TBMM KÜLTÜR SANAT VE YAYIN KURULU YAYINLARI NO: 105

 

 

İSMET İNÖNÜ

 

Konuşma, Demeç, Makale,

Mesaj ve Söyleşileri

1968 – 1970

 

 

 (01.01.1968 – 23.07.1970)

Hazırlayan

İlhan TURAN

 

 

ANKARA – 2004

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sunuş ve Teşekkür

 

 

İsmet İnönü’nün “Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri”ne ilişkin kronolojik eksiklikleri gidermeyi bu kitapla sürdürüyoruz.

TBMM konuşmaları dışında, İsmet İnönü’nün basılı kitaplarında önemli boşluk ve eksikler bulunmaktaydı. İsmet İnönü’nün ölümünün 30. yıldönümünde, Aralık 2003’te yayınlanan 26.10.1933–03.12.1938, 13.12.1944–28.05.1950 tarihlerine ilişkin iki kitap yayınlanmıştı. Bu yıl ise, 11.11.1961–26.02.1965 ve 11.03.1965–25.12.1967 tarihlerini kapsayan yeni iki ayrı cildin ardından 01.01.1968–23.07.1970 tarihlerine ilişkin bu beşinci kitapla kronolojik eksiklerin tamamlamasının sonuna yaklaşmış bulunuyoruz.

Bu kitap, İsmet İnönü’nün ikinci kez ana muhalefet liderliği yaptığı yılların bir bölümünü kapsamaktadır. Bir önceki kitabın girişinde belirttiğimiz gibi, İsmet İnönü için devletin başında bulunmak ile muhalefet liderliğinde bulunmak arasında bir fark bulunmadığı bu kitapla yeniden görülebilecektir. İsmet İnönü için demokrasi ve demokratik rejimin yerleştirilmesi, siyasi partiler ve vatandaşlar arası ilişkilerin iyi kılınması, cumhuriyetin temel prensiplerinin korunması, siyasetin her türlü istismardan arındırılması ve ülke çıkarlarının temel alınması önemli bir ideal ve sürekli çaba konusu olmuştur. İşte bu kitapla bu çabaları bir kez daha tarih içinden izlemeyi sürdürüyoruz.

*     *     *

Başta sözünü ettiğimiz İsmet İnönü’nün kitaplarındaki eksikleri giderme konusunda TBMM’nin gösterdiği süreklilik içindeki kurumsal yaklaşımı nedeniyle, TBMM Başkanlığı’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu’na, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Birim Amiri Ercan DURDULAR’a öncelikle ve yeniden teşekkür ediyoruz.

Bu çalışmaların veri kaynağı TBMM Kütüphanesi ile Vakfımızın arşivi olmuştur. Ancak TBMM Kütüphane Müdürlüğü’nün özel katkıları olmasaydı, bu çalışma belki de bu tamlıkta olmayabilirdi. Bir yılı aşkın bir süreyle TBMM Kütüphanesi, bu çalışmanın araştırma ve veri toplama safhasına ilişkin İnönü Vakfı’na duyarlı bir ev sahipliği yapmıştır.

TBMM Kütüphanesinin bir önceki Müdürü Ali Rıza CİHAN’ın çok özel katkılarını burada anıyor ve kendisine sevgi ve teşekkürlerimizi yineliyoruz.

Yine TBMM Kütüphanesi yönetici ve görevlilerinden,

Kütüphane eski Müdür Yardımcısı ve yeni Müdürü İsmet BAYDUR,

Müdür Yardımcısı Tuncer YILMAZ;

Mikrofilm Bölümü eski Sorumlusu ve eski Müdür Yardımcısı Cihan ERKAL,

Bu çalışmalar için ciddi emekleri bulunan Mikrofilm Operatörleri Ömer İMAMOĞLU ile Şevket ERCİL,

Mikrofilm Operatörleri İhsan Güler ve Yaşar Bilgin,

Araştırma Bölümü Görevlisi Alev SARI,

Ödünç Verme Bölümü Şefi Necla ERYURT,

Fotokopi Görevlileri Mehmet YILDIRIM ile Mehmet SAĞIR

Depo Görevlileri Veis KARAKUŞ ile Engin KELEŞ’e ve adlarını burada belir-temediğimiz bir çok Kütüphane görevlisine;

TBMM Basımevi Müdürlüğü’ne,

Basımevi Elektronik Dizgi Bölümü Sorumlusu Ali İPEK’e,

Basımevi Elektronik Dizgi Görevlisi Mihriban ATMACA’ya;

Ve son olarak, büyük titizlik ve özveri ile yaptığı araştırma sonucunda bu kitapları gerçekleştiren İlhan Kamil TURAN’a içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

15.07.2004

Özden TOKER

İnönü Vakfı Başkanı

 

 

 

 

 

 

 

Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar

 

 

 

Bu kitap ve ardından yayınlanacak diğer yeni kitaplar hakkında

 

Bu kitap, İnönü Vakfı için yapılan süreli bir çalışmanın beşincisidir.

İsmet İnönü’nün (TBMM dışındaki) söylev, konuşma, demeç, söyleşi, makale ve mesajlarının kronolojik eksiklerinin ilk kısmına, yani 26.10.1933–03.12.1938 ile 29.12.1944–25.05.1950 tarihlerine ilişkin iki kitabın ardından, 1961–1973 yıllarına ilişkin 11.11.1961–26.02.1965 ve 11.03.1965–25.12.1967 tarihlerini kapsayan diğer iki kitaptan sonra, şimdi 01.01.1968–23.07.1970 tarihlerine ilişkin olan bu kitapla birlikte beşinci aşama tamamlanmış olmaktadır.

25.07.1970–10.12.1973 tarihlerine ilişkin kitapların yayına hazırlanma çalışmaları ise hızla sürmektedir..

Çalışmanın yürütülüşü

Söz konusu tarihleri kapsayan kitaplar için yapılan çalışma, TBMM Kütüphanesi ve Mikrofilm Bölümünde, Ulus ve Cumhuriyet gazeteleri esas alınarak ve bu gazetelerdeki verilerden hareketle gerektiğinde diğer gazetelerden yararlanılarak ve ayrıca dönemin önemli dergileri taranarak yürütülmüştür.

Dil/Türkçe kullanımı ile kaynakçalara dair

Kitapta yer alan metinlerin dil–yazı–konuşma özgünlükleri korunarak aktarılmıştır. Kaynak olarak kullanılan eski metinlerde, kimi zaman farklı yayınların kendilerince farklı “dil uyarlamaları” yapması ve bunların üstüne gelen dizgi/basım yanlışlarının olduğu gözetilmelidir. Metinleri yayıma hazırlarken yalnızca bariz dizgi/basım yanlışlarında az sayıda harf düzeltileri yapılmış; yine az sayıdaki harf veya tekil sözcük ekleri köşeli parantez içinde verilmiştir. Ancak bu tür az sayıdaki düzeltilere karşın, kullanılan bazı harf ve sözcükler itibarıyla metinler arası farklılıklar ve hatta bir metin içinde kimi farklılıklar bulunduğu gözetilmelidir.

Bir tek metne ilişkin farklı kaynaklar arasında yapılan seçim ise, dizgiye elverişlilik ve metnin tamamının bulunması ölçütüne dayalı olmuştur.

Gazete kaynaklı verilerde az sayıda sözcüğün, gazetenin cilt kenarına gelmesi veya dizgi/baskı problemlerinden ötürü okunamaması sözkonusudur. Bu tür durumlar, köşeli parantez içinde [okunamadı] kaydı eşliğinde belirtik kılınmıştır.

Tam metni bulunan veriler dışındaki metinlerin bir kısmı gazetelerin özet aktarımı veya gazetelerin yorumlu aktarımı eşliğinde İsmet İnönü’nün konuşmalarını içermektedir. Bu tür, doğrudan İsmet İnönü’nün konuşmasını içermeyen yorum vb. aktarımlar çıkarılarak parantez içinde üç nokta (...) eşliğinde verilip, kitabın yalnızca İsmet İnönü’nün konuşmalarına referans oluşturması sağlanmıştır.

Gazetelerin özet aktarımlarında birbirini tutmayan veya eksik veri aktarımı sözkonusu olduğu durumlarda, [Tamamlayıcı haber] ara başlığı eşliğinde tamamlayıcı metinlere ayrıca yer verilmiştir.

Kaynakça bilgilerine her metnin ilk sayfasının altında yer verilmiş; gerekli kimi açıklayıcı bilgiler de sayfa altı dipnotu olarak, özgün metinlerden ayrıksı olarak belirtilmiştir.

Konu başlıklarına dair

        Konu başlıklarında, ilgili metinlerin hangi konuyu içerdiğinin yansıtılmasına azami düzeyde özen gösterilmiştir.

Sözlük hakkında

Kitabın arkasında bulunan “Sözlük”te sözcüklerin doğru yazımı verilmiştir. Kitaplarda yer alan metinlerin içinde, (çıkış yeri ve dilin durumuna göre) “kalın ünlü” harfler [a, ı, o, u] ile “ince ünlüler”in [e, i, ö, ü];  (dudakların durumuna göre) “düz ünlüler” [a, e, ı, i] ile “yuvarlak ünlüler”in [o, ö, u, ü] ve (ağzın açıklığına göre) “geniş ünlüler” [a, e, o, ö] ile “dar ünlüler”in [ı, i, u, ü] sözcükler içindeki kullanımı bazen yer değiştirebilmektedir. Ayrıca a-ı, e-i, i-ı, u-ü; b-p, c-ç, d-t, ğ-v, n-m değişmeleri; ünsüz türemesi olarak y-v değişimi de olabilmekte ve nihayet eski dilin kimi özgünlükleri yansıyabilmektedir. Bu nedenle okuyucu sözlükte arama yaparken, mantıksal olarak iki ve daha çok seçenekli tarama yoluna başvurmalıdır.

Dizin hakkında

Kitabın arkasında yer alan “Dizin” coğrafi yerler, kişi adları, kitabın içerildiği döneme ilişkin temalar ile İsmet İnönü’nün değinilerindeki vurgular esas alınarak hazırlanmış, böylece ilgili dönemlere yönelik ayrıntılı araştırma yapanlara yardımcı olmaya çalışılmıştır.

Teşekkür

Son olarak, bu kitapların hazırlık aşamasındaki sayısız katkısı için ender insanlardan sevgili Ali Rıza CİHAN’a; bu çalışmaların önemli yanlışlardan korunmasını sağlayıcı yönlendirme ve katkıları nedeniyle Şerafettin TURAN ve Selim İLKİN’e; başta Ömer İMAMOĞLU ve Şevket ERCİL olmak üzere TBMM Kütüphane çalışanlarına; dizgi yardımlarından ötürü Nuray ÇALI’ya; yeni veri bulmaya ilişkin katkısından dolayı arkadaşım Serdar Ömer KAYNAK’a; kitaplaştırma sırasındaki yardımlarından ötürü arkadaşlarım Tamer İNCESU, Evrim KARAKOÇ ile Murat KARAKOÇ’a; ve yine kitaplaştırmaya yönelik teknik desteği için Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı Ali TUNA’ya içtenlikle teşekkür ediyorum.

İlhan K. Turan

 

 

 

 

 

 

İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları*

 

TBMM Konuşmaları

İsmet İnönü’nün T.B.M.M.’deki Konuşmaları 1920–1973; 3 Cilt, Derleyen: Ali Rıza Cihan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, 1992…29.05.1920–06.11.1973 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Söylev, Konuşma, Söyleşi, Demeç, Makale ve Mesajları

İsmet Paşa’nın Siyasi ve İçtimai Nutukları 1920–1933; Başvekalet Matbaası, Ankara, 1933...25.09.1920–29.10.1933 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1933–1938; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003....26.10.1933–03.12.1938 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Milli Şef’in Söylev, Demeç ve Mesajları; Derleyen: Kadri Kemal Kop, Akay Kitabevi, Ankara, 1945.. 11.11.1938–28.12.1944 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1944–1950; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2003....29.12.1944–28.05.1950 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1956...31.05.1950–29.07.1956 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Erdemir, M. Sıralar Matbaası, İstanbul, 1959...16.08.1956–09.09.1959 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Muhalefetde İsmet İnönü (1959–1960); Derleyen: Sabahat Erdemir; Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962.. 13.09.1959–26.05.1960 tarihleri arasını kapsamaktadır.

İhtilâlden Sonra İsmet İnönü: Konuşmaları, Demeçleri, Mesajları, Sohbetleri ve Yazılarıyla; Derleyen: Sabahat Toktamış, Ekicigil Matbaası, İstanbul, 1962...28.05.1960–10.11.1961 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1961–1965; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2004....11.11.1961–26.02.1965 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri; 1965–1967; Hazırlayan: İlhan Turan; TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2004....11.03.1965–25.12.1967 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Defterleri

İsmet İnönü; Defterler (1919–1973); 3 Cilt, Hazırlayan: Ahmet Demirel; Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı: İstanbul, Aralık 2001 01.01.1919–11.12.1973 tarihleri arasında tuttuğu notları kapsamaktadır.

 

Yurt Gezisi Konuşmaları

İsmet İnönü’nün Kastamonu Gezileri: 1938–1949–1958; Mustafa Eski; Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1995...05–10.12.1938, 18–26.04.1949 ve 24–25.10.1958 tarihlerini kapsamaktadır.

Cumhurbaşkanı İnönü’nün Ege Seyahati: 1949; Hazırlayan: Kemal Zeki Gencosman; Ankara, 1949.. 30.07.1949–21.08.1949 tarihleri arasını kapsamaktadır.

 

Anıları

İsmet İnönü; Hatıralar; 2 Cilt, Hazırlayan: Sabahattin Selek; Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985...Kurtuluş Savaşından Cumhurbaşkanlığına seçilişine kadarki konuları kapsamaktadır. İlkönce 1968’de yazı dizisi olarak  yayınlanmıştır.

 

Anı, Atatürk, İstiklal Savaşı ve Lozan Konferansına İlişkin Eser, Söyleşi ve Konferansları

İsmet İnönü; Aziz Atatürk; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 196 ...Bu kitapçık, Atatürk’ün ölümünün 25. yıldönümü dolayısıyla (10.11.1963) hazırlanan bir makaleyi içermektedir.

İnönü Atatürk’ü Anlatıyor; Hazırlayan: Abdi İpekçi; İstanbul, Cem Yayınevi, 1968...Kurtuluş Savaşından Atatürk ile ilişkilere dek birçok konuyu içermektedir.

İsmet İnönü; İstiklal Savaşı ve Lozan; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1993…23 Ekim 1973 tarihinde Türk Tarih Kurumu’nda verdiği  konferans metnini içermektedir.

İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993...1968–1973 yılları arasındaki 10 ayrı televizyon söyleşisini kapsamaktadır.

İsmet İnönü; Lozan Barış Konferansı–Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşileri; Hazırlayan İlhan Turan; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, Temmuz 2003...Lozan Konferansının öngünlerinden yaşamının sonuna dek yapılan konuşma, demeç, makale, mesaj anı ve söyleşileri kapsamaktadır.

Mektupları

Baba İnönü’den Erdal İnönü’ye Mektuplar; Basıma Hazırlayan: Sevgi Özel; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Aralık 1988…Erdal İnönü’ye yazılan 02.09.1947–14.08.1960 tarihleri arasındaki mektupları kapsamaktadır.

 

Söylev, Konuşma ve Eserlerinden Yapılan Seçmeler

İsmet İnönü’nün Vecizeleri; Ali Toygar–Cumhuriyet Kitabevi, İstanbul, 1941

İnönü Diyor ki: Nutuk, Hitabe, Beyanat, Hasbihaller, Hazırlayan Herbert Melzig; İstanbul, 1941

İsmet İnönü; Millet ve İnsaniyet: Milli Şef İsmet İnönü’nün Nutuklarından En Güzel Parçalar; Derleyen: Herbert Melzig; İstanbul: Kanaat Kitabevi, 1943

İnönü’nün Söylev ve Demeçleri, T.B.M. Meclisinde ve CHP Kurultaylarında, 1919–1946; Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1946

İsmet İnönü’nün Maarife Ait Direktifleri; Maarif Vekilliği Yayını, İstanbul 1939

Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri (içinde); Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, Milli Eğitim Basımevi, 1946–Ankara

İsmet İnönü ve Tek Dereceli İlk Seçimler (1946–1950–1954–1957); Hazırlayan: İlhan Turan, İnönü Vakfı Yayınları, Ajans–Türk Basım ve Basım A.Ş., Ankara, Aralık 2002

İsmet İnönü; Eğitim–Öğretim Üzerine; Hazırlayan: İlhan Turan, Türk Eğitim Derneği–İnönü Vakfı Ortak Yayını, Ankara, Aralık 2002

 

 

 

 

 

 

İçindekiler

Sunuş ve Teşekkür – Özden TOKER

Hazırlayandan Kitap Hakkında Notlar

İsmet İnönü’nün Yayınlanmış Kitapları

İçindekiler

01.01.1968...Ramazan Bayramı ve Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

01.01.1968...Geçirdiği Grip Nedeniyle Bayramlaşmalara Katılamaması Üzerine Yayınlanan Mesaj

02.01.1968...Ankara Bayram Gazetesi’ne Verilen Özel Bayram Mesajı

05.01.1968...“Bayram İçinde Yeni Yılı Karşılarken” (Makale)

06.01.1968...Çukurova’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla KMMGC Başkanı Ahmet Cevdet Çamurdan’a Gönderilen Mesaj

08.01.1968...CHP Çanakkale İl Kongresine Gönderilen Mesaj

11.01.1968...CHP İstanbul İl Kongresi’nde TİP, Parti Politikaları, Dış Politika ve Kıbrıs Konularına İlişkin Yapılan Konuşma

15.01.1968...CHP Adana ve Samsun İl Kongrelerine Gönderilen Mesajlar

17.01.1968...Yeni Seçilen CHP İstanbul İl Yöneticileriyle Görüşmede Söyledikleri

21.01.1968...İstanbul Gezisinin Ardından Parti Politikaları, Milliyetçilik Anlayışı ve Milli Bakiye Sistemi Üzerine Verilen Demeç

21.01.1968...CHP Gaziantep Kilis İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

22.01.1968...CHP Konya İl Kongresine Gönderilen Mesaj

24.01.1968...CHP Konya İl Kongresine Gönderilen Mesajda Değinilen “İrtica Tehlikesi”ne İlişkin Ulus Gazetesi ile Yapılan Söyleşi

28.01.1968...CHP Maraş İl, İzmir İl Gençlik Kolu, Gaziantep ve Aydın İl Kadın Kolları ile Malatya Merkez İlçe Kongrelerine Gönderilen Mesajlar

29.01.1968...CHP Gaziantep, İçel, Eskişehir ve Bursa İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj

01.02.1968...AP Hükümetinin Meclis İç Tüzüğü ve Seçim Yasası Değişikliği Çabalarına İlişkin Yapılan Açıklama

04.02.1968...CHP Giresun İl Kongresine Gönderilen Mesaj

05.02.1968...CHP Hatay ve Trabzon İl Kongrelerine Gönderilen Mesajlar

06.02.1968...CHP Rize İl Kongresine Gönderilen Mesaj

08.02.1968...CHP Meclis Grup Toplantısında Basının Eleştirileri, Meclis Çalışmaları, Dış Politika ve Parti Çizgisine İlişkin Yapılan Konuşma

07.02.1968...“100 Metre Koşuya Gireceğim”

10.02.1968...Seçim Yasasında Yapılmak İstenilen Değişiklikle İlgili AA Muhabirinin Sorusuna Verilen Yanıt

12.02.1968...CHP İzmir Ödemiş İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

12.02.1968...CHP Kırklareli İl Kongresine Gönderilen Mesaj

12.02.1968...Hatay’daki Sel Dolayısıyla Vali Ferit Kubat’a Gönderilen Mesaj

13.02.1968...Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Necmeddin Karaduman’a Gönderilen Mesaj

17.02.1968...Bir İstanbul Gazetesine İç ve Dış Politika Konularına Nasıl Yaklaşılması Gerektiğine İlişkin Verilen Demeç

18.02.1968...KC Cumhurbaşkanı Yardımcılığına Yeniden Seçilen Dr. Fazıl Küçük’e Gönderilen Kutlama Mesajı

18.02.1968...CHP Ankara İl Kongresinde Yerel Seçimler, Belediye Hizmetleri, İrticai Gelişmeler, Vicdan Hürriyeti, Sünnilik-Alevilik, Kadınlar ile Gençlerin Toplum ve Parti Yaşamındaki Rolleri ile Ortanın Soluna İlişkin Yapılan Konuşma

05.03.1968...CHP PM Toplantısı İçin Konya’ya Giderken Kulu’da Yapılan Konuşma

05.03.1968...Konya Cihanbeyli’de Yerel Seçimler ve Toprak Reformu Üzerine Yapılan Konuşma

05.03.1968...1968 Seçimleri, 27 Mayıs Sonrası Süreç ve Demokratik Rejimin Yaşatılmasına İlişkin Konya’da Halka Yapılan Konuşma

06.03.1968...Konya’daki Bir  Salon Toplantısında Toprak Reformu, Din Yoluyla Baskılar, Siyasi Fetvalar ve İstiklal Savaşı Üzerine Yapılan Konuşma

06.03.1968...Konya Öğretmenler Derneği Defterine Yazılanlar

07.03.1968...Konya Öğretmen Derneği Lokalinde Yapılan Konuşma

07.03.1968...Konya Mevlana Müzesi, Atatürk Kültür Müzesi ve Sel Bölgesinde Söyledikleri

08.03.1968...Konya’da Düzenlenen Basın Toplantısında Ülkedeki Siyasi Gerginlik ile Konya’daki Sel Üzerine Söyledikleri ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

10.03.1968...Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

10.03.1968...CHP Genel Sekreter Yardımcısı Manisa Milletvekili Muammer Erten’i Hastane Ziyaretinde Söyledikleri

17.03.1968...Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Değişik Konularda Yapılan Söyleşi

24.03.1968...CHP Ankara Çankaya İlçe Örgütü Yemeğine Gönderilen Mesaj

25.03.1968...CHP Diyarbakır İl Kongresine Gönderilen Mesaj

01.04.1968...CHP Adıyaman İl Kongresine Gönderilen Mesaj

02.04.1968...CHP Nevşehir İl Kongresine Gönderilen Mesaj

02.04.1968...İkinci İnönü Zaferinin 47. Yıldönümü Dolayısıyla “İnönü Zaferlerini Kutlama Komitesi”ne Gönderilen Mesaj

03.04.1968...Yargıtay’ın Kuruluşunun 100. Yıldönümü Dolayısıyla Yargıtay Başkanı İmran Öktem’e Gönderilen Mesaj

05.04.1968...CHP Uşak İl Kongresine Gönderilen Mesaj

08.04.1968...CHP Sinop İl Kongresine Gönderilen Mesaj

12.04.1968...Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Mustafa Kılıç’a Gönderilen Mesaj

13.04.1968...CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Seçimler Öncesi Parti Çizgisi Üzerine Yapılan Konuşma

15.04.1968...CHP Balıkesir, Kars, Van ve Bingöl İl Kongresine Gönderilen Mesajlar

16.04.1968...TÜRK-İŞ 7. Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

18.04.1968...Köy Enstitüleri’nin Kuruluşunun 29. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç

21.04.1968...Doğu Anadolu’daki Sel Dolayısıyla Verilen Demeç

22.04.1968...CHP Antalya, Burdur, Tekirdağ İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj

03.05.1968...Seçmen Kütükleri Dolayısıyla Düzenlenen Parti Toplantısından Sonra Gazetecilerle Yapılan Söyleşi ve Bu Konuda Verilen Demeç

19.05.1968...Seçimler Dolayısıyla Verilen Radyo Söylevi

24.05.1968...CHP Ankara Yenimahalle İlçe Merkezinde Seçimler ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma

25.05.1968...Ankara Belediye Başkanı Halil Sezai Erkut’a Teşekkür Ziyaretinde Söyledikleri

25.05.1968...CHP Kadın Kollarının Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma

26.05.1968...Ankara Kalesi ve Atpazarı’nda Yapılan Seçim Konuşmaları

27.05.1968...Ankara Mamak ve Tuzluçayır’da Yapılan Seçim Konuşmaları

29.05.1968...Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

30.05.1968...Ankara Aydınlıkevler’de Söyledikleri

31.05.1968...CHP Ankara Yenimahalle İlçe Örgütünün Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma

01.06.1968...Ankara Küçükesat Seçim Söylevi

01.06.1968...Seçimler Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma

03.06.1968...Seçim Günü Gazetecilere Söyledikleri

07.06.1968...“Büyük Bir Kumandan ve Büyük Bir Devlet Adamının Kaybı”  (Makale)

19.06.1968...Seçim Sonuçları Üzerine Düzenlenen Basın Toplantısı

24.06.1968...İnönü Şehitlerini Anma Komitesi Başkanı ve Bozöyük Kaymakamı Nüsret Saygı’ya Gönderilen Mesaj

30.06.1968...CHP İl Temsilcileri Toplantısında Demokratik Rejim, Seçimler ve Parti Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma

01.07.1968...CHP İl Temsilcileri Toplantısının Son Gününde Üniversite Boykotları Dolayısıyla Başbakan Süleyman Demirel’in Yaklaşımına İlişkin Yapılan Konuşma

04.07.1968...Üniversite ve Yüksek Okullardaki İşgal ve Boykotlara İlişkin AP’nin Tutumuna ilişkin Gazetecilere Söyledikleri

05.07.1968...AÜTF Diploma Töreninde Yapılan Konuşma

05.07.1968...TÖDMF Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

07.07.1968...Dç. Dr. Mukbil Özyörük’ün CHP’ye Katılma Töreninde Yapılan Konuşma

07.07.1968...Ankara Aktepe’deki Gecekondu Yıkımı Üzerine Başbakan Süleyman Demirel’e Gönderilen Yıldırım Telgrafı

09.07.1968...CHP PM Toplantısında NATO Üzerine Söyledikleri

15.07.1968...Başbakan Süleyman Demirel’in Basın Toplantısındaki Sözleri Üzerine Gazetecilere Söyledikleri

23.07.1968...CHP PM’yi Toplantıya Çağrı Bildirisi

24.07.1968...Gazeteciler Bayramı Dolayısıyla GCB Burhan Felek’e Gönderilen Mesaj

24.07.1968...Konya Olayları Üzerine Verilen Demeç

29.07.1968...CHP PM Toplantısından Sonra Konya Olayları Üzerine Gazetecilere Söyledikleri

04.08.1968...Seçim Mevzuatı Dolayısıyla Adalet Bakanı Hasan Dinçer’e Gönderilen Mektup

07.08.1968...Başbakan Süleyman Demirel’in Ortanın Solu Üzerine Söylediklerine Verilen Yanıt

30.08.1968...30 Ağustos Zaferi ve THMGŞDYC Şeref Günü Dolayısıyla İstanbul Tophane’de Harp Malulü Gaziler Yurdunda Yapılan Konuşma

31.08.1968...30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Cemal Tural, KKK Memduh Tağmaç, HKK Reşat Mater ve DKK Celal Eyiceoğlu’na Gönderilen Mesajlar

03.09.1968...Milli Mücadeleye Katılırken Gecelediği İstanbul Dalayoba ve Kurna Köyleri Söylevi

04.09.1968...Dalayoba Köy Defterine Yazılanlar

09.09.1968...Federal Almanya Başbakanı Georg Kurt Kiesinger ile Görüşme Öncesi ve Sonrasında Söyledikleri

09.09.1968...CHP’nin 45. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul İl Örgütünün Düzenlediği Kokteylde Yapılan Konuşma

15.09.1968...CHP PM Toplantısında Cemal Gürsel’i Anma Dolayısıyla Yapılan Konuşma

18.09.1968...CHP PM Toplantısında Almanların Eğitim Alanı Kiralama İstekleri  ve Ortanın Solu Üzerine Yapılan Konuşma

21.09.1968...Kocaeli Gebze’de Dış ve İç Politika Üzerine Yapılan Konuşma ve Yurttaşların Sorularına Verilen Yanıtlar

21.09.1968...İstanbul Pendik Darıca’da Halkla Yapılan Sohbet

24.09.1968...İstanbul Kartal-Soğanlı Köyünde Ekonomik Sorunlar, Ortanın Solu, Aşırı Uçlar, Vicdan Özgürlüğü, Dinin Siyasete Alet Edilmesi ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma

24.09.1968...85. Yaş Gününü Kutlama Toplantısında Yapılan Konuşma–Hayat Hikayemin Özeti

25.09.1968...85. Yaş Gününde Yapılan Sohbetler

25.09.1968...85. Yaş Günü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Mesajına Verilen Yanıt

26.09.1968...İstanbul Belediyesini Ziyarette Söyledikleri ve Belediye Başkanı Fahri Atabey ile Yapılan Sohbet

27.09.1968...İstanbul Küçükyalı ve Maltepe Belediyelerini Ziyarette Söyledikleri

30.09.1968...CHP İstanbul Kartal İlçe ve Erzurum İl Kongresine Gönderilen Mesajlar

02.10.1968...ODTÜ Ders Yılının Açılışında

06.10.1968...CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

07.10.1968...CHP Mardin ve Afyon İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj

08.10.1968...Ankara Belediyesini Ziyarette Belediye Başkanı Ekrem Barlas ile Yapılan Sohbet

08.10.1968...CHP Isparta İl Kongresine Gönderilen Mesaj

11.10.1968...CHP PM Toplantısında Yapılan Konuşma Özeti

12.10.1968...CHP İstanbul İl Kongresinde Parti Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma

13.10.1968...CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

13.10.1968...CHP Ankara İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

14.10.1968...CHP Ankara İl Kongresinde Personel Yasası, Eğitim Sorunu Ortanın Solu, Dinin Siyasete Alet Edilmesi ve Laiklik Üzerine Yapılan Konuşma

15.10.1968...Kemal Satır’a İlişkin Bir Yayın Üzerine CHP PM Toplantısı Sonucunda Yayınlanan Bildiri

16.10.1968...CHP 4. Kadın Kolları Kurultayında Cumhuriyet Devrimleri, Kadın Hakları ve Parti Politikaları Üzerine Verilen Söylev

18.10.1968...CHP 5. Gençlik Kolları Kurultayında Gençlik Hareketleri ve Parti Politikaları Üzerine Verilen Söylev

18.10.1968...CHP 19. Kurultayı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar

19.10.1968...CHP 19. Kurultayını Açılışında Dış ve İç Politika ile Parti Politikalarına İlişkin Verilen Söylev

21.10.1968...CHP 19. Kurultay Seçimleri Öncesinde Yapılan Konuşma

21.10.1968...CHP 19. Kurultayında Yeniden Genel Başkan Seçilmesi Üzerine Çok Partili Rejim ve Parti Politikalarına İlişkin Verilen Söylev

24.10.1968...CHP PM Toplantısında PM Seçimlerine İtirazlara İlişkin Yapılan Konuşma

25.10.1968...TEMC Genel Kurulunda Yapılan Konuşma

29.10.1968...Cumhuriyetin 45. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

29.10.1968...Cumhuriyetin 45. Yıldönümü Dolayısıyla Televizyonda Yapılan Konuşma

02.11.1968...CHP MYK ve Meclis Grup Yönetim Kurulu Seçimleriyle İlgili Söyledikleri

04.11.1968...Tarihçi Arnold Toynbee ile Yapılan Söyleşi

06.11.1968...Ziraat Fakültesinde Ders Yılına Başlanması Dolayısıyla Tarım ve Gençlik Hareketlerine İlişkin Yapılan Konuşma

07.11.1968...TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin Ziyaretinden Sonra Gazetecilere Söyledikleri

10.11.1968...Ajans-Türk Matbaasında Açılan “Atatürk Sergisi”nde TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli ile Yapılan Sohbet

08.11.1968...“Devlet Kurucusu Atatürk” Konulu Konferans Söylevi

11.11.1968...“Atatürk Haftası” Dolayısıyla ODTÜ’de Düzenlenen Konferans Dizisinde Verilen Söylev

12.11.1968...Atatürk’ün Ölümünün 30. Yıldönümü Dolayısıyla AÜHF’de Düzenlenen Anma Toplantısı Söylevi

12.11.1968...Ankara Polatlı Alagöz Köyü Müzesinin Açılışı Dolayısıyla MEB İlhami Ertem'e Gönderilen Mesaj

14.11.1968...Tekirdağ’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Erol Erdoğan’a Gönderilen Mesaj

16.11.1968...TBD Kongresi Dolayısıyla Ankara’da Bulunan CHP’li Belediye Başkanlarıyla Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma

16.11.1968...Üniversiteye Giremeyen Gençlere Verilen Öğütler

17.11.1968...AÜ’deki SDOSD Yöneticilerinin Ziyaretinde Ortanın Solu Üzerine Yapılan Konuşma

20.11.1968...TBD Kongresi Dolayısıyla Ankara’da Bulunan CHP’li Belediye Başkanlarıyla Görüşmede Yapılan Konuşma

21.11.1968...Atatürk’ün Bir Fotoğrafı Üzerine Yapılan Açıklama

22.11.1968...Tercüman Gazetesi’nin Bir Haberi Üzerine Yapılan Açıklama

22.11.1968...Ziraat Bankası’nın 105. Kuruluş Yıldönümü Kokteylinde Yapılan Sohbetler

24.11.1968...Amasya Taşova’ya Bağlı Belevi Köyündeki Olaylarla Üzerine Düzenlenen Basın Toplantısı

25.11.1968...Uluslararası Gençlik Örgütleri Temsilcileriyle Yapılan Söyleşi

30.11.1968...Burdur Karamanlı Belediye Seçimleri Dolayısıyla Gönderilen Mesaj

01.12.1968...Çorum Alaca’da Atatürk Büstünün Açılış Töreni Dolayısıyla Kaymakam Yener Ünlüer’e Gönderilen Mesaj

06.12.1968...Kadınlara Seçme ve Seçilme Haklarının Tanınmasının 34. Yıldönümü Dolayısıyla TKB Kongresinde Yapılan Konuşma

13.12.1968...Eski Milletvekili Mustafa Fahrettin Tiritoğlu’nun Ölümü Üzerine Oğlu Mehmet Tiritoğlu’na Gönderilen Mesaj

21.12.1968...Ramazan Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

21.12.1968...Bazı GP’lilerin Kendisini Ziyaret Ettiği Söylentileri Üzerine Gazetecilere Söyledikleri

22.12.1968...Bayram Gazetesi’nin İç ve Dış Politika Konulu Sorularına Verilen Yanıtlar

24.12.1968...“İktidar Muhalefet ve Sağduyu” (Makale)

24.12.1968...“Yeni Bir Çaba Devri” (Makale)

25.12.1968...Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Abdülkadir Batur’a Gönderilen Mesaj

28.12.1968...Veteriner Hekimliği Öğretiminin 126. Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma

01.01.1969...Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

05.01.1969...CHP Gaziantep İl Kongresine Gönderilen Mesaj

05.01.1969...AÜHF Ceza Kürsüsü Profesörlerinin Ziyaretinde Savcıların Anayasal Güvenceden Yoksun Kılınması Girişimlerine İlişkin Söyledikleri

09.01.1969...ABD Büyükelçisi Robert T. Comer’i Ziyaretin Ardından Söyledikleri

10.01.1969...DTCF’nin 33. Kuruluş Yıldönümünde Yapılan Konuşma

11.01.1969...Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

13.01.1969...CHP PM’de Arap-İsrail Anlaşmazlığıyla İlgili Söyledikleri

17.01.1969...CHP PM’de Dış Politika ve Parti Genel Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma

22.01.1969...Sümerbank’ın Lokavt Kararını Eleştiren Demeç

22.01.1969...Çukurova Teksif Sendikasının Gönderdiği Mektuba Verilen Yanıt

26.01.1969...AGC Kongresinde Basının Önemi, Siyasi Huzur, Sümerbank Lokavtı ve Gençlik Hareketlerine İlişkin Yapılan Konuşma

30.01.1969...CHP YDK Toplantısını Açış Konuşması

30.01.1969...Sümerbank’taki Lokavt Uygulaması ile Üzerine Verilen Demeç

07.02.1969...CHP Meclis Grup Toplantısında Seçimler Üzerine Yapılan Konuşma

08.02.1969...Boykot Yapan Üniversite Asistanları Heyetinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma ve Söyleşi

10.02.1969...Üniversite Asistanlarının Sorunları Üzerine Verilen Demeç

12.02.1969...Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı İbrahim Öztürk’e Gönderilen Mesaj

15.02.1969...Gümüşhane’nin Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Sabahattin Aytaç’a Gönderilen Mesaj

27.02.1969...Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

28.02.1969...“Huzursuzluğun Çaresi Bulunacaktır” (Makale)

01.03.1969...“Bu Hale Çare Bulmak Lazımdır” (Makale)

01.03.1969...“Daha İyi Günler Dileğiyle” (Makale)

07.03.1969...Artvin’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj

13.03.1969...Erzurum’un Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Mustafa Uygur’a Gönderilen Mesaj

19.03.1969...CHP Ortak Grup Toplantısında Seçim Üzerine Yapılan Konuşma

20.03.1969...“Anayasa Nizamını Koruma Kanun Tasarısı”na İlişkin Söyledikleri

20.03.1969...İstanbul Opera Binasının Açılışında Atatürk Oratoryosunun Çalınmasına İlişkin Devlet Bakanı Sadık Tekin’e Söyledikleri

24.03.1969...CHP İzmit Merkez İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

26.03.1969...“Anayasa Nizamını Koruma Kanun Tasarısı”na İlişkin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile Yapılan Konuşma

30.03.1969...Ege Depremi Üzerine Manisa Valisi ve CHP Sarıgöl İlçe Başkanına Gönderilen Mesajlar

30.03.1969...ABD Eski Başkanlarından Dwight Eisenhower’ın Ölümü Üzerine Verilen Demeç

31.03.1969...CHP Ankara Yenimahalle ve Merkez İlçe Kongrelerinde Seçimler Üzerine Yapılan Konuşmaların Tekleştirilmiş Metni

02.04.1969...CHP Tekirdağ Malkara İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

03.04.1969...31 Mart Olayı Üzerine Ankara Televizyonunda Yapılan Konuşma

06.04.1969...CHP İl Başkanları, PM, Meclis ve Senato Grupları Ortak Toplantısında Seçimler ve Parti Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma

11.04.1969...Bazı CHP Milletvekillerinin ABD’ye Davet Edilmeleriyle İlgili Spekülasyonlar Üzerine Verilen Demeç

12.04.1969...CHP Edirne Uzunköprü Kongresine Gönderilen Mesaj

12.04.1969...CHP Manisa Saruhanlı İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

22.04.1969...CHP Çalışma Meclisinde Çalışma Yaşamı Üzerine Yapılan Konuşma

24.04.1969...TRT Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklik Üzerine Verilen Demeç

26.04.1969...TRT Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklikle İlgili Başbakan Süleyman Demirel’in Yanıt Konuşması Üzerine Verilen Demeç

28.04.1969...CHP Antalya İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

29.04.1969...Fransa’da Yapılan Referandum Üzerine Verilen Demeç

02.05.1969...Aras Nehrinin Taşması Üzerine Kars Aralık Kaymakamına Gönderilen Mesaj

02.05.1969...Başbakan Süleyman Demirel’in Muhalefet ve Buhranlara İlişkin Yaklaşımı Üzerine Verilen Demeç

03.05.1969...Seçmen Kütüklerinin Kontrol Edilmesine Yönelik Yapılan Çağrı

03.05.1969...Almanya’nın Eski Türkiye Büyükelçisi Franz Von Papen’in Ölümü Üzerine Ailesine Gönderilen Mesaj

03.05.1969...Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in Ölümü Üzerine Verilen Demeç

03.05.1969...CHP Çorum Milletvekili Ali Rıza Erem’in Ölümü Üzerine Ailesine Gönderilen Mesaj

05.05.1969...CHP Aydın Merkez İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

05.05.1969...CHP Kırklareli Lüleburgaz Kongresine Gönderilen Mesaj

05.05.1969...Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in Cenaze Töreninde Çıkan Olaylar Üzerine Verilen Demeç

09.05. 1969...Adalet Gazetesi’nden Turhan Dilligil ile Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesine İlişkin Yapılan Söyleşi

10.05.1969...Son Olaylar ve Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesine İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı

11.05.1969...CHP Çorum Alaca ve Tokat Erbaa İlçe Kongrelerine Gönderilen Mesajlar

11.05.1969...Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Siyasi Affa İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar

12.05.1969...CHP PM’de Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesine İlişkin Yapılan Konuşma

12.05.1969...CHP Ordu Reşadiye İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

12.05.1969...CHP İçel Mut İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

13.05.1969...CHP Tokat Niksar İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

13.05.1969...CHP Ortak Grup Toplantısında Adalet Gazetesi ile Yapılan Söyleşi, Celal Bayar’ın Affı, 27 Mayıs ve Anayasa Düzeni Üzerine Verilen Söylev

14.05.1969...Başbakan Süleyman Demirel ile Birlikte Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Yapılan Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

14.05.1969...CHP Gaziantep Oğuzeli İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

14.05.1969...CHP Tokat Almus İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

14.05.1969...Celal Bayar ile Pembe Köşkte Yapılan Görüşme

15.05.1969...CHP Tokat Turhal İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

15.05.1969...CHP Gaziantep Islahiye İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

16.05.1969...CHP Tokat Merkez İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

17.05.1969...Ordu-Hükümet İlişkilerine Üzerine Verilen Demeç

18.05.1969...YDD Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

19.05.1969...19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

19.05.1969...CHP MYK ve Senato Grup Yönetim Kurulu Ortak Toplantısı ile Toplantıdan Çıkarken Söyledikleri

19.05.1969...CHP Tokat İl Kongresine Gönderilen Mesaj

21.05.1969...Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesi ile İlgili Gönderilen Mektup

21.05.1969...CHP İl Başkanları ve Temsilcileri Toplantısında Eski DP’lilerin Affı ve 27 Mayıs Üzerine Yapılan Konuşma

28.05.1969...27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı Törenlerinde Yapılan Sohbetler

31.05.1969...CHP Bursa Mudanya İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

13.06.1969...İran Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Başbakan Süleyman Demirel ile..

14.06.1969...CHP Meclis Grup Toplantısında TBMM ve CS’nin Toplanamaması Dolayısıyla Yapılan Konuşma

16.06.1969...CHP İçel İl Kongresine Gönderilen Mesaj

18.06.1969...Üniversite İşgal ve Boykotlarına İlişkin AP’ye Yanıt Demeci

19.06.1969...TÜRK-İŞ’in TBMM ve CS’nin Toplantıya Çağırılmasına Yönelik Önerisine İlişkin Verilen Demeç

20.06.1969...CHP Bursa Keleş İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

23.06.1969...CHP Manisa Gördes İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj

25.06.1969...İstanbul’da Oğlu Ömer İnönü’nün Evinde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar

26.06.1969...İstanbul Maltepe’de Denize Girerken Gazetecilerle

29.06.1969...CHP Bitlis İl Kongresine Gönderilen Mesaj

29.06.1969...CHP Bingöl İl Kongresine Gönderilen Mesaj

29.06.1969...Celal Bayar’ı İstanbul’daki Evinde Ziyarette Yapılan Sohbetler

30.06.1969...CHP Kayseri,Samsun,Trabzon ve Tekirdağ İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj

07.07.1969...CHP Malatya İl Kongresine Gönderilen Mesaj

07.07.1969...TÜRK-PERSEN, TBZF ve İKS’nin Düzenlediği “Memurların Büyük Direniş Toplantısı”na Gönderilen Mesaj

25.07.1969...İlk Ay Yolculuğundan Dönen Kozmonotların Başarısı Dolayısıyla Verilen Demeç

25.07.1969...Lozan Barış Antlaşması, Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılışı ve 24 Temmuz İşçi Bayramı Dolayısıyla Verilen Demeçler

25.07.1969...Erzurum Kongresinin 50. Yıldönümü Dolayısıyla Vali Mustafa Uygur’a Gönderilen Mesaj

26.07.1969...Lozan Barış Antlaşması’nın 46. Yıldönümü Dolayısıyla CHP İstanbul İYK’nın Ziyaretinde Yapılan Sohbetler

26.07.1969...Basın Bayramı Dolayısıyla GCB Burhan Felek’e Gönderilen Mesaj

05.08.1969...CHP PM Toplantısına Gönderilen Mesaj

26.08.1969...Günaydın Gazetesi’nden Celalettin Çetin’ e Seçim Sonucu Olasılıkları Üzerine Verilen Demeç

26.08.1969...“Kampanyaya Girerken” (Makale)

27.08.1969...İstanbul Şan Sinemasında Milletvekili Ara Seçimleri Kampanyasını Açış Söylevi

27.08.1969...26 Ağustos Taarruzunun 47. Yıldönümü Dolayısıyla MGŞDYC’de Yapılan Konuşma

09.09.1969...CHP’nin 46. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

25/26.09.1969...86. Yaş Gününde

27.09.1969...Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Verilen Radyo Söylevi

28.09.1969...Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

29.09.1969...Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

30.09.1969...“Lozan Konferansı / Tutanaklar Belgeler” Kitabına Yazılan “Önsöz”

03.10.1969...Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

08.10.1969...CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ile Malatyalılara Gönderilen Seçim Mesajı

09.10.1969...Cumhuriyet Gazetesi Sahibi Doğan Nadi’nin Ölümü Üzerine Söyledikleri

10.10.1969...Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Koalisyon ile İlgili Görüşleri Üzerine Verilen Demeç

10.10.1969...Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

11.10.1969...Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması

13.10.1969...Seçim Günü Oy Kullanırken Gazetecilerle

14.10.1969...Seçim Sonuçları Üzerine Gazetecilere Söyledikleri

14.10.1969...AP’nin Seçimlerdeki Başarısı Dolayısıyla AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e Gönderilen Kutlama Mesajı

15.10.1969...Seçimler Dolayısıyla YTP Genel Başkanı Yusuf Azizoğlu’nun Mesajına Verilen Yanıt

15.10.1969... Seçimlerin Ardından CHP İl ve İlçe Başkanlıklarına Gönderilen Genelge

20.10.1969...CHP Meclis Grup Toplantısında Demokratik Rejim ve Seçim Sonrası Gündemlere İlişkin Yapılan Konuşma

22.10.1969...Başbakan Süleyman Demirel’in Amerikalı Kozmonotlar İçin Verdiği Yemekte Kozmonotlarla

24.10.1969...Yeni Seçilen CHP Milletvekilleri ile Ziyaret Edilen Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar

24.10.1969...Anıt Kabir Ziyaretinden Sonra Milletvekilleri ile Yapılan Sohbet

27.10.1969...Eski Erzincan Milletvekili Behçet Kemal Çağlar’ın Ölümü Üzerine Verilen Demeç

28.10.1969...Cumhuriyetin 46. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

29.10.1969...Cumhuriyetin 46. Yıldönümü Dolayısıyla TRT’ye Verilen Demeç

30.10.1969...Anıt Kabir’deki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Gazeteciler ve Bir Yurttaş ile Yapılan Sohbet

31.10.1969...MBG Üyeleri ile Görüşmeye İlişkin Milliyet Gazetesi’nde Çıkan Bir Yazı Üzerine Yapılan Açıklama

31.10.1969... İTÜ ve İÜ’nün Yeni Rektörleri Nazım Terzioğlu ile Kazım Ergin’e Gönderilen Kutlama Mesajı

04.11.1969...TŞOF Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

04.11.1969...CHP Meclis Grup Toplantısında TBMM Başkanlık Divanı Seçimleri Üzerine Yapılan Konuşma

09.11.1969...Celal Bayar’ı Kutlama ile İlgili Bir Soruya Verilen Yanıt

30.11.1969...TÜRK–PERSEN 2. Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

01.12.1969...Cumhuriyet Gazetesi’nden Ümit Yaşar ile Yapılan Söyleşi

11.12.1969...Ramazan Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

13.12.1969...“Önemli Sorunlar Ortasında Bayram” (Makale)

20.12.1969...Bazı CHP MYK Üyelerinin İstifası Üzerine Manisa, Gaziantep, Denizli, Kayseri İl Başkanlıklarına Gönderilen Mesaj

23.12.1969...Menemen Olaylarında Öldürülen Yedek Subay Öğretmen Kubilay’ın Ölüm Yıldönümü Dolayısıyla İzmir Radyosunda Yayınlanan Mesaj

25.12.1969...Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Abdülkadir Batur ile MGCB Tahsin Saracoğlu’na Gönderilen Mesaj

29.12.1969...Öğretmen Sorunlarıyla İlgili Başbakan Süleyman Demirel’e Gönderilen Mektup

31.12.1969...Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

05.01.1970...Mersin’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj

06.01.1970...Adana’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Lütfi Hancıoğlu ve Belediye Başkanı Erdoğan Özlüşen’e Gönderilen Mesaj

08.01.1970...CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Söylentileri, Öğretmenlerin Sorunları, Orman Suçlarının Afları ve İkili Anlaşmalara İlişkin Verilen Söylev

13.01.1970...CHP Eski Genel Sekreterlerinden Cevat Dursunoğlu’nun Ölümü Üzerine MYK üyesi Orhan Birgit Kanalıyla Ailesine İletilen Başsağlığı Dileği

22.01.1970...MSB Ahmet Topaloğlu ile Görüşmeye İlişkin Açıklama

30.01.1970...MÖS Genel Başkanı Selahattin Arıkan’ın Açık Mektubuna Verilen Yanıt

02.02.1970...KE, Eski MEB Hasan Ali Yücel ve İÖGM İsmail Hakkı Tonguç’u Anma Demeci

03.02.1970...CHP Ortak Grup Toplantısında Öğretmen Sorunları ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma

04.02.1970...Mısır-Kahire’de Toplanan Parlamenterler Konferansına CHP’li Milletvekillerinin Katılmayışına İlişkin TBMM Başkanlığı’na Gönderilen Yazı

11.02.1970...Gazetecilerin Hükümetle İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar

12.02.1970...Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Mahmut Karaküçük’e Gönderilen Mesaj

17.02.1970...Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj

18.02.1970...“Ciddi Bir Siyasi Bunalım” (Makale)

25.02.1970...ZMO Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

27.02.1970...Hükümet Oluşumunun Gecikmesi Üzerine Verilen Demeç

06.03.1970...Hürriyet Gazetesi ile Hükümet Kuruluşu, AP Hükümeti ve Demokratik Rejim Üzerine Yapılan Söyleşi

07.03.1970...THA Muhabiri Ömür Olgundemir’in Demirel Hükümetine İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar

08.03.1970...Artvin’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Talat Dinç’e Gönderilen Yanıt Mesajı

08.03.1970...Milliyet Gazetesi’nden Yılmaz Çetiner ile Demirel Hükümeti ve AP Üzerine Yapılan Söyleşi

08.03.1970...İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye’nin Politikası Üzerine Metin Toker ile Yapılan Televizyon Söyleşisi

22.03.1970...CHP Siirt İl Kongresine Gönderilen Mesaj

23.03.1970...Bursa CHP İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj

26.03.1970...Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’ye İç ve Dış Politika Üzerine Verilen Demeç

02.04.1970...İkinci İnönü Zaferinin 49. Yıldönümünde SDDF Üyesi Gençlerle Dış Politika Konularında Yapılan Söyleşi

08.04.1970...İngiltere Büyükelçiliğindeki Bir Resepsiyonda Çekoslovakya Büyükelçisi Aleksandr Dubçek ile Yapılan Sohbet

10.04.1970...Çekoslovakya Büyükelçisi Aleksandr Dubçek ile Yapılan Görüşme

12.04.1970...Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj

13.04.1970...TBMM’nin Kuruluşunun 50. Yıldönümü Dolayısıyla AA Muhabiri Nalan Seçkin ile Yapılan Söyleşi

14.04.1970...CHP Meclis Grup Toplantısında Anayasa Değişikliği Üzerine Yapılan Konuşma

16.04.1970...31 Mart Olayıyla İlgili Bir TV Programında Yapılan Konuşma

18.04.1970...KE’nin 30. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla CHP GK’nın Düzenlediği Törene Gönderilen Mesaj

18.04.1970...KE’nin 30. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla TÖS’ün Düzenlediği Törene Gönderilen Mesaj

21.04.1970...Bir İstanbul Gazetesinin Dış Politika Konulu Sorularına Verilen Yanıtlar

23.04.1970...Ulusal Egemenliğin 50. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç

28.04.1970...50 Yıllık Parlamenterliği Dolayısıyla Hüsamettin Çelebi ve Örsan Öymen ile Yapılan Televizyon Söyleşisi

29.04.1970...28-29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümü Dolayısıyla CHP Gençlik Kolları Yöneticilerinin Ziyaretinde Yapılan Sohbet

01.05.1970...CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresinde Yapılan Konuşma

03.05.1970...İngiltere Dışişleri Bakanı Stewart ile Boraks Madenleri Konusunda Görüştüğüne İlişkin Bir Haber Üzerine Yapılan Yalanlama

04.05.1970...CHP Ankara İl Kongresinde CHP İktidarları, Demokratik Rejim ve Parti Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma

07/08.05.1970...Başbakan Süleyman Demirel ile İlgili Soruşturmaların Meclis Kararıyla Durdurulması Üzerine Anayasa Mahkemesi’ne Açılan İptal Davası Metni

11.05.1970...[...] CHP Kongrelerine Gönderilen Mesaj

11.05.1970...TÜRK-İŞ 8. Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj

15.05.1970...Çorlu Belediye Seçimleri Dolayısıyla CHP İlçe Başkanlığına Gönderilen Mesaj

17.05.1970...CHP Giresun İl Kongresine Gönderilen Mesaj

28.05.1970...27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Törenlerinde Gazetecilerle Yapılan Sohbet

28.05.1970...27 Mayıs’ın 10. Yıldönümü Dolayısıyla CHP GKGM’nin Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma

30.05.1970..CHP Grup Yönetim Kurulları ile MYK Ortak Toplantısında .Yeni Vergiler ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma

02.06.1970...Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Rejime İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar

03.06.1970...CHP Grup Yönetim Kurulları İle MYK Ortak Toplantısının Ardından Gazetecilerin Güncel Siyasete İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar

14.06.1970...CHP İstanbul İl Kongresine Gönderilen Mesaj

21.06.1970...Demokrat İzmir Gazetesi ile Vergi ve Personel Yasaları ile Anayasa Değişikliğine İlişkin Yapılan Söyleşi

22.06.1970...Demokrat İzmir Gazetesi ile Başbakan Süleyman Demirel, Soruşturma Kurulu ve Sağ-Sol Çatışması Üzerine Yapılan Söyleşi

23.06.1970...Demokrat İzmir Gazetesi ile CHP 20. Kurultayı Üzerine Yapılan Söyleşi

24.06.1970...CHP Ortak Grup Toplantısında 274-275 Sayılı Yasalara İlişkin CHP’nin Tutumu Üzerine Yapılan Konuşma

01.07.1970... CHP 5. Kadın Kolları Kurultayında Atatürk Devrimleri, Kadın Hakları, Gençlik ve Kalkınma Üzerine Yapılan Konuşma

02.07.1970...CHP 6. Gençlik Kolları Kurultayında Gençlik Kollarının Rolüne İlişkin Yapılan Konuşma

04.07.1970...CHP 20. Kurultayında 2. Dünya Savaşı Sonrası Demokratik Rejim Süreci, AP İktidarı, Gençlik Hareketi ve Silahlı Hareketler, İktisadi Durum, Dış Politika ve Parti Politikaları Üzerine Verilen Açış Söylevi

05.07.1970...CHP 20. Kurultayındaki Bir Karışıklık Üzerine Yapılan Ara Konuşma

06.07.1970...CHP 20. Kurultayında Yapılan Bir Ara Konuşma

06.07.1970...CHP 20. Kurultay Seçimleri Öncesinde PM Üzerine Yapılan Konuşma

08.07.1970...CHP 20. Kurultay Başkanlık Divanı Üyelerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma

12.07.1970...Kemal Satır’ın CHP 20. Kurultayında Yönelttiği Toprak İşgallerine İlişkin Sorusu Üzerine Verilen Demeç

20.07.1970...Irak Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Büyükelçilik Basın Ataşesi İbrahim Dakuki ile Yapılan Sohbet

23.07.1970...CHP YDK Üyelerinin Ziyaretinden Sonra Yapılan Açıklama

İçindekiler ve Konu Başlıklarına İlişkin Kısaltmalar

Kaynakça

Sözlük

Dizin

 

 

 

 

 

 

 

 

KİTAP

 

 

 

 

 

Ramazan Bayramı ve Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[1]

Sevgili vatandaşlarım,

Ramazan Bayramı’nı yeni yılın girmesiyle beraber karşılıyoruz. Vatandaşlarıma büyük bayram gününü, aileleri ve yakın, uzak tanıdıkları içinde neşe ile ve dostluk duyguları ile geçirmelerini dilerim.

Çok şükür, memleketimiz ve milletimiz övünmek, ümitli olmak için bütün koşulları taşımaktadır.

Bayram günlerinde küçük çekişmelerden uzak kalarak iyi günlerin gelmesi için kararlı ve azimli olmak lâzımdır. Aslında iyi niyetle ve çok çalışma ile çözümlenecek sorunlar ötesinde ümitsiz dertlerimiz yoktur.

Bizim, sinirlerimize hâkim olarak işlerimizi iyi yola sevk etmek kararında olmamız yetecektir. Sizleri bu inançlarla ve yürek dolusu sevgi ile selâmlıyorum ve kutluyorum. Hep beraber Kıbrıs’taki soydaşlarımızın bayramlarını ve yeni yıllarını kutlamalıyız.

Soydaşlarımız haksız ve insafsız şartlar içinde haklarını sağlamaya çalışıyorlar. Türk milleti, Ada’da iki millî cemaatin varlığı temeline dayanan uluslararası Kıbrıs Anayasası’nın korunması yolunda bütün gücü ile hükûmetin yanındadır.

Adalet ve hak kurallarının Kıbrıs’taki soydaşlarımız için de yürürlüğe gireceğini ümit ediyoruz.

Kıbrıs meselesinin bu yönünde hükûmetle beraberiz ve onun muvaffak olmasını istiyoruz.

Sevgili vatandaşlarım,

Bayramınızı kutlarken 1968 yılının milletimize geniş günler getirmesini dilerim.

 

 

 

 

Geçirdiği Grip Nedeniyle Bayramlaşmalara Katılamaması Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[2]

Geçirmekte olduğum hafif bir gribi aşılama korkusuyla bugünlerde temastan sakınmaktayım.

Evde ve parti genel merkezinde şahsen bayramlaşma imkânından yoksun kaldığım için üzgünüm.

Sayın vatandaşlarımın ve değerli partili arkadaşlarımın Ramazan Bayramı’nı yürekten sevgilerle kutlarım. 1968 yılının aziz milletimize ve bütün vatandaş-larıma mutluluk, esenlik ve başarılar getirmesi dileğiyle saygılar sunarım.

 

 

 

 

Ankara Bayram Gazetesi’ne Verilen Özel Bayram Mesajı[3]

Ankara Bayram Gazetesinde vatandaşlarıma hitap etmekten şeref duyuyorum.

Geçirdiğimiz yıl zor bir sene olacak diye kaygı içindeydim. Kolay geçmedi. Ancak daha önümüzde günler olmakla beraber gene çareler bulunacaktır.

Her şeyden evvel memlekette siyasî huzurun hüküm sürmesi lâzımdır. Demokratik rejim, hep beraber mutabık olduğumuz bir devamlı idare hayatı-mızdır. Geçmiş zamanların dersleri ve tecrübeleri zihinlerimizde tazedir. Özet olarak birbirimizle iyi geçinmemiz ve memleketi elbirliğiyle doğru yola götürme-miz mümkündür. Görüşmesini ve birbirimizi dinlemeyi öğrenmiş olduğumuza inanıyorum.

Sevgili vatandaşlarım görüyorsunuz ki iyimser haldeyim. Geleceğe kuvvetli ümitler besliyorum. Ankara Bayram gazetesinde sizi yürek dolusu sevgiyle selâmlıyorum.

 

 

 

 

Bayram İçinde Yeni Yılı Karşılarken” (Makale)*[4]

Bütün neşeli sebepler bir arada birkaç gün geçireceğiz. Bugünlerin hakkiyle değerlendirilmesini dostlara tavsiye ederim. 1967 yılını geçirmek kolay olmadı. Bununla beraber devlet işleri bakımından henüz yarısı geçmemiş olduğu halde, diyebilirim ki, çıkan yılın daha zor olacağından korkuyordum.

Bugünkü durumdan iyimserliğin bize hâkim olmasını isterim. Sinirlerimize hâkim olursak, iyi niyetle sorunlarımıza çareler bulabiliriz. Çok şükür dertlerimiz ağır değildir. Çok tecrübe geçirdik. Büyük inkılâplarımız ve demokratik idaremiz yerleşmiş ve milletçe benimsenmiştir. Siyaset adamlarımızın anlaşma gayretlerinden başka ciddî bir ihtiyacımız yoktur. Her işin başı memlekette huzurun kollanmasıdır. Bu neticeyi elde etmek zor değildir. Geçen tecrübeler etkisiz ve meyvesiz olmamıştır. Şikâyetler ne kadar çok olursa olsun sorumlu siyaset adamları bunları tahammül içinde doğru yollara yöneltebilir.

Bayram günü misâller vermek istemiyorum. Ümit dolu olarak yeni yıla giriyoruz. Siyaset adamları olarak vazifelerimizi dikkatle yürütmek kararındayız.

Şimdilik vatandaşlarımın iyi bayram geçirmelerini dilemekten başka zihnimi bugün başka konuya saptırmayacağım.

 

 

 

 

Çukurova’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Kuvayi Milliye Mücahit ve Gaziler Cemiyeti Başkanı Ahmet Cevdet Çamurdan’a Gönderilen Mesaj[5]

Büyük bayram sevincinizi aranızda paylaşmak isterdim. Çukurova’nın 46 yıl önce yaptığı mücadeleyi, Çukurova halkının kahramanlıklarını, katlandıkları fedakârlıkları, Genelkurmay Başkanı olarak günü gününe yaşadım. Güney Cephesi, Millî Kurtuluş hareketimizin şerefli sayfalarından birini teşkil eder. Güney Cephesi’ndeki direniş ve kurtuluş azmi Garp Cephesi üzerinde büyük etkiler yapmıştır. Büyük bayramınızı yürekten kutlar, mücahit ve gazilerin gözlerinden öperim.

 

 

 

 

CHP Çanakkale İl Kongresine Gönderilen Mesaj[6]

Çanakkaleli hemşehrilerim, aziz vatandaşlarım,

Çanakkale CHP İl Kongresi, partinin ve memleketin sorunlarını görüşmek üzere çalışmaya başlayacaktır.

Partimiz 1965’den beri geçirdiği devirleri bu yıl Kurultayında da değer-lendirecektir. Gerçekte CHP kurulduğundan beri parti içinde geçirdiği çekişme-lerin en kısırını bu devirde yaşamış ve parti olarak varlığını ve memleket politikasında derin etkilerini ispat etmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarda ve muhalefette verdiği imtihanların en çetinini 1967 yılı içinde başarı ile sonuçlandırmıştır. Hiçbir partinin –eskisi ve yenisi– Cumhuriyet Halk Partisi’nin memleketin siyasî hayatındaki derin kökleri ile yarışa çıkacak kuvvette olmadığı meydana çıkmıştır. Yeni hevesli-lerin partiye vermek istedikleri zararlardan, önemli hiçbir iz kalmamıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu hayatî kudretlerinin meydana çıktığı ortamda Çanakkale İl Kongresi yapılıyor.

Çanakkale Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtı bu mücadelelerden inanarak ve iradesini muhafaza ederek iyi bir örnek halinde çıkmış ve bütün gücü ile memleket sorunları üzerine eğilmiştir.

Görüşmelerinizde, CHP’nin, memleketin selâmetini ve ilerlemesini bütün güçlüklere karşı koruyan sorumlu bir parti olduğunun göz önünde tutulması lâzımdır.

Aranızda bulunmayı çok arzu ederdim. Size söyleyeceğim başlıca konu şudur:

Önümüzde büyük seçimler var. Parti olarak bu seçimlerden iyi sonuçlarla çıkmaya mecburuz.

Ortanın Solu politikasıyla vatandaşın dertlerine ve memleketin sorunlarına çare bulmak yoluna girmişizdir. Fikirlerimizi, dâvalarımızı; politikamızı vatandaşlarımıza içten, yürekten duygularla açık açık anlatmalıyız. Yorulmadan çalışmalıyız. İyi neticeleri kazanmak hakkımızdır ve imkânımız içindedir. Tek şart, yorulmadan çalışmaktır.

Çanakkale İl Kongresi’nden teşkilâta bu sorumluluk duygusunun yayılmasını isterim.

Çanakkale İl Kongresi’nden bütün memlekete, kendine güvenen daima ilerici ve yapıcı olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin vatandaşlara verdiği itimadın genişlemesini isterim.

Çanakkaleliler, sevgili arkadaşlarım. Çetin günleri şerefle geçirdiniz. Netice alınacak günleri dört elle tutup kurtarmalısınız.

Memleket, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarda sorumlu olarak çalışmasını beklemektedir. Memleketin ihtiyacı ve ciddî isteği budur.

Bu seslere lâyık olduğumuzu Çanakkale İl Kongresi’nden yayılacak azim ve irade meydana çıkarmalıdır.

Sevgi ile gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Kongresinde TİP, Parti Politikaları, Dış Politika ve Kıbrıs Konularına İlişkin Yapılan Konuşma[7]

Aziz arkadaşlar,

Uzunca zamandan beri siyasî konular üzerinde düşüncelerimi genişliğiyle söylemedim. Bugün dış ve iç meselelerimizin bir tahlilini yapmak istiyorum.

İç politikada siyasî huzur, sosyal adalete dayanmazsa temelsiz olur. Biz bu ihtiyacımızı önemle ele aldık. Ortanın solu terimi ile özetlediğimiz bu politika gelişmek ve memleket ihtiyaçlarını karşılamak için CHP’ye yeni bir hamle ve hareket kabiliyeti vermiştir. Bu yeni politikamızda karşımızda bulunan partiler arasında bize en fazla hışımla cephe almış olan partilerden biri aşırı soldaki parti, yani TİP’tir. Sosyalist partiyi temsil ettiklerini ileri sürenler, tecrübeli ve eski bir partinin, temel ilkelerine uygun olarak sosyal adaleti başlıca konu diye almasından, yani ortanın solu politikasından tedirgin olmuşlardır. Vatandaş ıstırabını ulu orta istismar eden her parti gibi köksüz ve mesnetsiz kaldıklarını acıyla hissetmişlerdir. Bizim sistemimizin bir burjuva uydurmacası olduğundan, anti-emperyalist mücadelede tedbirsiz bulunduğumuza kadar her suni iftirayı yapmalarındaki sebep kendilerindeki bu burukluktur sanırım.

Bu noktayı bir defa esasından vatandaşlarıma açıklamak isterim. Özellikle genç, aydın ve memleket sever kuşakların beni dikkatle dinlemelerini kendilerinden rica ederim. CHP ilk gününde, emperyalist saldırılara karşı memleketi korumak ve kurtarmak ihtiyacından doğmuştur. 1918’lerde başladığımız ve 1923’lerde askerî safhasını zaferle bitirdiğimiz çetin mücadele aslında, bütün çıplaklığıyla anti emperyalist bir savaştı. Askerî zaferimizden sonra bizi iktisadî savaşta yenecekleri ve bizi kapılarında dize getirecekleri, zamanın emperyalist temsilcileri tarafından bizzat bana söylenmişti. Her çeşit emperyalizme karşı mücadele, zaman zaman cephe ve yön değiştirerek İkinci Dünya Savaşı’nda dahi tarafımızdan başarı ile tâkip olunmuştur.

İkinci Dünya Harbi’nden sonra Türkiye aleyhine en tehlikeli niyetler dışarıda Stalin Rusyası’nın bilinen talepleri ve ona paralel olarak içerde, çok partili rejim dolayısıyla açılan serbest siyasî hayatın dolaylı yollarından, aşırı akımların bize karşı tertipleridir. Bizler yeni rejimi kurduk, hem içerdeki ve dışarıdaki tehlikelere karşı dünyayı şaşırtan, örnek teşkil eden tarzda başarılı mukavemet göstererek memleketi selâmete erdirdik. Şimdi kalkmışlar kalkınma, plân, yabancı sermaye, petrol geleceği ve anti-emperyalist mücadele hakkında bizimle “doğru yön” yarışması yapmak istiyorlar. Haydi canım sen de..

Emperyalizmle mücadele metodumuz bugün bize karşı aşırı sol tarafından haksız ve yanlış ölçülerde, ne kadar insafsızca kullanılmak istenilirse istensin bir tesir yapmayacaktır. Bugün anti-emperyalist mücadele şekli altında tek taraflı bir batı düşmanlığı aşırı sol tarafından işletilmektedir. Bunun yanlışlığı üzerinde, biraz sonra, dış politikadan bahsederek ayrıca duracağım. Şimdi iktidarla olan karşılıklı durumumuz üzerinde durayım.

Biz AP’yi, geçmiş hatalara kapılmaktan kendisini koruyarak, kendi anlayış ve iradesiyle bir memleket yolu tutmasına istidatlı gördüğümüz her meselede yürekten teşvik etmeye, desteklemeye çalıştık. Bu bizim daima muhalefet anlayışımız olmuştur. Bunu değerlendirebilen çıkmıştır, değerlendiremeyen [çıkmıştır]. Biz anlayışımızdan şaşmamışızdır, şaşmayız. Hiçbir sabit peşin fikre kapılmadan her meselenin gerektirdiği tutumu alıyoruz. Bu, karşı tarafın davranışına göre, en şiddetli muhalefetten, en iyi niyetli işbirliğine kadar giden bir hareket hattıdır.

Şimdi dış politika bahsine geçmek istiyorum. Bugün hiçbir ülkenin dış politikasının temel felsefeleri dışında, mücerret bir olay olarak düşünülemez. Dünya politikasının temeli bugün, Amerika ve Sovyet Rusya’nın nükleer silâh ve kudret konusunda elde tuttukları dengeye dayanır. Denge halen mevcut olduğuna göre nükleer harp olmayacaktır ve olmamalıdır nazariyesi içindeyiz. Ancak tecrübe göstermiştir ki birbirine yakın kudretler arasında harp daima isteyerek çıkmaz. Bilinmeyen sebepler, tahmin olunmayan hatalar, arzu edilmeyen patlamaları, olup bitti haline getirmişler. Bugün nükleer harpten o kadar sakınılıyor ki ufak tefek sebeplerden, beklenmeyen ihtiyatsızlıklardan harp çıkmasın diye aklın tasavvur edebileceği bütün ön tedbirler alınıyor. Karşılıklı devlet başkanları arasında, doğrudan doğruya muhabereyi (konuşmayı) sağlayabilecek özel hatlar bile kurulmuştur.

Bu ortam içinde hiçbir ittifak vecibesi, hiçbir siyasî ihtiyaç, iki büyük nükleer devlet veya birisi göze almadan, bir nükleer harp çıkmasına sebep olamaz. Bunların karar vermediği bir harp, bir müttefikin tecavüze uğraması halinde kendiliğinden ve hemen olup bitti haline gelemez. Böyle bir harp konvansiyonel silâhlarla patlarsa, bir süre, tutuşanlar yalnız başına kalır, bu arada grup başkanları hale bakarlar, aralarında görüşürler, ayrı bir karara varabilirler. İçinde yaşadığımız dünyanın şartlarını olduğu gibi ve gerçeklere uygun şekilde değerlendirmeliyiz.

Nükleer [silâhlara sahip] iki devlet karşısında kimin hangi sınıra kadar, neye razı olacağını, hangi noktadan sonra harbi göze alacağını teşhis etmeye çalışırlar. Aralarındaki barış, dünyanın nükleer felakete uğraması bu teşhisteki isabete bağlıdır. Bugünkü dünya barışının nükleer harp bakımından bu karşılıklı dengesi içinde her ittifaka dahil olan devlet, hattâ hiçbir ittifaka dahil olmayan devlet, kendi meselelerini bu fiili denge kanunları içinde yürütmek zorundadır. İki nükleer devlet dışındaki devletler kendi selâmetlerini ve hayatî menfaatlerini ittifak vecibelerinin şartlarının çok üstünde, dünya denge kuralları içinde sağlamak zorundadırlar. Dikkatle incelenirse, aslında hiçbir siyasî tertip tam bir emniyetli yol göstermez. Tek güven yolu, hep haysiyetli davranmak, herkesi bıktıran bir tahrik politikası gütmemek ve genel olarak haklı dâvaları kabil olduğu ölçüde, barış yoluyla çözmeye uğraşmaktır. Bu kuralları kendimize tatbik edelim, bizim menfaatimiz Amerika ile Sovyet Rusya ile tahrik etmeyen ve düşmanlık gütmeyen bir politika içinde varlığımızı ve bağımsızlığımızı barış yoluyla savunmaktır. Ve barış içinde herkesle beraber yaşamaktır.

Biz NATO’ya dahiliz. NATO artık dünyadaki anlattığım barış felsefesi içinde işleyecektir. O kurallar içinde güvenliği ve faydası vardır. Bizim NATO’da bulunmamız Sovyet Rusya için bir temel mesele değildir. Bunu Sovyet Rusya mesele olarak almamaktadır. Nitekim Sovyet Rusya ile iyi ilişkilerimiz Amerika için de temel ihtilâf konusu değildir.

Biz NATO’da kalacak mıyız, kalmayacak mıyız? Bu sorunun cevabını “Türkiye’nin yüksek menfaatleri nerededir?” sorusunun cevabında aramalıyız. NATO’nun bize hiç mübalağa etmeksizin, sağladığı menfaatleri vardır. Biz NATO içinde kalmazsak, hiçbir bedelle diğer bir tertip içinde veya tek başımıza aynı faydayı sağlayamayız. Şu noktayı unutmamalı: Nükleer iki devlet, karşı taraftan hangi devlet kopar, şartsız ve bedelsiz kendisine gelirse veya tek başına kalırsa, bunu arzu eder. Bu kayıtlar altında “NATO bir Amerikan emperyalizmidir, her şeyden evvel Amerika ile teması kesmeli” tarzında bugün temelde, aşırı solun yaptığı ve bunun dışında bazı çevreleri de etkileyen propaganda, Türkiye’nin menfaatlerine uygun değildir. Bu Türkiye’nin elinde bulunan, hangi ölçüde değerleri olursa olsun bir menfaati, hiçbir karşılık olmaksızın heba etmesi ve kaptırması demektir.

Biz NATO meselesinde, bu sebeplerle, mevcut bazı anlaşmalardaki hata ve eksikleri düzelttirerek, bu ittifakın yeni şeklinin içinde kalmak fikrindeyiz. Düzeltmeler ne olur? 1945’te bizim ısrarla dostluğumuzu Sovyet Rusya reddetti. Yeni bir dünya kuruldu ve biz onda yerimizi aldık. 25 sene sonra Sovyet Rusya’nın birinci derecede liderleriyle konuştum. Bütün kabahati Stalin’e yüklediler ve çok zarar ettiklerini söylediler. Türkler tahrik etmeyen, fakat varlığını ve menfaatlerini korumasını bilen bir millettir. Her durumda kendilerini kurtarma yolunu bulurlar. Bunu buradan dünyaya hatırlatırım..

Bu genel politika içinde Kıbrıs meselesini anlatalım.

Bizim felsefemizde, hükûmet bir dış meseleyle uğraşırken bütün siyasî kuvvetler ona yardımcı olmayı ilk görev bilirler. Biz hükûmette iken arkadaşlarımız da bu felsefeyi bulmadık. Ben Kıbrıs meselesiyle uğraşırken, içerde, siyasî muarızlarımız, bir defa kendileri iktidarı alırlarsa bu güçlüklerin kendilerine çıkarılmayacağını ve Kıbrıs işini hemen halledivereceklerini anlatmaya çalışırlardı. Bu da karşı tarafı, güçlük çıkarmakta teşvik ederdi. Zira bunlar, içimizde hükûmet değişirse, söylediklerini bize daha kolay yaptıracakları ümidine düşerlerdi. Tecrübesizliğe veriyorum. Çok sert bir tariz olarak hatırlatmak istemiyorum. Fakat düşününüz ki ben Washington’da, nadir bir fırsat olarak Amerikan devlet ricaliyle konuştuğum birkaç gün içinde burada koalisyon içindeki ortaklarımız hükûmet buhranı ilân etmişlerdir. Tarihte böyle misâl çok az zikrolunabilir. Bu tecrübelerden gelen siyasî ahlâkımızın icabı Kıbrıs meselesiyle uğraşan AP iktidarını mücadele günlerinde güç durumda bırakmamak olmuştur.

Önemli bir buhran devri geçti. Buhran geçmedi. Önümüzde hâlâ çetin günler var. Bir buhran geçer geçmez işi ciddîye almaktan vazgeçmek bugünkü iktidarın tedavi edilmez bir kusurudur. İbret veren tarafı kuvvetli bir misâl söyleyeyim. Kıbrıs buhranının yeniden patlama istidadında olduğu dünyanın bildiği bir gerçek değil midir? Yalnız Türkiye Dışişleri Bakanı bunu ciddîye almadan, Hindistan’da uzun ve yeni bir seyahate çıkabilmiştir. Şimdi bu hafif işaretten sonra ilâve ediyorum Kıbrıs meselesinin son mücadelesinde bazı iyi neticeler almışızdır. Bu neticelerin başında, Amerika Cumhurbaşkanının temsilcisinin çözüm tedbiri olarak federasyon şeklinden de açıktan bahsetmesi olmuştur. O yetkide bir adamın böyle bir zemine girmesi bizim dört yıllık mücadelemiz sonucudur. Bu mücadeleyi biz hangi şartlarda yürüttük, yukarda anlattım. Bunda, Türkiye’de her gün daha fazla kuvvet kazanan bilinçli kamu oyunun tesiri asla azımsanmamalıdır.

Bundan sonra, barış yoluyla bir olumlu sonuca ulaşmak mümkündür. Bu, çok ciddî çalışma ister. Büyük buhranlar olabilir. Hepsini göğüsleyecek kararda olmalıyız. Hükûmetin vaziyeti ciddîye alması lâzımdır. Biz, iktidarı büyük sorumluluk saydığımız gibi, muhalefeti de yalnız memleketi düşünen bir önemli ödev sayarız. Bu yolumuzda devam edeceğiz.

Sayın delege arkadaşlarım, sayın CHP’liler,

Kendinize güvenerek kesin karar ile önümüzdeki seçimlere ve yakın iktidara hazırlanacaksınız. Demokratik rejimde memleket ileriye doğru çok mesafeler almıştır. Bu yeni durumu memleket kalkınması, milletin kudretli olması için değerlendireceğiz. Böyle bir devir, halkımızın beklediği ve muhtaç olduğu devirdir. O devri getirmek, sizin seçimlerde canla başla çalışarak elde edeceğiniz sonuçlara bağlıdır. Sizin buna kudretiniz vardır. Olumsuz akımların gösterileri ruhsuz, devamsız ve aslında çürüktür. Onlara heves etmeksizin gerçekleri bu gözle görürseniz başarı sizindir. Unutmayınız ki bütün hayatı boyunca son zafer daima CHP’de kalmıştır.

Size sevgiler saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP Adana ve Samsun İl Kongrelerine Gönderilen Mesajlar[8]

Adana İl Kongresi’nde bulunmayı çok arzu ediyordum. Adana’daki parti teşkilâtımızın gelişmesini yakından izledim. Adana, bütün olumsuz şartlara ve tahriklere karşı gelerek CHP’nin ileri merkezlerinden birisi olduğunu ispat etmiştir.

Adana’da CHP, bütün denetlerden kuvvetli çıkmıştır. Önümüzde CHP’nin memleket kaderinde köklü mevkiinin yeni imtihanını bir daha vereceğiz. Adana’da CHP, Millî Mücadele’nin karanlık günlerinden gelmiştir. Ben, bu hâtırayı Adana için yüksek ve değerli bir itibarda da tutarım. Hiçbir şart ve güçlük, bizde bizi bekleyen yeni verimli gelişmelerin ümidini azaltmamıştır.

“Ortanın Solu” politikası, Adana için en uygun sosyal adalet politikasıdır. Vatandaşa anlatabildiğimiz nispette Adana’da verimli sonuçlar alacağız. Başarının tılsımı, Adana teşkilâtımızın elindedir.

Güç şartlar altında bizim Adana’da en yüksek neticeyi aldığımız taptaze aklımızdadır.

Önümüzdeki seçimlerin aynı neticeleri vermesini beklerim. Yeni seçimler, yeni imtihan günleri ve başarı fırsatlarıdır. İl kongresinin teşkilâtımıza bu inancı vererek dağılmasını isterim.

Hepinizin saygı ile gözlerinizden öperim aziz Adanalılar, sevgili arkadaşlarım.

[Samsun İl Kongresine gönderilen mesaj]

CHP Ortanın Solu politikası ile memleket ihtiyaçlarını tesirli ve ameli bir surette meydana çıkaran bir anlatma yolu bulmuştur. Sosyal adalet ilkelerini vatandaşlara iyi ve etraflı anlatınız. Göreceksiniz ki, vatandaş gerçekleri dikkatle dinleyecek ve iyice anlayacaktır. Seçimlerde ona göre oylarını kullanacaktır. Oyalanma ve deneme ile onbeş seneden beri beyhude vakit kaybediyoruz. Silkinip isabetli yola bir an evvel memleketimizin girmesi lâzımdır. Başarı anahtarı sizin elinizdedir. Bunları iyi kullanınız, iyi neticeleri kazanacaksınız.

 

 

 

 

 

Yeni Seçilen CHP İstanbul İl Yöneticileriyle Görüşmede Söyledikleri[9]

Saat 17.00’de İl merkezine gelen Genel Başkan İnönü, yönetim kurulu üyeleri ile tanışmış ve “İl Kongresi’ni fırsat sayıp arkadaşlar arasında parti politikasını ve günün meselelerini çok cesaretle açıkladım. Karı ile buzu ile İstanbul’da üç gün dinlendim.

Gazetelerden aldığım tesir müspeti ile menfisiyle benim düşündüğüm yoldadır. Beğenmeyenler olacaktır. Ecevit’in konuşmasının da çok olumlu tesir yaptığını öğendim” demiştir.

Daha sonra Parti içi meseleler ve seçimlerle ilgili görüşlerini belirten İnönü, teşkilâta şu tavsiyelerde bulunmuştur:

“Büyük seçimlere hazırlık halindeyiz. Ben şüphe ediyordum ki, bu yıl seçime giderler diye. Henüz bir karar yok, ama onlar da kendi aralarında münakaşa ediyorlar. İstanbul’da iyi çalışırsak iyi sonuçlar bekliyorum. ‘Mahalli seçimler siyasî bir sonuç sayılmaz. Bunlar, iktidarla alâkalı değildir. Az rey, çok rey almışız fark etmez, iktidar adamlarına rey verin ki, mahalli hizmetler başarılı olsun’ diye iktidar tarafından yapılan propagandaları önleyin. Genel seçimler için mahalli seçimleri almak çok yararlı olur.”

CHP Genel Başkanı İnönü, İstanbul il teşkilâtı yöneticileri ile yaptığı konuşmasında daha sonra parti içi ve parti dışı konulara da değinerek şöyle konuşmuştur:

“Parti içinde çok sıkıntılı ve buhranlı zamanlar geçirdik. Bu, parti içindeki kopmaların, 1923’den beri geçirilen en büyük ve en tehlikelisi olmuştur. Bu kopmayı önlemeye çalıştık. Bu iki yıl zarfında işbaşında bulunanlar, biz gideceğiz ve partiyi yok edeceğiz, düşüncesinde hareket ettiler. CHP’yi tahrip planı ile işe giriştiler. Ancak şunu da söyleyeyim ki, partiye hiçbir zaman hâkim olamamışlardır. Ama parti bu çözülmeden güçlü çıktı. Hakiki hürriyetini buldu. Parti teşkilâtımız, tehlikeyi gördü ve mücadeleden tertemiz çıktı.

Yine parti içi ayrılıklar çıkarıp son Kurultay öncesi gibi dalgalanmalar yaratmak istiyorlar. Onlar bize Ortanın Solunda tehlike vardır dediler. Oysa ki, biz aşırı soldaki tehlikeyi belirtiyoruz. Esasen teşvik ve himaye gören daima aşırı sağdır. Tarihte tehlike hep aşırı sağdan gelmiştir.”

 

 

 

 

 

İstanbul Gezisinin Ardından Parti Politikaları, Milliyetçilik Anlayışı ve Milli Bakiye Sistemi Üzerine Verilen Demeç[10]

Son İstanbul gezimden Ankara’ya çok memnun döndüm. Vatandaşlarımız arasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumu geniş bir anlayış ve takdirle karşılanmaktadır.

İki aylık Kıbrıs olayları, Meclis çalışmaları ve mevsim şartları dolayısıyla ara verdiğimiz geziler kongrelerle yeniden hız kazanmaktadır. Teşkilâtımız şuurlu bir şekilde seçime hazırlanmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde iki yıl suni olarak sürdürülen iç çekişme devri kapanmıştır. Son zamanlarda böyle çekişmeleri yeniden yaratabilmek hevesiyle girişilen bazı tahrikler görülüyor. Partinin yöneticileri ve yetkili kurulları arasında anlaşmazlık ve çekişmeler olduğu intibaı uyandırılmak isteniyor.

Bu gibi tahrik ve teşebbüslerin amacı, halkımız için bir umut ışığı haline gelen Ortanın Solu hareketine gölge düşürmektir.

1–İçimizde bir ihtilâf yoktur.

2–Sosyal ve ekonomik alanda anayasamızın emri olan düzen değişikliğini gerçekleştirerek yoksul halkın ıstıraplarına çare bulmak ve demokrasimizi daha sağlam temellere kavuşturmak kararındayız. Bu ülküye giden Ortanın Solu yolunda, bizi büyük ödevlerin beklediğine yürekten inanmışızdır.

3–Önümüzdeki seçimlerde büyük sonuçlar alabilecek duruma ulaşmışızdır. Teşkilâtımızın büyük mücadele günlerindeki gibi azimle çalışması bu sonuçları almamızı sağlayacaktır.

4–Millî Bakiye usulüyle, seçimlerde bütün vatandaş oy ve eğilimlerinin değerlendirmesi bizim eserimizdir. Bu usulün devamı ve küçük partilerin yaşatılması gerektiği kanaatimizi muhafaza etmekteyiz. Diğer partiler aleyhine iktidar partisiyle bir anlaşma yapmamız söz konusu olamaz. Biz politikamızı açık yaparız. Seçim sisteminde bütün partilerin mutabık olmalarına öteden beri önem veririz.

5–Ekonomik alanda da Milliyetçilik, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, kuruluşundan beri değişmez vasfıdır ve bağımsızlığımızın temel şartlarındandır. Bu milliyetçilik anlayışı ile, partimiz, ekonomik alanda bağımsızlığımıza yönelen tehlikelere vatandaşların ve sorumluların dikkatlerini çekmeyi ödev bilir. Boraks konusundaki uyarılarımız, bunun yeni bir örneğidir.

 

 

 

 

CHP Gaziantep Kilis İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[11]

(...) Mesajda özetle şöyle denilmektedir:

“CHP yeniden memleketin kendi iktidarına muhtaç olduğu şartlar içinde bulunuyor. Seçmen vatandaş, tekrar tekrar denedikten sonra CHP’nin memleket idaresindeki yerini ve değerini kavramıştır. CHP içindeki ayaklanma da bizi daha da güçlendirmiştir.”

 

 

 

 

CHP Konya İl Kongresine Gönderilen Mesaj[12]

Konyalılar, aziz hemşehrilerim, sevgili vatandaşlarım;

İl Kongrenizde bulunmak için hazırlanmıştım. Ufak bir arıza geçirdim. Mübalâğa etmeyesiniz diye arızayı da söyleyeyim: Ayağımda ufak bir yanık kazası oldu. Bir, iki gün seyahat edecek vaziyette değilim. Onun için kongrenizde bulunamayacağım. Düşündüklerimi etrafı ile söylemeye çalışacağım.

Sevgili Konyalılar,

Sizi en eski tanıyanlardanım ve en iyi tanıdığımı da zannederim. Politikacılar, Konya’yı mutaassıp bir yer gibi farz ederler ve türlü oyunlarla onları avlamaya çalışırlar. Benim, kesin inancım odur ki, Konyalı’ya her şeyi cesaretle ve açık söylemek lâzım. Konya, köylüsü ve kentlisi ile memleketimizin en uyanık yerlerindendir. Devlet ve millet anlayışında görgüleri ve hükümleri, en nihayet ciddî ve köklü çıkarları yanındadır. Ancak bütün hilekârlar ve hile düşkünleri Konyalı’yı aldatmak için son derece umutla çalışırlar. Konyalı’yı doğru yolda yanımızda bulacağımızdan ve bizim hakkımızdaki insafsız ve hayasız iftiraları silkip atacağından ümidim hiç şaşmamıştır.

Aziz Konyalılar,

Biz, kırk yıllık Cumhuriyet Halk Partisi programını, bu zamanın kesin ihtiyaçlarını göze alarak Ortanın Solu yolu ile yeni ve ileri bir hamleye kavuşturduk. Ortanın Solu, köylünün ve kentlinin temel ihtiyaçlarını kısa zamanda doğru bir düzene bağlayacak esaslı bir politikadır. Zamanımızın ihtiyaçları şimdiye kadar bildiğimiz büyük çaba isteyen devirlere benzemez.

Millî Mücadele devrinde olduğu kadar, gelecek günler önemli ve tehlikelidir. Millî Mücadele’de düşman meydanda ve kurtuluş yolu zor, ancak herkesin anlayacağı kadar belli idi. Şimdi ise, tehlikeler aynı derecede büyüktür. Ancak apaçık ortada görünmez.

Hasımlarımızın insafsız uydurma ve aldatmaları da o nispette faaldir. İki-üç sene sonra herkesin görebileceği kadar meydana çıkacak tehlikeleri, bugün vatandaşın gözünden gizleyip, onu aldatmak için çaba sarf etmektedirler. Biz, geçmişte olduğu gibi şimdi de ilerde daha belirgin hale gelecek tehlikeleri ve bunları önlemenin çarelerini önceden göstermeye çalışıyoruz.

Meselelerimiz

Kısaca meselelerimizi söyleyeyim:

Milletin okutulması bizde öteden beri bir meseledir. Şimdiye kadar, bilim, okuma dediğimiz şey, okuyup yazma öğretmekle büyük ölçüde tamamlanırdı. Bu gün o devirdeyiz ki, yalnız okuyup yazmayı değil, çeşitli yüksek ilimleri bilen adamları geniş ölçüde yetiştirmek lâzımdır. Köylü ve kentlinin geniş kabiliyetli evlatlarını bulup, onları devlet imkânları ile yetiştirmek lâzımdır.

İktisadî ve siyasî meseleler de bu derece anlaması ve anlatılması önemli olan mahiyet kazanmıştır. Vatandaşın karşısına geçip onu aldatarak zamanın biliminden, zamanın ihtiyacından yoksun bırakmağa çalışanların memleketin geleceğine büyük fenalık yaptıklarını bilmenizi isterim.

Sevgili Konyalılar,

Ortanın Solu’ndaki Cumhuriyet Halk Partisi, iktisadî yoksulluk içinde bulunan vatandaşları düşünüp, onların durumunu düzeltmek çabasındadır. Devletin bütün şartları yoksul vatandaşın durumunu düzeltmek için çalışacaktır.

Türlü iftiralar

Sosyal adaletten bahsedenleri türlü iftiralarla lekelemeye kalkışanları, vatandaşın önünde kısa bulunan zamanları heba etmek isteyen gafiller, hilekârlar ve gözleri kararmışlar, olarak görmelisiniz. Önümüzdeki seçimlerde, uyanık, gerçekleri görür Konyalıları yanımızda bulacağız. Vatan kurtuluşunu onlarla beraber yapacağız. Millî Mücadele’de de böyle oldu. Nihayet son safhada, Konya, Güney bölgemiz ile Yunan cephesi arasında maddi manevî bir kuvvet hazinesi gibi kaldı ve Konya bu ahlâki ve siyasî anlayışı ile evvelâ Güney Cephesi’nin, sonra Garp Cephesi’nin kurtuluşunu hazırladı. Şimdi gerek dış politika, gerek kalkınma ve ilerleme çabasında durumumuz aynı derecede nazik olmuştur. Konyalıları bu büyük çabada gerçekleri gören, yakın yardımcılarımız olarak biliyoruz. Seçimlerde canla başla çalışacaksınız. Memleketin gelecek meselelerini sizinle beraber halledip, gelecek tehlikeleri önleyeceğiz.

İhtilâflar bitti

Aziz hemşehrilerim,

Parti içinde ihtilâflar bitmiştir. Parti içinde ciddî ihtilâf zamanı geçirdik. Bu zaman, çok zararlı ve tehlikeli idi. Düşününüz ki, CHP’yi iç çekişmelerle harap edip dağıttıktan sonra yeni partilerini kurmayı kararlaştırmış olanlar, iki sene partimizi içinden yıkmak için her insafsızlığı yapmışlar, her hesabın peşine düşmüşlerdir. Muvaffak olamadılar. Bu, ancak kolay aldatacaklarını sandıkları partili vatandaşların sağduyuları ve gerçekleri görmeleri sayesinde olmuştur.

Partiden her türlü ümitleri kesilmiş olanlar, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi’ni belli rakipleri ve hasımları karşısında zayıf düşürmeye çalışıyorlar.

İktidar, bize, geçmiş nifakçılara güvenerek, demokrasi dersleri veriyor, bizim, iktidar hevesi ile yanıp tutuştuğumuzu anlatmaya çalışıyor.

Tek işaret

Millî İrade ve demokratik rejimin taraftarı olup olmadığını belli eden bir tek işaret vardır. Seçimle iktidara gelen, seçimle iktidardan gitmeyi kabul ediyor mu etmiyor mu? Meselenin mihenk taşı budur.

İktidara gelinceye kadar millî iradeden bahsedenlerin Türkiye’de bir kere iktidara geldikten sonra bir daha gitmemek için türlü marifetlerin yoluna düştükleri görülmüştür. İktidarda bulunduğu zaman kendi ihtiyarı ile seçimleri hazırlayıp, iktidarı bırakmanın örneğini Cumhuriyet Halk Partisi vermiştir.

Meselenin ruhu

Meselenin ruhu, bir defa iktidara geldikten sonra, türlü marifetlerle bir daha iktidardan gitmemenin yoluna heves etmemektir.

Demokratik rejimi, millî irade usullerini bilen ve yerleştiren biz olduk. Memleket dış tehlikeler karşısında olduğu vakit her şeyi unutan ve memleketin hükûmetini açık yürekle destekleyen gene biz olduk. Gelecek seçimler için doğru yoldan ayrılmamalarını, seçim marifetlerine, iktidarda kalabilmek için baskı ve aldatma usullerine heves etmemelerini iyi niyetle tavsiye eden biziz.

Vatandaşı bizim aleyhimizdeki iftiralarla aldatmaya çalışanları, vatandaşın sağduyusuna havale ederiz.

Sevgili Konyalılar, seçime kadar size geleceğim. Şimdilik sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

 

CHP Konya İl Kongresine Gönderilen Mesajda Değinilen “İrtica Tehlikesi”ne İlişkin Ulus Gazetesi ile Yapılan Söyleşi[13]

– Konya mesajınızda, “Millî Mücadele devrinde olduğu kadar, gelecek günler önemli ve tehlikelidir” dediniz. Bu sözlerinizle kastettiğiniz tehlike nedir?

– Memlekette irticaın geniş ölçüde teşvik gördüğü ve irticaa müstenit bir seçim ve iktidar düzeni yaratılmak istendiği bellidir. Bundan büyük tehlike olamaz.

– İktidara mensup bazı yorumcular, daha önceki konuşmalarınızla Konya mesajınız arasında çelişme olduğunu ileri sürüyorlar. Daha önce “İktidarın iyi yolda olduğunu” söylediğinizi, Konya mesajınızda ise karamsar bir tablo çizdiğinizi yazıyorlar.

– Konuşmalarımda hiçbir çelişme yoktur. Ben iktidarın iyi yolda olduğunu Kıbrıs buhranı sırasında o meseleyle ilgili olarak söyledim. Sabit bir fikre sahip değilim. Hükûmeti desteklenecek yerde desteklerim. Destekleme fikrimin ve kararımın, destekleme fikrime zıt olan iç huzur konularında vasıta olarak kullanılmasına asla müsaade etmem.

Bunlar sabit fikirli politika tâkip edenlerin cevaplarıdır. Biz sabit fikirle muhalefet yapmıyoruz. Ve çok insafsızlığa, müsamaha ile göz yumup, bunları mesele yapmamaya çalışıyoruz. Buna çok misâl verebilirim.

Bir parti lideri de Konya mesajımı uydu politikası izlememek şeklinde yorumlayıp, NATO aleyhinde netice çıkarmaya çalışıyor. Bunlar lâf oyunları. Uydu politikasının herkese karşı aleyhindeyiz. Sabit düşmanlık yok.. Normal, eşit ittifak muamelesi var. İttifakların medenî, eşit ölçüler içinde kullanılması var.

– Bahsettiğiniz, irticaa dayalı seçim ve iktidar düzeni kurma niyetleriyle, iktidarın Meclise getirmekte olduğu yeni tasarılar arasında ilgi var mıdır?

– Şimdi Meclise İçtüzük tadili getirilmektedir. Bunu Seçim Kanunu Tasarısı takip edecektir. Bunları geçirirlerse ve seçimde de netice alırlarsa Anayasayı değiştirmek isteyeceklerdir. Anayasayı değiştirecek bir çoğunluğun peşindedirler ve Anayasanın, Adaletin, Ordunun, Cumhuriyetin temellerini tam tersine çevirme çabasındadırlar.

Bunun karşısında seçmene başvuruyoruz. Seçmenden başka çaremiz yoktur. Ve seçmenden başka çareyi kabul etmiyoruz.

– Bahsettiğiniz tehlikeler önlenebilecek midir?

– Ben iyimserim. Çünkü devrimizde Anayasa düzenini ve sosyal adalet ilkelerini muhafaza edecek, kuvvetli, kudretli, bilinçli bir vatandaş kütlesi var. Bundan dolayı iyi günler göreceğimize eminim. Bütün güçlükleri yeneceğimize güveniyorum.

 

 

 

 

CHP Maraş İl, İzmir İl Gençlik Kolu, Gaziantep ve Aydın İl Kadın Kolları ile Malatya Merkez İlçe Kongreleri’ne Gönderilen Mesajlar[14]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün partisinin Maraş İl, İzmir İl Gençlik Kolu, Gaziantep ve Aydın İl Kadın kolu ile Malatya Merkez İlçe Kongreleri’ne gönderdiği mesajlarda, mahalli idareler ve kısmi senato seçimlerine büyük önem vermelerini istemiştir. Maraş İl Kongresi’ne mesajında İnönü, “Mahalli seçimlerin siyasî tesirleri yoktur diyerek önemsiz göstermek, zararlı bir yorumdur ve iktidar çevrelerinin propagandasına uygundur. Mahalli seçimlerde ne kadar müsait netice alırsak, vatandaşa partimizin programını o nispette iyi tanıtmış oluruz. Sonra bir noktayı dikkatinize arz etmek isterim. 1968’de iktidar partisinin büyük seçimlere karar vermesi de ihtimal içindedir” demiştir.

Genel Başkan, İzmir İl Gençlik Kolu Kongresi’ne yürekten başarılar dilemiş ve “İzmir İl Gençlik Teşkilâtı’nın yeni bir hamle ile ortanın solu yolunda partimize canlılık vermesini diliyorum” demiştir.

CHP Genel Başkanı İnönü, Kadın Kolları Kongreleri’nin yapıldığı Gaziantep ve Aydın’a gönderdiği mesajlarda da, kadın kollarının seçimlerde çok faal vazife sahibi olduklarını düşünerek yönetim kurullarını kuracaklarını unutmamalarını istemiş, CHP’nin kaderinde bu kolların müstesna tesirini hissettirmenin bütün partiler için önemli vazife olduğunu söylemiştir. İnönü demiştir ki:

“Cumhuriyet, kadın hakları, kadının siyasî hayatta yüksek rolü, kadının eğitimde başlıca ödevi konularında temel alarak kurulmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi, başlıca, kadın kollarının çalışmasına ve onların ideal kuvvetlerine dayanır. Seçimlerde başarılar diler, saygılar sunarım.”

 

 

 

 

CHP Gaziantep, İçel, Eskişehir ve Bursa İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj[15]

Aziz Hemşehrilerim, İl Kongrenizi saygıyla selâmlıyorum. Kongrenizde memleket meselelerini inceleyeceksiniz. Bu sene Kıbrıs sorunu dolayısıyla geçirdiğimiz dış politika buhranı sırasında, dışarıya karşı memleketin gücünü kemâliyle göstermek için büyük gayretler sarf ettik.

Dış politika dâvasında Türkiye’nin bir kudretli millet gibi yenilmez olduğunun bilinmesi, dış politikamızın daima esası olacaktır.

Bu esnada iç politika meselelerinde mümkün olduğu kadar sükûnetli olmağa çalıştık. Şimdi, iktidar çevreleri, iç politika konularını şikâyet edilecek şekiller üzerinde, olup bitti gibi yürütmek hazırlığında görünüyor. Seçim kanunlarında yapılmak istenen değişiklikler daimî ıstırap konusu olacaktır. İktidarın Anayasa düzenini zayıf düşürmek için çabaları dikkati çekmektedir. Bu meseleler, memleketin siyasî huzuruyla yakından ilgilidir. Bugün bizi Ana Muhalefet Partisi olarak kaygılandıran başlıca temalar bunlardır.

Memleketin iktisadî dertleri, sosyal adalete dayanan geniş hamlelere muhtaçtır. Bu ihtiyacı göstermek için tâkip ettiğimiz Ortanın Solu hamlesi, vatandaş gözünde anlayışla karşılanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partililer bu konuları, kalkınmanın esas unsurları sayacaklardır. Vatandaşa fikirlerimizi anlatmak için bütün partililerin canla başla çalışmasını mutlaka sağlamak lâzımdır.

İliniz vatan bünyesinde güçlü ve çok etkili bir ilimizdir. Çevremizde parti teşkilâtımızın çalışmaları iyi neticeleri sağlayacak bir çaba içinde yorulmaz, sarsılmaz bir güçle kendini göstermelidir. Her başarı, dâvalarımızı vatandaşa anlatmamıza bağlıdır.

Sevgili Hemşehrilerim,

1967 yılında parti bünyesinde yaptığımız mecburi tasfiye ameliyesiyle büyük bir imtihan geçirdik. Cumhuriyet tarihinde bir partinin kendi içinden yıkılması teşebbüsünün bu kadar insafsızı görülmemiştir. Vahim tehlikeden partimiz, yalnız teşkilâtının sağ duyusu, idealistliği ve CHP ilkelerine bağlılığının kuvveti ile çıkmıştır.

Atatürk’ün en büyük eseri olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni sistemli bir surette tahrip etmek isteyenlerin “Atatürkçülük Perdesi”ni siper yapmaya kalkışmaları, görülmemiş bir aldatma teşebbüsüdür.

Parti teşkilâtımızın açıkça bilmesini isterim. Cumhuriyet Halk Partisi’ne bugün en uzak olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni tahrip etmek isteyen siyasî rakiplerin en insafsızları yerinde bulunanlar, 1967’de partimizi yıkmak isteyerek ayrılmış olanlardır.

Bu gerçekleri bilerek Cumhuriyet Halk Partililer’i ve vatandaşları uyarmak her partilinin önemli vazifesidir.

Saygılar sunar, gözlerinizden öperim. Sevgili Hemşehrilerim.

 

 

 

 

AP Hükümetinin Meclis İç Tüzüğü ve Seçim Yasası Değişikliği Çabalarına İlişkin Yapılan Açıklama[16]

Bir kaç günden beri Sayın Başbakanın sözleri, iktidarın niyetlerini elle tutulur teklifler ve tedbirler halinde şekillendirmeye başlamıştır. Özellikle, Başbakanın dün AP Grubu’nda yaptığı konuşma ve bu grup toplantısından sonra yayınlanan bildiri, AP iktidarına göre fevkalâde tedbirlere başlama zamanının gelmiş olduğunu göstermektedir.

İç tüzük değişikliği, görünen ilk teşebbüstür. Bunun gerekçesi muhalefet partilerinin Anayasanın gensorularla ilgili 89. maddesinin engelleme maksadıyla kullanılmasını önlemektir. Bu bahane ile iç tüzükte yapılmak istenen değişikliğe göre; Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri dışında Meclis ara verme kararı almış sayılacaktır. İç tüzük değişikliği ile ne kadar suni bir mekanizma yaratılmak istendiğini anlamak ve tedbirinin mahiyetindeki ciddiyetsizliği göstermek için bunu belirtmek kâfidir sanırım.

Bu suni tedbir, muhalefetin sık sık engelleme yaparak Meclis’i kanun yapamaz hale getirdiği iddiasına ve Seçim Kanununu kolaylıkla değiştirmek arzusuna dayanmaktadır.

Gerçekte Mecliste engelleme çığırını aşmış olan AP’nin kendisidir. Mecliste ilk engelleme teşebbüsü, 1964 yılında AP tarafından millî bakiye sistemine karşı yapılmıştır. 1965’de AP, Meclisteki bütçe müzakerelerinin başlangıcında, memleketi bütçesiz bırakmak tehlikesi bahasına, üçüncü karma hükûmeti düşürme tertibine giriştiğinde, CHP güvensizlik oyu almış olmasına rağmen, büyük bir sorumluluk anlayışı ile memleketin bir gün bile bütçesiz kalmaması için yeni iktidara azami kolaylığı göstermiş, herhangi bir engellemede bulunmamıştı.

AP dışında, CHP’nin de dahil bulunduğu ve bütün muhalefet partilerinin birlikte yürüttükleri engelleme ancak bir defa, 1966 yılında AP’nin seçim sistemini değiştirme teşebbüsüne karşı yapılmıştır. CHP veya başka bir muhalefet partisi, Mecliste AP iktidarına karşı başka hiçbir engelleme teşebbüsünde bulunmamıştır. İktidar, istediği kanunu, Meclisten geçirmek imkânını daima kolaylıkla elde etmiştir.

