyle ortaya çıkmıştır. Buna seçim mekanizmasının işleyişi unsurunu da eklemek kısmen mümkündür. Bu hususta İl İdare Kurulu raporunda değerli müşahedeler ve tecrübeye dayanan tavsiyeler vardır.

Biz beyannamemizde Türkiye için yeni fikirler, idealler söylüyorduk. CHP Türkiye’de sosyal meselelerin ön plâna çıktığını, sosyal adaletin sosyal reformlarla gereği gibi sağlanmasının önemini gören ve aşırı cereyanların ancak öyle bir ortamda bilhassa genç fikirler üzerindeki cazibesini kaybedeceğini bilen tek siyasî teşekküldür. Seçimden bu yana geçen zaman bizim tuttuğumuz yolda ne kadar ciddî ve haklı bulunduğumuzu her gün daha çok vatandaşa göstermektedir. Reformları istemekte ve tâkip etmekteki doğru davranışımız ve memleketin bunlara ihtiyacı anlaşılmaktadır. Toprak Reformu bugünün önde gelen meselesidir. Petrol konusunun menfî istikamet tutması büyük endişe vermektedir. Vergi reformumuz aleyhindeki demagoji kampanyası, bunu yürütenleri gerçekler karşısında şimdiden çok müşkül ve ne yapacağını bilmez halde bırakmıştır.

Bu reformun aleyhinde olanlar bugün vergi arttırmaları sessizce hazırlamanın gayreti içindedir. Bütün bunlar bizim yolumuzun tek çıkar yol olduğuna vatandaşı inandırmaktadır.

Sağımızdaki partinin iktidara geçişi aşırı sağcı cereyanları harekete geçirdi. Senato seçimleri bu şartlar altında oldu. İktidar, geleceğini teminat altına aldığı zehabiyle partizanca ve din istismarına dayanan kısır, tehlikeli tedbirlere başvurdu. Aşağı yukarı bir yıllık süre içinde bir tek müspet icraat yapamamasının doğurduğu haklı hayal kırıklığını bu tedbirlerle unutturabileceğini sandı.

Bugün birer birer ele alınarak tahlil edilecek meseleler çoktur. Acele olan birinci derecedeki endişe konularını söylüyorum:

Bugünkü manzara şudur: Gerici cereyanlar tâ Meşrutiyet ihtilâlinden, hattâ Tanzimat’tan beri cereyan etmiş ilerici ve reformcu bütün hâdiseleri, millî mücadeleyi ve Atatürk devrini, reformlarını, nihayet 27 Mayıs’ı yererek dile getirmektedirler. Yüz senelik ilerleme çabalarının, bunların hepsinin aleyhinde açık cephe alınmasına cüret edilmiştir. Kaybıyla millet olarak büyük elem ve teessüre düştüğümüz, 27 Mayıs’ı şahsında temsil eden Sayın Cemal Gürsel’in ölümü vesile edilerek girişilen yayın memleketin bütün iyi evlâtlarını son derece müteessir etmiştir. Ümit ederim ki, hükûmet bunlara karşı tedbir düşünecektir. Memleket huzurunu tehdit eden iki büyük tehlikeye, aşırı cereyanlara ve partizanca tedbirlere karşı millete başlıca iki organ güven vermektedir. Yargıtay ve Danıştay.

Onlar Anayasa rejimine sahip çıktılar. Bu yüzdendir ki her ikisi de aşırı cereyan mensuplarının ve partizanların ağır hücumları altındadırlar. Hedef, bu müesseseleri işlemez hale getirmektir.

Son misâl: Yargıtay Başkanının yeni adlî yılı açış nutkudur. Sayın İmran Öktem’in bir Yargıtay İçtihat kararını izah ve teşrih eden beyanatı büyük akisler yaratmıştır. Biz Nurculuğu Cemiyetin bir tehlikesi olarak ilân ettik ve 1966 Haziran Senato seçimlerinden de, bizim açık vaziyet aldığımız Senato seçimlerinden de evveldir. Yargıtay içtihat kararının siyasî partilerin tutumu ile hiçbir münasebeti yoktur.

Yargıtay Başkanının son 6 Eylül beyanatı en büyük hâkimin Türk milletinin bütün sorumlularına, bütün vatandaşlara hitabıdır. Bu hitap yüksek bir sorumlunun, büyük bir hukuk otoritesinin, vatanı tehlikede gören tecrübeli bir vatanseverin uyarması, ödev hatırlatmasıdır. Atatürk’ün ilân ettiği en hakiki mürşit ilmin yetkili ve kudretli bir temsilcisinin uyarmasıdır. 1966 senesinde Atatürk ilkelerine sahip çıkanların arasında birinci itibar mevkiini İmran Öktem adındaki büyük Hâkim kazanmıştır. Yargıtay Başkanımıza tebriklerimizi ve minnetlerimizi söylemek borcumuzdur. Yargıtay Başkanının hitabeti özet olarak basında yayınlanmıştır. Vesika çok önemlidir. Her ailenin elinde ve evinde tam metin olarak bulunmalıdır. Hitabette Nurculuk esasının ve yayınlarının nasıl bir tehlike olduğu etrafı ile anlatılmaktadır. Ve anlaşılmaktadır. Bugün dinimizin, milletimizin maruz bulunduğu en önemli fesat tehlikesi budur. Seçim kampanyasını bize karşı, böyle bir tehlikenin olmadığını söyleyerek yürüten hükûmetin artık şüphesi kalmamış olması lâzımdır. Hükûmetin bu tehlikeye karşı bundan sonra ciddî bir surette tedbirler alacağını ümit etmeğe çalışıyoruz. Hükûmet vatan savunması öneminde bir ödev karşısında olduğunu unutmamalıdır. Bu ödeve uygun icraat beklemek milletçe hakkımızdır.

Ankara Barosu’nun Bildirisi

22 Eylül tarihli gazetelerde Ankara Barosu’nun Sayın İmran Öktem’in açış söylevi hakkında bir bildirisini okuduk. Bildiride Yargıtay Başkanına yöneltilen haksız, dayanaksız, bilgisiz sataşmalar yerilmektedir. Baro’nun bildirisinin kesin hükmüne göre Yargıtay Başkanının konuşması, Yargıtay çalışmalarını anlatması geleneğe uygundur.

Başkanın Ceza Genel Kurulunun bir kararını açıklaması olağan bir değerlendirmedir. Bölücü, gerici, Cumhuriyet ve devrime aykırı bir cereyana dikkati çekmesi vazifesini bilen bir sorumlunun ödevidir.

Bildiri bundan sonra büyük Hâkim olarak İmran Öktem’in açıklamasına karşı açılan hukuki gösterişteki saldırıları birer birer çürütmüştür.

Baro’nun bildirisi çok değerli bir hukuk belgesidir. Bunu yürekten takdir ediyoruz. Ankara Barosuna saygıyla tebriklerimizi sunuyoruz.

Asayiş

Memleketin doğusunda, batısında asayiş mühim bir mesele halini almıştır. Asayiş konusu hükûmet vazifelerinin en başında gelir. İktidara yakın olan, uzak olan, köyde ve kentte, her tabakadan vatandaşın birinci ihtiyacı asayiş meselesidir. Herkesin bildiği gerçekler üzerinde ısrar etmenin sebebi asayişin gerçekten bir dert halini almasındandır. Hükûmet karşısında asayiş ihtiyacını böyle belirttikten sonra bir devlet ve millet adetini ve ahlâkını da söylemek isterim. Asayişi korumak için her vatandaşın bütün hükûmet kuvvetlerine yardımcı olması şarttır. Bu vatandaş ödevini hepimizin hatırda tutmamız lâzımdır.

Asayiş kuvvetleri içinde jandarma askerî karakteri ile özel bir askerî eğitime ve bunun yanında bir hukuk eğitimine tâbidir. Jandarma daima hukuk kuralları içinde bulunmağa mecburdur. Polis asayiş için temel direktir. Dünyanın en itibarlı ve kudretli polisini yetiştirmeğe mecburuz. Bizim milletimizde iyi memur olmak için bütün vasıflar vardır. Bu vasıfları korumak ve geliştirmek lâzımdır. Her memur için lâzım olan meslek emniyetinden başka polis için ayrı bir emniyet şartı vardır. O da şudur: Polis memuru hiçbir münasebetle iç politikanın partizanlık ihtiyaçları için kullanılmamalıdır. Polisin zehri budur. Hükûmetler polise bu zehiri bulaştırmazsa dünyanın en muhterem polisini yetiştirebilirler. Asayiş bugünün büyük bir meselesi olduğu için fikirlerimi etrafı ile söylemeye mecbur olmamı mazur görmenizi rica ederim.

Deprem

Çok şikâyet işitiyoruz. Biz bunu bir parti meselesi yapmadık, tartışmaların uzağında kaldık, her türlü yardıma hazır olduğumuzu bildirdik. İstiyorduk ki, hükûmet rahat bir tarzda bütün imkânlarıyla, vasıtalarıyla, memurlarıyla felâket bölgesine yetişsin. Ama çok eksik vardır, çok dert vardır. Önümüzde kışa kısa zaman kalmıştır. Bunun değerlendirilememesi çok ıstıraplı olacaktır.

–Bunların dışında cevapları verilecek ve sorumluluğu iktidarın sırtında bir çok meseleler vardır. Bunların unutturulmuş olduğu sanılmamalıdır. Bir tanesini, en son olduğu için misâl diye zikretmek isterim. Bir basın mensubunun, güpegündüz, başkentte kaçırılıp dövülmesi, yaralanması, hâdisenin failinin bulunması lâzımdır. Bu nokta meselenin hayatî noktasını teşkil etmektedir. Hükûmetin, hattâ siyasî emniyetimizin tabiî varsa suçlular bulunur.

–Görülüyor ki, memleketin huzur ve istikrarı için CHP’nin çok kuvvetli olması, iktidarda ve muhalefette çok tesirli bulunması lâzımdır. Vatandaş CHP’den her gün, her hâdise karşısında görevini yapmasını bekliyor. Her zaman olduğu gibi gözler gene CHP’dedir. Gelecek için teminatın, CHP olduğu herkesçe, hattâ bize bugün karşı olanlarca bile bilinmektedir. Zor günlerin partisi olmak, CHP’nin daima kaderini teşkil etmiştir.

–CHP’nin kendi içindeki meselesi nedir? Önce, kendi ödevini anlamasıdır. Teessüfle söylemek isterim ki, CHP’nin tâli ve bedihî bir takım meseleler üzerinde iç tartışmalara tutulup vatandaş gözünde kendi itibarını azaltması bütün CHP’lilerin bu ödevi anladıklarının delilini teşkil etmemektedir. Yapılması lâzım gelen iş CHP’nin bütün yöneticileri, milletvekilleri, senatörleri ve mensuplarıyla kendi programını, düşündüğü reformların gerçek mahiyetini, ilerici fikirlerini anlatmasıdır. Anlatmak için önce anlamak lâzımdır. CHP bunun yerine, kendi arasından kısır tartışmalara dalmış intibaını uyandırmaktadır.

–Ortanın solu hikâyesi nedir? CHP’nin son hükûmeti bir reform hükûmeti hüviyetiyle ortaya çıkmıştır. İki askerî darbe teşebbüsünü yenip siyasî ortamı sükûnete kavuşturduktan sonra memleketin önemli (sosyal ve ekonomik meselelerine) ancak o devrede el atılmasına sıra gelmiş ve bu yapılmıştır. O günler, aşırı cereyanların rağbette bulunduğu günlerdir. Sağ kanat, CHP’nin bakkalları bile devletleştireceği endişesini yüreklere salmağa çalışıyordu. Sol kanat CHP’nin oldum olası burjuva ve kapitalist partisi olduğunu, onun yaptığı ve tasarladığı reformların asıl reformlar olmadığını söylüyor, kurtuluşun kendilerinde olduğu zehabını doğurmağa gayret ediyordu. Biz kendi reformlarımızı o iktidar devremizde getirdik, muhalefete geçtiğimizde tâkip ettik. Fakat bunları komisyonlardan geçiremedik. Karşımıza öteki partiler çıktılar. Ortanın solunda olduğumuzu biz böyle bir ortamda, iki taraftan gelen ithamlara karşı hakiki mahiyetimizin ilmî adı olarak söyledik. Aşırı sağ bunu kaptı ve “Vay, komünistlermiş!” diye propagandasına malzeme yaptı. İçimizde olan insanlar da “Bu nedir? Bunu anlayamıyoruz” diye bir meçhul karşısındaymışlar gibi tartışmaya, çekişmeye koyuldular. Bu tartışmalar ortanın solundakiler arasında aşırı fikirler söyleyenleri de tabiatı itibariyle doğurmuştur.

CHP’nin kendine güvenen, yaptığını bilen bir siyasî teşekkül olarak bütün partililere durumu anlatması ve kabul ettirmesi icap eder. Hükûmette, muhalefette, Parti Meclisi’nde, Gruplarda meseleyi uzun uzun görüştük. Mahiyetini tebliğlerle, ittifak halinde olarak açıkladık. Fakat, çekişmeler durmadı. Bunda, anlamayanlardan fazla anlamak istemeyenlerin rolü olduğunu söylemek isterim.

Ortanın solu deyimi CHP’nin bilinen yazılı programının, seçim beyannameleriyle aldığı vaziyetin ilmî lisanındaki adıdır. Böyle bir adın konması, aşırı sağ ve aşırı sol tarafından CHP’ye yöneltilen haksız isnat ve ithamlar karşısında elzem haline gelmiştir. CHP’de herkes partinin programıyla ve seçim beyannameleriyle bağlıdır. Ortanın solunu aşırı sol gibi gösterenler aşırı sağcıların kampanyasına âlet olmaktadırlar. Ortanın solunu aşırı sol fikirlere CHP’nin kapısını açmak için fırsat sayanlar ise sol kanadın oyununu oynamaktadırlar. CHP bu tuzağa düşmeyecektir.

Partimiz, memleketin bütün ilerici ve reformcu unsurları için ümit ışığı olarak kalacak ve bütün aşırı cereyanlara, aşırı sola ve sağa karşı denge unsuru olacaktır. İyi anlamamaktan bunda tereddüt edenler bulunabilir. İyi anladıkları halde aslında bizim programımızdaki ve seçim beyannamelerimizdeki elzem sosyal ve ekonomik reformlara karşı bulunduklarından dolayı anlamak istemeyenler artık parti bünyesinde rollerini kaybedeceklerdir. Parti programı ve seçim beyannamelerimizdeki bu reformları kabul etmeyenlerin ortanın solu deyiminde sol kelimesi olduğunu bahane ederek vaziyet almaları aslâ mazur görülemez.

–İl Kongresine temenniler:

Mahalli idarelerin ıslahı ve malî  güçlerinin arttırılması için işbaşında bulunduğumuz zaman hazırlıklarımızı tamamlamış ve gerekli teşebbüslere geçmiştik. Bu meyanda İstanbul şehrinin su derdini halletmek için bir kanun teklifimiz Meclise sevk edilmişti. Komisyonda bekletilmektedir. Belediyenin geçmiş yıllara ait ağır borç yükünü kaldıran ve biraz nefes almasını sağlayan bir kanun çıkardık. Elektrik işi zamanımızda halledildi. Anbarlı santralinin inşaasına geçildi, tahmin ediyoruz ki, bu yıl sonunda faaliyete geçmesi ve şehrimizin bol ve ucuz elektriğe kavuşması mümkün olacaktır.

İl Kurulu raporunda da belirtildiği gibi CHP ilân ettiği reformların ciddî tâkipçisidir. Bu reformları mutlâka başarıya ulaştıracaktır. Çünkü, memleketin siyasî, iktisadî huzuru, aşırı cereyanların eline düşmemesi ancak bununla kabildir.

 

 

 

 

83. Yaş Günü Dolayısıyla CHP İstanbul Beyoğlu Örgütünün Düzenlediği Yemekte Yapılan Konuşma[194]

(…)

Harp Malûlleri Gazileri Cemiyeti Başkanı Hakan Saygıner tarafından CHP Genel Başkanı’na büyük ideal ve mücadele arkadaşı Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında çekilmiş ilginç bir portresi armağan edilmiştir.

Bu armağan karşısında çok sevinen ve duygulanan İnönü, Saygıner’e teşekkür ederek:

“Benim için çok kıymetli bir armağan, çok sevindim” demiştir.

Daha sonra İsmet İnönü, üzerinde 83 rakamı bulunan bir buçuk metre uzunluğundaki yaş günü pastasını kesmiş ve bu münasebetle şöyle demiştir:

“1906 yılında devlet hizmetine askerî görevle başladım.

Bugün de görevimi hevesle, şevkle yapmaktayım. Beni hevesle şevkle teşvik edenler bulundukça çalışmalarıma ve görevime yılmadan devam edeceğim.”

 

 

 

 

İTÜ Talebe Birliği Lokali’ni Ziyarette Yapılan Konuşma[195]

Size, çok ümit bağlamışımdır. İstanbul Teknik Üniversitesi bizim teknik hayatımızda ilk büyük gelişmedir. Yüksek Mühendis Mektebi zamanında sınıflara 100 kişinin alınmasını büyük başarı sayıyorduk. Bu daha sonra Teknik Üniversite ile 350’ye kadar çıktı. Bizim Teknik Üniversite’den yetişenler, Avrupa’nın herhangi bir fakültesinde yetişenler kadar ehliyetlidirler.

 

 

 

 

İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi ve TMGT Ziyaretlerinde Yapılan Konuşmalar[196]

[Güzel Sanatlar Akademisinde]

Heykel, Resim, Dekorasyon ve Mimarlık bölümü çalışmalarını izleyen CHP, Genel Başkanı İsmet İnönü, resim atölyesi öğrencilerine hitaben, “Bir millet için okuyup yazmak ne kadar önemliyse, resim de o kadar önemlidir. Resim hocası, öğretmen vazifelerinin en önemlisini yapmaktadır” demiş ve imtihanlara hazırlanan mimarlık bölümü adaylarına şunları söylemiştir: “Mimari güzel sanatın yanında sağlam fen bilgisine dayanır. Onun için bu konulara ehemmiyet verin.”

Kendisine gösterilen dokümanlar ve kıymetli eserler karşısında “Bunlar benim için müstesna bir ziyafet oldu” diyen ve öğrencilerin sık sık alkışlarına muhatap olan İnönü bütün akademi mensuplarına çalışmalarında başarılar diledikten sonra sevgi gösterileri arasında ayrılmıştır.

[TMGT ziyaretinde]

Türkiye Millî Gençlik Teşkilâtı’nın merkezinde mutlu, kısa bir zaman geçirdim. Gençlik teşkilâtının eserlerini gördüm. Gençlik teşkilâtının bütün dünya gençlik teşkilâtı içindeki seçkin yerini tanımakla iftihar duydum. Gençlik teşkilâtınız, teşkilâtlarıyla beraber milletimizin bünyesinde bulunan bir entelektüel ve ideal kuruluşları temsil etmektedir. Bunun dışında benimle konuşan arkadaşlar, memleket meselelerini her türlü özel kayıtlardan uzak, tertemiz bir memleket heyecanı ile bilmektedirler, anlatmaktadırlar. Bunların millet yolunda bu hizmet ve çabaları karşılık görecektir. Ve milletimizin hayatında tesirini daima göstererek müspet neticelere ulaşmamızı kolaylaştıracaktır.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kongresinde Parti Politikaları ve AP Hükümetinin Uygulamaları Üzerine Verilen Söylev[197]

İl Kongresinin değerli delegelerini, sayın misafirlerimizi ve Kongremize ilgi gösteren sayın basın temsilcilerini saygı ile selâmlıyorum.

Kongremiz siyasî hayatımızda geçen iki hareketli senenin sonunda toplandı. İki sene önce bugünlerde CHP bağımsızlarla hükûmet başında bulunuyordu. Memleket demokratik rejimin kurulması için 1961’den beri önemli buhranları ve silâhlı ayaklanmaları geçirmiş, Kıbrıs dâvasının en karanlık günlerini yaşamakta bulunuyordu. Şimdi ihtilâl sonrasının tortuları diye küçümsenen bu devir gerçekte CHP’nin demokratik rejime şerefle yaptığı hizmetlerin bir silsilesini hatırlatır. Kıbrıs meselesi bundan sonra patlayacak hudutlardan geçmiş ve Cenevre’de ümit verici müzakereler açılmıştır.

Amerika’nın eski Hariciye Nâzırlarından Mr. Acheson ile yapılan müzakerelerin olumlu ve ümitli safhaları hatırlardadır. Bütün bu safhalarda CHP hükûmetleri muhalefetten, özellikle Adalet Partisinden hiçbir yardım görmemiştir. Bundan sonra Adalet Partisi’nin başlıca hedefi CHPiktidarının düşürülmesi için tertip aramak olmuştur. CHP 1965 Şubatından beri muhalefette bulunuyor. İlk önce sayın Ürgüplü’nün idaresinde çokluğu Adalet Partisinde olan bir koalisyon devri geçti. Bu devrin umumî seyri geniş bir koalisyonun güçlükleri içinde olmakla beraber sayın Ürgüplü’nün tarafsız bir idare kurmak ve partiler arasındaki çekişmelerin tesirlerine meydan vermemek için gösterdiği ciddî gayreti zikretmek bir vazifedir.

Bir seneden beri AP yalnız başına iktidarda bulunmaktadır. Bu bir sene geniş ümitle başlamıştı. Yalnız başına iktidarda bulunmanın kudreti ve memleketin geçirdiği devamlı buhranların derslerinin tesiri altında sükûnetli bir çalışma devrinin açılacağı haklı olarak ümit edilmiştir. Bu bir sene tahmin olunmaz hayal kırıklıkları ile geçti. İlk günden AP iktidarı telâşlı tedbirlerle hâkimiyetini sağlam bir surette kurmak ve bu uğurda her tedbiri caiz görmek yolunu benimsemiştir.

Büyük ölçüde idare memurları, İktisadî Devlet Teşekkülleri başındakiler ve bunun gibi büyük memurlarda geniş değişiklikler yapıldı. Yeni Anayasanın her iktidar tasarrufunu mahkeme karşısına sevk etmek için verdiği imkân haksız değiştirildiklerini kabul edenlerin dâvalarına yol açtı. İktidarın tasarrufları arka arkaya Danıştay’da mahkûm edildi. İktidar, seçimle gelmiş tam bir iktidar olarak Danıştay kararlarını tatbik edip etmemekle yetkili olduğu zehabına kapıldı. Hiç yoktan iktidar kendisini Anayasa yoluyla ve yüksek mahkemelerle ihtilâfa soktu. Fakat, bu durumlar kendisini uyaracak yerde, aksine iktidarını daha kuvvetli kılmak için Seçim Kanunu ve Af Kanunu gibi dâvaları her şeyden evvel arzusuna göre halletmek hevesine kapıldı.

Bir sene bu kısır çabalamalarla geçmiştir. Garibi şurasıdır ki, yalnız kendi tutumundan çıkan huzursuzluğa sayın Başbakan kendisinden başka her müesseseyi, tabiatıyla muhalefet partilerini kusurlu bulmuştur.

1965 seçimleri esnasında AP özellikle bizi komünistlik ve dinsizlik propagandasına maruz bırakmak için bütün tesirleri caiz görmüştür. Biz bugün dahi ilk yanlış tutumun genişlemiş olan tatbikatı içindeyiz. Partizanlık AP dışında olanların haklarını her sahada ihmal etmekte devamlıdır. Seçim zamanı reva görülmüş olan dinsizlik ithamı Senato seçimlerinde nurcuların sistemli çalışmaları ve gördükleri himaye ile teşvik edilmeleri neticesi olarak irtica derecesine varan aşırı sağcı tahrikler geniş ölçüde faaliyete geçmişlerdir. İbadet yerleri memleketin bir ucundan öbür ucuna siyasî propaganda ve kötüleme merkezi haline getirmek istenmiştir. Himaye gören türlü adlardaki dernekler ve cemiyetler nereye kadar gidecekleri bilinmeyen bir cüretle pervasız olarak çalışmışlardır.

Meclisin tatilinden sonra memleketin asayişine tesir eden bütün irticai tahriklerin zararları karşısında hükûmetin tedbirleri kalkınma törenleri yapmak ve yalnız kendilerinin sorumlu bulundukları asayişsizlik, irtica tecavüzleri ve iftiralardan memleketin duyduğu huzursuzluğa kendileri dışında sebepler aramakla geçmiştir.

Sayın Başbakan son iki aydır her törende bir geniş şikâyetin hitabesini yapmaktadır. 28 Eylül 1966 tarihinde Nevşehir’de yaptığı hitabede 1960 ihtilâlini tâkip eden devreden arta kalan tortuların işleri güçleştirdiğini söyleyerek Danıştay hükümlerini tanımayan ve aşırı partizanlık ve geniş ölçüde irtica tahrikâtı yapanlardan şikâyet edenleri memleketin huzurunu bozan fesatçılar gibi itham etmeğe çalışmaktadır. Aslında bütün huzursuzluğun sebebi seçimle gelmiş iktidar sahibi olarak hattâ mahkemeler üstünde bir yetkisi olduğunu zanneden kendi zihniyeti olduğunu hâlâ fark etmemiş görünmektedir.

Memlekette kimleri hangi hareketlerinden dolayı suçladığı anlaşılmıyor. Kendisini tenkit edenlerde milletin haklarını tanımayan bir iddia farz etmektedir.

Mâmur ve müreffeh bir Türkiye bütün siyasî hayatımızın, bütün siyaset mensuplarımızın hedefidir. Siyasî hayattaki münakaşalar bu mâmur ve müreffeh Türkiye’yi vücuda getirecek isabetli yolun ne olduğu üzerindedir.

Sayın Başbakan bugün törenlerini yaptığı eserlerin Devlet Plânlama Teşkilâtı ile iş gören bir devrin devam eden eserleri olduğunu fark etmek şöyle dursun bütün gelişmelerin anahtarı bildiğimiz plânlamanın lüzumunu dahi kabul etmiş olduğunda haklı şüpheler uyandırmaktadır. Yürürlükte olan beş senelik plân 1963’den beri işlemektedir. Bugün hükûmet için en verimli işin bu plânın iyi tatbiki ve önümüzdeki seneler için sağlam kaynaklarının bulunmasıdır. Bunlarla meşgul olmaya hiç lüzum görmemektedir. Öyle görünüyor ki, plânlama Anayasa emri olduğu için şekil olarak var gözükmekle bırakılacak, onun kalkınmadaki vazifelerinin yürütülmesine itibar edilmeyecektir.

Plânlamanın bugünkü hali plân fikrinin verimli olarak devamı için çok ümit kırıcı bir durum göstermektedir. Sayın Başbakanın memleketi yeniden plânsız bir devreye götürmenin çok zararlı olacağını düşünmesini hâlisane hatırlatmak isterim.

Üniversite gençleri ile Türkiye Gençlik Teşkilâtının içinde bulundukları şartlardan acı bir şekilde şikâyetçi bulunduklarını sayın Başbakanın âlicenap bir şefkatle öğrenmesini isterim. Gençlik ve Üniversite Teşekkülleri mevcut kanunlara göre cemiyetler teşkil ediyorlar ve onun içinde talebenin, gençliğin ve memleketin meselelerini izlemektedirler. Bu bize mahsus bir icât değil, her medenî millette ve bütün dünyada yürümekte olan bir yaşama tarzıdır. İdari baskılar ve doğru olmayan usullerle talebenin cemiyetlerine ve işlerine sun’i siyasî şekiller vermeğe çalışılması çok yanlış bir yoldur. Sayın Başbakanın Gençlik Teşkilâtının ve genç Üniversite cemiyetlerinin meselelerini yakından tâkip ederek idari baskılardan onları kurtarmasının kendisi için ve memleket için çok değerli bir hizmet olacağını söylemeği bir vazife saymaktayım.

Sayın Başbakanın 5 Ekim’de Almus töreninde din istismarcılarına karşı lâik Cumhuriyetin esaslarını ilân etmesini hayretle karışık bir memnuniyetle karşıladık. İki seneden beri türlü şekilde ve insafsızca devam eden din istismarı baskılarının mahzurları birden görülmüş ise bunu memleketin huzura yönelmesi için iyi bir başlangıç saymak isteriz.

Yargıtay Başkanımızın milleti ve hükûmeti gür sesle uyarmasındaki isabetin bu kadar az bir zamanda meydana çıkması hepimiz için gene iyi bir talih sayılmak gerektir.

Başbakanı bu kadar ciddî bir ihtara sevk eden olayın veya sebeplerin ne olduğunu bilmiyoruz. Ümit ederiz ki, Başbakan bir tâli meseleden geçici bir hiddete kapılmış olmasın. Almus’ta ilân ettiği irtica derdi çoktan beri geniş ve teşkilâtlı bir surette memlekette mevcuttur. Hükûmetin bütün vasıtalarıyla meseleyi ciddî olarak tâkip etmesine ihtiyaç vardır.

Doğu’da deprem felâketine uğrayanların durumları ile hükûmetin yakından meşgul olmasını tekrar rica etmekten kendimizi alamıyoruz. Ümit edelim ki, Kasım sonlarına kadar tamir işlerine devam etmek mümkün olsun. Bütün görünüşler odur ki, Muş ilindeki felâkete uğrayanlar daha ağır darbelere maruz kalmışlar ve daha muhtaç bir vaziyete düşmüşlerdir. Yetkili ve ehliyetli insanların geçici de olsa iyi teşkilâtlanması ile çabuk başarılar kazanılabilir.

Kongrenin sayın delegeleri,

Kurultayda Parti içi meselelerin görüşülmesi tabiîdir. CHP’nin vazifesi hal için ve âti için gittikçe daha ziyade önem kazanmaktadır. Partimizin bu ödevlere ciddî olarak yeterli olması için kendisini iyice hazırlaması icap eder. Geçen senelerde CHP’nin itibarına en çok zarar veren olay Parti içi tartışmaların memlekete karşı ödevleri tâkip etmeğe engel olacak bir şekil almasıdır. Ortanın solu tartışması bu kısır münakaşaların mihverini teşkil etti. Aslında büyük çoğunluğun anlar göründüğü ortanın solu vasfı üzerinde tartışmanın kesin olarak sona erdirilmesi gereklidir.

CHP’nin programının tâkip ettiği reformların ve uzun icraatının tabiatını ifade eden ortanın solunu kabul edenlerin ve etmeyenlerin bağlı oldukları kesin sınır çizgileri vardır. Bu çizgiler Partinin programı ve seçim beyannamesidir. Bu hudutlar içinde Parti içindeki tartışmaların tabiî bir hoş görüşlükle anlaşılması icap eder. Kurultayda bu neticeyi temin edeceğimizi kuvvetle ümit etmekteyim.

Kurultayda Partinin idaresi tanzim olunurken Partinin kendi programına ve hedeflerine samimî ve ciddî olarak bağlı bulunanların getirilmesi esaslı bir noktadır.

Ankara İl Kongresinin Kurultaya iyi bir hazırlık ve ehliyetle katılacağını yürekten ümit etmekteyim.

Bugün ayakta bulunduğu için şimdiye kadar sağ irticadan bahsettim. Demokratik idarelere karşı sağ uç gibi sol uç da bir irtica hareketidir. Aşırı sola karşı da uyanık ve tedbirli bulunmak lâzımdır.

Demokratik rejimlere karşı aşırı sağ ve aşırı sol irticaların müttefik hareket ettikleri bile görülmüştür.

Bugün Partimizin bulunduğu siyasî ortam, buhranlar devrinden sonra bizim değerimizi ve hizmetlerimizi vatandaşın gözünde canlandıran bir devirdir.

Bu devirden kendimizi anlatmış ve tanıtmış olarak çıkacağız.

Programlarımızı ve reformlarımızı kesin bir surette gerçekleştirmek imkânını bulacağız. Gelecek günlere güvenle bakıyoruz.

Sevgili arkadaşlarım.

Cümlenize saygılar sunarak sözlerimi bitiriyorum ve Kongreye geniş başarılar diliyorum.

 

 

 

 

CHP İzmir İl Kongresinde, Parti Politikaları, AP Hükümeti ve TİP ile Ayrımlar Üzerine Verilen Söylev[198]

İzmir İl Kongresinin kıymetli delegelerini, sayın misafirlerimizi ve basınımızın sayın temsilcilerini saygı ile selâmlıyorum.

Kurultaya gitmeden evvel yapılacak kongrelerde mümkün olduğu kadar çok bulunmayı ve fikirlerimi ilçelerden itibaren anlatmaya çalışmayı tasarlamıştım. Buna imkân bulamadım. Yarı tedavi ve yarı dinlenme için İstanbul’da bulunurken, oradaki kongreye katıldım. Ve dün de Ankara’dan ayrılmadan önce Ankara İl Kongresi’nde bulundum. Son imkân olarak İzmir İl Kongresi’nde bulunmayı da bir vazife saydım. İstiyorum ki, son zamanların münakaşa konusu olan meselelerini burada sizlere açıkça izah edeyim.

Kurultaya gidiyoruz. Müstesna şartlarda gidiyoruz. Hükûmetlerimiz zamanında ve ondan sonra siyasî hayatımızda çok tartışma geçirdik. 1961’den 1964’e kadar iki büyük silâhlı ayaklanma olmuştur. Bunların hedefi demokratik rejimin kaldırılması idi. Bundan sonra, karma ekonomi içinde plânlı kalkınmanın ilk tecrübesini geçirdik. Plânlama Teşkilâtı 5 senelik bir plân üzerinde çalıştı. Bu plân Hükûmetten geçti ve Meclisten çıkarak kanunlaştı. Bin bir ihtiyaç içinden önemli konuları seçip çıkararak plâna almak bir güç mesele idi. Bu plânın iç ve dış malî  kaynaklarını bulmak ise, bundan çetin bir mesele olmuş idi. Karşımızda bulunan partiler malî reformu desteklemiyorlardı. Her yeni malî  külfet bir büyük çabanın mahsulüdür. Ve her verginin seçimde bize zarar vermesi için hiçbir kötülemesi de esirgenmemiştir. Bu ağır şartlar sadece CHP’nin hükûmette bulunduğu zaman, gelecek seçimleri kazanmak düşüncesinden ayrı olarak memleketin yüksek menfaatlerini öngörmesi tabiatından dolayı göze alınmıştır.

Hülasâ, beş senelik plânın yapılması ve kanunlaşması, hazırlık senesi ile beraber üç senesinin geçirilmesi büyük bir gayretin ve fedakârlığın eseri sayılabilir.

Anayasamızın getirdiği sosyal adalet ve sosyal güvenlik konuları hükûmetlerimiz zamanında politikamızın temeli olmuştur. CHP olarak bizim işçi hakları üzerindeki icraatımızı biliyorsunuz. İşçi haklarının bizim elimizde gerçekleşmesi, sosyal adalet konularının CHP eliyle başarılı sonuçlara ulaşabileceğinin siyasî tarihimizdeki parlak bir misâlidir. Çalışma Bakanlığını biz kurduk. Bu Bakanlık kurulurken İngiliz İşçi Partisinden mütehassıslar getirerek beraber çalıştık. Kuruluş devresinde işçilere grev hakkı verilmesinin mümkün ve doğru olmayacağını mütehassıslar bize tavsiye etmişlerdi. Bu tecrübeli fikirlerin yanında kendi tetkiklerimizde işçi kanunlarını çıkarmanın şimdilik düşünülemeyeceği kanaatini vermişti. Biz iyi niyet ve temiz yürekle 1950 seçimlerine işçiye grev hakkını vermeyeceğimizi söyleyerek girdik. Karşımızda bulunan rakip parti ise, grev hakkını derhal tatbik edeceğini söyleyerek bütün işçileri tahrik etmiş ve karşımıza çıkarmıştı.

1950’den dört beş sene geçtikten sonra, biz işçilere grev hakkı vermek zamanı geldiğine karar verdik ve muhalefette bunu ilân ettik. 1950’de grev hakkı vereceğini söyleyerek işçileri bizim elimizden almış olan siyasî parti, on sene iktidarından sonra işçileri hiçbir hakları verilmeden bırakıp gitti. 1961’den 1964’e kadar süren hükûmetlerimiz zamanında işçi meselelerini hallettiğimizi biliyorsunuz. Bu, memleketimizin bünyesine göre yapılması lâzım olan ve olmayanı nasıl birbirinden ayırıyorsak, vatandaşlarımıza da böylece söylemek âdetimizin tipik bir misâlidir. Rakiplerimiz ise, daima yapmayacakları ve yapamayacakları şeyleri vaat ederek bizim iktidarlarımıza hücum etmişler ve ondan sonra da iş başına gelince biz, seçilmiş olarak geldik, istediğimizi yapmak da hakkımızdır, demişlerdir.

Sayın delegeler,

Son iktidarımız zamanında Köy İşleri Bakanlığını kurduğumuzu biliyorsunuz. Bu Bakanlık lüzumlu mudur, değil midir, uzun boylu tartışılmıştır. Köy meseleleri bütün Bakanlıkları ilgilendiren ve diğer vatandaşların ihtiyaçları ile beraber gözetilen meselelerdir. Köy ve kasaba diye meseleleri ayırmak mümkün değildir, hem de doğru değildir mütalâası uzun müddet hâkim kalmıştır. Fakat nihayet biz, köy kalkınmasının temel bir dâva ve ihtiyaç olduğunu cemiyetimizin kabul ettiğini görerek ve bu noktadan hareket ederek köy işlerini tâkip edecek bir Bakanlık kurulmasını faydalı ve yerinde bulduk. Bu Bakanlığın kurulmasında ve gelişmesinde iyi bir şansımız, çok değerli ve köy meselelerine bilgi ile gönülden bağlı bir arkadaşımızın Bakanlığın başına gelmiş olmasıdır. Çalışma Bakanlığından sonra Köy İşleri Bakanlığımızın kuruluşu tarihçesi de budur.

Biz Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı gibi bir başka Bakanlık daha devrettik. Bu Bakanlık başına getirdiğimiz değerli arkadaşlarımızın gayreti ile az zamanda kendini toplamış, politik ve ekonomik alanda özel önemini belirtmiştir. Mühim kanunlar, özellikle petrol reformu bu Bakanlığın çalışması ile siyasî hayatımıza girmiştir.

Üç dört senelik iktidarımız zamanında kalkınma plânı işledi ve verimli işledi. Üç dört senede değil, on seneye sığmayacak vergi reformu yapılabildi. İşçi ve köylü gibi az gelirli muhitlerimiz için temel haklar ve müesseseler vücuda getirildi. Ve nihayet, genel seçimlere Toprak Reformu ve petrol meselesi ile katıldık. Görülmektedir ki, bizim uzun çabalarla memlekete mal ettiğimiz büyük dâvaların hepsi bugün diğer partiler tarafından da kabul edilir ve benimsenir hale gelmiştir.

Sosyal adalet, sosyal güvenlik, plânlama, Toprak Reformu, Petrol Kanununun ıslâhı, personel kanunu ve İktisadî Devlet Teşekkülleri reorganizasyon kanunu, vesaire, bütün bunları senelerce kabul etmeyen siyasî akımların taraftarları bile bugün hiçbirine itiraz etmezler ve benimserler.

Kongrenin sayın delegeleri,

Bir görünüşte herkesin bizimle mutabık olduğu bu reformların aslında yürekten dâvacı ve tâkipçisi yine yalnız CHP’dir. Bizim düşündüğümüz karma ekonomi sistemi başka, sağımızda bulunan partinin ve solumuzdaki TİP’in düşündüğü karma ekonomi sistemi başkadır. Bizim düşündüğümüz Toprak Reformu toprakta çalışan köylünün refaha kavuşması ve mahsulünün değer pahasına satılması imkânlarının sağlanmasıdır. Bu, kredisi ile pazarı ile, kooperatifi ile araçları ile ve işlediği toprağın kendi öz malı olması suretiyle pek çok tedbirlerin ve devaların bir arada işlemesinden meydana gelen büyük bir plândır.

Rakiplerimizin düşündüğü Toprak Reformu, tarım reformu adı altında herkesin aklına gelen tarımda üretkenliği artırıcı tedbirlerdir. Biz, tarım ile ilgili bu tedbirlerin en çoğunu bir arada düşündüğümüz halde, buna tarım reformu demeyiz, Toprak Reformu deriz. Çünkü, topraksız köylünün kiracı ve yarıcının kendi öz malı  üzerinde çalışması esastır. Bizim düşündüğümüz Toprak Reformunu kötülemek için seçimlerde ve bugün de gizli açık ortaya sürülen insafsız yalanların haddi hesabı yoktur. Reformla ne istediğimizi bize sorarlar. İşte sırası geldi de Toprak Reformu ile ne istediğimizi size söylemiş oluyorum. Kiracının, yarıcının ve topraksızın toprak sahibi olması yanında, toprağını işleten, iyi işleten ve çok mahsul alan örnek işletme sahibi çiftçilerimiz elinde de normal ölçülerin bir misli toprak olmasın da esasta kabul etmekteyiz. Miktarı ne olursa olsun bağ ve meyve bahçeleri ve zeytinlikler ile fıstık çamlıkları, palamut meşelikleri, okaliptüs ve kavaklık gibi ağaçlıklara dokunacağımız gülünç bir yalandır.

Petrol meselesi ile 1954’den beri uğraşırız. 1964’de memleket acı tecrübelerden sonra, petrol meselesini daha iyi anlar oldu. Türkiye Petrolleri İşletmesini memlekete hali ve geleceği için en iyi gelişme şartları içinde devrettik. Petrol üzerinde şimdiye kadar verilmiş olan hakları tanıyarak bundan sonrası için milletin istifadesini almak istiyoruz. Bizimle uğraşanlar, Türkiye Petrolleri İşletmesinin kazanmaz ve çalışamaz bir hale düşmesi için, bilerek veya bilmeyerek haksız petrol istismarcıları ile aynı yoldadırlar.

Sayın delegeler,

Bu birkaç misâli CHP İzmir Kongresi’nde bilhassa zikrediyorum. Geçmiş muhalefet zamanımızın eziyetlerini biliyorsunuz. Kısa iktidarımızın bugün için ve gelecek için ne kadar olumlu ve verimli geçmiş olduğunu iyi bilesiniz. Memleketimizin ve milletimizin karşısına şerefle çıkmaya hakkımız olduğunu yürekten anlayasınız diye söylüyorum. Bizimle hizmet yarışına çıkacak olanlara başarı dileğimiz vardır. Ama bizim siyasî ve iktisadî görüşlerimizi insafsız olarak kötülemek isteyenleri de insaf ölçülerine davet etmek isterim.

Size özel teşebbüs üzerinde de Kurultayda söyleyeceğim sözlerden bir iki esas bildirmek istiyorum. Biz memlekette karma ekonomi taraftarıyız. Bugün iktidarda ve muhalefette bulunan diğer siyasî partiler de karma ekonomi taraftarıdırlar. Ancak, hepimizin kelimeleri bir olmakla beraber, düşündüklerimiz ayrı ayrı şeylerdir. Biz karma ekonomiyi daimî bir ekonomi sistemi sayarız. Biz, sermayesi az bir memleket olarak, devlet sektörünün büyük vazifesi olduğuna inanırız ve özel sektörün bugünkü takatı ile, gözün görebileceği kadar gelecek zamanlara ait takatının yettiği ölçüde kazanç yerleri, işleri ve hizmetleri olduğuna inanırız. Bizim karma ekonomimizde özel sektör sağlam olarak gelişmiştir. Ve istikbalde de böyle gelişecektir. Emniyet içinde kazanacak, memlekete büyük işler görecektir. Kalkınmanın büyük bir hissesi onun bütün imkânını alacak kadar özel teşebbüse düşmektedir. Adalet Partisi’nin karma ekonomisi geçicidir. İmkân buldukça devlet elindeki teşebbüsleri özel teşebbüse devredecektir.

TİP’in karma ekonomisi de geçicidir. Özel teşebbüsü kâmilen kaldırıp devlet teşebbüsüne devretmek ister. Sağımızda, solumuzda bulunan fikirlerin hepsi Türkiye’ye göre kısır nazariyelerden ibarettir. Gerçek bizim iktisadî politikamızdadır. Bizim karma ekonomimizde özel teşebbüs için emniyet içinde çalışma imkânları vardır.

Aziz delege arkadaşlarım,

Parti içi çalışmamız şikâyet edilecek hale gelmiştir. Maruz olduğumuz haksız ve kesif propagandalar bizim sinirlerimize de tesir edip bizi lüzumsuz çekişmelere sürüklemektedir. Bir buçuk seneden beri ortanın solu üzerinde Meclis sayılamayacak kadar çok olan bildiriler ve açıklamalardan Gruplarımızda ve Parti Meclisi’nde geçirdiğimiz tartışmalar bu cinstendir. Bir buçuk sene münakaşadan sonra, üst üste geçtik, vardığımız sonuç şudur: Ortanın solunda hemen hemen herkes mutabıktır. Programımız, icraatımız, zihniyetimiz itibariyle durum budur. Bunu herkes söyler. Ama yine de ortanın solunu beğenmiş olanlarla, beğenmemiş olanlar birbirinden ayrı dururlar ve aralarında eski, yeni ne ihtilâf varsa o ihtilâfların hepsini ortanın sağı ve solu tartışmasına bağlarlar. Bu kısır tartışma artık sonuna gelmiştir. Biz, ortanın solunda bir partiyiz. Bunun hararetli taraflısı, bunu politika vasıtası sayarak veya saymayarak beğenmeyeni bulunabilir. Ama, bir noktayı kesin olarak bilmek lâzımdır, içinden beğenen veya beğenmeyen hiç kimse ortanın solunu partinin programı ve seçim beyannamelerinin sınırları dışında bir mânaya ve iddiaya taşıramaz. Kesin sınır budur. Bu sınırlar içinde herkes birbirinin konuşmasını, ortanın solundan bahsetmesini geniş yürekle, hoşgörürlükle işitmeğe, dinlemeğe alışacaktır. Hepimiz ortanın solundayız. Ama, lüzum yokken ve vakitli vakitsiz niye bahsedelim gibi iddiaların hiçbir ciddîyeti ve samimiyeti yoktur. Her iyi söz ve her gerçek söyleyen adamın anlayışına ve zevkine göre istediği zamanda söylenir.

Sevgili arkadaşlarım,

Size samimiyetle günün meselelerini anlattım. Bir hafta on gün içinde kongrelerde yaptığım beyanları tâkip etmişsinizdir. Hepinizin bir arada fikirlerimizi aydınlığa getirdiğini ümit etmekteyim. İzmir’den Kurultaya gelecek delege arkadaşlarım ve İzmir’de kurulacak idare mekanizmasının seçkin ve dâvalarımızı bilir arkadaşlar olmasını samimî olarak beklerim.

Kurultaydan kuvvetli, açık yürekli bir CHP’nin çıkması kesin kararımız olmalıdır. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

CHP İzmir İl Kongresi’nde Yapılan İkinci Konuşma[199]

Tenkitleri ve İl Başkanının cevaplarını dinledim. İzmir’de ortanın solu üzerindeki tefsirleri bilirim. Kongreyi aydınlatmak için düşündüklerimi bir defa daha söylemeye ihtiyaç görüyorum.

1– Her şeyden evvel vatandaş önünde seçimde ve parti içinde ön seçimlerde bir hastalığımız belirmiştir. O da türlü şekilde para sarfı ile gerek seçmenden gerek delegeden oy temin etmek gayretidir. Demokratik memleketlerin hepsi bu hastalıktan geçmiştir. Tabiî memleketin para sarfı ölçüsü kendi takatine göredir. Para sarfı ile seçime tesir etmeyi önlemek için demokratik memleketler türlü kontroller ve cezalar koymuşlardır. Öyle görünüyor ki, biz de genel seçimler için hastalık genişlemeden ve tehlikeli olmadan kanun tedbirleri almağa mecbur olacağız. Parti içindeki seçimlerde de bu ihtiyaç kendi ölçüsünde belirmiştir. Bu hastalığın çok zararı vardır. Vazife hissini ve vazife ahlâkını bozar. Ve parti içinde onulmaz yaralar, meydana getirir. Parti içinde para ile seçim temini hastalığını önlemek için genel ve ortak bir dert olduğundan dolayı gene kanunî tedbir almak ihtimalî  kuvvetlidir. Fakat bu netice hazır oluncaya kadar parti ahlâkı ile, parti kuralları ile bu usulü ve hastalığı mahkûm edeceğiz. Ve çare bulacağız.

2– Ortanın solu konusu türlü anlaşmazlıktan ve tartışmadan geçmiştir. Herkes İsmet İnönü’nün sözlerini ve tutumunu lüzum gördüğü zaman kendisine göre değerlendirmek istemiştir. Bu usulün en gülüncü Milletvekili seçimlerinde ortanın solundan bahsettiğim halde Senato seçimlerinde bahsetmeyişimden mâna çıkarmak olmuştur. Bu hâdise ortanın solu fikrine ve taraftarları aleyhine yorumlanmak istenmiştir. Bundan daha cılız bir yorum da ‘Gazetecilerle beni ortanın solu minderi üzerine çekmek istiyorlardı. Ona kapılmadım’ sözünün yorumlanma şeklidir.

Milletvekili seçimlerinde ortanın solunu işledim. Çünkü o seçimde bizim aleyhimizdeki en aşırı propaganda komünistlik ithamı idi. Çünkü bu seçimlerde bizim tarafımızdan sosyal ve ekonomik konular ve seçim beyannamesindeki reformlar ayrı ayrı işlenmiş, rakiplerimiz Ortanın Solu üzerinde ve komünistlik ithamı ile karşı koymuşlardır. Bakkalları bile devletleştireceğimizden bahis olunuyordu. Bu ithamların temel felsefesi sol ve sosyal akımlar ortasında ilmi bir şekilde sol icraatı itiraz götürmez olan CHP’yi vurmak istiyorlardı. CHP’nin programı ve icraatı ile sol ve sosyal akımların neresinde bulunduğunu açıkça belirtmek aşırı akımlara ve ithamlara karşı koymak için ilk şart idi. Onun için başlıca bu tema üzerinde durdum.

Senato seçimlerinde komünistlik ithamı kuvvetini kaybetmişti. Fakat nurculuk irticaı ve ithamı üste çıkmış, azgın yolundaydı. Yargıtay’ın ilâmına istinat ederek başlıca bununla uğraştım.

Senato seçimlerinden sonra Parti Meclisi toplanacağı zaman toplantıya giderken bir gazeteci beni çevirdi. Ortanın solu üzerine ne düşündüğümü sordu. Ben de nurcularla meşgul olduğumu söyleyerek ortanın solu münakaşasına girmedim. Bunun sebebini Parti Meclisi’nde anlatırken nurcular konusunda zayıflamış olan saldırıyı unutturup ortanın solu minderi üzerinde münakaşa arzusunu tahmin ettiğim için bundan sakındığımı parti meclisinde söyledim. Hikâyenin aslı budur.

Şimdi 15 gün içinde bu üçüncü beyanatımdır. Bu üç il kongresinde müşterek işlediğim konular var, birinde bahsedip ötekinde bahsetmediğim konular var. Bunların hepsini bir bütün olarak beraber mütalâa etmek lâzımdır. Birinden bahsedip, ötekinde bahsetmediklerimin hiçbirinden vazgeçmemişimdir.

3– İl idare kurulunun raporunu okudum. İl başkanının beyanını dinledim. Raporda ortanın solu üzerinde ve CHP’nin sosyal ve devletçilik anlayışında yazılan yazılar baştan aşağı mükemmel fikirlerdir. Ve benim düşüncelerime tamamıyla uygundur. Raporun ve izahatın sözleri vatandaşı iyi yürekle aydınlatacak ve inandıracak değerdedir. ‘Sol sözünden vatandaş huylanıyor. Solunuzdan kalkmışsınız’ sözleri de gelenek olarak yerme sözümüzdür gibi iptidai yakıştırmalarla büyük politika meselelerinde vaziyet alınmaz. Böyle uydurmaların en aldatıcısını nurcular ve mürteciler kullanmaktadır.

İl idaresi vatandaşa güveniyor. Bizim fikirlerimizi cesaretle dile getiriyor ve kongre yürek huzuruyla dinliyor. Vaziyeti açık olarak görmek lâzımdır.

4– Özel teşebbüs üzerinde de bir iki düşünce ekleyeceğim. İl raporu bu konuda da çok başarılıdır. Bundan haberim olmadan kendi beyanatımı hatırlayacaksınız. Biz karma ekonomiyi devamlı bir Türkiye düzeni sayıyoruz. Bizim karma ekonomimizde devlete büyük vazife düşmektedir. Bizim sermaye takatimizde özel teşebbüsün bütün gayretlerine, bütün varlıkların emniyet içinde çalıştırılabilecek imkânlar vardır. Bizim karma ekonomimizde çok kuvvetli bir özel teşebbüs sermayesi ve çalışma alanı yetişecektir. Bu özel teşebbüsün sosyal akımların her türlü fırtınasına karşı hali, geleceği emniyette ve teminat altında bulunacaktır.

Sağımızdaki karma ekonominin devlet sektörünü kaldırıp, yalnız özel teşebbüsü bırakmak iddiası Türkiye’nin şartlarıyla münasebeti olmayan zavallı bir nazariyedir.

Sermaye olarak imkânımız yoktur. Devlet sektörü ile yapılabilecek kalkınma teşebbüslerinden memleket mahrum edilemez.

Bizim daha solumuzda karma ekonomiyi tüm devletçiliğe gitmek için ilk basamak saymak aynı derecede yanlış bir görüştür.

Bizim özel teşebbüssüz sosyal bünyemiz tasavvur olunamaz...

Tartışma daima olacaktır. Genel Başkan olarak hepinizi dikkatle dinledim. Tartışmalarınız isabetli kararlarla bitmelidir.

Hepiniz benim arkadaşımsınız. İzmir’den huzur içinde, sevgiyle ayrılmak tek emelimdir.

 

 

 

 

CHP İzmir Karşıyaka İlçe Örgütünün İl Kongresine Katılan Delegeler İçin Düzenlediği Yemekte Yapılan Konuşma[200]

(...) İnönü yemeğin verildiği restoranda kalmayarak sadece yemeğe katılanlara kısa bir konuşma yapmış ve şunları söylemiştir:

“Arkadaşlar burada bu akşam bir yemek yemek için hazırlık yapmış olduğunuzu yolda öğrendim. Çok memnun oldum. Bu düşüncenizden dolayı çok teşekkür ederim.

Sevgili arkadaşlarım, sabahtan beri çok çalışıyorum. Yarın da çok çalışacağım. Kendi bakımımdan yarın çok önemli işim var. Yolda karar verdim. Hiçbir yerde inmeden doğru otele gidip istirahat edecektim. Fakat buradan geçerken hazırlığınızı duydum. Sizi görmeden gitmeyi size bağlılığıma uygun görmedim.

Arkadaşlar bir ricam var. Ben burada imişim gibi hazırladığınız bu geceyi neşe içinde geçireceksiniz. Ben yemek yemeyeceğim. Gidip otele çalışacağım ve istirahat edeceğim. Siz de eğlenin, istirahat edin, yarın karşıma sapasağlam neşeli olarak gelin. Şimdi bu izni bana verin. Allahaısmarladık arkadaşlar.”

 

 

 

 

CHP Elazığ İl Kongresine Gönderilen Mesaj[201]

İl Kongresi’nin sayın delegelerini saygı ile selâmlıyorum. Partiler Kanunu’ndan sonra yapılacak ilk Kurultaya İl Kongreniz kendi fikrinin ve arzularının hülâsasını delegeleri ile göndermiş olacaktır.

Kurultayda İl Kongrenizin delegeleri memleket meselelerine yakın ilgileri ve geniş vukuflarıyla katılacaklardır.

1960 inkılabından sonra demokratik rejimi kurmak ve onun ilk hükûmetlerini türlü güçlüklerin içinden çıkarıp kurtarmak için partimizin çok başarılı çalışmalarla geçen karma ve yalnız başına hükûmet zamanlarını hatırlarsınız. O zamanlar, demokratik rejim büyük ayaklanma tehlikelerinden kurtarılmış ve siyasî partilerin demokratik nizam içinde emniyetleri ve çalışmaları sağlanmıştır. Hürriyet nizamı içinde gelişme ve ilerlemenin temel şartı olan kalkınma plânı, Devlet Plânlama Teşkilâtıyla vücuda getirilmiş, kanunlaştırılmış ve uygulamaya konmuştur.

1963’den beri tatbik olunan plânlamanın eserleri ve verimleri devam etmektedir. Bunların hepsi CHP’nin hazırladığı eserlerdir.

Kurulmasına canla başla çalıştığımız demokratik idarenin bugünkü hükûmeti CHP’nin 1960 yılından sonraki ilk beş yıllık plânın tatbik içinde bıraktığı veya hazırlayıp bıraktığı veya tatbikini kanuna bağladığı eserlerin törenlerini yapmaktadır. Biz, bu törenleri iftiharla izliyoruz. Bütün dileğimiz uzun yılların hasreti olarak devlet bünyesine giren plânlamanı itibar ve istifade [ile] yerinde tutularak Türkiye’nin gelişmesine hizmet etmesine kesiklik gelmemesidir.

Vatanda Anayasa müesseselerinin ciddî bir saygı görmesi aziz bir emelimizdir. CHP bu aziz emellerin vatanda, iktidarda ve muhalefette bulunan bütün vatandaşlara Anayasa haklarının eşitlikle sağlanmasının tâkipçisidir.

Kongrenin sayın delegeleri,

Kurultayda CHP’nin ileri hedeflerini dile getireceğiz. İlinizin muhterem delegeleri CHP’nin ileri ve sağlam fikirlerine yeni bir canlılık katacaklardır.

Seçim beyannamelerimizde izlediğimiz büyük reformlar, bütün değerlerini muhafaza etmektedirler. Bunlar milletimizin ihtiyaçlarına gelecekte de en iyi çareleri teşkil edeceklerdir.

Kongrenizde devletimizin temel meseleleri üzerinde CHP’nin görüşlerini tamamıyla benimseyerek çalışacağını ve delegelerinizin ileri fikir izlemekte seçkin hizmetler yapacaklarına güvenim vardır.

Bu huzur içinde kongreye başarı dileklerimle derin saygılarımı sunmayı vazife bilirim.

 

 

 

 

İzmir Büyük Efes Otelinde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[202]

(...) İsmet İnönü bugün kaldığı Büyük Efes Oteli’nde gazetecileri kabul ederek Diyanet İşleri Başkanı Elmalı konusunda sorulan bir suale şu cevabı vermiştir:

“Bu münakaşaya karışmak istemiyorum. Şikâyet ettiğimiz bir derdin hükûmet tarafından anlaşılması çok iyi bir netice olacak, doğru yol bulunacak, memleket huzura kavuşacak.”

İsmet İnönü, CHP İzmir kongresi için de “Partiyi çok iyi ve canlı buldum” diyerek görüşlerini bildirmiş ve bu günlerde kongrelerle çok meşgul olduğunu bildirmiştir. İnönü, İzmir’e hakikaten hasret kaldığını ifade ettikten sonra, “Dünyanın cenneti gibi İzmir, İzmirliler her tarafta bana kibar davrandılar. Kendilerine minnettarım” demiştir.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Merkezini Ziyarette Başbakan Süleyman Demirel’in Son Konuşmasına Verilen Yanıt[203]

Sayın Başbakanın Konya İl Kongresi’nde, idare kurulu raporuna muvazi olarak söylediği uzun hitabeyi kısaca tahlil etmek isterim.

Sayın Başbakan 10 Ekim 1965 seçiminde AP’nin iktidara gelmesini fevkalâde bir hâdisenin bayramı yapmak heyecanı içinde bulunuyor. Kendi iktidarları zamanında cereyan etmiş bir seçimin mümkün ve meşru bir neticesini bu derece anormal bir tören konusu yapmak sayın Başbakanın usulleri arasındadır. Verdiği uzun demokrasi dersinden anlaşıldığına göre sayın Başbakan bütün istifadeli esasları biliyor. Bu esasların tam zıddını yapmak nasıl mümkün oluyor, onun anlaşılması güçtür, fakat, kabildir. Bu, siyasî hayatta bir usuldür ki, prensipler ortaya konup, edebiyatı yapılır, fakat tam aksi istismar olunur ve tam zıddı yollarda gidilir. Bunda başarı beklemek belki mümkündür. Tarih şahittir ki, başarı geçicidir, temelsizdir ve sonu karanlıktır.

Sayın Başbakanın, meselâ 1961’den 1964’e kadar iktidarları bizim iktidarda kalma çabamıza yormasını, söylediği demokrasi esasları ile bağdaştırmak güçtür. Bu iktidarların hepsi, son 190 üye ile bir sene süren iktidarımız dahi, Millet Meclisi’nin güven oyu ile yürümüştür. Sayın Başbakan Millet Meclisi’nin güven oyunu iktidarın mesnedi saymıyora benzemektedir. Bütün beyanatından AP Hükûmetinin parlâmento karşısında sorumluluk taşıdığını gösteren bir ışık yoktur. Millet her kudreti seçimle vermiştir ve ancak yeni seçimle tekrar hükmünü verecektir diyor. Milletin kabul ettiği Anayasa, bu devrede milletin murakabe haklarını parlâmentonun kullanmasını esas tutar. Sayın Başbakan Millet Meclisi’nde bir çoğunluk kendisine güven oyu verdiği süre hükûmettir. Vermedi mi, hükûmette değildir. Demokrasilerde sandıktan çıkan şu veya bu hükûmet değil parlâmentodur. Ve hükûmetler parlâmentoların hükûmetleridir.

Sayın Başbakan idare üzerindeki kanun dışı baskılarını ve haksız tayinlerini idarenin siyasî iktidara tâbi olması görevi ile izah etmeğe çalıştığı zaman da o kadar güzel söylediği demokrasi prensipleri ile çatışmaktadır. İdare elbette siyasî iktidarların yönetimindedir. Ama siyasî iktidarın kanun dışında yönetime hakkı yoktur.

Milletçe seçilmiş iktidarların mahkeme kararlarına boyun eğmesi mecburiyeti milletlerin edebi iradeleridir. Mahkeme kararı dinlemeyen bir hükûmet bu hareketini hiçbir zaman meşrulaştıramaz.

Sayın Başbakanın konuşmasının en istifadeli kısmı, din ve vicdan hürriyetini kapsayan kısmıdır. Burada söylenilen umumî sözler mütearifelerle istismar heveslerinin bir karmasıdır. Sayın Başbakan bir de haber veriyor. Diyor ki: “Türkiye’de camiler açık, ibadet serbesttir.” Bunu fark etmiş olması sevindiricidir. Kendisi seçimlerde Türkiye’de korkmadan Müslümanım diyebilmeyi AP İktidarının bayrağı yapmıştı. Lâik Cumhuriyetin de dinsizlik demek olmadığını, sanki şimdiye kadar dinsizliktir diye anlaşılmış gibi söylemişti. Acaba Cumhuriyetin hangi devrinde camiler kapalı ve ibadet yasak olmuştur. Hiçbir zaman olmamıştır, ama her zaman bu iddialar bir istismar konusu olarak Atatürk rejiminin ve CHP’nin aleyhinde kullanılmıştır.

Sayın Başbakan, din istismarı konusunda bugün teokratik rejimi açıktan savunanlarla ve seçim esnasında himaye ettiği nurcularla çatışma halinde görünüyorsa bu, o devrede kullanmayı kârlı saydığı kötü silâhların geri tepmesi neticesidir. Sayın Başbakana hâlâ başka kötü silâhlar kullandığını hatırlatmak isterim. Partisinin Kongresi’nde Anayasa müessesesi TRT’ye ve devletin en yüksek hâkimi Yargıtay Başkanına adı zikrolunarak yapılan tecavüzleri dinliyor. Bir itiraz ve tasvip etmeme sesini Başbakandan işitmek hakkımızdı. Bu işitilmemiştir. Vatandaşa huzur verecek olan, hükûmet başındakilerin devlet müesseselerine sahip çıkmalarıdır.

Sayın Başbakan plânlama konusunda kendisini savunmak istiyor. Durum ortadadır. Plânlama devlet teşkilâtı olarak var görünecek, vazifesi olmayacak ve işlemeyecek, Sayın Başbakan böyle bir usulü tâkip etmektedir. Sayın Başbakan iltifat etmediği için plân çalışmaları yapılamamaktadır. Halbuki her gün törenlerini yaptığı açılışlar ve temel atmalar hep plân çalışmalarının ciddiyetle yapıldığı bizim iktidarımız günlerinin sonuçlarıdır. Bunlar bir süre sonra tükenecektir. Sayın Başbakanın tâkip ettiği usul yeniden memleketi plânsız bir devreye sürükleyip getirecektir.

Sayın Başbakanın dikkatini, reformlar arasından bir tanesinin, petrol konusunun üzerine de çekmek isterim. Bu müşkülat ile Türkiye Petrolleri A.O.’ya yaptırttığımız boru hattını özel teşebbüse devrediyorum diye yağmaya açmak ve Türkiye Petrollerini bundan mahrum etmek çok sakat bir yoldur. Bu, Türkiye Petrollerini âciz hale düşürüp memleketin var ise petrol servetini yalnız yabancılara vermenin yoludur. Bu zararlıdır. Bunu tatbik ettirmek için Türk Milletinin bütün imkânları ile mücadele edeceğini sayın Başbakana hatırlatırım.

 

 

 

 

CHP Ankara Yeni İl Yönetim Kurulu Üyelerini Kutlama Sözleri[204]

Ankara İl Kongresi’nde hazır bulundum. Beraber çalıştık. Yeni seçilen yönetim kurulunun ilk toplantısına katılıyorum. Bu toplantıda sayın Başbakanın son konuşmasına cevap vermek isterim.

 

 

 

 

CHP 4. Gençlik Kolları Kurultayına Gönderilen Mesaj*[205]

Kongrenin sayın delegelerini saygı ile selâmlıyorum. Partiler Kanunundan sonra yapılacak ilk Kurultaya Kongreniz kendi fikrinin ve arzularının hülâsasını delegeleri ile göndermiş olacaktır.

Kurultayda Kongrenizin delegeleri memleket meselelerine yakın ilgileri ve geniş vukufları ile katılacaklardır.

1960 inkılâbından sonra demokratik rejimi kurmak ve onun ilk hükûmetlerini türlü güçlükler içinden çıkarıp kurtarmak için Partimizin çok başarılı çalışmalarla geçen karma ve yalnız başına hükûmet zamanlarını hatırlarsınız. O zamanlar demokratik rejim büyük ayaklanma tehlikelerinden kurtarılmış ve siyasî partilerin demokratik nizam içinde emniyetleri ve çalışmaları sağlanmıştır. Hürriyet nizamı içinde gelişme ve ilerlemenin temel şartı olan kalkınma plânı Devlet Plânlama Teşkilâtı ile vücuda getirilmiş kanunlaştırılmış ve uygulamaya konmuştur.

1963’den beri tatbik olunan plânlamanın eserleri ve verimleri devam etmektedir. Bunların hepsi CHP’nin hazırladığı eserlerdir.

Kurulmasına canla başla çalıştığımız demokratik idarenin bugünkü hükûmeti CHP’nin 1960 yılından sonraki ilk beş yıllık plânın tatbik içinde bıraktığı veya hazırlayıp bıraktığı veya tatbikini kanuna bağladığı eserlerin törenlerini yapmaktadır. Biz bu törenleri iftiharla izliyoruz. Bütün dileğimiz uzun yılların hasreti olarak devlet bünyesine giren plânlamanın itibar ve istifade yerinde tutularak Türkiye’nin gelişmesine hizmet etmesine kesiklik gelmemesidir.

Vatanda Anayasa müesseselerinin ciddî bir saygı görmesi aziz bir emelimizdir. CHP bu aziz emellerin vatanda iktidarda ve muhalefette bulunan bütün vatandaşlara Anayasa haklarının eşitlikle sağlanmasının tâkipçisidir.

Kongrenin sayın delegeleri,

Kurultayda CHP’nin ileri hedeflerini dile getireceğiz. Kongrenizin muhterem delegeleri CHP’nin ileri ve sağlam fikirlerine yeni bir canlılık katacaklardır.

Seçim beyannamelerimizde izlediğimiz büyük reformlar bütün değerlerini muhafaza etmektedirler. Bunlar milletimizin ihtiyaçlarına gelecekte de en iyi çareleri teşkil edeceklerdir.

Kongrenizde devletimizin temel meseleleri üzerinde CHP’nin görüşlerini tamamıyla benimseyerek çalışacağınıza ve delegelerinizin ileri fikir izlemekte seçkin hizmetler yapacaklarına güvenim vardır.

Bu huzur içinde kongreye başarı dileklerimle derin saygılarımı sunmayı vazife bilirim.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP 18. Kurultayını Açış Söylevi[206]

Kurultayın Sayın Delegeleri,

CHP’nin XVIII. Kurultayı geçirdiğimiz iki büyük seçimden sonra toplanıyor. Bunların neticesinde AP yalnız başına iktidara gelmiştir. Biz demokratik rejimin icabı olarak iktidar değişmesini tabiî karşıladık. Muhalefet görevimizi sorumluluğumuzu bilerek yapmaktayız ve bir demokraside muhalefetin de şerefli ödevleri olduğuna inanıyoruz.

Bizim seçim sistemimiz, 1946’dan itibaren daimî bir kendi kendini düzeltme yolunda ilerlemiş, her seçimde beliren aksaklıkların giderilmesi çareleri, CHP tarafından iyi niyetle ve öteki partilerle mutabakat esası dahilinde aranmıştır. Bu son seçimlerde de gerek partilerce kendi içlerinde, gerekse memleketçe umumî bünyede sakınılması ve düzeltilmesi lâzım olan unsurlar görülmüştür. Meselâ, para ile seçime tesir etmek hastalığı genel seçim için ve partiler içi seçimler için önemli hale gelmiştir. Demokratik hayatta eski ve tecrübeli memleketler seçimde para tesirine karşı kanunî tedbirler almışlardır. Bizde de böyle bir ihtiyaç kendini göstermektedir. Seçmen kütükleri de, yeni ışıklar altında düzeltilmeli ve her seçmenin oy verebilmesini, ama bir defa vermesini kesinlikle sağlayacak sıhhate kavuşturulmalıdır. Bu konuda ön seçimler için dahi bir çare aranmasına ihtiyaç vardır.

Seçim kanunlarını iktidar, geçtiğimiz devrede ele almaya teşebbüs etti. Fakat düşündüğü değişiklikler beliren aksaklıkların düzeltilmesinin çok ötesinde, kendisine bir takım özel menfaatler sağlamak ve muhalefeti ortadan kaldırmak hedefini güttüğünden bunda tam bir başarısızlığa uğradı. Seçim kanunlarını muhalefetle işbirliği yaparak ıslah etmek, büyük ölçüde hükûmetin arzusuna ve desteklemesine bağlıdır.

Bugün, bir partinin tek başına iktidarda bulunmasına rağmen memlekette huzursuzluklar, hattâ karışıklıklar her zamankinden çoktur. Vatandaş rahatsızdır ve ilerisini iyi görmemektedir. Bu hava seçimlerde gelişigüzel komünistlik ithamının, ölçüsüz din istismarının yapılmasının ve bütün uyarmalara rağmen nurculuk faaliyetine taviz verilmesinin sonucudur. Atılan bu tohumlar şimdi yeşermiş ve memleketin bütünlüğünü, güvenliğini korumak için tartışmalar ve çatışmalar başlamıştır. Siyasî hayatımıza ancak neticelerin olumlu olması ferahlık getirecektir.

Sevgili arkadaşlarım,

1961’den itibaren yeni Anayasa ile demokratik rejimin kurulması çabası içindeyiz. Bu çalışmada, Cumhuriyet Halk Partisi çok güç fakat çok şerefli bir devreden geçmiş ve başarı kazanmıştır. 1965 seçimlerinden sonra, yeni bir iktidarın kurulmuş ve çalışmaya başlamış olması millet olarak, huzur içinde yaşanacak bir devir olmak lâzım idi. Demokratik rejimde iktidarla muhalefet münasebetlerinin kanunî ve meşru hudutlar içinde işlemesi, demokratik memleketlerin kuvvet ve itibarları için güzel bir miyardır. Biz yeni iktidarı bu gerçeği bilerek karşıladık. Onunla münasebetlerimizi bu zihniyetle yürütmeye, seçimin ertesi gününden itibaren dikkat ettik. Eski zamanlarda olduğu gibi, iktidar ve muhalefet çatışmalarının top yekûn milletimizin ve memleketimizin itibarına ve kuvvetine zarar vereceğini biliriz. Bizim bu kesin inançlarımıza ve arzularımıza zıt olarak hükûmetle muhalefetin arasında verimsiz çatışmalar olmasından esef duymaktayız. Bu samimî duygularımı söyledikten sonra belirtmek isterim ki, daha ilk sene bu kadar çok çekişmenin ortaya çıkmasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin hiçbir kusuru olmamıştır. Biz bu tartışmalara zorla sürüklenmişizdir. Hâlâ da huzurun ve normal hayatın çaresi bulunmamıştır. Bunun iki başlıca sebebi vardır ki, bunları tedavi etmek tabiatıyla bizim elimizde değildir.

Seçimlerde bize karşı kullanılabilecek ve kullanan için hiçbir zararı olmayacak sanılan politikada din istismarı silâhı, bir sene içinde mukadder neticesini vermiştir. Orada burada açıktan başlayan hilâfetçilik, şeriatçılık cereyanları karşısında hükûmet bir tek tasarrufta bulunmaya kalkıştığında bütün bu cereyanların yer altında nasıl teşkilâtlanmış olduğu meydana çıkmıştır. Hilâfetçiler ve şeriatçılar bunu suyun üstüne çıkarma cüretini dahi göstermişlerdir. Memleketin çeşitli yerlerinde dini müdafaa etmek için halk komitelerinin kurulduğu, kendi yayın organlarında ve hükûmetin gözü önünde ilân edilmiştir. Seçimlerde AP tarafından ihtiyatsızca atılan tohumların tabiî bir neticesi olan bu durum memleketin her aydın evlâdına endişe vermektedir. Bizim tarihimiz bu çeşit ihtiyatsız istismarların doğurduğu karanlık, acı vakalarla doludur.

Biz daha baştan, uyarmalarımızı çok yaptık. Bugün hükûmet kendi tutumunun ve teşviklerinin zararlı etkisine kendisi de maruz kalarak çabalama içindedir. Yürekten dileğimiz, hükûmetin, bu dini irtica salgınlarını hoş görmeğe samimiyetle ve kesin olarak nihayet vermesi memleketin siyasî hayatını huzura kavuşturmasıdır.

Normal hayatı güçleştiren öteki sebep de, hükûmetin Danıştay ve Yargıtay gibi büyük mahkemelerin kararlarına itibar etmemesidir. Bu da memleketin umumî hayatını sükûndan mahrum ediyor. Bu çekişmeler karşısında, iktidar partisi Anayasa müesseselerinden şikâyetçi durumdadır. Elinden gelirse, iktidar partisi, Anayasa yolu ile, kendisini rahatsız eden yüksek mahkemeler ve Anayasa müesseseleri üzerinde değişiklik yapmak yoluna sapacaktır. Anayasanın tanıdığı TRT özerkliğini de bertaraf etmek istiyor. TRT, uzun ve acı tecrübelerin sonucu olan bir olumlu gelişmedir. Senatonun bünyesindeki Tabiî üyelik ve Kontenjan müesseselerinden yapılan şikâyetler tamamıyla haksızdır. Bu müesseseler Senatoyu doğuran şartlar içinde meydana gelmişlerdir ve Senato bünyesinin ayrılmaz ve vazgeçilmez unsurları olduklarını ispat etmişlerdir. İktidar partisi, düşüncelerine uygun Anayasa değişmelerini sağlamak için seçim kanunları ile daimî olarak çare arıyor. Bu arzuların takibi de, tabiatıyla iktidar partisini normal olmayan gayretlere sevk etmektedir.

Asayiş esaslı bir şikâyet konusu olduğu halde hükûmetin Türkiye’de asayişin rekor seviyede olduğundan bahsetmesi şaşılacak bir görüştür.

Tekrar edelim ki, hükûmetin himaye ettiği irtica hareketleri ile çatışma halinde bulunmasını yakından tâkip ediyoruz. Bu çatışmada hükûmetin başarılı olmasını memleket huzuru için çok lüzumlu görüyoruz.

Kurultayın sayın üyeleri,

İktisadî politika üzerinde ciddî ıstıraplarımız vardır. En başta Anayasa müessesesi, Devlet Plânlama Teşkilâtının fiilen işlemez bir hale düşürülmüş olmasını çok mahzurlu buluyoruz. İki yıldır plânlama uygulaması Yüksek Plânlama Kurulunda incelenmemiştir. 1967’nin programı da gene Yüksek Plânlama Kurulunda ele alınmamıştır. Daha gelecek seneler için hazırlıklarda bir ümit görülmüyor.

Hükûmet Başkanı bugün, oraya buraya giderek çeşitli eserlerin açılışlarını gürültülü törenlerle yapmakta, temellere iftiharla harç atmakta, bunların hepsini kendi iktidarlarının eserleri imiş gibi göstererek avunmaktadır. Elinde bizim hazırladığımız ve yatırımlarının iç, dış finansman kaynaklarını bularak iktidardan ayrıldığımız ilk plânın teferruatı bulunan herkes sayın Başbakanın hangi gün nereye gidip, hangi temeli atacağını ve hangi açılışı yapacağını gözü kapalı olarak söyleyebilir. Hiç kimsenin söyleyemeyeceği husus, bizim hazırladığımız bizim ciddî ve devamlı çalışmalarla hazırlığımız bu imkânlar bittiğinde ne olacağıdır.

Plânlama Teşkilâtı var görünerek, tamamıyla itibarsız ve tesirsiz bir hale adım adım mütemadiyen götürülmektedir. Hükûmet plâna dayanan bir kalkınmaya inanmıyor. Plânlama Anayasaya uzun ve ıstıraplı tecrübelerin sonucu olarak girmiştir. Plânsız bir gidişe memleketin tekrar düşmesinden çok kaygılanıyoruz.

Karma ekonomiyi Adalet Partisi tamamen özel teşebbüse varmak için geçici bir devir saymaktadır. Memleketimizin kalkınması için özel teşebbüsün bütün gücü ile verimli ve hevesli olarak çalışmasına kesin ihtiyaç vardır. Ancak memleketin sadece özel teşebbüsün kuvveti ile kalkınacağını tasavvur etmeği isabetsiz görüyoruz. Millî sermayemizin azlığı ve ihtiyaçlarımızın çokluğu karşısında, teşebbüsün daha büyük ölçüde devletçe uygulanması lâzımdır. Bazı ağızlardan devletçiliği köküne kadar kurutmak heveslerinin ilân edilmesi, iktisadî gelişmemiz için çok hayal kırıcı haberlerdir. Özel teşebbüse emniyet veren, onun bütün kabiliyetini değerlendirebilen bir siyasî ve ekonomik ortam içinde devletin, büyük tasarruflarını halkın ekonomik kalkınmasını sağlayacak yatırımlara yöneltmesi, iktisadî kurtuluş için tek çaredir.

Karma ekonomiyi, Türkiye İşçi Partisi, tüm devletçiliğe geçmek için bir basamak saymaktadır. Bu görüş de bizim için kesin olarak isabetsizdir. Özel teşebbüsü olmayan bir ekonomi hayatını tasavvur edemeyiz.

Karma ekonomi konusunda kesin inancımız şöyle özetlenebilir:

Karma ekonomi bizim için daimî bir sistemdir. Plânlı kalkınma, ancak hürriyet nizamı içinde hâkim bir kamu sektörü ile kuvvetli bir özel teşebbüsün beraber çalışması ile gerçekleşebilir.

Kalkınma ile ilgili olarak, Toprak Reformu ve petrol konularını Kurultay huzurunda tekrar dile getirmek isterim. Bu konular ana hatları ile hazırlanmış, bunların lüzumuna inanan iktidarların himmetini beklemektedir.

İktidar partisi aksine bu konulara karşı her türlü güçlüğü çıkarma yolundadır. Özel teşebbüsün verimli olarak çalışabilmesini teşvik edecek yerde, onları, beraber olup sosyal adalet fikirlerine karşı koymağa teşvik etmektedir. Bu bahiste, petrol için Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına gösterilen güçlükleri memlekete duyurmak istiyorum. Bin müşkülat ile inşaata konmuş ve birkaç aya kadar bitirilmesi ümit edilen petrol borularının, özel teşebbüse devri gösterişi altında devlet kontrolü dışına çıkarılmak ve Türkiye Petrolleri A.O.’nın yatırım kaynaklarının azaltılmak istenmesi çok zararlı bir tasavvur olarak dikkati çekmektedir. Bunun gibi, mevcut mukavelesi hükmünce, birkaç sene içinde imtiyazı sona erecek olan ortak şirketin imtiyazlarının da uzatılması tasavvur edildiği söyleniyor. Bu da, memleket menfaatlerine temelinden aykırıdır. Türkiye Petrolleri A.O.’nın yaşamasını ve başarılı olmasını rakip şirketler istemeyebilirler. Hükûmetin de, Türkiye Petrolleri AO’nı âciz ve dermansız kılacak yolda elindeki imkânlardan mahrum etmeğe çalışması vahim bir darbedir. Bu konularda, memleketin menfaatlerini korumak için, çok dikkatli ve sebatlı uyarmalar yapmaktan geri kalmayacağız.

Sevgili arkadaşlarım,

Dış politikada, dünyanın vaziyeti yeni bir tertiplenme istidadı göstermektedir. Biz, emniyet ihtiyaçlarından dolayı katıldığımız ittifaklara sadık bulunuyoruz. Yalnız bu ittifakların, komşularımıza karşı uzlaşmaz düşmanlık münasebetleri olmamasını ciddî olarak göz önünde tutuyoruz. Bizim ittifaklara bağlı ve komşularımızla iyi münasebet arzusunda olmamızın, umumî sulhun korunmasına ve çekişmelerin düşmanlık halinden çıkıp dostluk yolunda ilerlemesine faydalı olacağını umuyoruz. Hükûmetle aramızda bu arzularda bir ihtilâf olduğunu zannetmiyoruz.

Kıbrıs konusunda bildiğimiz, Yunanistan’la, çok gizli tutulan ikili görüşmeler yapılıyor. Ve Kıbrıs adasında vatandaşlarımızın rahatı istikrarsız bir halde bugünden öbür güne değişmeler geçiriyor. Kıbrıs meselesinin süratle bir sulh istikrarına varmasını dileriz. Şimdilik ufukta bizim bıraktığımız hal şeklinden daha olumlu ihtimaller görünmemektedir. Biz, Kıbrıs’ta bir federasyon idaresinin devletlerce kabul olunabileceğini bahis konusu ederek ayrıldık. O zamandan beri görüşümüzde değişiklik yapacak yeni bir tesirden haberimiz olmamıştır.

Kurultayın sayın delegeleri,

1965 seçimlerinde, aşırı sağ ve aşırı sol akımların Cumhuriyet Halk Partisi’ni insafsız ithamları karşısında, ortanın solu deyimini, partimizin karakterini kısa anlatmak için kullanmıştık. 1965 seçimlerinde partimize sağımızdan gelen ithamların iki kelime ile yani komünistlik ve dinsizlik ithamları ile özetlendiğini bilirsiniz. Seçimlerden sonra, bugüne kadar ortanın solu deyimi üzerinde içimizde tartışma kesilmemiştir. Bu tartışmayı Kurultayımız, partinin kesin kararı olarak bir sonuca bağlamak zorundadır. Parti içinde bulunması tabiatıyla olağan sayılan ihtilâflar da, çekişmesini ortanın sağı ve solunda vaziyet almak bahanesi arkasına saklamıştır. Onun için ortanın solunu sınırları ile bir aydınlığa kavuşturursak, bir çok bahaneleri de ortadan kaldırmış olabiliriz.

Ortanın solu deyiminde bugünkü durum şudur: Herkes ortanın solu deyiminde mutabık görünüyor. Çünkü bu deyimin parti programına, seçim beyannamesine ve partinin öteden beri icraatına mâna veren mahiyetini kabul ediyor. Ancak, sınırların sağ ve sola taşmasından endişeli görünüyor. Partiyi, program olarak sağ akımların tesirine kapılacak zannetmek hatalıdır. Bazı reformlara henüz ilgi göstermeyenler bulunursa, bunlar partinin altı okuna karşı gelmek durumunda kalacaklar ve parti içinde her türlü tesir ve mevkiden mahrum olacaklarını bileceklerdir. Partinin, ortanın solunda olmasından onun bir sosyalist parti olduğunu veya olacağını zannedenler de yanılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi, sosyalist parti değildir ve sosyalist parti olmayacaktır. Bizim partinin programında sağ cereyanların ve sol cereyanların beğenmedikleri noktalar bulunabilir. Esasen çatışma ve tartışmamız bu noktaların adları ve resmî ifadeleri üzerinde değil, mânaları ve özleri üzerinde devam etmektedir. Her şeyden evvel düşünmek lâzımdır ki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programı dünyada mevcut partilerden herhangi birinin programının, doktrininin kopyası veya taklidi değildir. Bizim programımız yalnız başına, Türkiye’nin ihtiyaçlarından ve sorunlarından doğmuş tedbirlerdir. Bu sebeple, Cumhuriyet Halk Partisi’nin herhangi bir muhafazakâr partinin benzer görünen taraflarını ele alarak aynı şey olduğunu zannetmek mümkün olmadığı gibi, sosyal ve halkçı prensiplerini ve davranışlarını öne alarak onun bir sosyalist parti olduğunu zannetmek de o derece gerçekten uzaktır. Bu aydınlık içinde Cumhuriyet Halk Partisi lâik, Cumhuriyetçi, devletçi ve halkçı vasıfları ile sosyal ve insani tedbirlerin tatbikçisi ve tâkipçisidir.

Bu açıklamaların özeti şudur: Cumhuriyet Halk Partisi, kendi programına ve seçim beyannamesine bağlıdır. Cumhuriyet Halk Partisi içindeki akımlar ve tartışmalar programın ve seçim beyannamesinin sınırını geçemez. Cumhuriyet Halk Partisi, bu sınırlar içinde ve altı okuna bağlı ortanın solunda bir partidir.

Bu kayıtlarla, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortanın solunda bir parti olduğunun bilinmesi ve söylenmesi de önemli ve ileri bir mânayı taşımaktadır ve lüzumludur.

Kurultayın sayın üyeleri,

XVIII. Kurultayın parti içi tartışmaları sona erdirmesini yürekten dilemekteyim. Ortanın solu konusunda, sınırları belli bir Kurultay kararının partimize taze bir kuvvet ve yeni çalışma şevki getireceğini ümit etmekteyim.

Ana muhalefet partisi olarak, demokratik rejimin işlemesinde ve memleket huzurunun korunmasında sorumluluklarımız vardır. Bunları şerefle karşılamak için, Cumhuriyet Halk Partisi’nin özellikle mânevi bakımdan yüksek vasıflarını canlı olarak değerlendirmesi lâzımdır. Çabalarımız memleketin hali ve geleceği için çok iyilikleri ve ilerlemeleri kolaylaştırabilir.

Bu ödevler bizim tutumumuzda daima gözümüzün önünde bulunmalıdır. Ödevleri yerine getirmede başarılı olacağız. Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişi vatandaşlarımıza bu teminatı vermektedir. Bugün de aynı cevheri göstermemiz gereklidir.

Kurultaya yürekten başarılar dilerim ve hepinize saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP 18. Kurultayını Kapama Söylevi[207]

Muhterem arkadaşlarım, sevgili arkadaşlarım. 18’inci Kurultayın çok muhterem delegeleri,

Dört gündür hiç eksik vermeyen vazife hissiyle çalışmanız sonuna gelmiştir. Şimdi bana lâyık gördüğünüz oylarınızla benim için yeni bir vazife devri başlıyor. Sizin yeniden bana verdiğiniz emanet çok ağır, çok güç yurt vazifesidir. Bu vazifeyi sizin güveninize lâyık bir şekilde ifa edebilmek için bundan sonra, vazife müddetince bana teveccühünüzü ve yardımınızı esirgememenizi istiyorum, bunu sizden benliğimin bütün kuvvetiyle istirham ediyorum.

Bana yardım edeceksiniz. CHP geçmişteki hizmetleri ve sorumlulukları ile ve bugünkü, memlekette derinlere işlemiş sağlam kökleri ile siyasî hayatımızın daimî bir dayanağıdır. Siyasî hayatımızın ve demokratik rejimin sarsılmaz teminatıdır.

CHP’liler de iktidarda olmadıkları zamanda, o zamanda dahi, bütün sorumlulukları bilerek, vatana karşı millete karşı, ağır bir yük altında bulunduklarını unutmayacaklardır.

Sevgili arkadaşlarım, Kurultayın bu dört günlük çalışması, geçmiş devirlerin, iki senelik geçmiş vazife devrinin etraflı bir hesabını görmek olduğu kadar, gelecek devirlere karşı da CHP’nin karakterini, tasavvurlarını vatandaşlara açıkça söyleyen, bir kendisini tanıtma devri olmuştur. Bu bir yeniden tanıtma devridir. Biz bu Kurultayda memleketin bugün iç ve dış politikada en mühim konusu olan kalkınma dâvasını ve ekonomik meselelerini vatandaşlara anlatmaya çalıştık. Tasavvurlarımız, görüşlerimiz, kaygılarımız nedir, bunu tafsilâtı ile bir kere daha söyledik. 18’inci Kurultaydan CHP’nin karma ekonomi ile ne anladığı, kalkınma usulü olarak ne düşündüğü ve tasavvurları ciddiyetle tatbik olunursa, memlekette gelecek günlerin ne kadar refah olacağına inandığı gösterilmiştir. Bu kanaatlerimiz, çok samimîdir, sağlam inançlara dayanmaktadır. Bunları tâkip edeceğiz. Ve iyi neticeler alacağımızı kesinlikle ümit ediyoruz. Bu Kurultayda siyasî hayatımıza yeni bir huzur getiren, bir esaslı meseleyi ihtilatlı meseleyi, aydınlığa kavuşturduk. “Ortanın solu” üzerinde iki seneden beri geçen tartışmaların muhasebesi yapılmıştır.

Sevgili arkadaşlarım, sizin üç dört gün içinde tartışmalardan, şahit olduğumuz konuşmalardan üzüntü duyduğunuzu tahmin ederim. Fakat bil lâhza, hatırınızdan çıkarmayın, düşününüz ki bu sizi üzen hâdiseler, sizin tesadüf ettiğiniz, tartışmaların en hafif şekle bürünmüş ifadeleridir. Bunun çok daha sert ve kırıcı safhalarını iki seneden beri ben türlü şekilde tâkip etmekteyim. Çektiğimiz azabın hududu yoktur, ama mükâfatını bu kurultaydan almış olarak çıkıyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, Ortanın Solu üzerinde iki seneden beri geçen münakaşalar, esaslı sınırlara bağlanmıştır ve tereddüt götürmeyen bir açıklığa ulaştırılmıştır. Bunun üzerinde muhtelif duygular, konuşmalar, araştırmalar Kurultayda meydana çıktı ki, bütün üyelerin bütün karşı zannedilen fikirlerin bir arada ittifak ile ortanın solunu samimî olarak kabul ettiklerini göstermiştir.

Sevgili arkadaşlarım, bunun sınırları memlekete aydınlık verecektir, bize bu yüzden yönelmek isteyecek tenkitleri hükümsüz bırakacaktır. Böyle münakaşalarda ilk aşılması güç olan geçit, birinci derecede vazifeli olanların kendilerinin tam bir samimiyet ve kanaatle anlaşmaları sayesinde mümkün olur. Ben bu kurultayda münakaşa halinde bulunan bütün fikirlerin, sağlam temeller üzerinde, aşılmaz sınırlar arasında tam bir açık kisveye büründüğünü, tam bir açıklığa vardığını öğrenmiş olarak, bu akşam huzurunuzdan ayrılacağım.

Sevgili arkadaşlarım,

Bu ortanın solu meselesinde, bir seçim esnasında belki de dalgınlıkla, nasılsa ağızdan çıkmış bir hata gözüyle başlayarak, bir tartışmaya girdik. Bugün bu sınırları ile CHP’nin politikası ile seçim beyannamesi ile geçmişteki bütün icraatı ile tam tarifini bulan ortanın solunu boş iki kelimeden ibaret değil, mânası olan, önemi olan ve ileri olan bir hüviyet, bir muhteva taşıdığını kabul etmiş, ilân etmiş olarak ayrılıyoruz.

Sevgili arkadaşlarım,

Bu Kurultayda dikkatimi celbeden bir özel nokta, teşkilâttan kurultaya gelmiş olan delege arkadaşlarımın birinci derecede mesuliyet taşıyan milletvekili arkadaşlarımız kadar, tam vazifelerine sahip, sorumluluklarını bilir, canlı ve kararlı insanlar olarak gözümde belirmeleridir. Teşkilâtımıza her zamandan fazla güvenir ve sorumluluğunun önemli olduğunu anlamış seçkin bir insan kütlesinin gözü ile bakıyorum. Bundan sonra söyleyeceğim şudur arkadaşlarım; Teşkilâtımız yeni bir canlı çalışma devrine girmiştir. Bu çalışma devrinde parti içi münasebetlerimiz olacaktır ve diğer partilerle münasebetleriniz olacaktır. Parti içi münasebetlerinde, vazife alan arkadaşlar, yeni vazife almış olan arkadaşlar, kendilerinden evvel vazife almış olan arkadaşlarına sevgi ile saygı ile bakacaklardır. Beraber çalıştıkları ve vakit vakit münakaşa etmiş oldukları arkadaşları ile kaynaşacaklar ve ayrılmaz parçaları gibi, içten bağlanacaklar bir vücudun ayrılmaz parçaları gibi içten bağlanacaklardır.

Bunu sizden isterim. Sizden evvelkilere, saygı ve sevgi göstereceksiniz, fikir ihtilâfı ve münakaşası halinde bulunduklarınızla, kurultay kararının verdiği kuvvet ve açıklıkla sayılacaksınız ve elbirliği ile çalışmanın çaresini kısa zamanda temin edeceksiniz. Parti içinde vazifeniz bu.

Diğer partilerle münasebetlerinizin hususî bir dikkate ihtiyacı vardır. CHP memleketin muhalefette bulunan en büyük partisidir.

Muhalefetin vazifesi icabı vakit vakit az kuvvette çok kuvvette şikâyetler ve tenkitler yapıyoruz. Şikâyete ve tenkide alışmak bunu hazmetmek, güç bir adettir. Siz bugün bizim geçmiş olduğumuz mesafeleri tahmin edemezsiniz. Bu bizim siyasî hayatta yaptığımız tartışmalar bundan elli sene evvel üç gün yapılsa memlekette herkes birbirine girerdi.

Sevgili arkadaşlarım,

Diğer partilerle münasebetlerinizde, eşit vatandaş gibi arkadaşlarınız gibi, baba oğul kadar, kardeş kadar yakın gibi iyi münasebetler muhafaza etmek için elinizden geleni yapacaksınız. “Biz yaparız karşılığını görmeyiz” bunu demeyiniz, siz iyi ve temiz davranmanızı karşınızdaki partiler, iktidar partisi ve diğer partiler ilk günleri yadırgasalar bile ayniyle mukabele ederler.

Muhterem arkadaşlarım, partizanlıktan şikâyet ediyoruz. Fena muameleden şikâyet ediyoruz. Doğrudur bunlar, amma bunların hepsi memleketin bugünkü haline göre takdir olunan ölçülerdir. Siz bundan elli sene evvel hattâ on sene evvel partizanlık nedir, partiler arasındaki münasebet ne kadar acı olabilir, bunu unutmuşsunuzdur. Bugün şikâyet ettiğiniz partizanlık kalkacaktır, kalkmalıdır. Ama düzelmesi güç olan hatalar değildir. Ben bu dileği muhafaza ediyorum, bunu bize söylemekle, partizanlıktan, fena muameleden şikâyet ettiğiniz zaman, iyi günlerin geleceğini beklemeye hakkımız olduğunu göstermek istiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, bu Kurultay hepimize iyi hatıralar bırakacaktır. Bu Kurultay bizim siyasî hayatımızda bir yeni sahaya açılış kurultayıdır Bundan sonra çok daha zevkle çalışacağız, şevkle çalışacağız, bir siyasî parti için gelecekte ümit edilebilen iyi günleri behemehal göreceğiz.

Sevgili arkadaşlarım, 1960 yılından beri geçirdiğimiz günlerin ne kadar acı ihtimallerle dolu olduğunu, bir defa arkanıza bakıp düşünürseniz, bugünkü vaziyetimiz ciddî bir ilerleme ve sağlam bir millet bünyesi olduğunu kabul edersiniz. İyi yoldayız, memleket iyi yoldadır, gelecek günlerimiz daha iyi olacaktır, vazifelerimizde vatandaş münasebetinde iyi çalışacağız, bunların hepsi siyasî parti olarak, parti içinde ihtilatların zehirli olmamasına medenî insanlar ve teşekküller gibi, birlikte çalışmak ehliyetini haiz olduğumuza inanmamızla mümkündür.

Vatandaşımız bizde bu hasleti görecektir ve bizim iyi hareketimiz vatanımızda, siyasî hayatın gelişmesi için iyi bir örnek olacaktır. Sizin hepinizi sevgiyle selâmlıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, Ankara’dan yurtlarınıza, vazifelerinize, işlerinize, şevkle ve neşe ile döneceksiniz, ömrünüz başarı ile geçecek ve memleketin iyi günlerini, mutlu günlerini tekrar tekrar yaşayacaksınız, iftihar edeceksiniz ve 18’inci Kurultayı bütün bu gelişme esnasında iyi bir nirengi noktası olarak hatırlayacaksınız, teşekkür ederim sevgili arkadaşlarım.

Dört günlük Kurultay hayatında iyi bir çalışma yaptığımıza inanarak, huzurunuzdan güvenle ve yürek rahatlığıyla ayrılıyorum, izin isterim, Allah’a ısmarladık.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Seçimiyle İlgili Verilen Demeç[208]

Bazı arkadaşların listeler alınması için baskı yaptığım yolunda söylentiler yayılmıştır. Bunun üzerinde tefsir yapılmaktadır. Seçim zamanı her arkadaşın bir diğerine tavsiyesi, ya da ricası tarzında yapılabilecek bir telkini benim de yaptığım olmuştur. Bu, mümkün olan en az ölçüde bir telkin arzusundan ibarettir. Ve telkin ettiğim arkadaş üzerinde bir baskı arzusu yoktur. Zaten gizli oyun bahis konusu olduğu yerde baskıdan bahsolunamaz. Mühim olan telkin veya rica ettiğim arkadaşlarımın hiçbirisinin bana bir müracaatı yoktur. Ve benim böyle bir tavsiye yaptığımdan da haberleri yoktur. Bu sebeple benim muamelemden ziyade adı geçen arkadaşların haysiyetleri bahis konusudur. Tavsiye ettiğim ve etmediğim hiçbir arkadaşımın bu seçimde haysiyetini örseleyecek bir muamele geçmemiştir.

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ecvet Güresin ile Güncel Konular Üzerine Yapılan Söyleşi[209]

Soru: 18’inci Kurultayın kararıyla yönü ve sınırları belli olan yeni politika ve parti yöneticiliğine yeni seçilen ekibe karşı sağdan soldan yapılan hücumların Meclis açıldıktan sonra daha da yoğunlaşacağını gösteren belirtiler var. Siz de hücumların artacağını tahmin eder misiniz?

Cevap: Yeni Meclis dönemi başlıyor. Bu dönemde ahenk içinde normal iktidar ve muhalefet münasebetleri içinde yapıcı olarak çalışılmasını ciddî şekilde arzu ediyorum. Elimizden geleni yapacağız. Geçen dönemden edindiğimiz tecrübelere göre bu defa kısır konulara ve çekişmelere düşmeyeceğimizi ümit ediyorum. Bu meselede tabiîdir ki, asıl görev, inisiyatif sahibi olan iktidar partisine düşmektedir.

Sağdan ve soldan hücumlar

Sağdan ve soldan gelecek hücumlar konusunda düşündüğüm şudur: Adalet Partisi ile İşçi Partisi’nin özellikle bizim Kurultaydan sonra CHP’nin politikasına karşı sert tartışmalara girmeye başladıklarını fark etmemek mümkün değildir. Ancak bu hali sükûnetle ve soğukkanlı karşıladığıma emin olabilirsiniz. Bu çatışmalar tabiîdir ve partilerin tabiatları icabıdır. Her ikisi de bizi kendileri için zararlı görebilirler. Birbirlerinden korkuları hemen yok gibidir.

Bununla beraber sağımızdaki ve solumuzdaki partilerimizin zamanla bize karşı daha müsamahalı ve daha anlayışla olacaklarından ümidimi kesmiş değilim.

Soru: Parti dışındaki hücumların yanı sıra yeni politika ve yeni ekibe karşı parti içinde de muhalefetin gittikçe şiddetleneceği söyleniyor. Ne dersiniz?

Cevap: Parti içinde çok tartışma yapıldığını biliyorsunuz. Vakit vakit anlaşmazlıklar ciddî görünüyordu. Uyuşma olmayacak sanılıyordu. Oysa büyük bir olgunluk eseri olarak tartışmalar fikir sahasında kaldı ve CHP’liler serbest fikir tartışmasını kesin sınırlar arasında tutmaya karar verdiler. Kuvvetli, mütesanit bir parti olmanın bilincinde birleştiler. Kurultayın hemen ittifak halinde verdiği karar ciddîdir ve münasebetler için temel olacaktır.

Aradaki koordinasyon

Soru: Parlâmento Grubuyla Parti Genel Merkezi arasında koordinasyon sağlanabilecek midir?

Cevap: Grupla Parti Meclisi’nin münasebetleri normal işleyecektir. Çalışmalar birbirini tamamlayacaktır. Çok partili hayata girdiğimizden beri Parti Meclisi ile Parlâmento Grubu arasında yetki çekişmesine meydan vermemeye çok dikkat etmişimdir. Yetki çatışmasından sakınmak ne kadar gerekli ise bir partinin Meclis içinde ve dışında organları olarak muvazi çalışabilme olgunluğu o derecede gereklidir.

Bu konuda 20 yıllık tecrübemiz var. Gelecek zaman için teşkilâtımızın iyi işleyeceğini ümit ediyorum.

Soru: Ortanın solu olarak kabul edilen yeni politikanın seçimlerde başarı şansını büsbütün azaltacağı, oy oranının düşeceği iddiasına nasıl cevap verirsiniz?

Cevap: Bir politikanın tayini usullerinin benim kanaatime göre, geçici kazançlarla çok ilgisi olmaması lâzımdır. Doğru ve sağlam bir politika tayin olunduktan sonra onu seçmene her meşru vasıta ile anlatmaya çalışmak gerekir. Anlatma müddetinin kısa veya uzun olması biraz tali meseledir.

Şimdi gördüğüm ilk manzara ortanın solu mücadelesinin bütün güçlüklerine rağmen memlekete yeni bir ümit ve teşkilâta yeni bir vazife şevki ve duygusu getirdiğidir. Bu önemli bir başarı görülürse mübalağa sayılmamalıdır.

Yeni politika

Soru: Yeni politika üzerinde çeşitli yorum ve tartışmalar var. Meselâ dış ticaretin devletleştirilmesi bunlardan biri. Ayrıca özel sektörün sınırlarının daraltılacağı yapılan yorumlar arasında. Yeni politikada tamamen kamulaştırma gibi bir amaç var mıdır?

Cevap: Böyle bir şey yok. Benim anlayışım şudur: Meseleler hale ve ihtiyaca göre çıkar. Ben her meseleyi ayrı mütalâa ederim. Faydası var mıdır, yok mudur? Ölçer biçerim. Devlet alımlar yapabilir, nitekim meselâ kırtasiye ihtiyacını devlet kendi alımlarıyla karşılamaktadır. Bir arkadaşımız tarım teçhizatının devletçe mubayaa edilmesini teklif etmişti. Bu teklif Grupta uzun uzun tartışıldı, faydası var mı, yok mu, incelendi. Demek istediğim şudur: Ben her meseleyi gösterdiği önem ile mütalâa etmek isterim.

Sektörler meselesine gelince, bizim istediğimiz kuvvetli bir kamu sektörü ve onun yanında kuvvetli bir özel sektördür. Kamu sektörü öncü ve hâkim olacaktır Türk ekonomisinde. Zira bizde sermaye birikimi azdır. Özel sektör hızlı kalkınmayı sağlayacak durumda değildir.

Soru: Ya petrol?

Cevap: Ben petrolün millî dâva olduğunu savunurum ve devletçe işletilmesine taraftarımdır. 1954’te bunun mücadelesini, seçimlerin kaybı ihtimalîne rağmen yaptım. Kanaatim şu idi: Eğer bizde petrol varsa millet bunun yabancıların elinde dışarı akmasını kabul etmeyecektir.

O zaman en aklı başında olanlar dahi, dediler ki, paramız yok, böyle bir iş birliğine ihtiyacımız var. Nihayet Petrol Kanunu çıktı. Tatbikatını görüp ondan sonra bir karara varmak için bekledik. Nihayet bu tatbikatta meydana çıkan meseleler bizi petrol dâvası karşısında bıraktı. Yine yukarıdaki cevaba dönüyorum: Her hastalığın kendi tedavisini bulmak gerekir. Nitekim petrolde de böyle olmuştur. Burada mesele yabancı şirketin yadırganması değildir. Elbette o kendini düşünecektir. Ama o nasıl kendini düşünürse, bizim de daha önce kendimizi düşünmemiz garip karşılanmamalıdır. İşte bu yüzdendir ki, tatbikattaki aksaklıklar bizi petrol meselesinde harekete sevk etmiştir. İlave edeyim ki, petrol konusunu tüm yabancı sermaye aleyhtarlığı şeklinde tefsir etmek yanlıştır. Dediğim gibi konular birbirinden ayrıdır.

Ortanın solu ilkeleri

Soru: Ortanı solu ilkeleri arasında bulunan kooperatifçilik ve kooperatifleri teşvik konusu komünist sistemdeki kolhozlaşmaya benzetilmek isteniyor. Ne dersiniz?

Cevap: İnsaf edilsin derim. Kooperatifçilik bugün özgür ülkelerde ileri safhalara varmıştır. Bizde de Tariş, Fiskobirlik v.s. gibi çeşitli kooperatif kuruluşlar yıllardan beri faydalı faaliyet gösteriyorlar. Meselâ şimdi aklıma gelen ülke İsrail’dir. Bildiğime göre kooperatifçilik, bu memleketin ekonomisinde büyük ölçüde yer tutuyor. Ben bu konuda yapılan spekülasyonlara sağduyu sahiplerinin inanacakları kanaatinde değilim.

Soru: Yeni politika ile Halk Partisi’nin aşırı sola doğru kaymaya başladığı, yahut aşırı solun bu politikayla kamufle edileceği yine son günlerin yorumları arasında. Bunları nasıl karşılıyorsunuz?

Cevap: Kısa cevap vereceğim: Aşırı sol ile ortanın solu arasında kesin sınırlar çizilmiştir. Ortanın solunun ne demek olduğu artık bellidir. Aşırı solun da ne olduğu bellidir. Nitekim aşırı sol bizim politikamızdan memnun olmamıştır. Çünkü ortanın solu, aşırı temayüllü olmayan iyi niyetli, ileri fikirli, sosyal adalet ve sosyal güvenlik ilkelerinin cemiyete hâkim olmasını özleyen bütün vatandaşları bir araya toplayacaktır.

Soru: Yeni Diyanet İşleri Başkanını basına verdiği ilk demeci okudunuz mu? Okudunuzsa beğendiniz mi?

Cevap: Basında çıkan sözler yeni Diyanet İşleri muhterem Başkanının görüşlerini aksettiriyor. Bunlar memleket huzuru için ümit ve cesaret verici kıymetli görüşlerdir. Muvaffak olmasını samimî olarak dilemekteyim. Diyanet İşlerinin bünyesinde tabiî olarak çok önemli birleştirici imkânlar vardır. Bundan başka din istismarının siyasî çekişmelerde bir hastalık olarak yer aldığı düşünülürse Sayın Başkanın yanlış istismarlara müsaade etmemek kararı siyasî bakımdan da önemli bir huzur temeli yaratacaktır.

 

 

 

 

CHP’nin Yeni MYK Üyeleri ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ı Ziyaretten Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[210]

Soru: Ziyaretinizin partiler arası ilişkilerle bir ilgisi var mı?

Cevap: Partiler arası münasebetlerin iyi olmasını istiyoruz. İlân da ettik. Bakalım ne olacak.

Soru: Özel bir konuşmanız oldu mu?

Cevap: Özel bir konuşma olmadı.

Soru: Millî Güvenlik Kurulunda ortanın solunun görüşüldüğü bazı gazetelerde yazıldı. Görüşmenin bununla ilgisi var mı?

Cevap: Ne ondan ne öbüründen haberim yok.

Soru: Meclis yarın açılıyor. İlk olarak Meclise hangi konuyu götüreceksiniz?

Cevap: Bakalım hükûmet ne getirecek.

Soru: Sizce en önemli konu hangisi?

Cevap: Kanunların hepsi birbirinden önemli.

Soru: Maliye Bakanı’nın istifası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Herhalde yerine değerli birisi getirilecektir. Gelmelidir.

Soru: Ortanın solunu anlatmak için siz de geziye çıkacak mısınız?

Cevap: Kurultayda olduğu gibi memlekete anlatılacak. Genel Sekreter ve arkadaşları mütemadi gezecekler. Şimdilik benim çıkmamı gerektiren bir durum yok. Gerekirse çıkarım.

 

 

 

 

Fikret Otyam’ın “Anayasa Diyor ki” Sergisinde[211]

(...)

İnönü, serginin vicdan hürriyeti ile ilgili kısmını gezerken kendisine yöneltilen “Nurculuk tehlikesi konusunda ne diyorsunuz?” sorusuna “Şimdiye kadar yüz defa söyledim ne düşündüğümü” cevabını vermiştir. “Hükûmet tedbir alıyor mu?” sorusunu ise “Tâkip ediyorlar, bunu ilân ettiler” diye cevaplandırmıştır.

İnönü sergide teker teker resimler hakkında Otyam’dan bilgi almış “Otyam Ortanın Sağındadırlar çekiyor” diye şakalaşmış, sergiden ayrılırken Otyam’ın iki yanağından öpmüştür. CHP Genel Başkanı sergi hakkındaki izlemlerini sergi defterine şöyle yazmıştır:

“Fikret Otyam’ın sergisi öğretmek için bir cilt sayılır.”

 

 

 

 

Türk Dil Kurumu’nu Ziyarette Yapılan Sohbetler[212]

Önce Kurum binasını geçen İnönü, daha sonra Türk Dil Kurumu Genel Başkanı Profesör Gündüz Akıncı’nın odasına geçerek, burada Genel Yazman Ömer Asım Aksoy ve Dilbilgisi Kolu Başkanı Profesör Vecihi Hatipoğlu ile görüşmüştür. Bu görüşme sırasında Kurumun eski Genel başkanı Agah Sırrı Levend de hazır bulunmuştur.

İnönü, Agah Sırrı Levend’e:

Hocam, çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Diye sormuş, Levend bu soruya “İyi sayılır Paşam. Çalışmalarımızda en büyük yardımı TRT’den görüyoruz” cevabını vermiştir.

İnönü TRT’nin bu yardımı için “İyi ediyor” demiştir.

İnönü ile Levend arasında daha sonra şu konuşma geçmiştir:

Levend: “Bizim en büyük sıkıntımız, çalışmalarımız sırasında karşı düşüncede olan sağ basın. Bunlar, bizi yerecek bir nokta bulamadıkları için öz Türkçe kelimelerden değişik anlamlar çıkartmak istiyorlar. Türkçe olmayan kelimeleri kullanmakla eskiye bağlı kalınacağını sanıyorlar.

İnönü: Bunlar böyle davranmakla ne zannediyorlar? Hilâfeti kuracaklar da eski kuvveti ve itibarı olacak mı zannediyorlar? Gülünç bir şey olacak hilâfeti getirseler. Haaaa, kelimeyi değiştirdiniz mi? Nurullah Ataç’ın sözcüğü[sözlüğü] vardı. Sözcük[sözlük] mü yaptınız? Öz Türkçe şiirde en güzel eserlerini veriyor bize. Bir sanat eseri olarak altı satır yazmak için belki altı ay düşünüyor şair.

Bir ilerleme görüyor musunuz Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarında?

Levend: Açıkça görüyorum Paşam.

İnönü: Bazı kelimeler yadırganıyor galiba. ‘Toplum’u söyledik mi sosyalistsin diyorlar.”

İnönü, öz Türkçe’deki bazı özel isimleri benimseyemediğini kaydederek bazı örnekler vermiş “Daha ne isimler var, bazen hatırıma gelir. Babam uyansa da baksa ne der diye düşünürüm” demiştir.

Türk Dil Kurumu Başkanı Gündüz Akıncı İnönü’ye Ali Rıza Önder’in Yasa Dili Sözlüğü adlı bir kitabını vermiştir.

Gündüz Akıncı, ayrıca kendisine ait “Batıya Yönelirken Şinasi” adlı bir eserini de İnönü’ye vermiştir.

Kitabı karıştırarak içindeki şiirleri yüksek sesle okuyan İnönü, Şinasi’nin bir şiiri için “13 yaşımda ezberlediğim bir şiirdir bu. İdadinin birinci sınıfında hocamız Albay Mustafa Bey ezberletmişti bunu” demiştir. Şinasi’nin öz Türkçe denediği şiirlerini de okuyan İnönü, o devirde öz Türkçe’yle yazısını hayranlıkla karşıladığını belirtmiş, Şinasi’nin nereli olduğunu sormuştur.

Türk Dil Kurumu Dil Bilgisi Kolu Başkanı Profesör Doktor Vecihi Hatipoğlu, Profesör olmak için Türkçe ses uyumu üzerine hazırladığı tezden meydana getirdiği kitabı İnönü’ye verirken bazı harflerle Türkçe kelimelerin başlamadığını söylemiştir. (İ) harfiyle Türkçe kelime başlamasına rağmen “İsmet de Türkçe değildir” deyince İnönü, “Vecihi Türkçe mi sanki” diye sormuştur. İnönü, şöyle devam etmiştir:

“Neden (İ) ile kelime başlıyor Türkçe’de? Başlayabildiği için mi? O halde yapmışım ben onu…”

İnönü ayrıca yasa adlarının Kuruma sorulduktan sonra konulması için yöneticilere, ilgililere başvurmaları yolunda salık vermiştir.

 

 

 

 

Atatürk’ün Ölümünün 28. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[213]

Aziz Hemşehrilerim,

Büyük Atatürk’ün ayrılmasından bu yana 28 yıl geçmiş bulunuyor. Bu 28 yılın sonunda bugün Atatürk ve devrimlerinin, karşı olanların bütün olumsuz çabalarına rağmen büyük bir millet kütlesi tarafından benimsendiği ve savunulduğu anlaşılmıştır. Atatürk’ün şahsî hizmet olarak en büyük mükafatı budur ve millete hizmet olarak onun yaptığı ıslahâtın devletin temeline düzen olması, hatırasına en büyük isabet ve kurtuluş yolu damgasını vurmuştur.

Bizim demokratik rejimi bütün gerekleriyle geçmemizin bir esaslı sebebi de yeni Türkiye’nin temelini teşkil eden Atatürk devrimlerinin ne ölçüde benimsendiğinin bir serbest hayat içinde ciddî bir deneye maruz bırakılması ihtiyacıdır. Devrimlerin bir tortu bıraktığını biliyorduk. İstismarcılar çıkacağından da emindik. İnancımız yetişen yeni kuşakların, eski ülkücülerin, sade halk içinde büyük bir kütlenin Atatürk devrimlerinin savunmasında üstün geleceği idi.

Demokratik rejimden sonraki zamanın yeni iktidarı tutunmak için ve devamlı iktidarını sağlamak için bu tortulara ilk günden sarılmıştı. Hatırlanacaktır ki, sonradan meşruluğunu dahi kaybeden bu iktidarın hemen ilk haftasında Türkçe ezanın kaldırılması, tesirli bir vasıta sayılmıştır. Ondan sonra gözlerimiz bu konudaki gelişmeleri yakından izlemiştir. Açılan yol Atatürk devrimlerinin ve bizzat Atatürk’ün ne kadar taarruza hedef olabileceği kısa zamanda meydana çıkarmıştır. O kadar ki taşkınlıklar o hükûmetin bile gözünü korkutmuş ve Atatürk aleyhine her türlü gösterinin yasak edilmesi için kanun çıkarılması mecburiyeti doğmuştur. Bu hava içinde, devrimlerden memnun olmayanların Atatürk’ün adı anılmaksızın tatmin edilmesi için bazı esaslar hep sürdürülmüş ve sömürülmüştür. Lâikliğin dinsizlik demek olmadığı prensibi de alınarak sanki bunun aksi bir tatbikat olmuş gibi bütün o devrin kötülenmesi oyunu, bunların sadece bir tanesidir.

Bugün yeni Anayasaya göre iktidara gelen hükûmetler, istismar arzuları ne olursa olsun Atatürk ilkelerine dayandıklarını resmî olarak taahhüt etmektedirler. Atatürk’ün, asırlara karşı yaptığı büyük ıslahât 28 yıl gibi kısa bir zamanda milletin serbest hayattaki deneyinden muzaffer çıkmıştır. Bu inançlar içinde, Atatürk ve onun devrimleri bakımından sağlam bir zemin üzerindeyiz. Devrimlerin bundan sonraki eserleri daha da feyizli olacaktır. Atatürk’ün yıldönümünde bana hâkim olan zihniyet bu ümitli duygulardır.

Büyük Atatürk’e minnet ve şükranla, aziz hemşehrilerime saygılar sunarım.

 

 

 

 

TMTF ile 27 Mayıs MDD’nin Birlikte Düzenlediği “Atatürk’ü Anma” Toplantısında Yapılan Konuşma[214]

Geç saatte aranıza katıldığım zaman birbirinden heyecanlı birbirinden istifadeli birçok hitabeler dinledim. Şimdi sizlere kendi zihnimde hazırladığım sıraya riayet ederek kısa bir tahlil yapmaya çalışacağım. Atatürk’ün ayrıldığı gün 10 Kasım’da toplantı yapmak ve O’nu anmak güzel bir gelenek olmuştur, bize. Bunda Atatürk’e minnetlerimizi ve Atatürk’ün vasıflarını ve eserlerini dile getirmekte fayda görürüz. Bu zemin üzerinde Atatürk’e minnetlerimizi bir iki cümle ile anlatmak isterim. Atatürk, bir kurtuluş seferinin askerî yönden Başkumandanıdır. Bu başkumandan, tasavvuru insanı şaşırtacak, güç şartlar, siyasî ve askerî güç şartlar, içinde milletin bağımsızlığını, varlığını kurtarmaya muvaffak olmuştur. Atatürk’ün Başkumandan olarak eseri tarihin her çağında her yönü ile büyük eserdir. O’nu vazifesini tasavvur edilemeyecek kadar isabetle müspet neticeye vardırmış, zafere vardırmış bir Başkumandan olarak bilmeniz lâzımdır. Büyük meydan muharebelerinin, seferlerin, tarihte kıymetleri yalnız meydan muharebesinin askerî sanatlarıyla ölçülemez. Meydan muharebelerinin milletler hayatlarında asıl kıymetleri, millete getirdikleri siyasî neticelerle ölçülür. Pek büyük ölçüde muharebeler vardır ki, siyasî neticeleri kısır olmuştur. Hacim olarak daha ufak ölçüde muharebeler vardır ki, siyasî neticeleri pek önemli olmuştur. Atatürk’ün askerî zaferinde, askerî kısım ne kadar sanatlı ve büyük eser ise, siyasî neticeleri de o kadar bereketli verimli ve büyük olmuştur. Kumandanlık tarafı Atatürk’ün, takdir olarak bizim bütün hayranlığımızı üzerinde toplayacak eserdir. Milletimize büyük kumandan olarak, başkumandan olarak, yaptığı hizmet, herhangi bir milletin tarihin herhangi bir çağında olsa, büyük minnet kaynağı olacak değerdedir. Biz de böyle bir minnetle Atatürk’ün Başkumandanlık hatırasına bağlıyız.

Siyasî vasıflar

Ondan sonra Atatürk’ün siyasî eseri devri başlar. Ben hayatımda Atatürk’ü büyük bir kumandan olarak tanıdım ve nihayetine kadar büyük bir kumandanın bütün meziyetlerini ve vasıflarını anlamaya çalıştım. Fakat benim görüşüm odur ki, askerî vasıfları pek yüksek olan Atatürk’ün siyasî vasıfları askerliğinden de yücedir. Atatürk seferin ertesi günü “Bundan sonra memlekette yapacağımız mühim işler başlamıştır” diyor. Halbuki, bir kumandan olarak, insanların tabiî vasfı, tabiî görüşü, kumanda ettiği bir askerî safhayı zafere ulaştırdıktın sonra, artık asker olarak kendisinin vazifesi kalmadığını zannetmektir. Atatürk zaferin ertesi günü, kendisini büyük işlerin beklemekte olduğuna ve onların yapılması lâzım geldiğine karar vermiş bir insan gibi konuşuyor. Bu hatıranın anlatılması şundandır ki, zaferden sonra başlayan kuruş ve kuruluş devri, hâdiselerin tabiî olarak seyri ve sevki ile birbirini tâkip ederek kendiliğinden çıkmış meseleler değildir. Bunun çok üstünde çok uzun müddet düşünülmüş, bu ihtiyaçlar içinde kendisini hazırlamış yetiştirmiş bir insanın birbirini tâkip eden çabaları ve eserleri sayılmak lâzımdır. Atatürk’ün eserleri çoktur.

Atatürk, inkılapları dediğimiz ilkeleri, ıslahâtı, birer birer anlatmak uzun sürer. Maksadım o değildir. Her birisi biri ötekinden ehemmiyetli ve kıymetli eserlerdir. Fakat bütün bu güçlükler içinden birkaç esaslı kuruluş temelini bu toplantıdan istifade ederek, dile getirmek isterim. Söyleyeceğim şeyler basit şeylerdir. Fakat temel şeyler olduğunu derhal fark edeceğinizi ümit ediyorum. Eserlerin başında Türkiye Cumhuriyeti gelir. Atatürk ıslahâtının başında devletin şeklinin bir hükümdarlıktan Cumhuriyete dönmüş olmasını kabul etmek lâzımdır. Cumhuriyet başlı başına bir inkılaptır. Cumhuriyet bir hırs eseri, bir hiddet eseri de değildir. Cumhuriyet bir tarihi tekâmülün tabiî neticesi olarak anlayan yetkili bir insanlar topluluğu başında Atatürk olarak Atatürk’ün kanaatine uymuşlar ve Cumhuriyeti bir kuruluş temeli olarak kabul ve ilân etmişlerdir.

Cumhuriyete sağlam olarak inanmak, sağlam olarak ona destek olmak ve bileğimizin bütün kuvveti ile ona yapışmak bir vazifedir. Ve Atatürk inkılâplarının temelidir. Bu Cumhuriyet bir takım esaslar üzerine kurulmuştur. Bu Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber milletin hayatında esaslı değişiklikler birbirinden sonra tatbike konmuştur. Kısa bir tekâmül devri geçirdikten sonra, bu Cumhuriyet lâik prensip üzerine kurulmuştur. Lâik prensip Türkiye Cumhuriyetinin temelidir. Lâik prensip, her memleketten ziyade bizim memleketimizin esaslı olarak muhtaç olduğu bir prensiptir. Milletimizin birliğini manevî ve itikat bakımından birleştirecek temel unsur lâik unsurudur. Lâik sistemle milletimizi asırlarca geri kalmış, Rönesans’tan geri kalmış, dünyanın geçirdiği ve yeniden doğuş devrinde geri kalmışlığımızı tamir edecek ve bizi ileriye görecek ilk adım, esaslı adım olarak, lâiklik prensibi konulmuştur. Buna ilerlememizin, millet içinde huzurun ilim âleminde ileri fikirlerle her türlü özgürlük arzularında bizi ileriye götürecek olan temel teşvikçi ve temel dayanak olarak lâikliği kabul etmek lâzımdır. Lâik prensibine bu gözle bakıldıktan sonra onun savunulması her aklı başında olan Türk’ün esaslı bir vazifesi olduğunu derhal kavramak mümkün olur. Sevgili arkadaşlarım, Atatürk Cumhuriyetinin kuruluşundan büyük bir kurtuluş vatandaşlar arasında büyük bir kurtuluş ameliyesi vardır. Şimdi söylesem o kadar alışmışız ve o kadar tabiî görmüşüzdür ki, büyük bir kurtuluş ameliyesinin ne olduğunu benim söyledim gibi derhal kavrayacak az olacaktır.

Kadın-erkek eşitliği

Bu kurtuluş Türkiye’de, Türk cemiyetinde kadınların kurtuluşudur. Biz anane olarak ve tatbikat olarak hattâ kölelikten, cariyelikten makûl ve kanunî bir hak gibi bahsolunan devirlerden geçerek geldik. Biz kadınların erkeklerden, erkeklerle eşit olmadığını tabiî görerek yetiştik. Bunların hepsini kökünden atıp kadınları erkeklerle eşit ve aynı hak sahibi tutan her hususta aile hayatına zarar veren her türlü eski hükümleri medenî gözle, zamanın meydana çıkardığı hakları esas tutarak ortadan kaldıran kadın hürriyetidir. Ben genç zabitken Birinci Cihan Harbi’nden evvel Avrupa’da kısa bir seyahat yapmıştım. On beş yirmi günlük birkaç memleket görmüştüm. Bavyera’ya uğradığım zaman, Bavyera’yı o zamanki Osmanlı İmparatorluğundan daha canlı ve daha kuvvetli görmüştüm. Nesini? İlk gözüme çarpan, Bavyera kadınları idi, erkeklerle her cemiyette her meselede bulunuyorlar ve kavga edeceklermiş gibi erkeklerle mücadele ederek, kendi hâkimiyetlerini varlıklarını onlara kabul ettiriyorlardı. Bunu sokakta tramvay beklerken gördüm, bunu dükkanlarda gördüm, bunu konuşurken gördüm. Nazari olarak bildiklerim, ameli olarak gözümde canlandı, bir millet kadınını cemiyete böyle bir yetkiyle sokarsa ve o kadın bu liyakati kazanırsa o cemiyetin kuvveti iki misli olmaz. İki mislinden çok fazla olur. Çünkü kadını yetkisiz ve kapalı yaşayan bir cemiyet yalnız onun yarısını istifadesiz bırakmakla kalmıyor, diğer çalışan kısmın verimini azaltmak için de daimî bir engel oluyor. Demek ki, Atatürk’ün kuruş ve memleketin kuruluş ilkelerince ciddî ele aldığı tema kadın hürriyeti meselesidir.

Ondan sonra Atatürk ilkeleri içinde büyük eser, en büyük eser harf inkılâbıdır. Harf inkılâbı yalnız okuyup yazmayı kolaylaştıran, bir mekanik ıslahât değildir. Harf inkılabı aynı zamanda bir kültür inkılabıdır. Bir âlemden diğer bir âleme, medeniyet âlemine yönelmek ameliyesidir. Bunu tatbik edebilmek bir meseledir. Ne kadar zamanda nasıl tatbik edilir ve ne netice verir hiç kimse bilmiyordu. Fakat bu inkılâp ortaya atıldıktan sonra, Atatürk, kendisi dahil olarak bütün aklı erenler mektep hocası gibi memleketin dört köşesine dağıldılar. İlk öğrenen ve öğrenenlerle öğretecek ilk kadrosu vücuda getirmeye çalıştılar. Harf inkılâbında en büyük sakınca, en zararlı hal, iki harfin işlemesidir. Onun için,ben milletin bir harf ile yetinmesi yanında eski harfler ile bir yetişme vasıtası olarak kullanmanın çok zararlı olduğu kanaatindeyim. Bir harf ile milleti yetiştirmek güç olursa, iki harfle hiç olmaz. Son derece zararlı bir şeydir. Eski harfler birçok, bazı ihtiyaçlarımız için ve eskiten kalmış eserler için biz yabancı dili ve onun harfini öğrenir gibi öğretilecektir, öğrenen mütehassıslar bulunacaktır. Ama o da bir nevi yetişme vasıtasıdır gibi bol ve küçük yaştan itibaren kullanılırsa çok zararlı olur. Şimdi bunları söyledikten sonra Atatürk’ün ilk söylevini, gençliğe hitabesiyle bitirdiğini hatırlatmak isterim. Arkadaşlarım çok güzel parçalarını ve çok güzel hükümlerini belirttiler. Atatürk, bu söylevini verdiği zaman, ciddî olarak kendi eserlerinin ve memleket geleceğinin gençler tarafından benimsenmesini, vazife olarak savunulmasını düşünmüştür. Bu maksatla yazdı bunu. Ve en güç şartların, millî mücadeleyi yaptığımız hükûmetin vasıflarını zikrederek gençliğin gelecekte de böyle ihtimaller karşısında kalmak ihtimalîni canlandıracak, bir tasavvur ve üslup içinde gelecek nesillere anlatmak istemiştir. Bu hitabe ve bu emanet gençlere, yeni yetişenlere vazife verdi. Tesir etti mi? Bunda hiçbir şüphe yoktur. Bu yetişen kuşaklar kendilerine Atatürk’ten verilen emanetin kadrini bilmişlerdir ve kadrini bildiklerini bu 28 sene zarfında, güç şartlar ve şerefli şartlar içinde ispat etmişlerdir.

Sevgili arkadaşlarım,

Bunları söyledikten sonra Atatürk’ü, eserleriyle, bize verdiği vazifelerle ve saygıyla andıktan sonra, bugün içinde bulunduğumuz, büyük ölçüde siyasî duruma, millet vaziyeti olarak siyasî duruma, kuruluş itibariyle temas edeceğim. Kuruluşumuz şu: Biz millet hayatında tekâmül seyrini tâkip ederek bugün demokratik rejim içine girdik. Tek dereceli bir seçimle iktidara gelmek ve iktidardan gitmek. Demokrasiye girdik. Bu demokratik rejime girdiğimizden itibaren hürriyet nizamı geniş ölçüde işlemeye başladı. Hükûmet icraatı geniş ölçüde tenkit edilmeye başlanıldı ve demokratik rejimin faydaları, hastalıklarıyla yeni bir âleme girmiş olduk. Her memlekete demokratik rejim ilk önce hastalıklarıyla gelir. Bünyesi sağlam olan milletler, demokratik rejimin hastalıklarını az veya çok emek ve çabayla az veya çok bir sınır içinde yenerler. Şimdi biz, 20 senedir demokratik rejim içinde uğraşıyoruz. Bunun seçim üzerinde ve memleket hayatı üzerinde lüzum gösterdiği kanunları başında ve kusurları görüldükçe birbirini tâkip ederek meydana getirdik. Şikâyetlerimiz demokratik rejimin diliyle, konuşmayan milletlerin sükûneti içinde geçmez. Tabiî bir şeydir bu. Şikâyetler, tenkitler, sert oluyor, sert olur ve alışmayanlar için kırıcı zannolunur.

Şimdi bizim demokratik hayat içinde yaptığımız tenkitleri, yaptığımız şikâyetleri kırk sene evvel memleket içinde yapmaya imkân yoktu. Bir hafta herkesin ağzı açılsa da öyle bir tenkit yapılsa, sekizinci günü memlekette birbiriyle dövüşmeyen yan yana iki ev kalmazdı. Şimdi memleket ölçüsünde bütün tenkitleri yapabiliyoruz ve kıyamet de kopmuyor.

Arkadaşlarım, şikâyet vardır ve daima olacaktır. Fakat demokratik rejim içinde bulunan pek çok badireden geçmiş ve ileride çok çalışma ve yenme vazifeleri olan bir millet olarak bazı mecburiyetlerimiz vardır. Bütün çekişmelerimizde iktidarlar gelecekler ve gideceklerdir. Bunu bileceğiz biz. İktidarlar çekiştikleri zamanda da milleti birbiriyle uzlaşmaz iki düşman kamp haline getirmeyeceklerdir. İşin esası budur. Bir iktidar gelecek, karşısında bulunanları düşmen sayacak, ezebilirse ezecek, ezemezse düşmanlık içinde vaktini bitirip gidecek. Yeni iktidar gelecek, o da az zamanda karşısındakileri düşman sayacak, böyle bir hayat, böyle bir millet hayatı devam edemez. Böyle bir millet hayatı olmaz. İktidarlar gelecek gelen iktidar bir gün gideceğini bilecek, bütün çekişmeler olacak, bunların hepsi esaslı kuralları herkes kendisini bağlı hissederek yürüyecek. Düşmanlık olmayacak. İçerden gören ve dışarıdan bakan, bu memlekette demokratik rejim işliyor diyebilecek. Demokratik rejim işleyebiliyor dedirtebildiğimiz zaman, hepimiz kuvvetli olacağız, memleket kuvvetli olacak.

Uzlaşma kabiliyeti

Sevgili arkadaşlarım, demokratik rejimde karşılıklı vaziyet almış olan siyasî partiler, siyasî gruplar ve muhalif fikir grupları: Bunlar mücadele etmek, prensiplerine sahip olmak kabiliyetini muhafaza ettikleri kadar, demokratik rejimin tabiatından olan uzlaşma kabiliyetini muhafaza edeceklerdir. Bir memlekette siyasî hayat büyük çekişme içindedir ve karşılıklı vaziyet almış olanlar bir araya gelip bir meseleyi konuşmaya istidatlı değildirler, memlekette böyle bir cemiyet hayatı tasavvur olunamaz. Hem uzlaşma kabiliyeti olacak, hem düşmanlık olmayacak. Bu mülâhazaları söyledikten sonra, ne kadar sert ve şiddetli münakaşalar içinde bulunursam bulunayım, demokratik rejimi muhafaza etmek ve yürütmek için imkân olduğu kanaatini muhafaza ederim ve imkânı temin etmek için çare ararım.

Büyük vazife

Sevgili arkadaşlarım, çetin çekişme devirlerinde büyük vazife, büyük imkânlara sahip olan tarafa düşer. Büyük imkânlara sahip olan taraf, siyasî tartışmada iktidar tarafıdır. Bu söylediğim demokratik vazifelerin büyük kısmı iktidara düşer. Ama biz, muhalefette bulunanlar, vazifesiz değiliz. Temel bir anlayışı muhafaza edersek, uzlaşma imkânı olursa, ondan istifade etmeye mecburuz ve memleketi düşman kamplara ayırmaya manî olmak için elimizden gelen bütün gayretleri sarf etmeye mecburuz. Yapacağız, çalışacağız, olmayacak, olmayacak, olmayacak. Olmayacağın çaresi milletin kendi iradesinde vardır. Ama o, yani millet hem kendi hakkını, hem kendi prensiplerini mutlaka muhafaza edecektir. Bunu yürütecektir, seçimle yürütecektir, sözle yürütecektir, münakaşa ile yürütecektir. Bu imkân bizim milletimizin elinde vardır. Çok mesafe almışızdır. Karanlıklara gözümü kaptırmış bir halde değilim. Ümidim kuvvetlidir, biz bu rejimi yürüteceğiz. Ne kadar çabuk, doğru yolları, doğru zannettiğimiz yolları kabul edersek ve birbirimize kabul ettirirsek, o kadar çabuk ilerleyeceğiz. Ama kısır çekişmeler içinde kalkınma için, ilerleme için çok zaman kaybettirebiliriz.

Arkadaşlarımın çok yürekten, candan şikâyetlerini dikkatle tâkip ettim, dinledim. Pek çok hakları vardır ve biz önümüzde bulunan engelleri yenmek için vasıtalara, imkânlara sahibiz yapacağız, kudretliyiz dedikleri zaman, inançlarını söylüyorlar ve gerçekleri de söylüyorlar. Millet olarak, hür vatandaşlar olarak elimizde imkânlar vardır. Ve hür vatandaşların iradesi, ezme, cebir vasıtaları ile yenilemez. Büyük milletlere hür vatandaşların iradeleri, hür vatandaşların görecekleri muamele usulü ile uzlaştırıcı istikamete sevk olunabilir.

Gelecek günlerin bizim için daha ilerlemiş, daha iyi günler olacağına inandığımı söyleyerek ayrılmak isterim. Allahaısmarladık arkadaşlar.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[215]

(…) Arabadan inerken, gazetecilerin, görüşme konusu hakkındaki sorularını, “Şimdilik bir şey söyleyemem” şeklinde cevaplandırmış ve doğruca Başbakanlık makamına çıkmıştır.

(…)

“Muhtelif memleket meseleleri üzerinde durduk. Ben öğretmenler için konuşmak üzere randevu almıştım. Öğretmenlerin vazifelerini emniyetle, verimlilikle ve muhitleri içinde ahenkle yapmalarını, Başbakan da ciddî olarak arzu etmektedir. Bu mesele üzerindeki görüşmemizde, aramızda tam bir görüş birliği vardır.

Bu vesile ile memleketin iç ve dış meseleleri hakkında da bilgi verdiler. Müteşekkir olarak ayrılıyorum.”

Ciddî olarak çalışılıyor

Ardından, İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

SToplantıya Dışişleri Bakanı da katılmış, Yunanistan’la aramızda cereyan eden ikili görüşmelerden bahsedildi mi?

CBugün için mümkün olan aydınlatmayı yaptılar.

STatmin oldunuz mu?

CÇok ciddî olarak çalışılıyor. Zaten her vesile ile bunu söylüyorlardı.

SKıbrıs konusu çözüm yolunda mı? Memnun musunuz?

CÇalışmalar daima ciddî yolda olmuştur. Bunun neticesini şimdiden daha fazla tahmin etmeye imkân yoktur. Bütün görüşmelerden memnun olarak ayrılıyorum.

Bahar havası değil medenî münasebet

Sİktidarla muhalefet arasında bahar havasından bahsediliyor...

CKim bahsediyor?

SBasın..

CMedenî münasebetten bahsetmeli.

SMedenî münasebetler iyi mi?

CMedenî münasebetlerimiz iyi.

Çalışma yapılırken tenkit olmaz

SKıbrıs meselesinde tasvip etmediğiniz, tenkide şayan gördüğünüz taraflar var mı?

CÇalışmalar devam ediyor. Çalışmalar devam ederken tenkit olmaz.

 

 

 

 

ABD Büyükelçisinin Davetini Reddettiğine İlişkin Haber Üzerine Akşam Gazetesine Gönderilen Mektup[216]

Akşam Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne

İstanbul

10 Kasım tarihli Akşam Gazetesinde Amerikan Büyükelçisi Mr. Parker Hart’ın dün (yani 9 Kasım) İsmet İnönü’den özel ve yalnız konuşmak üzere randevu talebinde bulunduğu ve onun da mazeret söyleyerek kabul etmediği yazılmıştır.

Bu haberin hiçbir aslı ve esası yoktur.

Gazetenize nasıl bir yanlışlıkla aksetmiş olduğuna esefle hayret ediyorum

Sayın Büyükelçi bir randevu istememiştir. Deprem felâketine uğrayanlar için tertiplediği memleketimiz namına teşekkür edilmesi lâzım olan bir toplantıya beni davet etmiştir.

9 Kasım akşamı konser salonunda ailece Sayın Büyükelçinin nazik davetlisi olarak bulunduk. Lütfen bu açıklamamı yayınla bildirmenizi dilerim.

İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Başbakan Süleyman Demirel ile Yapılan Görüşme ile İç ve Dış Politika Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[217]

Genel Başkan İsmet İnönü özetle şunları söylemiştir:

“Sayın Başbakanla 11 Kasım Cuma günü iki saat kadar muhtelif memleket meseleleri hakkında görüşerek düşüncelerimizi söyledim ve muhtelif konularda bilgi aldım. Evvelce öğretmenlerin emniyet içinde çalışmalarını sağlamak için gerekli şartların temin edilmesi hususunu Başbakanla görüşeceğim demiştim. Sayın Başbakan muhtelif yerlerden aldığımız öğretmenlerin baskı ve yalnızlık duygusu içinde olduğunu gösteren bilgileri vererek emniyetli ve faydalı bir çalışma düzeni kurulmasını rica ettim. Başbakan köyde okuma ve çalışma şartlarını bildiğini ve bazı geçimsizliklerin özel sebeplerden veya üstünlük kurma arzusundan çıkabileceğini söyledi, amma, asıl olan huzur içerisinde çalışmaktır. Ve böyle bir çalışmayı sağlayacak atmosferin önemini takdir ediyoruz. Konu üzerine ciddiyetle eğilerek tâkip edeceğim dedi.

Meclis Başkanlık Divanı’nın teşekkülünün süratle mümkün olması mütekabil memnuniyeti mucip olmuştur. Böylece sağlanacak verimli çalışma düzeni parlâmentonun itibarını artıracaktır. Biz CHP olarak düzgün ve verimle çalışma düzeninin yardımcısı olacağız. Meclis Mart’a kadar Sayın Cumhurbaşkanının iade ettiği kanunları ve birçok daha faydalı kanunların çıkarması için verimli bir surette çalışmak ihtiyacındadır. Sayın Başbakan bilâhare ekonomik kalkınmamızda büyük faydalar sağlayacak olan alüminyum, bakır, çelik ve gübre fabrikalarının kurulmasına gayret edeceğini beyan etti.

Bir diğer önemli hükûmet ve meclis vazifesi de ikinci beş yıllık plânın 1967 sonbaharına kadar hazırlanarak Mecliste müzakere ve son şeklini almasıdır. Sayın Başbakan Seçim Kanunu ile ilgileneceklerini, önseçimdeki güçlükleri ve para tesiri olduğu fikrini ele alarak bunları düzelteceklerini, aslında nisbî temsile taraftar olduklarını ve muhalefeti bertaraf edecek bir sistem düşünmediklerini beyan etti. Seçim sistemimizdeki aksaklıkların düzeltilmesinin bizimde temennimiz olduğunu, ancak bütün muhalefetin iştirak edeceği ve tarafsız profesörlerin de iştirak edeceği bir komisyon teşkil edilerek bu komisyon vasıtasıyla eksik ve kusurlarının düzeltilerek mutabakat sağlanmasının gerektiğini beyan ettim. Temasların devamının faydalı olacağı kanısında aramızda ortak bir görüş birliği teşekkül etti.

Dış politika konularını, Sayın Dışişleri Bakanı’nın da son olaylar ve gelişmelerle, Sayın Devlet Başkanının İran ve Pakistan ziyaretleri ve yurdumuza yapılan ziyaretlerin ışığı altında verdiği izahatla birlikte görüştük.

Arap âlemi ile ilişkilerimizin gelişmekte olduğu, İsrail ile ihtilâflarının bizce bilindiği ve bu iki konunun ayrı işler olarak düşünüldüğünü bu izahlardan anlaşılmaktadır.

Kıbrıs konusunda kesilmiş olan ikili görüşmelerin yeniden başlayabilmesi uzun tartışmalara sebep olmuştur. Yunanlılar’ın ikili görüşmelere yeniden başlama talepleri tarafımızdan talebin yazılı olması ve hedef tespit edilmesi suretiyle aydınlığa kavuşturulması istenmiş ve neticede müzakere usulleri üzerinde anlaşılarak ikili görüşmeler, teknik meseleler ve önemli siyasî meseleler ayırımı altında büyükelçi ve uzmanlarla ve Dışişleri Bakanları arasında yapılmıştır. Siyasî meseleler bakanların görüşme konusu olmuştur. Teknik işler daha ziyade Adadaki cemaatlerin iyi durumda ve ahenk içinde olması hususlarını kapsamaktadır. Türk cemaatinin posta ve mahkeme işlerinin düzene girmiş olduğu bilgisine çok memnun oldum. Bir merkezden idare edilen bu işler bilâhare iki taraftan ilgili teşkilâtları ile yürütülmektedir. Bu karşı karşıya idare düzeninin, son netice elde edilinceye kadar ihtilâfsız halli manasına gelir. Halen büyük politik meseleleri kavrayan ikili konuşmalar yapılmaktadır. Hükûmetin ve iktidar partisinin Enosis’e karşı olduğuna Türk cemaatinin durumunu silâh ve millî menfaatleri ciddî şekilde koruyarak gayret sarf etmekte olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Bu gayretin teferruatını bilmemekle beraber, hükûmeti bu çabasında destekliyoruz. Kıbrıs meselesinin başından beri bütün hükûmetlerin çabasını desteklemiş ve bu konuyu bir iç politikası addetmemişizdir. Sayın Başbakanla görüşmemiz karşılıklı olarak gerekirse tekrar buluşma temennisi ile ve iyi bir hava içerisinde son bulmuştur.

10 Kasım’da büyük Atatürk’ün kaybı yıldönümünde tertiplenen bir toplantıda bazı meselelere temas etmek imkânını buldum. Bu vesileyle yaptığım konuşmamda:

‘Demokratik rejim içindeyiz. Bunu bir düşmanlık haline getirmemeye kararlıyız’ dedim.

Demokratik rejimi işletmek başlıca gayemizdir. Bu yoldaki bütün gayretlerin yardımcısıyız. Büyük Meclislerde iyi bir çalışma düzeni kurabilirsek ve demokratik rejimi korursak memleket bundan büyük faydalar sağlar. Yurt kalkınmasının mümkün olabilmesi için siyasî huzur gereklidir. Kalkınma yolu ve iktisadî konularda iktidarla farkımız bellidir. Mecliste ve dışarıda vatandaşa görüşlerimizi anlatacağız.”

 

 

 

 

İktisadi Araştırma Tesisi”nin Düzenlediği “Türkiye’de İktisadi Planlama” Seminerine Gönderilen Mesaj[218]

Kasım ayının 19-24 günleri için tesisin hazırladığı seminere beni davet eden nazik mektubunuzu aldım, teşekkür ederim. Seminerin ciddî meselelerimizle meşgul olacağı anlaşılmaktadır. Seminerde bulunup faydalanmayı yürekten arzu ederdim. İmkânın olmadığına esef etmekteyim.

Seminer çalışmalarını ilgi ile izleyeceğim. Seminerden sonra görüşmeleri topluca yayınlayan veya bir araya getiren bir teşebbüsünüz olursa beni de unutmayarak faydalandırmanızı rica ederim. Seminere ve size başarılar ve yüce hizmetler dilerim. Saygılarımı sunarım sayın başkanım.

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[219]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün sabah Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la bir saat süren bir görüşme yapmıştır. İnönü Çankaya Köşkü’nde bir süre Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Cihat Alpan’la konuşmuş, daha sonra saat 10.20’de de Cumhurbaşkanı Sunay’ın makamında kendisiyle görüşmüştür.

İnönü Çankaya’dan ayrılırken gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırmıştır. İnönü’yle gazeteciler arasında geçen konuşma şöyledir:

Soru: Gerek Başbakan Demirel’in son konuşmaları, gerek muhalefet olarak iktidara karşı takındığınız yumuşak tutum, rejimi tehlikeye düşürecek bazı hazırlıkların farkına varıldığı şeklinde yorumlanıyor. Bu yorumlar sizce yerinde midir?

Cevap: Münasebetleri normal ve medenî bir hale getirmek, Meclisin çekişmesiz ve normal çalışmasını temin etmek vazifemizdir. Bunlar normal icaplardır. Çalışmamız hep bu yoldadır.

Soru: Başbakanın AP Genel Başkanı olarak yaptığı son kongre konuşmaları konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Cevap: Her görüşme üzerinde ona göre bir takdir yapılır. Hususî bir tefsirde bulunmak istemem. Bakalım daha konuşuluyor, nerede karar kılacak görmek lâzım. Hülâsa bir tefsir yapmak istemiyorum. Siz de beni konuşturmak istiyorsunuz.

Soru: Başbakan İzmir’de yaptığı konuşmada Paris’te sivil halkın silâhlanıp hükûmete yönelen bir askerî hareketi bastırmasından söz etti. Sizce Türkiye’de bugün için böyle bir ortam var mı?

Cevap: Sebepleri bilmiyoruz. Ben her vesileyle noktai nazarımızı söylüyorum. Demokratik rejim taraftarıyız. Onu muhafaza ederiz. Onun muhafazasına çalışıyoruz. Demokratik rejimin muhafazası demek iktidar olarak, muhalefet olarak demokratik rejimin kanunlarına ve kurallarına riayet etmektedir.

Soru: Başbakanın söz konusu konuşmaları karşısında ana muhalefet lideri olarak görüşlerinizi açıklamak mecburiyetindesiniz.

Cevap: Evet mecburum. Sebeplerini bilmiyorum. Ne şartlar içinde söylendiğini bilmiyorum. Bu bakımdan vaziyet alamam.

Soru: Bu konuşmaları gerektirecek bir ortam gerçekten var mı?

Cevap: Bir tefsir yapmak istemiyorum.

Soru: Başbakan ihtilâlden söz ediyor. Siz böyle bir şey görüyor musunuz?

Cevap: Ben görmüyorum.

Soru: Konuşmalar konusunda bilgi almak amacıyla Başbakandan bir görüşme talebiniz olacak mı?

Cevap: Yarın için bir tahmin yapamam. Ama her zaman görüşebilirim, her şeyi konuşuyorum.

Soru: Siz Başbakan iken bir defa “birkaç gün içinde bir şeyler olacak” demiştiniz. Ertesi gün Aydemir ayaklanması oldu. Bu defa Başbakan Demirel imalı imalı konuşuyor. Bir şeyler olacağını mı kastediyor?

Cevap: Kendisine sorunuz.

Soru: Soruyoruz, yanlış anlıyorsunuz, diyor.

Cevap: Öyleyse yanlış anlıyorsunuz.

Soru: Siz de mi yanlış anlıyorsunuz?

Cevap: Sebepleri var diyor Başbakan. Sebeplerini bekliyorum.

Soru: Son günlerde bazı fikir çatışmalarının karşısına eli sopalı şahıslar dikilmektedir. Siz bunu nasıl karşılıyorsunuz?

Cevap: Demokratik rejim kolay işleyen kanun usullerine sahiptir. Devletin kuvvetleri iktidarın elindedir. Devletin resmî kuvveti dışında özel kuvvet ve onun saldırıları tasavvur edilemez. Böyle bir teşekkül meydana gelirse mutlaka zararlı olacaktır.”

CHP Genel Başkanı İnönü, bundan sonra, yine bir soruya karşılık, Orgeneral Cemal Tural’ın Genel Kurmay Başkanlığından alınacağı yolunda bir şey işitmediğini, Cumhurbaşkanı ile de böyle bir konu konuşmadığını belirtmiş. “Cumhurbaşkanı ile talebim üzerine umumî olarak görüştük” demiştir.

 

 

 

 

TMTF Kongresi Dolayısıyla Milliyet Gazetesine Verilen Demeç[220]

Adapazarı’ndaki TMTF’nin kongresi, memleketin ilgilendiği bir fikir mücadelesi niteliğini almış görünüyor. Demokratik rejim idealinin devamında gençlik örgütlerinin önemli hizmetleri olacaktır. Demokratik rejim inancından ayrılan öğrenci örgütlerinin, siyasî ve kültürel hayatımızda hiçbir önemi ve etkisi bulunmayacaktır. Bizim için ve gençlik için önemli olan, Türkiye’de demokratik rejimin bütün gerekleri ile işlemesi ve yerleşmesi taraftarı olan akımının üstünlük kazanmasıdır. Demokratik rejimin kuvveti, aşırı her eğilimi karşılayan düzenin itibar görmesi ile sağlanabilir. Kongrenin sonucunu bu dikkatle izliyorum. Gençlerimiz elbette bilmektedirler ki, yapacakları seçim meşru ve dürüst olduğu nispette kendilerine ve teşekküllerine kuvvet verecektir.

 

 

 

 

Nazilli’yi İl Yaptırma Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[221]

(…)

Heyet üyeleri ile teker teker ilgilenen İnönü, “Nazilli’yi çok severiz. İlk sanayileşme hareketinde basma fabrikasını orada kurduk. İl olma yolunda işlerin çoğunu halletmişsiniz. Hükûmetçe bir tasarı gelirse, biz yardımcı oluruz. Biz güçlük çıkarmayız. Çalışkan insanlar yatağı Nazillililere selâmlarımı söyleyin” demiştir.

 

 

 

 

3. Ordu Komutanı Orgeneral Fikret Esen’e Gönderilen Mesaj[222]

Sayın Org. Fikret Esen

3’üncü Ordu Komutanı

Erzurum

3’üncü Ordu 247’nci Piyade Alayında vuku bulan elim kazanın teessürü içindeyiz.

Başta zatı aliniz olmak üzere, 3’üncü ordu mensuplarının ve şehit ailelerinin acılarını yürekten paylaşır, başsağlığı dilerim.

Saygılarımla

İsmet İnönü

 

 

 

 

Semih Balcıoğlu’nun “Seramikle Karikatür” Sergisinde Yapılan Sohbet[223]

(...)

Balcıoğlu’nun sergisini dün sabah da CHP lideri İsmet İnönü ziyaret etmiştir. Kapıdan girerken, “Benim de karikatürüm var mı?” sorusuna “Hayır” cevabını alınca, “Olsaydı beraber bakardık” diye mukabele eden İnönü, sergiyi gezerken Balcıoğlu’na, davetiyede seramik kelimesini gördüğünü ve önce seramik ile karikatür arasında bir bağlantı kuramadığını söylemiştir. İnönü, sergiyi gezdikten sonra da “Şimdi ikisi arasında büyük bir bağ olduğunu gördüm” demiştir.

İnönü, iki bacadan çıkan duman karikatürünün önüne geldiğinde, Balcıoğlu’na, “Bu yılan mı” diye sormuş, “Hayır Paşam, duman” cevabını alınca, “Dumanın bu kadar güzelini ilk defa görüyorum” diye konuşmuştur.

Daha sonra, “masa üstünde ay” karikatürü İnönü’nün dikkatini çekmiş ve ne olduğunu sormuştur. Balcıoğlu’nun “Paşam masanın üstüne dünya küreleri konur ya… Ben burada dünya yerine ay kullandım” şeklindeki izahı ise İnönü’nün çok hoşuna gitmiş, “Çok doğru, yakın bir gelecekte masamızın üstünde dünyanın yerini ay alacaktır” demiştir.

İnönü, “Hitit geyiği” karikatürünü de uzun uzun tetkik etmiş ve Semih Balcıoğlu ile şu konuşmayı yapmıştır:

Bu ne

Hitit geyiği

Ama, yüzü insan bunun

Öyle paşam

Haklısın, böyle insan çok aramızda…

 

 

 

 

CHP Senato Grubunda Memurlara Verilecek Avans Konusuna İlişkin Yapılan Konuşma[224]

(…)

Memurlara verilecek avans meselesi için memleketin her tarafından umumî muvazeneye ve katma bütçelere dahil olmayan memurlar tarafından şikâyetler alıyorum. Memurlardan bir kısmının avans alıp bir kısmının da almaması meselesi büyük bir tartışma ve ıstırap konusu olacaktır. Bunu hükûmet isteyerek yapmamıştır. Böyle münakaşalı bir duruma girilmenin esası, malî imkânsızlık olacaktır. Malî imkânsızlık vakit vakit hükûmetlerin başına gelebilir. Fakat bu imkânsızlık bir hükûmetin başına gelince, bu konu, diğer meselelerin halline tekaddüm eder. Bozulmuş bir malîye ile kamu düzenini idare etmek mümkün değildir. Halen malî bir darlık gözüküyor. Bunun gerçek bir sebebi varsa, muhalefet olarak biz, memleketin bu darlıktan geçinceye kadar Hükûmete elimizden geldiği kadar yardımcı olmak isteriz. Böyle malî bir darlığı bir politika konusu yapmaktan çekiniriz.

Memlekette malî darlık yüzünden hasıl olacak huzursuzluk hiçbir şeye benzemez. Hükûmetin de darlık hasıl olduğu zaman bunun önemini ve ciddiyetini kavraması lâzımdır.

Malî darlığı gidermek için bazı tedbirlere tevessül edilirse biz bunları kolaylaştırmayı düşünürüz. Asıl meseleye gelince, bu maaş meselesidir. Elde ne imkân varsa ayırım yapmadan bir muamele yürütülmekten başka hal çaresi olamaz.

Memurların bir kısmına avans verilir, diğer kısmı, belki daha muhtaç olduğu halde, dikkate alınmazsa, şikâyet hem umumî olur, hem haklı olur. O takdirde de hükûmetin cevap vermesi çok zor olur. Hükûmet buna çare bulmaya çalışacaktır. Hükûmet için ciddî bir vaziyet varsa, ki biz bunu bilmiyoruz, emareleri görülünce, gerçek tedbir bulmaya meyledilirse, bizim tarafımızdan bu konuların bir istismar mevzuu olmayacağını bilmelerini isterim.

 

 

 

 

Deniz-İş Heyetinin Ziyaretinde Söyledikleri[225]

(...)

“Deniz İş Kanunu’nun tasarısı Meclise gitmeden önce de gene sizinle görüşmüştük. Kanun olarak çıktıktan sonra, tekrar görüşülmek üzere Meclise geldi. Önemli bir kanundur, çok yakından ilgiliyiz. Kanun çıkacaktır. Geç kalmadan çıkmasını esaslı ve müstacel bir iş sayıyoruz. Çıktıktan sonra inşallah denizde iş meselesi, bu haliyle iyi bir düzene girmiş olacaktır.”

(…)

Ecevit’in konuşmasından sonra CHP Genel Başkanı İnönü, Federasyon Genel Sekreterinden, hasta bulunan Federasyon Genel Başkanının sıhhatini sormuş ve “Ülseri vardı, şimdi durumu nasıl, şifa dileklerimi iletin, geçmiş olsun” demiştir.”

 

 

 

 

SSCB Başbakanı Aleksi Kosigin’in Türkiye Ziyareti Dolayısıyla SSCB Büyükelçiliğinde Verilen Resepsiyonda Yapılan Sohbet[226]

(...) Dâvet süresince oldukça neşeli görünen misafir Sovyet yöneticisi, bu arada bir anısını da anlatarak şöyle konuştu:

“Bizim ülkenin bir Tanrıdağı var. Bu dağda, gerçekten çok güzel bir krater gölü bulunuyordu. Bir gün beni oraya götürdüler. Gölün çevresi iyi düzenlenmiş ve güzel bir mesire yeri haline getirilmişti. Biz tabiatın bu güzel görüntüsünü seyrederken, göl dağın içinde kaybolmaz mı, oldukça hayret içinde kalmıştık o gün.”

Kosigin’in bu sözleri, anıyı dikkatle dinleyen İnönü’yü telâşlandırdı ve hemen sordu: “İnsan kaybı, zarar, hasar filân olmadı mı?”

Bunun üzerine Sovyet Başbakanı İnönü’ye teminat vererek, kimsenin zarara uğramadığını bildirdi ve rahatlayan İnönü de “O halde, bu olay oradakiler için güzel bir gösteri oldu” dedi.

(...)

İnönü, kapıdan çıkarken, Kosigin’e, “Başta Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanı Podgorny’ye ve diğer bütün Sovyet ileri gelenlerine selâmlarını” iletmesini rica etti. (...)

 

 

 

 

CHP’ye Katılan Üniversiteli Gençlere Yapılan Konuşma[227]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün öğleden sonra partiye kaydolan 150 kadar üniversiteli ile uzun bir süre konuşmuş ve tahsillerini tamamlamaları için kendilerine öğüt vermiştir.

İnönü bu arada, gençlerin partiye kaydolmalarından dolayı memnunluk duyduğunu belirtmiş ve özetle şunları söylemiştir:

“CHP’ye girme teşebbüsünüzü fırsat kabul ederek bugün burada sizlere hitap ediyorum. Şüphesiz siyasî geleceğiniz, CHP prensipleri ve onun izinde çalışan arkadaşlarda bulmanız bizim için şeref verici ve sevindirici bir olaydır. Size evvelâ üniversite mensubu olarak en önemli görevinizi, tahsilinizi başarılı ve ciddî gayretle bitirmenizin gerekliliğini hatırlatmak isterim.

Sorumluluğunuz çok ağırdır

Gelecekte yapacağınız işler çok önemlidir. Üzerinize alacağınız sorumluluklar çok ağırdır. Üniversite gençliğinin memleketin siyasî olayları ile ilgilenmesi yeni devrin bir geleneği icabıdır. Bunun birçok mahzuru ve faydaları olduğu tartışılmış, fakat faydalarının üstün olduğu görülmüştür. Memleketin siyasî hayatı ile ilgili konularda sizi aydınlatmak bir vazifedir.

Gençliğin CHP’ye yakınlık ve sevgi göstermesi hiç şüphe yok ki, parti çalışmalarında bize yeni bir canlılık, irade ve enerji kazandıracaktır. Gençliğin, bâriz vasıflarından biri canlılıktır. Biz sizin, siyasî ilkelerimizi benimsemeniz ve bizimle çalışma kararınızdan kuvvet alacağız.”

İnönü bu arada ahlâk konusuna değinmiş ve şöyle demiştir:

“Siyasette özel çıkarlar ve türlü maharetlerle ilgisi olmayan tertemiz bir ahlâk örneğini siz verebilirsiniz. CHP mütemadiyen ilerleyen bir partidir. Biz, memleket meselelerini yalnız gününde değil, gelecek ihtimallerine de teşhis koyarız. Ve, onu tedavi etmeye çalışırız. Seçim ortamına gitmeyecek marifetleri yapmamak, hata sayılmaktadır. Fakat biz bunları hata saymıyoruz. Görünüşte kayıplarımız varmış gibi gözükür. Hakikatte kazanç bizdedir. Biz bu hata sayılan gerçekleri söylemeyi göze almışızdır. Şimdiye kadar yaptığımız da budur. Tenkitlerinde gerçekçi ve cesur olan parti, güveni mutlaka kazanır. Onun için hayatta sözüne inanılır adam olmak esaslı bir vasıftır.

Siyasî hayatta bu durum 10 kat daha önemlidir. Siyaset alanına giren için en büyük kazanç, sözüne güvenilir adam olmaktır. (Bugün böyle söylerim, yarın şöyle söylerim, marifetlerimi yaparım, seçimi kazanırım…) Onlar boş lâflar…”

İnönü bundan sonra gençlere bir anısından bahsetmiş ve İngiltere İşçi Partisi milletvekillerinin Türkiye’ye ziyaretlerinde kendisinden bir öğüt istediklerini nakletmiş ve şunları söylemiştir:

“Onlara öğüt olarak şunları söyledim: Politikaya yeni girmişseniz, sözüne güvenilir adam olmak siyasî meslekte kazanmanın ilk şartıdır.”

CHP Genel Başkanı ayrıca memleketimiz ziyaret etmekte bulunan Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin’in temasları ile ilgili bir soruya şu cevabı vermiştir:

“Hazırlıksız olarak bana bir soru sordunuz. Sayın Sovyet Başbakanı Kosigin’in ziyaretinin çok faydalı olduğu şimdiden anlaşılmaya başlamıştır. Başbakan ve sorumlu hükûmet adamlarımızla misafir devlet adamları yakın bir anlaşma istidadı içinde memlekete çok huzur vermişlerdir. Şimdilik fark ettiğim esaslı iyi nokta karşılıklı itimat havası belirmiştir. Bu da büyük bir kazançtır.”

 

 

 

 

Şinasi Nahit Berker’in “Matbuat Hazretleri” Sergisinde Yapılan Sohbet[228]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, gazetecilik mesleğinde 25 yılını doldurması dolayısıyla çeşitli tarihlerde yayımlanan fıkralarını sergileyen, Şinasi Nahit Berker’in, “Matbuat Hazretleri” sergisini gezdi.

Gazeteciler Cemiyeti lokalinin girişinde İnönü’yü karşılayan Berker, “Paşam, sergim soldan başlar” dedi, fıkraları teker teker okuyan CHP Genel Başkanına bilgi verdi.

Gazeteci olunmaz doğulur

“Gazeteci olunmaz, doğulur” lejantının bulunduğu pano ile başlayan “Matbuat Hazretleri” sergisini dikkatle izleyen İsmet İnönü Şinasi Nahit Berker’in mahkemede sorgusu yapılırken, eline kelepçe takılırken, tevkif edilirken çekilen fotoğraflarının bulunduğu panonun önüne gelince, Berker’e, “Bunlar ne zaman oluyor?” sorusunu yöneltti.

Bütün fotoğrafları büyük bir dikkatle inceleyen İnönü sordu. Berker cevaplandırdı.

İ.İ.Şinasi Paşanın burada canı sıkılmış

Ş.N.Efendim mahkemede.

İ.İ.Bülent Ecevit de burada.

Ş.N. Bülent Ecevit de oradaydı.

İ.İ.Bütün bu olaylar Bülent’in yanında mı oluyordu? Aaaa İbrahim Saffet de burada.

Ş.N.Evet o da vardı Paşam.

İ.İ.Bu kim?

Ş.N.Baş gardiyan Paşam. İyi dostumdu, Allahaısmarladık diyorum.

İ.İ.Ya bu resim ne?

Ş.N.Hürriyetin sevinci Paşam.

İnönü, Şinasi Nahid’in bir süre önce yayımladığı ve Bayan Demirel’in “Şimdi, analık şefkatini milletime açıyorum” sözünden mülhem fıkrayı tebessümle okudu.

Çileli bir meslek hayatı

CHP Genel Başkanı İnönü sergiden ayrılırken duygularını özel deftere, “Çileli bir meslek hayatının düşündürücü sergisi…” cümlesiyle aktardı.

Yılın sporcusu: Atalay

İnönü bu arada, bir İstanbul gazetesinin açtığı “Yılın Sporcusu” anketi için oyunu kullandı. Dünya Şampiyonu Mahmut Atalay’ın nereli olduğunu sordu. “Malatyalı” cevabını alınca, oyunu bu güreşçiye verdi. İsmet İnönü, “Neden Atalay da bir başkası değil?” sorusunu da şöyle cevaplandırdı:

“İçimden öyle geldi.”

 

 

 

 

CHP Parti Meclisindeki Tartışmalar Sırasında Söyledikleri[229]

(…)

“45 kişi söz almış, yeter derecede konuşuldu. Bu minval üzerinde daha bir ay konuşuruz. Sebep yok. Yarın Genel Sekreteri dinleyelim. Sonra ben konuşurum, rapor üzerine genel görüşme bitsin. Sonra diğer vazifeler var. Yarın biterse Cuma’ya bildiriyi yayınlarız. On gün sonra toplanır, gündemdeki eksik kısımları bitiririz.”

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantısında Parti Politikaları ve Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Konuşma[230]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Parti Meclisi’nin önceki geceki toplantısında şu konuşmayı yapmıştır:

“Günlerden beri konuşuyoruz. Çalışmalarımıza, teşkilâtın ve umumî efkârın ilgisi vardır. Bunun sebebi, çalışmaların denetlendiği ilk toplantıdır. Halk oyunu ilgilendiren bir tarafı vardır. Çünkü, bizimli ilgili türlü haberler vardır. CHP’ye yapacak, ne karar alacaktır. Bu düşünce ile ve türlü maksat ile herkesin yakın ilgili üzerimizdedir.”

İnönü, devam eden görüşmelerde, bütün fikirlerin söylenmiş olduğunu ve kendisinin bu konuşmalardaki bazı görüş ayrılıklarına rağmen, partideki arkadaşlarımı özellikle Parti Meclisi üyelerini bir araya getirmek için bütün gücünü kullanacağını söylemiş ve şöyle devam etmiştir:

“Bütün gücüm dediğim zaman, varsa, ikna gücüm; olduğuna inandığım sempati tesirim ve görevimin bana yüklediği sorumluluğumu kastediyorum. İki aylık yeni bir devreden geçiyoruz. Yeni Merkez Yönetim Kurulu, hiç olmazsa iki yıldan beri, grupta ve teşkilâtta türlü anlama gelecek çekişmelerden sonra kurulmuştur. Yeni Merkez Yönetim Kurulu ve Genel Sekreter, iki aydır çalışmaktadırlar. Bunlar ne yaptılar?

Partiye yeni getirdiğimiz mücadele konularını, halkla konuştular. Çok önemli başarılar kazandılar, 1965 seçimlerinden sonra, ortanın solunu Parti Meclisi’nde etrafı ile konuştuğumuz gibi, yeni Merkez Yönetim Kurulu, vatandaşlara anlattı.”

CHP Genel Başkanı, ortanın solunu 1965 seçimlerinde ortaya atarken, kendisine hâkim olan esas fikrin, iftira ve isnatlara karşı halk oyunda partisini haklı çıkartacak bir terim bulma kanısı olduğunu hatırlatmış, “Bu İnönü ve bu CHP solcudurlar. Anlıyorsunuz ya Solcu demek her şey demektir. Bakkaldan başlayıp ekonomi kesiminden her şeyi devletleştirecekler” iftiralarının yürütüldüğünü söyleyerek şöyle devam etmiştir:

“Biz memleket gerçeklerine göre bir parti kurmuş, ihtiyaçlarımızı tayin etmişizdir. Bu prensipler içinde ileri fikirler diye ne kastediyorsanız bunların içinde, ortanın solundayım diyorum. İyi olan ileri fikirlerin hepsini alan bir partiyiz. Kırk yıldır devletçiyim. Devletçilik solculuktur diyorlar. Böyle ise, evet solcuyum. Halkçıyım, Halkçılık solculuksa, evet böyleyim. Onun için, ortanın solu meselesi kendimizi anlatmak kadar, savunmak meselesidir.”

İnönü, bu tartışmalardan sonra seçimlere girildiğini ve 1965 seçimlerinden olumsuz bir sonuçla çıkıldığını, parti içinde, grupta tenkitlere maruz kalındığını hatırlatmış ve bu tenkitlerin bir kısmının, vatandaşın “sol” teriminden tüyleri ürperdiği, bir diğer kısmının da, sabah akşam ortanın solunda olduğumuzun söylenmesine sebep yok şeklinde yöneltildiğini belirterek, iki yıl süren tartışmalardan sonra, Kurultayda alınan sonucu belirtmiştir.

CHP Genel Başkanı, “Kurultayda ortanın solunda bir parti olduğumuzu tespit ettik. Olgun fikir şuydu: Tartışma, ortanın solunun sınırlarından geliyor. Buna göre, Kurultayda, ondan evvel ki konuşmalarda endişe ile karşıma çıkan arkadaşlarımı tatmin edecek bir konuşma ile ve kesin sınırları mübalâğası ile çizen bir beyanat hazırladım” demiş şöyle devam etmiştir:

“Bu yeni Merkez Yönetim Kurulu ve Bülent Ecevit, ortanı solu denince “tüyleri ürperdiği söylenilen halkla konuşuyor. Ortanın solunu onlara anlatmaya kabul ettirmeye çalışıyor. Ve şimdiye kadar da başarı kazanıyor. Bizim şimdiye kadar halka anlatmakta tereddüt ettiğimiz şeyleri cesaretle anlatıyor ve müspet netice alıyor. Bu müspet bir başarıdır. Önümüzdeki zamanda da başarılarının devamını yürekten dilerim.

Bu Parti Meclisinden çıkarken Merkez Yönetim Kurulunun iki aylık döneminde iyi bir çalışma yaptığını ve Parti Meclisi’nde bu çalışmayı takdirle karşıladığını belirtmekte fayda vardır.”

Genel Başkan, Merkez Yönetim Kurulu ile gruplar arasında kesin bir ayrılık olmuş vehminin, suni olarak yaratıldığını söylemiş ve Kurultaydan önce gruptaki tartışmaları gözden geçirerek, Kurultay sonunda, hâlâ aynı tartışmaların devam ettiğini hatırlatmıştır. İnönü, Kurultay öncesinde kendilerine (76’lar) denilen bazı parlâmento üyelerinin adına kendisine ulaştırılan görüşleri, bu Parti Meclisi’nde bazı üyelerin tekrarlamasını da hatırlattıktan sonra, “şimdi bazı arkadaşlar iki yeni tema işlemişlerdir” demiştir.

“1 Kurultay ortanın solu içinde karar almıştır. Bu karar ittifakla çıkmıştır.

2Bu karara uymanın ölçüsünün yetkisini, kendilerinin bildiğinin, kimin ne ölçüde aştığını kendilerinin takdir edeceğini ve aşılmakta olduğunu söylemek-tedirler.

Bu açıdan bakınca Kurultayın karara bağlamış, sınırlarını çizmiş olduğu ortanın solu politikasında Merkez Yönetim Kurulunun bu sınırı aştığı, mülâhazası ile meşruiyetini kaybedeceğini de belirtmişlerdir. Gördüğüm şudur: Bu iddiayı oya koysam, Kurultay kararları aşılmamıştır diyenler çoğunlukla olacak. Hem konuşmaların durumu bunu gösteriyor, hem de aşılmıştır, diyenler, delil olarak başından beri “şüpheliydik, şüphem sabit kaldı” dan başka bir şey söyleyemiyorlar. Dünyada şüpheyi senin içinden kim çıkartabilir?

Genel Başkan olarak gördüğüm şudur:

İttiham etmek, aşılmıştır kanaatini vermek çok güçtür. Kimsenin delil olmadan böyle söylemesine yetkisi yoktur.”

İnönü, yeni Merkez Yönetim Kurulu’na yardımcı olunmasını ve beraber çalışma ahenginin sağlanması için karşılıklı yetki çatışmasından uzak kalınmasını istemiştir. Grup ile Merkez Yönetim Kurulu arasındaki iş bölümünü anlatan İnönü, daha sonra Grup Yönetim Kurulunun bazı tasarrufları üzerindeki görüşlerini söylemiştir. Genel Başkan bu arada, Devlet Başkanı’nı kanunları veto yetkisi bulunduğunu belirtmiş, buna rağmen bir CHP Grup sözcüsünün sayın Cumhurbaşkanının kanunları usul açısından veto etmesini tenkidinin doğru olmadığını da bildirmiştir. İnönü, sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili konuların kendisini öncelikle ilgilendirdiğini belirterek, “Benim haberim olmadan parti sözcülerince böyle konuların ele alınması doğru değildir” demiştir.

İnönü konuşmasına yeniden, Merkez Yönetim Kurulunun çalışmaları ve Parti Meclisindeki görüşler üzerindeki düşüncelerini sıralayarak şöyle devam etmiştir:

“Kurultaydan önce, bizim sosyalist parti olmadığımızı söyle, başka bir şey istemiyoruz diyorlardı. Şimdi, burada her sözün başında bunu tekrarlamak, yerli yersiz iman yemini gibi tekrarlamak lâzımdır ve her vesile ile ortanın solunda olduğumuzu söylememek lâzımdır deniyor.

Buradan beraber çıkacağız. Beraber çalışma kararı ile çıkacağız ve Merkez Yönetim Kurulu’na yardımcı olacağız. Buna ciddî olarak dikkat ve gayret edeceğiz.”

 

 

 

 

Yeni Yıl Dolayısıyla AA ve TRT’ye Verilen Demeçler[231]

[AA’ya verilen demeç]

Yeni yıla BMM içinde sükûnetli bir çalışma azmi ile başlıyoruz. BMM’de karşılıklı münasebetleri olumlu ve verimli bir karakter kazanmıştır. Parlâmentonun ciddî bir görev sorumluluğu içinde seviyeli çalışması vatandaşın bütün hayatında etkisini gösterecektir. Özellikle ekonomik hayatta gelişme şevki ve cesareti başlıca BMM’deki çalışmalarla artacaktır. Elimizde çok önemli konular vardır. Millet işler üzerinde parlâmento murakabesinin düzeltici ve güven verici bir ortam içinde yürütülmesi için kuvvetli istidatlar belirmiştir. Bütün ümidimiz bu istidatların olumlu yolda gelişmesinde suni tahrikler ve engellemelere uğramamasındadır. Doğru istikamet başlıca iktidarın tutumuna bağlıdır. İşaretler ümit vericidir. Bu ümitlerin gerçekleşmesi halis dileğimizdir. Buna yardımcı olmayı ciddî görevimiz sayıyoruz.

Parlâmento çalışmalarını bu duygularla karşılıyorum. Vatandaşlarımın parlâmentomuza karşı güvenli gözlerle bakmalarını isteyerek yeni yıllarını yürekten kutlar, saygılar sunarım.

[TRT’ye verilen demeç]

Sevgili vatandaşlarım,

Yeni yılı hepinize çok ümitli duygular ve temiz dileklerle yürekten kutlarım. Yeni yıl içinde siyasî hayatımızın ileri bir devresini yaşayacağımıza güveniyorum. Geçmiş bir iki yıl içinde çok tartışmalı günler yaşadık. Siyasî huzur başlıca kaygımız olmuştur. Bu kaygılardan kurtulmuş olacağımızı kuvvetle umuyorum. Artık aşırı ve sorumsuz akımlar etkilerini yitirmişlerdir. Ailelerinizde ve işlerinizde huzur içinde emniyet içinde bulunacağınıza olumlu işaretler çoktur.

Siyasî ortamda huzur taassup tahriklerinden ne kadar masum kalırsa, vatandaşlar arasında ilişkiler o kadar medenî karakterde kurulmuş olur. Siyasî ve sosyal huzur ekonomik kalkınmanın temel şartıdır. Siyasî partiler ilişkileri siyasî ve sosyal huzurun mihenk taşıdır. Siyasî partilerin karşılıklı davranışları kısır çekişme kurtulmadıkça fikir, program ve plân farkları üzerinde tartışmalar meydana çıkar. Siyasî partilerimizin farkları ve mücadeleleri fikir nizamında kaldıkça tartışma ve çekişmelerden yalnız fayda gelir ve siyasî inanç farkları vatandaşlar arasında iyi ilişkilerin gelişmesine yol açar. Milletçe yirmi yıldan beri böyle bir siyasî ortamın meydana gelmesi için çalışıyoruz. Çok olumlu mesafeler almış olduğumuzu söylemek isterim. Görüyorsunuz ki, yeni yılı iyimser duygularla karşılıyorum. Vatandaşlarımdan bu iyimserliğimi paylaşmalarını rica ederim. Vatandaşlarımı, yeni yılı ferah ve huzur içinde geçirmelerini dileyerek tekrar kutlar, yürekten saygılar sunarım.

 

 

 

 

Kıbrıs Bayrak Radyosu ile Yapılan Söyleşi[232]

(…)

Yanında Akis Dergisi başyazarı ve damadı Metin Toker vardı, saygılarımızla, üzerinde Kıbrıs haritası bulunan gümüş bir tepsiyi sundum. Kıbrıs hâtırasıyla ilgilendi;

“Nereye koyalım?” diye sordu Toker’e.. Yanındaki masada karar kıldı. Üzerine ses alma makinesini koyarak bir masa getirtti. Çay söyledi. Bir tepsi içerisindeki çeşitli sigaralardan uzattı.

“Yakmaz mısın?” dedi.

“Sağ ol Paşam! Yakmayayım!” dedim.

“Kullanmaz mısın yoksa?”

Karşılık vermemi beklemeden,

“Şimdiye kadar hiç kullanmadın mı yani?” sözlerini ekledi.

“Kullandım Paşam kullandım ama son günlerde, beklemekten kullanamı-yorum” dedim.

Paşa, sözünü çok ettikleri, anlata anlata bitiremedikleri, o ünlü kahkahasını attı.

“Bu sözde bana da târiz var!” dedi.

(...)

İşte, ancak bu olumlu karşılığı aldıktan sonra randevu veren Sayın İsmet İnönü, başlangıçta anlattığım gibi, beni güler yüz ve espri dolu sözlerle karşılıyor:

“Gel bakalım Bayrak Radyocusu. Ne var, ne yok Kıbrıs’ta?” diye soruyordu.

Durumu kısaca anlattım. Daha önce sunduğum sorulara verilecek karşılıklarla bu durumun yarattığı kuşku ve üzüntülerin giderileceğini belirttim.

“Söyleyeceklerinizi Mecliste gazetelerde çeşitli vesilelerle bir çok defa söyledik, duyurduk.” dedi. “Daha fazla söylemek ve polemiğe girişmek istemiyorum. Burasını da savaş meydanına çevirmek gereksiz. Şimdi, savaş meydanı, orası! Kıbrıs, artık Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi kısaca bütün partilerin, milletin dâvası! Üzmeyin kendinizi! Siz dayandıkça, direndikçe dâvayı bırakmadıkça, sizi hiçbir Türk hükûmeti bırakamaz.”