Şu sırada da Mecliste, vatandaşın huzurunu, refahını ve sosyal güvenliğini ilgilendiren pek çok kanun tasarı veya teklifleri vardır. Fakat halk yararına kanun teklif veya tasarılarının kanunlaşması için hiçbir istical göstermeyen, bu gibi teklif veya tasarıları, aylarca, hattâ yıllarca komisyonlarda geciktiren veya gündemde erteleyen iktidar partisi, vatandaşlara refah veya iyilik getirici hiçbir yönü bulunmayan, ama memleketi vahim bir rejim buhranına sürükleyeceği apaçık görülen emellerini bir an önce gerçekleştirmek için büyük bir telâş içindedir.

Şimdi yeniden seçim kanununda tasarladığı değişikliği gerçekleştirmek istemektedir. Biz, buna karşı bir engelleme kararı vermiş değiliz. Ancak, gerek İç tüzükte gerek Seçim Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerden güdülen amacın tehlikeleri hakkında aziz vatandaşlarımızı uyarmayı görev biliriz.

Son günlerde Mecliste görüşülen gensoru önergelerimizden biri, bütün Türk milletini üzmüş olan Kayseri-Sivasspor olayları dolayısı ile aylar önce verilmesi kararlaştırılmış, fakat Kıbrıs buhranı sırasında ertelenmiş bir önerge idi. Diğeri de, bir Bakanın mutlâka hesabı sorulması gerekecek kadar açık partizanlığı ile ilgili idi. AP’nin niyetlerinden biri, küçük partilerden kurtulmaktır. İkincisi, vatandaşın kendisine verdiği oylar bakımından hakkı olanın çok üstünde TBMM üyeliği elde ederek bütün emellerini gerçekleştirmek imkânına kavuşmaktır. Millî bakiye sistemi kalktığı taktirde küçük partilerin bundan men edilmesinde hiçbir fayda görmüyoruz. İktidara göre, bazı küçük partilerin tutum ve faaliyetleri mahzurlu olabilir. Fakat o partilerin Meclis dışında kalmaları bu zararı azaltmaz, arttırır. Herhalde küçük partilerin Mecliste temsil edilmesinde AP’nin düşündüğü mahzur, kendisinin az oy ile temin etmek istediği mutlâk kudretin doğuracağı mahzurlar yanında hiç kalır.

Mevcut seçim mevzuatında düzeltilmesi gereken hususlar vardır. Bilhassa, seçmen kütükleri ile ve ön seçim ile ilgili hükümlerin mutlâka düzeltilebilmesi gerektiğini uygulamalar, açıkça ortaya çıkartmıştır. AP’nin bunlar üzerinde hiç durmayıp seçim sisteminin bütün zaafını millî bakiyede ve küçük partilere verdiği temsil imkânında görmesi çok yanlıştır. Bizim öteden beri teklifimiz ve iktidara telkinimiz şudur: Tarafsız bir ilim heyeti kurulsun ve parti temsilcilerinin de yardımı ile bu heyet etraflı bir çalışma yaparak Seçim Kanunu’nun bütün aksayan yönlerini çözecek tedbirleri bulsun. Sayın Başbakana muhtelif vesilelerle bu yolun faydasını izaha çalıştım. Fakat öyle görülüyor ki, Sayın Başbakan her istediğini yapabilecek bir duruma gelmek için yalnız aklına gelen her tedbiri almakta kararlıdır. Devletin bütün kuvvetlerini kendileri ile beraber görenlerin böyle bir kararla doğru yoldan ayrılmalarının kendilerine de, memlekete de hiç bir fayda sağlamadığı tecrübe ile görülmüştür. Bugünkü iktidarın doğru yoldan ayrılmakta ısrar etmemesini temenni ederim.

Bugün dünya, bir hafta sonra barış var mıdır, yok mudur, onun kaygısı içindedir. Yalnız Türkiye’dir ki, gerek irtica yolundan, gerek iktidarda bulunanların haklarından fazla bir kudret elde etme hevesi içinde olmaları yüzünden ciddî bir iç politika mücadelesine sürüklenmeye başlamıştır.

Bunun tehlikesini her surette işaret etmeye çalışıyorum. İktidara, tabiî olmayan yollara girmekten, memlekette siyasî huzuru bozucu teşebbüslerden kendini sakınmasını hatırlatmak vazifemizdir.

 

 

 

 

CHP Giresun İl Kongresine Gönderilen Mesaj[17]

Giresunlular, sevgili vatandaşlarım,

İl Kongrenizi sevgilerle selâmlıyorum.

İl Kongrenizde bulunmayı çok arzu ediyordum. Bulunsaydım belki makbule de geçecekti. Şaka ile söylüyorum, gerçekten imkânım olmadı.

Seçimlerden evvel büyük bir kongre yapıyorsunuz. Böyle zamanlarda CHP’nin siyasî tarihinde yer tutmuş illerden biri olarak, sizi mutlaka hatırlarım. Geçmişte de seçim tertiplerine karşı ıstırap çekmiş ve ıstırap çektiğini göstermiş olan yerlerden birisiniz.

Giresun, mahsullerinin özelliği itibariyle de sosyal dertleri çok olan yerleri-mizden biridir.

İlk günlerin isnat ve iftira sağanakları zamanla durulduktan sonra, Ortanın Solu politikasıyla CHP’nin vatandaş dertleri içine ne kadar yakından ve ne derece derinden girmiş olduğu göze çarpmıştır. Şimdi her yerde bizi, en sade görünen vatandaş kolay anlayacak bir hale gelmiştir.

Seçim şartları her şeyden önce vatandaşın anlayışına dayanır. Demokratik rejimin henüz elli seneyi bulmayan yeni gelişmesinde en büyük hasım, demokratik rejim taraftarı olanların, kolayca, isnatlara ve iftiralara hedef olmalarıdır. Bu devri artık geçirmeğe başlıyoruz. Fakat geçirmek, daimî olarak CHP teşkilâtının sorumluluk ve vazife severlik duyguları içinde canla başla çalışmalarına bağlıdır.

Siz şimdiden, politika esaslarında vatandaşı uyarmak, seçim mekanizmasında bütün küçük işleri önemli görerek kusursuz yapmak anlayışı ile çalışırsanız, seçimde yeni neticeler mutlaka alırız.

Sevgili vatandaşlarım,

Zaman her memlekette büyük süratle ve geniş hamlelerle ilerliyor. Yavaş yürüyenler, ufak adımla yürüyenlerin karşısında bulundukları tehlikeler büyüktür. Kültürde, ekonomide, sosyal meselelerde millet ihtiyaçlarını gidermek için iktidar sahibi olmamız lâzımdır, fikrini belirterek söylemek istiyorum.

Siz, CHP’ye güçlüklerden, vefasızlıklardan geçtiği günlerde kayalar gibi ona destek oldunuz. Kendi anlayışınız ve iradenizle CHP’yi ayakta tuttunuz, kurtardınız, büyük hizmet yollarına onu tekrar kavuşturdunuz. Gelecek seçimlerde alacağınız olumlu neticeler partimize ve o yoldan memleketimize büyük ilerlemeler, yükselmeler sağlayacaktır.”

Size yürekten saygılar, sevgiler sunuyorum aziz Giresunlular, sevgili hem-şehrilerim.

 

 

 

 

CHP Hatay ve Trabzon İl Kongrelerine Gönderilen Mesajlar[18]

İnönü, Hatay İl Kongresi’ne gönderdiği mesajında ortanın solu politikasını uygulayabilmeleri için iktidara gelmeleri gerektiğini belirterek şöyle demiştir: “Sosyal adalet ve ortanın solu hamlesi, yakından biliyorum ki, özellikle Hatay’da ilgi çekmiştir ve gene Hatay’da benimsenmiştir. Gelecek seçimlerde ve bu yoldan gelecek idaremizde Hataylı vatandaşlarımız ortanın soluna dayanan bütün reformları destekleyeceklerdir.”

Hatay üzerindeki emeller

İnönü daha sonra, Hatay’ın Millî Kurtuluş Savaşı sırasında ki başarılarından bahsetmiş ve “Hatay üzerine haksız emellerin tamamıyla sönmüş olduğu söylenemez. Fakat, Hatay’ın aziz kaderinin, bütün Türkiye’nin kaderinin bağlandığı bir sütun olduğu açıkça söylenebilir” demiştir.

Hatay’da görev yapan öğretmenlerin durumuna da değinen İnönü “Hatay’da öğretmenlerimiz kültürün, cumhuriyet ve inkılâp ilkelerine bağlı olarak gelişmesi için sarf ettikleri gayretlerle takdiri celp etmişlerdir. Öğretmenlerimizin her yerde memleket ve millet ilerlemesine ilgileri gibi, Hatay’daki yakın gayretlerinin de görücüsü ve minnettarıyız” demiştir.

Hatay’da toprak meselesinin özel bir durumda olduğunu bildiren İnönü “Toprak Reformu bütün memlekette koruyucu ve kurtarıcı bir hamlenin temeli olacaktır. Hatay’da Toprak Reformu hamlesi daha ziyade dikkati celp edecek feyizli bir netice verecektir” dedikten sonra şunları eklemiştir:

“Ortanın solu ve sosyal adalet fikirleri Hatay’da zengin ve fakir her tabakadan vatandaşlarımızdan destek ve itibar görmektedir. Burada özellikle Toprak Reformu’nun aleyhinde olan mahdut vatandaşlar bizden uzak kalmışlar, hattâ partiden ayrılmalarına Toprak Reformu’nu bir bahane saymışlarsa, bu olay mahdut insanlar arasında kalmıştır.”

CHP’den ayrılanlar

Genel Başkan İsmet İnönü, Trabzon İl Kongresi’ne gönderdiği mesajda, Trabzon İl Teşkilâtı’nda ortanın solu üzerinde açılan tartışmalar sebebiyle esefli bir bölünme olduğunu bildirmiş, ayrılıkları anlatarak “Bizden ayrılanların yeni kurdukları parti, fikir olarak ve idarecilerinin CHP’ye reva gördükleri haksızlıklar örneği olarak, CHP’nin bütün hayatında gördüğü haksızlıkların en büyüğü olmuştur” demiştir.

İnönü daha sonra partiden ayrılanların kırıcı sözlerini işitmezlikten geldiği isnatlarına temas etmemeğe çalıştığını, CHP’nin büyük seçimler karşısında olduğunu, gelecek yıl milletvekili seçiminin yapılacağını, gerek mahalli seçimlerde, gerek genel seçimlerde iyi neticeler alınması gerektiğine işaret etmiş, seçimlerin kazanılması için seçmeni sandık başına götürmenin şart olduğunu bildirmiş ve “Dâvalarımızı vatandaşlarımıza iyi anlatınız. Vatandaşlarımızı her gerçeği değerlendirecek bir yüksek seviyede kabul ederiz. Her geçeği vatandaşa apaçık söylemeye önem veririz. Biz CHP’liler, ileri hamlelerin düşünücüsü, anlatıcısı ve yürütücüsü olarak iyi niyetle olan veya olmayan bütün tutucu kuvvetlerin hücumuna, hattâ itirazına uğramışızdır. Uğramaktayız. Bütün olumsuz şartları göğüsleyecek cesaretimiz vardır” demiştir.

 

 

 

 

CHP Rize İl Kongresine Gönderilen Mesaj[19]

Güç şartlar içinde CHP’yi daima ileriye götürmüş olan Rize teşkilâtımızın günümüzde önemli bir yeri vardır.

CHP’nin, vatandaşın sosyal ihtiyaçlarını ön plâna alan ortanın solu hamlesi, Rize’de vatandaşlarımız tarafından iyi bir anlayış görmüştür. Kesin olarak inanıyorum ki, ortanın solu yolunda CHP sağda ve solda aşırı akımlara karşı olumlu ve kudretli istinat duvarlarını kurmuştur. Ortanın solu, sosyal düzeni doğru işler bir hale getirmek için bütün kudreti göstermektedir.

İlk günlerin haksız ve insafsız olan isnatları ve bilgisizlikleri, zaman ile aydınlığa kavuşmuştur. Gelecek günler daha verimli ve daha aydınlatıcı olacaktır. Önümüzdeki seçimlere bu şartlar içinde gidiyoruz.

Rizeliler, aziz hemşehrilerim,

CHP’nin, Toprak Reformu yolundan az toprağı çok değerlendirme politikasını Rize’de vatandaşın anlaması kolay olacaktır. Çay mahsulü gibi az topraktan çok vatandaşın istifade edebilmesi yolu CHP tarafından Rize’de keşfolunmuştur. Eğer sosyal ihtiyacı ön plâna alarak kurduğumuz çayın nefasetini korumak gayreti ihmal edilmezse Rize çayından her surette istifademiz daima artacaktır.

Rize’de tarım hayatımıza özel bir gelişme vermiş olan çay mahsulünden bahsederken bütün memlekette toprak üzerine yapılacak reformun temel faydalarını belirtmek istiyorum.

Toprak Reformu türlü fenni tedbirleri yanında, temel olarak, toprak mülkiyetindeki adaletli bir yaygınlığa dayanmaktadır. Toprak Reformu’nu, toprak mülkiyetini kaldıracak şekilde bir isnada götürmek, tamamıyla haksız bir iftiradır. Burada Toprak Reformu’ndan özellikle bahsedişim, bir ölçüde toprak mülkiyeti iyi ve isabetli konular üzerinde değerlendirilirse çok vatandaşa fayda getireceğini belirtmek içindir.

Sosyal ihtiyaçların her birinde böyle bir özellik vardır. İsabetli tedbiri bulmak, sosyal ihtiyaçları, yani ortanın solunu temel almağa bağlıdır. Rizelilere ortanın solunu ne kadar iyi anlatırsanız, çalışkan ve her tarafa yetişebilen Rizeliler eliyle dâvamızı bütün memlekete iyi yaymış olursunuz.

Rizeliler sevgili hemşehrilerim,

Seçimlere ehemmiyet vereceksiniz. Seçim Kanunu’nun eksikliklerini düzeltmek için tekliflerimizin ve çabalarımızın itibar göreceğini bilmiyoruz. Seçim mekanizmasının işlemesinde eksikliklerin birçoğunu kendi gayretlerinizle tamir etmeğe çalışacaksınız. Vatandaşa fikirlerinizi iyi anlatacaksınız. Kütüklerin kontrolünde sandık başına gelmekte ihmal göstermeyeceksiniz. Siz benim dediklerimi yapınız.

İktisadî düzenden vatandaş derin ıstırap çekmektedir. Vatandaş ıstırabının cevabını seçimde göstermeye istidatlıdır. Elverir ki siz ona doğru yolda yardımcı olasınız ve size yöneltilen haksız iftiraları karşılamaya hazır olmalısınız. Seçimlerde iyi netice almak hakkımızdır. İyi netice almak mümkündür. Size başarılar dilerim. Hepinize sevgiler, saygılar sunar, gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Basının Eleştirileri, Meclis Çalışmaları, Dış Politika ve Parti Çizgisine İlişkin Yapılan Konuşma[20]

(...) İnönü özetle demiştir ki:

“İşlerimizin çok zamanı bugün bütçe ile geçiyor. Bundan evvel Mecliste konuşmalar ve memlekette geniş ölçüde temaslar yaptık. Şimdi kongrelerimiz var. Bunlar hem teşkilâtın tabiî vazifesi sayılır, hem seçime hazırlık için gerekli ve iyi bir ortam. Biliyorsunuz ve unutmayınız, seçime hazırlık zamanındayız.

Umumî efkâr önünde durumumuz tenkit olunuyor. Gazeteler, hattâ bize öteden beri dost olan gazeteler karşımızda vaziyet almış görünüyorlar. Bunları ben olumsuz görüşler olarak karşılamıyorum. CHP bugün, ana muhalefet partisi olarak, iktidar partisinin olduğu gibi, kendi tutumuyla halk oyunun ilgilendiği partidir. CHP’yi halk bunca zamandan sonra yakından bildiği bir parti sayar. Onun için ben, bizim hakkımızdaki yermeleri istifade ile değerlendirmeğe çalışırım. Bu gözle bakarım. Bizim içimizde olan meselelere gazetelerin eleştirilerine, yazanların mizacına göre bakarım. Böyle değerlendirdiğimiz içindir ki, hiç telâş etmiyorum.

Biz, büyük bir parti olarak daima kamu oyunun yorumları önünde bulunacağız. İyi teşhis koymak şartıyla kendi doğru yolumuzu bulacağız.”

Meclis çalışmaları

İnönü daha sonra, Meclis çalışmalarına temas etmiş ve şöyle demiştir:

İktidar, Seçim Kanunu’nu geçen yıl da Meclisten çıkarmak istemişti. O zaman bunları önlemeğe çalıştık ve fikirlerimize karşımızdakilerden itibar istedik. Bu semere vermeyince, mukavemet ettik. Mukavemeti bir engelleme haline getirmeyi ben şahsen doğru bulmuyordum. Öteden beri, arkadaşlarım bilirler, engelleme yolu ile meclisi çalıştırmamaya, buna arzu olunacak bir silâh olarak hiç bir zaman ısınmadım. Önceki yıl çok mecbur olmuştuk. Bir defa denedik. Bu yıl bunu istemedim. Bir defa sayımız azdı. İkincisi muhalefet partileri içinde işbirliği olmamakla beraber, aleyhimizde tertipler çoğaldı. Teşebbüs edeceğiz; muvaffak olamayız diyordum. Bununla beraber, tartışma sırasında bir defa yapalım demiş bulundum. Daha sonra yapmayalım dedim. Bu husustaki tereddüt benim kusurumdur. Yalnız ben mütemadiyen öğrenen bir adamım. Benim tabiatıma göre, büyük adam, küçük adam; kalabalık heyet, dar heyet; ben bunlara bakmam ve yapmak istediğim ne ise yaparım. Hiç de müteessir olmam. Hattâ iktidarla temas ederken, iktidarın başında olanlara bir şey yapıyorsunuz, vazgeçmekle kusur ettiniz sanmayın, bilginiz tecrübeniz artıyor derim.

Sabit fikirle politika olmaz. Kusurlar yapıldığı zaman iyi niyetle olmuştur. Kasıd yoktur. Böyle değerlendirirsek, onları bir ölçüde bırakmağa çalışırız.

Engelleme yapmayacağız

Mecliste engelleme yapmayacağız. Kanun içinde mukavemet edeceğiz. O kanunlara olumsuz oyumuzu veririz. Anayasaya aykırılık görürsek onlardan siyasî parti olarak, yetkili yargı organında dâvacı oluruz.

Şimdi mühim olan bütçe zammıdır. Arkadaşlarımın dikkatini bu noktaya çekmek isterim. İyi hazırlık ve iyi devam şarttır.”

Kaynaşma yoktur

CHP Genel Başkanı daha sonra bazı söylentilere temas ederek demiştir ki:

“Parti içinde kaynaşmak için hiç bir sebep yoktur ve kaynaşma da yoktur. Parti içinde kaynaşma var, huzursuzluk var sözü böyle bir şeyin olmasından ziyade bize zarar verir.

Biz milletvekiliyiz. Hiç birimizin ötekinden üstünlüğü yoktur. Hepimiz aynı hattayız. Vazife için ödev bölümü yapıyoruz. Medenî cemiyet, siyasî parti anlayışı kendi ihtiyacıyla vazife verir. Onların sözünü dinler. Parti budur ve bu tabiî bir şeydir.”

Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin tutumunun bazı gazetelerde eleştirilişine de cevap veren Genel Başkan İnönü, “Parti ve memleket içinde CHP’nin bölünmeden sonra yaptığı çok şey vardır. Ama karşımızda bulunanların, bizimle uğraşanların silâhları memleketimizin tabiatına göre çok insafsızdır” demiştir. İnönü, iktidarla iyi münasebetler havası içinde bir durgunluk devri geçirildiğini hatırlatarak demiştir ki:

Seçim havası

“Bu devir, bütçe görüşmelerinden sonra, seçim havasına dönecektir.

Kongrelere gönderdiğim mesajları okuyorsunuz. Kazanacağız kararı ile mücadele ettiğimiz zaman herhalde iyi bir netice alacağımıza inancımız vardır. Bütün ömrümüz inandığımız dâvaları başarıya ulaştırma mücadelesi ile geçmiştir. CHP’nin dışında hiç bir parti bu kadar çok hücum ve baskılardan sonra ayakta kalamamıştır. Biz memleketin temeliyiz. En eski ve en köklü partiyiz. Otuz yıldır inkılâpları savunuyoruz. Ve gittikçe bunları bilerek savunanlar artıyor. Cumhuriyet düzenine ve ondan sonra tâkip ettiğimiz politikaya uygun olarak meydana getirdiğimiz (Sümerbank, Etibank ve diğer kuruluşlar gibi) eserleri kötüleyerek iktidara gelenler bunların hiç birinin taşına dokunamamışlardır. Bu, DP devrinde de böyle olmuştur. AP de aynı şeyi yapmak zorunluluğunu duymuştur.

CHP’nin yaptıkları

Ekonomiyi, sanayi ile, fabrikasıyla, türlü mekanizması ile Türkler’in eline geçiren parti CHP’dir. Zaman çabuk ilerliyor. Bu ölçü ile aldığımız sonuçlar az sayılır. Ama demokrasi devrinin gerektirdiği iktidar değişiklikleri, bu yoldaki merhalenin daha ileriye ulaşmasını kösteklemiştir. Biz petrol reformu için 1954’de mücadele ettik ve ondan on yıl sonra bizim haklı olduğumuz anlaşıldı.

Bizim samimî bir isteğimiz de memleketin bizimle kaim olmaması, başka partilerin de teşekkül etmesidir. Bu bizim için aziz bir hedeftir. DP için böyle çalıştık; tepki gördük. AP için de böyle çalışıyoruz.

Uysal politikanın nedenleri

AP ile uysal politikanın başlıca nedeni, Kıbrıs meselesiydi. Bunda sanıyorum, çok da iyi yaptık. Ve tutumumuzun isabeti, Meclisin gizli görüşmelerinde de meydana çıktı.”

CHP Genel Başkanı, iktidarın siyasî huzuru bozmaması için partisinin gösterdiği gayretleri anlatmış ve millî bakiye, seçim kanunu, iç tüzük konusunda iktidarın teşebbüslerinden bahsederek, “Seçim kanununu bütçe bittikten sonra getirme ihtimali varmış. Beyanatımda da işaret ettim. İç politikada önemli olan siyasî huzuru muhafaza meselesidir. Bu konudaki ciddî gayretlerimiz fayda vermezse, elimizden gelen mukavemeti yapacağız” demiştir.

CHP Genel Başkanı, dikkatleri seçim zamanında olunduğuna tekrar çekmekte fayda gördüğünü söyleyerek konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Hep beraber söz ve el birliği ile çalışacağız. CHP kendi programına bağlıdır. Seçim beyannamelerinde gerçekleştirmeyi amaç edindiği reformları ortaya koydu. Bunların her birini vatandaşlara anlatmak için kâfi hazırlığımız vardır.”

Dış politika ve NATO

İstanbul konuşmasının basındaki yankılarını eleştiren İnönü, dış politika ve NATO konusunda söylediklerinin genel oyda olumlu karşılandığını belirtmiş ve demiştir ki:

“Zaman çok dardı ve bizim de süratle vaziyet almamız gerekiyordu. Bizden başka hemen herkes açık fikrini söylemekten çekiniyordu. Bu vaziyeti biz aldık. Sözlerimi tamamlamadan, o konuşmamda izlediğim gayeyi bir defa daha özetleyeyim: Biz, büyük akımlara karşı düşmanlık politikası tâkip etmiyoruz. Temel fikrimiz budur. Türkiye’nin menfaati buradadır. Biz Orta Doğu buhranının ortasındayız. İlk gününden beri buluşmamağa çalışıyoruz. Türkiye’de bunun dışında politika izlemek isteyenler vardır. Ama biz, memleketimizin menfaatini o görüşlerde bulmuyoruz.”

İnönü sözlerine şöyle son vermiştir:

“Grup başkan vekilleriniz, genel sekreteriniz ve naçiz arkadaşınız, hep beraber, sizinle beraber bütçede çalışacağız. Sonra seçim çalışmasına gireceğiz. Ve muvaffak olacağız iyi sonuçlar alacağız.”

 

 

 

 

“100 Metre Koşuya Gireceğim!”[21]

(...) CHP İl Genel Meclis üyelerini kabul eden Genel Başkan, daha sonra şunları söylemiştir:

“Biraz rahatsızlandım, şimdi iyiyim. Şimdi bir idmanım var. Sonra 100 metre koşuya gireceğim..”

 

 

 

 

Seçim Yasasında Yapılmak İstenilen Değişiklikle İlgili AA Muhabirinin Sorusuna Verilen Yanıt[22]

Tasarının komisyondan ne şekilde çıkacağı henüz mâlum değil. Biz memleket gerçeklerine en uygun olan seçim sistemini getirmek isteriz. Kusurların düzeltilmesine taraftarız. Tabiî ki bu konu üzerinde siyasî partilerin ayrı görüşleri de bulunabilir, bakalım ne olacak?

 

 

 

 

CHP İzmir Ödemiş İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[23]

Ödemişliler, sevgili arkadaşlarım.

Ödemiş için çok değerli hatıralarım vardır. Gölünü, tabiatını, insanlarını çok sevmişimdir. Çok severim. Rahmetli Şükrü Saraç, müstesna değeri, yüce hizmetleriyle Cumhuriyetin ilk kuruluşundan namlı bir devlet adamımız olarak siyaset tarihimizde daima saygı ile anılacaktır.

Ödemiş millî mücadelenin parlak yıldızlarındandır. Ödemiş CHP’ye daima sahip çıkmıştır. Ödemiş parti içi çekişmelerde daima partinin temel varlığını korumuştur. Son büyük hizmeti, Cumhuriyet Halk Partisi’ni bölmek hareketine karşı kesin cephe alması, partiyi kurtaranların ön safında yer tutmasıdır.

Sevgili Ödemişliler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokratik rejimi kurtarmak, ileri ve doğru hamlelerle memleketi kalkındırmak çabalarında Ödemiş’e yeni hizmetler düşecektir. Önümüzdeki seçimlerde Ödemiş’te verimli çalışmalar, iyi sonuçlar bekliyorum. Çok çalışacaksınız. Başarıya ulaşacaksınız. Sizinle tekrar övüneceğiz. Sizinle Saraçoğlu’nun örneğinden zeybek oyunu oynayacağız. Bu selâmımı size arkadaşım, Milletvekilimiz Şeref Bakşık getirecektir.

Ödemişliler, sevgili arkadaşlarım. Dış ve iç politikada açık ve kesin durumdayız. Son beyanlarımı bilirsiniz. Dış politikada büyük buhranlar etrafımızda dolaşıyor. Memleketimizin selâmet yolunda olması için çok dikkatli olmayı her vesileyle söylüyoruz. Memleketin kalkınması, ilerlemesi mutlak Ortanın Solunda sosyal adalet yolunda olacaktır. Dış ve iç politikalarımızı yürütmek için mutlaka seçimle iktidarı kazanmalıyız. Her şey sizin vatandaşı uyarmanıza, seçimlerde çalışmanıza bağlıdır. Dâvamıza, kendinize güvenerek seçime girince elbette başarıyı kazanacağız.

Hepinizi sevgilerle gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

CHP Kırklareli İl Kongresine Gönderilen Mesaj[24]

Kırklarelililer,

Sevgili arkadaşlarım,

Kongreniz, siyasî hayatımızın canlı bir zamanında oluyor. Üst üste iki sene büyük seçimler var. Bu sene olan Mahalli İdareler seçimlerini de çok önemli tutmanızı rica ederim.

Mahalli idarelerin hükûmetteki siyasî partinin elinde bulunması propagan-dasına kapılmayınız.

Birbiri üstüne iki senelik seçimler, memleket kaderine yeni bir istikamet verecektir.

Aziz Kırklarelililer,

CHP’nin programını ve geçmiş faaliyetlerini bilirsiniz. Biz, Ortanın Solu şeklinde özetlediğimiz CHP programını yeni bir hamle ile yürütmek çaba-sındayız.

Üreticilerimiz güç durumdan geçiyorlar. Üreticilerin pazarla ilişkilerini, onları koruyacak tedbirlerin tâkipçisiyiz.

Tarım ürünlerinin değerlendirilmesi daimî bir kaygımız olmuştur.

Kırklareli memlekete pancar ekicilerini yetiştiren ilk bölgemizdir.

Pancar ekicilerinin ne kadar güçlükle yetiştiklerini biz herkesten iyi biliriz. Onların hükûmet tedbirleriyle desteklenmelerini yakından izlemekteyiz. Vakit vakit uğradıkları avans sıkıntılarından ve yüksek faiz yükünden kurtulmaları için dikkat sarf ederiz. Kırklareli’ndeki pancar ekiciliği bütün memlekete yayılmış, hesapsız aileleri yeni bir hayat düzenine kavuşturmuştur.

Kırklareli meselelerinden biri de orman içi köylerdir, bu köylerin kalkınmasıdır. Bütün memlekette önemli bir cemiyet sorunu olan orman içi köylerinin devlet eliyle hayat seviyelerinin yükseltilmesi tedbirlerini daima aramışızdır. İktidara geçerek ilk çalışacağımız konulardan biri bu olacaktır.

Aziz Kırklarelililer.

Sizin bölgenizde göçmenlerin aile dertleri vardır. Anavatana gelenlerle, gelemeyenlerin kavuşmaları meselesi göçmen ailelerimizi daima üzüntü içinde bırakır. Bunların birleştirilmeleri çareleriyle biz daima ilgilenmişizdir. Uzun vadeli bu mesele önemini azaltmadan devletlerarası bir konu olmuştur.

Bugünkü Cumhuriyet Hükûmeti de meseleyle meşguldür. Devletlerarasında müzakerelerin olumlu bir neticeye varmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Ümitle-rimiz de kuvvetlidir.

Aziz Hemşehrilerim.

Kırklareli’ne özel olan konulara değindiğimi zannediyorum. Bütün memle-kete ait olan iç ve dış konularda siyasî huzur ve süratli kalkınma başlıca millî kaygıdır.

Düşündüklerimizi tatbik edebilmemiz, seçimleri kazanmamıza bağlıdır. Dâvalarımızı vatandaşlara anlatmanızı rica ederim. Seçimlerden iyi netice almak için canla başla çalışmanızı isterim. Seçimlere ehemmiyet verir, çalışır-sanız başarıya ulaşırız.

Hepinize sevgiler sunar, mutluluklar dilerim.

İsmet İnönü

      CHP Genel Başkanı

 

 

 

 

 

Hatay’daki Sel Dolayısıyla Vali Ferit Kubat’a Gönderilen Mesaj[25]

Sayın Ferit Kubat

Hatay’ın uğradığı fırtına ve sel felâketi, haber aldığımıza göre vatandaş-larımıza büyük zararlar vermiştir.

Elde olmayan bu tabiî âfetten son derece müteessir olduk. Felâketi hafif-letecek başlıca unsur, devletimizin büyük ilgisi ve yardımı yanında Hataylı vatandaşlarımızın binbir tecrübeden geçen sarsılmaz çalışkanlıkları, azim ve iradeleri olacaktır.

Hatay idaresinin mesulü olan yüksek şahsınızda bütün Hataylı vatandaş-larımıza acılarımızı sunmayı vazife saydım.

Saygılarımla.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Necmeddin Karaduman’a Gönderilen Mesaj[26]

Maraş’ın kurtuluş gününü kutluyoruz. Bugünde Maraşlıların babaları, Türk Milletine en yüce meziyetlerini göstermişlerdir. En ümitsiz günde dünyanın galiplerine meydan okumuşlar, Türklere mahsus olan bükülmez irade ve sınırsız kahramanlık vasıflarını ispat etmişlerdir.

Maraşlılar, millî mücadele gazileri ve şehitleriyle öğüneceklerdir. Onların öğünmesine Türkiye’nin her tarafından vatandaş olarak katılıyoruz.

Maraş’ın gazilerinden veya şehit evlâtlarından biri de benim diyen her Maraşlı, Türkiye’nin her yerinde baş üstünde itibar görecektir.

Sayın Vali beyefendi, içten duygularımızı, kutlamamızı, Maraşlılar için dileklerimizi lütfen kendilerine bildirirseniz, size minnettar olacağız.

Saygılarımızı sunarım.

 

 

 

 

 

Bir İstanbul Gazetesine İç ve Dış Politika Konularına Nasıl Yaklaşılması Gerektiğine İlişkin Verilen Demeç[27]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, şehrimizde yayınlanan bir gazeteye verdiği özel demeçte, Türkiye’nin 1957-60 yılları arasında geçirdiği fırtınalı günlerin tekrar yaşanabileceğinden endişe duyduğunu belirtmiş ve “Kuşkumun sebebi, vatandaşlarımıza tekrar o günleri yaşatmamaktır. Havayı bozucu bir yola giriyorlar. Son günlerde sık sık uyarıcı konuşma yapmam tehlike bulutlarının gelmesinden ileri geliyor. Türkiye’yi idare edenleri tekrar çok dikkatli olmaya, uyarmaya çalışıyorum. Uyarmalarımın üzerinde ciddiyetle durmaları lâzımdır” demiştir.

Partililerin sorumluluğu

Ülkemizin siyasî hayatını da eleştiren CHP Genel Başkanı İnönü’nün özel demeci özetle şöyledir.

“Memleketimizin siyasî hayatı bizim gözümüzde geçmiş tecrübelerin ışığı altında yeni bir tekâmül içinde olması lâzımdır. Biz bu tekâmülü kendi politikamızda gerçekleştirdik. Siyasî partilerin programları ve dâvaları üstünde memleket idaresini, geleceğini ve varlığını ilgilendiren sorumlulukları vardır. Biz bu zihniyetle sırası geldiği vakit bütün siyaset akımlarının partiler üstünde birleşmelerini lüzumlu görüyoruz. Geçmişte bunun adına “bahar havası” derlerdi.. Bugün muhalefet yapılmıyor diye devir devir hareketlerimizde kusur arayanlar az değildir. Bunların hepsini tabiî sayıyorum.

Dış politika

Dış politika, partiler üzerinde bir müşterek millî menfaat anlayışına dayanabildiği nispette tesirlidir. Siyasî partiler böyle bir davranışa özenmelidirler. Nihayet bu her zaman gerçekleştirilmesi kolay olmayan bir konudur. Ama bu halde dahi harb zamanı ihtimali gibi müstesna zamanlarda milletleri yürütme durumunda olan siyasî iktidara yardımcı olmaya çalışmaları çok arzu edilen, çok aranan bir ihtiyaçtır. Sırası geldikçe buna örnek olmaya çalışıyorum.

İç politika

İç politikada yine siyasî partiler üzerinde bir memleket ihtiyacı olarak rejim konularında bir beraberlik temin etmeye çalışmak çok arzu edilir. İç politika konularında beraberliği sağlamak mümkün olmadığı zamanlarda hiç olmazsa münasebetler medenî ölçüler içinde kalmak zorundadır sanırım. Hele rakibi kötülemek için hafif tedbirler kullanmaya çalışmamak, hususî hayatımızda iyi karşılamadığımız sıfatlara ve isnatlara başvurmamak doğru olur.

Bunlara ben çalışıyorum. Bazen sâkin ve bazen de az sâkin görünüyorsam, bunları bu düşünce içinde değerlendirmelerini rica ederim.”

 

 

 

 

Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcılığına Yeniden Seçilen Dr. Fazıl Küçük’e Gönderilen Kutlama Mesajı[28]

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’na seçilmiş olmanızı saygı ile tebrik ederim. Yüksek ödevinizde başarılar ve her zaman olduğu gibi değerli hizmetler dilerim.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kongresinde Yerel Seçimler, Belediye Hizmetleri, İrticai Gelişmeler, Vicdan Hürriyeti, Sünnilik-Alevilik ve Kadınlar ile Gençlerin Toplum ve Parti Yaşamındaki Rollerine İlişkin Yapılan Konuşma[29]

Ankara İl Kongresi’ni saygıyla selâmlıyorum. Ankara’nın başkent olması yalnız Millî Mücadele olaylarının coğrafi bakımdan yarattığı bir ihtiyaç değildir. Ankara halkının her taraftan gelen saldırıya karşı mizacında olan anlayış ve direnişin büyük etkisi vardır. Gariptir ki 1957 senelerinde ilk siyasî kalkınma devrinde de gene Ankara önde uyanmıştır. Ankara halkını önümüzdeki günlerde de böyle bir davranış, uyanış ve örnek oluş ödevi beklemektedir.

Sevgili Ankaralılar, aziz hemşehrilerim,

Önümüzde iki seçim senesi var. Bu seneki seçim, İl Genel Meclisleri ve Belediye Meclisleri ile başkanları seçimleridir.

İl Genel Meclisi seçimi partinin köy ve kentte kazandığı oyları gösterir.

İllerin idaresinde Genel Meclis üyeleri ve Encümen üyeleri Valinin bir ölçüde denetçisi, geniş ölçüde yardımcısı ve halk ihtiyaçlarının Vali nezdinde göstericisi, sözcüsüdür. Görevler çok önemlidir. Kazanılan oylar da köyde ve kentte bütün seçmen sayısına işaret sayılır.

Belediye seçimleri başkan ve üye olarak belediye hizmetlilerinin sorum-lularını tayin eder. Belediye hizmetlerinin sorumlularını tek dereceli millî irade ile tayin etmek, milletlerin hayatında önemli bir gelişmedir. Dikkate değer ki belediyelerdeki bu gelişme bizim demokratik hayatımıza genel seçimlerden önce gelmiştir.

Belediye hizmetlerinin kendilerine göre kanunları, vergileri, yani gelirleri ve giderleri, yürütme yetkileri vardır. Bunları bilirsiniz, hatırlatmamın sebebi şudur: Belediye hizmetinde muvaffak olmak için Hükûmet kimde ise ona rey vermek lâzımdır diyenlerin yanlış telkinlerini göstermek için söylüyorum. Bu propaganda iptidaidir, kanunsuzdur ve zararlıdır. Bunu söyleyenler, millî iradeyi anlamamış kabul etmemiş olanlardır. Medenî devlet, seçimle kudret kazanan müesseselerin yan yana iyi niyetle çalışabildiği cemiyettir. Bu propagandaya inanmayınız. Gözünüzün önünde iyi misâller de var. İstanbul ve Ankara belediye başkanları başarı kazanmışlar, vatandaştan teveccüh görmüşlerdir. İl Genel Meclisini ve Ankara ilinde merkezde ve ilçelerde belediye başkanlarını kazanmak için canla başla çalışacaksınız.

Aziz Ankaralılar,

Günümüzün başlıca endişeleri haline gelen bir iki meseleye de Ankara’da değinmek istiyorum.

Bugün siyasî hayatımız vatandaş hak ve hürriyetleri irticaın açık, pervasız, teşkilâtlı tehdidi altına girmiştir.

Osmaniye Olaylarını biliyorsunuz. “Kur’anı Kerim’i yırtmışlar, ayaklar altına almışlar ve bir solcu öğrenci diğer bir dindar öğrenciyi öldürmüştür” diye vatandaşı harekete geçiriyorlar.

Osmaniye Olayları, irticaın hem yalan uydurup, hem o yalanı taarruz bahanesi yapabilecek devre geldiğini gösteriyor. Bu gelişme, iktidarın halinden irticaın cesaret bulduğunun delilidir.

Hacıbayram Camii’nden kadınlar aleyhine vaaz yapılabiliyor. Müftüler şehir şehir dolaşıp siyasette Ortanın Solcuları aleyhinde vaaz verebiliyorlar.

Bu bir siyasî gelişmedir. İktidarın ilk senelerinde Hasankale olayı üzerine hükûmetin dikkatini celp etmeye çalıştım. Her irtica şikâyeti üzerine hükûmetin sabit karşılığı vardır. Her şikâyette “Delil” sorar. Hiçbir “Delil” i görmek istemez. İrticaı “Vicdan hürriyeti” diye kabul eder. Halbuki olanlar, taassubun Patrona ayaklanması gibi, siyasî dernekler tarafından adım adım hazırlanmasıdır.

Nihayet Anayasayı değiştirme yolundan sokak taarruzlarına vaazlar vasıta-sıyla teşvik yolundan da lâik Cumhuriyeti kaldırma amacına varacaktır.

Sevgili vatandaşlarım, vicdan hürriyetinin temeli, din istismarcısı taassubun vatandaşa taarruz edememesine dayanır. Dindarlık iddia edenin vatandaşa taarruzu teşvik ve tertip edebildiği cemiyetle vicdan hürriyetinden bahsolunamaz. İrtica idaresi, din bahanesiyle taarruz ve tasallut teşebbüslerini teşvik eden idareye denilir.

Sevgili vatandaşlarım, Sünnilik ve Alevilik mücadelesi de yeniden başlayacak veya başlamış gibi görünüyor.

Bu olay, vatandaşları ayıran ve vatanı bölen bir tehlikedir. Lâik Cumhuriyetin 40 senedir tedavi ettiği bir hastalık yeniden uyandırılmış veya uyandırılma yolundadır.

Cumhuriyetin sağladığı büyük millî nimeti siyasî rekabetler arasında kay-betmek büyük vebaldir, vatana büyük fenalıktır.

Sevgili Ankaralılar,

Medeniyet mücadelesinde kadınlarımızın büyük rollerini gözden uzaklaştırmayınız. Bin senelik, yüzlerce senelik kafes hayatından kurtulan kadınlarımız, cemiyetimizin kudretini en az iki misline çıkarmışlar, siyasî ve içtimaî bütün millet müesseselerinin de Türk milletinin kabiliyetlerini değerlendirmişlerdir.

Kadınlarımızın siyasî ve sosyal gelişmelerimizde büyük ödevleri vardır. Kadınların büyük ödevlerine önem veriniz, onlara yardımcı olunuz. Onların meziyetlerinden faydalanmak hepimizin millî borcumuzdur.

Aziz Ankaralılar,

Gençlerimizin çalışmalarından da ümitlerle dolu olarak bahsetmek isterim.

Gençler bugünkü siyasetçilere yardımcı ve yarınki sorumluluk için hazırlanıcı olarak özel bir dikkatimizi üzerlerinde toplamışlardır.

Aziz Ankaralılar,

Şimdi size ortanın solundan bahsedeceğim. Bu politika cemiyetimize demokrasi içinde sosyal adaletin kalkınmasını getirecek olan hamledir. Bunu her şekliyle anlatıyoruz. Vatandaşımız anlıyor. Siyasî rakiplerimizin sevdikleri düzeni yani tefecileri, zeytinyağımızı dünya pazarında tehlikeye koyan karıştırıcı tüccarları, köylünün emeğini ve mahsulünü yok pahasına elinden alan insafsızları yetiştiren düzeni düzeltmek lâzımdır. Bunu yapacak hamle ortanın solu politikasındadır. Ortanın solu, komünizme karşı Türk vatandaşının aşılamayan savunma duvarıdır.

Ankaralılar, sevgili hemşehrilerim.

Seçimlerde iyi netice almalısınız. Ankara’da 1968 ve 1969 seçimlerini kazanmalıyız. Ankara’daki aşırı partizanlık şikâyetlerini biliyorum. Özellikle Ankara’da yaşayanların geçim sıkıntılarını herkes biliyor.

Bunların hepsi “pahalılık sıhhat alâmeti” diyen felsefenin eserleridir. Seçim-leri kazanırsanız hepsi düzelir.

Kazanamazsanız, irticaın bu salgın gelişmesinden, pahalılığın sıhhat alâmeti sayılmasından gelecek karanlık, koyu karanlıktır. Vatandaşın çekeceği sıkıntılar hesapsızdır.

İyi dilekler ve kuvvetli ümitlerle sözlerimi bitiriyorum. Size sevgiler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısı İçin Konya’ya Giderken Kulu’da Yapılan Konuşma[30]

Konyalılarla memleket meselesini görüşeceğim. Seçim yaklaşıyor. Vatan-daşlar arasında huzur bozulmasın, herkes fikirlerini serbestçe söyleyebilsin, ilerlemiş medenî bir cemiyet ve millet gibi emniyetli bir seçim yapalım. Bu seyahatten bütün maksadım gerçekleri açıkça vatandaşlarıma söylemek ve onları birbirlerine saygı içinde yaşamaya dâvet etmektir.

 

 

 

 

Konya Cihanbeyli’de Yerel Seçimler ve Toprak Reformu Üzerine Yapılan Konuşma[31]

Mecliste, memlekette çetin münakaşalar olduğunu biliyorsunuz. Önümüzde seçimler var. Seçimlerde fikrimizi birbirimize söyleyeceğiz. Rey almaya uğraşacağız. Mecliste olan hâdiseleri biliyorsunuz. Bütün dünya büyük çaba ile çok süratle ilerlemektedir. Türkiye çok çalışma ile yeni hamlelere girmeye mecburdur. Çalışalım, ilerleyelim diyoruz. Doğru yolda olalım diyoruz.

Her türlü siyaset akımları genişlemiştir. Siyasî akımlar vardır. Bunlar vatandaş ihtiyaçlarını dile getirmektedir. İktisadî meseleler içinde vatandaşın ihtiyaçlarını ön safhaya koymak lâzımdır. Bunun için fikirlerimizi açıkça söylüyoruz. Adil bir Toprak Reformu kabildir, lâzımdır. Bunu yaparsak topraktan verim artacak, topraklarımızın bahtiyar ettiği vatandaşlarımızın sayısı çok daha artacak. Bize diyorlar ki, o kadar toprağı nerden bulup dağıtacaksınız? Biz diyoruz ki, yarıcılıkla, ırgatlıkla kendi hakkı olan geçimini sağlamayanlar [sağlayamayanlara], geçim yolunu temin edemeyenlere toprak verelim. Veremediklerimize daha başka geçim yolu arayalım. Bir kişi, 100 kişi, 10 bin kişiyi, 100 bin kişiyi kurtarabilirsek hattâ 100 kişiyi daha memnun edebilirsek şeref duyarız.

Herkesin toprağını hamur yapıp karıştıracağız ve mülkiyeti kaldıracağız, yolundaki sözler iftiradır. Toprak Reformu’nu istemeyenlerin, halkı uyutmak isteyenlerin baltalama sözleridir bunlar. Geçimini topraktan sağlayan vatandaş sayısını arttırmak lâzımdır.

Seçim esnasında fikirlerimizi yanlış anlattılar. Bu seçimlerde fikirlerimizi daha iyi anlatacağız. Dış politikamız da, iç politikamız da, ortanın solunda nasıl bir politika tâkip ettiğimizi göstermektedir. Ne aşırı sağla, ne aşırı solla bir benzer tarafımız yoktur. Üstelik onların hepsi rakiplerinin içinde bizimle uğraşırlar. Aşırı sağın da, aşırı solun da karşısında biz varız. Biz ifratçıların, biz her nevi ifratçıların tamamıyla karşısındayız. Reylerinizi tecrübeye dayanarak vereceksiniz. Aranızda köylüler de var. Fikirlerimizi bu arkadaşlarımız köylerine götürecekler, söyleyecekler, anlatmaya gayret edeceklerdir.

[Tamamlayıcı haber]

“Vatandaşlar arasında huzur bozulmasın. Türkiye, bir seçim dönemi içine girdi. Herkes fikirlerini birbirine serbestçe söyleyebilsin. İlerlemiş cemiyet ve milletler gibi, emniyetli bir seçim yapalım. Bu geziden maksadım, gerçekleri vatandaşlarıma açıkça söylemektir.”

Seçimlerin güven içinde geçmesi gerektiğine değinen İnönü, “Ne kadar çetin konuşursak konuşalım, güreşten çıkarmış gibi gülerek; kavgasız, gürültüsüz çıkalım, birbirimizin elini sıkalım.”

Toprak konusu

Türkiye’de çeşitli konularda tartışmaların yapıldığını hatırlatan İnönü, yurdumuzun da, büyük bir hızla ilerleyen dünya ulusları gibi çaba göstermesi gerektiğini işaret etti, sözü Toprak Reformuna getirip, şöyle konuştu:

“Toprak Reformu yapılmasıyla, mahsul, daha çok alınacaktır. Toprağın bahtiyar ettiği vatandaş sayısı daha çok artacaktır. Bize, ‘Bu memlekette bütün çiftçilere ekecek kadar toprak yok, ne yapacaksınız?’ diyorlar. Yarıcılarla ırgatlar, hakkı olan geçimini sağlayamıyorlar. Bunlara geçim sağlanacaktır. Toprak veremediklerimize başka geçim yolları sağlayacağız. Bin, 10 bin, hattâ yüz bin kişiyi Toprak Reformu ile memnun edebiliriz. ‘Herkesin toprağını karıştıracağız, hamur yapacağız’ şeklindeki sözler yalandır, iftiradır. Vatandaşların oylarını aldatarak almak için uydurulmuş sözlerdir.”

İnönü, geçen seçimlerde de Toprak Reformundan bahsettiğini, fakat yanlış anlamalar olduğunu, bu yanlış anlamanın artık kalkması gerektiğini hatırlattı; oyların CHP’ye verilmesini, gülerek istedi.

Aşırı akımlar

[İnönü] Aşırı akımlar konusuna değinerek, özetle şöyle dedi:

“CHP’nin ne aşırı sağla, ne aşırı solla benzer tarafı yoktur. Aşırı akımların daima karşısındayız. Biz, memlekette vatandaşlar arasında düşmanlık istemeyiz. Düşmanlığın kesin olarak karşısındayız.”

 

 

 

 

1968 Seçimleri, 27 Mayıs Sonrası Süreç ve Demokratik Rejimin Yaşatılmasına İlişkin Konya’da Halka Yapılan Konuşma[32]

“Harpte ve sulhta her ihtiyacım olduğu zaman sizin bağrınıza geldim. Her zaman iyi karşılık gördüm. Bugün de çok âlicenapsınız. Teşekkür ederim.

Bizim partimiz, Cumhuriyet Halk Partisi’dir, iki ayda bir Parti Meclisi toplantısı vardır. Bu yıl Doğu’da bir yere gitmeden evvel size Konya’da misafir olmak istedik. Burada Parti Meclisini toplayacağız. Memleket meselelerini ve parti meselelerini konuşacağız. Seyahatimizin bir sebebi budur. Bu münasebetle memleket meseleleri konuşulacaktır. Memleket meselelerini biliyorsunuz. Konyalılar, öteden beri, dedelerinden, babalarından gelen bir adetle memleketin bütün meseleleri ile ilgilidirler, görgüleri vardır. Her meseleyi etrafı ile derinliği ile öğrenmek ister, eleştirmek, araştırmak isterler. Bu sefer bir seçim öncesi devirdeyiz. Bu yıl kısmi Senato seçimi var, mahalli idare ve belediye seçimleri var. Bunlar önemli seçimlerdir. Belediye seçimleri bizim memlekette tek dereceli seçim olarak ilk defa bütün vatandaşların ilgisini üzerinde toplamış olan seçimdir. Yani, milletvekilleri seçiminden evvel belediye seçimleri tek dereceli seçime bağlanmıştır. Onun için çok ehemmiyet verdiğimiz belediye seçimleridir. Mahalli seçimler, belediye seçimleri ve kısmi seçimler, neticeleri ne olursa olsun, siyasî iktidar değişikliğini yapmaz. Bununla beraber çok önemli seçimlerdir. Bu başlangıcı söylememin sebebi, belediye seçimleri, il seçimleri önemli değildir, bu seçimlerde hizmet edebilmek için bugün iktidarda hangi parti varsa, ona oy vermek lâzımdır. Yoksa şehir işi durur, belediye yardım görmez, böyle propaganda yaparlar. Konya’ya bu çeşit akımlar, öğütler geldi mi, gelmedi mi işitmedim, bilmiyorum ama, bilirim ki, belediye seçimlerinde öteden beri bu aklı marifet gibi yürütmeye çalışırlar. Biz, belediye seçimlerini, mahallî idare seçimlerini bu çeşit bir mülâhaza ile önemlerinin azaltılmasını istemeyiz, bunun karşısındayız. Bir medenî cemiyette demokratik hayatta birbirinden ayrı devirlerde ve usullerde seçimler olacaktır. Bu seçimlerde iktidara gelen heyetler, büyük siyasî iktidarın, siyasî seçimin istikametiyle uygun olur, uygun olmaz. Memleket hizmetleri için bunun ehemmiyeti yoktur, yahut büyük bir millette bunun ehemmiyeti olmamak lâzımdır. Onun için belediye seçimlerine ehemmiyet vereceksiniz. Aklınızın erdiği hizmetleri temin etmek için reylerinizi kullanacaksınız. Önümüzdeki sene milletvekili seçimleri olacak. Bu doğrudan doğruya siyasî iktidar meselesidir.

Seçime başlamadan evvel ve her şey başında ilkin size bir öğüdüm var. Seçim, düşmanlık, vatandaşlar arasında, siyasî partiler arasında düşmanlık alevinin parlaması için sebep olmamalıdır. Seçim sırasında ileri geri konuşulabilir. Ama seçim bittikten sonra dostça ayrılmalıyız. Ve seçim esnasında fikirler yumuşak söylenir, sert söylenir. Kirli silâh kullanılmaz, kirli silâhın yarası kirli olur ve yara uzun sürer, bu kulağınızda kalsın. Karşınızda bulunan partilerin ahlâk dışı, duygular dışı yapılacak ithamlarına heves edilmemeli, böyle hevesler teşvik olunmamalıdır. Bu seyahatimde rast geldiğim vatandaşlara ilk söylediğim ve yarın da söyleyeceklerimin başında olan düşünce budur. Biz, birkaç yıldan beri, yani, askerî inkılâptan sonra demokratik rejim tekrar geldi. Bu devirden beri iki hedef güderiz. Birisi ihtilâl devri bitsin, demokratik rejim temelli olarak yerleşsin, bunu hedef olarak tâkip etmişizdir. İlk günden beri sadakatle bu yoldayız. Ve 1960 inkılâbını yapan askerler ilk gün verdikleri söze sadık kalarak bir yıl sonra demokratik rejime memleketi devretmişlerdir. Düşünmeli ve insaf ile karar vermeli ki, ihtilâllerle bir memlekette iktidar değiştiği vakit orada demokratik rejime geçiş ve kendilerini gerek inkılâp zamanında gerek ondan sonra yapılan bütün işler için her türlü muhakemeye serbestçe teslim etmiş insanlar azdır. Etrafımızda, Avrupa’da olsun, bizim Ortadoğu’da olsun, diğer Asya, Afrika’da olsun, askerî ihtilâller görülür ama bunlar bizde olduğu gibi, bir yıl sonra demokratik rejime teslim olunur, bu misâl yok gibidir. Biz, inkılâptan sonra seçimle iktidar vazifesi aldığımız zaman çok güç şartlar içindeydik. Ama çok şükür, yüz akı ile o devirleri demokratik rejimi sağlayarak, yerleştirerek geçirdik. Sonra seçimde nasibimiz, ne ise onu olarak tekrar muhalefette vazife yapmaya çalışıyoruz. Şimdi tekrar seçim geliyor. Bu seçimde iktidara gelmek için ciddî olarak çalışacağız. Size etrafı ile izah edeceğim. Biz memleketin kalkınmasını, dünya milletleri içinde insanların yeni ihtiyaçlarını makûl ölçüler içinde ve doğru yollar üzerinde değerlendirmek için ortanın solunda bir politikayı tâkip ediyoruz. Bu politikanın taraftarları, yanlış tefsir edenleri, mübalâğa ile onu kötülemek isteyenleri görülmüştür, görülecektir ama, şimdiye kadar çok mesafe aldık. Çok anlattık, bunu. Türk vatandaşlarına anlatılamaz, bizim halkımız, bizim köylümüz böyle ince meseleleri anlamaz, yanlış anlar ve kaybederiz, mülâhazası olmuştur, geçmiştir. Büyük mesafe almışızdır. Ben, vaktiyle bizim her köyümüzde bir sadrazam yatar demiştim. Hatırlar mısınız? Yine o kanaatteyim, açık yürekle vatandaşa memleketlerimizi anlattığımız zaman, çok güzel anlıyorlar, benim kadar anlıyorlar. Benden iyi anlıyorlar. Siyasî hayatta, siyaset adamları bir hastalığa müptelâdırlar. O günkü işini çıkarmak için gerçeği söylememek, mümkünse aldatmak bir marifet sayılır. Ben bu kanaatte değilim. Bu kanaatte olmadığımı büyük devletlerle, yabancı devletlerle konuştuğum zaman söylerim. Kendi içimizde de bunu tatbik ederim. Yabancı devletlerle, büyük devletlerle bulunduğum zaman söylediğim şudur: Biz Türklerle iyi politika yapmak mümkündür; elinizdedir. Bir tek şartımız var, aldanmaya, aldatılmaya tahammül edemeyiz. Bunu Amerika’da geniş bir toplulukta size anlattığım kadar açıklıkta söylemişimdir. Sovyet Rusya’da ve diğer devletlerle konuştuğum zamanda da Türk politikası olarak bu esası söylerim.”

Yanlış yoldadır

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü konuşmasının son bölümünde iç politikaya değinerek şöyle demiştir:

“Anlattıklarım iç politikada da böyledir. Bence siyasî iktidarı kaybetmek, muhafaza etmek, gelip gidici olmak tabiî bir şeydir. Kim, siyasî iktidara gelir, bir daha gitmemek hayaline kapılarak birtakım tedbirler, marifetler bulmaya çalışırsa fena yoldadır, yanlış yoldadır, başarı kazanamaz. Yalnız kendisine değil, memlekete de çok zaman kaybettirmiş olur. Ortanın solunda biz bir takım reformların iddiacısıyız. Bir takım reformlar, bunların tahakkuk ettirilmesi lâzımdır diyoruz. Bunların hepsinin üstünde, vatandaşın zihninde yer etmesi lâzım olan bir nokta var. Dünya büyük bir süratle ilerliyor. Bundan elli yıl önce 15 yılda yapılacak diye söylenen bir iş, bir marifet bugün haftaların günlerin meselesi olmuştur. Herkes birbiriyle yarış halindedir, çabasındadır. Bir an önce kalkınmak istemektedir. Bu dünyada, bugünkü dünyada ilerlemenin, süratle ilerlemenin birinci şartı en önde gelen şartı iyi eğitimdir. Çocuklarınızı iyi eğitin. Düşmanlık yaratacak fena silâhlar kullanmaktan seçim esnasında hepimiz kaçınmalıyız. Biz CHP olarak memlekette, bu asrın, bu zamanın icabı olarak belirmiş olan bütün akımların hepsini biliriz. Hepsinin ihtiyaçlarını ölçmüşüzdür. Ve ifratlardan, aşırı sol ifratından, aşırı sağ ifratından memleketi koruyacak sınırları, duvarları kurmuşuzdur. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu, ortanın solu politikasıdır.

Siyasette aldatmak olmayacaktır. Siyasette iktidara gelmek ve gitmek vardır. Siyasette, iyi siyasette büyük milletler, birbirinden sonra birbirini tamamlayacak surette çalışmasını bilirler. Birbirinden sonra gelen iktidarların birbirini yıkmak, geçmiş eserleri tahrip etmek gibi bir maksatları olmayacaktır.”

 

 

 

 

Konya Salon Toplantısında Toprak Reformu, Din Yoluyla Baskılar, Siyasi Fetvalar ve İstiklal Savaşı Üzerine Yapılan Konuşma [33]

Konyalılar, aziz hemşehrilerim, iki günden beri aranızdayım. Beni alicenap kabul ettiniz. Size yürekten teşekkür borçluyum. Konya’da yakın ilgi gördüm. Seçimlere hazırlık ödevi her çevrede hissolunuyor. Parti Meclisimiz burada toplanmıştır.

Konya’nın uyanık ve teşvik edici ortamında Parti Meclisi olarak ayrıca çalışacağız. Konya’ya iç ve dış politikada dikkati çeken olaylardan sonra geldim. Bunların hepsinde CHP’nin durumu açık ve belli olmuştur. Memleket meselelerinde ve diğer partilerle münasebetlerimizde görüşlerimiz ve farklarımız kesin olarak her olayda meydana çıkmaktadır.

Konya’da sosyal meseleler hemen göze çarpmaktadır. Ortanın solu politikası ile ele aldığımız konular, Konya’nın meseleleri ile at başı beraberdir. Köylü yurttaşlar ürünlerinin değerlendirilmemesinden ve satın aldıklarının her gün daha pahalanmasından feryat etmektedir ve düzenin bozukluğundan köylü ve kentli çok yakınmaktadır. Tarımda ve ticarette kredi düzeni yoksul için insafsız işliyor. Bu konularda düzen değişikliği yapmak için sarf ettiğimiz çabalar her yerde takdir ediliyor, teşvik ediliyor daha fazlası isteniyor.

Toprak Reformu

Sevgili arkadaşlarım,

Konya’da Toprak Reformuna ihtiyaç besbellidir. Burada Toprak Reformunun büsbütün özel bir durumda lâzım olduğunu hayretle gördüm. Büyük toprak sahipleri geçtiğimiz yerlerde yoktur. Hazine elindeki topraklar kira ile köylüye veriliyor ve köylünün bu toprakları ihtiyaç sebebi ile çok mütevazı bedellerle toplayıcı büyük ellerde toplanıyor, işletiliyor ve kiralayan köylü gibi yoksul kalıyor. Bir daha anlaşılıyor ki, Toprak Reformu her yerde lâzımdır ve her yerde bulunacak çare az çok birbirinden farklı olabilir. Müşterek olan vasıf köylünün mütevazı ölçüde de olsa, toprak sahibi olmasıdır. Ve bu toprağı işletecek kudretin ona sağlanmasıdır. Sosyal konularda memleket ihtiyaçları Konya’da göze çarptığı gibi ortanın solu hamlesi ile çare bulmaya çalışan CHP’nin hizmetine ihtiyaç da o derece aşikâr bir surette kendini hissettirmektedir.

Din yoluyla baskı hastalığı

Konya’da siyasî huzurun temel ihtiyaçları her yerde olduğu gibidir. Daha ziyade meydanda ve belirli olarak görülmektedir. Din siyasete alet edilerek, din yoluyla siyasî baskı hastalığı mevcuttur. Şikâyet edilmektedir. Camiler siyasî propaganda meydanı haline gelmiştir. Bütün memleketten aldığım şikâyetler burada da geniş ölçüde vardır. Siyasî huzur için din yolu ile ayrılık ve düşmanlığı önlemek icab eder. Hükûmeti bu noktada Mecliste uyarmaya çalıştık. Bu ihtiyacın, dolaştıkça, memleket içinde de belli bir önem aldığı görülmektedir. Seçim zamanı din propagandalarının ameli olarak ne kadar tesir edeceğini tahmin edemem. Geniş ölçüde düşmanlık yaratacağından endişe ederim.

Siyasî fetvalar

Vahamet şuradan geliyor: CHP yi kastedip ima ederek veya açıktan söyleyerek “Korkmadan Müslüman’ız diyebilelim”, “Laiklik dinsizlik değildir” devri tamamlanmış tarikat ve münferit sarkıntılık ve irtica hâdiseleri “Vicdan Hürriyeti” tefsirine bürünmüş gibi devirler de artık geride kalmıştır.

Şimdi insanlar siyasî programlar ve kanaatler yüzünden meselâ ortanın solu gibi, küfürle ve kâfirlikle ittiham edilebiliyorlar. Şimdi bu devir içindeyiz. Fetva verenler müftülerdir. Müftüler büyük devlet memurlarıdır. Bakanlara bağlıdırlar. Bu vaziyetleri ile siyasî fetvalar vermektedirler. Bunun doğrudan doğruya hükûmet programı ve düzeni niteliğinde kabulü zarurîdir. Bunu anlamamak siyaset adamlarının bile bile kendilerini ve memleketi aldatmaları demektir.

Millet Meclisindeki olaylar için de hülâsa ettiğim bu siyasî durumu Konya’da apaçık, besbelli bir surette görmemek mümkün değildir. Hükûmete de açıktan izah ettiğimiz bu durumun düzeltilmesi ve acele tedbir almak icabettiğini söylemeyi vazife sayıyorum. Siyasî huzur için ilk ihtiyaç budur. Şu noktayı aşikâr bir surette belirtmek isterim: Dinin siyasete alet edilerek fetva verilmesi devrine gelinmesinin, Türkiye İşçi Partisi’yle hiçbir münasebeti yoktur. Türkiye İşçi Partisi din yoluyla istismar marifetini, iktidar partisinin sorumlularından ve Güven Partisi’nden daha az maharetle yapmamaktadır.

CHP Genel Başkanı olarak, Lâik cumhuriyetin mezhep ihtilâflarını ve dinin siyasete karıştırılmasını önleyecek bir siyasî huzur şartı saydığımı belirtmek isterim.

CHP komünizme karşı kesin vaziyet almıştır. CHP komünizme karşı kesin çareyi sosyal tedbirlerde görür. Onun için sosyal adalet, sosyal güvenlik ve ortanın solu politikasını apaçık ilân etmiştir.

Dış politikada da CHP en çok İşçi Partisi’nin itirazına hedeftir ve diğer partilerin hepsi ile de dış politikada az çok [çok az] bir fark gösterir.

Sevgili vatandaşlarım, bu şartlar içinde seçim hazırlığına giriyoruz. Bu seçim hazırlığında henüz olmayan yeni silâhların kullanılmasından endişe ederim. Henüz olmayan silâhların yaraları mutlaka iltihaplı olur, derin olur. İlk günden siyasî huzur içinde, bir ortam için çabalıyoruz. Başarabilmek hepimizin siyasî hayatı için iyi bir eser olacaktır.

İstiklâl Savaşında da

İnönü, mukaddesat istismarcılarının maskelerini indirmek için, askerlik günlerine dönerek Müslümanların sol ayaklarından adım atmaya başlamadıklarını iddia edenlere cevap olmak üzere şunları söyledi.

“İstiklâl Savaşında, düşmana kesin taarruz sol cenahtan başlamıştı. Süvarilerin sol ayaklarıyla bindikleri atların dizginlerine sol elleriyle kumanda ettikleri bu savaşta, zafer bizim olmuştur.”

İnönü, daha da gerilere gitti ve Konyalı akıncıların Viyana kapılarına dayanmak için, atlarına sol taraftan bindiklerini de hatırlattı.

Bir vücudun solu ile sağı arasında fark olmadığını söyledi ve konuşmasını, Konyalılara canının kurban olduğunu anlatarak bitirdi.

 

 

 

 

Konya Öğretmenler Derneği Defterine Yazılanlar[34]

Konya Öğretmenler Lokalinde mutlu bir gün. Hatıra defterine başlangıç yazıyorum. Bulunduğumuz yüzyılda milletlerin kudret ve itibar dereceleri, silâhları, zenginlikleri nüfuzları ile tayin edilmektedir.

Milletler kültürleri ve bilgileri ile sıraya konmaktadır. Öğreticiler, öğretmenler, cemiyetin en yüksek ödevlisi halindedirler.

Arkadaşlarım, öğretmenler kendilerini bu gözle gördüğümüzü bilmelidirler. Arkadaşlarım öğretmenleri bu yüksek ödevlere yetecek yaratılışta olduklarını bilerek çalışmalı hazırlanmalıdırlar.

Selâm onlara, başarı ve itibar onların olsun olacaktır.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 

Konya Öğretmen Derneği Lokalinde Öğretmenlere Yapılan Konuşma[35]

“Siyasî hayatımızın başından beri öğretmeni ve onun görevini en yüksek seviyede saydık. Öğretmen bu memlekette en büyük görevi üzerine almış olan insandır. Eskiden silâhı veya parası olan devlet kuvvetli sayılırdı. Sonra atomu keşfeden kuvvetlidir, dendi. Bugün ilim ve kültürde kuvvetli olan millet, sırtı yere gelmeyen millettir. Biz yeni yeni ilköğretimde dünya ölçüsünde yer tutmağa başladık.”

Bir öğretmenin, İnönü’den bir anısını anlatmasını istemesi üzerine CHP Genel Başkanı sözlerini şöyle tamamlamıştır:

“Benim tabiatımda olan bir kusurum vardır. Bir şeyi anlat dedikleri zaman aklıma hiç bir şeyler gelmez. Tabiatımda olan bir başka marifetim daha vardır. Eksiğimi bilirim. Daima bir şeyler öğrenmeye çalışır, kendi eksiğimi yenilerim. Ortanın solu da bu marifetlerimizden biridir. Benim cesaretim sizlersiniz. Bende büyük işler görme hevesini canlandırıyorsunuz.”

 

 

 

 

Konya Mevlana Müzesi, Atatürk Kültür Müzesi ve Sel Bölgesinde Söyledikleri[36]

(...) İnönü, Müdüre sordu:

“Mevlâna öleli kaç yıl oldu?”

“1272” dedi Müze Müdürü.

“Yani Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan 25-30 yıl önce mi?”

Genel Başkan, 3. Ahmet’e ait olduğu bildirilen bir kaftanın kumaşını inceledi. Müze Müdürü de bir yandan bilgi veriyordu. İnönü bir an düşündü.

“3. Ahmet 17. asırda yaşamadı. Bu onun kaftanının kumaşı olamaz!”

Düşünme sırası Müdüre geldi ve “Evet, haklısınız” cevabını verdi.

Genel Başkan ve beraberindekiler daha sonra Atatürk Müzesi’ni ziyaret etti. İnönü, çeyiz odasını da gezdi, kapıdan çıkarken, “Haydi kız” dedi ve bir hanımın kolunu tuttu. Bu, eşi Mevhibe İnönü idi. Elinden tutup ağır ağır merdivenden indiler.

İnönü, öğleden sonra sel bölgesinde, selden zarar gören vatandaşları ziyaret etmiş, kendilerini teselli ettikten sonra, “Devlete güveniniz. Devlet gereğini yapacaktır. Devlete güveninizi yitirmeyiniz” demiştir.

(...)

Yarma ve Demirkent köylerine giden İnönü, burada sevgi gösterileri ile karşılanmış, Belediye balkonundan Demirkentlilere “Sizinle iftihar ederim.. Her haliniz bana görgülü, bilgili, medenî göründü” demiştir.

Bu köyde İnönü’nün 5-6 silâh arkadaşı çıkmıştır. “Hakkını helâl et Paşam, bir daha ya görüşürüz, ya görüşmeyiz” diyen 72 yaşındaki silâh arkadaşına İnönü, “Daha gençsin. Benim yaşıma gelmeni bekleyeceksin” cevabını vermiştir.

[Tamamlayıcı haber]

Dün sabah Mevlâna Müzesi’ne giden İsmet İnönü, kendisine gösterilen bir kaftanın üzerindeki 17. yüzyıl işi ve 3. Ahmet devrinden kaldığını öğrenince, “Olamaz, 17. yüzyılda 3. Ahmet yoktu” demiştir. Müzeyi gezdiren müdür “Haklısınız galiba, yanlışlık olmuş Paşam” cevabını vermiştir.

Müze müdürü İnönü’ye 1. Abdülmecit’in sünnet elbisesinden bir palto göstermiş, bunun üzerine İnönü “Zaten bir tane Abdülmecit var” karşılığını verince, müdür, “Bir de gönderdiğiniz vardı Paşam” demiştir.

Bunun üzerine CHP Genel Başkanı kahkahalarla gülmüştür.

İsmet İnönü daha sonra Atatürk Kültür Müzesi’ni gezmiş, “Konya’nın böyle hatıralar tutmağa, müzeler açmaya meraklı bir şehir” olduğunu söylemiştir.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün öğleden sonra beraberinde Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Gaziantep Milletvekili Ali İhsan Göğüş, CHP Konya İl Başkanı Erdoğan Bakkalbaşı olduğu halde Altınapa barajından taşan su altında kalan Sakyatan, Gücü, Yarma, Karakaya köylerini gezmiş köylülerin dert ve dileklerini dinlemiştir.

Bu arada Devlet Su İşleri Müdürü İsfendiyar Dündar’dan da bu konuda bilgi alan İnönü, köylülerin bu yıl topraktan ürün alamayacaklarını ve evlerinin çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtmeleri üzerine şu konuşmayı yapmıştır:

“Uğradığınız felâketi işittim. Aranıza geldim, durumunuzu gördüm. Arkadaşlarımdan bu konuda bilgi aldım. Bilgi aldıkça da çok mahzun, müteessir oldum. Sizden ricam tecrübelisiniz, metanetinizi, devlete güveninizi, itimadınızı muhafaza edin. Size her türlü yardım yapılmasına gayret edeceğim. Buradan vazife hissi ile ayrılacağım. Elimden geldiği kadar size yardımcı olmaya çalışacağım. İnşallah bu uğradığınız kazayı, darbeyi elbirliği ile göğüsleyeceğiz.”

 

 

 

 

 

Konya’da Düzenlenen Basın Toplantısında Ülkedeki Siyasi Gerginlik ile Konya’daki Sel Üzerine Söyledikleri ve Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[37]

Programımıza göre, Konya’da Parti Meclisi için toplandık. Buraya Meclisten son zamanların gergin çalışmalarından sonra geldik. Bildiğiniz gibi ilk günlerde memlekette büyük ölçüde siyasî hareketler vuku buldu. Gerginlikler arasında toplantıların ve mitinglerin hareketli olacağını bilesiniz. Bu sefer heyecan ölçüleri bana mübalâğalı görünüyor. Taşkınlıklar oldukça uzun vadeli ve göze görünür derecede yüksek masraflarla tertip edilmiş görünüşündedir. Türk milletinin sağduyusu buradan gördüğümüze göre sükûneti süratle getirdi. Herhalde durumun bütün ölçüsü ve ehemmiyetini buradan değerlendirmek, acele etmemek istiyorum. Parti Meclisinde de bu eğilim hâkim olmuş gibidir. Memlekette huzurun yani siyasî huzurun önümüzdeki seçimlerde düşmanlık havasına girmeyen temiz silâhların kullanılması dileği umumîdir. Tabiî umumî durumu yakından izleyeceğiz. Parti Meclisi gerekirse ve gerektikçe sık toplanmaya karar vermiştir. Ben Konya’da çok dinlenmiş bir halde bulundum. Konyalıların fırtınalar ortasında kendilerine güvenen ve insana huzur veren mizaçları bu seferde beni tedavi etmiştir. Yüz yıl sayılacak epeyce eski zamanlarda da Konya beni böyle tedavi ederdi. Buradan şevk ile ve bahtiyar olarak ayrılmamın bütün şartları mevcuttur. Bununla beraber bir büyük üzüntüyü kalbimde taşıyarak ayrılacağım. O da sizinle beraber gördüğümüz su taşkınına uğramış köylerin hali ve ıstırabıdır. Bir senedir deprem şeklinde memleketin muhtelif yerlerinde felâketlere uğradık. Konya’da gördüğüm su taşkını felâketi hiç birinden aşağı değildir.

Bir köy şimdiden boşaltılmıştır. Geri kalan dört köy ne yapacağını bilmez bir halde kapı önündedir. Beş köy 7 bine yakın nüfus tutuyor. Aslında hepsi varlıklı bir muhit. Bizim sosyal şartlarımıza göre oldukça âdilâne ve iyi yaşama şartlarına sahipler. Bereketli topraklar üzerinde yaşıyorlar. İnsanları metin ama, insan metanetinin yetmeyeceği derecede büyük felâket var. Bu yıl belki hiç mahsul alamayacaklar, gelecek yıl da durumları şüpheli. Tafsilâtlı söylüyorum üç- dört köyün bir kazaya uğraması gibi olay önemsiz görülerek unutulmasın diye. Uzun vadeli sulama tedbirleri, taşkından koruma plânları düşünülmüştür. Benim yerinde görgü şahidi olarak belirteceğim ihtiyaç, devletimizin acele yardımını hem bugünkü ölçü hem de biri iki senelik iyi işleyecek tedbir olarak devletin ilgisini çekmek istiyorum. İhtiyaçları beraber gördük. Gazeteci arkadaşlarımdan bana yardımcı olmalarını dilerim. Hükûmetin yardımlarını el birliği ile burada toplarsak bahtiyar oluruz. Konya'dan alicenap muamele gören şevki artmış insanlar olarak ayrılıyoruz. Konyalılara daima mutluluklar dilerim.”

İsmet İnönü, daha sonra gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplandırmıştır. Bir gazeteci “Mecliste Konya’daki bazı görevlilerden söz ettiniz” deyince CHP Genel Başkanı İnönü, şu karşılığı vermiştir:

“Burada bazı vazifelerden Mecliste söz konusu ettiğim doğrudur. Ama ben, siyasî münakaşada memurların veya vatandaşların şikâyet edecek hareketlerini, siyasî sorumluluk sahiplerinin esas görmeleri için uyandırırım. Şahsî meselelere hiç ilgi göstermem. Burada şikâyet ettiğim olayların Konyalıların sağduyusu içinde bulunduğunu her an fark ediyorum. Bununla olumsuz çalışmaların önemsiz olduğu mânası çıkmaz. Sorumlular, sorumluluklarının icabını yapmalıdırlar.”

Bir başka gazeteci seçim konusundaki sorusunu CHP Genel Başkanı, “Politika adamı her seçime umutla girer. Netice ne olursa olsun, umudu zayıflamayan adam hakiki politikacıdır. Seçimlerde umudum ve hesabım çok sağlamdır. Sosyal meselelerin mücadelesini yapıyoruz.” demiştir.

Bir başka gazeteci de YTP. Genel Başkanı Yusuf Azizoğlu’nun “Millî bakiyeyi İnönü kaldırttı” demecini İnönü’ye hatırlatınca, CHP Genel Başkanı “Aslı yok, millî bakiyenin kalkmaması için çalıştım. El altından pazarlık ettiğimiz vehmine kapılmıştır. Gören Allah için söylesin. Adlarını söylemeyeyim. Pazarlık yapan kendileri mi başkaları mı?” diye karşılık vermiştir.

CHP Genel Başkanı dinin politika alanında istismarı konusunda da şunları söylemiştir:

“Dinin politikaya âlet edilmesi esefle söyleyelim ki, seçim için çıkar bir yol sanılıyor. Bu bir hastalıktır. Bunu tedavi için veya bunun zararlarını önlemek için elbette bir karşı gayret sarf edilecektir. Yerine göre bu gayret sert bir tepki olur. Vatandaşın insafını, sağduyusunu uyandırmak insanı daha itidal içinde bir tutuma sevk eder. Hale ve ortama göre uğrayacağım iftiraları karşılamaya çalışacağım. Şimdiden donmuş bir kalıp söyleyemiyorum.”

CHP Genel Başkanı bir gazetecinin “Size en yakın parti hangisi?” sorusuna ise, “Bize yakın parti, ben tayin edemem. Görenler ve seyredenler bunu anlar. Ama, Güven Partisi’nin bizimle uğraşmalarına, oy almak için CHP’lileri eskiden de beraberdik şimdi de beraberiz oyunuzu bize verin şeklinde konuştukları hikâyelerine rast geldik. İster azizlik deyiniz, ister ustalık deyiniz. Aramızda çetin bir mücadele geçmiş, kesin ayrılık olmuştur. Vatandaşların gerçekleri bilmesi lâzımdır” demiştir.

İnönü’ye bir gazeteci son soru olarak “İktidar partisi seçimlerde her türlü imkânını ve özellikle fazla para kullanacağını belli ediyor, ne dersiniz?” sorusunu sormuş, CHP Genel Başkanı bu soruya da şu cevabı vermiştir:

“Evet, her türlü imkânları var. Ama vatandaşın cebindeki oya sahip değiller. Vatandaş kendi oyuna sahip olursa, memleketin idaresini istediği istikamete çevirir. Ben hiç bir zor yokken ve bütün kudret elimdeyken, durup dururken çok partili rejime işte böyle bir ödev duygusuna güvenerek girdim. İlk gün, ilk seneler hareketimiz bu karakterde anlaşıldı. Ama zamanla anlaşılıyor. Vatandaşın memleket idaresinden sorumlu olduğunu bilerek sandık başına gitmesi lâzımdır.”

 

 

 

 

Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[38]

Sevgili vatandaşlarımın Kurban Bayramını kutlarım.

Bütün vatandaşlarımızın Bayramı kardeşlik duyguları ve huzur içinde geçirmeleri ve gelecek günlerin aziz milletimize mutluluk ve refah getirmesi tek dileğimdir.

Millet olarak kesin inançla benimsediğimiz demokratik rejimin üzerine hiç bir gölge düşürülmeden işlemesi ve herkesin hakkından emin olarak insanlık onuruna yaraşır bir hayat sürebileceği âdil bir sosyal ve ekonomik düzene yakın bir gelecekte kavuşma umudunu yüreğinde duyabilmesi, memlekette huzur ve kardeşliğin temel şartıdır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bütün düşünce ve gücümüzü, öyle bir düzenin Türkiye’de bir an önce kurulması ülküsüne yöneltmiş bulunuyoruz.

Aziz Türk halkının isteği ve desteği ile bu ülkünün kısa zamanda gerçekle-şeceğine güveniyorum.

Kurban Bayramı vesilesiyle bütün vatandaşlarıma ve haklı dâvalarında bera-ber olduğumuz Kıbrıslı soydaşlarımıza, en iyi dileklerimle birlikte, yürekten sevgi ve saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

 

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Manisa Milletvekili Muammer Erten’i Hastane Ziyaretinde[39]

(...)

İnönü, Erten’e son Konya gezisi hakkındaki izlenimlerini anlatmış, “Teşkilâtı çok iyi ve canlı gördüm” demiştir. İnönü, Muammer Erten’in altı saat süren başarılı ameliyatını yapan Operatör Dr. Aydın Aytaç’la görüşmek isteğinde bulunmuştur.

Dr. Aytaç’a teşekkür eden İnönü, “Memleket için çok değerli bir arkadaşımızı kurtarmakla büyük bir hizmet yaptınız. Size ne kadar teşekkür etsem azdır” demiştir.

 

 

 

 

Pembe Köşkün Bahçesindeki Yürüyüşte Gazetecilerle Değişik Konularda Yapılan Söyleşi[40]

“Hoş geldiniz, göreceğim geldi sizi, bir haftadır dışarı çıkamadım” diyerek gazetecileri karşılayan İsmet İnönü’ye Milliyet Gazetesi foto muhabiri büyük boy bir resmini armağan etmiş, bunun üzerine İnönü, “Nasıl öderim bunu?” diye sorunca foto muhabiri “Sağlığınızla Paşam” karşılığını vermiştir.

TRT şirin görünüyor mu?

CHP Genel Başkanı İnönü, gazetecilerle şakalaşırken TRT muhabirine, “TRT nasıl, keyfi yerinde mi?” diye sormuş, “Yerinde” cevabını alınca da “Şirin görünüyor musunuz her tarafa?” diye ikinci bir soru eklemiştir. Bu sorusuna da, “Pek görünemiyoruz Paşam” cevabı verilince İnönü, “Çalışın, çalışın” karşılığını vermiştir.

Altına hücum konusu

Bir gazetecinin altına hücum konusunu açması üzerine gazetecilerle İsmet İnönü arasında şu konuşma geçmiştir:

– Altına hücum var Paşam

İ. İ– Sormayın, dünya birbirine girdi hafife aldılar. Bir hafta on gün evvel anlaşma yaptık diye ilân ediyorlardı. Görür görmez söyledim, zorla anlaşma olmaz, diye.

– Etkileri ne olabilir, özellikle Türkiye’de Paşam?

İ. İ– Hesabı daha belli değil.

– Görüşünüz nedir Paşam?

İ. İ– İşte söylüyorum hesabı belli değil baksanıza borsaları kapamışlar. Altını olmayanların umurunda değil

– Yani biz rahatız Paşam.

İ. İ. – Rahatız diyemeyiz ama, kaybedecek şeyimiz kalmamış.

– Altına hücum nereden geldi Paşam?

İ .İ. – Nerden mi geldi? Açık masraftan, kâğıt basmaktan, başka derdi yok.

– Kurtarılma ümidi var mı Paşam?

İ. İ. –Var tabiî tekrar herkes kemerini sıkacak, zaman geçecek, düzelecek

– Ne kadar zaman Paşam?

İ. İ. – Hesaplar büyük. Tahmin edemem.

Sokaktan bir soru

CHP Genel Başkanı İnönü ile gazeteciler şakalaşarak bahçede dolaşırlarken bir gazeteci “Hazır sokağa çıkmışken sokaktan bir soru sorayım Paşam” demiş. İsmet İnönü “Ben bugün ilk defa çıkıyorum, akşama doktorum bilir” deyince aynı gazeteci, “Başbakan sokaktan bahsetti” diye eklemiştir.

Bunun üzerine İnönü, “Sokağa çıkamıyoruz biz baksana” cevabını vermiştir.

İsmet İnönü, evinin bahçesindeki yokuşa çıkarken, gazetecilerin “Paşam doktorunuz izin verecek mi böyle dolaşmanıza?” deyince İnönü, “Doktor görmesin” demiştir.

Gazetecilerin çeşitli soruları karşısında İnönü, “Evden çıkamıyordum, dünyanın havadislerini bana soruyorsunuz” demiş, bu sırada foto muhabirimiz Hüseyin Ezer, karda yokuş çıkarken düşünce de gülerek “Hoppala, aman ha, yardım edin ona. Hiç kar görmemiş ömründe” diyerek öteki gazetecileri yardıma çağırmıştır.

Devri Süleyman

Bir gazetecinin, “Dün akşam Devri Süleyman diye bir tiyatroya gittik. Orada zatı âliniz de vardınız” demesi üzerine İnönü, “Kanunî Süleyman zamanından mı” diye sormuş, gazeteci de “Hayır bizim Süleyman” karşılığını vermiştir.

İsmet İnönü, bu konuyu açan gazeteciye oyunda kendisinin ne yaptığını sormuş, cevabını alamayınca da kahkahalarla gülmüştür.

CHP Genel Başkanı “Çoktan beri müzik dinlemediğini” bildirerek, “Bir orkestra olsa da gitsek” demiş, daha sonra gazetecilerle arasında şu konuşma geçmiştir:

– Bir saat yürümüş gibiyim.

– Demeyin öyle Paşam.

– Size de bir şey söylemeye gelmiyor ki, korkuyorsunuz.

– Korkmuyoruz ama, işimize gelmeyeni duymuyoruz Paşam.

Öğrenciler hocam dediler

İsmet İnönü dolaşırken İstanbul’dan gelen bir grup öğrenci resim çektirmek istemiş, heyecanlanan bir öğrenci İnönü’ye “Hocam” diye hitap etmiştir.

Bunun üzerine öğrencilerin başlarında bulunan öğretmen, “Yalnız bizim değil, bütün Türkiye’nin hocası o” deyince İnönü, “Hocalarını çok seviyorlar. Bana da iltifat ediyorlar” demiştir.

Bu arada gazetecilerle İsmet İnönü arasında televizyon konusunda konuşma geçmiş, gazeteciler televizyonun pahalılığından yakınınca İnönü, “Daha yeni işe başlıyor. Tertibine girinceye kadar doların geçirdiğini geçirecek” karşılığını vermiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İnönü, bir haftaya kadar eşi ile İstanbul’a gideceğini, ancak, çalışmadan mutlâk istirahat edeceğini söylemiş, Konya gezisinden söz ederek, dönüşünde Ankara’da yaptığı çalışmaların fazla geldiğini belirtmiştir.

Aklı başına geldiği zaman

Bir gazetecinin, “Hep irticadan şikâyet ediyorsunuz” demesi üzerine İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

– Ederim, ederim.

– Bunun önüne nasıl geçeriz Paşam?

– Hepinizin aklı başına geldiği zaman.

– İnsanın aklının başına gelebilmesi için neler olması lâzım Paşam?

– Ufak bir şart. Aklı olması lâzım.

– Akılsızlık nereden gelir Paşam?

– Akılsızlık aklı olmamaktan gelir.

İsmet İnönü, bu arada aklı işletmenin bir çok rolü olduğunu söylemiş, gazetecilerin “Her gün gezintiye çıkıp çıkmayacağını” sorması üzerine de “Bugün tecrübe yarın belli olur. Söylemeyeyim ama, Fikret Otyam’ın yaşı kadar geçirdim bu hastalığı” karşılığını vermiştir.

Kırk yıldan beri şeker hastası olduğunu da bildiren İsmet İnönü, kırk yıldan beri perhizi hiç aksatmadığını, artık bu işin uzmanı olduğunu söylemiş ve daha sonra gazetecilere veda ederek evine girmiştir.

 

 

 

 

CHP Ankara Çankaya İlçe Örgütü Yemeğine Gönderilen Mesaj[41]

Çankaya İlçesi Başkanımızın nazik davetinden duygulandım, sevindim, yüreğim teşekkürle dolgun olmuştur.

Doktorlarımın kesin tavsiyesi ile evden henüz hiçbir sebeple çıkamıyorum. Çankaya ilçemizin dâvet yönünü biliyordum, bekliyordum ve hazırlanmıştım. Ancak bugün kesin sebeple gelecek halde değilim ve üzüntülüyüm.

Aranızda bulunsaydım siz arkadaşlarıma söyleyecek sözlerim vardı, onları İlçe Başkanımızın nazik davetlerinden faydalanarak size gönderiyorum. Sözlerim uzun müddet zihnimde hazırladığım görüşler ve düşüncelerdir.

Çankayalılar, sevgili arkadaşlarım, ilk önce Çankaya merkezimizin Ankara’da öneminden ve ödevinden bahsetmek isterim. Ankara yalnız devletimizin başkenti değil, CHP’nin de büyük bir merkezidir. Ve Ankara merkezinde Çankaya ilçemizin tesiri ve ödevi çok önemlidir. İftiharla söyleyebilirim ki Çankaya ilçemiz başarı ile çalışmaktadır. Yalnız partimiz içinde değil, bütün Ankara çevresinde güven ve itibar kazanmış idareciler ve arkadaşlarla kurulmuştur. Çankaya İlçe Merkezimizi ve Çankaya ilçesinde bulunan partililerimizi bu sene ve gelecek sene yapılacak büyük seçimlerde ağır sorumluluk beklemektedir.

Geçen seçimlerde ihmalden ve seçim vazifelerinin murakabasında ve iştirak nispetinde çok zarar görmüşüzdür. Dolayısıyla memleket zarar görmüştür. Önümüzdeki seçimlerde her türlü ihmalden ve kayıtsızlıktan seçimleri behemehal kurtarmak lâzımdır. İlçe idaresinden ve bütün arkadaşlarımdan ciddî vazife beklerim. Seçimde bir hastalığın mutlaka önünü almak lâzımdır. Adaylar belli olduktan sonra bütün partili bir vücut gibi o adaylara oy vermesi lâzımdır. Küsme, bölünme, karşı çalışma, seçime katılmama, bir siyasî parti mensubu olmanın tam zıttı kusurlardır.

Çankayalılar sevgili arkadaşlarım, memleketin ihtiyacı CHP iktidarının sorumluluk almasını istemektedir. Bu netice seçim kazanmakla elde edilebilir. Seçim şartlarımız her bakımdan elverişlidir. Eğer partililerimiz kendilerine ve partililerine güvenerek önümüzdeki günlerde ve seçimlerde iyi çalışırlarsa seçimi kazanacağız.

Çankaya İlçe Merkezine büyük vazife düşmektedir. Bu vazifeyi size hatırlatmaya çalıştım. İlçe içinde birbirlerinizle il içinde de ilçeler arasında birbirinizi tamamlayarak iyi arkadaşlık duyguları ile çalışmanızı istiyorum. Hepinizin gözlerinden öperim. Bu neşeli akşamınızda beni hatırlamanızı isterim. İlçe adına bana verdiğiniz armağana çok teşekkür ederim. Bundan istifade ederek yakın bir zamanda sizinle beraber keyifli sigara içeceğim, iyi geceler afiyetler dilerim.

 

 

 

 

CHP Diyarbakır İl Kongresine Gönderilen Mesaj[42]

Diyarbakır İl Kongresi’ni saygı ile selâmlıyorum.

İl Kongresi’ni memleketin siyasî sorunları her yerde vatandaşın dikkatini çektiği bir zamanda toplanmıştır. Bundan başka, bu yıl ve gelecek yıl büyük seçimler yapılacaktır. Bu seçimlerin her ikisi büyük önem taşımaktadır. İl Kongresi’nin çalışmaları seçimlerimize selâmet ve şevk verecektir.

Diyarbakırlılar, Sevgili Hemşehrilerim,

Cumhuriyet idaresi ve CHP sorumlu zamanlarında ilk günden beri Diyarba-kır’ı vatanın esaslı merkezlerinden biri olarak görmüş ve değerlendirmiştir. Diyarbakır’ın Cumhuriyete geçen halini içinizde hatırlayanlar çok değildir. Hudut üzerinde memleketle her türlü irtibatı eksik olan bir merkez halinde bulunuyordu. Diyarbakır CHP’nin esaslı ve devamlı bir programıyla Cumhuriyetin her sahada ilerlemiş büyük merkezlerinden biri olmuştur. Diyarbakır gerek millî idealleri gerek kültür ve medeniyeti seviyesi bakımından büyük bir merkezimizdir. Biz Diyarbakır’ı her devirde Türk Devleti’nin ve Türk Milleti’nin ve Türk milliyetçiliğinin temeli olan ilham kaynaklarından biri gözüyle görmüşüzdür. Hudutlarımızın yakınında Türk kültürünün bir kalesi olarak, Diyarbakır’ı yetiştirmek ve kuvvetlendirmek, Türk siyasetini yürekten savunan halis Diyarbakırlılar için aziz bir hedeftir. Bu hedefe hizmet etmeyi hem ödev hem şeref sayıyoruz.

Aziz Diyarbakırlılar,

Doğu kalkınmasının ilk günden beri tâkipçisi ve yapıcısıyız. İdaremiz geçmişte Doğu kalkınmasına, elindeki imkânlarının iyi bir hissesini vermiştir. Gelecek için, Doğu kalkınmasına vereceğimiz kıymet daha ziyade göze çarpacaktır. Bütün bu aziz emellerin gerçekleştirilmesi seçimlerde iyi neticeler almamıza büyük ölçüde bağlıdır. Mahalli idareler, Belediye seçimlerinde ve kısmi Senato seçimlerinde mutlaka büyük neticeleri kazanmalıyız. Belediye hizmetlerinde kıymetli tecrübelerimiz vardır. Vatandaşlarımız bunu görmüşlerdir. Parti teşkilâtı olarak iyi çalışırsak yüksek neticeler bizim olacaktır.

Önümüzdeki Haziran seçimlerinde CHP’nin politikası vatandaşın itibarını kazanırsa, 1969 seçimleri daha ümitli olacaktır. Seçimleri büyük ölçüde kazanmak için, bütün şartlar bizim yanımızdadır. Doğunun kalkınması ve gelişmesi, CHP’nin politikası ile mümkün olacaktır. Vatandaş hayatının, refaha doğru ilerlemesi ancak “Ortanın Solu” politikası ile mümkün olacaktır. Dört huduttan vatanımıza çevrilen kötü gözler ancak, CHP’nin dış politikası ile sönecektir.

Diyarbakırlılar, Sevgili Hemşehrilerim,

Sizin görüşünüze ve taktirinize güvenim vardır. Size memleket meselelerini ve Diyarbakır’ın özel ehemmiyet ve kıymetini açık dille anlatmaya çalışıyorum. Parti teşkilâtı olarak seçmen vatandaşımızı, uyarıp aydınlatmaya önem vereceksiniz. Parti teşkilâtı seçimlerinde ihmale uğramadan iyi vazife görecektir. Neticelerin iyi olacağından asla şüphe etmeyiniz. Kongrede başarılar dilerim. Hepinizin sevgiyle gözlerinden öperim.

 

 

 

 

CHP Adıyaman İl Kongresine Gönderilen Mesaj[43]

Adıyaman İl Kongresi’ne başarılar diliyorum. Adıyaman dar günlerde daima Cumhuriyet Halk Partisi’ne destek olmuş, yardımını esirgememiştir. Önümüzde büyük seçimler var. Bu imtihanları başarı ile vereceğinize yürekten inanıyorum.

Sevgili Adıyamanlılar,

Lâik, demokratik Cumhuriyeti korumak görevi bugün her zamandan daha büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi geniş vatandaş kitlelerinin yoksulluktan kurtarılma dâvasını, devrimlerin korunması dâvasıyla birlikte değerlendirmektedir. Türk halkının daha mutlu günlere kavuşması, ancak lâik demokratik Anayasa düzeninin korunması, sosyal ve ekonomik hakların tam olarak gerçekleştirilmesiyle mümkün olacaktır. Bunun adına ortanın solu politikası diyoruz.

Başarılar diler gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

CHP Nevşehir İl Kongresine Gönderilen Mesaj[44]

Aziz Nevşehirliler. İl Kongresi’nin saygı değer üyelerini sevgi ile selâmlı-yorum.

Kongrenizden yararlanarak bir kaç noktayı dikkatinize arz etmek istiyorum. Nevşehirli CHP’liler memleketin ileri hamlelerinde daima en önde vaziyet almışlardır. Nevşehir halkının çalışkanlığı başarıları bütün vatandaşlarımıza örnek olacak ölçüdedir.

Nevşehirlilerin özellikle partimiz mensuplarının, lâik Cumhuriyetin bütün müesseselerinin korunmasında her zamankinden daha fazla bir dikkat ve uyanıklık göstereceklerine eminim.

Memleketin kalkınması için şart görünen sosyal ve ekonomik dâvaları tâkip ettiğimizi biliyorsunuz.

Bu yüzden haksız iftiralara uğradık. CHP mensupları bütün memlekette bu iftiraları kısa süre içinde yenmiştir. Biz memleketin ihtiyacından doğan bu dâvaların takibinde çok samimîyiz. Memleketin kalkınmasını, vatandaşların refahını, savunduğumuz sosyal ve ekonomik reformlarda görüyoruz.

Daha bugünden karşımızda olanlar dahil, hemen herkes savunduğumuz fikirlerin doğruluğunu, reformların zaruretini kabul etmişlerdir. Nevşehirli vatandaşlarımız millet tarihinde ileri hareketlerin şekillenmesinde özel bir yer işgal ederler. Bugün de savunduğumuz ileri anlamlı dâvaların gerçekleşmesinde Ortanın Solu politikasında en önde gayret harcayacaklarına eminim.

Kongrenizin bütün üyelerini saygıyla selâmlarım.

 

 

 

 

İkinci İnönü Zaferinin 47. Yıldönümü Dolayısıyla “İnönü Zaferlerini Kutlama Komitesi”ne Gönderilen Mesaj[45]

İkinci İnönü Zaferi’nin yıldönümünü size coşkun sevgilerle kutluyorum.

Bugün için sarf ettiğiniz gayret, tarihin bir şanlı safhasını hatırlatmaktan daha ileri bir ihtiyacı karşılamaktadır. İkinci İnönü günü yalnız muharebe meydanının şerefini dile getirmiş değil, milletin kalbinde tedaviye muhtaç olan ümitleri de canlandırıp şahlandıran bir gündür.

Sarf ettiğiniz gayretler milletin umumî hayatında çok verimli manevî tesirler yapmıştır. Size bu sözleri kendim söylemek isterdim. Ankara’dan ayrılamıyorum, sözlerimi yüreğimden koparak söylüyorum.

Gözlerinizden öperim.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Yargıtay’ın Kuruluşunun 100. Yıldönümü Dolayısıyla Yargıtay Başkanı İmran Öktem’e Gönderilen Mesaj[46]

Sayın İmran Öktem,

Yargıtay Yüce Başkanı

Yargıtay’ın 100. yılını kutlama günündeyiz. Yeni hukuk içinde yüzyılı geçirmek dünya ölçüsünde çok geç kalmış olduğumuzu gösterirken, yüzyıl içinde aldığımız mesafeyi de düşünerek teselli buluyorum. Yüz yıl evveli demek, 1868 demektir. 1868 Gülhane Hattı’nın, yeni Türkiye hukukunun ve ordusunun, asrın ilerleme çabalarının hararetli zamanı demektir. İlk büyük hamleler geçmiş ve az çok durgunluk ve yorgunluk devri gelmiş olmakla beraber gene henüz hamle devri sayılabilir.

Aziz Başkanım,

1868’den sonra adliyemiz gene muhtelit olarak işlemiştir. Tam yeni hukuk ve yeni adliye teşkilâtıyla çalışma devri Kapitülasyonların kaldırılmasından sonra başlamıştır. Şu halde yeni adliyemizi de Kurtuluş Harbi’nin askerî ve siyasî zaferleri neticesi saymak lâzım gelir. Bu görüşle yeni adliyenin yarım asrına erişmiş gibiyiz. Bu yeni devirde siz Aziz Başkanım, başlı başına bir yüksek tepe ve bir mutlu devir sayılırsınız. İçten duygum ve anlayışım budur. Siyasî ve sosyal hayatımızın dalgaları arasında size dokunan sağanaklardan üzülürsünüz. Siyasî mücadeleye ve onun kadir bilmeyen hastalıklarına alışık olmadığınız için vakit vakit azminiz ve cesaretiniz çetin sarsıntılar geçirebilir. Görüyorum ki bütün sarsıntılara, büyük âbide sütunları gibi dayanıyorsunuz. Bu başarılarınızı iftihar ile müşahede ediyoruz. Siyaset içinde yoğrulmuş insanlar olduğumuz halde, vatanımızın yetiştirdiği sizin gibi nadir örneklerle kendimizi topluyoruz.

Aziz Başkanım,

Yargıtay’ın 100. yılında bana ilham ettikleriniz bu mütevazı duygulardır. Bir şükran hatırası olarak size bildirmeyi ödev saydım.

Yürekten saygılar sunarım.

Yargıtay camiasına derin saygılarımı münasip göreceğiniz surette bildirmek, sizin yüksek takdirinize emanettir.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP Uşak İl Kongresine Gönderilen Mesaj[47]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ve Genel Sekreteri Bülent Ecevit, Uşak CHP İl Kongresine gönderdikleri mesajda, “Memleketin ve partinin çetin günlerinde başarı sınavı vermiş olan Uşak halkından ortanın solu mücadelesinde de destek” istemişlerdir.

İnönü mesajında, “Askerî, siyasî hayatımın gelişmesinde Uşaklıların benim üzerimde etkilerini daima saygıyla hatırlarım. Uşak’ın bana yaptığı ilhamlardan daima istifade etmişimdir”demekte ve CHP’nin yurdun her tarafında “şansının açık olduğunu” ileri sürmektedir.

İnönü’nün mesajı şöyle sona ermektedir:

“Uşak, işçi hayatımızın geniş olduğu bir bölgedir. Burada işçi olarak hayatlarını kazananlar ve üretken olarak hizmet edenler, el ele, büyük ölçüde ortanın solu politikasının verimli neticelerini beklemektedir.

Verimli ve süratli bir kalkınma, ortanın solu politikasının seçimlerde kazanmasıyla sağlanabilir.

Seçimlere her yönden büyük önem vereceksiniz ve mutlaka iyi netice alacaksınız.”

 

 

 

 

CHP Sinop İl Kongresine Gönderilen Mesaj[48]

Sinop Kongrenizi sevgi ile selâmlıyorum.

Sinop’un en güzel mevsiminde en başarılı ilk kongrelerimizden birini yapacaksınız. Başarılarınızın bütün memleketteki parti teşkilâtında yankılar yapmasını dilerim.

Sinop’ta Belediye ve İl seçimleri ile beraber Senato seçimi de var. Sinop’ta senatörlüğü kazanmamız için bütün şartlar elverişlidir.

Memleket kalkınmasında iç ve dış emniyette CHP’nin politikası aşikâr bir surette en isabetli yolu göstermiş ve karşısında bulunanlar seçmen önünde güç duruma düşmüşlerdir.

“Pahalılık sıhhat alâmetidir” diyen politikacıların kaç senedir vatandaşın hayatını pahalılık içinde ne kadar güçleştirdiğini artık bilmeyen kalmamıştır.

Seçmen vatandaş haklı olarak her meselenin başında ve önünde geçimini ve kalkınmayı düşünmektedir. Vatandaşın bu ihtiyacına ancak CHP ortanın solu politikasıyla cevap verebilmektedir.

Sinop’ta teşkilâtımız bu seneki seçimlere önem verirlerse iyi neticeler alacağımız muhakkaktır. Ve bu sene alacağımız iyi neticeler gelecek sene seçimleri için ışık tutan, teşvik eden bir etken olacaktır.

Sevgili arkadaşlarım.

Kongreden beraber çalışmak ve kazanacağınızı bilerek güvenle çalışma ka-rarıyla çıkmalısınız.

Hepinizin gözlerinden öperim.

Başarılar dilerim.

 

 

 

 

Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Mustafa Kılıç’a Gönderilen Mesaj[49]

Urfa’nın kurtuluş törenine katılanları saygı ile selâmlıyorum. Urfa’nın kurtuluşu kurtuluşlar içinde özel yeri olan bir bayramdır. İlk ümit ışıklarından parlak bir yıldız olarak Urfa’yı selâmlamıştık. Bütün Anadolu’daki ziyaretlerin ve hasretlerin bir gün sönüp gideceğini bize Urfalılar müjdelediler.

Urfalılar’a derin saygılarımı, yürekten sevgilerimi kendilerine lütfen söyler-seniz size minnettar olurum.

Size ve sevinç günü şenlik yapan aziz Urfalılar’a saygılar sunarım.

 

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve İl Temsilcileri Toplantısında Seçimler Öncesi Parti Çizgisi Üzerine Yapılan Konuşma[50]

Cumhuriyet Halk Partisi’nin İl Başkanlarını ve İl Temsilcilerini selâmla-makla şeref duyarım.

Önümüzdeki büyük seçimlerden evvel çalışmalarımızı görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Seçimlerde vatandaşa anlatacağımız meseleler esas itibariyle iktisadî ve sosyal ihtiyaçlar olmak lâzımdır. Kamu sektörü ile özel sektörü ahenkli bir surette çalıştırmış olan bir partiyiz.

Devletçiliğimiz, özel sektörün gitmediği, gidemediği yerlerde yatırımları yapmak için icat olunmuştur. En yoksul zamanlarda devletçiliğimizle büyük vatandaş hizmetleri görülmüştür.

Doğduğumuz günden beri adını söylemeksizin plânlı hizmete başladık. Sonra plânı açıktan dâva olarak ele aldık. Senelerce uğraştık, nihayet plânlı devre ulaştık. Kısa iktidarımızda iyi bir plân yaptık. İlk plân olmasına rağmen olumlu sonuçlar aldık. Adalet Partisi iktidarı ile plânlı kalkınma, sosyal hizmet, memleketin esaslı ihtiyaçlarına öncelik vermek gibi temel sorunlarda tam karşı karşıyayız. Bugün için büyüklük sayılacak, her halde ilk ihtiyaç olmayacak konulara Adalet Partisi iktidarı hakikaten büyük yatırımlar yapmak hevesindedir.

Köylü meseleleri ve ihtiyaçları yüzüstü kalmıştır. Toprak Reformu’nun artık adı anılmıyor. Gelir dağılımında adalet, sosyal ihtiyaçlar, sosyal güvenlik, vatandaşın temel meseleleridir. Bunlar dikkate alınmıyor. Böyle bir ortam içinde hayat pahalılığı birkaç yıl içinde her vatandaşı, her aileyi düşündürecek hale gelmiştir.

Köylü ürünlerinin değerlendirilmesi bu memleketin baş derdidir. Köylü emeğinde ve ürününde ve ihtiyaç içinde bulunan çaresiz her vatandaş dar gününde tefecinin esiridir. Bütün bu meseleleri mübalağaya girmeksizin gerçek ölçüsünde ele almak ortanın solu politikasının neticesi olacaktır. Birkaç misâlini söylediğim politikamızın tafsilatını ve örneklerini siz çok iyi bilirsiniz.

Bunları vatandaşa anlatmak mümkün olmak lâzımdır. Burada bir arada çalışacağımız saatlerde vatandaş meselelerini sosyal ve iktisadî yönden görürseniz, ameli neticelere varabiliriz ve söz birliği ederek seçmen karşısına çıkabiliriz. Toplanmamızın esaslı bir sebebi budur.

Değerli arkadaşlarım,

Orman köyleri memleketimizin bir büyük meselesidir. Bu mesele, Toprak Reformu ve orman işletmesi ile yakından ilgilidir. Bunun üstünde de devlet büyük yatırımlarla orman köylülerinin hallerini çok düzeltebilir.

Geri kalmış bölgelerin ve burada ihtiyaç içinde olan Doğu ve Güneydoğu’nun dertleri ancak devlet ilgisi ve özel tedbirlerle iyileştirilebilir.

Bunlar iktisadî ve sosyal konularımızın bir kısmıdır ve umumî hatlardır. Siz bunların teferruatını ve tedbirlerini daha iyi bilirsiniz ve ilk önce aramızda dile getirmeniz lâzımdır.

Aziz İl Başkanları ve Temsilciler! Burada seçim mekanizmasının dürüst ve tamam işlemesi için her tedbiri düşünmelisiniz. Bugünkü hali ile seçmen kütüklerinin kusurlarını nasıl önleyeceğiz? Cumhuriyet Halk Partilileri seçim sandığına gelmekte ihmalden nasıl kurtaracağız? Sandık başında kontrolü aralıksız nasıl devam ettireceğiz? Basit görülen bu eksikliklerden en çok zarar görüyoruz. Seçimde büyük derdimiz, yoklamalarda kazananlarla kazanmayanlar arasında kırgınlık ve kıyasıya karşılaşmadır. Bir parti içinde seçilmek isteyenler elbette seçilenlerden daha çok olacaktır. Partinin kazanması ve parti programının yürümesi parti mensuplarının aziz amaçları olmak lâzımdır. Parti içinde bu tesanütü temin etmek için ne düşündüğünüzü hem görüşmeli, hem bize tavsiye etmelisiniz.

Sevgili arkadaşlarım,

Toplantıyı açarken size hiç bir çare söylemiyorum. Meselelere çare bulmanızı rica ediyorum.

Size başarılar dilerim.

 

 

 

 

CHP Balıkesir, Kars, Van ve Bingöl İl Kongrelerine Gönderilen Mesajlar[51]

“İki ay içinde büyük bir seçim geçireceğiz. Gelecek yıl da daha büyük bir seçimimiz var. Her iki seçim memlekette CHP’nin vatandaş gözündeki durumunu göstermek için büyük önem taşımaktadır. Siyasî meselelerimizi Balıkesirliler çok iyi bilirler. Biz özellikle büyük dâva üzerinde duruyoruz. Bu kadar buhranlardan kurtulmasında partimizin büyük hizmet payı olan memleketimizin kalkınmasını nasıl saklayacağız [sağlayacağız]. Bizim dâvamız budur. Vakit kaybetmeden hedefe varmalıyız. Sorumsuz idareler yüzünden çok vakit kaybettik, çok vakit kaybediyoruz. İlk önce plâna dayanan bir kalkınma dâvası izledik. 10 senede bunu anlatabildik.

Hatıra gelen ilham tedbirleri ve heveslerle bir kalkınma düzeni yeterli olmaz. Bunu anlatabilmek için 10 sene geçti. Ondan sonra Anayasa ile kalkınmanın bir plâna dayanması zorunlu oldu. Kısa iktidarımızda iyi bir plân yaptık. İlk plân olmasına rağmen oldukça iyi neticeler aldık.

İhtiyaçlar sıraya kondu. İlk hallolunacak meseleler meydana çıktı. Vatandaş olarak kalkınma için yapılması lâzım olan fedakârlıklar göze alındı. Yani kalkınmanın karşılığı olan vergiler vatandaşa anlatıldı ve kabul edildi. Vergilerin ciddiyetle riayet görmesi için tedbirler kondu. Servet beyannamesi ve vergi açıklaması gibi bugün hemen her iktisadî meslekte olan memleketlerde tatbik edilen usuller yerleştirildi. Şimdi bütün bu tedbirler hor görülüyor. Kalkınma için şart olan israfsız bir yatırım fikri değersiz sayılıyor. Zaten ihtiyacımıza göre az gelen kaynaklarımız bu yoldan verimsiz kılınacaktır. Bunlar plân anlayışında, vergi anlayışında Adalet Partisi ile aramızda olan farklardır. Bir esaslı fark, sosyal ihtiyaçların dikkate alınmasında göze çarpmaktadır. Biz ortanın solunda ifadesi ile özetlediğimiz politika ile sosyal adaleti daima göz önünde tutan bir sistemin taraftarıyız. Doğduğumuz günden beri bakımsız, büyük ihtiyaçlarımızı devletçilik yoluyla başarmışızdır. Özel teşebbüs iktisadî alanda bütün teşebbüslerinde haklı ve doğru bir gelişmeye bizim programımızla erişmiş ve tam emniyet içinde ilerlemiştir.

Kamu sektörü yanında özel teşebbüs bütün programımızda geçici bir tedbir değil devamlı ve sağlam bir ekonomik sistemdir.”

CHP Genel Başkanı, mesajını, seçimlerde bütün bu fikirlerin vatandaşın gözü önüne serileceğini belirterek ve vatandaşların seçim mekanizmasının mükemmel bir şekilde işlemesine önem verilmesini isteyerek bitirmiştir.

Kars’a mesaj

İnönü Kars Kongresi’ne gönderdiği mesajda da Kars’ın memleketin bütünlüğüne, siyasî hayatına ve kültürüne olan büyük hizmetlerini belirtmiş ve ortanın solu politikasının gelecek başarıları halka anlatıldıkça CHP’nin seçimlerdeki başarı nispetinin büyük olacağına işaret ettikten sonra, Türkiye İşçi Partisi’nin tutumu hakkında şunları kaydetmiştir:

“Bizim başlıca rakibimiz solumuzda bulunan TİP’tir. Dış politikada ve iç politikada bizden en uzak ve bizimle açık kapalı, amansız mücadele eden TİP’tir.

Onun dış politikasını memleketin menfaatlerine, memleketin hayatî menfaat-lerine tamamıyla aykırı buluyoruz.

Dış politikada; bizim memleketin emniyeti Amerika’ya ve Sovyet Rusya’ya karşı kesin olarak düşmanlık göstermemektir.

Bunlardan birine karşı gözü kapalı düşmanlık gütmek bizim için zararlıdır.

Hükûmetin aşırı sağı himaye etmesine karşı ne kadar endişe duyduğumuzu bilirsiniz. Kalkınma dâvasında bizim plân anlayışımız, bizim gelir dağılımı dileğimiz, özel olarak ortanın solu politikamız tek verimli yoldur.

Bunları vatandaşa anlatabiliriz ve seçimleri mutlâka kazanabiliriz.”

Van ve Bingöl’e gönderilen mesajlar

İnönü, Van ve Bingöl CHP Kongresi’ne gönderdiği mesajlarda ortanın solu politikasının özellikle doğu illerimizde geniş uygulama bulacağını ve az zamanda gözle görülür, elle tutulur neticeler vereceğini belirtmiş ve şöyle demiştir:

“Size yardımcı olmak, hizmetinizde bulunmak için fırsat ve imkân verdiğimiz arkadaşlarımızın bizi Doğu illerine yardım etmekten mahrum etmek isteyen siyasetçilerin yolunu tercih etmesi bizim için bir talihsizlik olmuştur. Ancak, Doğu illerine ne kadar hizmet götürülürse, ortanın solu yolunda ne kadar çok ihtiyaç karşılanırsa bunun bütün memlekete büyük hizmet olacağını tecrübe ile pek iyi bildiğimiz için biz politikamızda ısrarla devam ederiz, devam edeceğiz ve canla başla ortanın solu politikasını tâkip edecek yeni arkadaşların gayretinden ve hizmetinden faydalanacağız. Gelecek iktidarımızda bizim politikamız ilinize büyük yeni hizmetler getirecek ve iliniz durmadan ilerlemekte devam edecektir.

Yürekten güvenerek hizmet bekleyebilirsiniz

İlinizin nimetlerini değerlendirmek için kararımız kesindir ve değerli arkadaşlarımız gerek siyaset hayatımızda gerek iliniz bağrında yeteri kadar vardır. Cumhuriyet Halk Partisi’ne yürekten güvenerek hizmet bekleyebilirsiniz. Size hizmet etmek fikri seçimleri kazanmamızın en önde gelen sebeplerindendir. Seçimleri gerek mahalli seçimler, gerekse gelecek senenin büyük seçimleri olsun CHP’nin kazanması için canla başla göstereceğiniz gayretlerin mutlâka başarıya ulaşacağına emin olunuz.”

 

 

 

 

 

TÜRK-İŞ 7. Genel Kurulu’na Gönderilen Mesaj[52]

Türk-İş Genel Kurulu’nu saygı ile selâmlayarak ona çalışmalarında başarılar dilerim.

Türkiye’de işçi teşekküllerinin memleket ve millet hizmeti için ödevlerini ve sorumluluklarını bilerek gelişmeleri, yeni devrin başlıca karakterini gösterir.

İşçi teşekküllerimiz, ekonomik hayatımıza emniyet ve güç getirmişlerdir. Türk-İş’in bu teşekküller içinde özel bir yeri ve memleket nizamını doğru yolda tutmak amacını sağlamakta müstesna bir ödevi vardır.

Türk-İş geçirdiğimiz kuruluş devrinde başarıyla yerleşti ve gelişti. Gelecek hizmetleri daha verimli ve daha göz alıcı olacaktır.

Kongrenize yürekten başarılar diler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

Köy Enstitüleri’nin Kuruluşunun 29. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç[53]

Köy Enstitüleri bizim kültür kalkınmamızda büyük bir dönüm noktası olmuştur. Onları kaybettiğimize canım yanıyor. Eserleri yaşıyor. Hâtıraları azizdir. Bu müesseselere şükran borçluyum.

 

 

 

 

Doğu Anadolu’daki Sel Dolayısıyla Verilen Demeç[54]

Fırat Nehri’nin nimetlerinden henüz istifadeye başlamadan, Fırat Nehri bütün kollarıyla bize kudretini ve hızını bir daha gösterdi. Doğu Anadolu’da başta Fırat olmak üzere bütün suların baskınlarından ürünlerine kadar canımız yanmıştır. Vatandaşlarımızı köy [okunamadı] gördükleri felâket derecesinde zararlar için [okunamadı] mahiyetindeki üzüntülerimizi söylemeyi borç biliyorum.

Tabiat kuvvetleri medenî tedbirlerle hüküm altına alınmazsa, felâketler ders vermekte devam edecektir. Devletçe felâkete uğrayanlara yardım ellerinin uzatılması cemiyetimizin baş ödevidir.

 

 

 

 

CHP Antalya, Burdur, Tekirdağ İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj[55]

Sevgili vatandaşlarım,

İl Kongrenizi saygıyla selâmlıyorum. Haziran seçimleri ve gelecek seneki büyük seçimler, memleketin kalkınması, milletin sosyal ve ekonomik ihtiyaçları için önemli imtihanlar niteliğindedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, bu seçimlere ortanın solu hamlesi ile kesin bir inançla ve açık kurtuluş tedbirleriyle girmektedir.

Uzun vadeli yatırımlarla ve sosyal adalete dayanan plânlarla kalkınma politikası yürütülmek lâzımdır.

O zamana kadar idaremizin meşgul olacağı hayatî önemde dertlerimiz vardır. Bunların başında, memleketin içinde kıvrandığı İşsizlik derdi vardır. Bu hastalıkla başlı başına bir âfet olarak uğraşmak lâzımdır.

İnsanı ümitsizliğe sevk edecek mübalâğalı feryatlara düşmeksizin dertleri gerçek ölçüsünde ve cesaretle ele alabilecek olan siyasî parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. İktidarda bulunan AP’nin, memleketin derdi olan uzun vadeli ve kısa vadeli meselelerle ilgisi yoktur. Hattâ tedbirleri, dertlerimizi daha da ağırlaştırmaktadır.

Bunun göze çarpan günlük misâli Toprak Reformu’ndaki tutumudur.

Elmalı köylerinde vatandaşların uğradığı muameleyi işitmiş olanlara ben anlatayım.

Elmalı’da Avlan Gölü’nü Devlet Su İşleri kurutuyor. Çıkan toprağın Hazine-ye ait olmasında şüphe eder misiniz?

Topraksız köylü, Hazineden başka kimseye ait olmaması lâzım gelen bu toprağı işliyor ve ekiyor. Hazine toprağa sahip çıkmıyor ve toprağa sahip çıkmak isteyen bitişik arazi sahipleri çaresiz ve muhtaç ekip biçenlerle mücadeleye giriyor. Bundan Elmalı Olayları çıkıyor.

Bu vakanın örneği çoktur. Mahkeme muhtaç köylünün zilyet olarak lehine karar verdiği halde bitişik büyük toprak sahibine kaptırılmış olan yerler her yerde vardır. Bunlar umumî idare politikasının sosyal adalet zihniyetinden mahrum olduğu vakit, görülen ve görülecek olan haksız muamelelerdir.

Açıktan Toprak Reformu’nun aleyhinde olan AP iktidarında bu sakat ve temel politikadan dolayı vatandaşların ferah gün görmeleri mümkün olmaya-caktır.

Size günün meselesi, taze bir mesele olduğu için Toprak Reformu’ndan bahsettim. Sosyal adalete değinen her konuda örnekleri mütemadiyen göster-meye çalışacağım.

Sevgili vatandaşlarım,

Haziran seçimlerine önem veriniz. Gelecek yılın büyük seçimlerine de işaret vermiş olacaksınız. İlk önce Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçimlere, en küçük teferruatına kadar önem vermesi lâzımdır. Seçmen kütükleri askıya çıkarıl-mıştır. Herkesin adının kütükte aranması ve yazdırılması lâzımdır.

İlk ihmal bundan başlar. CHP’liler vatandaşları ve partilileri, kütük yoklamasına gitmeye teşvik etmelidirler. Sandık başına gidinceye kadar seçim işlerini ihmal etmemek en başta ödevdir. Bir haftalık ihmâlin acısını dört yıl çekeriz. Ve ağzımızı açıp dört yıl boş yere şikâyet eder, feryat ederiz.

Sevgili vatandaşlarım,

CHP bakımından önümüzdeki seçimlerin bir başka önemi daha vardır.

CHP’nin 1961’den sonra teşkil ettiği yarım hükûmetlerde biz koalisyon arkadaşlarımıza kendimizden fazla dikkat ve itibar gösterdik. Kadrimiz bilinmedi. Üstelik parti içinde her memlekette nadir görülen bir büyük siyasî patlama oldu. Bu patlama, uzun vade ile ve etraflı düşünülmüş aldatma tertipleriyle hazırlandı ve uygulandı.

CHP için bu olay bir siyasî felâket olabilirdi. Bir siyasî felâket değil, bir siyasî ve hakiki uyanış ve Kurtuluş oldu.

Bu netice, itiraf ederim ki, benim ve idarecilerimizin isabetli görüşleriyle elde edilmemiştir. Bu netice, yalnız başına sade partili arkadaşlarımın Cumhuriyet Halk Partisi’ne inanmaları ve sahip çıkmalarıyla elde edilmiştir.

18. Kurultayın ve Olağanüstü Kurultayın siyasî tarihimizdeki değerli yerleri CHP’li sade vatandaşlar için şeref destanıdır. Bu gerçeğin tabiî neticesi şudur: Önümüzdeki seçimleri kazanacak olan Cumhuriyet Halk Partililer, CHP’yi bütün fikirleri ve bütün sade üyeleriyle sorumluluk mevkiine ve işbaşına getireceklerdir.

Böyle bir dayanışma ve çalışma Ortanın Solu hamlesini gerçekleştirmek için kesin teminat olacaktır.

Sevgili vatandaşlarım

Seçimleri kazanabiliriz. Seçimleri kazanmalıyız. Ona göre sizleri seçim görevine dâvet ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım, gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Seçmen Kütükleri Dolayısıyla Düzenlenen Parti Toplantısından Sonra Gazetecilerle Yapılan Söyleşi ve Bu Konuda Verilen Demeç[56]

Soru–Paşam, iktidarın suçlamaları ve seçim dolayısı ile yaptıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap–Her zaman olduğu gibi yapacaklar. Dilerim ki insaflı olsun ve aynen beyan olsun.

S– Durumu nasıl görüyorsunuz?

Cİyi görüyorum. Dâvaların kuvveti bizde. Kuvvetli dâvalar mutlaka neticeyi kazanacaklardır.

S–29 Nisan anma töreni dolayısı ile çıkan olaylarda polisin hâdiselere yardımcı olduğu söyleniyor?

C–Böyle çatışmalarda polisi kullanmak çok önemli bir sanattır. Ve herkesin üzerinde titizlikle durduğu bir işlemdir. Bu çatışmalarda, polis hakkında arzu edilmeyen söylentiler yayılmıştır. Polisin itibarını muhafaza etmek her vatandaş ve her siyasî parti için hayatî önem taşır. Hükûmet dışında olanlar polisi haksız itham etmemelidir.

İşin özü, hükûmetin, polisi özel bir politika vasıtası olarak kullanmamasıdır. Hükûmetler bunu yaptığı sürece çatışmalar derin etki yapmadan gelir geçer.

S–İrtica hareketleri var, hükûmetin tutumu hakkında ne diyorsunuz, müşa-hedeleriniz nedir?

C–Çok şikâyet ettim. Belli müşahedelerimi soruyorsunuz.

Hem gerçekleri söylemek, hem de seçimin başında havayı zehirlememek için dikkatle konuşuyorum. İnşallah takdir edersiniz.

Ankara seçimleri ile ilgili bir soruyu ise İnönü şöyle cevaplandırmıştır:

–Ankara seçimlerini kazanacağımızdan emin olabilirsiniz. Memleketin her köşesinde dâvalarımız tutulmuştur, yürümektedir.

S–Soğukpınar’ın belediye başkan adaylığını nasıl karşıladınız?

C– Çok beğendim. Kazanması için elbirliği ile çalışacağız.

S–Paşam, sizin için geziye çıkmayacak, doktoru izin vermiyor diyorlar?

C–Onu yazan gazete demek benden de, doktorumdan da daha iyi biliyor. Doktor öyle bir şey söylemedi. Gezi hakkında şimdiden bir şey söyleyemem.

İnönü irtica konusunda sorulan başka bir soruya da şu karşılığı vermiştir:

–Hükûmetin irticaı kullanmamasını temenni ediyorum.

[Seçmen kütükleriyle ilgili demeç]

Ankara Belediye sınırları içindeki İlçe Başkanlarını bugün topladım. Kütük-lerin yoklanması hususunda kendileriyle konuştum.

Seçim kanunlarınca yapılan değişikliklerle, kütüklerde adları yazılma-yanların bulunması ve düzeltilmesi özel dikkate ve bazı muamelelere tâbi olmuştur. İlçe başkanlarının, önümüzde kalan üç dört gün içinde vatandaşlardan yazılmamış ve kütük dışı kalmış olanları arayıp tarayarak, eksikleri düzeltmeleri için çok dikkatli çalışmaları lâzım geldiğini kendileri ile konuştuk. Çok eksik yazıldığı bilinen mahalleleri, gönüllü ve özel ekiplerle derhal taramaları ve üç gün içinde eksikleri tamamlamaları hususunun mümkün olduğunda mutabık kaldık.

CHP’lilerin, çoklukla Ankara’da daha kolayca bu aramayı yapabileceklerini zannediyoruz. Ciddî bir vazifeyi, sade olduğu kadar, neticesi çok önemli olan bir vazifeyi ifa etmeleri için vatandaşlarımı uyarmayı borç biliyorum.

Seçime katılmak için her vatandaşın ciddî bir arzu beslemesi esaslı noktadır. Vatandaşlarımızın yardımcı olan tedbirlerimizi iyi karşılamaları ve kendiliklerinden de isimlerini listelerden aramalarını rica ediyorum.

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Verilen Radyo Söylevi[57]

Sevgili vatandaşlarım,

Kısmi Senato ve Milletvekili ara seçimlerine ve bütün memlekette genel mahalli seçimlere gidiyoruz. Bu seçimler sonucunda siyasî iktidar değişikliği olmayacaktır. Demokratik hayat içinde Türk seçmenleri medenî bir rejimin ödevini yapacaklar, imtihanını geçireceklerdir.

CHP demokratik rejimi kurmak ve onu türlü kazalardan kurtarmak için çok emek sarf etmiş ve memleketi istikrarlı hale getirmeyi başarmıştır. Dikkate değer bir tesadüftür ki bugün dünyada ve özellikle Avrupa’da, vatandaşlar arasında yaygın bir tartışma ve endişe havası vardır. Çeşitli toplumlar, bu durumdan faydalanan aşırı sağdaki ve aşırı soldaki totaliter heveste cereyanlar tarafından daha fazla bölünmeye itilmektedir. Bu memleketlerin çoğunda CHP gibi bir siyasî teşekkül yoktur. Oralardaki seçmenler böyle bir teşekkülü, büyük bir kuvvet ve denge unsuru olarak memleketin siyasî hayatında muhafaza etmemiş bulunmanın acısını çekmektedirler.

Teminat CHP

CHP bugün Türkiye’de Türk seçmenlerine karşı tecrübeli ve emsalsiz bir teminat duvarı gibi görev yapmaktadır. Bu görevde biz başarı kazanacağız ve Türkiye’miz demokratik rejim içinde ve toplum düzeni sağlam bir sosyal adalet temeli üzerinde geniş ufuklara yönelmiş olacaktır.

Önümüzdeki seçimler üç senelik yeni iktidarın memlekete getirdiği idareden ve bütün siyasî partilerin tutumundan vatandaşın ne derece şikâyetçi veya ne derece ümitli olduğunun bir işareti sayılacaktır. Bu işaretin demokratik rejimlerde önemi vardır. İktidar kendisini imtihan etmiş, düzeltilmesi gereken şeyleri vatandaş oylarından öğrenmiş olur ve siyasî partiler seçmen hükümlerinden kendi durumlarını tartmak fırsatını bulurlar.

Biz geçmişte ara seçimlerinin muntazam bir şekilde yapılması için çok gayret sarf etmişizdir, fakat bunu karşımızdakilere kabul ettirmeye muvaffak olamamışızdır. Bu gerçeğin bir Anayasa hükmü olarak siyasî hayatımıza sokulmuş bulunması bundandır. Ara seçimlerine önem verilmemesi geçmişte çok zararlı olmuş, ara seçimlerinden demokratik rejimin kuvvetli olarak çıkacağı takdir edilmemiştir. Böylece memleketin siyasî temayülü iktidar tarafından meçhul bırakılmış, iktidarın kendisi gerekli dersi almak fırsatını kaçırmıştır.

Vatandaş görevini cesaretle yapmalı

Ara seçimlerinden memleketçe istifadenin esaslı şartı şudur: Vatandaşa, ara seçimlerinde iktidara oy vermezse, sonra iktidar yardımlarından mahrum olur diye korkutucu bir propaganda yapılacaktır. Vatandaşın bu propagandaya önem vermemesini ve ödevini cesaretle, güvenle yerine getirmesi lâzımdır. Bir defa, Anayasamızın getirdiği teminat hükümleri ve müesseseleri, toplumu, bu tarzda düşünen iktidarların hışmından kesinlikle kurtarmış. Bugün Türkiye’de biz tam aksi bir ortam içindeyiz. Biz bugün Türkiye’de o ortam içindeyiz ki, vatandaştan şikâyet ifade eden bir işaret görürse iktidar vatandaşın kaybolmuş teveccühünü tekrar kazanmak için ona daha çok dikkat göstermek lüzumunu anlar. Belki de iktidar, nasıl olsa kendisindendir diye gerekli işareti vermeyen bölgelerden dikkatini esirgeyecektir ve gayretlerini, bilhassa büyük seçimlere kadar, şikâyet işareti vermiş olan bölgelerde toplayacaktır. Demokrasi tecrübesi ileri olan ülkelerde, vatandaşların oylarını iktidar aleyhinde, ona bir uyarma dersi olarak kullanmalarındaki esaslı sebep bu noktada yatmaktadır. Demokratik rejim vatandaş şikâyetinin ve siyasî partiler sorumluluğunun karşılıklı açık işlemesiyle faydalı ve verimli yürüyüşünü muhafaza eder. Kaldı ki bugün, meselelerin temelinde de, vatandaşın iktidar partisine bu tarzda bir işaret vermesini zarurî kılan çok önemli noktalar bulunmaktadır.

Ortanın Solu kabul edilmiştir

Sevgili vatandaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi üç, dört yıldan beri ortanın solu politikası ile vatandaş dertlerine ve ihtiyaçlarına sosyal adalet ve sosyal güvenlik yolundan bakmaktadır. Bu yolda çalışırken çok hücumlara uğramış ve çok güçlükleri yenmiştir. Ama bugün, ortanın solu politikasının aşırı sol ve aşırı sağ akımlara karşı toplum hayatının en esaslı barajı olduğu gerçeği sadece Türkiye’de değil, dünyanın bütün uygar memleketlerinde ittifakla kabul edilmiştir.

Vatandaşın ekonomik ve sosyal bakımdan dertleri geniştir ve derindir. Bunları vatandaşa cesaretle anlatıyoruz. Bunların çarelerini de söylüyoruz. Köylü ve kentli vatandaş kendi ıstıraplarına cevap veren bu tutumu anlayışla ve dikkatle karşılamaktadır. Memleketimizde ekonomik ve sosyal meseleler zannolunduğundan çok daha ciddî, sakat bir düzen içindedirler. Düzende temel değişiklik yapmadan vatandaş hayatında verimli ve mümkün olduğu kadar hızlı bir düzeltme gerçekleştirilemez. Bizim istediğimiz düzen, Anayasanın alınmasını, yapılmasını istediği tedbirler düzenidir. Anayasa Türkiye’de böyle bir değişikliğin esası olarak hazırlanmıştır. Biz Anayasaya, Anayasanın getirdiği müesseselere yürekten bağlıyız. Anayasanın yasakladığı akımlardan kesin olarak uzaktayız ve bunların karşısındayız.

Toprak düzeni değişmelidir

Düzendeki temel aksaklık nereden ileri geliyor? Bugün vatandaş Anadolu’da ve Trakya’da, ürünü ne olursa olsun, ister tarlada çalışsın, ister denizde balıkçılık yapsın, yetiştirdiği mahsulünden hakkı olan istifadeyi bulamamaktadır. Bu mahsul onun elinden, çalışmasının, emeğinin neticesi olmak gereken istifadeyi bırakmadan gitmektedir. Buna çare, esasa inemeyen tedbirlerle sağlanamaz. Toprak düzeni düzeltilmedikçe tarımda iyileştirme olamayacaktır.

Bütün bu meselelerin temeli, tatbikatları, tedbirleri artık meydandadır. Biz bir şey keşfetmeyeceğiz. Biz bunları uygulayacağız.

Eğitimde ve öğretimde şart eşitliği, öğretmen güvenliği, sağlık ihtiyaçları, bütün çalışma ve işçi örgütlerinin sosyal adalet rejimi ve anlayışı içinde gelişmesi lüzumu artık Türkiye’nin ertelenemeyecek sorunlarıdır. Bu çalışmaların hepsi hukuk devletinin temel kuralları içinde güvenle işleyebilir. Bunların hepsinde yanlış uygulamadan sayısız şikâyetlerimiz vardır. Bunları teferruatıyla söylemek, anlatmak kolaydır, mümkündür. Biz bunu yapıyoruz.

Karma ekonomi anlayışımız

Şimdi size, sade görünen bir kaç büyük mesele anlatacağım. Birisi şudur: CHP kamu sektörünün özel teşebbüs ile yan yana, beraber ve birbirine yardımcı olarak işlediği bir ekonomik düzen taraflısıdır. Biz bu düzeni, tamamıyla kamu sektörünün veya tamamıyla özel teşebbüsün hâkim olacağı bir başka düzene geçiş devri diye düşünmüyoruz. Bizim inancımıza göre Türkiye’nin menfaati, böyle bir karma ekonominin devamlı olarak sürmesindedir. Bizim, iki tarafımızdaki başka düşüncelerle farkımız budur. Bunlar, sadece kamu sektörünün veya sadece özel teşebbüsün hâkimiyetinde bulundurulacak ekonomik sistem hevesleri, birbirlerini beslemekte, birbirlerini katılaştırmakta, güvensizliğin temelini ve sebebini teşkil etmektedirler.

İkincisi, her meslekte müstahsil, kooperatifler çerçevesinden mahrum olduğundan kalkınamamakta ve günden güne yoksul düşmektedir. Müstahsili yoksul düşen bir toplum, yaşamasını kaybediyor demektedir.

İşsizlik konusu

Bunların yanında bir büyük meselemiz de, Türkiye’de işsizliğe çare bulmaktır. Türkiye’de işsizliğe çare aramak, bir devlet meselesi olarak her hükûmetin başlıca kaygısı olmalıdır.

Denecektir ki; bir ülkenin işsizlikten kurtarılması zor bir meseledir. Uzun süreli çalışmalar, yatırımlar ister. Ancak Türkiye’nin durumu odur ki, işsizlik bugün yalnız ekonomik değil, daha fazla sürüncemede kalmaya tahammülü olmayan bir sosyal mesele olarak da ortadadır. Memleketi idare edenler hiç değilse, böyle temel ve âcil bir sosyal mesele karşısında olduğumuzu kabul etsinler ve buna bir çare arasınlar.

İlköğretim

Şimdi bir önemli öğretim meselesine geliyorum. Dar gelirli halk için özellikle köylüler için çocuklarına ilk öğretimin üstünde eğitim yaptırmak gitgide güçleşiyor. Geçimleri dar olanların çocuklarını küçük yaştan ve ortaokul devresinden başlayarak kolay ve parasız surette mutlaka bir sanat ve meslek sahibi olarak yetiştirmeyi bir partiler üstü program kabul etmeliyiz. Temel öğretimin bu maksatla 8 seneye çıkarılmasının 20 seneden beri hasretini çekerim. Böyle bir temel öğretim, orada kalsa bile çocuklarımızı bir sanatın başlangıcına hazırlayacağı gibi, isteğini de bir kültür mesleğinin orta öğretimine kavuşturacaktır. Bu esaslı fikrin bir uygulama yolu bulması için, iktidar değişmesiyle değişmeyecek bir çözüm imkânı aranmalıdır. Fakat hayal yapmaya lüzum yoktur. Bir iktidarın bunları yapabilmesi için ilk önce böyle bir meseleyi bir temel mesele sayacak zihniyette olması şarttır. Anayasada temel mesele olarak kabul edilmiş hükümlerin, yürekten kabul etmemiş iktidarlar elinde ne hale getirilmek istendiğini bugün görüyoruz.

Bunların yanında bir sağlık meselesi vardır. Vatandaş için sosyal reform olarak sağlık hizmetlerinin devlet borcu yapılmasının uygulaması gözümüzün önündedir. Doğuda açılmış olan sağlık merkezleri içinde çoğu doktorsuz, hattâ hemşiresizdir. Birçok sağlık ocakları boştur. Bunlar sosyal hizmetlerdir. Sosyal hizmete itibar etmeyen iktidarlar için lüzumsuz bir süs sayılır.

İhtiyaçları kabul ediyorsanız

Size memleketin büyük meselelerini ve ihtiyaçlarını söyledim. Bu ihtiyaçları kabul ediyorsanız, bu ihtiyaçlar üzerinde düşünülmesini istiyorsanız oyunuzu CHP’ye vermelisiniz, CHP’ye vereceksiniz. İktidar bundan gereken dersi alır, süratle kendine göre isabetli tedbirler arar ve uygulamaya çalışır. Demokratik bir rejimde iktidarlar büyük seçimlerde değiştirilir. Ara seçimleri onlara, vatandaşın gerekli işareti vermesi fırsatıdır. Hiç bir bölgede seçmen bu fırsatı kaçırmamalı ve bölgesine dikkati çekmelidir.

Sevgili vatandaşlarım, seçimlere memleketin dâvalarını bilen insanlar olarak ve demokratik rejimin bütün icaplarıyla dürüst işleyeceğine güvenerek giriyoruz. Sadece, bu bize CHP’nin yılmaz gayretiyle toplumumuzun kaydettiği ilerlemeyi göstermeye yeterlidir. Tekrar dikkatinizi çekiyorum. Bu seçimde iktidar değişikliği yoktur, diye sandık başına gitmeyi asla ihmal etmeyelim. Sandık başına hep gitmeliyiz. Memlekete karşı ödevimizi gönül huzuru ile yapacağız, arzularımızı söyleyeceğiz, bunların yerine getirilmesini oylarımızla talep edeceğiz.

Hepinize saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP Ankara Yenimahalle İlçe Merkezinde Seçimlere ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma[58]

Arkadaşlarım, seçim başında ilk önce sizi Ankara’da ziyaret etmiş oluyorum. Çok iyi çalıştığınız haberini aldım.

Önümüzdeki seçimlere çok ehemmiyet veriyoruz. Bu seçimlerde alınacak neticeler memleketimiz için iyi bir imtihan olacaktır. CHP bu seçimden başarı ile çıkmak mecburiyetindedir. CHP’nin önemi artmıştır. Siyasî hayat çok genişlemiş, çok faal bir hale gelmiştir. Bunun için CHP’nin ödevi çok önemli olmuştur. Siyasî hayatımızın bugünkü istikrarı; gelecekte doğru, temiz istikamette gelişmesi, memlekete çok faydalı surette yön vermesi, CHP’nin sağlamlığına ve fikirlerindeki genişliğe bağlıdır.

Demokratik rejimi yerleştirmek için 20 seneye yakın bir müddetten beri uğraşıyoruz. Büyük hizmetler CHP’ye nasip olmuştur. CHP bundan sonra da Ortanın Solu diye ifade ettiği ekonomik ve sosyal tedbirlerle memlekete daha büyük hizmetler yapacaktır. CHP’nin bu güç ve kuvveti vardır. Bunların hepsini önümüzdeki seçimlerde alacağımız sonuçlarla ümitli ufuklara bağlamış olacağız.

CHP’ye reva görülen haksız iftiraların hepsi çürümüştür. Bu seçimlere son döküntüsü kalmıştır. Bunları da vatandaş bu seçimlerde temizleyip atacaktır.

Göreyim sizi, yüksek ahlâk seviyesinde memleket ihtiyaçlarına derinliğine inen akıl kuvvetinde görevimizi el birliği ile yapalım.

 

 

 

 

Ankara Belediye Başkanı Halil Sezai Erkut’a Teşekkür Ziyaretinde Söyledikleri[59]

(...)

İnönü bundan sonra gazetecilere, “Belediye Başkanı Halit Sezai Erkut arkadaşınızın vazifesinin son günlerinde, hizmetlerinden dolayı tebrik ve kendisine teşekkür etmek için geldim. Görevi devraldığından bugüne kadar canla başla ve muvaffakiyetle çalışmıştır. Ankara’ya yaptığı hizmetler çoktur.

Bu vazifesinin sonunda, kendisinin de arzusu ile demokratik rejimin bir gereği olarak nöbet değiştirecektir. Kendisini tebrik ve teşekkür ediyorum.”

(...)

Binlerce Altındağlı’nın beklediği ilçe merkezinin önünde coşkun bir tezahüratla karşılanan İnönü burada da bir konuşma yaparak, Halil Sezai Erkut’un kıymetli hizmetlerde bulunduğunu belirtmiş ve “Yeni Belediye Başkan adayı arkadaşınızı sizin huzurunuzda kendisi ile tanıştırmak istiyorum. Halil Sezai Erkut, Osman Soğukpınar’a yardımcı olacaktır. Bir parti içinde vazife alan ve vazifeyi birbirine şerefle devreden arkadaşların nasıl bir birlik ve bütün teşkil ettiklerinin örneğini vereceklerdir” demiştir.

 

 

 

 

 

CHP Kadın Kollarının Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma[60]

“Sizinle görüşmekten şeref duyuyorum. Önceki seçimlerde CHP’liler sandık başına gidip oy atmadılar. Tamamıyla hakkımız olan sonuçlar alınamadı.

Seçmen kütükleri hakkında hükûmetçe alınacak tedbirler için müracaat ettik. Bir dereceye kadar düzeltildi. Düzeltmek istikbale kaldı. Seçimlerde her parti kendi cevheri ve gayreti ile eksiklikleri düzeltecek kudrette olmazsa dışarıdan yapılacak düzeltmeler eksik olur. Kendi partililerinizi uyararak vazifeye sevk etmeye çalışın. Ankara’da bu işte kadın arkadaşlar partisinin yükselmesi için gayret sarf etmişlerdir. Sizin çalışmalarınız hakkında tafsilâtlı bilgi alıyorum. Minnettarım, müteşekkirim.

İyi neticeler alacağız

İyi neticeler alacağız. Bu seçimlerde iyi neticeler almak, demokratik rejim için çok yararlı olacaktır. CHP’nin kuvvetli olduğunun anlaşılması büyük teminattır. Anayasanın, demokratik rejimin işlemesi için, inkılâpların getirdiği bütün hakların sağlanması için CHP’nin kuvvetli olduğunun bütün memlekette anlaşılması lâzımdır. Bu da seçim neticelerine bağlıdır.

Daha bir hafta var, seçim neticesini kazanmak için durmadan çalışmanız lâzım. Siz her ailenin içine girer, gayret gösterebilirsiniz. Alacağınız olumlu neticeler sizin himmetinizin neticesi olacaktır.”

İnönü, daha sonra bir gazetecinin, hükûmet üyelerinin baskı yaptığı ve oy vermezlerse hükûmet yardımı görmeyecekleri şeklinde konuştuğunu söylemesi üzerine şu karşılığı vermiştir:

“Bu sözler ve bu tarzda seçim telkinleri doğru değildir. Radyoda da söyleyeceğim.”

 

 

 

 

Ankara Kalesi ve Atpazarı’nda Yapılan Seçim Konuşmaları[61]

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü dün Ankara Kalesi’nin burçları dibinde düzenlenen toplantıda yurttaşlara “önümüzdeki seçimlerin çok önemli” olduğunu belirterek onları “sandık başına” çağırmıştır.

Sürekli sevgi gösterileri arasında beraberinde Senato CHP Grup Başkanvekili Hıfzı Oğuz Bekata ve CHP Ankara Belediye Başkan adayı Osman Soğukpınar olduğu halde Atpazarı’na gelen İnönü, özetle şu konuşmayı yapmıştır:

“Seçimlerden önce, siz Ankaralıları, Ankara’nın kaderi ve temeli olan konuda uyarmak istiyorum.

Önümüzde seçimler var. Ankara’nın başkent olması bir tesadüf değildir. Bunda Ankaralılar’ın kendi meziyetleri, vatansever duyguları büyük rol oynamıştır. Önümüzdeki seçimler çok önemli seçimlerdir. Sandık başlarına gidin. Yeni Belediye Başkanımız seçimlerde ne kadar başarı kazanırsa, Ankara o kadar mamur olacak, ilerleyecek ve Ankara’nın bütün memlekette yüksek itibarı devam edecektir.

Ödev başına, sandık başına oylarınıza sahip olarak gideceksiniz. Ankara ne kadar kuvvetli ve ilerlemiş olursa bütün memleket bundan istifade edecektir. Ankara çetin günlerde bütün vatanı etrafında toplamasının manâsını bir kere daha ispat edecektir.”

Ankara’nın başkent oluşu Cumhuriyetle büyük mânasını almıştır. Seçimde hepimiz vazife başında olacağız. Adayımızın kazanması için çaba harcaya-cağız.”

 

 

 

 

Ankara Mamak ve Tuzluçayır’da Yapılan Seçim Konuşmaları[62]

Mamaklılar, aziz hemşehrilerim, seçimden evvel sizin huzurunuza geldim. Sözlerimi sizin dikkatinize sunuyorum.

Bu seçimlerde CHP’ye iftira ediyorlar. Tehdit ediyorlar. ‘Eğer belediyeler için bu kısmi seçimlerde iktidar partisine oy vermezseniz, iktidar bundan sonra ilinize, ilçenize bakmayacaktır’ diyorlar. Yalnız kendini bilmezler değil, Bakanlar gözünüzün içine bakarak bunları söylüyorlar. Bunlar saçmadır. İki para etmez lâflardır. CHP bütün hayatında tehdit ve iftira içinde güçlükleri yendi. Tehdit ve iftiraların bizim karşımızda hiçbir tesiri yoktur. Biz CHP olarak vatana yaptığımız ve yapacağımız hizmetlerle iftihar ederiz.

Seçimlere gideceksiniz. Belediye seçimlerinde CHP’ye oy vereceksiniz. Sizler 40 yıldır Ankara’da Cumhuriyete ve Cumhuriyet inkılâplarına sahip çıkmışsınızdır. Yine de çıkacaksınız.

Ankara’ya Halil Sezai Erkut arkadaşımız 4 yıl Belediye Başkanlığı yaptı ve çok muvaffak oldu. Şimdi yeni bir belediye başkanı adayımız var: Osman Soğukpınar. O da Ankara’ya hizmet için bütün vasıfları haizdir. Halil Sezai Erkut da ona yardımcı olacak, birlikte muvaffak olacağız. Seçimlerde belediyeyi kazanacaksınız. Bize karşı yapılan tehdit ve iftiralara hiç mi hiç önem vermeyeceksiniz.

Sosyal adalet içinde bir kalkınma lâzımdır. Başka türlü kalkınma olmaz. Toprak Reformu lâzımdır. Bu meseleleri ancak CHP halleder. Yeni sosyal gelişmeler içinde kalkınmak bu memleketin hızlı kalkınması için temel şarttır.

Memleketin huzuru, bütün aşırı akımlardan vatanın kurtarılması, CHP’nin kuvvetli olmasına bağlıdır. CHP’nin elinde bir tek kuvvet kaynağı vardır, o da sizlerin oylarınızdır. Hiç bir tehdide, iftiraya kulak asmayacaksınız, oylarınızı CHP’ye vereceksiniz. CHP kuvvetli olacak ve içinde bulunduğumuz bütün sıkıntılardan memleketi kurtaracaktır.

Sevgili arkadaşlarım, hepinizin gözlerinden öperim. Çok memnun oldum. Sandık başına dikkat edeceksiniz. Gitmeyenleri ikaz edeceksiniz. CHP’yi kuvvetli çıkartacaksınız. Milletin izindeyiz. Daha şerefli hizmetler yapacağız.

[Tuzluçayır konuşması]

Siyasî iktidar değişmesine karar verilecek seçimler gelecek yıldır. Bu seçimler kısmi mahalli seçimlerdir. Ama bu seçimlerde iktidar partisine, tâkip ettiği sakat yolda memleket dirliğini düzenliğini bozacak yoldaki tutumuna “dur” demek lâzımdır.

Sağda solda, hükûmetin Bakanları, iktidar Bakanları, ‘Eğer iktidar partisine oy vermezseniz hükûmet sizin ilinize, ilçenize yardım etmeyecek’ diyorlar. Bu bir tehdittir. Bu haddi bilmeyen Bakanların, politikacıların ayıp bir tehdididir. Hiç bir şey yapamazlar. Kulak asmayın. Anayasa açıktır. Hiçbir vatandaşın hakkına tecavüz edemezler. CHP bütün güçlüklerden silkinerek, azimle, memlekete yeni ve büyük hizmetler yapmak için hazırlanmıştır. Seçimlerde bunun işaretini vereceksiniz. Bütün büyük hizmetler CHP’nin eliyle olmuştur.

Ortanın solu, sosyal adalet üzerinde Türk vatanının kalkınma ve ilerlemesi için yeni ve ileri büyük bir hamledir. Bunu, sizlere kötülemek için “komünizmdir” diye iftira ediyorlar. Bunu söyleyenlerde vatan sevgisi yoktur. Ahlâk yoktur. CHP’ye iftira edenlerin sözlerini boğazlarında bırakacaksınız.

Vatandaşı tehdit etmeye hakları yoktur. Vatandaş sosyal adalet içinde haklarını kazanacaktır.

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[63]

Sevgili vatandaşlarım,

On günden beri seçim tartışması içindeyiz. Biz seçimlere, demokratik rejimi kurmada ve savunmada şerefli imtihanlar vermiş bir parti olarak girdik. İlk günden, bunun bir rejim çatışması değil, ekonomik ve sosyal sorunlar üzerinde bir yarışma olması yolunu tuttuk. Fakat seçim kampanyasında, hele bunun son zamanlarında, Adalet Partisi’nin kapalı hedefleri meydana çıkmaya başladı. Bunlar üzerinde açık konuşmak gerekiyor.

Bizim gibi ve her siyasî parti gibi Adalet Partisi de, demokratik rejim sözü ağzında olarak siyaset yapmaktadır. Şimdi, samimî yürekle, millet huzurunda nasıl bir demokratik rejim düşündüğümüzü anlatmak zamanı gelmiştir.

Hedef anayasayı değiştirmek

Adalet Partisi, anlaşılıyor ki, Anayasayı değiştirmeyi bir hedef tutmuştur. Seçimleri de, Anayasayı değiştirebilecek çokluğu elde etmek için bir vasıta kabul ediyor.

Anayasa değişemez diye bir kaide demokratik rejimlerde, elbette yoktur. Kendi anladığı demokrasiyi kuracaktır. Bir demokrasi ki, Mecliste bir çokluk her şeyin üstünde olsun, hiçbir kayıt tanımasın. Adalet Partisi’nin sayın Bakanının dilinde, bu, millî iradenin tezahürüdür. Halbuki bizim demokratik rejim anlayışımızda bağımsız adalet, Büyük Meclisin iradesi dışında kalması gereken bir kuvvettir ve rejimin teminatı da bu prensiptir.

1961 Anayasası, yirmi yıllık bir tecrübenin sonucu olarak belirmiş ihtiyaçlar üzerine kurulmuştur. Bu ihtiyaçlardan bir tanesi, büyük Mecliste çokluğu sağlayan bir partinin, bütün tasarruflarında Anayasaya uygun hareket ettiğine dair bir senedi peşinden elinde farz etmesinin önlenmesiydi. Bu inançta bir çokluk partisinin bir Meclis Tahkikat Komisyonu kurarak adaletin de. devletin de üstüne çıkmayı demokratik rejim saymaya kalkıştığı günlerin hatırası henüz hafızalarda pek tazedir. Buna bir daha mahal vermemek içindir ki 1961 Anayasası, Anayasa Mahkemesini kurmuştur.

AP Anayasa Mahkemesinden memnun değil

Adalet Partisi Anayasa Mahkemesinden memnun görünmüyor. Onun çalışmasını ve kararlarını millî iradenin zıddına bir davranış kabul ediyor. Bunu kendisine göre düzeltecektir. Yani Anayasa Mahkemesi çokluk hükûmetinin emrinde olacaktır. Bu hükûmet isterse gene bir Meclis Tahkikat Komisyonu kurabilecek ve bunun adına adalet denilecektir.

Anayasa Mahkemesinin kararları konuşulurken iktidarın başında bulunanlar masum bir edayla Anayasanın kendi içinde öngördüğü bir değişme düşünürlermiş gibi tutum takınırlar. İşin özüne vakıf olan silâhşörlerdir ki, bunun üzerine, maksatlarını daha açık, daha tecavüzkârane açığa vururlar. Meselâ bir Abana örneği vardır. Geçen iktidar bu ilçeyi, seçimlerde kendisine oy vermedi diye köy haline getirdi. On beş yıl sonra Anayasa Mahkemesi bir ilçeyi oylarından dolayı cezalandırmayı her türlü insanlık kaidesine aykırı görerek bu hükmü iptal etti. Adalet Partisi gayretlileri dolaştılar, yerinde, vatandaşların yüzüne bakarak gelecek seçimlerde gerekli çokluğu alır almaz Anayasa Mahkemesinin hakkından geleceklerini ifade ettiler. Hükûmet Anayasa Mahkemesinin kararını düpedüz tatbik etmedi. Dolambaçlı yol tutarak ilçeyi bucak yapmaya heveslendi. İstiyordu ki, bir ilçenin, kendi arzusuna göre oy vermemesinin cezayı gerektiren bir hareket olduğuna kendisinin de inandığını, aynı şeyi kendisinin de yapacağını vatandaşa belli etsin. Anayasa Mahkemesi bu çeşit hevesleri imkânsız bıraktığı için, Adalet Partisi onun karşısındadır.

Demokratik rejimlerde Anayasa değişemez diye bir kaide yoktur ama, o Anayasaya bağlı olanların bunu bütün gayretleriyle korumaları da onların demokratik hakları arasındadır.

Haksız ve boş tehditler

Başka bir örnek söyleyeyim. Adalet Partisi Milletvekilleri eğer belediye seçimlerinde vatandaş kendi adaylarına oy vermezse onların iline, ilçesine yardım edilmeyeceği tehdidini savuruyorlar. Bu tehditleri çok uzun düşünmeyen gayretliler savuruyorlar değil. Sorumlu Bakanları yer yer vatandaşın gözünün içine bakarak bunu ilân ediyorlar. Halbuki böyle bir teşebbüste Anayasanın teminat müesseseleri Hükûmetin derhal karşısına dikileceklerdir ve göreceksiniz, önümüzde büyük seçimlere kadar iktidardan ilgiyi, onun yanında olduğunu değil, karşısında bulunduğunu belirtmiş bölgeler göreceklerdir. Tehdit, kelimenin tam manâsiyle haksız olduğu kadar boş bir tehdittir.

Ama bu hal, Anayasa değişikliği ile Adalet Partisi’nin hedefinin ne olduğunu hüzün verecek bir şekilde göstermektedir. Endişemiz odur ki, bu zihniyet muvaffak olursa en kısa zamanda yeni Tahkikat Komisyonları ile vatanın mukadderatına, Demokrasi adına el koymaya kalkılacaktır. Bunları yapabilmek için de Anayasada temel değişikliklere gitmek, yani eski Anayasada olduğu gibi, bir hareketin, bir kanunun Anayasaya uygun olup olmadığına Meclis karar verir kaidesine dönülmesi lâzımdır. Adalet Partisi Başkanı, Anayasayı hangi maddesiyle ne şekilde değiştirmek istediğini açıkça söylerse çok faydalı olur.

AP’nin demokrasi anlayışı

Adalet Partisi, bugün vardığımız ortamı huzurlu, istikrarlı buluyor, bunu kendisi gerçekleştirmiş gibi kendisine övünme payı çıkarıyor. Gerçeği, böyle bir ortama varabilmemiz için Cumhuriyet Halk Partisi’nin ne gayretler sarf ettiğini, ne fedâkarlıklar yaptığını bilenler bu iddiaya ancak tebessüm ederler. Boş övünmelerin üstünde bilinmesi gereken husus, huzurun temelinde 1961 Anayasasının yattığı ve ona ilişme gayretlerinin, binilen dalın kesilmesi manâsını taşıdığıdır. Adalet Partisi, memleketin adalet cihazının üstünde bir vaziyete geçmeyi kanun ile sağlamak istiyor. Haksızlıklara karşı adalete müracaat edebilme hakkı yeni Anayasanın bir hükmüdür. Adalet Partisi hükûmeti yalnız Anayasa Mahkemesinin değil, Danıştayın da kararlarından memnun olmamıştır. Düpedüz kabul etmediği Danıştay kararları sayılacak kadar çoktur. Bu da Adalet Partisi’nin bir nevi demokrasi anlayışıdır.

Sevgili vatandaşlarım, biz bu çeşit demokrasilerin hitam bulması için mücadele ettik ve 1961 Anayasası ile gerçek demokrasiye kavuştuk.

Adalet Partisi’nin siyasî konular dışında, asıl kurtulmak istediği Anayasa hükümleri de vardır ve bunlar köylü için, işçi için bütün vatandaşlar için hayatî önem taşımaktadır. Toprak Reformu Anayasa hükmüdür. Sosyal adalet ve sosyal güvenlik içinde kalkınma, işçi hakları, köylü ürünlerinin değerlendirilmesi Anayasa hükmündedir.

Adalet Partisi, Anayasanın kendisine rahatsızlık veren bütün bu yeni hükümlerinden kurtulmak istiyor. Buna imkân vermeyiniz.

Sözümü saygılarla bitiriyorum.

 

 

 

 

Ankara Aydınlıkevler’de Söyledikleri[64]

(...)

İnönü; “Dünya yeniden karıştı. Vazifesini bilmeyen bir idare memleketi çıkmaza sokar” demiştir.

(...)

Aydınlıkevler’de coşkun bir tezahüratla karşılaşan İnönü, burada bir kahvehanede yaptığı konuşmada, Elmalı Olayları’nı anlatmış ve: “İşte bir örneği verdiğim bu düzeni değiştirmek, hem de temelinden değiştirmek lâzımdır. Bu temel de topraktır. Köylüye toprak verilmesini yeni düzenin temeli olarak almak lâzımdır” demiştir.

İnönü konuşmasının sonunda; “İsmet Paşa komünisttir diyorlar, aldırmı-yorum. İsmet Paşanın ne olduğunu herkes bilir” demiştir.

İnönü sözlerine devamla şunları söylemiştir:

“–İsmet Paşa ikinci cihan savaşından bu memleketi selâmete çıkaran adamdır. Bu adam size, dünya yeniden karıştı, diyor. Bu adam size vazifesini bilmeyen bir idare memleketi çıkmaza sokar, diyor. Hatırınızda kalsın bu.”

 

 

 

 

CHP Ankara Yenimahalle İlçe Örgütünün Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma[65]

“İki gün sonra seçimler var. Bu seçimlere ehemmiyet veriyoruz. Sandığa gitmek, büyük ölçüde oy kullanarak CHP’nin memleketteki mevkiini göstermek lâzımdır. 1965 seçimlerinde CHP’liler önemli ölçüde sandık başına gitmeyi ihmal ettiler.

Bu seçimlerde Ankara Belediye seçimlerini kazanmak lâzımdır. Kazanmak için bütün şartlar bize elverişlidir. Adayımız Ankara’da muvaffak olacaktır. Bir halk çocuğu olarak Ankara’nın ihtiyaçlarını yakından izleyecektir.

Memleketin dertleri geniştir, derindir. Güçlüğümüz çoktur. Ama dertlerimizin çareleri vardır. Derde doğru teşhis koymalı ve ilâcı sağlam ve doğru koymalıdır. Sosyal meselelerimiz karışık ve sallantı halindedir. CHP memleket ihtiyaçlarına teşhis koymuş ve doğru tedaviyi göstermiştir.

Toprak Reformu’nu tam bir tedbir olarak tatbik etmek lâzımdır. Çiftçiye toprak verilecek, elinde fazla toprak bulunanlardan Anayasa gereğince alınıp dağıtılacaktır. Ancak bu kâfi değil.

Toprak verilecek, alet bulmasına da yardım edilecek, kredi verilecek. Bankaların kredi yardımları büyük kudret sahiplerine yapılıyor. Bunlar yapılmadan her geçen gün, eskisine nazaran daha bozulacaktır.”

Elmalı olayları

Antalya’nın Elmalı ilçesindeki olaylara da değinen İnönü, köylülerin büyük ıstırap içinde bulunduklarını, kudretli toprak sahiplerinin hükûmet ve jandarma ile birlikte tarlalara girip ekinleri söktüklerini, oysa köylülerin yegâne geçim kaynaklarının bu ekinler olduğunu belirtmiş ve Toprak Reformu sağlam yapılmazsa toprak dâvalarının sürüp gideceğini söylemiştir. Bu konuda hükûmetin davranışını da yeren İnönü şöyle demiştir:

“Sabret, mahsulünü kaldırsın adam. Kime yarar bu sökülenler. İnsaf var mı, adalet var mı. Bütün siyasî hayat bundan sorumludur. Ne oluyorsunuz? Sosyal adalet fikrinden zerre kadar nasipleri yok demek.

Anayasayı da değiştireceğiz diyorlar. Bütün bu aksak gidişin çaresi seçimde oy kullanmak ve iktidara ders vermektir. Bize niye yapmadınız diyorlar. Ne zaman yapacaktık? Son iktidarda; o zaman koalisyon; Tarım Bakanı AP’li. Şimdi adamın asıl fikrinin ne olduğunu görüyoruz. İnanmıyor ki, yapmayacak.

AP’li adaylara oy verilmezse hükûmetin yardım yapmayacağını söylüyorlar. Yardım, hükûmetin vazifesidir. Yapmam demek kimsenin haddine düşmemiştir. Silâh sizin elinizdedir, oy verecek ve memlekete hizmet edecekleri işbaşına geçireceksiniz. Bozuk düzeni düzelteceğiz.”

 

 

 

 

Ankara Küçükesat Seçim Söylevi[66]

Sevgili vatandaşlarım, huzurunuzda konuşmaktan şeref duyuyorum. Bahtiyar hissediyorum kendimi. Topluluğunuz bana canlılık veriyor, kuvvet veriyor. Sizin gibi arkadaşlarım, sizin gibi vazifelerinin kadrini, yüceliğini yüreğinden takdir etmiş arkadaşlarımla beraber oldukça yenemeyeceğimiz güçlük dünyada yoktur. Şimdiki toplantınız, şimdiki topluluğumuz seçim öncesindedir. İki gün sonra, yarın değil, öbür sabah sandık başında oylarımızı kullanacağız. Büyük bir vazife yapmak için 24 saatimiz, 36 saatimiz ya kaldı, ya kalmadı.

Arkadaşlarım, büyük bir sorumluluk hissiyle, sandık başına kendimiz gideceğiz; bütün memlekete karşı çok önemli ve veballi bir ödev yaptığımızı bilerek sandık başına gideceğiz. Ve seçimleri kazanmak için kanunların bize verdiği bütün yetkileri kullanacağız. Oy pusulalarımızı alırken, zarfına koyarken eksik olmadan yaparken, çok dikkatli olacağız. Bütün memlekete karşı yalnız Ankara’da vazife yapmıyoruz. Ankara’da çok değerli bir arkadaşımızı belediye başkanlığına seçeceğiz. Bu önümüzdeki 4 sene için halkın hizmetinde olacak; bu şehrin, bu büyük şehrin bütün ihtiyaçlarını kendi şahsî ihtiyaçlarından üstün tutacak bir vazife adamını işbaşına getiriyoruz. Bundan evvel ki de çalışkan arkadaşımızdı. Önemli vazifelerde çalışacak; şimdi aramızda hiç bir ihtilâf olmaksızın elbirliğiyle Soğukpınar’ı Başkentin Belediye Başkanı olarak vatandaşlarımıza sunuyoruz. Yarın, bunun başarı kazanması için elimizden gelen gayreti yapacağız. Elimizden gelen gayret, oyumuzu kullanacağız, tanıdıklarımızı bildiklerimizi oy kullanmaya inandıracağız; işi olan, gücü olan ihmalî olan varsa onları sandık başına gelmek için teşvik edeceğiz.

CHP’ye verilen oylar çok olunca

Arkadaşlarım, bu seçimleri yaparken bütün memlekette büyük bir vazife yapıldığını bir an unutmayacaksınız. Size önemli şeyler söylüyorum. Kısmi Senato seçimleri var. Dört beş tane ara milletvekili seçimleri var. İl Genel Meclisi seçimleri var. Bunların hepsinde CHP adına oy kullanacağız. Bu oylar memlekette kullanılan oylar ne kadar çok olursa, CHP’nin kudreti, siyasî kudreti, o kadar iyi anlaşılacak ve gelecek günler için ümitler o kadar kuvvetlenecektir.

Buna ihtiyaç vardır.

Neye oynuyorsunuz siz?

Arkadaşlarım, dinleyin beni. Şimdi biz burada oturuyoruz. İşimiz var gücümüz var, başkentte neşeyle söylüyoruz. Şimdi düşünün şu anda köylüler var, tarlalarını dört beş ay evvel ekmişler. Mahsulünü almalarına ne var şurada? Ya bir ay var, ya iki ay? Değil mi? Şimdi bu adamlar ekinlerinin üstüne kapanmışlar, hükûmet, sayın Demirel Hükûmeti büyük memurlarıyla, jandarma ile bunları ekinlerinin üzerinden koparıp, bunların ekinlerini yolmağa çalışıyor. Neye oynuyorsunuz siz? Burada bağırıyoruz, çağırıyoruz edemiyoruz. Köylü varını yoğunu, borç harç dökmüş tarlasını ekmiş, buradan mahsulünü alacak, kendisi bir sene geçecek. Bunu ekmek için yaptığı borcu ödeyecek, bunu ekebilmek için büyük faizle para almıştır, onları ödeyecek, yaşayacak. Bunlar bizim vatandaşımız! Suçu ne bunun? Suçu ne? Tarla diye kendisinin babadan kalma yerleri var, bunları ekiyor, birtakım nüfuz sahibi insanlar bu tarlalar bizimdir diyor. Mahkemelik olmuşlar, gitmişler, gelmişler, en nihayet köylüler Danıştay’a gitmişler, çünkü onları buradan çıkarmak için uğraşmışlar. Köylüler de gitmişler Danıştay’a müracaat etmişler. Danıştay dokunmayın demiş. Dokunmayın, mal bunlarındır. Beş ayda bu adamlar varlarını yoklarını dökmüşler ekmişler. Bu arada dâva sahipleri de Danıştay’a müracaat etmişler demişler ki bunları çıkarın. Şimdi efendim Toprak Reformu yapılmamış olan memleketlerin daima derdi budur. Kimse, bulunduğu ektiği toprağın malı olduğundan emin değildir. Mütemadi dâvadır. Adamın 70 bin dönüm tarlası vardır, arazisi vardır, işlemez, kira verir, yarıcıya verir, öbür tarafta bir köylünün 50 dönüm toprağı vardır, o 70 bin dönümü olanı misâl olarak veriyorum, o 50 dönüm içinde gözü varsa mahkemeye gider onu çıkarmaya çalışır. Toprak Reformu bu, Toprak Reformu diye dil döküyoruz. Bu düzelinceye kadar, bu vatandaşın toprak yüzünden derdi bitmez. Köylü dediğimiz bizim yarımızdan çok. Yüzde 70’i. E onlar bulunduğu yerden edildi, seçiminden edildi; bu memleket nasıl dirlik düzenlik içinde kalır. Hani ya köylü efendimizdi? Adam bugün ekilmiş mahsulünü almak üzere olan bir zamanda hükûmet bütün debdebesi ile geliyor [okunamadı]. Biz iktidara gelip bu Toprak Reformunu yapıncaya kadar vatandaş bu dertten kurtulmayacaktır. Yapmayacaksınız, peki bekleyeceğiz. Şu ekilmiş mahsulü adam alsın, bir ay, iki ay sonra mahsulünü alacak. Niye beklemezsiniz bunu? Yoluyorsunuz! Bunu mahvediyorsunuz.

Size faydası var mı? Memleket bu ekini kaybediyor. Size bir faydası yok. Bu adamlar bu ekinleri alıp da borçlarını öderlerse, bir sene geçirirlerse siz neden rahatsız olursunuz? Neden rahatsız olursunuz anlaşılmaz ki. Birinin acımak hissi duyan bir tarafı hareket edip de, yahu bunun sonunu bekleyelim diyemiyor. Bu ne büyük vebaldir efendim. Bu ne büyük hissizliktir. Şimdi bana cevap veriyorlar; sayın Başbakan iki gündür, dolaştığı yerlerde benden bahsediyor cevap veriyor. Ama bu Elmalı köylülerinin bugün içinde bulunduğu cehennem azabını işitmemişe benziyor, hiç işitmiyor. Bir kelime söyle, yaptırmayacağım de; ya olmayacak de. Haksızdırlar, ekinleri yoktur, sen yanlış biliyorsun de. Hiç ses yok. Yapıyorlar, bilerek yapıyor, acımadan yapıyorlar, günah olduğunu düşünmeden yapıyorlar. Yapıyorlar yapıyorlar. Nasıl anlatacağız bunu? Tek çaremiz seçimde. Vatandaş bu haksızlığı görecek; Elmalı’da olan haksızlık, bizim de vicdanımız üzerinde bir yük diye düşünecek ve böyle anlayacağız hepimiz, sizler, hepimiz ona göre rey kullanacağız, ondan sonra vatan bütün olacak, bir tarafın eziyetini öbür tarafı kabul etmeyecek.

Mahkeme kararlarına riayet etmiyorlar

Şimdi ikinci derdimi söyleyeyim:

Cevap veriyor Başbakan. Abana ilçesini işitmişsinizdir, Abana ilçesi diye Karadeniz kenarında bir ilçe var idi. Bu ilçeyi bir gün köy yaptılar. Bu köy ne vakit oldu. 1953 senesinde, yani 15 sene evvel. Giden iktidar bunu köy yaptı. Bunu Anayasa Mahkemesi’ne verdik, mahkeme bir sene evvel, 1967 Haziran’ında bu haksızdır dedi, bu köy tekrar kaza olsun dedi. Mahkeme karar verdi 11 ay evvel, 6 ay mühlet bıraktı, bunu tekrar ilçe yapmak için idari tedbirler alınsın diye 6 ay mühlet bıraktı, bu altı ay da bitti, şimdi 5 ay da üzerinden geçiyor. Bir kanun teklifi tedbiri aldılar, bucak yaptılar orasını. Halk kabul etmedi, Danıştay’a müracaat etti. Hükûmetin bucak yapma kararı durduruldu. Olmaz öyle şey dedi. Mahkeme başka karar verdi dedi. Bucak olmadı şimdi, köy olarak duruyor. Bundan sonra bir kanun sevk etti, gene bir şey yapmadı. Abana köyü öbür tarafta rakibi olan Bozkurt köyü ilçe olacak dedi ve kanun sevk etti. Meclise geldi kanun bütçe çıkmadan evvel. Bütçe çıktı, bütçe esnasında acele kanunlar çıktı, bütçeden önce çıktı, bütçeden sonra çıktı. 5 ay böyle geçti. Ehemmiyet vermediler bugüne kadar, bu iş böyle duruyor. Köy olarak duruyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararı da köşede duruyor. Ben diyorum ki, siz Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorsunuz, riayet etmiyorsunuz, tatbik etmiyorsunuz. İnönü Anayasa Mahkemesi’ni himaye ediyor gibi bir hal alıyor, kendini mahkemenin üstünde tutuyor. Mahkemeler Meclislerin üstünde değildir. Mahkemeler kararlarında müstakildir. İnönü evhamından söylüyor. Hukuk kaideleri falan filan. Hukuk kaidelerini hepimiz işimize yaradığı kadar biliriz.

İnadına yapıyorlar

Beyhude yorulmaya lüzum yok, sen şimdi dinle:

Mahkeme karar veriyor, niçin bunu tekrar ilçe yapıyor? Çünkü 1953’de bulunan iktidar Abana ilçe iken köy yapmış. Sebebi? Sebebi ceza olarak yapmış. O zaman o ilçe hükûmeti sevmediği partiye CHP’ye oy kullanmış. Hükûmet de gelmiş, çoluğu ile çocuğu ile kaza halkının kulaklarında küpe kalacak bir ceza olsun diye, sizi köy yaptım demiş. Anayasa Mahkemesi diyor ki, bu son derece fena bir karardır. Bu yanlıştır. Hukuka aykırıdır. Kanuna aykırıdır, bu böyle olmaz. Hüküm veriyor. Bu Anayasa Mahkemesi’nin hükmü. Şimdi bir hükûmet, her gün ne görüyorsunuz? “Seçim emniyeti vardır, biz seçim emniyeti yaparız.” Her gün çalımlıdırlar. Sen, siz sayın Başbakan siz, muhalefete oy verdi diye çoluğu çocuğu ile bütün ilçe halkına ceza yapmayı bir vebal, tashih olunacak bir karar saymıyorsunuz. Niçin saymıyorsun? Çünkü vaktiyle yapmışlar, mahkemede ispat olunmuş, aksine karar verilmiş, düzelsin denmiş, bir senedir elinde tutuyor bu düzeltmeyi yapmıyorsun! Sende vatandaş kararına vatandaşın oyuna hürmet hissi var mı? Geçmişte gelecekte o yapmış bana ne, oy atmış sana ne. Size şu, o karar bugün değişmiş değil ise vebali senin omuzlarında duruyor. Sen düzelteceksin bunu. Sen düzeltmiyorsun, bilerek düzeltmiyorsun. İsteyerek düzeltmiyorsun. Bugün de çıkıyorsun vatandaşa diyorsun ki, Bakanların diyor, eğer seçimde belediye başkanımıza oy vermezseniz biz size hükûmet olarak yardım etmeyiz diyorsunuz. Demiyor mu? Kaç defa söylüyorum, inadına her gün gene söylüyorlar.

Bu iftiraların hiçbirisi

Efendim, işte Abana misâli, işte Elmalı köylülerinin hali. Herkesin gözü önünde olan binlerce vatandaşın feryat ettiği, ilgilendiği meseleleri gözünü kırpmadan, vebal hissi duymadan bunları yapabiliyorsun. Ya hiç kimsenin görmediği odalarda ne yapıyorsun? Başımızda böyle bir idare var. Başta bulunan sayın Başbakan hukuk iddia eder, seçim emniyeti bende vardır der, tam zıddını yapar. Silâhşörlerinin söylemediği yok. Hepimiz komünist, hepimiz dinsiz, hepimiz türlü türlü şeyler. Hiçbirisi bu iftiraların hiçbirisi bizim ayağımızdan topuğumuza çıkamaz.

Biz bu memleketin dertlerini, bu memleketin, vatandaşımın haklarını, memleket içinde, memleket dışından gelecek tecavüzlere karşı korumak için imtihanlar vermiş bir partiyiz.

Vatan çocukları kurtarırlar

Size bildiğiniz şeyleri söylüyorum. Ama hatırınızda kalsın diye söylüyorum. Benim ağzımdan bu memlekete karşı vazife hissinin yüreğinizde hiçbir zaman zayıflamamasını istediğim için söylüyorum. Hatırlayacaksınız, Cihan Harbi çıksın. Dünyanın belâları bu memlekete teveccüh etsin, içinde insafsız sıfatların hepsini saymakla bitmez. Başka bir şey söylemeyeyim. İnsafsız en fena bir idare en fena zulümleri yapsın, bu memleketin halkı bunların hepsinin içinden çıkar. Ve bu bozuk idarelerden, felâketler içinden çıkan halkın önünde de CHP bulunur. Bugün İnönü'dür, yarın burada benden 20 yaş küçük olan bir aslandır, öbür gün daha ilkokula yeni giden bir vatan çocuğudur. Amma bunların hepsi kendileri imtihan verirler, çalışırlar, öne geçerler, vazife sahibi olurlar ve memlekete hizmet ederler. Böyle köylüyü ekinin üzerine kapanmış halde bırakmazlar. Onu kurtarmak için sonuna kadar uğraşırlar. Böyle, bir ilçeyi oyundan dolayı ceza olsun diye ceza vermeyi marifet sanan, beceriklilik sanan ve bu meydana çıktığı zaman geleneği bir türlü düzeltmeyecek kadar, duygulu olması lâzım olan yerleri nasırlaşmış olan insanların elinden kurtarırlar.

Kusuru bilerek yapıyorlar

Şimdi bu şartlar içinde seçime giriyoruz. Bunların hiçbirisinin mazereti yoktur. Mahkeme kararına karışmasın deriz. E bunun için 20 sene uğraştık biz. Mahkeme kararına saygılı, bir de adil olmak lâzım. Adil olmak için bunun yetişmiş ahlâk sahibi, bilgi sahibi bir hâkimler kurulu lâzım. Bu hâkimler kurulu tehdit altında olmamak lâzımdır. Ve bu hâkimlerin kararlarına hürmet etmek lâzım. Bunlarla uğraştık, Anayasada bunları kayıtlara bağladık. Şimdi hükûmetlere, bunlara riayet etsinler diye söylüyoruz. Bunları söylüyoruz, maliyesine de diye söylüyoruz. İşinde, kalkınmasında ve hepsinde. E bilmiyorsun, öğreneceksin, bileceksin, öğreneceksin. Herkes bilip öğreninceye kadar birtakım eksiklikleri olabilir. Sen öyle değilsin ki, sen eksiği kusuru bilerek yapıyorsun. Meydana çıktıktan sonra yapıyorsun. Mahkemede hükmünü giydikten sonra yapıyorsun. Ve üstelik bunların hepsini yapmıyorum diyecek kadar yüzün pek. Bunların hepsi hukuktur. Haktır, diyecek kadar da yanlış anlıyorsun ve avutmaya çalışıyorsun. Bir gün sen iktidarda kalmamalısın yeniden imtihan edilmelisin, yeniden iyi idareyi görmelisin, tekrar vatandaştan oy alır iktidara gelirsin. Ama bugün iktidarını vermişindir. Yedi seneden beri sizlerle uğraşıyoruz. Koalisyonlarla uğraşıyoruz kurtaralım diye. Ondan sonra öğrenecekler diye uğraşıyoruz, zerre kadar inanmaya, ders almaya istidatları yoktur.

Sevgili arkadaşlarım,

Yarın sandık başına gideceksin; bileceksiniz ve rast geldiğinize söyleyeceksiniz; Elmalı’da köylüler ekinin başında feryat ederken size vazife sahibi hiçbir Türk oy vermez. Yüzlerine karşı söyleyeceksiniz. Sağ olun arkadaşlarım, çok teşekkür ederim.

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla Türkiye Radyolarında Yapılan Konuşma[67]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün akşam Türkiye radyolarında yaptığı konuşmada, “İktidara yanlış tutumlarından dolayı ders vermek” gerektiğini ifade etmiş; sosyal ve ekonomik alanlarda alınacak tedbirlerin sağlam temellere oturtulması lüzumunu belirttikten sonra şöyle demiştir:

“Bunları ancak CHP seçmenden alacağı yetkiyle gerçekleştirilebilir. Ancak o zaman bu yurt, her türlü aşırı akımların, sağımızdan ve solumuzdan gelecek uç heveslerin tehlikesinden tamamıyla kurtulmuş olacaktır.”

CHP’ye yapılan çirkin iftiralara da değinen İnönü, bu konuda şunları söylemiştir:

“Vatandaş bunların hepsini anlıyor. Çirkin iftiralar, yalanlar daima olduğu gibi, haklı olan, doğru yolda olan bizim üzerimizden akıp gitmiştir.

Bizim güçlüğümüz, başımızdaki iktidarın, esaslı tedbirleri, israftan kaçınan usulleri ihmal edip, avutucu ve sathi propagandalara öncelik vermesi, temel tedbirlere rağbet etmemesidir.

İktidarı bu yolunda uyarmaya imkân yoktur. O, kendi hatalı politikası yüzünden vatandaşlar arasında her gün daha büyüyen ayrılıklar yaratıyor. Sonra da huzursuzlukları kendine göre bir takım esassız sebeplerle izah etmeye çalışıyor.

Bu hal, vatandaşın tamamıyla uyanıp anlamasına kadar devam edecektir ve seçmenin alacağı kesin kararlarla bir gün düzelecektir. Seçmen ne kadar erken, kendi kaderine hangi yönü vermesi gerektiğini anlarsa, o kadar çabuk, millet ve memleket meseleleri hal yoluna girebilir.”

İnönü konuşmasını şöyle bitirmiştir:

“CHP’nin bu seçimlerden kuvvetli çıkmasına memleketin ihtiyacı vardır. İktidarda olmadığı zaman iktidardaymış gibi memlekete ve vatandaşa karşı sorumluluk duygusu taşıyacak ve memlekete ancak tatbik olunabilir doğru fikirler söyleyecek bir siyasî parti, siyasî huzurun başlıca teminatıdır.

Bu parti, Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

Vatandaşlarıma saygılar sunarım. Seçmenin daima emrinde ve hizmetinde olacağız.”

 

 

 

 

Seçim Günü Gazetecilere Söyledikleri[68]

(...)

Bir gazetecinin “Nasılsınız Paşam?” sorusuna “Çok iyiyim” diye cevap veren CHP Genel Başkanı ile gazeteciler arasında daha sonra şu konuşma geçmiştir:

Soru: Neden iyisiniz Paşam?

Cevap: Sebebi yok. Seçim yasağı var. Konuşmayacağım. Kime rey vereceğimi de söylemeyeceğim.

Soru: Seçim kampanyasından söz etseniz.

Cevap: Ondan da bahsetmeyeceğim.

Soru: O halde havadan sudan konuşalım.

Cevap: Havadan sudan da konuşmam, ağzımdan bir şey kaçıracağımdan korkarım.”

 

 

 

 

“Büyük Bir Kumandan ve Büyük Bir Devlet Adamının Kaybı” (Makale)*[69]

Başlığımıza şeref veren büyük vatan evlâdı. Orgeneral Kâzım Özalp’tir.

Ordu ve siyaset hayatında 1908’den beri tam 60 sene arkadaşlığımız var. Bu 60 sene içinde harp ve sulh, meslek ve siyaset işlerinde ve devletin en küçükten en büyüğüne kadar bütün hizmetlerinde yakın arkadaşlık ettik. Hatıram, kendisine karşı hiç solmadan, sevgi ve saygı duygularında Özalp’a bağlı ve minnetli kalmıştır.

Özalp, 1908’de İttihat ve Terakki’nin Rumeli hareketinde Serez bölgesinin yıldızı gibi parlamıştı. Balkan Harbi ve Cihan Harbinde askerî hizmet kademelerini daima takdir kazanarak işgal etti ve Cihan Harbinden sayılı bir tümen kumandanı olarak çıktı.

Millî Mücadelenin ilk gününde kesin karar ile hizmet yolunu tuttu ve Balıkesir bölgesinde Kuva-yı Milliye hareketlerinin toplayıcı ve ümit verici büyük yuvalarından birini kurdu. Dar günlerde çok vatansever mücahit, Özalp’te daima hazır, sığınacak ve kendisine el uzatacak bir büyük kumandan bulmuştur.

Millî mücadelenin büyük meydan muharebelerinde, askerî tarihte yeri olan zaferler kazanmıştır. Sakarya’da düşman cephesini bozan ilk önemli zafer, Duatepede’dir ve O’nun eseridir.

Sakarya’dan sonra Özalp, Millî Savunma Bakanı olarak büyük taarruz ordusunun hazırlığına katılmıştır. Özalp’in Millî Savunma Bakanlığı, yeni Türk Ordusunun kuruluşunda çok yapıcı bir devirdir.

Özalp, 10 seneye yakın çok hareketli ve inkılâpçı bir siyasî devirde Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmıştır. Bu müddetle vakarlı, itibarlı olarak büyük hizmetler yapmıştır.

Çok partili devirde de siyasî hayatımızın, daima reyine muhtaç olduğumuz ve son güne kadar reyinden istifade ettiğimiz aydınlık verici bir yıldızı olmuştur. Özalp’in geniş görüşü hiç daralmamış ve fikirleri benim için daima uyarıcı ve aydınlatıcı tesir yapmıştır.

Özalp bu son senenin devamlı hastalıklarını tamamıyla yenmiş bir hale gelmişti. Hastalığın yeni tepmesini duymadan, kendisinin söndüğü haberini aldım.

İstanbul’a gidişim, her seferinde Özalp’le konuşacağım diye bana helecan veren bir fırsat olurdu. Özalp’i kaybetmekle hayatımda doldurulması mümkün olmayan bir uçurum boşluğu açılmıştır.

Benim teessürüm çok acı olmakla beraber vatanın büyük bir evlâdını kaybederken ona beslediği kadirbilir duygular, bana teselli vermektedir. Özalp, daima anılacaktır. Takdir ile ve saygıyla anılacaktır.

 

 

 

 

Seçim Sonuçları Üzerine Düzenlenen Basın Toplantısı 2[70]

“2 Haziran 1968 seçimlerinin sonuçları geniş ölçüde elde edilmiştir.

Size, bu seçimler içinde ilk önce İl Genel Meclisleri seçimlerini anlata-cağım. Çünkü İl Genel Meclisi seçimleri bütün memleket çapında yapılmıştır ve bunlara bütün seçmenler katılmışlardır.

Sağlayabildiğimiz bilgilere göre, İl Genel Meclisleri seçimlerinde kullanılan geçerli oyların sayısı 9 milyon 16 bin 254’tür. 1965 genel seçimlerinde, bu sayı 9 milyon 307 bin 563 idi. Demek ki iki seçim arasında, seçime katılmada 291 bin 309 kişilik azalma olmuştur.

1968 İl Genel Meclisleri seçimlerinde kullanılan geçerli oyların partiler arasındaki dağılımı, sayı ve oran olarak, şöyledir:

Adalet Partisi:                                           4.446.600            % 49.31

Cumhuriyet Halk Partisi:                      2.527.210            % 28.10

Güven Partisi:                                             595.672             %  6.51

Bağımsızlar:                                                  572.626             %  6.09

Millet Partisi:                                               320.727             %  3.56

Türkiye İşçi Partisi:                                     238.227             %  2.64

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi:         90.802             %  1

Geri kalan geçerli oyları da Yeni Türkiye Partisi ile Birlik Partisi paylaş-mışlardır. Bu paylaşma ne biçimde olmuştur, bunu henüz öğrenemedik.

Oy oranlarının tahlili

Oy oranlarının tahlili şöyledir. Adalet Partisi, Genel Başkanının ilk günlerde söylediği yüzde 60’ı değil, sonra düzelttiği yüzde 49.31’i almıştır. 1965 seçimlerinde ise, geçerli oyların yüzde 52.87’sini almıştı.

1965 ve 1968 seçimleri arasında ki katılma farklılıkları düzeltildikten sonra, Adalet Partisi’nin 1965 seçimlerinde aldığı oyla 1968 seçimlerinde aldığı oy arasında sayı olarak 331 bin 10, oran olarak da yüzde 6.72’lik bir düşme görülüyor. Demek ki, 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’ne oy veren her 100 seçmenden 6.72’si, bu seçimde oyunu ondan esirgemiştir. Adalet Partisi’nin bu oy düşmesi, siyasî tarihimizde eşine az rastlanılan büyüklüktedir. Kısmi Senato seçimlerinin sonuçlarını incelerken, bu düşmenin daha da büyüdüğünü göreceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin durumuna gelince, biz 2 Haziran 1968 İl Genel Meclisleri seçimlerinde yüzde 28.10 oranında oy aldık. Bu oran, 1965 genel seçimlerinde yüzde 28.75 idi. Bu iki orana bakınca, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iki seçim arasında durumunu hemen hemen koruduğunu memnunlukla görüyoruz.

1965 seçimlerine katılan öteki partilerde de düşüşler vardır. Millet Partisi yüzde 6.26’dan yüzde 3.56’ya; Türkiye İşçi Partisi yüzde 2.97’den yüzde 2.64’e; Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ise yüzde 3.24’ten yüzde 1’e inmişlerdir. İlk defa seçimlere katılan Güven Partisi ise büyük iddialarına rağmen, oyların ancak 6.61’ini alabilmiştir.

Özet şudur: 1968 İl Genel Meclisleri seçimlerinde bütün siyasî partiler 1965’e nispetle oy kaybetmişlerdir. Durumunu koruyan tek parti, Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur.

Kısmi Senato seçimleri

Şimdi 24 ilde yapılan kısmî senato seçimlerini anlatacağım.

Kısmi Senato seçimlerinde geçerli oy sayısı 3 milyon 355 bin 184’tür. Bu oyların partiler arasıdaki dağılımı, sayı ve oran olarak şöyledir:

Adalet Partisi:                                           1.637.533            % 49.85

Cumhuriyet Halk Partisi:                         899.272             % 27.05

Güven Partisi:                                             283.743             % 8.53

Millet Partisi:                                               200.637             % 6.03

Türkiye İşçi Partisi:                                     156.677             % 4.71

Cumhuriyet Köylü Millet Partisi:            65.934             % 1.98

Bağımsızlar:                                                    61.387             % 1.83

1968 Kısmi Senato seçimlerinin yapıldığı 24 ilde 1965 yılında yapılan Genel Seçimlerde, partilerin oy oranları şöyleydi: Adalet Partisi yüzde 55.66; Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 27.98; Millet Partisi yüzde 9.20; Türkiye İşçi Partisi yüzde 2.40; Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi yüzde 2.00; Bağımsızlar yüzde 2.76

1965 ve 1968 yıllarının oranlarına şöylece bir göz gezdirmek bile; Adalet Partisi’nin 2 Haziran’da ne kadar büyük bir oy kaybına uğradığını anlamaya yetip artıyor. Buna karşılık aynı oranlar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Senato seçimlerinde de 1965 yılındaki durumun koruduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Adalet Partisi’nin Senato seçimlerindeki kaybı ne kadardır? Senato seçimlerinin yapıldığı 24 ildeki 1965 ve 1968 seçimleri arasındaki katılma farklılıkları düzeltildikten sonra, Adalet Partisi’nin 206 bin 229 oy kaybetmiş olduğu ortaya çıkıyor. Yani 1965 seçimlerinde bu 24 ilde Adalet Partisi’ne oy verenler her 100 seçmenden 10.44’ü, bu sefer oyunu ondan esirgemiştir. Bu rakam, Türk seçmenini Adalet Partisi’ne bağladığı ümitleri hızla kaybetmeye başladığını gösteren açık bir delildir.

5 ilde yapılan milletvekili ara seçimlerine gelince; Bu seçimlerde Adalet Partisi’nin oy oranı daha da düşmüş, 48.27 olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi ise durumun başarıyla koruyarak oyların yüzde 28.14’ünü toplamıştır.

Belediye seçimleri

Belediye Meclisleri ve Başkanlıkları seçimleriyle ilgili sonuçlar hâlâ kesinlik belli olamamıştır. Birçok yerde itirazlar vardır. Belediye Meclisleriyle ilgili olarak edinebildiğimiz bilgelere göre, şimdilik şunlar söylenebilir: Bu seçimlerde kullanılan 2 milyon 992 bin 506 geçerli oyun 1 milyon 448 bin 729’unu, yani 48’ini Adalet Partisi; 1 milyon 14 bin 446’sını, yani 33’ünü Cumhuriyet Halk Partisi almıştır. Güven Partisi’nin oyu, geçerli oyların yüzde 4’ü; Millet Partisi’nin oyu geçerli oyların yüzde 3’ü, Türkiye İşçi Partisi’nin oyu da geçerli oyların yüzde 1’i kadardır.

Belediye seçimlerinde dikkati çeken önemli bir husus, iptâl edilen oyların çokluğudur. Bu seçimlere 3 milyon 546 bin 882 seçmen katıldığı halde, geçerli oy sayısı 2 milyon 992 bin 506’dır. Yani, 550 binden fazla oy iptâl edilmiştir ki, bu, belediye seçimine katılan her yedi seçmenden birinin oyunun şu, ya da bu sebeple iptal edilmesi demektir. Bu, her şeyden evvel birkaç seçimin aynı zamanda yapıldığı ortamda seçmen için lüzumsuz güçlükler çıktığına bir işaret olsa gerektir. Bu güçlükler hem mevzuattan, hem de idari tertiplerden ileri gelmiş olabilir.

CHP’nin durumu

Konuşmamın başından beri sıraladığım rakamlardan da anlaşılıyor ki, Cumhuriyet Halk Partisi 2 Haziran 1968 seçimlerinden hemen oy kaybına uğramadan ve izlemekte olduğu programın başarısı konusunda büyük ümitlerle çıkmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ortanın Solu politikasıyla ilk katıldığı 1965 seçimlerinden sonra toplanan ilk Parti Meclisinde, sonradan “Güvenci” oldukları meydana çıkan üyeler şu fikirde idiler: “Türk, solundan kalkmayı uğursuz sayar”, “Günah yazan melekler solda bulunur” “Bilimsel ölçülerle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ortanın Solunda olduğu bellidir. Ama, bunu söylemek bize oy kaybettirir!” Bu ve buna benzeyen ve ciddiyet derecesi üzerinden akan fikirler, bir süre, büyük bir marifetmiş gibi ileri sürülmüştür. Bu çeşit yıpratmalar Cumhuriyet Halk Partisi içinde 3 Nisan 1967 tarihine kadar devam etmiştir. Partimizin bütün memlekette Ortanın Solu politikasıyla kamu oyuna sunduğu sosyal ve ekonomik görüşler seçim kampanyasının çok öncelerden başlayarak, iktidar ve onun yeni yardımcıları tarafından geniş ölçüde yerilmiştir.

Türkiye’de, şimdiye kadar, sosyal ve ekonomik düzen değişikliği zaruretini komünistlik ittihamı ile karşılaşmaksızın kimsenin vatandaşa anlatmaya kalkışamayacağı sanılıyordu. Kimse böyle bir şeye cesaret edemez sanılıyordu. Halbuki Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtı, önce Partiyi kendi içinden yıkmak isteyenlerin çabalarını boşa çıkardıktan sonra, son bir yıl içinde de Ortanın Solu politikasını, sosyal ve ekonomik dert ve ihtiyaçlarımızı, Toprak Reformu meselelerini vatandaşa cesaretle anlatmıştır. Bunun sonunda da, geçirdiği bölünmeye rağmen, bu seçimden, oy kaybına uğramadan, yıllardan beri kendisini inançla destekleyen Cumhuriyet Halk Partililerh’in verdikleri oyların, üzerine güvenilir yeni oylar ekleyerek çıkmıştır.

2 Haziran seçimlerine kadar, Adalet Partisi’nin pek sevdiği yeni arkadaşları, “Cumhuriyet Halk Partisi’nde kimsenin kalmadığını”, “CHP’nin buz gibi eridiğini” söylüyorlardı. Bunlar, uzun bir süre, vatandaş gözünde Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir sarsıntı içinde bulunduğu zannını yaratmaya ve yerleştirmeye çalışmışlardır. Vatandaş karşısındaki açık ve gerçekçi tutumu ve karşı karşıya bulunduğumuz sosyal, ekonomik dertlere cesaretle parmak basması sayesinde, Cumhuriyet Halk Partisi, seçimlerden kendi aleyhine yöneltilen bütün kastları geri atarak çıkmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi bu açık ve gerçekçi tutumunu bundan sonra sağlam bir birlik içinde devam ettirecektir. Her Cumhuriyet Halk Partili, her yerde, ve herkese bugünkü bozuk düzenin değişmesi ve onun yerine sosyal adalete, sosyal güvenliğe dayanan, köylüyü üzerinde çalıştığı toprağın sahibi yapmak ve insanları yalnız siyasal bakımdan değil, ekonomik bakımdan da hür kılmak isteyen 1961 Anayasa düzeninin kurulması gerektiğini cesaretle anlatacaktır.

Türk köylüsünün dertlerini biz çözeceğiz.

1968 seçimleri siyasî tarihimizde bir tek damga ile geçecektir. Cumhuriyet Halk Partisi 1968 seçim kampanyası sırasında bıkıp usanmadan Toprak Reformu yapılmasını isterken, Adalet Partisi hükûmetinin, Elmalı’da, toprağını ekmiş olan köylülerin ekinlerini nasıl yolmuş olduğunu, siyasî tarihimiz unutulmaz bir facia olarak kaydedecektir.

AP’nin yeni yardımcıları da Elmalı’daki toprak faciasıyla mücadele eden bizleri “Allahsızlar” iftirasıyla yıpratmaya çalışacak kadar ölçüsüz ve insafsız olmuşlardır.

Kendilerine yapılan bütün baskılara rağmen, Elmalı ilçesinin Bayralar, Beyler, Imırcık ve Karamık adını taşıyan ve binlercesinden yalnızca bir avuç örnek olan dört köyünün, bu seçimlerde haklarına nasıl sahip çıktıklarını ve şimdiye kadar Adalet Partisi’ni desteklemiş olmalarına rağmen, şimdi nasıl kendilerinden yana olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verdiklerini size anlatmak isterim.

Elmalı köyleri faciasının özeti şudur: köylünün ekmiş olduğu takriben 15 bin dönümlük yerden 800 dönüm kadarı daha ekinler olgunlaşmadan devlet kuvvetlerine dayanan mütecavizlerin biçer-döğer makineleriyle tahrip edilmiştir. Seçim esnasında mütemadi feryadımızın bir tesiri mi oldu, yoksa köylünün mukavemetinin daha büyük mahzurlara yol açmasından mı çekinildi, sebebini bilemiyorum, bu tahrip faaliyeti bir haftadır durmuş görünüyor. Bu faaliyetin yeniden başlamaması için devamlı dikkat halindeyiz. Köylünün uğradığı zararın giderilmesini istiyoruz. Yalnız bu dört köyün değil, bütün Türk köylerinin haklarının korunmasında onların yanında olacağız.

Türk köylüsünün “soldan kalkmak uğursuzluktur” gibi hurafelere inanacağını sanarak bizim Ortanın Solu politikasıyla köylüden oy alamayacağımızı ileri sürenleri, sol ayağımızla ata binerek, solumuzdaki yüreğin kuvvetiyle Mohaç’a ve İzmir’e girdiğimiz gibi Türk köylerinin içine de zaferle girerek, utandıracağız.

Türk köylüsünün Ortanın Soluna iltifat etmediğini söyleyenleri, Bayralar, Beyler, Imırcık ve Karamık köylerinin kullandığı oyları dikkatle incelemeye davet ederim. Cumhuriyet Halk Partisi, bu seçimlerde, bu dört köyün hepsinde çoğunluğu almıştır. Karamık köyünde, Cumhuriyet Halk Partisi’ne 117 oy çıkarken, Adalet Partisi’ne tek oy çıkmamıştır. Elmalı köylülerinin kullandıkları oylar, Türk köylüsünün Adalet Partisi’ne çoğunluk sevgisine lâyık olmadığını, kendi günlük hayatından anlamaya başladığını açıkça göstermektedir.

Muhalefet buhranı çözülmüştür

Sayın Başbakan geçenlerde yaptığı konuşmasında çeşitli konulara temas etmiştir.

Bunların başında, muhalefet partilerinin durumu üzerindeki görüşleri geliyor. Başbakanın muhalefetin küçülmesinden ve iktidar üzerinde yeterli bir denetim yapamamasından üzüntü duyması, ümit verici bir harekettir. Eğer dünya olayları AP’ye, muhalefeti her türlü tedbirlerle tam tesirsiz hale getirmek için iktidar tarafından harcanan gayretlerin hiçbir sonuca ulaşamayacağını, verimsiz kalacağını öğretmişse, memleketçe iyi bir terakki elde etmişiz demektir.

Bununla beraber Sayın Başbakana şunu hatırlatmak isterim: Üzüntüleri boşunadır. Türkiye’de muhalefet küçülmemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu seçimlerde aldığı sonuçlarla, Türk halkının Adalet Partisi karşısında seçtiği balıca alternatif olarak belirmiş ve kuvvetlenmiştir. Pek yakın bir gelecekte, iktidarda vazife alacak bir gelişmenin içine girmiştir.

Seçim usullerinde değişiklikler

Sayın Başbakan, konuşmasında, seçim usullerinde bazı değişiklikler yapmak konusundaki tasavvurunu da söylemiştir.

Seçim usullerimizde düzeltmeler yapmak ihtiyacını ilk iktidar günlerinden beri Sayın Başbakanla görüşmüşümdür.

Adalet Partisi Genel Başkanı ilk günlerde yalnızca millî bakiye usulünden şikâyet ederdi. Ben, siyasi partiler arasında yapılacak seçmen kütükleri, önseçim gibi bütün meseleleri kapsayan ortak bir görüşme teklif ederdim. Bu ayrılık bugüne kadar devam etti. Şimdi Başbakanın seçim usullerinde yeni değişikliklerden bahsetmesi mutlak olarak memnunluk vericidir. Ancak, bu değişikliğin hangi yönde olacağını, yani hangi mahzurları bertaraf etmek, hangi iyilikleri getirmek için yapılacağını teklifler açıklanmadan bilemiyoruz.

Gençlik hareketleri

Sayın Başbakan, konuşmasında gençlik hareketlerine de değiniyor.

Hükûmetin gençlik cereyanlarına ilgi göstermesini ve bunlara bizzat Başbakanın sahip çıkmasını gene ben ilk günden beri telkin ederdim. Hükûmetin gençlik meselesinde tuttuğu yol tamamıyla ihtiyacın aksi olan bir yoldu. Millî Eğitim politikasını doğru bir istikamete sevk etmek kararı verilmedikçe, iktidarın gençlik meselesine bir çare bulması ümit olunamaz.

İktidar, şimdiye kadar, gençlik hareketlerini suni olarak yarattığı ve beslediği mütecaviz karşıt örgütlerle halletmeyi düşünmüştür. Yeni duruma da aynı yolda çare aramasından endişe ederim. Bu yanlış zihniyeti terk edip doğru bir yola dönecekse, yani bütün eğitim düzenimizi yeniden gözden geçirip, ilk okuldan üniversiteye kadar, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğini, yurt gerçeklerine ve halka dönük bir öğretim programını sağlayacak adımları atacaksa, kendisini ilk tebrik edecek biz olacağız.

Türk halkına teşekkür

1968 seçimlerinin bu tahlilini yaptıktan sonra bir ödevimi yerine getirmek isterim.

Demokratik rejimimizin işlemesinde ve geleceğinde sarsılmaz bir ümit ve karar sahibiyiz. Türk halkı, 1945 yılından bu yana, demokratik rejimi başarıyla benimsemiştir. Millî iradeyle iktidarlar getirip iktidarlar devirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’de millî egemenliğin başlıca savunucusu olarak, iktidarda ve muhalefette ciddî sorumluluk duygusu taşıyan vasıflarıyla, Türk siyasî hayatında daima sayılı bir yer tutmuştur. Bundan sonra da tutmaya devam edecektir. Türk halkını demokratik rejim içinde sosyal ve ekonomik reformlara götürmeye çalışacaktır. Biz, bu reformların sadece demokratik rejim içinde yapılabileceğini, Türk halkına en güç prensiplerin bile kolaylıkla anlatılarak oy yoluyla düzenin değiştirilebileceğine inanıyoruz. Son seçimlerde aldığımız sonuç, bize, bu inancımızda ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.

Sözlerimi bitirirken, seçim kampanyası sırasında Ortanın Solu politikasını halka büyük bir başarıyla anlatmasını bilen Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtına teşekkürlerimiz ve minnetlerimi belirtmeyi görev sayarım.

Bize oy veren ve vermeyen bütün vatandaşlarımı yürek dolusu saygılarla selâmlarım.”

Son Havadis muhabirinin sekiz sorusu

Soru–Soğukpınar’ın adaylığı konusu Parti Meclisinde görüşülürken sayın Ecevit, Soğukpınar aday gösterilmediği takdirde istifa edeceğini bildirince, sayın Erim’in şimdi değil, seçilmediği takdirde istifa edersin dediği, Genel Sekreterle seçimden sonra görüşmediğiniz söyleniyor. Basına intikal eden bu konuda, kamuoyuna söyleyeceğiniz bir husus var mı?

Cevap–Soğukpınar’ın adaylığı konusu Parti Meclisinde görüşülürken sayın Ecevit, Soğukpınar aday gösterilmediği takdirde istifa edeceğini bildirince” deniyor. Böyle bir bildirme vâki değildir. Sayın Erim’in şimdi değil seçilmediği takdirde istifa edersin dediğinin de tabiatıyla aslı yoktur. Genel Sekreterle seçimden sonra görüşmediğim söyleniyor. Genel Sekreter dolaşıyor, vazife yapıyor, kendisi ile seçimden sonra da birkaç defa doyasıya görüşecek fırsatı buldum.

S–Türkiye’de sosyal ve ekonomik düzen değişikliği zorunluluğunu, komünistlikle suçlanmaksızın hiç kimsenin yurttaşa anlatamayacağını söylediniz. Böyle bir durum hangi tarihten başlar?

C–Şimdi parça parça hâdiseleri saymak uzun sürer, sayısızdır. Ne vakit biz, ne vakit ben, sosyal ihtiyaçtan bahsetti isem ya açıktan, ya fısıltı halinde komünistlik ittihamı ile karşılaşmışımdır. Geçen seçimde hatırlayacaksınız. Nerede ise, bakkalları devletleştireceğimizi, en salâhiyetli ağızlar, seçim sloganı olarak kullanmışlardır.

S–Köylüyü üzerinde çalıştığı toprağın sahibi yapmak ve yalnız siyasî bakımdan değil, ekonomik bakımdan da özgür kılmaktan söz ediyordunuz. Ecevit, “Şimdiye kadar CHP, neredeydi?” sorusuna, CHP’nin mirasını reddettiği yolunda bir cevapta bulunmuştur. Aynı fikirlerden, çok partili bir devirde bahsettiğinize göre, CHP’nin siyasî mirasını reddetmiş olmuyor musunuz?

C–Hayır, bizim Toprak Reformundan, evvelce de bahsederdim ben. Evvelce de uzun müddet bunu tâkip etmişimdir. Ve [birlikte] bulunduğum arkadaşların da hepsini Toprak Reformunun tahakkuku için beraber çalışmaya teşvik etmişim, sevk etmişimdir. Hepsi de benimle beraber bu fikirde bulunmuş ve uymuşlardır. Fikirler aşikâr ve ameli bir kisve alıp da fikir ayrıntıları şüpheye mahal bırakmayacak surette belli olduğundan itibaren yarı kanaatliler, yarı imanlılar birbirinden sonra dökülmüşlerdir. Vaziyet bundan ibaret.

Köylüyü üzerinde çalıştığı toprağın sahibi yapmak ve yalnız siyasî bakımdan değil, ekonomik bakımdan da özgür kılmak isteyen Anayasa düzeni içinde bu fikirleri cesaretle söyleyeceğiz diyoruz, şimdi, bizim 1968’de geçirdiğimiz tecrübe şu:

Hür olmak, siyasî hür olmak, ekonomik hür olmak dâvası çok geride bizim memlekette. Adam Toprak Reformundan bahsederse, böyle bir hak iddia ederse, biçer-döverle yeşil ekinin sökülüp yolunmasına mahkûm edilmiştir. Henüz daha medeniyetin bu seviyesinde olduğumuz meydana çıkmıştır. Hazin olan facia bu.

S–AP hükûmetinin, Elmalı’da toprağını ekmiş olan köylülerin ekinlerini nasıl yolmuş olduğunu siyasî tarihimiz unutulmaz bir facia olarak kaydedecektir dediniz. Bunu hükûmet mi yolmuştur, yoksa ihtilâf halinde ki köylülerin kanun dışı bir davranışı mıdır? Siyasî tarihimizde böyle ekin yolma, tarla yakma hâdisesi hatırlıyor musunuz?

Hükûmet ekin yolduruyor

C–Hükûmet nerden karışıyor bu işe? Mevzubahis olan, Toprak Reformunun münakaşasının neticesidir. Toprak Reformuna taraftar olan ve olmayan. Bu hal hukuki bir dâvadır. Fakat ekin yolma meselesinde hükûmet kuvvetleri, hükûmet memurları aleni olarak faaldir, yardımcıdır ve sökücü, yolucudur. Hükûmetin ilişiği hakkında bir tereddüde düşülemez. Tıpkı büyük hükûmet memurlarının memlekette dolaşıp, Türk vatandaşlarını kâfirlikle itham etmeleri gibi, hükûmet tasarrufundan ileri bir tasarruftur.

S–Konuşmanızda Elmalı olaylarına geniş yer veriyorsunuz. AP Genel Başkanı, Ortak Grupta yaptığı bir konuşmada, CHP iktidarı zamanında da meni müdahale kararı verildiğini, Danıştay kararlarını iktidarın uygulamadığını öne süren zatı alinizin, bu mevzuda Danıştay kararlarının iptâlinden şikâyetçi bir duruma düştüğünüzü beyan etti.

C–AP’nin Danıştay kararlarını nasıl tatbik ettiği bellidir? Dâva sahipleri vardır, hak sahipleri kaybetmişlerdir. Danıştay tazminata bile, AP hükûmet azasını mahkûm etmiştir. Senetli [okunamadı] olarak vaka böyle duruyor. Müdahalenin meni kararı işleyen bir karardır, sırasına göre bu tatbik olunur. Elmalı’da müdahale kararını kanun yetkisi ile idarecilere yaptırdılar. Bu karar üzerine idareciler, müdahale ettiler ve şikâyet edenler sözüm yanlış anlaşılmasın, köylüler, Danıştay’a müracaat ederek meni müdahale kararı aldılar. Münakaşa edilen arazi köylünün elinde kaldı ve aylarca kaldı. Bu aylar esnasında köylü gelecek seneki rızkını sağlamak için varını yoğunu toprağa döktü ekti. İkinci defa tekrar bu sefer toprak üzerinde büyük hak iddia edenler, tekrar Danıştay’a müracaat ettiler, aylarca sonra, başka bir karar aldılar. Bu kararın mahiyeti şu: Sordum nedir diye, meni müdahale kararı ve onun kaldırılması münakaşasının ilerisinde yeni bir çevre bunlar, mahkemede hallonulacak meselelerdir, mahiyetinde bir karar vermiş. Fakat kararı görmedim ben. Tahkik ettiğim, anladığım bu. Şimdi, ekin yolmak meselesinde vaziyet şu. Evvelâ idare meni müdahale karar vermiş, tatbikatı yapmış toprak üzerinde. Danıştay bunu feshetmiş ve köylüyü Danıştay kararı ile tasarrufu kendisine bırakılmış olan toprak üzerinde aylarca kalmış, çalışmış, ekmiş. Yeni bir hüküm çıkmış, bu toprak en aşırı manâsı ile söylüyorum, seçimde de böyle söyledim, senin değil, ihtimal filanlarındır denmiş. Ekin yolmak ne demek? Alınmış mahsul. Mahsulü çıkarırsınız, malın sahibi kimse ona verirsiniz. Memleketin mahsulünü nasıl mahvedersiniz? Bu mahsul, filanındır, öyle de değil, bilâkis mahkeme kararı ile vatandaşın hükmen, kanunen elinde bulunan toprağının üzerine ekilmiş bir ekindir. Yani bugün biçilmekte olan, Anadolu’da tarlalardan herhangi birine, bir iddia sahibi geliyor, senin elindeki hükümler yanlıştır diyor, ben işte yeni bir hüküm aldım bu toprak benimdir. Peki, bu ekinini yolacağım diyor. Böyle bir hukuk kaidesi, böyle bir insanlık kaidesi hiç bilmiyorum ben, Ve hiç kimseden de işitmedim. Facia ne kadar yaygınlaşmaya ve ne kadar önemsiz gösterilmeye çalışılırsa çalışılsın, hangi Devlet Reisinin zamanında ve hangi hükûmetin zamanında, hangi idarecilerin elinde böyle bir facia yapılmışsa, bu, tarihlerde okunacaktır. Benim kanaatim budur.