“Tanrı o günü göstermesin Paşam!” dedim hemen, “Ancak mücahitlerimiz Türk hükûmeti bizleri bıraksa da, son mermilerine kadar çarpışmaya kararlı tutsak yaşamaktansa şerefle ölmeye azimlidirler.”

Sözümü kesti:

“Biliyorum ben onları, her şeyi biliyorum.”

Bunun üzerine sorularıma doğrudan doğruya karşılık vermelerinde, kendilerini seven Kıbrıslı Türkler’in O’nu savunabilmeleri bakımından ısrar ettim.

(...)

“Ben size öyle bir demeç vereceğim ki!” diye karşıladı sözlerimin amacını anlayarak… “Size öyle bir demeç vereceğim ki, bütün sorularınızın karşılığı olacak! Beğeneceksiniz?”

Tevekkülle başımı eğdim. O’nu bilenler, O’nun kararlılığını izleyenler için, bundan başka yapılacak bir şey olmazdı.

Sorularımız şunlardı:

İnönü’ye sorular

1. Sayın Paşam, önce Kıbrıs konusuna bugüne kadar gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür etmek isteriz. Aynı ilginin, bundan böyle de devam edeceğinden şüphemiz yok. Bununla beraber ana muhalefet partisi lideri olarak, siyasetinizi yeniden işitmekten zevk duyacağız. Partinizin Kıbrıs siyasetini açıklar mısınız?”

2. Size Kıbrıs meselesini halletmek için bir zaman tahdidi gerekmez mi?

3. Kıbrıs Türk’ü, bugünkü duruma, sonuna kadar tahammül edemez. Esasen takatı da kalmadı. Paşam, acaba Halk Partisi, erken bir sonuca varmak için hükûmeti zorlamağı düşünüyor mu?

4. Kıbrıs Türk’ü, bu meselenin müdahalesiz çözümlenemeyeceğine inanıyor. Bu durumda müdahaleyi gerektirecek ortam nedir? Sizce?

5. Peki, bu ortam yaratılırsa, parti olarak Türk hükûmetinin yanında bulunacak mısınız?

6. Sayın İnönü, Makarios’un önümüzdeki yılbaşında geniş ölçüde harekete geçeceği, ya da siyasî bir emr-i vakiyle, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak edeceği söyleniyor. Ancak Makarios, Enosis’in gerçekleştiğini de söylemiştir.

Halk Partisi olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isterdik. Ve böyle bir hareket karşısında hükûmetin ne yapmasını isteyeceksiniz? Kıbrıs Türkleri aleyhine bir anlaşmaya tepkiniz ne olacaktır?

7. Bir şey daha sormak istiyorum: Hükûmeti devrettiğiniz günden beri Kıbrıs siyasetimizde bir gelişme ve ilerleme görüldü mü?

8. Zaman zaman, “Müdahale edilseydi, bugünkü durum olmazdı” deniliyor. Bu görüşe katılıyor musunuz siz?

9. Peki Erenköy bombardımanı devam ettirilebilir miydi? Niçin ettirilemedi?

10. Kıbrıs Türkleri, Anadolu’da vaktiyle Yunan işgalinde yaşayan soydaşlarının durumunda bugün. Bu yüzden de Kıbrıs’taki işgalin dıştan gelecek bir kuvvetle bertaraf edilmesi gerektiği inancını taşıyor. Siz, Kıbrıs Türkleriyle aynı düşüncede misiniz?

11. Amerika’nın Kıbrıs siyasetinde bir değişiklik seziyor musunuz Paşam? Yani “1954’deki kriz yenilendiği takdirde, Amerika, Türkiye’nin herhangi bir müdahalesini önleyecek midir?” demek istiyorum.

12. Türk-Rus ilişkilerinde iktidarınız sırasında başlatılan yenilik devam ediyor mu? Ve bunun, Kıbrıs meselesine ne gibi tesirleri olmuştur, ya da olabilir?

Bu sorulara doğrudan doğruya karşılık vermeyi sakıncalı bulan ve polemiğe fırsat vermekten kaçınan İnönü, ana muhalefet partisinin iktidar ve hükûmete yardımcı olmadığı iddialarına da en güzel karşılığı vermiş oluyor; iktidara güçlük veya hükûmeti güç durumda bırakmak istemediğini gösteriyordu. Böyle bir demecin verilmeyişinde sakınca olup olmadığını, Dışişleri Bakanlığından sorması da bunun en güzel örneğiydi.

Sonunda,

“Önce çayını iç, sonra girişi yap bakalım Bayrak Radyocusu!” dedi. Çaylarımızı içtikten sonra, makinemi çalıştırdım ve Paşaya şöyle hitap ettim:

Soru: Sayın Paşam, önce, Kıbrıs konusuna bugüne kadar gösterdiğiniz ilgiden dolayı, teşekkür etmek isteriz. Aynı ilginin, bundan böyle de devam edeceğinden şüphemiz yok! Bununla beraber, ana muhalefet partisi lideri olarak, Kıbrıs Türkleri’ne düşüncelerinizi açıklamaz mısınız?

Cevap: Bayrak Radyosunun aracılığı ile Kıbrıslı soydaşlarımıza saygılı takdirlerimizi ve minnetlerimizi sunuyoruz.

Kıbrıslı soydaşlarımız, 22 aydan beri haklarını şereflerini, soylarına yaraşır bir metanetle savundular. Kıbrıs dâvasını, dünya ölçüsünde insanlığın ve adaletin bir büyük meselesi haline getiren kuvvet, yalnız başına Kıbrıslı Türkler’in şeref duygusu ve kahramanlık kudretidir.

Aziz soydaşlarım,

Siz, Kıbrıs Türk dâvasını adalet içinde halledecek bir kudrete sahipsiniz. Bu kudret sizi haksızlığa karşı savunmakta başarıya ulaştıran kahramanlığınızdır.

Türk hükûmeti, bütün Türk milletine dayanarak Kıbrıs dâvası ile daima meşguldür. Türk hükûmeti, son senelerin güçlükleri karşısında vakit oldu yalnız başına Birleşmiş Milletlerde Kıbrıs dâvasını savunmaya mecbur kaldı. İlk başta sananlar vardı ki Kıbrıs’taki bir avuç Türk’ün mukavemeti kolaylıkla kırılır ve onlara, arzulanan hal sureti en sonunda kabul ettirilebilir.

İlk başta sananlar vardı ki Türkiye hükûmetinin Ada’daki ırkdaşlarına desteği geçicidir. Türkiye hükûmeti, türlü menfaat karşılığı veya olmazsa baskı neticesi bundan vazgeçecek; gösterilen hal suretini kabul edecektir.

Bu düşüncelerin ikisi de, bugün kesinlikle boş çıkmıştır. Bugün, herkes bilmektedir ki sizlerin, Ada Türkleri’nin mukavemeti kırılmaz ve Türkiye Cumhuriyeti rıza göstermeyeceği bir hal suretini asla kabul etmeyecektir.

Türk milleti ve Türk hükûmeti, Kıbrıs dâvasında, sizin daima, her vasıta ile yardımcınızdır, hizmetinizdedir. Sizin haysiyetinize menfaatinize uygun, adaletli bir çözüm yolunu aramaktadır, bulacaktır. Buna güveninizi muhafaza ediniz. Sizin adınızda tutumunuzla, fedakârlığınızla iftihar oluyoruz.

Hepinize, Türkiye’den yürek dolusu sevgiler, iyi dilekler ve kahramanlığınıza hayranlıklar gönderiyoruz. Lütfen kabul ediniz.

YALIN: Sağ olun Paşam! Gösterdiğiniz ilgiyle cesaret verici sözlerinize, Bayrak Radyosuyla Kıbrıs Türkleri adına candan teşekkürlerimizi sunarım.

İNÖNÜ: Çok teşekkür ederim. Size minnettarım.

İsmet İnönü, böyle dedikten sonra, banda tespit edilen sesini bir kere dinledi.

“Makinenizin sesi güzel!” dedi.

“Sağ olun ama bizim değil paşam TRT’nin!” dedim.

TRT’deki arkadaşlara, şaka olarak, makineyi kaçıracağımı söylediğimi hikâye ettim.

“Ne dediler?” diye sordu.

“Sustular Paşam!”

“Sustuklarına göre kabul ettiler demektir. Sen de kaçır, al götür Kıbrıs’a makineyi!”

“Onların susmalarının anlamı bu değil herhalde” Arkama polis gönderirlerse ne yaparım? Hükûmet başkanı bulunmuş olmanız halinde, makinenin verilmesi için emir vermenizi isterim.”

Güldü, bu konuda sonsözleri söyledi:

“Bant senin değil mi?”

“Benim”

“Üzerindeki ses senin değil mi?”

“Benim!”

“Öyleyse makine de senin! Kaçır, kaçır, al götür Kıbrıs’a!”

Hâlâ gülüyordu neşeyle!

Demecine teşekkür ettim. Kıbrıs Türkleri’ni memnun edecek bu demecin, radyodaki arkadaşlarımın isteklerini kısmen bile olsa karşılayacağını, gazetemiz için de yazılı bir demeç verip veremeyeceğini sordum. Çantadan çıkardığım bir kağıdı önündeki masaya koydum.

“Niye bu kağıda?” diye sordu. Sonra aynı kâğıdı ışığa tutarak yine kendisi karşılık verdi:

“Güzel de ondan!”

Klişesinin yapılacağını, bu çeşit kâğıt kullanmak gerektiğini anlatınca, verdiği demecin yetip yetmediğini sordu. Yettiğini, ancak Kıbrıs Türkleri’ne hitaben yazılacak 4-5 satırın, bizi daha da memnun edeceğini tekrarladım.

“Dört satır öyle mi?! dedi,

“Paşam, dört satır da olur, sekiz de! Ne kadar arzularsanız.”

Bu isteğimizi de yerine getirdi.

“Radyomuzun, gazetemizin isteklerini yerine getirdiniz! Bir de şahsî ricam var Paşam!”

“Neymiş o?”

“Bir fotoğrafınızı imzalamanız!”

Çantamdaki fotoğrafını çıkarırken,

“Bakalım nasıl, güzel mi?”

Son resimlerinden biriydi. Beğendiğini belli eden bir sesle,

“Bayrak Radyosu’na mı yazayım?” diye sordu.

“Nasıl arzu ederseniz?” dedim.

Bir an durakladı. Dedi ki:

“Sen eski harfleri bilir misin?”

“Ben Cumhuriyet kuşağındanım, Paşam!”

“Yani yeni harfleri kullanıyorsun. Ben gençliğimde eski harfleri kullanırdım! Aferin!” dedi.

“İşte yakamın üzerine yazıyorum!” diyerek şunları kaydetti.

“Sayın İzzet Rıza Yalın için – İsmet İnönü – Ekim 1966”

Teşekkür edince Kıbrıs’taki radyoların sayısını öğrenmek istedi. Bilgi verdim.

Cambulat Radyosu’na gelince,

“Kilis Mebusu Cambulat Beyin Radyosu!” dedi. “Ama en büyüğü Bayrak Radyosu, değil mi?”

Onayladım.

Sorularından fırsat bulur bulmaz, hoşgörürlük ve içten davranışlarına sığınarak, banda kaydetmeden bir soru sormak istediğimi belirttim. Olumlu karşıladı.

“Paşam!” dedim. “Kıbrıs kaybedildi mi?”

Karşılığı kesindi.

“Kaybedilmiş olur mu? Olamaz.”

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantısı Sonucu Yayınlanacak Bildiri Üzerine Yapılan Konuşma[233]

CHP Parti Meclisi’nin son oturumunda, yayınlanacak bildiri üzerinde görüşlerini bildiren ve bu konudaki konuşmaları cevaplandıran CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, sözlerine “Şimdi bildiriyi madde, madde arz edip her madde ile ilgili görüşlerimi söyleyeceğim” diye başlamış ve birinci maddenin konuşulup karara varıldığını hatırlatarak, ikinci madde üzerindeki görüşlerini şöyle özetlemiştir:

“Şimdi buraya kadar izah edeyim. Bazı aşırı eğilimler, memlekette demokratik rejimi hırpalamak, işlemez hale getirmek için gayretler vardır. Bunları bilirim. Bazı arkadaşlarımız, bu gibi cereyanlara karşı yazdıklarımızı kâfi derecede kuvvetli bulmamışlar. Kendi tekliflerindeki ifadelerle cevap vermek gerektiği kanaatindedirler. Herkesin bir fikre kuvvet vermek için tuttuğu usul, kullandığı üslup farklıdır. Ben, süperlâtif dediğimiz mübalâğalı sıfatları, en az ölçüde kullanırım. (Bu fikirde değilim) derim ve bununla kesin bir şey söylediğimiz düşünüyorum. Başka birisi, bunu (katiyen bu fikirde değilim) diye söyler. Bu da bir ifade tarzıdır. O kimse, bunu daha kuvvetli bir ifade tarzı zanneder. Bir başkası, (katiyen ve katibeden, bütün manâsı ile bu fikrin karşısındayım) der ve bu ifadenin daha kuvvetli ve tesirli olduğunu düşünür. Bunların hepsi söylenebilir. Herkes üslubuna göre, süper lâtifleri kullanır ve maharetle, isabetle kullanabilir.

Kesin vaziyet

“Memlekette, (demokratik rejim yürümez) diyenler vardır. Ben bu düşünceyi kabul etmiyorum, karşısındayım. Bu konuda vaziyet aldığım vakit, bazı şiddet ve kuvvet tabirleriyle sağlanandan daha çok tesir yaptığını bilirim, tecrübe etmişimdir. Halbuki, bu metinde mutadımdan fazla süperlâtif kullanmışımdır. (Her saldırıya karşı vaziyet almışızdır) derken kesin bir vaziyet alıyorum. Bu, bir ihtilâl olacaksa, biz böyle bir harekete karşıyız ve her saldırıya karşı, rejimi savunmuşuz ve savunacağız, demektir. Zannederim, bu kesin bir vaziyettir. Metinde, CHP için, (memleketimiz de, demokratik rejimin yürümeyeceği düşüncesini asla kabul etmez) demiştir. (Asla)yı kaldırsam ve yalnız (kabul etmez) desem bence tesiri daha kuvvetli olur. Ama, biraz da her gün konuşulduğu veya muhtemelen bazı tehlikeler geçirildiği için bir kuvvet, bir şiddet ifadesi vermeyi arzu ettim.

“(Aşırı sağ ve aşırı sol akımların iddialarını ve usullerini memleketimizin varlığına açık bir kasıt sayar). Bundan daha kuvvetli bir ifade tarzı tasavvur edemiyorum. Esasen, sözüne inanılır adam hüviyetini muhafaza ettiğimiz zaman, ifadelerimiz kâfi kuvvet alıyor. Onun için böyle kullanıyorum.”

Kurultay kararıdır

Genel Başkan, daha sonra bildiride “ortanın solu” ile ilgili paragrafı okumuş ve bazı üyelerin “Sosyalist değiliz” deyiminin bu bildiride tekrarlanması için yaptıkları teklif ve konuşmaları ele alarak demiştir ki:

“Bu bir Kurultay kararıdır. Kurultayda ifade edilmiş bir şeydir. Bugün, bu Parti Meclisi içinde de bu tartışmaları yaptık, bitirdik. Arkadaşlar, fikirlerini her yanı ile söylediler. Gene burada bazı arkadaşlara göre, Genel Sekreter ile Merkez Yönetim Kurulu kuşku altındadır. Bazı arkadaşlar, şüphe ettiklerini belirttiler. Ben, bildirideki birinci maddeyi bunun için teklif ettim. Ve önce, onu oyladım. Sonra tekrar aynı konuya dönüldü. Söylenenlerden çıkan, bazı arkadaşlara göre, hâlâ şüphe altında bulunan bir Merkez Yönetim Kurulu ve bir Genel Sekreter var. Bu teklifi kabul etmekle, bu arkadaşlara şüphe damgasını evvelâ kendi elimle vuracağım; ondan sonra da çalışın diyeceğim. Bu olmaz. Bu teklif, bütün bu dedikoduların hepsini Merkez Yönetim Kurulu ve Genel Sekreter aleyhine daima işlemek için bir zemin hazırlamaktır. Bunu yapmam.”

CHP budur

İnönü, “Hem ortanın solundasın, hem sosyalist parti değilsin” diyenlerin bulunduğunu belirterek demiştir ki:

“Bir sosyalist gelir, aldığımız tedbirlerin, sosyalist partilerin programlarında ya da uygulamalarında bulunan konular olduğunu söyleyebilir. Bunların kimisini yaptığımızı, kimisini yapmadığımızı belirtebilir. Evet, Kimisini yapıyoruz. Kimisini yapmıyoruz. Kimisini bir sosyalist partinin yapacağından daha ileri bir şekilde yapıyoruz. Bu, bize mahsus bir şeydir. Cumhuriyet Halk Partisi budur.”

İnönü, CHP’nin ilkelerini ameli bir şekilde değerlendirmeyi ortanın solu kelimesinde özetleyerek, vatandaşlarla bunun açık açık konuşulmasında, evvelce bazı kimselerin sandığı gibi irkilecek, çekinilecek bir şey olmadığının görüldüğünü belirterek şöyle devam etmiştir:

“Ben şimdi bu bildiride, 18. Kurultayımızın, CHP’nin sosyalist bir parti olmadığını belirttiğini ve ortanın solu görüşünü kesin karara bağladığını söyleyebilirim. Bunu yaparım ben. Ama kâfi gelmez. Hemen bunun yanına ilâve etmek lâzım: (Parti Meclisi, Genel Sekreterin ve Merkez Yönetim Kurulunun çalışmasının Kurultay kararları içinde olduğunu müşahede etmiştir.) Bunu da beraber söylemeyi kabul ediyor musunuz?

“Niçin bunu da ilâve etmek gerekir? Çünkü, aksi halde, Genel Sekreteri her sözün başında tartışmalara arz etmiş oluruz.

Ne hale gelir memleket

“Arkadaşlar, ben bazı toplantılarda konuşurum. Karşımda adamlar beklerler: (bak) derler, (dikkat edin, bir saatten beri konuşuyor. Bir defa Allah sözü çıktı mı ağzından? Çıkmaz, Allah sözü ağzından çıkmaz bu adamın) derler. Siz gene hafif günlere geldiniz. Bana eskiden kendi grubumuzda söylerlerdi bunu. (Ne olur canım bir defa Allah sözü söyle) derlerdi. Sonra bir gün grupta çıktım, anlattım: (Efendiler) dedim. (Ben her işte Allah’ın adını ve şeriatın dilini kullanan bir terbiye sisteminden geldim. Bunun alâsını bilirim ben. Hocaların bilmediği kadar ben bunu memleket, millet işlerinde dini bakımdan değerlendirebilirim. Ama siyasette bir defa buna başladın mı, siyasî hayatı bu yarışa sokmuş olurum. Ve bir sene sonra bakarsınız meşhur geçmiş âlimlerden birisi iktidara gelmiş. Şeriatın hâmisi ve tâkipçisi olarak yeni bir mesleki felsefe kurmuştur. Ne hale gelir memleket? Onun için yapmam bunu ben. Yapmadım, yapmıyoruz ve yeniyoruz.

Şüphe altında bırakamam

“Mesele bundan ibaret.

“Sosyalist değiliz sözünü de onun için koymadım buraya. Sonu gelmez bunun.

“Evvelce bir sosyalist parti olmadığımızı söyleyelim, yeter deniyordu. Şimdi o arkada kaldı. (Sosyalist misin, değil misin, onu söyle) dâvası başladı. Bununla başa çıkamam ben. Genel Sekreterin ve Merkez Yönetim Kurulunun bunu söylemesinde hiçbir fayda yok. Yalnız şüpheleri ve ithamları taze tutacak bir noktadır bu.

“Partiyi idare eden mesul bir hayat var. Biz onu şüpheler altında tutacağız, şüpheleri besleyeceğiz… Yapmam bunu…”

İnönü bundan sonra bildirinin üçüncü maddesini okumuş ve “CHP’nin Meclis Grupları ile Merkez Yönetim Kurulunun tam bir âhenk ve karşılıklı tamamlama ve yardımlaşma zihniyeti içinde çalışmaları mutlâka sağlanacaktır” sözündeki (sağlanacaktır) kelimesine yapılan bazı itirazlara değinerek şöyle demiştir:

“Bazı arkadaşlar, (bundan Meclis Gruplarını itham eden bir mâna çıkarılacaktır) diyorlar. Ben bunu Meclis Gruplarını itham edici herhangi bir maksatla değil, her iki tarafa vazifelerini anlatmak, beraber çalışmaları için gayret sarf edeceğimi belirtmek için buraya koydum. Bundan Meclis Gruplarını örselemek mânası nasıl çıkarılabilir?

İnönü bununla beraber, bazı tekliflerde ileri sürüldüğü şekilde (çalışmaları sağlanacaktır) sözü yerine (çalışacaklardır) sözünün de aynı maksadı sağlayacağını ifade ederek metni bu şekilde değiştireceğini bildirmiş ve bugünkü gerçek durumun iki taraf yöneticilerinin âhenk içinde çalışır halde olmadığını tespit ettiğini, söyleyerek demiştir ki:

“Gönül isterdi ki, burada (tam bir âhenk içinde ve karşılıklı tamamlama zihniyeti içinde çalışmaktadırlar.) diyeyim. Benim için muvaffakiyet buydu. Ama, müsaade edin ufak bir üzüntümü söyleyeyim. O zaman gülünç olurdum.”

Genel Başkan, bu konudaki sözlerini şöyle tamamlamıştır:

“Bunlar kendi yetkileri içinde çalışırlar ama bir partinin esas organları olarak, birbirlerini tamamlayarak, birbirlerine yardım ederek çalışırlar, mesele bu.”

 

 

 

 

Genel Sekreter Bülent Ecevit ve MYK Çalışmaları ile İlgili CHP Örgütüne Gönderilen Bildiri[234]

Genel Sekreter Bülent Ecevit ve Merkez Yönetim Kurulunun 18. Kurultaydan sonra çalışmalarının ve beyanlarının Kurultay kararlarına uygun ve Kurultay kararlarının sınırları içinde, bu kararı anlatan ve değerlendiren bir yolda olduğunu, Parti Meclisi’nde açıkça söylediğim gibi, CHP teşkilâtı önünde de tekrar ve teyit ederim.

Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu CHP Grup Başkanvekilliklerine, CHP Merkez Yönetim Kurulu’na ve İl Başkanlarına tebliğ edilmiştir.

  CHP Genel Başkanı

İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 

Ramazan Bayramı Dolayısıyla Yurttaşlara ve CHP Örgütüne Yayınlanan Mesajlar[235]

Sevgili vatandaşlarıma Ramazan Bayramı’nı kutluyorum. Ramazan Bayramı’na ümitlerle giriyoruz. Yeni yıl ve yeni çalışma devrimiz çok güç, fakat verimli olacaktır. Milletçe 1967’de iyi başarılar kazanmanın ümidi ve şevki içindeyiz. Hepinize sevgiler ve saygılar sunarım.

[CHP örgütüne]

Ramazan Bayramı’nı CHP’deki arkadaşlarıma engin sevgilerle kutluyorum.

Büyük Mecliste ve parti Yönetiminde canlı çalışmadan sonra bir iki gün bayram tatilinde hep dinleneceğiz.

CHP her zamanki gibi temiz ideallerin ve milletin dâvalarının tâkipçisidir. CHP her zamandan fazla kararlı dinç ve çalışma azminde yorulmaz bir haldedir. Gelecek günler CHP için büyük hizmet günleri olacaktır. El ele, gönül gönüle fedakârca ve bilgili millet yolunda hizmetlere kendimizi hazırlıyoruz.

Hepinize sevgiler ve iyi dilekler sunarım.

 

 

 

 

“Gazi Ömer ‘Eski Kumandanı’ ile Görüşüp Köye Döndü”[236]

–Fikret Otyam’ın Haberi–

(…)

Paşa, Ortanın Solundan yana olan bildirilerden kafasını kaldırdı, bir zamanlar kumanda ettiği ordulardaki bir canı “Suvalı Omar”ı gördü.. Nicelerini görmüştü yıllar yılı, nice “Omar”lar.. Bakıştılar ilkin, bakıştılar, şöyle bir kımıldandı yerinden.. Bizim Gazi “Omar”ın, “Kumandarı İsmet” bildiğim, gördüğüm kadarı keyifsizdi.. Değildi eski “İsmet” biraz keyifsiz soluk alıp veriyordu. Mendilini arıyordu, arıyordu ve de tüm cepleri yokluyordu nerede diye. Gözleri “İzmir CHP örgütünün, Ortanın Solunda ve Ecevit’ten yana olan” bildirisindeydi… Masanın yanına gelince bu kelli gözleri Gazi Ömer’e takıldı, bakıştılar yeniden.. “Hoş geldiiiin, Hoş geldiiiiin. Gel bakalım..” Deyiverdi içten.. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Garp Cephesi Kumandanı İsmet oluvermişti.. Gazi Ömer, “Kumandanı İsmet”in ellerine atıldı, sıkıca tuttu ve hemen dudaklarına götürdü sonra, “Hoş bulduk kumandanım” diye bir ses duyduk.. Sonra mı? Sonra öpülen candan öpülen ellerden ve dudaklardan çıkan bir takım sesler.. Gazi Ömer Babamız, dudaklarından uzaklaştırdığı elleri sıkı sıkıya tutmuş konuşuyordu:

“Seni dünya gözüyle bir kez daha gördüm kumandanım…”

İnönü de şöyle dedi:

“Memnun oldum.. Memnun oldum..”

(...)

Ne harp hikâyeleri!

Bir an düşünmüştüm otomobilde, ne savaş hikâyeleri dinleyecektik şimdi.. Dinlediklerimiz şunlar oldu:

İnönü Afiyettesin inşallah?

Ömer Sağ olasın efendim, seni bir kez daha gördüm dünya gözüynen…

İnönü Bu akşam gidiyormuşsun ha?

Biz Evet gidiyor Paşam…

İnönü Kıyafeti Millî Savunma mı düzdü?

Ömer Çok iyi gördüm seni kumandanım.

İnönü Torunların var mı, torunların?

Ömer Bir kızım var.

İnönü Torunların var mı?

Ömer Var kumandanım.. Çok şükürler ossun seni bir kez daha gördüm, görüştük..

Keyifsizdi İnönü, ara sıra İzmir CHP örgütünden gelen bildiriye dalıyordu.. İznini istedik.. “Haydi bakalım” dedi.. Yeniden öpüştü eski ve yeni savaşçılar..

 

 

 

 

Grup Yönetim Kurulları ve MYK’nın Ortak Toplantı Yapmalarına İlişkin Öneri ile İlgili CHP Grup Başkan Vekilliklerine Gönderilen Yazı Özeti[237]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Grup Başkan Vekillerine bir yazı göndererek, Grup Yönetim Kurulları ile Merkez Yönetim Kurulunun müşterek toplantı yapmaları yolundaki tekliflerini ve bu teklif için gösterdikleri gerekçeleri parti bakımından zararlı bulduğunu ve kabul etmediğini bildirmiştir.

Genel Başkan, Grup Başkan Vekillerine gönderdiği yazıda “Bana bu teklifi yaptıktan sonra, teklife bir müeyyide olmak üzere, bunu radyoda bir bildiri ile umumî efkâra bildirmenizi teamüle ve kanuna aykırı buluyorum” demiştir.

 

 

 

 

CHP Meclis Grubundaki Tartışmalar Sırasında Söyledikleri[238]

(...) Feyzioğlu’nun bu teklifi üzerine kürsüye gelen Genel Başkan İnönü, elinde olmayan sebeplerden, saat 16’daki toplantıya gelemeyeceğini, oysa şikâyetleri ve görüşleri dinlemek isteğini bildirdikten sonra, “Saat 15’te Senato varmış, var mı?” demiş ve ortanın solu üyelerine bakmış, “Var Paşam” cevabı üzerine sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Kurultaydan bu yana şikâyetler devam ediyor. Konu, Parti Meclisine geldi, bitti dedik. Orada da bitmedi. Son parti Meclisi’nde gücümü kullandım, sona ersin dedim. Bitti sanırken, yeniden buraya geldi. Bunun biteceği yok. Tam bitti derken, yeniden getiriliyor. Şimdi herkes bol bol fikrini söylesin, dinleyelim, bugün bitmezse, gelecek Salı devam eder.

Feyzioğlu, yeniden kürsüye gelmiş. Senatodaki üyelerin de gruba katılmalarını temin için saat 16’yı teklif ettiğini söylemiştir. Bu sırada İnönü, Feyzioğlu kürsüdeyken kürsüye gelmiş “Madem ki Senato varmış, arkadaşlar Senatoya giderler, biz de, Milletvekili üyelerle saat 17’de toplanır, müzakereye devam eder, görüşlerimizi bildiririz. Nasıl olsa güven oyu, ayrı ayrı olacak” demiştir.

Mektup

Önceki gece, Turhan Feyzioğlu’nun Ortak toplantı için Genel Başkan İsmet İnönü ile yaptığı konuşmadan sonra İnönü, Ecevit aracılığı ile toplantıyı reddettiğini bildirmiş, ret gerekçesini şu mektupla açıklamıştır:

“Bu teklifi kabul etmekle, Merkez Yönetim Kurulu’na şüphe damgasını evvelâ kendi ellerimle vuracağım, ondan sonra da “çalışın” diyeceğim. Bu teklif, bütün bu dedikoduların hepsini Merkez Yönetim Kurulu ve Genel Sekreter aleyhine daima işlemek için bir zemin hazırlamaktır. Bunu yapmam.”

İnönü, ret mektubunda ayrıca memleketin genel durumuna da değinmiş, “Bazı aşırı eğilimlerin, memlekette demokratik rejimi hırpalamak, işlemez hale getirmek için gayretler içinde olduğunu” da belirtmiştir.

 

 

 

 

CHP Meclis Grubundaki Tartışmalar Sırasında Söyledikleri[239]

(…)

“Bu münakaşadan ne netice alınacağını sanıyorsunuz. Hiçbir netice alınmayacaktır. Bildiriler yayımlandı. Konuşmalar yapılıyor, bunun sonu gelmez. Bundan bir şey kazanamazsınız. Bir arpa boyu yol aldık mı? Güven oyu verirseniz, Grup Başkan vekilleri olan sekizler idaresinde CHP grupları bir politika tâkip ederler. Kendi başlarına bırakalım. Bunun bir haksız çaba olduğunu bütün teşkilâta ve halka ilân ederim, partiyi 8’ler mi idare edecek.”

İnönü toplantının Salı günü devam etmesini istemiş kürsüden indikten sonra da Grup toplantısını bırakarak Meclisten ayrılmıştır.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Tartışmalara İlişkin Yapılan Konuşma[240]

Sayın arkadaşlarım,

Kurultaydan sonra, bir Parti Meclisi teşekkül etti ve Parti Meclisi iki aylık bir çalışma yaptı. Bu çalışmayı, bugün Grup Başkan Vekillerimizin idare ettiği fikir cereyanı doğru bulmadı. 8’ler budur. Bunları, Parti Meclisi’nde görüştük. (Merkez Yönetim Kurulunun çalışması, Kurultay kararlarını aşmamıştır, onların sınırları içinde kalmıştır) kararına vardık.

Bazı arkadaşlar, bunu kabul etmediler. Görüşlerini neşrettiler. Ara sıra müdahale ettim. Bunları vaktiyle Parti Meclisi’nde söylediğim gibi, dışarıda da, şimdi size söylüyorum: Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, çalışmalarında Kurultay kararlarının dışına çıkmamışlardır.

Kurultay kararına kim karşı çıktı, nasıl çıktı? Bazı arkadaşlar, bunu kendilerinin bildikleri iddiasındadır.Bir takım hükümler vermek iddiasındadırlar. Nihayet Grup yönetim Kurullarının güven oyu istemesi usulüne geldik. Bunu tâkip ediyoruz. Güven oyu istemek, herkesin hakkıdır.

Şimdi bunun üzerine hüküm vereceksiniz. İstenen nedir? Merkez Yönetim Kurulu kuruldu. Genel Sekreter seçtik. Bunlar iki ay çalıştılar ve bu iki aylık çalışmayı bizim üç grup başkan vekilinin sekizler, kendi noktai nazarlarına göre yanlış bulmuşlardır. Parti Meclisi’nin bildirisi üzerine bildiri yayınladılar, tekrar bildiri yayınladılar, tekrar bildiri yayınladılar (Beraber toplanırız, isteriz bir neticeye varmayı, görüşerek hallederiz.) İddiasındadırlar. Bir arpa boyu ilerledik mi? İlerleyemeyiz.

İstenen güven oyu verilmesine gelelim: Bu sekizlerin, Parti Meclisi’nin çalışmasına itiraz edenlerin tâkip ettikleri politikayı tasvip ediyor musunuz, etmiyor musunuz? (Kurultay kararlarını aştıkları kanaatindeyiz, bu kanaatle kendilerini çalışmaktan menetmek için her şeyi yapacağız) diyorlar. Bu müsaadeyi veriyor musunuz, vermiyor musunuz? Müsaade ederseniz, ona göre davranacağız.

Güven oyu meselesinde müzakere kâfidir, derseniz, bir neticeye bağlarsınız. Ondan sonra da sekizlerin idaresinde CHP Grupları bir politika tâkip ederler. Bunun teşkilâtla irtibatı olmaz. İlk günden, (yanlış, haksız bir iddianın ve davranışın yürütülmesi için haksız bir çabadır bu…) diye ilân ederim ve ondan sonra siz de devam edersiniz.

Bir buçuk yıldır konuştuk, otuz bildiri yayınladık. Kurultay halledecek, denildi. Kurultay geldi. Kurultay hiçbir şey halletmemiş.

Şimdi, kâfi derecede görüştük. Gelecek Salı görüşebiliriz. Gelecek Salı gününe müzakereleri tehir edelim. Ondan sonra görüşürüz.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşme Sonrası Yapılan Açıklamalar[241]

 “Sayın Başbakanla görüştüm. İki konum vardı. Birincisi, bazı yerlerde ilkokul öğretmenleri gördükleri muamele üzerine şikâyet için bana telgraf çekmişlerdi. Onları sayın Başbakana anlattım. İlgi ile dinlediler. Ve meşgul olacaklarını vadettiler.”

Teknik üniversite konusunda

“İkinci meselem; İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu, talebe teşekkülleri ve meseleleri konusunda bir inceleme yapmışlar ve bir rapor göndermişler. Bu raporu Başbakana da göndermişler. Başbakan raporu önemli telâkki etmiş, üzerinde çalışıyor.”

CHP Genel başkanı İsmet İnönü, “Başbakan ile çok dostane konuştuklarını” belirterek, “Umumî olarak fazla bir şey görüşmedik” demiştir.

Gazetecilerin soruları

İsmet İnönü’ye bu arada gazeteciler bazı sorular sormuşlardır. Gazetecilerin soruları ve İsmet İnönü’nün bunlara verdikleri karşılık aynen şöyledir:

Soru: Genelkurmay Başkanı’nın orduya gönderdiği emirnamesi ile ilgili konuyu görüştünüz mü?

Cevap: Konuşmadık.

Soru: CHP Parti Meclisi toplantısında son günlerde bir tehlike atlatıldığını söylediğiniz bazı gazetelerde yer aldı. Bu konuda bize bilgi verir misiniz?

Cevap: Hiç ilgim yok, onunla ilgilenmedim.

Soru: Sizce rejim konusunda bir tehlike var mıdır?

Cevap: Bunu siz benden iyi bilirsiniz.

Soru: CHP Millet Meclisi Grubunda yapılan güvenoyu işlemi sizce geçerli midir?

Cevap: Sizin bana güveniniz var. Değil mi?

Vazife sevgi ve merakla olur

CHP Genel Başkanı İnönü, konuşmasının bu kısmında, “gazeteciler ne kadar meraklıymış” demiş, bunun üzerine kendisine bir gazeteci, “Meraklı olmasak vazifemizi yapamayız Paşam. Zaten böyle olmasa gazetecilik de olmaz” karşılığını vermiştir.

İnönü, gazetecinin bu konuşmasından sonra, “Çok haklısınız. Vazife ancak, sevgi ve merakla yapılır” demiştir.

Sizin aklınızla yarış edemem

İsmet İnönü, Başbakanlığa gelirken etrafını çeviren gazetecilerin çeşitli soruları üzerine, “Şimdilik hiçbir şey söylemeyeceğini” belirtmiş, gazetecilerin ısrarlı soruları karşısında, “Köşesinden bucağından çekiştiriyorsunuz Sizin aklınızla yarış edemem” demiştir.

[Tamamlayıcı haber]

CHP Genel Başkanı’nın isteğiyle önceki gün yapılan görüşmede İnönü, son zamanlarda öğretmenlere karşı girişilen baskı hareketleri üzerinde durmuş, kendisine her gün bu gibi olayları bildiren haberlerin ve telgrafların geldiğini belirterek, “Öğretmenlerin yaptığı hizmetin büyüklüğünden, bu gibi başka hareketlerinin öğretmen topluluğu üzerinde yarattığı huzursuzluktan, bu huzursuzluğun sonuçlarından” bahsetmiş ve “öğretmenlere girişilen bu baskı için arkadaşlarınızı uyarmanızı, öğretmenlere sahip çıkmanızı rica ediyorum. Bunu yapmanızda büyük fayda vardır” demiştir.

Gayet “dostane” geçtiği öğrenilen bu görüşmede İnönü, kendisine en son gelen ve Manyas’ta cereyan eden bir “öğretmeni dövme” örneğini de Başbakana bildirmiş, öğretmenler konusunun önemini defalarca belirtmiştir.

Gençlik sorunları

Görüşmenin ikinci konusunu, öğrenci kuruluşları hakkında İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosunun hazırladığı rapor teşkil etmiştir. Son gençlik olaylarının da huzursuzluk yarattığını belirten İnönü, “Her iki konuyu, partiler dışı bir açıdan aldığını, bunun için kendisiyle baş başa konuşmak istediğini, bu gibi önemli konularda niçin hassas olduğunu” Demirel’e anlatmış ve “Şimdi gazeteciler bana soracaklar, bunun bir polemik yapılmasını arzu etmiyorum. Baş başa konuştuk, görüşlerimi ifade ettim, bunlar aramızda kalabilir. Nasıl tensip edersiniz?” demiş, Demirel de “Siz nasıl arzu edersiniz? Açıklamakta bir mahzur yoktur sanıyorum” cevabını vermiştir. Nitekim, görüşmeden sonra İnönü, gazetecilere, öğretmen ve gençlik sorunları üzerine görüştüklerini açıklamıştır.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeye İlişkin Yeni İstanbul Gazetesi’ne Gönderilen Açıklama[242]

Yeni İstanbul Gazetesi

Yazı İşleri Müdürlüğüne

İSTANBUL

29.1.1967 tarihinde sayın Başbakanla görüştüğümde sayın Genel Kurmay Başkanı’na ait hiçbir söz söylemedim. Aramızda bu konuda tek söz geçmedi.

Aldığınız haber yanlıştır. Düzeltilmesini dilerim.

İsmet İnönü

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeye İlişkin Yapılan Ek Açıklama[243]

Sayın Başbakan Süleyman Demirel ile 29.1.1967 günü yaptığımız görüşmede sayın Genelkurmay Başkanı’na ait tek kelime söylemedim. Ve bu hususta aramızda tek kelime geçmedi.

Keyfiyeti Yeni İstanbul Gazetesi’ne bildiren bir açıklama yazısı yazdım.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[244]

4 Şubat 1967’de

Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün memleketteki teşkilâtında bulunan il başkanları ve il temsilcilerinin Ebedi Atatürk’ün yüce huzurunda derin saygı duruşları.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Ortanın Solu, Kurultay Kararı, Kurultay Sonrası 8’lerin Bildirisi ve CHP’deki Tartışmalara İlişkin Verilen Söylev[245]

Toplantımıza şeref veren arkadaşlarıma saygılar sunarım.

Bu CHP İl Başkanları ve temsilcileri ile CHP Merkez Yönetim Kurulunun benim başkanlığımda bir toplantısı olarak düşünülmüştür. İl Başkanları ve temsilcileri teşkilâtlarının görüşlerini alarak buraya gelmişlerdir.

Tüzüğümüze göre, iller toplantısında görüşme, yalnız Merkez Yönetim Kurulu ile İl Başkanları ve temsilcileri arasında yapılır. Ancak partimiz tarihinin bugünkü tartışmalı devrinde toplantımızı Parti Meclisi üyelerinin ve Grup Başkanvekillerinin de dinleyici olarak izlemelerinde fayda gördüğüm için, kendilerini davet ettim.

Benim beyanatımdan sonra açılacak görüşmeye geçmeden önce, bana ve Merkez Yönetim Kurulu’na karşı özel bir vaziyet almış ve Parti Meclisi bildirisine karşı bir açıklama yayınlamış olan ve (sekizler) diye bilinen arkadaşlarımız adına cevap vermek istenebilir. Böyle bir talep olursa aralarından birine konuşma imkânı vermek isterim.

Ondan sonra, genel görüşme, yalnız Merkez Yönetim Kurulu ile İl Başkanları ve temsilcileri arasında yapılacaktır.

İl Başkanları ve temsilcileri ile genel görüşme kararlara bağlandıktan sonra, bir gün de teşkilâtımız ve Merkez Yönetim Kurulu kendi aralarında ayrı ayrı meselelerini görüşeceklerdir. Bütün bu çalışmalar iki gün sürecektir.

Program üzerine burada hazır bulunan arkadaşlarıma bu bilgiyi arz ettikten sonra, şimdi size düşündüklerimi söylemeye başlıyorum.

Ortanın solu üzerinde

Sevgili arkadaşlarım,

İki seneden beri CHP’de tartışmalarımızın konusu başlıca ortanın solu üzerinde olmuştur. Anlaşmalarımız, Kurultayımız bu mihver etrafında sonuca varmak için yapılmıştır.

Ortanın solu deyimi hem terim, hem bir politika fikri olarak ilk önce benim ağzımdan 1965 seçimlerinden önce söylenmiştir. Bir yandan memlekette 27 Mayıs’tan sonra doğan siyasal ve sosyal akımlar, bir yandan yeni Anayasa ve gelen yeni düzen içinde toplumumuzun genel bünyesinde beliren ve zihinleri saran türlü sorunlar karşısında ben 1965 seçimlerinden önce partimizin mahiyetini açıkça söylemeye kesin ihtiyaç duydum. Buna şundan dolayı da ihtiyaç vardı:

CHP yeni sosyal sorunlar karşısında artık eskimiş ve durmuş bir parti olarak gösteriliyordu. Memleketin ihtiyaçlarını karşılayacak canlı ve hareketli bir parti olarak, CHP’nin İkinci Cihan Harbinden çıktığı zamanlardaki kadar kudretli olduğunu ifade etmek istiyordum. Bu sebeple, CHP’nin temeli ve kırk yıllık programı ile ortanın solunda bir parti olduğunu cesaretle belirttim. Bu suretle CHP’nin yeni partiler içinde aşırı sağ akımlara karşı devrimci ve ilerici hüviyetini; toplumun yeni isterlerini öne süren akımlar karşısında ise, halkçı ve devrimci unsurları ile başlıca sosyal adaletçi bir parti olduğunu ve aşırı sol akımlara karşı sağlam bir güvenlik duvarı ödevinde bulunduğu “ortanın solunda” ifadesi ile, tanıtmak istiyordum.

Biliyorsunuz ki, CHP’yi ben böyle takdim etmeden önce CHP’yi her kanaatten rakiplerimiz komünist ve dinsiz bir parti olduğu suçlaması ile propagandaya girişmişlerdi. Genel olarak 1965 seçimleri seçim bildirgemizin ele alındığı reformlar yanında, felsefe ve fikir hülâsası olarak “ortanın solu” üzerinde tartışmalarla geçmiştir.

1965 seçimlerinden sonra ilk Parti Meclisi’nde karşılaştığım fırtınaları bugün gibi hatırlarım. Aslında ve felsefesinde CHP’nin “ortanın solunda” bir parti olduğunu söyleyenler, zamanını ve usulünü isabetsiz buldukları için, hiçbir hudut tanımayan ölçülerle “ortanın solunu” vermişlerdir.

Bundan sonra Meclis Grubu toplandı. İlk müjde olarak ortanın solunu teveccühle anlamamış ve karşılamamış olanların yanında, yeni bir nesil seçim öncesinde olduğu gibi, ortanın solunu savunmaya başladı. Bu arada 17 Aralık 1965’te yapılan iller toplantısı bana çok aydınlık ve cesaret veren başarılı ve olumlu bir bildiri yayınlamıştır.

1966 Senato seçimlerinde rakiplerimizin bizi komünistlikle itham etmeleri tesirini kaybetmiş zayıf bir durumdaydı. Fakat dinsizlik ithamı nurcuların büyük yardımı ile ön planda tesirli bulunuyordu. Bu seçimlerde nurcular himaye görmüşlerdir ve rakiplerimize faydalı olmuşlardır.

Senato seçimleri esnasında parti içi ve parti dışı iyi niyetli insanlar nurcularla yaptığım mücadeleyi haklı bulmuşlar ve seçim zamanı bir partinin oy kaybı pahasına bu nazik tehlikelerden memleketi haberdar etmesini beğenmişlerdir. Siyasî hayatımızda isterse seçim zamanı olsun, olumsuz akımlara itibar etmemek adetimiz ve ahlâkımızdan yeni bir örnek vermek bize nasip olmuştur.

Parti içinde tartışmalar

1966 Senato seçimlerinden sonra, Grup içinde ve Parti Meclisinde, ortanın solu yeniden tartışma konusu haline gelmiştir. CHP Meclis Grubu içinde bazı arkadaşlar ortanın solu sözünün halk içinde teveccüh görmediğinden bahsederek bunun kullanılmamasını istiyor ve bana müracaat ediyorlardı. Gerekçeleri şuydu: Herkes ortanın solundaydı ama, ama halk bunu anlamıyor, olur olmaz bundan bahsetmemek lâzımdır.

Bu müracaatları samimî alıyordum. Halkın tutup tutmadığını anlamağa çalışıyordum. Halka anlatmak lâzım geldiğini, fikirden ve ortanın solu esasından ürkmemek gerektiğini savunuyordum.

Bana müracaat eden arkadaşlarımın müspet yolda ve halk içinde çalışmalarını istiyordum ve Başkanvekillerimizden Grupları aydınlatmak için bana yardımcı olmalarını rica ediyordum. Tabiî yardımcılarım başlıca Grupların Başkanvekilleri idi.

Kurultaya kadar Parti Meclislerinde ve Grup toplantılarında görüşmeler olmuştur ve bildiriler yayınlanmıştır. Bunların hepsinde ortanın solundan bahsedilir ve mutabakat hasıl olduğu ilân olunur. Bu bildirilerin hemen hepsinin ertesinde arkadaşlar basın toplantısı yaparlar ve bu meselelerin Kurultayda hallolunacağını söylerlerdi.

İtirazlarının esası Genel başkanın ve Parti Meclislerinin Kurultay kararı olmadan ortanın solu diye bir fikri ortaya atmaya hakları olmadığıdır.

Kurultaya kadar parti içinde bu tartışmalar kesin fikir ayrılığı halini almıştır. Kurultaydan önceki yaz aylarında ortanın solu fikrini anlayarak, benimseyerek savunanlarla, Kurultayda ortanın solu deyimini ve fikrini reddettirmek kararında olanlar bütün güçleriyle uğraşma hazırlığında görünüyordu. Kurultay bu şartlar altında toplantı ben bu müddet esnasında gerek beni destekleyen yeni nesiller, gerek Gruplarda yardımcılarım Başkanvekilleri ile işbirliği halinde çalıştım.

Kurultay kararı

Kurultay 18 Ekim’de toplandı, oradaki çekişmeleri biliyorsunuz. Bu çekişmeler esnasında her fikir söylendi. Ve nihayet kararlar verildi ve seçimler yapıldı.

Önemli kararın birincisi, ortanın solu üzerinde varılan sonuçtur. Ortanın solu üzerinde bir mutabakata varmak için en ileri gayretleri gösterdim. İstanbul, İzmir ve Ankara kongrelerinde ortanın solunu nasıl anladığımı, açık ve sınırları belli şekilde, ifade ettim. Her üç ilin kongrelerinde de önemli kaynaşmalar ve ayrılıklar olduğu halde, bunların hepsini illerdeki arkadaşlarımın yardımı ile sükûnete getirmek mümkün oldu.

Ondan sonra, Kurultaya açık, kesin teklifle gittim. Ortanın solu üzerinde gerek il kongrelerinde, gerek Kurultayda tekliflerimi yaparken bunlar üzerinde açıktan bana yardımcı olmaya başlamış olan Bülent Ecevit ile Grup idarecileri olan Başkanvekillerinin daha evvel görüşlerini ve fikirlerini alıp tekliflerimi ona göre yaptım.

Bu esnada artık Parti ve Mecliste bana yardım edenlerle etmeyenler belirmeye başlamıştı. İki seneden beri Meclis Grubu içinde gördüğüm kaynaşmayı aydınlığa kavuşturmak için sarf ettiğim son derece yorucu çabalarda, bana yardım ettiklerini zannettiğim bazı idarecilerin, aydınlatma ve yatıştırmağa çalıştığım mücadele gruplarının başlıca teşvikçi ve tahrikçileri olduğunu tekrar tekrar tecrübelerle fark etmeğe başladım.

Bu tecrübelerle aramızdaki karşılıklı güven tabiatıyla temelinden sarsıldı. Bununla beraber kurultaya ortanın solu için sarih tekliflerimi hemen bütün idarecilerin muvafakati ile yaptım. Ana Dâvalar Komisyonu ve Kurultaydan çıkarken dikkatimi çeken başlıca nokta, beraber çalıştığım bazı sorumluların, ortanın solunu en ilerde anlatmaya kifayet göstermiş olan Bülent Ecevit’i hasım olarak almalarıdır.

Kurultayın seçimleri, Genel Başkana yeniden vazife verdi ve bu seçimler yeni bir Parti Merkezini iktidara getirdi. Görünüşte şimdiye kadar geçmiş olan bütün tartışmalar hallolundu ve Kurultaydan teşkilât delegeleri, Meclis üyeleri ve Parlâmento üyeleri tek sesle çıktı. Ortanın solu için, Kurultayın tanımlaması ve sınırları kabul olunmuştu. Daha kurultay konuşmalarında müphem bir surette fark ettiğim arka fikirleri, sonra daha açık bir surette öğrenmek fırsatını buldum.

Kurultay ertesi

Kurultay ertesi toplanan ilk Parti Meclisi, Genel Sekreteri ve Merkez Yönetim Kurulunu seçmiş ve gelecek toplantıyı 24 Aralık 1966’ya bırakmıştı. Bu esnada Parlâmento Grupları da kendi Yönetim Kurullarını seçmişlerdir. Yeni Genel Sekreter hemen teşkilâta gitmiş ve onlara Kurultayın kabul ettiği politikayı ve başlıca, ortanın solunu anlatmaya başlamıştır. Genel sekreterin açık toplantıları yalnız partiyi değil, bütün vatandaşları kapsıyordu. Bu gezilerde Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu haklı ve isabetli olarak, “kabul etmiyor” denilen halka, ortanın solunu ve partinin politikasını bütün memleketin gözü önünde sorulu cevaplı anlatmışlardır.

Çetin geçitlerden sonra en çok zehirlenmiş olan bölgelerde bile iyi niyetliler anlar hale gelmişler ve şimdiye kadar toplantı yapılan 29 il 90 ilçede halka partinin fikirlerini ve yeni tutumunu anlatmak mümkün olmuştur.

Genel Sekreterin ve Merkez Yönetim Kurulunun açık yürekle doğru söylemeye cesareti, bize en güç bir devri atlatmıştır. Benim bildiğime göre teşkilâtımız, her yerde, onunla karşı karşıya gelmekten memnun olmuştur ve bütün memlekette teşkilât kendisini yakından izlemiştir. Genel Sekreter yurdun her köşesini bu şekilde dolaşacaktır. Eskiden bu ortanın solu politikası karşısında bulunup da Kurultayda beraberliğe varanlar büyük ölçüde beraberlikte samimî olmuşlardır. Kurultay seçim neticelerinden, yani, Genel Sekreterden ve yeni Yönetim Kurulundan, memnun olmayanların da tepkileri olmuştur. Yeni Merkez Yönetim Kurulunun çalışması bir ayı doldurmuşken acele büyük meseleler ortaya çıktığı gerekçesiyle, Parti Meclisi’nin olağanüstü toplanması bana teklif edilmiştir. Zorunlu hükmü taşımayan sayı, yani 10 sayısı ile teklifi aldım. Kasımın sonunda idi. İmza sahipleri içinde sağduyularını ömrüm boyunca denemiş olduğum insanlardan ve dışardan ciddî araştırma yaparak Parti Meclisini toplamaya lüzum olmadığına karar verdim ve tebliğ ettim.

Bende hasıl olan üzüntü

Sevgili arkadaşlarım,

Parti içinde bitirilmeyen kaynaşmalardan bende hasıl olan üzüntü şudur: Genel Sekreter işe başlayalı bir ay olmuştu. Halkla temas ederek parti politikasını anlatmak gibi siyasî partiler hayatının güç bir tecrübesine girişmişti ve ilk teşebbüs ümit verici, teşvik ediciydi. Buna karşı partinin bütün idarecileri yardımcı ve kolaylaştırıcı olmak lâzımdı. Tam tersine, müspet çalışmalar bir huzursuzluk yaratılmasına bahane olmuştur.

Bunu anlamıyordum ve tabiatıyla Genel Sekreterin çalışmasını her türlü engelden korumaya gayret ettim. Grup idaresi, Başkanvekillerinin politikasını daha yakından hissederek Parti Merkezinin çalışmasına en hafif tabiri ile uzak duruyordu. Parti Meclisi 24 Aralık’ta bu şartlar altında toplandı.

24 Aralık’tan yılbaşına kadar devam eden Parti Meclisi kesin bir çatışma içinde geçmiştir. İlk günden bana yapılan şikâyetlerden anladım ki, “ Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu Kurultayın ortanın solu hakkında çizdiği sınırları tanımamışlar, tanımamaktadırlar. Onları bu yoldan mümkün olursa mahkemeye kadar sevk etmek lâzımdır” iddiası ile karşı karşıya idik.

Kurultay kararlarının aşılıp aşılmadığını kim tayin edebilir? Bu sınırı, bildiğimiz bazı idareciler, kendilerinin tayin edebileceği kararına varmışlardır. Kurultayın kararları deyince ne anlaşılır? Kendilerine verdikleri yetki ile bunu da halletmişlerdir. Bu idarecilerin şüphe altında tuttukları herkes her konuşmanın her satırında Kurultayın, sosyalist parti olmadığımız ve olmayacağımız kararını tekrar etmek ve taahhüt etmek mecburiyetindedir.

Bu çerçeve içinde, yılbaşına kadar Parti Meclisi’nde amansız bir çekişme oldu. Parti Meclisi bütün şikâyetleri tetkik etti. Genel Sekreterin ve Merkez Yönetim Kurulunun çalışmalarını takdirle karşıladı. Kurultay kararlarının aşılmış olduğu ittihamlarını reddetti.

Bu esas kararlar ve diğer başlıca meseleleri bir bildiri ile yayınlayarak yılbaşında Parti Meclisi tatile girdi. Parti Meclisi’nin bu bildirisini biliyorsunuz.

Yeni bir bildiri

Bundan sonra sekizler vasfı ile şöhret bulan arkadaşlar Parti Meclisine eş olmak yetkisi takınarak yeni bir bildiri yayınladılar. Sosyalist parti olmamak kaydının bildiride yer almamasını protesto eder manzarada göründüler. Memleketin siyasî hayatı, sekizlerin gayreti ile, CHP’nin yeniden tıpkı bize karşı seçim zamanlarında komünistliği silâh olarak kullanmış olan rakiplerimiz gibi ve hâtta onlar yalnız seçim zamanlarında bu yolu tutmak insafını göstermişlerken, sekizlerimiz bu insafı da aşarak CHP’yi komünist olmaktan kurtarmak için fisebilillah cihat açmış olan bir tutumu benimsemişlerdir.

Bundan sonraki bütün konuşmalarında Merkez Yönetim Kurulunu, yani partinin yeni politikasına ve bu politika ile beraber olan Genel Başkana karşı sosyalistlik ithamı ile mücadele etmektedirler. Grup Yönetim Kurulu idarelerindedir. Ne konuştuklarını bilmem. Grup Yönetim Kurulu kararı ile bana mahrem olarak yaptıkları tebliğleri –radyoda neşretmeğiiyi niyet olarak tefsir yapmaya çalışırlar.

Kurultay kararlarına herkesin bağlı olması lâzımdır. Yalnız sekizler, Genel Başkan seçimini kabul etmiş görünmüyorlar. Ortanın solu ve sınırları meselesi kendi eserleridir. Sınırlarını onlar bilirler. Sınırların taştığına hüküm verdikleri herkesin hakkından geleceklerdir. Şimdi bu sözlerin dışında bizi yeni bir çıkmaza sokmak istiyorlar. Siz sosyalist misiniz, değil misiniz, onu söyleyin diyorlar. Çünkü sosyalistlerin marşları vardır, bayrakları vardır, bunun temeli birdir. Marx’a dayanır diyorlar.

Kesin sınırları söyledik

Cevap vereyim: Ortanın solunun marşı var mıdır, bayrağı var mıdır? Ortanın solu fikrinin prensiplerini koyan adam karşınızdadır, sağdır. Demek görünüş olarak, iyi niyetli bir delil gösteremezler. Ortanın solunun karşısında olanların elinden şimdiye kadar hangi tedbir ile kurtulabildik. Sosyalist parti yapacaksınız dediler, yapmayacağız, olmayacağız dedik. Sınırı yoktur dedik. En kesin sınırlarını söyledik.

Zannediyor musunuz ki sosyalist değiliz sözünü her ağzımızı açtığımızda tekrarlasak iftiradan kurtulacağız? Aksine, CHP’nin programını da, icraatını da, çalışmasını da bir çıkmaza sokmak isteyeceklerdir.

Bütün sosyal adalet tedbirlerinde bir çok sosyalist parti ile muvazi tedbir almışız. Sosyalist değiliz dediğimiz zaman bütün bu tedbirleri birer birer karşımıza getirecekler. İşçiler lehine tedbir getireceğiz, bu sosyalist tedbirdir diyecekler. Bir başka icraat yapacağız, sosyalist partilerin programında vardır diyecekler. Aslında sosyalistsin maskeliyorsun diyecekler.

Dahası var; yarın reform olarak, sosyal güvenlik tedbiri olarak yeni ne tedbir alınırsa, aslına bir şey demeyiz ama, sen sosyalist oldun diyeceklerdir. Bu fitnelerin içinden çıkamam. Hepinize tavsiyem şudur: Parti programının dışına çıktığına dair hiçbir delil gösterilemeyen arkadaşlarımıza “sosyalist misin?” sualinin yöneltilmesini iyi niyete atfetmeyeceksiniz. Hepimiz CHP’nin programına bağlıyız. CHP’nin prensipleri ile memleket ihtiyaçlarını karşılayacak kabiliyeti ve devrimciliği köstekletmeyeceğim.

Demokratik rejimi komünist düşmanlığı perdesi altında kuşa çevirmek isteyen dikta heveslilerine yardımcı olmayacağım.

İki fikir çatışması

Sevgili arkadaşlarım;

Bugün CHP içinde iki fikir çatışması vardır. Bu ciddî bir durumdur. Ama, CHP böyle buhranları millî mücadelenin başından beri devir devir geçirmiştir. Bu buhrandan memlekete yeni büyük hizmetler yapmaya ehliyetli ve kudretli bir parti olarak çıkacağız.

Bir an tasavvur ediniz ki; Kurultayda benim teklifim üzerine Ana dâvalar komisyonundan çıkan karar ortanın solu, sınırları, önemli ve ileri mânası ile ittifakla çıktığı andan bu yana , o zamana kadar mücadele eden bütün yetkililer elbirliği ile Bülent Ecevit’in yaptığı gibi ortanın solunu memlekete anlatmış olsalardı, bugün CHP on kat daha canlı ve daha kuvvetli, vatandaş gözünde ümit kaynağı olacaktı.

Talih böyle tecelli etmedi. Kurultay kararı verildiği gün Merkez Yönetim Kurulunu ve onun politikalarını işletmemek ve çalıştırmamak için verilmiş olan sabit, haksız ve meçhul karar partiyi ihtilâflı hale sokmuştur. Parti zarar görmüştür ve belki daha da görecektir. Ancak bu hal karşısında gelecek için cesaret ve sarsılmaz ümit veren bir olumlu netice vardır. Halkın kabul etmediği söylenen fikirler ve parti politikaları cesaretle halka anlatılmakta ve halk benim kadar anlayabilmektedir. Bu neticeyi büyük ölçüde teşkilâtın her kademesinin başında bulunan arkadaşlarımızın uyanık fikirliliğine ve partiye sahip olmalarına borçluyuz.

Kurultayca yapılmış seçimlerin hiçbirini kurultayın bağlayıcı bir kararı saymayıp da Kurultay kararlarının üzerinde ölçü ve hüküm sahibi olduğunu zannedenler daima yanılacaklardır. Ümitlerini, artık açıkça söyledikleri gibi, CHP’yi komünist olmaktan kurtarmak iddiasına bağlamışlardır. İddia haksız ve aşikâr bir iftiradır.

Bir de, parti dışından CHP’yi bölmek, onu komünist yapmak için çok gayretler sarf ediliyor; ve parti idarecileri bunlara yatkın bulunuyorlar, suçlaması öne sürülüyor. Parti idarecilerine yönelen iddia haksızdır, makûl değildir. Bir delilleri yoktur. CHP böyle tesirleri derhal fark edecek, karşılayacak ve ezecek kuvvettedir. Ben aksinden sakınıyorum. Bugün memlekette aşırı sol şüpheleri ne kadar haklı ise, irtica ve aşırı sağ eğilimleri ondan daha azgın haldedir. Bunlar yem arayan uçan kuşu komünist olarak ithama hazırdırlar. Fırsat bulurlarsa kısa yoldan diktaya gideceklerdir. Bunların CHP’yi komünistlikten kurtarmak iddiasını taşıyanların mürteci dikta taraftarları ile hiçbir zaman temasa girmemelerini tavsiye ederim.

Adımız Cumhuriyet Halk Partisi’dir

Değerli arkadaşlarım,

Tekrar size söylüyorum, bütün memlekete de ilân ediyorum: CHP’nin adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Sosyalist parti değildir. Sosyalist parti olmayacaktır. Biz, Türkiye’nin meselelerine en uygun, en medenî tedbirleri bulmaya ve uygulamağa çalışmış bir partiyiz. Dünyadaki sosyalist partilerin nicelerinden daha ileri sosyal adalet tedbirleri almışız ve muvaffak olmuşuzdur. Ve nice sosyalist partilerin gerçekleştiremediği teşebbüsleri devlet eliyle kurmuşuzdur. Bu teşebbüsler biz iktidarda olmadığımız zaman bile değiştirilemeyecek kadar millete mal olmuştur.

CHP programı uygulamaları ile tarihin ve kamu oyunun önünde ne olduğu ve hangi adı taşıdığı belli bir kuruluştur.

Kötü niyet sahiplerinin her gün karşımıza çıkıp, bizi mânasını ve mahiyetini kendilerinin tesbit yetkisine sahip oldukları sosyalistlik ithamına maruz kılmak oyunlarının müstahak olduğu vasfı söylemek istemiyorum.

Teşkilât ehildir

Sevgili arkadaşlarım,

Teşkilât bu parti buhranında resmî organların hepsine eşit bir ehliyet göstermiştir. Bu toplantımızda aydınlığa kavuşmamız için hep hizmetinizdeyiz. Sizin vazifeleriniz doğrudan doğruya sade vatandaş çevresinde olduğu için hepimizin ödevinden daha güç ve daha değerlidir. Vazifenizi yaparken iki büyük mesele karşısındasınız. Birisi, sade vatandaşlarımızın türlü yanıltmalara karşı aydın kalmalarını sağlamak için yardımlarına yetişmektir.

İkinci mühim vazifeniz, teşkilâtı devamlı geliştirerek her sandık alanının seçimlerdeki çalışmaları şimdiden hazırlamaktır.

Milletvekili ve senatörlerin parti teşkilâtı ile temasta bulunmaları tabiî bir keyfiyettir. Parlâmento arkadaşlarımız parti teşkilâtıyla temasta bulunurken, bu temasların usulünü ve hududunu iyi bilirler; hukuk dışında özel teşkilât kurmayı düşünmezler. İl Başkanları olarak bir başka vazifeniz, teşkilât içinde hiçbir kimsenin özel bir baskı ve tesir yuvası kurmamasına dikkat etmektir. Parti içinde fikir mücadelesi ve seçim hazırlığı yaparken hiçbir sıfat birbirimize üstün durum vermez.

İl Başkanları ve il teşkilâtının çalışmasının hiçbir baskı altında bulunmasına mahal vermeyeceğim.

Sevgili arkadaşlarım,

Sözlerime başlarken işaret ettiğim gibi bu toplantımız iki kısım olacaktır. Birinci kısım, açık ve Parti Meclisi ile beraber yapılacaktır. Bunda il teşkilâtımız dinleyici durumda kalabilirler. Buna müsaade ediniz. İkinci kısımda yalnız İl Başkanları ve Merkez Yönetim Kurulu müzakere edecektir. O zaman İl Başkanlarının görüşlerini, müzakerelerini ve kararlarını göreceğiz ve memlekete ilân edeceğiz.

İçerden ve dışardan CHP’ye zarar verecek bozguncu tesirler olacaktır. Bunların zararlarına en çabuk çare bulmak durumunda ve ödevinde olan il teşkilâtınızdır. Uyanık olacaksınız ve partiyi koruyacaksınız. Sizin kararınız parti için temeldir. Sizin başarınıza yardımcı olmak benim için şereftir.

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Yapılan İkinci Konuşma[246]

Turhan Feyzioğlu’nun, yapılan konuşmalarda kendisine çatılmış olduğunu öne sürerek, “İnsan haklarına uyularak bana söz hakkı verilsin” demesi üzerine konuşan İsmet İnönü, “Feyzioğlu’nun sabahtan beri yapmakta olduğu konuşmalarla hücum ettiği partilere burada İnsan Haklarına uyarak söz vermeye kalksak haftalarca sürecek konuşmalar olur” diyerek, Grup yöneticilerinin davranışları ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Bunlar Genel Başkanı bile tanımıyorlar. Nasıl Ecevit’le çalışacaklar? Kaç gün oldu güven oyunu aldıklarını iddia ettikleri günden bu yana. On gün oldu, Grup Yönetim Kurulları devamlı olarak gece gündüz toplanıyorlar, aldıkları kararların birini bile bilmiyorum. Çünkü Grupta tâkip ettikleri politika için güven oyu almışlardır. Öyle söylüyorlar. Sekizler bildiride yayınlar diyorlar, her şeyde politika yapıyorlar. Meclis grubu karar verdi, oylama doğrudur dendi. Ben kabul etmedim, hukukçuları topladım, göreceksiniz ilân edeceğim, oylama muteber değildir. Düzeltilmesi lâzımdır. Ben 8’lerin politikasıyla mücadele edip, partiyi kurtarmak istiyorum.”

Beş kişiye, on kişiye fırsat vereceğim. Ecevit ile Feyzioğlu’da bulunacaklar bakalım uzlaştırabilir misiniz? Adamların “Biz sekizleriz. Her şeyi yaparız, biz ne yaparsak Genel Başkan da, Parti Meclisi de, Meclis Grubu da kabul etmelidir” şeklinde bir görüşleri var. Bunları kabul ederseniz derhal uzlaşmayı kabul ederler. Kabul eder misiniz?

(…)

Büyük kurtarıcı ölümsüz Atatürk ile şehitlerimizin manevî varlıkları önünde iki dakikalık saygı duruşundan sonra başlayan toplantıda, İnönü’nün konuşması sona erince Ankara Milletvekili Emin Paksüt’ün “usul hakkında” diyerek söz alıp, “Burada demirperde gerisindeki gibi lânetleme kararları alınamaz” demesi, büyük protestoların başlamasına yol açmıştır.

Paksüt’ten sarf ettiği sözü geri almasını isteyen İl Başkanı ve temsilcilerinin dakikalarca devam eden protestoları karşısında İnönü, ayağa kalkarak şunları söylemiştir:

“Peşin tertip içindedirler. Bunlar birkaç gün önce yazıhanelerinde toplanmışlar, Adana’dan getirdikleri bir partiliye kendi dikte ettirdikleri beyannameleri imzalatarak dağıtmasını söylemişlerdir. Ancak Adana’dan gelen partili, bütün olup bitenleri anlayınca kalktı bana gelerek hepsini anlattı.”

(…)

Gürültülerin dinmemesi üzerine, İnönü yaptığı kısa uyarmada şunları söylemiştir:

“Dinleyin tartışmaların nasıl mesnetsiz delilsiz olduğunu göreceksiniz. Bizim Parti Meclisimizin sekiz günü bunların okunmasıyla geçti. Sonra hükmünü verdi, bu son çıkışları da yetki tanımayan davranışlarının devamıdır” demiştir.

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Yapılan Üçüncü Konuşma[247]

CHP İl Başkanları toplantısının dün sabahki oturumunda konuşmaların kısa bir tahlilini yapan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 1965 seçimlerinden sonra ortanın soluna karşı çıkanların şimdi de, yöneticilere “Sosyalist misin; değil misin açıkla” şeklinde ithamlarda bulunduklarını ifadeyle, “Kurultay bildirimizde yer alan (Sosyalist değiliz) hükmü, garazkârların iftiralarına imkân vermeyecek bir esasa bağlanacaktır” demiştir.

Oy kaybına sebebiyet verdiği iddiasıyla ortanın solu aleyhinde yürütülmek istenilen politika karşısında, “Bülent Ecevit ve birkaç arkadaşının çıkması bir kurtarıcı olmuştur benim için” diyen İnönü, Kurultay bildirisinden çeşitli kısımları okuyarak konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Bu esaslar içinde CHP sosyalist bir parti değildir. CHP sosyalist değildir demiyorum, sosyalist bir parti değildir, olmayacaktır diyorum.

Son zamanlarda Atatürkçü olduğunu iddia eden biri benim 30 yıldır sosyalist olduğumu ilân etti. Kızmadım, alınmadım. Ben diyorum ki, CHP’liyim, bu partiye giren CHP’nin programını okuyarak benimseyerek girmiştir. CHP taklit bir parti değildir..”

Ortanın soluna karşı olanların çeşitli tarihlerde “ortanın solu bir fikir değildir, deyimdir diye” iddialar ileri sürdüklerini de belirten İnönü, kendisine karşı olanların her konuda aynı davranışta bulunduklarını söyleyerek, “Bunlar arkadan arabayla gelirler, sonra gazetecilere dönüp, bakmayın ona bunamış derler” diyerek, Parti Meclisi ile Meclis Gruplarını çalışmalarıyla ilgili görüşlerini belirtmiştir.

Bir siyasî partinin kendisini yurttaşa sevdirmesi ve başarılı olması için Parti Meclisi ile grupların ahenk içinde çalışması esasını da belirten İnönü, bu organlar arasında çelişiklik oldu mu, sağduyu ile meselenin çözülebileceğini söyleyerek, “Görünen köy kılavuz istemez, şimdi organlar karşı karşıyadırlar” demiştir.

1960 yılında Turhan Feyzioğlu’nun olmadık şeyler yaptığını, ortanın solunu yererken; melek şeytan hikâyeleri anlattığını, seçim kaybının bunda arandığını, senato seçimleri sırasında da büyük tehlike olarak gördüğü nurculuk konusunda yurttaşı uyarırken kendisine “aman paşam oy meselesi denilerek” uyarma yapıldığını ifadeyle, “seçim zamanında bu büyük tehlikeyi ortaya attım ve çok geçmeden Türkiye’nin en yüksek yargıcının ağzından ve hükûmetin yetkili organlarınca nurculuk mahkûm edildi.

Şimdi bir kere daha belirtiyorum, seçim zamanında oy toplamak için vatandaşı alt edecek hiçbir lâf söylemeyeceğim” demiştir.

Vehimle hareket edenler

İnönü konuşmasının bu yerinde “ben hiç kimsenin bilmediği bir tarafımı söyleyeceğim” diyerek vehimle hareket edenlere hitaben lâtife olarak şunları söylemiştir:

“Ben sabahlara kadar uyuyamam, acaba benim aleyhimde bir komplo düşünenler var mı? diye. Bana böyle şüphelerle gelirler, ‘Paşam bir hareketimiz var ama size karşı değil’ derler, kendilerine ‘Sen maksadını söyle’ derim. Daha ağızlarını açarken ne demek istediklerini anlarım.”

İnönü, böyle çeşitli vehimlerle gece yatıp, sabah kalkanların herkesten şüphe etmelerini yermiş sözü, 76 imzalı önergeye getirerek şunları söylemiştir.

“Çalımla karşıma çıktılar, kaç kişisiniz diye sordum, 76 kişiyiz dediler, kendilerine “150 kişi olmanızı bekliyorum” dedim. Yıllardan beri bana yardımcı olduklarını bildiklerimin çoğu karşıma çıktılar.”

İnönü daha sonra, “Bu olaylarla karışan milletvekillerinin ve senatörlerin kabahatlerinin olmadığını şimdi daha iyi anlıyorum. Bayraktarlığı yapan sekiz kişi meydana çıkmıştır” diyerek kendisine verilmek üzere grup yöneticilerince hazırlanan mektubun basına veriliş şeklini yermiş, “Bunlar sağda-solda taraf tuttuğumu da gizli olarak söylemişlerdir. Bu mücadeleyi idare eden arkadaşlar teşkilâta hâkim olmak arzusundadırlar. Ayrı ayrı teşkilât yapmak niyetindedirler. Buna izin vermeyeceğim, 8’lerin dışındaki milletvekilleri ve senatörler Genel Merkeze yardımcı olacaklar.”

Grupta yapılan güven oylaması konusunu hukukçulara tetkik ettirdiğini ve tetkike devam edeceğini de belirten İnönü, “Muamele hukuken tamam değildir. Hukukçuların tetkikinden sonra göreceksiniz hukuk oyunu yapmışlardır” demiştir.

İnönü, ortanın soluna karşı olanların Kurultay kararından sonra yeni bir davranış içine girerek, “Bütün memleket ortanın solunda oldu. Şimdi komünistlere kaptırmayalım” iddiasını da ileri sürdüklerini belirtmiştir.

Gizli broşür

İnönü, Emin Paksüt’ün yazıhanesinde Genel Merkez aleyhinde bastırılan bir broşürün dağıtılmak üzere plânlandığını, bunun için imza koyacak bir adamında bulunduğunu belirttikten sonra durumun kendisine haber verilmesi üzerine bu teşebbüsün yarıda kaldığını söylemiş ve konuşmasına devamla, “Bir taraftan beraberiz, birliğiz” derler, sonra da bu davranış içine girerler. Hiçbir sözlerine inanacak tarafım kalmadı” demiştir.

Politikadan çekilmeği düşündüm

Feyzioğlu’nun kendisine İnönü tarafından yapılan görev verme teklifine karşılık İnönü konuşmasında şunları söylemiştir:

1965’ten sonra politikadan çekilmeyi düşündüm ve çekilmemden sonra sarsıntı olmadan parti iktidarı devrolsun diye tedbirler almaya çalıştım. Partinin liderleriyle tek tek gizli olarak bunu konuştum. Hepsi “zaman erken, kimse duymasın” diye karşılıkta bulundular. Ben onların gelecek bir sorumluluğa hazır olmalarını istiyordum. Kimse üzerine almadı seçimler çıktı yeni meseleler belirdi, altı ay bir sene beklemeye karar verdim. Bundan sonra herkesin kafası “Yarın İnönü çekilecek, ne olacak?” diye karışmaya başladı.

Benim bir dostum, daha doğrusu dostlarım düşmanlarım, uzağım ve yakınlarım yarın ne olacağım düşüncesine daldılar.

“Ne zaman ölecek?” diye her sabah sorarlar, hiçbir sabah da bekledikleri haberi alamazlar, belki İnönü bin sene yaşayacak bunu hiç düşünmezler.”

İnönü konuşmasının son bölümünde Grup yöneticileri ve sözcülerinin Meclis çalışmalarında izledikleri yola değinmiş ve bir grup sözcüsünün kendisine bilgi vermeden ilgili konularda parti adına konuşmalar yapmasını tenkit etmiştir.

[Tamamlayıcı haber]

Genel Başkan İnönü, Erim’den sonra kendisinin konuşacağını bildirmiş ve yaptığı konuşma boyunca, Feyzioğlu ve çevresindeki sekizler grubuna çatmış ve “Kurultay bildirisinde yer alan Sosyalist değiliz hükmü grup kurma iftiralarına imkân vermeyecek bir esasa bağlanacaktır” demiştir.

Bu arada, zaman zaman, Feyzioğlu ve Emin Paksüt, İnönü’nün sözlerine itiraz etmişler, ancak, il başkanları ve temsilciler tarafından susturulmuşlardır.

İnönü, konuşmasının başında, CHP’nin sosyalist bir parti olmadğını söylemiş ve “CHP sosyalist değildir demiyorum. Sosyalist bir parti değildir, olmayacaktır diyorum. Son zamanlarda Atatürkçü olduğunu iddia eden biri, benim 30 yıldır sosyalist olduğumu ilân etti. Kızmadım, alınmadım, ben diyorum ki, CHP’liyim, bu partiye giren, CHP’nin programını okuyarak, benimseyerek girmiştir. CHP taklit bir parti değildir” demiştir.

Kendisine karşı olan kişilerin karakterlerini de belirten İnönü, bunların, peşinden arabayla geldiklerini, sonra da gazetecilere dönüp (Bakmayın ona bunamış) dediklerini ileri sürmüştür.

İnönü, parti meclisi ile parlâmento gruplarının ahenk içinde, birlikte çalışmaları gerektiğini, bunu temin etmenin genel başkanının görevi olduğunu bildirerek sözlerine şöyle devam etmiştir:

“Anayasaya göre, memleketi idare eden organ meclistir. Meclise dışarıdan baskı, karışma kabul etmem. Ancak şimdi gelelim bizim meseleye, parti meclisimizle, meclis grup yönetim kurullarımız birbirine karşıdır. Bu böyledir. Görünen köy kılavuz ister mi, karşıdırlar işte.”

İnönü bu arada, özellikle 1965 seçimlerinde önce, Feyzioğlu’nun tutumunu incelemiş ve Feyzioğlu’nun 1965 yılında Ortanın Solunu yermek için olmadık şeyler yaptığını, melek şeytan hikâyeleri anlatıp, seçimlerin kaybını bunda aradığını belirtmiş, “Senato seçimleri sırasında da Nurculuk konusunda milleti uyarırken, (aman Paşam oy meselesidir bu) dediler” demiştir.

(...)

Ortanın Solunun parti içinde tartışma konusu yapıldığı ilk günlerdeki durumları inceleyen İnönü, konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“İşte o günlerde, bu Bülent ve birkaç arkadaşı kurtarıcı olmuştur benim için. Bunlarla bir fikrin mücadelesini yapmaya çalışırken, diğerleri bana, Doğu’da Nurcu’dan bahsetmeyeceksin, ama Saidi Nursi’den bahsedeceksin, Batıda ise, Saidi Nursi’ye hücum edeceksin diye akıl veriyorlardı. Köklü fikir sahibi bir parti ile seçim zamanı oy toplamaya gayret eden tecrübesiz bir parti arasındaki fark buradadır. Seçim zamanı oy alacağım diye aldatıcı söz söylemem ben.”

Güven oyu geçersiz

İnönü daha sonra, sekizlerin son güven oyu istemelerine değinmiş ve bu konuyu, tecrübeli, Meclisi iyi tanıyan hukukçu arkadaşlarına incelettiğini, sonunda işlemin hukuka uygun ve tamam olmadığı kanısına vardığını söylemiş ve “Turan Güneş, Zeki Kumrulu, Fuat Sirmen ve Zihni Betil arkadaşlarım incelediler” demiştir.

İyi niyet değil

Sekizler Grubunun bütün bu davranışlarının, bazı çevrelerce, iyi niyet alâmeti olarak yorumlandığını da söyleyen İnönü, bu görüşü paylaşmadığını ve durumu öyle görmediğini söylemiştir.

İnönü şöyle devam etmiştir:

“Meclis Grupları kendi içinde çalışacak, parti Meclisine karışmayacaklardır. Mesele bir taraftan beraberiz deyip, öte yandan apayrı bir tutum izlemek olmaz, grup başkan vekilleri ile aram ciddî şekilde sarsıldı. Hiçbir sözlerine inanacak halim kalmadı. Öte yandan hakkımda broşürler hazırlıyorlar.”

(...)

İnönü, bu tartışmadan sonra, sekizler hareketinin başlangıcını anlatmış, çeşitli zamanlarda kendisine geldiklerini, “Biz daha da kalabalığız” dediklerini, kendilerine “150 kişi olmanızı bekliyorum” karşılığını verdiğini söylemiş ve nihayet bu hareketi yönetenlerin sekiz kişi olarak ortaya çıktıklarını belirterek, “İnanan diğer Milletvekilleri ve Senatörler masumdurlar” demiştir.

Politikadan çekiliyorum

Genel Başkan İnönü, 1966 seçimlerinden sonra politikadan çekilmeyi düşündüğünü belirterek, şunları söylemiştir:

“Bakın şimdi, size ilk defa burada açıklıyorum. 1965 seçimlerinden sonra politikadan çekilmeyi düşündüm. Ben çekildikten sonra bir şey olmadan, sarsıntı geçirmeden, parti iktidarı devralınsın diye çalıştım. Lider olabilecekleri, teker teker çağırıp konuştum. (Erkendir, aman Paşam kimse duymasın) dediler. Bu defa Senato seçimlerini beklemeye karar verdim, sonra da yine meseleler çıktı, kimse ilgilenmedi, bu meselelerle.

Benim yakınlarım, dostlarım ve arkadaşlarım benim yaşım itibariyle bir şeyle ilgilenirler, (Ne zaman ölecek) diye, memleket açısından merak ederler, her sabah bakarlar, (bir şey olmamış bugünü de geçirdik) derler. Bir kısım da vardır hayıflanırlar, (Bu adam bin sene yaşayacak) diye.

Grup sözcüleri başka söylüyor

İnönü, bu arada, grup yönetim kurulu ile kendisi arasındaki ihtilâfı bir kere daha ortaya koyarak, şöyle konuşmuştur:

“Meselâ, Coşkun Kırca, kalkmış, grup adına söz almış sonra da Devlet Bakanının kanunları veto etmesi hakkında mütalâa beyan etmiş. Ben gazetede okudum. Sordum, grup başkan vekilinden, bilmiyormuş inceledi geldi. Evet doğruladı. Peki ben neciyim, kalkıp nasıl Devlet Başkanı hakkında konuşuyor, bunu daha halledemedim. Ben burada, komünizm maskesi altında demokratik rejimi kuşa çevirmeye kalkanlara müsaade etmeyeceğim diyorum. Mehmet Hazer kalkıyor (Senatoda, Hükûmetin komünizm konusundaki tedbirlerini benimsiyoruz) diyor. Benim söylediğimin tam tersi. Şimdi bir de, bir Senatör grup adına Millî Eğitim Bütçesini tenkit ediyor, konuşmasının metnini Başkan vekili Ferit Melen’e de göstermiş, konuşuyor. Sonra bir başka Başkan vekili kalkıp bu arkadaşın konuşmasını tavzih ediyor. Böyle şey olmaz.”

Bildiri önemlidir

İnönü konuşmasının sonunda, İl Başkan ve temsilcilerine, yayınlayacakları bildirinin çok önemli olduğunu bildirmiş ve “bu bildiriye Bülent’in çalışmalarını takdir edip etmediğinizi, sekizlere karşı olup olmadığını açıkça belirteceksiniz, Parti Meclisi’nde alınan kararı siz bir hüküm haline getirmiş olacaksınız” demiştir.

 

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Gensoru Önergesi ve Ordunun Siyaset Dışı Kalmasına İlişkin Yapılan Konuşma[248]

(…)

Daha sonra konuşan İsmet İnönü özetle şunları söylemiştir:

“Gensoru önergesi zamansız verilmiştir. Şimdi bütçe zamanıdır. Bütçe görüşmeleri, gensoru mahiyetindedir. Yarın bu konuda Mecliste konuşacağım, bir emirname nasıl olmalıdır anlatacağım. Bir kumandan, subayları, astsubayları, erleri uyarmak için bir emirname yayınlayabilir. Ama bu emirname bir şahsın veya bir zümrenin çıkarına olamaz. Bu emirname ise (Benim gibi düşünmeyenleri tasvip etmiyoruz) anlamına gelmektedir.”

İnönü devamla, Türk Ordusu’nun İstiklâl Savaşı sırasında kuruluşunu anlatmış, “Ordu politika dışında olmalıdır. Biz 1922’de çizmeleri çıkarıp orduyu politikadan uzaklaştırdık” demiştir.

İnönü daha sonra dövme olaylarına değinmiş, “Ordu, sivil vatandaşın işine karışmaz. Kumandan, masum subay ve erlere bir vatandaşı dövmek için emir verirse, bunlar da bu emri İç Hizmet talimatına göre yerine getirirler ve durum tehlikeli bir hal alır. Bu gibi haller terviç edilemez. Sonra kimsenin başına ne geleceği belli olmaz” demiş ve konuşmasının Grup dışına aksettirilmemesini istemiştir.

 

 

 

 

Türkiye Öğretmenler Sendikası Yöneticilerinin Ziyaretinde Söyledikleri[249]

(...)

İsmet İnönü, öğretmenlerin dilek ve şikâyetlerini dinledikten sonra: “Meselelerinizi anlıyorum. Öğretmenlerin meselesini memleketin birinci derecede hizmeti sayıyorum” demiş ve öğretmenlerin meseleleriyle sürekli olarak ilgileneceğini belirterek şunları söylemiştir:

“Kalkınma için öğretmenlerin güven içinde çalışması önemli bir politika meselesidir. Benim için öğretmenlerin güven içinde çalışması önemli bir politik meseledir.”

 

 

 

 

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural’a Yönelik Akşam Gazetesi’nce Kendisine Atfedilen Sözlere İlişkin Yapılan Yalanlama[250]

Dünkü Akşam Gazetesi’nin manşetinde yer alan ve İnönü’ye atfedilen “Tural’a emirname nasıl yazılırmış, öğreteceğim” cümlesini ve benzerini CHP Genel Başkanı gruptaki konuşmasında kullanmamıştır. İnönü dün Millet Meclisi’nde ne söylemişse, önceki gün grupta da aynı şeyleri söylemiştir.

 

 

 

 

Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Necmeddin Karaduman’a Gönderilen Mesaj[251]

Sayın Necmettin Karaduman

Vali

Maraş

Maraş’ın kurtuluş yıldönümünü kutluyorum. Ümitsiz günlerin kahramanı Maraşlılar, bugünkü nesillerin babaları ve büyükbabalarıdır. Babalarınızın sonucu belli olmayan tehlikelere karşı yuvalarını savunurlarken bütün memlekete ışık tutmuşlar, ümit ve cesaret vermişlerdir. Bugün sizin aranızda bulunup sevincinize katılmak ve haklı gururunuzu gözlerinizden okumak isterdim. Cephelerdeki ordulara destek ve ümit verici olan Maraş’ın zafer destanlarıdır. Bu inançla sizi bugün tekrar kutluyoruz, bayramınıza katılıyoruz. Size sevgiler ve saygılar sunarım aziz Maraşlılar kahraman Maraşlılar.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Eski HKKB Em. Org. Hatay Milletvekili Hüsnü Özkan ile HKK Org. İrfan Tansel Arasındaki Tartışmada Adının Geçmesi Üzerine Verilen Demeç[252]

Türk Silâhlı Kuvvetlerinin iç meselelerinin ve onlarla geçmiş resmî münasebetlerin eski komutanlar, Kuvvet Komutanları, eski Başbakanlar tarafından gazetelerde polemik konusu yapılmasını doğru bulmam. Herhalde benim böyle bir âdetim yoktur.

 

 

 

 

CHP Grupları Ortak Yönetim Kurulu Toplantısında 8’lerin Durumuna İlişkin Yapılan Konuşma[253]

(...)

Tansel-Özkan tartışması konusunun ele alındığı toplantıda, Grup Yönetim Kurulları üyeleri hazırladıkları bir bildiri taslağını İnönü’ye göstermişler, İnönü ise “Ben gerekli bildiriyi yayımladım. Partinin görüşünü açıkladım” demiştir.

Yönetim Kurulu üyelerinin bildiri yayınlamak hususundaki ısrarları üzerine İnönü, “Şimdiye kadar bana sormadan bildiriler yayınladınız. Şimdiye kadar bana sordunuz mu?” diye tarizde bulunmuştur. Yönetim Kurulu üyeleri böyle bir durum olmadığını belirtince İnönü “8’ler bildiri yayınlıyor” demiştir. Bu söz üzerine Cemal Yıldırım “8’ler diye bir şey yoktur paşam” diye atılmıştır.

İnönü, bu iddiaya şöyle cevap vermiştir:

“Nasıl yok. Şimdi broşür hazırlamışlar. Bu broşürde beni Sosyalist CHP’nin Genel Başkanı, kendilerini ise Kemalist CHP’nin Genel Başkanı gibi göstermek istiyorlar.”

(...)