1969’u işaret ediyorum

SKonuşmanızda CHP’nin pek yakın bir gelecekte iktidarda vazife alacağını söylemiştiniz. Bu 1969’mu?

C–1969 seçimlerini, en yakın olarak onu işaret ediyorum sayılabilir.

S–Millî Eğitim politikasını doğru bir istikamete sevk etmek kararı verilmedikçe iktidarın gençlik meselesine bir çare bulması ümit olunamaz dediniz. 1964 Şubatına kadar böyle bir karar verilecek durum yok mu idi? Bu konuda muhtar üniversiteye düşen nedir?

C–Burada millî eğitim politikasından, türlü tatbikattan bahsediyoruz. Umumî olarak burada söyledim, bu gençlik meseleleri üzerinde, Mecliste de genel görüşme açılacaktır. Daha etraflı konuşmalar olacak ve cevaplar vereceğiz ümidindeyim. Şimdi bir iki kelime ile bunu izah etmek çok uzun sürer.

(...)

S–Türk halkı 1945 yılından bu yana demokratik rejimi başarı ile benimsemiştir, millî irade ile iktidarlar getirip, iktidarlar devirmiştir dediniz. 1945’den beri iktidarlar, millî irade ile devrildiğinden söz edilirse 27 Mayıs’ın bu konudaki dayanağı nedir?

C–Anayasada bu görülüyor. Anayasa yazıyor bunu. Anayasa 27 Mayıs 1960’ı sebeplerini söyleyerek millî bir hareket olarak vasıflanmıştır. Ve vatandaş oyunun tescil ettiği kayıt budur.

Tercüman muhabirinin soruları

S–Başbakanın seçim kanunlarında yeniden bazı değişiklikler yapmak istemesini memnuniyetle karşılıyorsunuz. Şimdi burada akla iki sual geliyor. Biri, Başbakan her yıl seçim yapılmasının mahzurlu olduğunda duruyordu. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Yani her yıl seçim yapılmasını önleyici bir tasarı getirilmesi halinde bunu destekler misiniz?

C–Seçimde düzeltilecek maddeler vardır. İlk günden beri bunu söylüyorum. Başbakana bunu daima izah etmeye çalıştım. Ve Başbakan söylediğim gibi yalnız millî bakiye esası üzerinde durmuş, ötekileri tenkit ederdi. Yani, yaparız derdi, beraber partiler arasında alâkadar oluruz, iyi niyetle gayretler gösterirdi. Ama bunların hiç birisi olmadı. Anladım ki, bir tek mesele vardır, onu istihsal ettikten sonra, zaten beyanatı var. Başbakan demiştir ki, başlıca maksat millî bakiye sistemidir, onu da aldık mesele halloldu. Halbuki başından beri iddiamız, yalnız millî bakiye meselesi değil, münakaşa olacak diğer bir takım eksiklikler vardır. Bunlara iltifat olunmadı. Biz ne mahzur söyledik isek, o mahzur değildir, mahzur başkasıdır dediler. Onun için ihtirazı kayıt yapıyorum burada, düzeltilecek şeyler var, ama düzelecek meseleler herkesin kendi görüşüne göre tasnif olabilir. Mahzurlu gördüğümüz nedir, faydalı olarak ihtiyaç duyulan madde nedir, bunları gördükten sonra değerlendirebiliriz demek istiyorum.

S–Turhan Feyzioğlu, 1964 Kısmi Senato seçimlerinde CHP yüzde 41’in üzerinde bir oy almış idi. 1968 seçimlerinde seçimlerin ayrı illerde yapılmış olmasına rağmen CHP oylarında yüzde 14 bir düşme olmuştur, diyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

C–Zannediyorum ki, bu münferit vakâda bir rakamın aldığı il olarak tefsirinden daha ileri bir tahlil yaptım. Kısmi seçimler, genel seçimler, bütün rakamları ortaya koydum. Bizzat Başbakanın lütfedip düzelttiğini kaydederek seçim neticelerini söyledim, bundan sonraki tahminler bizim tahmin cetvelimiz üzerinde mütehassısların ayrıca söyleyecekleri, bulabilirlerse sözler olacaktır.

Tesisler konusu

S–Amerika Türkiye’deki tesislerinin bir kısmını iade etmeye başladı ve diğer tesisleri de devredeceklerini, Türkiye’de Amerikan tesisi kalmayacağını beyan ettiler. Bu hususta ne düşünüyorsunuz?

C–Şimdi, ilk günden beri bu NATO işbirliği hakkında bizim söylediğimiz bellidir. NATO içinde kalacağız, aramızdaki ikili anlaşmalar düzeltilecektir. Düzeltilmelidir tezini tuttuk. O zamandan beri hükûmetle, Amerika arasında görüşmeler vardır. Bu görüşmeleri biz yakından tâkip ediyoruz. Bunların gazetecilerde sizinle beraber gördüğümüze göre bazı müspet neticeleri olmuş bunları memnuniyetle görüyoruz. Diğer kalan meselelerde de nasıl bir neticeye varılacak onları da bekliyoruz. Ciddî olarak çalışılırsa düzeltilecek bir takım konuların olduğuna öteden beri kanaat besliyoruz.

S–Bazı yazılarda, gençlik hareketinin, solcuların, anarşistlerin hareketi olduğu ve bundan alınacak dersin sadece bu olduğu iddia ediliyor?

C–Bu yazıları görmedim ben. Fakat görmeden üzerine basmış bulunu-yorum. Bu gençlik hareketlerini, suni olarak karşıt örgütlerle bertaraf etmek usulü tutulacaksa bunun neticelerinden çok endişe duyarım. Ümit ederim ki, böyle sakat bir yola sapılmak istenmez.

S–Seçim propagandaları sırasında YTP Genel Başkanı bir teklif ortaya attı. Bunu da Meclise getireceklerini söyledi. Eski Demokratlara siyasî haklar verilmesi, Anayasada değişiklik yapılması meselesi. Bu konudaki görüşünüz?

C–Şimdiden bir görüş söylemeye lüzum yok. Meclise gelecek, orada enine boyuna konuşuruz.

S–Sayın Cumhurbaşkanınca atanan kontenjan senatörleri konusunda ne diyorsunuz?

C–Sayın Cumhurbaşkanının Senatoya aday göstermesi kendi hakkıdır. Bazı kayıtlar olduğunu zannediyorum. Bu kayıtlara riayeti, elbette kendisi düşünmüştür. Tatbik etmektedir. Neticeleri ile bu tedbirlerde isabetler, umumî efkâr karşısında ve hâdiselerin siyasî hayatın neticelerinde daha iyi anlaşılacaktır. Herhalde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin sayılı dostları inha olunmuştur, iddiasını kimse ileri süremeyecektir.

Adalet Gazetesi muhabirinin soruları

S–Bu yıl denize girecek misiniz? Çivileme mi yapacaksınız?

C–Bu da siyasî bir soru mu? Her zaman denize ilk girdiğim gün benim için büyük bir imtihan gibidir. O sene denize girecek miyim, giremeyecek miyim? İlk günü geçirdikten sonra karar veririm. Doktorumla konuştum, girebileceksin dedi. Ama kendim tecrübe etmedim daha.

S–Muhalefet lideri olarak Kıbrıs olaylarını yakından izliyor musunuz?

C–Yakından tâkip ediyorum. Vakit vakit ümitli havadisler alıyorum. Memnun oluyorum. Vakit vakit eski hikâyeler tazeleniyor, düşünüyorum. Bu konuda henüz etraflı teşhis koyacak vakit de değiliz, sanıyorum.

Alman Haber Ajansının soruları

S–General Madanoğlu, Senatoda, Türkiye’nin güvenliği, uluslaşmasındadır dediler ve Arap ülkelerinde barınamayan Müslüman Kardeşler Türkiye’ye kendi evleri gibi girip çıkmaktadır, dediler. Konuşma hakkında mütalâanız?

C–General, böyle meselelerde haklı olarak çok dikkatli olan devlet ricalindendir. Söylediklerinde hâdiselere uygunluk, gerçek büyük ölçüde ve aşikâr olarak görülüyor.

S–Kennedy’nin ölümü ile Türkiye’nin bazı ümitleri sönmüş müdür?

C–Böyle bir münasebet düşünmedim hiç. Yani Kennedy’nin ölümünün dünya politikası bakımından esaslı mânalar taşıdığına şüphe yoktur. Ama özellikle Türkiye bakımından bir ilişki için zihin yormadım.

Diğer sorular

S–1965 seçimlerine kadar iktidarın bazı siyasî baskılara gitmesi ihtimali söyleniyor. Bu arada Temel Hak ve Hürriyetler Kanunu ile Yargıtayın bazı teminatını kısıtlayacağı sanılan yeni kuruluş kanunu gibi şeylerle herhangi bir baskıya gitmesi ihtimali karşısında ne dersiniz?

C–Temel Hak ve Hürriyetler Kanunu’nun az çok ne demek istediğini biliyoruz. Yargıtay’la ilgili kanun tasarısını bilmiyoruz ama, sayın Adalet Bakanının böyle tertiplere ne kadar istidadı ve ne kadar hevesi olduğunu birçok misâli ile gördük. Bu noktalarda ümit, Başbakanın sağduyusunun, sakat maksatlar var ise, bunları önlemekte göstereceği ısrara bağlıdır.

Atı politika için hiç kullanmadım”

Adalet Gazetesi foto muhabiri, İnönü’den “Atı çok mu seversiniz?” diye sormuş, “Çok severim” cevabı üzerine, salondaki bir masa üzerinde duran at heykelinin yanında İsmet Paşanın resmini alıp alamayacağını öğrenmek istemiştir. İnönü “Alırsınız” demiş ve hemen arkasından gülerek devam etmiştir: “Mânası olur sonra. Atı politika için hiç kullanmadım.”

 

 

 

 

 

İnönü Şehitlerini Anma Komitesi Başkanı ve Bozöyük Kaymakamı Nüsret Saygı’ya Gönderilen Mesaj[71]

Sayın Nüsret Saygı,

İnönü Şehitlerini Anma Komitesi Başkanı,

Kaymakam, Bozüyük

Sayın Başkan,

İnönü Şehitlerini anma gününde, size duygularımı söylemekten şeref duyuyorum. Hesapsız muharebe meydanlarında şehit düşen evlâtlarımızı daima hatırladığımız gibi, İnönü şehitlerini de anmak bir değerli ödev olmuştur.

Başkanı bulunduğunuz komitenin kadirbilirlik ve vatan uğrunda fedakârlığı teşvik eden bir yolda olması iftihar edilecek bir davranıştır. İnönü muharebeleri, İstiklâl Mücadelesinde Büyük Atatürk’ün çok takdirini kazanmış savaşlardır. Bu savaşların askerî ve siyasî hayatımızda etkileri çok geniş ve derin olmuştur. Sizi yürekten tebrik ederim. Sizlere derin saygılarımı sunarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP İl Temsilcileri Toplantısında Demokratik Rejim, Seçimler ve Parti Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma[72]

“Atatürk Enstitüsü’nün açılışından geliyorum. Esasında teşvik edilecek bir teşebbüstür. Politik devirlerde türlü maksatla kullanılabilir. Atatürk’ü nasıl değerlendirecekler? Zamanla görülecektir.

Halkevleri kapatılmıştır. Uzun süre kapalı kalmıştır. Anayasa Mahkemesi kararınca açıldı. Şimdilik elimizde bulunan Anayasa teminatı ile siyasî hayatımızı sürdürüyoruz.

Bu seçimde ne imtihanlardan geçtik? Başımızdan geçen olayları insaf ve itidal ile tetkik etmek lâzımdır. Seçim çok hâdiseli geçmiştir. Bir çok tecavüzler olmuştur. Henüz haklı haksız ayırt edilmemiştir. Sabırlı, itidalli olun.”

Olan vakaların içinde aklın kabul edemeyeceği taşkınlıkların bulunduğunu belirten İnönü, Emirdağ ve Bingöl-Kığı olaylarına da değinmiş, tahkikatların örtbas edildiğini, partilerin tecavüzünün bulunduğunu, fakat hükûmet idaresinin tarafsızlığının yok olduğunu söylemiştir.

İnönü, “Tatbikatı neticesiz bırakmak için her marifet yapılıyor. Olay [Olanların,] vakâların hududu yok” dedikten sonra, demokratik rejime geçişimizi anlatmış ve özetle şöyle demiştir:

“İktidarı bir defa bırakmadan demokratik rejime girdiğimiz anlaşılmaz kanısındayım, dedim. Yaptık, çoğa mal oldu. Hiç pişman değilim. Demokrasi tesis olmuştur. Yürümektedir. Ne zaman olsa bu tecrübe devri kısa sürer. Bir asır sürmez her halde? Şimdi düşünüyorum bir asır sürecek mi diye?

Sağlam ve emin bir seçim tutmak devletin görevidir. Ancak şimdi bu, dilde söyleniyor. Şimdi aksaklıklar oluyor, kim bozmak, kim düzeltmek için çalışıyor? Belli değil. Şimdiye kadar meydana çıkan kusurlar, tahmin edilmeyen kusurlardır. Bir gün de beş altı seçim yapılacak. Çok dikkat isteyen bir sistem içinde seçim yaptık. Saat gibi işlemesini istemek bir hayal olmuştur. Beş altı seçimi bir günde çıkarmak kolay olmuyor.

Seçim öncesi

Başbakan seçimlerden, kütüklerden söz etti. Millî Bakiyeyi kaldıracağız, dedi, Mesele yalnız bu değildir, dedim. Kütük meselesi henüz hallolunmamıştır. Benim bildiğime göre, kütükte emniyet henüz temin edilmemiştir. Peki, dendi. Bunlar sonra düşünülecek şeyler, dendi. Ve seçim kanunu değiştirildi. Sonra seçimler oldu. Şimdi bağırıyorlar. Kütüklerden, mahzurlardan söz ediyorlar. Sizin canınızı yakan mahzurlar nelerdir, bilmiyoruz.

Ön seçim meselesine ve kütüklere bir çare bulunmalıdır.

Diğer partiler temelsizdir

CHP içinde çalışma meselesinde büyük eksiklikler meydana çıkmıştır. İlk hatıra gelen dâvalarımızı, köylüye bilerek anlatmaktır. Anlatılırsa anlıyor, anlatılmazsa ileri sürülen iddialara kanıyor.

Parti çalışması, hasbi çalışmadır. İktidarda olmayanlar için masraflı çalışmadır. Ama biz Halk Partisi’yiz. Elimizde bütün kuvvetler var iken bunların hepsini bir tarafa bırakmış ve demokratik sistemi tesis edilsin iddiasına kapılmışız. Ortaya partiler çıkmıştır. Partilerin henüz hepsi temelsizdir.

Toprak Reformu diyoruz. İktidara gelirsek yapabiliriz. Toprak Reformu ıstırap çeken vatandaşlara bir müjde olacaktır. Bunu anlatmalıyız. Seçim nihayet ameli bir muameledir. Bu iş çok dikkat ve sebat meselesidir.

Vatandaşlarımız vatanın selâmeti için toplanıp bir saat içinde canlarını verebilirler. Ama vatanın selâmeti için onlara her gün bir kuyudan bir kova su çektiremezsin. Onları devamlı bir işe alıştırmak lâzımdır. Sandık başı meselesi de budur. Ben bunu 26 senede anladım. Hiç olmazsa siz bir yılda anlayın. Böyle işler nihayet eğitim meselesidir. Ders gibi öğretilmelidir. Bu seçim eğitimini yapacağız. Bunun tedbirini alacaksınız. Talim gibi öğreteceksiniz. İnşallah önümüzdeki 30 senede de bunu öğreniriz.

Kazancımız içimizde olmamalarıdır

CHP olarak ödevimiz her zamandan çok daha önemli bir haldedir. Şimdiye kadar CHP’nin başına gelenlerin en insafsızını Güven Partililer yüzünden geçirdik. Kazancımız çoktur, kaybımız vardır. Saf insanlar gibi içimizde bunlara inanmışız. “Paşam sana karşı değiliz” diyorlardı. Sanki ben yalnız bana karşı olanlarla alâkadar olurum?

Bir toplum için her şeyden önce mühim olan kaderini teslim ettiği insanların bu kadere sadık olmalarıdır. Bunların eline bıraktık, en koyu düşmanlarımızla yarışarak insafsızlık yapmışlardır. Bir kazancımız var. İçimizde değillerdir.

Şimdiye kadar ömrümüz bu memlekete hizmet için geçmişse, şimdiden sonra da demokrasi ve selâmeti tesis edip gözlerimizi kapatacağız. Meselelerin hal çarelerini biliyoruz.

Tıpkı Millî Mücadelede Şeyhülislam Dürrü efendi ne söylüyorsa, ayni şeyi söylüyorlar. Dünkü arkadaşlarımız bize Allahsızlar, diyorlar. Kendileri Allah’ın resulü imiş gibi. Kim Allahlı, kim Allahsız, biz biliriz diyorlar. Bu kadar küstah bir iddia işitilmiş midir?

Atatürk’le beraber Sünni-Alevi düşmanlığını tamamıyla tedavi etmiştik. Bu yeniden meydana çıktı. CHP’nin programı ile bu ayrılık tedavi olunacaktır. Bu bizim için hayat meselesidir. Sünni-Alevi arasında Türk olarak bir his gibi fark yoktur. Bir kaynaşma olmuştur. Şimdi bunu ayırma teşebbüslerine, CHP olarak karşı koyacağız.

CHP’yi fırtınalardan teşkilât korumuştur

CHP’yi son fırtınalardan kurtaran İnönü değildir, Ecevit değildir, merkez kurulu değildir, teşkilâttır. Sizlersiniz.

Çok kere Kurultaya kararsız gelmişimdir. Ama Kurultaydan dev gibi, aslan gibi, iradeli bir insan olarak çıkmışımdır. Bu sizin ilhamınızdır.

CHP memleketin bugününü emniyet içinde tutacak ve geleceğini emniyet içinde yaşatacak yegâne partidir.”

 

 

 

 

 

CHP İl Temsilcileri Toplantısının Son Gününde Üniversite Boykotları Dolayısıyla Başbakan Süleyman Demirel’in Yaklaşımına İlişkin Yapılan Konuşma[73]

GP’nin dün basına verdiği bildiri ile ilgili olarak CHP Genel Başkanı İsmet İnönü şunları söylemiştir:

“Sekizler olarak iftira ile siyasî hayata başlayanların bu mugalâta ve iftira-ları yürütme çabalarının sonucu hüsrandır.”

(...)

CHP İl Temsilcileri toplantısı iki günlük çalışmalarını dün bitirmiştir. Dünkü toplantıda CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bazı temsilcilerin, son gençlik hareketleri dolayısıyla Millet Meclisinde açılan genel görüşmede, CHP sözcülerinin daha yeterli davranmaları gerektiği yolundaki temennileri üzerine söz almış ve özetle şunları söylemiştir:

“CHP sözcüsü, her bakımdan olumlu ve mükemmel konuşmuştur. Talih-sizlik varsa, bu, o konuşmanın değerlendirilmesinde hataya düşülmüş olmasında aranmalıdır.

Gençlik olayları için iktidar partisi başkanı ne demiştir? Başbakana göre, işgal bir direnmedir. Direnme hakkı ise yoktur.

Doğru olan şudur. Direnme hakkı kendiliğinden milletlere gelir. Şu zamanda gelecek, böyle gelecek diye buna kılavuzluk etmek kanunsuzluktur. Fakat direnme hakkını 1963’ten sonra dile getiren ve halk ölçüsünde tesirli bir hale sokmak isteyen, bizzat Adalet Partisi’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel’dir. Köy köy, kasaba kasaba dolaştı. Halk kendisini savunmalıdır, dedi. Devletin bütün resmî kuvvetleri elinde olduğu halde bunu söyleyerek, o kuvvetlere karşı resmî vaziyet aldı. O zaman ben bu çelişmeyi söyledim. Sayın Devlet Başkanına kadar söyledim.

Şimdi bu zat bulut vardır diye manâ çıkaracak şekilde konuşmaktadır. Bu bir.

İkincisi, gençler çok olumlu şekilde harekete geçmişlerdir. Boykot yapmak mahzurlu değildir, makûldür. İşgal komünistliktir diyor.

Nereden çıkartıyorsunuz bunu?

Öğrenci hayatında, dersi boykot diye bir kanun var mıdır? Öğrenci hayatında asıl olan derslere devamdır, imtihana girip sınıf geçmektir. Ama, dersi ya da imtihanı boykotta mahsur yoksa, üniversitenin temelinde bulunan derin hastalıkları tedavi için böyle bir hareket de, işgal de, makûl görünmüş olur.

Boykot neyse, işgal de odur. Aynı hastalıktan geliyor. Aynı derin tesirlerden geliyor kanaatindeyiz.

Sözcümüz de bunu söylemiştir.

Bunlar, Üniversite bünyesindeki derin hastalıkların geri tepmesidir. Bir hastalık derin olursa, onun meydana çıkması için arazdan bazılarını beğenirsin, bazılarını beğenmezsin, olur mu?

Hocalar, kamu oyunun ihtiyaç gördüğü reformlara eğilmemişlerdir. Öğrenci tekliflerinde, bizim imtihanlarımızı sudan yapın, bedâvadan sınıf geçirin gibi şeyler işitilmiyor. Bu tekliflerde olgun, yetişmiş, âdeta feragatle, yıllarca Üniversite hocalığı yapmışçasına meseleleri bilen, derin ıstıraplı insanların ortaya koyduğu çareleri görüyoruz.”

 

 

 

 

Üniversite ve Yüksek Okullardaki İşgal ve Boykotlara AP’nin Tutumuna İlişkin Gazetecilere Söyledikleri [74]

“Meclisteki konuşmalarda, boykot ve işgale ayrı gözlerle baktıklarını ifade ettiler. Şimdi bunun tatbikatına geçtiler. İşgal ve boykotun birbirinden farklı olmadığını söyledim, ayrılmaması gerekir dedim, bundan endişe ettim.

Ama onlar, Mecliste önce bir şey demediler. Sonra ayrıldılar. Şimdi de görüşlerinin tatbikatına geçiyorlar.”

 

 

 

 

AÜ Tıp Fakültesi Diploma Töreninde Yapılan Konuşma[75]

(...)

Diploma dağıtımından önce kısa bir konuşma yapan CHP Genel Başkanı İnönü gençleri kutlamış, başarı dileklerinde bulunarak özetle şöyle demiştir:

“Tıp Fakültesinin açıldığı günleri heyecanla hatırlıyorum. Ona bağladığımız ümitler teyit olmuştur. Tıp Fakültesi ve Hekimlik mesleği, bir bakıma insan hayatı ile alâkadar olan önemli bir meslektir.

Tıp Fakültesi, kendi sahasının yanı sıra büyük öncüler yetiştirmiştir. Cemiyete her bakımdan kılavuz olmuşlardır.”

 

 

 

 

TÖDMF Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj Özeti[76]

Türkiye Öğretmen Dernekleri Millî Federasyonu, kültür hayatımızın ileri ve önemli bir örgütüdür. Öğretmenlerimizin yüce ödevlerini yaparken milletimiz gözünde daima yeniledikleri tesirlerini ve bu sefer de yeni hizmet süresi için güçlendireceklerini ümit etmekteyim. TÖDMF kültürümüzün, devrimlerimizin sağlam ve sarsılmaz izleyicisi ve bekçisidir.

 

 

 

 

Doç. Dr. Mukbil Özyörük’ün CHP’ye Katılma Töreninde Yapılan Konuşma[77]

(...) CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, Özyörük’e, “Partiye giren, imza ettiğinden itibaren partiye sahip olur. Hakları ve ödevleri de aynıdır” [demiştir.]

(...) Özyörük’ün konuşmasından sonra İnönü’de şöyle demiştir:

“Yürekten bağlılıkla beraber çalışacağız. Demin de söylediğim gibi bu andan itibaren bizim kadar hakkınız var, bizim kadar göreviniz var.”

 

 

 

 

Ankara Aktepe’deki Gecekondu Yıkımı Üzerine Başbakan Süleyman Demirel’e Gönderilen Yıldırım Telgrafı[78]

Sayın Süleyman Demirel

Başbakan – ANKARA

Bir saat evvel Ankara’nın Aktepe mevkiindeki gecekondu sakinleri ziyaretime geldiler. Kendilerine, gecekondu yapmaları halinde yıkılmayacağı, telkin edildiği halde, evlerinin bugün yıkımına başlandığı ve bir semt halkının açıkta ve perişan hale düştüklerini söylediler. Yıkıma yarın da devam edilecekmiş. Vatandaşların açıkta ve mağdur duruma düşmeleri, münasip bir taşıma ve iskân imkânına kavuşturuluncaya kadar ilgililerin acele işlem yapmalarına mahal kalmamak üzere duruma bizzat zat’ı alinizin derhal müdahale buyurmanızı hasseten rica eder, saygılar sunarım.

İsmet İNÖNÜ

       Malatya Milletvekili

       CHP Genel Başkanı

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında NATO Üzerine Söyledikleri[79]

(...)

CHP Genel Başkanı İnönü, bu arada yaptığı konuşma ile raporun yayınlanması görüşüne karşı çıkmış: “Durup dururken, elimde icra gücü yokken ne diye demarşa [demarche] geçeyim? Rapor yayınlanırsa bir takım yanlış anlamalar olur. Şimdi ne diye husumeti üzerime çekeyim. Bunun yurt dışında tepkileri olabilir” demiştir.

İnönü, NATO içinde kaldıktan sonra anlaşmanın 12’nci maddesi gereğince bazı şartlar ileri sürülebileceğini ve bunlar üzerinde konuşulabileceğini, ancak bu, CHP yeniden icra gücünü yüklendiği zaman yapılabileceğini belirtmiş, yeni statüye göre NATO’da artık her yıl yeni baştan “Çıkmak ya da katılmak konusunun” görüşülebileceğini bildirmiştir.

Parti Meclisi üyeleri; “AP ve TİP’in NATO konusunun mâlum olduğunu, bunlar içinde CHP’nin de görüşünün belirmesi gerektiğini, NATO’da bir revizyon yapılmasının şart olduğunu, bu hususun Parti Meclisi bildirisinde yer alması gerektiğini” söylemişlerdir. İnönü ise esas meselenin NATO’da kalıp kalmamak meselesi olduğunu tekrarlamış ve NATO’ da kalma şartları üzerinde durmanın gereksizliğine değindiği bildirilmiştir.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’in Basın Toplantısındaki Sözleri Üzerine Gazetecilere Söyledikleri [80]

İsmet İnönü, kızının Kartal’daki evinde, mevsimin ilk deniz banyosunu almış, ancak ünlü “çivileme”sini, kıyının kayalık oluşundan yapamamıştır. Bu arada, İnönü ile gazeteciler arasında şu görüşme cereyan etmiştir.

–Başbakanın basın toplantısındaki sözlerini nasıl buldunuz?

–Çok istifadeli. Bugün okudum. Çok istifadeli ama, Başbakan da çok istifade etmiş. Bizim şikâyetlerimizi şimdi daha iyi kavrayacak hale gelmiş.

–DP’liler, Demirel’i devirmek için birleşiyorlarmış. Görüşünüzü söyler misiniz?

–Başkalarının işlerine karışmak âdetim değildir.

–DP’lilerin siyasî haklarının iadesine çalışılıyor. Düşünceniz?

–Başbakan onu hallediyor. Kanun meselesidir diyor.

İsmet İnönü, denizde beş dakika kalmış, daha ziyade sırt üstü yüzmüştür. Denizden çıktıktan sonra “Deniz çok mükemmel, Yarın daha iyi olacak” demiştir.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisini Toplantıya Çağrı Bildirisi[81]

Seçim yasalarında değişiklikler yapmak üzere hazırlığa girişen hükûmet, bu konuda partilerden de Temmuz sonuna kadar görüşlerini bildirmelerini istemiştir. Partimizin bu konudaki görüşünü tespit etmek üzere 28 Temmuz 1968 Pazar günü saat 10 da İstanbul’da CHP Kartal İlçe Merkezinde yapılacak olağanüstü Parti Meclisi toplantısına teşrifinizi saygıyla rica ederim.

İsmet İNÖNÜ

      CHP Genel Başkanı

 

 

 

 

Gazeteciler Bayramı Dolayısıyla Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’e Gönderilen Mesaj[82]

“Sansürün kaldırılmasının 60. yılını kutlama töreninize katılamayacağım için üzgünüm. Basının özgürlüğünü tanımayan sansür yıllarının acı hatıralarını unutmuş değilim.

Türk basını her alanda özgür bir toplum yaratmak için ağır ve şerefli bir mücadeleyi her zaman vermiş ve dördüncü kuvvet olmanın bilincine varmıştır.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün telgrafı, “Gazeteciler Cemiyeti’nin sayın başkanının şahsında basınımızın seçkin mensuplarının bayramını kutlar, sağlık, mutluluk ve başarı dileklerimle saygılarımı sunarım” diyerek son bulmaktadır.

 

 

 

 

Konya Olayları Üzerine Verilen Demeç[83]

İstanbul gençlik hareketlerinin acıklı neticesi üzerine Konya olayları eklen-miştir.

Konya olaylarının mahiyetine doğru bir teşhis konmazsa, memleketin huzuruna tamiri artık mümkün olmayacak felâketler gelebilir.

Konya olaylarına doğru, sorumlu ve memleket huzurunu sağlayıcı bir teşhis koymak lâzımdır. Konya olayları suni olarak beslenip, yetiştirilen derneklerin, örgütlerin İstanbul’da ve Bursa’da şahlanışından sonra kendine güvenerek taarruza geçmesi niteliğindedir. Öğretmenler, kitapçı dükkânları, gazeteler tecavüze uğramışlardır. Hattâ ordu müesseselerine tecavüz haberleri duyulmuştur.

Devlet ve hükûmet, irtica ve tecavüzlerine karşı hiçbir suretle aciz değildir. Devletimizin kuvveti ve kanunlarımızın tesiri irticaları bastıracak, önleyecek kudrettedir. Elverir ki, irtica hareketleri doğru teşhis edilsin, özellikle “vicdan hürriyetinin tabiî görünüşleri” tarzında alınmasın, teşvik edilmesin.

Olaylar üzerine hükûmet el koymuştur, tahkikat yapılmaktadır. Ciddî tahkik ve izleme memleketin huzurunu koruyabilir, kurtarabilir. Şimdilik, vaziyeti görüşümüz böyle halis bir temenniye dayanmaktadır. Ancak, üzülerek söyleyelim ki sorumlu bakanların beyanları olayların teşhisi yönünde ümit verici değildir.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısından Sonra Konya Olayları Üzerine Gazetecilere Söyledikleri[84]

Parti Meclisi’nde memleketin son olaylarını tahlil ediyoruz. Memlekette huzuru, demokratik rejimi kurmak, mal ve can emniyetini sağlamak hedefine ne tedbirler lâzım olduğunu göstermeye çalışmak istiyoruz.

Kanaatimizce huzuru sağlayacak, huzursuzluktan memleketi kurtaracak tedbirler vardır ve tesirlidir. Yeter ki, sorumlu insanlar olarak elbirliği ile selâmet tedbirlerini görüşelim ve tatbik edelim.

 

 

 

 

Seçim Mevzuatına İlişkin Adalet Bakanı Hasan Dinçer’e Gönderilen Mektup[85]

Seçim kanunlarının bugüne kadar yapılan uygulamalarında ortaya çıkan çeşitli aksaklıkların giderilmesi için yüksek bakanlığınızın giriştiği çabaları takdirle karşılamaktayız. Bu çalışmaların Anayasamızın öngördüğü esaslara uygun, seçimde adalet ve emniyeti sağlayıcı ve siyasî huzuru koruyucu bir sonuç getirmesini dilemekteyiz.

Çoğu defa Seçim Kanunu’nun değiştirilmesinde, uzun sürebilecek gerekli araştırmalar ihmal edilmiştir. Bilimsel, objektifliği hâkim kılan üniversiteler ve seçim yönetiminde bir süredir görev yapan Yüksek Adalet Kurulları gibi, tarafsız organların görüş ve tavsiyelerine bu defa imkân verilmesine ciddî ihtiyaç olduğu kanısındayız.

Bu sebeple yüksek makamınızın siyasî partilerin görüşlerine olduğu kadar, yukarda saydığımız iki ana kurulun da fikir ve görüşlerini gerekli bularak onlara da bir çağrıda bulunmuş olmasını ümit etmekte ve dilemekteyiz.

Böylece, üniversitelerden, Yüksek Adalet Kurullarından ve siyasî partilerden elde edilecek görüşlerin ışığı altında girişilecek bir çalışma ile yazınızda bahis buyurduğunuz (Siyasî Partiler Kanunu’nun ön seçimlerle ilgili hükümleriyle, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki 298 Sayılı Kanunun aksayan yönlerini) giderme imkânları sağlanmış olacaktır.

CHP’nin bu konudaki temel görüşlerini sunmadan önce bir de çalışma metodu teklif etmek istiyoruz.

Hükûmet tasarısı son şeklini almadan, siyasî partilerin üzerinde mutabık kalacakları bir seçim kanunu teklifi, partiler temsilcilerinden kurulu bir özel komisyonda hazırlanmalıdır. CHP’nin görüşleri, teklif ettiğimiz özel komisyonda bütün ayrıntılarıyla belirtilecek iki temel noktada toplanmıştır:

1–Temsil ile ilgili sorunlar:

Millî iradenin veya halk iradesinin tezahürüne kimlerin katılacağı, yani kimlerin seçmen, kimlerin aday olabileceği ve adaylardan seçilenlerin nasıl belli edileceği sorunlarıdır.

a) Seçmenlik sorunları:

Genel oy kabul edilmiş olmakla beraber tek çelişme rüşt yaşı 18 olduğu halde, seçme hakkı yürürlükteki kanunla 21 yaşında başlamaktadır. Biz medenî rüşt ile siyasî rüştün birleştirilmesini, yani seçmen yaşının 18 olmasını teklif ediyoruz.

b) Seçilebilme yeteneği:

Kimlerin milletvekili ve senatör seçilebilecekleri Anayasada saptanmıştır. Anayasa, memurların adaylığını istifa şartına bağlanamayacağını, ancak seçim güvenliği bakımından bazı sınırlamalar yapılacağını belirtmiştir.

Bu konudaki kanun maddesi çok geniş olarak yorumlanmaktadır, bundan ötürü de, memur, hizmetli, hattâ işçilerin seçilme hakları tehlikeye girmektedir. Bu maddenin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

c) Temsil ile ilgili diğer bir sorun, belediyeler, il genel meclisleri, başkanlık ve komisyonlarına partilerin temsil oranına göre katılmalarıdır. Böylece, Anayasamızın anlayışı, mahalli idarelerde de uygulanmış olacaktır.

2–Seçim işlemlerinin düzeni ile ilgili sorunlar:

a) Seçmen kütüğü adli murakabe sorumluluğu içinde devamlı bir sisteme bağlanmalıdır.

b) Önseçim veya yoklama düzeni geniş ölçüde ıslaha muhtaçtır. Bu konudaki görüşümüz, çeşitli ve değişik uygulamaları ile, kurulmasını dilediğimiz özel komisyonda dile getirilecektir.

Sayın Bakan,

Yukarıda özet olarak sunduğumuz görüşlerin dışında kalan hususlara bu yazı içinde girmeyi faydalı bulmadık. Takdirinizle imkân yaratıldığında görüşlerimizi ayrıntıyla açıklayacağız.

Bakanlığınızın giriştiği çalışmaların, Anayasanın öngördüğü ilkeler içinde, seçim emniyeti ve adaletini, siyasî huzuru sağlamasını dilemekteyiz.

CHP bu çalışmalarınızda sizlere yapıcı yardımda bulunmayı ve destek olmayı şerefli görev saymaktadır.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’in Ortanın Solu Üzerine Söylediklerine Verilen Yanıt [86]

Sayın Başbakan, partisinin merkez Temsilciler Meclisinin çalışmalarını tamamlaması dolayısıyla yaptığı ve basına verilen konuşmasında Ortanın Solu ilkesinin aşırı sola zemin hazırladığını belirtmiş, “CHP büyük bir gaflet içindedir” demiştir.

İfade etmek mecburiyetindeyim ki, sayın Başbakan Ortanın Solu ilkesinin manâ ve mahiyetini, anayasamızın ruhu karşısındaki önemini hiç anlamadığı gibi, tâkip etmekte olduğu iç politikasının da ispatladığı üzere, asıl kendisi derin ve tehlikeli bir gafletin tam ortasındadır. İktidar olarak üstesinden gelemediği huzursuzluklar, çare diye giriştiği teşvikler ve tertipler vatandaşı hem rahatsız etmekte, hem de ciddî şekilde endişelendirmektedir.

Gerçek, AP’nin, iç politika yönetiminde aşırı sol ve aşırı sağ akımların, türlü siyasî huzursuzlukların hiç birisiyle esaslı olarak ilgili bulunmadığıdır. Tek siyasî hedefi, rakip saydığı CHP’ye karşı kanun içi ve çoğunlukla kanun dışı, açık ve çoğunlukla kapalı her yoldan yıpratıcı bir politika izlemektir. Başbakanın ortanın solu ilkesini aşırı sola zemin hazırlamakla suçladığı ve inandırıcı hiç bir tarafı olmayan demeci karşısında asıl maksadını, davranışlarının haksızlığını kamu oyuna söylemek görevini taşıyorum.

CHP’nin aşırı solla iç politikada, dış politikada hiç bir teması, benzer hiç bir yeri yoktur. CHP, kurultayının kararıyla bir sosyalist parti olmadığını ve olmayacağını bildirmiştir. CHP’nin ortanın solu hareketi 1961 Anayasası düzeninin kurulması gereken bugünkü Türkiye’de, kendi bünye ve programındaki ilkelerin, milliyetçi, halkçı, devletçi ve devrimci ilkelerinin tâkipçiliği hareketidir. Ortanın solu bu ilkeler içinde yeni bir hamle, yeni bir düzen düzeltmesi, düzenin yeni Anayasanın sosyal ve ekonomik temelleri üzerinde oturtulması hareketidir. Ortanın solu, anlayışsız iktidarların yönetiminde bunaldıkları zaman çıkış yolunu aşırı uçlarda arayan kitleler için bir ümit ışığı, bir kurtuluş çaresidir. Bu karakteri ile ortanın solu politikasının, aşırı sola zemin hazırlamadığını tam aksine, onun karşısında kurulabilecek barajların en esaslısı olduğunu Türkiye’de artık pek çok kimse bilmektedir, anlamaktadır. Sayın Başbakanın henüz bunlar arasında olmaması hazin bir tecellidir. Kendisi, iç politika davranışlarıyla yalnız aşırı sol için değil, ondan da daha saldırganı aşırı sağ için bütün zeminlerin en elverişlisini hazırlamakta olduğunu fark etmemektedir. Bunlar, içinde bulunduğunu söylediğim derin gafletin delilidir.

CHP bütün tarihi boyunca daima bir nizam partisi hüviyeti taşımış, bu karakteri ile Türk milleti için, en karışık devirlerde bir güven unsuru olmuştur. Böyle bir partiyi huzursuzluk isteği ile, karışıklık tertipçiliği ile suçlamaya kalkışmak hiç kimseyi inandırmaz. CHP dün olduğu gibi bugün de, içte siyasî huzuru, aşırı sağdan da, aşırı soldan da gelecek ifratlara karşı korumayı görev bilir. Bir grup öğrencinin ve daha ziyade öğrenciler içine karışarak siyasî huzuru ve memleketin dış politika menfaatlerini zedelemek isteyenlerin tecavüzlerinin hepsinin karşısındadır. CHP devlet kuvvetlerinin bunlarla kanun çerçevesinde mücadele edecek güçte olduklarını söyler, huzuru korumalarını ister.

NATO içinde müttefikimiz Amerika’nın denizcilerine fiili tecavüz şeklini almış hareketlerin arkasında, NATO’da kalınmasından yana bulunduğunu bildirmiş bir siyasî teşekkülü, CHP’yi göstermeğe kalkışmak bir iktidar beceriksizliğinin en beceriksizce maskelenmesi gayretinden başka bir şey değildir. CHP dış politikada Amerika’ya ve Sovyet Rusya’ya düşmanlık güdülmesinin karşısında olan bir partidir.

Memleketimizi ziyaret eden Amerika donanmasına karşı yapılan tecavüzleri, daha bunların başladığı 1967 sonbaharından beri kınamış ve yermiştir. Sayın Başbakan bunları nasıl unutur görünebilir?

CHP bu vaziyetini alırken, bir nizam partisi olmak vasfının başka ödevlerinden de kaçınmaz. CHP’nin, kendisinden başka olan bütün partilere karşı tek mükellefiyeti, her birinin, Anayasa teminatı içinde, güvenle çalışabilmelerinden yana olmaktadır. CHP bu prensibinin icabı olarak, AP, DP’nin devamı olarak siyaset sahnesine çıktığı andan itibaren, kanun yolu ile veya kanun dışı tecavüzlerle bu partiye yöneltilen her türlü kısma ve engelleme hareket ve tasavvurlarının karşısında olmuştur. Ancak bu sayede AP açıktan DP’nin devamı yaftasıyla çalışmış ve şimdi iktidara gelebilmiştir. Bugünkü siyasî partilerden hiç birisi CHP’den daha bu ölçüde bir yardım ihtiyacı karşısında kalmamıştır. Bizim inancımız ve Anayasamızın icabı, siyasî partilerin kaderlerinin siyasî iktidarlar tarafından tayine kalkışılmamasıdır. Anayasa kuruluşları, Anayasa dışına taşmış teşekküller için hüküm vermeye yetkili tek karar organlarıdır. Şikâyetler oralara yapılır.

Sayın Başbakanın derdi ve iç huzursuzluklarının bir sebebi, bu anayasa kuruluşlarını tanımamak arzusundan gelmektedir. Son olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun sayın hâkimlerine reva görülen tehditler ve tecavüzler hiç bir hukuk mefhumu ile bağdaşamayan, hiç bir hukuk devletinde misâli olmayan iptidai hareketlerdir. Hâkim elindeki kanunu tatbik eder. Hukuk buradan başlar.

CHP’nin başka bir vasfı, küçük hesapların partisi olmamasıdır.

Zaten küçük hesapların partisi olsaydı yaptıklarını, gerçekleştirdiklerini elbette yapamazdı, gerçekleştiremezdi. CHP bu vasfının icabı olarak, son bazı öğrenciler tarafından girişilen tecavüzler gibi, bundan daha ağır olarak Konya’da yapılan tecavüzleri bunların hepsini irtica sayar ve kanuna karşı olan her hareketi kanun kuvvetlerinin önlemesini bekler. Kanun kuvvetlerinin kanunu korumakta ve vatandaşı korumakta parti mülâhazalarının üstünde tutulmasını ister. AP iktidarının Ankara’da yaptırdığı gibi bunların mütecavizleri açıktan himaye etmesini, Konya’da olduğu gibi mürtecilerin her türlü mal ve can emniyetini zedelemelerine seyirci kalmalarını kanun dışı bir görev suiistimali sayar, takibat ister.

Sayın Başbakan Ortanın Solu hareketini iyi anlarsa hem rahat eder, hem de aşırı uçlara kimin zemin hazırladığını fark eder. Ortanın Solu hareketi bozuk düzeni Anayasa temelleri üzerine oturtma hareketi, kanuna karşı, her türlü tecavüzün kanun kuvvetlerince önlenmesi politikası, bütün sınıflar için sosyal adaletin sağlanması hareketi, özel teşebbüsle kamu teşebbüsünün birbirini tamamlayarak ileriye hamle yapma ilkesidir. Şimdi anlaşılıyor ki, Ortanın Solu hareketi AP’nin ve sayın Başbakanın, sağdan ve soldan bütün aşırı cereyanların başarısını hazırlayan, memleketi iki kamp elinde huzursuzluk içine iten bir siyaset istikametinden ayrılması ve uyanması için de sonuna kadar çalışmak zorunluluğundadır.

Ortanın solu bunu da başarmasını bilerek ve halk, huzuru nerede, nasıl bulacağını görerek iktidar emanetini ona göre verecektir. Belki de sayın Başbakanı telâşlandıran, memlekette gözle görülecek şekilde beliren bu istidattır.”

 

 

 

 

30 Ağustos Zaferi ve Türkiye Harp Malûlü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Şeref Günü Dolayısıyla İstanbul Tophane’de Harp Malûlü Gaziler Yurdunda Yapılan Konuşma[87]

Burada Millî Mücadele erkânının gazileri ve şehit aileleri adına yapılan saygı toplantısını kutluyoruz. Her şeyden önce Malûl Gaziler heyetini, hatıraları korumakta ve Millî Mücadele gazilerini ve onların şehit ailelerini milletin saygı hafızasında daima muhafaza etmekte gösterdikleri gayreti tebrik ederim. Kendilerine, hepimize vazifelerimizi hatırlattıklarından ötürü şükran borçluyuz.

Harp Malûl Gazileri, şehitleri, aileleri ve çocukları vatan toplumumuzda iftihar ile yaşayacak bir unsurdurlar. Türk milleti onların ailelerinin şereflerini daima en yüksek itibar mevkiinde tutacaktır.

Türk tarihi insanların hatırla yapıldıkları eski devirlerden beri zaferlerle dolmuş, süslenmiştir. Her millet, Türk’ün zaferlerini duymuşlardır.

Millî mücadelenin askerî zaferi göğsümüzü gererek tarihe bütün insanların hatıralarına karşı söyleyebiliriz ki, bu zaferlerin en önemlisidir.

Her zaferde olduğu gibi, Millî Mücadele zaferinin arkasından çetin yıllar, güç yıllar gelmiştir. Milletlerin kaderi türlü cilvelerle birlikte yürümüştür.

Bugün büyük zaferin 46. senesini kutluyoruz. Bu 46 sene içinde, yeryüzünde siyaset dengesi türlü şekillere girmiştir. O zaman tahmini mümkün olmayan topluluklar, kuvvet kaynakları ve siyaset kutupları meydana gelmiştir. Bütün bu değişmeler içinde Türkler, 46 yıl sonra da varlıklarını koruyarak şerefle yaşamaktadırlar.

Millî Mücadele, Türk milletinin kaderi üzerinde, zafer olarak özel yer tutar.

Türkler’in Avrupa’nın bir ucundan bir ucuna girip zafer kazanmasını, bir İngiliz tarihçi, teessürle canı yanarak anlatır.. Türkler Avrupa’ya çıktıkları zamanlar, büyük seferler yapıp netice aldılar. O İngiliz, Türkler’in Avrupa’daki varlıklarını ve hayatlarını, eski bir tarihçi olarak, Avrupa’nın kaderinin aksi bir cilvesi olarak anlatır.

İngiliz tarihçisine göre, Türkler’i Avrupa tarihinin sinesinden silmek için Avrupalıların eline iki büyük fırsat geçmiştir.

Birincisi İkinci Murat zamanındadır. Ricatta bulunan Osmanlı ordusu güç durumdayken, tâkip eden ordu takibi sürdürmeyerek mütareke yapmış ve zaman kaybetmiştir. Bu zaman içinde felâketten kurtulunmuştur. Bu 1400 senelerinde olmuştur. Bunun önemi şu; biz o tarihte İstanbul’u bile elde etmiş değildik. İçimizde bir yabancı devlet hayatını sürdürmekteydi. Avrupalılar bu büyük fırsatı kaçırmıştır.

İkinci büyük fırsat, Birinci Cihan Harbi’nden sonraki yıllarda Avrupalıların eline geçmiştir. Türkler müttefikleriyle beraber askerî sahada yenilmişlerdi. Birinci Cihan Harbi’nde, hiçbir memleket bizim ki kadar büyük felâkete uğramamıştı. Türkiye’de olduğu gibi hiçbir memleket galipler tarafından her köşesine kadar işgal edilmemişti. Her memleket bu felâketten kurtulmuş ve kendilerini Avrupa’da kabul ettirmiştir.

Cihan Harbi, herkes için 4 sene sürdü. Bizim için 4 sene fazlasıyla 8 senenin sonuna gelmişti. Güç şartlar altında sürdürülen bu savaş büyük zaferle son bulmuştur. Bu zafer büyük Atatürk’ün çalışmasının, kabiliyetinin, kumandanlığının ve siyasetinin sonucu olmuştur. Bunu hiç bir zaman unutmayalım. Onu ne kadar iyi değerlendirirsek değerlendirelim, yine de hakiki değerini verdiğimiz söyleyemeyiz. Mesele bu kadar mühimdi. Atatürk memleketin istifade edilebilecek bütün kuvvetlerini bir araya getirmiş ve değerlendirmiştir.

Her günü uğraşmayla geçerdi. O yıllarda beraber çalıştığı arkadaşları arasında geçimsizlikler olmuştur. Kavgalar da olmuştur. Ama bunların hepsi o şartlar içinde meydana gelmiş ve hepsi zaman içinde vatandaşlar tarafından değerlendirilmiştir.

Bütün bu çalışmalar içinde Atatürk’ün hissesi büyüktür. Yalnız resmî vazifesiyle başkumandan olarak değil, hiçbir sıfatı olmaksızın bütün bu mücadele içinde en büyük çalışmayı o yapmıştır.

Tarih bakımından Millî Mücadele zaferini, hareketin kendisi, hareketin neticeleri, hareketin önemi bakımından değerlendirmek gerekir. Bundan önce büyük askerî zaferler kazanılmıştır. Ama, hiçbir zaferin neticesi bu kadar önemli olmamıştır. Siyasî neticeleri bakımından bu zafer, diğer askerî zaferlerin hepsinden büyük önem taşır.

Zaferden sonra ilk müzakerelerin başladığı zaman Yunanlılar’ın büyük siyaset adamı Venizelos, bana düşündüklerini anlattı. Yenilgiden sonra, İngiliz Hariciye Bakanı ve Fransız Başbakanı ile konuşmuş, sizin kayıtsızlığınız yüzünden yenildik, demiş ve uğradıkları zararların tazminatını istemiş. Ret edilince son ümidi Türkler’de kalmış. Neden son ümidiniz bizde kaldı, biz size nasıl yardım ederdik, diye sordum. Kaybettiğimiz menfaatleri konferansta isteyeceğim. Siz ret edin, fakat dünyada İngilizler ile beraber olanların âkıbetini bütün dünya görsün diye talep edeceğim, demiş sonra Fransız Başvekiliyle konuşup ret edilmiş. Bunun üzerine ümidi Türkler’de kalmış. Bana, Türkler muzaffer olarak taşkınlık yapacak ve o zaman onlar yine savaşa zorlanıp bize, Yunan ordusuna müracaat edecekti. O zaman isteklerimizi kabul ettirecektim. Ama siz bunu yapmadınız, demişti.

Savaş meydanında kazanılan zaferi devam ettirebilmek için iyi bir siyaset tâkip etmek gerekmektedir. Bu bakımdan Atatürk büyük bir kumandandı. Ama, onun siyaset sahasındaki anlayışı ve kudreti askerî dehasının üstündeydi.

Büyük zaferin askerî ve siyasî sonuçları bu şekliyle büyük önem taşımaktadır.

O İngiliz tarihçisinin dediği gibi, tarihe Türkler’in bir Avrupa devleti olarak geçmesini önlemek için Avrupalıların eline iki büyük fırsat geçmiştir. Biri 1400 tarihlerinde, diğeri de 1922 de olmuştur. Bu eşsiz önemiyle Millî Mücadele Zaferi tarihimizde her zaman müstesna bir yıldız olarak parlayacaktır.”

 

 

 

 

30 Ağustos Zafer Bayramı Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı Org. Cemal Tural, KKK Org. Memduh Tağmaç, HKK Org. Reşat Mater ve DKK Org. Celal Eyiceoğlu’na Gönderilen Mesajlar[88]

Genel Kurmay Başkanı Tural’a

30 Ağustos Zaferi’ni Silâhlı Kuvvetlerimize yüksek şahsınızda tebrik etmekle şeref duyarım.

Anayasamızın, Atatürk Devrimlerinin, Cumhuriyetimizin sarsılmaz dayanağı olan şanlı ordumuzun yüksek vazifesi yolunda daima zaferler kazanacağına millet olarak inancımızla huzur duymaktayız.

Saygılar sunarım.

Kara Kuvvetleri Komutanı Tağmaç’a

30 Ağustos Zafer Bayramı’nı yüksek şahsınızda kara kuvvetlerimize saygıyla kutlarım.

Yüksek sevk ve idareniz altında her zaman olduğu gibi ordumuz, Cumhuriyetimizin, Atatürk devrimlerinin ve Anayasa dâvalarının sarsılmaz ve iftihar ettiğimiz mesnedidir. Saygılar sunarım.

Hava Kuvvetleri Komutanı Mater’e

Şanlı hava kuvvetlerimizin 30 Ağustos Zaferleri’ni yüksek şahsınızda saygı ile tebrik ederim.

Hava kuvvetlerimizin silâhlı kuvvetlerimiz içinde ve yurt savunmasında yüksek değerleri ve önemleri sizin sevk ve idareniz zamanında da şimdiye kadar olduğu gibi, milletin iftiharını celp edecektir.

Saygılar sunarım.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Eyiceoğlu’na

Şanlı deniz kuvvetlerimize yüksek şahsınızda 30 Ağustos Zaferleri’ni saygıyla tebrik ederim.

Deniz kuvvetlerimizin kumandanlığı gibi en yüksek millet vazifelerinden birini deruhte etmiş olarak Deniz kuvvetlerimizin millet nazarında hizmetleri ve itibarları şimdiye kadar olduğu gibi ilerlemekte devam edecektir.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

Milli Mücadeleye Katılırken Gecelediği İstanbul Dalayoba ve Kurna Köyleri Söylevi[89]

Kartallılar’dan her gün yakın ilgi gördüm. Bana bu yakınlığı gösteren Kartallılar ve köylüleriyle konuşmak istedim. Vatandaşlar bana dünya ve memleket meselelerini yakından öğrenmek, bilmek isteğinde ve duygusunda göründüler. Size evvelâ dünya meselelerinden bahsedeceğim. Bu dünyada barışı sağlamak için her memlekette çalışılmaktadır. Birleşmiş Milletler bu konuda uluslararası en büyük kurullardan biridir. Bunun gibi pek çok, insanlık yolunda milletler arasında, dostluk ve barışı sağlamaya çalışan örgütler vardır, kuruluşlar vardır. Böyle olmakla beraber dünyada barış için harcanan emekler tamamıyla her tehlikeyi ortadan kaldıracak hale gelmemiştir. Zaman zaman çok vahim durumlar olmaktadır.

Dış politikada emniyet, kuvvet, söz sahibi olmak her şeyden önce milletin kendi içindeki varlığından ve kuvvetinden gelir. Bir millet kendi varlığını korumak için kendinde kuvvet buluyorsa, tarihte tecrübesi varsa bunları bugün de sağlam olarak yüreğinde taşıyorsa var olma kuvvetlerine sahiptir, demektir.

Türk milleti, dünya milletlerinin arasında özgürlüğünü, kudretini kendi öz varlığında, vatanseverliğinde bulmaktadır. Gerçekte bir milletin büyük kuvveti, büyük kudreti buradan başlar.

Dış politikada memleket idaresi emniyet esasına dayanır. Hiçbir memleket dost ve müttefik aramaktan vazgeçmez ve yorulmaz. Yalnız dış politikada düşmanlıklar ve dostluklar ebedi değildir. Bugün müttefikler vardır, bir süre sonra karşı tarafa geçer, o taraftan bazıları da öteki tarafa geçip birbirleriyle kavga ederler. Bazıları bir milletin iki yüz yıllık geleceğini güvenlik içinde tutacak bağlantılar yapan çok uzak görürlü devlet adamlarından bahsederler. Doğrusunu isterseniz ben tarihte ne böylesine uzak görürlü adam ne de böylesine sürekli ittifak görmedim.

Demek ki dış politikada yakın olan tehlikeleri görmek lâzımdır. Yakın tehlikeye karşı memleketi korumak esastır. Bir parti politikası olarak değil, memleket politikası olarak söylüyorum: Dış politikada mümkün olduğu kadar düşman yaratmamaya çalışmalıyız. Düşmanlık üzerine politika yapmayalım. Bu tarz eğilimleri daima dikkatle tâkip edip sakınalım. Büyük çatışmalar ve felâketler olursa dostlukları ve ittifakları tercih edelim.

İç politikada vatandaşlar arasında çeşitli ayrılıklar olsa bile Türk milleti vatan meselesinde daima beraber olabilmiştir. Tarihten böyle geliyor, çocuklarımız böyle yetişiyor. Milletimizdeki kuvvet budur. Türk milleti tehlike karşısında her fedakârlığı yapacak yaradılıştadır. Milletimiz büyük felâket günlerinden sonra bu anlayışla Millî Mücadeleye atılmış ve Cumhuriyeti kurmuştur.

Millî Mücadele dediğimiz hareket, tarihimiz içinde herhangi bir zafer, herhangi bir tehlike mânasında değildir. Türk milleti, Millî Mücadelede kendi cevheri, kendi kudreti, kendi aklıyla ve son derece büyük fedakârlıklarla, hesapsız ölçüde güçlü devletlere karşı başarı kazanmıştır.

O günlerin önemini parti farkı olmaksızın iyi değerlendirmeliyiz. Millî Mücadele olmasaydı Türk devletinin akıbetinin ne olacağı şimdi artık her tarafta yazılmıştır, söylenmiştir, bilinmektedir.

Türk milleti kendi cevheri ve son derece büyük müstesna kabiliyeti ve rahmete kavuşanların gayreti ile beraberlik içinde Cumhuriyeti kurmuştur.

Cumhuriyet devrimleri de böyledir.

Bu yolda emeği geçenlerin ve önderlerin çoğu bugün hayatta değildir. Hepsi nur içinde yatsın, onları takdirle anıyoruz. Yaşayanları da saygı ile anarız.

Bütün bunlar gerçekte Türk milletinin eserleridir.

Bugün yeni nizamlar içindeyiz. Devletimizin yeni şekli Cumhuriyettir. Türk milleti bugün içinde yaşadığı Cumhuriyet rejimini benimsemiştir. Bunun bütün kanunlarını, nizamlarını yürekten saygı ile tâkip etmektedir.

Siyasî hayatta Demokrasi, Millî irade diye kurduğumuz yeni idare şekli vatandaş tarafından anlayışla karşılanır hale gelmiştir. Siyasî partiler memleket hizmeti için muhtelif yollar seçmişlerdir. Mutlaka bunlardan biri seçimleri kazanıp iş başına gelecek, çalışacak, yorulacak vatandaş hizmetini beğenmezse sonra değişecek, bunda kızacak bir şey yok. Seçilen memleketin hizmetini başarı ile yürütmeye çalışacak, başarı kazanamazsa vatandaş iş başına başkasını getirecek. Böyle bir anlayış olmazsa hürriyet rejimi yürümez. İktidara gelenler işlerini yürütürlerken biraz vakit geçince kendilerini dünyanın en akıllısı sanırlar.

Seçim dürüst olacaktır, güven içinde olacaktır, ama seçim iftira ile, oyunla olmayacaktır. Hiçbir nizam, hiçbir usûl en mükemmel olarak doğmaz. Tatbike başlarsınız, sonra bir takım kusurlar, aksaklıklar çıkar. Elverir ki kusurlar kabul edilsin. “Evet, kusur vardır ama bir daha yapmayacağım,” densin. “Hayır, kusur vardır, yanlış vardır ama hep böyle devam edeceğim.” Bu hatalı yoldur. Bir gün elbet vatandaş bıkacak, değişeceksin, değişmeyi istemeyip kalacağım demek kötü sonuçlar verir. Bu bizde de böyledir.

Köylü vatandaşlar için söylüyorum. Birbirinize düşmanlık yapmayacaksınız. Aranızda fikir ayrılığı olsa bile memleket meselelerinde beraberliği bozmayacaksınız.

İç politikada seçim emniyeti ve doğru seçim ve demokratik rejime geçeli yirmi seneyi geçiyor. Ondan önceki tecrübeler muvaffak olmadı. Bu yirmi sene içinde çok kazadan, çok aksaklıklardan geçtik. Ama geçtik. Yine seçim yapıyoruz.

Devlet düzenini iktidarda olan insanların partisine göre ayarlamak yanlış olur. Bunun kusurları anlaşılacaktır. Yapılırsa bu mutlaka zararlı olur.

Ortanın Solu

Bundan sonra Dolayobalı ve Kurnalı köylülerle İsmet İnönü arasında aşağı-daki konuşma geçmiştir:

Paşam ortanın solunu senden de dinlemek isteriz, anlatır mısın?

Ortanın Solu meselesi vatandaşların kalkınması ve ilerlemesini sağlamak için sosyal ihtiyaçları, sosyal güvenlik ve sosyal adaleti öne alan bir politikadır. Türlü şekilde tatbik olunur. Meselâ Toprak Reformu yapacağız, diyoruz. Biz toprak meselesini yeni bir düzene koymak istiyoruz.

Toprak sahibi köylü bankalardan kredi alamaz işini kolaylaştıracak tedbirleri bulamaz. Bu köylünün meselelerini halledecek, ona yardımcı olacak tedbirler alınmalıdır, diyoruz.

Çalışma hayatında da çalışanlar yarınlarından emin olmalıdırlar, istiyoruz. Çalışan birinin basit hatalar yüzünden işinden kovulması olmaz. Bunun için kanunlar çıkardık. Önce bu aksaklıklar yaratır diye büyük kuşku vardı. Ama hiç aksaklık çıkmadı. Bilakis emniyet çıktı. Haklı yoldan ayrılıp kötü yola sapmış insan çekirge kadar bile sıçrayamaz. Ortanın solunda bir düzen, çalışmak isteyen her insana mutlaka bir iş bulur, bulması lâzımdır. Bugün bulamıyoruz. Devlet düzenimiz bu anlayış üzerine kurulmamış.

Devletçilik

Dünyada bu sosyal ihtiyaçlarla meşgul olduğunu iddia eden partiler kendilerine sosyalist unvanını takmışlardır. Ben bunlara karşı “Biz sosyalist parti değiliz” dedim. Aynı şeylerin birbirine benzer tipler tarafından yapıldığı zaman birbirine benzeyen işler de olur, benzemeyenler de olur. “Sosyalist partiyiz” dediğin zaman dünyada sosyalist partilerin her çeşidinin, her şeklinin yazılı kurulu olduğunu bileceksin. “Sosyalist partiyim” dediğin zaman önüne kitapları getirirler, “Hangisindensin” derler. “Hiçbirisinden değilim” derim. Bizim bu memlekette vatandaşımızın kalkınması, ilerlemesi için bulduğumuz tedbirler kendi memleketimizin ihtiyacından doğmuştur. Devletçiyiz, demişiz, 44 sene evvel. Ne için demişiz devletçiyiz? Bir takım sosyalist partiler var, onlar da devletçidir. Onlar şunu yaparlar, bunu yapmazlar. Sen de onların yaptığını yapacak, yapmadığını yapmayacak mısın? Hiç kimsenin, hiçbir milletin taklitçisi değiliz biz.

Ben devletçiyiz dediğim zaman muharebeden çıkmıştık. Memleketin dörtte üçü haraptı, mübadele olmuş, oturanlar değişmiş, memlekette bir metre yol yapmak için mühendisi, sermayesi, vasıtası olan insanlar yoktu. Devlet bu işlere önayak olmakla başlasın dedik.

Şimdi dinleyin: o zaman her ev de dokuma yapılırdı. Büyük memleketler[de], medenî milletlerde bu iş fabrikada yapılıyordu. Burada Bakırköy’de yanılmıyorsam 6000 iğlik tek bir fabrika vardı. Şimdi biz devlet eliyle dokumadan başlayalım dedik. Fabrikalar kurduk. Devletçi olarak dokuma fabrikaları yapıyorsun, artık başkası yapmasın, dediler. Hayır, başkası yapmak istiyorsa yapsın, dedik. Bu başka yerde yok.

Fabrikalar böyledir, yollar böyledir. Hepsi böyledir, bir de şimendifer var. Bu tarzda şimendifer yapacağız, yabancılar memleketi aralarında taksim etmişler. Çağırıp soruyorsun: “Sen burayı yapar mısın?” diye.. “Hayır, o gelmez, başkası gelir” diyorlar. Sonra bir gün çıktık: “Hiç birinize vermiyoruz,” dedik “Biz yapacağız” dedik. Güldüler. “Nasıl yapacaksın,” dediler. “Mühendisin var mı? Paran var mı? Adamın var mı? Vaktin mi var?” “Görürsün” dedik. Yabancı sermaye ile yapılmış demiryollarının hepsi kadar demiryolunu devlet parasıyla yaptık. “Senin devletçiliğin nedir?” diye sorarlar. Benim devletçiliğim bu memleketin ihtiyacından doğan bir usuldür. Devletçiliğim böyledir, halkçılığımda böyledir. Hepsini saymayayım. Ortanın solu sorulduğu için söylüyorum. Ortanın solu bütün dünyada doktrinin bir takım donmuş kalıpları halinde kurulmuş olan sosyalist partilerden hiç birinin taklidi değildir. Memleketin sosyal ihtiyaçlarına öncelik vererek vatandaşın insan gibi yaşamasını sağlayacak tedbirlerin bulunmasıdır. Genel olarak budur. Parça parça her meselede bunun tatbikini bulabilirsiniz.

Çekoslavak meselesi

Paşam bu Çekoslavak meselesi ne olacak?

Merakla ve çok üzüntü içinde seyrediyoruz. Başka devletler arasında çıkmış olan bir meseledir. Bugünden netice hakkında tahmin yapamıyoruz. Acele edip bu devletler arasında bir düşmanlık istikameti tutmayalım diye dikkat ediyorum. Bekleyelim bakalım.

İktisadî kalkınma

Başka memleketlerdeki iktisadî kalkınmaya göre bizimkini nasıl buluyorsunuz Paşam?

Kalkınma bir memleketin bir an evvel geçimini daha geniş, yaşamasını daha kolay hale getirmesi için başlıca meseledir.

Siyasî partilerin kaderleri kalkınma konusunda alacakları tedbirler ve gösterecekleri başarılara bağlıdır. Türlü şekiller, türlü tartışmalar sonunda nihayet vatandaş bu siyasî partiler içinde hangisinin vatandaşın sosyal ihtiyacını, kalkınmasını sağlayacak yolu bulabilir olduğunu ayıracaktır. Kalkınma uzun vadeli bir iştir. Bütün vatandaşların birinci derecede çalışmalarına bağlıdır. Çok vakit ister. Çok kudret ister. Vatandaşın birinci meselesi budur. Her parti kalkınmayı “Biz, şu yolda sağlayacağız” diye iddia edecektir. Vatandaş hangisinde ümit çoksa ona iktidar verir. Onu tecrübe eder. Yapabilen, yapabildiği müddetçe kalacak, yapamayan sonunda değişecek ve yapan gelecektir. İşte bütün mesele bu.

Anılar

Paşam bize Kurna köyünü anlat.

Bir sabah kalktık, Atatürk çağırıyor, dediler. Öyle söylemişti Atatürk. “Çağırır çağırmaz geleceksin” demişti. Eve geldim, babamı göremedim. Hanıma veda ettim, çıktım. Kaç sene evvel: 336.. 1920 (köylülerin 48 sene önce sesleri) o zaman 36 yaşında imişim. Demek ki şimdi 39 yaşındayım. Bizim hanım o zaman hanımların yaşından bahsedilmez ama mahrem kimse duymasın, 18 yaşında idi. Şimdi 19 oldu. Evden çıktık, yola koyulduk. Tâkip de ediyor-lardı.

Buralarda bir mektepte yattık. Ben Birinci Cihan Harbinde Kolordu Kumandanlığı yapmıştım. Bana bu mektepte bir nefer elbisesi buldular. Giydim, mektebin dağa odun kesmeye giden askerî müfrezesi arasına er olarak karıştım. Ankara’ya gidiyoruz. İlk gün bu köye geldik. Kurna köyüne. Akşama kadar yorulmuştuk, ama ne güzel dedim. Bizi konukseverlikle karşıladılar. Ertesi gün tekrar yola çıktık. Sakarya’nın bir yerinden geçit bulacağız. Sonra bir aralık, akıllı olanlar bir araya geldik ya ben kumanda edip başlarına geçmek istedim zannetmeyin, toplandılar, içimizden biri kumanda etsin dediler, sen akıllı bir şeye benziyorsun, sen idare et bizi, dediler, böylece yolumuza devam ettik. Kurna köyü hikâyesi bu.

Şimdi yolda kafileye büyükler de katıldı. Meclis Reisi de gidiyormuş. Subaylar da vardı, hep beraber birleştik. Bu arada İstanbul’dan gelen büyükler de aramızda idi. Üsküdar’dan gelen tekke şeyhi vardı. Kuvayi Milliyeye yardım eden, ateş gibi bir adam. Tatlı dilli. Birlikte bir yağmurlu akşam konaklamak istedik. Bir kapıyı çaldık. Bir adam çıktı, baktı halimize. Biz üçbeş asker bir de şeyh efendi yağmurdan ıslanmışız, bizi evine aldı. Meğer bir gece rüya görmüş, misafir gelecek, iyi muamele etmek gerek, diye de yorumlamış. Bizi görünce “Tamam buldum sizi” dedi. Çattık dedik, bizi nereden tanıyor? Oturduk, şeyh efendi adam iyi muamele edecek diye hemen başa geçti, oturdu. Başladı emirler vermeye. Yalnız kaldığımız zaman şeyhe takılıyoruz “yapma” diyoruz böyle şey. Misafir geldik buraya “ev sahibi” bizi sonuna kadar çok iyi ağırladı.

Paşam Bolu’yu da anlat.

Şimdi Bolu’yu anlatayım. Çok kalabalığız. Bizi bir yere aldılar. Selâmlığı var, salonları var, kahve ocağı var. Büyükleri salona aldılar. Selâmlıktaki odalara sedirlerin üzerine buyur ettiler. Bize de kahve ocağını gösterdiler. Gittim, oturdum. Sıcak, rahat bir yer. Sonra aralarında konuşmuşlar tanıyanlar beni aramış, kahve ocağında buldular. Affedersin dediler, beni de buyur ettiler. Ev sahibi konuksever, cömert bir vatandaştı.

Ankara’ya gittiğimiz zaman bizi Atatürk karşıladı. Atatürk, “İsmet nerede? İsmet nerede?” diye soruyordu. Neyse, buldular beni, buluştuk. Şimdi bunlar hepsi, bazı isimler, bazı tarihler. Tamamıyla söyleyemiyorum. Ne de olsa, insan beş on sene içinde biraz hafızasından kaybediyor. Kusura bakmayın. Taze hatıralar en iyi günler gibi çabuk geçiyor.

Size son bir şey daha söyleyeceğim. 26 Ağustos’ta Malûl Gazilere söylemiştim, size de tekrar edeyim.

Bir İngiliz tarihçisi diyor ki Avrupa’nın başına belâ olmuş olan Türkler’den kurtulmak için tarihte Avrupalılar’ın eline iki defa fırsat geçti. Biri 1400 senelerinde, bir muharebeden geliyorlardı, tamamıyla mahvedilmeleri mümkündü. Bir mütareke sözü çıktı ortaya, mütareke yaptılar ve Türkler kurtuldular. Kısa zamanda toplanıp 500 yıl hâkimiyetlerini devam ettirdiler. İkinci fırsatta 1918’de ele geçti. Yenildiler, parçalandılar. Fakat tekrar toplanıp bir Kurtuluş Savaşı ile yeni bir devlet kurdular.

Böyle yazıyor. Gerçekten Millî Mücadele, temel bir çöküntüden bir milletin kurtulup sağlam devlet kurması demektir. Bu bütün milletin malıdır, kadrini iyi bilmek lâzımdır. Bütün siyasî partiler sahip çıkmalıdırlar. Bunu idare eden adam milletin müstesna evladıdır.

 

 

 

 

Dolayoba Köy Defterine Yazılanlar[90]

2 Eylül 1968

Dolayoba’da Kartal köylüleri ile sohbet.

Yakın geçmişte (Millî Mücadele günlerinden) bahsettik. Milletimizin temel vasıflarını söyledik. Siyasî tartışmalarda dost kalmanın çaresi üstünde durduk.

Sevgilerle birbirimizi unutmamaya karar verdik.

                                                                                      İSMET İNÖNÜ

Toplantıdan sonra İnönü’ye ayran ikram edilmiş. İnönü köylülerin şerefine ayranı içerken bir köylü: “Paşam Demirel de köyümüze gelip ayranımızı içti” demiştir. İnönü gülerek “Öyle mi? Ama benim ki daha güzel. Görürsem kendisine söylerim. Benim ayranım seninkinden daha güzeldi, diyeceğim” karşılığını vermiştir.

 

 

 

 

Federal Almanya Başbakanı Georg Kurt Kiesinger ile Görüşme Öncesi ve Sonrasında Söyledikleri[91]

(...) Görüşmeden önce İsmet İnönü, hangi konuları konuşacaklarını soran gazetecilere “Bir Başbakan memleketimize gelmiş, elbette memleket meselelerinden bahsedeceğiz. Her şeyi konuşacağız” karşılığını vermiştir. “Görüşmeyi siz mi istediniz yoksa misafir Başbakan mı Paşam?” sorusunu ise, İnönü, “Ankara’da kararlaştırıldı” şeklinde cevaplamıştır. Konuk Başbakan Kiesinger ile 30 dakika süren görüşme sonunda CHP Genel Başkanı İsmet İnönü gazetecilere şunları söylemiştir:

“Sayın misafir Başbakanla görüşmekten son derece bahtiyar oldum, şeref duydum. Memleketimizi ziyaretlerinden çok memnun olduklarını tafsilâtıyla anlattılar. İşçilerimizin çok iyi vasıfları üzerinde durdular. İşçilerimizin memlekete çok yetişmiş olarak döneceklerinden emin olduklarını söylediler.”

Gazetecilerin bunun dışında hangi konuları görüştünüz sorusunu, “İktisadi konularda konuştuk. İktisadî sahada geniş tecrübelerinden bu suretle istifade imkânı bulacağınızı sanıyorum” şeklinde cevaplayan İnönü, çok istifadeli bir görüşme yaptığını tekrarlamış ve “NATO hakkında görüşlerinizi söylediniz mi?” sorusu üzerine “Hiç bir politika konuşmadık. Politikanın dışında daha çok iktisadî meseleleri görüştük” demiştir.

İnönü bir başka soruya ise, “Sayın misafirimiz hükûmetle konuşmalarında umumîyetle mutabakat halinde olduklarını söylediler. Bu da beni çok memnun etti. Tabiî ki hükûmet arasındaki münasebetlerin iyi olması memnuniyet vericidir” karşılığını vermiştir.

Şale Köşkünden ayrılmak üzere Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi ile vedalaşırken, gazetecilerin, “Paşam bu gece resepsiyona gidecek misiniz?” sorusunu, İnönü gülerek şöyle cevaplandırmıştır:

“Gece hayatına girmiyorum.”

 

 

 

 

CHP’nin 45. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla İstanbul İl Örgütünün Düzenlediği Kokteylde Yapılan Konuşma[92]

Büyük Atatürk 11 Eylül 1919’da Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetini kurmuş ve Millî Misakı ilân etmişti. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde dağınık bütün savunma teşkilâtını toplamaya çalışmış ve başarmıştır. Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti’ni, Sivas Kongresi’nden sonra ilân edince bu kongreyi Halk Partisi’nin ilk Kurultayı, ondan evvelki bütün çalışmaları hazırlık ve toplama devri saydığı anlaşılmıştır.

Büyük Atatürk Kurtuluştan sonra 4 Eylül 1923’de Müdafaaî Hukuk Cemiyeti’ni siyasî parti haline getirmiş ve Halk Partisi olarak temel atmıştır. Kanunî mânası ile 4 Eylül 1923 Halk Partisi’nin kuruluş tarihi oluyor.

O günden beri kırk beş sene geçmiştir. Millî Kurtuluş zaferini muharebe meydanında ve siyasî muahede ile tamamladıktan sonra Halk Partisi medenî ve ilmî mânası ile siyasî parti olarak vazife görmektedir.

Tarihimizde askerî zaferler çok kazanılmıştır. Askerî zaferden sonra Atatürk Batı’nın çok sene evvel girmiş olduğu Rönesans denilen aydın bilim ve medeniyet devrine Türkiye Cumhuriyetini hemen kavuşturmayı hayatının başlıca amacı saymıştır. Cumhuriyetin ilânı ile arka arkaya yeni Türkiye’nin, yeni Cemiyetin temelleri atılmıştır. Atatürk Devrimleri bu sebeple Cumhuriyetin temel kuruluş devri sayılmaktadır. İmparatorluğun dağılması dünyada milliyet cereyanlarının üste çıkması ile başlamıştır. Müslüman olmayan milletler ve nihayet Müslüman olan milletler hep beraber Türk Milletine karşı çıktılar ve İmparatorluğun göz kamaştıran zaferlerle dolu tarihine rağmen O’nu parçaladılar. Millî mücadele bu sebeple Türk Devletinin kurtulması ve Cumhuriyetin kurulması neticesi ile beraber Türk Milliyetçiliğinin zaferi olmuş ve yeni Devlet Türk Milliyetçiliği üzerine kurul-muştur.

Bu milliyetçilik her türlü inhisarcılık ve taassuptan kendini kurtarmıştır.

Türk Milliyetçiliğini kabul eden her vatandaş Türk sayılır; lâik Devlet, prensibi içinde mezhep ayrılıklarının hepsini tesirsiz bırakır ve vatandaş hakları arasında eşitliği tam kaynaşma halinde sağlar.

Lâik Devlet ilkesinin bünyemize getirdiği kuvvet ve sağlamlık millî bütünlüğümüzün başlıca unsurudur.

Şimdi Türkiye bilim, sosyal sorunlar ihtiyaçları üzerine plânlı bir kalkınma devri içindedir. Türk Anayasası, temel hakları teminat içinde özgür bir vatandaş kitlesi olarak ilerleme devrinde ve çabasındadır.

Çok partili rejime girip cemiyetin bütün meseleleri siyasî alanda özgür tenkitlere arz edildikten sonra cemiyetimizin gösterdiği kudret Devrimlerimizin, Cumhuriyetimizin sağlam temelde bulunduğunu meydana çıkarmıştır. Geçirdiğimiz güçlükler, sarsıntılar Cumhuriyetin ve Atatürk Devrimlerinin sağlam ellerde bulunduğu inancını sarsmamalıdır.

Geri tepkiler, siyasî ve ekonomik sömürmeler cemiyetimizi tekrar iptidaî bir devre geri götüremeyecektir. Her çeşitten aşırı akımlar vakit vakit insafsız derecede yıkıcı görünseler de nihayet ileri Cumhuriyet Türkiye’sinin güçleri galebe edecektir.

CHP demokratik rejime ve tek dereceli seçime geçmek suretiyle giriştiği cesur hamlede memlekete karşı hizmetlerinin çok önemlilerinden birini gerçek-leştirmiş durumdadır.

9 Eylül 1968 gününü bu hatıralarla ve sevinçle anıyoruz.

Bu günkü meselelerimiz nelerdir?

Her şeyden evvel siyasî huzurun korunması lâzımdır. Devletin temel ilkeleri geçici siyasî çıkarlar için istismar edilmek hevesi terk edildiği anda huzur-suzluk, kolaylıkla ve süratle düzeltilebilir.

Siyasî çıkarlar için her nevi düşüncede taassubu ve saldırıyı geçici olarak kullanabilmek hevesi çok yanlış bir yoldur. Yanlış hevesler nihayet sahiplerine de umduklarını sağlamayacaktır.

Bu iç huzursuzluktan bahsederken, mezhep üzerine hesap yaparak, ne kadar kapalı şekle bürünürse bürünsün, siyaset yapmaktan vazgeçilmelidir. İlk ve acele ödevim siyasette mezhep farkından yararlanarak politika yürütmek ihtimaline karşı vatansever aydınları uyarmaktır; millet bütünlüğünü her türlü yanlış yorumlardan kurtarmaya çalışmaktır.

CHP’liler için bugünkü şartları içinde önemli gördüğüm tavsiye şudur:

Ortanın Solu özeti ile değerlendirdiğimiz sosyal reformları vatandaşa iyi anlatarak gerçekleştireceğiz. Bir tek dikkat edeceğimiz nokta bizim bu politi-kamızın ve çalışmamızın sosyalist damgası ile bir ilişkisi yoktur.

Biz ortanın solu politikası ile sosyal ihtiyaçları sağlayacağız, daima CHP kalacağız ve hiçbir zaman sosyalist parti olmayacağız.

Sosyalist adı altında dünyanın her yerinde türlü katı doktrinler üstüne otur-muş siyasî partiler vardır. Hiç birisi bize benzemez. Biz hiç birisinin tâkipçisi ve taklitçisi değiliz.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Ortanın Solu istikametinde sosyal reformların hepsini gerçekleştireceğiz.

Bugünkü dış politika olayları üzerinde de fikrimizi söylemek isterim.

Biliyorsunuz ki günün yakın geçmişleri Çekoslovakya olaylarıdır. Olan hâdiseler Varşova Paktı devletlerinin iç hâdiseleridir.

İhtilâfların ölçüsünü ve kendileri için önemini tam kavrayamıyoruz. Ve bağımsız müttefiklerin kendi arkadaşları tarafından silâhlı taarruza uğramalarını anlayamıyoruz ve kabul edemiyoruz. Bu halin günlük, yakın bir zamanda düzelmesi ümidimizi muhafaza ediyoruz.

Bu ölçünün üzerinde Çekoslovak istilâsının dünya barışı için getirdiği endişeler ve ümitsizlikler her yönden dikkati çekmeye değer.

İkinci Cihan Harbinden sonra eski müttefikler ve onlarla beraber hemen bütün dünya iki kamp halinde silâhsız, haşin bir çatışmaya girdiler. Bunun adı soğuk harpti. Yirmi yıldan fazla sürdü. Dünya güç halle üçüncü cihan harbine tutulmadı. Hattâ son senelerde “Dünyada yan yana beraber yaşamak” nazariyesi içine girdi. Hiçbir mesele için ittifak çevreleri arasında bir harbe tutuşulmaması ümitleri doğdu. Çekoslovak hâdiseleri ile sarsılmış olan bu ümitlerdir. Tekrar sağduyu üstün gelecek ve üçüncü dünya harbine meydan vermemek için gerginliği yatıştırma siyaseti ön safhaya geçecek mi, bilmiyoruz ama ümit ediyoruz. Bu ümit içinde memleket olarak dikkat edeceğimiz cihetler vardır. Dış politika olarak milletçe Amerika’ya ve Sovyet Rusya’ya düşmanlığı hoş gören bir politikadan sakınmalıyız. Bu arzuya aykırı gelen hevesleri ve hareketleri memlekete zararlı buluyoruz.

Bizim coğrafi vaziyetimiz çevremizde çıkacak büyük yangınlar karşısında çok naziktir. Her suretle hükûmetçe ve milletçe dikkatli olmamız lâzımdır.

Çekoslovak olayları bugün Orta Avrupa’da askerî kuruluşları değiştirmiştir. İlkönce yarışlar, birbirinin yakınında olan askerî kuvvetler arasında denge kurmak ihtiyacından başlayacaktır. Sağduyu çabuk yetişmezse her türlü ihtilâf yakın zamanda gözükebilir.

Memleket olarak dikkatli ve tahriksiz bulunduğumuz kadar iç hayatımızda da bir an önce huzur sağlamamız acele ihtiyaçtır.

Kıbrıs meselesinde Türk ve Rum cemaatlerinin karşılıklı konuşmaya başlamış olmalarını memnunlukla izliyoruz. Görüşmelerin bugün ne halde bulunduğu hakkında yakın bir bilgimiz yoktur.

Sözlerimi bitirirken Bartın havzasındaki vatandaşlarımın dertlerine, ıstıraplarına katıldığımızı, cesaretlerini toplamalarını, devletimize ve hükûme-timize güvenmelerini söyleyeceğim. Hükûmetçe ve milletçe elbette kederli vatandaşlarımıza yardım için her hizmet yapılacaktır.

Sevgili arkadaşlarım,

9 Eylül münasebetiyle memleket vaziyetini özetledikten sonra size gelecek yıllar için engin başarılar diliyorum.

Sevgiler ve saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında Cemal Gürsel’i Anma Dolayısıyla Yapılan Konuşma[93]

Bugün rahmetli Cemal Gürsel’in ölüm yıldönümüdür. Bütün memlekette anılıyor. Rahmetli Orgeneral Cemal Gürsel fevkâlade tarih hâdiseleri içinde siyaset başına geçmiş bir insandır. Böyle müstesna hâdiselerin getirdiği insanlardan tarih, en önce, ne kadar zaman önce memleketi huzur ve rahat hayata geçirebildi diye hüküm yürütür.

Bu bakımdan Cemal Gürsel tarihimizde ve dünya tarihinde memlekete bir an önce normal huzur hayatını getirerek vatandaş saygısına sahip olduğunu ispat etmiştir. Yüce heyetinizi, aziz hatırası için saygı duruşuna çağırıyorum.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında Almanların Eğitim Alanı Kiralama İstekleri ve Ortanın Solu Üzerine Yapılan Konuşma [94]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, önceki akşam Parti Meclisi’nde yaptığı konuşmada, bir soruya karşılık olarak, Koalisyon Hükûmetleri zamanında Başbakanlık görevini yürütürken, Federal Almanya Hükûmeti’nin Türkiye’den, askerî tatbikatlarda kullanılmak üzere “Eğitim Alanı” kiralamak istediklerini açıklamıştı.

İnönü, o tarihte bu teklifin bazı çevrelerce olumlu karşılanmış olmasına rağmen, kendisinin ulusal çıkarlarımız yönünden sakıncalar gördüğü gerekçesiyle Alman Hükûmetinin bu talebini “Kabule şayan bulmadığını” söylemiştir.

Kiesinger, Demirel’e teklif etti mi?

CHP Genel Başkanı bu konuda, “Almanların benim Başbakanlığım zama-nında Türkiye’den eğitim alanı kiralamak yolundaki tekliflerini, Kiesinger’in yurdumuzu ziyareti sırasında Demirel Hükûmeti’ne tekrarlayıp tekrarlamadığını bilmiyorum” demiştir.

Federal Almanya’nın, Türkiye’den eğitim alanı kiralamak yolundaki talep-lerinin kabule şayan görülmemesi üzerine Almanlar, askerî tatbikatlarda kullanılmak üzere Portekiz'den “Eğitim Alanı” kiralamışlardır.

Yabancı model

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Parti Meclisi’nde yaptığı uzun konuş-masında ayrıca çeşitli yurt sorunları ve ortanın solu ilkesine de değinmiş, halkın sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için “Yabancı bir model aramaya” lüzum olmadığını ileri sürmüştür.

İnönü, “Ortanın solu” ilkesinin Türkiye’nin gerçeklerine uygun bulundu-ğunu, halkın sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabileceğini söylemiştir.

Aşırı sağ ve şeriatçılık akımlarının büyük ölçüde gelişmesinden de yakınan İnönü, hükûmetin bu konuda tedbir almasını istemiştir.

 

 

 

 

Kocaeli Gebze’de Dış ve İç Politika Üzerine Yapılan Konuşma ve Yurttaşların Sorularına Verilen Yanıtlar[95]

“Sevgili hemşehrilerim, sizinle politika konuşmak istiyorum. İlk olarak dış politikadan bahsedeceğim. Çekoslovakya olayları, ondan sonra Orta Avrupa’da askerî hareketler oluyor. Bunlarla ilgili günlük ihtimalleri ve görüşlerimi sizlere anlatacağım.

Olaylar bizden uzak yerde farz edilebilir. Fakat NATO içinde bulunduğumuz için bizim de yakından ilgimiz vardır. NATO müttefiki olmamız itibariyle vaziyetimiz naziktir. Dış politikada, Avrupa’da bir savaş çıktığı zaman mutlaka bizim etrafımızda cereyan edecek, bizi türlü sıkıntıya sokacaktır. Düşünerek, ölçerek, doğruyu bularak, fikirlerimizi açıkça söylüyoruz. Biz NATO’dayız. NATO içinde münasebetlerimiz var. Öte taraftan Sovyet Rusya ile, özellikle son senelerde iyi münasebetlerimiz gelişmektedir. Biz türlü ihtimallere karşı NATO içindeyiz. Genel politika olarak, Sovyet Rusya ve Amerika’ya karşı düşmanlık politikası yürütülmesine karşıyız.

CHP olarak, bunun uluslararası münasebetlerde önemli bir anlamı olduğu kadar, memleket içinde de türlü anlamlar arasında kendimize anlaşılır, isabetli bir istikamet bulmak anlayışındayız. Memleket içinde ihtiyatlı bir politika istiyoruz. Tahrik edici bütün ihtimallerden sakınmayı tavsiye ediyoruz. Amerika ve Rusya ile düşmanlık politikası yürütülmesine içerde sebep olmayız, dışarıda da bunu tasvip etmeyiz.

Bugün Çekoslovakya olaylarından sonra açılan tartışma yumuşamıyor, gevşemiyor. Bunun için Avrupa içinde büyük ölçüde çekişmeler devam ediyor. İkinci Cihan Harbi sonunda uzun seneler süren ve adına soğuk harp denilen bir dil ve propaganda kavgası başlamıştı. 25 sene sonra herkesin iç idaresi başka türlü olabilir, milletler sulh içinde birbirlerinin yanında yaşama çaresi bulacaklardır. Böyle bir umut daha sonra cihan politikasına hâkim oldu. İnsanlar nefes aldı. Artık üçüncü cihan harbi çıkması ihtimali azaldı, hattâ kalmadı diyenler oldu. Şimdi bu barış havasından sonra, herhangi bir kazadan, yanlış adımlardan yeniden büyük çatışmalar çıkar mı, diye sağda solda kaygılar, endişeler var.

Hükûmetin beyanlarından ihtiyatlı bir şekilde konuştuklarını görüyorum. Birbirlerimizden uzak yerlerde olduğumuz için görüşmek imkânı olmuyor. Fakat memleketçe de, hükûmetçe de ihtiyatlı hareket edildiğini zannediyorum. Şimdi memleket olarak kaygı duyduğum bir noktaya temas etmek istiyorum. Yarın sabah nerede ve ne vukuat çıkacağı belli olmaz. Böyle zamanlarda, yani dış politikanın gergin olduğu zamanlarda memleketler ihtiyatlı bulunmayı, bir hâdiseye bulaşmamayı, kimseyle tutuşmamayı, sataşmamayı düşünsünler. Memleketin, milletin birbirlerini dinlemez, birbirlerine güvenmez halde bulunmaması lâzımdır. Yani milletçe aramızda türlü münakaşalar olabilir. Ama gücünü bilir bir millet olarak birbirimize düşmüşüz, memleketi bir kenara bırakmışız, artık düşünmez hale gelmişiz dâvasında olmadığımızı bilmenizi isterim. Aşırı tartışmalar ve dalaşmalar olmamalıdır. Bunun için dikkatli konuşuyor ve bu vaziyetten selâmetle çıkmamızı diliyorum.

Cihan harbi tehlikesi

Dış politika rahatsızlığı yalnız Orta Avrupa’da olmuyor. Ortadoğu’da da var. İsrail’le Arap dünyası arasında yeniden çetin çatışmalar çıkması ihtimali varmış gibi bir hava esiyor. Geçen sene ki İsrail-Arap harbi sırasında, bu harp büyürse kıyamet bizim etrafımızda kopar, diye hükûmete söylemiştim. Biz bu harbin dışında kalacağız, tarafsız olacağız, demiştim. Hükûmet de resmen açıklamamakla beraber, tarafsız denebilecek bir karışmama politikası tâkip etti. Ortadoğu’daki o vaziyet tekrar alevlenecek durumdadır, diyorlar. Yeniden bir harp çıkarsa, bunun yatışması –büyük devletlerin– özellikle Amerika ile Rusya’nın, çatışma ihtimalini önlemesine bağlıdır. Bunun için Ortadoğu’da büyük bir harp doğmayacak gibi görünür.

Ama hem Ortadoğu’da, hem Orta Avrupa’da tartışmalar olursa, daha büyük çatışmalardan korkulur.

Cihan harpleri.. Birinci nasıl başladı, ikinci nasıl başladı? Bunu görmüş olan ve içinde bulunanlar arasında benim kadar yaşayanı; milletler içinde, çok seyrekleşti. Bunları geçen hafta gibi hatırlarım. Bu hatıraları şunun için söylüyorum; birinci ve ikinci cihan harplerinin patlamasından bir hafta, üç gün evvel, o zamanki hükûmetler daima harp çıkmıyor, harp çıkmaz, harp çıkmayacak derler de. Çıktıktan sonra da, çıkmayacaktı, ama filan şöyle söyledi, filân böyle söyledi, işler böyle oldu, derlerdi.. Ama, böyle şeyler olur mu dersiniz belki.. Demeyin, olur. Ben bunları görmüşümdür.

Demokraside ilerledik

Şimdi iç politikadan konuşmak istiyorum. Bugün siyasî tartışmalarımızda büyük bir fark ve ilerleme vardır. Bu fark türlü hissi sebeplerden, siyasî partiler arasında yapılan münakaşa artık vatandaşı ilgilendirmemeye başladı. Vatandaşın başlıca ilgilendiği konu, kalkınma, geçim dâvası, sosyal meseleler ve bu konularda hükûmet tedbirleriyle muhalefet tedbirlerinin kıyaslanmasıdır. Vatandaş ona göre değerlendirip seçim yapıldığı vakit kararını verecek.

Ara seçim oluyor.. Tıpkı yüz senelik demokrasi tecrübesine sahip memle-ketlerde olduğu gibi, muhalefet partisi biraz fazla oy alırsa, hemen münakaşa ediliyor. Neden hükûmet geriledi? Neden Muhalefet kazandı? Münakaşa ediliyor.

Bu günlerde talih CHP’ye yaver görünüyor. Bülent Ecevit’in şevkle ve zevkle anlattığı gibi, seçim neticeleri üzerinde hesaplar yapıyoruz. Bu hesaplar CHP’nin ilerlediğini vatandaşın gözünde itibarının arttığını gösteriyor, diye öğünüyor, seviniyoruz. Karşımızda bulunan iktidar çevreleri de, bu neden böyle oldu, diye sebeplerini araştırıyor, tedbir düşünüyorlar. Bunların hepsi demokratik memleketlerin medenî mücadeleleridir. Hepsine memnun olmak lâzımdır. Bütün bunlar düşmanlık yaratmaksızın bizi huzuru kalple yeni seçime götürecek. Bu anlayış yerleşirse ve bu böyle giderse, iktidar bir değişikliğe uğradığı zaman memleket huzurunu kaçırıcı tatsız hiçbir şey olmaz.

Bu umut bende kuvvetlidir. Size haber vereyim ki, memleketin kalkınması için bizim bulduğumuz kurallar, tedbirler, yollar daha iyi, daha faydalı neticeler verecektir. Kalkınmamızı daha iyi yapacağız, daha iyi sonuçlar alacağız. Onlar çalışıyor, biz çalışıyoruz. Seçimi biz kazanacağız, dediğimiz zaman darılmak yok.”

Halkla açık oturum

Büyük bir ilgi ile dinlenen konuşmasından sonra CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Gebzeliler’e “Kendisinden bir şey öğrenmek isteyip istemediklerini” sormuştur. Kendisini dinleyen topluluk arasında bulunan Avukat Fehmi Bora’nın sorduğu: “Dış politikada üçüncü bir dünya kurulmasını ve bu dünya içinde yerimizi almayı gerektiren durum ortadan kalkmış mıdır?” sorusuna İnönü şu karşılığı vermiştir.

“İki tarafın birbiriyle kapışmak ihtimali var diyoruz. Ortalarına girip, durun üçüncü dünyayı kuruyoruz, desek, bunları dinleyecek olsalar, zaten kapışmazlar. NATO’dayız. Amerika ile Rusya’ya düşmanlık politikası tâkip edilmesini istemiyoruz. Üçüncü dünyayı bıraktık, yeni bir dünya felaketi olursa Türkiye’nin vaziyeti ne olacak, bunları düşünüyoruz.”

Aynı şahsın “Ortadoğu devletleri arasında Türkiye’nin lider durumu alması dış siyasetimiz bakımından daha uygun değil midir?” sorusuna ise CHP Genel Başkanı İnönü şöyle cevaplamıştır:

“Bunların kapışması ihtimalinden bahsolunuyor. Her iki tarafı büyük ölçüde destekler gözüken Amerika ve Rusya bu Ortadoğu meselesine aylardır bir çare bulamadılar. Bulursa onlar bulacak. Dikkat edilirse her ikisi bir tarafı haklı bulmaktadır. Lider vaziyeti almak için bir tarafı haklı bulmak, desteklemek lâzımdır. Ortadoğu olaylarında tarafsız kalmayı menfaatimize, barış dâvamıza daha uygun olacağına inanıyorum.”

İnönü’ye sorulan öteki sorular ve İnönü’nün verdiği cevaplar şöyledir:

Soru: Almanya’nın Türkiye’den üs istediği konusunu açıklar mısınız?

İnönü: Bir mahrem toplantıda, geçmiş zamanların siyasî olaylarından bahsederken bazı meselelere de değindim. Aslında bir esası var ama, gazetelere silik olarak, dağıtılmış ve değiştirilmiş olarak geçmiştir. Kesin teklif halinde olmayan bir yoklama. Ama yoklama… İkincisi, üs tabirine sığacak hiçbir mânası yok. Almanya Türkiye’den üs istemiş. Böyle bir şey yok. NATO içi müttefiklerin birbirleri içinde talim alanı bulma konusunda yapılmış taleplerdendir.

O zaman, ben de bunu yapmamız mümkün olmaz dedim. Yaptığımız mah-rem toplantıda, bu gün böyle bir mesele olup olmadığını bilmiyorum dedim. Alman Başvekili ile konuştuğumuz zaman aramızda siyasî konular üzerinde bir tek satır geçmedi. Hep iktisadî konuları konuştuk. Onun için toplantıda yeni bir şey olup olmadığını bilmiyorum, dedim. Hükûmetle aralarındaki konuşmada böyle bir şey geçip geçmediğini bilmiyorum. Neler konuşulduğunu da bilmi-yorum.

Dışişleri Bakanı Çağlayangil’in gazetelerdeki beyanatından anlaşıldığına göre, görüşmelerde talim alanı ile ilgili bir teklif yapılmadığını duymak beni memnun etmiştir.

Soru: Paramızın değerinin düşürülmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

İnönü: Para değerinin düşürülmesi iktisadî hayatta çok önemli bir olaydır. Geçmiş zamanda başımızdan geçti. Mecbur olduğumuz sebepleri bilirim. Lehinde ve aleyhinde söylenilenleri hatırlarım. Anlaşıldığına göre hükûmet kesin olarak vaziyet almaktadır. Bütün iktisatçılar ihtimal ve tesirler üzerinde fikirlerini açıkça söylemeye başlamışlardır. Benim konuşmam için vakit henüz gelmemiştir. Onun için kusuruma bakmayın.

Soru: (Bir Hukuk öğrencisi) Üniversite olayları ve öğrenci istekleri konu-sunda görüşünüz nedir?

İnönü: Hâdise başladığı vakit çok üzülmüştük. Hükûmet önce sakin davran-dı. Üniversite içinde yeni bir rahatsızlık var, bakalım ne olacak, diye izledik. Bu durum Avrupa’da da vardı. Bir ara vaziyet düzeldi. Öğretim üyeleri, öğrencilerin isteklerini anlayışla karşıladılar. Bir anlayış havası ortaya çıktı. Mesele Meclise geldi. Vaziyet düzelir gibi idi. Şimdi öyle bir vaziyet var, biliyorum.

Kubalı’ya karşı yapılan hareketler konusunda görüşü sorulan İnönü,. “Biliyorsunuz ki mesele mahkemededir. Bu durumdaki meseleler karşısında siyasî bir vaziyet almamak lâzımdır” sözlerini söyleyerek, büyük sevgi gösterileri arasında Darıca’ya gitmek üzere otomobiline binmiştir.

 

 

 

 

İstanbul Pendik Darıca’da Halkla Yapılan Sohbet[96]

Yanında milletvekilleri İstanbul CHP İl Başkanı ve İzmit CHP’li Kadın Belediye Başkanı Leylâ Atakan olduğu halde Darıca’ya gelen İsmet İnönü, Burada bir kahvehanenin bahçesinde toplanan topluluğa, “Benden öğrenmek istediğiniz bir şey var mı?” demiştir. Bunun üzerine kendisine Darıcalı meyve müstahsilinin İstanbul kabzımalları tarafından sömürülmekte olduğu anlatıl-mıştır.

Bu arada Darıcalı bir üretici İstanbul’a sevk ettiği kırk kilo üzüme ait fatu-rayı İnönü’ye vererek “Kilosu 15 kuruştan 40 kilo üzüm altı lira eder paşam. 515 kuruş masraf gösterdiler, kabzımallar 40 kilo üzüm karşılığı elime 83 kuruş verdiler” diye yakınmıştır.

İnönü bu açık haksızlık karşısında faturanın kendisinde kalmasını isteyerek şöyle konuşmuştur: “Bülent’in kulakları çınlasın. Onun derdi bu. Bu meselelerle uğraşıyoruz. Şimdi umutluyuz. Fikirlerimizi anlatabiliyoruz. Hissi sebeplerle ağız dalaşmaları yapıp politika yapmak adeti kalkıyor.”

CHP Genel Başkanı daha sonra Darıcalılar’ın şikâyetçi oldukları araba vapuru ve yol meselelerinin halli için gerekeni yapacağını söylemiş ve çimento fabrikasında fırın işçisi olarak çalışan Darıcalı işçinin “Ben bir işçiyim. Fabrikamda işçi temsilcisiyim. Partili değilim. Fakat CHP’nin sosyal dâvalara büyük önem verdiğini görüyorum. Bunun için soracak bir şey bulamıyorum” sözleri üzerine son derece memnun olarak şunları söylemiştir: “Beni dinleyin. Büyük müjde bu. Senelerden beri sosyal dâvalarda işçi meselelerinde çalışıyoruz. Böyle mükâfat yeni yeni görüyorum. Bunu bilen, teveccüh gösteren arkadaşların çoğalması bizi çok sevindirir.” (...)

 

 

 

 

İstanbul Kartal-Soğanlı Köyünde Ekonomik Sorunlar, Ortanın Solu, Aşırı Uçlar, Vicdan Özgürlüğü, Dinin Siyasete Alet Edilmesi ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma[97]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, önceki akşam Kartal’ın Soğanlı köyünde halkla bir sohbet toplantısı yapmış ve önce kendisine sorulan çeşitli soruları dinledikten sonra, bunlara cevap vermiş; bu arada dış politika üzerindeki temel görüşünü bir kere daha tekrarlayarak, köy müezzinin bir sorusu üzerine, din ve vicdan hürriyetinden bahsetmiştir.

İnönü’nün konuşmasının tam metni şöyledir:

“Çok uyanık bir cemiyet içindeyiz. Çok önemli meselelerle ilgili sorular sordunuz. Tahmin ettiğim gibi vatandaşın meşgul olduğu meseleler, sosyal meseleler, işçi meseleleri, kredi meseleleridir. Esnaf kredi almak istiyor. Kendi imkânları içinde hakkı olduğunu bildiği hudutta kredi alamadığından şikâyetçidir. Yakın iki ilçeden birinde kredi verilip, birinde verilmiyor. Bir vatandaşımız çocuk yetiştirmekte güçlük çekiyor. Kendilerinden kefalet istiyorlar veremeyeceği için çocuk yetişemeyecek diyor.

Ortanın Solu budur

Bunlar hepsi sosyal meselelerdir ve biz cemiyetimizin kalkınması, huzurun sağlanması için sosyal ihtiyaçların ön plâna alınarak gerçekleştirilmesini istiyoruz. Ortanın Solu Politikası budur; vatandaşların bu meselelerini göz önüne alarak onları halletmek politikasıdır. Muhtaç olana kredi imkânı verelim, üreten kendi mahsulünü değerlendirebilsin, üretimi arttırabilmek için, sanatkarın işini ilerletebilmek için muhtaç olduğu krediyi iyi şartlarla bulsun. Hepsi de kanun yoluyla halledilir. Şimdi bana söylenen münferit meselelerle ayrıca meşgul olacağım. Temennim, şikâyet mevzuları anlatıldığında, hükûmetin anlayış göstermesidir.

Aşırı uçların çekişmesi tehlikeli

Bir arkadaşımız komünizm, irtica, var dedi. Bundan ıstırap duyuyorum. Milleti böyle içinden muhtelif akımlarla bölmek zararlı bir şeydir. Bundan hep müteessir oluyoruz. Tedavisini arıyoruz. Bir cemiyet içinde, rejim ve demokrasi üzerinde komünizm ve irtica denen aşırı uçların çekişmesi tehlikelidir. Bunların tedavisi cemiyetin kendi elinde.

Demokrasiye alışkanlığı, fikir özgürlüğü, cemiyet meselelerini halkın yararına olan ihtiyaçları özel ihtiraslardan ayırmakla kolaylaşır. Cemiyet bu ayrımları kolay yaptığı nispette bu hastalık azalır. Devlet, böyle bölücü, ayırıcı akımları önleyecek kanunları bulmaya mecburdur. Bugünkü halde bu akımlar bir bakıma sert tertipli, birbirlerine karşı insafsız görünüyor. Doğrudur. Ama bu meseleler içinde gözünüzden kaçan bir nokta var ki teselli bulasınız diye söylüyorum. Bu bölünmeler bundan 50 sene evvel olsaydı, yerle gök birbirine karışırdı. Memlekette çok büyük huzursuzluk olurdu. Bu sarsıntı ve dalgalanmalar arasında geçen 50 sene içinde cemiyetin anlayışı. muhakemesi çok ilerlemiş ve zihinler açılmıştır. Artık fesat tohumları kolay yeşermiyor. Ama hükûmetler için tedbir almak güç olmuyor. olmayacaktır. Siz cemiyet olarak. vatandaş olarak, fikir özgürlüğünü, vatandaş huzurunu düşünen, bilen kişiler olarak dikkatli, oldukça yanlış hareketler fazla zararlı olmayacak gibi görünüyor.