Daha sonra İnönü, 1967 malî yılı bütçesinin son görüşmesinde kendisinin bir konuşma yapacağını bildirmiştir. Bu arada Grup Yönetim Kurulu üyeleri Genel Başkan Fenni İslimyeli’nin son konuşma için hazırlandığını hatırlatınca İnönü: “Güzel, ben de onun çalışmalarından faydalanırım. Ben konuşmamı daha çok siyasî konulara ayırmıştım. Teknik konularda da İslimyeli’nin hazırlıklarından faydalanırım” demiştir.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Örgütü Mensuplarının Katıldığı Toplantıda Kurultay Sonrası Partide Ortaya Çıkan Gelişmelere İlişkin Yapılan Konuşma[254]

Sevgili arkadaşlarım,

Ankara’da CHP, idarecileriyle toplanma ve konuşma fırsatı benim için bir nimet oldu. Sizinle buluşmaya ve görüşmeye ihtiyacım vardı. Kaygılı zamanlarda sizlerden ilham alırım, çalışma gücüm artar.

Arkadaşlarım, CHP’nin önemli günlerindeyiz. CHP, içinde böyle çetin zamanlar olmuştur. Çetin, belki bugün için lüzumundan fazla kuvvettedir. Ama gene, o ayarda önemli bir dönem geçirmekte olduğumuzu bütün CHP’nin bilmesi lâzımdır.

Şimdi, parti ile ilgili bu konuya daha derin girmeden evvel Meclis çalışmalarından ve bütçe görüşmelerinden bahsederek, fikirlerimi söylemek isterim.

Büyük Mecliste önemli konular üzerinde ciddî tartışmalar geçti. İçinde bulunduğumuz sıkıntılardan ve önümüzdeki ihtimallerin ağırlığından şikâyetler dile getirildi. Bütün endişeler açıkça ve geniş ölçüde söylendi. Hükûmetin düşündüklerini en sorumlu ağızlardan tekrar tekrar dinledik.

Şimdi, kanaatimi söylüyorum. Biz, çok dikkatli davranmak lâzım gelen bir devreye girdiğimiz kanısındayız. Bir başka kanaatimi söyleyeyim: Hükûmet yeni devrin önemini anlıyor. Ancak bunu, bizim işaret ettiğimiz kadar güç bulmuyor. Dileriz ki, hükûmetin tahmini doğru çıksın. Ama, tabiî hükûmet yanılıyor. Mübalâğalı teşhislere yanlış tedavi usullerinin tatbiki hiçbir sahada, hiçbir yerde mutlu sonuçlar vermemiştir. Her halde, önümüzdeki günlerde, büyük tartışmalar iç politika endişeleri ve bunlara karşı tedbirler üzerinde olacaktır. Bu endişeler konusunda fikirlerimizi sadakatle ve açık yürekle bildirdik. Hükûmet endişelerimizden hiçbirine hak verir görünmedi ama gene de uyarıcı bir tesir yaptığımızı ümit ediyorum ve hükûmet ifrat tedbirlerine gitmek için bir defa değil, iki defa düşünmek lüzumunu duyacaktır.

Bütün bu konuşmalardan karşılıklı anlamda hiçbir ilerleme olmazsa gelecek günlerin üzüntü verecek çekişmelerle geçmesinden sakınırım. Ama ümidimi tekrar edeyim. Karamsar değilim. Geçmiş acı tecrübelerden ders alındığına inanıyorum. Memleketi demokratik, hoş görür, kendine güvenir, sağlam bir durumda muhafaza etmek bu defa hepimize nasip olacaktır.

Kendi meselelerimiz

Sevgili arkadaşlarım,

Şimdi size her meseleden önemli olan kendi meselelerimizi söyleyeceğim. Kendi meselelerimizin her meseleden önemli olmasının sebepleri vardır. Kendi meselemiz CHP’nin vatandaş gözünde ümitsiz bir çıkmaz yola sapmış olduğu endişesidir. Bizim partimizde kendi iç meselelerimizin yalnız bizi ilgilendiren, vatandaşın dikkatini çekmez bir tabiatta görmek yanlışlığı vardır. Bilmenizi isterim ki, bizim içimizdeki çekişmelerde CHP ile ilgisi olmayan bütün vatandaşlar da yakından ilgilidirler. Böylesine büyük vatan meselelerinin ele alınmış olduğu son yüz senelik hayatta bu kadar uzun ömre sahip ilk ve tek siyasî teşekkül olan CHP’nin vatandaş gözünde iktidarda olsun, muhalefette olsun bir köklü yeri vardır. Bu parti vatandaş için siyasî hayatın bir direğidir. Rahat günlerde bu partiye oy veren veya vermeyen vatandaşı kastediyorum. Memleketin bütün sağlam kuvvetlerini kastediyorum. Onları bu partiden mahrum bırakmak kendilerini, sanki boşlukta ve üzüntü içinde bırakmak derecesinde desteksiz kaldıkları hissini yüreklerinde uyandırmak demektir.

Bu küçük başlangıcı şunun için yapıyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partililer, kendi siyasî teşekkülümüzü doğru yürütmeye ve korumaya çalışırken, vatandaşın genel siyasî ihtiyacına bir derman kattığımızı unutmamak mecburiyetindeyiz.

Durumumuz

Şimdi, bu açıdan durumumuzu söyleyeceğim. Son zamanlarda partide huysuz geçimsizliğin ve ne istediği belli olmayan suni iddiaların türemesi bize ümit bağlayanları müteessir etmiştir. Kurultaydan, bir iki senedir devam eden siyasî tartışmalarımızı kesin kararlara bağlayarak çıktık. Meğer, eski ihtilâflara yeni bir şekilde ve daha insafsız olarak devam etmek azminde olanların bilinmeyen kararlarıyla çıkmışız. Kurultay seçimler yaptı, yeni idareleri kurdu. Mecliste ve teşkilâtta el birliği ile ahenk içinde çalışma ümitlerini sağladı. Bu inançla ve rahat yürekle ayrıldı. Ertesi günden itibaren yeni idarenin işlememesi, yeni seçimlerin, Genel Başkan dahil, itibar görmemesi çabaları ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün kaderi sarsıntıda bırakıldı.

Meclis Gruplarının Yönetim Kurullarının Büyük Millet Meclisi içinde ve dışında Parti Merkezi ile nasıl hiç münasebeti olmayan bir teşkilât gibi davrandıklarını bilirsiniz. Bunların hepsi, gözünüzün önünde cereyan etti. Parti merkezi vatandaşa kendisini anlatacak ve bu suretle Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçmen gözünde itibarı artacak diye sanki bir korku hüküm sürmektedir. Bu ruh haleti içinde parti teşkilâtı çalışabilir mi? Çalışmalardan fayda olur mu? Elbette vatandaş da CHP’nin bu kusurlarını haliyle değerlendirir. İsteyerek veya istemeyerek bazı şikâyetlere şaşıyorum. Bize rakip olan partiler, bizim tezimiz olan demokratik rejime aykırı temayül sahipleri “CHP içinde Marksist cereyanlar var” diye sitem ediyorlarmış. Rakip partilerin ve aykırı temayüllerin bu tarizlerinden şikâyete ne hakkımız var?

Onlar bir gerçeği görmezlikten gelebilirler. Bizim ortanın solu ile açtığımız reform ilerleme, sosyal ihtiyaçlara cevap verme yolu komünizmin tam karşısı ve zıddı olan yoldur. Ve bütün medenî âlem komünizmi bu yolla yenmiştir. Komünizmle mücadeleyi bir siyasî istismar yolu, sadece bir polis yolu farz etmek son derecede eksik ve sakat bir yoldur. Elli seneden beri tâkip ettiğimiz usullerden fayda edindik, bunlardan zarar görmedik ve onlar hatalarını anladıklarında komünist devletlerle iyi münasebet içinde bulunmak imkânını en nihayet tekrar bulduk. İç politika tartışmalarını, dünya görüşü anlayışlarını bir komünist tehlikesi çekişmeleri haline dökmek isabetsiz olduğu kadar verimsiz bir taktiktir. Eğer ciddî olarak demokratik rejim isteniyor ve totaliter rejimler istenmiyorsa yanlış teşhislerle ve ters yollardan istenilmeyen rejimlerin kucağına düşülmüş olur. Samimî inancımız budur, çabamız bu yoldadır.

Bazı partililerin isnatları

Bizim durumumuz bu iken ve bunu anlamak, görmek için fazla bir zekâya, bilgiye hiç ihtiyaç yokken, bazı partililerimiz, daha doğrusu, maksatları belli olmayan bazı partililerimiz aksi isnatları fazlası ile söylüyor, yazıyor, yayınlıyorlar. Bunu gizli yapıyorlar. Açık yapıyorlar.

Kendimiz, kendi içimizde bir düzelme yolu bulacağımız yerde, parti dışındakilerin sitemlerinden şikâyet ediyoruz. Şikâyete hakkımız yoktur. Onlar bize, kendi şahitleri olarak bu partililerimizi gösteriyorlar, onların sağladıkları haksız silâhları bizim bağrımıza dayayarak bizi teslim almak istiyorlar. Bunu başarabileceklerini de ümit ediyorlar. O takdirde, gerçekte arzuladıkları rejime daima karşı koymuş en güçlü kaleyi yıkabileceklerini sanıyorlar.

Aklımız başımızda ise, kendi içimizde doğru yolu anlamak istemeyenlere, doğru yolu anlatma ve öğretme çaresini buluruz. Bunu ikna yolu ile yapmaya çalışıyoruz. Anlamak istemeyenlere daha tesirli çareler bulacağız. Dertleri size söylemek için bu toplantıdan faydalandım. Biz vatandaşı en kara günlerde çaresizlik içinde bırakmamışızdır. Durumu mübalâğa etmiyorum, durumu çaresiz görmüyorum. Ama partinin vatandaş gözündeki halini memleket menfaati bakımından hafife almıyorum. Ciddî olarak bunun üzerinde duruyorum. Ciddî olarak bunun üzerinde durmaya bütün CHP, teşkilâtını, organlarını, sorumlularını ve yetkililerini davet ediyorum.

Sevgili arkadaşlarım, memleket meselelerini ve parti meselelerini siyasî bakımdan size hulus ile anlatmaya çalıştım. Sizlere sevgilerimi sunarım.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Başkanlığına Parti Kurultayı ile İlgili Olarak Gönderilen Mektuplar[255]

“Parti Meclisi’nin İller Toplantısının, teşkilâtın ve Genel Başkan olarak benim bütün uyarılarımıza rağmen, parti içinde belirli bir çevreden gelen ve partiyi yaralayıcı bir huzursuzluk kaynağı olan tahriklerin sona ermemesi, hattâ artarak devam etmesi karşısında, tüzüğün 22 ve 23’üncü maddelerine dayanarak, Kurultayı, duruma hal çaresi bulmak üzere 14 Nisan 1967 Cuma günü Ankara’da olağanüstü toplantıya çağırmayı lüzumlu gördüğümü ve olağanüstü Kurultay gündemini, tüzüğün aynı maddeleri uyarınca ayrıca ilgililere bildireceğimi Parti Meclisi’nin bilgisine saygı ile sunarım.”

Genel Başkan ayrıca, bir başka mektup ile de Parti Meclisine katılamayacağını bildirmiştir. İnönü bu mektubunda da şunları söylemiştir:

“Rahatsızlığımın Parti Meclisine katılmama bugünler için kesin olarak engel olduğunu bildirmeleri üzerine, kendimi huzurunuzda bulunmaktan üzüntüyle mahrum ediyorum.

Mazur görmenizi rica eder, başarı dileklerimi, saygılarımla sunarım, aziz arkadaşlarım.”

 

 

 

 

Kurban Bayramı Dolayısıyla Yurttaşlara ve CHP Örgütüne Yayınlanan Mesajlar[256]

Sevgili Vatandaşlarım,

Kurban Bayramınızı yürekten dileklerle kutlarım. Bayramlarımızın uzunu çalışanlara dinlenmeyi, çocuklarımıza sevinmeyi ve gezmeyi tattırır. Ailece gönül rahatlığıyla bayramdan faydalanmanızı salık veririm.

Bayram gününde Kıbrıs’taki soydaşlarımızın halini düşünmek bizi üzüyor. Memleketçe kaygılandığımız tek acı meselemiz budur. Soydaşlarımız kendilerine vatanlarında reva görülen aşikâr haksızlık içinde yaşamaya çalışmaktadırlar. Kahraman vasıfları ve sağlam iradeleriyle şimdiye kadar kendilerini koruyabilmişlerdir. Onların da, hepimizin de zihnimizdeki, kaderleri ve güvenlikleriyle lâyık oldukları haysiyetli bir millet olarak yaşamalarıdır. Cumhuriyet Hükûmetimiz onlara bu şartları sağlamak için ciddî bir surette çalışmaktadır. Bütün milletçe Hükûmeti destekliyoruz ve onun Kıbrıs dâvasında ödevini yapabilmesini candan istiyoruz.

Sevgili vatandaşlarım, çok şükür kaygılanacak başka bir acele meselemiz yoktur. Bu sene bereketli mahsul alacağımızı da umuyoruz. Kalkınma için eldeki plânın son yılında iyi bir sonuç sağlamak dileğimizdir. Yeni plânımız daha çok başarılı olacaktır. Büyük dâvamız kalkınma plânlarında başarı kazanmamız ve iktisaden ilerlememizdir. Bunun için huzur ile, elbirliğiyle çok çalışmamız lâzımdır. Ufak şartımız kendi kendimize mesele çıkarıp birbirimizin huzurunu kaçırmamamızdır. Başlıca dikkat iktidara düşer. Umarız ki çitilli, dikenli tartışma meseleleri çıkmayacak ve huzur içinde çalışma nasip olacaktır.

Sevgili vatandaşlarım, hepinize saygılar sunarım, sağlık ve mutluluk dilerim.”

[CHP örgütüne yayınlanan mesaj]

CHP’li Aziz Arkadaşlarım;

Bayramınız kutlu osun. Millet yolunda hizmetiniz başarılı olsun. Bayram münasebetiyle size vereceğim öğüt bildiğiniz bir şeydir. Ama gene söyleyeceğim. Memlekete hizmetlerinizi daha tesirli yapabilmek için vatandaşın güvenini kazanmak, oyunu almak lâzımdır. Bunun için ilk şart ve son şart parti içinde dirlik düzenlikle çalışmak ve buna engel olanları yola getirmektir.

Hepinize saygıları, hepinize sevgiler sunarım.

 

 

 

 

Üniversiteler ve Yüksek Okullar Spor Haftası Dolayısıyla Söyledikleri[257]

Evinde istirahat etmekte olan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Antalya’da yapılacak üniversite ve yüksek okullar arası 7’inci spor haftası dolayısıyla kendisini ziyaret eden gençlere bir demeç vermiş ve “Aranızda bulunup müsabakalara katılamadığım için müteessirim” demiştir.

İnönü’nün Antalya’da spor haftasının açılışında okunacak olan demeci şöyle devam etmektedir: “Ama gelecek yıl hazırlanıp müsabakalara katılacağım.”

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Yapılan Sohbet[258]

(…)

İsmet İnönü, kapıda bekleşen halka, “Hoş geldiniz, güzel hava iyi gezin” dedikten sonra gazetecilere dönerek, “Bugün size selâm vereyim, ondan sonra izninizi alayım” demiş ve şunları eklemiştir:

“Çok teşekkür ederim. Beni aradınız, sordunuz.”

Gazeteciler bu arada İsmet İnönü’ye bazı sorular sormuşlardır. İnönü ile gazeteciler arasında geçen konuşma şöyledir:

Gazeteci: Kendinizi nasıl hissediyorsunuz Paşam?

İnönü: “Çok iyiyim çok. Demir gibiyim. Görmüyor musunuz? Zafer [Paykoç] Beyin korkusundan hep aynı şeyi yapıyorum.”

Gazeteci: Çiftliğe gitmeyecek misiniz Paşam. Orada size sorular da sorabiliyorduk?

İnönü: Gideriz, gideriz, yine gideriz İnşallah.

Gazeteci: Üniversite yarışmalarına hazırlanıyor musunuz Paşam?

İnönü: Evet, hazırlanıyorum. Tabiî, seneye yarışlara katılacağım.

(…)

İnönü eşi ile bahçede otururken Prof. Paykoç bir ara yanlarından ayrılınca İnönü, “Doktora bir sigara verin keyifli otursun” demiş ve Paykoç’a dönerek, “Korkma dokunmaz bana” diye ekleyerek, “3 ay sonra inşallah ben de başlayacağım” demiştir.

Zafer Paykoç bunun üzerine İnönü’ye, “Daha erken içersiniz Paşam” demiştir.

İnönü, özel doktoruna “Denize ne zaman gireceğini” sorusuna Paykoç, “Temmuz’da başlarsınız. Belki çivileme yapmazsınız” cevabını vermiştir.

İsmet İnönü bu cevap üzerine şöyle konuşmuştur:

“Yapmayarak başlarız da, daha sonra çivileme yaparız.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, son olarak, gazetecileri güzel bir dille dışarı dâvet eden jandarma erine, “Dokunma onlar gider evlâdım” diyerek gazetecileri uğurlamıştır.

 

 

 

 

4. Olağanüstü CHP Kurultayına Çağrı Bildirisi[259]

Olağanüstü Kurultay çağrısı ve gündemi ilişiktir. Duyurulmasını rica eder, saygılar sunarım.

Çağrı bildirisi

Tüzüğün 22. ve 23. maddelerine dayanarak Kurultay 23 Nisan 1967 Cuma günü saat 9.00’da Ankara’da Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’nda olağanüstü toplantıya çağırıyorum.

Gündem ilişiktir.

 CHP Genel Başkanı

İsmet İNÖNÜ

 

Genel Başkan, olağanüstü kurultayın gündemini şöyle tespit etmiştir:

1Genel Başkan tarafından açılış ve saygı duruşu

2Başkanlık divanı seçimi (bir başkan, iki başkanvekili ve sekiz kâtip)

3Genel Başkanın açış konuşması

4Genel Başkanın sunacağı rapor üzerine, parti içi sorunlar hakkında tüzüğün 29’uncu maddesi gereğince bir komisyon kurulması.

5Genel Başkan tarafından yapılacak değişiklik tekliflerini incelemek üzere, tüzüğün 29. maddesi gereğince bir Tüzük Komisyonu kurulması.

6Her iki komisyondan gelen raporların görüşülmesi ve kararlara bağlanması.

 

 

 

 

Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Mustafa Kılıç’a Gönderilen Mesaj[260]

Sayın Mustafa Kılıç

Belediye Başkanı

Urfa

Urfalı hemşehrilerimin kara bir günün şerefli bir sevince çevrildiği tarih gününde beni hatırlamalarını milletimizin vefalı karakterinin değerli bir nişanesi olarak karşıladım.

Size ve Urfalı hemşehrilerime minnetlerimi sunar, bu duygumun Urfalı hemşehrilerime iletilmesini dilerim. Saygı ve sevgi ile Urfa’nın kurtuluşunu kutlarım.

İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ile Birlikte Gazetecilerle[261]

İnönü, bahçede dolaşırken, CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ziyaretine gelmiştir. Ecevit’in gelişini memnunlukla karşılayan İnönü, bir süre onunla sohbet etmiştir. Genel Sekreterin,

“Nasılsınız Paşam?” sorusunu,

“Demir gibiyim, yeme içme de olmasa daha rahat olacağım” diye cevaplandıran İnönü, daha sonra gazetecilere ayrı ayrı veda ederek Bülent Ecevit’le birlikte eve geçmiştir.

 

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Yapılan Sohbet[262]

(…)

“Bu yıl denize girip giremeyeceğimi merak ediyorum” demiş ve Sancar’a, “Partililer kurultayı bekliyorlar mı?” diye sormuştur.

Gazetecilerin politik durumla ilgili sorularına “Daha zamanı değil” diye karşılık veren İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

S Paşam, Kurultay konuşmanız hazır mı?

C Daha hazır değil.

S Paşam, konuşmanız ortalığı gümbürdetecek mi?

C Benim konuşmalarım sadedir. Gümbürtülü değildir.

İnönü, gazetecilerden ayrılırken, “Bana gene kıyamet kadar politika yaptırdınız. Böyle zeki arkadaşlardan ucuz kurtulduğuma şükür” demiştir.

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte 51. Evlilik Yıldönümü Üzerine Gazetecilere Söyledikleri[263]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, dün de Çankaya’daki evinin bahçesinde eşi ve torunlarıyla dolaşmış, kendisini bekleyen gazetecilere, “Her gün rahatsızlık veriyorum size” demiştir.

(…)

CHP Genel Başkanı bahçede dolaşırken gazeteciler dün 51. evlenme yıldönümü olduğunu hatırlatarak İsmet İnönü’yü kutlamışlar, bunun üzerine İnönü “Ne çabuk bir yıl geçti. 50. yıl sanki geçen hafta idi” demiştir.

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Yapılan Sohbet[264]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü dün evinin bahçesinde dolaşırken gazetecilerle şakalaşmış, onlara 8’lerin önceki gece Bulvar Palas salonlarında yaptığı gizli toplantı konusunda “Siz bulundunuz mu toplantılarında?” diye sormuştur.

İsmet İnönü dün gazetecilerin teker teker hangi gazetelerden olduklarını sorarak ellerini sıkmış, “güneş güzel, rüzgâr yok” diyerek havanın güzelliğinden söz etmiştir.

Bugün ne havadis var

Gazetecilere, “Bugün ne havadis var?” diye soru soran CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

Gazeteci: Gazeteleri okumadınız mı Paşam?

İnönü: Şöyle bir göz gezdirdim.

Gazeteci: Siz görmediniz mi ne olduğunu Paşam?

İnönü: Önemli bir şey yok.

Gazeteci: 8’ler dün akşam Bulvar Palas salonlarında gizli bir toplantı yaptılar Paşam. Kayseri’de de bir gövde gösterisi düzenleyeceklermiş.

İnönü: Ne 76’lar mı?

Gazeteci: Hayır 8’ler Paşam.

İnönü: Göreceğiz bakalım ne konuşacaklar.

İnönü: Siz bulunmadınız mı toplantılarda:

Gazeteci: Kimseyi sokmadılar, gizli yaptılar Paşam.

Politika ile uğraşacak vaktim gelmedi

Bir gazetecinin, “Politikaya başlayacak mıyız Paşam” sorusu üzerine İnönü, “başlamayacağız daha. Politika ile uğraşma vaktim gelmedi” cevabını vermiş ve gazetecilere ağaçların adlarını sormuştur.

Gazetecilerin yanlış cevaplarını işitince kahkahalarla gülen İnönü, “Dolaşıyorsunuz da merak etmiyorsunuz. Desenize, merak edilecek o kadar çok şey var ki ağaçlara sıra gelmiyor” diye takılmıştır.

Belediye teklifsizliğe vurdu

Gazetecilerin kollarına girerek onları ağaç konusunda sınava çeken İsmet İnönü, Bahçe kapısına gelince yolun öbür tarafındaki bahçeyi göstererek, “Karşı ki bahçe de benim. Belediye teklifsizliğe vurdu işi. Oradaki ağaçları da ben diktim” demiştir.

Kurultayı geçirelim canım

Koruma askerlerine de ağaç konusunda sorular soran CHP Genel Başkanı İnönü’ye bir gazeteci, “Kurultay sonrası neler olacak?” sorusunu sorunca İnönü “Bir defa Kurultayı geçirelim canım” diye cevap vermiş ve yanında bulunan CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’e dönerek, “Kurultay sonrası neler olacak diye soruyorlar Bülent. Ben de bir defa Kurultayı geçirelim dedim” diye gülmüştür.

Neticeyi mutlaka alırım

İsmet İnönü bu arada gazetecilere kolundaki saatin bozulduğundan söz etmiş gazeteciler de “Bir şeyin bozulması sizi rahatsız eder mi Paşam” diye sormuşlardır.

Bu soru üzerine İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

İnönü: Sıhhatim bozulunca rahatsız eder. Ne bozulursa istemem.

Gazeteci: Bozulanı tamir eder misiniz Paşam?

İnönü: Tamir ederim tabiî.

Gazeteci: Tamirat gecikirse ne yaparsınız Paşam?

İnönü: Önünde sonunda tamir ederim. Neticeyi mutlaka alırım.

Kalkınma nasıl olur ve bir anı

İsmet İnönü bu sırada gazetecilere çam ağacına nasıl merak saldığını anlatmış, “Ağaç kesmek iyi bir şey değil. Ağaç kesilirse üzüntüm sonsuz olur” demiş, Paris’te geçen bir anısından söz ederek şöyle konuşmuştur:

“Bir defa öğrenciler Paris’te beni sıkıştırdılar. Kalkınma nasıl olur dediler. Ayak üstü söylenmez dedim. Bir tekini söyleyin dediler. Onlara, ağaca, hayvana, insana bakar gibi bakmayı öğrenirsek kalkınırız dedim.”

 

 

 

 

ODTÜ ve Atatürk Orman Çiftliği Gezilerinde Öğrenciler ve Gazetecilerle Yapılan Sohbetler[265]

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Genel Sekreteri ilk olarak İsmet İnönü’ye yeni yapılan ve temeli kendisi tarafından atılan İdari İlimler Fakültesi binasını gezdirmek isteyince İsmet İnönü “Onun için mi gezeceğiz, merdiven çıkmam ama. Doktor beyin kontrolü ile gezerim” diye pazarlık yapmıştır.

Ne haberin var

İnönü, Genel Sekreter’den okul hakkında bilgi alırken yanında bulunan Cumhuriyet Gazetesi muhabirlerinden Fikret Otyam’a “Ne haberin var Otyam?” diye sormuş, Otyam, “Güzel haberler var Paşam” cevabını verince, nereden haberler olduğunu sormuştur.

Otyam bunun üzerine, “Sizden Paşam, böyle güzel dolaşmalarınızdan” diye cevap vermiştir.

Düz yer, düz yer isterim

Profesör Zafer Paykoç’un gezilen yerin engebeli olduğunu hatırlatması üzerine İsmet İnönü, Genel Sekreter’e, “Düz yer, düz yer isterim” diye başka bir yere gitmek istediğini söylemiştir.

100 Metre koşuya hazırlanıyorum

Bir gazetecinin, “Kendinizi iyi hissediyor musunuz Paşam?” sorusu üzerine İsmet İnönü, “Kendimi iyi hissediyorum. 100 metre koşuya hazırlanıyorum” cevabını vermiştir.

Bundan sonra İsmet İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

Gazeteci: Paşam sizi sevenlerin iyileşmenize çok memnun olduğu gibi olmayanlar da var.

İnönü: Beni sevmeyenler var mıdır dersin, iyi oluyorum diye onlar da memnun olmuyorlar mı dersin?

Gazeteci: Öyle sanıyorum Paşam.

İnönü: Beni sevmeyenler karşıdan karşıya bakanlar.

İmtihan yakın

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü bu arada Üniversite imtihanlarının ne zaman olduğunu Genel Sekretere sormuş, bunun üzerine bir gazeteci İnönü’ye “Sizin imtihanlar ne zaman Paşam” diye bir soru yöneltmiştir. İnönü bu soru üzerine şunları söylemiştir:

“Bu ayın sonunda. Haziran’dan önce. Çok değil, 10-12 gün var.”

Bütün gözümüz sizde

İsmet İnönü, Üniversite bahçesinde dolaşırken kendisine sevgi gösterisinde bulunan öğrencilere, “Günaydın arkadaşlar, nasılsınız, iyi misiniz, imtihanlara hazırlanıyor musunuz?” diye sormuş ve şunları söylemiştir:

“Hazırlanın imtihanlara, bütün gözümüz sizde.”

Folklor gösterisi

Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğrencileri bu arada İsmet İnönü’ye folklor gösterisi yapmışlar, Millî Oyun ekipleri Silifke, Bitlis, Antep oyunlarını oynamışlardır.

Öğrencilerden biri, İsmet İnönü’ye yaklaşarak “Seyretmekten yorulmadıysanız bizde çok oyun var Paşam” diye sormuş İnönü de “Bundan güzel şey olur mu? Devam edin” demiştir.

Millî oyun ekiplerinin gösterileri devam ederken üniversitenin rektörü Kemal Kurdaş gelmiş ve İsmet İnönü’ye sıhhatinin iyileşmesi dolayısıyla “Çocuklarımız nasıl mutlu, yüzleri gülüyor, bütün Türkiye gülüyor Paşam” demiştir.

Öğrenciler bu arada İsmet İnönü’ye bugün Üniversitelerinde açılacak Silifke el sanatları sergisinde sergileyecekleri bir “Peşkir”i armağan etmek istemişler, İnönü, “Çok makbule geçti. Bunu gösterin, çok güzel, sonra yine bana verirsiniz” diyerek armağan edilmek istenen peşkiri sergiden sonra almak istediğini belirtmiştir.

Bahtiyar oldum iyi oldum

Gösterilerden sonra İsmet İnönü, öğrencilere, “İzin verin bana yarın akşam yapacağınız gösterileri bana daha önce yaptınız. Bahtiyar oldum, iyi oldum. Evden çıktım ilk olarak size geldim” demiş ve Rektör Kurdaş’ın koluna girerek arabasına doğru ilerlemiştir.

Kıyamet de kopmuyor

İsmet İnönü Kemal Kurdaş’a kızlar ile erkeklerin çok güzel oynadıklarını işaret etmiş, kızların oyuna renk kattığını söyleyerek, “Kızlar erkekler ne güzel oynuyorlar, kıyamet de kopmuyor” demiştir.

Kurdaş bunun üzerine İnönü’ye, “Bu çocukların gözlerinde her gün yeni Türkiye’nin doğduğunu görüyorum Paşam” demiş ve öğrencilerin sevgi gösterisi arasında İsmet İnönü Üniversite’den ayrılmıştır.

Çiftlikte ayran içti

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü buradan Atatürk Orman Çiftliğine giderek arabasında ayran içmiş ve kendisini izleyen gazetecilere ayran ikram etmiştir.

Şimdi sükûnetle seyrediyorum

İsmet İnönü Çiftlik’te bir süre dolaştıktan sonra evine dönmüş ve bu arada bir gazetecinin “8’ler 59’a çıktılar Paşam” sorusu üzerine şunları söylemiştir:

“Bakalım, Kurultaya gidelim de. Şimdi, sükûnetle seyrediyorum. Kurultayda etraflıca görüşülecek tabiî.”

Gazetecinin, “Kurultayda bitecek galiba?” sorusu üzerine İnönü “Kurultayda bitecek” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[266]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün öğle üzeri evinin bahçesinde mutat gezisini yaparken, gazetecilerle görüşmüş ve çeşitli konularda sorulan soruları cevaplandırmıştır.

İnönü, bir gazetecinin sorusu üzerine “CHP behemehal vazifesini yapmak durumundadır ve memlekete karşı vazifesini yapacaktır” demiştir.

Yarım saat kadar süren gezi sırasında gazeteciler İnönü’ye daha çok parti içi meseleler hakkında sorular sormuşlardır.

İnönü ile gazeteciler arasında geçen konuşmalar şöyledir:

Soru: Sekizler, parti içindeki meselenin ancak tarafınızdan çözümlene-bileceğini söyleyip sizi yardıma çağırıyorlar ne dersiniz?

Cevap: Ne vakitten beri böyle olmuş bu. Sinirleniyorlar. Bir gün öyle, bir gün böyle konuşuyorlar. Olağan şeydir.

Soru: Sekizler, Ecevitçilere ancak İnönü “dur” diyebilir diyor. Buna siz bir cevap verebilir misiniz?

Cevap: Vermem. Yakında Kurultayda bu konuyu etraflıca konuşacağız.

Soru: CHP’nin bugünkü durumu pek iyi değil Bu konuda düşüncelerinizi söyler misiniz?

Cevap: CHP’de durum iyi değil. Şüphe yok. Bunun bir an önce düzelmesi lâzım. Vatandaşın hakkı bu.

Soru: Ağaçların soğuktan ve fırtınadan kurtulması gibi, parti de bugünkü durumdan kurtulacak mı?

Cevap: Parti de kurtulacak elbet. Onun için vazifedir bu. Hem bu parti değil, memleket meselesidir. Onun için vazifeliler kendilerini düzeltmeli, toparlamalıdır. Parti memlekete karşı vazifesini yapacaktır.

Soru: Sekizleri parti dışında bırakmak kararında mısınız?

Cevap: Şimdi hiçbir kararım yok. Buna Kurultay karar verir.

Soru: Vatandaş nezdinde CHP parti içi meselelerinden dolayı muhalefet görevini yapmıyor deniliyor, ne dersiniz?

Cevap: Bir defa düzelelim. Muhalefet görevimizi yapacağız.

İsmet İnönü, daha sonra gazete sahipleri konusunda da konuşmuş ve “Onlarla sizin gibi konuşamıyorum. Onlar bazı şeyleri benimsemiyorlar. Hiç değilse gördüklerinizi olduğu gibi kabul etsinler” demiştir.

Toprak reformu ve toprak ağası

CHP Genel Başkanı “Türkiye’de toprak ağası nasıl ortadan kaldırılabilir?” şeklinde bir soruya karşılık olarak şunları söylemiştir?

“Ben Türkiye’de toprak ağası tanımıyorum. Toprak Reformu yapınca toprak meselesi hallolacak. Esas mesele şu: Biz o kanaatteyiz ki, toprak sahibi ne kadar çok olursa, memlekette istihsal o kadar artar. Tabiî ufak tefek toprak sahibi, vasıtası yok, imkânı mahdut, nasıl bunu tahakkuk ettirir? Devlet yardım eder. O da toprağını işler. Biz bu inançtayız. Böylece herkes memnun olacak.”

İnönü. “Peki o zaman toprak ağası karşınıza çıkmayacak mı, O takdirde Toprak Reformunu nasıl yapacaksınız?” şeklindeki bir soruya karşılık olarak “İsterlerse çıksınlar. Seçimi kazanırsak yapacağız” cevabını vermiştir.

Türkiye’nin bugünkü durumu

İnönü daha sonra, “Türkiye’nin bugünkü meselesi nedir?” sorusuna “Kalkınma meselesi” karşılığını vermiş ve sözlerine devamla “tabiî başaracağız ve kalkınma yapacağız” demiştir.

“Türkiye sanayileşecek mi?” sorusuna ise İnönü, şöyle mukabele etmiştir: “Bunların hepsini yapacağız. Yapmak için lâzım olan her şeyi yapacağız. Kalkınma için buna mecburuz. Düzeliyoruz, düzeleceğiz. Çok iyi yapıyoruz, yapacağız.”

İnönü, beraberindeki gazetecilerin soruları karşısında kendilerine “Çok meraklı ve endişeli görünüyorsunuz. Memleket hesabına meraktan kurtulacağız, herkes vazifesini yapacak” demiş ve sözlerine şunları eklemiştir:

“CHP behemehal vazifesini yapmak durumundadır ve memlekete karşı görevini yapacaktır.”

 

 

 

 

Federal Almanya Eski Başbakanlarından Konrad Adenaur’un Ölümü Dolayısıyla Verilen Demeç ve Büyükelçilik Defterine Yazılanlar[267]

“Almanya’yı ümitsiz günlerinden kurtarmak ve kalkındırmak için büyük hizmetleri geçmiş olan sayın Adenauer’i şahsen tanımak şerefini kazanmıştım.

Kaybı haberinden çok müteessir oldum. Alman milletine derin taziyetlerimi ifade etmeyi vazife bilirim.”

(…)

İsmet İnönü, dün saat 17.15’te beraberinde CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit olduğu halde Alman Büyükelçiliğine gitmiş ve özel deftere:

“Derin saygıları ile” diye yazarak Genel Sekreter Bülent Ecevit ile ortaklaşa imzalamıştır.

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilere 8’lerin Son Bildirisi Hakkında Söyledikleri[268]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü havanın bozuk olmasına rağmen dün de evinin bahçesinde mutat gezisini yapmış ve 8’lerin son bildirisi konusunda “Kurultay açılıncaya kadar bir tartışmaya kapılmayacağım” demiştir.

CHP Genel Başkanı İnönü dün evinde CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’i kabul ederek kendisiyle bir süre görüşmüştür.

İnönü daha sonra CHP Kocaeli Milletvekili Profesör Nihat Erim ile birlikte bahçeye çıkarak bir süre dolaşmıştır.

Gazetecilerle şakalaşarak mutat gezisini yapan İsmet İnönü, 8’lerin son bildirileri üzerine şunları söylemiştir:

“Kurultay açılıncaya kadar bir tartışmaya kapılmayacağım. Olayları yakından izliyorum. Düşüncelerimi Kurultayda açıklayacağım.

İki seneden beri parti içi bir buhran geçiriyoruz. Parti Teşkilâtımız şimdiye kadar partiyi selâmete çıkarmışlardır. Kurultayda da sağduyularını ve isabetli kararlarını göstereceklerine güveniyorum.”

İsmet İnönü gazetecilerin 8’ler konusunda sordukları soruları cevapsız bırakarak, “Burada olayları yakından izliyorum. Tartışma açmak istemiyorum. İç politikaya kapılmamak için gayret sarf ediyorum” demekle yetinmiştir.

 

 

 

 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Dolayısıyla Verilen Demeç[269]

23 Nisan Millî Mücadele’nin idaresi için Büyük Millet Meclisi’nin toplandığı gündür. Millî Mücadeleyi bir Millet Meclisi ile idare etmek fikri Atatürk’ündür ve benim kanaatimce Atatürk’ün en sağlam doğan görüşlerinden bir eserdir.

Şerefli bir hizmet devrinin sağlam temeli 23 Nisan’da atılmıştır. 23 Nisan’ın cemiyet hayatımızda değerli bir hatırası da Çocuk Esirgeme Kurumu’na hatıra günü olmasıdır. Bizim Çocuk Kurumumuz dünya ölçüsünde hem ilk başlamış eserlerden, hem itibarlı müesseselerimizdendir.

 

 

 

 

CHP Grup Başkan Vekillerinin Kurultay ile İlgili Başvurularına Verilen Yanıt[270]

22.4.1967 tarihli müşterek mektubunuzu aynı gün aldım.

Davet ettiğim olağanüstü Kurultayın gündemi kanun ve tüzük hükümlerine uygun olarak zamanında ilân edilmiştir.

Saygılarımla, 24.4.1967

 

 

 

 

Sovyet Kozmonotu Albay Vladimir Komarov’un Bir Kaza Sonucu Ölümü Üzerine SSCB Büyükelçisi Smirnov’a Gönderilen Mesaj[271]

Ekselâns Büyükelçi Simirnov;

Uzay mütehassısı Albay Vladimir Komarov’un başarılı bir geziden sonra kazaya kurban gitmesinden çok müteessir oldum. Bu zamanın en fedakâr ve kahraman insanları, uzay sırlarını keşfetmek için hayatlarını tehlikeye atan idealistlerdir. Komarov, tekrar tekrar tehlikeye girmiş ve üst üste başarılar kazanmıştır. İnsanlar arasında nadir bulunur bir kahramandır. Onu kaybetmekten Sovyet halklarının ne kadar müteessir olduklarını takdir ediyorum.

Sizin teessürlerinize yürekten iştirak ederiz. Taziyetlerimi kabul buyur-manızı rica ederim, Ekselâns.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 

4. Olağanüstü CHP Kurultayını Açış Söyleviı[272]

Sevgili arkadaşlarım, IV. Olağanüstü Kurultayın müstesna delegeleri:

Sizleri, Genel Başkan olarak olağanüstü toplantıya çağırmayı görev saydım. Zahmet verdiğim için, beni anlayışla karşılayacağınızı ümit ederek özür dilerim ve sizlere yürekten minnetlerimi sunarım

Sevgili arkadaşlarım:

Davet sebebi, partilerin üstünde memleket menfaatleri kaygısının ilhamıdır. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi, bir önemli iç tartışma içindedir. Şimdiye kadar, Büyük Millet Meclisi kurulduğundan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi, böyle buhranları bir kaç defa geçirmiştir. Bunların her birinden, memleket içindeki rolünün ve tesirinin önemi artmış olarak, şerefle ve başarıyla çıkmıştır. Geçmiş buhranların her biri, zamanına göre büyük mâna taşıyordu. Bana öyle geliyor ki, şimdi geçirmekte olduğumuz buhran, geçmiştekilerin en ağırıyla aynı ölçüde önemlidir ve bizlerden o kadar basiret istemektedir.

Bu arada söyleyeyim ki, bu Kurultayın da, 18 inci Kurultay gibi yüksek seviyede bir fikir tartışması ile geçmesini, memleket bizden bekliyor.

Sevgili arkadaşlarım, durumu izah edeyim:

Bugün biz, çok partili siyasî hayat içindeyiz. Demokratik rejimi tek dereceli ve güven veren seçimle yürütüyoruz. 45 senelik yeni siyasî hayatımızın çok dağdağalı olayları içinden, acı tatlı bin bir tecrübenin olumlu tekâmülü olarak bugünkü siyasî ortama gelebildik. “Tek parti ve ona göre iki dereceli seçim usulü en iyi idare yoludur” inancını, uzun süre samimiyetle ve gerçekçi olarak söyledik. Sonra taze nesiller yetiştiğinde, yeni devirler ve evrimler zamanının gelmesiyle nihayet çok partili sisteme girdik. O kadar ciddî kanaatle, iktidar karşısında muhalefet bulunmasını benimsedik ki, Anayasamız siyasî partileri, iktidar ve muhalefeti ile demokratik rejimin vazgeçilmez unsurları olarak kabul etti ve bir siyasî partinin hayatına ancak Anayasa Mahkemesinin nihayet verebileceğini düstur olarak aldı. Sadece bu hüküm, kırk sene evvel düşünülmesi ve anlaşılması mümkün olmayan bir zirvedir. Vatandaş, bugün siyasî partileri bu gözle görmeye, bu gözle kendine mal etmeye alışmaktadır. Tabiî, karşılık olarak siyasî partilere, iktidarı ve muhalefetiyle alıcı gözüyle bakmakta, onları denetlemektedir. Bu anlayış içinde, Cumhuriyet Halk Partisi’ni yalnız partililerin özel malı değil, bütün vatandaşların ortak malı olarak düşünmek lâzımdır. Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarda ve muhalefette uzun hizmet yıllarından sonra bugünkü duruma gelmiştir. Vatandaş, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, siyasî hayatımızda yararlı bir anlayış ve tesir sahibi olmasını ister. Bu parti, bazen bilinir, fakat bazen bilinmez şekilde vatandaş gözünde, millet destek ve teminatıdır. Onun içindir ki. vatandaş onu, ağır başlı bir ödev duygusuyla, vatan ve millet kaygısıyla çalışmakta olan bir teşekkül olarak görmeyi arzular. Bu, onun hakkıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, partili vatandaşlarımız için, bizim karşımızda bulunan siyasî partiler içindeki değerler için, siyasî partilerin tamamıyla dışında olan, mesleğinde ve işinde gücünde vatandaş için paha biçilmez bir istikrar unsurudur.

Bu sözlerimle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ödevini ve millet şuurunda yerini söylemiş oluyorum. Parti içindeki bir buhranı bütün memleketin dikkatle, bugünkü gibi endişe ve üzüntüyle tâkip etmesinin sebebi budur.

Cumhuriyet Halk Partisi, bu kadar uzun tecrübeden sonra, vatandaşın anlamadığı iç çekişmelerle itibarsız hale gelirse, vatandaş, manevî ve maddi bakımdan asırlar sonra elde ettiği bir kazancından yoksun düşürülmüş olur. Vatandaş şuurunda Cumhuriyet Halk Partisi budur ve bugünkü halimizden, bizim gibi sade vatandaşlar da üzgün ve mahzundurlar.

Buhranın kısa tarihçesi

Şimdi size, içinde bulunduğumuz buhranın kısa tarihçesini anlatayım: Bugün Merkez Yönetim Kurulu ile TBMM Grupları Yönetim Kurulları anlaşmaz halde ve daha ileri olarak, birbirleriyle uğraşır halde gösterilmektedirler. Tartışmaların patlaması, 1965 seçimlerinden sonra başlamıştır. 1965 seçimlerine girerken ben, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ortanın Solunda bir parti olduğunu söyledim, rakiplerimizin iftira yolu ile istismar gayretleri karşısında bunu, seçim esnasında izah etmeye çalıştık. Seçimden biz genel olarak, memlekette tahmin olunandan daha az neticeyle çıktık. Her seçimden sonra sebep arama ve tartışma tabiî olduğu için, aramızda bir çok sebepler bulundu ve az bir zamanda bu sebeplerin en başında Ortanın Solu deyimi gösterildi. Ortanın Soluna itiraz edenler, türlü şekilde davrandılar. En müsait anlayışta olanlar, “Cumhuriyet Halk Partisi ilmen Ortanın Solundadır, bu deyim yanlış değildir, ancak vatandaşa anlatılmadan söylenmiştir, seçim zamanı söylenmesi hatalı olmuştur ve zarar vermiştir” diyorlardı. Anlayışları Ortanın Solu deyimini tabiî karşılamaya elverişli olmayanlar ise, iptidai hurafelere kadar sebepler göstermeye başladılar. Türkler soldan kalkmayı uğursuzluk sayarlar, solda melekler günahları kaydederler, sol kelimesinden vatandaş ürker, gibi sözler... Bunların önünde olanlar, aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin reformları benimsemesini yüreklerinde hoş görmemişlerdir. Reform fikrini bertaraf etmek için Ortanın Solu deyimini bir bahane olarak kullanmayı uygun bulmuşlardır. Zaten koalisyon hükûmetleri zamanlarında ve özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin bağımsızlarla yalnız başına hükûmette bulunduğu, 3. Koalisyonda bile böylelerinin, Meclis içinde kendi hükûmetlerini benimsemek ve desteklemek arzusu, hevessiz bir zoraki çabadan ileri mahiyet göstermiyordu.

Bu seçimlerden hemen sonraki hikâye, 1965 Ekim ayının sonunda başlayan Meclis içi, Parti Meclisi ve buradan sıçrayarak, tabiatıyla teşkilâtta benzer fikirleri destekleyenlerin yürüttükleri teşkilât içi tartışmalar devridir.

Bunu biz, her Parti Meclisi’nde görüşmüşüzdür. Tekrar tekrar kararlar vermiş ve Ortanın Solunun Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabiatına uygun bir deyim olduğunu bildirmişizdir. Her Parti Meclisinden sonra tıpatıp aynı ithamlar Meclis Gruplarında dile getirilmiş, günlerce müzakereden sonra oralarda da Ortanın Solu bir karara bağlanmıştır.

Aralık 1965 ortasında bir İl Başkanları toplantısı yapıldı. Onun da maksadı, seçim sonrası durumu tahlil etmekti ve Ortanın Solunu anlatmaktı. Teşkilâtımız, bu ilk toplantıda, Ortanın Solu fikrini pek güzel anladılar, değerlendirdiler ve desteklediler.

Yeni bir siyasî ortam

Bundan sonra Senato seçimleri oldu. 1966 İlkbaharında, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak ben, bunda önemle nurcular meselesiyle mücadele ettim. Senato seçimlerinde de aldığımız neticeden memnun olmayanların, nurcularla mücadeleyi bir hata saymaları ihtimalîni bir tarafa bırakıyorum. Ortanın Solu meselesi, tekrar Parti Meclisi’nde ve Gruplar toplantısında başlıca mesele olarak ele alındı. Her Parti Meclisi, bu konu üzerinde bildiri yayınlamıştır. 1965 ve 1966 seçimlerinden sonra geçen bu devre zarfında, siyasî hayatımızda önemli bir olay dikkati çekti. Millet Meclisi’nde ve Senatoda bir grup temsilciler, Ortanın Solu fikrini doğru bulduklarını ve bunun anlatılması, vatandaş gözünde ve siyasî hayatta değerlendirilmesi gerektiğini söylemeye başladılar. “Ortanın Solu bizim tabiatımızda ve programımızda vardır, doğru ve ilmi bir deyimdir” gibi sözlerle onu kabul eden müsamahacıların ilerisinde yeni bir siyasî ortam belirdi. Bu ortamın yaratıcılarıdır ki, “Ortanın Solu Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve memleketin siyaseti bakımından olumlu, faydalı bir gelişme unsurudur” gibi bir fikir hareketinin söyleyicisi ve dâvacısı oldular. Bu özellikle Senato seçimlerinden sonra Meclis ve siyaset hayatımızda, Cumhuriyet Halk Partisi içinde beliren yeni bir safhadır.

Buna karşılık derhal Meclislerde faal bir karşı mütalâa yürümeğe başladı. Bunu yürütenler, “Ortanın Solu ancak bir deyimdir, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programı ve seçim bildirgesi dışında bir suretle tefsir edilmek isteniliyor, buna razı değiliz” dâvasını hararetle izlemeye koyuldular.

Bu safhada durumum

Benim bu safhada durumum şudur: Şüphesiz ki, Ortanın Solu manâsız bir söz değil, ancak vatandaş bunu anlamıyor, anlayamaz iddiasıyla bunu bir deyim şeklinde küçültüp dumura uğratmak isteyenlerin ve onu faydalı bir hareketin değerlendirilmesi için kullanmaya çalışanların karşılaşması arasında kaldım. Ben, Ortanın Solunu kuru bir deyim sayan ve saydırmak isteyenlerin endişelerini gidermeye uğraşırken, Ortanın Solunu iyi niyetle değerlendirmek isteyenlerin de salim ölçüler içinde çalışmalarını bana yardım olarak aldım. Başlıca yardımcılarım, Meclis Gruplarının başında bulunanlar ve Yönetim Kurulları ile Parti Meclisi’nin Yönetim Kurulu ve Üyeleri olmak gerekirdi.

Meydana gelen iki taraf arasında bir uzlaşma temini için bütün gücümü kullanmaya çalıştım. 1966 Ekim ayına kadar bir yandan Meclis Gruplarındaki bazı arkadaşların itirazları artarken, öbür yanda Ortanın Solunu benimsemiş ve cesaretle değerlendirmeye çalışmış olanların gayretleri de devam etmiştir. Ben hâlâ, iki taraf arasında bir uzlaşma bulunacağı ümidini muhafaza ediyordum. Ortanın Solunu benimseyenlerin, yani açıktan değil, fakat “sadece deyimdir, her zaman söylenmesine lüzum yoktur, vatandaş bunu anlamıyor” endişelerini samimî ve suni kullanarak, aslında Ortanın Solunu kabul etmemiş olanların başlıca itirazlarını ciddiyetle ele aldım. Bunlar, Ortanın Solu üzerinde konuşmaların ve yazılanların sınır tanımadığından ve aşırı bir sola gidişten şikâyet ediyorlardı. Yani gizli, aşikâr dedikleri ve demek istedikleri, bu Ortanın Solunun memleketi komünizme götüreceği idi. Bunu yayıyorlar, bunu söylüyorlardı.

Cumhuriyet Halk Partisi nedir, ne değildir?

Sevgili arkadaşlarım, bu konuda Ortanın Solunun memleketi komünistliğe mi götüreceği, yoksa komünistliğe karşı tek ve tesirli baraj mı olduğu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin sosyalist bir parti olmak istidadını mı taşıdığı, yoksa kendine mahsus bir parti mi olduğu konusunda fikirlerimi sizlere ve bütün memlekete tekrar duyurmak isterim.

Ortanın Solu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programıyla, seçim bildirgeleriyle sınırlıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin programında, tüzüğünde düzeltme yapmak yalnız Kurultayların hakkıdır.

Ortanın Solu, bir ileri hamle ve bir ileri fikir hareketidir. Halkçılığımızı, devletçiliğimizi, devrimciliğimizi, zamanın ihtiyaçlarına ve programın icaplarına göre özet olarak anlatabilen bir kısa tariftir. Bunu her partili anlatmaya, değerlendirmeye yetkili ve ödevlidir. Ortanın Solu deyimini halk tutmuyor, halka ters geliyor iddialarının saçmalığı ve köksüzlüğü, kısa tecrübede meydana çıkmıştır. Halk ve partililer, kendini beğenen çok iddialıdan iyi anlıyorlar. Yalnız bizim partimiz içinde bulunanlar değil, her partiden ve parti dışında vatandaşlar pek güzel anlıyorlar. Elverir ki, ihmalci olarak anlatmakta kusur edilmesin, esasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin reformlarına akılları yatmayanların bahanesi olarak Ortanın Soluna itiraz edilmesin.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin, sağın karşısında olduğu bellidir. Biz, devrimleri yapan partiyiz. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi, aynı zamanda aşırı solun, yani komünistliğin bugünkü yaşayış düzeni içinde karşısına çıkacak tek emniyet duvarıdır. Kısa zamanda anlaşılmıştır ki, en az aşırı sağcılar kadar aşırı solcular, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ortanın Solu politikası karşısında gerçekten telâşlıdırlar.

Milliyetçi, demokratik, lâik, sosyal hukuk devletinin hem tarifçisi, hem tatbikçisi Ortanın Solunu açıkça anlatan Cumhuriyet Halk Partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Ortanın Solu anlayışı içinde bir yeni fikri de memlekete mal etme çabasındadır. O da, kalkınmayı demokratik düzen içinde, plâna bağlı bir şekilde devlet teşebbüsüyle özel teşebbüsün güven duyarak çalışmasıyla sağlayan devamlı bir karma ekonomi fikridir. Bu ekonominin devamlılığı üzerinde kararlıyız ve bizim, sağımızdakilerle ve solumuzdakilerle büyük farkımız budur.

Ayrılıklarımız, benzerliklerimiz!

Şimdi, sosyalist partilerle ayrılıklarımızı ve benzer taraflarımızı bir de ben anlatayım:

Bir defa, kendilerini zamana ve hale göre sosyalist olarak tanıtmakta fayda gören veya sosyalizmi komünizm yolunda bir aşama olarak kabul eden komünist partilerle, uzaktan yakından bir ilişiğimiz yoktur, olamaz ve olmayacaktır.

Üretim araçlarında özel mülkiyeti reddeden, devlet ve toplum yönetiminde bir sınıfın egemenliğini öngören veya amaçlarına sınıf çatışması yoluyla ulaşmayı düşünen partiler kendilerine ister komünist, ister sosyalist desinler, bizimle temelden ve bağdaşmaz bir şekilde ayrıdırlar.

Böyle partilerle, böyle siyaset akımlarıyla, hedeflerimiz kadar yollarımız da tamamen ayrıdır.

Biz, vazgeçmez bir şekilde Cumhuriyetçiyiz. Sosyalist partiler için Cumhuriyet vazgeçilmez bir şart değildir.

Biz, vazgeçmez bir şekilde milliyetçiyiz. Sosyalist partiler, prensip olarak beynelmilelcidirler ve milliyetçiliklerini örterek, onu başka perdeler arkasında yaparlar. Bizim milliyetçiliğimiz, İmparatorluğun dağılmasının tabiî ve haklı sonucudur. Osmanlı İmparatorluğu, bilinen milliyetsiz idarelerin en ileri örneklerinden biriydi. İlk asırlar, Müslüman Osmanlılardan başkasına eşit vatandaş hakkı tanımazdı. Son asırda, Müslüman veya Müslüman olmayan bütün milletler, gelişmiş milliyetçilikleriyle Türklere hakaret ederek ayrıldılar. İmparatorluğun son günlerinde, Türk olmayan her Osmanlı tebaası, Türklere yukardan bakardı. Millî Mücadele, memleketi kurtarırken, İmparatorluğun son manzarası olan Türk’ü hakir görmek zihniyetine de karşı yapılmıştır. Ondan sonra Türkiye’de kalan bütün vatandaşlar, Türk kültürü içinde Türkiye bütünlüğünü kabul etmekle Türk milleti içine girmişlerdir ve milliyetçilik bize, Kurtuluş Harbi’nin neticesi olarak devlet temeli olmuştur.

Biz laiğiz. Sosyalistler arasında ise, lâikliği aşıp dini prensip olarak reddettikleri için bizden ayrı olanlar bulunduğu gibi, din esasına dayanan sosyalist oldukları için bizden ayrılanlar da vardır. Demek ki biz, Cumhuriyetçi, milliyetçi, lâik prensiplerimize, demokratik olan veya olmayan sosyalist partilerden çok daha kesin ve kararlı olarak bağlıyız.

Bizim, bazı sosyalistlere, halkçı, devletçi ve devrimci prensiplerimizde benzer taraflarımız vardır. Kimi noktalarda tatbikat olarak daha ilerdeyiz.

Halkçılığımız, herhangi bir sınıf veya zümrenin egemenliğini reddeder. Demokratik bir halkçılıktır.

Devletçiliğimiz, bazı sosyalist partilerinkinden daha ileri, bazılarından daha geridir. Ortanın Solunda bir Cumhuriyet Halk Partisi’nin, ancak komünizmle hiçbir ilişiği bulunmayan demokratik sosyalist partilerle mukayesesi mümkün olabileceğine göre, herhalde şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, demokratik sosyalist partilerden hiçbiri, uygulamada devlet işletmeciliği bakımından, bizim kadar ileri değildir. Buna mukabil, bizim sosyal ihtiyaçları karşılamada eksiklerimiz vardır.

Biz gitmiyoruz, onlar bize geliyor

Hiçbir taklit tarafımız yoktur. Derler ki, sosyalistler Cumhuriyet Halk Partisi programına yaklaşırlarken, Cumhuriyet Halk Partisi sosyalizme gidiyor. Biz, bir yere gitmiyoruz. Onlar, bizim icraatta ilerde olduğumuz yerlere geliyorlar. Biz de, Ortanın Solu ile, temel ilkelerimizi devrim ihtiyaçlarına uygun olarak nazari ve ameli bir açıklıkta değerlendirmiş oluyoruz. Ortanın Solu sosyal adaletin gereklerini ifade eden uyandırıcı bir sözdür. Halk bunu mükemmel anlıyor. Halk buna sahip çıkmıştır. Bugün değişen bütün bir dünyadır ve bugünün şartları, temellerinden değişik olan siyasî cereyanlar arasında şaşırtıcı paraleller yaratmaktadır.

Özet: Sosyalist parti değiliz ve olmayacağız, dememiz ezbere bir söz değil, tarihe kendi ihtiyacımıza ve dâvamıza dayanan bir neticedir. Birbirimize benzeyen sosyal adalet ve demokratik sosyal hukuk devleti anlamları, bir eşliğin değil, bir tabiî evrimin neticesidir.

Bazı demokratik sosyalist anlayışları ile yukarıdan beri anlattığım benzerliklerimizi, ayrılıklarımızdan daha önemli görenlerin, kendi sosyalizm anlayışları ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ortanın Solu anlayışını bağdaştırabilmeleri mümkündür. Fakat bu, ne bizim bir sosyalist parti olduğumuzu gösterir, ne de kimsenin, Genel Merkezi Kurultay kararlarının dışına çıkmakla itham etmesine hak verir.

18. Kurultaya giderken

Durum aslında bu iken ve bunun böyle olduğunu çok kimse mükemmel bilirken, Ortanın Solunu, Cumhuriyet Halk Partisi’ni sosyalizme, memleketi komünistliğe götürecekmiş gibi gösterme çabaları, parti içinde önemli safhalardan geçiyor ve endişe verecek ölçülere gidiyordu. Bu fikrin taraftarları, Parti Meclisi’nde verilen kararları ve Grup bildirilerinde yapılan izahları kabul etmiyorlar, Cumhuriyet Halk Partisi içinde Ortanın Solu politikasını yürütmeye ne Genel Başkanı, ne Partinin herhangi bir organını yetkili görüyorlar. Meseleye ancak Kurultayın hüküm verebileceğini ilân ediyorlardı. Kendi fikirlerinde olan teşkilât mensuplarıyla Kurultaydan Ortanın Solu fikrini veya bu fikri samimiyetle besleyenleri mahkûm edecek kararlar alabilecekleri iddiasındaydılar.

Ben Ortanın Solunu söylemiş, buna bir fikir hareketi olarak değer vermek lüzumuna inanmış bir kimse sıfatıyla Kurultaydan evvelki İstanbul, Ankara ve İzmir Kongrelerinde görüşümü açıkça ortaya koydum. Kurultayda, Ortanın Solu fikrini savunarak kendimi yeni Genel Başkanlık seçimine arz edeceğimi göstermek istedim. İtiraf ederim ki, ancak bu son devirde yardımcım olarak kendilerini benim fikrimin yanında zannettiğim Gruplar Başkanvekillerinden bazılarının, aslında Ortanın Soluna karşı çıkanların arasında ve hattâ başında olduklarını, onları yönettiklerini anlamağa başladım.

Kurultaya bu şekilde gitmeden, evvel, Ortanın Solunu Kurultayda kabul ettirmek için ondan endişe duyanların teskin edilmesi tedbirlerini samimî olarak aradım. Bu araştırmanın sonunda Ortanın Solunun Cumhuriyet Halk Partisi’nin programı, seçim bildirgeleri sınırları ile sımsıkı çevrilmiş olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir sosyalist parti olmadığını ve olmayacağını, bu kayıtlar altında Kurultaya teklif yapacağımı söyledim ve tarafların rızasını sağladım. 18. Kurultaya bu hazırlıklar içinde gittim ve vaat ettiğim teklifi yaptım.

18. Kurultay şimdiye kadar bildiklerimizden başka bir tartışma, canlılık, fikir hareketi içinde yürümüştür. Kararları biliyorsunuz. Bunları siz aldınız. Tartışmalar’ çok sert olduğu için neticeden sonra tartışmacıların yüreklerinde bir hiddet izi kalmamasına büyük dikkat gösterdim.

Kurultaydan sonra!

18. Kurultaydan sonra Parti içi olaylar ümit kırıcı bir halde başlamıştır. Yeni Parti Meclisi, Ortanın Solu dâvasını başından beri benimsemiş olanların Kurultayda çokluğu kazanmasıyla kurulmuştur. Bunun neticesi Bülent Ecevit Genel Sekreter seçilmiş ve Merkez Yönetim Kurulu’na da Parti Meclisine çoklukla seçilen arkadaşlar alınmıştır.

Meclislerde ise Grup Başkanvekilleri ve Yönetim Kurulları , büyük çoklukla Kurultayda yeni Merkezi Yönetim Kurulu’na karşı açıktan mücadele etmişlerin idaresine geçmiştir.

Bu duruma, Parti Merkezi ile Meclisler Gruplarının birbirlerine yardımcı olarak, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programını ve âhengini temsil ve tatbik etmelerini sağlamak, önemli ve nazik bir meseleydi; Bu görev başlıca benim gayretime ve dikkatime bağlı kalıyordu. Parti Meclisi’nin ilk kurulduğu günden beri yani 1950 seçimlerinden hemen sonra ben yine Meclis Grubu ile Parti Meclisi’nin bir Partinin organları olarak çalışmalarını sağlamak görevini yapmıştım. Görevin güçlüğünü usullerini tecrübe etmiş bulunuyordum. Parti tecrübesi eski olan arkadaşlarımla, görevin üstesinden gelmiştim. Çeşitli vesilelerle gerek Mecliste, gerek Parti Merkezinde bu idarenin öz çaresini söylemişimdir. Parti organları ve Meclis organları birbirlerine yardımcı olurlar. Birbirlerini desteklerler, birbirlerinin amiri değildirler, birbirlerinin işine karışmazlar ve birbirlerini engelleyemezler. Bunu temin edebilirsem, beraber çalışmayı sağlarım ve çatışmayı önlerim kanısında olmuşumdur.

1950’den 1960’a kadar sık sık, Parti Meclisi ile Meclis Grubu arasındaki geçimsizlikle uğraşmışımdır. O zaman Parti Meclisi, Tüzükteki parti politikasını Parti Meclisi tayin eder hükmüne dayanarak Grupta verilecek kararlara yön çizmek isterdi. Her defasında Parti Meclisi karşısına çıkar “Meclis içindeki çalışmada dışardan müdahale kabul etmem” derdim. Her iki tarafın Başkanı olarak ve her iki taraftaki partililerin sağduyusuna dayanarak ahenk içinde çalışmayı sağlamak iddiasındaydım ve 10 sene müstesna güçlükler içinde parti içini çatlamaktan korumaya muvaffak oldum. Bu çabanın hem güç, hem de kolay tarafı, ihtilâfların hallinin Genel Başkanın anlayışına, itibar ve tesirine dayanmasıdır. Bir taraf Genel Başkanın tesirine meydan okuyan bir zihniyete saplanırsa, mevcut Tüzük hükümlerine göre yanlış yolu düzeltmenin kolay çaresi yoktur, ancak Kurultay son hüküm mercii olabilir.

1950 ile 1960 arasında buna ihtiyaç olmadı. 1965’ten sonra böyle bir durum, bu defa tersine olarak ortaya çıktı. Özellikle 18. Kurultaydan sonra Genel Başkan, Partinin iki organını bir arada, âhenkli yürütebilmek imkânını bulamadığı için Kurultayı hüküm vermeğe çağırmıştır.

Sekizler!

Bugünkü ihtilâfın zahiri sebebi şudur: Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu, 18. Kurultay kararları içinde çalıştıklarını söylerler. Ben derim ki, evet böyle çalışıyorlar. Aksi iddianın sahipleri kabul etmezler. Parti Meclisi’nin kendileri hariç bütün üyeleri, yapılan her ithamı dinledikten sonra, Merkez Yönetim Kurulunun 18. Kurultay kararları içinde çalıştıklarını söylerler. Yine kabul etmezler. İl Başkanlarını topladım, etraflı konuştuk. Herkes görüşünü söyledi. İl Başkanları dediler ki, Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu, 18. Kurultay kararları içinde çalışıyorlar. Aksi iddianın sahipleri, bunu da kabul etmediler.

Bütün bu kararlara itiraz eden ve başlıca Gruplar Başkanvekillerinin içinde bulunduğu bir grup Parti Meclisi üyesi arkadaşımız, Genel Sekreterin ve Merkez Yönetim Kurulunun 18. Kurultay kararlarını taştıkları veya taşma istidadında oldukları bahanesiyle Cumhuriyet Halk Partisi’ni Sosyalist Halk Partisi ve Kemalist Halk Partisi olarak iki ayrı grup halinde göstermek çabasına girmişlerdir ve bunu önce gizli, sonra imzalarıyla aşikâr, yayınlayarak ilân etmişlerdir. Siyasî hayatımızda Sekizler adıyla şöhret bulan, evvelâ Gruplar Yönetim Kurullarıyla beraber çalışıyor manzarasındayken, galiba her teşebbüslerinde Yönetim Kurulları toptan kendileriyle beraber olmadığı için yalnız bu sekiz arkadaş ve etraflarına topladıkları yardımcılar, parti içinde bu vaziyeti almışlardır. Mücadelenin son günlerinde bu sekiz arkadaş, teşkilâtla doğrudan doğruya temasa geçme safhasına gelmişler, muhaberelerle, toplantı ve ziyaretlerle Cumhuriyet Halk Partisi’ni sosyalist olmaktan kurtarma görünüşü içinde faaliyetlerini zirveye çıkarmışlardır. Vatandaş gözünde Parti, gayretlerin sonucu, birbirine hasım iki kanat, iki grup, iki kitle olarak çırpınmaktadır. Taraflar arasındaki fark şudur ki, Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu seçimden gelen bir tabiî teşekküldür. Genel Başkanın idaresi altındadır. Sekizler grubu ise, kendi iradeleriyle teşekkül etmiş, bilinmez kimin emrinde, ayrı iddiaları, dâvaları, hükümleri olan bir takımdır.

Siz bu vaziyeti tetkik edeceksiniz.

İsnatlardan bazıları

Tekliflerimize geçmeden evvel, zihinleri şaşırtmağa çalışan bazı isnatları cevaplandırmak isterim:

Genel Başkana yanlış bilgiler veriliyor isnadı yazılmaktadır. Bu iddia haksız olduğu kadar, bunca zamandır beraber çalıştıkları Genel Başkanı hiç tanımamış olduklarının yeni bir delilidir. Genel Başkanınızın, olayları yakından izlemekte, onların mahiyetini ve önemini isabetle kavramağa çalışmakta olduğuna emin bulunabilirsiniz.

Genel Başkana yapılan diğer bir isnat da, onun taraf tuttuğu ve tarafsız olmadığıdır. Senelerden beri başvurduğum uzlaştırma gayretlerini hikâye ettim. Ama Genel Başkanın her meselede bir görüşü, takdir ödevi ve kabiliyeti olacaktır.

Uzlaşılmayan mesele en nihayet Kurultaya gelecektir. Sizler de şimdi onun için toplandınız. Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı olarak, fikirde ve davranışta haklı ile haksızı adaletle ayırıp karar vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım:

Size iki teklif getirdim. Kurultayda iki komisyon, teşkil edeceksiniz. Bunlardan birisi, anlattığım parti içi meseleleri incelemek, kusurları bulmak ve partiyi kurtarmak için karar verecektir. Öteki komisyon Tüzük Komisyonudur. Bugün görülen acele ihtiyaçları karşılayacak tüzük değiştirmelerini bulup Kurultaya teklif edecektir. Her iki komisyona da tekliflerimi ayrı ayrı raporlarla takdim etmekteyim.

CHP ebediyen yaşayacaktır!

Sevgili arkadaşlarım:

Her toplulukta, her siyasî parti içinde, muhtelif önemde ihtilâflar ve sorunlar çıkabilir. Kuvvetli toplumlar durumları sükûnetle, soğukkanlılıkla inceleyip tedbirlerini isabetle bulur, adaletle tatbik ederler. Bütün bu üzücü olayların benim hayatıma huzur veren tarafı, Cumhuriyet Halk Partisi, memlekete mal olmuştur ve Cumhuriyet Halk Partisi ebediyen yaşayacaktır. Teşkilâtın tüm mensupları, ellerindeki emanetin kadrini biliyorlar, emanetin istediği anlayışa, iradeye ve cesarete sahiptirler. Bu tecrübeler bana bir inancı verdi: Üzüntülü, gözüm açık gitmeyeceğim. Büyük Atatürk, Ulu önderimiz, ve O’na kavuştuğum zaman ben, ebedi bir huzurun içinde olacağız. Cumhuriyet Halk Partisi’ni kurtaracak ve onun memlekette hizmetini devam ettirecek, siz arkadaşlarımsınız. Hepimiz gelip gideceğiz. Var olan, sizlersiniz, ve sizden sonraki Kurultaylardır.

Hepinize yürekten bağlılıklarımı, sevgilerimi, saygılarımı sunarım. Kurultay delegeleri, aziz arkadaşlarım.

 

 

 

 

4. Olağanüstü CHP Kurultayı “Parti İçi Sorunları İnceleme Komisyonu”na Sunulan Rapor[273]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün “Parti içi sorunları inceleme komisyonu”na sunduğu rapor 24 sayfa tutarındadır.

İnönü, raporun baş kısmında Ortanın Solu deyiminin anlamını ve hangi şartlar altında ortaya atılmış olduğunu etraflı şekilde anlatmakta ve Ortanın Solu ülküsüne karşı girişilen saldırıları açıklamaktadır.

Kurultaydan önce ve kongreler başladıktan sonra, Ortanın Solunu tutanlara ithamlar yöneltme çabasına bir kısım çevrelerce girişildiğini belirten İnönü, bu ithamların Ağustos 1966’da Beşiktaş’ta toplanan Parti Meclisine de getirildiğini, bu iddiaları bilhassa Feyzioğlu’nun savunduğunu, ancak ortaya hiçbir belge konamadığını ifade ederek “Bu olay bugün tatbik edilen iftira metodunun başlangıcıdır” demektedir.

Daha sonra, İnönü raporda, Kurultayca Genel Sekreterliğe seçilen Ecevit ve arkadaşlarının yurt ölçüsündeki çalışmalarından huzursuzluğa düşenlerin, Ecevit’i süratle yıpratmak, tahrip etmek çabasına düştüklerini, Parti Meclisini bu kişilerin olağanüstü toplantıya çağırdıklarını belirtmekte ve şöyle devam etmektedir:

“Bir aylık sonuç: Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu 29 il, ve 90 ilçe gezmişti. Kurultay kararını, ortanın solunu anlamaz denilen halka anlatmayı başarmıştı.”

Raporda, ardından, 24 Aralık’ta Parti Meclisi’nin Feyzioğlu ve arkadaşlarının iddialarını reddettiği, bunun üzerine 8’lerin karşı bir bildiri yayınlayarak Genel Merkeze cephe aldığı, 8’lerin bildirisine eş bir bildirinin de 10 Ocak 1967 tarihinde Grup Yönetim Kurulunca yayınlandığı yer almakta, iller toplantısının da Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulunu onaylamasına rağmen, ithamların sürdürüldüğü belirtilerek, özetle şunlar kaydedilmektedir:

“Bütçe müzakereleri hepinizin bildiğiniz şekilde cereyan etmiştir. Mecliste, Grup adına bütçenin genel görüşmesinde sözcülüğünü yapmıştım. Grup Başkan vekili Feyzioğlu da grup adına ikinci konuşmayı yaptı. Lüzum olduğunda ikinci bir konuşma yapılmaz değil. Ancak, parti içinde cereyan eden bütün tartışma ve ithamlar kapalı bir şekilde Meclis kürsüsüne getirilmiştir. Bir sözcünün başka partiler tarafından alkışlanması, normal zamanlarda yadırganmaz, olağan hâdiselerdendir. Ancak, Parti içi ithamlar dile getirilirken başlıca bize hasım olan partiler tarafından alkışlanırsa, bu alkışlarda başka mâna aramak gerekir. Nitekim, 27 Şubat günü AP sözcüsü Prof. Aydın Yalçın bu ithamları ele alarak partinin bir kanadı dediği CHP’nin meşru organını suçlamış, buna karşı çalımlı Grup Başkan vekili sessiz kalmaya mecbur olmuştur. Çünkü buna cevap veremezdi, verseydi kendi söz ve beyanları delil olarak gösterilecekti. Bütçe müzakereleri de birkaç hâdisesini sıraladığım olumsuz bir şekilde devam etti. Çünkü 8’lerden olan Grup başkan vekilleri, başlıca hasım saydıkları Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulu ile uğraşmaktan, memleket meselelerine bakmak imkânını bulamamışlardır.”

İnönü raporunda, 8’lerin Kurultayı, yetkili organları, parti program ve tüzüğünü hiçe saydıklarını belirterek, “Bu düşünceler mariz duyguların gölgesinde çarpılmış fikirler olmaktan öte geçemez” demekte, 8’lerin yeni bir parti organı olarak ortaya çıktığını, faaliyetlerinin tamamen yasama organı ve gruplar dışı olduğunu hatırlatarak, “Tüzük ve kanunlara aykırı olan grupların bu politikaya vasıta kılınmaya çalışılmasıdır” demekte, 15 Mart tarihli Parti Meclisindeki olayları anlatmakta, gelişen hâdiselerden sonra olağanüstü Kurultay çağrısını yaptığını ifade etmektedir.

Merkez Yönetim Kurulunun bir taraftan bu engellemelerle uğraşırken, bir taraftan başarı ile yurt gezilerine devam ettiğini açıklayan İnönü, raporda, CHP’deki olayları anlatmakta, gelişen hâdiselerden sonra olağanüstü Kurultay çağrısını yaptığını ifade etmektedir.

Merkez Yönetim Kurulunun bir taraftan bu engellemelerle uğraşırken, bir taraftan başarı ile yurt gezilerine devam ettiğini açıklayan İnönü, raporda, CHP’deki canlılığa da değinmekte ve özetle şu şekilde devam etmektedir.

“Bugüne kadar Genel Sekreterin Kurultay kararı dışına çıktığına dair hiçbir delil gösterilememiştir. İnsandan söylemediği şeylerin değil, söylediği şeylerin hesabı sorulabilir.

CHP idarecilerini, ki bunların başında ben varım, sosyalist ithamı ile ürküteceklerini ve parti programının da, Anayasanın da icabı olarak ekonomik ve sosyal reformları uygulamaktan yıldıracaklarını zannedenlerin akıllarına ve anlayışlarına hem şaşarım, hem esef ederim.

Ortanın Solunu anlatırken, bu politikanın komünizmi ve Marksizmi önlediğini, batıdan örnekler vererek açıklayan Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurul üyelerini haksız ithamlara muhatap tutmak en hafif tabiriyle insafsızlıktır.

Yöneticilerin hangi sözlerinin ve fikirlerinin CHP’nin program, tüzük ve Kurultay kararlarına aykırı olduğunu öğrenmek şimdiye kadar mümkün olmamıştır. Bu ithamlar, partiyi bölmek için yapılan gayretlerin sonucu olan insafsız iftiralardan ibaret kalmaya mahkum olmuştur.

8’lerin maksatları artık belirgin hale gelmiştir. 8’lere yakın çevrelerin beyanları, yeni bir parti kurma yolundaki gayretleri ortaya koymuştur. İzmir’de 8’lerin gayri meşru parti organı halinde birleşen Dündar Soyer ve arkadaşlarının verdiği beyanlarla yeni bir partinin kurulacağı ortaya çıkmıştır. Taşkınlığın bu derecesi hiçbir devirde görülmemiştir.

Hem partinin TBMM Grup başkan vekilleri sıfatı taşınacak, hem de o partiden ayrılmadan bu unvan altında yeni bir partinin kuruluş hazırlıkları yürütülecek, bunların tahribatı geniştir.

Kurultaydan sonra en yetkili organ olan Parti Meclisi’nin kararlarına karşı çıkarılan tebliğler, Parti Meclisine eş gayri meşru bir organ manzarası arz etmiştir. 8’lerin idaresindeki Grup yönetimi 8’lerle birlikte meşruiyet dışı bir merkez organı manzarasına bürünmüştür.

Kurultayı tanımayacaksın, Genel Başkanı, Parti Meclisini tanımayacaksın, programı, tüzüğü, kurultay kararlarını kendi fikirlerine göre tefsir edeceksin. Bu, dünyanın neresinde görülmüştür?

Yukarıdaki izahların arasında grupla ilgili kısımlar varsa bunlar partiye eş olmak iddiasında bulunan bir meşruiyet dışı organın grup içindeki faaliyetlerinin belirtilmesidir.

Bugün inceleyeceğimiz durum, Partiyi bölme ve yeni bir Parti kurma niyetleri ortaya çıkmış sekizler diye adlandırılan üyelerin, partiye zarar veren hareketlerini önleyici ve Parti bütünlüğünü koruyucu tedbirler olacaktır.

Genel Sekreter ve Merkez Yönetim Kurulunun Kurultay kararlarına uygun hareket edip etmediğini ortaya koyacaksınız.

Partimizin Marksizme ve Komünizme yöneldiği yolundaki, CHP’ye her devirde karşı olanların kullandıkları iftira vasıtasını bir kere daha işlemez hale getireceksiniz.

Büyük Kurultayımız ve her güç zamanda çare bulmakta [okunamadı] Atatürkçü ve devrimci teşkilâtımız, bu meselelere de bir hal çaresi bulacaktır. Buna bütün kalbimle inanıyorum.

Çalışmalarınızda başarılar dilerim.”

 

 

 

 

 

4. Olağanüstü CHP Kurultayını Kapama Konuşması[274]

Sevgili arkadaşlarım,

Kurultay çalışmaları için hepinize yürekten tebriklerimi ve teşekkürlerimi sunarım. Memlekete karşı yapılması lâzım bir ödevi anlayışla ve bilinçli olarak yerine getirdiğimiz, Sekizlerin girişmiş oldukları Partiyi bölme hareketini basiretle boşa çıkardınız.

Siyaset alanında görüşlerimi sizlere bir defa daha söylemek isterim.

1–Bu Kurultayda, XVIII. Kurultayın kabul ettiklerini açıklığa götürdünüz. Haklı ve isabetli olarak değerlendirdiniz. Her partilinin yeni ödevi asıl şimdi başlıyor. Burada çalıştığınız gibi teşkilâtta da çalışacaksınız vatandaşa CHP’nin görüşlerini ve düşüncelerini anlatacaksınız. Çalışmalarınızın ilk neticelerini önümüzdeki mahalli seçimlerde ve kısmî senato seçimlerinde bir dereceye kadar almak başlıca gayretiniz olacaktır.

2–Bundan sonra parti idaresinde, Meclis Gruplarını ve parti meclisi ile parti merkezini birbirine yardımcı, birbirine ahenkli olarak çalıştırmak. Bunu sağlamak ilk görevimizdir. Bunun tek çaresi, grupların ve parti merkezinin ortak başkanı olan Genel Başkanın tesirinin her iki tarafa işleyebilmesidir.

3–Şimdi, partiyi bölünmekten kurtaracak muamelenin ilk safhası başlamaktadır. Kurultay hâdiselere isabetli teşhisler koydu, tedbirler aldı. Hâdiseler bir baştan ötekine sizin haklı ve isabetli olduğunuzu göstermiştir. Bundan sonraki muamele adaletle ve sorumluluk duygusu ile tâkip olunacaktır. Önemli olan bir fikrimi size hemen bildirmeliyim. Gerek teşkilâtta, gerek Meclislerde bilerek bilmeyerek, isteyerek istemeyerek 8’lerle beraber olmuşlarla hiç kimsenin hesabı bulunmayacaktır. Bunlar için geçmişle geleceğin arasını 29 Nisan çizgisiyle ayırıyorum. Bu çizginin üstünde kalan hiçbir safhanın hiçbir hesabını kimse kimseden istemeyecektir. Herkesin hareketleri ancak bundan sonraki kusurları dolayısıyla tâkip edilecektir. Bugün 29 Nisan’da 8’lerin dışındaki bütün partililerin âhenk içinde beraber çalışmalarını sağlamaktan başka bir kararım yoktur. Bunun kaabil olacağına samimiyetle güveniyorum.

Sevgili arkadaşlarım, size veda ederim. CHP için taze bir devre açılmıştır. Benimle beraber hepimizin Mecliste ve dışarıda gayretimiz vatandaşa kendimizi anlatmak, seçmenin güvenini kazanmaya çalışmaktır.

Sağ olunuz, esen kalınız sevgili arkadaşlarım.

 

 

 

 

CHP Denizli Kurultay Delegelerinin Ziyaretinde Söyledikleri[275]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü dün Çankaya’daki evinde Olağanüstü Kurultay delegelerinden bazılarını kabul ederek kendileriyle görüşmüş, Denizlili delegelere, “Söylediklerime dikkat ettiniz. Bundan sonra asıl çalışma şimdi başlıyor” demiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu üyeleri Hüdai Oral ve Muammer Erten başkanlığında İsmet İnönü’yü evinde ziyaret eden Denizli delegeleri, Genel Başkana bağlılıklarını bir kez daha belirtmişlerdir.

Denizlili CHP’lilerden birisi cebinden çıkardığı ve İsmet İnönü’nün resmî bulunan eski 50 liralıklardan iki tanesini İnönü’ye imzalatmak istemiş. İnönü paraları imzalarken delegelere, “Churchill’de de vardır böyle imza ettiğim paralar. O da cebinden çıkardı imzalattı bana” demiştir.

Asıl çalışma şimdi başlıyor

İsmet İnönü daha sonra Olağanüstü Kurultaya katılan Denizli delegeleri ile şöyle konuşmuştur:

“Söylediklerime dikkat ettiniz. Bundan sonra asıl çalışma şimdi başlıyor. Şimdi her taraftan bize hücumlar başlayacak.

Bir delegenin mahalli seçimlerin yaklaştığını söylemesi üzerine CHP Genel Başkanı İnönü, “Mahalli seçimler güç. Az zaman var. Netice almak için canla başla çalışacaksınız. İşin başı sandığa hâkim olmak” demiştir.

İnönü bu arada Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Hüdai Oral’dan 8’lerin davranışıyla ilgili olarak yeni bir gelişmenin olup olmadığını sormuş ve “Neticeyi bana bildirin” demiştir.

[Tamamlayıcı haber]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün evinde Denizli Milletvekili Hüdai Oral ile Muammer Ertem Başkanlığındaki Denizli delegelerini kabul etmiş ve kendilerine “Kurultayda söylediklerime dikkat ettiniz, asıl çalışma şimdi başlıyor. Şimdi bize her taraftan hücumlar başlayacak, netice almak için canla başla çalışacaksınız” demiştir.

Bir delegenin, “Paşam, mahalli seçimler yaklaşıyor. İyi netice alacak mıyız?” sorusuna İnönü şu karşılığı vermiştir:

“Mahalli seçimler güç. Az zaman var. Netice almak için canla başla çalışmanız gerekiyor. İşin başında sandığa hâkim olmak. Buna göre çalışacaksınız.”

“Churchill’de de var”

Denizli delegelerini Misafir Kabul Salonunda “Çok şükür iyileştim” sözleriyle karşılayan İnönü, delegelere, fotoğraflarını imzalamış bir Denizlilinin uzattığı eski Türk parasını imzalarken “Churchil’de de vardı böyle imzaladığım paralar. O da cebinden çıkararak bana imzalatmıştı” demiştir.

Denizli İl Başkanı İlhami Açıkalın, Kurultayın ilk gününde bir oğlu olduğunu ve “İsmet” ismini koymak istediğini söylemiş, İnönü bunun üzerine “Benim ismimi” diyerek sevinçle İl Başkanını yanaklarından öpmüştür.

İnönü daha sonra Denizli Milletvekili Hüdai Oral’a “Kaç kişinin istifa ettiğini” sormuş, Oral’ın “Daha belli değil Paşam” demesi üzerine şunları söylemiştir.

“Kaç kişi gidecek, kaç kişi ayrılacak yani daha belli değil vaziyet. Neticeyi bana derhal bildirin.”

 

 

 

 

CHP Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Öktem’i Hastane Ziyaretinde Yapılan Sohbet[276]

(…)

Yüksek İhtisas Hastanesi’nin dördüncü katında yatmakta olan Öktem’i yatağında, serum alırken gören İsmet İnönü, Genel Sekreter Yardımcısına “Şimdi ne alıyorsun, serum mu alıyorsun. Kim bilir ne kadar verdin herkese serumu, şimdi kendin alıyorsun” demiştir.

Dr. Öktem, İnönü’ye “Hastalığı boyunca bütün üzüntüsünün Kurultaya katılamamak olduğunu” belirtmiş, CHP Genel Başkanı, hastanenin doktorlarına, Öktem’in sağlığı konusunda soru sormuştur.

Öktem’in bir hafta sonra hastaneden çıkacağını öğrenen İnönü doktora, “Ondan sonra koşu yapabilir mi?” diye sormuştur.

Rüya görmemeğe alıştıramadım sizi

İbrahim Öktem olağanüstü kurultay konusunda İsmet İnönü’ye:

“Bütün olayları, kurultayın bütün olaylarını birer birer yaşadım rüyamda” demiş, bunun üzerine İnönü şöyle konuşmuştur:

“Rüya görmemeğe alıştıramadım sizi. Ben idman yaptım, kendimi yetiştirdim. Belki 35 yıldır rüya görmüyorum.”

Politika yapma

Öktem İnönü’ye kendisini ziyaret eden doktorların kurultay sonucundan memnun olduklarını söylemesi üzerine İnönü, “Politika yapmaya başlama. Biraz dinlen” demiş. Öktem bugün yapılacak olan Parti Meclisi toplantısına katılmak istediğini söyleyince İnönü, Öktem’e kendisini yormamasını salık vermiştir.

Politika konusunda bugün konuşmayacağını daha önce gazetecilere belirten İsmet İnönü, Öktem’in yanından ayrılırken, “Bayram yapıyorum, bayram. Emin ol her sabah kalkınca senin iyi haberini alıyorum” demiş ve Öktem’e sağlık dileyerek hastaneden ayrılmıştır.

 

 

 

 

CHP Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Öktem’i Hastane Ziyaretinde Yapılan Sohbet[277]

Önce, Hacettepe Tıp Fakültesinde önemli bir ameliyat geçirmiş olan TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak’a giden İnönü, hastanenin giriş bahçesine yapılmış olan mermer büst ile ilgilenmiş ve kime ait olduğunu sormuştur.

Eski Türk doktorlarından Şaban Şifai’nin büstü olduğu söylenince de “Tasavvur olarak mı yapıldı, yoksa resmi var mıydı?” diye sormuş, büstün tasavvur olarak yapıldığı söylenmiştir.

Daha sonra Adnan Öztrak’ın yattığı odaya giden İnönü, “Geçmiş olsun” diyerek Öztrak’ı öpmüş, Öztrak’ın doğrulmak ve konuşmak istemesi üzerine de konuşmamasını tavsiye etmiştir: Öztrak’ın ailesine de geçmiş olsun diyen İnönü, ilgililerden hastanın durumunu ve geceyi nasıl geçirdiğini sormuştur. Hastayı fazla yormamak için ziyaretini kısa kesen İnönü, Öztrak’ı tekrar öperek “Geçmiş olsun, bir, iki kilo verir çıkarsın” dedikten sonra “Sakalların da iyi uzamış” demiştir. Hastaneden ayrılırken toplanan vatandaşların tezahüratı ile karşılaşan İnönü, halkı şapkasını çıkararak selâmlamıştır. Bundan sonra Yüksek İhtisas Hastanesine giden İsmet İnönü CHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. İbrahim Öktem’i ziyaret etmiştir. Öktem’i bir koltukta dinlenir halde bulan İnönü, Öktem ayağa kalkmak isteyince, kalkmamasını söylemiştir. Daha ne kadar hastanede kalacağını Öktem’e soran İnönü “Cumartesiye izin verirlerse çıkıp evimde istirahat etmek istiyorum” cevabını alınca “Ama izin vermeyecekler” demiştir. Dr. İbrahim Öktem’in “İzin vermezlerse kaçarım” demesine de gülen İnönü, Bayan Öktem’den, eşinin geceyi nasıl geçirdiğini ve ateşinin düşüp düşmediğini sormuştur.

Bu sırada Öktem’i ziyaret için gelen CHP milletvekili Nuri Kodamanoğlu’nun eşi ve kardeşine “Kodamanoğlu nerede yatıyor. Bana İbrahim beyin altındaki katta yattığını söylediler” diye sormuştur. Kodamanoğlu’nun Yüksek İhtisas Hastanesinde olmayıp Hacettepe Tıp Fakültesinde olduğu söylenince çok üzülen İnönü “Bana burada olduğunu söylemişlerdi” diyerek dizine vurmuştur.

Öktem’in “Parti Meclisi’nde güzel bir çalışma yapmışsınız” demesi üzerine İnönü “Çalıştık. Neticeleri söylediler mi?”diye sormuştur.

Dr. Öktem’in eşinden iştahının nasıl olduğunu sormuş ve çok az yediği ve canının sucuk istediği söylendiğinde de “Alkol da istiyor mu?” demiştir. Şimdilik böyle bir isteği olmadığı belirtilince “Benim iki aydır ağzıma alkolün damlasını koyduğum yok. Canım yok mu benim?” diye takılmıştır.

Öktem’in evindeki çalışmaları için “Ev günleri feci idi. Hanım senden fazla eridi” diyen İnönü doktorlara “İçeriden vitamin veriyor musunuz?” demiş, verildiğini öğrenince de “Ben öksürüğe tutuldum. İlâçlar verdiler. Öyle iştah kesiyor, öyle iştah kesiyor ki” diye yakınmıştır.

Öktem’in yanından ayrılırken tekrar öpen İnönü, Nuri Kodamanoğlu’nun eşine; “Kodamanoğlu’nu göremedim, canım çok yandı. Onun için geldim ben. İbrahim beyin altında yatıyor dediler” demiştir.

İnönü daha sonra alt katta yatan A. Naci Arı’yı ziyaret etmiştir.

Arı’yı yanaklarından öpen İnönü, kaç gündür yattığını, ağrı olup olmadığını sormuştur. Dört gündür yattığı ve ağrının bugün hafiflediği söylenince de “Gece mi geldi, Mecliste mi oldu?” diye soran İnönü’ye A. Naci Arı; “Kurultaya giderken Cumartesi günü oldu” diye cevap vermiştir. İlk defa böyle bir kriz geldiğini öğrenen İnönü “Korkma, beşinciyi de göreceğim” diye takılmıştır. Hastaneden çıkmak için acele etmemesini söyleyen İnönü, bu sırada masanın üzerinde duran Kennedy’nin “Fazilet Mücadelesi” adlı kitabını görmüş ve alarak bir süre bakmıştır. Masada Ulus gazetesini de gören İnönü, Ali İhsan Göğüş’e “Göster bakalım telgrafları” demiş, gösterilince de çokluğu karşısında gülümsemiştir.

Daha sonra, doktorlardan, Arı’nın durumunu soran İnönü “Doktor ne ilâç veriyorsunuz? İzotop veriyor musunuz?” diye sormuş gerekmediği söylenince de “Öyleyse hafif” demiş. Elektrosunun alındığı bir şey bulunamadığı belirtildiğinde de “Oh bir şeyi yok demek” demiştir. Hastalığın kalple ilgisi olmadığı, ciğerden vücuda hava kaçtığı ve onun baskısı ile kriz geldiği söylenince de hayret etmiş “Ciğerden hava kaçtığını da ilk defa duyuyorum” demiş ve hastalık hakkında bilgi almıştır. Arı’ya “Bizi merak etme, telgrafını aldım. Çok üzüldüm. Birden kendimi kaybettim. Cevap verdim. Ondan sonra da kendim göreceğim dedim” demiş, ne yedirildiğini sormuştur. “Sulu ve tuzsuz” denince, kahkahalarla gülen İnönü “Bizim mutfakta tuz yoktur, et suyu yoktur, tereyağı yoktur” demiş ve A. Naci Arı’ya geçmiş olsun diyerek, tekrar yanaklarından öpmüş ve yanından ayrılmıştır.

 

 

 

 

CHP Senato Grup Toplantısında Kurultay Sonrası Partiden Ayrılmalar Üzerine Yapılan Konuşma[278]

(...) CHP Genel Başkanı İnönü, senatörlere özetle şunları söylemiştir:

“Bugün halkın gözü bizdedir. Sağlam zemin üzerindeyiz. Halk, partiye daha çok bağlanmıştır. Önümüzdeki mücadeleler bunu gösterecektir.

Aramızdan bazı arkadaşlar fikir ayrılığı yüzünden ayrılmışlardır. İlerde bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Bir uzlaşmaya gidilemezdi. Kemiyet bakımından azaldık ama, keyfiyet bakımından daha güçlüyüz. 32 arkadaşımızdan 25’i devamlı olarak Senato toplantılarında bulunursa sesimizi duyurabiliriz. Biz kimseye husumet beslemiyoruz. İtidalli olunuz. Ama bu, yapılan tarizlere cevap vermemek anlamına gelmez. Gerekli cevapları verirsiniz.

CHP hep doğurur, demeyeyim ama tevlid eder. CHP’den ayrılan arkadaşlar daima beni ve CHP’yi tenkit etmekte yaşama imkânı aramışlardır. Bunlar da böyle hareket edeceklerdir.”

Toplantı dağıldıktan sonra İnönü gazetecilere “Grupta sükûnet var” demiştir.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Partiden Ayrılmalar ve Yerel Seçimlerle İlgili Yapılan Konuşma[279]

Muhterem arkadaşlarım, Gruplarımızda seçimler yapacağız. Ondan önce siz arkadaşlarımla temasa gelmek istedim. Dün Senato Grubumuzda konuştum. Bugün huzurunuzdayım.

Geçen olaylardan hepimiz, tabiatıyla üzüntü duyduk. Uzun müddet beraber çalıştığımız arkadaşlar, bizden ayrılmışlardır. Ayrılığın türlü sebepleri ifade olunabilir. Fakat aslında bir fikir ayrılığı vardır. Uzlaşma, gittikçe daha güç hale gelmişti. Ve sonunda, bugünkü netice hasıl oldu. Siyasî hayatta bunlar olur şeylerdir. Bunu bir facia gibi kabul etmek, siyaseti bilenlerin hakkı değildir. Anlaşma olduğu zaman beraber çalışılır. Fikirler ayrıldığı zaman, medenî olarak ayrılmak mümkün olmalıdır.

Bizden ayrılan arkadaşlar, tabiatıyla çok sert başladılar. Ama, büyük Partiyi temsil ediyoruz. Her ayrılma CHP ile olmuştur, alışkanlığımız da vardır. Sükûnetli davranmalıyız. Her türlü ifrattan sakınmalıyız. Fakat mütemadiyen haksız taarruzlara uğrayacağımız için, gerektikçe kendimizi savunmaya ve umumî efkârda şüphe bırakmamaya çalışmalıyız.

Olağanüstü Kurultayın delegeleri, 18’inci Kurultayın delegeleri idi. Olağanüstü Kurultayda gördüğümüz fark, hem teşkilâtın bizi haklı görmesi, hem de vatandaşlara dertlerimizi anlatmada muvaffak olduğumuzun anlaşılmasıdır. Olağanüstü Kurultayda şevk ve heyecan gördünüz. Bunu, yalnız delegelerimizin gayretlerine atfetmeyiniz. Delegelerimizin tâkip ettiği politikayı, halkımızın yakından görüp anlamaları; inançlarını kuvvetlendirmiş şevklerini arttırmıştır. Bir parti içinde umumî heyecan, vazife hissi ve gayreti, partililerin vatandaşlardan gördükleri ve görecekleri ilginin kuvvetli delilleri sayılır. Ben, Olağanüstü Kurultayda, teşkilâtımızın durumundan, yalnız kendi bünyemizin sağlamlığını değil, çalışmalarımızın vatandaşlarda uyandırdığı müspet tesirlerin işaretlerini gördüm. Bir neticeye varıyorum ki, tevazu ile konuşsak dahi, gerçekleri söylemek bakımından sağlam zemindeyiz. Tahmin ettiğimiz gibi, vatandaş, CHP’ye büyük kitlesiyle itimat etmektedir, ondan vazife beklemektedir, onu teminat saymaktadır. Bizim vatandaşa karşı vazifelerimizin ehemmiyeti azalmamıştır. Her zamankinden fazla artmıştır.

Bu hâdiselerden sonra ilk işimiz toparlanmaktır. Toparlanmanın ilk görünüşü, partinin bütün örgütlerinin ahenk içinde çalışmalarıdır. Mecliste, Parti Merkezinde ve teşkilâtta, organlar birbirinin yardımcısı ve tamamlayıcısı olacaktır. Ümit ediyorum ki, çalışmalarımız her yerde ahenkli ve birbirine yardım ederek yürüyecektir. Mecliste başlıca muhalefet partisi olarak daima tarize maruz kalırız. Bizden yeni ayrılanların tarizleri daha sert olacaktır.

Bunların hepsinin karşısında sükûnetimizi muhafaza edeceğiz. Meclise cesaret, kararlılık ve irade sağlamlığının delillerini vatandaşa göstermeliyiz. Meclise devamımız, her zamandan fazla daha dikkatli olmalıdır. Meclis kürsüsünde, Komisyonlarda CHP’nin varlığı daima hissolunmalıdır. Bu suretle vatandaş. CHP’nin vazife başında iradeli, devamlı ve sebatlı olduğunu daima gözü ile görmelidir. Ondan sonra teşkilâtta çalışmamız olacaktır.

İçindeki ihtilâftan kurtulmuş ve elbirliği ile beraber çalışıyor manzarasını bir an önce vermek, CHP’nin itibarını vatandaş gözünde belirtecektir.

Ben Grup yöneticilerinin emrinde bulunacağım. Başlıca sorumlu arkadaşlarımın daima telkinlerine ve arzularına hazır olacağım.

Eylül ortasında mahalli seçimler yapılacaktır. Kısmi Senato seçimlerinin de birlikte yapılması ihtimalînden bahsolunuyor. İktidar, bu meseleleri kendisi karar verecek çoğunluktadır. Muhalefet olarak bizimle ihtiyaç duyarsa iktidarla temas edeceğiz. Seçim Kanununda nasıl bir değişiklik istenecektir, öğreneceğiz. İktidarla geçen başlıca ihtilâfımız, millî bakiye sistemi üzerinde idi. Bu defa, bu konunun nasıl tezahür edeceğini bilmiyoruz. Geçen yıl millî bakiye sistemi için iktidar ile bizim aramızda bir anlaşma olmasını arzulayan arkadaşlar şimdi bizden ayrıldılar ve millî bakiyeye muhtaç haldedirler. Nasıl hareket edecekler göreceğiz.

Meclise kalkınma plânının ikinci dönemi geliyor. On beş yıldan beri plân fikrini müdafaa etmişizdir. Fikren ve tecrübe ile plân müessesesinde memlekete çok faydalı olabilecek durumdayız.

Sevgili arkadaşlarım ilk konuşmama lütfen imkân verdiniz size zahmet verdim. Teşekkür ederim.

 

 

 

 

İngiliz Gazetecilerle Güncel Siyasi Konular ile İlgili Yapılan Söyleşi[280]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün akşam saat 17.30’da İngiliz basınının halen Türkiye’yi ziyaret etmekte olan, önde gelen 10 mensubunu kabul etmiş ve bu gazetecilerin çeşitli konularda kendisine yönettikleri soruları cevaplandırmıştır.

Konuşması sırasında zaman zaman nükteler yapan İnönü, sözlerini bitirirken:

“Bu kadar zeki gazetecilerle böyle zevkli bir toplantı benim hayatımda nadir rastladığım olaylardan biridir. Beni zor bir imtihana tabi tuttunuz. Cesaret verdiniz. Bu yüzden bildiğim gibi konuştum. Ne numara verdiğinizi sonra göreceğim” demiştir.

İnönü, sorulara cevap verirken Türkiye’de “Sosyal meseleleri ifrat yoluyla halletmek isteyenlerin karşısında en büyük engel biziz.” şeklinde konuşmuştur.

İnönü tarafından kabul edilen gazeteciler Daily Express, Economist, Observer, Schotsman, Daily Telegraph, Times Guardian, Sunday Times, Sun, Daily Mail gazetelerinin muhabirleridir.

Bir saatten fazla süren toplantıyı açışında İnönü, şöyle demiştir:

“Benimle görüşmek arzu etmenizden mütehassis oldum. Sizinle karşılaşmakta şeref duyuyorum. Emirlerinize amadeyim.” Buna karşılık Daily Mail gazetesinin muhabiri:

“Sizi bu kadar iyi görmekten çok memnun olduk” cevabını vermiştir.

İngiliz gazetecilerinin İnönü’ye yönelttikleri sorular ve İnönü’nün cevapları aşağıdadır:

Soru: Eski büyük partideki bölünme ile yakından ilgilendik. Türkiye ve CHP için büyük önem taşıyan bu konuda bizi aydınlatır mısınız?

Cevap: Bölünmeye sebep, Ortanın Solu tarifiyle seçimlere gitmem ve ondan sonraki münakaşalar sebep oldu.

CHP, programı üzerinde bilgileriniz vardır. Biz esasında halkçı ve devletçi bir partiyiz. Bu program içinde ben, CHP’nin ortanın solunda bir parti olduğunu ilân ettim ve bunu halka iyi anlatırsak, sosyal alanda güç kazanacağınız, başarılı olacağımız kanaatine vardım. Bunu münakaşaya başladığımız ilk günden son güne kadar, ayrılanlar ve ayrılmayanlar, herkes bu fikirde mutabıktırlar.

İhtilâf, tartışma ortanın solunun sınırları üzerinde oldu. Ortanın solunu müdafaa eden arkadaşlarımızın aşırı hareket ettiklerini söylüyorlardı. Ben de, aşırı olmadığını, ortanın solunun bizim programımızla sınırlı olduğunu ve tatbik eden arkadaşlarımın da, bu sınır içinde olduklarını iddia ettim.

Münakaşalar bundan çıktı. Son kurultaya kadar hallolmadı. İki Kurultay topladım. Her ikisi de bana hak verdi. Ortanın solunu müdafaa eden arkadaşlarıma hak verdi ve memleketin bu fikri çok güzel anladığını gösterdi.

İngiltere’nin böyle parti bölünmeleri ayrılmaları konusunda tecrübeleri çoktur. Lord Pee’den mi başlayayım?...

Benim bu konuda, kısa hayatımda tecrübelerim var.

Bilhassa idare edenler tabakasında fikir ayrılığı kesin olunca, ayrılmak iyi yoldur.

Şimdiye kadar görünüş halkımızın ortanın solu hareketinden sonra bizi daha çok desteklediğidir.

Bizim şartlarımıza, gazeteci olarak vukuf peyda etmişsinizdir. Fakat ben tekrar hatırlatayım; biz millî mücadelemizden gelen, Cumhuriyetçi, milliyetçi ve lâik prensiplerimizin yanında, ekonomik ve sosyal alanda halkçı, devletçi ve devrimci olmakla, esasen ortanın solunda bir partiyiz.

Soru: AP ile CHP arasındaki temel fikir ayrılıkları hakkında görüşleriniz nelerdir?

Cevap: AP ile farklarımız; politika alanında ve kalkınmanın metotları alanında zahiren yok gibidir. AP ekonomik alanda geniş ölçüde özel teşebbüs taraftarı görünür; bize karşı bu prensiple mücadele eder. Biz ekonomik alanda karma ekonomiye taraftarız. Kamu sektörü ile özel sektörün, emniyet içinde, beraber çalışmalarını esas tutmuşuzdur. Devamlı sistemimiz budur. Bünyemize böyle uyar.

AP şimdiye kadar anladığıma göre, özel teşebbüsü esas tutar ve devletçiliğe şimdilik tahammül eder. Muhtelif konularda meselâ petrol kanununda, Toprak Reformunda, plânlamada o da aynı fikirdedir, ıslahât ister, fakat tatbikatımız, tasavvurumuz birbirine uymaz.

Her iki parti oldukça uzun bir maziden gelen gelenekleri birbirinden farklıdır. Biz AP’yi muhafazakâr sayarız, onlar bizi nasıl sayarlar bilmem. Dış politikada bir ayrılığımız yoktur.

Soru: Partinin yeni yöneticileri ekonomik hayatta devlet denetimine daha çok önem verecek mi? Devletçiliği daha ileri götürecek misiniz? TİP’in daha fazla güçlenmesini önlemek için yeni tedbirler düşünülüyor mu?

Cevap: Şimdi açıkta olan devletçilik isteğimiz, Toprak Reformu ile petrol reformunun, devlet mülkiyeti ile işletmesiyle münasebeti yoktur. Toprak, sahibinin olacak; yalnız dağıtmada bir adalet kurulacaktır. Ondan sonrası, kooperatifçilik ve tarım ıslahâtı ile verimi arttırmaktır. Müdahalemiz, çok topraklıdan bir kısmını alıp, az topraklıya ve topraksıza dağıtmaktır. Bu da fevkâlade bir anomali değildir. Bir çok memleket Toprak Reformunu yapmıştır. Anayasamız da Toprak Reformunu öngörmektedir.

Petrol reformunda ise, devlete özel vazifeler vermek niyetindeyiz. Verilmiş hakları makûl ölçüde muhafaza ediyoruz, gerisini devlet eliyle işletmek istiyoruz.

TİP’e gelince, göründüğüne göre, devletçilik-özel teşebbüs münasebetinde daha ziyade devletçi gibi gözüküyor. Hudutları belli değil ve belli etmek için fırsatları da yoktur.”

“Devletçilik konusunu daha genişletecek misiniz?” şeklindeki sorunun ikinci kısmına ise İnönü şu karşılığı vermiştir:

“Hele İngiliz İşçi Partisi bize yetişsin de, ondan sonrasını düşünürüz.”

Soru: Partiden istifa edenlerle ayrıldığınız noktaları daha somut olarak belirtir misiniz? Bunlar politik ayrılık mıdır, yoksa üslûp ayrılığı mıdır?

Cevap: Söyledim, aramızdaki münakaşa bu. Ortanın solunu kabul etmiş görünüyorlar. CHP’nin bünyesi ilmen ortanın solunda diyorlar. Ama bugün tatbik eden bizlerin ortanın solu sınırını aştığımızı söylüyorlar. Bir türlü bir araya gelemedik. Biraz benim yaşımın tesiri olduğunu da sanıyorum. Ama bunu kendileri keşfederler diye söylemiyorum.

Soru: Büyük bir devlet adamı olarak Türkiye için esas tehlikenin, asıl güçlüğün hangi noktada olduğunu söyler misiniz?

Cevap: Tehlikeleri politik bakımdan, ekonomik ve sosyal bakımdan söyleyeceğim; önce ekonomik bakımdan:

Bugün ben, memleketimizin en önemli meselesi olarak ekonomik kalkınmasını görüyorum. Bunu sağlamak için önce biz kendi takatimizle elimizden gelen her çareyi tatbik etmeliyiz, kanaatindeyim. Tasarruf yapacağız, yani israf etmeyeceğiz, kaynaklarımızı büyük ölçüde kalkınmaya hasredeceğiz. Bunu demokratik rejim için yapacağız. Bunun için yukarıda söyledim. Karma ekonomiyi büyük ölçüde devlet sektörü, gücü yettiği kadar da özel sektör yürütecek.

Ekonomik kalkınmanın, sosyal ve ekonomik büyük tehlikeleri, büyük ölçüde önleyeceğini zannediyorum.

Politik tehlikeler:

Ben elli seneden beri dünyanın geçirdiği politik tehlikeler içinde yaşamış bir adamım. Bu tehlikelerin birinci devresinde yetişmiş bir zabittim. Ama politik alanda hiçbir yetkim yoktu. Bununla beraber vahim bir tehlike anında yetki sahibi oldum. Yani 1914-1923 devresini anlatıyorum. Bu devre içinde Türkiye birçok tehlikelerden geçti ve kurtuldu. Kuvvet muvazeneleri içinde bir tarafı seçmiştik, idare edenler yanlış atı seçti ve sonuç olarak mağlup olduk.

İkinci devre Avrupa için 1918’de bizim için 1923’de başlar. Bu devre içinde nihayet 1945’e geldik. Bu devrede Türkiye dünyanın sulh meseleleri içinde yakından ilgili durumda idi. 1945’den sonra gene dünya sulh tertipleri içinde bir unsur olarak bulunuyoruz. Sulh için zuhur edecek her hâdise bize ne suretle tesir edebilir? Bunun içinde sulh âlemi ile yakın temaslar ve kader birliği yaparak, sulhun inkişafını tâkip ediyoruz.

Bundan on sene evvel tehlike ihtimalleri daha barizdi. Şimdi daha sakin, daha muğlak olmuştur. Dünya sulhu bir görüşe göre sakin, bir görüşe göre muamma ile dolu. Sulh içinde yaşamak isteyen milletlerle kader birliği halindeyiz. Bugün dünyada on yıl önceki çatışmalar yatışmış ve sulha yönelmiş görülüyor. Bu istikamete kendi politikamızı uydurarak devam ediyoruz.

Soru: Belki sorumu yersiz bulacaksınız. Türkler 17 yıldır üst üste yapılan seçimlerde, CHP’nin devletçilik ve halkçılık politikasını kabul etmemiştir. Bu durumda sayın İnönü neden ortanın solunu seçmiştir? Halkta bir değişme olacağı kanısında mıdır? Yoksa bu tutum TİP’in tutumuna yaklaşmak için midir?

Cevap: 1950’den bu yana geçen süreyi ikiye ayıralım. Birisi 1960’a kadar olan devir. İkincisi 1960’dan bu yana geçen süre… 1950’ye nasıl geldiğimizi düşünmek lâzım. Bir reform devrinden geçtik ki, halkın başından ayağına kadar ve bütün bildiklerini, görüş ve dünyasını değiştirdik. Yeni istikametlere sevk ettik. İkinci Cihan Harbi’nin sonuna kadar halkın bu inkılâpları ne kadar benimsediği belli değildi. Kapalı idi, söylemiyorlardı, şüpheliydi.”

İnönü, cevabının bu yerinde Serbest Fırka tecrübesini hatırlatarak şöyle devam etmiştir:

“1930’da bir tecrübede, halk birden şahlandı. Hiçbir şey hazmedilmediğini gördük. 1950’den bugüne 17 sene geçti. Bu 17 senede geçmiş bütün inkılâplar büyük ölçüde hazmolmuştur. 1950’de demokratik usule girmekle ve tüm kudretli durumdan sade vatandaş olarak muhalefette çalışmakla bu tekâmülü sağladık. İktidara gelmedik. Fakat memleket gerek demokrasi, gerek inkılâpları kabulde, o kadar terakki etti ki, bugün Anayasamız lâik Cumhuriyeti; demokratik, sosyal hukuk devlet esasını almıştır ve memleketteki siyasî kuruluşların çoğunluğu bu unsurları kabul etmişlerdir. Bunu bir büyük evrim saymıyorlar mı? Dünyada başka bir örneği var mı?

Hem gelişme halinde olduğumuzdan, hem bütün dünyadaki cereyanların tesiri ile sosyal meseleler bizde de ön plândadır. Sosyal meseleleri demokratik rejim içinde vatandaşı tatmin edecek bir yolda halletmeye çalışıyoruz. Sosyal meseleleri ifratla halletmek isteyenlerin karşısında en büyük engel biziz.”

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Parti İçi Gündemler Üzerine Yapılan Konuşma[281]

(...)

Toplantıda İnönü, özetle şunları söylemiştir:

“Grup Başkan Vekilleri benimle birlikte çalışacaklardır. Kendilerine yardımcı olunuz. Sayımız önemli değil, mücadele azmimiz önemlidir. Başaracağız, içinden çıktığımız mücadele bizi güçlü kılmıştır.”

“Ahmet Cebi’nin parti bünyesi ile ilgili iddiaları, cevaba değmez kaba yalan ve iftiralardan ibarettir.”

 

 

 

 

Edirne Uzunköprü’de Düzenlenen CHP Bölge Toplantısına Gönderilen Mesaj[282]

Uzunköprü’deki toplantıyı çok önemli görüyorum. Milletvekiliniz arkadaşımız Türkan Seçkin size başarı dileklerimi, güven duygularımı söyleyecek, kongre çalışmasında size faydalı olmaya çalışacaktır.

Partinin toparlanmasını ve yakın seçimlere hazırlanmasını sizin gayretinizden beklerim. Uzunköprü Türkiye ölçüsünde önemli ve değerli bir ilçemizdir. Size tekrar başarılar dilerim ve sevgiler sunarım. İyi haberlerinizi beklerim.

 

 

 

 

Garp Cephesindeki Eski Silah Arkadaşları ile Birlikte Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[283]

Türkiye muharip gaziler huzuruna geldik. Nur içinde yat; meşaleni gençler beklemektedir.

[Okunamadı]                                                            Em. Orgl. Fahrettin Altay

İsmet İnönü                                                              [Okunamadı]

 

 

 

 

Garp Cephesindeki Eski Silah Arkadaşları ile Yapılan Sohbetler

–Fikret Otyam’ın Haberi–[284]

(...)

İnönü, elini uzatıp, Altay’ın elinden tuttu, sarıldılar. Ankara Garı alkıştan inliyordu.

İnönü, şapkasını çıkarmış, trenin basamaklarından inenlere sesleniyordu:

“Hoş geldiniiiiz.. Hoş geldiniiiiz. Kâzım Paşa nerede?

Kâzım Özalp da indi trenden.. Ardından Muharrem Mazlum İşkora Paşa. Fahrettin Altay, İnönü’nün ellerine sarılmış konuşuyordu:

“Paşaaaam.. Paşaaaam. Paşaaaam. Sizin kumandanlığınız sayesinde, o sayede.”

“Öyle mi?”

“O sayede…”

“Ali Fuat Paşayla, Asım Gündüz Paşa gelmedi mi?”

“Asım Gündüz hasta.”

(...)

İşte, Aslanlı yol boyu dört Komutanın konuşmalarından birkaç bölüm:

İnönü– Kâzım şapkanı giy, güneş..

Altay– Kâzım Paşaya dedim ki bir gün, bu Atatürk; biz öldükten sonra nasıl olacak Atatürk’ün idaresi? Acaba dedim. İşte olacak dedi, sonra dedim ki, Allah O’na en az daha on beş sene ömür versin dedim, böyle konuşuyorduk. Kâzım Paşa dedi, azdır dedi.

İnönü– Efendim?

Altay– Azdır. Daha fazla ister dedi, şimdi onu düşünüyorum. Ama hâlâ yaşıyor.

İnönü– Yaşıyor. Tabiî yaşayacak..

Altay– Evet. Heykeli, mezarı, maddi.. Güzel.. Fakat hakikat ruhta yaşıyor. Fikri yaşıyor. Biz ihtiyarlar, O’nun ümit ettiğinden fazla, memleketi fazla ilerlemiş görmekle öğünüyoruz, bahtiyar oluyoruz. Şimdi bizim en büyük zevkimiz bu. O’nun eserinin yükseldiğini, ilerlediğini görüyoruz.

İnönü– Nerede Muharrem Mazlum?

Mazlum– Buradayım Paşa. (İnönü’ye doğru yol açmaya çalışırken.)

İnönü– Tanınmayacak kadar değişti mi?

Altay– Amerika’ya gidiyor.

İnönü– Kim?

Altay– Muharrem Mazlum.

İnönü– Ne? Ne yapacak orada?

Altay– Davetli.

İnönü– Kumandan mı olacak?

(Gezi hakkında bilgi verildi.)

İnönü– (Kâzım Özalp’a.) Yoruldun mu?

Özalp– Yok Paşam, iyi.

İnönü– Ne kadar oldu Ankara’ya gelmeyeli sen?

Özalp– İşte. Birinci Meclis üyeleri,buraya davet edilmişti. Altı sene…

İnönü– Altı sene bir asır gibi. Amma çabuk geçmiş. (Öksürük) (Fahrettin Altay’a) Kaç yaş şimdi sen varsın? (Anlaşılmadı.)

Altay– Yeni buçuk daha koy. (Gülüşmeler.) Sekiz demiyorum, yedi buçuk koy, hayret etmiyor kimse, varmış bu kadar diye seksen üç ile seksen dört arasında ne fark var?

İnönü– Yoktuuur.. Yokturr. Fark olmadığı için sordum.

Altay– Ha öyle.

İnönü– Bir yaş küçük biliyordum seni benden. Bir yaş büyük çıktın. Şimdi solumdaki bu Orgeneral, bir yere gidermiş; (Kâzım Özalp’ı işaret ederek) bu seksen yaşında dermiş sonra orada oturanlar yoo derlermiiiiş.

Altay– Rahmetli Pertev Paşa doksan dört yaşında öldü.

Derdim ki Allah daha çok ömür versin, seni bizim önümüzde gördükçe yaşın kıymeti olmadığını anlıyorum derdim. Şimdi bize öyle diyorlar.

İnönü– Öyle derler. Bir defa sen doksan dördü bul da ondan sonra..

Altay– O zor iş o.

İnönü– Efendim?

Altay– O zor iş o.

Özalp– (Kendi kendine) Çok zor.

Altay– Ne hikmettir, saçı ağaranlar hep yaştan bahsederler.

İnönü– Kimler?

Altay– Saçı ağaranlar dedim.

İnönü– Etrafındakiler için, en enteresan konu odur da onun için.

Altay– “Güzel bir şey yaptılar dün” diye devam etti. Konkurhipikmiş. Tural da gelmiş, beraber oturmuşlar. İnönü dinledi, dinledi sonra:

İnönü– Manialı mı, engelli mi? Yani meydanları iyi mi? Nerede yaptılar?

Altay– Ayazağa’da.

İnönü– Abdurrahman Nafiz’i kaybedeli kaç yıl oldu?

Sesler– Birsene.. İki seneyi geçti.

İnönü, ara sıra duruyor, ellerinden, kollarından yakaladığı arkadaşlarının sağlık durumlarını soruyor. Hepsinin hasta olduğu, evden çıkamaz durumda bulunduklarını duydukça gözleri dalıyor.

Özalp– Asım Paşa rahatsız, felç.

İnönü– Allah Allaaaah.

Fakat evde konuşabilir durumda olduğunu duyunca rahatlıyor, seviniyor. Ali Fuat Paşa, Beyrut’taymış. Devamlı bir rahatsızlık geçirmiş. Fahri Belen’in tansiyonu yükselmiş.

Havalardan bahsediliyor. Fahrettin Paşa. İnönü’ye soruyor. “Biz mi getirdik sıcaklığı?” “Evet” yanıtını alıyor İnönü’den.

Merdiven başına gelince, İnönü hepsini durduruyor:

İnönü– Tam kırk iki adımdır bu.

Ve ağır ağır çıkılıyor merdivenlerden

Ve hepsi ağır ağır çıkıyor merdivenlerden, bir sessizlik, bir durgunluk..

Bir yorgunluk mu çöküyor ne? İnönü, Özalp’ın kolundan tutuyor:

İnönü– Şimdi bir şey anlat.. Duatepe’yi anlat..

Özalp– atepe’yi geçtik canım.

Fahrettin Altay birden fırlıyor, yedi sekiz basamağı hızla çıkıp kapıya gelince:

İnönü– Oooo Beyefendiye bak, Beyefendiye.. Süvari Kumandanı başkadır.

“Süvari Kumandanının çalımından geçilmiyor”

Bir ses– Topçular da mevzilerde.

Saat 09.20. Eski askerler Mustafa Kemal’in huzurunda. Ortada Özalp. Sağında İnönü. İnönü, Muharrem Paşayı arıyor: “Gel benim yanıma.” Altay solda. Hepsi bir tuhaf… Sessizlik ve bir ses:

“Dikkaaaaat…” Ve bir “tii” sesi. (...)

 

 

 

 

19 Mayıs’ın İlhamları” (Makale)*[285]

Büyük Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihi, Türk milletinin içine atıldığı kurtuluş çabasının askerî ve siyasî her ulusal alanda yürütülmesinin başladığı gün sayılabilir.

Atatürk o gün, 19 Mayıs günü, büyük kurtuluşun sevk ve idaresini ele almış bulunuyordu. İzmir çıkarması 15 Mayıs’ta yapılmıştı. Atatürk Büyük Söylevinde, Samsun’a çıktığı zaman, memleketin halini acıklı bir şekilde tasvir etmiş ve tarihe mal etmiştir.

Bir İngiliz tarihçisi, Türk Devletinin kaldırılması için iki fırsatın Garp devletlerinin eline geçtiğini ve bu iki fırsatın da kaçırıldığını yazmıştır. Bu tarihçi birinci fırsatın 2. Murat zamanında yani 15 inci asırda kaçırılmış, ikinci fırsatın ise Sevr Muahedesinden sonra kaybedilmiş olduğunu söyler. Bu ikinci fırsatın Türk Ulusu adına kazanılmasının bilime, siyasete, ulusal menfaatlere uygun, derli toplu bir şekilde yürütülmesinin Samsun’dan başladığını söylemek caizdir.

Daha Atatürk İstanbul’dan hareket ederken, Saltanat Hükûmeti ve İtilâf devletleri de onun Anadolu’ya gönderilmesinden kuşkulanmışlar, pişman olmuşlardı.

Bu başlangıcın önemi şuradadır. Bir kurtuluş savaşının milletçe büyük bir hareket olduğu ilk günden anlaşılıp kararlaştığı içindir ki, askerî ve siyasî iç ve dış bütün tedbirler ilk günden göze alınmak lâzım gelmiştir. Atatürk, bu ihtiyaca göre, tedbirleri birbirini tamamlayarak yürütmüştür.

Erzurum Kongresi 23 Temmuz’da, Sivas Kongresi 4 Eylül’de, nihayet Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya nakli 1920 başında yapılmıştır. 1920 Nisanı’nda da BMM idaresinde Anadolu’da Türk Devleti kurulmuştur. O zamanlar, bu nirengi zamanları arasında uzun tarihler geçmiş sanılırdı. Görülüyor ki, büyük değişmeler, 23 Nisan 1920’ye kadar 11 ay içine sığmıştır. Bu 11 ayın sonunda, yani BMM kurulduğundan beri Anadolu’da Türk Devleti, uluslararası âlemde bir varlık ve bir vazife sahibi olarak çalışmıştır. BMM Hükûmeti, Batı devletleri, 1917’de kurulan Sovyet Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmış ülkelerle yakın temas halindeydi. Kurtuluş Savaşı’nın safhalarını anlatacak değilim. Dış âlemde güçlükler sınırsız ölçülerde olduğu halde BMM Hükûmeti yine en çok iç ihtilâflardan ve iç politika çekişmelerinden ıstırap çekiyordu. İstanbul Hükûmeti, başlıca silâhını, Anadolu’dakilerin Bolşevik oldukları ithamına dayandırıyor ve bu ithamı Batı devletleri yanında değerlendirerek memleketi kurtarabileceğini iddia ediyordu. Kendine güvenen insanlar vatan vazifesini tam bir sorumlulukla ifa ederken, her devletle münasebette bulunmak ve yakın tehlikeyi bertaraf etmek için istidadı olan devletlerle beraber çalışmak tabiî bir olay ve siyaset iken, İstanbul Hükûmeti kendi hedefi için olumlu çabalarımızı tamamıyla mugalâtaya sürüklemekten medet umuyordu.

Kurtuluş Savaşı askerî sahada 1922 sonbaharında bitmiş ve 1923’de sulh muahedesi yapabilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bundan sonra bir Cihan Savaşı daha geçirmiş, bu sefer Cihan Savaşını aklı başında ve siniri sağlam olarak geçirdiği için, zarara uğramamış, tarihimizde belki ilk defa görülen 45 senelik bir barış devri yaşanmıştır. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti tam mânası ile bir ulusal devlettir. Türkiye Cumhuriyeti, asrın istediği en yeni siyaset ve hukuk kurallarına göre idare edilmektedir.

1910’dan 1922’ye kadar Türk elinin yaşadığı iç ve dış harp senelerinden sonra 45 senelik bir barış devri yaşanmış, Türk Milletinin toparlanmasına ve baştan başa harap ve yoksul memleketin ağır tehlikeler ve kapitülasyondüyunu umumîye gibi borçlar altına düşmeksizin Türk Devletinin yükselmesi mümkün olmuştur. Tabiatıyla modern bir devletin bütün meseleleri memleketimizde mevcuttur. Bu meselelerin hepsi, isabetli çareler ve tesirli araçlar beklemektedir. Milletimiz 1967’de İmparatorluğun son gününe kadar erişilmemiş bir uyanıklıktadır. Milletimiz, hattâ İkinci Dünya Savaşından önceki devre kıyasla siyaset alanında tecrübeli, ilgili ve sorumlu bir bilince ulaşmıştır.

Şimdi millî, kültürel ve siyasî bilincimiz başlıca hazinemizdir. Buna dayanarak dâvalarımızı çözümlemeye çalışıyoruz.

Yeni siyasî hayatta özgürlük temel kuraldır. Bunun neticesi siyasî hayat, kayıtsız şartsız millet egemenliğine dayanıyor. Ve siyasî hayatın özgürlük, demokratik rejim içinde yürütülmesi kararı milletçe benimsenmiş temel düşüncedir. El birliği ile şu siyasî hayatın nimetlerinden faydalanmak ve hastalıklarından korunmak ödevi karşısında bulunuyoruz.

Siyaset hastalıklarımızın önünde, gene milletimizi yanlış telkinlerle kendi içinde birbirine düşürmek ve birbirimize karşı iftirayı siyaset aracı sanmak gelir. Şimdi başlıca derdimiz budur. Atatürk 48 sene evvel kurtuluş çabasına başladığı zaman, nasıl iftiraya uğramışsa, şimdi Atatürk’ün Partisi aynı iftiralara hedef tutulmaktadır. Acıklı olan, kendisi hayatta olmadığı için büyük adı da iftiranın temel malzemesi yapılmak isteniyor. Bu politikanın zayıf yeri şurasıdır. Türk milletinin gerçekleri kavrayamayacağı kanısı İmparatorluk zamanında olduğu gibi haksız olarak devam etmektedir. Düpedüz Türk milletine güvenmemek işte budur. Bizim siyaset hayatında temel bir kanaatimiz şudur: her köyde bir sadrazam oturduğunu bundan şu sene kadar evvel Sivas’ta söylemişimdir. Ve yine bir siyaset mücadelesi fırtınası içinde bu kanaatim bugün de sağlam ve sarsılmaz haldedir.

Türk milletine gerçekler açıkça söylenmelidir. İftira ile ve aldatma ile Türk milletinin güveninin devamlı olarak kazanılamayacağı bilinmelidir. Türkiye’de yapılacak siyaset bu temel kurala dayandığı vakit çok hastalıktan kurtulmuş olacağız. Doğru yol ve doğru söz ve cesaretle gerçeği söylemek, her politikaya kılavuz olmalıdır.

 

 

 

 

Eski Silah Arkadaşlarını İstanbul’a Uğurlarken Yapılan Sohbetler[286]

(...) İnönü, Fahrettin Paşa’nın yanına geliyor. İki eski komutan sarılıyor, kucaklaşıyorlar. Fahrettin Paşa, İnönü’ye, “Lütuf buyurdunuz” dedikten sonra kaza geçiren kızı Özden Toker ve damadı Metin Toker için, “Geçmiş geçmiş olsun” diyor. İnönü ve eşi teşekkür ediyorlar.

Daha sonra İnönü, silâh arkadaşının omuzundan tutarak kompartımanı gösteriyor ve vagonun kapısına doğru yürüyorlar.

Altay, trene binmeden önce dönerek, “Tekrar hürmetler ederim. Öpeyim” diyerek, İsmet Paşa’ya sarılıyor. Kucaklaşıyorlar. Kurtarıcıların bu ayrılışları birçoklarının gözlerini yaşartıyor. Fahrettin Paşa “Elinizi öpeceğim, ama o zaman sizden genç olacağım” diyor. İnönü, “Hanımefendiye hürmetler” diye cevap veriyor. Basamaklara çıkan Altay, gözleri nemli, halka, genç subaylara bakıp, “Sizler evlâtlarımız, bizler arkadaşlar. Yaşasın Türk milleti, ordu ve kahramanlar” diyerek ve gözyaşlarını tutmaya çalışarak kompartımana giriyor.

Nerde Muharrem Paşa?

İnönü etrafına bakınarak, “Nerde Muharrem Paşa?” diye soruyor. Daha önce trene binmiş olan Muharrem İskora Paşa genç ve çevik adımlarla geliyor, Paşasının elini öpüyor, ve “Çok müteşekkiriz size” diyor. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Tural’ın da, uğurlayıcılar arasında olduğu kendisine bildirilince İnönü, “Nerde?” diyerek etrafına bakınıyor.

Trenin kalkmasına tam 16 dakika var. Fahrettin Altay ve Muharrem İskora Paşalar, Kompartımanın penceresinden buğulu, fakat mutlu gözleri ile uğurlayıcılarını selâmlıyorlar. Fahrettin Paşa, “Zahmet oluyor, sizi beklettik” deyince, İnönü, “Bekleriz, bekleriz. Size zahmet vermiyorsak biz zevkle bekleriz” diye cevap veriyor.

Fahrettin Paşa İnönü’yü göstererek, “Bize zaferi kazandıran kendisidir. Bu lütufkârlık onun yüzündendir” diyor. Bu sırada önce Ankara Valisi Coşkun sonra da Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Tural, İnönü’nün yanına geliyorlar. İnönü Valinin elini sıkarak “hoş geldiniz. Gelin bakalım” diyor. Vali trenin pek yakınında durunca “Tekerleğe yakın durma” diye sesleniyor.

Orgeneral Tural, İnönü’nün elini sıkarak “geçmiş olsun” diyor. İnönü, “Çok teşekkür ederim” diye cevap veriyor. Konuşmaları izleyen Fahrettin Paşa, Tural ve İnönü’yü göstererek uğurlayıcılara sesleniyor: “Atatürk’ün sevimli ve güvendiği torunları, şimdi o zamanın ve bu zamanın kumandanlarını bir arada görüyorsunuz.” İskora Paşa da, konuşmasına heyecanının engel olduğunu belirterek, Altay’ın sözlerine katıldığını söylemekle yetiniyor ve halk bu sözleri heyecanla alkışlıyor.

İnönü, gazetecilerin bir sorusunu, “Ankara’da kumandanlar bize çok iyi günler geçirttiler. Beraber harp günlerinin hatıralarını yaşadık. Biz de müteşekkiriz” diyerek, cevaplandırıyor.

Orgeneral Tural konuşuyor

“Biz kendilerini aramızda görmekten zevk aldık. Bizleri bağırlarına bastılar. Üç komutan da benden çok önce hizmete koyulmuştur. Altay Paşa ben teğmenken komutanımdı. İskora Paşa hocamdı. Özalp Paşayla görev temasım olmamıştır.”

Gazetecilerin, İsmet Paşayla görev temasınız olmuş mudur? sorusunu Orgeneral Tural, gülümseyerek, “Biz teğmendik, o da Başbakandı” diye cevaplandırıyor.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Tural, Paşalara dönerek, “Yine bekleriz” diyor. Altay, “sizleri ayakta beklettik” deyince, “siz de ayaktasınız” diye cevap veren Tural, daha sonra, Ağustos’ta yine gelecekler. Biraz daha zengin program yaparız” diyor.

Altay, beklettiklerinden üzüntü duyduğunu tekrar edince, İnönü, “Zaten hep bekliyoruz” diyor. (...)

 

 

 

 

Ankara Polatlı Topçu Okulu’nda Düzenlenen “Topçu Günü” Töreninde Yapılan Sohbet ve Konuşma[287]

(…)

Törene eşi Mevhibe İnönü ile katılan İsmet İnönü’ye subaylar ve töreni izleyenler tarafından büyük sevgi gösterisi yapılmıştır. Öğleden sonra bir konuşma yapan İsmet İnönü, “Kendimi en güç zamanlarda, en zor zamanlarda bir teğmen kadar vazifeye hazırlıklı hissediyorum” demiştir.

Saat 10.50’de CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ile eşi Mevhibe İnönü’yü, Topçu ve Füze Okulu’nun kapısında Okul Komutanı Tuğgeneral Alp Ölmez karşılamıştır. İnönü kendisini karşılayan Topçu ve Füze Okulu Komutanına “Benden eski topçu var mı?” demiştir.

Bu arada Nihat Kotbaş adında bir Yarbay da “Paşam en gencimiz sizsiniz” demiştir.

İnönü ve eşi okul bahçesine geldiklerinde altı bin davetlinin bulunduğu bahçe alkışlarla inlemiştir. İnönü, Okul Komutanına “Bahçe çok güzelleşmiş” deyince Okul Komutanı “Siz gelince güzelleşti Paşam” karşılığını vermiştir.

Bahçede önceden hazırlanan bir masaya Okul Komutanı, İsmet İnönü ve Mevhibe İnönü yan yana oturmuşlardır. Bu arada programı inceleyen İsmet İnönü, programın “Büyüklerimizin konuşmaları” maddesini kastederek Okul Komutanına “Kimler konuşacak?” diye sormuş, Okul Komutanının “Paşam siz de konuşacaksınız” demesi üzerine, “Hazırlanmadım, ama düşünürüz bir şeyler” karşılığını vermiştir.

Masada Okul Komutanı ile İsmet İnönü arasında şu konuşma geçmiştir:

Füzeniz var mı?

Füzemiz yok. Nazari olarak ders yapılıyor.

Taktik, muharebe savaş meydanında aya kadar var.

Bu arada Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral Refik Tulga, İsmet İnönü’nün yanına oturmuştur. İnönü, Tulga’ya “Sen topçu musun?” diye sormuş, Tulga da “Ben çıktığımda istihkam teğmeni idim” cevabını vermiştir.

İsmet İnönü şeref salonunu gezdikten sonra, C. Başkanı Sunay, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural, Genelkurmay İkinci Başkanı Refik Tulga ile birlikte öğle yemeğini yemiştir. Yemekten sonra okulun bahçeye bakan binasının balkonuna çıkan İsmet İnönü töreni izleyenlere karşı bir konuşma yapmıştır.

Okul Komutanı Tuğgeneral Alp Ölmez, “Topçuların en büyüğü, devletimizin kurucusu ve bugünkü adıyla, ikinci adamımız İsmet İnönü sizlere hitap edecekler” demiş ve daha sonra İsmet İnönü alkışlar arasında şu konuşmayı yapmıştır:

“Sevgili arkadaşlarım,

Lütufkar Topçu Okulu Komutanımızın daveti üzerine bugün aranızda bayram yapıyorum. Topçu günü hepimiz için bir bayram günüdür. Benim için bir bayram günüdür. Benim için heyecan veren bir gündür. İki yıl önce konuşmuştuk, iki yıl sonra tekrar konuşuyoruz. Topçu muharebesini ve devirlerini bütün hayatımda yaşadım. Ondan bazı şeyler size söyleyeceğim. Bizim geçirdiğimiz devirde topçu için en önemli ödev piyadenin taarruzuna yardım etmekti. Topun hizmeti bununla ölçülürdü. Birinci Cihan Harbi bu hava içerisinde geçti? İstiklâl Harbi, topçunun piyadeye yardım etmesi ile geçti. Askerî meslekler içinde fennin en son icatlarından geniş ölçüde istifade etmiş olan meslek topçuluktur.

Bir insan ömrüne sığan değişiklikleri size anlatırsam hayret edersiniz. Ben Harbiye’ye girdiğim zaman dumanlı barut kullanılmakta idi. Dumansız barutun çıkacağından bahsedilirdi. Ben Harbiye de iken, topçunun görevi görerek ateş etmekti onun maharet ve cesareti, düşman mevzilerine yaklaşarak ve görerek atış yapması ile ölçülürdü. İlk defa topçular 1905’de Rus-Japon Harbi’nde mevzilerinden ateş etmeyi denediler. O zaman hocalarımız, görerek ateş etmenin nazariyesini okuturlardı. Şimdi okullarımızda görerek ateş etmek müstesna bir misâl olarak anlatılmaktadır.

Topçunun bütün hayatında esaslı vazifesi, gittikçe daha uzak mevzilere ateş etmek, gittikçe daha büyük isabet kaydetmektir. Bugün kilometrelerce uzak mesafelerden elektronik tertiplerle hedefleri vurmak mümkün olmuştur.

Sevgili arkadaşlarım, topçular fennin yeni buluşlarından en çok istifade eden bir meslek mensuplarıdır. Biz topumuzu atla beraber öğrendik. Şimdi atı, topçu içinde arayıp bulamıyoruz. Bugün artık atlı topçulardan hiçbir orduda bahsedilmemektedir. Bizlerin hayatı atla geçmiştir.”

İsmet İnönü, topçunun savaş sırasındaki önemini belirttikten sonra bir savaş anısını anlatmış ve daha sonra şöyle devam etmiştir:

“Silâhlar mütemadiyen değişmektedir. Topçularımız fennin gelişmesini hiçbir şekilde ihmal etmemelidirler. Bu meslek fen mesleğidir. İlim mesleğidir. Fennin icatlarını derhal görmek ve anlamak mesleğidir. Kütüphanelerimiz zengindir, zengin olmak lâzım gelir. Buralarda yeni bir şey gördüğünüz zaman ehemmiyetle tâkip ediniz. Mermi bomba haline geldi. Atom bombasından bahsediyorum. Atom harp hayatını bambaşka bir şekle sokmuştur. Stratejisi de, taktiği de bambaşkadır. Atom savunulması mümkün olmayan bir silâh halinde siyaset alanına da girmiştir.

En küçük rütbeli topçu subayı okuldan çıktığı zaman hiç aralık vermeksizin gelişmeyi tâkip etmeye mecburdur. Lisede nerede bırakmışsa, fen âlemindeki gelişmeyi oradan tâkip etmelidir. Okullarda yeni keşifler günü gününe tâkip olmalı ve öğretici vasıtaları kitaplar günü gününe bulunmalıdır. Bunu kumandanlardan bilhassa rica ederim.

Topçu subayları sözümü iyi işitin. Gelişmeleri günü gününe tâkip ederseniz; mesleğinizde aranan adam olursunuz. Ben subay çıktığım zaman bir kısım arkadaşlarımız “Bilip bilmemenin ne farkı var?” Bir kısmı da “Cephede bunların hepsi boş” derlerdi.

Muharebe bilgi ile olur ve bilgi ile kazanılır. Bir insan bilgi ile irtibatını ne zaman keserse, o andan itibaren iptidai adam olur.

Gelişmeleri ilgi ile tâkip edeceksiniz. Bir daha gelişimde size yeni gelişmeleri sorarım. Ben tâkip ederim, eğer siz bilmezseniz ben anlatırım. En büyük ödevleriniz arasında biri de budur.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü okuldan ayrılırken özel deftere şunları yazmıştır:

“Topçu ve Füze Okulunda yeni bayram günü geçirdik. Topçu subayı arkadaşlarımla sohbet ettim. Beni sevgi ile karşıladılar. Fennin yeni icatlarını tâkip etmek üzere sözleştik. Selâmlar ve sevgilerle ayrıldık. Okul Komutanı Tuğgeneral Alp Ölmez’e tebriklerimi söyledim. Müessesenin ileri çok çalışkan halini takdir ederek veda ettim.”

 

 

 

 

Orta Doğu’daki Olaylarla İlgili Verilen Demeç[288]

Ortadoğu’da İsrail’le Araplar’ın barış içinde yaşamaları, bizim başlıca dileğimizdir.

Bunun için iki taraf arasında adil bir yaşama düzeni sağlanmasına yardımcı olmak gerekir. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği bu yardımı yapabilecek durumdadırlar.

Ortadoğu’da barış isteyen Türkiye, şimdi savaş durumunda bölge barışına en iyi hizmeti, tam bir tarafsızlık muhafaza etmekle yapabilir.

 

 

 

 

CHP Ankara Kırıkkale İlçe Kongresinde Orta Doğu’daki Gelişmeler, Ortanın Solu Politikası ve Parti İçi Sorunlar Üzerine Yapılan Konuşma[289]

“Sevgili Kırıkkaleliler,

Dünyada ve memlekette önemli gördüğüm birkaç meseleyi size burada anlatacağım.

Biliyorsunuz ki, Ortadoğu’da bir savaş patladı ve kanlı muharebeler oldu. Bu devir, içinde bulunduğumuz Ortadoğu’ya büyük bir üzüntü getirmiş ve daha vahim ihtimallerle, harbe giren ve girmeyen devletler için tehlike ve endişe kaynağı olmuştur. Savaş birden gelmemiştir. Bir aydan fazla zamandan beri Arap devletleriyle İsrail arasındaki hudut kavgaları nihayet büyük orduların seferber olmasına ve hudutlarda toplanmasına yol açmıştır. Harp patlayacak mı, patlamayacak mı, haftalarca zihinleri meşgul etmiştir. Hazırlıkların ve yalnız silâh kavgalarını değil, Ortadoğu devlet adamlarının konuşmalarının da çok zehirli olduğu günlerde Birleşik Amerika ve Sovyet Rusya buhran sahnesine girmişlerdir. Amerika buhranda tarafsız olduğunu ilân etmiş, taraflara birbirileriyle kapışma fırsatı vermemeye çalışmıştır. Sovyet Rusya Ortadoğu’da harp çıkmasını arzu etmediğini kesinlikle söylediği gibi bir tarafı tuttuğunu da açıktan bildiriyordu? Bu şartlar altında Ortadoğu’da Araplarla İsrail arasında başlayacak harbin Amerika ile Sovyet Rusya’yı karşı karşıya getireceğinden bütün dünyada endişeler belirmişti.

Bizim görüşümüz

Bu ihtimaller vatanımız tehlikeler ve ıstıraplarla dolu idi. Ondan dolayı olayların gelişmesini çok ilgi ile yakında izlemeye mecbur olduk. Cumhuriyet Hükûmeti, Rusya’nın ve Amerika’nın barış isteği yolunda Türkiye’nin de barış arzuladığını açıkladı ve harp çıkmamasını diledi. Biz CHP olarak, harp ihtimalî göründüğü andan itibaren bizim hiçbir millî menfaatimizi doğrudan doğruya ilgilendirmeyen bu hâdisede harbin çıkmamasını yürekten dilediğimiz kadar, harp çıkarsa tarafsız olduğumuzun ilk anda açık olarak belirtilmesinin de lâzım geldiği inancındaydık. Tarafsızlık noktası üzerine ısrar ettik. Bunun zamanında söylenilmesinin gelecek ihtilatlar için de faydalı olacağına kani idik.

3 Haziran, siyaset âlemine bu buhran havası içinde gelmiş, harp bütün arzulara rağmen bütün şiddetiyle patlamıştır. Bugün Haziran’ın 11’idir. Harp tamamıyla durmamıştır ve bu altı gün içinde büyük muharebeler, insani felaketler vuku bulmuştur. Ateşin durması son devirde Rusya ile Amerika arasında ortak ve ciddî çalışmanın sonucu olmuştur. Şimdi bütün ümitler Sovyet Rusya ile Amerika arasında ortak anlaşmanın devam ederek Ortadoğu’da barışın devamlı bir nizama bağlanmasında toplanmaktadır. İki büyük devlet kudret hesaplarına kendilerini kaptırmaksızın adil bir barışın öncülüğünü açık kalplilikle yapabilirlerse hem harbe girmiş olan Ortadoğu memleketleri yaralarını daha rahat sarabileceklerdir, hem de büyük devletlere karşı bu bölgedeki hislerde esaslı yatışma olacaktır.

Geçirdiğimiz buhran

Bizim geçirdiğimiz buhran Amerika ile Sovyet Rusya arasında çıkacak bir çatışmanın ne getireceğinin bilinmemesindendir. Memleket, ittifaklarını biliyor ve tanıyordu. Memleket, kendi vecibelerine değinmeyen sebepler ve vesileler için Türkiye’deki tesislerin kullanılmasıyla bütün NATO devletlerinden ayrı olarak harbe tutuşmak ihtimalîni ıstırapla düşünüyordu. Hükûmet, Türkiye’deki tesislerin Amerikalılar tarafından bizim haberimiz ve rızamız olmadan kullanılmayacağını büyük Mecliste tekrar tekrar temin etmeye mecbur oldu. Bu dikkat vatandaşların huzuru için faydalı olmuştur.

Kolay bir mesele değil

Bundan sonra geçirilecek gergin günler gene olacaktır. Barış şartlarının bulunması kolay bir mesele değildir. Yenen ve yenilen eski muharipler de uzlaşmak için güçlük göstereceklerdir. Sükûnet nihayet Amerika ve Sovyet Rusya’nın dünya barışını tehlikeye atmamak için dikkatli ve adil oldukları kadar sinirlerine hâkim ve sabırlı davranarak tedbir bulmakta başarı kazanmalarına bağlı kalacaktır. Bütün dileğimiz, barış için esaslı bir düzenin kurulabilmesidir. Türkiye buna yardımcı olabilirse bahtiyarlık duyacaktır.”

Ortanın solu politikası

CHP Genel başkanı İnönü daha sonra Başbakan Süleyman Demirel’in AP Temsilciler Meclisindeki konuşmasına da değinerek şunları söylemiştir:

“Son zamanlarda CHP’nin Ortanın Solu politikası üzerinde yeniden resmî çevrelerce de tartışma açılmak istendiği görülüyor. Bunu, Ortanın Solu politikasının, gerçek manâsı ve mahiyeti anlaşılmış halde bütün vatanda kaydettiği büyük gelişmenin doğurduğu partici endişelerin neticesi olarak görmekte isabet vardır. Şimdi, Ortanın Solu politikasının bir kayma olmasından endişe gösterilmek isteniliyor. Ortanın Solu politikası yalnız bizim, CHP’nin ifadesi bulunduğuna göre, bu endişelerin de bize karşı söylenmiş olması tabiîdir.

Rejimin güven duvarı, kalesiyiz

Şimdi size tekrar edeyim: CHP demokratik rejimin korunmasında, geçmişte olduğu gibi bugün de kendisini başlıca sorumlu ve ödevli görmektedir. Demokratik rejimi biz açtık, genişlettik, onu türlü badirelerden korumaya çalıştık ve vatandaşlarımızın takdirine layık olacak kadar ona hizmet ettik. Siyasî hayatımızın lüzum gösterdiği tedbirleri merhale merhale alırken şimdi Ortanın Solu yoluyla mücadelemize tesirli suretle devam ediyoruz. Hep görüyorsunuz ki, memleketteki siyasî akımlar, aşırı sağ ve aşırı sol şeklinde bir taraftan hilâfete, öbür taraftan milletçe hiç arzu etmediğimiz sistemlere kadar açık eğilim göstermektedir. Sosyal akımların serbest ve faal olduğu zamanlarda olaylar bu şekilde ifrat istidatları taşırlar. Biz, Ortanın Solu ifadesi ve istikametiyle aşırı sağ ve aşırı sola karşı vatandaşın başlıca siperi ve demokratik rejimin güven duvarı, kalesiyiz. Bu mücadelede bizim gücümüzü yenebilecek kuvvet yoktur.

Ortanın Solu vatandaşın başlıca siyasî güvenliği olmakla kalmıyor. CHP’nin tâkip ettiği Ortanın Solu, ilerlememizi kısa ve emin yoldan sağlayacak tek tedbirdir.

Hepsini yendik

Şimdi bizim sosyal adaletten, reformlardan, yani yeni düzenden bahsetmemize karşı, bu düzen değişikliğini bizim vaktiyle neden yapmadığımızı sormayı pek maharetli bir siyasî taktik sananlar çıkmaktadır. Bunlar, Toprak Reformunu, petrol politikasını da bizim tamamıyla neden gerçekleştiremediğimizi, bir soru olarak bize tevcih ediyorlar. Bunların pek basit cevabını hemen vereyim: Biz 50 seneden beri bütün eski ve başarısız düzenleri değiştirip yeni düzen getiriyoruz. Her seferinde karşımıza eski ve başarısız düzenleri savunanlar çıkmıştır. Hepsini yendik. Padişahlığa karşı Cumhuriyeti getirdik. Bu devrimler devrinden sonra tek parti sistemini bıraktık, tam demokratik rejimi geçtik. Kısa bir süre iktidarı aldık, büyük ölçüde vergi reformunu, sosyal adalet kanunlarını gerçekleştirdik. Toprak Reformunu ve petrol meselesini tam kapsamı ile ortaya attık. Bu fikirler, toplumumuzun en dinamik fikirleri olarak ilerliyor. Bunlara da gelecek yakın iktidar günlerimizde büyük vatandaş kitlelerini kavuşturacağız. Ortanı Solunun aşırı akımları karşı teminat olduğu kadar, ileri hamlelerin ve reformların da kısa ve emin yolu olduğunu kavramayanlar isabetsiz durumda kalacaklarını bilmelidirler. Bizim, Cumhuriyete geçmemiz gibi tek dereceli seçime ve çok partili rejime plânlı kalkınmaya geçmemizi de tehlikeli kaymalar olarak görenler ve gösterenler karşımıza hep çıkmışlardır ve sonunda hep mağlup ve mahcup olmuşlardır. Şimdi Ortanın Solunu da tehlikeli kayma zannedenlere, kendilerini bu akıbetin beklediğini dostça hatırlatırım.

Vatandaşlarıma belirtmek isterim

Bu sözlerimin, üzerinde durulması gereken bir tarafı vardır. Onu vatandaşlarıma belirtmek isterim. Ortanın Solu, hem aşırı akımlara karşı güven sağlayan hem de bir ilerleme yolu olan sosyal ve ekonomik politikamızın adıdır. Bunu kavramamış olanların tutuk davranışları bugün bizim için önemli engeldir. Plân diyoruz, (beraberiz) diyorlar. Plânlarının reformcu, ilerletici hiçbir tarafı yoktur. İleri bir zihniyetle, sosyal, adalet ve ekonomik reformlara inanılarak plân yapılmazsa bunun aldatıcı, en hafif tabirle durucu ve durdurucu bir tutum olduğunun farkında değillerdir. Ekonomik durumumuzun bu basiretsiz tutumlarıyla nasıl bir süratle bozulmaya başladığını ve başta döviz sıkıntısı, ne sıkıntılar getirmekte olduğunu bugün sadece ve bir ikaz mahiyetinde kendilerine belirtmekle yetiniyorum. Milletin, Ortanın Solu politikasına karşı gösterdiği büyük ilgi, gerçeklerin her şeye rağmen her gün biraz daha iyi anlaşılmasını sonucudur.”

CHP içindeki son olaylar

Genel Başkan İnönü, konuşmasını bitirirken CHP içindeki son olaylara da değinerek şunları söylemiştir:

“Şimdi size, CHP içindeki davranışlar üzerinde de bilgi vermek isterim. Son kurultaylardan sonra CHP, kurultay kararları üzerinde hızlı adımlarla yürümeye başlamıştır. Bir sene dolmadan ortanın solu politikası bütün memlekette geniş ölçüde anlaşılmış, vatandaş dertlerine yeni bir açıdan çare aranmasına geçilmiştir. Bu yol bizi her gün güçlendiriyor ve daha aydınlık ufuklara ilerletiyor. Demokratik rejimde tabiî değerli hizmetler yapabilmek için seçimde vatandaş oylarını kazanmak şarttır. Ortanın soluna inanmış olan imanlı CHP’liler vatandaşın ilgisini toplamaya muvaffak olmalıdırlar. Önümüzde seçimler var. Vatandaş, bundan 20 yıl evvel tahmin edilebildiğinden çok daha ileride anlayıştadır. Uğradığımız iftiraları ve tutucuların, aşırı muhafazakarların engellemelerini vatandaş anlayacak ve reddedecek olgunluğa varmıştır. Hiç endişeniz olmasın. Biz böyle engelleri hep yenmişizdir ve yeneceğiz, CHP içinde olan değişmelerin hiçbirisi bir çelişme ve zararlı tartışma mahsulü değildir.

Ortanın solu politikası CHP içinde dahi her gün kendi gerçek ve sağlam temelleri üzerine daha kuvvetli olarak oturmaktadır. Parti idaremizi, yeni görevlilerin himmeti ile daha iyi olmaktadır. İyi görev yapmış olanların ayrılanlarını, yürekten minnetle anmaktayız. Her halimiz ümit vericidir. Parti merkezimiz iyi ve sağlam yoldadır ve en büyük kuvvetimiz, parti teşkilâtımızın sarsılmaz kayalar gibi fırtınalara göğüs germesinde idealleri omuzlayıp yürütmesindedir.”

Birbirinize iyi muamele ediniz

“Önümüzde partimizin kongreleri vardır. Bu kongrelerde tartışmalar olacaktır. Birbirimize girmeden, birbirimizle fikir mücadelesi yaparak her türlü seçimden memnun çıkmanızı isterim. Seçim neticesinde birbirimize darılmaya hakkımız yoktur. Sporda kazananla kaybeden, münakaşa bittikten sonra dostça kol kola gezerler. Biz de parti içi çalışmalarımızda böyle olmaya mecburuz.

Ben IV. Olağanüstü Kurultayda büyük mücadeleler yapıldıktan sonra veda ederken dedim ki, şimdiye kadar yapılmış olan mücadelelerden birbirinize düşmanlık beslemeyeceksiniz.

Bugün CHP’nin politikasını yürekten kabul eden arkadaşlarımın hepsi, dün ne hatası olursa olsun benim kadar yetkilidir. İyi muamele görmeye layıktır. Onun için kongrelerde birbirinize göstereceğiniz iyi muamele ve arkadaşların içinde geçmiş mücadelelerin hatalarına kapılmış olanları varsa, bu hataları onların başına kakmamak lâzımdır. Bunu hatırlamanızı, bilmenizi isterim.

1960’ta askerî ihtilâl olduğu zaman benim parti teşkilâtımıza yaptığım ilk tebliğ, bunca yıl mücadele ettiğimiz insanlara mahallenizde rastlayacaksınız. Hiçbirine “vaktiyle şöyle yapmıştınız” diye dargınlık göstermeyeceksiniz. O zaman ilk aklıma gelen uyarma bu olmuştu. Çok kere beni dinlemiştiniz, fakat bu konuda yapılan hatalar uzun zaman fena etkiler yapmıştır.

Size tekrar söylüyorum; Parti içinde bir çok çekişmeler olmuştur. Bunlar geldi ve geçti.

Şimdi CHP içinde el ele beraber çalışmaya, vatandaş karşısında onun güvenini kazanmaya iyi niyetli insanlar olarak çalışmaya mecburuz. Bunu sizlerden bekliyorum.

Geçmiş hâdiselerden birbirinizi suçlamayacaksınız, geniş görüşlü alicenap insanlar gibi davranacaksınız.

Gözlerinizden öperim, Allahaısmarladık.”

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Orta Doğu’daki Gelişmeler ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma[290]

Sevgili arkadaşlarım,

Ortadoğu için Kırıkkale’de etraflı bir beyanatta bulunduğumu sanıyorum. Bu bölgede harp çıkmasın diye çok üzüntü geçirdik. Birleşik Amerika ile Sovyetler Birliği bu konuda açıktan vaziyet almışlardı. Bu dünya barışı bakımından ehemmiyetli ihtilatlar yapabilirdi. Harp çıkmasın diye temenni ediyorduk. Harbin bu kadar çabuk biteceğini tahmin etmek mümkün değil idi. Bunu kimse tahmin edemiyordu. Harp çabuk bitti ve askerî bakımdan milletlerarası ihtilâf halledildi denilebilir. Çünkü silâhlar sustuktan sonra diplomatik faaliyet devri devam ediyor. Şu anda İsrail’in çok şey istemesi ihtimalîni önleme gayreti var.

Bu gayret anlaşılır şeydir. Elverir ki, bunlar, silâhlı çatışmaya yol açmasın.

Biz başından beri karşı karşıya vaziyet almaş olan Sovyetler Birliği ile Birleşik Amerika arasında bir çatışmanın, bizim için çok rahatsızlık yaratabileceğinden endişe ediyorduk. Silâhlı çatışma ihtimalî bertaraf olunduktan sonra dünyayı, masa başındaki münakaşalarında anlaşamadılar diye, bir nükleer harbe girmeyecek kadar olgun farz etmek caizdir.

Bugünkü hal, gerginliklerin azaldığını göstermiyor. Diplomatik müzakereleri yakından gözeterek ihtiyatlı bir politika izlemek  lâzımdır. Tarafsız olduğumuzu ilân edelim diye ısrar ettik. Esas itibariyle Dışişleri Bakanı benim mülâhazalarımı anlıyordu. Onun gayreti, bu istikamette görülüyordu. Fakat bugün, ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum, silâhlı çatışma neticesinde hiçbir arazi değişikliği olmasın diye, bir kesin vaziyet aldığımızı ve İsrail’e bir nota verdiğimizi bazı gazeteler yazdılar. Notanın metninden de haberimiz yoktur. Bunu öğrenmek isteyen bir vaziyetteyiz.

Kırıkkale’de konuştuklarımızdan bu yana vaziyette esaslı bir değişiklik yoktur. Kazaran ifrata vardığı zaman çok şey kaybedeceğini bilmelidir. Bu, biraz da millî mücadele sonunda başımızdan geçmiştir. Bizde de zaferden sonra “pek çok şeyler sağlayalım” diye bir cereyan peyda olmuştu. Bu akımlara karşı aklımızı muhafaza eden bir politika izlemeğe muvaffak olduğumuz için, müspet bir neticeye varabilmiş idik.

Size bu hususta bir hikâye anlatmak isterim:

Millî mücadelenin son devrinde, Yunan Barış heyetinin Başkanı, Venizelos’un bana söylediklerini size nakledeceğim. Venizelos ilkönce İngiltere’ye gitmiş, Lord Curzon ile görüşmüş; Yunanistan’ın, İngiltere’nin müttefik olarak rızası ve teşvikiyle savaşa girdiğini anlatmış. Venizelos İngiltere’yi tehdit ettiğini söylüyordu. Demiş ki; “Sevr Muahedesi kabul edilmelidir” Lord Curzon ise şöyle konuşmuş: “Sevr Muahedesinden sonra yeni bir savaş oldu. Başka olaylar geçti. Sen bir devlet adamısın, bütün bu vaziyeti bilirsin.”

Venizelos da “Konferans masasında, İngiltere ile müttefik olmanın âkıbeti budur, diyerek bunu ilân ve tescil edeceğim” demiş Lord Curzon, Venizelos’u teskine uğraşmış ve böyle ayrılmışlar.

Venizelos, ondan sonra Fransız Başkanı Poincare ile uğraşmış. Harpte Yunanistan’ın yaptığı fedakârlıklardan bahsetmiş. Poincare, hepsini dinlemiş “Sulh yapacağız, muharebeler geçti arada” diyerek Venizelos’u tatmin etmeyecek umumî sözler söylemiş.

Bunun üzerine Venizelos “Tek ümidim Türkler’de kaldı. Siz bana tekrar muhtaç olduğunuz zaman, şartlarını size nasıl dikte edeceğimi gösteririm” demiş.

Venizelos’un anlattığı garibime gitmişti. Kendisiyle iyi anlaşmıştık. Nihayetine kadar dostluğumuz devam etmişti. Kendisine sordum “Türklerden ne ümidiniz var idi? İstediğiniz şeyler bellidir. Bunlardan benim, sizin arzunuza uygun bir hareket izleyeceğimiz nasıl tahmin edersiniz?”

Bu soruma cevap verirken Venizelos, “mesele şudur” dedi ve anlattı:

“Türkiye, zaferden sonra bütün dünyaya meydan okuyacak ve barış teşebbüsü suya düşecek ve ister istemez sulh müzakereleri kopacak ve iş yeniden çatışmaya gidecektir. O zaman da hudutta bulunan tek devlet olarak şartlarımızı, biz müttefiklerimize söyleyeceğiz. Ümidim budur.”

Ben, “Ne oldu ümidiniz?” diye sordum Venizelos”a Bana “Ümidim çıkmadı. Bunlar olmadı” dedi.

Sayın arkadaşlarım,

Demek istiyorum ki, bir zaferin haklı ve ölçülü semeresi ne olabilir, bunu iyi tayin etmek, zafer kazanan devletler için önemli bir ihtiyattır. İsrail bunu ne kadar tayin edebilecek hâdiselerle göreceğiz.

Şimdi, barış için bugün insana huzur verecek tek unsur, Birleşik Amerika ile Sovyet Rusya’nın, önlenmesi güç tehlikeleri atlayıp müşterek çalışmaya karar vermiş halde görünmeleridir. Barışı tesis etmek için bu iki devlet beraber çalışırlarsa, bir hal şekli bulabilirler. Ümit olunur ki, dünya barışını yakından ilgilendiren böyle bir çalışmada, Sovyetler Birliği ve Birleşik Amerika’nın devlet adamları birbirlerini savaşa sürüklemeden barışı tesis etmeğe muvaffak olsunlar.

Şimdilik vaziyette daha fazla şey söylemeyi mümkün kılacak bir unsur yoktur, sanırım. Hâdiseleri yakından tâkip ediyoruz. Gerektikçe vakit vakit görüşürüz. Teşekkür ederim.

 

 

 

 

İnönü Şehitlerini Anma Törenine Gönderilen Mesaj[291]

İnönü şehitlerinin anılması töreni, her manâsı ile değerlendirilecek bir olumlu teşebbüstür.

İnönü Muharebelerinde şehit olarak, canlarını verenler, ümitsiz günlerde kurtuluş için çırpınanlara ümit ve şevk vermişlerdir.

Millî tarihimizde İnönü şehitlerinin de, diğer şehitlerimiz gibi şükranla anılmaları, kadirbilir bugünkü nesiller ve idareciler için çok verimli bir gelenek halini almıştır.

Törene iştirak edenleri yürekten tebrik ederim.

 

 

 

 

Elbistan Olayları Üzerine Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[292]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün akşam üzeri Başbakan Süleyman Demirel’i makamında ziyaret ederek, Elbistan’da Sünni ve Alevi yurttaşlar arasında cereyan eden olayları görüşmüş, bilgi almıştır.

(...)

“Sayın Başbakandan mülâkatı ben istedim. Konuşma konusu Elbistan hâdiseleri idi. Orada 11-13 Haziran’da olan vakalardı.

Bir Sünni-Alevi geçimsizliği şeklinde görülen vaka hakkında şikâyetler alıyordum. Onları Sayın Başbakana arz ettim. İçişleri Bakanını da, lütfedip konuşmaya çağırdılar. Vaka hakkında etraflı bilgi aldım. Hâdiseye ehemmiyet verilmiştir. Geniş ölçüde kanunî tedbirler ve idari teminat tedbirleri alınmıştır: Bir mezhep ihtilâfı halinde tarihe karışmış hâdiselerin uyanmaması için Hükûmet çok dikkatlidir. Ciddî olarak tâkip etmektedir.

Yakında alınan tedbirleri ve müspet neticelerini, umumî efkâra da bildireceklerdir.

Konuşmamız bu mihver etrafında cereyan etti. Vatandaşlar arasında emniyeti, memleket bütünlüğünü korumak için, ihtilâfa mahal vermemek için, her türlü tahriki önlemeye, bastırmaya hükûmet kesin olarak kararlı ve tâkipçi durumdadır. Bu bilgileri edinerek memnuniyetle ayrılıyorum.”

İnönü daha sonra gazetecilerin sorularını cevaplamış, bir süre önce de böyle bir olay olduğu hatırlatılınca: “Daha önce Muğla’da olmuştu. Orada daha çabuk bastırıldı ve bu kadar hâdise olmadı. Halbuki Elbistan’daki hâdise, bizim alabildiğimiz malûmat ölçüsünde, vahim mahiyette görülüyordu ve o zamandan beri de fazla malûmat almadım ve çok şikâyetler alıyordum. Onun için Sayın Başbakana müracaat etmeye mecbur oldum. Etrafıyla malûmat aldım. Hükûmetin tebliğini aldığımız zaman, efkârı umumîye çok mutmain olacaktır” demiştir.

“Alevi-Sünni olaylarının nedenleri ve nasıl geliştiği hakkında sizin fikriniz nedir?” şeklindeki bir soruya da İnönü şu cevabı vermiştir:

“Tarihten kalan bir mirastır. Cumhuriyet bunu esas itibariyle tedavi etmiş, bütün vatandaşları kaynaştırmıştır. Ama sebepler ve tahrikçiler eksik olmayınca vakit vakit hastalık şeklinde nüksedebiliyor. Son serpintileridir. Zaman bunu geçiştirecektir.”

İnönü daha sonra “Tahrikçilerin ümit ettikleri şey ne olabilir?” sorusuna cevap olarak da şunları söylemiştir:

“Türlü sebepler olabilir. Ne olduğunu bilmiyoruz. Tahrikçinin makûl ve mantıkî sebebi olmaz. Bin türlü şahsî sebebi ve umumî sebebi ve hepsi de gayri makbul sebebi olur.”

Olaylarda dıştan bir etki olup olmadığı konusundaki bir soruya da İnönü “Ben böyle bir şey görmedim. Hükûmetin de böyle bir kanaati yok” cevabını vermiştir.

Bundan başka dış olaylara da kısa kısa değinildiğini söyleyen İnönü, Batı Trakya Türkleri’ne yapılan baskı konusunda sorulan bir soruya karşılık olarak “Şikâyetler oluyor” demiştir.

 

 

 

 

SSK Genel Kurulu Dolayısıyla Ankara’da Bulunan İşçi Temsilcilerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[293]

Birkaç günden beri toplanmakta olan Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Kurulu için Ankara’ya gelmiş bulunan çeşitli iş kollarına bağlı işçi temsilcileri, CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’le yaptıkları görüşme sırasında, böyle bir büronun kuruluş zorunluluğuna değinmişler ve her iş kolundan bir temsilcinin katılacağı bu çalışmanın bütün yurtta örgütlenmesini istemişlerdir.

CHP Genel Merkezinde Genel Başkan İnönü ile de görüşerek aynı teklifi tekrarlayan Sendikacılara, İnönü şunları söylemiştir:

“Başından beri işçi meseleleriyle uğraşıyoruz. Ama gariptir, biz hep işçi meseleleriyle uğraşırız, işçiler bize oy vermezler. Kendi menfaatlerine yaptıklarımızı ceplerinde addederler; daha da fazlasını bekledikleri halde ve biz daha fazlasını yapmaya çalıştığımız halde, gene de oy vermezler.

1950’de benim karşıma “işçiye grev hakkı tanıyacağız” diye çıktılar. O zaman biz Çalışma Bakanlığını kurmuştuk. İşçi hayatına grev getirmek için uzman getirtmiştik. Avrupalılar bize, o zaman grevi tavsiye etmediler, daha hazırlığımızın tam olmadığını söylediler. Bunun üzerine ilk merhale olarak iş mahkemeleri kuruldu.

Onlar “işçiye grev hakkı vereceğiz” diye iktidara geldikten sonra işçiye grev hakkını unuttular.

Biz muhalefette iken grev hakkını parti programına aldık. Bu sene, grev hakkı vereceğiz diyorduk, onlar “hayır vermeyeceğiz” diye karşımıza çıkıyorlardı, bu defa da…

Tecrübeli hayat kimin sözüne güvenilir, kimin sözüne inanılmaz gösterir. Nitekim göstermiştir de. Sonradan tutulmayan parlak vaatler, bir süre tesirini gösterir, ama bir süre, hepsi o kadar… Sizler, demokratik rejimin çok iyi günlerini göreceksiniz.”

Yaşam bu sizin eseriniz

İnönü’den sonra Genel Sekreter Ecevit “Paşam izin verirseniz bir anımı anlatmak istiyorum” diyerek şunları söylemiştir.

“Paşam ben işçi meseleleriyle uğraşırken de, şimdi aramızdan ayrılanlar beni desteklemezlerdi. Ve seçim kaybettikten sonra da gene aynı insanlar bu şekilde çalışmanın seçim kazandırmadığını söylediler durdular. Fakat bütün çalışmalarım içinde her vesileyle sizden büyük teşvik ve müzaheret gördüm. Size müteşekkir olduğumu söylemek istiyorum. Zira, zaten siz, işçi davalarında çok hassastınız. Bu sizin eserinizdir. Onun için sendikacı arkadaşlarımın yanında size teşekkürlerimi bildirmeyi ödev sayıyorum.”

İnönü ise, gülerek Ecevit’e “Herkes akıl verebilir, ama kimin elinde tahakkuk etmişse aslan payı onundur” diyerek Sendikacılara dönmüş ve “Ecevit çok alicenaplık gösteriyor” diye eklemiştir.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Kıbrıs Sorununa İlişkin Söyledikleri[294]

(...)

CHP Genel Başkanı İnönü, Başbakanlıktan ayrılırken “Kıbrıs’ta, Türk hükûmetinin muvafakati olmadan hiçbir hal çaresi yürüyemez” demiştir.

(...)

Dışişleri Bakanı Çağlayangil’in de hazır bulunduğu görüşmeden sonra CHP Genel Başkanı gazetecilere şu bilgiyi vermiştir.

“Sayın Başbakan davet buyurdular. Görüşmede, Dışişleri safhasını, Dışişleri Bakanı mesul şahıs olarak tafsilâtıyla hikâye etti. Zaten meseleler, gazetelerde esas olarak söyleniyor. Hep biliyoruz, biliyorsunuz. Kıbrıs konusunun geleceği  halline dair haberler, gazetelerde yer alıyor.”

Kıbrıs büyük bir meselemizdir.

Bir gazetecinin, “Kıbrıs sorunu, Türkiye açısından olumlu yolda mıdır?” sorusu üzerine Ana Muhalefet Partisi Başkanı şu karşılığı vermiştir:

“Kıbrıs konusu bizim büyük bir meselemizdir. Her buhran bir ucundan onu da söz konusu etmektedir.”

İsmet İnönü son alarak, Rumlar ve Yunanlılar Kıbrıs’ta Enosis’i gerçekleştireceklerini öne sürüyorlar” sorusu üzerine;

“Türk hükûmetinin muvafakati olmadan hiçbir hal çaresi yürüyemez” demiştir.

 

 

 

 

İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Fred Muiley ile Görüşmeden Sonra Söyledikleri[295]

(...) 1.5 saat süren görüşmeden sonra Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı İnönü, gazetecilere şunları söylemiştir:

“Tanışmak için geldi. Günün dış meseleleri hakkında bilgi almak istiyordu bizden zannediyorum. İç ve dış politikada istikrar içinde bir memleketi anlatmak fırsatını bulduk.”

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantısında Kıbrıs ve Ortadoğu Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[296]

Dün toplanan CHP Parti Meclisi’nde bir konuşma yapan Genel Başkan İsmet İnönü, Kıbrıs ve Ortadoğu buhranı konularına değinmiş, “Kıbrıs’ta federasyonda ısrar edilmelidir. Asgari birinci Acheson plânından daha geriye gidilmemelidir” demiştir.

İnönü Yunanistan’ın NATO içinde daha ağır bastığını, bunun kendi deneyleriyle sabit olduğunu belirttikten sonra Mulley’in temasları ile ilgili olarak şöyle konuşmuştur:

“Mulley bana (sizin tekliflerinizi öğrenmeye ve yardım etmeye geldim) dedi Mulley yoklama yapmaktadır. Beni ziyarete geleceğini söyledikleri zaman Hariciyeden (Ne getiriyor) diye sordum (Hiçbir şey) dediler. Dışişleri Bakanı da bir teklif getirmediğini söylüyor.”

İnönü, Ortadoğu konusunda tarafsız kalmamız icap ettiğini, aksi halde bir harp vukuunda Rusya’nın Araplar’ı destekleyeceğini söylemiş ve “O zaman, meselâ, biz Araplar’a angaje olursak Boğazlar meselesi ortaya çıkacak ve Rusya buradan geçmek isteyecektir. O zaman ister istemez çatışmaya sokulma durumuna gelebiliriz” demiştir.

 

 

 

Deprem Dolayısıyla Adapazarı Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj[297]

Adapazarı’nın uğradığı deprem felâketinden pek müteessir oldum. Adapazarlı vatandaşlarımıza sayın şahsınızda teessürlerimizi saygıyla sunarım.

Vatandaşlarımızın felâketlerinin devletimizin ve milletimizin yardımlarıyla hafifleyeceğine emin olmanızı dilerim.

   CHP Genel Başkanı

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

Lozan Barış Antlaşması’nın 44. Yıldönümü Dolayısıyla TRT’ye Verilen Demeç[298]

Lozan gününde size, önemli bir uğraşma konusunu anlatacağım. Bu konu kapitülasyonlardan kurtulma çabasıdır.

İstiklal Harbi’nin başlıca amaçlarından biri asırlık kapitülasyon belasından memleketi kurtarmaktı. Biz, hukukçu ve iktisatçı olmayan vatandaşlar, kapitülasyon belâsı deyince memleketin yüzyıllardan beri mahkûm edilmiş olduğu malî ve iktisadî kısıtlamaları kaldırmanın daha güç olacağını, adalet sahasında olan kapitülâsyonun kaldırılmasının daha kolay olacağını zannederdik.

Lozan Konferansı’na giderken kapitülâsyonları kaldırmak için kararlı idik. Bunun ticari kısmında daha çok güçlük çekeceğimizi sanırdık. Lozan’a gidince konferans toplanmadan bir haftalık bir bekleme arasında beni Paris’e davet ettiler. Fransız hükûmeti ile temasa getirdiler. Lozan’a başlarken daha evvelki müzakerelerle Fransızlara yaklaşmış bulunuyorduk. Bu hava içinde Fransız Başbakanı Mösyö Poincaré ile görüştüm. Görüşmede sulh müzakerelerinin başlıca temellerini birer birer yoklamağa çalıştım. İşgal altında bulunan topraklarımız boşaltılacak mı? İstanbul ve Boğazlar gibi. Diğer muahedelerde bulunan ağır askerî şartları isteyecekler mi? O zamanın bir mühim endişesi olan ekalliyetler meselesinde imtiyaz senetleri ile karşılaşacak mıyız? Ve nihayet kapitülasyonlar meselesi ne olacaktı? Bunları Mösyö Poincaré’dan öğrenmeğe çalıştım.

Görülüyor ki, borçlar ve düyunu umumîye meselesi henüz görünmüyordu. Mösyö Poincaré konuşmaya başladıktan sonra yeni hudutlarda aydınlanmak istedi. Kendileri ile yaptığımız Ankara itilâfnamesine dokunmayacaktık. İstanbul ve Boğazların tahliyesi üzerindeki kaygılarımızı müspet karşılayacak zihniyette görünüyordu. Konferansın temeli saydığım meselelerin hepsini yarım saat içinde gözden geçirdik. Son olarak ben kapitülasyonların kaldırılacağını kolay ve tabiî bir olay gibi öne sürdüm. Mösyö Poincaré hayret verici bir ilgi ve toplanma ile kapitülâsyonlar meselesinde müşterek bir anlayışa varacağız gibi müphem bir ifade ile kararlı ve ısrarlı bir tavır aldı. Birden, müphem ifadeleri aydınlığa kavuşturmak gerektiğini anladım. Müşterek anlaşma gibi bir kapitülasyon müzakeresi olamayacağını belirttim. Mösyö Poincaré kapitülâsyonların ticari kısmının bir anlaşmazlık konusu olmayacağını kolaylıkla söyledi. Fakat, adli kapitülâsyon konusunda bir intikal devri geçirmek gerektiğini ciddiyetle ileri sürdü. Bir saat müddetle tartıştık ve nihayet ayrıldık. Gözüm fal taşı gibi açılmıştı. Müzakereye başladıktan sonra konferansın iki devrinde dokuz ay müddetle adli kapitülâsyonların kaldırılması için bütün müttefiklerle mücadele ettik. Muvaffak olduk. Bu küçük hikâye ile göstermiş oluyorum ki, Lozan Konferansı’nın bir zor meselesi de adli kapitülâsyonların kaldırılması müzakeresi olmuştur.

Konferans esnasında, özel sohbetlerde yabancı delegeler yakamdan tutarlar, bana mahkemelerde bir dâva getirip getirmediğimi [geçirip geçirmediğimi] sorarlardı. Hayır cevabını verince, onun için adli kapitülâsyonların kalkmasında ısrar ettiğimi söylerler, halbuki memleketimizin bir adli yardım devresi geçirmesi gerektiğinin, bizim menfaatimiz icabı olduğunu iddia ederlerdi. Ben de cevap olarak:

“Bizim, kendi vatandaşlarımızın yargısına razı ve emin olduğumuzu, kim memleketimizde mahkememize düşmek istemiyorsa memleketimize gelmemesini” söylerdim.

Neticeye varıyorum:

Yargıç[lık] sanatı, benim kanaatimce muharip vasfı gibi Türk milletinin tabiî kabiliyetlerindendir. Mütareke ve işgal sırasında İstanbul’da hepimizin işleri olurdu ve ailemiz efradı bulunurdu. Bunlar mahkemeye giderlerdi. Aylardan beri maaş almamış, zaruret içindeki hâkimler, bizim ailelerimizi kuvayyi milliyeci akrabası diye hâkimi tesir altında bulundurmak isteyen şirret dâvacılara karşı adaleti yerine getirmekte tereddüt etmezlerdi.

İmparatorluğun son zamanlarında ve cumhuriyette demokratik mücadelenin soysuzlaştığı günlerde hâkimlere türlü baskılar yapılmıştır. Türk hâkimleri bu baskılara karşı koymağa muvaffak olmuşlardır. Gelecek zamanlarda da Türkiye’de adaletin bu tabiatta yargıçlar tarafından sağlanacağından benim zerre kadar şüphem yoktur.

Sevgili vatandaşlarım,

Türk hâkimlerinin istiklâl ve itibarını kurtarmak Lozan Antlaşması’nın başlıca bir konusu olmuştur. Bu sonuçtan memleketimiz her medenî memleketin adaleti kadar haysiyet ve itimada kavuşarak vazife görmüş, ün almıştır. Bundan sonra da hâkimlerimiz liyakatlerini kanunlarımıza desteklerini göstermekte devam edeceklerdir.

Sevgili vatandaşlarım, sizlere saygılar ve sevgiler sunarım.

 

 

 

 

 

Lozan Barış Antlaşması’nın 44. Yıldönümü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Mesajına Verilen Yanıt[299]

Lozan Antlaşması’nın yıldönümü münasebetiyle alicenap takdir duygularınızı ifade eden tebrikinizi minnet ve şükranla aldım.

Devletimizin başında şeref ve basiretle yüce hizmetlerinizin devamını dilemekteyim.

Sizin için uzun ömürler, sıhhat ve afiyetle millete geniş hizmetler niyaz ederim.

 

 

 

 

24 Temmuz İşçi Bayramı Dolayısıyla Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma[300]

(...)

Son deprem felâketiyle duyulan üzüntüyü belirterek konuşmasına başlayan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Ödev duygularıyla buraya toplanmış bulunuyoruz, işçilerimize ait çalışma hayatımıza ait durumları görüşeceğiz.” diyerek, işçilerin arasında bulunmaktan duyduğu memnuniyeti de ifadeyle, çalışma ve işçi-iş veren ilişkilerinin memleketimizde oldukça uzun bir geçmişe sahip olduğunu, ilk iş kanununun 1936 yılında çıkarıldığını belirtmiş ve özetle şöyle demiştir:

“1936’da çıkarılan İş Kanunu’nun o günün şartlarına göre önemi vardı. Daha sonraki yıllarda Çalışma Bakanlığı kuruldu. Çalışma Bakanlığı ile devletin önemli meseleleri arasında çalışma işleri de giriyordu. İşçi sendikaları ise, millet teşkilâtı olarak en eski kuruluşlardan biridir.”