Din ve vicdan özgürlüğü

Bir müezzin arkadaşımız, Kadıköy’de bir vâizin konuşmasının hilâfetçilik olarak yorumlanmasından söz ettiler. Camilerde vatandaşlarımıza vâizler, onları din bilgilerinde, kanaatlerinde uyarmak için, aydınlatmak için elbette verilecektir. Bu vaazlar çok eskiden serbestti, çok zamandan beri de hükûmet kararıyla. diyanet işlerini devletin kanunlarla murakabe etmesi usulden olmuştur.

Din siyasete alet edilemez

Sevgili arkadaşlarım,

Cumhuriyet devrinde, Cumhuriyette esaslı bir devlet kanunu vardır. Anayasa vardır, kanunlar teminat altındadır. Din siyasete alet edilemez. Çünkü din, çok tesirli, çok kuvvetli, çok inandırıcı bir çalışma ve telkin vasıtasıdır. Siyasî maksada alet edildiği zaman, siyasî hayat, memleket ihtiyaçlarına göre yürümez. Siyasî hayat, dini siyasete alet edenlerin siyasî maksadına göre işler. Bu yanlış bir harekettir, tecrübe edilmiştir. Cemiyetlerin hayatlarında, yetişmeleri yolunda, dinle siyaset birbirlerinden ayrılmıştır. Yahut; kanun yoluyla, dinle devlet işleri birbirlerinden kesinlikle men edilmiştir. Eğer bu ayırmaya dikkat edilirse, vâizler camilerde hangi partiden, hangi kanaatten olursa olsun, bütün vatandaşların dikkatle dinleyecekleri bir istifade yeri olur. Bundan hem mübarek din faydalanır, hem de vatandaşlar huzursuz olmaz. Vâizler camilerde kanun dışı kullanılırsa, vatandaş zarar görür. Hükûmetin vazifesi, camilerdeki vâizlerin siyasete alet edilmemesine dikkat etmektir. Devletin diyanet işleri teşkilâtı vardır. Vâizleri murakabe eder. Hatayı düzeltmeye çalışır. Bahsolunan Osmanağa Camiindeki vaka günün meselesidir.

Orada, cemaat avluda bir cenazenin başında toplandığı zaman, içerdeki vâizin sözlerini dinlemişlerdir. Herkes işitiyor ve şikâyetler oluyor. Vâiz doğru mu yanlış mı hareket etmiş, hâkim karar verecek.

Büyük murakabeci vatandaştır

Vicdan hürriyeti Türkiye’de esastır. Camilerimizde din üzerine vaaz verilir. Vaaz ve dini telkinler siyasete âlet edilemez. Bu tarzda dinle siyasetin vaziyeti, huzur içinde tanzim edilmiş olacaktır. Bütün siyasî partilerin ve hükûmetin istediği budur. Asıl büyük murakabeci vatandaşın kendisidir. Hiç bir itham, vatandaşın bir kısmının diğer kısmı tarafından kafirdir, dinsizdir diye kötülenmesi kadar azap verici değildir. Her iftiradan daha çok, vatandaş bu ithamdan rahatsız olur. Ümit ederim, o müezzin arkadaş da aramızdadır ve söylediklerimden memnun kalmıştır. Vâizlerin öğretecekleri şeyler vardır ve kanun içinde vazifelerine dikkat edeceklerdir. Bu anlayış içinde vatandaş huzurunu temin etmeye çalışıyoruz.

Dış politika

Almanya meselesi ne olacak? dediler ve bazıları da bu vaziyetten kaygı duyduklarını bildirdiler. Dış politikada endişe edilecek, her halde dikkat edilecek, kaygılanacak olaylar vardır. Ortadoğu’da Araplar’la İsrail arasında çarpışmadan ve harp ihtimalinden bahsediliyor. Esasen her gün ufak büyük, Araplar’la İsrail arasında çatışmalar olmaktadır. Bir sefer haline gelmesi nihayet bir büyük harp manzarası alması vâki olacak mı, bilmiyorum. Her halde sulh yoktur. Daimî olarak bir huzursuzluk ve bir dalaşma, genişleme hali vardır. Araplar bitişiğimizdedir. İsrailliler pek yakınımızdadır. Bu olaylar bizi yakından ilgilendirir ve bulaşmak tehlikesi daima vardır. Mesele Araplar’la İsrail arasında mahalli bir kavga manzarasında değildir. Bu yüzden büyük devletler özellikte Amerika ile Sovyet Rusya arasında bir tartışma konusudur, aralarında hallolması lâzım olan güç bir mesele halini almıştır. Bir seneden beri bütün dünya bunu bekliyor. Şimdi bunun yanında Amerika ile İngiltere arasında Orta Avrupa’da Çekoslovakya olaylarıyla başlayıp devam eden askerî durumlarla yeni bir takım endişeli ihtimaller belirmiştir. Bu ihtimaller henüz bir durgunluğa varmadı. Tartışma halindedir. Karşılıklı ihtilâf, şikâyet manzarası vardır. Biz de bunu karşıdan seyrediyoruz. Bu da bizden uzakta bir karışıklık değildir. Coğrafi vaziyetimize göre bu olaylar da genişler sarp bir istikamet alırsa bizim kıyımızdan geçecektir. Bize bulaşarak geçecektir. Dikkatli olmamız lâzımdır. Benim bu hâdiselere karşı bulabildiğim ihtiyati tedbir şudur:

Kışkırtma yarışına karışmamalıyız

Ortadoğu’da Arap-İsrail arasında tarafsız olduğumuzu açıktan ve başından söylemeliyiz. Orta Avrupa’da vaziyet başka türlüdür. NATO’dayız. Sovyetler’le iyi münasebet istikametindeyiz. Bir kaç seneden beri bizim zamanımızda başlayan iyi geçinme politikası bizden sonraki hükûmetler zamanında da devam etti, millî bir politika haline geldi. Şimdi eğer ihtiyatlı olursak kışkırtma yarışına karışmamaya çalışırsak, Amerika ile Sovyet Rusya’ya karşı iç politikada, düşmanlık politikası gütmezsek, ondan sonra dış politikada buna paralel olarak münasebetlerin düzelmesini büyük devletler arasında yürekten arzu eden bir istikamet tutarsak doğru hareket etmiş oluruz. Bu kanaattayım. Olaylar nasıl gelişecek, gerginleşecek, bize daha yakından ne şekillerde değinecek bunları şimdiden tamamıyla tahmin etmek mümkün değildir ve her yeni vaziyette nasıl bir tedbir alınması lâzım geldiğini de tayin edemeyiz. Umumî olarak bu istikametler kâfidir. Sovyet Rusya ve Amerika’ya bir düşmanlık politikası gütmemeliyiz. Sulh yolu ile dâvaların hallolmasına yardımcı olmalıyız. Böyle bir umumî politikada memleketin menfaatine uygun hareket etmiş oluruz kanaatındayım. Dış politika olarak şimdi iki taraflı olaylar ve gerginliklerden dolayı bütün dünyada dikkatli bir bekleyiş vardır ve bir kaygı vardır. Her gün herkes yeni ne havadis var, ne oluyor? diye araştırmaktadırlar.

Arkadaşlarıma dış politika üstünde bugün daha fazla bir şey söyleyecek durumda değilim. Nihayet ben de sizin gibi havadisleri yakından tâkip ediyorum. Vakalara mahiyetleri üzerinde doğru teşhis koymaya çalışıyorum. Ama resmî bilgim, resmî münasebetlerden bilgim yoktur. İktidarda olmayınca insan devletler arasındaki münasebetleri her gün, her saat tafsilatıyla bilemez. Tabiatıyla bilemez. Devletler arasındaki münasebet şimdi eski zamanda olduğu gibi tamamıyla kapalı gizli değildir. Bunun bir kısmı açıktadır. Haberler geniştir. Geniş ölçüde bilgi alıyoruz.. Bununla beraber, yine devletler arasında kimsenin bilmediği münasebetler vardır. Devletler olunca, dış politika olunca, onların münasebetlerinin de kendine göre usulleri olacaktır.”

İnönü daha sonra Soğanlı köyünün geleceği ile ilgili görüşlerini de belirtmiş ve temennilerde bulunarak şöyle demiştir:

“Soğanlı’da epey vaktinizi aldım. Memleketimizin iç ve dış bir çok mesele-leri üzerinde bir çok şey öğrendim. Bana çok ilham verdiniz. Bundan sonraki çalışmalarımda daha faydalı olacağını [söyleyebilirim]. Yalnız bir şey söyleyeyim:

Soğanlı, göreceksiniz, bizim çok aydın görüşlü, ileri bir cemiyetimiz olarak kendini gösterecektir. Herkes uyanıktır, herkes çalışma hevesindedir, çalışma kararındadır. Meselelerini, ihtiyaçlarını biliyorum. Belediye olacak, kasaba olacak. Soğanlı süratle ilerleyecek. Bir daha geldiğim zaman burada büyük diplomatların arasında konuşuyor gibi konuşacağım. Çok istifade ettim arkadaşlar sizden. Soğanlılar ben yakında ayrılıp Mecliste vazifeye gideceğim. Soğanlılar, vatandaşlarımla verimli ve büyük temaslarımın sonuçlarından biri olarak iyi hatıralarla ayrılacağım. Ama isterim ki, siz de beni unutmamış olasınız. Unutmayın beni.. Sağ olun, teşekkür ederim arkadaşlar.”

 

 

 

 

85. Yaş Gününü Kutlama Toplantısında Yapılan Konuşma[98]

Hayat Hikâyemin Özeti

Bir büyük imparatorluğun çökmekte olduğu kaygısı ve memleketi kurtarmak ödevinde olduğumuz düşüncesi, bizim gençlik yıllarımızın en unutulmaz hatırasıdır. Altmış sene bu hislerin heyecanları, ümitsizlikleri ve zafer günleri içinde geçmiştir.

İmparatorluğun çöküşü içinde vazife yapmaya çırpınırken, hesapsız şehitler ve felâkete uğrayanlar arasında yaşayarak çıkmak gibi bir umulmadık olay başımızdan geçti.

Millî Mücadele, ben 38 yaşında iken zaferle bitmiştir. Bu devirden, amansız ve kudretli dış düşmanlar karşısında, kendi memleketimizi temsil yetkisi iddia edenlerin idam fermanını boynumuzda taşıyarak çıkabildik.

Ümitsiz günler unutulmuş, vatanı yeniden kurmak ve yükseltmek azmi ile işe başlanmıştır. Yepyeni bir Türkiye’nin her sahada temellerini atmak, elimize geçen emaneti yüz akı ile yeni kuşaklara devretmek tek amacımız olmuştur.

1920’den yâni 36 yaşımdan beri memleket idaresinde birinci derecede mesuliyet taşıyanlar arasındaydım. Doğrudan doğruya siyasî kudret sahibi olarak 1950’ye kadar, yâni 66 yaşına kadar, Türkiye’nin selâmeti ve ilerlemesi gibi bir ödev yolunda bulunduk.

1950 senesini, memleketin yüz seneden beri hasretini çektiği yeni hayat tarzını, yüreğimiz ümit ve iftiharla dolu olarak seçmiş bulunuyoruz.

Aklımın erdiği günden beri sıra ile başımdan geçen aşırı güçlük ve başarı anlarının, bu yeni devirde de birbirini kovaladığını görüyorum.

Bu uzunca siyasî hayatı bir cümlede canlandırmak isterim: Bütün ömür boyunca her zaman elde edilmesi millet için aziz olan bir amaç peşinde koştum. Bu bana şevk ve kuvvet vermiştir.

Aile hayatımda huzur ve mutluluk hatırası ile doluyum. Aile içinde dar zamanlarımı genişleten kasvetli günleri aydınlığa yönelten başlıca desteğim, eşim Bayan İnönü olmuştur. Siyasî hayatımın bütün üzüntülerini sabırla ve cesaretle karşıladı. Hiçbir sarsıntı anında ürkmedi. Aile içinde geçimimiz, daima anlaşmalı olmuştur. Biz bunun tılsımını şu usûlde bulduk: Bir olaydan hangimiz şikâyetçi olur ve ilk söze başlarsa, ötekimiz susar, hak verir ve fırtına ne kadar sürerse mutlâka sütliman olarak biter.

Çocuklarımla arkadaş gibi yaşadım. Şimdi torunlarımla arkadaş gibi anlaş-mağa çalışıyorum.

Ben, Türkler’in iyi aile hayatına tabiattan istidatlı olduklarına inanmışımdır. Ben, aile saadetinin temelinin, tek evlilik olduğuna yürekten hükmetmişimdir.

İkbâlin ve kudretin en yüce devirlerinde taşınabilecek duyguların en değerlilerine, iktidardan ayrıldıktan sonra eriştim.

Resmî hizmet yolunun en büyük mükâfatı, resmî hizmetten ayrıldıktan sonra milletten sevgi görmektir. Bu ikbâle ermiş insanlardan biri olmakla iftihar ederim. Hususî ve siyasî hayatın hil’atlarından sıyrıldıktan sonra sevgi ile karşılanmak, bizde nadir görülmüştür. Muarızlarım dahil, bütün siyaset adamlarına bu ikbâli yürekten dilerim.

Geçmiş hayatımın arkadaşlarını, yardımcılarını ve bana âmir mevkiinde bulunmuş olanları saygı ile anıyorum. Beraber çalıştığımız zamanlarda bana daima rehber ve yardımcı olan Büyük Atatürk’e karşı yüreğim sevgiler ve minnetlerle doludur.

 

 

 

 

85. Yaş Gününde Yapılan Sohbetler[99]

(...) İl Kadın Kolu Başkanı Türkan Okar, elini öpüp, “Seksen beşinci yaşınız kutlu olsun Paşam..” diye tebrik edince, İnönü: “Bir senemi harcamayın. Zamanı değerlendireceğim. Bir seneyi daha teminat altına alıyorum” diyerek güldü. Sonra, Cumhurbaşkanının yaş günü dolayısıyla gönderdiği mesaja teşekkür edip, “Çok güzel bir mesaj. Çok müteşekkirim. Çok kibar hareket etmiş..” dedi.

(…)

Ziyaretçilerden birinin, “Bu yıl denizde şamandıraya kadar yüzmüşsünüz Paşam” sözlerinden çok hoşlanan İnönü, “öyle” dedi ve devam etti. “Geçen sene daha yaşlıydım.

Geçen yıl 3.5 dakika kalıyordum. Şimdi 5 dakikayla baladım, 14 dakikaya kadar denizde kaldım. Biz şamandıraya yandan gittik sonra yolu düzeltip şamandıraya vardık. Türk’ün aklı sonradan başına geliyor.”

(…) Bir ara misafirlerden fırsat bulup her sabah kendisine ulaştırılan Associated Press ajansının İngilizce bültenini okuduktan sonra durdu, öksürdü ve konuştu:

“Johnson, Vietnam politikasında yumuşama yapacağını vadediyor..”

(…)

Bugün bastığı 85’inci yaşını sembolize eden 8 büyük ve 5 küçük mum vermişti. CHP il yöneticileri “Paşam, yaşınız kadar mum getirmek mümkün değil. Sekiz büyük mumun her biri 10 yıla, küçüklerin ise her biri 1 yıla karşılıktır” demişlerdi. İnönü bunun üzerine gülerek: “Sekiz beş daha 13 eder. İşte benim yaşım” şeklinde karşılık vermişti. Öğleden sonraki İzmitli misafirlerine de bütün bunları anlattı.

(…)

İnönü, gazetecilerin yaş dönümü ile ilgili bir sorusu üzerine “Doğum gü-nümde benim değil, sizlerin konuşması gerekir. 24 Eylül 1884 yılında doğdum, artık hesabını siz yapın ve kaçıncı yaş yıldönümünü kutladığımı hesaplayınız” demiştir.

 

 

 

 

85. Yaş Günü Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Mesajına Verilen Yarıt[100]

SAYIN CUMHURBAŞKANI

ANKARA

Yaş günüm münasebetiyle lütûf buyurduğunuz iyi dileklere ve alicenap tebriklere şükranlarımı sunarım.

Büyük görevinizi başarıyla ve tam afiyetle ifaya devam buyurmanızı yürekten niyaz ederim. Derin saygılarımı sunarım.

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 

İstanbul Belediyesini Ziyarette Söyledikleri ve Belediye Başkanı Fahri Atabey ile Yapılan Sohbet[101]

(...) Başkanlık odasına Atabey’le birlikte giren CHP Genel Başkanı İsmet İnönü burada Belediye Başkanı’na İstanbul’la ilgili bazı hatıralarını anlatarak şöyle demiştir:

“İstanbul’a gelip gidiyorum. İstanbul Belediyesi bizim için temasta bulunacak saygı gösterilecek, elimizden geldiği kadar yardım edilecek, büyük sorumluluğu olan bir şehirdir.

Ben Başbakan iken bir yabancı devlet büyüğü ile Çamlıca tepesine çıkmıştık. O misafir, İstanbul’a buradan hayran oldu, çok büyük bir şehir, dedi. Ben, Majeste bu gördüğünüz bir şehirdir. Fakat aslında bu bir kıtadır, dedim. Tarihte öyle devirler olmuştur ki, yalnız bu şehre sahip olunmak istenmiştir.

İşgalden sonra İstanbul’dan geçiyorduk, şehri biz teslim alıyorduk. Teslim edenler, İstanbul’un idaresini alacaksınız ama İstanbul’un idaresi çok zordur, dediler. Ben de onlara iyi ama, bu bizim şehrimiz, biz burayı yüzyıllardır idare ediyoruz, cevabını verdim.

İstanbul’un idaresi, sorumluluğu büyük ve güç bir iştir. Siz siyasî hayatınız bakımından özel bir güçlük içinde bulunuyorsunuz. Ama bunu başarı ile geçirirseniz, büyük bir tekâmül imtihanı kazanmış olacağız. Siz cemiyet hayatının çeşitli kademelerinden geçmiş hürmete lâyık bir insansınız. Muhalefet partisinden büyük bir çoğunluk sizinle beraber iyi niyetle çalışmak istiyor. Sizi temin etmek isterim ki, yanınızda bulunan arkadaşlarım bizim esas politikamızın tâkipçisi olarak İstanbul’a, Türkiye Cumhuriyeti’ne faydalı olabilmek için size her türlü yardımı yapacaktır. Yüksek meziyetleriniz var. Bunu size açık bir kanaat ve politika ifadesi olarak söylemek için geldim. Sizin muvaffakiyetinizi memleketin muvaffakiyeti olarak göreceğiz. Size inşallah Cumhuriyet Hükûmeti de yardımcı olmak için kesenin ağzını açar. Ama, bu konuda hükûmetin güçlüklerini anlıyoruz. İstanbul’un ihtiyacı da pek çoktur.”

İnönü’nün bu sözleri üzerine Belediye Başkanı Atabey sevinç duyduğunu belirtmiş ve aralarında şu konuşma geçmiştir:

İnönü: Hükûmetten kuvvetli vaatler aldınız mı? Size yardım yapacaklar mı?

Atabey: Sizin beni feraha kavuşturan bu sözleriniz çalışma hızımı artıracak. Bana çalışmak için cesaret verdiniz.

İnönü: Bunu duymak bana rahatlık verdi.

Aatabey: İstanbul’un nüfusu 1985’te 4,5 milyon olacak dertleri pek çok..

İnönü: (Elini dizine vurarak) 4,5 milyon.. 1985’te.. Ama yarı şaka yarı ciddî bir şey söyleyeyim: 1985’e kadar Ortanın Solunu tatbike başlayacağız ve bunların çoğu buraya gelmeyecek.

Atabey: (İstanbul’un su, yol, gecekondu, trafik ve konut sorunları ile ilgili çeşitli dertlerini öne sürdükten sonra) Belediyede 42 bin 891 memur var. Bu bir ordu demektir. Bu kadar insanla iş yapılmıyor. Şikâyet için söylemiyorum, fakat her devirde, her gelen bir çok memur almış, arkadaşlarımla bu meseleyi konuşacağım, belediyenin parası yetmiyor.

Atabey daha sonra devletin dolaylı yollardan belediyeye yardımı olduğunu, İskân Bakanlığı’nın konut meselesinde olduğu gibi diğer bakanlıkların da kendi meseleleriyle ilgili işlemleri yapmaları suretiyle şehrin bir çok meselesinin halledilebileceğini söylemiş ve yüz milyon liralık istikraz yapmaya çalışıldığını, bu konuda Meclis arkadaşlarının anlayış gösterdiğini, belirtmiştir. İnönü’nün “Ne kadar faiz ödeyeceksiniz?” sorusuna cevaben “İller Bankası zaten bize 60 milyon lira veriyor. 100 milyonluk istikraza faiz ödemeyeceğiz, demiştir. Bu arada Atabey’in “Efendim bir kahve içmez miydiniz?” sorusuna elleriyle hayır işareti yaparak İnönü şöyle cevaplamıştır: “Kahve içmem. Mahrem konuşuyoruz. Yüksek memurlarımız kahve ısmarlamayı bıraksalar iki misli çalışacağız.”

Tatlı sohbet havası içerisinde İnönü Atabey’e yaşını sormuş daha sonra kendisine gösterilen Aksaray, Azapkapı meydanlarının trafik derdini çözmek için hazırlanmış olan projelerin maketleri üzerinde bilgi almış ve bir kaç anısını nakletmiştir.

Yapılan plânların en iktisadî olanını bulmak için büyük gayret gösterdiğini söyleyen Atabey’e İnönü başarı dilemiş ve “Çok istifade ettim. Tasavvurlarınız çok kıymetli. Çok kıymetli bir Belediye ve bir Belediye Meclisiniz var. Hepsini elbirliğiyle halledeceğiz” demiştir.

Sergiyi ziyareti

(...) Emekli bir subay olan M. Çayırlı’nın sergisinde eline tütün içmeye yarayan bir çubuk alan İnönü, sergi sahibine “Sigara içer misiniz?” diye sormuş, “Hayır” cevabı üzerine “Ben içtiğim zaman bu çubuklar çok güzeldi” demiştir. İnönü bu sergi sahibinin isteği üzerine özel deftere şunları yazmıştır: “Seramik sergisi, güzel sanatlar sergisi sayılacak niteliktedir. Hediyelik eşya arayanlar için değerli yerdir. Takdirler ve tebrikler..” (...)

 

 

 

 

İstanbul Küçükyalı ve Maltepe Belediyelerini Ziyarette Söyledikleri[102]

(...)

Küçükyalı Belediyesinde

İnönü, Belediye Başkanıyla yaptığı sohbet konuşmasında çeşitli meseleler hakkında bilgi almış, malî konularda tavsiyelerde bulunarak “Malî durum, ayrı bir bütçe ile güçlükler yenilir. Malî kudreti düzene sokmakla meseleler halledilebilir. İyi bir tasarrufla bir misli bütçe varmış gibi çalışılabilir” demiştir.

Maltepe Belediyesinde

Küçükyalı’dan sonra Maltepe Belediyesi’ni ziyaret eden CHP Genel Başkanı, burada da belediyenin malî gücünü sormuş ve kendisine verilen bilgi üzerine “Demek bütçeye vilâyet yardımı olarak 500 bin lira konuyor, fakat 100 bin lira kadar varidat alıyorsunuz?” diyerek hayretini ifade etmiştir.

 

 

 

 

CHP İstanbul Kartal İlçe ve Erzurum İl Kongresine Gönderilen Mesajlar[103]

Kartal İlçe Kongrenizi güvenerek ve sevgilerimle selâmlıyorum. Bu yıl Kartal yuvamızda çok faydalı bir yaz geçirdim. Tatil içinde Kartal’ı yakından tanımak bana ilham verdi. Güç ve şevk verdi.

Kartal’dan vazife duygum ve kazanma iradem yükselmiş ayrılıyorum. Yurdumuzun sorunlarını Kartal köyleri benim kadar biliyorlar. Yalnız dertlerini değil, çözüm yollarını da biliyorlar. Her yerde olduğu gibi Kartal’da da anlaşılmıştır ki, Türkiye’nin dertlerinin çözüm yolu ortanın solu politikasının yoludur.

Devlet idaresinde hesaplı ve israfsız olmak, memleket ihtiyaçlarını doğru bir sıraya koymak, özetle iyi bir planla çalışmak ödevlerin başında gelir.

Vatandaşımız anlamıştır ki; bir an önce CHP’nin isabetli idaresine kavuşmak, çabuk kalkınma için şarttır.

Sevgili Kartallı vatandaşlarım, bu gerçekleri bir daha denemiş olarak 1969 seçim yılını bekliyoruz. Başarının ilk şartı, CHP içinde birbiriyle iyi geçinen, birbirleriyle içten çalışan bir idare düzeni meydana getirmektir. Bu düzen parti içinde, Parti Meclisi’nde ve Parti Kurultayı’nda yaratılır. Seçmen vatandaşın huzuruna böyle bir parti çerçevesiyle çıkmak lâzımdır. Partinin bütün değerleri el ele çalışacaklar, teşkilâtımızı, parti değerlerini bir araya getireceklerdir. Sonra bu çerçeve, seçmenden alacağı teşvik edici oylarla memleket idaresini yürütecektir. Kısır çekişmelerle yitirecek zamanımız kalmamıştır. Bir an önce memleketi kalkındırmak, ilerletmek, yoksula ümit vermek zorundayız.

Sevgili Kartallılar, size bugün veda ediyorum. İki ay içinde bana öğrettiklerinizi huzurunuzda tekrarladım. Başarı ve örnek sayılacak bir kongre yapmanızı beklerim.

Hepinizin gözlerinden öperim, canım arkadaşlarım.

[Erzurum İl Kongresine gönderilen mesaj]

Erzurumlular sevgili vatandaşlarım:

İl Kongrenizi sevgilerle selâmlıyorum.

Erzurum’da memleket meselelerinizi ve Erzurum’un özel meselelerini görüşeceksiniz.

Erzurum tarih boyunca memleket meselelerini öncelikle düşünmeye ve dile getirmeye alışık olan bir bölgemizdir.

Memleket meselelerini görüştüğümüz zaman, vatandaşın karşısına çıkıp gelecek zaman için ona ümit vermeye Cumhuriyet Halk Partisi adına söz söyleyip destek istemeye hakkınız vardır.

Hattâ son yarım iktidarımız zamanında bile Erzurum için emek sarf olunmuş, yatırımlar yapılmıştır.

Plânlı kalkınmanın 10 yıl dâvacısı olduk. Anlatamadık. Bir misâl olarak, hazır bıraktığımız et kombinaları projesinin 1950’de iktidara gelenler tarafından, hemen ilk günü, nasıl terk olunduğunu hatırlarsınız.

Birinci beş yıllık plânı sosyal adalet esasları üzerinde gerçekleştirebilmek için çok emek sarf ettik.

Sosyal konulara dikkat ederek bir plân yapmak bizim programımız olmuştur. Bunu yürütebilmemiz, seçimlerde vatandaşın bizi desteklemesine bağlıdır.

Aziz Erzurumlular,

Sosyal dâvaları Erzurum en iyi anlayacak durumdadır. Memlekette ıstırabını çektiğimiz işsizlik meselesinden Erzurum bölgemiz çok müteessir olmaktadır.

Doğu kalkınmasında Erzurum özel bir önem taşımaktadır. Bu fikirleri ikinci beş yıllık plânda değerlendirmek için sarf ettiğimiz gayretler Adalet Partisi iktidarı tarafından itibar görmemiştir.

Sevgili hemşehrilerim, Aziz Erzurumlular;

Bütün memlekette ortanın solu politikamız, iftiralara ve yanlış yorumlara rağmen itibar görmüştür. Aydın geçinen politika esnafından ziyade sade vatandaş, sade köylü vatandaş, sosyal ve ekonomik düşüncelerimizi çok iyi anlıyorlar.

Ama bunları yorulmadan, usanmadan vatandaşın ayağına gidip anlatmak lâzımdır.

Aziz Erzurumlular;

Adalet Partisi’yle sosyal ve ekonomik meselelerde, hem esaslarda, hem uygulamada tamamıyla ayrıyız. Memlekette siyasî huzur ve emniyetin korunmasında Adalet Partisi iktidarının usulleriyle, şiddet arzuları ve müsamaha konularıyla daimî tartışma halindeyiz. Adalet Partisi’nin teşviki altına girmiş siyasetçiler de Adalet Partisi’ne yaranmak için tabiatıyla daha gayretlidirler.

Sevgili Erzurumlular, hepinizin gözlerinden öper, saygılar sunarım.

 

 

 

 

ODTÜ Ders Yılının Açılışında[104]

CHP Genel Bakanı İsmet İnönü, tatil dönüşü Ankara’da ilk ziyaretini dün Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne yaptı ve bir de kurdele kesti. Üniversitenin yeni ders yılına başlaması törenine katılan İnönü’ye, öğrenciler gelişinde olduğu gibi, gidişinde de büyük sevgi gösterisinde bulundular, gruplar halinde birlikte hatıra fotoğrafları çektirdiler.

Saat 10’da başlayıp, bir saat devam eden törenden sonra, Üniversitede Rektör Kurdaş ve öğrencilerin konuğu olarak bir saat kadar daha kalan İnönü, bu süre içinde hiç durmamacasına yeni tesisleri gezdi. Rektörden ve öğrencilerden bilgi aldı.

Bu arada yeni hizmete giren Kimya Mühendisliği laboratuarı sınıf blokları binasının kurdelesini “hayırlı ve uğurlu olsun” temennisiyle kesen İnönü, laboratuarın bütün dershane ve çalışma bölümleriyle ilgilendi, yapıda çalışan işçilerin hatırlarını sordu.

Kimya Laboratuarı’nda genç asistanlardan Gülser Berki’nin çalışmalarıyla ilgilenen İnönü, Berki’den kaç yıllık öğrenci olduğunu ve öğrenimini ne zaman tamamlayacağını sorup, “Paşam ben asistanım” karşılığını alınca, genç asistanı tebrik ederek, başarılar diledi.

Laboratuardaki bütün tesislerle ayrı ayrı ilgilenen İnönü, Üniversiteden ayrılırken, Rektör Kurdaş’a, “Size her gelişimde mutlaka bir cilt kitap okumuş kadar istifade ederim” dedi.

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[105]

İstanbul İl Gençlik Kolu siyasî hayat içinde gençlik hareketlerinin vatandaş gözünde önemli yer tuttuğu bir zamanda toplanmaktadır. Bütün dünyada gençlik hareketleri ön plânda yer almaktadır. Siyasal tartışmaların kökleşmiş partiler içinde yürütüldüğü eski demokratik gelenekte gençler, yeni kuşakların sözcüleri olarak bir takım hastalıklardan mustariptirler ve kendilerinde büyük dâvaların sahibi olmak sorumluluğunu belirtmektedirler.

Bütün dünyaya yayılmış olan bu akımların nedeni olan hastalıklar, tamamıyla meydana çıkmış değildir ve isteklerin nasıl ve ne ölçüde dikkate alınacağı da henüz çözümlenmemiştir.

Türkiye’de gençlik hareketleri, kendi tabiatında olan sorunları yanında dünya hareketlerinin de ister istemez hepimiz gibi özlemi ve etkisi altındadır.

Türkiye’de gençlik hareketlerinin bütün dünya olaylarına nazaran dikkati çekmesi lâzım gelen bir eksikliği ve niteliği vardır. Bizde gençlik hareketleri her yerden yıllarca önce, 1960 arifesinde kendini göstermiştir.

Genç kuşakların asil duyguları

Genç kuşaklar, memleketin siyasî kaderinde fedakârlıkla ileri atılmışlar ve memleketin içinde bulunduğu siyasî buhrana karşı üzüntülerini ve acılarını dile getirmişlerdir. Şu sonuca varmak istiyorum ki, bizim siyasî hayatımızda genç kuşaklar, memleketin demokratik rejimi, memleketin siyasî idealleri konusunda doğru yoldan ayrılmış, tutucu ve haksız siyasî eğilimlere karşı görev duygusu göstermişlerdir. Bu asil duygular, gençleri, kuvvetli bir devlet yapısı ve ilerici bir toplum hayatının sağlam temelleri üzerinde bulunan siyasî rejimlerde mal ve can emniyeti dahil olarak, insan hakları ve sosyal adalet ilkelerinin tâkipçisi yapmıştır. Asayişsizlik, idealsizlik, kanunsuzluk ve her çeşit gericilik ve tembellik nizamlarının aleyhinde ve anarşinin daima karşısında olacaklardır.

Gençlik, politikamızın sahibidir

Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları içinde dış politikada ve iç politikada tam bir yardımlaşma halinde bulunmaktadır. Gençlik teşkilâtımız Cumhuriyet Halk Partisi Programının ve politikasının sahibi ve izleyicisi olacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi, dış politikanın çevremizde geçirdiği sarsıntılar içinde, dünya barışında yardımcı olduğu kadar, kendi emniyetine dikkatli olan bir yolda yürümektedir. Bu yolda biz, etrafımızda olan olaylara karışmamayı, lüzumlu görürüz.

NATO ve Türkiye

Dünya olaylarının gelişmesi içinde Cumhuriyet Halk Partisi dahil bulun-duğu NATO ittifakında yerini muhafaza etmeyi memleket emniyetinin gereği saymaktadır.

Siyaset âleminde özellikle çevremizdeki olaylarda başlıca istikamet ve hedef tartışmasını idare eden devletlere, yani Birleşik Amerika’ya ve Sovyet Rusya’ya karşı her türlü düşmanlık gösterilerini zararlı bulmaktayız. Bizim gençlik kollarımız, gençlik hareketleri içinde bu fikirlerin savunucusu olacaklardır.

Ortanın Solu

İç politikada, ortanın solu deyimiyle özetlediğimiz ortanın solu hamlesini, gençlik kollarımız, Anayasamızın istediği sosyal adalet, sosyal güvenlik şartları içinde, memleketin kalkınmasını savunacaklardır. Sosyal ihtiyaçları politika-mızın ön safında tutmakla beraber bir sosyalist parti olmadığımızı gençlerimizin dikkatine yerleştirmeyi görev sayıyorum.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz, memleketin sosyal, ekonomik ihtiyaçlarını çözümlemeyi uygulamayı, gücümüz ve idealimiz içinde görüyoruz.

Gençlik kollarımız kendi kurultaylarında canlı ve bilinçli çalışmalarıyla dâvalarımıza yardımcı olacaklar ve partimizin büyük Kurultayı’nda olumlu çalışma paylarını alacaklardır.

Bütün gençlik teşkilâtımıza sesleniyorum

Büyük Kurultayımızda bütün vatandaşlara gelecek günler için ehliyetli bir iktidarın bütün ümitlerini haklı gösterecek bir imtihan vereceğiz ve memlekete huzur ve asayiş içinde kalkınma, ilerleme imkânı sağlayacak bir parti hüviyetinde kendimizi göstereceğiz.

Sizlere sevgilerimi ve başarı dileklerimi sunarım.

Vaktimiz dar olduğu için İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresi’ne yazdığım bu demeci XIX. Büyük Kurultayımızdan önce bütün gençlik teşkilâtımıza fikirlerimi bildirmek için münasip bir fırsat saydım. Bütün gençlik teşkilâtımızın sözlerime ilgi ve dikkat göstermelerini rica ederim.

 

 

 

 

CHP Mardin ve Afyon İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj[106]

İl Kongrenize selâmlar ve saygılar sunuyorum. Kongreniz Büyük Kurultaya hazırlık çalışmalarını yapacaktır. CHP iç ve dış politikası ile memleketin gelecek günleri için ümit veren başlıca siyasî örgüt haline gelmiş bir durum-dadır.

Bundan evvelki son Kurultaylarımız iç ve dış büyük meselelerin tartışma halinde bulunduğu bir ortam içinde çalışmıştır. O zamandan beri memleketin sosyal ihtiyaçları ileri bir hamle olarak CHP’nin kabul ettiği ortanın solu sorunlarını izlemekteyiz.

Vatandaşımız, yurdumuza vaat ettiği çözüm şekillerini anlamakta ve dertlerimizin büyük ölçüde ortanın solu politikasıyla çözümleneceğini ümit etmektedir.

İç ve dış politikada iktidar partisi ile aramızdaki farkları açık olarak belirtmekteyiz ve her yerde vatandaşlardan anlayış görmekteyiz. Kanaatimiz odur ki, eğer biz seçim çalışmasını ve sandık emniyetini partililerimizin kanun içindeki ödevlerini doğru ve tamam yapmalarıyla sağlayabilirsek vatandaş oylarının Cumhuriyet Halk Partisi’nde olduğu meydana çıkacaktır. Parti teşkilâtımız bu yönden büyük sorumluluk altındadır.

Sosyal adalet içinde dertlerin tedavisini, kalkınmayı sağlamayı arzu eden halkımızın oylarını seçim usullerini ihmal etmek yüzünden kaybetmek çok acı veren bir hata olacaktır.

Kurultaya kuvvetli ümitlerle gidiyoruz. Sizin iliniz Kurultayda önemli bir görev sahibidir. İyi hazırlanmanızı, sevgilerim ve saygılarımla rica ederim.

Aziz arkadaşlarım, asayiş meselesi özellikle Doğu’da ve Mardin’de memleket dertlerinin ön safına geçmiştir. Hiçbir zaman memlekette asayişsizlik vatandaş elindeki birkaç baş hayvana veya bu hayvanların yemi olan ot yığınına tecavüz edecek kadar genişlememiş ve yıkıcı olmamıştır. Aldığım şikâyetler sayısızdır. Vatandaşın yürekten güvenine lâyık, kanun içinde kudretli bir iktidara kesin ihtiyaç vardır. Bu iktidar ancak CHP olabilir.

 

 

 

 

 

Ankara Belediyesini Ziyarette Belediye Başkanı Ekrem Barlas ile Yapılan Sohbet[107]

(...) Doğruca Belediye Başkanlığı odasına alınan İnönü, burada, Barlas’a, “Hayırlı, uğurlu olsun” demiş ve başarı dilemiştir.

“Ziyaretinizle büyük şeref verdiniz” diyen Belediye Başkanı daha sonra Belediye hizmetleri hakkında bilgi vermiş, Ankara’nın 4 milyon nüfuslu bir şehire göre yeniden tanzim edileceğini söylemiştir. Su, yol, yeraltı geçitleri, sosyal konutlar ve diğer konular hakkında da bilgi veren Barlas, bu arada Beypazarı’nda yeni bir linyit kömürü madeni bulunduğunu, 3500 kalorisi olan bu kömürün halka Belediye tarafından 80 liraya satılacağını söyleyince, İnönü, “Yeni mi bulundu” diye sormuş, Barlas, “Evet, yeni” diye karşılık verince, Belediye Meclisi üyesi A. Hikmet Korkmaz, adı geçen madenin üç yıl önce bulunduğunu açıklamıştır.

CHP Genel Başkanı, verdiği bilgiler için Barlas’a teşekkür ettikten sonra, “Ankara için geniş alanda çalışma sahaları tesbit edilmiş görülüyor” demiştir. Gecekondu sorunu hakkında da bilgi isteyen İnönü, daha sonra duvardaki büyük harita üzerinde bilgi almak üzere Barlas ve Bekata ile birlikte haritanın başına geçmiştir.

Barlas haritacılıktan sınıfta kaldı

Harita başında Barlas’ın Ankara plânını etraflı şekilde incelememiş olduğu anlaşılmıştır. İnönü haritaya parmağını basarak, “Ben şimdi nerdeyim?” diye sormuş, Barlas, işaret edilen yerin “Çankaya” olduğunu söylemiştir. İnönü ısrar edince parmağını bastığı yerin Keçiören civarı olduğu anlaşılmıştır.Yine verdiği izahat sırasında, Marşandiz Garı’nın kaldırılacağını söyleyen Barlas’a bu yerin neresi olduğunu soran İnönü’ye, Belediye Başkanı cevap verememiş ve Marşandiz Garı yerine 19 Mayıs Stadı’nı göstermiştir.

Şimal mi kuzey mi?

Haritanın yönleri hakkında bir soruya Barlas, üst kısmı göstererek, “Burası şimal” demiş, İnönü “Yani kuzey mi o” diye sormuştur. Barlas daha sonra haritanın alt kısmını gösterirken, “Güney” demek zorunluluğunu hissetmiştir.

Hıfzı Oğuz Bekata, Belediye’nin her türlü gayretine CHP’lilerin yardımcı olacağını söylemiş ve “Bütün çalışmalarında ve işlerde, bir parti adayı değil tamamen tarafsız bir Belediye Başkanı olacak halkın hizmetinde olacağına inanıyoruz” demiştir. Barlas bunun üzerine, “Başka türlü bir tatbikat görmeyeceksiniz” diye karşılık vermiştir. CHP Belediye Meclis Grubu adına konuşan Mehmet Atalay da, Barlas’ı yapıcı olduğu sürece destekleyeceklerini belirttikten sonra, Belediyeler Kanunu’nun eksikliğinden ve çalışma imkânı vermediğinden yakınmıştır.

İnönüBarlas görüşmesi

İnönü, “Bir ahenk içinde çalışacak Belediye’nin Ankara’da muvaffak olması memnunluk verir” dedikten sonra “Beraberliğiniz hepimize kuvvet, memleke-timize ümit ve cesaret verecektir” demiştir.

Harita başında İnönü ile Barlas arasında şu konuşma geçmiştir:

İnönü–Paranız bol mu, paranız?

BarlasBelediyeyi borçlu aldım. Ama hep birlikte düzeltmeye gayret edeceğiz.

İnönü–Hükûmette yardım hevesi var mı?

Barlas–Bütün partilerin yardım etmesi lâzımdır. Ankara Türkiye’nin ve bütün dünyanın otelidir.

İnönü–Bu Ankara’nın bugünkü hali mi?

Barlas–Henüz tamamlanmadı.

İnönü–Tamamlandıktan sonra basar dağıtır mısınız?

Barlas–Memnuniyetle, bizzat bir tanesini ben kendim getirir takdim ederim.

İnönüBen harita meraklısıyım. Ankara’yı her gün iki kere haritada incelerim. Ne zaman verebilirsiniz?

Barlas–İki aya kadar.

İnönü–4 aya razıyım.

Barlas–Paşam daha önce takdim edersem, bana şeker verir misiniz?

İnönü–Lokum vereceğim.

Bu konuşmalardan sonra, İnönü, “Belde içinde ahenktar şekilde çalışma isteğiniz beni memnun etti. Başarılar dilerim” diyerek veda etmiş, Barlas, bir yorgunluk kahvesi içmek isteyip istemediğini sorunca, “Vaktiniz kıymetlidir” diye karşılık vermiştir. Barlas İnönü’ye, “En kıymetli vakit sizinle olanıdır” dedikten sonra, teşekkür etmiş ve Belediyenin önüne kadar İnönü’yü uğurlamıştır.

[Tamamlayıcı haber]

İnönü, gürültü arasında duyulamayan bir sesle, Barlas’a başarılar diledi ve çalışma azmini destekleyeceklerini belirtti. Ekrem Barlas ise, Belediyenin çalışmaları hakkında bilgi verdi. Ankara, 4 milyon nüfusa göre tanzim ediliyordu. Bir nâzım plânı hazırlanıyordu. 1985’e kadar su meselesi halledilip, Ulus’ta yeraltı, yerüstü geçidi, Kızılay’da yeraltı geçidi yapılacaktır. 150 otobüs sipariş edilmişti. Hüseyin Gazi Dağları ve şehirden çıkan yolların çevresi ağaçlandırılacaktı. Sincan köyde bir peyk şehri kurulacaktı.

İnönü sordu: “Sincan köy buraya mı bağlıdır?”

Sincan köy buraya bağlı değildi ama sanayi bölgesi buraya uzatılacaktı.

Yakacak konusunda ise, Beypazarı’nda linyit kömürü bulunmuştu. Bu kömürün tonu 80 liradan halkın ayağına götürülüp satılacaktı. Başkan bir plâstik kutu içinde kömürleri getirip İnönü’ye gösterdi. İnönü kömürleri inceledi. Elini kutunun kenarına sildi. Başkan gecekondularda yapılacak işleri anlattı.

İnönü: “Size gönülden başarılar dilerim. Gecekondulara özel gayret sarf edeceğinizi söylemeniz bizim için müjdedir.”

Plânın önünde

Başkan Barlas, karşı duvarda asılı bir büyük Ankara plânı üzerinde bilgi vermek istedi. Bu plân üzerinde hangi yol makinelerinin nerede çalışmakta olduğu işaretlenmişti. Başkan Ankara’ya her yıl 40-50 bin aile geldiğini, gecekondularda 520 bin kişi oturduğunu söyledi. İnönü plân üzerinde Yenimahalle’nin ne tarafa düştüğünü sordu. Barlas Cebeci tarafını gösterdi. Çankaya yerine Keçiören’i işaret etti. Biraz heyecanlıydı her halde.

İnönü–Ankara’yı cihetine koyalım. Bu cihet nedir?

Barlas–Şimâl

İnönü–Kuzey mi?

Barlas–Evet kuzey, burası da güney.

İnönü–Paranız bol mu?

Barlas–Belediyeyi borçlu aldım. Ancak Ankara Belediyesinin imkânları geniş. Sizin de yardımlarınızı isteyeceğim. Bütün partiler yardımcı olmalıdır.

İnönü–Hükûmet yardım ediyor mu?

Barlas–Ankara, Türkiye’nin otelidir. Bütün dünyanın otelidir. Ankara’ya yapılacak hizmete bütün partiler yardım etmelidir.

CHP Belediye Meclisi Grubu Başkanı–Belediye gelirleri kanunu çıkartıl-malıdır.

Barlas–Mevzuat demodedir.

İnönü–Meclise teklifleriniz var mı?

Barlas–Bir kanun tasarısı var, ayrıca bizim tekliflerimiz olacaktır.

İnönü gitmeye davrandı

Barlas–Sizi yorduk.

İnönüBilâkis istifade ettim. Belediye içinde partiler arası ahenkli çalışma kararımızı sizden istemek beni bahtiyar etmiştir. Çalışmalarınızı destekleyeceğiz.

Barlas–Bir yorgunluk kahvesi içmez misiniz?

İnönü–Vaktiniz kıymetlidir. Konuştum, istifade ettim.

(Bu arada İnönü’ye refakat eden Hıfzı Oğuz Bekata ile Ekrem Barlas arasında bazı konuşmalar oldu. İnönü, yeniden plânla ilgilendi.)

İnönü–Bu Ankara’nın bugünkü hali mi?

Barlas–Bugünkü hali ama bazı işlenmeyen kısımlar var.

İnönü–Ölçüsü ne?

Barlas–Bir taksim on bin.

İnönü–Tamam olduktan sonra bastırıp bize dağıtır mısınız?

Barlas–Bir Ankara rehberi bastıracağız.

İnönü–Ben harita meraklısıyım. Her gün Ankara’ya bakmak isterim. Ne kadar zamanda hazırlarsınız?

Barlas–İki ay sonra.

İnönü–Dört ay sonra beklerim.

Barlas–Daha önce takdim edersem bana şeker verir misiniz?

İnönü ve çevresindekiler güldü.

Hıfzı Oğuz Bekata–Paşam, Barlas’ı seçtirmemek için çalıştık ama şirin adammış.. (...)

 

 

 

 

CHP Isparta İl Kongresine Gönderilen Mesaj[108]

Isparta İl Kongresi’ni başarı dilekleri ile selâmlıyorum. Isparta CHP teşkilâtı bizim sağlam temellerimizden biri sayılır. Teşkilât olarak çalışmada kendine göre güçlükleri ve mahremiyetleri çok olan yerlerimizden biridir.

Geniş bir bölgenin şikâyetleri orada toplanıyor. Partizanlık hastalığının kudretli misâlleri orada anlatılır ve partimizin teşkilâtı, bütün bu dalgalar içinde, kuvvetlerini ve ideallerini muhafaza ederek parti politikasını değerlendirmek zorunda kalırlar. Bütün bu güçlüklere rağmen, parti teşkilâtımız, daima verimli çalışmış ve başarı kazanmıştır.

Partizanlık, bizim siyasî hayatımızın, çok partili demokratik rejim başladığından beri, temel şikâyetlerimizden bir konu olmuştur. Bizim devlet kapısı, vatandaşa iş bularak yardım eden en kuvvetli müracaat yeridir. İhtiyaç içinde bulunanlar ve ihtiyaç içinde olanlara haklı olarak koruyucu muamele yapan resmî memurlar parti farkları yüzünden zarar görürlerse sızıntılar ve yakınmalar acı olur ve çok tesirli olur. Bildiğiniz hastalıkları, mahsus, verdikleri ıstıraplarla anlatıyorum. Salâhiyet sahiplerinin insaflarını harekete geçirmek istiyorum. Isparta’da, partizanlık muamelelerinden işittiğim şikâyetler ölçüsüzdür ve aşkındır. Bu hali itidale getirmelerini huzurunuzda rica ediyorum.

Sevgili vatandaşlarım.

Biz ortanın solu ile sosyal adalet yolunda vatandaşın sosyal yönden ıstıraplarına deva bulmak için çırpınıyoruz. Vatandaşa çok şey anlatabildik. Gelecek günlerde bulduğumuz çareleri uygulayabileceğimizi kuvvetle umuyoruz. Sizden parti hayatında ve seçimlerde üzerlerinize düşen görevleri tamam yapmanızı isterim.

Gelecek günlerin iyi günler olacağına kesin inancımız vardır. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

CHP Parti Meclisi Toplantısında Yapılan Konuşma Özeti[109]

(...) Parti Meclisi’nde İnönü kısa bir konuşma yapmış ve “Genel Sekreterimiz uzun bir seyahatten, bize çok verimli neticeler sağladıktan sonra döndü. Ara seçimlerinde çok iyi neticeler aldık. Umumî efkârda mevkiimiz kuvvetlendi. Memlekette, gözle görünür, elle tutulur ümit ve neşe havası esti” demiştir.

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Kongresinde Parti Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma[110]

Sevgili arkadaşlarım, huzurunuzda şeref duymaktayım. Büyük heyecan içindeyim. Şimdi konuşmaya başlayacağım.

Ondan evvel sizi hüzün verici bir vazifeye davet edeceğim. İstanbul Milletvekili, değerli devlet adamımız Selim Sarper’i kaybettik. Ona karşı bugün [ve] yarın milletimizde ve partimizce lâzım olan saygıyı göstereceğiz. Şimdi kongre başlarken Selim Sarper’in aziz hatırasına bir dakika hep beraber saygı duruşu yapalım (Saygı duruşu yapıldı).

İstanbul İl Kongresinin değerli üyeleri,

Kongreye hitap etmekle şeref duyuyorum. Kongremize ilgi gösteren misa-firlerimizi ve basınımızın sayın temsilcilerini saygı ile selâmlıyorum.

İstanbul İl Kongresi, memleketimize, büyük kentimizin siyasî anlayışını, memleketin dikkatle izlediğini bilerek açıklayacaktır. Kongrenin çalışmalarının, partimizin düşündüklerine doğru bir işaret olmasını özlemekteyim. Bu kanı ile kendi görüşlerimi de takdirlerinize arz etmeğe çalışacağım.

Çok değerli delege arkadaşlarım,

1969’da büyük seçime gidiyoruz. Geçen 1965 genel seçimlerinden bu yana, İstanbul teşkilâtımızın durumuna kısaca değinmek islerim. O zaman partimiz, iç bünyesinde tartışma halindeydi ve gelecek günlerde parti içinde anlaşmaz-lıkların ne sonuçlara varacağı kestirilemiyordu. Parti politikası olarak, ortanın solu deyiminde özetlenen yeni hamle, memlekette olduğu kadar, hattâ ondan da fazla İstanbul siyasî ortamında tereddüt konusu gösteriliyordu.

18. Kurultayda aldığımız olumlu sonuçlar, daha önceki il kongrelerinin ve bu arada İstanbul İl Kongresinin uzak görüşlü isabetli tutumlarıyla kolaylaşmış idi.

18. Kurultayın konusu olan ortanın solu tartışması, Kurultaydan, sağlam temeller üzerinde oybirliği ile, anlaşma ile sona ermiş göründüğü halde, ondan sonraki olaylar göstermiştir ki, parti içindeki “yapma bunalım”ın tertipçileri daha geniş amaçların peşinde olmuşlar ve Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtı ve meşru idarecileriyle aralarında bulunan fikir ayrılığını parti içinde sonuçlan-dırmak istemişlerdir. Bu tartışmanın ikinci bir Kurultay ve yeni açıklamalarla tabiî sonucu “ayrılık” olmuştur. Bu bunalımdan olumlu sonuçlara varılması, yalnız teşkilâtımızın sağduyusu, doğru görüşü ve açık yürekle kesin vaziyet alması sayesinde mümkün olmuştur. İstanbul teşkilâtımız ve geçen il kongreleri, emsali illerimiz arasında hakkı olduğu şeref mevkiini belirtmişlerdir.

İstanbul İl Kongresinin bu geçen tarihini yad etmeyi bugün ödev ve şeref sayıyorum. O zamanki İl Yönetim Kurulumuzun ve İl Yönetim Kurulu Başkanı-mız Sayın Ali Sohtorik’in uzun seneler süren hizmetine bir şeref halkası gözüyle bakıyorum. Sayın Sohtorik, bizi mahzun eden kesin sıhhi sebeplerle partimize her türlü bencil düşünceden uzak olan uzun hizmet senelerine aralık vermeye mecbur olmuştur. Yeni İl Yönetim Kurulumuz aldığı emaneti ehliyetle yüksekte tutmuş ve yeni İl Başkanımız partimize yüce hizmetler ifa etmek için büyük bir dirayetle vazifeye devam etmiştir.

Sevgili Arkadaşlarım,

Partimizin İstanbul teşkilâtı bugün de önemli bir tesir sahibi ve siyasî hayatımıza ön safta ışık tutacak ve fayda getirecek bir ortam içindedir. Siyasî hayatımızda ve parti içi siyasetimizde olaylar önemini azaltmamıştır. İstanbul teşkilâtımız ciddî ödevler karşısında bulunmakta devam etmektedir. Partiler Kanununa göre, Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtı yeni bir düzene girmektedir. Bu düzene, partimizin gelişmesi iyice kaydedilmek ve yürütülmek lâzımdır ve muhalefette iken bile, partimizin, belediyeler ve özel idarelerde, sorumlu iktidara yardımcı olmak durumu kendini göstermiştir. Bütün bu koşullar, vatandaşın itibarına layık bir parti teşkilâtının memleket için ve İstanbul için ne kadar gerekli ve faydalı olduğunun delilleridir. Partimiz, bu ehliyet imtihanları içinden, itidal ile ve başarı ile yürüyüp gitmektedir.

Kongremizin sayın delegeleri,

Memleketin idaresi, önümüzdeki sene, yeni bir seçim imtihanından geçecektir. Bu seçime, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ödev duygusu ile gireceğiz. Gerçekte, memleket idaresi Cumhuriyet Halk Partisi’nin hizmetini gerektiren ihtiyaçlar içinde bulunmaktadır. Yıllardan beri memleketimizin büyük sorununun, plân içinde süratli kalkınma olduğunu bilirsiniz. Adalet Partisi iktidarı zamanında kalkınma çabaları olumlu sonuçlar vermemiştir. Ekonomik durum her gün daha ziyade bozulmaktadır.

Memleketimizin muhtaç olduğu karma ekonomi sisteminde, ne kamu sektörü, ne özel sektör, beklenen sonuçları sağlayamamaktadır. Açıklar ve pahalılıklar her gün bir derece daha yayılmakta ve artmaktadır. Özellikle, dar gelirli ve sosyal durumları zayıf olan vatandaşlar için yaşamak, her gün daha güç olmaktadır. Bütün göstergeler, İstanbul’da yaşamanın, bütün zamanların en pahalısı haline geldiğini ortaya koyuyor. İstanbul, bugün Türkiye’nin en pahalı yeridir. Daha fenası, bu pahalılık her gün durmadan artmaktadır.

Milletçe genel ve ortak arzu olan sanayide gelişmenin köksüz bir “paketleme” ve “montaj” gösterileri ile “suni tekel” istidadı göstermesi, sanayileşme ihtiyacımızı daha başından, her türlü ciddiyetten ve yaşama imkânından mahrum bir bünyeye sokmaktadır. Bu hastalıklar, temel anlayışta, iktidar ile aramızdaki esaslı ayrılıklardan geliyor. İktidarın “gösteriş zihniyeti”ni tedavi etmeye imkân yoktur. Sanayileşme çok ciddî bir iştir. Esaslı plân, köklü tedbir ve gerçek değer üzerine titiz olmak şarttır. Ancak bu vasıflarla yaşaması ümidi olan bir sanayi memleketin gelişme ihtiyaçlarına cevap verebilir. Sanayileşmenin ciddî bir ihtiyaç duygusuna, esaslı bir amaca ve düzene bağlanması lâzımdır. Bu ihtiyaçları, bugünkü iktidar ile tartışmanın bir ameli faydası beklenemez hale gelmiştir. Sanayi, yaşamak için ve gelişmek için muhtaç olduğu hammadde ithalâtından, bugün çok zamandan beri, yani 1958 bunalımından beri görülmemiş derecede sıkıntı içindedir. Sanayiin hammaddesi ithalâta dayandırılmak esas alınıyor ve ithalât imkânı olmayınca kuruluşlar işlemez hale geliyor. Uzmanların ve sanayicilerin teferruatı ile bildikleri ve anlattıkları bu eksiklikleri iktidara göstermek mümkün değildir. Tıpkı, “Asayiş, umumî hayatımızın ilk ve ön ihtiyacıdır” dediğinizde, bunu anlamaya hiçbir istidat göstermeyen iktidarı, sanayide de, sosyal meselelerde de yapıcı tedbirlere sevk edemezsiniz. Bu halin bir tek çaresi, seçmenin elindedir. Bu çare, seçmenin bu iktidarı değiştirip, ona, ihtiyaçların, para değerinin, sanayi kurmanın nasıl yapılacağını bir daha gösterecek olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarını tekrar işbaşına getirmesidir.

Sevgili arkadaşlarım,

Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal ihtiyaçların, memleketin ön sorunları olduğunu görmektedir. Toprak Reformu her gün, her yerde dikkatleri acı ile çekmektedir. Elmalı köylerinin tahammül edilmez ıstırapları artarak devam ediyor. Pülümür köylerinin depremden sonra, hattâ tamir olunacak köy içindeki evleri bile kendi malları değildir. Bir düzen ki, deprem olmadığı zaman, işsiz ve yazlık emeğini kıştan üçte bir fiyatına satan köylünün acısını ciddîye almamaktadır. Deprem olduğu zaman bile ona köyde ev kuracak bir toprak vermemektedir. Devlet eliyle yapılan ev dahi onun malı değildir. Çünkü düzen, köyde bile ona ev yapacak bir avuç yeri, büyük toprak sahibine bağışlamıştır. Adalet Partisi iktidarı bu düzeni devletin bütün kuvvetleriyle yürütmeye çalışmaktadır. Burada, toprak reformu ile en iptidai ihtiyacını temin etmek bir gün dahi ertelenmez bir ihtiyaçtır. Bunları iktidara anlatmak mümkün olmazsa, daha etraflı ve sanatlı tedbirlere muhtaç olan sosyal tedbirleri nasıl anlatabiliriz? Tek çare seçmenin elindedir, özellikle İstanbul seçmeninin elindedir.

Sevgili arkadaşlarım,

Biz, memleket ihtiyaçlarını büyük ölçüde ekonomik ve sosyal karakterde görüyoruz. Sosyal tedbirlerin hepsini gelecek iktidarımızda uygulayacağız ve muvaffak olacağız ve daima Cumhuriyet Halk Partisi olarak kalacağız, sosyalist parti olmayacağız. Kurultayların verdikleri kararlar, Genel Başkan’ın yakından dikkati altındadır. Partimizin Genel Başkanı, Genel Sekreter ve Grup Başkanvekilleri gibi başlıca sorumluları arasında hiçbir ayrılık ve çelişme yoktur. Önümüzdeki Kurultayda tam bir ahenk içinde çalışarak partiyi büyük seçime götürecek Parti Meclisi seçilecektir. Parti teşkilâtımız, gelecek hizmet günlerinin ilk büyük imtihanını önümüzdeki Kurultayda verecektir. Ona hazırlanmanızı isterim ve size başarılar dilerim. (Sürekli alkışlar ve büyük tezahürat). Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunarım. Sizinle görüşmek istedim. Beni bahtiyar ettiniz. Önümüzdeki dönemde beraber çalışacağız, muvaffak olacağız.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[111]

Bizim kadın kollarımız CHP’nin tarihinde ve siyasî gelişmesinde büyük fedakârlıklar yapmışlardır. Kadınlarımızın bütün haklarıyla siyasî sorumlu-lukları yüklenmeleri CHP idarelerinin en büyük şeref duyduğu başarılarından, zevklerinden biridir. Kadınlarımızın cemiyet içinde yüksek mevkilerini almalarına CHP idareleri ellerinde olan bütün imkânlarla hizmetlerini esirgememişlerdir. Bu yüzden kadınlarımızın memlekete sağladıkları faydalar, ilerlemeler saymakla bitmez. Siyasî hayatımızda sorumlu olan kadınlarımız, sosyal hayatımızın temelini teşkil etmektedirler. Size önümüzdeki seçimlerde de siyasî ve sosyal büyük vazifeler düşmektedir. İyi hazırlanmanızı CHP’yi bekleyen hizmet yıllarını sağlamak için başarılar kazanmanızı dilerim.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[112]

Gençlik hareketleri bütün dünyada olduğu gibi bizim memlekette de çok önemli bir millet faaliyeti haline gelmiştir. Partimiz gençlik kolları, bu gençliğin bütün memlekette ilgilenen faaliyetinde esaslı ve derin istikamette bir inandırıcı kılavuz olmak durumundadır.

Bunları söylemem CHP içinde gençlik kolu olarak da partiyle beraber vazifeniz olduğu kadar, gençlik hareketi olarak bütün memlekette de geniş bir vazifeniz olduğunu belirtmek içindir. Gençlik kollarına hitap ederken, daima etraflı hazırlanıyorum ve her meseleyi söylemeye çalışıyorum. Yakında İstanbul İl Gençlik Kolu teşkilâtında böyle mühim bir görüşme yaptığım her meseleye değindim. Bütün memleketteki gençlik kolu örgütlerimiz İstanbul’da söyleyeceklerimi göz önünde tutsunlar, bunu arzu ettim. Sizlerden ilk ricam, İstanbul İl Gençlik Koluna gönderdiğim demeci sizin kongrenizde de bir defa dinlemenizdir.

Gençlik hareketleri içinde olan memleket vazifenizden başka parti içinde gençlik kolunuzun önemli vazifeniz vardır. CHP olarak büyük seçimlere giriyoruz. Ve memleket bizden önemli hizmetler beklemek ihtiyacındadır. Seçim mekanizması içersinde seçim günlerinde gençlik kollarımıza kanunların verdiği imkânlar içersinde büyük ödevler düşmektedir. Bu ödevleri çok ciddîye alınız. İyi hazırlanınız ve seçim günlerinde partimize yararlı ve yardımcı olmak için elinizden gelen bütün hizmetleri yapınız, esirgemeyiniz. 1969’da seçimlere parti olarak, esaslı olarak hazırlanmaya çalışıyoruz. Bunda gençlik kollarımıza büyük ödevler düşecektir. Vatandaşı uyarmakta, arkadaşlarımızı seçim sandıklarına getirmekte, seçim sandıklarını kontrolde gençlik kollarımız çok önemli yardımlar yapabilirler. Bu yardımlar seçim için değerlidir. Partimiz için değerlidir. Bu bakımdan iyi hazırlanmanızı istiyorum. Gençlik kollarımız partimizin içinde kendilerini şimdiden gelecek yılların iyi siyasî vazifelerine hazırlamak tahlilini yapmaktadırlar. Bu bakımdan da onların eğitilmelerinde çalışmalarında kendilerine yol göstermek ve yardım etmek için parti teşkilâtımız çok kararlıdır. Ve hizmet yolundadır.

Kongrenizden iyi neticeler bekliyorum. Ahenk içinde memleket işlerini yapıcı bir zihniyetle gözden geçireceksiniz ve faydalı olacaksınız. Size başarılar dilerim.

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kongresinde Personel Yasası, Eğitim Sorunu, Ortanın Solu, Dinin Siyasete Alet Edilmesi ve Laiklik Üzerine Yapılan Konuşma[113]

Sevgili arkadaşlarım..

Ankara İl Kongresi’ni selâmlamaktan şeref duyarım.

Dün İstanbul İl Kongresi’ni açtım. Orada konuştum. Çok iyi intibalarla geldim. Büyük bir dinleyici kitlesi vardı. İstanbul Kongresi’ni geleceğin iyi bir müjdesi olarak gördüm. Ankara Kongresi’ne katılabilmek için 24 saatte iki sefer yaptım. Sizin huzurunuzda bulunmakla kuvvet buluyorum. Canıma can kattınız. Sizinle hem parti içi meseleleri, hem de memleketin başlıca meselelerini konuşacağım. Memleketin meseleleri bir kongrede kısa zamanda bitirilecek kadar az değildir. Burada bir kaçını anlatacağım.

Her şeyden evvel Ankara İl Kongresi’ne bildirmek isterim. Bugün Ankara’nın başkent olmasının toplantısı ve töreni yapılacaktır. Ankara’nın başkent olması, Cumhuriyet tarihinde büyük bir devrim ve Türkiye’nin tarihinde büyük bir aşamadır. Türk Devleti’nin ve Ulusunun itibarı, Başkent, Ankara’ya nakledilince daha artmış, asıl o zaman yükselmiştir. Bu büyük bir devrimdir.

Bu vesile ile Ankaralılar’a karşı bir şükran borcumuz vardır. Teklife imza koyanların önünde olarak bu şükran borcunu belirtiyorum.

Şimdi devlet meselelerinde basit gibi görünen, ele alınmamış bir konuyu anlatacağım. O da Personel Kanunu’dur. Bu aslında CHP olarak düşündüğümüz reformların, büyük ıslahâtların biridir. Büyük bir reformdur. Devletin yönetiminde etkili olacak büyük bir reformdur.

Son zamanlarda Personel Reformu memur maaşlarına zam gibi görün-müştür. Memurların ihtiyaçlarına göre zam yapılması personel kanununda yer almıştır. Ancak esas bu değildir. Asıl mesele idari reformdur. Memurlar iyi ehliyetli, iyi temellerde, sağlam kanunlar altında çalışmalıdırlar. Memleket idaresi, bilgide, hizmette ve ahlâkta iyi gözüken vatan evlâtlarına verilmelidir.

Devletin değişmeyen tarafı, idarede memurlardır. Onlar kendi usulleri içinde baskıdan azade, temiz kanaatlerle hizmeti yürütür. Bu kanunlarla sağlanmıştır. Özel bir arzuya uyarak diğer siyasî kanaatlere karşı olmaz. Buna devleti vasıta kılamaz.

Her şeyi ile iyi işleyen bir memur kadrosu devletin kapısına gelen her vatandaşı halk için, adalet için, garaz dışında muamele etmelidir. Halk, bu muameleyi göreceğinden emin olmalıdır. İyi temellere dayanılmazsa, adalet hissi zayıf olur. Bundan en çok zarar gören vatandaş olur. Vatandaşı memnun etmenin yolu, sağlam, adaletli bir kadro kurmaktır. Bu sağlam bir reforma bağlıdır.

Bu esas kanun çıktı. Bu uygulanmıyor. Uygulanmasına heves edilmiyor. Zaman zaman bu bir maaş meselesi gibi görünüyor. Avans kanunları ile geçiş-tiriliyor. Bu kanun, koalisyonlarda, şimdi partisinin içinde yetki sahibi olan kişilerle çıkardık. Bu kişiler bunun için uğraşmıyorlar. Bundan şikâyetçiyiz.

İhtiyaç içinde bulunan memurlarımıza geçici olarak bir zam yapma yoluna gidiliyor. Ama bazıları ihmal ediliyor. Meselâ posta müvezzileri ihmal ediliyor. Sabaha kadar mektup dağıtan müvezzi unutulur mu? Zam almaz olur mu?

Eğitim meselesi

Buraya kadar personel kanunu üzerindeki ihtiyacı belirtmiş oldum. Diğer bir konuya değinmek istiyorum: Bu konu öğretmen meselesidir, eğitim meselesidir.

Sayın Başbakanla yaptığım görüşmelerin hepsinde bu konuyu söyledim.

Eğitimde gittikçe daha anlaşılmaz bir yola gidiyoruz. Köylü öğretiminin ilk şartı ilk öğretimdir. İlk öğretimin hedefi, ilk öğretimi köylüye ulaştırmaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri bu böyle olmuştur. Bunun için çalışılmıştır.

Köylü bir an önce eşit şartlarla şehir çocuklarının imkânına kavuşturul-malıdır. Bu devlet yardımı ile olacaktır.

Son gelişmeler nasıl oluyor, bir de ona bakalım. Meselâ sanat okuluna girmek, bu yol, köy çocuğuna kapatılmıştır. Sanat okuluna girmek için orta tahsil şarttır. Köye ortaokul götürülmemiştir. Böyle olunca giremiyor. Harb Okulu’na gidemiyor, subay olamıyor, polis olamıyor. Bu soylu vatandaşa eğitimde eşitlik sağlamak mıdır? Yoksa eşitliği ortadan kaldırıp ona her kapıyı kapamak mıdır?

İlkokul öğretmenleri

En önde ele alacağımız konulardan biri de ilk okul öğretmeni konusudur. Bu insanlar herhangi bir emniyetten yoksundur. Zaten ihtiyaç içinde olan bu insanlar da vazife enerjisi kalır mı? Bunları Başbakana anlattım. Köylüye sanat okulunu lâyık görmeyen bir eğitim sistemi içinde bulunuyoruz. Öğretmen kendi çocuğunu yetiştiremiyor.

Ortanın solunda, biz, bu düzene çare bulacağız. Esas ihtiyaçları ön plâna alan bir çalışma istiyoruz.

Diyorlar ki, devletin temelini mi değiştirmek istiyorsunuz. Anladığım bozuk düzeni değiştirmek istiyoruz. Anayasada söylenen her aydının dilinden bırakmadığı güzel düzenleri uygulama yolu bulmak istiyoruz.

İlk öğretmene emniyet, eğitimde eşitlik imkânı sağlamak devletin birinci vazifesidir. Biz bunları biliriz, tatbik etmişizdir.

Dinin siyasete alet edilmesi

Bu düzeni uygulayanları unutmuyoruz. Allah rahmet eylesin. Hiç kimse için çiğ söylemek taraftarı değiliz. Yanlışı çırıl çıplak söylemek de öz ve en değerli görevimizdir.

Bir başka mesele de Sunni-Alevi şeklinde vatandaşlar arasında yaratılmak istenen havadır. Bu meseleyi bugünkü arkadaşlarımın hepsinden çok işitmiş ve zararlı görmüşüzdür.

Bu memlekette din, mezhep siyasete alet edilemez. Lâiklik vardır. Bunun başlıca amili CHP olmuştur ve CHP bunu temel kabul eder.

Çok partili düzene başladıktan sonra Sünnilik-Alevilik siyasetin bir aleti olarak ortaya çıktı. Din adamları dışında kısa görüşlü kimseler, kendi çıkarları için bu mezhep farklarıyla oynarlar. Sizi temin ederim ki, bugün dahi en yakın arkadaşlarımdan hangisinin hangi mezhepte olduğunu belirtmediklerim çoktur.

Vatandaşları, yeniden üç yüzyıl önceki gibi birbirine düşman toplumlar haline getirmeye lüzum var mı? Zararı büyük oluyor. Bunu kesmek lâzım. Türkler, tarihte mezhep kavgaları yüzünden çok zarar görmüştür.

Lâik Cumhuriyet gelmiştir. Bu Cumhuriyette siyaset yapacaksanız, bu taraftan olacaksınız, öbür taraftan olacaksınız. Mezhebi niye karıştırıyorsunuz?

Önümüzdeki sene, yani 1969’da seçime giriyoruz. Önümüzde Kurultay var. İl Kongreleri Kurultaya hazırlıktır. Kurultayda iyi çalışacağız. İyi çalışan nifaka düşmez. Bir parti meclisi ile çıkacağız. Sonra da seçime gideceğiz. Seçim vazifelerini iyi yaparak iyi netice alacağız.

Çok partili hayattan beri seçim şikâyetleri hep kanunlara dayandı. Özel kusurlar görülmedi. Yeni bir kanun yapmaya önem verildi.

Muhalefetle mutabık kalarak yaptığımız kanunla iktidardan ayrıldık. Şimdi gelen iktidar, bizi iktidardan düşürecek meseleler kalsın düşüncesi içinde, bugünkü seçim kanunlarına şikâyet edinen tek parti devrinde, siz şöyle yaptınız böyle yaptınız diye karşımıza çıkıyorlar.

İlk yapılan hiçbir şey en iyi değildir. En iyi yapmaya çalışmışızdır. Her şeyde az çok kusur vardır. Onu ilerleyen medenî cemiyet ıslah edecektir.

Hiçbir şey yapılmamış gibi gözüküyor. Bütün uğraşmalarla iyi şeyler yapı-yoruz. Ama yavaş ilerliyoruz. Dünya çabuk ilerliyor, biz yavaş ilerlediğimiz için geride kalıyoruz. Biz iyi çalışan, çabuk işleyen bir düzen kuracağız.

Daima, kanun, demokratik rejim ve Anayasa içinde bir cemiyet hayatı kurmaya ve yürütmeye kararlıyız.

 

 

 

 

Kemal Satır’a İlişkin Bir Yayın Üzerine CHP PM Toplantısı Sonucunda Yayınlanan Bildiri[114]

Parti Meclisi kararı ile bana verilen görevi aşağıdaki bildiri ile yerine getiri-yorum:

Akşam Gazetesi’nin 11 Ekim 1968 tarihli sayısında çıkan İlhami Soysal im-zalı yazıda, “ikinci bir Prens olayı” şekli altında, Grup Başkan Vekili sayın Kemal Satır aleyhine neşriyat yapılmıştır.

Parti Meclisinin bu konudaki kanaati ve kararı şudur:

Sayın Kemal Satır hakkındaki yazılar haksızdır ve mesnetsizdir.

Sayın Kemal Satır’ın haklı olarak duçar olduğu üzüntüyü, Parti Meclisi üye-leri kâmilen kendi nefislerinde duymuşlar ve üzülmüşlerdir.

Kendisine Akşam Gazetesi’nde yapılan isnatların haksız ve esassız oldu-ğunu Genel Başkan tarafından kamu oyuna bildirilmesine karar verilmiştir.

                                                                       CHP Genel Başkanı

                                                                            İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP 4. Kadın Kolları Kurultayında Cumhuriyet Devrimleri, Kadın Hakları ve Parti Politikaları Üzerine Verilen Söylev[115]

Bu Kurultay’da kadınlarımızın CHP ilkelerine sahip çıkarak sarsılmaz bir iradeyle memleketin büyük meselelerini tartıştıklarını görmek, hayatımın en büyük başarısı, en büyük şerefidir.

Atatürk kadın haklarını ve kadın hürriyetini memleketimizde yaratmak ve yerleştirmek için çalışmağa başladığı günden bugüne kadar kırk seneyi geçmektedir. Atatürk ayrıldıktan sonra, bu kırk senenin otuz senesini onun arkasından eserlerini korumak için Türk milleti uğraşmaktadır. Bu uğraşmada kadınlarımız birinci derecede rol oynamışlardır. Kadınlarımız Atatürk’ten sonra Atatürk devrimlerini korumak ve her güçlüğe, her zora ve teşebbüse karşı bütün canlılığını muhafaza ederek cemiyetin üzerinde tesirlerini göstermeye çalışmışlardır.

Devrimlerin en önemlilerinden biri

Muhterem delegeler CHP Kadınlar Kolumuzun Kurultayını büyük vazife hissiyle tâkip etmekte olan değerli arkadaşlarım!

Kadın hakları ve kadın hürriyeti, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biridir. En başta değilse bile her halde ikincisi değildir. Ya en baştadır, ya ikincisidir. Türk kadınları Türk cemiyeti içinde haklarına kavuştukları gibi, cemiyet içinde kendilerine düşen ödevleri de benimsemişlerdir. Asıl cemiyetimizi şimdiye kadar ilerde tutmuş olan, bundan sonra daha büyük cemiyet, siyaset, gelişme ve yükselme hamlelerinde en büyük tesiri, verimliliği gösterecek olan kadınlarımızdır. Mübalâğa etmeden söylüyorum, inanarak söylüyorum, kadınlarımıza düşen ödevler bu kadar esaslıdır, büyüktür ve köklüdür.

Kadın hakları sağlandıktan sonra, kadınlarımız cemiyete girmişler, siyasî hayatta vazife almışlar, sosyal hayatta büyük vazifeler almışlardır. Burada kırk sene zarfında kadınlarımızın başardıkları, kaybettiğimiz yüzyıllarla mukayese edilecek kadar önemlidir.

Kadın hakları ve geri akımlar

Bugün kongrede dinlediğim rapor, cemiyetin en büyük siyasî mahfillerinde, cemiyetin en nazik siyasî sorunlarını, sadakatle olduğu kadar dirayetle ve salâhiyetle müdafaa etmekte olan bir rapordur. Sizin raporunuzda bulunan bu meseleler, cemiyetimizin bugün çözümlemeye çalıştığı büyük sorunlardır. Bu meselelerin yanında raporunuzda kısa dokunmalarla geçtiğiniz esaslı bir nokta, kadın hakları ve kadın hürriyeti karşısında cemiyetimizin bugünkü halinde de hastalık olarak belirmiş olan geri cereyanlardır. Kadınlarımızın eskiden gördükleri muameleleri ve eskiden geçirdikleri hayatı memleketin siyasî dertlerinden, sosyal dertlerinden kendilerinin uzak bulunduğu zamanları, burada huzurunuzda bulunmakla şeref duyduğum kadın arkadaşlarımın hiçbirisi bilmezler. Siz yeni bir cemiyet içinde dünyaya geldiniz, o cemiyet içinde Atatürk devrimlerinin çizdiği hayat çerçevesi içinde memleketi ve ailelerinizi ilerletmeğe çalışıyorsunuz.

Haklarınızı örseletmeyeceksiniz

Kadın haklarını tekrar üç yüz sene evvelki âdetlere, kıyafetlere sokmak için yapılan çabalar son derece zararlıdır. Yalnız benim emin ve müsterih olduğum nokta, geçen zaman Türkiye’de öyle bir Türk kadını fikri yaratmış, meydana getirmiştir ki, sizler ve sizin temsil ettiğiniz bütün Türk kadınları, haklarını da, ödevlerini de asla örseletmeyeceklerdir. Buna kesin olarak inanıyorum.

Şimdi sizden başlıca beklediğimiz ve istediğimiz kadınlarımızın haklarını, sosyal haklarını, siyasî ödevlerini korumak için, cemiyet hayatında değerlendirmek için; ailelerinizde, çevrelerinizde ve milletimiz içinde bu hak ve ödevleri canla başla savunmanızdır.

Fedakârlık isteyen görevler

Kadınlarımıza bugün cemiyet içinde erkeklere düşen ödevlerden daha fedakârlık isteyenleri düşmektedir. Sizin vazifeleriniz, kadınların vazifeleri, siyasî ve sosyal alanlarda erkeklere düşen ödevlerin hepsinde beraberdir. Bir kadın, bir erkek memleketin siyasî hayatında ne kadar bilmek mecburiyetinde ise, siz de o kadar bilmeye mecbursunuz. Bir erkek memleketin siyasî hayatındaki dalgalanmalardan ne kadar müteessir olur, ona karşı memleketi korumak için ne kadar dikkatli olmaya mecbur ise, bir kadın da erkekten hiç az olmayarak, memleketin siyasî meselelerini korumaya, savunmaya, uğrunda fedakârlık etmeye mecburdur.

Sosyal meseleler, kadınların hem yaratılıştan, hem yaşayıştan erkeklerden daha iyi anladıkları bir konudur. Sosyal meselelerin ıstırapları, dertleri, tedbirleri bir kadının daha kolay kavrayacağı konu sayılır. Onun için bu hususta erkeklerden üstün sayılırsınız. Bunların dışında aileyi kuran; insan neslini, Türk neslini devam ettiren ödevlerin en naziklerini, en ağırlarını taşıdığınız için ayrıca üstün gelen bir takım ödevleriniz, kudretleriniz vardır. Bunların hepsini size, kadınların vazifelerini cemiyete mal etmek için sizi ve kılavuz olan fikirleri savmak için söylüyorum.

Devrimlerin özelliği

Muhterem delegeler, bütün devrimler, bir kısmı yapıldığı zaman bir hafta sonra herkes onu tecrübe ettiği zaman, gerçekleşmiş sayılır. Bir hafta evvel öyle bir değişiklik akılların almayacağı garip iş sayılırken, bir defa tecrübe edildikten sonra; bir hafta, bir ay, iki ay içinde alışılmış olur. Şapka inkılâbı bunun gibidir. Evvelâ fesi çıkarıp, şapkayı giymek büyük bir fırtına olmuştur. Fesi çıkarıp şapkayı giydikten sonra, tabiî bir nesne gibi alışılmıştır. Bazı inkılâplar vardır ki, bunların güçleri ve hayatları, yaşamaları imkânı zaman ile perçinleşir. Kadın hakları kadınların geçirdiği hayatın yeni bir medeniyet çerçevesi içinde istikametini bulması, zaman ile yerleşmesi lâzım olan inkılâplardandır. Harfler gibi.. Harf için de, yeni harf için de nesiller yetişmeden o harflerin yaşayabileceği üzerinde bir hüküm verilemezdi..

1928’den beri, harf inkılâbından tam kırk sene geçmiştir. Kadınların ödevleri, hakları ve sorumlulukları yönünde giriştiğimiz çabalar ve devrimler de kırk senelik bir tatbikat içindedir. Kırk sene uzun bir zaman gibi görünür, bana sorarsanız geçen hafta kadar yakındır. Kırk senenin mahsulü karşımda bulunan müstesna cemiyettir ki; ilimde, siyasette, sosyal her konuda, bütün dertlerine el koymuş, seçkin topluluğun karşısında bulunmaktan bahtiyarlık duymaktayım.

Kalkınma konusu

Meselelerimiz kolay değildir, raporunuzda da söylendiği gibi dertlerimiz çoktur ve en büyük dertlerimizden birisi kalkınmadır. İktisaden kalkınmamızdır. İlk olarak en büyük meselelerimizden birisi köylü kadınlarımızın kalkınmasıdır. Köylü kadınlarımızın bulundukları hayatın düzeltilebilmesi, yeni hayat tarzını, yeni ufukları görmeleri, anlamaları ve ona sahip çıkmaları için en önde sizin çalışmanız lâzımdır. Hiçbirimizin kudreti, sizin; yani bir kadının diğer bir kadın üzerindeki tesiri kadar tesirli olamaz. Hiçbirimizin kudreti sizin kudretinizle yarış yapamaz.

Köylü kadınlarımız

Köylü kadınlarımızın kalkındırılması için, sizin büyük ölçüde fedakârlıkla çalışmanız, öğüt vererek, misâl olarak icap ederse ailesi ile konuşarak onların ilerlemesini sağlamalısınız. Köylü kadınlarımızın müstesna vasıflarını bilirsiniz. Efsanenin kahramanları gibi bunlar sırtlarında, savunma zamanı cephaneleri memleketin bir köşesinden öbür köşesine kadar taşımışlardır. Memleketin bir köşesinden bir köşesine gitmek dediğim zaman Ankara’nın bir mahallesinden öteki mahallesine olan mesafeyi kastetmiyorum, Kars’tan Dumlupınar’ı kastediyorum. Binlerce kilometre mesafede kadın ve erkek harp vazifesini yapmışlardır. Bunları, okumada, okumakta, yaşamada, çalışmada, bütün haklarına sahip çıkartmak için cemiyetimizde, esaslı bir uyanma ve çaba mevcuttur. Bunun öncüsü siz olabilirsiniz. Köylü kadınlarının ihtiyaçlarını daha iyi dile getirebilirsiniz, kudretiniz vardır, siyaset alanlarında, sosyal alanlarda, değerlendirebilirsiniz ve hiç olmazsa bir kaç senede siyasî çevrelere, millete mal ettirebilirsiniz.

Tereddüt etmemelisiniz

Muhterem muhataplarım, çok saygı değer arkadaşlarım, her türlü aksak ve geri cereyanlara karşı, cemiyeti savunmak için ne aileniz içinde, ne aileniz dışında, hiç bir tereddüt göstermemelisiniz. Sizin hiç biriniz, benim gözümün önünde hâlâ bir hayalet gibi dolaşan çarşaflılar olduğunu bilmezsiniz. Kadın çarşaf altında, kafes arkasında, saçının teli göründü, omuzu eğri durdu, kıyafeti böyle oldu diye..

Bir defa gerici zihniyet kadınlara musallat olduğu zaman, onun yapmaya-cağı yoktur. Buna karşılık cemiyetin sorumluları olarak biz, vazifelerimizi yaparız, yapacağız. Böyle gerici cereyanları cemiyet içinde eritebilmenin en tesirli vasıtası, gene kadınlardır.

Kadınlar içinden hattâ gençlerinden türlü kıyafete bürünerek kadınlarımızın hayatını üç yüz sene evveline götürmek isteyen gayretliler de olabilir. Bunun en zararlısı onlardır. Buna karşı sizin sadece uyanık olmanız, tasvip etmediğinizi, beraber olmadığınızı, her sebeple mücadele edeceğinizi söylemeniz, öne sürmeniz kâfidir.

Siyasî hayatımızın CHP içinde, intizam içinde, kuvvetli, iradeli bir surette, nifaksız yürümesi için, raporunuzda güzel dilekleriniz vardır. Yarın da CHP’nin büyük kongresi olacak, bu kongreden başarıyla çıkacağımızı kuvvetle ümit ediyorum. Orada Kurultayın kanunlarına göre temsil edileceksiniz, siz Kurul-tayın müzakerelerini serbestçe tâkip edeceksiniz. Sizin tesiriniz, Kurultayın yeni bir nifaka bürünmeden muntazam işlemesi için tesirli olacaktır. Dikkatlerinizi ve arzularınızı bu istikamete tevcih ederseniz, vazifelerimiz daha da kolay-laşacaktır. Güçlüğe uğrayacağımızı zannetmiyorum. Size bu konuda hitap ederken, kendi raporunuzda bu hususta arzular gördüğüm için onlara cevap vermek için söylüyorum. Hem müsterih olmanızı, hem dikkatli olmanızı isterim.

Büyük seçimler

Saygı değer hanımefendiler, bundan sonra önümüzdeki sene büyük seçimlere gidiyoruz. Büyük seçimlerde memleketin yeni ve büyük kararlar vereceğine, CHP’ye vazifeler ve hizmetler tevcih edeceğine ümidimiz çok kuvvetlidir. Memleket pek çok işlere muhtaçtır. Bir çok işler yanlış yapılmaktadır. Bunları raporunuzda ayrı ayrı saymışsınız. Bunların her birisi düzeltilebilir işlerdir. Teşhisler doğru olmalı, yürünecek istikamet doğru olmalı.

Biz CHP olarak, bu son iktidarları tecrübe zamanlarında yeni ihtiyaçlar istikametinde memleketi ilerletmek kararındayız, istidadındayız ve kudre-tindeyiz. Ortanın Solu diye sosyal meselelerde bulduğumuz ve memlekete anlattığımız çare, bunlardan biridir. Bunlardan biridir ve son zamanda esaslı ve ilerde olanıdır. Biz ortanın solunu CHP ilkelerini, programını, tabiatında olan bir ileri hamle sayıyoruz. Daima CHP kalacağız ve CHP olarak ortanın solunda tedbirler ve çalışmalarla memleketin sosyal ihtiyaçlarını başarıya ulaştıracağız. Memleketin sosyal, ekonomik sorunlarını birer birer elimize alarak onları gerçekleştireceğiz.

Bildiğiniz gibi Toprak Reformu acele tedbir isteyen bir ihtiyaç halindedir. Bunun gibi meselelerimiz vardır. Gene iki gün evvel Ankara’da söylediğim gibi, idari reformlar bunlardan biridir. Bunları iktidara geldiğimizin ilk senelerinde gerçekleştirebileceğimize güveniyorum.

Sevgili arkadaşlarım, aziz dinleyicilerim. Bana şeref verdiniz, beni davet ettiniz, dikkatle dinliyorsunuz, sizin görüşmelerinizden, raporunuzdan ve bana ettiğiniz muameleden memnun oldum, görevimizin ağırlığını bir kere daha hissettim, iyi çalışacağım, hep beraber iyi çalışacağız. Sizi yürekten saygılarla selâmlıyorum..

 

 

 

 

CHP 5. Gençlik Kolları Kurultayında Gençlik Hareketleri ve Parti Politikalarına Üzerine Verilen Söylev[116]

Gençlik Kurultayı’nı sevgiyle selâmlıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, huzurunuzda konuşmakla mutluluk duyuyorum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ederim.

Gençlik Kurultayı, 19. Kurultay’dan evvel CHP’nin mühim bir ödev yeridir. Sizleri, çalışmalarınızı işitiyorum, izliyorum ve Kurultay’a iyi hazırlandığınızı tahmin ediyorum.

Bilirsiniz arkadaşlarım, gençlik hareketleri ve bunların içinde CHP’nin gençlik kollarıyla ve onların ödevleriyle ilgili İstanbul İl Gençlik Kolu’na bir demeç göndermiştim.. Bu demeçte gençlik meselelerine, gençlik kollarına geniş ölçüde değindim. Siz Gençlik Kolları Kurultayı olarak o demecime muhatap olmadınız. Ama ümit ediyorum ki son zamanlarda Gençlik Kolları çalışmaları ve ödevleri üzerindeki fikirlerimizi geniş ölçüde söyledik.

Kurultay’da da beyanatımda gene gençlik meselelerine değineceğim. Önce genel olarak memleketimizdeki gençlik meseleleri ve gösterileri, çalışmaları üzerinde CHP’nin tutumunu, fikirlerini hülâsa etmek isterim:

Üniversite meseleleri ve bunun ötesinde memleket meseleleri için Gençlik Kollarımız umumî efkâra fikirlerini, duygularını arzularının ve dileklerini söylemek için fırsatlar bulmaktadırlar, her fırsattan yararlanmaktadırlar. Bunların içinde CHP’nin gençlik meselesi saydığı konuların, iyi bir dikkatle izlenmesini ve bunlara CHP ile münasebette olan gençlik kollarının katılmasını ayarlamak için çok dikkatli bulunuruz. Bizim gençlik kollarımız ve bizimle temas eden kuruluşlarından biz, umumî olarak memleketin asıl ideal öz meseleleri üzerinde durmalarını isteriz.

Gençlik hareketleri, memlekette 1960 öncesinden itibaren halkımızın nazarında ve partimizin nazarında özel bir dikkat ve itibar görür. Saygımız vardır, gençlerimizin memleket meseleleri üzerinde bilgili, duygulu olmalarını isteriz. Ve gelecek günlerin sorumluluğunu üzerlerine almak için ehliyet göstermelerini ve en mühimi memlekette ailelere, kuruluşlara, yaşlılara, gençlere, herkese, yeni yetişen nesillerimizin ümitlerle dolu hizmet aşkıyla dolu hareketler ve idealler peşinde bulunduklarının bilinmesini isteriz. Böyle bir sorumluluk, Gençlik Kolu’nun manevî kuvvetlerinden istifade etmek için memleketteki bütün akımları harekete getirir. Herkes bir gençlik gösterisi veya gençler tarafından yapılan bir teşebbüsü, kendi maksadına göre değerlendirmek fırsatını bulmak için hazır bir gençlik teşkilâtı içine, yürümekte olan bir gençlik gösterisi içine atılır ve o katılmayı, o gösteriyi kendi maksadına göre bir istikamete yönelttirmeye çalışır. Bu, türlü ihtilâtlar yapar. Bunun çaresi parti olarak biz, bütün gençlik hareketleri karşısında, bize bağlı olan Gençlik Kolları’nın katılması, bizim fikirlerimize önem veren Gençlik Kolları’nın itibar etmesi için bizim istikametimize itibar etmesi için özel bir dikkat gösteririz.

Haber aldığıma göre, gelecek günlerde, yani gelecek aylarda belki bütün dünyadan gelen hazırlıklar sebebiyle yeniden bizim memlekette de büyük gençlik hareketleri olacaktır. Böyle derler.. Ve şimdiye kadar söylendiği gibi, büyük siyasî konular: “NATO’ya hayır, Türkiye böyle siyasî örgütlere katılmasın, katılsın” şeklinde, siyasî partilerin kendi arzularına göre, istedikleri istikameti, olaylarla, gösterilerle yürütürler. Böyle olmayacak. Bu değerini kaybetmiş görünüyor. Çünkü başta CHP’nin Gençlik Kolları ve CHP’nin fikri, memleketin büyük siyasetini coşkunlukla, rast gele tahrike kaptırmaya elverişli değildir. Onun için bu teşebbüsler yürümemektedir, muvaffak olamamaktadır.

Şimdi gençliği de, memleketi de yakından ilgilendirecek daha güzel sebepler daha çekici levhalar bulmak peşinde imişler.. Gelecek gençlik kolları böyle hazırlanıyor. CHP Gençlik Kolları, dışardan hazırlanacak içerden hazırlanacak gençlik gösterilerinin içine katılmak için mutlaka CHP’nin umumî sorumluluğunun çerçevesi içinde bulunacaklardır. Katılırlarsa, neye dikkat edecekler, katılmazlarsa nasıl davranacaklar, bunu ince bir dikkatle söyleriz ve size de bildiririz.

Gençlik Kolları hareketlerini, özellikle CHP’nin gençlik kolları hareketlerini, rastgelenin, bilmediğimiz insanların ve örgütlerin kendi maksatlarını yürütmek için; hazır bir alet yaptırmayacağız.

Türkiye’de gençlik teşkilâtı, bütün dış memleketlerden daha eskidir. Memleket meselelerinde fedakârlıkla ve isabetle doğru görüşlerle memleketlerin siyaseti üzerinde daha faydalı tesirler yapmışlardır. Dışardan, içerden, günlük heveslerle bizim öğrenecek yeni bir şeyimiz yok. Kendi irademizi başkasının sürüklemesine aslâ razı olmayacağız. Yaptığımızı bilerek yapacağız.

Sevgili arkadaşlarım, gençlik hareketleri, tesirli hareketlerdir. Bir hareket olduğu zaman görüyorsunuz ki, mahiyeti ne olursa olsun, karşısına çıkıyoruz, şiddet kullanmayınız diyoruz. Bunun için de büyük kitle masumdur. Bunun içine sızmış tesirler olabilir. Biliriz, tecrübe etmişiz, büyük kitle masumdur. Şiddet kullanmayın deyince, gençliğin kendiliğinden şiddete ihtiyaç göstermeden bir sağduyu ile hareket edeceğine güveniyoruz, demektir. Sorumluluk alıyoruz, demektir. Burası bir hürriyet memleketidir, Türkiye’de her türlü gösteriş, vatandaşın fikrini, protestosunu, beğendiğini, beğenmediğini açıkça söylemesi kanunlarla imkân çerçevesine alınmıştır.

Vatandaşlar toplanıp, herhangi bir mesele üzerinde duygularını da, dileklerini de dile getirebilirler. Bunun hepsi devletin kadrini düşürmeyecek ilgisi için, gösteri için yapılıyor. Vatandaş emniyet içinde, sükûnetle, gösteriyi tâkip ederse, söylenen sözleri dinler, muhakeme edebilecek bir sakin ortam bulunursa, maksat hasıl olur. Yoksa rasgelen istediği yere saldıracak; halk, kanun bekçileri herkes bezecek, usanacak; neyi anlatmak istiyorsan, ne anlatmak istiyorsan hepsinin tam tersi teşhir yapacaksın. Böyle bir şeye gençliğimiz alet olmayacaktır. Böyle bir şeye alet olmamanın bekçisi CHP Gençlik Kolları olacaktır.

Gelecek günler, yeni gençlik hareketleri olacaksa, faaliyetlerini bilmeden, maksatlarını bilmeden biz herhangi bir harekete gençlerimizi bulaştırmayacağız. Girdikten sonra mutlaka kanun dinlenecek, hiç bir sebeple saldırı olmayacak.

Biz böyle gösterilerde CHP’nin siyasî hayatının sorumluluğunu, Gençlik Kollarımızı yük altına, tehdit altına alamayız. Gençlik Kollarımızın itibari siyasî hayatımızda en ilerde dikkat edeceğimiz konudur. Gençlik Kollarımızın vatandaşlar huzurunda itibarlarının kuvvetli olması, kendilerinin ve sözlerinin dinlenir halde bulunması, gelecek günlere, büyük vatan hizmetlerine Gençlik Kollarımızı ciddî, gerçek bir hazırlık yuvası olduğunun bilinmesi ve güvenilmesi, bizim için hayatî meseledir ve ihtiyaçtır. Bunu titizlikle biz göz önünde bulunduracağız. Güvencimiz daima sizi sağduyunuz, memlekete daima hizmet aşkınız, her türlü dünya nimeti fikrinden uzak olan fedakârlık hissiniz, daima gözümüzün önünde parlayacaktır.

Kurultay’da gelecek günler için esaslı olarak gelecek seçimlere hazırla-nacağız. Halk, memleket, CHP’nin hizmetlerine ihtiyaç hissetmektedir. Hizmet günlerimiz geliyor. Bu Gençlik Kurultayı’nda olduğu gibi, yarınki hepimizin beraber katılacağımız Kurultay’dan da memleketin güvenliğini arttırmış olarak çıkacağız.

Saygılar sunarım, hepinizin gözlerinden öperim.

 

 

 

 

CHP 19. Kurultayı Dolayısıyla Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[117]

Atatürk’ün yüce huzurunda CHP 19. Kurultayı’nın derin saygı, minnet ve bağlılık duruşu.

18 Ekim 1968

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP 19. Kurultayının Açılışında Dış ve İç Politika ile Parti Politikalarına İlişkin Verilen Söylev[118]

19. Kurultay’ın saygı değer üyeleri,

Sizleri yüksek ödev duygusu ile ve önemli hizmetler yapmak iradesi ile Kurultay’da görmekten mutluluk duyuyorum, cesaret ve ilham alıyorum.

Kurultayımıza şeref veren aziz misafirlerimizi saygı ile selâmlıyorum.

Kurultayımızı izleyen basınımızın temsilcilerine şükranlar sunarım.

Aziz Kurultay delegeleri,

Kurultaylarımızda, memleketin ve halkımızın ilgilendiği başlıca mesele-lerden bahsetmek geleneğimizdir. Size ilk önce iç politikamızdaki havamızı söyleyeceğim. İçinde bulunduğumuz güçlüklere ve siyasî hayatta birbirimize pek müsamahalı sayılmayacak huysuzluklarımıza rağmen, demokratik rejimin işlemesinde, bir hayli ilerleme kaydettiğimizi söylemek mübalâğa sayılma-malıdır.

40 yıldan beri vakit vakit bulutlanan iç politika havamız çok partili hayata geçtikten sonra da türlü nöbet devirlerinden geçmiştir.

Bugünkü halimiz özet olarak, demokratik rejimin işlemesi açısından, geçmiş zamana oranla gene bir ileri merhale sayılabilir.

Hürriyet içinde demokratik rejim yürürken, tartışma halinde bulunan tarafların birbirine tahammül ölçüleri ve hepsinin siyasî çekişmeler yüzünden memlekette huzursuzluk çıkmaması için dikkatleri, geçmiş güçlükler hatır-lanırsa, bir ileri dereceye ulaşmış sayılabilir.

İnsaf ile bu teşhisi koymaya çalışırken, sosyal ihtiyaçlar ve eksiklikler yüzünden, yer yer çok ıstıraplarımız olduğunu belirtmeye mecburum. Bunların önemini küçük göstermekten sakınırım. İlerde bu konulara tekrar döneceğim.

Dış politika

Dış politikaya kısaca değinmek için izin isterim.

Dış politika âleminde, memleketimizin barışı da, dünya barışına sıkı sıkıya bağlıdır. Özellikle son zamanlarda dış olaylar Orta Doğu’da ve Orta Avrupa’da bütün heyecanları kendi etraflarında toplanmışlardır. Hemen kapımızda bize dokunmaz görünen Orta Doğu ve Orta Avrupa gerginlikleri, bizim içimizde meseleler sayılacak kadar, yakın ilgimize lâyıktırlar. Orta Doğu’da barış olmasını diliyoruz. Orta Doğu’da gerginliğin bugünkü şeklinde sükûnet bulmaz bir çehre göstermesi, er geç bizim huzurumuza dokunmaması için, memleketçe çok dikkatli davranmalıyız. Dinmeyen hiddetlerin yeniden silâhla çatışmaya varmaması ve bir barışa bağlanması halis dileğimizdir. Orta Avrupa gerginliğinin tabiatı, büyük ölçüde önemini muhafaza ediyor. Bloklar içi sorunların, bloklar arası sorunlar gibi değer kazanması, Avrupa siyaseti ortamında bir yeni merhaledir. Bu merhalenin Avrupa’da genel barış yararına bir ilerleme kaydetmesini gönülden dilemekteyiz.

Barış ararız

Avrupa politikasında, barışa hizmetçi ve yardımcı bir memleket olarak kendimizi ödevli görüyoruz.

Biz NATO ittifakı içinde kalmak kararındayız. Bu kayıt ile tahrik etmeyiz, barış ararız. Bloklar arası politikada memleket olarak Birleşik Amerika ‘ya düşmanlık ve Sovyet Rusya’ya düşmanlık yapar durumda olmamayı ciddî bir ödev sayıyoruz. İç politika tartışmalarımıza da yayılan ayrılık gösterilerinde memleketimiz için zarar görüyoruz. Her türlü düşmanlık gösterisinin karşısında bulunuyoruz.

Özerk anayasa kuruluşları

19. Kurultay’ın Sayın Delegeleri,

Parti politikamızı her konuda yapıcı bir zihniyetle yürütmekteyiz. Bu bahse girerken ilk önce çok partili rejimde, partiler dışında ve partiler üstünde kalan özerk kuruluşlara saygı gösterilmesini ciddî bir ödev olarak izliyoruz.

İktidarın ve siyasî partilerin, Anayasa hükümleriyle bağımsızlık koşulları içinde vazife gören özerk kuruluşlara karşı durumlarına değinmek isterim.

Özerk Anayasa kuruluşlarının, kanunî haklarından ve maddi durumlarından başka, hükûmet temsilcileriyle münasebetleri yönünden, partilerden ve basınımızdan arzu ile işleyen bir dikkat ve saygı havası içinde bulunmaları lâzımdır. Devlet düzeninin ve vatandaş huzurunun selâmeti için bunu maddi ve mânevi bir ihtiyaç saymaktayız.

Danıştay, Yargıtay ve seçim kurullarıyla, mahkemeler, Üniversiteler, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu ve emniyet müesseselerinin başında gelir. Bunun yanında özgür kuruluşlar olarak basın hürriyeti ve sendikal hürriyetler bulunmaktadır. Eğitim Dernekleri, özellikle dikkate lâyıktırlar.

Ciddî bir endişe

Belediyelerimiz, şimdi özel bir durumda bulunuyorlar. Çok partili hayatta ve özgür seçimlerde belediyelerin memleketin siyasî iktidarıyla aynı partiden ve karşı partilerden olması, cemiyetimizin hayatında yeni sorunlar çıkarmıştır.

Daha seçim zamanında, kızgın tartışmalar esnasında meydana çıkan yanlış anlayışlar bir iz bırakmıştır. İktidara mensup olmayan partiden belediyelerin, iktidar partisine mensup belediyeler gibi muamele görmeyecekleri propagandası, zararlı bir şüphe gibi, bünyemize yerleşmiştir. Belediye seçimlerinin yapıldığı ilk sene içinde Cumhuriyet Halk Partisi’ne mensup belediyelerin yer yer üvey muamelesi gördüğü, hattâ, yer yer yaşaması imkânsız kılınacak baskılar altında tutulduğu anlaşılmaktadır.

Belediyeler, bugünler gibi, bütün gelecekleriyle de ağır tehlikelere maruz bulunuyorlar. Demokratik rejim, çok parti, ayrı özgür belediye ve il genel meclisi seçimi baki kaldıkça, bugünkü hastalık memleket için ciddî bir bunalım halini alacaktır. Bundan memleket idaresi geniş ölçüde, derin köklere kadar çok zarar görür.

İktidar sorumluluğunu taşıyanların geniş yürekle bugünkü farkları kaldırmalarını ve gelecek zamanlara, tedavisi güç olan olaylar ve gelenekler devretmemelerini, ciddî bir endişe duygusuyla dilemekteyim.

Siyasî hayatımız, kâfi derecede güçlüğü olan geçitlerden geçerek olgun-laşmaktadır. Esaslı bir konuda memleket idaresini çıkmaza sevk etmek çok yanlış, çok zararlı bir hareket olur.

Söylediklerimin tesir etmesini halis yürekle istiyorum. Bugün işleyen dertlerin, yarın işleyecek dertlerin, hazırlayıcısı olmamasını özlüyorum.

Toprak Reformu

Sevgili arkadaşlarım,

İzlediğimiz politikanın başlıca sorunlarını bilirsiniz.

Toprak Reformu, başlıca kaygımız olarak devam ediyor. Son senelerde memleketin muhtelif köşelerinde toprak dağıtımındaki sosyal adaletsizlik yönünden, yer yer derin acılara rast gelmekteyiz. Son yılımızı, baştan aşağı, Elmalı’daki facia ağırlığındaki olaylar doldurmuştur. Mahkemede bulunan toprak dâvası, Danıştay’ın bir tedbir kararı ile, Elmalıları, ellerinde bulunan topraklar üzerinde bıraktı. Elmalılar, varlarını yoklarını bu topraklar üzerine döktüler. Mahsulleri yeşerdi, meydana çıktı. Bu arada mahkeme kararları yürüdü, yeni bir şekilde toprak dâvacılarının karşı tarafını harekete getirdi. Bunlar, hükûmetin kuvvetleriyle beraber, Elmalı köylülerinin yeşermiş ekinlerini buldozerlerle çiğnediler. Köylüler bu felâket karşısında şaşkın, memleket, kimin olursa olsun, yetişmiş yüzlerce dönüm ekinden yoksun kaldı. 1968 Haziran seçimleri, tarihte, idarecilerimizin Elmalı ekinlerini tahrip ettirmesiyle kayda geçmiştir.