İnönü daha sonra 1945-50 arasında işçi konularının siyasî alanda ön plana geçtiğini belirtmiş ve konuşmasına şöyle devam etmiştir.

“Bu yıllar bizim iktidarda olduğumuz yıllardı. Rakiplerimiz, bizden ileri haklar vaat ediyorlardı. Siyasî hayatta başlıca tartışma konusu grev ve lokavttı. 1950’ye böyle girdik.”

Siyasî hayatta rastlanan olayların değişiklikler gösterdiğini, bu haklarin ise ancak 27 Mayıs devrim hareketinden sonra gerçekleşebildiğini söyleyen İnönü, şimdi de gerçekleşen bu haklardan sonra, siyasî hayatımızda başlıca parolanın sosyal adalet olduğunu belirterek şöyle demiştir:

“Pek çok tedbirler ihtiva eden, her gün yeni ihtiyaçlarla karşılaşılan sosyal adalet dendiği zaman, hatıra ilk olarak çalışma hayatımızda tedbir gelir. Sosyal adalet denince, işçi hakları ön planda sayılmak gerekir.

Bütün bunlarla çalışma hayatımızın kısa bir tanımlamasını yaptım. Bu geçmişte, Türk-İş’in önemli yeri ve hizmetini huzurunuzda belirtmek isterim. Sendika ve sendikacılar Türk iş hayatının başlıca unsurudurlar. Bunların muvaffak olmasında milletçe destek olmak vazife sayılmalıdır. Sağlam karakterle görevlerini yaptıkça, iş hayatımız emniyet içinde gelişecektir.

İşçilerle işveren münasebetleri, işveren ile işçiler, memleketin büyük dâvasını birlikte tâkip eden vatandaşlardır. İster istemez, zaman zaman birbirlerinden şikâyetçi olurlar, ancak anlaşmazlıkların adaletle hallolması başlıca ihtiyaç olmuştur.”

İnönü daha sonra çalışma hayatımızla ilgili 274-275 sayılı Grev, Lokavt ve Toplu Sözleşme Kanunları’nın parlâmentoya sevki sırasındaki tepkilere değinmiş ve şöyle demiştir.

“O zaman kaygı ediliyordu. Bu bir yeni hayattı, şimdiye kadar emir verenle, emir alanlar yeni hakları olan insanlar düzenine getiriliyordu.

İftiharla söyleyebilirim ki, işverenle işçinin münasebetleri, grev lokavt kanunu ile korkulan hudutlara varmamıştır. Olaylar kanun içinde hallolmuştur.

Gelecekte de işveren ve çalışanların ilişkilerinin belirli ölçüde korunması, siyasîlerin görevleri olacaktır.”

İnönü konuşmasını şöyle bitirmiştir:

“Hak hiçbir zaman çok çalışmak ihtiyacını unutturmamalıdır. Çalışmamayı alışkanlık haline getirenlerin karşısında olacağız.

Bu bayram gününde sizinle beraber bulunurken, yeni felâketi akıldan çıkarmıyoruz. Can kaybına uğradık, kaybettiklerimiz için elimizden bir şey gelmez. Maddi zararı ise devlet telâfi edecek güçtedir.

Böyle bir matem gününde vazifeyle uğraşmamızın sebebi açıktır. Vazife ifa etmeye mecburuz.”

 

 

 

 

Sansürün Kaldırılışının 59. Yıldönümü Dolayısıyla Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’e Gönderilen Mesaj[301]

Sayın Burhan Felek,

Basın Bayramında aranızda bulunamadığıma üzgünüm. Bayram hepimiz içindir. Kutlamaya yürekten katılıyorum. Ben ilk bayram gününün heyecanını bugün gibi hatırlarım. Bu bayram, basın mensuplarının 1908’deki teşebbüsleri ve hareketleriyle kurtarılmıştır ve 60 senelik fırtınalar içinde en dokunulmaz bir sağlamlıkla yaşama kudreti göstermiştir. Basın mensuplarımızı yürekten kutluyorum. Aziz Başkanım Felek.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Adapazarı ve Kocaeli Deprem Bölgesine Giderken Bolu ve Gerede’de Yapılan Konuşmalar[302]

Bolulular, sevgili arkadaşlarım,

Aranızda bulunmakla bahtiyarım, beni muhabbetle karışladınız. Zaten Bolu alicenaplığı ile meşhurdur. Bu konukseverliği bir daha gösterdiniz. Size yürekten sevgilerimi sunarım.

Bir felâket geçirdik, depremin ne hasar yaptığını gözlerimle görmek için Adapazarı ve havalisine gidiyorum. Çok şükür felâket Bolu’ya uğramadı. Kazalarımızı da hafif atlattık. Geçmiş olsun.

İnönü böyle diyerek halkı selâmlamış, halkın sürekli sevgi gösterisi karşısında şunları da söylemiştir:

“Aziz Bolulular, sağ olun, bin yaşayın, sizi unutmayacağım. Siz de beni unutmayın. Bolu’yu her gelişimde daha güzelleşmiş, daha gelişmiş görüyorum. Allah güzel memleketimizi hepimize bağışlasın.

[Gerede konuşması]

Memleketimizin en güzel yerinde oturuyorsunuz. Çok şükür toprağınız, suyunuz iyi. Gerede’nin kadrini bilin. Ben Gerede’nin kadrini biliyorum. İyi mahsul alacaksınız.

Âfet oldu, çok korktuk, çok şükür Bolu kurtuldu, Gerede kurtuldu.

 

 

 

 

Adapazarı, Düzce, Akyazı, Karabürçek, İzmit Deprem Bölgelerinde Yapılan Konuşmalar[303]

(…)

Bu sabah Adapazarı deprem bölgesinde incelemeler yapmış Adapazarı Belediye Bahçesi’nde toplanan binlerce yurttaşa deprem bölgesinde gördüklerini, alınması gerekli olan tedbirleri ve ilgililerle vâki görüşmelerini bildirmiş, daha sonra da basın mensuplarının sorularını cevaplayarak şöyle demiştir:

“Felâket büyük, iki türlü tedbirleri var: Biri günlük acil ihtiyaçları, talihsiz olanı ise çaresiz olan yerlere gıda göndermek üzere. Bir hafta olmuş, çok iyi çalışılmış, vilâyetin, devletin büyük memurları gıda, ilâç yetiştirmek, hastaları tedaviye yetiştirmek için çalışmıştır.

Dolaştığım yerlerde hep çadır ihtiyacından bahsederler, bazı yerlerde gıda ihtiyacından ve yeni yapıları yapmak için kredi ihtiyacından bahsederler. Bu konular hükûmetin malûmudur. Vali biliyor, belediye başkanı biliyor. Ellerinde olanı, ilk önce gelen haberlere göre göndermişler, sonra bütün vilâyette fen heyetleri ile hasarları, ihtiyaçları tespit etmeye çalışmışlardır.

Halkın itimadını muhafaza etmesi, hem kendilerine güvenleri hem devlet ve milletimize güvenlerini muhafaza etmelerindedir. En verimli tamirci, en başta kendileridir. Devlet ve milletten de her yardımı göreceklerdir. Yapı kredisi hükûmetçe zamanında ele alınmıştır. Süratle temin edilmek yolundadır.

Şimdi sorumlular için önemli olan, tasarladıkları tedbirleri vaktinde ve isabetle tatbik etmektir. Müspet neticeler alacağımıza itimadımız vardır.

Doğuda tedbir ve tamir meselesi yeniden meydana çıkıyor. Doğudaki vatandaşlarımızın da devlet ve milletimizin kendilerine büyük ilgi göstereceklerinden emin olmalarını isteriz.

Felâketlerin üzerine doğuda yeni bir deprem haberi hepimizi çok müteessir etmiştir. Adapazarlılara söyledim, onlar da çok müteessir oldular.”

Akyazı’da

Depremin büyük ölçüde hasar yaptığı Akyazı’da yine belediye bahçesinde toplanan halka hitaben İnönü “Bir sene sonra buraya geldiğimde, sizi, meselelerinizi halletmiş olarak göreceğim Cenabıhak’tan istediğim, dileğim budur” demiştir.

Karabürçek’te

İnönü yine depremin büyük ölçüde hasar yaptığı yerlerden biri olan Karapürçek’e de giderek bucağın camisinin avlusunda yurttaşlarla görüşmüş, kendilerine geçmiş olsun dileğinde bulunmuştur. Halkın çadır, ekmek, ilâç gibi ihtiyaçlarını da ilgililere iletmek üzere tespit eden İnönü etrafını çeviren Karapürçekli kadınlara da geçmiş olsun dileğinde bulunduktan sonra “Erkeklerinize cesaret verin işleri çok, elbirliği yapın” demiştir. Daha sonra yol üzerindeki köylere de uğrayarak Adapazarı’na girmiştir. Şehrin girişinde Sanat okulu bahçesinde kurulan çadırlarda barınan yurttaşlara da geçmiş olsun diyen İnönü, Vali Alâaddin Eris’i makamında ziyaret etmiş, deprem bölgesinde gördüklerini kendisine anlatmış. Validen bilgi alarak belediye başkanı Selâhattin Gürdıraalı’yı da makamında ziyaretle, kendisine geçmiş olsun demiştir. Belediye binasının önünü dolduran halkın devamlı sevgi gösterisi karşısında pencereden Adapazarlıları selâmlayan İnönü, belediyeden ayrılırken şeref defterine şunları yazmıştır:

“Deprem felâketinden sonra Adapazarı’nı ziyaret.

Umumî teessürü belediye başkanına ifade ettim. Adapazarlı vatandaşlarımızın süratle kendilerini toparlayacaklarının her hallerinden belli olduğunu söyledim. Adapazarı bir daha böyle kaza görmesin. Dileğimiz, niyazımız budur.”

(…)

“Depremden zarar gören ilçeleri dolaştım. Felâket olalı bir hafta oldu. Devlet sorumluları lâzım gelen tedbirleri alıyorlar. Kıtlık başlamamış, fakat, korkusu başlamıştır.”

[Tamamlayıcı haber]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Düzce’den sonra Hendek ilçesine gelmiş, hükûmet konağında halka bir konuşma yaparak: “Sizleri görmek için geldim. Büyük felâket geçirdik. Allah’a şükürler olsun ki, burada kaybımız azdır. Cenabıhak bizi daha büyük felâketlerden esirgesin. Metanetinizi kaybetmeyin” demiştir.

CHP Genel Başkanı ile beraberindekiler daha sonra Akyazı ilçesine gelmişler ve burada coşkun bir sevgi gösterisi ile karşılanmışlardır. İnönü burada yaptığı konuşmada, “Büyük geçmiş olsun. Akyazı’da zayiatın büyük olduğunu duydum. Sizleri çok cesur ve metin gördüm. Hükûmet sizlere yardım için elinden geleni yapmaktadır. Fakat unutmayın işin esası bizzat çalışmanızdır” demiştir.

İnönü buradan Vakıf köyüne giderek, yıkık bir köy evini ziyaret etmiş ve köylülere “Geçmiş olsun” demiştir.

 

 

 

 

İstanbul’da Yapılan CHP Bölge Toplantısında 27 Mayıs Sonrası Parti Politikaları ve AP’nin İthamlarına İlişkin Yapılan Konuşma[304]

Sevgili arkadaşlarım,

Parti meselelerinde konuşmak üzere bu toplantı tertip edilmiştir. Ancak, uzun müddetten beri siyasal alanda konuşmadığım için bu fırsattan faydalanarak, parti içi ve dışı [konulara ilişkin] düşüncelerimizi kamu oyuna arz etmeyi vazife sayıyorum.

Önce, parti içi konular üzerinde duracağım. 1966-67 senesinde parti içi büyük bir çekişme devri geçirdiğimiz hatırımızdadır, partinin program ve prensipleri ve kurultay kararlarıyla mutabıkız diyenlerin, fikir ve niyetlerinin bu program ve prensipler dışında olduğundan kimsenin şüphesi kalmamıştır.

Bugün içimizde bir ihtilâf olmaksızın çalışıyoruz. CHP’nin programını ve kararlarını gerçekleştirmek için el birliği ile uğraşıyoruz. Sekiz aylık tecrübeden sonra, parti durumunu, evvelki zamana nispetle çok daha olumlu verimli her türlü sarsıntıdan uzak ve sağlam olduğunu temin edebilirim.

Sevgili arkadaşlarım:

Parti içi meselelerimiz yalnız aramızdan ayrılma konusu değildir. 1960 öncesinde birikmiş olan dolgunluklar, 1960’dan sonra tamir edilemediği için partimiz içinde daima bir şikâyet havası vardı, parti ve partililer 1960’a kadar büyük ıstırap çekti. 1960’dan sonra yarım veya bütün iktidarlarımız zamanında bir çok umutların gerçekleşeceği, haksızlıkların telâfi edileceğini bekliyorlardı. Bunlar olmadığı için üzgündük. Kırgınlık ve nihayet cesaretsizlik hasıl olmuştur.

Bu fikirde olan samimî CHP’liler her yerde vardır.

Bu halden başlıca sorumlu olmak gereken Genel Başkanımızdır: Bunu bilirim. Bunda partili arkadaşlara hak da veririm. Ama bir iki kelime ile şimdi de söyleyeceğim ki ıstırap zamanlarında beklenen ve hasret duyulan tamirleri tamamen gerçekleştirmek esasen mümkün değildir.

1960 askerî inkılâbı gelir gelmez bana hâkim olan fikir şuydu: “Askerî inkılâbı yapmış olanlar ilk günden partiler arası mücadeleye karışmasınlar ve bunun için sahadan çekilmiş olan eski iktidar mensupları aleyhine bizim parti mensupları tarafından haklı haksız bir şikâyette bulunulmasın.” Partililerin siyasî faaliyetinin durduğu devrin başında imzamla yaptığım tek genelge budur: Demokratlar aleyhine hiçbir şikâyet yapılmayacaktır. Ne kadar muvaffak olduğumu tayin edemem, fakat temel sevk ve idare olarak kararımız buydu.

Koalisyon hükûmetleri zamanında, geçmiş yaraları sarmam esas politikaydı. Başlıca CHP’nin gayreti ile ne kadar muvaffak olduysak, meydan da o kalmıştır. Koalisyon hükûmetleri zamanında arkadaşlarımıza karşı bu partizanlık çekişmesinden haklı ve üstün çıktık. Rahmetli Gümüşpala’nın, CHP’den haksızlık şikâyetleri hep kendi seçtiği bakanlar hissesine düşerdi: İçişleri gibi, tarım işleri gibi.

Ondan sonraki koalisyonlar zamanında CHP’nin partizanlığı gene hükûmet ortaklarının dillerinden düşmedi. Rahmetli Cumhurbaşkanı zamanında bu partizanlık meselesi müşterek toplantıya gelmiştir. Ben hükûmet üyeleri arasında partizanlık tahkikatı teklif ettim. Şikâyetçi ortaklar uzun uzun düşündüler ve iddialarından vazgeçtiler. Fakat 1965 başında CHP aleyhine düşürme birleşmesinde gene bu dâva ile ortaya çıktılar.

Ufukta seçim görünüyor

Şimdi CHP muhalefettedir, ufukta seçim görünüyor. Sayın Başbakanın aleyhimize kullandığı ithamların başında CHP’nin partizanlığı vardır. Demek ki senelerden beri CHP’li arkadaşlarımızın uğradığı her türlü haksızlığı tamir etmekten sakınarak gösterdiğimiz dikkat gene makbule geçmemiştir. Bize haksız iftiralarda bulunmaktan menfaat umanlar devam edecektir.

Sözün başına geliyorum. 1960’dan sonra yarım veya bütün hükûmetlerimiz zamanında arkadaşlarımıza uğradıkları haksızlık derecesinde adaletli muamele edemediğimizi biliyoruz. Fakat başka türlü yapamazdık. Bundan sonra ki iktidarımız zamanında da böyle şikâyetlere haklı olarak maruz kalacağız, ama partizanlığa sapmayacağız. Arkadaşlarımızdan alicenaplık ve unutkanlık isteyeceğiz. Derdin çaresi tarafsız ve hukuka bağlı idaredir, hukuk ve vatandaş eşitliği CHP’lilerin maruz kaldığı haksızlıkların da tamiri ve telâfisini sağlayacaktır.

Şimdi bilinmeyen ve inkâra çalışan bir hizmetimiz 1960’dan beri demokratik rejimin tekrar ve esaslı olarak kurulması için sarf ettiğimiz yürekten çabalardır. Bunların takdiri artık gelecek nesillere kalmıştır. Şimdi biz bugünkü vazifemizi yapmakla meşgulüz.

Bugünkü görevimiz

Bugünkü görevimiz tekrar birinci derecede önemli olarak demokratik rejimi kurtarmak, onu esaslı olarak yerleştirmek ve demokratik rejim için de iktisadî kalkınmamızı gerçekleştirmektir. Bu görevin hem önemli, hem de gerçekleştirilmesi mümkün bir devrine girmiş bulunuyoruz. Partice buna inanmak lâzımdır. Bütün teşkilâtımız buna inanıp, büyük vazife zamanının geldiğini ve büyük milletimizin büyük kurtuluş günlerinde olduğu gibi bizden insanüstü çalışma ve fedakârlık beklediğini kabul etmemiz lâzımdır. En büyük sorumludan en küçük sorumluya kadar böyle bir inanç ile çalışmaya başlamamız lâzımdır.

Mahalli seçimlerin önemi

Önümüzdeki yıl mahalli seçimler ve Senato seçimleri var. Bu seçimler büyük seçim kadar önemlidir. Canla başla çalışıp bu seçimleri kazanmalıyız. Milletimizin büyük seçimlerde kurtuluş ümidi bu sayede çok kuvvetlenecektir.

1969 seçimleri milletin uzun çile devirlerinden sonra büyük bir kalkınma ve ilerleme devrine atılıp girmesi ya mümkün olacak, ya da bir gerileme ve şimdiye kadar kazandıklarımızı büyük ölçüde yitirme devri başlayacaktır. Bu bir karanlık devirdir. Ondan nasıl ve ne zaman kurtulunabilir, bunu kimse bugünden keşfedemez içinde bulunduğumuz malî ve ekonomik şartlar ve siyasî emniyet anlayışı bugünkü iktidar elinde o kadar umut kırıcıdır ki, iktidarın, 1969’da şartların daha elverişsiz olacağını düşünerek 1968’de büyük seçime de gitmesini ihtimal dışında görmüyorum. Teşkilât olarak bunu da zihninizde tutup çalışmamız lâzımdır.

Ortanın solu politikası

Biz CHP’nin programını ve prensiplerini yeni Anayasanın istekleri ve ışıkları içinde ortanın solu ifadesiyle özel bir surette değerlendirmiş bulunuyoruz. Demokratik rejim içinde süratle kalkınma bugünün meselesidir. Bu fedakârlıkla çalışmayla dürüst yolla ve dürüst ahlâk ile olacaktır.

Bin bir ihtiyaç içinde bulunan memleket evlâtları, sayın Başbakanın dediği gibi kemer sıkmadan yani bol keseden israf ederek kalkınma olamaz. Bu her ne şartla olursa olsun para bulmak için avuç açmakla olur ve bunu da kimse temel haklarımızı aldıktan sonra bizi daha da muhtaç hale getirirler ve kalkınmamızı bize sağlamazlar.

Demek ki, bugünkü iktidarın temsilcisi olan sayın Başbakanla, memleket ihtiyacını görüşte tamamen ayrıyız. Kalkınma ve toplum hayatı mutlaka sosyal adalet ve sosyal güvenlik içinde olacaktır. Darlık içinde muhtaç bir memleket kalkınma gayreti içine girecek ve bu hal, sosyal adaleti istekle kabul etmeyen bir idare içinde hazmettirilecek: Bunu tasavvur etmeye imkân yoktur. Şu halde kalkınmamız mutlâk sosyal adalet güvenlik içinde bir kısa terimle Ortanın Solunda bir tutumla olacaktır.

Bizim düşündüğümüz kalkınmada büyük külfet milletin hazinesine, yeni vatandaşların gücü nispetinde fedakârlığına bağlıdır. Özel teşebbüs doğru yolda tam bir emniyet içinde mümkün olduğu kadar bu kalkınmaya yardımcı olacaktır; bu şartları sağlamak lâzımdır.

İktidarın özel teşebbüs anlayışı

Sayın Başbakan ve iktidarı bizi özel teşebbüsün hasmı gibi gösterme çabasındadır, kanaatını, özel teşebbüse mal etmeye çalışarak, onları ortanın soluna yani sosyal adalete, sosyal güvenlik şartlarına meydan okumakta birleşmeye davet ediyor.

Kısa zamanda meydana çıkan bu çeşit özel teşebbüs başarıları şunlardır; Zeytin yağının bütün dünyada tere yağdan daha değerli olmağa başladığı bir zamanda onu ebedi olarak öldürecek teşebbüsler meydana çıkmıştır. Çatır çatır özel teşebbüse yardım edeceksiniz diye, zeytin yağ bozucuyu koruma gayretine düşen aynı anlayıştaki arkadaşları, iade edilen yağları devletin satın alması için sahneye çıkma cesaretini göstermişlerdir. Bu emsalsiz zeytinyağı marifeti huzurunuzda başka kelime kullanmaya dilim varmıyor. Şimdi uzun ve dolaşık yollara sürülmüştür. Zaman ile kuşa döndürülmeye çalışılacaktır.

Biz böyle özel teşebbüs istemiyoruz. Baştan başa harap memlekette, alnının teri ile ailelerinin ve memleketi kazandırmış olan tüccar, sanayici, küçük esnaf olsun dürüst vatandaşında böyle bir özel teşebbüsü istediğini sanmıyorum.

Şimdi ortada ikinci marifet, porselen işidir. Sözüm ona bu da bir özel teşebbüstür. Turizm için iyi niyetle hükûmetlerin gösterdiği kolaylık bir kaptıkaçtı haline getirilmiştir. Millet Meclisi’nde böyle bir suale cevap bulamayan bir Bakan CHP’nin fenalıklarını dile getirerek işi geçiştirmek istemiştir.

Bu özel teşebbüsü biz istemiyoruz, daima aleyhinde olacağız.

Turizmde dile düşen bildiğiniz yüzkarası olayları söylemeyeyim. Bunlar Sayın Başbakan için önemli meseleler değildir. En son havadis şudur: CHP aleyhinde yani demokratik rejimin vazgeçilmez unsuru denilen bir parti aleyhine iftira mecmuası bir kitabın satın alınma bedelini Sayıştay kabul etmemektedir.

Hedefi meçhul taarruzlar

Sevgili vatandaşlarım, hiçbir hayal yapmayınız ve beyhude ümit beslemeyiniz. Sayın Başbakan vakit vakit çok ümit veren  uyanmaları ve doğru yol tutmaları bırakarak kesin bir kararla yanlış bir istikamette ısrar etmektedir.

Sayın Başbakan 1966 senesini memleketin bir ucundan öbür ucuna, dağ taş ve gece gündüz demeden bir büyük telkin ile geçirmiştir. Türk milleti kendi iktidarı aleyhine yönelecek herhangi bir davranışa karşı silâhla direnmelidir demiştir. Fransa’da böyle hareketlere karşı iki yüz bin kişilik silâhlı hazırlıklar yapıldığını söylemiştir. Bunları kime karşı söylüyordu, niçin çıkardı, niçin kapattı, bugüne kadar meçhuldür.

Anayasa müesseselerine tahammülsüzlük

Sayın Başbakan Anayasa müesseselerinden ve Yüksek Hâkimlerden verilen kararların herhangi birinden memnun olmadığı zaman bu müesseselerin Anayasa değiştirmesi ile hakkından gelmeyi esas politika olarak zihninde muhafaza etmektedir. Anayasa Mahkemesinin kuruluş sebebi bir tek konudur. O da TBMM’den çıkacak kanun veya muamelenin Anayasa hükümleri içine sokulmasına bekçi olmaktır. Anayasa Mahkemesinin vereceği karar, bir iktidarın, bir çoğunluğun hoşuna gitsin gitmesin sayılacak ve boyun eğilecektir, hayır çoğunluğun üzerinde bir otorite yoktur dediğiniz zaman, o bugünkü Anayasa sistemi ve anlayışı değildir. Senato teşkilâtına Sayın Başbakan bunun için muarızdır, nurcuların şerrine açıktan millet gözünde ve kanun önünde dile getirmiş olan hâkimlerden memnun olmamıştır. Şimdi de Anayasanın teminatı altında olan vicdan ve ibadet hürriyetini dile getirerek tekrar din propagandasına başlamıştır. Danıştayın verdiği kararlar onu rahatsız ederse, icabına bakacağını açıktan söyleyebilecek anlayıştadır.

Yeni tedbirler ve niyetler

Sevgili vatandaşlarım;

Bugünkü vaziyet budur. 1966’da kime karşı olduğu hâlâ bilinmeyen milis direnişini, şimdi 1967’de hedefi bilinmeyen, henüz tedbirini açıklamadığı yeni bir mücadele hazırlığında görünmektedir.

İlk belirtiler şu şekilde görünüyor: Bugünler de kimi gazeteler Temel Hak ve Hürriyetler Kanunu’nun Meclise geleceğini Adalet Bakanının ağzından yazdı. Bu demektir ki, Adalet Bakanı 15 yaşındaki ortaokul öğrencisini, komünistlik ithamı ile yankesiciler arasına sevk etmeye yeniden hazırlanmaktadır.

Son zamanlarda, yani Meclisin kapanacağı günlerde, iyi bir haber tekrar ortalığa ümit vermiştir, petrol politikamız üzerinde araştırma yapan Meclis Komisyonu petrol boru hattının hisse senetlerini dağıtmayarak TPAO’nu kuvvetli tutacaktı. Çelişmeli haberlerden sonra şimdi hükûmetin yüzde 49 hisseyi dağıtacağını söylemeye başlamışlardır.

Sayın Başbakanın, kendi tabiri ile dağ, taş ve gece gündüz demeden, vatandaşlara din, iman nasihatleri ile, özel teşebbüs vaatleri ile ve CHP’nin partizanlığından ve onun fenalıklarını düzeltmeye çalışmaktan bahsetmesi ile yeni bir hazırlık devresindeyiz. Tabiî, Anayasa sosyalizme kapalıdır diye ortaya attığı ve Anayasa Mahkemesinin ret ettiği iddiayı tatbikata koymak için çare düşünmektedir.

Seçimler kazanılmalıdır

Bütün bu hikâyeler isabetsiz yolda olan bir iktidarın haksız ve ümitsiz telâşlarını gösteriyor. Bu iktidar önümüzdeki seçimleri kaybetmelidir, kaydedecektir. Memleketin menfaati ve selâmeti bundadır. Ve AP’nin bugünkü çıkmazdan kurtulup, gelecekte hizmet edebilecek hale gelmesi de bu yolla mümkündür.

 

 

 

 

26 Ağustos Taarruzunun Yıldönümü Dolayısıyla Malül Gaziler Yurdunda Düzenlenen “Şeref Günü”nde Yapılan Konuşma[305]

26 Ağustos Taarruzu’nun yıldönümü dolayısıyla Malûl Gaziler Yurdunda düzenlenen “Şeref Günü”nde bir konuşma yapan Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, “Muharebe meydanlarında kazanılmış çok büyük zaferler dahi siyaset alanına karıştığı zaman değerlerini kaybedebilir.”

“Çok şükür ki, 26 Ağustos günü başlatılan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Zaferi, muharebe meydanında ve siyaset alanında çok iyi neticeler sağlamıştır” demiştir.

Türkiye Harp Malûlü Gazileri Şehit Dul ve Yetimleri Cemiyeti Başkanının Kıbrıs konusundaki sözlerine değinen İnönü, “Kıbrıs konusunda yaptığımız bu uyarmalar umarım ki, tesirini yapacaktır” demiş ve Şeref Günü’ne katılan malûl gazilerin sık sık alkışlarla kestiği ve büyük sevgi gösterileri arasında şu konuşmayı yapmıştır.

“Harp Malûlü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Cemiyeti toplumumuzda şerefli bir vazifeyi senelerden beri başarı ile ifa etmektedir. Bugünkü kuruluşlarımız siyasî ve medenî hayatımız, nihayet felâket günlerini bertaraf eden 26 Ağustos taarruzu ve 30 Ağustos zaferine dayanmaktadır.”

“O zamandan beri 45 sene geçmiştir. Fakat çok şükür o zamandan beri yeni bir savaşa girmediğimiz için 1922 26 Ağustos taarruzu ve 30 Ağustos Zaferinin hatıralarını şerefle anıyoruz.

Milletler zaferlerine dayanır. Türk Milleti de dünya ölçüsünde şereflere mazhar olmuştur. Bütün bunlar 26 Ağustos ve onun sonundaki 30 Ağustos Zaferinin yüzü suyu hürmetinedir.”

“Malûl gazilerin bugünlerdeki törenlerini minnetle takdir ediyoruz. Milletimize şerefli hatıraları tekrar yaşatıyorlar.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü 26 Ağustos Büyük Taarruzu ve o günkü şartlar altında başlanan bu savaşa ait karar ve bazı anılarını anlatarak düşman kuvvetlerinin şiddetle imha edilişini hikâye etmiştir.

İnönü düşman komutanı ile büyük zaferden sonra yaptığı ilginç konuşmaları nakletmiş ve sözlerini şöyle bitirmiştir:

“Harpler siyaset alanında getirdiği neticelerle değerlendirilirler. 26 Ağustos ve 30 Ağustos zaferlerinin siyasî neticeleri tahmin edilemeyecek kadar şümullüdür.”

 

 

 

 

30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Verilen Demeç[306]

30 Ağustos Bayramı Türk ordusunun büyük bayramıdır.

30 Ağustos Zaferi, Türk Milleti tarihinin askerî alanda en büyük eserlerinden biri, siyasî neticeleri bakımından milletimizin yüreğinde yaşayan en mutlu zaferlerden biridir.

30 Ağustos Bayramı için milletimiz kendi ordusuna ne kadar güven ve bağlılık gösterirse yerindedir ve gelecek zaferlerin teşvikçisidir.

30 Ağustos Bayramı şanlı ordumuza ve böyle bir ordunun sahibi olan aziz milletimize kutlu olsun. Bugün bütün varlığımız 30 Ağustos’u temin eden Başkumandan Atatürk’e minnetle ve bağlılıkla doludur.

 

 

 

 

CHP’nin Kuruluşunun 44. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[307]

Partimizin, Cumhuriyet Halk Partisi adıyla kuruluş gününü bütün partililere yürekten heyecan ile kutluyorum.

Partimiz, 9 Eylül 1923’den evvel de millî mücadeleyi siyasî sahada idare etmiştir.

Büyük Atatürk’ün bugünü şimdiki adımızla parti bayramı sayması, ileri düşünceli esaslı bir karardır ve daimî değeri olan bir armağandır.

Millî mücadelenin, dünyanın gözünü kamaştıran ilk maddi neticesi İzmir’in alınmasıdır. Bugün de büyük bayram Akdeniz incisi İzmir’in bağrında kutlamayı, İzmir’e karşı sevgimizin, saygımızın işareti sayarak seviniyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir tarih gününden geldiği gibi, 44 yıldır bütün tarih günlerinin başlıca kutlayıcısı ve büyük eserlerin temel yapıcısı olarak millet gözünde değerini muhafaza etmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, gelecek günlerin büyük icraatçısı, büyük kalkınmanın gerçekleştiricisi olarak, sosyal meselelerin demokratik rejim içinde çözümünü sağlayacak tek siyasî kuruluş olarak milletin hasretle beklediği iktidarın eşiğindedir.

Vazife günlerine yürekten kanaatle ve bütün enerjinizle hazırlanmanızı isterim.

Hepinize başarılar dilerim.

Uğradığınız güçlükler bizim siyasî hayatımızın tabiî işaretleridir. Bu güçlüklerin hepsini yenmek için bu dünyaya geldik. Neticeleri vatanımıza ve milletimize şerefle bir daha müjdeleyeceğiz.

Gözlerinizden öperim. Saygılar sunarım.

CHP Genel Başkanı

       İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP’nin Kuruluşunun 44. Yıldönümü Dolayısıyla CHP İstanbul İl Merkezinde Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma[308]

(…)

CHP Genel Bakanı İsmet İnönü, Cumhuriyetin kuruluşu ve onu takib eden devrimler üzerinde durarak İkinci Dünya Savaşı sonrası durumu ve CHP’nin demokratik rejimi gerçekleştirme çalışmalarını anlatmış, “Kendi iktidarını sona erdirmiş, demokratik rejimi kurmak için fedakârlık etmiş CHP’den başka bir parti tarihte yoktur” demiştir.

CHP’nin iyi niyetli davranışlarından ve bunun sonucu büyük çabalarla kurulan demokratik rejimden bahseden İnönü 1960 sonrası askerî durumu ve bu devirde CHP’nin örnek tutumunu anlatarak demokratik rejime geçişteki çabaları, koalisyon devresindeki çalışmaları özetlemiştir. İnönü bu konuda şunları söylemiştir:

“Demokratik rejimde iktidarda bulunan insanlar, mutlaka günün birinde iktidarı bırakacaklarını hesap etmelidirler. İktidarlar, iktidarda kalmak için meşruiyet dışı davranışlara başvurmayacaklardır. Vatandaş bir müddet sonra ondan bıkacaktır ve iktidarı değiştirecektir. Birtakım küçük oyunlarla çirkin suçlamalarla meşruiyet dışı çarelere başvurdun mu, meşruiyetten ayrılmaya başladın mı artık âtinin ne olacağını kimse bilmez. Şimdi memleket mühim meselelerle karşı karşıyadır. Bu meseleler dıştan geliyor, içten geliyor. Bütün bunlar arasında bizim asıl meselemiz kalkınmadır. Bu meseleye çare bulmak mecburiyetindeyiz. İktisaden kalkınma yalnız iktisadî tedbirlerle değil sosyal tedbirlerle ve demokratik rejim içinde olacaktır. CHP, şimdi memleketin sosyal ihtiyaçlarına, sosyal meselelerine çare bulmak yolunda ve iddiasında olan bir siyasî partidir. Herkes bilir aşırı sağ var, aşırı sol var. Aşırı sağdan ve aşırı soldan uzak olarak onların ifrat ile ifrat yolu ile memlekete getirebilecekleri zararları getirtmemek gibi bir iddia sahibi olan parti CHP’dir. Demokratik rejim içinde ve sosyal meseleleri halletmek iddiasında ve gücünde bir parti olarak vazife görmek istiyoruz. Bu ortam içinde önümüzdeki seçimleri mutlaka kazanmamız lâzımdır. Sağımızda olanlar irtica yoluna varmışlardır. Solumuzda olanlar aşırı soldadırlar ifrat yolundadırlar. Bunlar ne sosyal meseleleri halledebilir, ne de demokratik rejim içinde inkılâpları koruyarak ileri bir cemiyet kurulmasını sağlayabilirler. Biz, böyle bir iddia ile önümüzdeki seçimleri bekliyoruz. CHP’si vazifesini müdrik olarak bunu vatandaşa iyice anlatıp önümüzdeki hem mahalli ve hem de genel seçimleri kazanabilir.”

İnönü daha sonra yurt içi yolsuzluklara ve dış politikada hükûmete yardımcı olma tutumuna değinerek şöyle konuşmuştur:

“Vatandaş birçok meseleyi çok iyi anlamaktadır, değerlendirmektedir. Karadeniz’de fındıktan bahsediliyor son zamanlarda. 900 milyon liralık fındık istihsal ediyormuşuz. Bunun 600 milyon lira değerindekini tefeciler müstahsilin elinden alıyorlarmış, Diğer 300 milyon lirası vatandaşa kalıyormuş. Bunun 900 milyon lirası vatandaşa kalacak olsa bile sıkıntısı giderilmeyecek, ancak bizim seviyemize gelebilecektir. Vatandaşın 600 milyonunu elinden alan tefecilerin adını da teşkilâtlanmamış kredi müessesesi koymuşlardır. Bunların sosyal meseleleri halletmesi ne dereceye kadar mümkündür. Bu meseleleri CHP’den başka kim halledebilir. Son zamanlarda bir de zeytinyağı meselesi var. Zeytinyağına madeni yağ karıştırılarak satılmış. Dışarı âlemde bizim değerli birkaç metaımızdan biri olan zeytinyağı ihracımız iflâh olmaz bir darbeye maruz bırakılmıştır.”

İnönü zeytinyağı skandalına sebep olan kişilerin bu insafsız ve haksız davranışlarını memleket için bir yüz karası olarak niteledikten sonra dış meseleler konusunda CHP’nin kendi iktidarı döneminde muhalefette bulunan partilerden hiçbir yardım ve destek görmediklerini belirterek “Şimdi en ufak ümit verici bir hizmetlerini nimet sayıyoruz. Dışarı âlemde mücadele ederlerken bütün memleketi yanlarında bilsinler. Dış meselede aramızda bir ihtilâf yoktur. Değer ve kuvvet ellerinde olduğu halde dış meseleleri halletsinler diye çırpınıp duruyoruz” demiştir.

CHP Genel Başkanı sık sık alkışlarla kesilen konuşması sırasında partililere önümüzdeki seçimleri hedef olarak göstermiş ve memleketin meselelerine çare bulacak insanların CHP’de toplanmış olduğunu hatırlatarak iktidarı kazanma yolunda partilileri göreve çağırmıştır.

 

 

 

 

Mezun Olduğu Askeri Okulu Ziyarette Söyledikleri[309]

(…) Okul karargâhına çıkan İnönü şeref salonunu gezmiş ve dinlenme teklifine “Bırakın şimdi istirahatı, ben eski talebelik günlerimi anmak istiyorum, okulu gezelim” cevabını vermiştir.

Önce bir maket üzerinde bilgi alan İsmet İnönü daha sonra toplantı salonu önünde eski okul arkadaşları tarafından karşılanmıştır.

1794 yılında kurulan okulun halen hayatta bulunan mezunlarından 40’ını bir araya getiren toplantı hakkında emekli Albay Şükrü Demirci bilgi vermiş ve okul tarihini anlatmıştır. Çok samimî bir hava içinde geçen toplantıda İnönü de bir konuşma yaparak eski hatıralarını anlatarak, “Aranızda ömrümün çok kıymetli anlarını yaşıyorum. Bu okul o zamana göre pek ileri bir medeniyet sayılır. Şimdide gelişen ihtiyaçlara göre bilgili levazımcılar yetiştiren bir okul olmuştur” demiştir.

Daha sonra bahçeyi ve okul içini gezerek tesisler hakkında bilgi alan İnönü, sınıf arkadaşı Asım Utluce ve diğer eski mezunlarla uzun uzun şakalaşmış, şimdi revir olarak kullanılan bir binanın eskiden hapishane olduğunu hatırlayınca şu anısını nakletmiştir:

“Ben burada hiç yatmadım. Yalnız Erkan-ı Harbiye Mektebinde 3-4 gün hapis yatmıştım. O da topçu okulu yüzünden oldu. Bir gün geç uyanmışım. Nöbetçi zabiti, burası topçu okulu değil, deyince, ben de evet değil, orada hizmetçi başka zabit başkaydı” diye cevap vermiştim. Nöbetçi subayı ben sana gösteririm dedi ve 3-4 gün hapis yattım.”

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’in Kıbrıs Konusundaki Görüşlerine İlişkin Verilen Demeç[310]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Kıbrıs konusunda Başbakanın Ankara’da yaptığı basın toplantısı üzerine bugün bir gazeteye şunları söylemiştir:

“Kıbrıs meselesi Başbakanlar arasında ve hudut üzerinde görüşmelerle tekrar ön safta bir dış meselemiz olarak belirtilmiştir.

Yayınlanan bildiri, Kıbrıs meselesinde elle tutulacak hiçbir olumlu ilerleme söylemiyor. Bir kesilme gibi tam olumsuz görünüşü önlemek için, bildiride her iki taraf ciddî bir arzu göstermiştir. Gergin zaman içinde bunu da sükûnetle kaydetmenin yeri vardır. Müzakerelerin devam edeceği nereden, nasıl çıkacağı bilinmeyen uygun yolların aranacağı zikredilmiştir. Yani kesilme ve küsme olmamıştır.

Bu sulhçu yolun aranması esnasında Ada’da gerginliğin artmamasına çalışılacaktır. Daha şimdiden Kıbrıs idaresinin başındaki zatın, meydan okuyan hali ve tavrının, Yunan Başbakanı tarafından nasıl doğru yolda tutulabileceği bilinmeyen bir muammadır.

Bildiride mevcut antlaşmalara riayet olunacağı mümkün olduğu kadar dolaştırılarak söylenebilmiştir.

Sayın Başbakanın basın toplantısı içinde istifadeli noktaları ayırt edip müşterek politika işaretli olarak belirtmeye çalışıyoruz. ENOSİS’i hiçbir suretle kabul etmeyeceklerini Başbakan tekrar beyan etmiştir. Olup bitti teşebbüslerine ve hazırlıklarına karşı Başbakanın bu beyanının milletçe tam desteklendiğini tekrar belirtmek isteriz.

Başbakan, Yunan Devleti’nin başlıca sorumlularına görüşlerimizi etraflıca anlattığını söylüyor. Nelerin mümkün olabileceğinin ortaya çıktığını da ilâve ediyor. Fakat bu mümkün olan şeyler hususunda hiçbir aydınlık vermiyor.

Biz Yunanistan’ın doğrudan doğruya veya Makarios vasıtasıyla tâkip ettiği olup bitti usulüne karşı federatif bir idare şeklini öne sürmüştük.

Konuşmalarda bu hususa ait hiçbir işaret yoktur. Özet olarak: Yunanistan ENOSİS’te ısrar etmiş ve kesin olarak tarafımızdan reddedilmiştir.

Sulhçu yolların aranmasına devam olunacaktır. Bu esnada Ada’da durum gerginleşmeyecektir. Mevcut antlaşmalara riayet olunacaktır.

Ada’da soydaşlarımızın durumu ağırlaştırılmazsa, gerginlik kaldırılmazsa, olup bittiye heves edilmezse, Başbakan gelecek müzakerelerden umutlu görünmek istiyor.”

 

 

 

 

Yapılacak Olan CHP PM Toplantısı Dolayısıyla Yakın Dönem Parti Politik Çizgisine İlişkin Verilen Demeç[311]

“Parti Meclisimiz 20 Eylül’de Kartal’da toplanıyor. Bu toplantı, parti içi fikir ayrılıklarının sonuçlanıp kapanmasından sonra ve Meclis tatilinde geçen bir devrede yapılıyor. O hâdiseler gerimizde kalıp bitmiştir. Ve şimdi yeni siyaset hayatı açılmak üzeredir. CHP önümüzdeki çalışma günlerine şevkle girmenin hazırlıklarını Parti Meclisi’nin bu toplantısında gözden geçirecektir.

Parti içi olaylardan sonra CHP prensiplerini tatilde, daha ziyade kendi bünyesinde anlatmış, çalışmalarını teşkilât dahilinde yapmış ve kamu oyunun merakını üzerine çekerek yeni devire hazırlanmıştır. Bu hazırlıkların hedefi genel olarak halka daha bilinçli şekilde temas etmek ve ona kendimizi daha açık anlatmaktadır. Vatandaş gözü önünde kendi mevkiimizi belirteceğiz. Ve düşüncelerimizi değerlendirmeye çalışacağız. Bu sahada çok mesafe almış bulunduğumuzu tatilde gördük. Ve anladık. Ama, hedefe daha yol vardır ve CHP bu yolu azimle alacaktır.”

Halk gönüllüleri

CHP Genel Başkanı İnönü: “Halk gönüllüleri teşebbüsü ortanın solunu hem fikri olarak, hem de halkın içine girerek ve elle tutulur, vatandaşın gündelik hayatından örnekler almak suretiyle anlatmayı kolaylaştırmak için düşünülmüş bir tedbirdir. Partililer bunu iyi karşıladılar. İftira sahipleri ve tezvirciler tedirgin oldular. Seçmenlerimiz, hissettikleri bir ihtiyacın cevabını bulduklarından dolayı memnun kalmışlardır” demiş ve şöyle devam etmiştir:

“Zaman göstermiştir ki dünyanın ve onun içinde memleketimizin sosyal meseleleri ancak ortanın solundaki cesur, olumlu ve yapıcı bir CHP’nin işbaşına gelmesiyle halli mümkün karakter taşımaktadır. Aşırı sağın ve aşırı solun türlü etiketler altında insafsız olduğu kadar ölçüsüz çalıştığı bir ortamda ortanın solu hüviyetiyle mücadele eden CHP’nin ne kadar sağlam bir memleket dayanağı olduğu meydana çıkmıştır.

İki aylık kısa bir devre de CHP programı ve prensipleriyle ve özellikle ortanın solu hareketiyle büyük tarizlere hedef yapılmıştır. Haksız tecavüzlerin hepsi iflas etmiştir. Ve parti, gelecek seçimlerin iktidarı için toplanarak mücadeleci bir tavır almıştır. Memleketin siyasî hayatı bu çekişmeli devirde lâik cumhuriyetin kuvvetli olması, devrimlerin sağlam ve devrim bekçilerinin adalete ve millete çok güçlü olması gerektiğini meydana çıkarmıştır.

CHP Genel Başkanı İnönü demecini: “Parti Meclisine şevkle hazırlandık. Orada, geçmiş ve önemsizlikleri herkesin önünde gün ışığına çıkmış muameleleri arkada bırakarak kesin karar ile çalışacağız. Memleketimizin bütün ileri fikirlerini partimiz ve prensiplerimiz ve ortanın solu hareketimiz etrafında birleştirdik. Bu hüviyetle yeni devrenin çalışmalarını hazırlayacağız” diyerek tamamlamıştır.

 

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’in Dış Politikaya İlişkin Sözlerine Verilen Yanıt[312]

(…)

Öğle tatilinde İnönü, gazetecilerin “Başbakan dış politikamız kötüydü, biz düzeltiyoruz diyor. Ne dersiniz?” sorusuna “Gören Allah için söylesin” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

HKK İrfan Tansel ile İlgili Bir Soruya Verilen Yanıt[313]

Saat 15’de öğleden sonraki CHP Parti Meclisi toplantısına katılan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye, gazeteciler bugün bir gazetede yayınlanan Tansel hakkındaki bir baş makaleden mülhem olarak aşağıdaki soruyu sormuşlardır:

“Hava Kuvvetleri Komutanı Tansel sizin Hükûmet Başkanı iken Kıbrıs’a asker çıkarmanıza Amerika’nın müdahale etmediğini beyan etti, siz ne diyorsunuz?”

İnönü bu soruya karşılık:

“Bu mesele Büyük Mecliste etrafı ile konuşuldu. Ben eski iktidar Başkanı ve yeni muhalefet Başkanı olarak vazife yapıyorum, Sayın Tansel ile aramızda sicil ve asker büyük makam sahipleri vardır. Bu durumda faal bir komutanla siyasî tartışmaya girişmekliğim mümkün, uygun ve adetim değildir” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

Antalya Elmalı’nın Köylerindeki Baskılarla İlgili İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a Gönderilen Telgraf[314]

Elmalı köylerinde dayak ve baskı olaylarının devam ettiğine dair endişe verici haberler alıyorum. Yakın ilginizi rica ederim. Herhalde köylülerin jandarmalar tarafından dövülmesi muamelesine kesin olarak son verilmesi için müdahaleniz lüzumlu görülüyor. Halka baskı haberlerinin yaygın olduğu zamanlarda huzursuzluk istidadı artar. Elmalı baskılarının sükûnetle bertaraf edilmesi tedbirlerini süratle almanızı yüksek dikkatinize arz etmeye mecbur oldum. Saygılarımla.

 

 

 

 

84. Yaş Gününde Yapılan Konuşma[315]

(...)

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Adalar İlçe Teşkilâtı tarafından doğum yıldönümü şerefine Neptün gazinosunda verilen öğle yemeğinde 83 yaşını bitirdiğini ve 84’üne bastığını büyük bir neşe içinde söyledi ve ziyafette bulunanlara “Sizden mütevazı bir talepte bulunacağım. Sizler de benim yaşıma gelince, sizin pastanızı da böyle kesmek isterim” dedi.

(…)

Yemeğin sonunda İnönü’nün şerefine ziyafeti veren Adalar CHP İlçe Kurulu Başkanı Turgut Egemen, İnönü’ye gümüş bir Mercan Balığı sembolü hediye ederek, “Paşam size bu ziyafette balık ikram etmek isterdik. Fakat ne yazık ki, bomba ve dinamitlerle bu civarda balık neslini tükettiler, onun için size bir hatıra olarak bu sembolü veriyorum” dedi ve neşesi son derece yerinde olan İnönü, Egemen’e şu mukabelede bulundu: “İktidara geldiğimiz zaman söz veriyorum, balıkların da hakkını koruyacağız.”

İnönü yaş günü için Adalar ve Kadıköy İşçileri tarafından hazırlanan iki büyük pasta masaya getirildiği zaman son derece neşelendi ve kestiği ilk dilimi sağında oturan eşine sundu. Daha sonra yaş günü dolayısıyla bazı hatıralarını tazelediğini ve söylemek istediğini belirten İnönü şu konuşmayı yaptı:

“Sevgili arkadaşlarım size duygularımı birkaç sözle belirtmek isterim. Bu yaşta, benim yaşımda bir adam için yaş gününde kendi etrafında sizin kadar sıcak, kudretli yakın, kalabalık bir cemiyet bulmak en büyük bahtiyarlıktır. Böyle bir cemiyet benim yaşımda olan herkesin etrafında kolay kolay görülmez.Şimdi size mutluluk nedir, mutluluktan ne anlıyorum onu söyleyeceğim, insanın kendini mutlu gördüğü, mutlu hissettiği zamanlar bu mutluluktur. Ben bahtiyarım demek onun bütün şartlarını bir araya toplamaktır. Ben bugün aranızda tam manâsıyla mutluyum.

Bugün buraya gelirken kendi hayatımda ve politika hayatımda yaşadığım büyük olayları hatırlamaya çalıştım. Zihnime gelenleri kısaca söyleceğim.

Devlet hizmetine girişimi önemli bir olay diye düşünürüm. Türkiye’nin tarihinde ve benim hayatımın içinde ilk önemli olay 1908 Meşrutiyet İnkılâbıdır. Ben bunun içinde yaşadım. Tam 59 yıl oluyor. Bugün gibi hatırlıyorum. 59 yıl önce bütün dertlerden, sıkıntılardan kurtulacağız sanıyorduk. O zaman da bugünkü gibi tehlikeler vardı. Fakat toplum bugüne kıyasla çok geride ve karanlıktaydı. Bugün 1908’le kıyas edilemeyecek kadar toplum ilerdedir. Güçlükleri yenme kuvvetleri o zamana nispetle çok fazladır.

Geliyorum 1908-1923 devresine tam 15 sene her sene bildiğiniz büyük olaylardan biri. Zor zamanlar geçirdik. Bunların içinden geçerek geldik. 1923’ten beri geçirdiğimiz o olayların her biri de önemini kaybetmedi. Şimdi yeni bir canlılık devrine girdik. Türkiye bugün 30 yıl evvelki Türkiye’den, 20 yıl evvelki Türkiye’den, 10 yıl evvel ki Türkiye’den bambaşka bir ortam içindedir.

Ben politikaya kumandanlıktan geldim. Muharebe meydanında şartlar aksi olur. Talihsizlikler üst-üste gelir, hesaplar bozulur, muharebe kaybedilmiş görülür. Aslında muharebe meydanda kaybedilirse, kaybedilmiş olmaz. Kumandan, zihninde, bu muharebeyi kaybettik, demezse o muharebe kaybedilmemiştir.

Bir sabah Atatürk’e bir sual sordum. Beraber kalıyorduk. Galiba 1930-32 sıralarında idi. Dedim ki, meşrutiyet zamanında imparatorluk bir çok felâketlere maruz idi. Bunları önlemek imkânı var mıydı? O zaman bir çare biliyor, düşünüyor muydun? Bana şu cevabı verdi: “1908 inkılâbının hep beraber içindeydik. Ne yaptık? Bizim işimiz bitti, dedik. Çekilip kendi muhitlerinde yüzbaşılar, binbaşılar olarak vazife gördük, sonra oradan başladık ve devletin başına geldik. O günle bugün bir miyiz? Tecrübesizliklerimizin üzerine büyük sorumluluklar yüklenmiştir. Bugün edindiğimiz tecrübelerle elbette ki olayları başka şekilde görüyoruz.”

İnönü konuşmasına şöyle devam etti:

“Sorumlulukları yüklenmekte, olayları anlamakta o zamanla kıyas edilemeyecek yeni kudretli kuşaklar var bugün. Onun için, çok kuvvetliyiz diyoruz. Tehlikeleri hataları önlemek ve uyarma vazifemizi zamanında yapmak için çok dikkatli ve titiz davranıyoruz. Bugünün meselelerini halletmekte kararlı ve güçlüyüz”

İnönü uzun alkışlarla biten konuşmasının sonunda, yine bir espri yaptı ve “Demin siz benim yaşıma geldiğinizi zaman da böyle pastanızı keseceğim, demiştim şayet o vaziyette olmaz, bir başka yerde ve bir başka işte bulunursam beni hatırlarsınız.”

 

 

 

 

 

Doğu Gezisi Hakkında Bilgi İleten CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’e Gönderilen Mesaj[316]

Sayın Bülent Ecevit

CHP İl Başkanlığı eliyle

Van

20 tarihli telgrafınıza cevap vermekte geç kaldığım için özür dilerim. Seyahat süratinize yetişmek güç oluyor. Mazur görmeniz için bu da bir sebeptir. Seyahatinizden memnun olmanız, beni bahtiyar etmiştir. Adım adım sizi izledim ve bir sözünüzü kaçırmadım. Başarınız pek büyüktür, sizi yürekten kutlarım. Çalışmalarınızın geniş ölçüde feyizli neticelerini partimiz alacaktır. Sevgiler ve saygılarımı sunuyorum, hasretle yolunuzu bekliyorum. Bugün Ankara’ya geldim. Yanınızda olan arkadaşlarınızın hepsine ayrı ayrı sevgi ve takdirlerimi söylemenizi dilerim.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 

CHP Kayseri İl Kongresine Gönderilen Mesaj[317]

İl Kongreniz, parti olarak çok değerli ve çok önemli bir çalışma muhitimiz olacaktır.

Bugün Ankara’ya geldim. Hemen Kayseri’ye gelip kongrenizden istifade etmeyi çok özlüyordum. İmkânsızlığımı takdir edeceğinize güvenirim.

Parti ilkelerini bütün memlekete anlatmaya çalışıyoruz. İlk günden beri ortanın solu hareketinin Türkiye’nin gelişmesinde büyük faydaları olacağını biliyorduk. Son bir senelik tecrübe bize çok teşvik ve cesaret kaynağı olmuştur. Vatandaş anlayışında ileri ve yüksek seviyeyi belirten en feyizli merkezlerimizden biri Kayseri olmuştur. Kongrenizin bu ileri hamleleri daha iyi canlandıracağına eminim.

Öteden beri Orta Anadolu’nun iki büyük kalesi olan Sivas ve Kayseri’nin el ele çalışmaları ile bütün memleketin ortasından bir büyük ileri abidesi vücuda getireceğinize eminim. Büyük feyiz merkezlerinde azlıkta olan gerici ve yıkıcı unsurlar da maalesef türemek tabiat kanunu icabındandır. Bunlar, yani nadir olan sakat filizler, büyük kitlenin sağduyusunu ve yüksek değerini gözlerde daha belirgin hale getirir. Millî Mücadelenin doğuya ve batıya yetişen büyük enerji ve kudret kaynağı Sivas ve Kayseri hazineleridir. CHP Millî kudretlerin keşfedicisi ve harekete getiricisi olarak Kayseri’nin de, Sivas’ın da hizmetlerini ve kıymetlerini başından beri isabetle değerlendirmiştir. Kongrenize başarılar dilerim. Çalışmalarınızı yakından tâkip edeceğim, sizlerden ilham ve güç alacağım.

Gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Cumhuriyetin 44. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[318]

Cumhuriyet Bayramını aziz milletimize saygı ile kutluyoruz.

Cumhuriyet Bayramı, büyük felaketlerden milletin kendi kaderini eline alarak yaptığı uzun mücadelenin sonunda, Cumhuriyet rejiminin kurulması bayramıdır. Bu bayram, hayatını ve ödevini kaybetmiş saltanat devrinin yerine Cumhuriyet şeklinde bir milletin idaresi kurulması günüdür. Bugün milletimizin mutluluğu, içerde ve dışarıda kudreti Cumhuriyet devletimizin kudreti ve muvaffakiyeti ile yaşamaktadır.

Cumhuriyet Bayramının kadri büyüktür. Büyük değerini hep biliyoruz.

Bütün vatandaşlarımı yürekten kutluyorum.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Partinin Muhalefet Olarak Görevleri ve Hükümetin 1961 Anayasasına İlişkin Yapılan Konuşma[319]

İnönü. Millet Meclisi CHP Grubunun dünkü birleşimini açarken yaptığı konuşmada özetle demiştir ki;

“CHP, programı ile, durumu ile özel karakteri olan bir partidir. Bizim vatandaşa vaat olarak ele aldığımız konularda çok dikkatli olacağız ve Onları savunmak için, değerlendirmek için bütün gücümüzle çalışacağız.

Ana Muhalefet Partisi olarak iktidarı denetleme görevi, başlıca bize düşüyor. Bugünkü ihtiyaçlara, bugünkü meselelere ve genel siyasî havaya göre Anayasa müesseselerinin işlemesi, memlekette siyasî huzurun bütün vatandaşlara emniyet verecek surette tesisi ve o surette devam ettirilmesi, başlıca bizim denetlememize bağlıdır. Bunda çok dikkatli olacağız, icap ettiği vakit partice umumî bir ilgi ile mücadele ekmek lâzım geldiği vakit, bütün partililer, dâvayı bütün kuvveti ile tâkip etmeyi temin edeceklerdir.

Önümüzde bulunan meselelere ve çıkan haberlere göre, Anayasa müesseselerinin işlemesinden iktidar çevrelerinin şikâyetleri ve bir takım tedbir tasavvurları görülüyor, işitiliyor. Anayasa müesseselerinde olduğu gibi huzur içinde yine birtakım tasavvurlar dile getirilmiştir. Gerçi bunlar sorumlu olmayan çevrelerden çıkıyor ama geçmişte de böyle oldu. Memleketin bugünkü nazik konularda Anayasa müesseselerinin korunması, siyasî huzurun ve emniyetin korunması, hülâsa şiddet havasından sakınılması için Mecliste muhalefet olarak ve CHP olarak bir takım görevler bize düşebilir. Bu görevleri yerine getirmek için dikkatli olacağız, uyanık olacağız.

İktidar çevrelerinde geçen senelerde de şiddet eğilimleri hattâ ileri derecede gerçekleştirme arzuları ve teklifleri görülmüştür. Ancak bugünkü iktidarın bir hususîyeti vardır. Meclisler, umumî efkâr dikkatle görevini yerine getirdiği zaman sağduyu ve basiret galebe ediyor ve iktidar umumî efkârın şiddet olarak vasıflarını tedbirleri tehir edebiliyor, vazgeçebiliyor. Bu her iktidar için olduğu gibi, bir iktidar için de ancak basiret alametidir, memlekete hizmet sonucunu  verir.

Bir mülâhaza, bir tasavvur, memleket ihtiyacına uygun gelmeyecek surette herhangi bir arzu ile veya tahrikle ortaya çıktığı zaman “Artık bir defa ortaya çıktı, onu behemehal neticelendireceğiz” diye inat kabilinden ısrar etmek devlet idaresine sığmaz ve yanlışlığı meydana çıkmış olan herhangi bir tasavvurdan vazgeçmek, hiçbir iktidarın otoritesini, itibarını azaltmaz. Tarihin her devrinde bu böyledir, bugün de böyledir.

Anayasanın emniyet içinde, özerklik içinde işlemesini sağladığı, esasa bağladığı müesseselerinin aynı şekilde emniyet içinde devam ettirmek, bizim için esaslı bir noktadır. Şiddet arzularının memleketimizde huzuru tevlid etmek şöyle dursun çok üzüntüleri sebep olacağı muhakkaktır. Böyle meseleler gelirse, parti olarak uyarmak mahzurları göstermek ve nihayet bu tasavvurların muvaffak olmaması için Büyük Meclisin sağduyusunu uyandırmada çabalarımız tesirli surette işleyecektir.”

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Yapılan Açıklama[320]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün akşam Başbakanlık’ta Başbakan Süleyman Demirel ile iki saat süren bir görüşme yapmıştır. Saat 18’de Başbakanlığa gelen İnönü, gazetecilerin bir sorusu üzerine “Evvelden kararlaştırılmış bir görüşmedir” demiştir.

“Sayın Başbakanla görüştüğüm meseleler şunlardır: Denktaş’ın içinde bulunduğu vaziyeti etrafı ile öğrendim. Sayın Başbakan Denktaş’ın durumu ile yakından ilgilidir. Ciddî olarak izlemektedir. Denktaş meselesinde, milletçe ilgili olduğumuzu ve Başbakanı, icraatında beraber olarak izlediğimizi söyledim, her ihtimal için.

Öğretmenler konusu

Görüştüğümüz ikinci konu son zamanlarda umumî efkârda ön plânda mesele haline gelen Öğretmenler Sendikasının şikâyetlerini söyledim. Sayın Başbakan, öğretmenlerin emniyet ve itibar içinde vazife görmeleri ile yakından ilgili olmak durumundadır. Bu konu üzerindeki her görüşmemde ilgi göstermiştir. Öğretmenler Federasyonunun ve Öğretmenler Sendikasının şikâyetlerini doğrudan doğruya kendisine söyleyebileceklerini de bildirmiştir.

Üçüncü konu

Sayın Başbakan, son dış memleket gezileri, Kıbrıs meselesi ve Yunan Hükûmetiyle görüşmeleri hakkında da geniş bilgi verdiler. Bu bilgiler, genel olarak umumî efkâra geçmiş olan haberler karakterindedir. Dış seyahatlerinden edindiği müspet intibaları yakından dinlemekten memnun oldum.

Görüşmemizin umumî [okunamadı] benim günün meselelerini dile getirmemle, yakın seyahatlerin intibalarını tekrar etmek suretiyle geçmiştir.”

Denktaş sorunu

Gazetecilerin bir sorusu üzerine, İnönü, Rauf Denktaş sorunu ile ilgili olarak da demiştir ki:

“Denktaş meselesinde mahkeme yürütmeye kalkmışlardır. Bizim kanaatimizce 4 yıldan beri devam eden Kıbrıs mücadelesi uluslararası bir büyük dâva olarak cereyan etmektedir. Şimdi, başlıca dâva sahibi olan Türk Cemaatinin Başkanını asi gözü ile muhakeme etmeye kalkmak çok anlaşılmaz bir şeydir.”

CHP Genel Başkanı İnönü, öğretmenler hakkındaki bir soru üzerinde de “Her görüşmemde başka konulardan bahsetmiştim. Bu sefer resmî öğretmen kuruluşlarının şikâyetlerini anlattım” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

 

TÖDMF ve TÖS Heyetlerinin Ziyaretinde Söyledikleri[321]

Benim anladığıma göre Hükûmetle aranızda temel ayrılıklar var. Millî Eğitim’in nasıl yapılacağı üzerinde anlaşmıyorsunuz. Siz Atatürkçü eğitim istiyorsunuz. Elinizde, Anayasa var, Millî Eğitim’in esasları var. Kanunlar var ve bunlara göre çıkartılmış müfredat programları var. Onları uyguladığınız için takibe uğradığınızdan şikâyetçisiniz. Millî Eğitim Bakanı da Devlet, Hükûmet ve Kanun tanımadığınızı söylüyor. Yetkisiz kuruluşların devlet işlerine karışmasına manî olacağız, diyor.

Sizin sendikalarınız var. Kanunla kurulmuştur. Bunlar sizin örgütleriniz.

İyi niyetle uzun sürecek bir çalışma ile meseleleriniz halledilebilir. Sayın Başbakanla bir görüşme yapmışsınız. Buna devam ediniz. Mesele ehemmiyetli bir meseledir. İnşallah müspet bir şekilde halledilir.

 

 

 

 

Atatürk’ün Ölümünün 29. Yıldönümü Dolayısıyla DTCF’de Düzenlenen Anma Toplantısında Yapılan Konuşma[322]

Sevgili arkadaşlarım, âlicenap kabulünüzün minnettarıyım.

Atatürk’ün 10 Kasım günü, gerçekte Atatürk’ü bütün yüksek, fevkalâde meziyetleri ile anlama günüdür. Anlatma günüdür. Ve bu vesile ile, memlekete meselelerini Atatürk’ün ilkeleri istikametinde yürütmek için arzuları söyleme günüdür.

Bugünde arkadaşlarımız muhtelif memleket meselelerine, esaslı, temel meselelere değindiler. Her şeyden önce bir noktayı göz önünde bulundurmalıyız. Atatürk dağılmış ve dağınık halde yaşamaya çalışan bir cemiyet ve iktidar karşısında, memleketin esas dâvalarını kurtaracak bir diğer cemiyet kurmuş ve bu cemiyeti idealde sağlam, temel fikirlerde sağlam zemine yerleştirmeyi hedef bilmiştir.

Asker ve devlet adamı Atatürk

Atatürk, yaradılıştan ve yetişmeden büyük bir kumandandı. Muharebe meydanında yürütmek istediği muharebe şeklini, tertipleri en uzak yerde bulunan sade askere kadar duyurmasını, onun üzerinde kendi iradesini tesir etmesini bilirdi. Bu tesiri yapardı. Bu büyük kumandan hassasıdır. Atatürk’ün büyük kumandanlığı çok aksi askerî şartlar içinde bile kendini ispat etmiştir.

Cihan Harbi esnasında zayıf kuvvetler, eksik vasıtalar, çok kuvvetli düşmanlar karşısında da büyük bir kumandanın nasıl davranıp, hareket edebileceğini örnek olacak surette daima göstermiştir. Atatürk Millî Mücadeleyi büyük kumandan olarak idare ettiği gibi, büyük devlet adamı ve siyaset adamı olarak da idare etmiştir. Sabit olmuştur ki, Atatürk’ün askerlik dışındaki, askerlik üstündeki meziyetleri, vasıfları büyük kumanda vasıflarının yanında hattâ ondan daha üstün derecededir. Atatürk, bir cemiyet, bir siyaset kurucusudur. Ve o cemiyet yeni temeller üzerine kurmanın yolunu, vasıtalarını bulan insandır.

Bu cemiyet muvaffak olmuştur. En büyük muharebeleri disiplini ile, askerî anlayışı ile kazanacak bir ordu meydana getirmiştir. Siyaset sahasında bütün dünyanın her türlü tertibi ile karşımıza çıkan diplomatları ile mücadele edecek bir kudret göstermiştir.

Arkadaşlar, cemiyet yeni esaslar üzerine kurulmuştur. Bunu kıymetli hatipler Atatürk ilkeleri olarak dile getirdiler. Hepimiz bunları dinlemekle istifade ettik, hatırladık. Çok güzel anlattıkları için zevk duyduk. Bunun dışında cemiyetimizin nereden gelip hangi seviyede bulunduğunu da ben dinlerken gözümün önünden geçirmeye çalıştım.

Başbakan bile

Atatürk bizden ayrılalı 29 sene oluyor. Gelecek sene 30 sene olacak. Atatürk’ün büyük inkılâplarından yeni Türk harfleri 29 seneyi değil, 39 seneyi bitirmiştir. Gelecek sene 40 sene olacaktır. Yeni Türk harfleriyle yetişen nesiller ilkokul talebesi, üniversite talebesi değil, devletin başında Bakandırlar, Başbakandırlar. Büyük siyasî partileri idare etmektedirler. Böyle yeni bir cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyet Atatürk’ün bütün nutuklarında söylediği gibi, insan haysiyetini yüksek Türk Milliyetçisinin ve devletine, milletine sadık fedakâr Türk insanının temel hasletleri üzerine kurulmuştur.

Rönesans

Hukukta sayın profesörün anlattığı gibi, büsbütün yeni bir nizam kurulmuştur. Ortaçağ’dan beri gelen esaslar değişmiş, yeni yollar tutulmuştur.Biz diğer milletlerle Garp milletleriyle kendimizi mukayese ettiğimiz zaman büyük bir eksiklik olarak onların geçirmiş olduğu Rönesans denilen aydınlık devrini geçirmemiş olmamızı hüzünle hatırlarız. Atatürk bize devrimleriyle Rönesans devrini, aydınlık devrini yaratmıştır. Yaptığımız inkılâplar halkçılığından, çağdaş hukuktan ve cemiyet nizamlarından tutunuz, bunların hepsi halkçılığa ve reformlara kadar yeni cemiyetin esaslarıdır. Ve Garp medeniyetinin Rönesans devrinden ta son ihtilâllere, inkılâplara kadar geçirdiği devirlerin hepsinden Türklere lâzım olan kanunları almakta olmuştur. Şimdi arkadaşlar, bu cemiyette konuşan hatipler Toprak Reformundan, sırası geldikçe özgürlükten söz ettiler, siyasî parti ve siyaset adamı olara cemiyet içinde, memleket içinde tâkip ettiğimiz prensipler var. Karşımızda olan prensipler var. Cemiyetimiz bu prensipleri seçmen önünde açıktan konuşacaklar. Ve seçmen önünde alacağımız neticelere göre tatbik edeceğiz.

Hukuk devleti

Sevgili arkadaşlarım, bütün bu işler medenî kudretli yeni esaslar üzerinde, yeni esaslar idealler ve peşinde olan hukuk devleti şartları içinde olacaktır. Yoksa ihtilâl devrindeymişiz gibi başından başlayıp cemiyeti tekrar yeniden kurmaya çalışmamız lâzımdır. Bu safhada değiliz. Zaman zaman vakit vakit 30 sene içinde bu devirlerden geçtik. Öyle zamanlar oldu ki kudret namı altında ileri fikirlerin hepsini iptal eden, tamamıyla geri ve zor eğilimler cemiyete hâkim olmak istedi. Bunu millet kabul etmedi. Ve milletimiz kabul ettiği Anayasa ile muntazam ileri fikirlere müteveccih bütün yeni fikirlere düşüncelere kapıları açmış olan ileri bir cemiyetin esasları kurulmuştur. Bunun içinde çalışıyoruz. Bunun için de çalışacağız ve mükemmel neticeleri alacağız. Her sene Atatürk gününde çektiğimiz ıstırapları ideal bakımından birbirimizle tartışmalarımız ve birbirimizi tenkitlerimiz bakımından dile getiriyoruz. Çok güzel şeyler bunlar, çok güzel davranışlardır ve Türkler daima böyle yaşayacaklardır. Türkler’in iktidarda bulunanı ve iktidarda bulunmayanı özgür insan, yüksek ideal tâkip eden insan ve onları yürütmek, tahakkuk ettirmek için anlayışı yerinde kudreti yerinde, azmi ve sebatı yerinde insanlar olarak çalışacaklardır. Türkler’in hali bu. Bunu şiddet yolu ile durdurmak imkânı yoktur. Türkleri özgürlüğünde, ideallerini yürütmekte şiddet yolu ile durdurmaya imkân yoktur. Bu yolda vakit vakit heves gösteren siyasetçiler olsa bile bunlar muvaffak olamayacaklardır.

İyiye gidiyoruz

Sevgili arkadaşlarım, size cemiyetimizin kestiği çok iyi bir mesafeyi de hatırlatmak isterim. Geçen sene konuşmalarımızda da karamsardık, daha çok ıstırap çekiyorduk ve çektiğimiz ıstıraplar artık tahammül edilemeyecek hale gelmiş kanısındaydık. Bir seneyi geçirdik. Memleketimizde siyasî hayatımızda sağduyunun ilerlemesi ve vatandaşların her kanaatte olan vatandaşların birbirleriyle siyaset hayatında geçirmek mecburiyetinde oldukları anlaşılmıştır. Anlaşılmak hususunda büyük mesafe alınmıştır. Gelecek seneyi daha iyi şartlar içinde geçireceğimize hiç şüphem yoktur benim. Biz Türk cemiyetine şiddet tatbik olunmayacaktır, olunamayacaktır. Sebebi millette. İktidarı ile iktidar karşısında bulunan partileriyle Meclisi ile ve sade vatandaşına kadar herkesle artan sağduyu, ve anlayış mutlaka memleketi huzur içinde yürütmek her maksadın üstünde bir hedeftir, zihniyeti esaslı olarak yetişme yolundadır. Bu fikirler terakki ediyor cemiyetin siyasî hayatına yerleşiyor bunun ışığı altında beraber siyasî hayatımız bir düzen içinde çalışacak ve geriye gidilmeyecektir. Bu kadar çetin münakaşalar ve zaman zaman cemiyet Atatürk ilkelerinden ayrılıyor, geriye gidecektir tarzında uyanan haklı endişeler bir raddeye kadar geldikten sonra bu endişelerin tahakkuk etmediği her sene yeni misâllerle tecrübe edilmektedir. Bu bizim ilerleme yolunda siyasî anlayış bakımından yükselme yolunda olduğumuzun sade, fakat riyazi bir müşahedesidir. Siyasî tedbirlerde ihtilâf. Bu daima olacaktır. Bunları daima münakaşa edeceğiz ve nihayet bunlara seçmenler karar verecektir.

Bütün hayatımızı böyle bir cemiyet için vakfettik!

Sevgili arkadaşlarım, burada çok hararetli bir cemiyet buldum. Bu cemiyet çok canlıdır, memleketin bütün meselelerini biliyor, gençleri, yaşlıları ile, gençler tahsil zamanından itibaren memleketin meseleleri ile ilgilidirler. Anlıyorlar, tâkip ediyorlar. Zaten böyle bir gençlik ve böyle bir nesil yetişsin diye bu kadar uzun zaman ömür tükettik.

Sevgili arkadaşlarım, bunları söyledikten sonra size Millî Mücadelenin başında yabancıların bizi nasıl gördüklerini bir daha hatırlatmak istiyorum: Bütün bu görünmelere, tartışmalar bu cemiyet içinde kudret yok, birbirini kimse tanımıyor, hiç kimse kendi fikrinden başka kimsenin fikrini dinlemiyor tarzında bir karışıklık manâsına gelmeyecektir. Biz hepimiz her fikirde olan kudretli cemiyetimiz, kudretli devletimiz ve kudretli hükûmetimiz vardır, diye düşüneceğiz. Böyle bir siyasî hayatı kurmak bizim için gaye olacaktır. Bugünkü kudretli memleketler bir ucundan öbür ucuna kadar fikirleriyle, servetleriyle, silâhlarıyla, bütün kudret vasıtaları ile temayüz etmişlerdir. Bunların hepsinde, hepsinin üstünde olan kudret işareti, bunların kendi işlerinde muntazam, sözü dinlenir bir tertip içinde bir hükûmet ve devlet tertibi içinde bulunduklarının bilinmesinden ileri geliyor. Asıl kudret buradadır. Bütün hayatımızı böyle bir cemiyet kurmak için vakfettik. Bu cemiyet orta çağda zorla tahakküm ederek, susturarak kurulma yolunda idi. Bu bitti. Şimdi özgür vatandaş düşünen vatandaş, yüksek idealler tâkip eden vatandaş ve siyasî kanaatleri arasında farklar olan ve bu farkları birbirleri ile tartışabilen vatandaşların toplumu, muntazam devlet, başı sonu belli olan bir cemiyet kurmuşlardır. Manzarası göstermeye bağlıdır. Bu hedefe varacağız. Ve cemiyetimiz bu hedefe varmak istidadındadır. Çok ıstırap veren geçen senelerle beraber, bu hedeflere doğru önemli adımlar atıyor, ilerliyoruz. İyimserim, gelecek seneler daha iyi olacaktır.

Bugün beni dinleyen arkadaşların büyük siyasî sorumlulukların aldıklarını siz gereceksiniz. Galiba ben de göreceğim. (Gülerek) Galiba ben de göreceğim. Görmesem de siz beni hatırlayacaksınız.

Sevgili arkadaşlarım, öğretmenlerin vazifesinden, kadınların haklarından ve Atatürk ideallerinden diğer hatipler çok vukufla bahsettiler. Bunların hepsi tâkip ettiğimiz esaslardır. Bunların itibar görmesi, yürümesi için hep emek sarf etmekteyiz. Ve cemiyetimiz emek sarf etmektedir. Şikâyet eden arkadaşlarımız, şikâyetlerini bütün cemiyete, her muhite söyleyebilmekte, anlatabilmekte ve yürütebilmektedir. Bütün vasıfları ile ileri bir cemiyetin yollarını tâkip ediyoruz. Başarı ile tâkip ediyoruz. Gelecek günlerimiz çok daha ileri olacaktır. Kendimizi çizdiğimiz yolda çok önemli ve adeta mukaddes tanıdığımız yüksek hedeflere varma çabasında muvaffak olacağız. İlerliyoruz, gelecek günlerimiz daha iyi olacaktır. Sağ olun arkadaşlar…

Gençlerin arasından çıkacağım

İnönü sözlerini bitirince yine büyük sevgi gösterileri başlamış, büyük kalabalığın içine dalmasını sakıncalı bulup arka kapıdan çıkmasını isteyenleri İnönü, “Gençlerin arasından çıkacağım” diyerek, alkış ve “İsmet Paşa çok yaşa” sesleri arasında gençlerin arasına karışarak salonu zorlukla terk etmiştir.

 

 

 

 

Kıbrıs Türk Toplumu Lideri Rauf Denktaş’ın Türkiye’ye Gelmesi Dolayısıyla Gönderilen Mesaj[323]

Sayın Rauf Denktaş

Nene Hatun Sokak

Gaziosmanpaşa/Ankara

Afiyetle geldiğinize çok sevindim. Devam edecek hizmetlerinizde başarılar dilerim. Saygılar sunarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresinde Kalkınma Planı, Atatürk Devrimleri ve Ortanın Solu Üzerine Yapılan Konuşma[324]

Kongrede hazır bulunan CHP Genel Başkanı İnönü, delegelerin ısrarlı çağrısı üzerine bir konuşma yapmıştır.

İnönü konuşmasında, “Biz gerek aşırı sağa, gerek aşırı sola teminat olarak CHP ilkelerini tâkip ediyoruz” demiş ve şöyle devam etmiştir:

“Gerçekte hem aşırı sağ, hem aşırı sol bize karşı birleşiktirler. Bunu bilesiniz. Biz, aşırı sağ ve aşırı sola karşı aşılmaz, yıkılmaz teminat duvarıyız.”

Plân konusuna da değinen İnönü, “Plân dediğimiz vasıta ile memleketimizin kalkınmasının taraftarıyız. Kalkınmanın plânla olacağı fikri, her parti tarafından kabul edilmiştir. Bu, bizim on sene, on beş sene süren çalışmalarımızın memlekete getirdiği faydadır.”

Plân anlayışında ve memleketin ancak plânlı olarak kalkınabileceği inancında plân fikrini geliştirenlerle bu fikri sonradan benimseyenler arasında farklar olacağını ifade eden İnönü, CHP’nin ekonomi politikasının karma ekonomiye dayandığını sözlerine eklemiştir.

CHP, Genel Başkanı konuşmasında Atatürk devrimlerine de değinerek, “Atatürk devrimlerinin şuurlu, azimli başlıca savunucusu kadın kollarımızdır, sizlersiniz. Atatürk ilkelerinin kadınlar tarafından başlıca ödev olarak savunulması, kadınlarımızın hayat şartları arasına girmiştir. Aile içinde, cemiyet içinde, siyaset içinde kadın hakları hep inkılap işidir. Canınızı, yuvanızı, çocuklarınızı, müdafaa etmek azmiyle Atatürk inkılâplarını savunacaksınız” demiştir.

Ortanın Solu partimizin hayatında yeni bir merhaledir” diyen İnönü, bu kavramın parti ilkelerini yeniden canlandırdığını söyleyerek konuşmasını bitirmiştir.”

 

 

 

 

Diyarbakır’da Yapılacak CHP PM Toplantısının Kıbrıs’taki Olaylar Nedeniyle Ankara’ya Alınmasına İlişkin Bildiri[325]

CHP, Parti Meclisi’nin önümüzdeki toplantısının 24 Kasım 1967 Cuma günü Diyarbakır’da yapılması kararlaştırılmış ve ilân edilmişti. Fakat Kıbrıs’taki son olayların ağırlaştırdığı buhran ve ortaya çıkardığı ciddî ihtimaller karşısında Ankara’dan topluca ayrılmanızın sakıncalı olabileceğini, çoğunluğu senatör ve milletvekili olan Parti Meclisi üyelerimizin her an Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına katılmaları zaruretini ortaya çıkabileceğini düşündüm.

Bu durumda, bütün hazırlıkları tamamlanmış olan Diyarbakır toplantımızın şimdilik yapılmamasına üzülerek karar vermek zorunda kaldım.

Mümkün olacak en yakın zamanda Parti Meclisimizin bir başka toplantısı gene Diyarbakır’da yapılacaktır.

Tüzüğümüzün gereğince iki ayda bir toplanması gereken Parti Meclisimizin önümüzdeki toplantısı 24 Kasım 1967 Cuma günü saat 10.00’da Ankara’da yapılacaktır.

İsmet İnönü

     CHP Genel Başkanı

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında Kıbrıs Sorunu ile İlgili Yapılan Konuşma[326]

(...)

Genel Başkan İsmet İnönü, Kıbrıs’la ilgili son gelişmeleri, basın ve ajans haberlerinin ışığında tahlil ettikten sonra özetle şunları söylemiştir:

“Hükûmet yoğun bir hazırlık ve çalışma içinde görünüyor. Kıbrıs’la ilgili siyasî ve askerî gelişmeleri, ajans ve basın haberlerinden izleyebilmekteyiz.

Cumhuriyet hükûmetine, sükûnetle ve serbestçe çalışabilmesi için her imkânı sağlamalıyız. Bu ödevimizin yanında, içinde bulunduğumuz siyasî gerginliğin aldığı istikameti ve hükûmetin düşündüğü veya yürüttüğü kararları bir an evvel hem kamu oyunun, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin öğrenmesi lüzumunu belirtmek isteriz. Hükûmetin bu imkânı bulabilmesi için, Parti Meclisi’nde tartışmaya girmeksizin vaziyetin açılmasını beklemek ve Parti Meclisini Kıbrıs meselesinde bir hafta sonraya ertelemek uygun olacaktır.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bu gerekçe ile, Parti Meclisi’nin Kıbrıs konusundaki görüşmelerini şimdilik bir hafta ertelemesini teklif etmiş ve bu teklif kabul edilmiştir.

 

 

 

 

CHP Urfa İl Kongresine Gönderilen Mesaj[327]

Memleket ve milletimiz için heyecanlı günlerde Urfa kongresi toplanmaktadır. Bu kongrede Urfalılar Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihten gelen tecrübelerine uygun olarak konuşacaklar, çalışacaklardır.

Her şeyden önce lâzım olan, millet arasında çekişme ve tartışma havasına düşmemeye dikkat etmektir.

Urfa Kongresine katılan vatandaşlar bütün Urfa’ya millî mücadelenin sağlam ve kararlı ruhunu aksettirdikleri gibi, Hükûmet kararlarını zorlamayan, kötülemeyen bir vatanseverlik istikametinde vazife hissini değerlendirmelidirler.

Bu çerçeve içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugününü ve yarınını millet yararına belirtecek parti çalışmalarını yapacaksınız. Size başarılar dilerim.

 

 

 

 

Kıbrıs’ta Yayınlanan Bozkurt Gazetesi Aracılığıyla Kıbrıs’lı Türkler’e Gönderilen Mesaj[328]

Kıbrıs dâvası, bir millî dâvadır. Yani Anavatan, bütün insanlarıyla Kıbrıs’la ilgilidir.

Kıbrıs dâvasının temel dayanağı, oradaki Türk mücahitlerinin çabaları, fedakârlıkları, kahramanlıklarıdır.

Siz Kıbrıs’taki soydaşlarımızın çabalarına ve iradelerine saygı ve sarsılmaz güven besliyoruz.

Güvenin!

Türkiye’nin her hükûmeti, Kıbrıs dâvasını yakından ve yürekten izlemektedir, izleyecektir.

Siyasî ve sosyal alanda Türk devleti, elinden gelen her yardımı yapacaktır.

Kıbrıs’taki soydaşlarıma bize güvenlerini muhafaza etmelerini ve iradelerinin sarsılmamasını salık veririm.

Sarsılmaz bağlılığımızı sevgilerimle birlikte soydaşlarıma sunarım.

 

 

 

 

CHP Siirt ve Bitlis İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj[329]

Milletçe önemli günlerde İl Kongresi yapıyorsunuz. Millet ve memleket için hükûmet yoğun bir çalışma içinde bulunmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Kongresi’nden vatandaşlar bugün millî beraberliği ve dayanışmayı sağlayan bir ortam içinde parti meselelerini görüşmelidirler.

Kongremizden muhite millî vazife hissinin ve vatandaşlar arasında farksız olarak her türlü çatışmanın karşısında bir vatan havasının esmesini beklerim.

Kongreye başarılar dilerim.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin, kongrenizden daha ziyade toparlanmış, şuurlu bir vazife hissiyle çıkmasını dilerim.

Gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Kıbrıs Konulu Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[330]

(...)

Başbakanlıktan ayrılırken İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir.

Soru– Paşam bir diyeceğiniz var mı?

Cevap– Başbakan lütfetti, inkişaflar hakkında bilgi verdiler. Kendilerine vaziyetin idaresinde ve kararlarında başarı diledim. Şimdilik daha fazla bir şey söyleyeceğimiz yoktur. Olayları iyi niyetle ve başarı dileği ile yakından izliyoruz.

Soru– Durum iyiye doğru gidiyor mu?

Cevap– Öyle kabul etmek lâzım.

Soru– Bugünkü durum 1964 yılının şartlarına benziyor mu?

Cevap– Günden güne vaziyet ve şart değişir. Nerede kalmış seneler?

Soru– Barışçı çözüm yolu bulmaya imkân var mı?

Cevap– Bütün emekler barışçı bir neticeye varmak içindir.

Soru– Durum vahim midir?

Cevap– Durum daima ciddîdir. Hükûmet, doğru ve kararlı bir yolda bütün gayretini sarf etmektedir.

Soru– Paşam, hükûmet Kıbrıs konusunda bir karara varmış mıdır?

Cevap– Vaziyet inkişaf halinde.

Soru– Hangi bakımdan?

Cevap– İlerleme.

 

 

 

 

CHP Muş ve Tunceli İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj[331]

Milletçe önemli günler geçirdiğimiz bir zamanda toplanan kongrenizin, millî beraberlik ve dayanışmayı sağlayan bir ortam içinde parti meselelerini görüşeceğine güvenim tamdır.

Her fırsatta millî beraberlik duygusunun iyi örneklerini vermiş bulunan siz değerli arkadaşlarımızın, İl Kongrenizde de Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha ziyade toparlanmış, şuurlu bir vazife hissi ile çalışmalarını tamamlayacağına inanarak başarılar diler, gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeye İlişkin Yapılan Konuşma[332]

(...)

İnönü, Başbakanın verdiği bilgileri naklettikten sonra özetle demiştir ki:

“Tabiî bütün vesikalar Hükûmetin elindedir. Bunları nasıl anlıyor, nasıl değerlendiriyor, bunu iktidar bilir. Bize söylendiği şekilde almaya mecburuz.

Kıbrıs anlaşmazlığı konusunda Türkiye öteden beri barış yoluyla sonuç almayı tercih etmiştir. Ama, aldatılmak istemiyoruz. İyi niyetle, bir barış yoluyla anlaşmazlığın çözülmesini tercih ederiz. Başbakana da bunu söyledim ve “Olmazsa kararı verirsiniz. Biz sizi iyi niyetle bu yolda desteleriz” dedim.

İnönü, “Milletçe Kıbrıs dâvasının en iyi şekilde hallini bekliyoruz” demiş ve şöyle devam etmiştir: “Henüz bir aydınlık yoktur. Vaziyet gergin haldedir. Bunu tabiî görmek lâzım. Hattâ müzakere açılması halinde bile, yeni durumlara göre vaziyet değişebilir.

Biz, bütün gelişmeleri dışardan dikkatle izliyoruz. Hükûmetler tatbikatçıdırlar. Biz, başından beri bu ihtilâfı iyi niyetle ve barışçı yolla çözelim diye çaba sarf ediyoruz. Son imkâna kadar barış yolu araştırılmalı, bu mümkün olmazsa gereken yapılmalıdır. Demek ki, çözüme ulaşmak sadece Türk Hükûmetinin ve Türk milletinin elinde değildir. Başkalarının da iyi niyet sahibi olması lâzımdır. Böyle bir iyi niyet ne dereceye kadar karşı tarafta vardır bunu bilemiyoruz.

Bu safhada, ciddî olarak milletçe beraberlik taraftarıyız.”

 

 

 

 

Genel-İş Sendikası 3. Genel Kurulu Heyetinin Ziyaretinde İşçi Haklarına İlişkin Söyledikleri[333]

Heyet adına bir delegenin, “1961 Anayasasının öngördüğü işçi haklarını sağlanmasında, CHP’nin başardığı büyük hizmetlere Türk işçisi adına şükranlarımızı sunarız” şeklindeki konuşmasına karşılık İnönü şöyle demiştir:

“Çok lütufkârsınız, bu bizim için, benim için bütün hayatımın mükâfatıdır.”

İnönü daha sonra işçi haklarının sağlanması yolunda Cumhuriyetin kuruluş yıllarından başlayan çalışmaların kısa bir özetini yaparak, “Biz Çalışma Bakanlığını kurduğumuz zaman işçi haklarının sağlanmasında büyük gelişmeler gösteren ülkelerden uzmanlar getirdik. Uzmanlar o yıllarda grev hakkının sakıncalarından bahsettiler. Bunun için çok partili hayata girdiğimizde grev hakkını vaat etmedik, çünkü zamanı değildi. Bu politikamızın karşısında çıktılar ve 1950 seçimlerini kaybetmemizin sebeplerinden biri de budur. Sorumsuz hareket etseydik biz de vaat ederdik. Ancak bu hayata giriş için o yıllarda mütehassıslar “zamansız” demişlerdi.

Sonraki yıllarda işçi konularını tâkip ettik. İktidara gelenler söylediklerinden geri dönmenin yollarını ararlarken, biz, vakit gelmiştir, düşüncesiyle bu hakların sağlanması için çalışmalara başladık. Sözlerimiz için “bunlar avlama” yolları diyorlardı. İktidara geldik, yarım geldik fakat vaat ettiklerimizi teker teker gerçekleştirdik” demiştir.

Ecevit’in bu hakların sağlanması yolundaki çalışmalarını “Bugün gibi hatırlıyorum” diyen İnönü, sosyal hakların sağlanması konusunda ilerleyen çalışmalardan da kısaca bahsederek, “Bu çabalarımızı Ortanın Solu ile ifade ettik. Uğramadığımız tariz kalmadı. Sendikaları ve tüm işçi kuruluşları ümit ediyorum ki, artık bizi anlıyorlar. Sosyal meseleler bizim politikamızın esasını teşkil eder. Seçimlerde, seçmenlerimiz, vatandaşlarımız bize ne kadar kuvvet güç verirlerse, düşündüklerimizi o kadar kolay tatbik edeceğiz.”

İnönü konuşmasını bitirmesinden sonra Genel-İş Adana Şube Başkanı Niyazi Yücesu, “Genel Kurulun isteğini size ileteyim” diyerek, “Paşam sizi Genel Kurulumuzda bekliyoruz” deyince, İnönü, “Gerçi güçlü, kuvvetliyim, yarış yapacak durumdayım, ama bugün gelemem” demiş, çağrıyı bir gün sonra için kabul etmiştir.

[Tamamlayıcı haber]

Bir işçi temsilcisinin “Halâskâr Paşa” olarak nitelediği İsmet İnönü dün kesif bir çalışma içindeydi, televizyoncuları, yabancı gazetecileri, işçi temsilcilerini CHP Genel Merkezinde kabul etti, eski gazi arkadaşlarının gözlerinden öptü ve yabancı gazetecilerden birinin sorusuna da “Kurtuluş Savaşı daha bitmedi” cevabını verdi.

(...) Sayın İnönü, CHP Genel Merkezinde Alman TV’cilerini kabul etti, film çekilirken konuştu, anılarını anlattı. Kıbrıs sorunu için görüşlerini –ne kadar açıklamak gerekirse tabiî o kadar- anlattı.

TV’cilerle Almanca konuştu. Sonra yanındakilere sordu:

“Sesimi iyi aldılar mı acaba?”

Sonra BBC’nin muhabirini kabul etti. Bugünkü durumdan –tabiî Kıbrıs konusunda– memnun olup olmadığı soruldu.

“Sulh oldu. İyi memnunuz, bundan sonraki hâdiseleri bekliyeceğiz.”

“Harb olsaydı hükûmeti destekliyecek miydiniz?”

İnönü, yine barıştan, barışın sonuna kadar desteklenmesinden, bunun neden önemli olduğundan bahsetti, bahsetti, tabiî son çare savaş olunca, bunca yıl kurtuluş savaşlarına katılmış, yönetmiş bir komutan olarak, kaçınmanın akla gelemiyeceğini belirtti.

“Benim en büyük düşmanım Venizelos’tu. Sonunda arkadaş olduk.”

Sonra Venizelos’un akıbetinden bahsetti. Konuştuğu gazeteci Yunan tarihini iyi incelemiş bir kişiymiş, konu hep eski anılardan oldu.

İşçilerle

Genel-İş Sendikasının 3. genel kurul toplantısına katılan delegelerden kalabalık bir grup, Parti Merkezinde İnönü ile görüştü. Bir işçi 1961 Anayasasının getirdiği ilkeleri uygulayan CHP hükûmetlerine işçiler için çıkarttığı kanunlardan ötürü teşekkür etti, “biz işçiler CHP hükûmetlerine minnetlerini arzederler” dedi.

İnönü güldü, “bu benim için hayatımın en büyük bahtiyarlıklarından biridir” diye cevap verdi.

Çalışma Bakanlığını nasıl kurduklarını, dışarıdan uzmanlar getirttiklerini bir daha hatırlattı, “Mütehassıslar getirttik, İngiliz İşçi Partisinden mütehassıslar, o zamanlar grevi kabul etmekle işe başlamanın mahzurlarından bahsettiler. Anlattılar doğru olmadığını söylediler. Önce iş mahkemeleri kurduk. Çok partili hayata geçtik bununla karşımıza çıktılar. 1960 seçimlerini kaybetmemizin bir sebebi de budur. Sonra hayatı tâkip ettik. İktidara gelenler verdikleri sözden dönmek için çareler ararlarken, biz yapamadığımız ama artık yapılması gereken şeyleri nasıl yaparız diye çareler aradık. Biz iktidara gelirsek yapacağız dedik, yarım geldik, ama yaptık. Güç şartlar içinde, arkadaşım Ecevit’in gece gündüz nasıl çalıştığını bilirim sosyal meselelerin halli gerekir. Biz bunu kısaca ortanın solu diye adlandırıyoruz. Bu yüzden uğramadığımız târiz kalmadı. Bizi artık yavaş yavaş anlıyorlar. Türk-İş ve sendikalar da bizi anlıyorlar artık, öyle sanıyorum Gözlerim işçilerdedir. Sendikaların kanunları vardır. Bir sınır içindedir. Ama vatandaş olarak siyasî kanaatleri vardır. Sosyal meseleler hayatımızda önemli yer tutar biraz önce söyledim Bunu ortanın solu olarak adlandırdık kısaca anlatıyoruz, arkadaşlar cesaret verirlerse ve yetki verirlerse emeklerin daha değerlenmesi için çalışmalarımızı yapacağız, devam edeceğiz.”

Tane tane, anlattı bütün bunları, “şimdi Meclise gideceğim” diye ekledi. Saat 13.30 olmuştu, kongreye dâvet ettiler.

“Yooo..” dedi.. “Hepinizle yarışırım. Ama kendi gücümü de bilirim.” “Hayır” dediler.. “Bugün şart değil, söz verin bize…” Kararlaştırıldı bugün saat 11.00 için.. “Gelirim” dedi.. “Teşekkür ederim beni aradığınız için.. Tamam mı?” (...)

 

 

 

 

Genel-İş Sendikası 3. Genel Kurulunda Yapılan Konuşma[334]

Türkiye’de işçi hakları konusunda çalışmaların bir tarihçesini yaparak konuşmasına başlayan İnönü, Çalışma Bakanlığının kuruluşu ve işçilere o günün şartları içinde grev hakkının verilmeyişinin nedenini anlattıktan sonra özetle şöyle demiştir:

“1950’de rakiplerimiz, grev hakkını ilk yapacaklarmış gibi çalımla ortaya çıktılar. Bu vaadlerinin sonucu olarak, işçi haklarını ve çalışma hayatımızı bir düzene sokmak çabasında olan bir siyasî kuruluş[un] iktidardan uzaklaşması oldu.

Şimdi biz 1950’de buradan başladık. Tecrübelerimiz vardı. İşçi hakları konusunda sosyal haklar konusunda çalışmalarımız vardı. Siyasî hayatımızda işçi haklarının, sosyal hakların sağlanması gereğini savunduk. 1961’de biz iktidara yarım olarak geldiğimizde, bu hakların sağlanması için samimî olarak çalışmaya başladığımızda, hiçbir taraftan teşvik görmedik. Aksine kendilerine hizmet etmeye çalıştığımız vatandaşlarımız da bizi anlayışla karşılamamışlardır. Yalnız bizim siyasî hayatta bir kanaatimiz vardır: Biz vatandaşlarımız, bizi anlamasa bile, onlara hizmette devam ederiz. Temas ettiğimiz insanları, hizmet ettiğimiz insanları bizler gibi görmeye alışmışızdır.

Bizim işçilerle sosyal mevzuatta münasebetlerimiz böyle güç safhalardan başlamıştır, bugüne kadar devam etmiştir. Bundan sonra seçimler oldu.

Bunların hepsinde, seçim zamanına gelmeden evvel işçi vatandaşlarımız bizi daima korurlar, seçim minderinde ne olur ne biter bir türlü aklım ermez; bir de bakarız ki, işçi vatandaşlarımızın bizi anlamaları tanımaları için daha bir ömür lâzım geliyormuş. Bundan hiç kırılmayız, evvelâ milletimizin anlayışına sağduyusuna, kendi anlayışımıza olduğu gibi her ferdine güveniriz.”

İnönü daha sonra işçi hakları ve topyekün sosyal haklar konusundaki çalışmalara ve ihtiyaçlara değinerek bunun ortanın solu politikasıyla yurttaşlara anlatılmakta olduğuna işaret etmiş ve “Bu hakların sağlanması yolunda ortanın solu politikasıyla muvaffak olacağız, bu muvaffakiyetimizde de başlıca yardımcımız sizler olacaksınız” demiştir.

 

 

 

 

New Day (New York) Muhabiri Flora Lewis ile Kıbrıs, Dış ve İç Politika Konularına İlişkin Yapılan Söyleşi[335]

Soru: Türkiye’nin son yarım asırlık tarihini bütün safhaları ile yaşadınız. Bu arada son Kıbrıs buhranının yurdunuzun kalkınmasında etkisi nedir? Öğrenmek istiyorum.

Cevap: Tabiî zararlı oldu.

Soru: Kalkınmanızda en önemli faktör nedir?

Cevap: Siyasî huzur.

Soru: Böyle bir huzura mâni sebep nedir?

Cevap: Kıbrıs olayı.

Soru: Bir anlaşmaya varılabilir mi?

Cevap: Sulh yolu ile bir anlaşma olmuş görünüyor. Fakat bunun geçici olmasından korkarım.

Soru: Bu krizin son olduğu kanısında değil misiniz?

Cevap: Bunu Makarios bilir, asıl bilmeleri gerekenler ise Amerika ve Rusya’dır.

Makarios’un kuvveti bu iki devleti kendi çıkarına iyi kullanabilmesinden geliyor. Bizim zorluğumuz da bundan gelmektedir.

Soru: Makarios başta kaldıkça bir hal çaresi görmüyor musunuz?

Cevap: Olamaz, güvenilir bir adam değildir.

Soru: Önce Rusya, sonra Amerika ile münasebetleriniz konusunda ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Amerika ile uzun zamandan beri dostuz. Rusya ile bir aralık düşman olduk. Fakat şimdi münasebetlerimizi düzelttik. Artık Rus düşmanlığı bundan böyle bizim aleyhimize kullanılamayacaktır.

Soru: Türkiye’de kaldığım kısa süre içinde Amerika’nın çok tenkit edildiğini gördüm. Siz bunu haklı bulur musunuz?

Cevap: Tenkit için çok sebep olmuştur. Fakat bu son senelere kadar dışarı bu kadar aksetmemişti.

Şimdi günlük politika oldu. Bunda bizim bir hissemiz yoktur.

Soru: Kıbrıs buhranı halledilirse bu tenkitler gider mi?

Cevap: Kıbrıs işi ciddî bir hal çaresine kavuşursa bu tenkitler büyük ölçüde ortadan kalkar. Johnson’un temsilcisi Vance geldi, görüşemedim.

İnanılır kaynaklardan kendisi hakkında iyi haberler aldım. İyi çalışmış, sulh yolu ile buhranın halli için çok uğraşmış.

Neticeyi de bir ölçüde sağladı.

Vance işini bitirdiğini zannederek Amerika’ya dönmeye hazırlanırken Makarios yüzünden geri kaldı. Bunun sebeplerini bilmiyoruz. Tabiî doğrusun Vance bilir.

Başımdan geçen tecrübe ile öğrendiğim bir adet bu defa tekrar işledi. Bu Bull’den itibaren Vance ile tekrarlandı. Ne zaman Amerika’dan Kıbrıs buhranını çözmek için bir yetkili gelmiş ise sonunda Makarios’tan benzeri muameleyi görmüştür.

Makarios hiçbirisini önemsememiştir. Orta çağ zihniyeti ile hareket ederek herkesi idare eder. Emri vakiler yaratır. Bu sefer de aynı oyun tekrarlandı. Bu oyunu Bull’e dört defa oynadı.

Soru: Amerikan dostluğu karşısında Rusya ile münasebetleriniz ne ölçüde gelişebilir?

Cevap: NATO içinde on beş devlet vardır. Türkiye’ye, bir zamanlar Rusya’nın en amansız düşmanı idi. İçerde böyle bir politika zarurî  görülürdü. Dışarıda da, bu hal, müttefiklerimizi memnun ederdi. Zamanla bunun hatası görüldü. Evvelâ NATO’lular Rusya ile dostluk kurdular.

Amerika’nın Rusya ile ittifak peşinde olduğu söylenir. Bu şartlar içinde biz de Rusya ile iyi komşuluk gütmeye karar verdik. Ruslar da karşılık göstermekten memnun kaldılar. Amerika dahil diğer dostlarımız da bundan memnunluk duydular. Rusya bizim en büyük komşumuzdur. Millî mücadelede bize yardım ettiler. Sonradan yeni ittifak manzumeleri kuruldu.

Bugün Dünya ölçüsünde daimî sulh çareleri aranırken Türkiye’nin tutumu tabiî karşılanmalıdır.

Soru: Yunanlılarla daimî sulh konusundaki düşünceniz nedir?

Cevap: Geçmiş münasebetler gözümün önündedir. Amansız düşmanlık devirlerinden sonra bir süre birbirine güvenen iki dost devlet olduk. Yunanistan’ın Cumhuriyet devrinde iki partileri vardı, aralarında şiddetli bir mücadele vardı. Bize gelen heyetlerde onların iç ihtilâflarını dahi görüşebiliyorduk. Hattâ bunlardan birisi şu teklifte bulundu: Aramızdaki anlaşmazlığı siz giderebilirsiniz. Ne olur müdahale ediverin.

Ben, ne sıfatla dedim.

Bize sözünüz geçer, dediler.

Peki dedim ve teşebbüse geçtim, tarafları ikna ettim.

Her iki taraf ayrılırken ayrı ayrı beni görerek biri diğeri için o sözüne inanılacak insan değildir. Verdiği sözü yerine getirmez diye şikâyet ettiler.

Netice böyle oldu. İki taraf birbiri ile ölünceye kadar boğuştular. O zamanlar dostluğumuz bu kadar derin olmuştur.

Krallık geri gelince bir süre böyle devam etti sonradan yeni siyasetçiler bu geleneği bozdular. Hele Kıbrıs olayından sonra bu münasebet bir çıkmaza girdi.

İş dönüp dolaşıp büyük devletlerin politikasına dayanıyor. Bunlar Kıbrıs anlaşmazlığı nasıl çözümlensin isterler bu belli değil. Zaman şüphesiz, bunu gösterecek.

Soru: Amerika benim kanıma göre, ne şekilde olursa olsun anlaşmazlığın hal edilmesini ister. Siz ne dersiniz?

Cevap: Amerika’nın düşüncesinin ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim.

Soru: Memleketinizde bulunduğu kısa sürede, kalkınmanızın manî sebeplerinden birisinin dincilik olduğunu anladım siz ne dersiniz?

Cevap: Bir Amerikalının ağzından bunu işitmek enteresandır. Merak etmeyiniz. Aşırı cereyanlar hiçbir fırsat bulamazlar.

Soru: Okuma-yazma bilmeyenlerin yüzde 52 olduğunu öğrenince şaşırdım. Ne dersiniz?

Cevap: Edindiğiniz bilgi mübalağalıdır. Otuz küsur sene evvel Arap harflerini terk ederek Latin alfabesini kabul ettik. Eski harflerle okuma bilenler bilmez sayılıyor. Mühim olan yeni nesillerin okuma-yazma bilenlerinin nispeti yüksektir.

Soru: Türkiye’de istediğiniz en önemli şey nedir?

Cevap: Her sahada süratle kalkınma.

Soru: Hangi yolla?

Cevap: Cumhuriyet Halk Partisi’nin programı ile.

Soru: Partinizin programını bilmiyorum. Ancak yabancı sermaye üzerindeki düşünceniz nedir?

Cevap: Tabiî olan karşılıklı menfaatler iyi hesaplanmalı fakat oyuna gelinmemelidir.

Soru: Adalet Partisi’ni destekleyenler hem fakir halk tabakası, hem de menfaat gruplarıdır. Bu tezada ne dersiniz?

Cevap: Biz de bunu çözmeye çalışıyoruz.

Soru: Çiftçilerin Toprak Reformunu istemediği söyleniyor, ne dersiniz?

Cevap: Bu doğru değil. Ağaların izin verdiği ölçüde söyleyebildiklerini ancak bizler anlayabiliriz.

Soru: Büyük bir tarihi tecrübeniz olduğuna göre, memleketinizin geleceği için ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Çok ümitliyim. Geleceğimizin çok iyi olacağına inanıyorum.

Sizinle açık yürekle konuştum. Tereddütlerinizi giderdiğime inanmak isterim.

İ.İnönü: Mr. Vance’i tanır mısınız?

Cevap: Hayır.

İnönü: Kendisine teşekkür borçluyuz.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında Kıbrıs Sorunu Üzerine Yapılan Konuşma[336]

CHP Genel Başkanı İnönü Kıbrıs konusunda özellikle son Kıbrıs buhranı dolayısıyla partinin tutumunu beğenmeyen Parti Meclisi üyelerini yatıştırıcı bir konuşma yapmıştır. Öğrenildiğine göre İnönü, yaptığı uzun konuşmasında Kıbrıs meselesini başlangıcından beri ele almış. Demokrat Parti zamanında ki gelişmeleri anlatmıştır. İnönü’nün Kıbrıs konusunda Amerika’nın da, Rusya’nın da çıkartmaya karşı olduklarını belirttiği, bu arada Amerika’nın “Enosis” taraftarı olduğunu öne sürdüğü öğrenilmiştir.

Genel Başkan İnönü, Kıbrıs buhranının barışçı yolla atlatılmasını iyi karşıladığını belirtmiş, “Politik yenilgilerin tashihi kolaydır. Olsa olsa kabineler devrilir, yeni kabineler kurulur. Ancak askerî yenilgiler, milletlerin tarihinde büyük iz bırakırlar. Bu bakımdan iyice hesaplanmadan bir harekete geçmek bir maceraya atılmak yanlış olur” demiştir.

Bildirildiğine göre İnönü, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U-Thant hakkında çok ağır konuşmuş,. “U-Thant bütün Kıbrıs meselesinde Yunanistan’ı tutan bir adamdır. Ön yargılı bir adamdır” demiştir.

İnönü, U-Thant hakkında, “İtimada şayan bir insan değildir. Ben New York’ta iken U-Thant benden mülâkat istedi. Kabul etmek istemedim. Skandal olur dediler. Mecburen gidip konuştum” demiştir.

Buhranlardan Makarios’un istifade ettiğini belirten İnönü, arabulucuların daima Makarios karşısında acze düştüklerini belirtmiş, “Arabulucular bilerek mi, yoksa bilmeyerek mi Makarios’un oyununa geliyorlar. Orasını bilmiyorum” demiştir.

Son durum için “En iyi neticedir” diyen Genel Başkan İnönü, bir çıkarma yapmanın zorluklarından söz açmış, asıl meseleyi adaya çıkmanın değil, çıktıktan sonra ne yapılacağının teşkil ettiğini, belirterek, özetle şöyle konuşmuştur:

“Bir bombardımanda çok kadın ve çocuk ölebilir. Bunun üzerine dünya efkârı umumîyesinde menfî bir hava meydana gelebilir. Bombardıman ve çıkartma bir Yunan harbi demektir. Böyle bir durum, kaçınılmaz bir Yunan harbidir. Sen çıkacaksın, o duracak. Bu imkânsız.”

Parti Meclisi’nde ayrıca, Kıbrıs konusunda bir gensoru açılıp açılmaması bahis konusu olmuş. İnönü bu konuda özetle şunları söylemiştir:

“Bir gensoru açılması için vakit henüz erkendir. Henüz hükûmet Meclise gelip buhranla ilgili bir açıklamada bulunmamıştır. Buhran sırasında Türkiye’nin neler istediğini ve ne sonuçlar alındığını kesinlikle bilmiyoruz.”

(…)

Tartışmalardan sonra Genel Başkan İsmet İnönü söz alarak NATO konusundaki görüşlerini açıklamış, NATO antlaşmasının sona ereceği tarihe kadar Türkiye’nin “Çok akıllı bir politika güderek Türkiye’nin menfaatlerine en uygun gelecek davranışı seçmesi gerektiğini” söylemiştir. İnönü konuşmasında, meseleyi (NATO’dan çıkarsak ne olur çıkmazsak ne olur?) şeklinde ikiye bölerek incelemiş, NATO’dan çıkıldığı takdirde, Sovyetlere yaklaşmak gerektiğini, Türkiye’nin ve Türk halk oyunun ise buna hazırlıklı olmadığını ve hoş karşılamayacağını bildirmiştir: İnönü Türkiye’nin NATO’da kalması halinde “Durumun önemli” olacağını bildirmiş “Silâhımız dahi elimizde değil, silâh meselesi beni en çok düşündüren şey. Tank lâzım, top lâzım, uçak lâzım” demiştir. İnönü özetle şöyle devam etmiştir:

“O zamana kadar çok akıllı bir politika izleyerek meseleyi Türkiye’nin menfaatine uygun olarak nasıl çözümleyebiliriz? Bunu düşünmemiz lâzımdır.”

 

 

 

 

 

CHP Ankara İl Gençlik Kolu Kongresinde Kıbrıs, Dış ve İç Politika Konuları ile Ortanın Solu’na İlişkin Yapılan Konuşma[337]

CHP Gençlik kollarının İl Kongresi’nde konuşuyorum. Lütfettiniz, çağırdınız beni şimdi huzurunuzdayım. Muhtelif konular üzerine fikirlerimi size tekrar anlatmaya çalışacağım. Son zamanların memleket çapında en önemli konu Kıbrıs meselesi olmuştur. Gizli bir halde anlaşmalar daha imza edildiği günden beri devam eden şüpheler 1963 sonundan itibaren patlak verdi ve Kıbrıs meselesi diye bir dâva kamu oyumuzda kendini gösterdi; her gün daha ziyade yayıldı ve kuvvetlendi.

Dört sene zarfında, soydaşlarımız, Ada’da çok ıstırap çekmişlerdir. Soydaşlarımızın orada gördükleri haksız davranışlar, çektikleri sıkıntılar, acılar memleketimize geniş ölçüde yayıldı soydaşlarımızın çektiklerinden daha fazlasını anayurtta yaşayan vatandaşlar çekmişlerdir. Hepimiz, evimizde, ailemizde, birbirimizle münasebetlerimizde, “Kıbrıslı soydaşlarımız çok ıstırap içinde hayat mücadelesi yapıyorlar, haklarını koruyamıyoruz, bunların atisi ne olacak, nasıl çare bulacağız” sorularını düşünüyoruz bu kaygılarla hayatımız bize zehir olmuştur. Bu şartlar içinde devam eden olaylar sırasında bizim iktidarımız zamanında son hükûmet değişikliği oldu. Bu Kıbrıs dâvası için siyasî partilerin birbirlerine karşı tutumları ve durumlarında farklar olmuştur ve şikâyetler olmuştur. Biz, bizim zamanımızda başlayan ve bir sene güç şartlar içinde devam eden çabalarda çok ıstırap ve şikâyete maruz olmuşuzdur.

Bize güçlük çıkaranlara destek olduk

Ancak biz çekildikten sonra bizden sonra gelen hükûmetlerin Kıbrıs dâvasında tâkip ettikleri yolları güçlük çıkarmak fikriyle değil, mümkün olduğu kadar yardımcı olarak, destekçi olarak tâkip etmeyi politika bakımından büyük önem verdik. Çektiğimiz ıstıraplardan da istifade etmiş olarak bir kanaate vardık ki, Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin başında bulunan hükûmetlerin, güçlü ve etkili olabilmesi için memleketten kendilerine büyük ölçüde destek gösterilmesi lâzımdır. Güç şartlarla uğraşmak mecburiyetinde olan millî dâvada hükûmet memleketten kendi vatandaşlarından, siyasî partilerden ne kadar çok destek ve anlayış görürse; konuşmasında; tedbir bulmasında, tedbirleri tâkip etmesinde gücü o kadar artmış olur. Bunu tecrübe ile biliriz. Ve tecrübe ile öğrendiğimizi biz hükûmette bulunmadığımız zaman sorumlu mevkide bulunan siyasetçilerimize, iyi niyetle bu politikayı tatbik etmeye çalıştık. Onun için Kıbrıs meselesinin bu son buhran devrinde aramızdaki münakaşaları unutmuş görünerek, herhalde yenilemeyerek hükûmetin sükûnetle bütün milletin gücünü elinde ve arkasında tutarak çalışmasına ön safta önem verdik. Hükûmeti destekledik, aldığı tedbirlerden bilgi aldıkça, eğer uyarıcı değeri olduğuna kani olduğumuz bir vaziyet görürsek, bunu, söylemekten çekinmeyerek, aslında hükûmetin destekçisi olduğumuzu ilân etmeyi ödev bildik.

Dâvada sebat ciddiyet lâzımdır

Büyük meselelerde iyi kararlar, iyi yollar bulmak lâzımdır ve siyaset adamları için bu bir kabiliyet meselesidir. Fakat bütün millî dâvaların tabiatları, siyaset tâkip eden insanlar iyi niyetli oldukça bunların tedbirleri muğlak değildir. Tedbirler sadedir, elverir ki kararlı olmak azim, sebat göstermek ve ciddî olarak politikayı izlemek lâzımdır. Bu kadarı memleketin kendilerine, yardımcı olması için kâfi bir sebeptir. Biz iyi hareket ettiğimize kaaniyiz ve hükûmet Kıbrıs meselesinde mücadele ederken ona destekçi olduğumuzu, bir sınır tanımadan gerek Mecliste, gerek umumî efkâr karşısında ilân etmekle faydalı olduğumuza inanıyoruz. Hükûmet bizden güçlük görmemiştir. Hükûmete bizim yardımcı olmamız, memlekette, umumî efkârın hükûmeti desteklediğini, milletin topu ile toptan dâvanın arkasında olduğunu içerde olduğu gibi dışarıya da anlatmak için yararlı olmuştur kanaatindeyim.

Sakin oluyoruz

Şimdi Kıbrıs meselesi bir sulh içinde bir anlaşmaya varıldı o tâkip olunuyor. Bugünkü durum, daha anlaşma ilânı henüz tamamlanmadan, ilân olunmadan anlaşma olacağı anlaşılır anlaşılmaz, yeniden süratle bir tartışma kapısı açmak istidadındadır. Böyle olmuştur. İşte birçok eksikler vardır. Bugünden tatbike başlandı, tatbikat ümitsizdir. Eksiktir, birçok şeyler yapmak lâzımdır. Bu tarzda muhakemeler, fikirler, tartışmalar kolaylıkla uyanacak, büyüyecek haldedir. Biz bugün de varılan anlaşmalar üzerinde kıyasıya kusur bulma ve tartışma zamanının henüz gelmediği kanaatindeyiz. Onun için sakin alıyoruz. Tatbikat başlasın, hükûmet bir kaygı duymaksızın, bütün gücüyle anlaşmaların iyi niyetle tatbik edilmesini tâkip edebilsin, ondan sonra kusurlar gördükçe söylemeye başlarız. Ve hükûmet kendisi zaten tatbikatın göstereceği aksaklıkları dile getirecektir. Umumî efkâra açıklayacaktır ve yeniden bir mücadeleye girerse, milletten destek, güç ve yardım isteyecektir.

Kıbrıs meselesinin bugün durumu budur. Şimdiye kadar haksızlık yapmış olanlar, gene yerlerindedirler. Çok defa mesele hallolundu veya yavaşladı zannettiğimiz halde tatbikat bunun aksini göstermiştir. Bu ihtimaller mevcuttur. Ama, bu ihtimaller bir tahminden ibarettir. Kendini göstermemiştir. Bir mesele üzerinde otuz defa aksi ihtimaller geçmiş olmakla beraber, bir defa anlaşmaya varılırsa ve iyi niyetle bir neticeye vardık denirse, o iyi niyetin tatbikatını görecek kadar sabırlı olmakta fayda vardır. Bu uzun bir zaman değildir, tatbikat başlamıştır. Her gün yeni meseleler, yeni vakalar olacaktır. Bunlar üzerinde gerek denetlememizi gerek isteklerimizi zamanında değerlendirebiliriz.

Dış politikada önemli devre

“Bu münasebetle dış politika üzerinde de size, gençlerimize bir iki söz söylemek isterim. Dış politika konuları bu zamanlarda gittikçe bir önem taşımaktadır, önem taşıma istidadındadır. Bütün dünya dış politika konuları bir bakıma olgunlaşma gösteriyor, bir bakıma şimdiye kadar yürüdüğü istikametlerden farklı olan yeni istikametler alacak istidatı görünüyor. Bu muhtelif gelişmeler içinde dış politikanın takibi, son derece ihtiyat isteyen, sükûnet isteyen bir dikkatli ortam haline gelmiştir.

İkinci Dünya Harbi’nden sonra ilk büyük mesele, nükleer silâh meselesi idi. Yalnız Amerika’nın elinde vardı Nükleer silâh. Şimdi ikili bir nükleer silâh devletleri grubu hasıl oldu.

Bugün büyük emniyet meseleleri, stratejik meseleler ve milletlerarasında emniyet üzerine dayanan politika, dış politika unsurları en başta nükleer silâh kudretine dayanmaktadır. Nükleer silâh elinde bulunan devletler kendi etraflarında bir grup toplamışlardır ki, bunların adı NATO’dur. Ve Varşova devletleridir. Avrupa’nın doğusunda ve batısında olan memleketler iki grup halindedir. Bunların dışında gruplara dahil olmayan birçok milletler de tarafsız dünya halinde, tarafsız dünya denilen bir büyük devletler grubu teşkil etmektedirler. Büyük politika meseleleri, emniyet meseleleri bu üç grup arasındaki politikaya dayanıyor. Bu esaslar nükleer silâhların büyük örtüsü içinde emniyet meseleleri daha irili ufaklı pek çok meselelere dağılmıştır, bölünmüştür. Şimdi biz bu büyük emniyet grupları içinde dış politika bakımından şu vaziyetteyiz:

Bizde durum

Biz de, ilk emniyet meselelerinin çok endişe verdiği zamanlardan, ilk günlerden başlayarak nükleer silâh bakımından gruplardan birine girmişizdir. NATO dediğiniz devlet grubunda bulunuyoruz. Yirmi sene olmak üzeredir. Bu grubun içindeyiz ve bizim karşımızda da gene grup olarak, nükleer grup olarak Avrupa’da diğer bir savunma grubu vardır. İlk günler bu iki grup arasında münasebetler çok gergin idi ve birbiriyle kıyasıya tartışma ve çekişme halinde idiler. İlk günlerin manzarası bu idi. 20 seneden beri geçen zaman, bugün bu iki taraflı devletler grubu arasında en yakını olan NATO ve Varşova devletleri arasındaki münasebetlerde ilk günlerin soğuk hava günleri, soğuk harp tartışması günleri onların şiddetini kaybetmiş ve devletler arasında yakınlaşma ve düşmanlık duygularını mümkün olduğu kadar yatıştırma, azaltma eğilimlerini arttırmıştır. Bu bakımdan dünyanın umumî siyaseti emniyet bakımından daha ziyade düşmanlığa varmayan, harbe varmayan bir ortam içinde ilerlemeyi mümkün kılmak zorundadır.

Tabiî büyük ölçüde olan dünya emniyetine hâkim unsurlar bunlardır. Bunun içinde bölge bölge her günkü meseleler veya bölge meseleleri yüzünden birbiri ile can düşmanı olan gruplar türemiştir, türemektedir. Meselâ Orta Doğu meseleleri. Orta Doğu buhranı böyle büyük harp tehlikesi yaratmak istidadında olan önemli buhranlardan biri olmuştur. Niçin Orta Doğu buhranı bütün dünyayı ilgilendiren bir mesele haline geliyor? Çünkü, büyük atom devletleri, yani Amerika ve Rusya, bu Orta Doğu buhranında veya herhangi bir buhranda devletlerden bir kısmını birisi tutuyor, öteki kısmını öteki tutuyor. Onların dâvasını tutunca, bu dâvalar kızışır ve nihayet gruplar halinde çatışmaya varırsa, büyük devletler de tutuşacaklar ve muharebeler tutuştuktan sonra ellerindeki silâhlar kâfi gelmedikçe daha tesirli silâhlara ve son olarak atom bombalarına müracaat edeceklerdir, hesabı yüzünden bölge ihtilâfları bir büyük harbe, cihan harbine varır mı endişesi ortalığı kaplıyor. Yer yüzünde fikirlerde bugün sulh için sulh içinde, barış lehine olan gelişmelerin en mühim bir safhası şudur:

Büyük devletler ve atom harbi

Milletler atom bombası harbine girmeye, her ne sebeple olursa olsun atom bombası ile birbirleri ile tutuşmaya hevesli görünmüyorlar. Bu, dünya da barış zihniyeti için iyi bir ilerleme ve gelişmedir. Fakat, hevesli görünmüyorlar dediğimiz zaman, elinde atom silâhları bulunan devletler heveslenmiyorlar demektir. Atom silâhları ile mücehhez olmayan devletlerin şimdiye kadar bildiğimiz klâsik muharebe usulleri ve silâhları ile tutuşmaları ihtimalî daima mevcuttur. Bölge bölge tutuşacak devletler büyük devletlerle işbirliği yaptıkları nisbette, atom harbinin her birinin çıkması ihtimalî ufukta beliriyor. Bir taraftan büyük tehlike yumuşarken, diğer taraftan cihan emniyeti bir bakıma daha muğlak ve daha nazik bir hale getirmektedir.

Cihan emniyeti ve milletlerin emniyeti meselesi bir başka özellik arz ediyor. Onun da hatırınızda bulunmasını isterim. Dış politikada milletlerin genç yaşlarından itibaren siyasî çabalarının bir unsuru ve temeli haline gelmiştir. Buhranlı zamanlarda bir millet bütün fertleri ile, gençleri ve yaşlıları ile millî emniyet, milletin emniyeti ve memleketin emniyeti ile heyecan içinde meşgul oluyorlar. Ve bu sebeple siz millet emniyeti bakımından, cihan emniyeti bakımından dünyanın dış politika meselelerinde ve emniyetlerinde daima temasta bulunacaksınız. Daimî heyecan içinde bulunacaksınız. Her zaman, heyecanlı zamanlarda sorumlulardan aldığımız ve alacağımız bilgilere ilgi göstereceksiniz.

Ona göre hep beraber bir anlayış içinde millî bir emniyet politikası tâkip edebileceğiz. Bu, umumî ilgiyi beslemek bakımından önemli olduğu kadar, dış politikanın bütün milletin hayatına tesiri bakımından dikkatle üzerinde durulması lâzım olan ve sorumlu hükûmetleri lüzumsuz güçlüklere uğratacak sorumsuz hareketlerden sakınmamızı icap ettirmektedir.

1969’da bitecek NATO ve Türkiye

Dış politika için bugün Türkiye olarak bahsedebileceğimiz, ufukta muayyen bir mesele yoktur. NATO’nun müddeti 20 sene oluyor, 1969’da bitecek. Alacağımız vaziyet Türkiye için bir meseledir. Ama, bunun için karar verecek, söyleyecek zaman henüz önümüzdedir. Bugün bir şey söyleyecek durumda değiliz. Gerek hükûmet ve gerekse siyasî partiler bunun içinde CHP Avrupa’nın şarkındaki devletler ve garbındaki devletlerle münasebetleri nasıl yürüteceklerini tâkip edecek durumdayız.

Türkiye dış politika bakımından doğu devletleri ve Batı devletleri ile iyi münasebette sayılabilecek durumdadır. Ve önümüzdeki ihtimaller için isabetli bir karar vererek, memleketimizi doğru yolda yürütebilmek için güçlüklerimiz azdır, denilebilir. İhtiyacımız elimizdedir. İsabetli kararları bulacağımıza ve vereceğimize inanıyorum. Hükûmetler bunu yapabilirlerse, parti olarak açık bir anlayışla kararlarımızı alabiliriz ve bu devirde siyaset alanında fikirlerimizi açık olarak açıklarız. Hükûmetle, sorumlularla işbirliği yapabiliriz. Bu memleketimize kuvvet verecektir. Beraber yürütmeye çalışacağız. Gençliğin genç arkadaşlarımın dış politika meselesinde bizim düşüncelerimizi, zihnimizde olan düşünceleri bu şekilde bilmesinde fayda mülâhaza ederim. Onun için sizinle ikimiz karşılıklı aynı yaştaymışız gibi, emniyet içinde ve gönül rahatlığı ile konuşabiliyorum, her düşündüğümü size açıkça söyleyebiliyorum.

İç politika ve gençliğin hizmeti

Şimdi arkadaşlarım, iç politika kısmına geliyorum. Türkiye Atatürk devrimleri ile yeni bir hayata girmiştir, yeni bir devlet olmuştur. Bu devlet, bu asrın istediği temel idare unsurlarını kabul etmiştir. Bu bir lâik Cumhuriyettir. Atatürk devrimleri ile milleti, Türk milletini yeni istikametlerde ilerletmeyi, yürütmeyi taahhüt etmiştir. Ve en mühim olarak gençlik bu devrimlerin anlaşılmasında, yerleşmesinde, izlenmesinde başlı başına hizmetler etmiştir, mücadeleler vermiştir, başarılar kazanmıştır. Ve milletin geleceği için Atatürk devrimlerinin, yeni Türkiye inkılâplarının hem bekçisi hem anlayanı, hem izleyicisi olacaktır. Bu ödevle gençlik kollarımızın Atatürk devrimlerinin anlaşılması ve sağ ve salim korunması için dikkatli olmaları vazifeleri olacaktır. Biz bu hususta gençlerimizin çabalarını kolaylaştırmaya, onlarla beraber aynı istikamette devrimci ve Atatürk inkılâplarının bize verdiği vazifeleri izleyici olmaya çalışacağız. Atatürk inkılâpları bakımından gençlikle aramızda her meselede olduğundan daha çok bir yakınlık, bir beraberlik, bir azim ve bir irade vardır. Bunu herkesin, bütün memleketin bilmesini isterim.

Gençlere güvenimiz tamdır

Sevgili arkadaşlarım, yeni nesillerimizin millet meseleleri ile ilgilenmesini vazife sayıyoruz. Millet meseleleri ile ilgilenmesi onların sorumluluk devirlerine hazırlanmaları için iyi bir tecrübe ve eğitim yoludur. Bu bakımdan da bugün gençlik kolları halinde çaba gösteren arkadaşlarımızın ilerde memleket sorumluluğunu üzerlerine aldıkları zaman büyük hizmetlerin ehliyetle tâkip edebileceklerine güveniyoruz. Gelecek zamanlara ait ümitlerimiz esas itibarı ile gençliğe olan bu güvenimizde toplanmaktadır.

Açıklık ve ortanın solu

Sevgili arkadaşlarım, gençlik kollarımızın sayın üyeleri, biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin son zamanlardaki çabaları ve yürüttüğü yollar kısa bir ifade ile Ortanın Solu üzerinde toplanmıştır. Programımızın da, altı okumuzun da özeti. Ortanın solu sözünde geniş manâ taşıyan bir politika halini almıştır. Bu Ortanın Solu ifadesi ile kendinizi politika hayatında yeni bir tarife bağladığımız zaman, ilk önce çok yadırgandık. Birbirimize bile bir defa hatırımıza gelince söylüyoruz ondan sonra daima söylemekte fayda yoktur, bundan ürkerek sakınmak lâzımdır kanaati hâkimdi. Veya yayılmak isteniyordu. Biz buna karşı bulunduk. İnandığımız fikirleri tâkip ettiğimiz yolu yalnız birbirimize ve bütün vatandaşlarımıza açıkça söyleyeceğiz ve anlatacağız dedik. Öyle bir tecrübe yoluna girdik.

Ortanın solu bir takım fikirlerin özeti haline gelmiş olan açık bir fikir yol ve politika ifadesidir. Bunu vatandaşa serbestçe söylemeye başladığımız zaman, gerçi aramızda bunda sakınca gören, esasında bu fikirde olmayan arkadaşlarımız oldu. Bizden ayrılanlar, fakat CHP’nin büyük bir kitlesi birbirini çok iyi anladı ve anladığımızı vatandaşımıza anlatmakta tahmin ettiğimiz güçlüklerde hemen büyük kısmına rast gelmedik.

Vatandaşımız,ortanın solu ile neyi murat ediyoruz, nereye varmak istiyoruz, bunu bizden işittiği zaman pek güzel anlamaktadır. Bizi desteklemektedir. Bu ortanın solunu muhtelif konulara, sorunlara bağlayarak açıklama yaptığımız zaman bazı yerde bir hatayı tashih, bazı yerde bir ihtiyacı karşılamak için kısa yolu göstermek ve bazı yerde yerleşmiş olan zararı, fena, aksak ters bir düzeni düzeltmek manâsına geliyor. Ve hepsini yerine göre anlatıyoruz. Vatandaşa kabul ettirebiliyoruz.

Onun için arkadaşlarım, CHP, içinde CHP’nin programını tâkip ederek meseleleri adalet bakımından, güvenlik bakımından sosyal meseleleri kapsayan bir manâ olarak, bir fikir olarak siz de benimseyeceksiniz. Ortanın solunu tâkip edeceksiniz. Vatandaşlara anlatacaksınız ve bu politikanın memlekette daha çok yayılmasını ve başarı kazanmasını sağlayacaksınız.

Ortanın Solu politikasının başlıca destekçileri olarak sizi, CHP’nin gençlik kollarını tanıyorum. CHP’nin gençlik kolları, Atatürk devrimlerinin bekçisi oldukları kadar, ortanın solu politikasının anlatıcısı ve izleyicisidirler.

Hizmetinizde olacağız

Bu şartlar içinde, gençlik kollarının il kongresini, kendi fikirlerimi söylemek için bir zemin saydım. Sizi dış politika, devrim politikası ve ortanın solu politikası konusunda ne düşündüğümüzden haberli kıldım. Biliyorsunuz ne düşündüğümüzü. Bizim bu hedeflere, gelecek günlerin mutlu başarılarına eriştirecek temel kuvvetlerden, temel güçlerden birisi gençlerimizdir. Gençlerimizin iyi yetişmesi iradesi kuvvetli, ahlâkı sağlam ve temelli bilimde, cemiyet hayatında bilgisi geniş, başarılı ve temelli nesiller olarak yerleşmelerini elimizden geldiği kadar, gücümüz yettiği kadar sağlamayı borç biliyoruz. Hizmetinizde olacağız, gençlerimizin eğitiminde, öğrenme başarılarında onların güçlüklerini kolaylaştırmak, gidermek; onları başarıya ulaştırmak, onları hayat mücadelesinde, siyaset mücadelesinde kendine güvenir memlekete güvenir, iradeli insanlar olarak yetiştirmek, görmek, hayatımızın başlıca hedefi olacaktır.

Sevgili arkadaşlarım, hepinizi sevgi ile selâmlıyorum. Sözlerimi burada bitiriyorum.”

 

 

 

 

İkinci Dünya Savaşı ile İlgili Bir Filmde Winston Churchill ile Buluşmasını İzlerken[338]

(...)

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü filmin gösterilmesi süresince, yanında oturan CHP Grup Başkan Vekili Kemal Satır ile İkinci Dünya Savaşı olayları ve perdeye aktarılan olaylar hakkında konuşmuş. Normandiya çıkarması ile ilgili sahnede, Satır’a ısrarla, “Kaç gemi kaç gemi?” diye sormuştur.

Savaş süresince yapılan masrafların çokluğundan söz eden Kemal Satır’a İsmet İnönü, “Şimdi daha pahalı” diye cevap vermiştir.

Filmin sonunda etrafını çeviren gazetecilerin, “Film hakkında bize bir söyleyeceğiniz var mı?” sorusuna İsmet İnönü şu cevabı vermiştir.

“Rüya gibi geliyor. Neler olmuş neler? Biz bu devri yaşadık.”

İnönü, bir gazetecinin, “Paşam, bu savaşta en başarılı devlet adamı ve en akıllı komutanın siz olduğunuz, söyleniyor, ne dersiniz?” sorusuna, gülerek “Yok canım” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

“İnönü Yunan Politikacılarını Anlatıyor”[339]

–Cumhuriyet Gazetesi’nden Mehmet Barlas’ın Haberi –

Daha önce, Kıbrıs olayları sırasında, geçmişte iki Yunan politikacısının arasına girdiğini, bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte belirtmiş, fakat etraflı bilgi vermemişti.

“Paşam, bu olayı Cumhuriyete anlatır mısınız?” diye sorunca, bana da “Doğru olmaz” cevabını verdi önce. Ne var ki, bütün dünya devlet adamları, hâtıratlarında bu çeşit olayları tarihe geçirmek maksadıyla yazıyorlardı.

Herhalde Paşa da tarihi düşünmüş olacak ki, prensiplerinden tarih lehine bir parça fedakârlık edip anlatmaya başladı. Her zaman, şimdiki kadar karışık olan Yunan siyasî hayatının 1930’lardaki günlerine dönmüştük.

Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk’ün Başbakanı İsmet İnönü anlatıyordu artık:

Çaldaris gelmişti

“Çaldaris Başbakanken Türkiye’ye gelmişti. Yunan siyasî hayatı da çok karışıktı. Bana, Yunan heyetinden bir yetkili “Çok fena vaziyetteyiz, müdahale edin” dedi.

“Nasıl müdahale?” diye sordum.

“Size itimat ederiz” dedi.

Bunun üzerine her ikisiyle de konuştum. Venizelos da İstanbul’a gelmişti.

Evvelâ Başbakan Çaldaris’le konuştum. Benim tuttuğum taktik şöyleydi: Önce havadan sudan konuştum. Sonra konuya geldik. Venizelos’un kendisi hakkında iyi şeyler düşündüğünü, kendisinden çok iyi bahsettiğini söyledim.

Çaldaris şöyle bir baktı bana, “Sahi mi?” falan gibi sözler etti. Sonra “İnanma!” dedi. “Misâl söyleyeyim” diye ilâve etti: “Türk-Yunan dostluğunun kurulması için çalıştım; hep bunu savundum”

“Evet..” dedim.

“Ama onlar benim politikamın aleyhindedirler. Daima bana hücum ederler onlar” dedi. Sonra Venizelos için “Canaille, canaille” (aşağılık) diye hiddetli hiddetli söylendi.

İsmet İnönü, tarihte pek ender görülen bu ilgi çekici arabuluculuğunun ikinci safhasına, yanı Venizelos’la görüşmesine gelmiştir.

Venizelos

Venizelos İstanbul’daydı. Kendisine iyi vakit geçirttim. Sonra bir fırsatta: “Neden çatışıyorsunuz” diye sordum. “Halbuki Çaldaris senin için iyi düşünüyor, iyi şeyler söyledi” dedim.

Şaşırdı önce, “Doğru mu söylüyorsun?” dedi, arkasından da “Nasıl çatışmayalım” sözlerini ilâve etti. “Bu Çaldaris hükûmeti benim hayatıma suikast tertip etti…”

“Nasıl suikast?!” dedim. Anlattı bana:

“Benim yolumu çevirdiler, öldürmeye kalktılar. Ben onlara güvenir miyim? Canıma kastettiler..”

Sayın İnönü, Yunan iç siyasetine arabulucu olarak girdiği o günleri şöyle bağladı:

Neticede ikisiyle de görüştüm ama, ikisini görüştüremedim..”

Ve Lozan

İnönü daha eskiye, Lozan’a dönmüştü:

“Venizelos ilk konuştuğum Yunan politikacısıydı. Amansız Türk düşmanıydı. Lozan sırasında evvelâ düşmandı, sonra güçlük çıkarmamaya çalıştı. Sonra dost olduk, pek çok görüştük. Bana, “Balkan ittifakını ben yaptım derler, halbuki en son ben katıldım, sonuna kadar dayandım” dedi.

Bana dert yandı bir seferinde: “Bu devleti bu hale getirdim ama; Yunanlılar kadir bilmez, bunlar kadir bilmez…” dedi.

Milletler

Kendisine: “Böyle söylemeye hakkın yok milletler için. Onlar böyle söylerler, düşünürler” dedim. Cevabı “Kadir bilmez onlar, böyledir, böyledir…” oldu.

Sayın İnönü, Venizelos’un Balkan Paktı hakkındaki sözlerine döndü yine:

“Venizelos, (Türkiye Girit’ten vazgeçmedi, ondan Balkan Paktına katıldım) diyordu. Venizelos daha sonra: (Rusya ile dostluğunuz sağlam, size bir şey olmaz) demişti; ama sonra Rusya da Türkiye için tehlikeli oldu.

O günlerde Yunanistan Yugoslavya’dan çekiniyordu. Selânik’i alacak diye korkuyorlardı. Venizelos’a: “Yunan ordusunu bilirim.. Yugoslavya’ya karşı koyabilir” dedim. “Yunan ordusu iyi muharebe eder, muharip ordu…” dedim. Venizelos: “Aman dur! Bunu bizim generallere söyle!” dedi. Ben de, “Ne varsa söyleyeyim” dedim.

Ayrılıyorduk

İnönü, Lozan’ın son günlerini anlattı sonra:

“Ayrılıyorduk. Venizelos “Bizim hanım seni görmeyi istiyor” diye bana geldi. Vichy’deydik… “Bize bir gün gelir misin?” dedi. Vaat ettim, “Gelirim” dedim.

Sonra bizim murahhaslara gittim, “Ben Venizelos’a gideceğim” dedim. Kıyamet kopardılar: “Düşmanla nasıl görüşürsün” dediler. Bu baskı altındaydım. Bir yandan da Venizelos her gün soruyordu: “Ne zaman geleceksin?” Ben hep, “Çalışıyorum” diyordum.

Sonunda bana: (Ben sana güçlük çıkarmak istemiyorum) dedi.”

İsmet Paşa, eski günleri bitirmişti. “Paşam, şimdiki cunta hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordum.

“Şimdiki cuntayı tanımıyorum” dedi.

Ve Masonluk..

Yunan siyasî hayatından bizim sosyal hayatımızda bugünlerde pek çok sözü edilen bir konuya geçerek veda edecektim: Masonluk…

Sordum:

“Paşam, kamu oyunda çok tartışılan bir konu da masonluk… Bazıları bu kuruluşun şimdiki durumunu tartışırken, bazıları da geçmişine eğiliyor ve İttihat ve Terakki günlerine bağlıyor. Yer altı bir kuruluş niteliğini taşıdığı için, İttihat ve Terakki günlerinin ve o günlerde politikaya giren gençlerin gözdesi bir toplulukmuş?”

Sayın İnönü, masonluk, etrafında kopan tartışmalara şu düşünceyle katılıyor:

“Masonluk hakkında hiçbir fikrim yok; hiçbir temasım da olmadı.. Benimle temas kurmaya çalıştılar mı, farkında değilim. Belki temas aradılar.. Benim bildiğim, aileler arasında, farmasonluk denilir ve din düşmanı veya dinsiz diye propaganda vardır. Halbuki mason olduğu kuvvetle söylenilen veya tahmin edilen çok insan gördüm, hem değerli idiler, hem de dindardılar..

Girdiklerim

Bana gelince.. Ben İttihat ve Terakki’ye girmiştim. Sonra Cumhuriyet Halk Partisine girdim.. Başka hiçbir siyasî dernek veya gizli cemiyete girmedim..”

Sayın İnönü, sonra ilâve etti:

“Bir de Türk Ocağı var girdiğim dernekler arasında..”

İnönü yeniden masonluğa döndü ve “Söylediklerimi özetleyeyim..” dedi. “Girmedim.. Usullerini bilmem. İlgilenmedim.. Gençliğimde de, geçmişte de hiçbir münasebetim olmadı..”

Sayın İnönü, “Zaten..” dedi, “Ben, Atatürk’ün kurdurduğu komünist derneğinin kurulduğundan da habersizdim..”

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[340]

CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongre Başkanlığına,

[Gençlik] Kolumuz siyasî ortamın hareketli olduğu bir zamanda toplanıyor. Dış buhranlarda milletçe beraberlik halinde bir yol izledik. Kanaatimce iyi neticeler aldık. Dış âlemdeki olaylar, bizim dış politikada Halk Partisi olarak başlıca millî politika fikrinde beraberliği sağlamak düşüncemizin çok isabetli olduğunu kısa zamanda meydana çıkardı. Önümüzdeki zamanlarda dış politikanın temel konularında iktidarla doğru bir yol üzerinde birleşmenin çok faydalı olacağını göstermektedir. Buna imkân bulacağımızı ümit ediyorum. Bunun hatırınızda kalmasını isterim.

İç politikada tartışmalarımız esaslı noktalara değinecek kadar genişlemek-tedir.

Atatürk devrimleri üzerinde beraberlik temin edebildiğimiz kadar hiç olmazsa tartışmalar makûl ölçüler içinde kalabilecektir.

Atatürk devrimleri cemiyetin siyasî bünyesinin temel ilkeleridir.

Nazari olarak bugün siyasette bu kuralın açıktan karşısında bulunulması çok değildir. Her büyük felsefede tarihin seyri, felsefeyi aslında kabul etmemiş olanların, karşı davranışlarını ve yıkma teşebbüslerini, temel alınan felsefenin asıl manâsını bilmek iddiasıyla ortaya çıkmasıdır. Bugün aslında Atatürk devrimlerine hiçbir zaman yürekten sevgi göstermemiş olanların çoklukla başvurmuş oldukları mücadele şekli budur.

Gençlik kollarımızın Atatürk devrimlerine sahip çıkmak ve bu ödevle anlatmak ve savunmak görevleri bütün önemini muhafaza etmektedir.

Siyasî parti olarak memleketin sosyal sorunlarını bu önde ilkerle gibi [öndeliklerle/önde gelen ilkelerle] izliyoruz. Sosyal ihtiyaçlar her memlekette olduğu gibi Türkiye’de de ön safta gelen ihtiyaçlardır.

Partimiz her millet meselesinde olduğu gibi, sosyal ve ekonomik meselelerin hallinde gerçek ihtiyaçları ve reformları cesaretle milletin huzuruna getirmiştir.

Ortanın solu politikası bu ihtiyacın etkisiyle ön safa geçmiş bir canlı çalışmadır. Gençlik kolları ortanın solu politikasını iyi anlayacak, doğru anlatacak ödevde ve kudrettedir.

Önümüzdeki büyük seçimler birbiri arkasından karşımıza çıkacaktır. Gençlik kollarımız bu seçimlerde kişisel hiçbir çıkarı olmayan, fedakâr, istikbalin sahibi ve bekçisi yeni kuşakların şevki ile çalışacaklardır.

Hepinizin gözlerinden öperim.

Hayatta her sahada iyi yetişmenizi ve başarı kazanmanızı dilerim.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Dış Politika ve Abana’nın Yeniden İlçe Yapılmasına İlişkin Söyledikleri[341]

(...)

İnönü bu görüşmeden çıktıktan sonra, gazetecilerin soruları üzerine, dış politika konuları ile Abana’nın yeniden ilçe yapılması konusunu Başbakanla görüştüğünü bildirmiştir.

(...) İnönü Başbakana, 21 Mayıs olayı suçlularından, halen cezaevinde bulunanların affedilmelerine CHP’nin taraftar olduğunu bildirmiş, bu konudaki af teklifini CHP’nin destekleyeceğini ve iktidar partisinin söz konusu hükümlülerin affı için müzaherette bulunmasını istemiştir.

Saat 18.00’de Başbakanlığa gelen İnönü gazetecilerin soruları üzerine, Başbakanla görüşmeyi kendisinin talep ettiğini bildirmiştir.

Görüşme 19.45’e kadar sürmüş ve İnönü Başbakanlıktan ayrılırken gazetecilerin soruları üzerine, görüşme konusu hakkında şu bilgiyi vermiştir:

“Başbakanla çok istifadeli bir konuşma yaptım. Dış politika üzerinde, son hâdiseler hakkında bilgi verdiler. İstifade ettim. Bir de Abana’nın tekrar ilçe olması üzerinde konuştuk.”

Bu arada bir gazeteci, İnönü’ye “Türk hükûmetinin Güvenlik Konseyindeki görüşünü CHP destekleyecek mi?” şeklinde bir soru yöneltmiş, İnönü bu soruya cevaben:

“Hükûmetin tutumundan endişe etmiyorum” demiştir.

 

 

 

 

Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Gaziantep Mücahit Gaziler Cemiyeti Başkanı Tahsin Saraçoğlu’na Gönderilen Mesaj[342]

Gaziantep’in kurtuluş gününde aranızda bulunmak isterdim.

Gaziantep’in kurtuluş savaşında yaptığı muharebelerin ve çektiği ıstırapları Genelkurmay Başkanı olarak günü gününe yaşadım.

Milleti için hiçbir fedakârlığı esirgemeyen genç ve yaşlı millet evlâtlarının bütün memlekete ümitsiz günlerde nasıl cesaret verdiklerini yakından görmüşümdür. Benim Garp Cephesi kumandanlığım, Gaziantep mücahitlerini izledikten sonra başlar ve bütün harbin sonuna kadar Gaziantep’in fedakârlığı ufkumda yaşayan bir kuvvet olmuştur.

Gazi unvanı kazanan mücahitlerin bugünkü nesilleri bütün hayatlarında milletçe itibarımızı ve minnetimizi taşıyacaklardır.

Hepinizin ayrı ayrı gözlerinden öperim.

 

 

 

 

 

 

 

İçindekiler ve Konu Başlıklarına İlişkin Kısaltmalar

 

 

 


27 Mayıs MDD: 27 Mayıs Milli Devrim Derneği

AA          : Anadolu Ajansı

ABD        : Amerika Birleşik Devletleri

AP           : Adalet Partisi

AÜ          : Ankara Üniversitesi

BM          : Birleşmiş Milletler

BMM      : Büyük Millet Meclisi

CENTO   : Merkezi Antlaşma Teşkilatı

CHP        : Cumhuriyet Halk Partisi

CKMP     : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi

CS           : Cumhuriyet Senatosu

DP           : Demokrat Parti

DTCF       : Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi

EDÇT       : Ereğli Demir Çelik Tesisleri

Em. Org.: Emekli Orgeneral

GCB        : Gazeteciler Cemiyeti Başkanı

GMGC    : Gaziantep Mücahit Gaziler Cemiyeti

HKK        : Hava Kuvvetleri Komutanı

HKKB      : Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı

HMŞDYC/THMGŞDYC: Türkiye Harp Malulü Şehit Dul ve Yetimleri Cemiyeti

İGSA       : İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi

İTÜ         : İstanbul Teknik Üniversitesi

KTTL       : Kıbrıs Türk Topluluğu Lideri

MBK       : Milli Birlik Komitesi

MEB        : Milli Eğitim Bakanı

MSB        : Milli Savunma Bakanı

MTTB      : Milli Türk Talebe Birliği

MYK       : Merkez Yürütme Kurulu

NATO     : Kuzey Atlantik Paktı Antlaşması

ODTÜ     : Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Org.        : Orgeneral

PM          : Parti Meclisi

Sf            : Sayfa

TİP          : Türkiye İşçi Partisi

TMGT     : Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı

TMTF      : Türkiye Milli Talebe Federasyonu

TÖDMF: Türkiye Öğretmenler Derneği Milli Federasyonu

TÖS         : Türkiye Öğretmenler Sendikası

TPAO      : Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı

TRT         : Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu

TÜRK-İŞ: Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu

TY           : Tarih yok

YTP         : Yeni Türkiye Partisi

YY           : Yayınevi yok/bilinmiyor

 

 

 

 

 

 

Kaynakça

 

 

Akşam Gazetesi:,24.07.1965

Ulus Gazetesi, 11.03.1965–25.12.1967

Bayram Gazeteleri, 13.04.1965, 03.04.1966

Cumhuriyet Gazetesi, 11.03.1965–25.12.1967

Hürriyet Gazetesi, 25.08.1965

Milliyet Gazetesi, 29.07.1965, 30.07.1965

Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası, Sayı: 560, Cilt: XXXII, Yıl: 11, 11.03.1965

Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Ankara, Sayı: Sayı: 5, Şubat1965, Sayı: 8, Mayıs 1965

Kim Haftalık Haber Dergisi; Sayı: 369, Cilt: 29, Yıl: 8, 12 Ağustos 1965, Sayı: 370, Cilt: 29, Yıl: 8, 19 Ağustos 1965, Sayı: 376, Cilt: 31, Yıl: 8, 30 Eylül 1965

Anıtkabir Özel Defteri; Yayın Koordinatörü: Recep Cengiz; Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara 2001, Takım: 8563-13-0

İsmet İnönü'nün Yazdığı Bir Mektup; Ankara: Cumhuriyet Halk Partisi, 1965

İsmet İnönü'nün Arkadaşına Yazdığı Mektup; Ankara: Cumhuriyet Halk Partisi, 1965

C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü’nün İstanbul–Ankara–İzmir İl Kong-releriyle Ankara İl Merkezinde Yaptığı Konuşmalar; C.H.P. Ulusal Basımevi, Ankara 1966

Genel Başkan, İsmet İnönü'nün 18. Kurultayı Açış Konuşması 18.10.1966; C.H.P. Ulusal Basımevi, Ankara 1966

İnönü Ortanın Solu’nu Anlatıyor/CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün V. Olağanüstü Kurultayındaki Açış–Kapanış Konuşmaları (28-29 Nisan 1967); C.H.P Genel Sekreterliği Basın ve Propoganda Bürosu, 1967, Ankara: Ulusal Basımevi

Türkiye Makaleler Bibliyografyası; Milli Kütüphane Bibliyografya Enstitüsü Yayınları, Üç Ayda Bir Yayımlanır

Türkçe Sözlük (Yeni Basım); Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara–1988

Mustafa Nihat Özön; Osmanlıca–Türkçe Sözlük; İnkılâp Kitabevi, 2. Basım, Ekim 1955–8. Basım, Mart 1997

Ferit Develioğlu; Osmanlıca–Türkçe Ansiklopedik Lûgat; Yayına Hazırlayan: Aydın Sami Güvençal; Aydın Kitabevi Yayınları, 14. Baskı,1997

Osmanlıca–Türkçe, Türkçe–Osmanlıca Kılavuz Sözlük; Hazırlayan: Yaşar Nabi; Varlık Yay., İkinci Baskı–İstanbul, 1968

Ali Püsküllüoğlu; Öz Türkçe Sözlük; ABC Kitabevi, 9. Baskı, İstanbul, 1989

Şakir Altay; Hukuk ve Sosyal Bilimler Sözlüğü; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Kasım 1983

Ömer Demir–Mustafa Acar; Sosyal Bilimler Sözlüğü; Ağaç Yayıncılık, İkinci Baskı, İstanbul 1993

T. N. Gencan–H. Ediskun–B. Dürder–E. N. Gökşen; Yazın Terimleri Sözlüğü; Türk Dil Kurumu Yayınları, 1974

Özer Ozankaya; Toplumbilim Terimleri Sözlüğü; Türk Dil Kurumu Yayınları; 1975

Ahmet Emin Dağ; Uluslararası İlişkiler Diplomasi Sözlüğü; Anka Yayınları, 1. Basım Mayıs 2004

 

 

 

 

 

Sözlük

 

a’zam     : (daha, pek, en, çok) büyük

abide      : anıt

acemi     : bir işin yabancısı olan, eli işe alışmamış, bir işi beceremeyen. bir yerin, bir şeyin yabancısı

âcil          : ivedi

acz/aciz: güçsüz, güçsüzlük durumu

adalet    : hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk

addetmek: saymak

adet       : alışılmış şey. görenek

âdi          : alışılmış. bayağı, değersiz. âdet olan

adil         : eşit, eş

adlî         : adalet ve adalet işleri ile ilgili

âfet        : doğa olaylarının neden olduğu yıkım

afiyet     : esenlik, iyi dilek sözü

ahenk     : uyum

ahir/en  : en son, son zamanlarda, son günlerde. (sonradan)

ahlâk      : benimsenen bireysel ve toplumsal davranış belirlenimi

ahvâl      : durumlar, haller

âid/t       : geri gelen, geri dönen. bir kimse veya şey ile ilgili olan. ilişkin, dolayı, için, üzerine

ajans       : haber toplayan ve yayan kuruluş

akçe        : küçük gümüş para. her tür madeni para

akıl          : us. bellek

akım       : sanat, siyaset, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, tarz

akis         : yankı, yansı

aklı selim: sağduyu/lu

aksetmek: yankılamak, yansıtmak. ulaştırmak, duyurmak

aksî         : ters, zıt. inatçı. geçimsiz, huysuz

aksiyon  : bir gücün, maddi bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması. insan etkinlik veya iradesinin açığa çıkması. hareket, iş

aktüalite: güncellik. günün olayı veya konusu

alâka       : ilgi

alâmet   : işaret. iz. Sembol

âlem       : yer ve gökyüzündeki varlık ve nesnelerin bütünü, evren. dünya

âlet         : el ile kullanılan nesne. araç, iş aracı. hoş olmayan birşeyi yapmaya araç olan

aleyh/te                : karşı, karşıt. (olma/olan)

âli            : yüce, yüksek

âlicenap: ulu gönüllü. onurlu. cömert

âmade   : hazır

aman      : yardım, bağış, rica, usanç, öfke, dikkat, beğeni vd. anlatır

amelî      : pratik, yapma/yapılma

ameliyat: operatörün kesme ve dikme yoluyla yaptığı müdahale. iş, faaliyet, eylemler

âmir       : buyurucu. yönetici

amiral    : deniz kuvvetlerinde generale eş rütbe/deki subay

âmme    : genel, herkesin olan, kamusal

an’ane    : gelenek

anânât   : söylentiler. gelenekler

anarşi     : otorite bozulması. karmaşa

angaje    : sözle veya yazılı olarak bağlanan. yüklenme, üstlenme, bağlantı

anıt         : sürekli anılmak için yapılan simgesel yontu, yapı. önemi ve değeri büyük olan yapıt

anlaşma/antlaşma: anlaşma, uyuşma (itilaf). antlaşma: yürürlüğe girmiş, tam onaylanmış

anomali : yokluk anlatan ön ek, benzer, eşit sapaklık, aykırılık

anonim  : adı sanı bilinmeyen. yaratıcısının adı bilinmeyen

anti         : karşı, karşıt

arâzî       : yerler, topraklar

ârız         : gelen. rastlantısal olay. dağ, bulut vs. gibi görmeye engel olan her şey. yanak

ârız/ârızî: sonradan olan, dıştan gelen. geçici, eğreti

ârıza       : engebe, aksama, aksaklık

arz          : dünya, yeryüzü. toprak. ülke. en, genişlik

arz          : sunma. üst makama sunuş, bildirme. saygı ile bildirmek

asayiş     : güvenlik

asgari     : en az, en aşağı, en azından

asır         : yüz yıl

asîl          : soylu. yüksek duygulu

asya        : değirmen. kıta adı

aşikâr     : açık, belli, meydanda

atf/etmek: ilgi/bağ kurmak. yöneltmek, yüklemek

âti           : gelecek, yarın

avans      : alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme, ön ödeme, öndelik

âvâz/e    : ses, sedâ. yüksek ses, nara

âvaze      : yüksek ses. ün, şöhret

avdet     : dönüş, geri gelme

avene     : yardakçılar

âza          : üye, uzuv

azam      : kin, husumet, garaz, kötü niyet. kıskançlık. öfke, hiddet

âzami     : en yüksek, en fazla

azâp        : organik veya ruhsal sıkıntı, ezinç

âzim       : niyetli, kesin karar veren

aziz         : değerli

azlık        : azınlık

badire    : aniden beliren tehlikeli durum

bahane  : gerçek neden gizlenerek ileri sürülen neden

bahis      : konu, söz. savında haklı çıkacak olana bir şey verilmesini benimseyen sözlü anlaşma

bahriye  : donanmaya, deniz kuvvetlerine ilişkin işler

bahtiyar: mutlu

bais         : sebep, neden, gerektiren

bakiye    : sürekli, kalıcı. artan, geri kalan

bariz/e   : açık, belirgin

basiret   : doğru görüş, uzağı görüş, öngörü, biliş, seziş, kavrayış, sağgörü

başbuğ   : eski türklerde baş, başkan, komutan

bedbaht: mutsuz, bahtsız, talihsiz

bedel     : karşılık, karşı. birşeyin yerini tutan, yerine verilen şey

bedihî    : kanıt ve tanıt gerekmeyecek derecede açık, belli olan

behemehal: herhalde, mutlaka

ber         : “götüren, ileten, alan” anlamlarını katarak sözcüklere girer..

berî        : salim, kurtulmuş. temiz, arı

berrî       : kara, toprak ile ilgili

ber–taraf: bir yana atılan. şöyle dursun, gerekli değil, ne ise ne.. (durumuna getirilme/olma)

beşer     : insan cinsi

beşerî    : insan/lık ile ilgili, insani

beyan     : anlatı. tanıtlama

beyanat : resmi açıklama

beyanname: yazılı resmi açıklama, bildiri

beyhude: boşuna. yararsız, anlamsız

beynelmilel: uluslararası

bezirgân: tüccar. alışverişte çok kâr amacı güden. mesleğini salt kazanç için kullanan

bil           : ile anlamına gelir

bil’âhire/bilâhare: sonra, sonradan, sonunda

bil–akis  :aksine, tam tersine..

bil–hassa: özellikle

bin          : “ile” durumlarını karşılar ve şemsiye harfleriyle başlayan sözcükleri zarf yapar (bin–netice: netice olarak)

binâen aleyh: bununla, bundan dolayı, bunun için, bunun üzerine

binâen   : dayanarak, yapılarak, dolayı

bin–netice: sonuç olarak

bizzat     : kendisi, kendi

bono      : belirli bir sürenin sonunda belirli bir paranın belirli birine ödeneceğini belirten senet

bucak     : kenar, köşe, yer. ilçelerin yönetsel bir birimi (nahiye)

buğu       : ısı etkisi ile gaz durumuna geçen sıvı

buhran   : bunalım

burjuva  : feodal dönem batı avrupasında kentlerde yaşayan, özel imtiyazlardan yararlanan kentli sınıf. kapitalizm döneminde üretim araçlarına sahip olma ile özdeş olan kişi ve gruplar. burjuva sınıfının mensubu

bünye/vi: yapı/sal

caiz         : olabilir, uygun

cari         : akan. olagelen, geçen, yürürlükte olan

cariye     : yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun edilen, alınıp satılabilen, efendisinin isteklerine bağlı genç kadın, halayık

cazibe     : alım, çekim, albeni

cebrî       : zor, zorlayış. zorla, zor altında. cebirsel

celb        : getirme, kendine çekme. yazılı çağrı

celbetmek: yazılı çağrı yapmak. (dikkat çekmek, dikkate çağrı yapmak)

cem        : toplama, bir yere getirme. çoğul. toplam

cem’iyyet: toplum, dernek

cemaat  : insan topluluğu. bir dinden veya soydan olanların topluluğu. imama uyarak namaz kılan topluluk

cenab     : taraf, yön

cenabı hak: tanrı

cenup     : güney

cephe     : yüz, alnaç. savaş yapılan bölge. yan, taraf. bir düşünce çevresinde sağlanan beraberlik

cereyan : akma, akış. akım

cesamet: büyüklük, irilik

cevher   : öz. değerli bir taş. iyi yetenek. töz

cihan      : (dünya). evren, acun

cihat       : din uğruna yapılan savaş

cihaz       : aygıt, alet, takım

cilve        : hoşa gitmek için yapılan davranış. görünme, ortaya çıkma

cins         : tür, çeşit. ortak özellikler gösteren varlıklar topluluğu. soy, kök, asıl. garip, tuhaf. yüksek nitelikte olan

civân–mert: temiz, asil, cömert

cumhur  : halk. topluluk

cumhuriyet: ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullandığı devlet (yönetim) biçimi

cumhurreisi: cumhurbaşkanı. cumhuriyetle yönetilen ülkelerde devlet başkanı

cunta      : bir ülkede yönetime (zor yoluyla) el koyan kimselerden oluşan kurul

cümle     : dizge, sistem. tümce. bütün, hep

cür'et     : korkmaksızın ileri atılma, ataklık

çığır        : başkalarını da etkileyebilecek yeni bir biçim, yöntem, yol..

çile          : sabıra dayalı çekilen zahmet, sıkıntı

çokluk    : çoğunluk

dağdağa: gürültü, patırtı

dahil       : bir işe karışmış olma, karışma. iç, içeri. içinde olmak üzere ile birlikte (“bugün dahil”..)

dahili      : iç ile ilgili, içerde. içsel

daim/î    : sürekli, sonsuz

daima     : her zaman, sürekli olarak

daire      : çember. bölge. (çalışma yeri)

dam        : çatı, çatı altındaki ev

daniska: en iyi

dar          : ölçüleri/genişliği (veya zamanı) yetersiz olma (durumu)

darb-ı mesel: ata sözü. atalar sözü

dâva       : sava, sav. hak arama

debdebe: görkem, gösteriş, şatafat

delil        : kanıt, tanıt

dem       : soluk, nefes. zaman, çağ. içki. çayın ve yemeklerin istenilen durumu, kıvamı

demagoji: duygu kamçılayarak gerçek dışı sözlerle başkalarını etkileme, kazanmaya çalışma

derece   : basamak, kerte. derece. rütbe sırası. değer, miktar

derman : çare, ilaç. güç, kuvvet

deva       : ilaç, çare

devir      : zaman, çağ (dönümü)

devre     : çevrim. yıl/yıllardan oluşan zaman süresi, dönem

dikta       : körü körüne uyulması gereken buyruk  (yönetimi)

diktatör : bütün siyasi yetkileri zorla kendinde toplayan kimse. zorba

diplomat: ülkesini temsille görevli

dirâyet   : akıl, zeka. yetenek

divan      : üst düzey devlet yöneticilerinin kurduğu büyük meclis

diyanet  : din kurallarına tam bağlı olma durumu. din, dinle ilgili işler

diyâr       : memleket, ülke. (yöre)

doktrin  : öğreti

dominyon: ingiliz uluslar topluluğuna üye ülkelere verilen ad

donanma: deniz kuvvetleri, savaş gemileri

döviz      : ülkeler arası ödeme yapmakta kullanılan para. yabancı para

düstûr    : yasa, kural. esaslı kural

düyûn    : borçlar

düyunû umûmiyye: genel borçlar kamu/devlet borçları (genelde osmanlı devlet borçları anlamında kullanılmaktadır)

ebedi     : sonsuz, ölümsüz

ebediyen: sonsuza dek, sonsuzca

ebediyet: sonsuzluk

eda         : davranış, tavır. naz, işve. anlatış yolu

edebiyat: yazın

efkâr      : düşünceler, fikirler

efrad/t  : bireyler, kişiler, kimseler. erler

ehemmiyet: önem, değerlilik

ehliyet   : yeterlik, yeterliklilik

ekalliyet: azınlık

ekselâns: bakan ve büyükelçiden başlayarak cumhurbaşkanlığına kadar yükselen ve yüksek makam sahibi yabancılara verilen onur ünvanı

ekseri     : en çok, çoğunlukla

ekseriyet: çoğunluk/la, çok defa

el            : arapçada “harf–i tarif” olup, sözcüklerin başında onlara anlam verir

elem      : acı, kaygı

elzem     : zorunlu/luk

emanet : inam. inanıp (bir şeyi) bırakmak

emâre    : belirti, iz, ipucu

emel      : gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek

emniyet: güvenlik

emrivâki: oldu bitti (yaratma)

emsâl     : benzerler. yaşıt, eş, denk. örnek

endişe    : düşünce. tasa, kaygı, kuşku, korku

endüstri: sanayi

enflasyon: fiyatlar genel seviyesinin etkili ve sürekli biçimde yükselmesi; bu nedenle de paranın satın alma gücünün sürekli düşmesi. dolanımdaki para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin  toplamı arasındaki sapma veya açığın büyümesinden ortaya çıkan ve fiyatların toptan yükselmesi, para  değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç

enosis    : birleşme. 19. yüzyılın sonundan itibaren kullanılmaya başlanan ve antik helen  uygarlığının  yayıldığı her yerin yunanistan’a bağlanması gerektiğini savunan görüş

entelektüel: aydın

enteresan: ilgi çekici, ilgi

erbâb     : sahipler. bir işten anlayan ve iyi yapan kimse, yeterli, becerikli, layık

erkân     : bir topluluğun önde gelenleri. başkanlar. general-amiral rütbesindeki askerler. yol, yöntem. temallar, esaslar

erkânı harbiye reisi: genel kurmay başkanı

erkânı harbiye: askerlik öğretimi görmüş subaylar grubu. (genel kurmay kısaltması olarak da kullanılmaktadır.)

erkânı harp: kurmay, kurmay (subay)

esas        : ana, öge, temel. doğru biçim. temel alınan, başlıca, asal

esef        : acınma, yerinme, üzülme

esna       : an

esnaf      : el zanaatları veya küçük ticaretle geçinenlere verilen genel ad

eşkıya     : dağda, kırda yol kesen hırsızlar, haydutlar. haydut, kır hırsızı

evlât       : çocuk. soy, döl

evliya     : erenler, ermişler, veliler

evvel      : birinci, ilk. önce

evvel/â  : birinci, ilk. önce. ilkin

ezcümle: başlıca, belli başlı, esas olarak

eziyyet   : incinme, incitme, can yakma durumu

faâl         : etkin, aktif

facia        : çok üzüntü veren, acıklı olay, afet

fahiş       : ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. ahlak ve törelere uygun olmayan

faide/fayda: yarar, kazanç

fakir        : yoksul

fâni         : ölümlü, gelip geçici. kalımsız

farfara    : ağzı kalabalık, gürültücü. övüngen

farmason: masonluk

farz/etmek: bir sonuç elde etmek için olasılıklı veya gerçek olarak kabul edilen bir tahminde bulunma. sayma, utma. bir hususu bir dava veya konuya esas tutma. (farzedelim ki, diyelim ki, tutalım ki, ola ki)

fasıl         : bölüm, kısım, devre. belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum ya da olay

fasıla       : aralık, ara, kesinti. (bölüm)

fasit        : kötü, bozuk. ara bozucu, fesat çıkaran. kısır döngü

fazilet     : erdem

feda/kâr: bir amaç uğruna bir değer ya da varlıktan vazgeçme, uğruna verme. gözde çıkarma. özverili

federal   : federasyon durumunda birleşmiş olan

federal   : federasyon durumunda birleşmiş olan

federalizm: birçok devletin özel kanunlara ve bağımsızlığa sahip olarak yasama ve yürütme yetkilerinin çoğunu ortak bir federal idareye delege ettikleri ve tek bir devlet durumunda birleşmeleri yöntemi

federasyon: birkaç ülkenin egemenlik ve yetkilerinin büyük bölümünü tek bir devlet durumuna gelmek için yaptıkları ortaklığa devrettikleri topluluk biçimi/ devletler birliği. birleşik birçok kuruluştan oluşan (mesleki vb.) birlik

federatif: federalizme bağlı veya uygun olan

felâket   : büyük dert, bela

fen          : fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad

fenni      : fen bilimlerinden elde edilen bilimsel verileri iş ve yapım alanında uygulama, teknik.bilimsel bilgi

feragat   : vazgeçme. tokgözlülük

ferah      : bol, geniş, rahat. sıkıntısız, tasasız, sevinçli olma durumu. gönül açıklığı

ferd/t    : birey

feryad/t: haykırış, çığlık

fes          : şapka yerine kullanılan tepeden püsküllü silindir biçiminde başlık

fesât       : bozukluk karışıklık çıkarma, ara bozuculuk

fetva      : şeriat esaslı yazılı yönerge

fevk        : üst, yukarı

fevkalâde: alışılmış olandan ayrı, olağanüstü

feyz/feyiz: bolluk, verimlilik, gürlük. bağış. olgunlaşma, ongunluk

fırka        : grup. parti. asker tümeni

fiat          : paha, değer, eder, parasal karşılık. bir değer ile para birimi arasındaki ilişki

fiil           : iş, davranış. olumlu veya olumsuz olarak zaman kavramı taşıyan veya zaman kavramı ile birlikte şahıs kavramı veren sözcük

fiilen       : gerçekten, yaparak, çalışarak

fiilî          : edimli, eylemli, pratik olarak

fiiliyat     : gerçekten yapılan şeyler, işler

fikir         : düşünce

finansman: bir girişimin oluşma ve gelişebilmesi için gereken para ve kredi sağlama işi

fire         : kuruma, dökülme, bozulma gibi sebeplerle eksilme, ağırlık yitimi

fisebilillah: tanrı yolunda hiçbir karşılık beklemeksizin

fişek       : genellikle hafif ateşli silahlara konulan cephane, kurşun. şenliklerde kullanılan yanıcı, patlayıcı maddeler

fitne       : geçimsizlik, karışıklık, kargaşa (çıkarıcılık)

gaflet     : habersizlik, boş bulunma. dalgınlık

galebe    : yenme, yengi, üstün gelme

galeyan  : kaynaşma, kaynama

galibiyet: yenme, üstün gelme

garaz/garez: hedef, amaç, niyet. güdülen kötülük yapma isteği. kötü niyet

garazkâr: garaz/garez bağlayan

garp âlemi: batı dünyası

garp        : batı

gaye       : erek, amaç

gayr        : başka, diğer. başına geldiği sözcükleri olumsuzlama

gayret    : çaba

gayrı resmî: resmi olmayan

gayrı       : artık

gazî         : gazâ eden, ordunun başına geçen, savaşan. savaştan sağ ve muzaffer dönen. böyle bir ordunun başkomutanı

gerilla     : düzenli ordu dışı düzensiz savaş yöntemi ve onu yapan kişi

gevelemek: çiğnemeden ağız içinde evirip çevirmek. bir sözü tam olarak ve açıkça söylememek

gevrek   : kolayca kırılıp ufalanan. şen, neşeli. ağzın içinde kolayca dağılacak biçimde hazırlanmış çörek

gıpta       : imrenme, imrenti

grev        : iş bırakımı

grup       : aynı yerde bulunan kimse ve nesneler bütünü, biraradalığı

güdüm   : yönetmek. bilişimde bir olaylar dizisini, bir süreci veya bir aracı yöneltmek ve düzenlemekle ilgili işlemlerin bütünü

güzeşt    : geçme, geçiş. baştan geçmiş

hacim     :bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, oylum, cirim

had         : sınır. derece. yetki ve değer

hâdise    : olay

hâiz         : malik/sahip. taşıyan

hak/hakk: adalet, adaletin birine ayırdığı, tanıdığı kazanç. dava veya iddiada uygunluk, doğruluk. doğru, gerçek şey. geçmiş, harcanmış. emek. pay. emek karşılığı ücret. temel gerekler, gereksinimler

hakikat: gerçek

hakikaten: gerçekten

hakikî     : gerçek, sahici, asıl/tam

hakim     : (konusunda) bilgili

hâkim     : yargıç

hâkimiyet: egemenlik, egemen olma durumu

hakir       : aşağı görülen, değersiz

hâl          : durum. oluş, bulunuş. şimdiki zaman

hâlâ        : bu zamana kadar. henüz

halâs       : kurtulma, kurtuluş

halef       : sonradan gelen, ardıl

halet      : durum

halife      : müslümanların imamlığı ve şeriatın koruyuculuğunu yapan. hükümdar. Osmanlı padişahlarının sanlarından biri. babıâli kalemlerinde yazman

hâlis        : karışık olmayan, katıksız. temiz, arı. duru. gerçek

hâlis–âne: katıksız olarak. yürekten, yürek temizliği

hâll/i      : çözme. çözüm, çözümü. açıklama

hâmî       : hamlık, gevşeklik

hâmî       : himaye eden, koruyan, gözeten

hane       : ev. bütünün küçük parçalarından her biri. basamak. (çeşitli adlara katılarak ad takımları oluşturmada kullanılır: balıkhane, vb.)

hanedân: hükümdar ve devlet büyüklerine dayanan soy, büyük aile. belli ve büyük soydan gelen

harab/p : yıkıntı, yıkkın, viran

hararet  : ısı. sıcaklık. susama.

  coşkunluk, ateşlilik

harb/p   : savaş

harbiye  : savunma, savaş işleri. subay yetiştiren askeri yüksek okul

harç        : harcanan para, masraf. resmi işlerde devlete ödenen para. yapıda tuğla veya taşların örgüsünü pekitmek, duvarları sıvamada kullanılan karışım

haricî/hariç: dış

hariciye nazırı: dışişleri bakanı

hariciye  : dışa bakan, dışişleri

hasıl/a    : meydana gelen. tümü, hepsi, sonuç

hasım     : düşman. karşı taraf

hasis       : cimri, pinti, kısmık. bayağı, insanı küçülten, alçak

haslet     : insanın doğası, huyu, mizacı

hasr        : sıkıştırma. kuşatma. hareketten yasaklama. mahsus, özgü kılma, kılınma. tahsis etme

hasret    : özlem

hassa      : bir kimse veya şeye ait, özgü olma. özellik

hassas/iyet: duygulu, hisli. duyarlı/olmak

hat          : çizgi. yazı. ulaşım yollarının aynı yönde olanlarının tümü. izlenen yol, çizgi

hatıra     : zihinde kalan, geçmişe ilişkin şey/ler, anı/lar

hatip      : topluluğa söz söyleyen konuşmacı. etkili, açık, düzgün anlatım yeteneğine sahip olan

hattâ      : ve dahi, bile, bir de vb..

havadis: ilgiyle karşılanan haber, yeni söz

havali     : çevre, yöre

havza      : dağ ya da tepelerle sınırlanmış, suları aynı yöne akan bölge

hayal      : zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey. imge. görüntü. belirsiz görüntü..

hayat/iyet: yaşam/sallık

hayır       : iyilik. karşılık beklemeksizin yapılan yardım. yadsıma (red) sözcüğü

haysiyet: değer, saygınlık, itibar. onur, öz saygı

hazer      : sakınma, çekinme

hazım     : sindirme, sindirim. benimsenme

hazin      : üzüntülü, hüzünlü

hazine    : hazne. değerli şeyler ve onların saklanması. gömülü değerli şeyler. devlet malı ve parası. kaynak

hazm      : kesin karar, kararlılık, direnme. doğru düşünüş ve karar

hazm/hazım: sindirme, sindirim. benimsenme

hazret    : kutsal veya değerli kimselerin adlarının önüne getirilen ünvan

heba       : boş, boşa gitme

hediye   : armağan

helâl       : din kurallarına aykırı olmayan, yasaklanmamış olan

helecan  : yürek çarpıntısı, çarpıntı

hengâme: patırtı, gürültü, kavga

heves     : istek, eğilim, arzu, şevk

hey’et    : kurul

hırs         : sonu gelmeyen istek, aşırı tutku

hiddet    : öfke. keskinlik

hikâye    : bir olayın sözlü ya da yazılı anlatımı. öykü

hikmet   : felsefe. gizli, bilinmeyen nokta. neden. gerçeğe, ahlaka ait kısa söz

hilâfet    : halife hükümdarlığındaki düzen

himaye: koruma

himmet: çalışma, çabalama. ermiş kimse etkisi

his           : duyu, duygu. sezme

hisse       : pay, düşen

hissî        : duyu, duygu ile ilgili, duyusal, duygusal

hissiyât  : duyu, duygu yetileri, duygular

hitâb/p: ağızdan veya yazı ile söz söyleme

hitâbe    : düzgün ve coşturucu söz söyleme, söylev

hizib/p   : bölük, kısım. bir örgüt veya topluluk içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren, yan tutmaya yönelik küçük topluluk

hor         : değersiz, önemsiz, bayağı. güneş, ışık

hudud/t: sınırlar, uçlar, bucaklar

hukuk     : haklar. gerçekler. yasaların tanıdığı haklar. toplumsal yaşamı düzenleyen ve yaptırımları belirleyen yasaların tümü. tüze. bu yasalar ile ilgili bilim/sel disiplin

hulâsa    : özet. öz. kısacası, sözün kısası

hulûs      : gönül temizliği

hurafe    : dine sonradan girmiş boş inanç

husûmet: düşmanlık. davacılık. karşıtlık. kıskançlık

husûs     : bakım, iş. şekil, yol, konu

hususî    : başlıca, ayrıca, özel

hususiyle: bilhassa, özellikle

hücûm   : saldırı

hükm/hüküm: karar, buyruk

hükûmet: devlet görevlerinde yetkili yürütme organı, bakanlar kurulu

hükümdar: padişah, kral, hakan vb. taht sahibi devlet başkanı

hülasa    : özet

hür         : özgür, köle veya esir olmama

hürmet  : saygı

hürriyet: özgürlük

hüviyyet: öz, nitelik, gerçek, asıl

ırgat       : tarım işçisi, rençber. yapı işçisi. gemiler ve yapılarda yatay kollarla ve birkaç kişi tarafından çevrilen bocurgat

ırk           : kök. asıl, damar. kalıtımsal ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insan topluluğu