Elmalı’da, sızıltı ve çaresizlik devam etmektedir. Vatandaşlara mahkeme-lerinde, dâvalarında, kanun usullerinde yardımcı olabilmek için çırpınıp duruyoruz.

Deprem üzerine yapılan tamirler ise başka tabiatta feryatları meydana çıkarmıştır. Depremden evleri yıkılarak ortada kalan vatandaşların evleri tamir olunuyor, yeni barakalar yapılıyor. Bu barakalar kendilerinin değil, toprak sahiplerinindir.

Adaletsiz düzen dalgaları

Toprakta adaletsiz bir düzenin meydana getirdiği dalgalar, topraksız zavallıyı her yeni tedbirde daha çaresiz duruma sokmaktadır.

Keban Barajı’nı plânlamak ve gerçekleştirmek için ne kadar eziyet çektiğimizi hatırlarsınız. Bu büyük teşebbüste, evvelce herhangi bir toprak üzerinde çalışma imkânı bulan topraksız ve işsizler, yeni durumda, büyük toprak sahibinin alacağı tazminat yanında, nerede, nasıl bir sığınacak yer bulacaklarını bilmez haldedirler.

Her sulama teşebbüsü yapılan yerde, Toprak Reformu yapılmamış bölgeler, ileride, toprak meselesinin hallini daha ağırlaştırmak ve yoksul halkı daha düşkün hale düşürmek istidadındadır. Bütün bu hallere karşı, Toprak Reformu’nun uygulanması, bir anda, bütün bölgelerde bir tek usulle yapılacak yerde, acele ihtiyaçlar ortaya çıktıkça, bölgesel uygulamaları lüzumlu kılmaktadır.

Toprak Reformu esasından kabul etmeyen iktidarlara bugünkü ihtiyaçları anlatmak kabil olmadığı gibi, gelecek zamanların daha da ağır koşullar getire-ceğini göstermeğe imkân bulamıyoruz.

Tarımdaki sosyal meselelerimiz, baştan aşağı yürekler acısıdır. Bugün, tarım işçilerimiz, kıştan, çok düşük bir bedel karşılığında gelecek yazın çalışma ödeneklerini satarak yaşamaktadırlar. Tarımın ve Toprak Reformu’nun sosyal konuları, insanoğlunun düşünebildiği derecelerden çok hazin derecede ağır basmaktadır.

Biz, ortanın solu politikası ile, bütün bu dertleri siyasî hayatımızın sorumlularına ve ortaklarına ve seçmenlere anlatmaya çalışıyoruz. Çok dikkatle dinlemekte olduğumuzu da görüyoruz.

Gençlik hareketleri

Sayın delegeler,

Size, gençlik hareketlerimizden de özet olarak söz etmek isterim. Geçen yıllarda Üniversiteli gençlerimiz, eğitim meseleleri ve eğitimden sonraki durumları hakkında, memlekete, dertlerini anlatmaya çalıştılar. Anlatma şekli, genellikle ve büyük ölçüde, kanun içinde ve uyarıcı, ilgi çekici nitelikte meydana çıkmıştır. Buradan başlayan gençlik gösterileri, memleketin iç ve dış sorunlarına da vakit vakit yayılmıştır. Hükûmet, gençlik hareketlerine başlangıçta, seyirci kalır gibi ve her halde şiddet kullanmaktan çekinir bir durum göstermiştir. İstekler, dinlenmekte geciktikçe ve halktan ilgi görüp yayıldıkça ve olaylar, dış ilişkilere de değindikçe, yer yer gençlerin de, ailelerinin ve toplumun da arzu etmediği sakıncalara ve kırıcı davranışlara sebep olmuştur. Burada, başından beri uzak tutulmaya dikkat edilen polis karışması meydana gelmeye başlamış, kimsenin özlemeyeceği şikâyetler almış yürümüştür. Polisin gerek gençlik hareketlerinde, gerek genel gösteriler ve yürüyüşlerde vazife görür veya seyirci kalır halleri, siyasî tartışmaların özünü toplamağa başlamıştır.

Partimizin geniş raporunda bu olayların tafsilâtlı misâllerini bulacaksınız. Benim burada, Kurultay huzurunda belirtmeye çalışacağım nokta, polisin ödevi ve değeri üzerinde dikkati toplamaya çalışmak olacaktır. Bugünkü özgür cemiyetin siyasî olaylar içinde huzurunu facialardan kurtaracak emniyetli kuvvet ve araç, iyi polis teşkilâtıdır. Türk Milleti tarihe, kendini tanıtmış iyi asker, iyi subay niteliklerini, tamamıyla iyi polis kurmakta da ruhunda ve bünyesinde taşımaktadır.

Polisin millet gözünde güvenilir bir soylu kuvvet itibarını kazanması huzurumuzun temel şartıdır. Polis mutlaka siyaset üstünde, tarafsız bir kanun kuvveti olarak mevki almalı ve bu istikamette kullanılmalıdır. Polisin yanlış ve taraf tutar yollarda kullanılmasından siyasî âmirler sorumludurlar ve millet gözünde haksızlık yapan kuvvetin ezalarını polis taşımaktadır. Polisi bu yanlış ve haksız durumlara düşmekten kurtarmak siyaset hayatımızın en başta gelen, en önemli huzur çaresidir. İbretle düşünmeliyiz ki, bugün yeryüzünde öyle memleketler vardır ki, bunlar, polislerinin sözünü geçirmek kuvvetini halkın polise güveninde ve saygısında toplamışlar ve sırasında tabancalı saldırganlar karşısında polislerinden silâh taşımayı kaldırmışlardır. O kadar ilerisini düşünemiyorum, ama, polisi yanlış yolda kullanmaktan, sakınarak siyaset üstü ve tarafsız bir kanun âleti olarak kullanmak yolunu bulmamız ve halka bu kanaati uygulamada misâlleriyle kabul ettirmemiz lâzımdır.

Kurultayın saygı değer üyeleri,

Şimdi size gelecek yakın günlerin gençlik hareketleri üzerinde fikirlerimi söyleyeceğim.

Aylardan beri sonbaharda büyük gençlik hareketlerinin tekrarlanacağı söylenmektedir. Kanunlarımız, özgür vatandaşların istedikleri cemiyet konularında düşündüklerini ve duygularını türlü şekilde açıktan söylemelerini mümkün kılmıştır. Bütün bu hareketlerde bir esaslı nokta vardır. Kanunların, ailelerin ve vatandaşların huzurunu bozmayan bir emniyet şartı. O da gösteri yapanların her türlü saldırıdan kesin olarak sakınmalarıdır. Yollarında ve yerlerinde kanunların bekçisi olan polislerin kumandalarına ve işaretlerine tereddütsüz ve mutlaka uyulmasıdır.

Demokratik rejimde her türlü gösteriler ve her türlü sevgi ve hiddet duygularının açığa vurulup söylenmesi bugünkü medeniyetin ileri bir görüntüsüdür. Konuların çok akıllı olması ve duygulara heyecanlara elverişli bulunması, çok aksi ve çok hiddetli görünmesi hep olağan şeylerdir.

Tekrar ediyorum: Saldırma yok. Devlet kanunları ile bekçilik ve gözcülük eden polise uymak vardır.

Gelecek gösteriler Atatürk ilkelerine riayetsizliği protesto mahiyetinde olacakmış. Büyük Atatürk, adı ve eserleri ile zaman geçtikçe günlük çekişmelerin daha üstünde çok yükseklere çıkmaktadır. Bu, sevinilecek bir ilerlemedir. Bu hal, aynı zamanda bir siyasî oyunu da hastalık olarak cemiyetimize getirmeğe başladı.

Uygulamada ve düşüncede Atatürk’e uzak kalmayı siyasî sanat haline getirmiş olan yuvalar da türemekte, bunlar da Atatürkçülük iddiasıyla ortada görünmektedirler. Gelecekte böyle gösterilere de her vesile ile rast gelmemiz olağan görünüyor.

Gençlik hareketleri vesilesiyle, gelecek zamanlara ait söylentileri hatırlatırken, bütün iç olaylardan, özgür vatandaşın haklarının işlemesi yolunda, devletimizin ve toplumumuzun, içte ve dışta güçlü ve itibarlı çıkmasını vatandaşlarımın dikkatine arz etmek için çalışıyorum.

Ortanın Solu

Sevgili arkadaşlarım,

Şimdi, parti içi durumumuzu söyleyeceğim: Biz, 1965 seçimlerinden itibaren Cumhuriyet Halk Partisi ilkelerinin ortanın solu ifadesi ile belirttiğimiz sosyal alandaki görevlerine, başlıca parti politikası olarak izlemekteyiz. Bu yüzden parti içi fikir ayrılıkları çıktı ve bu ayrılıklar partimizin içini aynı düşünce ve kanıda bulunan insanların çevresi haline getirdi. Çetin iç tartışmalardan ve ayrılıktan sonra, parti içinde anlaşma ve dayanışmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bir üzüntülü kuşku halindeydi. Gerçek şudur ki, biz, 1967 ayrılığından sonra, her gün iyiye doğru ilerledik. Ortanın solu üzerindeki tartışmalardan, parti içinde bir tortu kalmamasını iyi yürek ve içten karar ile izledik, yürüttük.

Parti içinde, aramızda, yani gerek teşkilâtta, gerek Merkez idaresinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tam beraberlik olmasını, biri birine yan bakma ve biri birini yerme huyu kalmamasını sağlamaya çalıştık. Vakit vakit güçlüklere uğradığımız doğrudur. Ama anlaşmaya ve birleşmeye doğru mütemadiyen ilerledik ve bugün teşkilâtımızın her suretle güvenebileceği bir Merkez İdare Kurulu meydana getirdik. Aramızda vakit vakit çıkan anlaşmazlık, daima dışarıdan Halk Partisi içini bulandırmak isteyenlerin oyunlarıyla olmaktadır. Bunlara rast geldikçe kendi içimizde görüşüp anlaşmayı sağlıyoruz. Bizim içimizde aşırı solcular bulunduğundan bahsedilir. Bizim içimizde, beraber çalıştığımız arkadaşların hiç birinin aşırı solculuğundan şüpheci ve tedirgin değiliz. Bunu gibi, ortanın solu politikasını benimsememiş idarecilerimizden aramızda eser yoktur. Büyük küçük sorumlulukta, bütün idareciler, birbirimize inanarak vazife görmek âdetindeyiz. Teşkilâtımız bizim başlıca dayanağımızdır. 18. Kurultay başından beri, CHP’nin idarecileri, tartışmaların hiçbir safhasında ve yönünde çelişmeye düşmemişlerdir.

Bizi bekleyen hizmetler

Cumhuriyet Halk Partisi olarak programımızı tâkip ediyoruz. Memlekette bir sosyalist parti teşekkül etmesini veya bulunmasını Anayasamızın mümkün gördüğünü kabul ediyoruz. Mahkeme kararı böyledir.

Biz, sosyalist parti değiliz. Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Sağımızda olanlarla ve solumuzda olanlarla her büyük meselede ayrıntılarımız meydandadır.

Sevgili arkadaşlarım,

Önümüzde genel seçimler var. Bu seçimlere umutla gidiyoruz. Bizi önemli hizmetler bekliyor. Vatandaşın partimize güveni her gün gözle görülecek dere-cede artmaktadır. Kurultay’dan, vatandaşın bize bağladığı umutları güçlendirerek çıkabilmek başlıca dileğimizdir.

Size yürekten başarılar diliyorum. Size, yürekler dolusu saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

CHP 19. Kurultay Seçimleri Öncesinde Yapılan Konuşma[119]

Sevgili arkadaşlarım, şimdi seçimlere geçiyoruz. Seçimlere geçerken bir açıklama yapacağım. Kurultay Başkanlığı’ndan seçimlerin emniyetini sağlamak için bütün tedbirleri almasını rica ederim. Sükûnetli, emniyetli bir seçim yapmamız şarttır. Seçim esnasındaki münasebetlerde, gerek seçim toplu listesinin bastırılmasında lâzım olan tedbirleri almasını rica ederim. Bir açıklama yapacağım. Bu kurultay esnasında her mesele için olduğu gibi seçimler meselesi için de başlıca sorumlularla görüşmüşümdür. İsabetlice fikirlerimi söylemişimdir. Usulüne prensibine, genel şartlarına sadık kalarak hiçbir listenin benim adıma bağlanmasına razı değilim. Sayın arkadaşlarım, gözüme ilişen listelerde, ilişebildiği kadar her liste içinde değerlerimiz vardır. Hiçbir listeyi toptan sorumluluğum altına almış değilim. Kurultayın sağduyusuna güveniyorum, vazifenizi ifa edeceksiniz. Şimdiye kadar Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak tüzüğümüzün, Kurultayımızın verdiği ödevleri sadık bir vicdan ile izlemeye, uygulamaya çalıştım. Müsterih olarak şu andan itibaren üzerimde olan emanet de sizin üzerinizdedir. Teşekkür ederim arkadaşlar.

 

 

 

 

CHP 19. Kurultayında Yeniden Genel Başkan Seçilmesi Üzerine Çok Partili Rejim ve Parti Politikalarına İlişkin Verilen Söylev[120]

Sevgili arkadaşlarım, 19. Kurultay’ın çok saygıdeğer delegeleri,

CHP’nin Genel Başkanlığı’na beni tekrar seçmek kararını verdiniz. Yürekten size teşekkürler ve minnetler sunarım. Bu geç saatte size düşündüklerimi söylemek istiyorum. Bana verdiğiniz yeni vazife, CHP Genel Başkanlığı bu minval içinde ülkemizde düşünülebilecek vazifelerin en ağırlarındandır. Bizim partimizin genel başkanlığı çok ağır bir vazifedir. Bu ağır vazifeyi dermanı, çalışma gücü daha geniş olan bir arkadaşımız üstüne alsaydı, memleket menfaatleri için çok memnun olacaktım. CHP’nin Genel Başkanlığı büyük bir partinin sorumluluğunu yüklenmek demektir. CHP iktidarında ve muhalefetinde kendisine mahsus bir talih taşır. Tarih, CHP talihini gerek iktidarında gerek muhalefetinde nasıl yürüttüğünü tahlil ettiği zaman bize insaf ile hüküm vereceğinden kesin olarak emniyetim vardır. Biz iktidarda iken uzun müddet tek parti devrinde bulunduk. Tek parti devrinde vatandaşlarımızın kalkınması için, ilerlemesi için bütün güçlerini artırmaya çalıştık. İktidarda iken biz bu memleketin geçirdiği büyük badireleri geçirdik. Onları sayıp canlandırmayı istemiyorum. Biliyorsunuz ve geçmişten bahsederken sadece tarih anlatmak fikrinde olduğum için övünmek istiyorlar gibi bir mâna çıkarılmasından sakınırım. Basit büyük bir takım vakalardır. Cihan Harbi gibi, Kurtuluş Harbi gibi, Sakarya ve neticeleri..

CHP olarak tek parti devrinde bütün kudretler elimizde iken CHP’yi iktidardan düşürmek imkânını vatandaşlarımızın eline teslim ettik. Ben o zaman memnun oldum, ama bunun sorunu iktidardan gitmektir diye akıl veren ve tenkit eden arkadaşlara da rast gelmişimdir.

Bıraktık, biliyorduk neticesinde ne olacağını, neticesi oldu, katlandık. Muhalefette kaldık. İktidara geldik, devam ettik. Bir talihimiz şudur. İktidarda olduğumuz zaman biz yardım görmeyiz. Muhalefette olduğumuz zaman memleketin bütün güçlerinden gene biz mesul tutuluruz. Geçmişte böyle yaptınız diye mesul tutuluruz, aman yarın iktidara gelecekler diye ürkenlerin tetikte bulunmasından baskı idaresinden talihsizlik çekeriz. Bunların ikisinde de bizim özel vazifemiz vardır. İktidar olduğumuz zaman devletimizi düşüneceğiz, büyük badirelere göğüs gereceğiz.

Bir memleket ilerlemesinde geç kalmış olursa o memlekette iktidarlar değişir ve giden iktidarla gelen iktidar birbiriyle geçinemezse o memlekette huzur bozulur. Zannederler ki iktidarı kötülerler ve kendileri gelirlerse dış âlem onu daha fazla takdir eder. Hayır hiç de öyle zannetmezler. Dış âlem, kendi kendini hor gören iptidai bir millet bundan daha iyi olur, ha o gelmiş ha bu gelmiş hepsi birdir, der hükmünü verir, çıkar. Bunu bilirim ben. Bunu bildiğim için iktidara gelen bir sorumlunun muvaffak olmamasından kendim muvaffak olmamış kadar üzülürüm. İktidarda olmadığım zaman iktidarda bulunan bir vatandaşımın bir muvaffakiyetsizliğinden memleketin geri kaldığı fırsatı kaçırdığı kendileri üzüldüğü kadar memleket de üzülüyor diyerek bunları teselli etmeye çalışırım. Ve onların başarısızlıklarını beraber yüklenirim. Bu şartlar bu talih içinde Cumhuriyet Halk Partisi’ni idare ediyoruz ve uzun müddet daha bu şartlar içinde idare etmeye mecburuz. İktidarda bulunduğumuz zaman başlıca sorumluyuz. Muhalefette bulunduğumuz zaman sorumluyuz. Talih, hem bizi beğenmezler, beğenmek şöyle dursun, her vatandaşın hakkı olan emniyeti bizden esirgerler. Partizanlık odur, eşit muamele görmemek odur. Bunları bizden esirgerler. Bize yapılan haksız muamele, herhangi bir vatandaşa yapılacak demektir.

Ne oluyor, böyle haksız muamele içinde vazifesini ciddî olarak sorum-lulukla gören bir muhalefet, iktidar kadar vatandaş nezdinde de sorumlu olduğu gibi itibarlı da olur. Bugün memlekette herhangi bir huzursuzluğun olmaması için, iktidar elindeki bütün vasıtalarla ne kadar kudretli ise, Cumhuriyet Halk Partisi manevî kudreti ile iyi niyeti ile ve vatandaş nezdinde kazandığı itibar ile o kadar kudretli ve kuvvetli olur. Ve böyle Cumhuriyet Halk Partisi’ni idare ediyoruz. Bu ağır bir vazifedir, biz çok partili rejime kendi irademizle girdik. Bizimle beraber tek parti rejiminde bulunan memleketlerden evvelce bu yola girip tecrübe edenler yoktur. Bugün de yok. Beraber tek partili rejim olarak çalıştığımız memleketlerden biz 30 sene oldu ayrılalı. Bizim 30 sene evvel beraber bulunduğumuz memleketlerden bizim gibi yapıp demokratik rejime giren bir memleket hatırlamıyorum. Belki hata ediyorum, ama gözümün önüne gelen misâller hep oldukları yerde duruyorlar. Ne oldu? Bu büyük bir harekettir. İki ihtimal vardı, evvelki teşebbüsler gibi muvaffak olmaması ihtimali vardı. Neticeyi görelim diye beklediler. Ciddî değildir dediler, bir de korktuğumuza atfettiler. Evet dış baskılar, ondan korktular. Ne dış baskı vardı, ne iç baskı vardı. Değerini düşürmek için bu ithamların karşısında kaldık, göğüsledik. Nasıl yendik, zaman ile yendik. Teşebbüs yapma bir hevesin eseri değil, ciddî bir kararın mahsulü olduğunu 20 sene zarfında türlü güçlükler içinde ispat ettik. Tarihe karşı ispat ettik, memleketimize karşı ispat ettik.

Şimdi, 1965’de seçime gidiyoruz. 1965’de seçime giderken biz, o seçimde ortanın solunda bir politika lâzımdır diye seçim programını ortaya attık. Özü bu. Kıyamet koptu seçimi kaybettik. İçimizde ihtilâf çıktı. İlk sebep şuydu: Seçim zamanı böyle bir şey söylenir mi? E biz söyledik. Seçim zamanı böyle bir şeyi söylemeye bizi sevk eden sebep neydi? Ortanın solunda bir politika tâkip etmek, memleketin önde gelen kaçınılmaz bir politikası olduğunu gördükten sonra o politikayı memlekete söyleyerek seçimi kazanmayı vazife gördük. Ama onu yapmadan seçimi kazansaydık ondan sonra ortanın solunda bir politika diye bir konu ortaya atsaydık, haklı olarak asıl o zaman vakitsiz söylediğimiz ve dürüst olmadığımız iddia olunabilirdi. Bununla seçimi kaybettik.

1950’de seçimi kaybetmemiz de, gene böyle fazla doğruluktandır. O zaman biz işçiler için yeni Çalışma Bakanlığı ihdas etmiştik. Çalışma hayatı için ve çalışma hayatını sağlam esaslara oturtmak için Batı Avrupa’dan çalışma uzmanları yeni İşçi Partisi’nin uzmanlarını getirmiştik. Grev hakkı, bunu da konuştuk. Çalışma uzmanları arasında. Onlar bize henüz grev hakkı verilecek, grev meselesiyle uğraşılacak bir devirde değilsiniz demişlerdi. Sadakatle biz işçi haklarından bahsediyorduk. Kanun çıkarmıştık, hakem usulleri kurmuştuk. Bir çok ıslahât yapmıştık. Ama göreve gelince grevi düşünüyoruz dedik. Araştırma yapmışız, uzmanlarına sormuşuz o safhada bize yabancı uzman olarak yapamazsınız demişlerdi, bunu söyledik. 1950’deki rakiplerimiz, biz iktidara gelirsek grev hakkı tanıyacağız dediler. Bütün işçiler karşımıza geçti. Çalışma denilen mefhumu, siyasî hayata biz getirdik. Ama tatbikatından bir tarafı danışarak, düşünerek ileriye bakmaya mecbur olmuştuk. On sene muhalefette kaldık. Muhalefet yıllarının ortasında grev meselesini araştırmaya ve tecrübelere olgun hale gelmiş telâkki ettik. Grev hakkı tanıyacağız dedik. Grev hakkı ile iktidara gelenler de nihayete kadar grev meselesinden ilk günlerden sonra bir daha bahsetmediler. Canım bizim memlekette grev olur mu diye istihfaf ederek bıraktılar gittiler. İktidara geldik. Ondan sonra ilk işimiz vaat ettiğimiz grev hakkını vermek oldu.

1965’te ortanın solu dediniz, iktidarı bu yüzden kaybettik dediler. Vakitsiz söylediniz, iktidarı bu yüzden kaybettiniz dediler. Gidenlerden bir kısmı, doğru söylüyorsunuz, ama, seçimde yanlış yaptınız dediler. Bu iş bitti. Söyledik geçti. O zamandan beri muhalefete geçtik. Sadakatle ilân ettiğimiz ortanın solu politikasını değerlendirmeyi, verimli bir suretle bu memlekette uygulamaya çalışıyoruz. Ne demek istiyorsunuz? Ortanın solu diyorsunuz, ne demek istiyorsunuz? Nasıl tatbik edeceksiniz? Bunu bu memlekette kimse anlamaz, etrafını nasıl sınırlayacaksınız? Bunlar beş senedir söylenen sözlerdir. Her gün daha ilerliyoruz. Sınırını da söylüyoruz, Ayrıntısını da söylüyoruz. Hiç anlamaz, inanmaz denilen köylüsünü, kentlisini, işçisini, gencini ve yaşlısını ortanın solundan haberdar ediyoruz. Söylüyoruz, anlatıyoruz, şimdi cevaplıyoruz. Anlıyoruz diyorlar ve dikkatle dinliyorlar. Gün geçtikçe, bu sosyal ve ekonomik bir kalkınmayı bu memlekette gerçekleştirmenin hem mümkün olduğuna ina-nacaklar, hem bizim uygulayacağımıza inanacaklar. İnanmışlardır. Rakiplerimiz olan siyasî partilerimiz insafa geleceklerdir. İnsafa gelmeye mecburdurlar.

Şimdi bu şartlar içinde muhalefetteyiz. Emniyet istiyoruz. Demokratik rejimin emniyetini istiyoruz. Kendimiz için istiyoruz. Adalet Partisi mensupları için demokratik rejimin emniyetini istiyoruz. Adalet Partisi iktidardadır. Bizden başka olan siyasî partilerin hepsi için demokratik rejimde, vatandaşın hakkı olan, siyasî partinin hakkı olan emniyeti onlar için istiyoruz.

Şimdi arkadaşlarım parti içi meseleleri için bir şey söyleyim. Emniyetli bir seçim yaptık. Seçim üzerinde Parti Meclisi seçimi üzerinde çok çekişme oldu, çok çalışma oldu, netice[nin] ne olduğunu bilmiyoruz. Parti Meclisi için, bir nokta, partimiz içinde bulunan bir parti meclisi mücadelesine içinizde katılmış olan arkadaşların hepsinin insaf ile hatırında bulunmalı. Herhangi bir tedbir ile kırk kişinin seçilmesini, bütün isteyenlerin arzusuna göre tahakkuk ettirmek mümkün değildir. Değerli arkadaşlarımız çoktur, bundan kırk kişisi alınıp Parti Meclisi teşkil edilecektir. İster istemez dört yüz kişiden kırkı içinde bulunacak, üç yüz altmışı bulunmayacak. Ve içinde bulunanla dışında bulunanın önce hangisinin haklı ve hangisinin haksız olduğunu tayin edecek bir ölçü, herkesi inandıracak bir ölçü olsaydı, seçim yerine o ölçüyü kullanırdık. Görüyorsunuz dört yüz kişinin içinde 40’ınıza bu vazife düştü, derdik. Ne yapsak kırkı seçilecek, gerisi seçilmeyecek. Onun için neticenin ne olacağını bilmiyorum. Yani neticenin ne şekilde çıkacağını bilmiyorum ve bugünden çalışma usulünde kimi girecek, kimi girmeyecek, bu münakaşanın tartışmasında üzüntüler ve can sıkıntıları görmek beni son derece üzüyor. Sükûnet bulalım artık.

Ben 1950’de Cumhurbaşkanlığı’ndan çekildim, yani düşürüldüm. Şimdi bugün iktidarda bulunan milletvekillerinden birisi, bakanlardan birisi koalisyon hükûmeti olarak benimle beraber vekâlette idi, o bana şu hikâyeyi anlattı. Yerinden milletvekili seçilmemiş, bizim partiden değil, başka bir partiden milletvekili imiş, seçilmemiş, oturmuş Ankara’da Özen Pastanesi’nde kendi kendine düşünürmüş, memlekete şimdi nasıl gideceğim, milletvekili olarak tanıyorlar beni, seçilemedim, ne yapacağım? Böyle düşünürken bir fısıltı olmuş, herkes birbirine bakıyor, İnönü geliyor demişler, o da işitmiş, bakmış ben geliyorum. Onun önünden geçmişim, tanıdıklarıma selâm vermişim, sakin bir adam [gibi] gelerek konuşuyorum, sonra yürüyüp gidiyorum. Bana ne oluyor demiş, adam Reisicumhurluktan indi umursamıyor. Ondan sonra kalkmış gitmiş, memleketine hiç bir şey olmadığını görmüş, itibarını geri almış geçmiş gitmiş. Bu kadar sene sonra, 20 sene sonra eğlenceli bir hikâye gibi dinliyoruz.

Siyasî hayatımızda iktidarda bulunmak ve iktidardan düşmek bu kadar tabiî görünmeye başlandıktan sonra, memleketlerde yeni bir düzen başlar ve buna demokratik rejim düzeni derler. Demokratik rejim, inanıyoruz buna, çok arkadaşım geçirdiğimiz güçlükler içinde bana sormuştu. Şimdiki tecrübeler kafamda olsa idi, 1945’lerde tekrar demokratik rejime girmeye heves eder mi idin? diye sormuşlardır. Evet, bu kadar tecrübe, bir çok ummadığım hâdiselerle karşı karşıya kaldığım bellidir. Ama esasında, kökünde isabet ettiğimize, demokratik rejime girmekle Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu memlekette esaslı bir hizmet yaptığına kaniim. Demokratik rejime girdik, tek dereceli seçime girdik. Tek dereceli seçime.. Nasıl tek dereceli seçim. Memleketin hali belli, kimsenin tecrübesi yok. Kime neyi emanet ediyoruz. Bu feryatların hepsi, bugün müspet bir manâ ile değerlendirilmektedir. Fedakârlığı, ihtimalleri göze almasaydık, memleketi ilerletmeye muvaffak olamazdık. Tıpkı bir düşmanla muharebe ederken her türlü tali ihtimallerin mevcut olduğu gibi bir muharebede kumandanın kafasına kaybolmuştur fikri girdiği zaman muharebe kaybol-muştur. Kumandan, ben bunu toparlarım harbi kazanırım diye düşünüyorsa o muharebe kaybolmamış demektir. Seçimlerdeki siyasî mücadelelerin kaderi de böyledir. Bu kanaati muhafaza ediyorum. Muvaffak olacağız. Sağlam dâva tâkip ediyoruz. Bu kanaati muhafaza ettikçe güçlüklerden kurtuluruz.

Ortanın solu diye, memleketin ihtiyacını tam mutabık olan tam zamanında bir ilaç, bir deva, bir yeni hayat olarak ilân ettiğimiz gibi bunun dalgalarında, iftiralara karşı bulunmasında, güçlüklerinde hiçbir zaman muvaffakiyetimizden şüphe etmedik. Dâvayı bu kanaatle tâkip ediyoruz. Yolumuzun büyük kısmını aldık. Ufukta vazifeler bizi beklediklerini canlı olarak göstermektedirler. Millet bizi vazifeye davet ediyor. Elverir ki biz vazifeyi deruhte etmek için içimizde sabırlı, çalışkan ve birbirine dayanır bir partinin aklı başında insanları olarak düşünelim. Bugün seçimde şöyle oldu, yarın böyle oldu, bununla partide vazifemizi, geleceğe güvenimizi kaybetmeyeceğiz.

Birbirimize, yaptın bana, sen bana rey vermedin, ben sana gösteririm, bunu şakaya getirip el ele vererek önümüzdeki seçime gitmemiz lâzım. Bütün mesele bundadır arkadaşlar. Önümüzdeki seçime tam bir intizam ile ve kuvvetli bir çalışma ile hazırlanmamız lâzım. Bugünkü sorumluluğumuzu, muhalefet olarak sorumluluğumuzu, memleketin varlığında, itibarında, huzurunun muhafaza-sında, devletimizin kudretini her türlü sarsıntıdan korumakta iktidarda bulunan mesul sorumlular gibi vazife sayalım. Bunu sayıyoruz. Ne kadar insaf ile karşılaşacağımızı tahmin etmek müşküldür. Ama gene bir ilerleme, gene bir terakki vardır diye kendimi teselli etmekteyim. Hiçbir aksi hali ve muameleyi lâyık olduğu dereceden daha geniş daha mübalâğalı değerlendirmemeye çalışı-yorum.

Arkadaşlarım, Genel Başkan seçmekle bana büyük bir ödev verdiğiniz kadar, bana büyük yetkilerin sorumluluğunu da vermiş oluyorsunuz. Tüzüğümüzde Genel Başkanın vazifeleri ağırdır. Kurultayın bir insanı genel başkan seçmesiyle ondan beklediği vazifeler çok ciddîdir. Her birinize karşı benim vazifem vardır. Adaletli olmaya mecburum, haksızlık etmemeye mecburum. Ve her birinizin değerini tamamıyla verimli kılmaya, çalışmanızı memleketin faydasına ve ilerlemesine yarayacak bir surette değerlendirmeye mecburum. Muvaffak olmak için elimden geleni yapacağım. Muvaffak olmayacağımı kendim anladığım zaman size müracaat ederim, söylerim. Nihayet tabiat kanunudur. Söylerim veya söylemeden size anlatırım. Ona göre tedbiri alırsınız. Sizin ağzınızdan benim söylememe lüzum kalmadan, size çok teşekkür ederiz, artık sen bu vazifeyi bırakacaksın işaretini gördüğüm zaman gülerek size minnettar olarak, sizin yanınızda, tabiî sizin kadar güçlü olamam, ama sizin yanınızda beraber çalışmaktan şeref duyarım. Bu anlayış içinde vazife görüyorum.

Ortanın solu politikası çıktığı zaman birçok değerlerini o sayede hükmetmek yolunda kullanmak isteyen arkadaşlarımız ayrıldılar bizden. Sebeplerden birisi de akşama sabaha gözü kapanacak insandan sonra mücadele ile sağlığımda o adamla yani benimle mücadele ile bir mevki temin etmek arzusu belki uyandı, belki yürüdü. Bunu ben hayal ederek böyle bir sebep söylemiyorum. Kendi aralarında söylediler. İnönü’nün yerine geçmek için çekildikten sonra onun yeri dolmaz demişler. Sağlığında onunla mücadele ederek gelinirse o zaman yenilir. Halbuki işte gördünüz ki hiç kimsenin hatırında hayalinde olmayan ortanın solu politikası o kadar verimli ve canlıdır ki, yeni kuşaklar yetişti, yeni liderler yetişmektedir, Türkiye gibi Cumhuriyet Halk Partisi de ortanın solu politikasıyla muvaffakiyetle başarı ile, söyleyen, yürüten ve gelecek başarıları gerçekleştirecek olan insanları şimdiden yetiştir-miştir ve yetiş[tir]mektedir. Türk milletinin yaratıcı kuvvetine yürekten inanmış olan politika adamları her türlü sorumluluklarını bilirler, her türlü güçlükleri yenmesini bilirler.

Teşekkür ederim arkadaşlarım. Vaziyeti ciddî bir ödev duygusu ile yapmaya çalışacağım.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısında PM Seçimlerine İtirazlara İlişkin Yapılan Konuşma [121]

Sayın arkadaşlarım,

Parti Meclisi toplantısını açıyorum. Parti Meclisi seçimlerine bazı itirazlar yapılmıştır. Ondokuzuncu Kurultayın oy pusulaları ve gerekli Kurultay belge-leri mühürlü olarak Genel Merkez’de saklıdır.

Tüzüğü ve Kongreler Yönetmeliğini inceledim.

Kurultay Başkanlık Divanı’nın, yapılan itirazları inceleyip karara bağla-ması; bazı adayların veya bütün adayların oylarını yeniden saymayı gerekli görürse, bu sayımı da Başkanlık Divanı’nın yaptırması uygundur, kanısına vardım.

Onun için, Kurultay Başkanı ile Başkan Vekilleri’ni, Ankara’ya çağırdım.

İtirazlar üzerine, Kurultay Başkanlık Divanı’nın kararını ve saptayacağı çö-züm yollarını öğrenmeye mecburum.

Kurultay Başkanlık Divanı durumu aydınlatıncaya kadar, herhangi bir müzakere veya işlem yapmak uygun olmaz. Parti işlerinin görülmesi için, yeni Merkez Yönetim Kurulu seçilinceye kadar görevlerine devam etmesini, eski Merkez Yönetim Kurulu’na tebliğ ettim.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

 

Türkiye Eski Muharipler Cemiyeti Genel Kurulunda Yapılan Konuşma[122]

Beni de hatırlayıp davet buyurduğunuz için size minnettarım. Eski Muharipler Cemiyeti’ne üye olmak benim için şerefli bir mazhariyettir. Aranızda bulunmakla iftihar ediyorum. Eski Muharipler Cemiyeti önemli bir kuruluştur. Vazifesi çok ciddîdir. Meselelerinizi tâkip etmek vazifemizdir. Elimizden geleni yapmak şerefli bir ödevimizdir. Eski Muhariplerin bize emanet olarak bıraktığı ailelerinin korunması görevimizdir.

Vakit vakit kanunî meselelerde, Meclis’le alâkanız olmaktadır. Ben de Meclisteki arkadaşlarımızla, alâkadar olup, sizin arzularınızı tahakkuk ettirmeye çalışıyorum. Emin olabilirsiniz. Size tekrar selâmlar. Size şükranlarımı sunarım.

 

 

 

 

 

Cumhuriyetin 45. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[123]

Cumhuriyet Bayramı’nı vatandaşlarıma yürekten taşan sevinçlerle kutluyorum.

Cumhuriyetimiz 45. yılına ermiştir. Bizim eski ve büyük bir imparatorluktan Cumhuriyet’e geçişimiz, tarih içinde gerçek bir olgunlaşmanın ve ilerlemenin sonucu olarak meydana gelmiştir. İmparatorluk, iç ve dış siyasetin olayları arasında ömrünü gerçekten tamamlamıştı. Cumhuriyet, İmparatorluk idaresinin üstünde, millet varlığının kuvveti ile ve tarih içinde de emsali az olan zaferlerle gelmiştir. İmparatorluktan sonra bir Cumhuriyet’in 45. yılını sağlam, umutlu, özellikle imtihanlardan geçmiş bir demokratik rejim içinde kutlayabilmesi büyük bir başarıdır. Bu başarı ile gelen Cumhuriyetimizle övünüyoruz. Ailelerimizle, çocuklarımız ve dostlarımızla gerçek bir sevinç günü geçirmekte hakkımız vardır.

Sevgili vatandaşlarımı bu düşüncelerle ve yürekten taşan sevinçle kutluyorum.

 

 

 

 

 

Cumhuriyetin 45. Yıldönümü Dolayısıyla Televizyonda Yapılan Konuşma[124]

Cumhuriyetin ilânı, Millî Mücadele’nin en güç ve en kıymetli eserlerinden biridir. Birkaç gün içinde Cumhuriyetin ilânının 45. senesini kutlayacağız. Cumhuriyetin ilânı büyük millî bayram olarak her sene kutlanır. Bu sene de Cumhuriyetin ilânını en ziyade sevineceğimiz bir millî gün olarak kutlamaya tamamı ile hakkımız vardır. Siyasî partiler olarak hakkımız vardır. Ve millet fertleri bugünü bir millî bayram olarak çocukları ile ailesi ile sevinçle geçirecektir.

Cumhuriyetin ilânını Millî Mücadele’nin önemli ve kıymetli neticelerinden biri olarak takdim ettim. Askerî zaferin gerçekleştirilmesinde memleket ve millet olarak en çok güçlüğü içerde ve dışarıdaki her türlü ileri hareketin, her türlü kurtuluşun karşısında olan zihniyetlerin çıkardığı isyanlar, çekişmeler içinde geçirdik. Memleket düşmanlarının Millî Mücadele esnasında en büyük ümidi, memleket içindeki nifak yüzünden milletin içine düşeceği zayıflıktı. Muharebe esnasında bu ümitler boşa çıktı. Tecrübeli Garbi Avrupa, Batı Avrupa siyasîlerinin gözünde Türk milletinin mücadelesi bitmemişti ve bugün de bitmemiş olduğunu farz edenler, ona inananlar çoktur.

Cumhuriyetin ilânı aslında eski idarenin, imparatorluk idaresinin ve eski zamanlar zihniyetinin Millî Mücadele ile meydana çıkan yeni anlayış ve zihniyetle çarpışması neticesinde ilân olunmuştur. Milletin yeni ihtiyaçlarını ve ileri fikirlerini kabul etme istidadında olmayan zihniyeti tarihten gelen bir tortu, bir eser olarak biraz insaf ile ve müsamaha ile şimdi 45 sene sonra mütalâa edebiliriz. Ama o zaman bu çarpışma yapılırken milletin kaderi ile ciddî bir ilgisi olan ve yakın bir tesir taşıyan mücadele vardı.

Millî Mücadele esnasında dahili isyanlar devrinde ve İstanbul Hükûmeti’nin Batı Avrupa elinde oyuncak olduğu zamanlarda Anadolu’daki harekatı iç isyanlarla bertaraf etmek fikri nasıl var idi ise Millî Mücadele’yi bir millet harekâtı değil, siyasî, askerî bir iç ihtilâf şeklinde göstermek fikri de mevcut idi. Bu fikre göre mücadele ne şekilde biterse bitsin tahmin etmedikleri zaferler tahakkuk etse bile ondan sonra eski hale avdet etmek lâzımdı, mukadder idi ve başka çare yoktu. Halbuki zaferden sonra Anadolu’da memleketi idareye başlamış olan bir Millet Meclisi Hükûmeti idareye devam ediyordu. Millî Mücadele esnasında kabul edilmiş olan Teşkilâtı Esasiye idare şekli, istikbale ait hedefler değişmeyerek idareye devam ediyordu. Eski hale avdet etmek ümidini muhafaza edenlerle bu ümidin karşısında olanların mücadelesi Cumhuriyet ilânında da kendisini göstermiştir. Dış âlemde göstermiştir, iç âlemde göstermiştir. “Ankara muharebe esnasında mecburi olarak merkez olmuştu. BMM Ankara’da milletin kaderini güçlüklere karşı deruhte etmiş ve yürütebilmişti. Fakat İstanbul ve Ankara Hükûmetleri arasındaki ayrılık kalktıktan sonra eski şekil saltanatı ile hilâfeti ile Meclisleri ile ve payitahtı (başkenti) ile avdet edecek ve eski adetler, usuller ve kanunlar devam edecektir” zannedilmiştir. Hallerin, şartların bu neticeye varması için, bütün imkânlar mevcut idi. Devlet, aynı devlet farz olunuyordu. Devletin başı yoktu. Devletin şekli belli değildi.

Büyük Millet Meclisi Hükûmeti adıyla seferleri yaptık. Müzakereleri yaptık. Fakat uluslararası siyaset âleminde belli olan devlet şekillerinden hiçbirinde böyle geçici bir usul ile devlet idare etmek yoktu. Onun için ister istemez, bilinen usullerden birine, devletin şekli ve geleceği bağlanacaktı. Belli olan usullere devletin şekli bağlanacaktı faraziyesinde zihinler takılınca, bir kısımda, bir büyük kısımda “Mevcut idare muvakkattir, mevcut Ankara idare merkezi şekli geçicidir, eski hal avdet edecektir” fikri vardı.

BMM Reisi Gazi Mustafa Kemal, başlanan eserin kat’i askerî ve siyasî zaferden sonra, ikmal edilmesini, tamamlanmasını çok evvelden beri tasarlamış, yakın arkadaşlarıyla konuşmuş. Cumhuriyetin ilânı tabiî bir netice olarak bizim aramızda kararlaşmış gibiydi.

Büyük Atatürk, devletimizde tasarladığı ve zaman ile meydana çıkan yeni meseleleri gördüğü zaman, onların her birini gerçekleştirmek için görünüşte de bir haklı sebebe istinat ettirmek adetindeydi. Bu devletin şekli ve merkezi üzerindeki kararları gerçekleştirmek için Lozan Muahedesi’nin imzasından ve tasdikinden sonra yeni sebepler meydana çıkmış ve bunları Büyük Atatürk yakından dikkatle izlemiştir.

İkinci Büyük Millet Meclisi seçilip geldikten sonra, memleketteki yeni idarede eski usullerden ve adetlerden değişik yapılmasını önlemek, behemehal önlemek arzusunu, farkında olarak veya olmayarak yüreklerde yaşayan bir ortam içinde idi. İlk düşündükleri, devletin idare şeklinin geçiciliğine dair ilk düşündükleri tedbir, muharebe esnasında kararlaşmış olan esaslar üzerinde saplanıp durmak onları savunmaktır. Devletin adı konmamıştır. Millî Mücadele esnasında, yani askerî seferler zamanında konamazdı. İçerde büyük nifaklar vardı. “Şimdi düşmandan kurtuluş hareketini devlet şekli ve Anadolu’da bulunan insanların yeni birtakım yüksek vazifeler ve hırslar göstermesi şekline bürümemek için, gayet kuvvetli, zeminde, temelde, tabanda bulunmak lâzım geliyordu. Onun için, memleket millet tarafından doğrudan doğruya idare olunur, hiçbir aracı ve vasıta yoktur. Meclis seçilir, hükûmet Meclisin vekilidir, istediği anda istediği şekilde hükûmetleri değiştirir, kanunları değiştirir, memleketi idare eder..” Bunun başında Büyük Atatürk gibi bir kuvvetli irade sahibi olmasaydı bu mekanizma çok güçlük yapardı. Büyük Atatürk’ün elinde bu mekanizma işledi ve asırlardan gelen İmparatorluk ve onun adamları tarafından işlenen bütün karşı koymaları ve direnmeleri yenmeye muvaffak oldu. Şimdi, “Bu usul devam etsin, idare şeklinin geçiciliğini ve münasip zamanda eski hale avdet imkânını korumak, ancak bu suretle mümkün olur” kanaatiyle hiçbir şeyi değiştirmeye İkinci Mecliste de istidat yoktu.. Bıraksaydı, tekâmül etmeseydi, Atatürk fikirlerini meydana koyup, taraftarı olan arkadaşlarıyla çokluğu kazanamasaydı, geçici şekil sürüp gidecek ve bir gün eski hükûmet ve idare şekli mutlâka avdet edecekti. Dikkat edilirse, zafer kazanıldıktan sonra, saltanatın ilgası, hilâfet üzerinde olan kararlar, ondan sonraki hükûmet merkezinin kanunla Ankara’ya nakledilmesi, bunların hepsi arka arkaya askerî zaferden sonra Anadolu’da çalışmış olan insanların, idari ve askerî ehliyeti daha kuvvetli hale geldikten sonra, gerçekleşmeye başlamıştır. Bunların birisi idare şeklinin Cumhuriyet olmasıdır.

Şimdi bunun meydana konulması için sebep şu şekilde oldu:

Hükûmet azası Meclis tarafından devamlı olarak çalışamaz halde kötüleniyordu. Dedikodular sabahtan akşama kadar yürüyor, Meclis doğrudan doğruya vekilleri intihab eder olduğundan, herkes için, Meclis içinde dedikodu yaparak hükûmete girmek arzusu, sari bir hastalık gibi devam ediyordu. Bu devam ederken, Hükûmet nihayet çalışamaz hale geldiğini söyledi, istifa etti. Bundan sonra hükûmet teşkili Büyük Millet Meclisine ait bir keyfiyetti. 28 Ekim’de parti divanında, parti içinde, imkânsız bir şekilde, tereddüt ve karışıklık devam ediyordu.

Şimdi muharebe bitmiş, doğru. Ama memleket harap. Ondan sonra Lozan Muahedesi yapılmış, doğru. Ama tasdik olunmamış. Biz tasdik ettik. BMM tasdik etti. İmza eden diğer devletler tasdik etmediler ve meriyete girmedi. Onlar dışarıda tasdik edecekler. Bir seneye yakın vakit geçirmişlerdi. ‘‘Ne olacak bakalım Türkiye’de, bunu görelim’’ arzusunda idiler. Bu şartlar içinde hükûmet teşkil edilemez ve yürüyemez bir manzara gösteriyor. Bu nasıl hallolunacak? İhtiyaç, hükûmet teşkilini, millî hükûmetlerin tâbi olduğu, tecrübe edilmiş usule raptetmek. Yani bir devlet reisi mevkiinde olanlar, hükûmet boşalmasını göz önüne alarak, kimin hükûmet teşkil edeceğini tahmin ederse, ona vazife vererek onun çalışabileceği arkadaşları, teklif edecek, bunu toptan, BMM’nin tasvibine, kabulüne arz edecek.

Böyle olmuyor, herkes her vekili ayrı ayrı seçiyor. Hükûmet teşkili mümkün olmaz hale geldi. Hükûmet teşkil edememek gibi bir aciz hali, Meclisi tabiatıyla telâşa düşürdü. Halk Fırkası’na mensup olan mebusların aralarındaki toplantıda, birçok konuşmalardan sonra, Halk Partisi’nin Genel Başkanı olan Atatürk’ün gelip vaziyeti izah etmesi ve çare bulması karara bağlandı. Rahmetli Kemalettin Sami Paşa’nın bu mealde bir önergesi kabul olunmuştu.

Atatürk bir gün evvel, 28 Ekim akşamı, yakın ve mahrem arkadaşlarıyla toplandığı vakit vaziyet görüşülürken, “Yarın Mecliste Cumhuriyeti ilân etmek lâzım, bunu yapacağız” diye herkesi savdı ve biz o gece, zaten Çankaya’da yatıyordum o esnada beni alıkoydu. Beraber ertesi günü evvelâ Partiye sonra Meclise teklif olunacak kanun suretini hazırladık. Aslında beraber çalışıyorduk, ben yazıyordum, Atatürk dikte ediyordu. Atatürk söylüyordu, yazıyordum. Sonra yazılan kısmı tekrar gözden geçiriyorduk. Bu suretle hükûmetin şekli Cumhuriyettir, bunu Teşkilâtı Esasiye Kanununda yeni bir kayıt olarak tespit ettik. Hükûmetin teşkili Reisicumhur, Meclisten bir şahsı Başvekil ödeviyle Meclise takdim eder, memlekete takdim eder, başvekil teşkil edeceği hükûmeti Reisicumhura arz eder, onun tasvibiyle bütün hükûmet Meclisin kabulüne arzolunur. Bu hükümleri ihtiva eden birkaç madde içinde Teşkilâtı Esasiye değişmeleri kararlaştırıldı. Ertesi gün, Meclise gittik. Mecliste evvelâ Fırkada konuşuldu, bilen arkadaşlar hararetle başka çare olmadığını söylediler, bilmeyenler, bildikleri halde bunu gönülden arzu etmeyenler, veya faydalı bulmayanlar, mahzurundan çekinenler, türlü şekilde mukavemet etmek istediler, hükûmet teşkili usulüyle Cumhuriyetin ilânını biribirinden ayrı olarak konuşalım bir arada konuşulamaz tarzında münakaşalar oldu. Fakat bu münakaşalar yenildi. Cumhuriyetin ilânı Halk Partisi’nde kabul edildi ve hemen Meclise geçip müzakeresi kararlaştırıldı.

Meclise geçip müzakerelerin başlaması yine böyle bir Ekim günü takriben bu saatlerde saat altı sularında oluyordu. Bu şartlar altında kanun Mecliste okundu, herkes fikirlerini söyledi. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından, adı belli olan milletvekillerinden birçok insan, Cumhuriyetin, lüzumlu bir tedbir ve memleket için faydalı bir merhale olacağına inanmış insanlar söz aldılar, bunlar anlattılar. Meclis büyük çoğunluk kazanarak ve başka çâre olmadığına inanarak Cumhuriyetin ilânını kabul etti. Hemen Cumhurbaşkanı seçimine geçildi. 180 üye varmış, 180 üyenin ittifakıyla Atatürk Cumhurbaşkanı ilân olundu. Daha Büyük Millet Meclisinin üç sene evvel açıldığı günlerde, İstanbul’dan gelen ilerdeki insanlar bize, ilk iş olarak “Devletin şekli ne olacak onu söyleyin” derlerdi.. Atatürk de, biz de, “Canım devletin şekli düşünülecek zamanda değiliz, evvelâ düşmanı yenelim, memleketi kurtaralım, böyle şeylerle münakaşa olunmaz” derdik.

İstanbul’da, İstanbul hükûmeti içinde sadrazamlık yapmış insanlar vardı ki, “Bunların maksadı, Cumhuriyettir” diye, düşman istilâsından ve bütün felaketlerden daha ağır bir felaket olacakmış gibi, herkesi korkutmağa çalışırlardı. Bu kadar büyük bir adımın atılabilmesi, büyük zaferlerden, uzun tecrübelerden sonra gene Atatürk gibi bir büyük ıslahâtçının teşebbüs başında olup, gerçekleştirebilmesiyle mümkün olmuştur.

Bundan sonra Ankara’nın merkez olması ilân olunmuştur. Cumhuriyetin ilânıyla, devlet idaresi merkezinin Ankara’ya gelmesi, inkılâpların başında, en kıymetlilerinden, en önemlilerinden biridir. Siyasî bünyemizi yeni esaslara bağlayan ve millet iradesini hâkim kılan bir idare şekli olarak ilân olunmuştur. Büyük bir inkılâptır. Atatürk, Cumhuriyetin ilânı ve kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine, Meclise geldiği zaman güzel bir söylev verdi, meclisi heyecana getirdi ve konuşmasını, “Türkiye Cumhuriyeti mutlu olacaktır, muvaffak olacaktır ve muzaffer olacaktır” diye bağladı.

45 sene sonra göğsümüzü gererek söyleyebiliriz ki, çektiğimiz bir çok zahmetlere, aramızda geçirdiğimiz bir çok ihtilâflara rağmen Türkiye Cumhuriyeti mutlu olmuştur, muvaffak olmuştur ve muzaffer olmuştur.

Vatandaşlarımız ulaştığımız merhalelerin ne kadar değerli ve ileri olduğunu günlük meselelerimiz içinde fark etmiyorlar, fakat büyük inkılâp günlerinde ve bayram günlerinde tarihe doğru bir baktığımız zaman, ulaştığımız mesafelerin çok büyük olduğunu insaf ile takdir etmek lâzımdır.

Bir Cihan Harbi daha geçirmişizdir. İç idare, T.C. idaresinde, millî iradede tek dereceli seçim, demokratik rejim, insan hakları ve vatandaş hakları ve köylere kadar her yerde memleketin ileri bir millette düşünülebilen bir halk yetişmiştir. Bugün meşgul olduğumuz sosyal meseleler, sosyal adalet, sosyal güvenlik fikirleri, kalkınma ihtiyacı, bunlar 45 sene evvelki cemiyette pek ufak bir azınlığın mahdut ufukta ve dar çerçeve içinde ürkerek düşünebildiği ve düşündüğünü anlayamadığı bir devirden geliyor. Bugün herkes, köylere varıncaya kadar, bütün vatandaşlar memleket meselelerini biliyoruz, böyle bir Cumhuriyet yetişmiştir. Bugün beşinci Cumhurbaşkanı devletin başındadır, Cumhuriyet, esaslı olarak, dünyanın her memleketinde hangi esaslara dayanarak sağlam sayılıyorsa, onların hiçbirinden eksik kalmamak üzere, sağlam ve kuvvetli bir bünye ile dünya karşısında şânı, şerefle durmaktadır.

Vatandaşlarıma bu duygularla Cumhuriyet bayramlarını kutluyorum.

 

 

 

 

CHP MYK ve Meclis Grup Yönetim Kurulu Seçimleriyle İlgili Söyledikleri[125]

(...) Kurultaydan sonra seçilen Parti Meclisinin yaptığı toplantıların ilkinde Genel Başkan, Merkez Yönetim Kurulunun teşkili hakkında bazı prensipler koymuştur. İnönü, önce gerek kendisinin gerekse Ecevit’in aday gösterme-yeceğini belirtmiş ve şu prensipleri vazetmiştir:

“1–Dünya durumu karışıktır, gelecek günlerin ne getireceği belli değildir. Seçeceğimiz arkadaşlar buna göre tespit edilmelidir.

2–Grup Yönetim Kurullarıyla anlaşma içinde çalışabilecek arkadaşlar tercih edilmelidir.

3–Seçim yılındayız. Herkese güven verici bir Merkez Yönetim Kurulu teşkil etmeliyiz.”

İnönü daha sonra Parti Meclisi üyelerine bu esaslar üzerinde düşünmek için vakit vermiş ve yeniden Parti Meclisini toplamıştır. Bu toplantıda Cahit Zamangil, İnönü’nün bazı isimler vermesini istemiştir. İnönü bundan kaçınmış “İsterse Ecevit çalışacağı arkadaşları söylesin” demiştir. Ecevit ise hiçbir aday ismi vermemiştir. İnönü, “Prensiplerimi dinlediniz. Merkez Yönetim Kurulunu seçersiniz. Ben, seçilenlere bakarım, benim Genel Başkan olarak yetkilerim vardır. Bunları kullanırım, gerekirse Kurultayı toplantıya çağırabilirim” demiştir.

Seçilenler belli olduktan sonra İnönü, sadece “başarılar” dilemekle yetinmiştir.

 

 

 

 

Tarihçi Arnold Toynbee ile Yapılan Söyleşi[126]

(...)

1923 yılından sonra İnönü ile ikinci olarak mülâkat yapan Toynbee’ye, CHP Genel Başkanı çeşitli konularda bilgi vermiş ve “Şimdi biz demokratik rejimi aşmış olan insanlar olarak, şimdiden sol irticaa ve sağ irticaa kaçmaksızın sosyal meseleleri halletmek dâvasındayız” demiştir.

İsmet İnönü, İngiltere’nin bıraktığı ülkelerden aslında çekilmediğini, “dili ile, alâkasıyla, kültürü ve sermayesi ile oralarda kaldığını” belirterek sözü yine Türkiye’ye getirmiş ve şöyle konuşmuştur:

“Şimdi içerde anlaşabilsek meseleyi kolaylaştırabileceğiz. Her türlü kalkınma, ilerleme bizim çalışmamıza ve muvaffak olmamıza bağlıdır. Hayal etmeyelim, buna alışabilirsek kurtulacağız.”

İsmet İnönü, tüm dünyayı saran öğrenci hareketlerine de değinmiş ve “Öğrenci hareketlerinin uluslararası müşterek bir mesele halinde olması tarihin garip bir cilvesi gibi geliyor bana. Olmaz şey bu. Milletler için çok önemli ve hususî bir karakteri olan bir mesele. Önemli olan müşterek bir mesele” demiştir.

Ünlü tarihçi Arnold Toynbee dün saat 11.30’da İnönü’yü evinde ziyaret ederek bir mülâkat yapmıştır. İki saat süren mülâkatta Profesör Osman Okyar çevirmenlik yapmıştır.

Okyar, Profesör Toynbee’nin önceki gün Türk Tarih Kurumu’nda verdiği konferanstan söz etmiş ve ünlü tarihçinin “Demokrasi İngiltere’de gelişmeye başladığı sırada bilinmesi gereken şeyler çok azdı. Meseleler çok basitti. Şimdi toplum meseleleri o kadar çok ve karışık ki, seçmenler bunların hepsini bilmeyecekleri gibi, parlâmento üyeleri bile bu kadar çok ve karışık meseleleri bilemezler. Onun için çağımızda demokrasiyi işletmek çok güçleşti. O bakımdan Pakistan’da Eyüp Han’ın yapmış olduğu denemeyi ilgi ile izliyorum” dediğini söylemiştir.

İsmet İnönü bunun üzerine Okyar’a, “Bizim denemeden bahsetmedi demek ki” diye sorunca Osman Okyar şu karşılığı vermiştir:

“Bizden de bahsetti. Güç olacağını, tabiî birdenbire demokrasi tabiatını yalnız bizde değil, İngiltere’de ve Amerika’da bile bir demokrasi buhranı olabile-ceğinden bahsetti.”

Karşılıklı konuşma

Daha sonra sözü Profesör Toynbee almış ve şunları söylemiştir:

“Eskiden bir milletvekili hükûmeti kontrol edebilirdi. Çünkü soracağı suali biliyordu. Meseleleri biliyordu. Ve tam lâzım gelen suali sorabilirdi. Şimdi mesele o kadar muğlak ki, isabetli soru sormak çok güç oluyor.”

İnönü ile Toynbee arasında, şu konuşma geçmiştir:

İnönü: Profesör Toynbee’nin söylediklerinden şöyle bir netice çıkarmamda hakkım var mı? Çok ciddî bir teşebbüse girmişiz. Ama bunun hiç olmazsa bir çok kuvvetli tarafı var. O da iyi niyetle girmişiz. İkincisi 20 sene gibi 1945’den beri demokratik rejime teşebbüs edenler iktidarda ve muhalefette gene memlekette demokrasi taraftarı büyük bir kitlenin yetişmesine yardım etmişlerdir. Bu sabit olmuştur.

Toynbee: Büyük kalabalıklar kısmen şehirlere de gelmeye başladı şimdi. Yeni Türkiye’de şehirleşme hareketi oluyor. Şehirlerde belki bu kalabalıklar daha çok, daha fazla iştirak edebileceklerdir, demokratik harekete. Fakat şehirleşmenin de bazı mahzurları var.

İnönü: Var var. Demokratik harekete, şehir dedikodularına iştirak ediyorlar büyük ölçüde. Ama seçim tabanı daha güç oluyor. Şimdi biz demokratik rejimi aşmış olan insanlar olarak şimdiden sol irticaa ve sağ irticaa kaçmaksızın sosyal meseleleri halletmek dâvasındayız.

Toynbee: Bu şehirleşme hareketi, yalnız Türkiye’ye mahsus değil, bütün dünyaya mahsus bir harekettir. Ve yalnız Ankara, İstanbul değil de meselâ Urfa gibi bir şehirde söz konusu. Buralara gelen ahali, meselâ iş ve mesken bulabiliyor mu? Bunlar nasıl halledilecek? Gaziantep gibi veya Adana gibi şehirler de çok geniş bir ziraî hinterlant var. Ziraî bölgeler var ve onların nasıl yaşadıkları, nasıl geliştikleri kolay anlaşılıyor. Fakat Urfa’da öyle bir şey yok. Ve Mardin de de böyle bir durum yok.

İnönü: Orda da var mı gecekondu?

Toynbee: Mardin’de ve Urfa’da gecekondu bulunup bulunmadığını kesin-likle tesbit etmedik. Yalnız Gaziantep’te sanayileşme var. Orda halkın nasıl iş bulabileceğini anlıyoruz.

İnönü: Urfa ve Mardin’de köyden şehire bir göç yok.

Toynbee: Yok, yok doğru.

İnönü: İstifadeli bir gezinti yaptınız. Çoktan beri görmemiştiniz. Biz Doğu’da kalkınmayı politik olarak ayrı bir mesele diye almışızdır, parti olarak, durmadan uğraşıyoruz. Yani Doğu meselesini görüşürken hatırlamalıdır ki, kendisi buraya ilk geldiğinde, İmparatorluk zamanında Doğu’ya meselâ Van’a vali tayin olunacaksa ve mevsim kışsa vali oraya Rusya’dan dolaşır giderdi. Rusya’ya gider, trenle hududa kadar gelir oradan içeri girerdi. Şimdi burada kendi paramızla yaptığımız demiryolu ve kara yolu ile gidiyoruz.

Toynbee: Bir şey daha sormak istiyorum. Türkiye’nin askerî bütçesi çok ağır. Acaba Amerika ile Rusya arasında bir yumuşama hali var mı? Ve bu yumuşama neticesinde askerî masrafları kısarak kalkınmaya daha çok önem vermek imkânı var mı?

İnönü: Doğrudur. Bizim askerî masrafımız çoktur. Fakat düşününüz ki, bu devlet büyük bir askerî emniyetsizlik içinde kuruldu. Kurtuluş gayet güç askerî şartlar içinde sağlanabildi.. Yani şark hududundan Yunan hududuna ağır topları öküz arabalarıyla ve kadınların yardımı ile getirebildik. Sırtta cephane ve erzak taşıdık. Onun için harpten sonra ilk işimiz yola muvasalayı temin etmek ve silâh ihtiyacını içerden temin etmekti.

Şimdi silâh ihtiyacını içerden temin etmek tekrar zor hale geldi. Bu iki kutup arasında yani Sovyetler’le Amerika arasında emniyetsizlik ve silâh yarışı oldukça etrafında bulunan bütün devletler bundan müteessir olmaktadırlar.”

Toynbee: İngiltere de silâhlanmaya çok fazla sarf ediyor. Bunun sebebi, Türkler’in çok önce kolaylıkla vazgeçtikleri İmparatorluktan İngilizlerin biraz zor vazgeçmekte olması.

İnönü: Ama İngiltere bunu harpsiz yaptı. Yeni şartlara halk olarak adapte oldu. İngiltere normal tekâmülden geçti.

Toynbee: Fakat o kadar kolay olmuyor. Meselâ Aden’de, Yemen’de çatış-malar oldu. Kıbrıs’ta bırakmadan önce aynı şeyler oldu.

İnönü: İmparatorluk çok büyüktü. Fazlasını atmak kolay olmuyor.

Toynbee: Şâyanı dikkat olan taraf, en büyük parçasını Hindistan’la Pakistan’ı kolaylıkla verdik. Ama, Bahreyn, Aden, Kıbrıs gibi yerleri kolay-lıkla, çatışmasız verdik.

İnönü: Onları da mı verdiler? Onları veremiyorlardı. Aslında vermedi. İçin-de kaldı.

Toynbee: Manevî mesuliyet gene bizde kaldı ve bizden de hep yardım bek-liyorlar.

İnönü: Dili ile içerde, alâkasıyla, kültürü ile içerde, hattâ sermayesi ile içerde. Tatlılıkla ayrıldığı için dost kaldı, münasebeti devam ediyor.

Toynbee: Türkiye için büyük bir talihtir ki, Arap ülkelerinde, Balkanlarda bıraktığı devletler kalkınmak için ondan yardım beklemiyorlar.. Zannediyorum, Arap memleketlerinde Türk kültürü, Türk etkisi devam ediyor. Şimdi hatırlıyorum 1920 yılında ben Bağdat’a gitmiştim. Orda bir polis vermişlerdi yanıma. O polis bir ara İstanbul’a tayin edilmiş, Osmanlı hizmetinde bulunmuş olmaktan gurur duyuyordu. Onun için hâlâ hükûmet merkezi Bağdat değil, İstanbul’du. Meselâ Irak Kralı Faysal Bağdat’tan çok İstanbul’da oturuyordu.

İnönü: İstanbul çocuklarıdır onlar.

Toynbee: Bence de öyle.

İnönü: Faysal’ın ağabeyisi Emir Abdullah ile Melik olduktan sonra da yakın dost olarak yaşadık burada.

Toynbee: Abdullah zeki ve makûl bir adamdı.

İnönü: Evet öyle idi. Akıllı adamdı.

Toynbee: Bu gezimde Rus hududundaki Ani’ye gittik. Çok ilgilendim orada. Daha önce de İran’da, Afganistan’da Rus hududuna gitmiştim. Her yerde aynı şeyi gördüm. Elektrikli tel örgüleri ve gözetleme kuleleri. Rusların komşuları ise çok akıllıca davranıyorlar, böyle tel örgüleri gözetleme kuleleri yapmıyorlar.

İnönü: Anlıyorum ki iyi bir seyahat yapmışsınız. 1923 sulhu yalnız Cihan Harbi sulhü değildir bizim için. Tam 15 yıldır harp halinde idik. İtalya harbi, Balkan harbi, Birinci Cihan Harbi, Kurtuluş Harbi. Cihan Harbi’ni Kurtuluş Harbi ile iki misli yaptık. Ve bu müddet içerisinde içerde de, Arabistan’da, Arnavutluk’ta ardı kesilmeyen iç ayaklanmalar geçirdik. Onun için memleketin kalkınması az geliyor bize, herkese az geliyor. Ama aslında büyük bir hara-beden çıktık.

Toynbee: Bunu çok iyi anlıyorum. Çünkü ben o zaman Türkiye’yi gördüm. 1923’de aşağı yukarı her şey mahvolmuştu. Onun için Türkiye’nin yeniden canlanması bir çeşit mucizeye benziyor.

İnönü: Dış dünya uzun süre Türkiye’ye kredi veya malî yardım vermedi. Bunu kasten böyle yapıyorlardı. Şimdi içerde anlatabilsek meseleyi kolay-laştıracağız. Her türlü kalkınma, ilerleme bizim çalışmamıza ve bizim muvaffak olmamıza bağlıdır. Hayal etmeyelim, buna alışabilsek kurtulacağız.

Toynbee: Türk halkında çok büyük mücadele ve ilerleme iradesi var. Ve işte bu da Atatürk’ün, sizin yaptığınız işlerde de görülmüştür. Nitekim, sizin bundan dolayı, istikbaliniz çok açıktır. Uzun devrede dış âlem Türkiye’ye karşı bir düşmanlık hissinde idi. Ve belki Türk milleti ortadan kaybolur diye düşünenler vardı. Fakat tamamen aksi oldu.

İnönü: Şimdi dış âlemde de geniş bir dost muhit vardır bize.

Toynbee: Dış âlemin Türkiye’ye karşı durumu tamamen değişti.

İnönü: Başka sorunuz yok mu?

Toynbee: Beni en çok düşündüren askerî masrafların ağırlığı ve şehirleşme problemi.

İnönü: Askerî masrafların ağırlığı konusuna tekrar gelelim: NATO çatışması, gruplaşma halinde dünya sulhünün bir sükûnete henüz gelmemesi idi. Oldukça ümit veren bir safhaya gelmiştik. Birden bire tekrar bozuldu.

Toynbee: Çekoslovakya’nın işgali hâdisesi işi bozdu. Bu yüzden Yugoslavlar da çok telâşlanıyorlar.

İnönü: Askerî vaziyet iki şekilde mütalâa olunur. Birisi, iki karşı kuvvetin çokluğu-azlığı, ikincisi o kuvvetin hemen harekete başlayacak halde olup olmaması. Konsantrasyon dediğimiz şey. Şimdi Çekoslovak meselesi, konsantrasyonu büyük ölçüde değiştirdi. Geride bulunan kuvvetler Almanya hududuna geldiler, yanaştılar. Yarın ne yapacakları belli değildi. Telâş buradaydı.

Toynbee: Aynı zamanda Çek işgali Ruslar için de bir tehlike arz ediyordu. Askerler orda tamamen değişik bir muhit içinde, liberal bir muhit içinde yaşıyorlar ve belki de bu fikirleri benimsemeye başlayacaklardı. Onun için iki tehlike arasında bulunmakta idiler. Benim intibaım Ruslar daha ziyade Çinlilerden korkuyorlar şimdi. Ve onun için Avrupa’da pek fazla maceralara atılmak istemeyeceklerdir. Onun için Mao Che Tung bir bakıma Türkiye için faydalı sayılabilir.

İnönü: Türkiye seyahatinizden memnun ayrılıyorsunuz herhalde.

Toynbee: Evet çok memnun ayrılıyorum.

İnönü: Türk halkının da size ve İngiltere’ye karşı dost duygularını görme-diniz mi?

Toynbee: Her tarafta çok iyi hüsnü kabul gördük. Mardin’de Maarif Müdürü, Van’da Müze Müdürü bizimle meşgul oldu. Hepsi yakinen ilgilendiler bizimle. Rus hududunda, Ani’de, oradaki askerlerde çok iyi davrandılar hudut karakollarında. Ani’de bir teğmen vardı. Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezunmuş, çok iyi davrandı.

Bülent Ecevit: Dünya gençlik hareketleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Toynbee: Daha ziyade bana menfî geldi. Fakat nasıl gelişecek, nasıl devam edecek bilmiyorum. Orta yaşlı veya yaşlı olanlar için sıkıntılı bir durum. Fakat sabırlı olmalıyız bunun karşısında. Bilhassa Amerika’da çok sert bir şekilde oldu bu hareketler. Vietnam harbi dolayısıyla. Ve askerliğe çağrılma meselesi dolayısıyla patlak verdi. Fransa’da daha ziyade üniversitelerdeki profesörler bu hareketin mesuliyetini taşıyor. Çünkü uzun müddet hiç bir şey yapmadılar. Biraz kendilerini beğenmiş insanlar. Ve talebenin şikâyetlerinde çok haklı olan taraflar var Fransa’da. Şimdi Fransa Millî Eğitim Bakanı bunu kabul etmiş ve buna göre bir reform yapmak istiyor. İngiltere’de tekaüt olan bazı büyükelçiler üniversitelerde rektörlük vazifesi alıyorlar. Bunu zannediyorlar ki, bu rahat bir iş olacak. Halbuki, büyükelçilikten çok daha güç bir iş. Benim, 10’u kız 1’i erkek 11 torunum olduğu için bunları çok iyi biliyorum.

Enteresan olan tarafı dünyanın her yerinde bu öğrenci hareketlerinin müşterek oluşu. Bir yerde bir hâdise çıktıktan sonra diğer memleketlerde de aynı hâdise çıkıyor. Bir uluslararası hareket haline geldi.

İnönü: Yani öğrenci hareketinin uluslararası müşterek bir mesele halinde olması tarihin garip bir cilvesi gibi geliyor bana. Olmaz şey bu. Milletler için çok önemli ve hususî bir karakteri olan bir mesele. Önemli olan müşterek bir mesele.

Toynbee: Bu kadar hızlı yayılma beklenemezdi bunlar da, birbirleriyle ko-nuşma imkânları da amil oluyor.

İnönü: Belki, ama daha ziyade bugünkü çağdaki müşterek dertler ve müşte-rek arzuların tezahürüdür.

Toynbee: Evet katılıyorum bu görüşünüze. Benim için çok büyük bir saadet oldu sizi tekrar görmek ve sizinle konuşmak.

İnönü: Sizinle görüşmek bana ilham verdi ve kuvvet verdi.

Toynbee: Her zaman çalışmaya devam edeceksiniz ve her zaman genç kala-caksınız.

 

 

 

 

Ziraat Fakültesinde Ders Yılına Başlanması Dolayısıyla Tarım ve Gençlik Hareketlerine İlişkin Yapılan Konuşma[127]

Kendilerine karşı çok saygı duyduğum çok değerli hocalarım, sevgili öğren-ciler,

Bana cesaret verdiniz, huzurunuzda konuşmak için buraya geldim, genç arkadaşlarım, iyi kabul gösterilerine teşekkürlerimle sözlerime başlıyorum.

Bana cesaret verdiğiniz için hazırlanmadan, düşündüklerimi olduğu gibi ifade edeceğim.

Sevgili arkadaşlarım, Ziraat Fakültesi büyük ümitlerle kurulmuştur. Memleketin büyük bir ihtiyacını karşılayan insanların idaresinde gelecek için büyük ümitlerle kurulmuştur. Büyük bir kültür müessesesidir, kültür ve eğitim müessesesidir, memleketin büyük bir ekonomik ihtiyacını karşılaması düşünülmüştür, memleketin sosyal meselelerini halletmek için ışık gösterecek bir temel müessese olarak düşünülmüştür.

Ziraat Fakültesi, kendisinin hayatına temel olan bu nedenlerin hepsine hak verdirmiştir, hepsini gerçekleştirmiştir, denilebilir.

Bizim memleketimiz tarım memleketi olarak tanınmıştır. Tarım memleketimizde tarım dertlerinin halli için, ilâçların gösterilmesi ve kabul ettirilmesi kolay olur. Hemen herkes tarımın içindedir, tarımın ihtiyacını bilir, onun için söylenecek sözlere yürekleri ve kulakları açık olur. Bunun yanında, bir de hastalık vardır: Babadan, dededen kalma usullerle, yürütülmekte olan bu düzenin yeni ilerlemeler, yeni buluşların kabul edilmesi için, işin tabiatından gelen eskiyi koruma eğilimi vardır. Bunu yenmek kolay bir mesele değildir. Bu güçlüklerle karşılaşmaktayız.

Tarımda bu geçen müddet zarfında, bazı mütevazı işler yaptık, fakat esaslı işler yaptık. Bir defa yeni mahsul bulduk, hattâ pamukta yeni bir mahsul bulduk diyecek kadar bir yola girmişizdir. Pamuğumuzun büyük kısmına ad verilen çeşitli memleketten kaldırıncaya kadar akla karayı seçmişizdir. Bunun yerine yeni bir cins pamuk kabul ettirmek, memleketin iklimine alıştırabilmek için hiç olmazsa on sene tecrübe yapılmıştır. Bundan başka, çay diye bu memleket için yeni sayılabilecek bir mahsul bulduk. Bizim ziraatçılarımız buldular.

Böyle derken, Ziraat Fakülteleri’nin yetiştirdiği arkadaşlarım adına konuşuyorum. Ziraatçılarımız çayı bize kabul ettirdiler. Şimdi ziraatı hallinde zorluk çektiği [okunamadı] tohum dağıtmıştır. Anadolu tarım mahsullerinde tarihten gelen büyük bir sezişle şöhret bulmuştur. Mahsullerimiz lezzetlidir, mahsulleri verimlidir, her tarafa tohum dağıtmıştır, Anadolu’nun arpasını, buğdayını, yoncasını kendi memleketlerinde yetiştirmek için büyük memleketler, milletler birbirleriyle yarış etmişlerdir. Şimdi biz kendi memleketimizde bu ürünlerin niteliğini korumak çabası içindeyiz. Dünya ekonomisi içinde çalışıyoruz, dünya ekonomisi içinde yer sahibi olmak, özel ürünlerin hakkıdır. Ama özel ürünler bir defa görüldükten sonra, her tarafta yetiştiriliyor, özel ürünler içinde niteliğini yürütebilmek, üretenin elinde bulunmasına ve daima işletilmesine bağlıdır. Bunu anlatamıyoruz. Her mahsulde başlıca hastalığımız, niteliklerini vasıflarını yüksek tutmamaktır. Ağaç, toprak, ot, hayvan, kendi kendine havadan sudan beslenir. Bu kafa dünyanın hiçbir yerinde kalmamış. Ağaç, toprak, ot, hayvan, insana bakılır gibi bakılacak.

Bu zihniyeti, bu memlekette yerleştirdiğimiz zaman, bütün güçlüklerimiz hallolur. Bizim memleket, 30 milyonluk nüfusumuzu besleyebilmekte güçlük çeker hale gelmiştir. Bizim memleketin 30 milyonluk, 50 milyonluk bir nüfusu kolaylıkla geçindirmesi lâzımdır. Sebebine gelelim, sebebi verimimiz az. Bir dönümden seksen kilo buğday alıyoruz, sonra Meksika’da bir tohum çıkıp da dönüme beş yüz kilo verince şaşırıyoruz. Ve bunu memleketimize almak için haklı olarak heves ediyoruz. Sosyal dâvamızın halli, tarım ürünlerinde verimin arttırılmasına bağlı kalmıştır. Bizim mütevazı vasıtalarla, bir dönümden 80 kilo değil, 200 kilo almayı tecrübe etmişizdir. Bildiğim bir şey varsa, Meksika tohumu diye heves ettiğimiz tohuma gereken dikkati kendi tohumlarımıza gösterebilsek ona yakın netice alırız. Şimdi verimi artırmadan biz ihtiyaç konusunu halledemeyiz. Mutlaka verimi artıracağız. Dışardan gelecek tohumlar muayyen bölgelerde, sulamayla, iklim şartlarıyla elverişli olan yerlerde kısmen verimli olabilir. Ama birçok yerlerimizde, gerek havasında, toprağında insafsız olan yerlerde ona mahsus verimi arttırıcı tedbirleri bulacağız. Bu verimi artırmak, nitelik meselesidir, vasıfları yükseltmek meselesidir. Durum meyvede de böyledir. Şimdi biz bu niteliği muhafaza edemiyoruz, bu niteliklerle dünya pazarlarına çıkıp kendi malımızı süremiyoruz, tanıtamıyoruz. Dış pazarlarda mahsulümüzü değerlendirme bakımından rekabet edemiyoruz.

Verimi artırmak ve niteliği korumak.. Başlıca konu bu olmalı.”

İnönü bu konuda örnekler verdikten sonra çay mahsulünün gittikçe vasıflarını kaybettiğini söylemiştir. Daha sonra bütün siyasî akımların dışında, siyasal kişiler olarak bir sonuç çıkarma zorunluluğunda bulunulduğunu belirten İnönü, Ziraat Fakültesi’nden yetişecek kişilerin bu meseleleri yurdun her tarafına durmadan yorulmadan anlatarak, tarımın kalkınmasına çalışmalarını istemiştir.

İnönü sözlerine devamla şöyle demiştir:

“Şimdi arkadaşlar, tarımın memleket kalkınmasında temel bir konusu var. Biz endüstrileşmek istiyoruz. Buna ihtiyacımız var. Endüstrileşmek için her ülkede olduğu gibi sermaye tabanına ihtiyaç vardır. Bu sermaye tabanı memle-ket içinde ilk önce tarım kesiminde kullanılmalıdır. Böyle kabul edilmiştir. Tarımda endüstrileşeceğiz. Ve tarımda memleketler arası bolluk, refah her tabakaya sirayet eden varlık endüstrileşme içinde bir hazırlık kuvveti olarak işleyecektir.

Bu sebeple tarımda kalkınma, yalnız tarım alanında refahı temin edecek mahsul değil, memleket kalkınması için temel kudret olacak bir araç olarak da ülkemizde kullanılmak lâzımdır.

Şimdi, türlü dertlerimiz var. Dış âlemin bizim memlekette iş yapmak isteyen sermayedarlarındaki hasretleri size kendi görüşümde anlatmak isterim.

Memleketimizden, madenlerimizden, toprak altından, toprak üstünden, her şeyinden yardım etmek istediklerinden, beraber çalışmak lüzumundan ballan-dıra ballandıra anlatırlar. Çalışalım beraber ve hedef seçmediniz mi, ilk önce beraber ziraat yapalım derler. Nasıl beraber ziraat yapalım? İşte burada bir takım şeyler dönüyor. Yapalım, seslenmeyin, yaparız, beraber çalışırız, derler, hasret çektikleri konu budur. Bizde tarım çok verimli, çok heveslendirici bir alan olarak görülmektedir.”

Gençlik hareketleri

İnönü daha sonra gençlik hareketlerine değineceğini ifadeyle konuşmasına özetle şöyle devam etmiştir:

“Bu sene gençlik geniş hareketler içindedir. Bu hareketler aslında gençlerin kültür ve eğitim konusunda içinde bulundukları şartları, sorumluluk ve kudret sahiplerine, hocalarına, kamu oyuna anlatmaları ihtiyacından doğmuştur. Benim hissettiğime göre, bir hastalık içinde olan genç kuşaklarımız, hastalıklarını, sorumluluk sahiplerine iyi niyetle, fakat seçik ve açık olarak duyurmak ve işittirmek isterler. Ben ilk adımda bunun hastalık gösterisi olmanın dışında bir manâ ile tefsir edilmesinden sakındım, şiddetli bir tedbire teşebbüs edilmemesi için elimden gelen uyarmayı ve gayreti göstermeye çalıştım. Bir müddet geçtikten sonra, genç kuşaklarımız sözlerimin üzerine dikkati daha çok çekmek için baskı usullerine daha tesirli vasıta olarak müracaat ettiler. Boykot dediler, işgal dediler, siyasî kudret sahiplerine çok minnettarım ki, zihinlerin mübalağa ile yoruma çok elverişli olduğu konuda şiddete kapılmamak için sabır ve dikkat gösterdiler. Bu nihayet hocalarla genç öğrenciler arasında tarafların teklifleri karşılıklı görüşüldü, bu şekilde hallolundu, ve bu şekilde hallolunmak yolun-dadır.

Siyaset alanında iyi niyetli insan bulunduğu gibi, her siyasî maksadın ifrat vasıtalarıyla işlemesini isteyen insanlar da bulunabilir. Kimseye fena niyet isnat etmek aklımdan geçmez. Herkes kendi siyasetinin anlayışı icabına göre vasıta bulmaktadır. Bunları geniş, iyi niyetle yorumlamaya çalışıyorum. Ama herkes kendi vasıtasını işletirse memleketin umumî menfaatini de arada düşünmek mecburiyetindedir. Bunda dikkati çekmiş olduğumuzu zannettiğimiz zaman fikirlerimizi söylemekte savunuyoruz.

Şimdi bu siyaset cereyanlarının içine her kaynaktan insanlar karışır. Ve gençlerin itibar gördükleri onların bir nevi masuniyet içinde kendi dâvalarını sürdürmeye muvaffak olduklarını fırsat bilerek, bunun içinde kendi maksatlarını da karıştırırlar. Bunda gençlerin birinci derecede dikkatli olmaları lâzımdır. Bu gençlik hareketlerinin nazik bir tarafı vardır. Gençler idealisttirler, fedakârdırlar, ama nihayet gençler ailelerinin bütün ümitleridir. Henüz meslekleri belirmemiştir. Yalnız kendilerini değil ailelerinin de cemiyetlerinin de en önemli değeridirler.

Bu değerleri yerinde kullanmamak ve rast gele israf etmek ne kendilerinin, ne kimsenin hakkıdır. Yapamazlar, yapmamalıdırlar.

Onun için diyorum ki, boykottur, işgaldir, söylediler. Ben boykottur, işgaldir bunun hepsi birdir demiştim. Boykottu, işgaldi bunun öğrenci ile, gençlik hareketlerinin sebebi ile münasebeti var mıdır? Her şekli ile bu bir hastalıktır. Bunu, bu hastalığı, cemiyetin sorumluları olarak, elbirliği ile ve bir an evvel dikkate alıp halletmeye mecburuz. En büyük ödev hocalara düşer. O zaman genç nesillerle hoca nesillerinin tamamı ile birbirini anlayan bir bütün olmaya çalıştıkları görülür. Bütün dünyadaki hastalığı böyle anlıyorum ben. Bu çekişmeler bu tartışmalar nihayet üniversitelerde hocalarla öğrencilerin birbirinin her derdini bilip anlayan, birbirinin her ihtiyacına dikkatle kulak verip, onu kolaylaştıran bir büyük millet kitlesi olarak belirtilecektir. Bu hedefe varacağız. Bu hedefe varmak için taraflar birbirine yardımcı olmalı. Ve esaslar asla gözden uzaklaşmamalı.

Üniversite açıldı. Fakülte açıldı. Maksat en iyi durumda yetişmelerini sağlamak için kendilerinin ihtiyaçlarına kayıtsız olmuş olan sorumluları ve hocaları uyarmış olarak, beraber bir kitle halinde gelmiş olacaklar.

Ve bu rastgele her mesele için her gün bir boykot, her gün bir teşebbüs olmaz. Olmaz bunun sonu yok. Bütün bu hareketlerde şiddet saldırı olmayacaktır. Devletin huzuru bozulmayacak. Şimdi arkadaşlarım cesaretle söylüyorum, belki hoşa gitmeyeceğini bilerek söylüyorum. Memleketin iç ve dış uluslararası büyük meseleler alanından geçmektedir. Uluslararası büyük meseleler vardır. Ve büyük geçişler vardır. Bu geçişler için de her millet, topundan, tüfeğinden ordusundan, tayyaresinden bunların hepsinden evvel kendi içindeki huzuru ile kuvvet göstererek imtihan vererek geçmektedir. Bunun içinde yeni bir geçiş devrinde memleketi dışarıya karşı zayıf gösterecek, “Canım Türkiye’de değil mi, ne olacak, iyice birbirine girmiş, birbirini dinle-meyen insanlar mecmuasıdır” dedirtmekten kaçınmalıyız. Böyle bir kanaatten memleketi var gücümüzle kurtarmağa çalışmalıyız.

Sözlerimi beğeniyorsunuz. Fakat bir noktadan korkarım. Birbiri ile ahenk içinde çalışmağa mecbur olan arkadaşlarımın hoca olarak ve öğrenci olarak memleketin huzurunu korumak için herkesin diğerinden akıl ve sabır istemesini kabul etmem. Herkesin elbirliği ile hakiki ihtiyaçlarını birbiri ile anlaşmasını istiyorum, onun için söylüyorum.

Şimdi arkadaşlarım sözlerimin sonuna geldim, bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Memleketi, huzursuz bir memleket olma manzarasından bir an evvel kurtarmalıdır. Kültür, eğitim ve üniversiteler içinde normal hayatın karşılıklı güven ve sevgi içinde korunması için, hepimizin, siyasetçi olarak bizler için, başımızın üstünde fakat hepsinden evvel üniversiteler ailesi içinde olan arkadaşlarımın birbirini bir an evvel anlayıp Ziraat Fakültesinin diğer fakülteler ve üniversitelere iyi bir örnek olmasını ilk gününden itibaren beraber çalıştığım arkadaşlarımdan rica ederim.”

 

 

 

 

TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin Ziyaretinden Sonra Gazetecilere Söyledikleri[128]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün bir soru üzerine, “Rejim konusunda bir tehlike hissi karşısında olmadığını” söylemiştir.

CHP Genel Başkanı İnönü, yeniden Genel Başkan seçilmesi dolayısıyla Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin yaptığı kutlama ziyaretinden sonra basın mensuplarının “Ziraat Fakültesi’nde yaptığınız konuşmada itidâl tavsiye ettiniz. Başbakan rejim konularında konuşma yapıyor. Askerî okullarda bazı disiplin kovuşturmaları var, acaba rejim konusunda ciddî tehlike belirtileri var mıdır?” sorusuna, “Bir tehlike hissi karşısında değiliz biz. Ama yanlış gördüğümüz hareketlerde uyarmayı vazife sayıyorum” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

Ajans-Türk Matbaasında Açılan “Atatürk” Sergisinde TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli ile Yapılan Sohbet[129]

Ajans-Türk Matbaası’nda açılan Atatürk Sergisi’ni, dâvetlilerle birlikte Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Millet Meclisi Başkanı Ferruh Bozbeyli, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü de gezmişler ve ilgililerden bilgi almışlardır.

Sergide İnönü ile Bozbeyli, Arap harfleri konusunda şöyle konuşmuşlardır:

– Eski harfleri bilir misiniz?

– Bilmem Paşam, siz biraz acele etmişsiniz. Aksi halde ben de öğrenirdim.

– Eski harfleri bilmeyen bir Meclis Başkanı.. Ne büyük bahtiyarlık. Başbakan bilir mi?..

– Hayır Paşam. O da bilmez.

– O zaman çifte bahtiyarlık, sırtınız yere gelmez.

– Paşam, siz eski yazıyı unuttunuz mu?

– Unutmadım ama, kullanmam. Eski yazı mektuplarımın tamamı yirmi satırı geçmez.

(...)

 

 

 

 

“Devlet Kurucusu Atatürk” Konulu Konferans Söylevi*[130]

Türk Tarih Kurumu’muzun Büyük Atatürk için tertiplediği konferans serile-rinden birincisini benim konferansımla açmayı tensip etmesini âlicenap bir teveccüh sayıyorum. Sayın Türk Tarih Kurumu Başkanımızın Genel Müdürle beraber lütfettikleri daveti eksiklerime bakmaksızın cesaretle kabul ettim, o vazife ile huzurunuzdayım.

Sayın Başkanımıza teşekkür ödevimi yerine getirdikten sonra başlayacağım.

Atatürk’ün bütün hayatında askerî kudretini, kumandan olarak büyük değerini dikkatle tâkip etmişimdir ve büyük bir kumandanın bilgi olarak ve karakter olarak vasıflarını Atatürk’te daima bulmuşumdur. Muharebelerde ve harita başında Atatürk’ün büyük kumandan olarak müdahalelerini, icraatını muhtelif vesilelerle dile getirmişimdir; anladığım ve duyduğum gibi. Bunun gibi, Atatürk’ün büyük kumandan olarak vasıflarını takdir ettiğim gibi, siyasî kudretini, siyasî vasıflarını kumandanlığının da üstünde gördüğümü daima belirtmiştim. Bu kanaatle bu konferansa başlıyorum. Atatürk’ün bugün size kumandan olarak büyük vasıflarını, memlekete büyük tesirlerini ve hizmetlerini dile getirmeyeceğim, devlet kurucusu olarak siyasî vasıflarını anlatmaya çalışacağım.

Mondros Mütarekesinden başlıyorum. Mondros Mütarekesi yapıldığı zaman İstanbul’daydım ben, muharebeden hasta olarak dönmüştüm ve az bir müddet sonra Harbiye Nezareti Müsteşarı olmuştum. O esnada Mondros Mütarekesi yapılmıştı. Bulunduğum vazifede mütareke ile görevli olanlar, müzakerelerden haber verenler ve haber alanlar bizim çalışma ortamımızın tamamıyla dışındaydı. Bize Mondros mütarekesi hiç bir suretle gelmez ve anlatılmazdı. Yalnız bir heyet gitmişti ve Mondros mütarekesi yapılmıştı. Bu, İstanbul muhitinde ilkönce olumlu bir tesir yaptı. Muharebenin büyük yenilgiyle bitmiş olmasına karşı, ilgili devletler içinde Türkler’in en insafsız muamele gören-lerinden biri olmadığı, olmayacağı, aksine Türk devletiyle dostluğa önem veren bir anlayışın tatbikatını göreceğimiz zannı yaygın idi. Atatürk bu esnada Yıldırım Ordularının başında bulunuyordu. Mütarekeyi O, cephe kumandanı olarak muharebe meydanında öğrendi. O zaman hatırladığıma göre ve sonradan kendisinden dinlediğime göre, mütareke hakkında ilk şüpheleri gösteren Atatürk olmuştur. Mütareke tebliği bizim ordulara yapıldığı gibi, karşımızda bulunan ordulara da yapılmış olduğu için, yahut olacağı için, kumandanların mütareke tatbikatında pek teklifsiz ve taahhütsüz hareket ettiklerinden Atatürk ilk andan itibaren şikâyetçi olmuştu. O’nun şikâyetini, İstanbul’daki idare daha ziyade biraz güç beğenen mizacının tabiatına hamlederek zaman ile mütarekenin hafifliği umumî efkârda iyice anlaşılacaktır ümidi korunuyordu. Böyle başladı mütareke ve bir müddet sonra Atatürk, mütareke tatbikatı şikâyetleri içinde kendisi barınamaz hale geldi ve cepheden ayrıldı, istifa etti. İstifa edip ayrılmasını zaten İstanbul hükûmeti de o zamanki siyasî şartlar için bir kolaylık farz etti.

Atatürk kendisiyle İstanbul’daki hükûmetler arasında mütareke ile gelen meseleleri değerlendirmekte farklı düşünen bir zihniyet olarak ilk anda vaziyet almış oluyordu; bu durumda İstanbul’a geldi. Atatürk, mütareke ile teşekkül eden, mütarekeden evvel ve mütareke esnasında işbaşında bulunan hükûmette vazife almak arzusunda idi. Zannediyorum bunu istemişti de (O zamanki sadrazamdan). Bunu arzu ediyordu. Kendisine münasip bir dille hükûmetin teşekkül ettiği bildirilmiş, bu ortam içinde Atatürk İstanbul’a gelmiştir. Atatürk İstanbul’a gelişinden tekrar Anadolu’ya vazife alarak dönüşüne kadar (19 Mayıs’ı hesap ederseniz, 31 Ekim’den sonra mütareke yapıldığını düşünürseniz, 6 ay kadar bir müddet geçmiş olacaktır en çok); bu altı ay İstanbul’da bulunduğu zamanda sorumlu bir adam gibi siyasî hayat içinde çok engin ve faal bir çalışmaya girmiştir. Herkesle temas eder, dost düşman her muhite girer. Yapılacak, yapılan işler, gelecek işler ve kurtulmak için, kurtarmak için neler yapmak lâzım, taraftarları ile aleyhtarları ile her birisi ile uzun münakaşalar içinde vakit geçirirdi. Böyle bir hayat yaşadı.

Yeni sorumlularla tanışmaya ehemmiyet veriyordu. Hükûmet kısa bir zamanda değişti ve o zamana kadar muhalefette kalmış olan Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın sorumluları hükûmet başına geldiler ve doğrudan doğruya o fırkanın başlıca temsilcisi olan Damat, sadrazam olarak hükûmete geldi. O zaman da Atatürk, o hükûmetin ricali ile tanışmak için, meseleleri görüşmek için hiçbir fırsatı kaçırmamıştır. Bu görüşmeler içinde, memleketi idare etmekte olan ve gelecek meseleleri karşılayacak olan siyaset adamlarının ne çapta olduklarına teşhis koymaya önem veriyordu. Ümitli konuşmazdı. Konuştuğumuz zamanlar ümitli konuşmazdı; güçlüklerle başa çıkacak çapta olmadıklarından üzülürdü; karakterlerini ve geçmiş itiyatlarını mübalâğa ile değerlendirir; onların duygularına, acılarına nüfuz eder; geçirdikleri ayrılık devirlerinin tesirlerine kapılmalarından şikâyet ederdi. O zaman memleketin siyasî vaziyeti, gittikçe gerginleşen (iç politika olarak) bir seyir tâkip ediyordu. İttihatçılar hükûmette iken Hürriyet ve İtilâfçılar’la çok keskin ayrılmış bir halde idiler. Muhalefette bulunanlar, İttihad ve Terakki’nin büyük bir yenilgisi ile işbaşına geldikten sonra, ilk iş olarak bütün çektikleri sıkıntı devirlerinin öcünü almak yoluna girmişlerdi; öyle görünüyorlardı. Atatürk bunların içinde bir tarafı tutmaksızın, hâdiselere doğru teşhis koymaya ve hâdiselere doğru teşhis koydurmaya çalışmıştır.

Bu müddet esnasında Atatürk orduda idi. Muharebelerden çok kesin tecrübeler geçirmiş, askerî itibarı, askerî vasıfları hiçbir tereddüt ve münakaşa götürmeyen yüksek bir seviye taşıyordu. O salâhiyetle her muhite girebiliyor, herkesle konuşuyordu. Siyasî bir kudretle çalışmak ihtimali azaldıkça, orduda tekrar bir vazife alarak memleket işlerine resmî bir surette karışmağa hevesli oldu. Bu nasıl olacak, bunu bilmeye imkân yoktu. Siyaset sahasında tecrübe etti; mümkün olmadı. Ondan sonra vazifesiz olarak İstanbul’da uğraştığı zaman, ne surette resmî bir vaziyete gireceğini kendisi de tahmin etmiyordu.

Son zamanlarda Atatürk için böyle bir fırsat çıktı. Kendisini Üçüncü Ordu Kumandanı yapmak için İstanbul Hükûmeti ciddî bir ihtiyaç hissetti. Zanne-diyorum ki o zamanlar, bir defa dış siyaset çok gergin bir hale geldi. Nihayet Mayıs ortasında Yunanlılar İzmir’e çıkmışlardı. İşgalin bir kaç gün evvelisine kadar ahval her tarafta ümitsiz görünüyordu. Bu müddet esnasında, Anadolu içinde karışıklık, asayişsizlik olacak ve sulh şartları bir de bu yüzden son derece ağır ve memleket için fena hale gelecek endişesi yaygın idi. Hükûmet bu tesirlerin altında kalmış olacaktır. Tahmin ettiğime göre, Atatürk’ü dostları vasıtasıyla uzaktan gıyaben tanıyanlar, hükûmet içinde nüfuzlu olan arkadaşları üzerinde de tesir yapmışlardır. Bilhassa İçişleri Bakanı olan zatın (O zamanki zatın), Atatürk’ün bu Üçüncü Orduya tayininde taraftar olduğu söylenmiştir. O da, bir ucundan zannediyorum rahmetli General Ali Fuat Cebesoy’la münase-bette idi. Mehmet Ali Bey isminde bir zat olduğunu sanıyorum.

Atatürk’e Üçüncü Ordu Kumandanlığını bu şartlar içinde teklif ettiler. Üçüncü Ordu Kumandanı olacak, memleketin şarktaki ordusunu, ordu içindeki büyük nüfuzu ile idare edecek; böylece Karadeniz sahilinde ve şark havalisinde emniyetli, hem askerî bakımdan, hem asayiş bakımından emniyetli bir destek temin olunacak. Bu arzu ile kendisini intihap ettiler. İntihap edilir edilmez, Atatürk, vazifesinde muvaffak olmak için, memleketin şartlarına göre (askerî vaziyetle siyasî ve dahili politika vaziyeti birbiri içine girmiş dolaşık bir haldedir) Ordu Müfettişi olarak icabında geniş bir bölgede valiler ile de muhabere etmek salâhiyeti lâzım olduğunu hükûmete anlatmaya çalıştı. Birkaç gün de onunla uğraştı ve nihayet Yunanlılar’ın İzmir’e girmesi havadisi 15 Mayıs’ta meydana çıktıktan sonra, kendisi daha ziyade imkânlar sağlamak için müzakereyi uzatmaktan sarfınazar etti, hükûmet de bir an evvel onu dışarı göndermek istedi. Şimdi artık bir an önce Anadolu’ya geçmeyi lüzumlu görüyordu ve kendisine böyle bir ihtiyaç duyulunca orada çalışması için lâzım olan şartları süratle sağlayarak gitmek fikrine kapıldı. Bunların hepsini göz önüne alarak memleketin içinde bulunduğu güç şartların getireceği ihtimallere karşı mümkün olduğu kadar kendisini teçhiz etmek, hazırlamak fikri, onda ilk andan itibaren işliyordu, diye kabul etmek lâzımdır.

Samsun’a 19 Mayıs’ta çıktı. Çıktığı andan itibaren memleketin kurtuluşu için bir mücadeleye atılmış, fırsat bulmuş, geniş, serbest bir saha elde etmiş insan gibi, dilini açtı ve herkesi uyarmaya başladı. Tehlikelerden bahsediyordu, her tarafta düşmanların insafsız olduğundan bahsediyordu. Bu şartla Samsun’da konuşmaya başlayarak yürüdü ve Samsun’da hareketin başladığından itibaren de İstanbul Hükûmeti ve İtilâf çevreleri, intihap ettikleri zatın hareketlerinin başka manâlar taşıdığından şüphe etmeye başladılar. Sonra bana hikâye ettiklerine göre, Samsun’da otomobillerine benzin tedarik etmekte bile müşkülat gösterdiler; Atatürk nerede ne buldu ise onunla hareket etti; Amasya’ya geldi; Amasya’da tekrar halkla, memleketin ileri gelenleriyle görüşüyordu; ümitle kendisini karşılayanlara her ümidi veriyordu. Ama herkesin zannettiği gibi, önümüzde kolay şartlar ve düşmanlarda insaf, hak veya adalet gibi hisler yoktu..

İçinde bulunduğumuz yerlerde Rumlar, Ermeniler faaliyettedirler; bunlardan ümit beklemek doğru olmayacağını açıkça telkin ediyordu. Sivas’a gelinceye kadar epey zaman geçti. Sivas’ta kendi üzerinde ve muhaberelerinden dolayı o kadar çok şüphe hasıl oluyor ki, Atatürk, Tokat’tan geçip Sivas’a geliyor, bu haber duyulunca Sivas’ta vilâyet idaresi, Vali Paşa, sorumlular, emniyet memurları, diğer sivil memurlar, toplantı halinde nasıl hareket edeceklerini, Atatürk’le nasıl münasebette bulunacaklarını müzakere etmeye başladılar. İyi münasebet kuralım, şöyle karşılayalım veya böyle davranalım diye türlü fikirler; İstanbul Hükûmetinden aldıkları şüphe verici talimatlara uygun olsun, büyük bir kumandan olarak geliyor ve görünüşe göre çok azimli de gelmiş. Dilini de tutmaz görünüyor. Onunla da ilk anda çatışacak bir vaziyet hasıl olmasın, onu da idare edelim, endişesi içinde toplanmış olarak vilâyet erkanı bir karar vermeden konuşurlarken içeriye bir emir adamı girer; “Mustafa Kemal geliyor, Sivas’a yakın gelmiştir” der. Hep birden münakaşaya geçerler, ne yapalım derler, istikbal edelim, derler. İstikbale karar verelim derler, Vali Paşa başta olarak dışarı çıkarlar.

Bu bana Atatürk’ün bizzat anlattığı hikâyedir. Hakikaten dışarı çıkarlar, yarım saat evvel vilâyet konağında onun gelişini nasıl idare edeceklerini heyecan ile düşünen insanlar değil, hasretle onun gelişini bekleyen insanlarmış gibi güzel sözlerle birbirlerine kavuşurlar. Vali Paşayı yanına alır, biraz özür dilemek ister, onu yanına alır, beraber gelirler ve orada kalırlar, orada toplanırlar; ondan sonra bir an evvel ordu merkezine giderler, orada bir takım muhavereler oluyor; kalacak mı, geri mi çağırılacak, kimsenin bildiği yok. Bu ihtimaller içinde, orada oyalanmaksızın Erzurum üzerine yürürler. Erzurum’a gelmesi Temmuz’u bulur. Erzurum’a geldiği zaman ilk konuşmalardan sonra kendisinin Ordu Müfettişliğinden alındığını öğrenir. Kolordu Kumandanına da, vilâyete de tebligat yapılmış. Bunu, geldikten sonra mı, gelmekte olduğuna kesin kanaat geldikten sonra mı, şu anda takdir edemiyorum, öğrenince istifaya karar verir kendisi. Ordudan istifa eder, İstanbul’da Harbiye Nezaretine, sivil makamata, hepsine istifa ettiğini, bundan sonra milletin içinde bir ferd-i millet olarak çalışacağını söyler. Burada istifa etmesi, şimdiye kadar bir buçuk aydan fazla bir zaman zarfında Şarkta, Anadolu’da çalışmalarının kendisine temin ettiği mevki; Şarkta zaten zihinlerin Yunan işgalinden sonra, Ermeni emellerinden dolayı çok gergin bulunduğu bir muhit vardır. O muhit içinde, kendisinin ordu başından ayrılmış olması büyük bir hüzün yaratmıştır. Başka çare yok. Ordu başında durması mümkün değil; ama ordudan ayrılmış olduğu halde, kendi içlerinde bir evlatlarıymış gibi büyük bir itibar ile muamele görür. Başta Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa büyük bir gösterişle, tam bir sadakatla bütün ordu erkânını yanına toplayarak Erzurum içinde Atatürk’ün bulunduğu karargâha doğru Kolordu Karargâhından gelir. Herkes, ne için geliyor, onun merakı içindeyken, gelir askerce selâm verir. “Kolordu emrinizdedir. Ordu Kumandanı olduğunuz zaman hâkimiyetiniz ne ise, bizim size karşı borçlarımız ne idiyse, aynı surette itaatimiz devam ediyor, emir neferleriniz, vasıtalarınız, yerleriniz, hepsi Ordu Kumandanı bulunduğunuz zaman gibi emrinizdedir” tarzında geniş, mutlak bir teslimiyet ve itaat gösterir. Atatürk bunu bana kendisi anlatmıştır. Buraya (Ankara’ya) geldiği zaman çok minnetle bahsediyordu. Bu tarzda ordudan ayrılır, bu günler Erzurum’da bir kongre yapılmak isteniyor. Daha ziyade Şark vilâyetlerinin mukadderatını düşünecek bir kongre mahiyetinde olarak düşünülüyor. Atatürk’ü ilgilendiriyorlar, kendisi bu kongrenin içine giriyor, bu kongrenin tertipçisi, başı oluyor, bu kongreyi başarı ile nihayete erdiriyor; Şarkta ilk siyasî kongrede, beraberlik temin edilmiş oluyor.

Bunun bir özel ehemmiyeti vardır. Erzurum ve etrafı, mütareke şartları ile Vilâyatı Şarkıye iade olunduktan sonra Ermeni taşkınlıkları ile, zaten huzursuz bir haldedir; er geç tutuşmaya karar vermiş bir halk zihniyeti vardır. Atatürk bunların başında, o zihniyetin temsilcisi halinde bu kongreyi idare ediyor.

Şimdi Atatürk o zamana kadar Ordu Kumandanı olarak ve bir seneden beri, takriben bir seneden beri, İstanbul’da bir siyasî mevkide faydalar olabilir mi şartlarını aramakla meşgul iken ve bir resmî vazife yetkisi ile memleketin kurtuluşuna daha faydalı olacak zihniyeti hâkim iken, birden her türlü resmî imkânlardan ayrılmış olarak tam kendi tabiriyle bir ferdi millet gibi, bir vatandaş gibi, memleketin mukadderatı ile ve halk ile karşı karşıya, yalnız başına tehlikelerle karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Bu andan itibaren, Atatürk bir sivil önder olarak bir memleketin kurtuluşunu idare etmek durumuna geçmiştir. Burada Erzurum Kongresini bitirdikten sonra (23 Temmuz 1919’da oluyor), Sivas’a gidiyor, Sivas’ta gene bir kongre ihtiyacını duyuyor. Orada Eylül başları için bir kongre tertip ediyorlar. Bu kongre bütün memleket için yapılıyor. Sivas’ta bulundukları zaman iktidardan ayrılmış, azledilmiş bir insan olduğu halde bütün bu bir buçuk ay zarfında seyahatleriyle ordu içinde, halk içinde yaptığı temaslarla bir sivil otorite haline gelmiş oluyor. Orada kendisine, kongre için (düşünmeli ki hükûmet başında Damat hükûmeti var), orada kongre için resmî mektebin salonunu verebiliyorlar. Sivas Kongresi neticeleri daha önemlidir. Bütün memlekette mücadeleyi idare etmek bakımından ve Atatürk’ün devlet idaresi için geniş bir otoriteyi fiilen elde etmesi bakımından.

Sivas Kongresi şu zamanda yapılıyor: Memleket müdafaası için dört tarafta teşekkül etmiş olan Kuvayı Milliye’nin birbiriyle irtibatları yoktur. Teşkilât Trakya’da vardır, Şarkta vardır, Garbin muhtelif yerlerinde vardır, Fransız hududunda vardır. Birbirinden ayrı teşkilât halindedirler. Atatürk, Sivas Kongresi’nde “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” adında bütün bu müdafaa teşkilâtlarını, kendi murahhasları vasıtasıyla beraber karar vermiş olarak, bir araya getiriyor. Adamlar buraya geldikleri zaman salahiyetleri (bu kadar meseleleri düşünmüş olarak) salahiyetleri mevzuu bahis değil, var mıdır yok mudur? Bütün bunları düşünmeli. Cemiyetin idaresi ve bir devlet halinde salahiyet sahibi olarak işi yürütmek düşüncesi ve kudreti bir insanda ne kadar kemal sahibi olmalı ki, ilk iş olarak bütün bu dağınık kuvvetleri bir yere toplamak lâzım, bunu düşünüyor, hepsi karar veriyorlar ve kararı tebliğ ediyorlar. Herkes zaten öyle düşünüyormuş gibi her taraftaki müdafaa teşkilâtı, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin birleşmesi ile bir yerde toplanmış oluyor. Bu hale getiriyor. Dahası var, bir de Heyeti Temsiliye seçiyorlar, bu Heyeti Temsiliye bütün memleket için seçiliyor ve bu Heyeti Temsiliye Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin idaresine ve memleket her taraftan muharebe halinde, mücadele halinde olduğu için, memleketin her tarafında millî mücadelenin idaresini Heyeti Temsiliye başında bulunan Atatürk’ün eline, milletin kararı ile, bir konferansın kararı ile, her taraftan gelmiş adamların kararı ile verilmiş oluyor ve otoriteyi alıyor.

Bu şekilde hâdiselere bakıldığı zaman, sivil bir kılavuz ve önder olarak büyük bir mücadeleyi ilk andan itibaren bir devlet başında gibi düşünüp teşkilâtlandırmak kuvveti kendiliğinden meydana çıkar.

Bütün bu hâdiseler İstanbul’da Damat Ferit hükûmetinin değişmesine sebep oluyor. Yeni hükûmet ilk iş olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin başkanı olan Heyeti Temsiliye Reisiyle temasa gelmeye karar veriyor. Ali Rıza Paşa Hükûmeti, kendi Bahriye Nazırı Salih Paşayı memur ediyor, Atatürk’le aralarında mülâkat tertip ediyorlar, Amasya’da görüşüyorlar.

Salih Paşa hükûmetiyle, Salih Paşayla Amasya’da bir kaç gün zannederim iki üç gün görüşüyorlar, protokoller yapıyorlar; bir kısmını imza ediyorlar, bir kısmı mahrem kalmak üzere imza edilmesin diyorlar. İmza ettikleri de, imza etmedikleri de önemlidir; resmen padişahın, saltanatın salahiyet sahibi hükûmetinin murahhası ile Anadolu’da Heyeti Temsiliye Başkanı, harici ve dahili memleketin bütün meseleleri üzerinde müzakere yapıyor ve kararlar alınıyor.

Konuşulmayan, ilân olunmayan, imza edilmeyen kararlar için de, gelecek günlerde murahhas heyetler nasıl olacak, gelecek günlerde memleketin müdafaası ve büyük tehlikeler karşısında idaresi nasıl olacak, buna ait hükümler var. Bir tarafta İstanbul hükûmetinin vekili olan zat bunları hükûmete aktaracağını söylüyor; bir taraftan da kendisi Anadolu’da onları tatbik ettireceğini söylüyor. Otorite sahibi, elinde kudretleri olan bir devlet reisi gibi taahhütler alıyor ve taahhütler veriyor. Bunun neticeleri de tabiî çok olumlu ve tesirli olmuştur. Fiilen Anadolu’da askerî mücadele ve sivil idare üzerinde. Askerî idare doğrudan doğruya kumandanlarla işbirliği sebebiyle daha çok yürüyor. Sivil idare türlü vasıtalara tesir ederek her taraftaki sivil memurların mukavemetleri, idareleri, anlayışları nispetinde yürüyor. Bir Heyeti Temsiliye’den alacakları emirleri tam bir dikkatle yapmak sorumluluğu hiç kimsede yok. Ama herkes hali idare etmek, istikbali düşünmek kaygıları içinde bir dereceye kadar Heyeti Temsiliye Başkanı’nın tesiri altında kendilerini hissediyorlar. Atatürk, Salih Paşa görüşmesinden sonra 27 Aralık’ta Ankara’ya geliyor. Salih Paşa ile görüşülen şeylerden birisi, seçim yapılmasıdır. İlk Meclis dağıtılmıştır, Padişah tarafından. Şimdi memleketin içinde bulunduğu şartlara göre, Meclisi, Millet Meclisini toplamak lâzım olduğuna beraber karar veriyorlar. Salih Paşa ihtiyacı İstanbul’a götürecek; daha fazlası var. O, Meclisin İstanbul’da toplanması tehlikelidir, onu Anadolu’da toplamak lâzımdır. Bunu da münakaşa ediyorlar. Salih Paşa bunu taahhüt ediyor, kendi şahsım namına diyor. Yalnız bunu hükûmete nakledeceğim, ne yapacaklarını, ne karar vereceklerini tayin edemem, ama ben anlıyorum, diyor bu sebebi. Meclisi Anadolu’da yapmak lâzımdır, diyor. O gittikten sonra hakikaten seçim kararını veriyor İstanbul hükûmeti. Anadolu’da Ankara’da bulunduğu zaman seçimlerin yapılması için her tarafta memleket uyarılıyor. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, seçimlerde ilerici ve propaganda yapıcı başlıca unsur olarak çalışıyor. Meclis, büyük çoğunlukla, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Teşkilâtı’nın taraflısı olarak seçiliyor. İstanbul’a gönderiliyor. Bu gidenlerin hepsi mümkün olduğu kadar hepsi Ankara’dan geçerlerdi ve bunların hepsine Atatürk telkinlerini söylerdi. Atatürk Sivas Kongresi’nde kabul edilmiş olan sulh esaslarını, ondan sonra Meclisin Anadolu’da toplanması fikrini hemen hepsi ile münakaşa etmiştir. Çalışırız derler, mebuslar giderler. Sonra Atatürk İstanbul’da Meclisin, İstanbul’da Mebusan Meclisinin teşkil edeceği siyasî grubun Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti grubu olmasına ehemmiyet veriyordu. Bir de bunu telkin ediyor.

Meclis bir müddet çalıştıktan sonra nihayet dağıldı, dağıtıldı İtilâf Devletleri tarafından. Onun içinde bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti başlıca üyelerinin, Rauf Bey’den başlayarak bilinen şahsiyetlerin hemen hepsi toplandı, dışarı, Malta’ya götürüldü, hapsedildi. Ağır bir dehşet havası içinde İstanbul’un işgali ilân olundu.

İstanbul’daki Mecliste, Meclisin Anadolu’da toplanması fikri yürümedi, yürüyemedi. O zamanki, umumî anlayışa, siyasî anlayışa göre, İstanbul politikacılarının içinde bulundukları tehlike hissinin değerlendirilmesi şu şekilde idi. İstanbul’dan çıkmak, Meclisin İstanbul’dan çıkması, Türkler’in İstanbul’dan vazgeçmesi demek olur.

Halbuki tüm İslâm âlemine karşı, İtilâf Devletleri İstanbul’u Türkler’in elinden almak gibi bir harekete teşebbüs edemezler, İslâm âlemi buna imkân vermez. İstanbul’da Türkler böyle düşünüyor, güya diğer İslâm memleketleri de böyle düşünüyorlar. Ama biz kendi elimizle Meclisi İstanbul’dan dışarı çıkardığımız zaman İstanbul’la alâkamızı kesmiş ve bunu düşmanlara teslim etmiş oluruz. Bu kadar büyük bir mesuliyeti, tehlikeyi kimse göze alamaz. Onun için İstanbul’da sonuna kadar tutunalım duralım. İyi niyetlilerini, iyi düşünenlerini söylüyorum. Bu niyette olanlar İstanbul üzerinde bir görüşmeyi, böyle Anadolu’ya gitme tarzında bir muamele yapmayı tasvip etmiyorlardı, etmezlerdi. İstanbul’un işgali üzerine, şimdi şunu söyleyeyim. Atatürk İstanbul Meclisinden Müdafaai Hukuk Cemiyeti grubu kurulsun dedi, bunu yapamadılar, Felahı Vatan grubu yaptılar. Atatürk İstanbul’da Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurulsun ve Meclis Başkanlığına da kendisini seçsinler isterdi. Bunu da arzu ederdi, bundan tabiî büsbütün gözleri korkmuştur. İşgal olunca Atatürk, Meclis Reisi olmadığı halde, Heyeti Temsiliye Reisi sıfatı ile, Millet Meclisinin bir an evvel Anadolu’da toplanmasını kendi iradesiyle memlekete ilân etmiştir. İstanbul’da düşman taarruzuna uğramış bir Meclis dağıtılmıştır, millet kendi haklarını muhafaza etmek için talihini, derdini görüşmeye, karar vermeye mecburdur. Oradan kurtulanlar gelecek, gerisinde Millet Meclisinin eksiği şu tarzda tamamlanacaktır: Kumandanlar çalışsın, ilân olunsun, Millet Meclisi toplansın, demiş ve millet bunu pek tabiî görmüş, her tarafta Millet Meclisi seçimine geçilmiş ve Millet Meclisi kurulmuştur. 23 Nisan’da bunların hepsi buraya geldiler. Bunun adı ne olacaktır? Uzun boylu görüşüldükten sonra İstanbul Meclisi olmayacaktır bu, büsbütün başka anlamda heybetli bir Meclis olacaktır; en güzel isim olarak “Büyük Millet Meclisi” bulundu, adı verildi. Büyük Millet Meclisi olarak kuruldu.

Anlaşıldı ki Atatürk, Millet Meclisi er geç gelecek, toplanacak, nasıl işe başlayacak, nasıl yapacak, bunların hepsini düşünmüş, zihninde hazırlamıştır.

Daha evvelce düşünülen ve ele alınması gereken bütün tedbirleri almış olarak, hazırlanmış olduğuna misâl olarak her teşebbüste her tarih safhasında örnek bulunabilir.

Gayet tabiî şekilde Büyük Millet Meclisi toplandı, Atatürk nutkunu söyledi ve ilk kararları aldılar. Meclisin meşruiyetine kim dil uzatırsa ve kim Meclisi tanımazsa hareketin kanunî müeyyidelere bağlanması ilk kararlardan ve icraattandır. Böyle bir düzen kuruldu., Büyük Millet Meclisi, Vahdet-i Kuva meselesi de o andan itibaren meydana çıkmıştır. Padişah dışarıda. O zamana kadar bir iktidar nereden kuvvet alır ve kimden alınan yetkilerle çalışır, bunların hepsinin usulleri bellidir; yetkiler dini hükümlerden gelir, kanunî hükümlerden gelir, padişahın salahiyetinden, geleneklerden gelir, bunların hepsinin üzerinde bir başka şey, “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir”, millet kendi işlerini kendisi görür, tek kuvvet, tek başına kuvvet, her kuvvet Mecliste olduğu için kanun yaptığı gibi memleketi de idare eder. Herkes idare edemeyeceği için vekiller tayin eder. Ve her vekili de ayrı tayin eder, memnun olduğu müddetçe tutar, memnun olmadığı zaman bırakır. Bu tarzda Vahdet-i Kuva’ya müstenit bir milletin kayıtsız şartsız hâkimiyeti esası içinde Meclisin her meseleyi kendisi halletmesi şartlarında Büyük Millet Meclisi çalışmaya başladı. Bunun nasıl cendere olduğunu tecrübeler gösterdiği gibi, her memleket tarihinde böyle tecrübeler geçirmiştir. O zaman söylerlerdi bize, bu usul yabancılarla temas ettiğimiz vakit, devam edebilir mi, devam edecek midir, hiç şikâyetimiz yok derdik, biz. Pek güzel devam ediyor ve her işimizi de pek güzel görüyoruz. Vergi almaktan, asker almaktan, diğer devletlerle temasa geçmek ve memleketi müdafaa etmeye kadar memleketin her ihtiyacını isabetli tedbirlerle yerine getiriyoruz kanaatindeydik, bunu açıkça ve inançla söylerdik. Yabancılara da böyle söyledik. Şüphe gösterirlerdi, biz yürekten iman ile müdafaa ederdik.

Bundan sonra tekrar İstanbul Hükûmeti büyük bir faaliyete geçti. İstanbul’un işgali, Meclisin dağıtılması, bu darbeler Yunan işgali darbesi içinde zaten müdafaa kuvveti uyandığı kadar ümitsizliğe düşenler de çok olduğu için yeni bir darbe ile Anadolu’da milletin duyguları geniş ölçüde sarsılacaktır, tahmin olunuyordu. Bu sarsılış duygularını bir de harb neticeleriyle tamamlamak mümkün görünüyordu, İtilâf Devletleri’ne ve İstanbul Hükûmetince. Onun için İstanbul Hükûmeti Büyük Millet Meclisi idaresine karşı hakiki bir sefer açtı. Bu sefer iç isyanlar şeklinde meydana çıkmıştır. Her tarafta bir takım isyanlar çıkıyordu. İstanbul Hükûmetiyle, yabancılarla teması olan bölgelerde bu isyanlar doğrudan doğruya üniformalı, teşkilâtlı askerî kuvvetlerle destekleniyordu. Kuvayı İnzibatiye denilen, Anzavur çeteleri dediğimiz muntazam milis kuvvetleri idi ve Kuvayı İnzibatiye namı altında teşkilâtlı ordu kuvvetleriydi. Her tarafta Büyük Millet Meclisi idaresine ve ona itaate karşı muharebe başladı. Nisan’da Büyük Millet Meclisi açıldı. Hemen hemen o senenin nihayetine, Aralık ayına kadar İzmit havalisinde, İstanbul yolu üzerinde, Bolu havalisinde, Sivas, Samsun arasında, Şarkta; tabiî Fransızlar aşağıda muharebe ediyorlar; Adana’da, hakiki bir sefer içinde bulunuyoruz. Bunların dışında kalan her yerde ya düşmanla muharebe ediliyor, ya içerdeki isyanlarla uğraşıyoruz. İstanbul Hükûmeti’nin bu muharebesiyle İtilâf Devletleri’nin dış kuvvetlerinin muharebesi arasında hakiki bir ahenk kurulmuştur. Birisi hareket eder, evvelâ ister istemez ele geçen kuvvetler, şuradan ve ister istemez buradan cephelerden de alınarak isyan yerine yetiştirilir. Onlar orada uğraşırken, zayıf veya boş bırakılan cephelerde yeni bir adım, yeni bir hareket vuku bulur. Askerî mesele olarak bir müşahede vardır; bu iç isyanlar yani İstanbul Hükûmeti’nin ve Padişah’ın açtığı seferle Kuvvayı Milliye hareketinin nihayete ereceği ümidi ciddî olarak vardı. İtilâf Devletleri’nde vardı, İstanbul Hükûmeti’nde vardı. Buna dair Anadolu’da muhtelif yerlerde bulunan İtilâf subayları ile konuşulurken Fransız subayları, İngiliz subayları bunu telkin ederlerdi. Birbirleriyle uğraşırken iç isyanlar içinde bu hareketler sona erecektir, ümidini beslerlerdi. Bu iç isyanlar devri atlatıldı, geçti, yani İstanbul Hükûmeti açtığı harpte mağlup oldu ve çekildi. Bu sefer doğrudan doğruya yabancı devletlerin işgal kuvvetleriyle askerî seferler devri daha açık ve bariz olarak başladı. Daha açık olması Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin bütün kuvvetleriyle düşman istilâ kuvvetleriyle uğraşması şeklinde tecelli etmiştir. Bu esnada düşmana karşı ilk aldığımız büyük ve müspet netice Şark’ta Ermenistan’a karşı açılan seferde olmuştur. Bu sefer Türk kuvvetlerinin tam bir muvaffakıyetiyle neticelendi ve bunun neticesi, evvelâ hudutta, sonra Ruslarla siyasî münasebet şeklinde siyasî muahede yapılarak alınmıştır.

Büyük Millet Meclisinin ilk yaptığı işlerden birisi, memleket içinde hâkimiyeti tesis etmek gibi, Sovyet Rusya ile de karşılıklı resmî tanışma ve muahede yapmak olmuştur. Gene bu esnada bir siyasî temas olarak Fransızlarla Antep cephesinde bir mütareke yapılmıştır. Mütareke üç dört gün sürmüştür. Diğer bir Fransız generalinin Zonguldak vilâyetinde mütareke hükümlerini tanımıyarak harekete geçmesiyle her iki taraf da bozulmuştur. Bunları anlatmaktan maksadım, Ruslar bizi tabiatıyla bir devlet olarak tanıyordu, Fransızlar Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile ancak asker olarak temas ettiler. İngilizler temaslarında, onların meşhur bir siyasî tedbirleri vardır, kontrol eden otorite ile temas ederler. Herhangi bir yerde böyle bir vaziyet çatallı olursa, nerede kontrol kimin elinde ise, kontrol eden kudret sahibiyle temas ederler.

Şarktaki zaferlerden sonra Garpta zaferler başladı. Garpta zaferler derhal siyasî temasları tahrik etti. İnönü muharebeleri. Birinci İnönü Muharebesinden sonra Londra Konferansına çağırdılar. İstanbul Hükûmetini de beraber çağırdılar. Münakaşa oldu. Atatürk’le siyasî münasebete gelindiği zaman İstanbul Hükûmetini İtilâf Devletleri daima beraber bulundurmaya çalışırlardı. İstanbul Hükûmeti buna çok önem verirdi. Atatürk de her defasında Büyük Millet Meclisi Hükûmetine ortak vaziyetinde bir otoriteyi kabul etmemek için sonuna kadar ısrar eder, sebat ederdi. Nihayet bir şekil bulundu. Meselâ Londra Konferansına gidildiği zaman İstanbul Hükûmetiyle bir anlaşma olmaksızın bizi çağırmışlardır. Bizden bir murahhas heyet İstanbul’a uğramaksızın Londra’ya gitmiştir. İstanbul’dan davet olunan heyet de oraya gelmiştir. Konferans içinde Türkiye’den iki heyeti bir araya İngilizler getirmişlerdir. Birbirleriyle hiç bir meseleyi görüşemez bir halde. Londra Konferansı esnasında bir sahne oldu. İstanbul Hükûmeti konuşuyor, sonra Anadolu’daki hareketlerden bir söz geçeceği zaman, Sadrazam Tevfik Paşa heyet reisi olarak “Söz Anadolu’ya aittir, onların salahiyetleri vardır, biz bu hususta söz sahibi değiliz” diye sözü kendiliğinden bizim heyete nakletmiştir; bu bütün Anadolu’da, Mecliste, hepimizde büyük bir vatanperverlik işareti olarak değerlendirildi. Çok minnettar olduk adama. Halbuki aslında adam eski bir diplomat olarak zaten iki taraflı bir idareyi kabul ettirmiş vaziyette; devletin sorumluluğu, idaresi kendilerindedir, Anadolu’da bir ordu vardır, onlar da uğraşıyorlar. Onlarla da kendileri hasım değildirler. Beraber çalışıyorlar, karar ve hüküm kendilerindedir, tarzında bir birleşik siyaset tâkip ettiğini zannediyor.

Rahmetli Sadrazam Tevfik Paşa’nın o zaman bizi çok müteşekkir eden Londra Konferansı’ndaki tutumunun değerini bu mülâhazalarla azaltmak iste-mem. Çünkü diğer misâller de vardır, onlar bu kadar dikkat de göstermezlerdi. Tevfik Paşa’nın gene bir değeri ve teşekkür edilecek tarafı vardır. Ama aslında İstanbul Hükûmeti’nin varlığını azaltacak hiç bir muamele yapmadıkları kanaatini besliyorlar ve tatbik ediyorlar kanaatinden mülhemdirler. Bağlı oldukları Saltanat hukukunu koruyorlar, bununla vatanseverliği ve Anadolu’dakilerin gayretlerini mezcetmek çaresini mahirane bulmuş olduklarını zannediyorlar. Böyle bir ruh haleti içinde beraberliği gösteriyorlardı.

Şimdi, bu zamandan Büyük Taarruza kadar İtilâf Devletleriyle muhtelif siyasî temaslar ve telkinler olmuştur. Bir teklifleri daha vardır, Anadolu ile anlaşmak için. Bu orta teklifler daima Yunanlılar’ın İzmir’de kalmalarını esas tutar, kesin kararı zamana talik eder, bir takım çarelerle esası bize kabul ettirmeye çalışır. Böyle teklifler, asıl mühim olanı, İtilâf Devletleri Anado-lu’daki idareyle, Büyük Millet Meclisi idaresiyle bir anlaşmaya, sulh ile bu ihtilâfı neticelendirmeye heveslidirler, razıdırlar, hazırdırlar. Ama Anadolu’daki idare hırçın ve inatçı olmasa. Bu kanaati de telkin ederek memlekette tesir yapmaya çalışırlar. Taarruz ihtimali şüpheli görüldükçe askerî zaferin kesin olarak elde edilmesi tabiatıyla zihinlerin daimî bir kaygısı ve kuşkusu içinde bulundukça bu çeşit siyasî temasların, telkinlerin yapıcıdan ziyade insanı teslimiyete sevk eden önemli bir tesiri vardır. Bundan nihayete kadar istifade etmişlerdir. Bunların ordu üzerinde, memleket üzerinde tesiri daima olmuştur ve olabilirdi. Bunların her birinin zuhurunda Atatürk yalnız başına ümitsiz mücadeleler yapmıştır. Orduya geldiği zaman anlatır, yeni bir teklif, yeni bir müracaat varmış, anlaşıldı, onlar da işin iyiye varmayacağını anladılar, bir hal şekliyle bundan çıkalım, nasıl hal şekli bulacağız, kim münakaşa etmek isterse, Atatürk bunların karşısına çıkar, esas olarak İzmir’de kalacaklar, aldıkları yerleri alacaklar, şimdi bunu memlekete hazmettirmek, kabul ettirmek için nasıl yumuşatıcı veya bir dereceye kadar hafifletici çarelerle bu silâhlı çatışmaya son verebilirler, gayret, araştırma bundan ibarettir. Biz böyle bir zemine girdiğimiz vakit hiç bir şey kazanmamış, şimdiye kadar çektiğimiz eziyetleri heba olarak çekmiş oluruz. Onun için ümit vardır, nihayete kadar dayanalım, mutlaka muzaffer olacağız. Böyle bir kanaati kendi yüreğinde sarsılmadan taşımak ve onu bütün tereddütlere karşı inandırarak, yalnız inandırarak, yüreğinden inandırarak nihayetine kadar dayandırmak, olur olmaz insanın ne yapabileceği, ne düşünebileceği bir iştir. Atatürk’ün varlığını, çektiğini, ve tesirini, Millî Mücadeledeki askerî sahadan bahsetmiyorum, görüyorsunuz. Muharebe meydanlarında, askerî teşkilâttan, askerî plânlardan bahsetmiyorum. Sırf siyasî idareden, devlet idaresi şartlarından ve zamana göre her türlü müeyyidelere malik olan bir İstanbul Hükûmeti karşısında Anadolu’da kurulmuş bir millî devleti, millî devlet olarak memlekete mal etmek için ne güçlükler, ne fedakârlıklar göze almak lâzım geldiğini hesap ederek düşünmenizi isterim.

Hükûmet bu tarzda teşekkül eder; Meclis hakikaten zaman olurdu ki, zaman olmuştur ki, Meclisin talepleri, idaresi, güçlükleri karşısında nasıl yürüteceğiz bu işi diye ciddî olarak düşündüğü zamanlar olmuştur. Meselâ niçin taarruz etmiyorsunuz, hazırlanıyoruz; taarruz ediniz canım, hazırlanıyorsunuz; niye hazırlanıyorsunuz ? Hesap verin bize. Oturacağız karşı karşıya, işte düşman kuvveti bu kadardır, silâh bu kadardır, bizim silâhımızda şu eksiğimiz var, şu eksiğimiz var, yahut bu kadardır, şu kadardır bunları söyleyeceğiz, askerlikle, meslekle münasebeti olmayan insanlara fennin, sanatın ince ihtimallerini anlatıp kabul ettirmeye çalışacağız. Maddeten imkânı olmayan şeyler, ama bunların hepsiyle uğraşmak, döner, dolaşır nihayet Atatürk’ün üzerinde kalırdı.

Sözü siyasî ortamdan biraz da dışarı çıkardık. Bu ilk askerî zaferlerden sonra siyasî temaslar başladığı zaman ilk Londra Konferansından sonra ertesi sene 1922 Ağustosu’na kadar geçen zamanda takriben bir seneden fazla bir zamandır. Bu zaman zarfında siyasî temaslar kesilmemiştir. Bu siyasî temaslar hem memleket içinde tesir etmeyi, hem de savunma gücünü zayıflatmayı hedef alıyordu. Atatürk bunlarla mücadele ediyordu. Nihayet askerî zafer tahakkuk etti; askerî zafer tahakkuk ettiği zaman ilk mesele mütarekeden evvelki (Mudanya Mütarekesinden evvelki) İzmir teması var. Mütareke esnasında İstanbul Hükûmetiyle bir ihtilâf olmadı. Fakat sulh konferansı daveti ortaya çıktığı zaman gene sulh, devletin sahibi olarak İstanbul Hükûmeti, İtilâf Devletleri tarafından başlıca unsur olarak ortaya çıkarıldı. Ve Büyük Millet Meclisi bu ihtimal karşısında kaldı. Atatürk bu zamanı, saltanat için verilecek hükmün tam bir zamanı telâkki ederek işi, saltanatın kaldırılması ve milletin şimdiye kadar muharebeyi yalnız başına idare ettiği gibi sulhu de, meseleleri bilerek fedakârlıkların derecesini ölçerek, alınacak hedefleri tayin etmek yetkisinin Büyük Millet Meclisinde bulunması esasına dayandı, sebat etti; nihayet saltanatın kaldırılmasından başka çare olmadığına karar verildi. Saltanat kaldırıldı ; Hilâfet kaldı.

Şimdi zaferle İzmir’e gittiğimiz zaman herkes zafer neşesi ile tabiî çok sevinç içinde; bir taraftan da İzmir yangını, memleket yangınlarıyla çok üzgün olduğumuz halde, birbirimizin duygularının çetin tesiri altında bulunduğumuz bir zamanda, Atatürk sulh yapacağız, sulhtan sonra da yapacak işlerimiz vardır, dedi. Bana söylemiştir bunu. Ne yapacak, ne edecek teferruata girmeyiz. Bunu şunun için söylüyorum ki, daha Cumhuriyetin ilânından evvel İzmir’e girdiğimiz zaman, bu konuşmalar oluyordu. Saltanatın ilgası sulh konferansına davet vesilesi ile meydana çıkmış bir ihtiyaç idi. Kurulacak devletin nihayet Cumhuriyet olacağı belli idi. Yakın çevresinde Atatürk’ün, biz Cumhuriyeti mutlaka yapılacak, başka bir çaresi olmayan, tabiî bir şey gibi telâkki eder zihniyetteydik. Muharebe esnasında bir iki defa da hanedandan şehzadeler bularak İstanbul’da, Ankara’da mücadeleyi şehzadelerle beraber yapmak sureti ile padişahın tesirini, İstanbul Hükûmetinin tesirini zayıflatmak veya bertaraf etmek fikri işlenmiştir. Bunun için teşebbüsler olmuştur. Bir şehzade İnebolu’ya kadar geldi. Kabul etmedi onları, çok hürmet ettiğimiz Osmanlı devlet ricalinden birisi Anadolu’ya seyahat etmiş, Atatürk’le konuşmuşlar isterseniz size bir şehzade getirebiliriz diye söylemişler. Atatürk de, cephede idim ben o zaman, İnönü muharebeleri arasında oluyor, bir de git İsmet Paşa ile görüş demiş, halbuki o günlerde de artık bizim aleyhimizde açıktan Yunan tayyareleri padişahın, şeyhülislamın idam fetvalarını bizim hatlara atıyordu. O günlerde idi İstanbul’da Yunan donanması Boğaz sahillerine yanaşıyor, arada kokteyllerde, suarelerde, şehzadelerle, hanedanla beraber ömür sürüyorlardı. Bu haberler hep bize geliyordu. Bu esnada onlardan herhangi birini getireceğiz, yeniden memleketin meselelerini anlatacağız, bildiği bilmediği kadar onların tesiri altında güç şartları idare etmeye çalışacağız. Yalnız beyhude bir müşkülat değil, kabul etmek lâzım ki, kurtuluştan sonra kurulacak yeni devlet için kurulacak esaslar bakımından da böyle bir iştirak artık imkânsız hale gelmişti. Aslında biz Anadolu harbine, bu kurtuluş harbine gelmeden evvel son Sultan Hamit devri, ondan sonraki padişahlardan Vahdettin tam bir fena niyetin, veya ondan önceki, fena niyetle münasebeti olmasa da tam bir aczin, ve kuvvetli siyaset adamlarının elinde her manâsı ile oyuncak olan hükümdarların devrinden geldik. Böyle bir devirden Cihan Harbine geldik ve böyle bir devirden millî mücadeleye geçtik. Arkadaşlarımızla en mahrem konuşmalarda bir defa Cumhuriyetten bahsolunduğunu bilmem. Onun daha çok müşkülatı olacağı zanniyle yetişmiş-tik. Böyle bir mülâhaza düşünmedik. Cumhuriyet fikri millî mücadelenin adım adım her safhasında Büyük Millet Meclisi Hükûmetiyle adım adım bizim kanaatlerimize ve milletin kanaatlerine çakıla çakıla perçinlenmiş olan esaslı bir kanaat halinde yerleşmiştir. Çok esaslı bir kanaat halindedir bu bizim için. Böyle geldik biz Cumhuriyete.

Şimdi saltanat kalktı, yalnız halife kaldı. Atatürk, bunu nutkunda da açık olarak söylemiştir, saltanatı kaldırıp halifeyi koymakla aslında hanedanı işbaşından ayıran tam bir millî idare kurmuş olmadığını takdir ettiğini anlatır. Yalnız tatbikçi olarak o gün başka bir tedbire imkân yok idi, diyor. Gerçekte de yoktu. Hilâfetin kalmasıyla, saltanatın kaldırılmasına olan mukavemet de azalmıştır. Saltanat kaldırıldı, Cumhuriyet ilân edildi. O zaman eski usullerin ve eski rejimlerin her ne olursa olsun muhafazası fikrinde olan muhafazakâr zihniyet gene bir tutamaktan mahrum kalmamıştır. Halife olacak, o da bir hükümdar demektir. Zaman nasıl götürür bilinmez, elverir ki halifeyi sıkı tutalım, diye düşünürlerdi.

Aslında Cumhuriyetin ilânı dönüş yollarını esasından kapamıştır. Hilâfetin muhafazası dönüş ihtimallerini bir takım zihinlerde mahfuz tutmuştur. Hilâfetin kaldırılması ile muhafazakâr zihniyetin bütün istinatları sarsılmış ve bertaraf edilmiştir. Bundan sonra yeni devlet meselesi ortaya çıktı. Atatürk, söylediğim gibi, daha İzmir’e geldiğimizden itibaren yapacak işlerimiz vardır diye yeni cemiyeti ve yeni devleti kurmak için bir takım müesseseler düşündüğünü anlatıyordu. Ama teferruatı ile başında etraflı bir surette konuşmuş değiliz. Ben değilim. Konuşabildiğimiz meseleler vardır, konuşamadığımız meseleler vardır. Belki onun da henüz düşünmediği meseleler vardır. Yalnız bir esaslı fikir Atatürk’e daima hâkim olmuştur, bir millî devlet kurulacak, bu devlet hem devleti çağdaş medeniyetin esaslarına göre kuracak, hem cemiyeti, Türk cemiyeti, yeni bir medeniyet cemiyeti olacak. Bu esaslar üzerinde yürümüştür. Bu yeni devletin esasları, 1923’de Cumhuriyet ile ilân olundu, 5 sene zarfında 1928’e kadar bu devlet kaza birliği, ordunun siyasetten ayrılması, lâik kaydı, 1928’e kadar şapka, yeni takvim, Türk Medenî Kanunu ve Lâtin harfleri şeklinde kurulmuştur. Teferruatları bırakıyorum. Başka bir takım ıslahât da vardır, ama başlıca karakterleri bunlardır.

Bu çağdaş medeniyet, çağdaş devlet ve çağdaş bir cemiyet fikri, Atatürk’e çok zamandan, eskiden beri hâkim olmuştur. Daha muharebe içindeyiz. Büyük Millet Meclisi yeni kurulmuş. İstanbul açıkça sefer ilân etmiş, bir senedir iç isyanlarla uğraşıyoruz. Atatürk l92l başında Anayasayı yazmakla meşguldür. İlk Anayasayı o zaman yapmışlardır, 1921’de. Ve bu Anayasada Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Bu anayasaya, usulü veçhile mütehassıslar, komisyonlar düşünmüşler, hazırlamışlar, öyle ilân olunmuştur, değil; evet mütehassıslar, komisyonlar çalışmışlardır, ama başında Atatürk gece gündüz ilk evvel bir Anayasayı çıkaralım diye çalışmıştır. Muharebe içinde, ben şahsen muharebe içinde meşgul olduğum zamanlarda onun dışında olan meselelerde mecbur olmadan hiç zihin yormamışımdır. Hem vaktim yoktur, hem o kadar dağılamam da, Atatürk hem muharebe eder, hem muharebe ile meşgul olurdu, hem de devletin esaslarına değinen noktalarda kendisi harf harf, cümle cümle çalışarak meydana çıkacak şekli tespit etmeye çalışırdı.

Kadınların siyasî hakları: 1934’e kadar kadınlar cemiyete, Cumhuriyetle beraber cemiyetin her türlü faaliyetine girmişlerdir. Nihayet seçme ve seçilme hakkı 1934’e kadar kalmıştır. 1934’te resmen ilân edildi. Türk cemiyetinin her tabakasında, mütevazı ve sade tabakasından ileri okumuş tabakasına kadar her dalından hanımları cemiyet içinde vazifeye çağırdık.

Atatürk’ün bir özelliğini de, zaman ile gelişip tamamıyla belirli bir hale gelen bir özelliğini de dikkate almak lâzımdır. O da kurulan devletin Türk Milleti vasıflarına ve medeniyetine istinat etmesi fikridir. Buna Türk Milliyetçiliği diyebilirsiniz; onun yanında Türk vasıflarını esas tutma diyebilirsiniz, bunu da esaslı bir unsur olarak tâkip etmiştir.

Konferansımızın sonuna geldik. Bu devleti kurarken Türk milleti üzerine kurmuş olmasının belirgin delilleri Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’dur. Bunların her birisiyle ayrı ayrı uzun müddet çalıştı ve her birini kudretli bir kültür kurumu olarak, sağlam bir halde bıraktığına emin idi, onları o inanla çalıştırmayı daima arzu ederdi. Bu kurumlar, bıraktığı zamandan beri yeni Türk cemiyetini kurmak için büyük ölçüde hizmet etmişlerdir. Bir araştırmaya göre biz evvelce 4-5 sayfa bir fikir yazısı veya siyaset yazısı yazdığımız zaman bunun yüzde elliden fazlasını yabancı kelime kullanarak yazarmışız. Geçen senelerde yapılan bir hesaba göre yüzde elliden 25’e kadar inmişizdir. Türkçe dışındaki kelimeler ancak yüzde 25’e kadar bulunabilmiştir. Ben zannediyorum ki, yakından tâkip ederim, Mecliste çok muvaffak olan arkadaşlarımı ve basında çok muvaffak. olan yazarları görürüm. Kendi kendime bunun ne kadarı yabancıdır, Türk dilinde ne kadar terakki etmişizdir diye ölçmeğe çalışırım. Yüzde 10’nun aşağısına kadar da yabancı kelime kullanmayı indiren yazılar görmekteyim. Öyle yazılar görüyorum ki geniş bir fikri tahlil ediyor, anlatıyor, uzun bir yazıdır, onun içinde Türk kelimesi sayılamayacak olan her milletin kelimeleri ancak yüzde 10 kadar kullanılır. Her milletin dilinde de bu kadar vardır.

Bunlar Türk milletinin varlığı üzerine kurulmuş olan müesseselerdir. Türk Tarih Kurumu böyle bir müessesedir. Türk Tarih Kurumu bana bugün bu fırsatı verdiği için kendisine hürmet duyarım. Konuşmalarımı sabırla dinlediniz, size yüreğim dolusu teşekkürler sunarım.

 

 

 

 

“Atatürk Haftası” Dolayısıyla ODTÜ’de Düzenlenen Konferans Dizisinde Verilen Söylev[131]

(...) İnönü’nün konuşması özetle şöyledir:

“Lâik bir Cumhuriyet harf inkılâbı yapmış, kültürü ortaçağdan kurtarıp, tamamıyla çağdaş medeniyet düzeyine getirmek amacıyla Lâtin harfleri üzerinde bir kültür temeli kurmak hedefini almıştır. Bunların içinde kadın hakları ile harfleri zaman ile silinmez ve hayatiyetini yitirmez güç devrimler olarak nitelemişimdir. Özellikle siyasî hayatımızda bu ikisi, zaman ile yerleştikçe, yeni kuşaklara mal edildikçe, değiştirilmesi, dönüştürülmesi güç olan unsurlardır.

Size ilk Cumhuriyet Hükûmetlerinin küçük hikâyelerini söylemek isterim: Meselâ, ilk yaptığımız bütçe.. Yüz milyonu elde edilmesi güç olan bir miktar olarak almıştık. Bunu konuşurken, ihtiyaçlar o kadar çok ki, bütün bakanlar harap bir memlekette yapılacak işlerin çokluğu karşısında hangi işi o sene yapıp ötekini ertesini seneye bırakmak seçiminde son derece zor durumdaydılar. Bu şartlar içinde bütçe yapmaya çalışıyorduk.

Kalkınmaya başlayacak memleketler için milletçe kabul edilmesi lâzım olan şart; milletçe ne elde edebiliriz, ve o temeli en iyi nasıl kullanabiliriz. Bu problem insanın karşısına çıkar. Yani adaletli, ciddî bir vergi meselesi ilk ödevdir.

Şimdi bu şartlar altında mümkün olan tedbirleri alıyoruz. Bir bütçe yapıyoruz, yüz milyonluk bütçe ilk bütçe olarak bağlanıyor. Bittikten sonra Bakanlar Kurulunda ben konuşurken, dedim ki: “Son bir telkin olarak yüz milyonluk bir bütçe yaptık. Şimdi bu bütçe yüz milyon olmasaydı da, 95 milyon olsaydı, bu devlet yaşamayacak kadar güçlük karşısında mı kalırdı?”

Hayır, kalmazdı. 100 milyonla 95 milyon arasında büyük fark yoktu. Şimdi bunu 95 milyon farz edelim, bu sefer yeni bir iş nasıl yapabiliriz, bunu düşünelim. “Büyük ihtiyaçlar içinde yaptığımız bütçeyi son lirasına kadar o günün acele ihtiyacına karşılık olarak kullanıyoruz, sene içinde yeni bir iş yapmak için pay ayırmıyoruz. Bitirdikten sonra bunu 5 milyon eksik farz ediniz ve bu beş milyonla yeni bir iş yapalım. Şimdi bu iş ne olabilir, ne suretle gelecek sene daha fazla bir gayretle, daha çok işe bizi heveslendirebilir buna imkân vermek için iyi iş bulalım. Ön safta, vatandaşın gözü önünde ihtiyaç sayılan iyi bir iş.. Böyle bir sistemle vergiyi bağladık, aslında kimseden işitmeden, iktisadî plân ve prensiplerden hiç birini hatırlamadan ve bağlanmadan yatırım fikrine devlet bütçesinden temel atmış oluyorduk. Bu sene bütçe yapıyoruz ve onun için de beş milyon liralık yatırım payı vardır.

Devletçiliğimiz ve Lozan

Devletçilik de böyledir, biz de devletçiliğin esası Lozan Konferansı’nda başlar. Lozan Konferansı’nda Lord Curzon’la beraber bulunuyorduk. Yanımız-da bulunan bir diğer temsilci, o da Amerikalı idi. Curzon şikâyet etti: “Memnun olarak ayrılmıyoruz” dedi.. Hiç bir sözünü bana kabul ettiremediğinden yakındı, ve “Böyle ayrılacağız, fakat harap bir memleketiniz var, bir çok sıkıntılar içindesiniz, bu memleketi imar etmeyecek misiniz? Kendi ihtiyaçlarınız nispetinde yardıma muhtaç olacaksınız. Dünyada para, bir bizde, bir de Amerika’da vardır. İhtiyaç içinde geleceksiniz, önümde diz çökeceksiniz ve ‘Bize yardım edin’ diyeceksiniz. Şimdi reddettiklerinin, zorla kabul ettirdiklerinin hepsi cebimdedir. O zaman birer birer çıkarıp sana vereceğiz” Bunları yüz yüze bana söylemişlerdir. Kulağımda atasözü olarak, küpe olarak kalmıştır bu sözler..

Bu sözlere karşılık kendilerine, “Şimdi büyük emekler çekerek bir neticeye geldik. Bu neticenin hakkını alalım. Milletimin ilk ihtiyaçlarını sağlamış olarak buradan ayrılayım. Daha sonra gelir size diz çökersem, o zaman istediklerinizi cebinizden çıkarın” dedim.

Bağımsızlık ve borçlar

Bağımsızlık dikkati vardır, bunun haklı tarafı vardır. Kendi değerinde, kendi ölçüsünde kıymetlendirmek lâzımdır. Biz hangi bağımsız hayattan Cumhuriyet idaresine geçtik. İstanbul hükûmeti bir takım işler yapıyordu. Memurlar çalıştırıyor, onlara para veriyordu. Bunları dış borçlanmalarla karşılıyordu. Şimdi bunları kim ödeyecekti. İstanbul hükûmeti ödemeyecekti. O mücadelenin, o halin neticesi, Anadolu’nun aczi ile neticelenecekti. Dar zamanlarında İstanbul hükûmetinin yüklenmiş olduğu borçlar ve taahhütler hepsi birer birer ödenecekti. Şimdi bu dar zamanda eskiden Osmanlı hükûmetlerinin ve mütareke zamanında İstanbul hükûmetinin borçlarının ödenmesini benden istediler. Nedir bu borçlar? Bir kısmını biliyoruz, tarihten gelen Osmanlı borçları, bunları mı kastediyorsunuz? Hayır, hayır ne olursa olsun imzalayın diyorlardı.. Ben de, vaktim nakittir, neyi bilirsem onu imzalarım diyordum.. Onlar hâlâ zorlaya zorlaya öne sürüyorlardı.

Kimisi Samsun’a bir büyük taahhüt imzalamış, bir büyük işi bir milletin bir büyük firmasına taahhüt etmiş.. Kimisi de İzmir’de böyle bir iş yapmış.. Taksim etmişler memleketi. Lozan’da bu pürüzlerden kurtulmak için tam altı ay uğraştık. Kapitülâsyonlar için toplanırız, konuşuruz, birbirinden sakat teklifler getirirler. “Kapitülâsyonlar kalkmıştır. Kapitülâsyonlar ilgadır” deriz. Bu defa toplanırlar hukukçularını getirirler, türlü türlü marifetleriyle saatlerce konuşurlar.. Saatlerce konuştuktan sonra tekrar başa dönerler..

Hemen son günlerine kadar Lozan böyle geçti. Nihayet son gün bir Fransız hukukçusu geldi. “Bu konuyu sonuçlandıralım” dedi. “Nasıl yazalım” diye sordu.. Yazın dedim: Kapitülâsyonlar lağv edilmiştir yazdı. Baktım benim söylediklerim nasıl oldu dedim, şimdiye kadar ki anlayışınıza sığınıyordu bunlar. Cevap verdi: “Emir aldım, nasıl istiyorsanız öyle yazacağım” dedi..

Tabiî görmelisiniz..

Böyle uzun çileler çektikten sonra, şimdi havzadan uçan kuştan, başka maksatlar için, bağımsızlık perdesi altında, siyasî cereyanlar uyandırılmak istendiği zaman gözüm fal taşı gibi açılırsa, bunu tabiî görmelisiniz. Aslı nedir, ölçüsü ve ehemmiyeti nedir? diye.. Hem insan medenî bir devletin, yeni bir Cumhuriyetin esaslarından ne kadar kolay dikkatsizliklerle ayrılabileceğine dikkat etmek lâzımdır. Hem de her iyi prensip gibi, bağımsızlığın da, tabiî yaşayışı imkânsız kılacak ve fena istikametler için kullanılacak bir bahane olarak kullanılmasını önlemek lâzımdır.

Ben hiçbir doktrine bağlı değilim

Batı’nın geriye dönme konusundaki baskılarını 1936’ya kadar çekmişizdir. Bunların çoğu, bana tevcih olunmuş suallerdir. Kapitalist misin, sosyalist misin, nesin? Söyle derler.

Ben hiçbir doktrine bağlı değilim. Türkler kendi idarelerini, bir Türk idaresi olarak kurmuşlardır. Bu bir Türk idaresidir. Devletçiliği de, bağımsızlığı da, muvazenesi de, dış politikası da kendi ihtiyaçlarından doğmuştur. Kendi ihtiyaçlarının, kendi anlayışının ifadesi olan prensipler vardır. Siyasî hayatımızın böyle olması lâzımdır.

Uyarma vazifesini cesaretle yapıyorum.

Şimdi sevgili arkadaşlarım, yeni bir bunalım devrindeyiz. Siyaset adamı olarak kaygılar içindeyim. Ve kaygılar içinden geçiyoruz. Bu safhayı size, bütün çıplaklığıyla anlatmak isterim: Dış politika geçidinin bize ne ihtimaller hazırladığını önümüzdeki devrede olaylar içinde henüz tamamıyla aydınlık halde bulamıyoruz, göremiyoruz. Dikkatli olarak her ihtimale hazırlanmamız, milletçe, gücümüzü koruyup fena ihtimallere hazır bulunmamız lâzımdır, kanısındayım..

Uyarma vazifesini cesaretle yapmaya çalışıyorum ve bütün ideal sahiple-rinden, genç arkadaşlarımdan, tecrübeli politikacı arkadaşlarımdan yardım iste-mek durumundayım.

Dış politika memleketin emniyetini sağlamak esası üzerine durulur [kurulur]. Böyle emniyet üzerine münasebet kurmak dış politikası, insani ve barışçı amaca teveccüh etmek lâzımdır. Bizim Cumhuriyet’ten sonra dış politikada amaç olarak güttüğümüz barışçı bir politika, milletin emniyetini koruyucu, dostluk, iyi münasebetler [kurmaktır.] [Ancak dünyada] istilâ ve saldırı üzerine dış politikalar da vardır. Her iki istikametteki dış politika da, kendi çıkarları için işbirliği yaparlar. Yapmak ihtiyacındadırlar. Yapmak ödevindedirler. Hiç bir milletin kudreti yalnız başına meydana çıkıp kendisi gibi, aynı istikamette yürüyen iyi niyetli devletler ve insanların hepsiyle teması keserek bir dış politika yürütmeye yeterli değildir.

Millî mücadele yıllarında dış politikamızda bir hata görmüyoruz. Cumhuriyet ilân edildikten sonra, bizim gibi güçlük karşısında bulunan Sovyet Rusya ile maziye ait sabit fikirlerini bir tarafa bırakarak dostluk münasebetleri kurduk. Kurtuluştan sonra, dostluk münasebetlerine sadık kalarak Türkiye’nin menfaatlerini korumaya çalıştık. Tam bir bağımsız iradeyle Türkiye devleti vücuda geldi. Ve Sovyet Rusya ile 25 senelik dostluk ve emniyet muahedesi imzalandı..”

Sovyet Rusya ile ilişkiler

İnönü daha sonra, Türk-Sovyet ilişkileri konusunda bir anısını anlatmış, Boğazlar Konferansı sırasında Sovyet Rusya ile karşısındaki devletlerin Türkiye’yi taraflarına çekmeye çalıştıklarını belirtmiş ve özetle şunları söyle-miştir:

“Bunların içinde Sovyet Rusya, hem millî mücadele sırasında bağımsızlık, hem o gün istediklerinde, Batı âleminin bize teklif ettiklerinden çok daha iyi idi, Çok daha munsif idi. Günlerce çekişme olduktan sonra nihayet karar vermek zamanı geldi. Biz sulha varmak istiyoruz. Meselelerimizin bir kısmını o gün halletmek imkânı vardır. Onu elde etmek isteriz. Bir kısmını Türkiye’nin ondan sonraki kudretine bırakmaya mecburuz. Bir gün geldi, Türkiye menfaati için Boğazlar meselesinde o gün, ne elde etmek mümkündür, ne kabul ederek çıkabiliriz. Bunu Rus Hariciye Nazırı ile görüştük. “Yarın biz Boğazlar konusunda bir teklif getireceğiz” dedik. Çiçerin, “Bu bizim tekliflerimize tamamıyla aykırıdır” dedi. “Tamamıyla aykırı olabilir. Ama, bugün sulh yapmak için bu şartları hem zarurî, hem bizim menfaatimizi için lüzumlu bir tedbir görüyoruz” dedim. Kesin olarak kabul etmeyiz dedi. “Mösyö Çiçerin” dedim. “Biz 15 seneden beri harp ediyoruz. Bugün sulh imkânı varsa bunu yapmaya mecburum. Biz buraya mütarekeden geldik yani ordularımız muharebe ederken bir yerde durduk ve sulh konferansının nihayetine kadar o vaziyette durmayı taahhüt ettik. Bir tarafta biz, diğer tarafta Cihan Harbi’nin bütün galip devletleri, meselelerin bir kısmını yarına aktararak hal çaresini aramak mümkünken bunu yapmadın mı, yarın akşam silâh patlayacaktır. Sizin dediğinizi yaptım. Yarın akşam beraber muharebe yapmaya hazır mıyız?” “O başka mesele” dedi. “O zaman onu nasıl konuşacağız” dedim. “Moskova’ya gelirsiniz, konuşuruz” dedi. “Maşallah” dedim. “Ben evvelâ silâh patlatacağım, sonra gelip görüşeceğim, olmaz öyle şey” dedim. “Nasıl olacak?” diye sordu. “Yarın ben, aklımın erdiğini yapacağım. Ondan sonra da dost kalacağız. Biz aramızdaki dostluğu emniyetsiz hale getirmeyen sınırlar içindeyiz. Türk devleti kuvvetli olarak mevcut oldukça, Boğazlar üzerinde hâkim oldukça ve ikimiz arasında dostluk ve iyi münasebet bulundukça, size taarruz edecek kuvvet, arkasını bize verip de Boğazlardan geçip size taarruz etmeye güvenemez. Onun için, sizin menfaatlerinize aykırı hareket etmiyoruz. Biz kendimiz için sulh temin edeceğiz. Sizin istediğiniz aşırı derece menfaati hiç için ve kendimizi her türlü tehlikeye atarak göze almamızı bizden isteyemezsiniz” dedim. Ve öyle ayrıldık..

Dış politika emniyet sağlayan esaslı bir vasıtadır

Büyük devletlerle dost olarak, müttefik olarak yaşamak iyi bir şeydir. Ama bilinmelidir ki, derman müsavi olmadıkça, muharebe meydanında da beraber dövüşecek kadar da yakın iyi olsan da, gene yanındaki müttefik devletin gücü büyükse sıkıntısı çoktur. Bir büyük devletle müttefik olarak politika tâkip etmek çok zor bir şeydir. Çok kuvvetli bir hayvanla bir yatakta yatmaya benzer.

Dış politika emniyeti sağlayan esaslı bir vasıtadır. Hiç kimse, hiç bir devlet, büyük, küçük emniyet şartlarını feda etmeden yalnız başına yaşamayı hedef tutamaz. Hedef tuttukları zaman böyle görünenler, gene kafalarının arkasında bir başka türlü tertibin o yoldan geleceğini hesap edenlerdir.

Memleket çıkarına göre, ittifak muahedesi yapmak Atatürk’ün başlıca arzusudur

CHP lideri İsmet İnönü daha sonra, sulhun bu safhalarından geçtiğini söylemiş yapılan çeşitli paktlara temas etmiş ve devamlı şöyle demiştir:

“İkinci Cihan Harbi ufukta göründüğü senelerde, İngilizler ve Fransızlarla iyi münasebet, icap ederse memleketin çıkarlarına göre bir ittifak muahedesi yapmak Atatürk zamanında da emelimizdi ve Atatürk’ün başlıca arzularından biriydi.

Bu ittifaklar İkinci Cihan Harbi başladığı zaman konuşuldu. Rus muahedesine göre şöyle bir emniyet cümlesi vardı: “İki millet ötekiyle sınır birliği olan bir milletle bir siyasî pakta girdiği zaman, ötekinin rızasını, muvaffakatını almaya mecburdur.”

Büyük devletlerin kendilerine mahsus usulleri, menfaatleri var

Atatürk’ün sağlığında da, İngilizlerle bir anlaşma yolunda çok müsait bir havamız vardı. Daha taarruz başlamadan evvel, biz İngiliz ve daha başkalarıyla anlaşma yapacağımızı Ruslara haber verdik. Ruslar, Türkiye’ye bir devlet adamlarını gönderdiler. Benimle konuştuğunda, memnuniyetle, tebrik ederek muvafakat ettiklerini söyledi. Bu şartlar altında ittifak müzakeresi başladı. Ve bu ittifak müzakeresi esnasında iken Stalin zamanında, Ruslar Almanlar’la bir ittifak yaptılar. Böyle bir vaziyet karşısında kalmıştık dediğim gibi, büyük devletlerin kendilerine mahsus usulleri, menfaatleri vardır. Bunları tâkip etmek de, neticeye vardırmak da mütemadi dikkat ister. Ruslar Almanlar’la işbirliği yapmış halde iken İkinci Dünya Harbi patladı. Ve Almanlar’ın asıl maksadı, Hitler’in asıl maksadı, eskiden olduğu gibi Rusya’ya müteveccih oldu. İki sene sonra durum anlaşıldıktan sonra, Ruslar tekrar garp âlemiyle birleştiler. Müttefik olarak, omuz omuza, prensiplerine de, her türlü iddialarına da aykırı olarak, karşılıklı devletler, zaferi kazanıncaya kadar beraber oldular.

Bütün bu olaylar sırasında, Türk menfaatlerini her hâdisede koruyarak selâmetli bir neticeye gütmek kolay olmamıştır. Ve bağımsızlıktan, devletin hiçbir menfaatinden zerrece hiçbir tarafa feda etmeksizin bir politika tâkip edilmiştir.”

NATO içindeyiz NATO içinde kalacağız

İnönü daha sonra, bugünkü dış politikamız hakkında görüşlerini açıklamış ve özetle şunları söylemiştir:

“Şimdi NATO içindeyiz, NATO içinde kalacağız, diyoruz. Bunun için de, eşit haklarla ve karşılıklı saygıyla emniyetle kalmak mümkündür. Ama böyle bir emniyet içinde ittifak vaziyetli, Sovyet Rusya’ya karşı bir düşmanlık vasıtası olarak kullanılmayacağını açıktan bildirmek istiyorum. Bunu yaptık.

Derler ki, dış politikamız var mıdır? Dış politikamızın âlası vardır. NATO içinde kalıyoruz. Gözü kapalı, Amerika’ya karşı Sovyet Rusya’ya karşı düşmanlık politikasının aleyhindeyiz diyoruz.

Hudutlarda kuvvetler yeniden karşı karşıya geldi

Türkiye’nin emniyetini, rastgele arzulara, heveslere feda etmeye, güçleş-tirmeye hakkımız var mı? Hiç kimsenin hakkı yok. Bir takım misâllerle, bu görüşümüzde haklı olduğumuz aşikâr olmuştur. Nükleer kuvvet neticeleri itibariyle, o kadar büyük yıkımlara sebep olacaktır ki, bu nükleer güce sahip olan kuvvetler birbirleriyle harpten ne pahasına olursa olsun, sakınırlar. Böyle bir nazariye denge yapmıştır. Patlamaları önlemiştir. Böyle bir kanaat vardır. Son olaylar bu kanaati az çok sarstı, ne şekilde durulacaktır? Hudutlarda kuvvetler yeniden karşı karşıya gelmiş, yıkılmış olarak bulunuyorlar. Bunlar ne şekilde idare olunacak, bunu bilen yoktur.

Bir memleketin kuvveti ötekinden çoktur. Ama bu kuvvet büyük bir mesafede yayılmış ve derinliğine konmuştur. Askerî vaziyette bu hemen kapı önünde bulunan bir tehlike değildir. Çünkü bir harekete bir taraf geçecekse, o kuvvetleri evvelâ hududa getirmeye çalışır, tam bir yığınak yaptıktan sonra hareket başlar. Şimdi aşağı yukarı çok yakın noktadadır. Bu mesafenin siyasî ortamda yarattığı sıkıntı ve kaygı önemli bir faktördür. Bu devirlerde yaşıyoruz. Dikkatli bulunmaya mecburuz.

Milletçe kuvvetli bulunmaya mecburuz. Hiçbir tahrik yapmamaya mecburuz. Bizim doğrudan doğruya ilgili olmadığımız dokunmadığımız her olaya karşı tarafsız olmaya mecburuz. Taahhüdümüz olan olaylar için, hemen acele edip ilk günde ateşe atılacak bir gayret göstermemeye mecburuz. Bütün bu işler için de memleketimizin, ihtimallerden azami derecede kurtulması ve bir olaya yol açacaksa, kurtulması mümkün olmayan, aklın erebildiği her türlü ihtiyati tedbir içinde geçmiş olarak, bir hâdiseye girmiş olacağız.

Bu kayıtlar içinde bir dış politikayı memlekete kabul ettirmek anlatmak için, cesaretle, açık sözle ve açık yürekle uğraşıyoruz.

Dostluk ve iyi münasebetler içinde, dış politikayı emperyalizm diye yorum-lamak gerçek dışıdır doğa dışıdır.”

İnönü konuşmasının son bölümünü “Ortadoğu Üniversitesi”ne tahsis etmiş, bu kültür yuvasında yetişen kişilerin, memlekete büyük değerler kattığını belirtmiş, Ortadoğulu öğrencilere başarılar dilemiştir.

 

 

 

 

Atatürk’ün Ölümünün 30. Yıldönümü Dolayısıyla AÜHF’de Düzenlenen Anma Toplantısı Söylevi[132]

Hukuk Fakültesinin çok değerli hocaları ve öğrenci arkadaşlarım, bana huzurunuzda bulunmak ve sizinle konuşmak fırsatını verdiniz. Davete çok minnettarım. Huzurunuzda şimdi sizin meselelerinizi ve memleket mesele-lerimizi temel bir görüşle anlatmaya çalışacağım.

Sevgili arkadaşlarım, bugün ulusça ve kendi mesleklerimizce, genç kuşaklarımızca büyük acı günümüzdür. Büyük Atatürk bugün bizden ayrıldı. Ayrılışının 30. yılındayız. Atatürk genç sayılacak bir yaşta ayrıldı. 15 sene Cumhurbaşkanı olarak gailelerden, dış gailelerden kurtulmuş, çalışma, içerde çalışma imkânını bulmuş bir sorumlu devlet adamı olarak ancak 15 sene çalışabilmiştir. Bu müddet zarfında vücuda gelen eserler gerçekten temel eserlerdir. Büyük eserlerdir. Büyük devrim hareketleridir. Milletlerin hayatında o kadar kısa zamanda ve o kadar tesirli bir surette bu kadar büyük sorunları tarihten gelen sorunları halledebilen, onları çağdaş medeniyetin isterlerine uygun olarak, çözüm yollarına bağlayabilen insanlar pek azdır, belki Atatürk böyle yetişmiş medeniyetçi insanların en önünde, en ön safında tarihte yer almıştır.

Ayrılışı millete çok acı verdi. Küçük büyük her yerde, her ailede büyük bir boşluk hissolundu. Her yerde gözyaşları vardı. Geçmiş hatırlanıyordu ve gelecek düşünülüyordu.

Bundan başka Atatürk’ün ayrılışı Türk Devleti’ne ve milletine karşı bütün dünyada medeniyet âleminde özel bir ilgi uyandırdı. Bu ilgi Atatürk’ün hatırasına karşı bütün medenî milletlerce, rejimleri ne olursa olsun mateme iştirak etmek için O’nun hatırasına saygı göstermek için yarış yapıldı. Ankara o zamanki mütevazı ve çok eksik Ankara’mız uluslararası devletlerin toplandığı, beraber saygı duydukları ve acısını çektikleri bir iyi insanın etrafında toplanma yeri olmuştur.

Bu hatırayı canlandırmaktan maksadım, Cumhuriyetimizi kuran, onu çağdaş bir medenî devlet temeline kavuşturan insanın eserinin her manâsı ile değerli ve büyük olduğunu bir daha minnetle anmak içindir.

Sevgili arkadaşlarım, ideal değişiklikleri ve büyük insanların eserleri kendi sağlıklarında ve kendileri ayrıldıktan sonra ne kadar yaşayabilmiş, ne ümitler veriyor, tarihte bu bir eleştirme ve sınav konusudur. Düşününüz ki, Abdülhamit idaresi, 33 sene milletin bütün güçlerini çürütüp hayal ve hurafe arkasında milletin geleceğini çıkmaza ve bilinmeze götüren bir idare. Bu idareden sonra gelen İkinci Meşrutiyet İhtilâli ne kadar büyük ümitler ve şevklerle karşılandığını bugünkü nesiller hatırlayamazlar. İçinde yaşadık, sanki dünyanın bütün belâlarından kurtulmuş ve İmparatorluğun en şevketli, en kudretli devirlerine gitmek için pek az bir zaman kalmış idi. Bin hülya ve ümit havası içine girmiş bulunuyorduk. İlk sevinçler geçtikten pek az zaman sonra, içerde tekrar güçlükler başladı. Özetle söyleyeyim, İkinci Meşrutiyet idaresi ıslahâtı ile, siyasî partilerinin gelişmesi ve çekişmesi ile içine daldığı iç ve dış savaşları ile –o sene de 1908’de ihtilâl oldu– 1913’de İkinci Meşrutiyet idaresi tamamı ile düşmana teslim olmuş bir memleketi bırakarak ayrıldı.

Ondan sonra bütün dünya Birinci Cihan Harbi’ni dört sene geçirmişken, biz Türkler bir kaç sene daha geçirmek mecburiyetinde kaldık. Ümitsiz neticeleri gerçekleştirmeye çalıştık. Yakın bir tecrübe gene Cumhuriyet idaresi zamanında, bir defa daha anlatmıştım, Cumhuriyet idaresi zamanında o on seneyi geçirmeyi büyük bir sevinç günü saymıştık. Ve yeni bir devletin, yeni bir idarenin on seneyi güçlükleri yenerek selâmetle geçirmesi ve geleceğe ümitle bakabilmesi halini emsalsiz bir başarı saymıştık. Bu kanı ile 10. yılın büyük sevinçlerini, bayramlarını yaptık. Atatürk bizden ayrıldıktan sonra bugün 30. senedeyiz. Gene türlü meselelerden geçtik. İkinci Cihan Harbi gibi, bir büyük dünya felâketinin arasından geçtik, selâmetle çıktık ve 10. seneyi değil 30. seneyi bulmuş olduk. Onun için bu 30. seneyi yeni Cumhuriyet’in kurulmasında Atatürk’ten sonra O’nun eserlerinin korunabilmesinde mümkün olduğu kadar az örselenmesinde başarılı bir dönüm noktası olarak hatırlıyoruz. Ve bunda da Atatürk’ün vücuda getirdiği eserin büyüklüğünü, temellerinin sağlamlığını ve bıraktığı millet fertlerinin, kuşakların eserlere sahip çıkmakta, olgun ve yetişkin bir hale geldiğini denemiş durumdayız.

Atatürk eserini, büyük eserini yeni kuşaklara her tabakası ile milletin yetişkin evlâtlarına bıraktığı kadar genç nesillere özetle emanet ederek devretmiştir. Atatürk’ün eserleri genç nesiller hitabesi ile yeni kuşaklara, gelecek kuşaklara esaslı bir dikkat ve maksatla mal edilmiştir. Geçen tecrübeler bu emaneti havale edişte isabet göstermiştir. Emaneti alanlar da sadakat ispat etmiştir.

Hukuk Fakültesi

Şimdi bu girişten sonra Hukuk Fakültesi’ne geçiyorum. Hukuk Fakültemiz Atatürk eserlerinin Ankara’da meydan gelmiş ilk en mühim eserlerindendir. Bütün üniversite hayatımız Ankara Hukuk Mektebi ile başlamıştır. Burada hocalarımız memleketin her tarafından hevesli ve kararlı öğrenciler bulmuştur. Bu öğrenciler geçen 40 sene zarfında mekteplerini bitirmişler, memlekette büyük sorumluluklar almışlar, bir çoğu devletin her büyük müessesesinde, memleketin en önemli işlerinde, üniversitelerde yetki sahibidirler, ödev sahibidirler ve memlekete hizmetleriyle tanınmışlardır. Sayılamayacak kadar çokturlar, ölçülemeyecek kadar derin tesirlidirler. Ankara Hukuk Fakültesi’ni muvaffak olmuş bir eser saymakta yerden göğe kadar hakkımız vardır. Ankara Hukuk Fakültesi, iç olaylarımızın yolundan çıktığı günlerde, kanun dışı siyaset eğilimlerine karşı koymakta da aldığı emanetin soylu etkisine lâyık bir surette çalışmıştır. Anayasa dışı davranışlar, Ankara Hukuk Fakültesi’ne ateş edecek kadar burasını kendi karşılarında hasım farz etmiş, ateş ederek buraya taarruz edilmiştir. Ankara Hukuk Fakültesi mensupları hocaları ile öğrencileri ile bütün saldırılara karşı direnmişler ve dâvaları kurtarmışlardır. Tarihimizde Ankara Hukuk Fakültesi’nin siyasî irticaa karşı önemli bir yeri vardır. Bunun için de Hukuk Fakültesi’ni kutlamak ve saygılı hatıralarla dile getirmek borcumdur.

Huzursuzluk ve dış olaylar

Bu görüşmeden istifade ederek size memleketin bugünkü bir ihtiyacını dile getirmek isterim. Her yerde günlerden beri söylüyorum. Ankara Hukuk Fakültesi’nde önemli gördüğüm bu konuyu tekrar sizin aracılığınızla, sizin vasıtanızla bütün memlekete duyurmak isterim. Memleketimizde huzursuzluğu, içerde huzursuzluğu giderecek bütün tedbirleri düşünmek ve almak acele bir gerek, bir ihtiyaç haline gelmiştir. Dış olaylar yeniden bütün dünyada karanlık, henüz ne olacağı kararlaşmamış bir durum göstermektedir. Nükleer silâhlarda yarışmalar, nihayet bu silâhlarla açılacak bir büyük savaşta yenen devletler yenilen devletlerin uğrayacakları yıkım ve görecekleri zararlar, birbirinden az veya çok farklı olsa da, insanlık için hepsi tamiri kabul olmayan bir büyük felâkettir. Onun için milletlerin birbiri ile savaş haline tutuşmalarını önlemek mecburiyeti her düşüncenin içinde, her millete ön plânda bir kaygı halini almıştır. Bu kaygı bir aralık dünyada savaş ihtimallerini azalttı, geriletti, herkesin bugün düşünme ve tedbirli olma ve birbiri ile iyi geçinme ihtiyacı daha tesirli bir durumdadır. Her millet bundan çekiniyor zannediliyordu. Son dış olaylar henüz milletler arasında savaştan ve tamir kabul etmez felâketlere uğramak sakınmasından tamamıyla kurtulduğumuz kanaatini şüpheye düşürmüştür. Sanılıyor ki, tekrar sanılıyor ki, dış emniyet her memleket için hallolunacak bir mesele haline yeniden gelmiştir ve bunun yeniden insanların sağduyusu ile hallolunacak bir ortam bulması bir beklenen ihtiyaç halindedir. Böyle zamanlarda milletlerin içinde bütünlük ve birbirine karşı huzur içinde olmak ihtiyacı ön plana, ön safa gelmiştir. Birbiri ile ufak meseleler için anlaşamaz bir halde olan, çekişme halinde olan milletlerin uluslararasında etkisi olmaz. Bunu günlerden beri söylüyorum, sizin huzurunuzda çok değerli ilhamlarınızdan kuvvet alarak sizin vasıtanızla da memlekete duyuracağımı ümit ederek yine diyeceğim ki, memleketimizde huzuru muhafaza etmek için çaba göstermek hepimizin ödevlerimizin önünde yer almıştır.

Gençlik hareketleri

Şimdi sevgili arkadaşlarım, bu esasları koyduktan sonra gençlik hareketleri üzerine sözü getirmek istiyorum. Bizim Haziran’dan beri memleketimizde genç kuşaklarımız, öğrencilerimiz kendi sorunlarını kamuoyuna getirmeğe başlamışlardır. Bu aslında, ilk günden beri bu gösterilerin memleketimizin bünyesinde bulunan gerçek bir ihtiyacın genç kuşaklar tarafından kendilerine değinen taraflarını öne alarak, kamu oyuna duyurmağa mecbur olmaları manzarasıdır. Kesin bir ihtiyacın gösterisidir, bünyemizde bulunan ve işlemekte olan bir hastalığın işaretidir. Olayları bu açıdan görüp siyaset adamı olarak ve memlekette herhangi bir surette sözü geçer insan olarak bu olaylarla ilgilenmek lâzımdır. Bu açıdan görmeğe, değerlendirmeğe çalıştık. Ben bilhassa bu açıdan değerlendirmeğe çalıştım. İlk korkum, cemiyeti tedirgin eden gösteriler şeklinde değerlenirse, kısa zamanda, önce kolaya ve hafife alınarak ve olaylar birbirini kovalayıp şiddetlendirince, şiddet tedbirlerine heves edilebilir. Şiddet tedbirlerine siyasî iktidarların heves etmemek için gösterdikleri sabrı daima teşvik ettim ve nihayette de önemli şiddet yoluna gitmeksizin hâdiselerin inkişafı ve çözüm yollarının belirmesini sevinçle karşıladım.

Yeni Anayasamız memlekete demokratik rejimin emniyet içinde işlemesi için bir çok müesseseler ve müeyyideler getirmiştir. Bunlar arasında üniversite muhtariyeti dediğimiz konu da ayrıca önemli bir yer tutar. Üniversiteler kendi öğrencilerinin sorunları üzerine önce eğildiler, sonra temasa geldiler, karşılıklı görüşerek meseleleri bir dereceye kadar hallettiler ve sonradan anlaşıldı ki, bir takım meseleleri de henüz açıktadır.

Bu son zamanda yeniden gençlik hareketleri başladı. Türlü şekilde başlayan bu hareketlerin idareden, idare edilmekten çıkması ve izlenen maksatlar içine, işleri hallolunmaz doğrultulara yöneltmek isteyen siyaset ifratçılarının karışması vaziyeti karıştırır, güçleştirir ve işleri çığırından çıkarır, tehlikesi belirmiş hale geldi. Toplanıyorlar, yürüyorlar, içlerine maksatları her halde ölçüsüz olan bilmedikleri insanlar karışıyor, gençlerin, öğrencilerin muayyen sınırlı meseleler için gösterdikleri duyarlığı, aşırı maksatlar için değerlendirmek, harekete getirmek çabasına giriyorlar. Böyle bir tehlike baş gösterdi, bunun üzerine boykotlar ve öğrenci hareketleri ile memleketin huzuru üzerinde bulut uyandırmalar, faydalı değildir, zararlıdır mülâhazası ile, düşüncesi ile arkadaşlarımın dikkatlerini uyandırmağa çalıştım.

Sevgili arkadaşlarım, bugün son öğrenci sorunlarının dile getirilmesi için gösterilen çabaların önemli bir safhasına geldik. Uyanış vardır, öğrenciler kendi sorunları için gösterdikleri çabaların çığırından çıkmasını istemiyorlar. Bunu açıkça belirttiler. Konuların çözülmesi için boykottan başka usuller bulmak ve aramak cemiyetimiz için zarurî bir geçit noktası oldu.

Öğrenci meselelerini, eğitim meselelerini çözümlemek cemiyetin ödevidir. Hiçbir kudret demokratik rejimde elinde olan yetkileri değersiz olarak veya kendi doğrultusunda olmayarak kullanmak yetkisine sahip değildir. Özgür müesseseler neye karşı mesuldürler. Özgür oldukları yerler vardır, fakat bütün özgür müesseselerin başlıca mesul oldukları yerler, bizzat kendi kendileri ve kendi müesseseleridir. Bir medenî cemiyette özgür bir takım müesseseler kurulabiliyorsa, bu medeniyetin ileri bir merhalesidir. Bu müesseseler kendi sorumluluklarını bilerek o sorumluluklarının sınırları içinde müesseselerini verimli bir surette yürütecek seviyeye yükselmişler, demektir. Cemiyet buna inanıyor ve bu kanaate özgür müesseseler kuruyor.

Sağ ve sol irtica

Siyasî iktidarların özgür müesseselerde hastalık çıktığı zaman ödevleri vardır, kayıtsız kalamazlar. Çünkü nihayette memleket işlerinin hepsi millet iradesine ve onun Büyük Millet Meclisi’ne, yasalarına bağlı olarak işlemek mecburiyetindedir.

Bu çekişme ve huzursuzluk devri siyasî olarak iktidarda bir takım ödevler belirtti. Atatürk Devrimleri’ni ve Atatürk müesseselerini medenî bir surette koruyup yürütmek için aşırı akımlara karşı o müesseselerin işlemesini, kanunların sağlaması lâzımdır. Kanunlarımız bunları sağlamıştır. Aşırı sol da, aşırı sağ da kendi etkilerini kanun içinde yürütmeye mecburdurlar ve bunlar aslında, [bu] iki uç, demokratik rejimin içinde kendi maksatlarını temin edilmiş görmezler, demokratik rejim dışında bir takım çareleri ararlar ve yürütmeye çalışırlar. Siyasî iktidarlar her nevi irticaa karşı sol irticaa ve sağ irticaa karşı taraf tutmadan memleketin huzurunu yürütmek mecburiyetindedirler. İlk sorumluluk siyasî iktidarlara düşer. Bir parti ödevlisi ve sözcüsü olarak söylemiyorum, hangi parti iktidarda olursa, demokratik rejimin kabul olunan bir memlekette aşırı uçların, irticaın, yani sol irticaın ve sağ irticaın her ikisinin memlekete hâkim olmak, kendi kanaatlerini memlekette yaymak ve etkin kılmak çabalarını bir tarafı tutmayarak önlemeye mecburdurlar. Bu geçirdiğimiz tecrübeler sol irticaa ve sağ irticaa karşı memleketin duyarlılığının bir işaretidir. Gençlerin hareketinde, dillerinde ortaya çıkmıştır, bu da onların Atatürk ilkelerine, emanetine, ehliyetlerine yeni bir işarettir. Eğitim meseleleri arasında, gençlerin çabalarını kendi maksatlarına alet etmek isteyen sol irticaa da vardır, sağ irticaa da vardır.

Siyasî iktidar bunların içinde taraf tutmadan, demokratik rejimin savunucusu olarak doğru bir istikamet tutmalıdır. Bu bir. Bu siyasî iktidara düşen görev ve siyasî partilere ve faal olan siyaset adamlarına düşen bir görevdir. İkincisi; boykotların durduğu ve sorunların çözümlenmesine güven gösterildiği bir ortamda, eğitim müesseseleri, üniversite kadroları, bir derdin ve hastalığın olgunlaşma devrine gelmiş gibi yeni bir gayret ve çalışma devrine girdiklerini bilmeleri lâzımdır.

Şimdi siyasî iktidar bir taraf tutmaz, irticalardan herhangi birine hattâ mü-samahalı olmazsa, cereyanlar karşı tarafa kendilerinin ilzam etmek istedikleri tarafın karşısına zarar verir haldeyse, bunu fırsat bilmek zihniyetinden uzak olmalıdırlar. Bunun gibi, üniversite içinde çıkan dertlerde karşı karşıya gelmiş olan otoriteler, her meseleyi her geçmiş güçlüğü unutup, ciddî olarak temasla ve anlayışla meseleleri çözümlemenin yolu nedir, yeni bir gayretle bunun içine girmek lâzımdır. Belki her millette vardır, bizim millette özellikle vardır. Bir çekişmede, bir taraf bu münakaşayı bıraktık dediği zaman şimdiye kadar onun karşısında bulunan, tamam nihayet bir şey yapamayacaklarını onlara anlattık. Yenen biziz. Yenilen onlardır, bundan sonra tamamıyla hâkim olarak kullanacağız, yürüteceğiz. Böyle bir zihniyet her türlü anlaşmanın zararınadır ve böyle bir zihniyet herhangi bir cemiyet dâvasında müzakere ile netice vermenin tam tersi olan bir yoldur. Eğer, karşı karşıya bulunan müesseselerden birisi şikâyetçi öteki onu halledici ise ve bunların çekişmelerden sonra beraber “şu meselelerimizi halledelim” diyorlarsa her ikisi unutup, kendi yetkileri içinde çare aramak yoluna giderlerse, bir taraf “sözümü yerine getirdim” iddiasına kapılmaksızın meselelere hal çaresi bulabilir.

Sevgili arkadaşlarım, hocalarım, böyle çekişmeli meselelerde bir oturuşta, bütün meseleleri çözümlemek mümkün değildir.

Kimisi kanun meselesidir kimisi tedbirler ve imkânlar meselesidir, amma, her iki taraf eğitim sorunlarıyla uğraşan taraflar, anlaşmak lüzumuna kani olurlar ve anlaşma iyi niyetinin her iki tarafta bulunduğuna inanırlarsa, bir araya gelip çözüm yolları bulabilirler.

Boykot kararını vermiş, bugün boykot halinde bulunan müesseselerden birini iki gün evvel dinledim. Millet Meclisi Başkanı da vardı yanımda, onunla beraber Türk Tarih Kurumu’nda dinledik. Boykot ilân edeceklerini söylemişler ve siyasî iktidar, onlar boykota gitmeden müesseseyi kapatmış. İmkânsız, vasıtasız genç çocuklar, şimdi sokakta çaresiz olarak ne yapacaklarını bilmez bir haldedirler. Bunlara yol göstereceğimizden, memleket huzurunu korumak için zorlayıcı tedbirlerden vazgeçiniz, dememizden faydalanarak boykotları bırakmışlar, bırakmaya hazırdırlar, amma meseleleri görüşülsün ve meseleleri tekrar açılsın, kendileri oraya girsin.

Yetkililere düşen görev

Sevgili arkadaşlarım, sevgili hocalarım, böyle ihtilatlar belirdiği zaman, yetki sahipleri ve sıkıntı içinde bulunanlar, karşılıklı “ben sözümü yerine getirdim” iddiasına kapılmaksızın meseleyi görürlerse, yetkili gene yerinde kalır, uymak mecburiyetinde olan gene hakkını alır, hem meseleler hallolunur, hem eğitim kurtulur, hem memleket bir huzur derdinden uzak kalır. Bugün meselelerden iki şey görüyorum ben, huzura kavuşmak için. Birisi; yumuşama halinden ve gençlerin, irticaların; sol irticaın ve sağ irticaın tesirine kapılmamak eğilimden doğru bir surette istifade eden bir siyaset yürüyüşü. Bunun çaresi, irticalardan her ikisine aynı uzaklıkta kalan bir siyasî iktidar hareketidir. İktidar tarafı bu, Müessese içi hareket “Nihayet dediğimi yaptırdım, şimdi ne istersem onu dinleyeceksin” tarzında güya ortada bulunan mesele şahsî bir çekişme politikasıymış gibi bir takım bencil duygularla hareket etmek yanlıştır. Bencil duygunun yeri yoktur. Yetkili olan sıkıntı içinde, şikâyet içinde, bulunulanın, istidadından uyuşma ve dinleme kabiliyetinden istifade edip, onu değerlendirmeye mecburdur. Sıkıntı içinde bulunan, gördüğü kolaylığın kadrini bilerek kendi meselelerinin mümkün olduğu kadar hallolunmuş ve hallolunacak inancıyla normal hayatını yürütmeye başlamasıyla mümkün olur. Bu iki noktayı Hukuk Fakültesi’ndeki arkadaşlarımın huzurunda siyasî mesele ve müessese meselesi olarak dile getirmeyi görev bildim. Buradan bütün münakaşa halinde bulunan müesseselerimize sesimin duyurulmasını istedim. Atatürk’ün büyük hatıralarını, acı hatıralarını ve çok şerefli günlerini dile getirdiğimiz bir günde memlekete bu tecrübe mahsulü olan çıkış yollarını söylemeyi ödev bildim.

Sevgili arkadaşlarım, günün meselelerini ve bugün içinde bulunduğumuz huzur dâvasını, dış ihtimaller konularını ameli olarak bir takım çarelere bağlayabildimse kendimi bahtiyar sayarım, ilginizi isterim ve bu çabada hepimizin elbirliği ile memleket durumunu koruyup, dertlerimizi çıkar yollara vardırmayı başarmanızı isterim.

 

 

 

 

Ankara Polatlı Alagöz Köyü Müzesinin Açılışı Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem’e Gönderilen Mesaj[133]

Polatlı-Alagöz köyü Sakarya Meydan Muharebesi’nin idare edildiği Başkumandanlık cephe karargâhı binasının müze yapılması çok soylu bir düşüncedir. Gerçekleştirenleri yürekten kutlarım.

Müze daima yaşamak için bütün temelleri taşımaktadır. Çok seviniyorum. Sakarya şehitlerini yürekten derin saygılarla anmayı bir borç biliyorum.

 

 

 

 

Tekirdağ’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Erol Erdoğan’a Gönderilen Mesaj[134]

Tekirdağ’ın kurtuluş yıldönümü büyük sevinç günlerimizden biridir. Yürek-ten kutlarım.

Mutlu günlerinde sevgi ve saygılarımı Tekirdağlı hemşehrilerime ulaştır-manızı rica ederim. Saygılarımla.

 

 

 

 

TBD Kongresi Dolayısıyla Ankara’da Bulunan CHP’li Belediye Başkanlarıyla Düzenlenen Toplantıda Yapılan Konuşma[135]

“Sevgili arkadaşlarım,

Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkanları toplantısına çok önem verdik. Seçimler esnasında Bakanlar, “Bize, iktidara rey vermezseniz kasabanıza, şehrinize yardım etmeyeceğiz” dediler. Bunu büyük ölçüde dile getirdik. Reddettiler. Ama seçimlerden sonra şikâyetler eksilmedi.

En çok önem verdiğimiz demokratik rejimde seçimler birbirinden farklıdır. Belediye seçimlerinde, iktidarla bir fark olacaktır. Biz de iktidar olunca bunun sonucunu göreceğiz. Demokratik rejim işleyecekse birbirinden ayrı örgütlerin birlikte çalışması lâzımdır. Çalışmazsa, memleket başına bir âfet olur. Bunu anlatmak istiyoruz.”

CHP Genel Başkanı İnönü daha sonra Belediye Başkan ve üyelerinin ayrı ayrı partilerden olmasının mahzurlu yönlerini dile getirmiş yapılan engellemelerden söz etmiş ve CHP’nin bu konudaki tutumunu dile getirerek şöyle demiştir:

“İstanbul Belediyesi mensubu arkadaşlarımıza, bizden olmayan Belediye Başkanı’na elimizden gelen kolaylığı göstermelerini istedik. Başka yerlerdeki engellemeleri sabırla yenmeye muvaffak oluyoruz. Memleketin büyük bir hizmetini çalışmaya muktedir bir hale getirmeye çalışıyoruz. Partizanlık yüzünden gerek İller Bankası’ndan ve mahalli idarelerden gördüğünüz güçlükleri dile getirmenizi istiyorum.”

İnönü, en küçük bir köy belediyesinin bile merkez tarafından haksızlığa uğratılmayacağını ve haksızlıkların tâkip edileceğini belirttikten sonra her şeyin merkeze doğru şekilde aksetmesi gerektiğini savunmuş, “Yanlış bir yolda olunabilir, bizim hatamız varsa bildirmekte fayda vardır. Doğru hesaplarla bilir vaziyete gelmeliyiz. Partizanca baskıyı önlemek ciddî bir kararımızdır” demiştir.

İnönü Belediye seçimlerine ve yenilenen seçimlere de değinerek özetle şöyle demiştir: “Yenilenen Belediye seçimlerinde istisnasız iyi sonuçlar aldık. Şu kanaate vardık ki; teşkilâtımız elbirliği ile iyi çalışırsa, büyük seçimde de iyi neticeler alacağız. İktidar güçlük içindedir. Vaktiyle almadığı tedbirler yüzünden neticede güçlüğe gitmektedir. Demokratik rejimin sonucu olan âkıbete gitmektedir.

Sorumluluğu çok güç bir durumda alacağız. Hep böyle olur. Parti teşkilâtı iyi çalışmalı, seçim mekanizması iyi işlemelidir. Son seçimde sandık başındakilerden bazısı çeşitli nedenlerle bırakıp gittiler. Sandıklar her marifete açık kaldı. Sandık mekanizması iyi işlemek lâzımdır. Sandık başlarına taraftarlarımızı getireceğiz.

Sol irtica, sağ irtica

Sol irtica ve sağ irtica bizim karşımızda aciz duruma düşmüştür, daha da düşecektir. Son zamanlarda memleket içinde buhran havası yaratan hareketler karşısında değeri ölçüsünde gerekeni yaptık. Hiç birinin CHP’yi kendi arzusuna göre kullanmasına fırsat vermiyoruz, vermeyeceğiz.

Bize hasım olan meşru siyasî kuruluşların bile, haksızlığa uğramasına müsaade etmeyiz. Zaman göstermiştir ki, bizim, cesur, dürüst ve demokratik rejim içindeki tutumumuz umumî efkârda anlaşılmaya ve tutulmaya başlan-mıştır.

Aramızda tam bir itimat vardır

Parti içinde geçimsizlik havadisleri uzun müddet yayılmıştır. Fakat bunların hepsini bir neticeye bağladık. Bizden ayrılmış olanların her tarafta bizim aleyhimize çalıştıklarını biliyoruz. Siyasî iktidarın en sağına geçmişlerdir. En sağ cereyanı temsil ediyorlar. Bizden ayrılmış olanlar, Allahsızlara karşı memleketi kurtarmak iddiası ile seçime girdiler. Bunu nurcular da ancak bu kadar söylüyorlardı. Bu kadar insafsız hareket etmişlerdir.

Bunlarla meşgul olmuyoruz. Bizim kendi partimizin içinde, münasebetlerimiz çok iyidir. Buna inanmanızı isterim. İşin başı benimle, Genel Sekreterimiz arasındaki münasebettir. Aramızda tam bir itimat vardır. Tam bir işbirliği ile beraber çalışıyoruz ve memleket içinde siyasî hayatımızı korumak için, doğru bir istikamete götürmek için, Bülent Ecevit benim en kuvvetli, en yakın desteğimdir.

Bunun yanında Millet Meclisi’nde ve Senatoda münasebetlerimiz çok iyileşmiştir. İki taraf birbirine tam, yürek emniyeti ile yardım etmek arzusunda ve kararındadır. Böyle bir hava içinde çalışmaya başladık. Bu son parti içi seçimlerden evvel çok ümit verici dedikodular almış yürümüştü. Bu son Merkez Yönetim Kurulu seçiminde ve TBMM seçimlerinde olan vaziyetler dolayısıyla beklenen ümitler bidayette olumsuz olarak yayılmış, propagandası yapılmış olmakla beraber bunların söndüğünü ve partimizin etrafında, Mecliste, merkezde ve umumî efkârda bir tesanüt havası yayıldığını görmekteyiz. Müsterih olabilirsiniz, emin olabilirsiniz. Merkez ve Millet Meclisleri tam bir ahenk içinde çalışmaktadır. Bunu size bildirmeyi bir vazife saydım.”

 

 

 

 

Üniversiteye Giremeyen Gençlere Verilen Öğütler[136]

(...) Sorunlarınızı öğrendim. Tâkip edeceğiz, ama siz ne yapacaksınız. Perişan olursunuz, herhangi bir saldırıya gitmeyip, sakin olun. Görünüşe göre, şimdi çabuk tedbir gece öğreniminin sağlanmasıdır.

 

 

 

 

AÜ’deki Sosyal Demokrasi ve Ortanın Solu Dernekleri Yöneticilerinin Ziyaretinde Ortanın Solu Üzerine Yapılan Konuşma[137]

“Federasyon Başkanınızın sözlerini dinledim. Hep aynı fikirdesiniz. Şimdi bizim için önemli olan, partide bir istikamet tuttuk. Senelerden beri memleketin sosyal meseleleri ve sosyal ihtiyaçları vardır. Bunları cesaretle ele alıp memlekete anlatmak lâzımdır. Biz de Ortanın Solu, başında sol kelimesi olduğu için hoş karşılanmadı. Rakiplerimiz, karşımızda bulunanlar, Ortanın Solu kelimesini alabildiğine ifratlara boğmaya çalıştılar. Ama bunların hepsinden muzaffer çıktık. Rahat rahat serbest konuşabiliyoruz. Sosyal meseleleri anlatabiliyoruz ve nihayet fakültelerimizde, genç kuşaklarımız da Ortanın Solu fikrindeki manâyı büyük ölçüde kavradılar diye teselli buluyoruz, güç alıyoruz. Aslında fakültelerde Ortanın Solu fikrinin veya aynı fikri tâkip ediyoruz diyen diğer siyasî kanıdaki örgütlerin CHP ile resmî bir ilişkileri yoktur. Kendi fakülteleriniz içinde, fakülte kanunları ve usulleri içinde serbestçe çalışıyorsunuz. Siyasî kanaatinizi serbestçe kullanmak fırsatı geldiği zaman bize göstereceğiniz teveccühü anlıyoruz. Bunun minnettarıyız. Bundan, söylediğim gibi güç alıyoruz. Ve memleketin geleceğini sosyal meseleleri anlatmakta ve bu bakımdan halkı bir inanca, bir emniyete, nefis güvenine eriştirmeye çalışıyoruz. Çok mesafe aldık, iktidara gelirsek daha çok mesafe alacağımızı umuyorum. İktidara gelmek için şartlarımız çok artmaktadır, artmıştır. Umumî efkâra kendimizi tanıtıyoruz. Üniversiteli gençlerimiz bizim düşüncelerimizi ve istikametimizi kolaylıkla ve süratle kavradılar. Sakıncalı gördüğümüz eylemlerde hem kendileri sakındılar, hem üniversitelileri böyle eylemlerden, bize aşırı eylemlerden korudular, korumaya muvaffak oldular.

Her nevi saldırıyı reddettik, fakülteler içinde çalışma imkânını, fena usulle-rin, fena tahriklerin etkisinden korumaya çalıştık.

Şimdi fakülteler normal bir çalışma düzenindedirler. Bu ihtiyaç içinde bulunan öğrencilerimizin maddi ihtiyaçlarını tamamıyla anlıyoruz. Lokaller isterler, daima fikirlerinin beslenmesini isterler, daima aydınlanmasını isterler.”

İnönü, daha sonra öğrencilerden birinin verdiği bilgiye karşılık, diğer parti-lerin sempatizanı olan öğrencilerin davranışları ile ilgili olarak:” Diğer partiler içindeki çekişmeler, çatışmaları nasıl karşılıyorlar onlar?” diye sormuştur.

Aynı öğrenci İnönü’nün bu sorusuna verdiği karşılıkta, “Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki boykot olayının TİP’in iç çekişmesinin bir sonucu olduğunu, Sadun Aren taraftarı öğrencilerin, bu hizbi TİP Genel Kongresi’nde kuvvetli kılabilmek için bu yolu seçtiklerini” söylemiştir. Boykot olayının fakülte içinde uyanık ve güçlü kadroya sahip olan Ortanın Solu Derneği tarafından etkisiz bırakıldığını da söyleyen öğrenciden sonra İnönü konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“İyi yetişmek esastır. İyi yetişeceksiniz, cemiyetin kaderine hâkim olacaksınız, görevleriniz çok önemlidir, görevler tahmin etmeyeceğiniz kadar süratle göze çarpar, üç dört sene sonra fakültedeki çalışmalarınızı bir gün gibi hatırlarsınız. Ama bu kadar kısa zamanda vaktiyle nazarî olarak meşgul olduğunuz yetkililerin üzerinize yüklendiğini görürsünüz. O günlere kendinize güvenerek ve başarı şartları oranları yüksek hale gelerek ulaşmanız, iyi bilgiyle bitişiktir. Şimdiden memleket için iyi yoldasınız, bu inanç içinde muvaffak olmak hiç şüphesiz karakter işidir, fakat bilgi bakımından sağlam olmayan karakter, iptidai bir halde kalır. Bilgi ile karakteri bir araya getirmek lâzımdır, cemiyet meselelerini halletmek için. Şimdi elimizde büyük ölçüde bilgi imkânları var. Bunu sakın ikinci derece bir mesele sanmayın. Ortanın Solu politikasını bilen arkadaşlardan şimdi, sizin de elinizde bulunmayan bir talepte bulunacağım diye ürkmeyiniz. Bir arkadaşın imtihanda askıya kalmasını kabul etmem. Gözünüz tutuyor mu? Her şeyden evvel, bilgi zemininiz kuvvetli olmalı ve zamandan tam istifade etmelisiniz. Ondan sonra her biriniz vaktinden evvel yetkilere sahip olmaya hak kazanmış insanlar olarak gelirsiniz. Kanınızda olan karakter kuvvetiyle başaramayacağınız işler yoktur. Bizim de gözümüz arkada kalmaz.

Sevgili arkadaşlarım hepinize selâmlarımı ve sevgilerimi sunarım.”

 

 

 

 

TBD Kongresi Dolayısıyla Ankara’da Bulunan CHP’li Belediye Başkanlarıyla Görüşmede Yapılan Konuşma[138]

(...) İnönü yaptığı konuşmasında derneği politikaya alet etme eğilimlerinin hiç olmazsa gelecek yıllarda olmaması temennisinde bulunarak şunları söyle-miştir:

“Kendi kurduğunuz eser içinde kalarak, medenî şartlar içinde çalışma ortamı yaratacaksınız. Bilimsel bir derneğin ayakta kalması, yaşatılması görevimizdir. Şikâyetlerinizi normal yollarla kamuoyuna duyuracaksınız ve ahenk içinde çalışma şartları kurulacaktır.”

İnönü, daha sonra komisyonlarda görev alan CHP’li belediye başkanlarını çalışmalarından dolayı kutlamış ve “Komisyonlarda fikirlerinizi kabul ettirmiş-siniz. Faydalı olmuşsunuz. Sebat ile çalışılınca sağduyular harekete geçer” demiştir.

İnönü konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Tüzük dışı, ahlâk dışı ve demokrasiye aykırı davranışlarla elde edilen başarılar geçicidir. Bunların böyle olduğu nesilden nesle ibret olarak anlatılır. Bu da tarih içinde insafsızlara karşı haklı insanların zaferi olarak anılır.”

Bir kısım belediye başkanlarının, hükûmetin farklı muamele yapmalarından yakınmaları üzerine de İnönü şunları söylemiştir:

“Eşit muamele yapılmadığı iddiasını hükûmet kabul etmiyor. Hükûmet ‘Delil göstersinler’ diyor. Elbette ki deliller gösterilmezse, şikâyetlerde kanun önünde ve kamuoyunda zayıf duruma düşülür. Hükûmet sorumlularının beyan-larını iyi niyetle karşılayınız ve şikâyetlerinizi delilleriyle ortaya koyunuz.

Biz siyasî parti olarak yalnız kendi partimize yapılan haksızlıkların değil, bütün kuruluşlara yapılan haksızlıkların karşısındayız. Bunun için usul ve şikâyetlerinizde inandırıcı örnekler vermelisiniz.”

 

 

 

 

Atatürk’ün Bir Fotoğrafı Üzerine Yapılan Açıklama[139]

İstanbul’da yayınlanmakta olan Bugün Gazetesi’nin 10 Kasım 1968 tarihli nüshasında çıkan Atatürk’le ilgili resim üzerine bir okurumuz CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye mektup yazarak bilgi istemiştir.

Okurumuz İnönü’ye yazdığı mektupta “10 Kasım 1968 tarihli Bugün Gazetesi’nin birinci sayfasındaki Atatürk’ün cüppeli, sarıklı ve tespihli resmî hakkında çıkan yazılar beni şaşırtmıştır” demekte ve bu konuda bilgi istemek-tedir.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, okurumuza verdiği cevapta şöyle demek-tedir:

“Bahsettiğiniz gazetede çıkan fotoğrafta Atatürk’ün giydiği kıyafet Libya’nın kurtuluş hareketini idare eden Sünusi’nin hediye ettiği elbisedir. İtalyanlar’ın Libya’yı işgali üzerine Sünusi Türkiye’ye sığınmıştı.

Libya kahramanı Sünusi, Atatürk’ün başında bulunduğu Türk kurtuluş savaşlarını, esir halde bulunan İslâm milletlerinin de kurtuluş hareketi sayıyordu. Sünusi hemen hemen Millî Mücadele’yi tutan nadir İslâm reislerinden biriydi.

Atatürk’e, kendi memleketlerinin, hattâ ailesinin kıyafetinden bir elbise hediye etmiştir. Atatürk’ün o kıyafetle fotoğraf çektirmesi Sünusi’ye ve o yoldan mücadele içinde bulunan Libya ulusuna saygı göstermek için bir davranıştan ibarettir. Bu ölçüde ve bu maksatla değerlendirilmesi lâzımdır.

Atatürk’ün bu şekilde din adamlarına ve gerçek dindarlara gösterdiği dikkat ve saygının misâlleri çoktur. Resmî ve özel münasebetlerinde.”

 

 

 

 

Tercüman Gazetesi’nin Bir Haberi Üzerine Yapılan Açıklama[140]

Tercüman Gazetesi’nin 20 Kasım 1968 tarihli sayısının birinci sahifesinde anahtar deliğinden sütununda, yayınlanan Siirt başlıklı fıkranın yazarı inanmadığı halde uydurma bir olayı nakletmiştir.

Aslı olmayan vakit vakit uydurulan bu hikâye üzerine CHP Genel Başkanı İsmet İnönü şu açıklamayı yapmıştır:

“Bu hikâyeden evvelce bahsetmişlerdi. Uydurma, baştan aşağı yalan ve saçma olan bu hikâyeye eski Siirtliler’den inanacak birisi olduğunu zannetmiyorum. Sorumlu olduğum zamanlarda, Siirt’in her ihtiyacı ile yerinden ve yakından meşgul olmuşumdur. Siirt’in vilâyetlerimiz içinde layık olduğu, ileri bir bakıma erişmesi için sorumluluk ve Siirtliler’e özel bir sevgi duygusu ile Siirt’in ihtiyaçlarına yetişmeye çabalamışımdır. Tekrar ediyorum, Siirt’i içme suyundan yoksun kılmak için, Siirt’in ve Siirtliler’in kadrini küçümseyen sözler, ne açıktan, ne mahrem hayatımda hiç kimseye benim ağzımdan çıkmamıştır. Çok insafsızca olan bu uydurma, bana reva görülen sayısız uydurmaların bir örneğidir.”

 

 

 

 

Ziraat Bankası’nın 105. Kuruluş Yıldönümü Kokteylinde Yapılan Sohbetler[141]

(...) İnönü elini öpmek, kendisi ile resim çektirmek isteyenlere, “Siz memur musunuz?” diye sorup, hep, “Evet, memuruz” karşılığını alınca, “Vay halinize” dercesine elini sallayıp durdu..

Ali İhsan Göğüş’ün koluna girip salonu dolaşan, konuklarla tanışıp şakalaşan İnönü’nün yanına bir ara Millî Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu geldi. Topaloğlu “Saygılarını sunduktan” sonra CHP Genel Başkanı’na:

“Paşam, hiçbir şey içmediniz, hep dolaştınız” dedi ve ekledi: “Kulübe hiç gelmiyorsunuz Paşam. Gelin de briç oynayalım. Bir defa 10 liramı almıştınız. Onu almak istiyorum sizden.”

İnönü bunun üzerine bir kahkaha attı ve yanında bulunan Nâsır Zeytinoğlu’na ne iş yaptığını sordu.

İşçi misin yoksa büyük toprak ağası mısın?

Zeytinoğlu, “Şimdi ziraat yapıyorum Paşam. İşçiyim yani” diye cevap verince İnönü, ikinci sorusunu; “İşçi misin yoksa büyük toprak ağası mısın, kaç dönüm toprağın var?” diye ekledi.

Zeytinoğlu İnönü’ye 2 bin dönüm toprağı olduğunu söylerken Millî Savunma Bakanı bir espri yaptı. İnönü’ye “Zeytinoğlu’nun toprağı azmış, almazsınız her halde Paşam” dedi.

(...)

 

 

 

 

Amasya Taşova’ya Bağlı Belevi Köyündeki Olaylarla Üzerine Düzenlenen Basın Toplantısı[142]

“19 Kasım 1968 Salı günü Amasya ilimizin Taşova ilçesine bağlı Belevi adlı köyde yaşayan vatandaşlarımıza mahalli orman idaresinin bir kararını uygulama nedeniyle ve valinin emriyle jandarmaya ateş açtırılmış ve bu haksız ve insafsız şiddet muamelesi sonunda biri 18 yaşında iki kadın vatandaşımız ölmüş ve 13 kadar kadınlı erkekli vatandaşımız da –dördü ağır olmak üzere– çeşitli yerlerinden yaralanmışlardır.

20 Kasım 1968 günü akşamı Belevi köyü halkından bir heyetin Ankara’ya gelerek bana anlattıkları şudur: Taşova’nın Tekke bucağına bağlı Belevi köyü ile Geydoğan köyleri arasında kökleri tarihlere kadar uzanan bir orman ihtilâfı ve geçimsizlik hali vardır. Bunun sonucu olarak geçmiş devirlerde ve tarihlerde bu iki komşu köy arasında kan dökülmesiyle sonuçlanan kavgalar da olmuştur. Buna rağmen mahalli orman idaresi Belevi köyünü sel baskınına karşı koruyan ve bundan dolayı bu köy halkı tarafından bakımlı bir halde korunan ormandan Geydoğan köyüne “yakacak odun kesme” izni vermiş ve bu iznin, ormanın Belevi köyünü örten kısmının dışındaki bir bölgeye çevrilmesi için valilik ve diğer görevliler tarafından vahim bir olaya sebebiyet vermemek için yapılan talepleri, ne mahalli orman idaresi, ne de Geydoğan köylüleri kabul etmişlerdir. Geydoğan köyü üstelik orman idaresince kendilerine ayrılan “odun kesme” kısmına, mevcut başka yollardan da gitmesi mümkün iken, bu yolların uzun olduğu gerekçesiyle Belevi köyüne ait tarlalardan gitmeyi istemektedir. İki köy arasında son haftalarda had noktasına ulaşan gerginlik, özellikle bu mülkiyeti Belevi köyü halkına ait toprakları çiğneyerek geçme isteğinin arazi sahiplerince kabul edilmemesinden doğmuştur. Amasya Valisi ilk önceleri orman idaresinin ve Geydoğan köyünün taleplerini kabul etmek istememiş olduğu halde, son günlerde tutumunu değiştirmiş ve Belevi köylülerinin kendisine yaptıkları başvurmaları ve yalvarmaları reddederek orman idaresince verilen kararın ve Geydoğan köylülerinin yol taleplerinin aynen yerine getirilmesini uygun görme cihetine gitmiştir.

19.11.1968 Salı sabahı erken saatlerde Taşova ilçesinin jandarma birliği Geydoğan köyü için orman yolu olarak geçişe açık tutulmak istenilen yere toplatılmış, bir süre sonra da bu kuvvet vilâyetin diğer ilçelerinden YSE ve Bayındırlık araçlarıyla taşınan yüzü aşkın sayıdaki jandarma müfrezesiyle takviye edilmiştir. Geydoğan köyü halkı ancak bundan sonra köylerinden yürüyüşe geçmiş ve zabıta tarafından uzak bir yerde durdurularak bulundukları yere oturtulmuşlardır. Bundan sonra jandarma birliklerinin başında bulunan astsubay başçavuş iki komutan kendileri at üstünde ve erlerine süngü taktırmış olarak, yol vermemek için köye ait tarlalar üzerinde oturan ve yüzde 90’ından fazlası kadın ve çocuklardan ibaret olan Belevi köylülerinin üzerine yürüyüşe geçmişlerdir. Bu yürüyüş devam ederken jandarma birlikleri üzerine çocuklar ve kadınlar tarafından taşlar atılmıştır. Bunun üzerine komutanlar ellerinde silâhları, atlarını halkın üstüne sürmüşler, biri dolu düzgün halkı ayırıp geçmiş, fakat diğerinin atı halktan ürküp birden durduğu için binicisi yere düşmüş ve yere düşer düşmez de derhal ayağa kalkıp birliğe “ateş” komutu vermiş ve kendisi de elindeki siten tabancasının şarjörünü 55 yaşındaki bir kadının üstüne boşaltarak bir bacağını biçmiştir. Bu sırada müfrezenin çok büyük kısmı havaya, diz çökerek nişan alan 8-10 er de ellerini havaya kaldırarak ateş edilmemesini yalvaran vatandaşlara ateş etmektedirler. 18 yaşındaki genç kız bu ateş sonucunda sırtından yaralanarak hemen; bir bacağı siten tabancasıyla biçilen yaşlı kadın da saatlerce sonra hastaneye götürülürken ölmüş, 13 kadar vatandaş da dördü ağır olmak üzere yaralanmışlardır.