ırkçılık    : bir ırkın başka bir ırk veya ırklara üstün olduğunu savunma

ıslah/ât  : düzeltme/ler, iyileştirme/ler

ıstırab/ızdırab/p: sıkıntı, büyük üzüntü

i’lân        : duyurma, yayma

iade        : alınmış bir şeyi geri verme

iane        : yardım. yardım amaçlı toplanan para

ibadet    : tanrı buyruklarını yerine getirme, tanrıya yönelen saygı davranışı, tapınma. ayin, kült

ibret       : yanlışlardan ve kötülüklerden sakınmayı sağlayan ders çıkarma

ic/ç/timâ: toplantı

ic/ç/timaî: toplumsal

icâb/p    : gerek, gereklilik, ister. olumlama

icad/t     : yeni bir şey yaratma, bulma gerçekmiş gibi gösterme çabası

icbâr       : zorlama, zorunda bırakma

icrâât      : yürütme. yapılan işler, çalışma ve uygulamalar

içtihat    : görüş, özel görüş, anlayış, kavrayış. yasada veya örf ve adet hukukunda uygulanacak kuralın bulunmadığı konularda yargıç veya hukukçunun düşüncelerinden doğan sonuç

idadî       : eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad

idâre      : yönetim

idarî        : yönetimle ilgili, yönetsel, yönetimsel

idbâr      : talihsizlik, bahtsızlık, düşkünlük, işlerin ters gitmesi

ideal       : ülkü, mefkûre. düşüncenin toplayabileceği üstün nitelikleri kendinde toplayan, ülküsel

ideoloji: siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan kişi, kuruluş ve sınıfların davranışlarına yön veren ekonomik, politik, hukuksal, felsefi, moral, estetik düşünceler bütünü

idmân    : vücut gücünü artırmak için yapılan sportif etkinlik. herhangi bir durum veya şeye karşı alışkanlık kazanmak için bir şeyi birçok kez yineleme

idrâk       : anlayış, algı. yetişme, erişme. olgunlaşma

ifâ           : ödeme, yerine getirme, yapma, iş görme

iflâs         : borç ödeyememe sonucu oluşan batık, batkı durumu

ifrad/t    : çok ileri gitme, aşırılığa varma, vardırma

iftihâr     : övünme, övgü. onur, şan

ihale       : bir işi ya da bir malı bir çok istekli arasından en uygun koşullarla kabul edene bırakma, eksiltme artırma işlerinin bütünü

ihlâl        : bozma, zarar verme

ihmâl      : gereken ilgiyi göstermeme, savsaklama

ihrâc/ç   : çıkarma, dışarıya atma. (üretim fazlası ya da) ürünleri yurt dışına satma

ihtâr       : anımsatma. dikkat çekme, uyarı

ihtilâf     : ayrılık, uyuşmama, çelişki, anlaşmazlık (durumu)

ihtilâl      : devrim

ihtilât     : karışma, karışmak. karşılaşıp görüşme

ihtimâl  : olasılık, olabilirlik. belki, ola ki (olasılığı)

ihtimalât: olabilecekler, olması olası şeyler

ihtimâm: özen gösterme, dikkatli davranma, itina. iyi, özenli bakım

ihtirâs    : aşırı güçlü istek. tutku

ihtisâs    : duyma, duygu, duygulanma. uzmanlık

ihtivâ      : içine alma, içinde bulundurma, içerme

ihtiyâr    : seçme, kendi isteğiyle davranma

ihtiyât    : ileriyi veya kimi olasılıkları düşünerek ölçülü davranma, sakınma. yedekte tutma

ihtiyatî   : önlemli düşünce, önlemli davranma.  yargılama öncesi alınan önlem(ler)

ihya        : canlandırma, diriltme. iyi duruma getirme, geliştirme. umut, erinç verme

ikamet   : bir yerde oturma, eğleşme

ikbal       : baht açıklığı veya yüksek bir makam ve duruma erişmiş olma. istek arzu

ikrar       : saklamayarak, açıkça söyleme. bildirme. benimseme, onama

iktidâr    : güç, erk. bir işi başarma yetisi. devlet yönetimini elinde bulundurma ve gücünü kullanma yetkisi

iktisâd    : ekonomi. aşırı davranmama, tutma, tutam. biriktirme, artırma, esirgeme

iktisadî nizam: ekonomik düzen

iktisadî   : ekonomik olan, ekonomik tutum, ekonomi ile ilgili

iktisadîyat: bir devletin ekonomik durumu

ilâm        : bildirme, anlatma. bir davanın nasıl hükme bağlandığını gösteren resmi belge

ilân         : duyurma, yayma

ilâve       : katma, ulama, ek. eklenmiş, katılmış parça

ilga          : kaldırma, bozma, hükümsüz bırakma

ilhâk       : katma, bağlama, ekleme. egemenliği altına alma

ilham      : esin, esinlenmek

ilim         : bilim

ilm          : bilgi. bilim

ilmî         : bilimsel

iltifât      : yüzünü çevirerek bakma. güleryüz gösterme, ilgilenme, övgü

iltimas    : haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma. öncelik ve ayrıcalık tanıma

iltizam    : kendi için gerekli sayma. taraf tutma, kayırma, bir tarafı tutma. devlet gelirlerinden birinin toplanmasını üstlenme

imâ         : dolaylı, üstü kapalı anlatım. imleme, anıştırma

imalat    : hammadde işlenerek yapılan her türlü üretim

imân       : dinin ortaya koyduğu dogmalara inanma, dini inanç. güçlü inanç duygusu

imâr       : bayındır duruma getirme, geliştirme

imhâ       : mahvetme/edilme, yok etme

imkân     : olabilirlik, olanak

imparatorluk: çeşitli ulusları egemenliği altında toplayan devlet yönetim biçimi

imtihân: sınav

imtiyâz: ayrıcalık. bir işi özel izinle ayrıcalıklı olarak verme

inan        : inanma durumu, eylemi

inha        : resmi bir göreve atama veya bir üst aşama için yazılan yazı

inhisâr    : tekel. tek başına sahip olma (tekelcilik). bir işi yalnızca bir kişi veya kuruluşa verme

inisiyatif: bir şeyi başkalarından önce yapma. gerekli kararları almayı bilen kişinin niteliği

inkâr       : yaptığını gizleme. tanımama. yadsıma

inkılâb/p: değişim, dönüşüm (devrim)

inkişâf    : açılma, gelişim. açığa çıkma. açınım

insâf       : merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet

inşa         : yapma. yapı yapma, kurma. kaleme alma, yazıya dökme

intibâ     : izlenim. basılmış yayınlanmış olma. zihinde iz bırakma

intibak   : çevreye veya bir duruma uyma, uyum sağlama

intikâl     : yer değiştirme, aktarım

intikam  : öc alma

intişâr    : yayılma, dağılma, üreme, yayınlanma

intizam  : düzenli, düzgün olma

inzibât    : yolunda olma. güvenliğin sağlanması, yolunda olması. sağlamlaşma. sıkı düzen.

  orduda düzeni sağlamak için görevlendirilen er

iptidaî    : ilkel

irade      : istem, istenç. buyruk

irtibât    : ilişki, bağlanış, bağlantı

irtica       : geri dönme, gericilik

isâbet     : hedefe varma, hedefi vurma/tutturma. güzel rastlantı

isnad/t   : iddia, birisine bir şey yükleme. iftira etmek

ispad/t   : kanıt(lama), kanıt yoluyla doğruyu ortaya çıkarma/gösterme

israf        : gereksiz harcama, savurma

ister       : bir şeyi yapmanın bağlı olduğu şey, gerek, lüzum

isti’fâ’     : affını isteme. bir işten isteğiyle çekilme

isti’mâl   : kullanma

istidâ      : el uzatma. birinin yanına bakılmak üzere bir şey bırakma

istidâd    : doğrulma. alışma

istidâd    : yatkınlık, eğilimlilik, yetenek. akılcılık, anlayışlılık

istifâde  : yararlanma, yararlanarak öğrenme

istihbâr/ât: haber ve bilgi alma. duyumlar

istihkâm: saldırıyı durdurmak, savunma yapmak amacıyla düzenlenmiş yer

istihsâl   : çıkarma, elde etme. üretim, elde edilen şeyler, ürünler

istikamet: doğruluk, doğru hareket. doğrultu, yön

istikbâl: gelecek zaman. birini karşılama, birine karşı çıkma

istiklâl    : bağımsız/lık

istikrâr: yerleşme, durulma, kararlılık durumu. yineletme

istilâ       : (zor yoluyla) ele geçirme. yayılma, kaplama

istinad/t: dayanma. güvenme. kanıt olarak sunulan şey hakkında kanı oluşturma

istirahat: dinlenme, rahat etme

istirham: yalvarma, merhamet dileme, rica etme

istismar: işletme, yararlanma, sömürü

istisna    : ayırma, ayrı tutma. ayrıksı

istişare   : danışma

iştirak     : paydaşlık, katılım

iştiyak    : göreceği gelme, özleme. güçlü istek, arzu

itâad/t   : boyun eğme, dinleme. emre göre davranma

ithâm     : suçlama, hata, kusur yükleme

itibar      : önem verme. saygınlık. onur

itidal       : eşitlik. ortalama. yavaşlık, yumuşaklık. ölçülülük

itikat      : inanma, inanış

itilâf        : alışma. uyuşma (anlaşma)

itilâf–name: anlaşma belgesi

itimad/t: dayanma, güvenme. güven

itina        : dikkat etme, özen

ittifak     : uyuşma, bağlaşma

ittihâd/t: bir olma, birleşme, birlik

ittihâm: suçlandırılmış, suçlu olma

izah         : açık anlatım, açıklama

izhâr       : gösterme, meydana çıkarma

izotop    : yalnız atomlarının kitleleri yönünden birbirinden farklı olan (aynı kimyasal element)

izzet       : değer. yücelik. güç, kuvvet. saygı, ikram

jandarma: kamu düzenini sağlamakla görevli askeri kuvvet

kabahat : uygunsuz hareket, çirkin, yakışıksız davranış, suç, kusur. hafif ceza gerektiren hafif suç

kabîl       : az önce, biraz önce. soy, tür, sınıf. benimseyen, olan, olabilir. yetişebilir

kabiliyet: yetenek

kabine    : bakanlar kurulu

kabir       : mezar, sin

kademe : basamak

kadr/kadir: değer. itibar, onur

kâfi         : yeter/li

kafile      : birlikte yolculuk eden topluluk, grup

kaide      : temel, esas, yöntem, kural

kaim       : ayakta duran, ayakta bulunan. birinin yerini tutan, yerine geçen.

kalfa       : aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı. ustalıktan yetişme mimar yardımcısı

kalp        : yürek

kama      : silah olarak kullanılan iki ağzı keskin uzun bıçak

kâmil      : bütün, tam, eksiksiz. olgun, yetkin, erişkin. bilgisi çok kimse

kâmilen: tam olarak. bütün, büsbütün, toptan

kampanya: politika, ekonomi, kültür gibi alanlarda süreli etkinlik dönemi

kamu      : hep, bütün. bir ülkedeki halkın bütünü

kamufle : görünmeyecek, tanınmayacak biçimde örtülmüş, gizlenmiş/lik

kanaat    : oluşmuş düşünce, kanı. yeter görüp fazlasını istememe

kani        : yargı sahibi olan/olmak. inanmış olma

kanun     : yasa

kanunî    : yasa/lar ile ilgili, yasal

kapitalist: sermayedar, anamalcı

kapitülasyon:doğu ve yakındoğu ülkelerinin tek taraflı olarak avrupa ve amerika’ya tanıdıkları ayrıcalıklar. bir ülkenin kendi aleyhine, o ülkede yabancılara verilen, mali, iktisadi, idari (yargı, yürütmeye ilişkin) ayrıcalık hakları

kaptıkaçtı: yolcu taşımakta kullanılan motorlu küçük taşıt. bir çeşit kumar oyunu. kapıp kaçarak yapılan hırsızlık

kâr          : iş güç, kazanç, uğraş, sanat. para kazancı, yarar. ürünlerin maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark. işleme, etkileme

kara borsa: piyasada olmayan ürünün gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması

karakter: bir nesne ve bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen ana özellik, öz yapı. bireyin düşünüş ve  hareketlerinde tutarlı ve sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü

karakteristik: ayırıcı nitelik, tipik

karargâh: bir birlik veya kurumun komutan ile yardımcı şube ve bölümlerinden oluşan kuruluş. ordunun geçici veya uzun süre konakladığı yer. durulan veya kalınan yer

kararname: cumhurbaşkanının onayından geçen hükümet kararı

kasaba    : ilçe

kasdî/kast/kasıt: isteyerek yapılan. kurma, niyet

kast        : ayrıcalıklar bakımından yukardan aşağı doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, toplumsal sınıf ve katmanların her biri

kat’i        : kesip atan, tereddüde yer bırakmayan kesin/lik

kat’iyen: hiçbir zaman, asla. kesin olarak, kesinlikle

kat’iyet  : kesinlik

kâtib/p: yazman, sekreter

kayd       : şeyleri belirtik olarak yazılı, kayıtlı duruma getirme. sınırlama. belirtme. önem verme, endişe

kaza        : zamanında yapılmayan dini görevin yerine getirilmesi. hukuk devletinin bozulmaması ve korunmasına yönelik devlet faaliyeti. yargı, yargılama işlemi. önlem dahilinde olup gerçekleşebilen olaylar

kelime   : sözcük

kemâl     : olgunluk, tamlık, eksiksizlik. değer, paha. bilgi, erdem

kemiyet : nicelik

kerâmet: doğa üstü, şaşkınlık uyandırıcı, olağanüstü durum. ermişçesine yapılan  iş, hareket veya söz, düşünce

kesb/etmek: kazanma, kazanç. edinme. nazik bir durum almak

kesif       : yoğun. sık, kalın. saydam olmayan

keyf        : sağlık, afiyet. mizaç. doğa. hoşnutluk. iç açıklığı. neşe. istek, arzu

keyfiyet: nitelik. bir şeyin iyi veya kötü isteğe bağlı olması

kılavuz: yol gösteren. rehber. yol yöntem gösteren şey

kıraç       :  verimsiz veya sulanmayan, bitek olmayan (toprak)

kısır        : üreme imkanı olmayan, döl vermeyen. ürün vermeyen. verimsiz, yararsız, sonuçsuz

kıt           : gereksinime yetmeyecek kadar az. az

kıta         : anakara, büyük kara parçası

kıt'a        : askeri birlik. dörtlük. parça tane

kıtaât     : parçalar, bölükler. ilkeler. askeri birlikler. büyük kara parçaları

kıyafet   : kılık. resmi giysi. giysi

kıyamet : tek tanrılı dinlerin inanışında dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman. gürültülü karışıklık, gürültü, patırtı

kıyas       : bir tutma, denk sayma. karşılaştırma, oranlama. benzetme yolu, örnekseme

kıymet   : değer. bedel. paha, tutar. onur

kifâyet   : yetişir, yeterli miktarda olma. yeterlik, yeteneklilik

kisve       : kılık, giysi. özel giysi. bir kimse veya şeyin dış görünümü

klâsik      : eski yunan ve roma çağı dili ve sanatı ile ilgili olan. 17. yüzyıl fransız dili, sanatı ve yazarları ile ilgili olan. üzerinde çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen eser..

klişe        : baskıda kullanılan üzerine kabartma, resim, şekil, yazı çıkarılmış metal levha. basmakalıp söz, görüş vb.

koalisyon: çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik

kof          : kuruyarak veya çürüyerek içi boşalmış olan. boş, değersiz, bilgisiz, yetkisiz

kokteyl  : türlü içkiler karıştırılarak yapılan içki. içkili toplantı

kolhoz    : sovyetler birliği’nde kişisel mülkiyet ile kamu mülkiyetinin içiçe geçtiği tarımsal işletmeler

kolordu  : değişik sayıda tümen ve süvari destek birliklerinden kurulu büyük birlik (ordu)

komite   : alt kurul, encümen, komisyon

kompartıman: yolcu trenlerinde vagonların bölmelerle ayrılmış bölümlerinden her biri

komünist: toplumsal mülkiyetin esas alındığı sınıfsız toplum düzenini savunan

komünizm: toplumsal mülkiyetin esas alındığı sınıfsız toplum düzeni. bu düzenin kurulmasını amaçlayan ekonomik, siyasi, toplumsal öğreti

konfederasyon: devletler birliği. çeşitli ortaklıkların daha çok sendikaların üst birliği, kümeleşmesi

konkurhipik: yalnız spor amacıyla yapılan at yarışı

konsorsiyum: uluslararası kuruluşların ve bazı hükümetlerin mali borç ve yardımlarını yürüten organ

kontenjan: bir işin kapsamına girenlerin oluşturduğu topluluk. pay oranı. seçip almakta yararlanılabilecek ölçü, sayı

kooperatif: ortak gereksinimleri elverişli şartlarda karşılamak için kurulan (kâr amacı olmayan) ortaklık. üreticilerin aracılar olmaksızın ürünlerini daha iyi koşullarda pazarlamak için kurdukları ortaklık

kordiplomatik: elçi ve elçilik görevlileri topluluğu, elçiler topluluğu

kortej     : bir devlet büyüğünün yanında bulunanlar. bayram,cenaze vb. törenlerde sıralanmış insan topluluğu

kredi      : borç ödemede güvenilirlik. ödünç mal, para alma verme

kriz         : bunalım, buhran, güç dönem

kudret   : güç, erk, erke

kumandan: komutan

kumandan: komutan

kurmay: harp akademileri mezunu subay. kurmaylık yetki ve yeteneği olan (subay)

kurultay: ulusal toplantı, kongre

kusur      : eksiklik, ayıp, sakatlık. suç, ihmal, tedbirsizlik

kuşak      : .. yaklaşık olarak 25-30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği. yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı dönemin şartlarını paylaşmış, benzer görevlerle  yükümlü olmuş topluluk

kutsal     : güçlü dini saygı uyandıran veya uyandırması gereken. tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen. bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne  titrenilen. tanrıya adanmış olan, tanrısal olan

kuvâ/kuvvâ: kuvvetler, güçler

kuvâ–yi inzibatiye: inzibat, düzeni sağlamakla görevli askeri güçler

kuvâ–yi milliye: ulusal kuvvetler, güçler

kuvve     : kuvvet, güç

kuvvet   : fiziksel güç, takat

kül          : bütün, tüm

külfet     : sıkıntılı zorluk. büyük masraf

küre       : yuvarlak, toparlak. yeryüzü, dünya

küsûr      : artan veya geriye kalan bölümler, kesirler. tam sayıdan sonraki kesirli sayı

kütle      : büyük parça, küme, yığın

lafz/lafız: söz

lâhza       : an

lâik          : din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan

lâtife      : şaka. ince hoş şaka

lâûbâli    : ilişiksiz, kayıtsız, senli benli

lâyık        : hak kazanmış. değimli, yaraşık

lâzım      : gerek, gerekli

lehine    : tarafında, yanında

lejant     : efsane

lillâh       : tanrıya özgü, tanrı için

lisân        : dil. konuşulan dil

liyâkat    : layık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim

lokal       : belli bir yerle, bölgeyle ilgili, yerel, mahalli, mevziî. sınırlı bir yerle ilgili olan. bir dernek veya kuruluşun üyelerinin buluşmaları için ayrılmış yer, dernek evi. müzikli eğlencelerin yapıldığı yer

lokavt     : işverenin işçileri topluca işten uzaklaştırma veya çıkarma kararı

lûtf         : hoşluk, güzellik iyilik

lûtfen     : hoşlukla, tatlılıkla.. lütfen

lûtfetmek: vermek, ihsan etmek, bağışlamak

lûtf–kâr: iyilik sever

lüzûm     : bir şeye yarama, gerek. gereklik. sayma

ma’kul    : akla uygun, akıllıca, mantıklıca

ma’rûz : sunulmuş, sunulan. söylenilmiş, anlatılmış. bir olay veya durumun etkisi veya karşısında bulunan

mâcerâ : olaylar, ilginç olaylar zinciri, serüven

maddeten: maddi olarak, madde ve cisim olarak

mağdûr  : gadre, haksızlığa uğramış, kıygın

mağdûr  : gadre, haksızlığa uğramış, kıygın

mağlûbiyet: yenilme, yenilgi

mahall    : yer, yöre, mevki. (yer, yeri, gerek/gereği)

mahallî idare: yerel yönetim

mahallî   : yerel, yöresel

maharet: yetenek, uzluk, ustalık

mahcub/p: örtülü, kapalı. utanma

mahdut : çevrilmiş, sınırlanmış

mâhir     : maharetli, becerikli

mahiyet : öz, iç yüzü, içerik. nitelik

mahkûm: mahkemece hüküm giymiş, hükümlü. birinin hükmü altında bulunan. katlanma zorunluluğu olan

mahrem: gizli olan

mahrûm/iyet: yoksun/luk, istek ve dileğini elde edemeyen

mahsul   : ürün. verim

mahsus  : özgü. ayrılmış. özel olarak, bilerek, isteyerek

mahşer/î: kıyamet günü dirilenlerin toplanacaklarına inanılan yer. büyük kalabalık (mahşeri andıran)

mahzun : üzgün, üzüntülü

mahzur/iyet: sakınca, yasak, zarar, engellilik (durumu)

maiyet   : bir üst kişiye tabi olanlar

makam  : mevki, konum, kat. memurluk yeri

makbul  : benimsenen, beğenilen

maksad/t: amaç, gaye, erek

mâkul     : akla uygun, akıllıca. söylenilmiş, denilmiş, söylenilen (söz)

makûs    : ters çevrilmiş, baş aşağı getirilmiş. uğursuz, kötü

malî        : mal ve para ile ilgili, parasal-maliye, devlet gelir ve giderleri ile ilgili

maliye    : kamu gelir ve gider işlem kurallarının bütünü. devlet gelir ve giderlerini yürüten kuruluş

malûl      : sakat

malûm   : bilinen, belli

malûmat: bilgi, biliş, bilinen şeyler

mamûl   : imal edilmiş, yapılmış, işlenmiş

mamûr/e: bayındır, bakımlı, güzel, insan bulunan (yer)

manâ      : anlam. iç, içyüz. akla yakın neden. düş

manevî: anlama ve duyulara ait. soyut. tinsel

mâni       : önleyen, engel

mania     : engel, özür. zorluk

mantık   : doğru düşünme yol ve yöntemi

manzara: görünüm. görünümü dikkat çeken her şey ve yer

manzume: ölçülü, uyaklı yazılmış eser, manzum parça. dizge, sistem

marifet  : ustalık, hüner, bilme, biliş. araç, aracı. hoşa gitmeyen hareket

mariz      : hastalıklı, hasta olan

masûm  : suçsuz, temiz

materyalist: materyalizmden yana olan, maddeci

matbûât: basılmış şeyler, kitaplar, gazeteler, basın

matem  : yas (tutma)

mazeret: istenmeyen duruma yol açan kaçınılmaz neden. özür, bahane

mazhar: bir şeyin ortaya çıktığı, göründüğü yer veya kimse. bir iyiliğe erişmiş, erişen kimse

mazhariyet: erişme, elde etme, ergi

mazi       : geçmiş, geçmiş zaman

mazur    : mazereti, nedeni, özürü olan, mazeretli

me’mûr : emir almış olan. devlet/kamu hizmetinde çalışan görevli

meb’ûs  : milletvekili

mebus’ân: milletvekilleri

mecbûr/iyet: zor, zorluk. zorla bir işe girişmiş. bağlı, düşkün. yükümlü/lük, zorunlu/luk

mechûl/meçhul: bilinmeyen. edilgen

meclis–i mebus’ân: osmanlı son dönemindeki iki meclisten, üyeleri halk tarafından seçileni

mecmû/mecmûa: toplanmış, bir araya getirilmiş, top, tüm. (koleksiyon), seçme yazılardan oluşan kitap, dergi

meded/t               : yardım, imdat

medenî/yet: uygar/lık

mefhûm: olgu, kavram

mekanik: kuvvetlerin maddeler ve hareketler üzerine etkisini inceleyen fizik dalı. denge veya hareket kurallarıyla ilgili. el veya makine ile yapılan. düşünmeden yapılan

mekanizma: karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ veya parçalar birleşimi, sistem, düzenek. organların işleyiş biçimi. ateşli silahların işlemesini sağlayan mekanik  bölüm. oluş, ortaya çıkış, işleyiş

mekteb/p: yazı yazılacak yer. okul

memnû : yasak, yasak edilmiş

memnun/iyet: sevinç duyan, hoşnut, mutlu, kıvançlı (olma durumu

men       : bırakmama, durdurma. yasak

menba’  : kaynak, pınar

menfaat: yarar, çıkar

menfi     : olumsuz. olumsuz bakan

mensûb/p: bir şeye, kimseye vb. ilgisi, ilişkisi bulunan

merci’    : dönülecek yer, başvurulacak yer

merhale: derece, basamak, aşama, evre

merhûm: ölmüş bir müslüman erkekten söz edilirken söylenen söz. (kadın için: merhume)

mes’ul/iyet: sorulmuş, kendisinden sorulmuş. sorum/luluk

mesâî     : çalışma/lar, bol çalışma. emek

mesaj     : devlet yöneticileri arasındaki yazılı veya sözlü bildiri, ileti akışı. ileti

mesel     : örnek, benzer. dokunaklı ve anlamlı söz. terbiye ve ahlaka yararlı olan anlatı

meselâ   : örneğin, şunun gibi, söz gelişi

mesele  : sorun. problem. güç iş

meslek   : sürekli uğraş. çığır, okul, ekol

mesned/t: dayanak, dayanılan şey. makam, rütbe, derece. orun

meşrû/iyet: kamu vicdanınca doğru, benimsenmiş olma

meşrû’   : kamu vicdanınca doğru olan

meşrûtiyet: hükümdar başkanlığı altındaki parlamento yönetimi

meta      : mal, ticaret malı. elde bulunan varlık, sermaye

metânet: metin olma, dayanma, dayanıklılık, sağlamlık

meth/metih: övme, övgü

metin     : olaylar veya acılar karşısında dayanma gücünü yitirmeme, sağlam. dayanıklı olma

metod   : yöntem

mevcut : var olan, hazır bulunan

mevhum: gerçekte olmayıp, var diye düşünülen, kuruntuya dayanan, vehmolunmuş

mevkii    : yer, konum. izleme veya yolculuk yerinin konum, konfor derecesi

mevzi     : bir şey konulacak yer

mevzû    : konulmuş. işler geçer olan

mevzu/u: konu

mevzuat: yürürlükteki yasa, tüzük, yönetmelik vb.nin bütünü

mevzu–i bahs: konu edilmiş, sözü edilen/edilmiş

meyan/miyan: ara, aralık,orta

meyl/meyil: eğiklik, eğim, eğilim

meyus    : üzgün, umutsuz, karamsar

mezhep : bir dinin görüş, anlayış ve yorum ayrılıklarından kaynaklanan kollarından her biri

meziyet : ayırıcı nitelik, yetenek

mezûn/iyet: izin almış, izinli. bitirerek diploma almış olmak. bir iş için verilen yetki

mıntıka  : kuşak, kemer. bölge

mi’yâr/miyâr: ölçü, ölçüt. değerli madenlerde yasanın istediği ağırlık, saflık ve değer derecesini gösteren ölçü.

mihenk  : denek taşı. birinin değerini, ahlakını anlamaya yarayan ölçüt

mihmân–dâr: konuk ağırlayan. ağırlaması için resmi konuğun yanına verilen kimse

mihnet  : zahmet, eziyet. gam, sıkıntı, dert. bela, musibet

mihver   : eksen. bir konunun odak noktası

miktar    : bir şeyin ölçülebilen durumu

milel       : uluslar

milis       : savaş sırasında orduya yardımcı olarak toplanan halk gücü. bazı ülkelerde sivillerden oluşan yardımcı güvenlik gücü

millet     : ulus. gerekli benzer ve ortak özellikleri bulunan (ulusal) topluluk

millî        : ulus ile ilgili, ulusa ait, ulusa özgü, ulusal

milliye    : ulusa özgü olma durumu. ulusallık

milliyet  : ulusa özgü olma durumu. ulusallık

milliyetçi: ulusçu, ulusalcı

minnet/dâr: iyiliğe karşı gönül/teşekkür borcu (olma/sayma durumu)

mîr–alây: alay beyi, albay

misâl      : örnek. masal. düş. benzer, andırır

misil/misli: eş, benzer. miktar. kat, yinelenen bir sayının toplamı

mizaç      : huy, doğa, yapı

mu’cib    : gereken, hayrete düşüren, şaşkınlık veren

mu’tâd   : adet olunmuş, alışılmış, alışılan. alışılmış şey mutat

muâhede: anlaşma/antlaşma

muâmele: davranma, davranış. yol, iz. resmi kurumlardaki kayıt, vb. işlemler

muamma: bilmece. anlaşılmayan, bilinmeyen şey

muârız   : karşı koyan, karşı çıkan

muasır   : aynı yüzyıl içinde olma. çağdaş

muayene: bir kimsenin hasta olup olmadığını veya hastalığın ne ve nerede olduğunu araştırma. gözden geçirme, araştırma, yoklama

muayyen: tayin edilmiş, belirlenmiş, belli. kararlaştırılan

muazzep: acı, sıkıntı, azap çeken

mubah   : sakınca olmayan, yapılabilir hoş görmek, sakıncasız bulmak

mubayaa: satın alma

mûcib/e: gereken, gerektiren. neden, neden olan

mugalata: yanıltma, yanıltıcı söz söyleme

muğlâk   : kapalı, belirsiz

muhabbet: sevgi, dostluk, yarenlik (gösteren)

muhâbere: haberleşme, yazışma

muhâbir: haberci, haber veren, bir yerden gazeteye haber gönderen

muhâfaza: koruma, saklama, kayırma

muhafazakâr: tutucu, değişiklik istemeyen

muhâkeme: yargılama, yargılanma. karar verebilmek için zihinde inceleme,. usa vurma

muhakkak: doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş

muhâlefet: bir görüş veya tutuma karşı olma. uygunsuzluk, aykırılık, karşıtlık

muhâlif  : bir tutum, görüş ya da eyleme karşı olan. aykırılık eden, uymayan

muhârebe: savaşma, vuruşma

muhârip: savaşan, savaşçı. savaş tekniğini iyi bilen

muhâsebe: hesaplaşma, karşılıklı hesap görme. hesap işleri. hesapların tümü. saymanlık

muhatab/p: kendine söz söylenilen, konuşulan kimse

muhît     : çevre, yöre

muhtaç  : ihtiyaç duyan, yoksul

muhtâr/muhtâre: seçilmiş, seçkin. yönetimi  kendinde olan. özerk

muhtelif: zıt, birbirini tutmayan. türlü, çeşitli

muhtemel: olasılık dahilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olası..

muhterem: saygı değer

muhtevâ: içteki şey, içerik

mukabele: karşılık, karşılama. karşılık verme. karşılaştırma

mukabil: karşı karşıya gelen, karşısında bulunan. karşılık olarak yapılan. karşılığında

mukadder: takdir olunmuş, değeri bilinmiş. yazgı, yazgı ile ilgili olan

mukadderât: yazgı

mukaddes: kutsal, temiz, takdis edilmiş mukavele

mukavele: sözleşme. yazılı sözleşme

mukavemet: karşı durma, karşı koyma, direniş muntazam

mukayese: karşılaştırma, kıyaslama, ölçme, ölçü

muktedir: gücü yeten, erkli

muntazam: sıralanmış, düzgün, düzenli

murad/t: istek, dilek. amaç

murahhas: izinli, yetkili. delege

murakabe: denetleme, denetim

musallat: bıktırıcı ilgi. sataşma, ilişme

musîbet : ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey. uğursuz

mutabakat: uygunluk, uyuşma, anlaşma

mutâbık: birbirine uyan, uyuşan, anlaşan

muteber: saygın, itibarı olan, sayılır. inanılır. yürürlükte olan

mutmain: inanmış, gönlü kanmış. içi rahat, kuşkusu olmayan

muvaffak: başarmış, başarılı

muvâfık: uygun, yerinde

muvâzene: denk olma. gelir-gider uyumu. kıyas, ölçü. denge

muvâzî   : koşut, paralel

muzaffer: üstün. başarmış, elde etmiş

muzâheret: destekleme, yardım etme, arka çıkma

muztarib/p: sıkıntı içinde bulunan, rahatsız

mübâdele: değişim, değiş–tokuş

mübalâğa: büyütme, abartma, abartı

mübarek: verimli, bereketli. kutlu, uğurlu, kutsal. çok saygı duyulan

mücahit: savaşan, uğraşan, savaşçı

mücehhez: hazırlanmış, gerekli şeyleri tamamlanmış

müdâfaa: savunma

müdâhale: karışma, araya girme, el katma, sokulma

müddet: süre, zaman

müdrik   : anlamış, algılamış, aklı ermiş

müessese: kuruluş, kurum

müeyyide: yaptırım

müfettiş: bir kuruluştaki işleri denetleyen, denetçi

müfredât : bir bütünü oluşturan bireyler veya mevzuata ilişkin ayrıntılar

müftehir: bir şeyle sevinen, övünen

mühim   : önemli

mükâfat: ödül

mükellef: yükümlü. kaçınılamayacak yüküm/lülük

mükemmel: eksiksiz, tam, yetkin

mülâhaza: dikkatle bakma, irdeleme. düşünce, düşünme

mülâkat: kavuşma, buluşma, birleşme. görüşme. söyleşi

mülhem: ilham, esin olunmuş

mümkün: olabilir, olası

münâkaşa: tartışma

münâsebet/dâr: ilgi, ilişki. ilgili, ilişkili

münâsebet: ilgi, ilişki. (ilgili, ilişkili)

münâsib/p: uygun, yerinde. beğenilen, hoşa giden

münferid/t: tek, ayrı, kendi başına olan

müntahap: seçilmiş, seçme

müntahib: seçen, seçmen

müphem: belirsiz. açık ve seçik olmayan

mürâcaat: başvuru, danışma, yardım isteme

mürâkabe: denetleme, denetim

müreffeh: gönençli. geçim koşulları sağlanmış, rahata kavuşmuş

mürit     : tarikat şeyhine bağlanarak onun doğrultusunda yaşayan

mürşit    : doğru yolu gösteren, kılavuz. müritlerine tasavvufu öğreten tarikat şeyhi

mürteci : yeni düzene karşı direnen gerici

mürted/t: müslümanlığı bırakıp başka bir dine geçmiş geçmiş olan

müsâade: izin. elverişli, uygun olma durumu

müsabaka: yarış, yarışma, karşılaşma

müsâid/t: uygun, elverişli

müsamaha: hoşgörü, tolerans

müsâvi   : eşit

müsebbib/p: bir şeyin olmasına, yapılmasına neden olan, yol açan

müsped/t: kanıtlanmış. olumlu

müsta’cel/iyet: acele, ivedi/lik

müstahak: hak etmiş, kazanmış, layık

müstahsil: istihsal eden, yetiştiren, üretici

müstakil: bağımsız

müstemleke: sömürge

müstenid/t: dayanan, yaslanan. dayanarak, yaslanarak

müstesna: başkalarına benzemeyen, kural dışı. üstün

müşâhade: görme, gözlem

müşavir: danışman

müşfik    : sevecen

müşkül/ât: güç, zor, çetin. engel/ler, güçlük/ler, zorluk/lar

müşterek: ortak, birlikte

mütalâa: iyice düşünme, değerlendirme

mütareke: ateşkes, bırakışma (silah kullanma bırakışması)

müteâkıb/ip: sonra, ardından, ardı sıra

mütearif: tanıtlanması gerekmeyen söz, belit, aksiyom

müteassıb/p: bağnaz. kendi din ve gelenekleri dışındakilere düşman olup hiçbir yenilik kabul etmeyen

mütecaviz: saldırgan, saldırıcı

müteessir: üzülme, üzgün olma

mütehassıs: uzman

mütehassis: duygulanma, duygulanmış

mütekabil: karşılıklı, karşılık olan, karşılık gelen. karşıt

mütekâmil: olgunlaşmış, gelişkin

mütemâdi/yen: sürekli, aralıksız

mütesânid/t: dayanan, dayanışık

müteşebbis: girişken, girişimci

müteşekkir: teşekkür eden, teşekkür borcu olan

mütevazı: alçak gönüllü

müteveccih: karar vermiş, yapmaya yönelmiş

müttefik: bağlaşık

müzâheret: yardım etme, arkalama

müzâkere: konuşma, görüşme, danışma

nadir      : seyrek, az bulunur

nakdî      : nakite ilişkin, para bakımından, paraca

nakil       : iletme, aktarma. göç, taşınma. anlatma, anlatım (nakil/nakli)

nam        : ad. ün, lakap

namına  : adına

namus    : ar. temizlik, doğruluk

narenciye: turunçgiller

nasib/p  : paya düşen bölüm. elde edebildiği şey. kısmet, talih

nasihat   : tavsiye, öğüt

natır       : kadınlar hamamında hizmet eden ve müşterileri yıkayan kadın

nazar      : bakma, göz atma. düşünce, görüş. zarar verici bakış

nazaran: göre, oranla, kıyasla

nazarî     : kuram, kuramsal, teorik (bakış, yaklaşım..)

nazariye: bilimsel görüşler, kuram

nefer      : bir tek kişi. rütbesiz asker, er. insan sayısı bildiren sözler için kullanılır

nefs/nefis: öz varlık, kişilik. beslenme gereksinimlerinin bütünü

nesil       : göbek, kuşak

nesne     : belli bir ağırlığı ve hacmi, rengi, maddesi olan her türlü cansız varlık, şey, obje. öznenin dışında kalan her konu, obje. geçişli fiili bütünleyen yalın veya belirtme durumunda bulunan tümleç

neşriyât: yayın

netice    : sonuç

nevi        : çeşit, cins, tür. sınıf

nevî        : yenilik

nezaket : saygılı ve ince davranma. önemli olma, dikkatli davranmayı gerektirme.

nihaî       : son, en son, sonal

nihâyet  : son, sonunda, en sonunda

nimet     : iyilik, lütuf, ihsan

nîrengî   : haritası çıkarılacak bir alanın üçgenlere bölünmesi (nîrengî noktası: nîrengî ve denge hesaplarıyla diğer noktalarla olan mesafeleri ve rakımı ölçülmüş yer.)

nisb/p/et: oran. bağıntı, ilgi. kasıtlı üzücü davranış

nisb/p/î : göreli, bağıntılı

nişane    : ateşli silahlarda namlu ile hedef arasındaki bağı kuran parça. hedef. iz, im, belirti

nitekim  : gerçekten, nasıl ki..

niyaz       : yalvarma, yakarma

niyet      : önceden isteyip, düşünme

nizâm     : düzen

noksan   : eksik, eksitlik, kusur

nokta–i nazar: görüş, bakım (ilgili noktaya bakma,  ilgili noktaya ilişkin görüş.. görüşten hareketle)

nota       : bir devletin başka bir devlete verdiği bildiri(m)

nur         : aydınlık, ışık, parıltı. ilahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık

nurcu     : nurcu inanış ve tarikatına bağlı olan

nutuk     : söylev

nüfuz      : içine geçme, işleme. sözü geçme, sözü dinlenme

nükleer  : atom çekirdeği ile ilgili, çekirdeksel (enerji)

nüksetmek: geri dönmek, yeniden başlamak, depreşmek

nümayiş: gösteri

objektif  : nesnel

ordugâh: ordunun konakladığı yer

ortakçı   : başkasının toprağında çalışarak ürününe ortak olan

öz            : benlik. bir şeyin temel ögesi, kendi/si

paha       : eder, değer, fiyat

pakt        : antlaşma (bir antlaşma ile oluşan bağlaşık, birlik)

parola    : önceden kararlaştırılmış söz. varılmak istenen amacı özetleyen söz

paşa        : osmanlı’da yüksek sivil memurlar ile albaydan üst rütbede bulunan subaylara  verilen san

perçin    : birden çok levhayı birbirine bağlamak  için geçirilen çivinin ezilerek baş durumuna getirilen ucu

perde     : görüşü, ışığı veya bir şeyi gizlemek için gerilen örtü. üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey. iki yeri birbirinden ayıran bölme. doğruyu görmeye engel olan şey. katarakt, aksu, akbasma. sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri.müzikte seslerin kalınlık veya incelik derecesi. utanma duygusu

pervasız: çekinmez, sakınmaz, korkusuz

perver   : “besleyen, besleyici, yetiştiren, eğiten” anlamlarıyla bileşik sözcükler yaratmada kullanılır (nizamperver, vd.)

peşkir     : havlu. yemek yerken kullanılan bez, peçete

peydâ     : belli, açık. ortaya çıkmak, oluşmak

peyk       : bir başkasına bağımlılığı olan (uydu)

piç           : anne ile babası arasında evlilik bağı olmadan dünyaya gelen çocuk. terbiyesiz, arsız çocuk. her şeyin küçüğü, aslına benzemeyeni..

pitoresk: durumu ve görünüşü resim konusu olmaya değer (görünüş)

piyasa     : pazar. alışveriş fiyatı, geçerli fiyat. arz ve talebin karşılaştığı alan. üretimin bir plana bağlı olmaksızın yapıldığı, fiyatının arz ve talebe göre belirlendiği  ekonomi

polemik : siyasi, bilimsel, yazınsal konularda sert tartışma

pratik     : teoriye dayanmayan, davranış ve uygulama ile ilgili olan, kılgılı, uygulamalı. kolaylıkla uygulanabilir, kullanışlı. bir şeyi yapma yöntemi veya biçimi. sanat, bilim dalı veya teorinin kurallarının uygulanışı

prensip  : ilke, umde

program: dizge, yapılması gereken iş/işlemler bütünü

propaganda: bir düşünceyi yayma ve benimsetmek için söz veya yazılı araçlarla yapılan etkinlik

protesto: bir şeyi haksız, yersiz, gereksiz bularak karşı çıkma, benimsememe. borcun ödenmemesi durumunda özel bir biçime bağlı ve belli hukuki sonuçlar doğuran  bildirim

protokol: bir toplantı, oturum vb sonunda imzalanan belge. diplomatlar arası anlaşma tutanağı. devlet içi ve devletler arası ilişki, tören vb. durumlarda uygulanan kurallar

râdde     : sır, mertebe, aşama, derece, kerte

radikal    : köklü, kesin, kökten/ci

rafineri  : arıtım evi

rağbet    : istek, arzu

rahmet  : suç bağışlama, merhamet etme. yağmur

randıman: verim

rast         : doğru, tesadüf. hedefi bulma, vurma. umulmadığı halde karşılaşmak, tesadüf etmek. düşünmediği veya düşünülmediği halde payına düşmek. bulmak, kollamak, seçmek. başarılı kılmak

razı         : benimseme, isteme

red         : yadsıma. benimsememe

refah      : bolluk, varlık, rahatlık, gönenç

reform   : iyileştirme, düzeltme/ler

reis         : başkan

rejim      : yönetme, düzenleme biçimi, düzen. devlet yönetme biçimi

rekor      : sporda erişilmemiş derecelerin en üstünü. daha önce elde edilmemiş olan sonucu aşan yeni sonuç

resmî     : devlete ait, devlet ile ilgili

revâ        : layık, uygun. yaraşır, yakışır. isteği yerine

revaç      : geçerli, değerli olma, sürüm

revir       : okul, kışla gibi yerlerde hastalar için ayrılmış bölüm

rey          : görme, görüş. (oy)

rıza         : razı olma, istek. onay

riâyet     : uyma. saygı, itibar etme, ağırlama

ric’ât       : geri dönme. geri çekilme

riyazi      : matematik, geometri ile ilgili olan

rönesans: 14.yüzyıldan başlayarak italya ve daha sonra avrupa’da ortaçağdan sonra hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan klasik  ilkçağ klasik kültür ve sanatına dayanarak gelişen ve yeniçağın açılmasına neden olan tüm tarihsel, bilimsel, sanatsal, düşünsel   gelişmeler (bilim, düşünüş ve sanat akımı)

ruh/î/ye: tin. ruhla ilgili, ruhca, ruhsal. tinsel

ruhsat    : izin, müsaade. izin belgesi

rûmî       : bizans egemenliği altındakilere ilişkin. anadolu ile ilgili, anadolu’ya bağlı.

  miladî  takvimden 13 gün geri bir güneş takvimi adı

saâdet    : mutluluk, ongunluk

sâbit       : yerinden oynamayan, yer değiştirmeyen, durağan. hep aynı kalan. gerçekliği tesbit  edilmiş, kanıtlanmış

sacayağı: üç ayaklı çember veya üçgen biçiminde demir destek

sadâkat  : bağlılık, güçlü dostluk

sâde       : yalın, gösterişsiz

sâdık       : doğru, gerçek. dostluk, bağlılık. dostluğu ve bağlılığı içten olan

sadrazam: osmanlı’da başbakan

safha      : evre

saha        : alan

sâir         : harekette olan, yürüyen. başka, öteki, diğer

salâhiyyet: yetki, bir şeyi yapmaya hakkı olma. bir davaya bakabilme

salim      : esen, sağlam

saltanat : bir ülkede hükümdar, padişah, sultan egemenliği. bolluk,zenginlik, gösterişli yaşayış. kişiler üzerindeki egemenlik

sancak    : bayrak, liva. osmanlı’da illerle ilçeler arasındaki yönetim bölümü

sânî         : ikinci

sanî’        : görülen iş

sâni’        : yapan, işleyen, yapıcı. yaratan, sanat eseri yapan. tanrı..

sarf         : harcama, masraf etme, gider. tüketme, kullanma. çevirme, döndürme. değişme. dilbilgisi, gramer

sarih       : açık, kolay anlaşılır. (açıkça, açık, meydanda olarak)

sathi       : dış yüzeyle ilgili. yüzeysel. üstünkörü

sebat      : kararlılık

sebep     : neden

sefalet   : yoksulluk, yoksulluk sıkıntısı

sefaret   : elçilik

sefer      : yolculuk. genellikle yurt dışına yapılan askeri harekât, savaşa gitme

seferber: savaşa hazırlanmış veya girmiş (askeri birlik)

seferberlik: silahlı kuvvetleri savaşa hazır duruma getiren ülke ekonomisi ve yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan  hazırlık ve önlemlerin tümü. bu durumun ilan edildiği veya savaşın sürdüğü dönem

seferî     : yolculukla ilgili olan. savaşla ilgili olan. yolda olduğu için oruç ve namaz zorunluluğu olmayan

sefir        : büyükelçi

sekte      : durma, kesintiye uğrama. bozukluk.  inme, felç

sektör    : bölüm, kesim

selâmet: esen, esenlik

selim      : doğru, dürüst, kusursuz

semere   : ürün

sempati : doğal ve içgüdüsel eğilim, sevgi ve yakınlık duyma

senato   : yaş, eğitim vd. ölçütlere göre seçilmiş parlamento üyelerinden oluşan meclis

sened/t : dayanılacak şey. belgit. tapu. güçlü kanıt olabilecek söz

serdar    : (osmanlı imparatorluğunda) başkomutan

ser–güzeşt: serüven, baştan gelip geçen şey

serin       : az soğuk, ılık ile soğuk arası. hoşa giden, hafif soğukluk veren (şey)

sermaye: ana mal, kapital. varlık

serpinti  : dökülen veya akan bir şeyden sıçrayıp serpilen bölüm.. bir durumun etkisinin azalmış olduğu bölüm

servet    : varlık, zenginlik, mal–mülk varlıkları

seviye    : düzey

sevk        : gönderme, aktarım

seyahat  : gezi

seyir       : gidiş, yürüyüş, ilerleyiş. yola çıkma. eğlenmek için bakmak

seyr        :yürüyüş, gitme, hareket. yolculuk. gezi. eğlenmek üzere bakma. uzaktan bakıp

  karışmama. gezilecek, görülecek şey

sıfat        : toplumsal konum ve özelliğin  nitelenmesi. yüz, giysi ve dış görünüm

sıhhat     : sağlık

sıhhî       : sağlıklı, sağlıkla ilgili

sınıf        : üretim süreci ve üretim ilişkileri içindeki konum, üretimden alınan pay ve üretim araçlarının  mülkiyetine sahiplik koşullarına göre bir toplumdaki aynı veya benzer çıkarlara ve ekonomik-toplumsal koşullara sahip büyük toplumsal grup, gruplar. önem ve niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri. ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği

sicil         : resmi belgelerin kaydedildiği kütük. görevlilerin her türlü durumlarının işlendiği dosya

silsile      : zincir, zincirleme olan şey. ardarda gelen şeylerin oluşturduğu sıra. soy-sop. sıradağ

simsar    : komisyoncu

sine        : göğüs. gönül. yürek. bağır, iç

siyâset   : seyislik. at yönetme, at işleriyle uğraşma. ülke yönetimi. politika. kurnazca iş veya hareket

siyâsî      : politikaya ilişkin olan. politik. politikacı

skandal  : büyük yankı uyandıran, utanç verici küçük düşürücü olay

slogan    : kısa ve çarpıcı propaganda sözü

sosyal     : toplumsal

sosyalist: toplumcu, toplumcu ideolojiyi savunan

sosyalizm: toplumculuk. toplumsal mülkiyetin esas alındığı düzen ve ona ilişkin öğreti

spekülasyon: kurgu. vurgun, vurgunculuk

standard/t: belli bir tipe göre olma. belirli ölçülere, yasaya ve kullanıma uygunluk. tek biçim. kural(laştırma)

strateji   : belirlenmiş amaca ulaşmak için izlenen yol. politik, ekonomik, toplumsal, psikolojik vb. etmenleri bütünlüklü olarak ele alan uzun verimli çizgi, yaklaşım, dizge

sû’           : kötü/lük, fena/lık

suâl         : soru

sû–i istimal: kötüye kullanma

sû–i kasd/t: gizli hazırlıkla cana kıyma(ya hazırlanma)

sû–i        : kötü/ye

sulh muahedesi: barış antlaşması

sulh        : barış

sun’î       : yapma, yapay, takma. yapmacık/eğreti

sûret      : görünüş, biçim. yazı-resim kopyası. yüz, çehre

sükûn     : durma, kımıldamama. hareketsizlik, durgunluk. dinme, kesilme

sükûnet : dinginlik, hareketsizlik, sakinlik

sür’at     : hız, çabukluk

süvari     : atlı. atlı asker

şahit       : tanık

şahsen   : kendi (kendim, kendin). bizzat

şahsî       : kişiye ait, kişisel

şahsiyet : kişilik

şark        : doğu

şart         : koşul

şayan      : uygun, yaraşır, değer, layık

şayet      : olasılık derecesi daha az olmak üzere, eğer

şefkat     : acıyarak ve koruyarak sevme, sevecenlik

şehit       : din uğrunda ölen. savaşta ölen

şekil/şekli/î: biçim. tutum, yol, tarz. oluş biçimi. toplumsal bir bütünün örgütleniş biçimi. olma biçimi. şekilce, biçim ile ilgili,  (biçimsel)

şenî’       : fena, kötü, ayıp, utanılacak

şeref      : kişisel değer, onur

şeriat     : dini temellere dayalı islam yasaları, islam hukuku

şerr        : fena, kötü, kötülük yapan, kötü adam.daha (pek, en) kötü

şevk        : istek, heves. sevinç, neşe

şeyh       : yaşlı adam, ihtiyar. tekke veya zaviyede başkanlık yapan ve müritleri bulunan. kabile ve aşiret reisi

şeyh–ül–islâm: şeyhislam (islam şeyhi, sadrazamdan sonra en yüksek konumdaki kişi)

şiddet    : bir gücün yoğunluk derecesi, sertlik kullanımı

şifa          : sağlıklı duruma geçme, iyilik bulma, iyi olma

şikâyet   : hoşnutsuzluk belirtme, yakınma

şimal      : kuzey

şirret      : geçimsiz, kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz, yaygaracı

şube       : dal, budak. bölük, bölüntü. merkezi temsil eden bölüm

şûra        : danışma kurulu, meclis

şuur        : anlama, anlayış, bilinç

şükran    : teşekkür etme, iyilik bilme, gönül borcu

şümûl     : içine alma(ruhsal olarak), kaplama. ait olma. anlamlar arasında bir anlamı daha olma. kaplam

tâ            : kadar, dek

ta’vîz      : ödün, bedel verme, karşılık olarak bir şey verme, verilme. bir cismin başkası yerine geçmesi

ta’yîn      : ayırma, belli etme. belirleme, kararlaştırma. memurluğa koyma, atama. tayın, asker ekmeği. erzak

taahhüd/t: üzerine alma. yapılması için söz verme. resmi sözleşme

taallûk    : ilgisi olma, ilinti. ait olma

taarruz   : saldırı

taasub/p: bağnazlık. birine taraflı olma. başka dinden olanlara düşmanlık

tabaka    : kat, katman. grup

tâbi’        : birinin ardı sıra giden, ona uyan. boyun eğen, bağlı kalan, emir altında bulunan

tabiat     : doğa. doğa, huy, mizaç

tabiî        : doğada olan, doğal. olağan, her zamanki

tâbir       : deyiş, anlatım

tabur      : dört bölükten kurulan askeri birlik

tabya      : ayrı olarak yapılmış ve silahlarla güçlendirilmiş savunma yeri

tafsil/ât : ayrıntılı anlatım, açıklama/lar

tahakkuk: gerçekleşme

tahammül: dayanma, katlanma

tahassüs: duygu, duygulanma, duygulanım

tahdit     : sınırlama, çevreleme

tahkik/at: soruşturma/lar

tahkim   : güçlendirme, sağlamlaştırma

tahlil       : çözümleme, analiz

tahliye   : boşaltma, salıverme

tahmin   : yaklaşık olarak değerlendirme, oranlama

tahrib/at: yıkıp bozma, kırıp dökme

tahrik     : hareket ettirme, kışkırtma, ayaklandırma

tahrir     : yazma,yazılma, kitabet, kompozisyon

tahrirat  : resmi kurum yazıları

tahsil      : öğrenim

tahsilat  : alacakların toplanması

tahsis/at: özel olarak ayrılmış para, ödenek

takaddüm/tekaddüm: önce gelme, önce davranma. ileri geçme, ileride bulunma

takat      : güç, derman

takbîh    : çirkin görme, beğenmeme

takdim   : sunma, sunuş. tanıtma, tanıştırma

takdir     : beğenip belirtme

takib/p  : arkasına düşme

takibat   : arkasına düşme/ler, sürekli takip etme

takriben: aşağı yukarı, yaklaşık olarak

taksim    : parçalara bölme, bölüştürme

taktik     : savaş yönetme sanatı. sonuca ulaşmak amacıyla izlenen yol ve yöntemlerin tümü

talebe    : öğrenci

talep      : istek

tâlî          : sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. ikinci derecede olan, ikincil

talimat   : yönerge, direktif

tâmîr      : tamir, düzeltme, onarma

tanzim   : sıraya koyma, düzenleme

tanzimat: 1839 gülhane hattı hümayunu fermanı ile ilan edilen yönetimi iyileştirmetasarısı ve iyileştirmenin yapıldığı dönem. yönetsel işlerin düzeltilmesi için alınan önlemlerin ve yapılan uygulamaların tamamı

tarassut: gözleme, gözetleme, dikkatle bakma

tarife      : fiyat gösteren çizelge

tarikat    : aynı dinin içinde, tasavvufa dayanan ve bazı ilkelerle birbirinden ayrılan, tanrıya ulaşma arzusuyla tutulan yollardan her biri

târiz        : kapalı, dolaylı biçimde söz söyleme

tasarruf: bir şeyi istediği gibi kullanma yetkisi. dikkatli kullanım ve tüketim. artırım, biriktirme

tasavvur: göz önüne getirme, hayal etme, zihinde bir biçim kazandırma

tasdik     : doğrulama, gerçeklendirme. onay

tasfiye    : arıtma, ayıklama. kapatma. dışlama. yok etme

tashih     : düzeltme, düzelti

tasvîb/p: doğru bulma, uygun görme

tasvir      : tasarlama, bir şeyi anlatma, göz önünde canlandırma, betimleme

tatbik     : yapma, uygulama, pratik

tatbikat: uygulamalar. askeri manevra uygulama/ları

tatbikî    : uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamalı, pratik

tavsiye   : öğüt, salık verme

tavzih     : açıklama, aydınlatma

tayin       : belirleme, kararlaştırma.atama

taziye/t : başsağlığı dileme

tazyik     : basınç. zorlama, baskı. sıkıştırma. sıkıntı verme

teâmül   : iş. işin oluşu. ötedenberi oluşan, olagelen (yerleşikleşmiş) davranış

teâti       : birbirine verme, alıp verme

teba’      : tabi olma, uyma

tebaa     : uyruk, bir devletin hükmü altındakiler

tebliğ     : bildiri

tebrik     : kutlama

tec/ç/hiz/at: gerekli şeylerle donatma, donatım

tecavüz: saldırı. başkasının hakkına el uzatma

tecelli     : belirme, görünme, ortaya çıkma

tecrübe: deneme sınama. deneyim, görgü

tedarik   : bulma, sağlama

tedbir    : önlem

tedris/at: ders verme, öğretme. öğretim

teessüf  : acınma, yazıklanma, yerinme

teessür  : üzülme, üzüntü

teessüs  : kurulma, ortaya çıkma

tefeci     : el altından yüksek faizle ödünç para veren kimse, faizci

teferruat: ayrıntı/lar

tefrik      : ayırma, seçme, ayırdetme

tefsir      : açıklama. yorum(lama)

tehdit    : göz korkutma, gözdağı verme

tehir       : sonraya, geriye bırakma, geciktirme, ertele/n/me

tekadüm: geçmiş bulunma, zaman aşımı olma

tekâmül: olgunluk, olgunlaşma

tekke     : tarikattan olanların barındıkları ibadet ve tören yaptıkları yer, dergah

teklîf      : öneri, önerme

tekzib/p: yalanlama

tel’în      : lanet okuma, lanetleme

telâfi      : bir etki veya sonucu bir başka etki ile giderme

telâkki    : anlayış, görüş. benimseme, sayma

telâş       : acele (etme)

telkin     : aşılama, zihne sokma. öğütleme

tema      : öğretici veya edebi bir eserde işlenen düşünce, görüş. herhangi bir sanat eserinde işlenen konu

temas    : değme, dokunma. ilişki kurma. değinme, sözünü etme. bağlantı

temâyül : eğilim

temâyüz: sivrilme, üstün duruma gelme, seçkinleşme

tembih  : bir şeyin belli biçimde ve yolda yapılmasını söyleme, üsteleyerek anımsatma. uyarma

temenni: dilek

temin     : korku giderme, inanç verme. sağlama, elde etme

teminat : garanti, güvence

temyiz   : ayırt etme. mahkemelerin kararlarını yasa ve usul yönünden incelenmesini sağlayan yasal yol

tenakuz : anlam aykırılığı, çelişme, çelişki

tenkid/t: eleştiri

tensip    : uygun görme, yaraştırma

teokrasi : siyasi iktidarın tanrının temsilcileri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal siyasi düzen, din erki. dine dayalı yönetim biçimi

teokratik: teokrasiye dayanan

terakkî   : ilerleme, yükselme, gelişme

terbiye  : eğitim. görgü. alıştırma

tercih     : bir şeyi bir başkasına göre üstün ya da önemli sayma, yeğleme

tereddüt: kararsızlık, duraksama

terim     : bir bilim veya dal ile ilgili özel ve belirli bir kavramı olan söz..

tertib/p : düzene koyma. hazırlama. hile, düzen, komplo

terviç     : (bir düşünceyi) tutma, destekleme

tes’îd      : kutlama

tesadüf  : rastlantı/sal

tesânüd/t: dayanışma

tesb/p/it: bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirme, yerinden oynamaz duruma getirme. bir durumu kuşkuya düşürmeyecek biçimde gösterme, belirleme. saptama

tescîl      : sicile, kütüğe geçirme

tesellî     : avutma, avundurma

tesir       : etki

tesis       : yapma, kurma. kurum, kuruluş

teskin     : yatıştırma

teşebbüs: girişim

teşekkül: varlık ve biçim kazanma. kurulma, kuruluş, örgütlenme

teşhir     : gösterme. sergileme. herkese duyurma, dile düşürme

teşhis     : tanıma, seçme. tanı

teşkil      : oluşum, oluşturma

teşkilât  : örgüt, kuruluş

teşrin     : yılın onuncu ve onbirinci aylarına verilen ortak ad

teşrinievvel: ekim ayı

teşrinisani: kasım ayı

teşvik     : özendirme, destekleme

tetkik     : araştırma, inceleme

tevazuu : alçak gönüllülük

tevcih     : belli bir yöne çevirme, yöneltme. (aşama, makam, mevki) verme

tevdi      : verme/vermek, bırakma/bırakmak

teveccüh: bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme, güler yüz gösterme,yakınlık duyma, hoşlanma

tevekkül: her şeyi tanrıya bırakma, yazgıya boyun eğme

tevessül: başlama, girişme

tevhid/t: bir kaç şeyi bir araya getirip birleştirme. birliğine inanma, bir sayma. tek tanrıcılık. tanrıyı övmek için yazılan manzume

tevkif     : durdurma, durdurulma. alıkoyma. mevkuf (tutuklu) halinde bekletme

tevlîd/t  : doğurma, doğurulma, doğurtma. meydana getirme. neden olma

teyid/t   : doğrulama, gerçekleme, bir bilgiyi doğrulayarak güçlendirme

tez          : çabuk olan, hızlı

tez          : sav

tezad/t  : karşıtlık, karşıt, karşıt olma. anlatımda birbirine karşıt iki sözü yan yana kullanma

tezâhür  : oluşma, belirme, görünme. belirti. birbirine yardım etme

tezâhürât: yardımlar. gösteri, toplu gösteri

tezkere  : (yazılı) pusula. resmi izin kağıdı. askerliğin bittiğini bildirir belge..

tezvir     : yalan söyleme. ara bozma

tılsım      : doğa üstü şeyler yapabileceğine inanılan güç. büyülü şey, muska. çare, önlem, güç

toptan   : toplu olarak, tümüyle, bütünüyle

tortu      : çökelme sonunda sıvının dibine çöken katı madde, çökelti. bir şeyin bayağı, işe

  yaramaz duruma gelmiş olanı

totaliter: hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, yetkilerin bir elde veya küçük bir

  yönetici grubun elinde toplandığı demokratik olmayan düzen

tramvay: yol üzerinde çıkıntı yapmayacak biçimde döşenmiş özel raylarda hareket eden yolcu taşıtı

tümen   : büyük küme, yığın. tugayla kolordu arasında yer alan birlik. on bin erden oluşan

  askeri güç

türedi    : umulmayan bir biçimde sivrilmiş ve hakkı olmayan bir duruma gelen. nereden

  gelip, nasıl ortaya çıktığı belirsiz, gerçek bir değeri olmayan

umacı     : küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş hayali yaratık

umde     : ilke

umûm müdür: genel müdür

umûm    : genel olma. hep herkes

umûmî efkâr: halkın, genelin düşüncesi, düşünceleri. kamuoyu düşünüşü

umûmî   : genel, genele, herkese ilişkin

umûmiyyet: genellik

umûr      : işler, özellikler, maddeler, şeyler

usûl        : yol, yöntem

ücra        : çok uçta, kenarda veya uzakta bulunan

ülkü        : amaç edinilen, ulaşılmak istenilen şey, mefkûre, ideal

üslup      : oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz.. özgü, teknik, renk, biçimlendirme ve

  söyleyiş özelliği, biçem

üvey       : yalnız yasaca akraba sayılan, öz olmayan

va’d/vaad: söz verme, üstlenme. önceden yapacağına ilişkin umut verme

va’de      : bir şey için önceden belirlenen zaman. geciktirmek için belirlenen zaman. ecel. öz

vahim     : ağır, korkulu, çok tehlikeli

vak’a       : olay

vakf        : duruş, durma, kımıldamama. ayırma, satılmama kaydıyla yapılan bağış

vakıf       : ayakta duran. bilgili, haberli. vakfeden

vâki         : olan, olmuş

vakit       : zaman

vâris       : kendisine miras düşen, mirasçı, kalıtçı

vâris       : mirasçı, kalıtçı

vasıf        : nitelik

vasıta     : araç

vasi         : engelli birinin malını yöneten. ölenin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan

vatanperver: yurtsever

vaz’         : konma, konulma, koyma (esas, eksen koyma). bırakma. tayin etme. kurma,  bulma, yapma. duruş, davranış..

vazife     : görev

vaziyet   : konum. durum

vebal      : günah. manevi sorumluluk

vechi      : yüze ait, yüz ile ilgili

vechile   : (aynı) nedenle, (bu yüzden)..

vecîbe    : vacib olan, ödev, borç hükmünde görev

vefa        : sevgide durma, sevgi bağlılığı

vefat      : ölüm

vehâmet: (vahâmet) hazım güçlüğü. tehlikeli, korkulacak durum

vehim    : kuruntu, yersiz korku. kuşku, tereddüt

vehm/vehim: kuruntu, yersiz korku. kuşku, tereddüt

vekil       : yerine bakan. bakan

velet      : oğul, çocuk. çocukları paylama deyişi

vesayet  : vasilik

vesika     : belge

vesile     : neden, bahane

vesvese : kuşku, kuruntu, işkil

veto       : bir yetkinin, bir yasa veya kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı

vicdan    : kişisel ahlaki değerler üzerine dolaysız yargılama gücü

vilâyet    : il

vuku’/u  : olma, meydana gelme

vukuf      : bir durumda duruş. artıp eksilmeme. haberli olma

vuzuh     : açık olma durumu, açıklık, aydınlık

vücud     : bulunma, var olma, varlık. cisim, gövde, beden

yadigâr   : birini veya bir olayı anımsatan nesne (veya kişi)

yardakçı: kötü işlerde birine yardım eden

yarıcı      : başkasının toprağını ekerek ürünün yarısını alan

yavan     : yağı az. katıksız. hoşa gitmeyen. görgüsüz, bilgisiz

yaygara  : gereksizce yüksek sesle bağırıp çağırma

yeis         : umutsuzluk kökenli karamsarlık, üzüntü

yekûn     : toplam

yeltenmek: yapamayacağı bir işe girişmek, özenmek, heves etmek, meyletmek

yermek  : kötülüklerini söylemek. alaylı bir dille kusurlarını söylemek, ortaya koymak.  beğenmemek, hoşlanmamak, tiksinmek

yetim     : babası ölmüş olan çocuk

zaaf         : düşkünlük, dayanamama

zab/p/t  : sıkı tutma. yönetimi altına alma, kendine mâl etme. silah gücü ile bir yeri alma.  anlama, kavrama. kaydetme, özetini yazma

zabit       : rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker. resmi kurumlardaki yazı işleri  görevlisi. yönetme gücü olan, dediğini yaptıran

zâde       : “çok olsun ve artsın” anlamında iyi dilek sözü

zâde       : evlat, oğul. insaniyetli, doğru adam. “doğmuş, meydana gelmiş” anlamlarıyla birleşik  sözcükler oluşturur (perizade, vb.)

zâhir       : görünen, açık, ortada. elbette, kuşkusuz.. galiba, sanırım.. görünüşe göre  anlaşılan, meğer. dış yüz, görünüş

zâhirî      : görünen, görünürdeki

zâil          : sona eren, sürekli olmayan. geçen, geçmiş olan

zâlim      : acımasız ve haksız davranan, kıyıcı

zan          : sanma, sanı

zarf         : kap, kılıf. kağıttan kese. metal kap. bir fiil, sıfat veya başka bir zarfın anlamını  zaman, yer vb. bakımdan etkileyen belirteç

zarfında: (belirtilen) süre, zaman içinde veya o zaman boyunca

zaruret  : zorunluluklar

zaruri     : zorunlu

zât          : kimse, kişi. kendi, öz

zat–ı âli  : büyük kişi

zâviye     : köşe, açı. anlayış, görüş. küçük tekke

zayiât     : yitikler, kayıplar

zehab     : gitme. bir düşünceye uyma. düşünsel olarak bir yola sapma. zannetme, sanma

zekâ        : düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma  yeteneklerinin tamamı. anlak

zelzele   : deprem

zerre      : çok küçük parçacık

zıd/t       : bir şeyin karşılığı, tersi. karşıt

zihin       : bellek, hafıza. anlayış, kavrayış. bilinç, dimağ

zihniyet: düşünme yolu, düşünüş biçimi

zikr/zikir: anma, söyleme, sözünü etme

zinde      : diri, yaşayan, canlı. dinç sağlam, güçlü, kuvvetli

zira         : çünkü, şundan dolayı..

ziraat      : ekincilik, çiftçilik, tarım işleri

ziraî        : ziraate ait, ziraatle ilgili, tarımsal

zirve       : doruk, tepe. en üst aşama

ziyade    : çok, daha çok

ziyan       : zarar

zuhûr     : ortaya çıkma, belirme

zûlüm     : kıyım, acımasızlık, haksızlık

zümre    : bölük, takım, topluluk, sınıf, cins, grup. alt takım

 

 



* Bu listede İsmet İnönü’nün yayınlanan başlıca kitaplarına yer verilmiş, çok sayıda bulunan ve tek bir konuşmasının kitapçık/broşür haline getirilmiş basımlarına yer verilmemiştir. Bu liste, başlıca başvuru kaynağı olarak düşünülmüştür. Burada yer verilmeyen kitapçık ve broşürlerin çoğu, bu listedeki kitaplar tarafından içerilmektedir.

* Makale Akis Dergisi için hazırlanmıştır.

[1] Akis Haftalık Aktüalite Mecmuası; Sayı: 560, Cilt: XXXII, Yıl: 11, Basıldığı Tarih: 11.03.1965

[2] Ulus Gazetesi, 14.03.1965

[3] Ulus Gazetesi, 21.03.1965

[4] Cumhuriyet Gazetesi, 22.03.1965

[5]Cumhuriyet Gazetesi, 23.03.1965

[6]Cumhuriyet Gazetesi, 24.03.1965

[7] Cumhuriyet Gazetesi, 25.03.1965

[8] Ulus Gazetesi, 27.03.1965

[9] Cumhuriyet Gazetesi, 28.03.1965

[10] Ulus Gazetesi, 01.04.1965

[11]Ulus Gazetesi, 02.04.1965

[12] Ulus Gazetesi, 05.04.1965

[13] Cumhuriyet Gazetesi, 07.04.1965

[14] Ulus Gazetesi, 09.04.1965

* Makale Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[15] Bayram Gazetesi, 13.04.1965

[16] Ulus Gazetesi, 19.04.1965

[17] Ulus Gazetesi, 19.04.1965

[18] Ulus Gazetesi, 19.04.1965

[19] Ulus Gazetesi, 19.04.196

[20] Ulus Gazetesi, 25.04.1965

[21] Ulus Gazetesi, 30.04.1965

[22] Ulus Gazetesi, 06.05.1965

[23] Ulus Gazetesi, 06.05.1965

[24] Ulus Gazetesi, 08.05.1965

[25] Ulus Gazetesi, 08.05.1965

* Makale Ulus Gazetesi’nde başmakale olarak Görüşüm üstbaşlığı altında yayınlan-mıştır.

[26] Ulus Gazetesi, 09.05.1965

* Bu mesaj, Ulus Gazetesi’nde başmakale olarak Görüşüm üstbaşlığı altında ayrıca ya-yınlanmıştır.

[27] Ulus Gazetesi, 10.05.1965

[28] Dışişleri Belleteni; T.C. Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Sayı: 8, Şubat 1965, sf. 94-95 ... 09.05.1965; Tamamlayıcı Kaynak: Ulus Gazetesi, 10.05.1965

[29] Ulus Gazetesi, 14.05.1965

[30] Ulus Gazetesi, 17.05.1965

[31] Ulus Gazetesi, 20.05.1965

[32] Ulus Gazetesi, 20.05.1965

[33] Ulus Gazetesi, 22.05.1965

[34] Ulus Gazetesi, 23.05.1965

[35] Cumhuriyet Gazetesi, 23.05.1965

[36] Ulus Gazetesi, 24.05.196

[37] Ulus Gazetesi, 27.05.1965

[38] Ulus Gazetesi, 03.06.1965

[39] Ulus Gazetesi, 04.06.1965

[40] Ulus Gazetesi, 05.06.1965

[41] Ulus Gazetesi, 07.06.1965

[42] Ulus Gazetesi, 09.06.1965

[43] Ulus Gazetesi, 13.06.1965

[44] Ulus Gazetesi, 15.06.1965

[45] Ulus Gazetesi, 06.07.1965

[46] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 06.07.1965

[47] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 06.07.1965

[48] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 07.07.1965

[49] Ulus Gazetesi, 10.07.1965

[50] Cumhuriyet Gazetesi, 10.07.1965

[51] Ulus Gazetesi, 15.07.1965

[52] Ulus Gazetesi, 16.07.1965

[53] Ulus Gazetesi, 19.07.1965

[54] Ulus Gazetesi, 23.07.1965

[55] Akşam Gazetesi, 24.07.1965

* Makale, Erzurum Kongresi ve Mustafa Kemal Atatürk adlı kitap için yazılmıştır.

[56] Ulus Gazetesi, 24.07.1965

[57] Ulus Gazetesi, 24.07.1965

[58] Ulus Gazetesi, 24.07.1965

[59] Ulus Gazetesi, 24.07.1965

[60] Ulus Gazetesi, 26.07.1965

[61] Ulus Gazetesi, 29.07.1965

[62] Milliyet Gazetesi, 29.07.1965

[63] Milliyet Gazetesi, 30.07.1965

[64] Ulus Gazetesi, 30.07.1965

[65] Ulus Gazetesi, 30.07.1965

[66] Ulus Gazetesi, 31.07.1965

[67] Cumhuriyet Gazetesi, 03.08.1965

[68] Ulus Gazetesi, 03.08.1965

[69] Ulus Gazetesi, 06.08.1965

[70] Ulus Gazetesi, 08.08.1965

[71] Kim Haftalık Haber Dergisi; Sayı: 369, Cilt: 29, Yıl: 8, sf. 4-6 ... 12.08.1965

[72] Ulus Gazetesi, 14.08.1965

[73] Ulus Gazetesi, 18.08.1965

[74] Cumhuriyet Gazetesi, 19.08.1965

[75] Ulus Gazetesi, 24.08.1965

[76] Ulus Gazetesi, 24.08.1965

[77] Hürriyet Gazetesi, 25.08.1965

[78] Ulus Gazetesi, 27.08.1965

[79] Ulus Gazetesi, 27.08.1965

[80] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 28.08.1965

[81] Cumhuriyet Gazetesi, 28.08.1965... Tamamlayıcı Kaynak: Ulus Gazetesi, 01.09.1965

[82] Ulus Gazetesi, 30.08.1965

[83] Ulus Gazetesi, 31.08.1965

[84] Ulus Gazetesi, 09.09.1965

[85] Ulus Gazetesi, 10.09.1965

[86] Ulus Gazetesi, 10.09.1965

[87] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 11.09.1965

[88] İsmet İnönü’nün Arkadaşına Yazdığı Mektup; Ankara: Cumhuriyet Halk Partisi, 1965 ... 20.09.1965

[89] İsmet İnönü’nün Yazdığı Bir Mektup; Ankara: Cumhuriyet Halk Partisi, 1965 ... 20.09.1965

[90] Ulus Gazetesi, 21.09.1965

[91] Ulus Gazetesi, 21.09.1965

[92] Ulus Gazetesi, 22.09.1965

[93] Ulus Gazetesi, 23.09.1965

[94] Kim Haftalık Haber Dergisi; Sayı: 376, Cilt: 31, Yıl: 8, 30 Eylül 1965, sf. 18-20 ... Ulus Gazetesi, 26.09.1965

[95] Ulus Gazetesi, 30.09.1965

[96] Ulus Gazetesi, 04.10.1965

[97] Ulus Gazetesi, 05.10.1965

[98] Ulus Gazetesi, 05.10.1965

[99] Ulus Gazetesi, 08.10.1965

[100] Ulus Gazetesi, 08.10.1965

[101] Ulus Gazetesi, 09.10.1965

[102] Ulus Gazetesi, 11.10.1965

[103] Ulus Gazetesi, 12.10.1965

[104] Cumhuriyet Gazetesi, 14.10.1965

[105] Ulus Gazetesi, 14.10.1965

[106] Cumhuriyet Gazetesi, 19.10.1965

[107] Cumhuriyet Gazetesi, 20.10.1965

[108] Ulus Gazetesi, 25.10.1965

[109] Ulus Gazetesi, 29.10.1965

[110] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 29.10.1965

[111] Ulus Gazetesi, 03.11.1965

[112] Cumhuriyet Gazetesi, 10.11.1965

[113] Ulus Gazetesi, 11.11.1965

[114] Ulus Gazetesi, 11.11.1965

[115] Ulus Gazetesi, 14/15.11.1965

[116] Cumhuriyet Gazetesi, 16.11.1965

[117] Ulus Gazetesi, 17.11.1965

[118] Cumhuriyet Gazetesi, 20/21.11.1965

[119] Cumhuriyet Gazetesi, 27/28.11.1965

[120] Ulus Gazetesi, 28.11.1965

* Coexistance (Fransızca): Barış içinde bir arada yaşama

[121] Cumhuriyet Gazetesi, 29.11.1965

[122] Ulus Gazetesi, 03.12.1965

[123] Ulus Gazetesi, 17.12.1965

[124] Anıtkabir Özel Defteri; Yayın Koordinatörü: Recep Cengiz; Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara 2001, Takım: 8563-13-0 ... 17.12.1965

[125] Ulus Gazetesi, 18.12.1965

[126] Ulus Gazetesi, 20.12.1965

[127] Ulus Gazetesi, 25.12.1965

[128] Ulus Gazetesi, 01.01.1966

[129] Ulus Gazetesi, 11.01.1966

[130] Ulus Gazetesi…19.01.1966

[131] Cumhuriyet Gazetesi, 20.01.1966

* Makale İstanbul Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[132] Ulus Gazetesi, 26.01.1966

[133] Cumhuriyet Gazetesi, 29.01.1966

[134] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 02.02.1966

[135] Ulus Gazetesi, 08.02.1966

[136] Cumhuriyet Gazetesi, 16.02.1966

[137] Cumhuriyet Gazetesi, 28.02.1966

[138] Cumhuriyet Gazetesi, 01.03.1966

[139] Ulus Gazetesi, 10.03.1966

[140] Ulus Gazetesi, 11.03.1966

[141] Cumhuriyet Gazetesi, 12.03.1966

[142]Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 13.03.1966

[143]Ulus Gazetesi, 17.03.1966

[144] Ulus Gazetesi, 20.03.1966

[145]Ulus Gazetesi, 20.03.1966

[146] Ulus Gazetesi, 22.03.1966

[147] Ulus Gazetesi, 01.04.1966

[148] Bayram Gazetesi, 03.04.1966

* Makale, İstanbul Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[149] Ulus Gazetesi, 05.04.1966

[150] Ulus Gazetesi, 11.04.1966

[151] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 14.04.1966

[152] Ulus Gazetesi, 18.04.1966

[153] Ulus Gazetesi, 18.04.1966

[154] Ulus Gazetesi, 29.04.1966

[155] Ulus Gazetesi, 07.05.1966

[156] Ulus Gazetesi, 08.05.1966

[157] Ulus Gazetesi, 13.05.1966

[158] Ulus Gazetesi, 16.05.1966

[159] Ulus Gazetesi, 17.05.1966

[160] Ulus Gazetesi, 18.05.1966

[161] Ulus Gazetesi, 23.05.1966

[162] Ulus Gazetesi, 23.05.1966

[163] Ulus Gazetesi, 24.05.1966

[164] Ulus Gazetesi, 25.05.1966

[165] Ulus Gazetesi, 27.05.1966

[166] Ulus Gazetesi, 28.05.1966

[167] Ulus Gazetesi, 29.05.1966

[168] Ulus Gazetesi, 29.05.1966

[169] Ulus Gazetesi, 29.05.1966

[170] Ulus Gazetesi, 29.05.1966

[171] Ulus Gazetesi, 30.05.1966

[172] Ulus Gazetesi, 31.05.1966

[173] Ulus Gazetesi, 01.06.1966

[174] Ulus Gazetesi, 01.06.1966

[175] Ulus Gazetesi, 02.06.1966

[176] Ulus Gazetesi, 02.06.1966

[177] Ulus Gazetesi, 04.06.1966

[178] Ulus Gazetesi, 06.06.1966

[179] Ulus Gazetesi, 08.06.1966

[180] Ulus Gazetesi, 09.06.1966

[181] Ulus Gazetesi, 29.06.1966

[182] Ulus Gazetesi, 30.06.1966

[183] Ulus, 04.07.1966

[184] Ulus Gazetesi, 05.07.1966

[185] Ulus Gazetesi, 08.07.1966

[186] Ulus Gazetesi, 09.07.1966

[187] Ulus Gazetesi, 25.08.1966

[188] Ulus Gazetesi, 10.09.1966

[189] Ulus Gazetesi, 15.09.1966

[190] Ulus Gazetesi, 19.09.1966

[191] Cumhuriyet Gazetesi, 19.09.1966

[192] Ulus Gazetesi, 20.09.1966

[193] CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün İstanbul-Ankara-İzmir İl Kongreleriyle Ankara İl Merkezinde Yaptığı Konuşmalar; CHP Ulusal Basımevi, Ankara 1966, sf. 3-10 ... 24.09.1966

[194] Ulus Gazetesi, 26.09.1966

[195] Ulus Gazetesi, 27.09.1966

[196] Ulus Gazetesi, 01.10.1966

[197] CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün İstanbul-Ankara-İzmir İl Kongreleriyle Ankara İl Merkezinde Yaptığı Konuşmalar; CHP Ulusal Basımevi, Ankara 1966, sf. 11-16 ... 08.10.1966

[198] CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün İstanbul-Ankara-İzmir İl Kongreleriyle Ankara İl Merkezinde Yaptığı Konuşmalar; CHP Ulusal Basımevi, Ankara 1966, sf. 17-23 ... 09.10.1966

[199] CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün İstanbul-Ankara-İzmir İl Kongreleriyle Ankara İl Merkezinde Yaptığı Konuşmalar; CHP Ulusal Basımevi, Ankara 1966, sf. 24-27 ... 09.10.1966

[200] Ulus Gazetesi, 10.10.1966

[201] Ulus Gazetesi, 10.10.1966

[202] Ulus Gazetesi, 11.10.1966

[203] CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün İstanbul-Ankara-İzmir İl Kongreleriyle Ankara İl Merkezinde Yaptığı Konuşmalar; CHP Ulusal Basımevi, Ankara 1966, sf. 28-30 ... 11.10.1966

[204] Ulus Gazetesi, 12.10.1966

* Bu mesaj bu kitapta 10.10.1966 tarihli CHP Elazığ İl Kongresine gönderilen mesajın aynısıdır

[205] Ulus Gazetesi, 14.10.1966

[206] Genel Başkan, İsmet İnönü’nün 18. Kurultayı Açış Konuşması 18.10.1966; CHP Ulusal Basımevi, Ankara 1966 ... 18.10.1966

[207] Ulus Gazetesi, 22.10.1966

[208] Ulus Gazetesi, 25.10.1966

[209] Cumhuriyet Gazetesi, 30.10.1966

[210] Ulus Gazetesi, 01.11.1966

[211] Cumhuriyet Gazetesi, 07.11.1966

[212] Ulus Gazetesi, 08.11.1966

[213] Ulus Gazetesi, 11.11.1966

[214] Ulus Gazetesi, 12.11.1966

[215] Ulus Gazetesi, 12.11.1966

[216] Ulus Gazetesi, 14.11.1966

[217] Ulus Gazetesi, 15.11.1966

[218] Ulus Gazetesi, 21.11.1966

[219] Ulus Gazetesi, 24.11.1966

[220] Ulus Gazetesi, 25.11.1966

[221] Ulus Gazetesi, 07.12.1966

[222] Ulus Gazetesi, 09.12.1966

[223] Ulus Gazetesi, 15.12.1966

[224] Ulus Gazetesi, 15.12.1966

[225] Ulus Gazetesi, 17.12.1966

[226] Cumhuriyet Gazetesi, 23.12.1966

[227] Cumhuriyet Gazetesi, 24.12.1966

[228] Ulus Gazetesi, 26.12.1966

[229] Cumhuriyet Gazetesi, 30.12.1966

[230] Ulus Gazetesi, 01.01.1967

[231] Ulus Gazetesi, 01.01.1967

[232] Ulus Gazetesi, 02.01.1967

[233] Ulus Gazetesi, 04.01.1967

[234] Ulus Gazetesi, 12.01.1967

[235] Ulus Gazetesi, 12.01.1967

[236] Cumhuriyet Gazetesi, 16.01.1967

[237] Ulus Gazetesi, 24.01.1967

[238] Ulus Gazetesi, 25.01.1967

[239] Cumhuriyet Gazetesi, 26.01.1967

[240] Ulus Gazetesi, 26.01.1967

[241] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 29.01.1967/30.01.1967

[242] Ulus Gazetesi, 30.01.1967

[243] Ulus Gazetesi, 31.01.1967

[244] Anıtkabir Özel Defteri; ... 04.02.1967

[245] Ulus Gazetesi, 05.02.1967

[246] Ulus Gazetesi, 05.02.1967

[247] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 06.02.1967/07..02.1967

[248] Cumhuriyet Gazetesi, 09.02.1967

[249] Ulus Gazetesi, 10.02.1967

[250] Ulus Gazetesi, 10.02.1967

[251] Ulus Gazetesi, 12.02.1967

[252] Ulus Gazetesi, 23.02.1967

[253] Cumhuriyet Gazetesi, 25.02.1967

[254] Ulus Gazetesi, 05.03.1967

[255] Ulus Gazetesi, 16.03.1967

[256] Ulus Gazetesi, 21.03.1967

[257] Cumhuriyet Gazetesi, 07.04.1967

[258] Ulus Gazetesi, 10.04.1967

[259] Ulus Gazetesi, 12.04.1967

[260] Ulus Gazetesi, 12.04.1967

[261] Ulus Gazetesi, 12.04.1967

[262] Ulus Gazetesi, 13.04.1967

[263] Ulus Gazetesi, 14.04.1967

[264] Ulus Gazetesi, 15.04.1967

[265] Ulus Gazetesi, 17.04.1967

[266] Ulus Gazetesi, 19.04.1967

[267] Ulus Gazetesi, 21.04.1967

[268] Ulus Gazetesi, 21.04.1967

[269] Ulus Gazetesi, 23.04.1967

[270] Ulus Gazetesi, 27.04.1967

[271] Ulus Gazetesi, 28.04.1967

[272] İnönü Ortanın Solu’nu Anlatıyor/CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün V. Olağanüstü Kurultayındaki Açış-Kapanış Konuşmaları (28-29 Nisan 1967); C.H.P Genel Sekreterliği Basın ve Propaganda Bürosu, 1967, Ankara: Ulusal Basımevi ... 28.04.1967

[273] Ulus Gazetesi, 29.04.1967

[274] İnönü Ortanın Solu’nu Anlatıyor/CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün V. Olağanüstü Kurultayındaki Açış Kapanış Konuşmaları (28-29 Nisan 1967); C.H.P Sektörlüğü Basın ve Propaganda Bürosu, 1967, Ankara: Ulusal Basımevi ... 29.04.1967

[275] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 01.05.1967

[276] Ulus Gazetesi, 02.05.1967

[277] Ulus Gazetesi, 05.05.1967

[278] Cumhuriyet Gazetesi, 05.05.1967

[279] Ulus Gazetesi, 06.05.1967

[280] Ulus Gazetesi, 06.05.1967

[281] Cumhuriyet Gazetesi, 10.05.1967

[282] Ulus Gazetesi, 12.05.1967

[283] Anıtkabir Özel Defteri; ... 17.05.1967

[284] Cumhuriyet Gazetesi, 18.05.1967

* Makale, Ulus Gazetesi için yazılmıştır.

[285] Ulus Gazetesi, 19.05.1967

[286] Ulus Gazetesi, 24.05.1967

[287] Ulus Gazetesi, 05.06.1967

[288] Ulus Gazetesi, 07.06.1967

[289] Ulus Gazetesi, 12.06.1967

[290] Ulus Gazetesi, 14.06.1967

[291] Ulus Gazetesi, 25.06.1967

[292] Ulus Gazetesi, 30.06.1967

[293] Ulus Gazetesi, 01.07.1967

[294] Ulus Gazetesi, 18.07.1967

[295] Ulus Gazetesi, 19.07.1967

[296] Cumhuriyet Gazetesi, 22.07.1967

[297] Ulus Gazetesi, 23.07.1967

[298] Ulus Gazetesi, 25.07.1967

[299] Ulus Gazetesi, 25/26.07.1967

[300] Ulus Gazetesi, 25.07.1967

[301] Ulus Gazetesi, 26.07.1967

[302] Ulus Gazetesi, 29.07.1967

[303] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 30.07.1967

[304] Ulus Gazetesi, 17.08.1967

[305] Ulus Gazetesi, 27.08.1967

[306] Ulus Gazetesi, 31.08.1967

[307] Ulus Gazetesi, 09.09.1967

[308] Ulus Gazetesi, 10.09.1967

[309] Ulus Gazetesi, 10.09.1967

[310] Ulus Gazetesi, 13.09.1967

[311] Ulus Gazetesi, 18.09.1967

[312] Ulus Gazetesi, 21.09.1967

[313] Ulus Gazetesi, 22.09.1967

[314] Ulus Gazetesi, 23/25.09.1967

[315] Ulus Gazetesi, 25.09.1967

[316] Ulus Gazetesi, 26.09.1967

[317] Ulus Gazetesi, 26.10.1967

[318] Ulus Gazetesi, 29.10.1967

[319] Ulus Gazetesi, 02.11.1967

[320] Ulus Gazetesi, 05.11.1967

[321] Ulus Gazetesi, 10.11.1967

[322] Ulus Gazetesi, 11.11.1967

[323] Ulus Gazetesi, 14.11.1967

[324] Ulus Gazetesi, 16.11.1967

[325] Ulus Gazetesi, 21.11.1967

[326] Ulus Gazetesi, 25.11.1967

[327] Ulus Gazetesi, 26.11.1967

[328] Ulus Gazetesi, 28.11.1967

[329] Ulus Gazetesi, 28.11.1967

[330] Ulus Gazetesi, 28.11.1967

[331] Ulus Gazetesi, 29.11.1967

[332] Ulus Gazetesi, 30.11.1967

[333] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 02.12.1967

[334] Ulus Gazetesi, 03.12.1967

[335] Ulus Gazetesi, 08.12.1967

[336] Ulus Gazetesi, 09.12.1967

[337] Ulus Gazetesi, 10.12.1967

[338] Cumhuriyet Gazetesi, 16.12.1967

[339] Cumhuriyet Gazetesi, 17.12.1967

[340] Ulus Gazetesi, 18.12.1967

[341] Ulus Gazetesi, 22.12.1967

[342] Ulus Gazetesi, 25.12.1967