Olayı yerinde incelemek ve tespit etmek üzere Amasya’ya gönderdiğimizi iki milletvekili arkadaşımız (Ferda Güley, Yaşar Akal) dün (22 Kasım sabahı) dönmüşler, valinin halkın zabıta kuvvetlerine hücum ettiği, bazılarının ellerinden tabanca ve tüfeklerini, tüfek mekanizmalarını aldığı, ateş emrinin bunun üzerine verildiği yolundaki iddialarının doğru olmadığını, uzaktan taş atma davranışı dışında halkın hiç bir fiili mukabelede bulunmadığını tespit ettiklerini, esasen tek bir jandarmanın da yaralanmış bulunduğunu ifade etmişlerdir.

Olay budur ve neresinden ele alınırsa alınsın esef vericidir.

Vaka mahalline jandarma subay ve komutanları, Kaymakam ve Vali hiç kimse gitmemiştir. Savcı dâva açmak için ölen ve yaralananların ailelerinin şikâyet etmeleri lâzım olduğunu söylemiştir. Halbuki geniş hazırlıklardan ve alınan tertiplerden idare makamlarının olduğu kadar adliyenin de daha evvelden haberli olması lâzımdır.

Bugün size bunları duyurmamın sebebi şudur: Vatandaş aleyhine kanunî hiç bir mecburiyet olmaksızın öldürmek kastiyle silâh kullanılmıştır. Vakadan sonra şu âna kadar adalette, idarede tahkikat açmak ve takibe geçmek eğilimi görülmemiştir. Daha ziyade kaygılanacak nokta şudur: Validen jandarma komutanına kadar bütün idare âmirleri hesap vermek durumunda iken, tahkikatı idare etmek durumunu muhafaza ediyorlar, bunların hepsinin geçici de olsa yerlerinin değiştirilmesi lâzımdır. Hükûmet türlü siyaset sebeplerinde karıştığı hissolunan facianın tahkikatına bir an evvel tevessül etmelidir. Vaka tabiatıyla önemli bir mesele olarak Mecliste de tâkip olunacaktır.”

Sorulara cevaplar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü daha sonra gazetecilerin sorularını cevap-lamıştır.

Bu arada olay yerine giden CHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Ordu milletvekili Ferda Güley, gazetecilere, jandarmanın köylülere açtığı ateşte ele geçirilen sten ve piyade tüfeği kurşunlarının boş kovanlarını göstermiştir.

Bunun üzerine İsmet İnönü: “Günlerden beri, göz göre göre felâket hazırlanıyor, tertipleniyor, geliyor, söyleniyor hazırlanıyorlar. En nihayet mesul makamlar göz göre göre bir faciayı meydana getiriyorlar. Vak’a olduktan sonra gidip ne oldu diyor idari makamlar ve şimdiye kadar da bir tahkikata tevessül etmiyorlar. Daha fenası bütün bu tertibi yapanlar tahkikatı da kendileri yapacaklar. Olmaz böyle şey. Son derece esef verici ve teessür uyandırıcı bir hâdisedir” demiştir.

 

 

 

 

Uluslararası Gençlik Örgütleri Temsilcileriyle Yapılan Söyleşi[143]

İnönü, gençlik temsilcilerini köşkün üzeri camlarla kaplı bölümüne aldı. Burada kendileriyle tanıştı önce. Kendisine tanıtılan bir gence saçlarının niçin çabuk ağardığını sordu. Genç başından çok şey geçtiğini söyledi. İnönü “Gelin size bir şeyler yedireyim” diyerek masa üzerinde bulunan lokum ve kestane şekerlerinden ikram etti. Bu arada “Nerde Yugoslav? Nerde Romanyalı?” diye sorarak “Bunları bitireceksiniz, gelin buraya” dedi.

Bundan sonra İnönü önce Romen gencini yakalayarak sorularına başladı:

İnönü– Bu seminerde ne yaptınız?

Romen– Gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasındaki ilişkiler üzerinde durduk.

İnönü– İlginç mi?

Romen– Çok ilginç. Türk üyeler çok hazırlıklı gelmişler. Çok yüksek bilimsel konuşmalar oldu.

İnönü– Gelin size çay içireyim.

Camlı salondan köşkün içindeki salona alındı gençler. İnönü bu defa Dünya Gençlik Teşkilâtı Genel Sekreter Yardımcısını yanına çağırdı.

İnönü– Kaç yaşındasınız siz?

Genel Sekreter Yardımcısı– 40 yaşındayım.

İnönü– Daha ne kadar bu görevde kalacaksınız?

Genel Sekreter Yardımcısı– Ben genç sayılırım.

İnönü– Bende 80’den fazlayım ama gençliğimi muhafaza ediyorum. Sizde öğrenci olayları oldu mu?

Genel Sekreter Yardımcısı (Hollandalı) – Bizde de oldu.

İnönü– Ne istiyor sizin öğrenciler?

Genel Sekreter Yardımcısı– Eğitimde reform, politikada daha büyük etki ve üniversitede yönetime iştirak.

İnönü– Öğrenci olayları en çok nereyi etkiledi?

Genel Sekreter Yardımcısı– Fransa’yı.

İnönü– Ama onlar reforma başladılar.

Genel Sekreter Yardımcısı– Öyle diyorlar.

İnönü– Ben onların reform çalışmalarını çok ilginç buldum.

Gençlik temsilcileri arasında bulunan CHP’li senatör Zihni Betil’in kızın-dan, babasının ve annesinin nerde olduğunu sordu, sonra “Bu saçlar senin mi?” dedi.

Artan Betil– “Benim!” diye cevap verdi. İnönü devam ederek: “Bu moda hipi mi, bipi mi?” diye sordu. Genç Betil: “Hipi” diye cevap verdi. Herkes gülüştü. İnönü yeniden Romen temsilcisini aradı.

İnönü– Seminerde hep Türkler konuştu galiba?

Romen– Hayır, ben de bir kaç defa söz aldım. Az gelişmiş ülkelerle zengin ülkeler arasında dialog çok lüzumlu.

İnönü– Bizim gençlikle sizinkiler arasında görüş ayrılıkları var mı?

Romen– Ufak ayrılıklar var. Çağımızın en büyük sorunu zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki ilişkiler sorunudur.

İnönü daha sonra gençlere bakarak, “Hiçbir şey yemiyorlar. Kabahat bende değil” dedi. Az sonra gelen grubun bir programı olup olmadığını sordu. Hitit Müzesine gideceklerini öğrendi. (...)

 

 

 

 

Burdur Karamanlı Belediye Seçimleri Dolayısıyla Gönderilen Mesaj[144]

Karamanlı belediye seçimlerine katılan seçmen vatandaşlarıma saygı ile sunulmuştur.

Karamanlı Belediyesinin sayın Başkanını kaybetmek gibi bir acıya uğradıktan sonra beldenizde yeniden seçim yapılmaktadır. Önce rahmetli belediye başkanını saygı ile anmak ödevimizdir. Şimdi seçim vazifemizi yerine getirmeye çalışacağız. Bu seçimde Belediye Başkanlığı için CHP adına eski tecrübeden geçmiş sayın Ömer Aşık arkadaşımızı aday olarak değerli oylarınıza sunuyoruz. Karamanlı Belediyesinin başarılı olması için vatandaşlarımızın ehliyetine güvenilir bir başkan seçip ona yardımcı olmayı kararlaştırmaları lâzımdır. Karamanlı vatandaşlarımızın seçimlerine saygı göstermeyi ödev biliriz. Bu ödev duygusu ile geçmişleri yad ediyoruz. Samimiyetle inanıyoruz ki, Ömer Aşık arkadaşımız Karamanlı Belediyesine hizmet edecektir. Seçmen vatandaşlarımıza inançla Ömer Aşık’ı takdim ediyoruz. Seçim propagandasında herhangi bir adayı ahlâk dışı kötüleme ile vatandaş gözünden düşürmeyi doğru bulmayız. Böyle usullere girmeyiz. Bu inançlarla seçimin iyi vatandaşlık münasebetleri içinde olmasını tavsiye ederiz. Adayımızı iyi niyetle sunuyoruz. Takdirini isteriz, karar sizindir ve bizim için saygıya lâyıktır.

 

 

 

 

Çorum Alaca’da Atatürk Büstünün Açılış Töreni Dolayısıyla Kaymakam Yener Ünlüer’e Gönderilen Mesaj[145]

Çorum’un Alaca İlçesinde AP’li Belediye Başkanı’nın diktirmek istemediği Atatürk büstünün açılış töreni yarın yapılacaktır.

Bu münasebetle CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Alaca Kaymakamı Yener Ünlüer’e şu telgrafı göndermiştir:

“Atatürk’ün büstü için gösterdiğiniz gayretlerin değerli sonucunu sevinçle öğrendim. Sizi kutlarım. Memleketimiz, sizin gibi ödevini bilen genç kuşaklara güvenmektedir.”

 

 

 

 

Kadınlara Seçme ve Seçilme Haklarının Tanınmasının 34. Yıldönümü Dolayısıyla TKB Kongresinde Yapılan Konuşma[146]

Türkiye Kadınlar Birliği’nin Kongresi’ni derin saygılarla selâmlıyorum.

Türkiye Kadınlar Birliği’nin üyeleri partiler üstünde kadın vatandaşlar olarak bir arada çalışırlar. Bu karakterlerle memleket içinde toplum dertlerini beraber görüşürler. Memleket dışında kadınlar arası hayata değinerek ortak sorunları incelerler, insanlık birliğini sağlamaya gayret ederler. Görüyorsunuz ki memleket içi ve memleket dışı bakımından Türkiye Kadınlar Birliği’ne önemli görevler düşmektedir. Bundan dolayıdır ki Türkiye Kadınlar Birliği’nin çalışmasına yardım için tahsisat konmuştur. Övünerek söyleyebiliriz ki Türkiye Kadınlar Birliği, imkân buldukça uluslararası ilişkilerde Türkiyemizi vekâr ile ve bilgiyle temsil etmektedir. Türkiye Kadınlar Birliği’nin bu tarz ilişkilerde bulunabilmesi için desteğe ihtiyacı vardır. Böyle çalışmalar hükûmetçe Türkiye Kadınlar Birliği’ne özel bir dikkat gösterilmesi, en azından güçlük çıkarılmasına müsamaha ve müsaade edilmemesi ölçüsünde başarı kazanırlar. Uluslararası ilişkilerde Türkiye Kadınlar Birliği’nin faydalı bir üye kuruluş itibarında olmasından elbette milletçe istifademiz bulunacaktır. Bu mülâhazalara hükûmetin dikkatini çekmeyi görev sayıyorum. Memleketimize şeref ve varlık sağladığından dolayı da Türkiye Kadınlar Birliği’ne, her düşünceden önce teşekkürler borçlu olduğumuzu belirtmek isterim.

Türkiye Kadınlar Birliği, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri olan kadın hakları ve kadın hürriyeti temeline dayanır. Kadın hakları, Cumhuriyeti kuran Atatürk’ün devrimlerinin önünde bulunanlarındandır. Benim kanıma göre, belki de bunların en fazla manâ taşıyanıdır. Kadının, mahkum olduğu kapalı hayattan kurtulup Türk toplumu içine girmesi millet bütünlüğünü fiili ve mânevi bakımdan sağlayan en etkili adım olmuştur. Biz, kadını toplum içinde çalışan herhangi bir millete nazaran, kapalı kadın hayatımızla sayımızın yarısının gücünden faydalanamaz durumdaydık. Düşünce bakımından, maddi manevî her plânda tesir bakımından hal buydu. Kadının topluma girmesiyle, tekrar ediyorum, millet bütünlüğü sağlanmıştır. Asırların kapalı hayatı ve bunu sağlayan türlü baskılar kadınlarımızın yüksek kabiliyetlerini meydana çıkarmamıştır. Yarım asır gibi milletler hayatında kısa bir tarihi devrede kadınlarımız en yüksek bilimden en mütevazı ödeve kadar her dalda övünülecek yetki ve başarı göstermişlerdir. Bu sonucu iftiharla milletimizin gözünde belirtiyorum.

Kadın haklarının yerleştirilmesi daima nazik bir konu olmuştur. Asırların bir haksızlığını düzeltmek, özellikle erkeklerin iptidai iddialarını adalete yöneltmek kolay bir teşebbüs değildi. Daha zoru, kadınların mahkum edildikleri eksik yaratılış ithamı asıl kadınlar tarafından savunuluyordu. Eski âdetlere alışmış kadınların mukavemeti uğradığımız güçlüklerin başındaydı.

Şimdi siz bunları çok şükür, biraz masal niteliğinde dinliyorsunuz. Karşımda bulunanların kafes ve peçeyi ömründe denememiş vatandaşlar olmaları bana geleceğin en sağlam teminatı görünüyor. Benim şaştığım, böyle bir kadın toplumuna eski mahkumiyet âdetlerini söyleyecek ve onları geri götürmek isteyecek genç kadınların çıkması gibi inanılmaz irtica hareketlerine bugün rastlanabilmesidir. Bunları söylüyorum: Bu size güvencimin bir delilidir. Ama aynı zamanda, toplum hayatında neler olabileceğinin bilinmesinin de bir lüzumlu uyarma teşkil ettiğine inanıyorum.

Kadınların siyasî hakları kabul edileli 34 yıl olmuştur. İlk kadın milletvekilleri 17 kişi olarak Meclise girdiler. Her birisi, hattâ köyden gelmiş olanı da Meclis hayatında iyi hatıralar bıraktılar. Faydalı ölçülerde milletvekilliği yaptılar.

Bugün, 34 yıl sonra, Millet Meclisi’nde ve Senatoda bulunan kadın üyelerimiz, bütün partilerdeki toplamları olarak 15’i ancak buluyor. Siyasî temsil itibariyle kadın devriminde bir ilerleme kaydettiğimiz söylenemez. Hattâ çok partili hayata erkeklerin elinden kadın vatandaşlarımızın haklarını alabilmek hususunda daha başarısız olduğumuz haklı olarak söylenebilir. Bu konuları biz, siyasî alanlarda bir kusur olarak öne sürmekten geri kalmıyoruz.

Saygı değer Kongre Üyeleri, Türkiye Kadınlar Birliği teşkilâtının özelliğine de burada değinmek isterim. Siyasî partilerimizin kendi örgütleri içinde kadın kolları da vardır. Bu kollar bağlı oldukları siyasî partilerin prensiplerini ve dâvalarını güderler. Türkiye Kadınlar Birliği ise siyaset dışında, yani üyelerinin şahsen bağlı oldukları partilerin prensipleri çizgisinde değil, toplum sorunları ve gerekirse kadın hakları ve hürriyetleri üzerinde görüşür, çalışır. Bu hal siyasî hayatın büyük bir uygarlık aşamasına erişmesi demektir. Kadınlarımız, çeşitli partilerden olarak bir arada toplum meseleleriyle uğraşabilirlerse toplumun bütünlüğünü özel siyasî tesirler dışında tutup korumayı öğrenmiş ve göstermiş olacaklardır. Bu karakter siyasî hayatımızın her alanda partizanlıktan kurtulup vatandaşın beraber yaşaması ve çalışması imkânını sağlayacak bir eğitim örneği sayılır.

Sayın Üyeler, Türkiye Kadınlar Birliği’nin Kongresi’ni sevinçle selâm-lıyorum. Size yürekten başarılar dilerim. Türkiye Kadınlar Birliği’nin içerde ve dışarıdaki görevlerinde üstün bir ehliyetle, seçkin bir itibar içinde çalışması halis dileğimizdir.

 

 

 

 

Eski Milletvekili Mustafa Fahrettin Tiritoğlu’nun Ölümü Üzerine Oğlu CHP Balıkesir Merkez İlçe Başkanı Mehmet Tiritoğlu’na Gönderilen Mesaj[147]

Fahrettin Tiritoğlu ile memleketimiz idealist, vatansever büyük bir evlâdını kaybetmiştir.

Bütün ömrü boyunca yakın arkadaşlığımız ve partimizin sarsılmaz desteği ve üyesi idi.

Rahmetliye Ulu Tanrı’nın mağfiretini niyaz ederim. Bütün ailesinin derin acısını yürekten paylaşırım.

 

 

 

 

Ramazan Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[148]

Vatandaşlarımın Ramazan Bayramı’nı derin saygılarımla kutluyorum. Bayram günü bütün ailelerinizin sinirlerini toplayarak yakınlarına ve çocuklarına teselli ve ümit telkin etmelerini dilerim.

Bayrama günlük çekişmelerin kızgın günlerinde giriyoruz. Bu sebeple üç günlük bayram, sinirlerinizi de dinlendirmek için değerli bir fırsat sayılmalıdır.

Gelecek günler ne kadar çetin görünen gailelerden kurtulmamız, güçlüklerden ferahlığa çıkmak için bünyesindeki köklü nitelikleri harekete getirecektir.

 

 

 

 

Bazı GP’lilerin Kendisini Ziyaret Ettiği Söylentileri Üzerine Gazetecilere Söyledikleri[149]

(...)

CHP Genel Başkanı İnönü, “Güven Partililer, sizin bazı üyeler tarafından ziyaret edildiğiniz yolundaki haberlere karşı yayınlar yapıyorlar, ne diyorsunuz?” şeklindeki bir soruya şu cevabı vermiştir:

“Benim temaslarım geniştir ve bir sınıra bağlı değildir. Görüştüğümüz insanların mensup oldukları partileri bile araştırmam, hattâ sormam. Demek istiyorum ki, benimle görüşen vatandaşlarım arasında elbette GP’liler de bulunabilir. Bu hususta yapılan polemik yayınları eskidir ve bir temele dayanır.

Benim, siyasî hayattan çekilmem arzu edilir. Siyaset adamları, kendilerine mensup olanların benimle temasa gelmesini arzu etmezler. Bir zamanlar, hattâ ben Reisicumhur iken, benimle kendi parti mensuplarının görüşmeleri açıktan yasaklayan kararlar alınmıştır. Hülâsa politikacılar kendi mensuplarını her ne sebeple olursa olsun benimle temasa gelmekten alıkoymak için münasip gördükleri her çareye başvururlar.

Bu hareketler benim üzerimde bir etki yapmaz. Benimle temas etmek iste-yenlere hiçbir şekilde engel olmaz, kervan siyasî hayatta yürür gider.”

 

 

 

 

Bayram Gazetesi’nin İç ve Dış Politika Konulu Sorularına Verilen Yanıtlar[150]

Soru:Ortadoğu’da yaklaşan savaş tehlikesi karşısında, Amerika ve Sovyet Rusya bu bölgeyi kendi nüfuzlarıyla sıkı sıkıya ilgili kabul ettiklerini açık-lamışlardır. Son zamanlarda Boğazlardan geçen Amerikan savaş gemileri ve Sovyetler’in Akdeniz’deki deniz güçleri de Ortadoğu buhranıyla ilgilendi-rilmektedir. Bu durumda Ortadoğu krizi ve Türkiye’nin bu kriz karşısında takın-ması gereken tutum konusunda görüşlerinizi açıklar mısınız?

İnönü:–Ortadoğu’da Arap-İsrail savaşından beri yeni bir huzursuzluk devri açılmıştır.

İlk günden beri memleketimizin ne vaziyet alması lâzım geldiğini söyledik.

Arap-İsrail çatışmasında tam açıklıkla tarafsız kalmalıyız.

Bu büyük karışıklıkta son söz, Birleşik Amerika ve Sovyetler Birliği’nin beraber bulacakları bir adaletli barış düzenini getirmelidir.

Yeni karışıklıklar, hattâ savaşlar olsa bile başka türlü sonuç gelmeyecektir. İki devlet bir an evvel barışın gelmesi üzerinde ilgili olmazlarsa bizim açıktan tarafsızlıkla devam ederek üzüntüyle seyirci kalmaya çalışmamız zarurîdir.

Soru:–Adalet Partisi Kongresi’nin eski Demokrat Partililer’den Yassıada’da hüküm giymiş olanlarına siyasal haklarının verilmesini ve Anayasanın, 1950-1960 döneminde ülkeyi yönetenleri suçlayan giriş bölümünün kaldırılmasını öngören bir önerge kabul etmesi karşısında görüşünüz nedir? Bu önergeye paralel olarak TBMM’ye teklif veya hükûmet tasarısı verildiği takdirde parti olarak nasıl bir tutum takınmayı düşünüyorsunuz?

İnönü:–AP Büyük Kongresi’nin getirdiği mesele henüz kongre içi bir davranış niteliğindedir. Bu davranışın ne biçimde bir karar isteyerek siyaset sahnesine çıkacağını bilmiyoruz.

Tahmin üzerede [üzerine], sorumlu bir denetleme partisi olarak, bir durum takınmayı faydalı bulmuyoruz.

Soru:–1969 seçimlerinde partinizin nasıl bir sonuç alacağını umuyorsunuz? Sizce tek parti iktidarı mı, yoksa koalisyon hükûmeti mi daha çok muhtemeldir?

1968 yılı içinde siyasal partilerimizin hemen hepsinde değişik derecelerde iç çatışmalar görüldü. Ya da kamuoyuna öyle aksetti. 5. sorumuz bu parti içi çatışmaları belirli bir mihenge varmak amacıyla hazırlanmıştı. Sorumuzda “Partinizin içinde herhangi bir fikir çatışması var mıdır? Partinizin içinde çatışma olduğuna dair basında öne sürülmüş yayınlar varsa bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

İnönü:–Partimizin içinde herhangi bir fikir çatışması yoktur. Çatışma oldu-ğuna dair yayınlar varsa, ya bu yayınları yapanların özellikleri budur, yahut lüzumsuz vehimleri vardır. Cevap aramağa değmez.

Soru:–Türkiye’nin ekonomik durumu hakkındaki görüşlerinizi açıklar mısı-nız, kalkınma plânı gerektiği şekilde yürütülmekte midir?

İnönü:–Ekonomik durum memleketin büyük sorunudur. Bütçe görüşmesi içindeyiz. Her gün, her vesile ile uzun açıklamalar göreceksiniz.

Soru:Kamuoyunda ülkemizin, sağcılık ve gericilik, solculuk ve komünistlik veya hem sağcılık hem de solculuk tehlikesine maruz bulunduğu görüşlerini savunan üç kanat vardır. Siz bu tehlikelerden hangisini varit görüyorsunuz? Eğer tehlikeli bir durum olduğu inancındaysanız, sizce bu tehlikeyi önlemek için ne yapılmalıdır?

İnönü:–Bu akımların kendi nitelikleri ölçüsünde her birinin bir etkisi elbette olacaktır. Tehlike var mıdır ve nasıl tedbirlerle önlenecektir? Bu sorunun olumlu cevabı, tehlike ve tedbiri hakkında zamanında iktidarın doğru teşhis koyabilmesine bağlıdır. Tehlikeyi önleyecek asıl tedbir budur.

Soru:–Kıbrıs meselesinin gidişatından memnun musunuz?

İnönü:–Kıbrıs meselesi bir kalın örtü arkasına geçti. Bir ucundan aralayıp asıl manzarayı görünce gerçeğin ümit verici olmasını diliyoruz.

 

 

 

 

 

“İktidar, Muhalefet ve Sağduyu” (Makale)*[151]

Bir bakıma siyasî hayatımızın en çetrefilli sorunlarının masa üzerine geldiği günlerdeyiz. Biz bu konuda bütün tartışmaların derinliğine, içine girmek zama-nının henüz gelmediği kanısında olduk.

Siyaset adamı olarak her olayda özellikle önemlisinde hemen tepki göster-mek bir ödev olduğu kadar her türlü patlamaya elverişli olan olaylarda gerçek niyetlerin yanılmayacak açıklıkla meydana çıkmasını bir kaç gün beklemekte siyasetçiler için bir tedbir saydığı konular da vardır.

Biz, isabetli tedbir taraflısı olduk.

Kanımız şudur ki, Türk idaresinin sorumluları ve denetleyicilerine aklı ba-şında bir davranış, sonunda hâkim olacaktır.

Bu anı isabetle görmek için biraz sabretmekte fayda vardır kanısı bize hâkim olmuştur.

Cumhuriyetin yerleşmesi büyük emekler sonucudur.

Cumhuriyet düzeninin milletimize ve memleketimize yeni bir medenî çehre ve en geniş ülkemizin verdiği siyasî varlık kadar bir itibar verdiği mübalâğasız bir gerçektir. Bu gerçeğin kadrini bilmek hepimizin borcudur.

Bugünkü toplumumuzun bahsettiğim gerçeği yüreğinde duyduğuna samimî olarak inanıyorum. Onun için güçlüklerimizin kötü bir yola sürüklenmesine sağduyu ile iktidarımızın ve muhalefetimizin engel olabileceğini ümit ediyorum.

Bayram Gazetesi’ne iyi dileklerimi yazarken fırtınalar içinde sinirlerimi iyice toplamış olarak sükûnetle, iyi dileklerimi geleceğe ait sarsılmaz iyimserlik duygularımı tekrar dile getiriyorum.

 

 

 

 

“Yeni Bir Çaba Devri” (Makale)*[152]

Egeliler’e sevgilerimi ve saygılarımı söylemek için Bayram Gazetesi’nin aracılığı, bana bir müjde oldu. Milletimizin siyasî hayatında Ege’nin düşünceleri, ıstırapları ve sevinçleri ile beraber ayrı ayrı etken olmuştur. Ege’nin duygularına daima yakından katıldık. Şimdi çok şükür uzaklarda kalmış olan çile günlerinde Ege’ye varmak, onu kurtulmuş görmek, ömrümüzün başlıca hırsı ve amacı idi. Sevgiliye kavuştuktan sonra onun ıstırapları, memleketin kurtarıcı kısmının dertleri ile beraber devlet idaresinin başlıca konusu olmuştur.

Ege halkının dar ve geniş zamanlarda memleket siyaseti üzerinde olumlu etkisini iyi bilenlerden biri olduğunu sanıyorum. Bayram öncesi devirde Türkiye’nin meşgul olduğu sosyal dertler, Ege’de de ön safa çıkmıştır. Başka memleketlere nispetle vatanımız sosyal araştırma çabaları denebilecek genç ve yaşlı vatandaş hareketlerini soğukkanlılıkla değerlendirmiş ve Ege’nin sağduyu düşüncesi bize destek ve kılavuz olmuştur. Ramazan Bayramı’nı bu kanı ile karşılıyoruz. Ege’nin uyanık ve vatansever hemşehrilerimizin bayramını sarsılmaz bir güvenle kutluyoruz. Yarısı geçmiş olan bayramın Ege’de neşe ile geçirilmiş olmasını umarım. Gelecek zamanlar hepimiz için daha çok çalışma isteyen, yeni bir çaba devri olacaktır. Büyük bir kalkınma devrinin tasaları ve heyecanı içindeyiz. Bu zamanda bütün Ege bölgesi hem kendi kalkınmasını sağlayacak, hem bütün memleket kalkınmasına yardımcı olacak, özel bir niteliktedir.

Ege’de ekonomik gelişmemiz düzgün, memleketin sosyal dertlerine ve sosyal düzenine yardımcı ve uygun olduğu nispette devlet ve siyaset işi daha verimli ve daha kolay olacaktır.

Görüyorsunuz ki, sevgili vatandaşlarım, sizlere büyük ümitlerle ve içten başarı dilekleriyle bağlıyım. Sizinle iyi anlaşmak yani kendimizi ve düşüncelerimizi anlatabilmek ve size siyaset hizmetlerini iyi işler ve sizi memnun eder bir doğrultuda yürütmek aziz amacımızdır. Sizlere neşeli bayram ve ondan sonra da çok feyizli bir çalışma ve yükselme devri diliyorum.

 

 

 

 

Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Abdülkadir Batur’a Gönderilen Mesaj[153]

Gaziantep’in kurtuluş yıldönümünü kutluyoruz.

47 yıldır bu törenlerde coşkun sevinç, yüksek iftihar ve ölçülemez heyecan duyarız.

Bu yıl, Gaziantep Mücahit ve Gaziler Cemiyeti Başkanı Sayın Tahsin Saraçoğlu’ndan töreninizde bulunmak davetini de aldım. Bu davet benim için çok makbule geçti. Size hitap ederken aranızda bulunamadığım için hicranımı ve üzüntümü kabul buyuracağınızı ümit ederek teselli buluyorum.

Sayın Başkan,

Siz ve emsaliniz, Gaziantep’in kurtuluşunu idare eden büyük Gazi ailelerinin bize timsali ve yadigârısınız. Bugünkü heyecanınızı çok iyi anlıyoruz. Ancak size şunu temin ederim ki, vatan köşesinin her kurtulan yeri bizim için başlıca bir mutluluktur.

Benim için geçmiş üzüntüler ve her birinin mutluluğu içinde Gaziantep’in özel bir yeri vardır. Gaziantep müdafaasıyla vazife icabı her gün çok meşgul olduğum acı ve ümitsiz günlerin heyecanlarını Gaziantep’in her anılışında konu ne olursa olsun bir daha yeniden yaşarım.

Sizin ecdadınız, Gaziantep’in büyük mücahitleri, gerçekten çok eziyet çekmişler, çok fedakârlık etmişler, bütün memleketi çok düşündürmüşler ve tabiî, zaferleriyle de yüreklerimizin çok derinlerine hâkim olmuşlardır.

Karanlık günlerimizin en önce parlayan yıldızı, ümit ışığı, Gaziantep’e, bütün siyasî hayatımda ve ömrümün sonuna kadar takdir ve bağlılık duyguları besleyeceğim.

Gaziantep’in gazi cetlerinin bugünkü evlâtları, çok soylu anıların mirası olan adları taşıdıklarını iyi bilsinler. Onlar, bütün hayatlarında başarılı ve mutlu olsunlar. Samimî dileğim budur.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

Veteriner Hekimliği Öğretiminin 126. Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Törende Yapılan Konuşma[154]

“Başımızın tacı olan hocalarımız ve geleceğin ışığı ve ümidi olan genç arkadaşlarım.

Bana bu törenin davetiyesini getirdiklerinde 126 yılın hesabını yaptık 126 yıl öncesi Tanzimat hareketinin üçüncü yılına rastlıyordu. Batıya dönüş olan Tanzimat’tan üç yıl sonra kurulmuş. Demek ki, Veteriner Fakültesi batıya yönelmek için alınan ilk tedbirler arasındadır.

Veteriner Fakültesi bugün değerli hocalarımızın değerli himmetleri ile memleketin siyasî işleyişinde etkisini gösterecek haldedir.

Bunu şunun için söylüyorum. Bu mesleği seçen arkadaşlarım mesleklerini sevsinler. Meslekleri öyle bir değerdedir ki, kendilerini münasebetleri en dar olan muhitlerde bile sevdirecek, baş tacı edecek bir meslektir.

Veteriner hekimlerin teşkilât olarak devlet idaresinde ve siyaset plânında bazı arzuları eksik kalıyorsa, bu eksiklik uzun sürmez.

Size her gün ilgi artmaktadır. Sizin meselelerinizi çözmek arzusu iktidarda ve muhalefette her gün artmaktadır. Buna inanmanızı isterim.

Biz, memleketin hayvancılıkla kalkınacağına inanmışızdır. Büyük bir güç olan hayvancılığı değerlendiremediğimiz kanısındayım.

Çok mahsul almalı ve dışarı satabilmeliyiz. Dışarıda mallarımızı alanlar temizliği ve değeri konusunda emniyet duymalıdırlar.

Benim tespit ettiğim kadarıyla Montafon İneği ve Karadeniz kıyılarında Jersey tipi inek tutulmaktadır. Bu şimdi size çok tabiî gelmektedir. Bizim zamanımızda itibar etmezlerdi, şimdi ise talepler karşılanamaz hale gelmiştir. Bu bir dairedir, iyi işlediği zaman çığ gibi büyür.

Müspet istikamette birbirimizi tamamlayarak kalkınma yapacağız.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, daha sonra üniversite olaylarına değinerek şöyle demiştir:

“–Bugün öğrenciler ile öğretim kadroları arasındaki meseleler her memlekette söz konusudur. Bu bunalım öğrenciler ile öğretim kadroları arasında anlayış içinde karşılıklı oturup anlayış havasının yokluğundan doğmaktadır.

Bunu burada cesaretle söylüyorum. Çünkü bu fakültede, öğrenci ve öğretim kadrosu anlayış göstermiştir. Bunun yalnız içinizde yararı olmamış, aynı zamanda diğer fakültelere örnek olmuştur.

Veteriner Fakültesi’nin bu başarısını her yerde tekrar edeceğim.”

Konuşmasının son bölümünde asistanlar konusuna da değinen CHP Genel Başkanı, konuşmasını şöyle tamamlamıştır:

“–Bu sizin dışınızda siyasî kudretin etkisi ile olacaktır. Emin olasınız ki, iktidar ve muhalefet, üniversitelerde olumlu ve anlayışlı geçen her hâdiseyi ümitle bekliyorlar.”

 

 

 

 

Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[155]

Sevgili vatandaşlarıma yeni giren yılı yürekten kutluyorum.

Memleketimiz büyük bir kalkınma çabası içindedir. Bütün siyaset adamları kalkınma çabasının gerçekleşmesini özlemektedirler. Bunu gerçekleştirecek tedbirler vatandaşların elindedir. Memlekette huzuru koruyacak iyi bir vatandaşlık münasebeti yerleştirebilirsek ve vatandaşın ekonomik alanda istihsalini ve kazancını arttırabilirsek kalkınmayı kolaylaştırmış oluruz.

Sade görülen bu akılları uygulamaya koymak bu sözleri söyleyen insan için de ne kadar zor olduğunu siz bilirsiniz, ben de bilirim. Ama gene bütün ümidimi vatandaşımın sağduyusuna ve çalışma kabiliyetine bağlamışımdır.

1968’in tam gideceği günlerde Çukurova bölgesinin büyük bir kısmını sel felâketine uğratması büyük bir vatandaş kitlesini gerçekten geniş sıkıntıya düşürmüştür. Bu hepimiz için büyük talihsizliktir. En mamur bir vatan köşesi bugün ıstırap içindedir. Siyaset âlemimizin elinden geleni yapması tabiîdir ve ödevidir. Bununla beraber felâkete uğrayan vatandaşlarıma metanet ve irade sağlandığı, felâket dışında olan vatandaşlara yakın ilgi diliyorum.

Sevgili vatandaşlarım, yılbaşını iyi geçiriniz. Gelecek çalışma yılına yürekten hazırlanınız. Saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP Gaziantep İl Kongresine Gönderilen Mesaj[156]

Merkez İlçe Kongreniz toplanıyor. Üyeleri sevgilerle selâmlıyorum. Siyasî hayatımın önemli bir devrinde Kongre yapıyorsunuz. Gaziantep’te geçirdiğimiz siyasî oluşların nazik bir devrindeyiz. CHP geçmişte büyük meselelerin özellikle Gaziantep gibi sağlam ve tecrübeli çevrelerine dayanarak çözebilmiştir.

Gelecek günler hem, memleket meseleleri hem parti içi sorunlar bakımından çok daha naziktir. CHP 1969’da büyük seçime giriyor. Bu seçim bizim için gerçek bir sınav ve ağırlaşan memleket sorunları için önemli bir ümit devridir.

 

 

 

 

AÜHF Ceza Kürsüsü Profesörlerinin Ziyaretinde Savcıların Anayasal Güvenceden Yoksun Kılınması Girişimlerine İlişkin Söyledikleri[157]

Anayasanın savcılara teminat kanısında koyduğu esasları gerçekleştirmek, siyasî parti olarak görevimizdir. Savcıların teminatı hususunda parti olarak geç kalmış olmak veya Anayasa Mahkemesi’nin uyarısına kadar yanlış anlamış olmak, bizi yeni ihtiyaçlar karşısında dikkatle çalışmaktan alıkoyamaz. Aksine teşvik eder. Bu anlayıştayız.

Anayasanın ön gördüğü teminatı tahakkuk ettirmek için her türlü çalışmayı yapacağımızı CHP Genel Başkanı sıfatıyla kesin olarak söyleyebilirim.

Unutmamalı ki bir kanunun Anayasaya uygun olarak çıkmasını sağlamak görevimiz olduğu gibi, Anayasaya aykırı olarak çıktığına, inandığımız kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine müracaat da görevimizdir.

 

 

 

 

ABD Büyükelçisi Robert T. Comer’i Ziyaretin Ardından Söyledikleri[158]

(...) İnönü Haber Ajansı muhabirinin soruları üzerine, şunları söylemiştir:

“Son olayların da tabiatıyla bahsi geçti. Biz, umumî üzüntümüzü açık surette belirttik. Bu tecrübenin, bu geçen olayın iki memleket arasında umumî münasebetler bakımından faydalı bir etken olmasını bahis konusu ettik; dostça ve itimat ile ayrıldık.”

 

 

 

 

DTCF’nin 33. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yapılan Konuşma[159]

(...) Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasına Atatürk’ün büyük bir önem verdiğini belirten İnönü, Türk dil ve tarihinin derinliklerini incelemek amacıyla kurulan fakültenin birçok aydın yetiştirdiğini belirtmiş ve şöyle demiştir:

–Medeni milletler gerçeklerden korkmayan ve onlardan ürkmeyen millet-lerdir. Bu kanaat Atatürk’ün temel kanaatlerinden biridir.

Konuşmasında öğrenci-öğretmen ilişkilerini de eleştiren Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, daha sonra şunları söylemiştir:

–Burada iyi gördüğüm manzaralardan birisi, öğrenci-öğretmen arasındaki yakınlaşma ve anlaşmadır. Bir fakültede öğrenciler ile öğretmenler arasında yakınlaşma ve anlaşmak var ise, o fakülte hastalıklardan arınmış demektir. Güçlükleri yenebilen bir fakülte demektir. Bugün burada bunu gördüm. Fakülteyi ve öğrencileri tebrik ederim.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin sorunlarına da değinen İnönü, konuş-masına şöyle devam etmiştir:

–Arkadaşlarınız birçok haklı dertlerini söylediler. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin sorunları önemlidir. Bu sorunlarla siyaset adamlarının ilgilenmeleri gerekir. Bunlar siyaset adamlarının iştigal edecekleri konulardır ve bunlarla meşgul olacaklardır.

Memleket sorunlarına siyaset adamlarının hal çaresi bulacaklarına emin olmanızı isterim. Her şeyden önce bu sorunları karşılıklı oturup konuşmak gerekir. Şikâyetler ne kadar acı olursa olsun, cemiyet bunu duymaya mecburdur. Yalnız, cemiyette bir anlayış vardır. Hiçbir fikir zorla ve saldırı ile yürütülemez. Zor ve saldırı yüzyıllar önce çadır ve mağaralarda yaşayan insanların davra-nışıdır.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel başkanı İnönü, sosyal sorunlar konusunda ise şunları söylemiştir:

“Sosyal sorunların güçlüklerini bilmelisiniz. Henüz kalkınmamış milletler bir yandan kalkınmalarını tamamlarlarken, bir yandan da sosyal sorunlarını çözmek zorundadırlar. Önemli olan, kişilerin de sosyal sorunlarla ilgilenmeleridir. Sosyal sorunları çözme çabası içindeyiz.”

İşsizlik konusuna da değinen İnönü, konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Önemli bir mesele de işsizliktir. Her çalışma konusu, her iş itibarlı ve saygı değerdir. İşin mahiyeti ve nev’i küçümsenmemelidir. Önemli olan çalışmaktır.

İş tevcihinde de adaletsizlik olmamalıdır. Bunlar bir araya gelince sosyal bunalımlar asgari sıkıntıyla geçiştirilmiş olur. Her işi kabul etmeli, beğenme-mezlik yapmamalıyız. Sorunlarımız çoktur. Bilmediğimiz maksatlarla kışkırtma-lar yapanlara da karşı durarak bu sorunların çözümüne yardımcı oluruz.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İnönü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin 33’üncü kuruluş yıldönümünü kutlayarak sözlerini tamamlamıştır.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[160]

Soru: Ziyaretinizin sebebi nedir?

İnönü: Sayın Başbakanın daveti üzerine geldim. 1 saat çok istifadeli konuş-tuk. Başbakan dış münasebetler ve seyahatleri hakkında bilgi verdiler. Mem-nunlukla ayrılıyorum.

Soru: Anayasa nizamı ile ilgili kanun tasarısı ele alındı mı?

İnönü: İç politika üzerinde görüşmedik.

Soru: Comer’in arabasının yakılması ele alındı mı?

İnönü: Bunu biz büyük bir dış politika meselesi olarak almadık. Umumî ola-rak mahiyeti ne ise onun üzerinde görüştük. O mesele üzerinde Amerikan sefiri ile konuşmuşumdur. Beyanatı veçhile, ufak bir grubun eseri olarak görüyorlar.

Soru: Başbakan hangi gezileri hakkında bilgi verdi?

İnönü: Pakistan’a yaptığı gezi ve iç politikası, NATO toplantısı ve Türkiye’yi ilgilendiren dış münasebetler.

Soru: Alpaslan Türkeş’in bugün önemli bir demeci var, nasıl karşıladınız?

İnönü: Önemli mi?

Soru: Enteresan denilebilir.

İnönü: Sözünü geri alma. Yarın Parti Meclisinde görüşürüz.

Soru: Her parti komando teşkilâtı kurmaya giderse, bu askerî bir cuntanın gelmesine yol açmaz mı?

İnönü: Nelere yol açar, nelere yol açmaz ki?

 

 

 

 

CHP PM’de Arap-İsrail Anlaşmazlığıyla İlgili Söyledikleri[161]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, önceki gün Parti Meclisi toplantısında, Arap-İsrail çekişmesi dolayısıyla ortaya çıkan Ortadoğu buhranı ile ilgili olarak Başbakan Demirel ile yaptığı konuşma hakkında bilgi vermiş: “Bizim menfaatimiz bu işte tarafsızlığı muhafaza etmektir. Ne Rusya’ya, ne de Amerika’ya düşmanlık gütmemektir” demiştir.

İnönü konuşmasında Arap-İsrail anlaşmazlığında Amerika ve Rusya’nın Türkiye’yi kendi görüşlerine yaklaştırmak için teşebbüslerde bulunduğunu belirterek Türkiye’nin bu meseleye “bulaşmaması” görüşünü öne sürmüş, “Bir tarafa verilecek en küçük taviz, ardından çorap söküğü gibi gider” demiştir.

CHP Genel Başkanı, Türkiye’nin Sovyet Rusya ile Amerika arasında bir denge kurmak zorunluluğunda olduğunu ifade etmiş. Türkiye’nin bu politikaya Kıbrıs meselesinde başladığını ifade ile bugünkü Türk-Sovyet ilişkilerine değinerek: “Biz bugün iktidarda olsaydık ‘komünist oldunuz’ derlerdi. Ama şimdi biz onlara böyle söylemeyeceğiz. Biz o günkü politikamızda haklı olduğumuza inanıyoruz” şeklinde konuşmuştur.

 

 

 

 

 

CHP PM’de Dış Politika ve Parti Genel Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma[162]

Gençlik meseleleri, siyasî tartışmalarımızda yerini ön plânda muhafaza etmektedir.

Gençlikle münasebetler, geleneksel olarak ve teşkilât olarak en ziyade Cumhuriyet Halk Partisi’ni ilgilendiren konularda gençlik meselelerinden hiçbir parti uzak kalamaz. Onun meseleleri, siyasî partilerin temel meseleleridir. Gençlik konuları bizim, birinci derecede ilgilendiğimiz, çözüm yolu aradığımız, çözüm yolu bulunmadığı yerlerde çok sıkıntı çektiğimiz ve çözüm yolu bulmaya çalıştığımız konulardır.

Geleneksel olarak ve Atatürk devrimlerinin sonucu olarak, gençleri biz, ana prensiplerimizin bekçisi gözü ile görmüşüzdür. Biz parti olarak, “Gençlik Kolları” diye bir örgütü benimsemişizdir. Başından beri bunlarla meşgul oluruz. Bizden diğer partilere sirayet ederek, Gençlik Kolları kurmaya özenmişlerdir. Her biri kendi anlayışlarını uygulamışlardır. Fakat bizim için Gençlik Kolları, genç âlemle, temasımızın merkez örgütüdür. Gençliğe karşı görevlerimizi daima ifa etmişizdir. Bundan sonra da ifa edeceğiz.

Siyasî partiler, türlü açıdan gençlik hayatımızda söz sahibi olmak isterler, türlü vesilelerle onlara tesir etme çaresini ararlar. Çok partili hayatımızda gençlik, başlıca telkin muhiti olmuştur.

Gençliğe karşı baş ödevimiz, türlü akımlar ortasında onlara doğru yolu göstermekte özel bir kaygı sahibi olmaktır.

Gençler arasında en çok kullanılan, “bağımsızlık” ve “anti-emperyalist” silâhlarıdır. Bu politika, siyasî hayatın dış politika alanına değinir. Dış politikada uyuşmazlık halinde bulunduğumuz çevreler, bizi, dış politika alanında, istedikleri yola sürüklemek için veya kendi emellerine karşı bizi zayıf düşürmek için bize karşı mücadele ederken, en son buldukları çare, “bağımsızlık” ve “anti-emperyalizm” mücadelesidir. Bunu, Birleşik Amerika’ya karşı mücadelenin ifadesi sayarlar.

Biz, bağımsızlık savaşını ve anti-emperyalist mücadeleyi Millî Kurtuluş Savaşlarıyla vermişizdir. Oradan gelen bir partiyiz. Biz, Millî Mücadelede, anti-emperyalist mücadele yaparken de müttefik aramıştık. Muharebe yaparken, Ruslar’la müttefik idik.

Şimdi Amerika’ya karşı düşmanlık ilân edilirken, bunun tabiî bir neticesi, başka hazırlıkları sürüklenmektir. Dış politikanın emniyet mülâhazalarıyla, gözü kapalı oynanamaz.

Dış politikada, türlü ihtimaller içinde politikamızı tespit etmişizdir: “NATO’da kalacağız”, “Sovyetler Birliği ile Birleşik Amerika’ya karşı düşmanlık politikası tâkip etmeyeceğiz.”

Birleşik Amerika ve Sovyet Rusya birbirleriyle nükleer savaşa tutuşma-mayı, bütün taahhütlerin üstünde, birer dikkat meselesi saymışlardır. Bu dikkat, onlar için, bütün taahhütlerinin üstünde görülüyor. Bu şartlar karşısında gözü kapalı olmamaya dikkat ediyoruz.

“Hiçbir devlete düşmanlık göstermeyeceğiz” sözünü, Sovyetler Birliği ile Birleşik Amerika’nın yetkililerine temaslarımda anlatmışımdır ve kabul ettirmişimdir. Bu dış politikayı, Birleşik Amerika’ya ve Sovyet Rusya’ya kabul ettiriyorum, memleket içinde de güçlüğe uğramıyorum. Son ifrat cereyanları, benim için güçlük değildir. Bunların güçlükleri, masum telâkki edilip, başka maksatlara alet olmaları ihtimalindedir.

Sovyetler ile Amerika arasında ihtiyatsız bir siyasetle, bizim aleyhimize ortam yaratılmasından daima endişe ederim. Çünkü, yukarıda belirttiğim gibi, bu ikisi arasında bir vesile ile tutuşmamak fikri, esastır. Ve birbirleriyle tutuşmamak için, başka taahhütlerinin yanında, bu iki devletin özel dikkatleri vardır.

İç politikada, biz, memleket huzurunu muhafazaya ehemmiyet veririz. Memleket, demokratik rejim içinde huzurla yaşasın. Bu bizim ehemmiyetle tâkip ettiğimiz bir konudur. İç politikada huzur, dış politikada emniyet..

İç politikada huzurun şartı vardır; Siyasî akımların işlediği bir toplumda, hükûmet kuvvetleri, devletin kuvvetleri olarak siyasetin üstünde bulunmalıdır.

İçte emniyet, devlet kuvvetlerinin vatandaş gözünde, onların huzurunu koruyan bir kuvvet olarak itibar görmesine bağlıdır. Hükûmetin, emniyet kuvvetlerini hakiki ihtiyaç üstünde, partizanlık maksatları için, taraf tutar şekilde kullanmasını son derece zararlı buluruz. Bunda, hiç tereddüt göstermeyeceğiz, tâkip edeceğiz ve bundan dolayı hükûmetin yükleneceği sorumluluğun çok ağır olduğunu sebatla belirteceğiz. Kırıcı kelimelerden sakınırım. Fakat, fikir olarak ısrar ettiğimiz noktaların, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte anlaşılmasını ve kafalara yerleştirilmesini isterim. Hükûmete düşen budur. Her türlü saldırı kuvvetlerinin ve özellikle talip görmüş saldırı niyetlerinin ve gayretlerinin zararlı olduğuna kaniyim.

Devletimizin, kanun dışı yetkiler takınmak isteyen saldırı kuvvetlerine herhangi bir ihtiyacı olduğunu kabul etmeyiz.

Ortanın solu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, memleket ihtiyaçlarından çıkmış bir sosyal siyaset ifadesidir. Ortanın solu politikasıyla sosyal meseleleri ele alıyoruz. Sosyal meseleler, şimdiye kadar sosyalist partilerin inhisarında farz olunmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tâkip ettiği sosyal siyaseti, şimdiye kadar bilinen sosyalist partilerinden birine mal ettiğimiz zaman, biz, taklitçi olarak nazariyelere kapılmış oluruz. Bunu hiçbir zaman yapmayacağız. Kendi ihtiyaç ve sorunlarımızı, pragmatik bir uygulama içinde nazariyatıyla da tamamlayacağız.

Ekonomik meselelerde biz “Karma ekonomi” diye bir sistemi kabul etmi-şizdir. Karma ekonomi, özel sektör ve devlet sektörü içinde bir makûl beraber-liğin daimî ifadesi olacaktır.

Biz, ekonomik ve sosyal meseleler üzerinde vatandaşı ilgilendirmeyi düşünürüz, yine öyle yapacağız. Öteki partiler, bizi, ekonomik ve sosyal meseleler dışına atmaya çalışacaklardır. Cumhuriyet Halk Partisi, ekonomik ve sosyal meseleleri ön plâna alarak, onları, bu minder üzerine çekmeye çalışacaktır. Önümüzdeki seçimlerde vatandaşlarımızdan ilgi göreceğiz.

Karşıdaki partilerin hepsinden daha sağlam olarak, sosyal, ekonomik ve kültürel bir zemine dayanmakta olduğumuz inancındayız. Kendine mahsus, maziden gelen büyük gelenekleriyle, yapıcı yönleriyle Cumhuriyet Halk Partisi başlıca fikir ve kalkınma partisidir.

 

 

 

 

Sümerbank’ın Lokavt Kararını Eleştiren Demeç[163]

Sümerbank gibi bir dev kuruluşta patlayan anlaşmazlığı dikkatle izliyoruz.

Toplu sözleşme, grev ve lokavt hakları bir kanun konusu olarak ortaya atıldığında, bazı çevrelerde geniş kaygı uyandırmıştı. Bu hakların iktisadî gelişmemizde hız kesici ve işçi-işveren ilişkilerini gerginleştirici etkileri olacağını, memleketi kargaşalıklara sürükleyeceğini sananlar vardı.

Biz öyle düşünüyorduk. Türk işçi hareketinin ve iş hayatının demokratik çalışma düzenine geçebilecek düzeye eriştiği kanısındaydık. Bu sosyal adalet sağlayıcı düzenin, işçilerde çalışma hevesini arttıracağına, ülkemizde modern işletmeciliği geliştireceğine, işçi-işveren ilişkilerinde ve toplumda bir huzur etkeni olacağına inanıyorduk.

Zaman bizim inancımızı doğruladı. Gerek işçiler gerek işverenler, genel-likle, bu hakları, en iyimser tahminlerin ötesinde bir sorumluluk ve olgunlukla kullandılar.

Bu gelişmenin devamı beklenilen bir büyük devlet teşekkülünde 5 aydan uzun süren görüşmeler sonucunda bir tarafın grev, öbür tarafında lokavt kararına varmış ve işçi-işveren ilişkilerinin çok gergin bir noktaya ulaşması kaygı uyandırıcıdır.

Grev hakkının olduğu her yerde lokavt hakkı da vardır. Fakat lokavt, ancak büyük zaruretler karşısında çok nadir olarak kullanılan ıstırap verici bir haktır. Hele on binlerce işçi çalıştıran bir kuruluşta, bir taraf grev kararına vardı diye, öbür tarafın da, karşılık olarak hemen lokavta kalkışması işin ciddiyetiyle bağdaşmaz ve uzlaşmayı çok güçleştirebilir.

Sümerbank, özel çıkar gütmeyen bir kamu kuruluşudur. Bütün milletin olduğu kadar, içinde çalışanların da malıdır. Böyle bir kuruluşta, toplu sözleşme için müzakereye oturan sendikacıların, elbette, müesseseyi işveren kadar düşünmeleri, isteklerinin, müesseseyi millet için bir yük haline getirecek ölçülere varmasından kaçınmaları beklenir.

Hükûmet sorumlularının umursamazlığı da, kaygıları ve gerginliği arttırıcı bir etkendir.

İşçilerin, isteklerinde, müesseseyi düşünmeleri, ona göre ölçülü davranma-ları ne kadar gerekli ise, işveren durumundaki yöneticilerin, verimli bir işletmecilik için her tedbiri almaları, hükûmetin ise, Sümerbank gibi kamu işletmelerine, onların verimli ve kârlı çalışmaları imkânsız kılıcı müdaha-lelerden kaçınması da o kadar gereklidir. Kötü işletmeciliğin veya partizanca baskı ve müdahalelerin bedelini, millete de, işçilere de ödetmeye kimsenin hakkı yoktur.

İşçi isteklerinde makûl ölçülerin aşılıp, aşılmadığına dair bir yargıya varabilecek durumda değiliz. Ama, Sümerbank’ta olsun, başka İktisadî Devlet Teşekküllerinde olsun verimli işletmecilik kurallarına uyulduğu, yersiz siyasal müdahale ve baskılardan kaçınıldığı da herhalde ileri sürülemez.

Zamanımızda İktisadî Devlet Teşekküllerine siyasal müdahalenin kanunsuz baskı ölçülerine vardığı bilinirken, hükûmet sorumluları, Sümerbank’taki lokavt kararını, herhangi bir işverenin kendi başına verdiği bir karamış gibi göstere-mezler, buna kimseyi inandıramazlar ve böyle bir büyük devlet müessesesin-deki, kopma noktasına varan uyuşmazlığı, kendilerini ilgilendirmeyen, toplumu kaygılandırmayan olağan bir durummuş gibi umursamazlıkla karşılayamazlar.

Sümerbank’ta ilgili lokavt kararını, Anadolu Ajansı ile ilgili bir lokavt kararının da izlemesi, demokratik çalışma düzeni konusunda izahı güç bazı maksatlar güdüldüğü kuşkusunu, ister istemez zihinlerde uyandırmaktadır.

Bu durumda işçi haklarının ve sosyal huzurun bir kazaya uğramasından ciddî olarak kaygı duyuyoruz. Bütün ilgililerin, anlaşmazlığı bir an önce çözmek için gereken dikkati ve sorumluluğu göstermelerini diliyoruz.

Sümerbank gibi bir büyük kamu kuruluşunda iki taraflı ilgililerin, tam bir sorumluluk duygusu ile hareket ederek, müesseseyi millet için yük haline getirmeyecek bir noktada behemehal anlaşmaya varmaları lâzımdır. Bunun yapılmaması, ekonomik yönden de sosyal yönden de son derece ağır bir duruma yol açar.

1965 başında CHP iktidardan ayrılmadan önce, Hükûmet-İşçi-İşveren temsilcilerinden meydana gelen bir daimî kurul kurulmasını, ve ücretlerde ekonomimizin gücü oranında adaletli bir dengeyi böyle bir kurulun yardımı ve sorumluluğu ile sağlamayı kararlaştırmıştı. Toplu sözleşme düzenine girmiş hemen bütün demokratik ülkelerde böyle kurullar vardır ve gerçek bir ihtiyacı karşılamaktadır. Fakat, yıllardır yaptığımız uyarılara rağmen, hükûmet bu kurulu kurmamıştır. Şimdi, çalışma hayatımızda görülen ve gitgide artan huzursuzluklar da bu eksikliğin de, büyük rolü olduğunu, Hükûmete hatırlatmak isteriz.

 

 

 

 

Çukurova Teksif Sendikasının Gönderdiği Mektuba Verilen Yanıt[164]

Mektubunuzu büyük teessür içinde okudum. İş yerinizin tekrar çalışmaya başlaması için elimizden geleni yapmaya çalışacağız.

Selâmlar ve iyi dileklerimle.

 

 

 

 

AGC Kongresinde Basının Önemi, Siyasi Huzur, Sümerbank Lokavtı ve Gençlik Hareketlerine İlişkin Yapılan Konuşma[165]

Ankara Gazeteciler Cemiyeti huzurunda bugün fikirlerimi söylemek için fırsat bulmuş oluyorum. Önce gazetecilerimizin ve gazetelerimizin kalkınma içinde bulunan bir memleketin henüz ikmal olunmamış bütün ihtiyaçlarında hisseleri olduğunu bilmekteyiz.

Gazeteci mesleğimiz ve gazetelerimiz, ödevlerini kamu yararına çok etken bir şekilde yapabilmek için bir çok ihtiyaçlarının giderilmesi lüzumu vardır.

Gazete ihtiyacı

Her sabah bir gazeteyi elimize alarak, kısa bir zamanda memleketin o günkü başlıca olayları nedir, bunlar üzerinde bir fikir edinmek, memleketteki meslek-lerin her dalında bulunan insan için ilk ihtiyaçtır. Kendi nefsimden ölçüyorum, sabahleyin ilk önce gazetelerde haberler kısmını bir an evvel görmek isterim. O gün dikkati çekecek başlıca bir hâdise olup olmadığını öğrenmeye ihtiyaç duyarım. Ondan sonra memleket için özel konular için hemen istifade olunacak fikirler ve öğütler var mıdır onu ararım. Kısa zamanda daha etraflı okuyacak konular var ise, onlar için zaman düşünürüm. Kısa bir zamanda acele öğrenmiş olmaya önem veririm. O gün benim için temaslarımda, vazifemin ifasında, ilk gazetelerle temasım bana bir aydınlık tutmuş olur.

İlk verilecek haber, dikkatle tâkip edilecek öğüt ve fikir. Bunların hepsi, özellikle siyasetle uğraşan insanların ilk ihtiyaçlarıdır.

Bu ilk ihtiyacı siyasî hayatımız için eksiksiz yapabilmek gazetecilerin kendi ellerinde değildir. Cemiyetin buna yardımcı olması lâzımdır. Meslek ona göre çekici olmalı, rahat çalışabilmeli ve teknik vasıfları tamam olabilmelidir.

Bu büyük bir kalkınma meselesidir. Bütün kalkınmamız için de gazetecilerin kalkınmasını bir cemiyet meselesi olarak siyaset adamlarımızın kendilerine mal etmelerini belirtmek için bu mülâhazaları söylüyorum. Bizim ilgili olmadığımız özel bir mesleğin ihtiyaçları saymamalıdır gazete ihtiyaçlarını.

Bu mütevazı gazetelere ve gazetecilere ait ihtiyaçları dile getirdikten sonra, günün siyasî olaylarına huzurunuzda kısaca değinmek istiyorum.

Siyasî huzurun korunması

Biz memlekette siyasî huzurun korunması ve siyasî huzur içinde umumî yaşamımızın, genel yaşamımızın yürüyebilmesini ilk iş sayarız. İlk kaygı sayarız. Bu ilk kaygıyı söylemekten maksadım memleketin huzuruna değinen her mesele, önümüzde çok önemli bir meseledir. İlk önce huzura sekte veren, kaygı veren olayı ortadan kaldırmayı ilk vazife bilmeliyiz demek isterim. Şimdi yeniden sosyal hayatımızda bir fırtına devrine ya girdik ya giriyoruz.

Bunun işaretini Sümerbank’ın içindeki işveren ve işçi anlaşmazlığında görüyoruz. Samimî olarak size söylerim ki, Sümerbank içinde işverenle işçi arasında sözleşme anlaşmazlığının böylece aylar sürecek bir müzmin hal olmasını, ciddî olarak anlamış değilim. Sümerbank gibi bir millet müessesesinde işverenle işçi, millet malı üzerinde, onu korumayı, onu verimli bir surette işletmeyi ve ondan muntazam bir şekilde işçinin ve işverenin faydalanmasını ciddî olarak arzu etmeyecek (ne işverende, ne işçide) kimse bulunduğunu zannetmek istemiyorum.

Sümerbank ihtilâfının bir aralık hallolunduğunu veya hallolunacağını işitmek bizi bahtiyar etmişti. Bu bahtiyarlığın 24 saat sürmemesi çok üzüntü vermiştir. Ümidimi kesmek istemiyorum. Henüz vakit vardır. Sümerbank içinde toplu sözleşmeye gitmek için, yöneticilerin ve işçilerin anlaşmaya ciddî bir arzu olarak öne sürüp temasa gelmelerini ve neticeye varmalarını tavsiye etmek isterim. Sümerbank’taki olay, eğer Sümerbank büyük müessesesinin işletmesinde ve hayatında duraklama ve gerileme yaratırsa, bunun tepkileri ve zararları büyük olacaktır. Ve bu bizim sosyal emniyeti sağlamak için girdiğimiz yeni ve başarılı devirde önemli bir duraklama ve gerileme devri açmasından endişe ederim.

Sümerbank meselesini böyle hülâsa ederken, şunu da ilâve edeyim ki, lokavt işçiye karşı, işçi grevlerine karşı bir savunma vasıtası olarak düşünülmüştür. Bunun en son düşünülecek en son tatbik edilecek yeri Sümerbank gibi bir devlet müessesesi olmak lâzımdır.

Grev tatbikatı, tekrar bir salgın haline gelecek gibi görülüyor. Bu da endişe verici bir şeydir. Biz grev ve toplu sözleşme müessesesini memlekete getirmeye karar verdiğimiz zaman, bunun henüz tatbiki zamanı gelmemiş olduğundan ve hazırlıksız bir cemiyette çok durdurucu bir tesir yapacağından endişe edilmiş idi. Kaç senelik tatbikat bu endişenin yerinde olmadığını ispat etmiştir. İşverenler, işçiler pekâla karşılıklı menfaatlerini ölçü ile doğru bir surette değerlendirebilmişler ve anlaşmaya varmışlardır. Yeniden Sümerbank’ın vereceği olumsuz örnek ile çıkmaz bir istikamete gitmek tehlikesi görünüyor. Bu yeni devir kısa sürsün dileriz. Huzur bozucu olmasın dileriz. Bunun her kamu gösterisinde esas şartı olan bir dayanaktan ayrılmamasını isteriz. O dayanak şudur: Her türlü teşebbüsler, kanun içinde kalmalı ve hiçbir suretle saldırı, bir vasıta olarak düşünülmemelidir. Sadece bu temele dayanmayı sosyal mesele içinde çözüm yolu arayan bütün iyi niyet sahiplerinin ciddî olarak göz önünde tutmaları memleket huzurunu korumak için kâfi olacaktır. Ama grev kâfi gelmiyor, daha ilerisini düşünelim. Vesaire şeklinde; lokavt kâfi derecede tesirli olmuyor, daha sert tedbir düşünelim gibi fikirlere sapılırsa, hem netice alınmaz, hem memleket huzuru tamiri güç istikametlere teveccüh etmiş olur, bundan sakınmalıyız bunun zararları büyüktür. Kanun içinde kalmak ve herhalde saldırıdan sakınmak ve işveren, işçi karşılıklı şartları insaf ile düşünüp hal şekillerine varmayı aramalıdır.

Bu sözü bitirirken tekrar edeyim, devlet ve millet malı üzerinde işveren ve işçiler, işverenler daha ziyade mevcut bir devlet müessesesini yönetenlerdir. Bunların daha anlayışlı olması ve ellerinde bulunan silâhın en son düşünülecek bir silâh olduğunu kabul etmeleri icap eder.

Her milletin, her cemiyetin tabanında söylenmeyen bir müeyyide vardır. Hiçbir kuvvet kötüye kullanılamaz. Hiçbir iktidar elinde olan vasıtaların keskinliğine ve her mukavemeti kıracak kadar tesirli olduğuna güvenmemelidir. Çaresi bulunmayan, mukavemete girmeyen bir kudret aşırı hadde vardı mı, ona karşı hakkı korumak, cemiyeti korumak çaresi derhal bulunur. İdare edenler, yöneticiler ve hak arayanlar kendi çabalarını bu esasları bilerek hareket ederlerse çok şey kolaylaşmış olur.

Gençlerin hareketleri

Bu mülâhazayı bitirirken, gençlerimizin hareketleri üzerinde kısa bir konuş-ma, bir işaret yapmak istiyorum:

Gençlerimiz büyük meseleler içinde nasıl davranacaklarını genel olarak bilmektedirler. Üniversite içi meseleler, üniversite dışı memleket meseleleri.. Gençlik hareketlerinin tesirlerini iyi bilenler özel maksatları için, nifak maksatları için kullanmak fırsatı beklerler, beklemektedirler. Politikacılar, gençlik hareketleri içinde kendilerini belirtmek göstermek için bir fırsat bulmuş gibi çabalıyorlar. Bunları da bilmelidir. Bunların içinde, gençlerin kendi hareketlerinin temizliğini koruyacak sınırları korumaya iradeli ve dikkatli olmaları lâzımdır.

Her işin başı, her türlü gençlik hareketinde de kanun dışına çıkmamak, her türlü saldırıdan ciddî olarak sakınmaktır. Memleketin iç yüzünü bilerek günün endişelerini dile getirmeye ve bunlar üzerinde yapıcı ve düşündürücü bazı fikirler söylemeye çalıştım. Takdir sizindir, size saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

CHP YDK Toplantısını Açış Konuşması[166]

CHP Yüksek Danışma Kurulunun değerli üyeleri,

Partimizin Yüksek Danışma Kurulunun ilk toplantısını açıyorum.

Bu benim için çok şerefli bir görevdir. Hepinizi sevgi ile, saygı ile selâm-larım, çalışmalarınızın başarılı olmasını Türk halkına refah ve mutluluk sağla-manın gerçekçi yollarını açmasını dilerim.

CHP eskiden beri ilme büyük saygı duymuş ve bilim adamlarının çalışma-larından yararlanmaya önem vermiş bir siyasî partidir. Bugün bu geleneğin devamı sayılabilecek bir tutum ve anlayış içinde yeni bir kuruluş, Parti Yüksek Danışma Kurulunu, parti bünyesi içinde üst kademede faaliyete geçirmiş bulunmaktadır.

Çağımızın koşullarına ayak uydurmak isteyen milletler, bilim adamlarının çalışmalarını ve teknik ilerlemelere önem vermek, onları teşvik etmek ve memleket meselelerinin çözümünde ihtisaslarından yararlanmak zorundadır.

Bu zorunluluk yalnız iktidarlar için değil, ciddî muhalefet partileri için de söz konusudur. İktidarda veya muhalefette, bir siyasî partinin yönetiminden asıl sorumlu olanlar, temel siyasî tercihleri yapmak durumunda bulunan politika-cılardır.

Yani, partinin sorumlu yöneticileridir. Fakat, onların bu siyasî tercih karar-larını alırken gerekli bilgilerle teçhiz edilmeleri, teknik konularda aydınla-tılmaları, memleket gerçeklerine uygun, isabetli ve tutarlı kararlar alabilmeleri için büyük önem taşır. CHP olarak biz böyle bir yüksek bilim kurulunun çalışmalarını iki açıdan yararlı görüyoruz. Birincisi, iktidara geldiğimiz zaman gerçekleştireceğimiz “Temel Hedefler”in, XIX. Kurultayımızda verilen siyasî direktifler çerçevesi içinde gerçekleştirilme yollarının ve tedbirlerinin ayrıntılı olarak tespiti ve programlaştırılması amacıyla çalışmalar yapılmasıdır.

İkincisi, CHP’nin ana muhalefet partisi olarak iktidarları daha iyi denet-lemesini sağlamak, daha etkili bir muhalefet görevi yapmasını mümkün kılmak için gerekli teknik çalışmaların yapılmasıdır.

Çağımızda bütün dünyada iktidarların etkili bir biçimde denetlenmesi güçleş-miştir. Ülke sorunlarının gittikçe daha çok ihtisas isteyen konular haline gelmesi ve onların çözümü için birbirinden çok farklı görüşlerin ortaya atılması belirli bir çözüm yolunu seçen iktidar partisinin halkın yararına ve ülkenin çıkarlarına uygun hareket edip etmediğinin denetimini güçleştirmektedir. Bu gerçeğin memleketimiz açısından da söz konusu olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu nedenledir ki, eskiden beri etkili bir muhalefeti ve iktidarın yakından denet-lenmesini şerefli bir görev sayan CHP bugün bu görevi daha da iyi yapabilmek için ilim ve ihtisas adamlarının çalışmalarına her zamandan fazla önem ver-mektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin etkin bir muhalefet yapmasını ve yaklaşan ik-tidar döneminde, onun halka hizmet yolunda başarılı olmasını sağlayacak çalışmaları yapacağınızdan eminim.

Parti Yüksek Danışma Kurulunu saygı ile açıyorum.

 

 

 

 

Sümerbank’taki Lokavt Uygulaması Üzerine Verilen Demeç[167]

Gazete havadisleri Sümerbank’taki çekişmenin yayılma yolunu izlediğini gösteriyor. İhtilâf uzadıkça, idare merkezleri etkilerini kaybederler. Bu suretle genel bir anlaşma, daha ziyade güçlüğe uğrar. Yöneticilerin ve işçilerin ortak emanetinde olan büyük millî müessese Sümerbank’ın intizam içinde çalışmağa başlamasını ciddî bir merak ve endişe ile izliyoruz.

Dünyanın her yerinde patlayan sinir hastalıkları Türkiye üzerinden kalkarsa birden çok ihtimalden kurtulmuş olacağız.

İlgililerin ortak bir gayretle, sağduyularını harekete getirmelerini ve Sümerbank endişesinden memleketi kurtarmalarını sabırsızlıkla bekliyoruz.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Seçimler Üzerine Yapılan Konuşma[168]

Sevgili arkadaşlarım,

Grubumuz görüşmelerini dikkatle tâkip ettim. Kısa zamanda önemli meseleleri görüşüp anlatabilecek bir kemale gelmiş olduğumuzu görerek, iftihar ettim. Sadece bir saatte, birbirinden önemli bir çok meseleler görüşülebilmiştir. Bir toplumun kısa zamanda bir mesele görüşebilmesi, büyük bir medeniyet merhalesidir. Gençliğimde okuduğum bir yazı hatırıma geldi: Bir Fransız yazarı İngiliz Parlâmentosunda bir çeyrek saatte ne kadar çok mesele görüşülebildiğine dikkat etmiş. Bunu belirttikten sonra yazısında diyor ki: “Bu meseleleri Fransız Parlâmentosunda görüşüp neticeye varabilmek, saatler meselesi değildir, günler meselesidir.”

Ben de öteden beri konuşmalarımızı bu açıdan hep tâkip eder olmuşumdur. Terakkiyi günden güne tâkip ederim. Bugün aldığım intibaı, iyi bir netice olarak size hatırlatmakla sözüme başlıyorum.

Arkadaşlarım, memleket içinde partimizin durumu, genel değerlendirmesiyle çok elverişli bir haldedir, denilebilir. Azlıkta olduğumuz çok güç devirlerden geçtiğimiz halde, son zamanlarda, büyük memleket meselelerini CHP yöneticileri nasıl görürler, ne derecede sahip çıkarlar, bu vatandaş için önemli olan bir nokta olmuştur. (İktidarda mıyız, iktidara gelme ihtimali var mı?). Bütün bunları düşünmeyen, bir içgüdü ile bir defa CHP’ye anlatalım, bir defa onlar bilsinler, yardım ederler mi, dile getirirler mi? Bunlar, vatandaş için birer değerli unsur olmuştur. Bu, milletler için ve siyasî partilerin kaderinde büyük bir işarettir. Bunu dikkatinize arz etmek isterim.

Şimdi böyle bir müsait vaziyette seçime gideceğiz. Netice alır mıyız? Alma-mız lâzım. Ama seçim fikirlerinin propagandasından, vasıtalarının hepsinin üstünde bir de özellikle bizim bilmemiz gereken mekanizma meselemiz var. Seçim mekanizmasının işlemesinde çok kusurlar var. Gelenekten gelen, alışılmış fena huylar da mevcuttur. Önümüzdeki seçimde de korkarım başlıca meselemiz bu olacaktır.

İhmal edilen muhitlerde kaybımız olacak, iyi çalışan muhitlerde iyi netice alacağız. Elbirliği ile buna ehemmiyet verirsek, seçim zamanında çok tesirli olacağız.

Bizden yana seçmen sandık başına gitmiyor. Onu, sandık başına götürecek bir teşvikçi ve sürükleyici bulmak lâzımdır. Muhitine göre mücadele etmek lâzımdır.

Seçim esnasında vatandaşları başlıca konular üzerinde uyarmaya çalışa-cağız. Fakat, birkaç defa uyardıktan sonra tabiî bir zahmet, büyük fedakârlıklar ifade etmeyen ufak zahmetlerin sürekli olmasından insanlar bıkarlar. Bir milleti vatanın selâmeti için bir saat içinde ateşe atmak mümkündür. Fakat her gün muayyen saatte hepsinin birer bardak su içmesini sağlamak mümkün değildir. Milletlerin tabiatında sürekli mükellefiyetlerin bıktırıcı bir tesiri vardır. İnsanların tabiatında olan bu eksiklikleri yenmeye çalışacağız.

Bir konuya daha değinmek istiyorum:

Bizimle birlikte muhalefette bulunan partilere karşı gelenek olarak, şuur olarak biz, öteden beri bir gizli politika ve onların menfaatlerini göz önünde tutmayan bir politika gütmemişizdir, gütmeyiz. Ama diğer muhalefet partileri-nin bizim iktidarla ya da öteki partilerle münasebetlerimizde kuşkulanma tabiatları vardır. Bizim iktidar partisi ile münasebetimiz; yazılmış, alışılmış bir usule tabi değildir. Biz, diğer partilere söylemediğimiz şeylerde başka bir arzuya alet olmayız. İktidar partisi, herhangi bir meselede hangi parti ile görüşür? Bu, zamanın ihtiyacı olarak onun takdirindedir. Biz onu tanzim edemeyiz. Ana muhalefet partisi olarak bir mevkiimiz varsa, lüzum gördüğü zaman görüşürüz, ya da iktidarın yapabileceği, anlayabileceği istediğimiz noktaları normal yolla görüşmek isteyerek gidip görüşürüz ve görüşüyoruz. Vaziyet bundan ibarettir. Göğsünüzü gere gere söyleyebilirsiniz: Biz hiçbir parti aleyhinde konuşmayız ve hiçbir partiden fazla bir hak istemeyiz. Ama günün meselesi olur veya tamir olunacak bir mesele veya ihtiyaç olursa, konuşmak isteriz. İmkân verilirse konuşuruz. İmkân verilmezse umumî efkâra açmaya mecbur oluruz.

İktidar partisi ile münasebetlerimiz, münasebetlerin en güç tarafıdır, en nazik tarafıdır. Bununla beraber, görevlerimizin en başında olan bir münasebettir. Bizim tecrübelerden gelen, gelenekten gelen bir özelliğimiz vardır. Biz muhalefette bulunduğumuz zamanda dahi; memleketin huzuruna, dış politikasına ve hülâsa temel kuvvetlerine dayanan her hususta, iktidarda imişiz gibi sorumluluk duygusu taşırız. Eğer herhangi bir iktisadî veya siyasî meselede tutulan bir yolda iktidar muvaffakiyetsizliğe uğrarsa, o muvaffakiyetsizlikten memleket zarar görür. Bu mahzurdan kurtulmak mümkün olursa iktidar kurtulacak.. Kurtulsun. Ama bizim için önemli olan memleket kurtulsun. Bizim bu sorumluluk anlayışımıza alışıncaya kadar, muhalif görünen telâkkilerle karşılaşabiliriz. Bugünkü iktidar, muhalefetle münasebetlerinde Demokrat Parti’nin tutumundan daha yumuşaktır. Demokratlar, daha biz iktidarda iken kısa bir süre sonra ‘böyle muhalefet olmaz’ diyerek karşılarındakileri açıktan insafsızca kötüleme yoluna başvurmuşlardır. Resmen, kongrelerinde iktidara karşı husumet andı ilân etmişlerdir. Bunların hepsini tahammülle karşıladık. Neticelerini de kabul ettik.

Bugünkü iktidar, böyle bir dereceye varmıyor. Şimdi, memlekette şartlar değişmiştir, ilerlemiştir. Birçok meselelere sahip çıkan vatandaşların sayısı artmıştır. Türlü hâdiseler, hepimizin üzerinde farkında olmadığımız izler bırakmıştır.

Seçim kanunu üzerinde çalışmalar var. Her görüşmemizde sayın Başbakana sorarım: Seçim Kanunu ne zaman gelecek? Bana en son söylediği, 15 gün sonra geleceğidir. Şimdi, Seçim Kanunu üzerinde görüşmeler açtılar. Uzman arkadaşlarımın anlattıklarına göre önseçim mekanizması üzerinde duruluyor. Biz, önseçimde, halen oldukça geniş bir delege topluluğundan adaylarımızı geçiriyoruz. İktidar Partisi, bu seçmeyi daha ufak bir toplulukla yaparlarmış. Şimdi onlar, bizim geniş delege topluluğu usulümüzü büyük bir terakki olarak kabul etme eğilimindeler imiş. Biz, bu usulün da mahzurlarını yaşıyoruz. Eğer bu usulde ısrar ederlerse, ameli bir netice çıkacağa benzemiyor. Hiç tahmin etmiyorduk ki, delegeler yolu ile aday tespiti, bu kadar mahzurları ve oyunları doğurabilsin. Tahmin etmeğe imkân yoktur. Tecrübe edilmeden anlaşılmıyor. Bunu düzeltirken de, ne ölçüde düzeltilebilir, bilmiyorum. Ne ölçüde düzeltilebilirse, faydalıdır. Bu hal böyle giderse gelecek ön seçimler, bu mahzurlu hava içinde cereyan edecektir.

Genel olarak, vatandaş gözünde itibarımız köklüdür, esaslıdır. Bunun ameli neticelerini almamız lâzımdır. Ne ölçüde alabileceğimizi bilmem. Azami ölçüde alabilmek için, hep beraber teşkilâtımızla gayret edeceğiz. İyi netice almamız ihtimali çok kuvvetlidir.

Türlü çevrelerde bize karşı yürütülmüş olan insafsız isnat, iftira ve ürkütme eğilimleri nihayet kaynağında yumuşamış, ya da tesiri azalmıştır. Senatoda bütçe müzakereleri hararetli geçti, mücadeleli geçti ve CHP Senatodan zayıf çıkmadı. Arkadaşlarım ciddî olarak çalıştılar. Gecenin geç vakitlerine kadar uğraştılar. Millet Meclisinde de iyi bir imtihan vereceğimizi umuyorum. Kürsüye çıkarken hazırlıklı ve çalışkan olacağız.

Kamuoyu karşısında CHP’nin temelleri şimdiye kadar verilmiş olan önemli imtihanı nasıl geçirmişse, onlardan daha tesirli şekilde bu yılki bütçeyi ve gelecek seçimi başarı ile geçireceğiz.

Bu inançtayım.

 

 

 

 

Boykot Yapan Üniversite Asistanları Heyetini Kabulde Yapılan Konuşma ve Söyleşi[169]

Vaziyeti öğrendim. Katı bir mücadele tesiri yapmayan bir çok şeylerde mutabıksınız. Biz, üniversite reformu taraflısıyız. Bir program hazırlamaya çalışıyoruz. Bunun güçlüğünü takdir edersiniz. Her şeyden evvel, vasıta ve alâkadarlarla temas meselesidir. Muhalefet olarak ne kadar güç olduğu bellidir.

Üniversite reformu denince, sizin dediğinizi anlıyoruz. Biz böyle anlıyoruz. Uğradığımız güçlükler de bu yüzdendir.

Şimdi patlayan asistan hareketi, bize, asistan yaşatmak ve yetiştirmek için gösterilen kayıtsızlığın tepkisi olarak geliyor.

Aslında asistan hayatının sağlam bir temele oturtulması büyük üniversite reformunun temelidir. Mesele çok önemlidir. Asistanlık kariyerinin çok ümit verici, çekici bir meslek olarak sağlam esaslara bağlanması ilk gördüğüm ihtiyaçtır. Bunun garantisi yok, nasıl olacak bu? İlim yapacak nesli teşvik etmek lâzım.

Asistanlar görevlerine devam ettiklerini, öğretim ve yönetim görevlerine katılmadıklarını belirtmişler; durumları ile ilgili tasarının Maliye ve Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlandığını, ancak Başbakanın bu konuda ayrı bir düşünce içinde olduğunu belirterek, “Endişe ediyor ve ilginizi bekliyoruz” demişlerdir.

Üniversitenin bu gidişle eleman bulamayacağını ve asistanların dışında çalışmayı tercih edeceklerini belirtmeleri üzerine İnönü ile asistanlar arasında şu konuşma geçmiştir:

İsmet İnönü–Asistanları bu tarzdan mahrum etmeyi kim yapıyor? Profesör, hocalar istiyor da hükûmet mi yapıyor?

Asistanlar–Evet.

İsmet İnönü–Müstacel olan, şimdiye kadar bildiğim, asistanların özel bir mağduriyeti var. Şimdi anlattığınıza göre, profesörler ve doçentler de işe giriyor.

Asistanlar–Tazminatlar arttırılınca, bütün hocaların zamanlarını üniversiteye ayıracaklarına inanıyoruz.

İsmet İnönü–Asistanların istikbali ciddî surette temin edilerek üniversitenin kaderi sağlam bir temele bağlanacak. Şimdi bunu bırakıyor, profesör ve doçentleri de savunuyorsunuz. Öğretim üyeleri ile temasınız ne durumdadır?

Asistanlar–Hepsi bizi destekliyorlar.

İnönü, tasarının malî portesini sormuş ve bütçeye 75 milyon lira ilâve edileceğini ve Başbakanın asistanlar için “evet” dediğini; ancak profesör ve doçentler için henüz bir şey söylemediğini öğrenince, “Büyük bir bütçe içinde büyük bir dâvayı halledeceği için 70-75 milyon lira çok görülmez. Ama hep böyle başlar. Üniversitelerden sonra, diğer kamu hizmetlerine sirayet eder. Bunu düşünmemişlerdir. Bütün hepsini kapsayan müşterek bir proje lâzım. Bunu yapamıyorlar” demiştir.

İnönü, bugün müstacel olan şeyin asistanların sorunu olduğunu belirttikten sonra, bunun neticeleri olacağını söylemiş ve özetle şöyle demiştir:

“Bir an önce hallolunsun deniliyor. Bütçe de sıkışıktır. 10-15 güne kadar kapanacaktır. Ve Başbakan tasarı üzerinde düşüneyim diyor. Sizin sorunlarınızın halledileceğini söylüyor.”

İnönü’nün bu sözleri üzerine bir asistan “Ne dereceye kadar” diye sormuş, İnönü, “Bunu söylediği zaman görürüz” diye cevap vermiştir.

İnönü daha sonra şunları söylemiştir.

“Biz ne surette yardım edebiliriz? Tasarıda mutabık olursunuz, Mecliste çıkarmaya çalışırız. Esasen bu hükûmet işidir. Tasarı yapacak, kaynak bulacaktır. Vakit çok dardır, nasıl çıkartacaklar bilemiyorum.

Vaziyeti öğrendim, katı bir mücadele tesiri yapmıyor. Bir çok şeylerde muta-bıksınız. Bütçe müzakerelerinde bunu büyük ölçüde dile getiririz, değerlendiririz.

Boykotlardaki gibi katı, sert değilsiniz. Münasebetleri tâkip etmek usûlünüzü memnunlukla karşıladım. Sadece kısa vadede katısınız.”

 

 

 

 

Üniversite Asistanlarının Sorunlarıyla İlgili Verilen Demeç[170]

Ankara’daki fakültelerin birer temsilcisini içine alan geniş bir asistan grubu benimle görüşmek isteyerek, asistanlar hareketi ve boykotu adı verilen teşebbüs hakkında beni bilgi sahibi etmek istediler. Nezaketlerine teşekkür ederek içinde bulundukları durumu ve elde etmek istedikleri sonuçları öğrenmeye çalıştım.

Her şeyden önce belirteyim ki, asistanlarımızın bu teşebbüs günlerinde öğretim üyesinde kadroları ile ilişkileri tabiî ve olumlu bir şekilde yürümektedir. Hükûmetle ve Millî Eğitim ve Maliye Bakanlıkları ile temasları vardır.

Kırıcı ve katı olmayan bir ilişki havasının devam etmesini takdirle kendi-lerine belirttim. Gerçekten olumlu ve medenî bir tartışma havasını alarak müsterih oldum.

Asistanlarımız Millî Eğitim Bakanlığı ile birlikte bir reform tasarısı mey-dana getirmişler. Bu tasarı Başbakanlığa sunulmuş, sayın Başbakana dertlerini ve isteklerini anlatmak imkânını bulmuşlar. Şimdi vaktin eksikliği ve bütçenin son görüşme müddeti içinde bu sene de bir sonuç elde edilemeyeceğinden endi-şelidirler. Birkaç seneden beri, devam eden erteleme devrine tekrar girecekle-rinden korkuyorlar.

Asistan arkadaşlarım fikirlerini dinlerken ilk önce bugünkü durumu doğru anlamaya ve kamuoyuna doğru nakletmeye çalışıyorum.

Asistanların hareket ve varmak istedikleri sonuçlar hakkında fikirlerimi söyleyeceğim. Acı gerçek şudur ki, asistanların bugün yaşayış ve yetişme koşulları hemen çare bulunmasını gerektirecek kadar esaslıdır ve aceledir. Hemen bu bütçe senesinde asistanların durumunu yaşanır hale getirmek icap eder. Anladığıma göre Millî Eğitim ve Maliye Bakanları ile de bir uzlaşmaya varılmış gibidir.

Erteleme ihtiyaçları doçentlere ve profesörlere kadar genişleyen bir reform ihtiyacının beraber yapılması gerekmesinden ileri geliyor. Benim kanımca ciddî üniversite reformunun başında ve en önünde, asistanın müessesesini yaşanabilir ve yetişme imkânları sağlanmış bir temele dayamak gelir. Tekrar ediyorum, üniversite reformunun temel direği, asistan müessesesidir Genç kuşaktan ilim mesleğini özleyen ve bilimde büyük sonuçlara heves eden idealist istidatları çekmek lâzımdır. Asistanlığa alırken çok hevesliler bulabilmeliyiz ve bunların içinden değerlilerini insaf ve adalet ölçüleri içinde ayırabilmeliyiz. Asistanların bugün gördükleri muamele böyle yüksek kabiliyetli bir genç kuşağı çekecek etkide görülmüyor. Bu gerçeği üzülerek söylüyorum. Gerçeği bilmezsek tedbirin önemini ve önceliğini ele alamayız.

Bugün asistanlığa heves hissedilecek kadar azalmıştır. Asistanın yetişmesi medenî ve ilmî geleceğimizin ilk şartıdır. Müessese işlemez hale gelmiştir. Asistan kadrolarının büyük nispette boş olduğundan bahsediliyor. Baş mesele üzerinde yeterli bir ısrarla durduğumu sanıyorum. Bu acı noktayı bu kayıtla geçiyorum.

Reform işi hep beraber yapılabilirse çok iyi olur. Tüm çalışmayı ve yüksek öğretim kadrolarının meselelerini ve ihtiyaçlarını sağlamış reform bundan sonra gelecek mesele olabilir. Hepsini beraber yapacağız diye asistan meselesini bunlara bağlamak ve geciktirmek doğru değildir. Üniversitenin temelini ve geleceğini korumak için ilk önce asistan ihtiyacı çözülmelidir.

Şunu da ilâve edeyim, asistan ihtiyacı çözülürken kıstasların şartları mutlaka yeterli, yaşamayı ve çalışmayı sağlayacak ölçüde olmalıdır. Asistanlar kendi reformları sağlanırken, yaşama şartları yanında daha yüksek kademelerin geri kalmasını istemiyorlar. Temelinde çok asalet duygusu taşıyan bir reform fikri önünde asistanların önceliği gözden kaçırılmamalıdır. Asistanlar meselesi hallolunca, reform diğer ihtiyaçlar için devam edebilir. Uzun sürüncemeden üniversite çok zarar görebilir.

Asistanların yaşaması ve ilk günden itibaren yetişmeye başlamaları ilk hayatî dâvadır. Sayın Başbakanın yakından ilgisini öğrendiğim bu meseleyi neticelen-dirmesi kendisi için ve hükûmet için önemli bir başarı olacaktır.

 

 

 

 

Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı İbrahim Öztürk’e Gönderilen Mesaj[171]

Maraş’ın kurtuluşunun yıl dönümünü o günlerin heyecanı içinde kutluyoruz ve selâmlıyoruz. Maraş kurtuluşunu şehitleri her zaman hatıramızda kahraman-lığın, fedakârlığın timsali olarak yaşayacaktır. Maraş kurtuluşunun gazileri yalnız Maraş’ta değil, bütün cephenin mücahitlerine sevgi ve saygı vermişlerdir. Yaşayan gazilerimizin bize değerli emanet oldukları saygılarımızla unutmamalıyız.

Türkiye gibi daima fırtınalar içinde geçen bir fedakârlık diyarında vatan kurtarmak gibi vatan korumak da önemi hiç azalmayan bir dâvadır. Vatan korumak zamanın istediği bütün kalkınma ve ilerleme dâvalarını yürütmekle olur ve en sonunda gene düşmana karşı her türlü fedakârlığı yapacak yeni kuşaklar yetiştirmekle sağlanır.

Sevgili Maraş’ı, ülkemizin canlı ve ileri merkezlerinden bir önemlisi olarak Bayram gününde yürek dolusu heyecanla selâmlıyorum ve Maraşlılar’a daima başarı ve her mücadelede zafer diliyorum.

 

 

 

 

Gümüşhane’nin Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Sabahattin Aytaç’a Gönderilen Mesaj[172]

Gümüşhane’nin kurtuluş gününü bayram gibi kutlarım. Gümüşhane’nin kurtuluşu, cevheri ve bölgesi itibariyle vaktiyle bizi çok sevindirmişti. Bugün de o sevinci duyuyorum. Doğu bölgemizin incisi Gümüşhane; neşeyle, törenlerle kurtuluşumuzu kutlayınız ve beni unutmayınız.

Sevgiler, saygılar.

 

 

 

 

Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[173]

Sevgili vatandaşlarım,

Kurban Bayramınızı saygılarla kutluyorum. Benim Bayram günlerinde vatandaşlarımdan isteğim, bir iki gün dinlenme zamanında dostlarınız ve aileleriniz içinde çalışma enerjinizi yenileyecek bir huzur içinde vakit geçirmenizdir. Bu Kurban Bayramı’nda sizden ayrıca önemli bir isteğim vardır. Her vatandaşın, her tecrübeli vatandaşın, yalnız başına ve ailesi içinde bütün memleketin huzurunu derin bir dikkatle düşünmesidir. Memleketimizin huzuru dar geçitler içinde bir müddet bocaladıktan sonra bayram öncesinde yurdun muhtelif köşelerinde gerçekten kaygılanma gerektiren bir bozulma göstermiştir. Devletin kuvvetlerinin son İstanbul taşkınlıklarında nasıl ve ne suretle işlediği endişe uyandırmıştır. Vatandaş kitleleri izinli ve izinsiz karşı karşıya gelerek çatışmışlar ve vuruşmuşlardır. Bu hale bir çare bulmak lâzımdır. Şimdilik sizi düşünmeye sevk etmek için söyleyeceğim bundan ibarettir. Benim kanaatimce huzur bozucu hallerin giderilmesi ve vatanda emniyetin korunması ve kuvvetlendirilmesi mümkündür. Bu imkânı göz önünde tutarak memleketin huzurunu tekrar düzeltmek çaresini bulmamız lâzımdır.

Bütün vatandaşlarıma sevgilerimi ve saygılarımı sunar Bayramı tekrar kutlarım.

 

 

 

 

“Huzursuzluğun Çaresi Bulunacaktır” (Makale)[174]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Ankara Bayram Gazetesine yazdığı “Huzursuzluğun Çaresi Bulunacaktır” başlıklı makalesinde, özellikle son olay-lar üzerinde durmuş, “üzücü” olarak nitelediği, bu olaylarla parlâmentonun yakından ve ciddî surette meşgul olduğunu belirterek, “Vatandaşlarımız yürek-ten emin olabilirler ki, parlâmentomuz vatanda huzurun korunması, emniyetin her türlü saldırıdan uzak tutulması konusunda çok dikkatli bulunmaktadır. Huzur bozucu olayların çaresi bulunacaktır” demiştir.

Huzur bozucu olayların sağlam çözüm yolunun, kargaşalık isteyen akım-ların hepsine karşı vatandaşın farksız tedirgin olduğunun bilinmesi ile başlaya-cağına dikkati çeken İnönü, makalesinde daha sonra şunları yazmıştır:

“Memleketimizin olduğu gibi, ailelerimiz de, en değerli varlığı olan genç kuşaklarımızın ihtiyaçları, idealleri ve dilekleri sağlanırken onları memleket huzurunu bozacak yollarda bulunmamaları ve görünmemeleri için de hem gençliğimiz, hem yaşlılarımız dikkatli olacaktır.

Temiz niyetli, samimî dindar Türk’ün inançlarını politika maksatları için sömürmek isteyen taassup akımlarının saldırısı önlenmelidir. Devlet kuvvetleri bütün aşırı akımlarının saldırısı önlenmelidir. Devlet kuvvetleri bütün aşırı akımların üstünde adaletli ve kudretli durumunu muhafaza ederek ödev yapmalıdır.

Bu, sade ve açık anlamlı bir davranışla, solda sivri uçtan ve sağda sivri uçtan gelecek her taşkınlık kolaylıkla tesirsiz bırakabilir. Devletimizin idaresini parlâmentomuz ve seçmenlerimiz doğru istikametten yürütmeye muktedirdirler.

Bu samimî inançlarımızı bayram münasebetiyle vatandaşlarımıza bildirmek bizim için ödev olmuştur. Gelecek günlerimizin huzur içinde geçmesi, hepimizin dileğidir.”

 

 

 

 

“Bu Hale Çare Bulmak Lazımdır” (Makale)*[175]

Kurban Bayramınızı saygılarla kutluyorum. Benim, bayram günlerinde vatandaşlardan istediğim, bir iki gün dinlenme, zamanında dostlarınız ve aileleriniz içinde çalışma enerjinizi yenileyerek huzur içinde vakit geçirmenizdir.

Bu Kurban Bayramı’nda sizden ayrıca önemli bir isteğim var. Her vatan-daşın, her tecrübeli vatandaşın yalnız başına ve aile içinde bütün memleketin huzurunu derin bir dikkatle düşünmesidir.

Memleketin huzuru, dar geçitler içinde bir müddet bocaladıktan sonra bayram öncesinde, yurdun muhtelif köşelerinde gerçekten kaygılanma gerektiren bir bozulma göstermiştir. Devletin kuvvetlerinin son İstanbul taşkınlıklarında nasıl ve ne suretle işlediği endişesi uyandırmıştır. Vatandaş kitleleri izinli ve izinsiz karşı karşıya gelerek çatışmışlar ve vuruşmuşlardır.

Bu hal ciddî bir manâ taşıyor. Bu hale çare bulmak lâzımdır.

Şimdi sizi düşünmeye sevk etmek için söyleyeceğim bundan ibarettir.

Benim kanaatimce, huzur bozucu hallerin giderilmesi ve vatanda emniyetin korunması ve kuvvetlendirilmesi mümkündür. Bu imkânı göz önünde tutarak memleketin huzurunu tekrar düzeltmek çaresini bulmak lâzımdır. Bütün vatandaşlarıma sevgilerimi ve saygılarımı sunar, bayramınızı tekrar kutlarım.

 

 

 

 

“Daha İyi Günler Dileğiyle” (Makale)*[176]

Sevgili vatandaşlarıma, kurban bayramını saygı ile kutluyorum. Bu bayram İstanbul meydanlarında üzücü olaylardan sonra gelmiştir. İstanbul gibi memleketimizin vatandaş sorumluluğu ve memleket kaygısı yerleşmiş bir büyük kültür merkezinde vatandaşların karşı karşıya gelmesi ve devlet kuvvetlerimizin kargaşalığı önleyici, patladığı zaman kazasız bastıracak bir başarı ile vatandaş karşısında görünmemesi geniş bir hüzün yaratmıştır. Bu ıstırabı bütün yurtta elle tutulur bir acı ile hissettik.

Kurban veren ailelerin üzüntüsünü paylaşıyorum ve gelecek günlerin devlet ve milletimizin kuvveti ve basireti sayesinde bu hallere çare buluna-cağından şüphe etmiyoruz. Bütün çareler anayasa nizamı içinde vatandaş hak ve hürriyetleri korunarak bulunmak mümkündür ve mutlaka bulunacaktır.

Acı olaylar yanında ümitlerimiz sarsılmamış olarak vatandaşlarımı sükû-netle, sorumluluklarını bilerek iyi günlerin gelmesine yardımcı olmaya davet ediyorum.

 

 

 

 

Artvin’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj[177]

Artvin’in kurtuluş gününü sevinçle kutluyorum. Çok zamandan beri hasret kaldığım güzel Artvin’i ve değerli hemşehrilerim Artvinliler’i tören içinde ziyaret edebilseydim iki kat mutlu olacaktım. Artvinliler’e yürekten bağlılığımı kutlama dilekleriyle beraber iletmenizi sizden rica ederim.

Artvin bizim millî mücadelemizin şanlı bir sayfasını yazmıştır. Artvinliler’in ecdadı kahramanlıklarıyla ve bütün memlekete kendilerini tanıtan özcü yüce vasıflarıyla şan vermişlerdir.

Artvin’e candan ve yürekten bağlıyım. Bu sevinç gününde hepinizin gözleri-nizden hasretle öperim.

 

 

 

 

 

Erzurum’un Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali Mustafa Uygur’a Gönderilen Mesaj[178]

Erzurum’un kurtuluş töreni için Sayın Belediye Başkanı Selâhattin Ozan ile beraber göndermek nezaketinde bulunduğunuz davet mektubuna yürekten te-şekkürlerimi sunarım.

Erzurum’un kurtuluşuna katılanlar gerçekten mutlu bir zaman geçireceklerdir. Erzurum’un kurtuluş töreninde bulunanlara, kendileriyle beraber heyecanlı, sevinç ve övünme duyguları içinde bulunduğumuzu iletmenizi dilemekteyim.

Erzurum’un Sayın Valisi ve Belediye Başkanı,

Erzurum’un kurtuluş günü, zamanında bütün memleket için umut müjdesi, kurtuluş bayramı meşalesi olmuştur. Şanlı Erzurum Türk varlığında ve Türk vatanının savunmasında daima ön safta yer tutmuştur. Erzurum böyle şanlı ecdadın torunlarıyla bütün vatanın bağrında yaşar. Büyük sonuçların kaderi olan çile ve zahmet yolunda Erzurum şehitleri ve gazileriyle daima şeref ve başarıyla yürümüştür. Emin olabilirsiniz ki şu anda bütün memleketin dilinde Erzurum tabyalarının destanı, Erzurum muharebelerinin şanlı hikâyesi ve Erzurum kurtuluşunun yaygın, etkili, uğurlu sonuçları söylenmektedir.

Erzurumluların gelecekte de kaderleri, çalışma ve zahmet yolu olacaktır. Gelecekte de yerleri vatandaşın minnetle dolu yüreği ve göğsü olacaktır. Erzurum daima şanı şeref içinde anılacaktır.

Erzurumlulara büyük ecdadın torunları ve izleyicileri olarak daima başarılar dileriz ve yürekten saygılar sunarız.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Seçim Yasası Üzerine Yapılan Konuşma[179]

“Bildiğiniz gibi, günün başlıca meselesi, Seçim Kanunu üzerinde nasıl bir karar vereceğimizdir. Adalet Bakanı geçen yıl bu konuda siyasî partilerin görüşünü istediğinde verdiğimiz cevabı uzun zaman tartışarak bulmuştuk. Bu mesele üzerinde usul olarak ve esas olarak bir vaziyet alacak mıyız, almayacak mıyız? Parti Meclisinde bunu görüşeceğiz. Biz Adalet Bakanı’na geçen yıl taslak üzerinde, partilerle birlikte tecrübeli hâkimler ve ilim adamlarının da katılacağı bir komisyonun bu mesele üzerinde çalışmasını teklif etmiştik.”

İnönü, konunun tamamı ile bir teşkilât işi olmakla beraber Grup üyelerinin de fikirlerinin bilinmesinde fayda gördüğünü söylemiş ve özetle demiştir ki:

“Ön seçim usulünün demokratik olmayan yanlış yollardan yürütülmesinden yıllardan beri çok şikâyet topladık. Ama nasıl bir yeni usul getireceğiz? Bu meçhulümüzdür. Arkadaşlar, fikirlerini söylesinler, ışık tutsunlar.

Bu konuda arkadaşlarıma, arz edeceğim mütalâalar bundan ibarettir. Görüyorsunuz ki, sarih bir şey söylemekten sakınıyorum.”

CHP Genel Başkanı daha sonra, “Seçim sathı mailine girmiş bulunuyoruz” demiş ve bir yandan yurt gezilerini yürütürken Senatör ve Milletvekillerinin parlâmentoya devamda daha dikkatli olmalarını istemiştir.

 

 

 

 

“Anayasa Nizamını Koruma Kanun Tasarısı”na İlişkin Söyledikleri[180]

–Paşam! Anayasa Nizamı ile ilgili kanun tasarısını iktidar Meclis Genel Kurulu’na getirebilecek mi?

– Bilmem.

– Peki, getirirlerse ne olur, Paşam!

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bu soruyu, “Getirirlerse çok şey olur” şeklinde cevaplamıştır.

 

 

 

 

İstanbul Opera Binasının Açılışında Atatürk Oratoryosunun Çalınmasına İlişkin Devlet Bakanı Sadık Tekin’e Söyledikleri[181]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, İstanbul Opera Binasının açılışında Atatürk Oratoryosu’nun çalınmasını istemiştir.

İnönü dün Mecliste Devlet Bakanı Sadık Tekin Müftüoğlu ile görüşmüş ve “İstanbul Operası’nın yerli bir eserle açılması için sanatkârların kendisine başvurduğunu” Bakana bildirmiştir.

Müftüoğlu, İnönü’nün isteğini yetkililere ileteceğini bildirmiş, “Ancak belki daha önce bir hazırlık vardır” demiştir.

İnönü ise, “Elde hazır Atatürk Oratoryosu var. Bu çalınabilir. Daha başka hazır eser de vardır” demiştir.

 

 

 

 

CHP İzmit Merkez İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[182]

Merkez ilçenizin kongresine katılan partili arkadaşlarıma ve İzmitli hemşeh-rilerime sevgiler ve saygılar sunarım.

İzmit merkez ilçemiz yöneticileri ve üyeleri geçen belediye seçimlerinde bütün yurtta yüzümüzü ağartan büyük bir başarı kazanmışlardır. Bu başarı parti ve memleket sorumluluğunu yürekten duyarak görevini sonuna kadar birlik ve ciddiyetle yapan bir örgütün vatandaş gözünde ne derece itibar kazanacağının açık delilidir. Önümüzdeki büyük seçimlerde merkez ilçenizin olduğu gibi bütün Kocaeli örgütümüz yöneticilerinin ve üyelerinin daha da büyük başarılara ulaşacağına inanıyoruz. Kongrenizin başarılı yolunda önemli bir aşama olacağı inancı ile hepinize iyi günler ve mutluluklar dilerim.

 

 

 

 

“Anayasa Nizamını Koruma Kanun Tasarısı”na İlişkin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile Yapılan Konuşma[183]

(...) CHP Genel Başkanı İnönü, dün de, Başbakan Demirel’in konuk Devlet Başkanı şerefine, Meclis şeref salonunda, verdiği yemekte, aynı konuyu Dışişleri Bakanı Çağlayangil ile tartışmış, “Tasarıyı bu vaziyette çıkaramayacaklarını” ileri sürmüş, bu arada “Bu telâşınızı anlayamıyorum” şeklinde konuşmuştur.

İnönü, dün de Başbakan Süleyman Demirel’in gene Romanya Devlet Başkanı onuruna Meclis şeref salonunda verdiği öyle yemeğinden önce Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile aynı konunun tartışmasını yapmıştır.

(...) İnönü ile Dışişleri Bakanı Çağlayangil arasındaki konuşma, daha sonra Anayasa Nizamını Koruma Kanununa dönmüş ve şu şekilde cereyan etmiştir:

İnönü: Bu kanunu çıkaracak mısınız?

Çağlayangil: Dün akşam Başbakanla görüştünüz. Anlaşamadınız mı?

İnönü: Görüştük ama bir şey anlayamadım ki, bir sonuç çıkmadı. Siz söyle-yin bana, bu Nizamı Koruma Kanununu çıkaracak mısınız?

Çağlayangil: Prensiplerinde mutabık değil miyiz paşam? Biz prensipte muta-bık olacağımız düşüncesindeyiz, bunu çıkaracağız, Paşam.

İnönü: Bu telâşınızı anlayamıyorum, nedir bu haliniz?

Çağlayangil: Peki Paşam, bugünkü hali görüyorsunuz, bunu beğeniyor musunuz?

İnönü: Ne var bugünkü havada? Bugünkü hava devam eder. Çıkaramazsınız bu kanunu, bu vaziyette.

İnönü ile Çağlayangil’in Anayasa Nizamı Kanunu üzerinde konuştuklarını gören Başbakan Demirel, bu arada İnönü’nün yanına gelmiş, kolundan tutarak, “Paşam buyurunuz misafirlerimizin yanına” diye yemeğe götürmüştür.

CHP Genel Başkanı İnönü, ziyafetten sonra yanında eşi olduğu halde evine gittiğinde, Haber Ajansı muharibinin “Dün akşam Çankaya Köşkü’ndeki ziya-fette, Sayın Başbakanla Anayasa Nizamını Koruma Kanununu görüşmüşsünüz” sorusuna, “Hadi canım sende” karşılığını vermiştir.

İnönü, “Paşam, bu konuda görüştünüz. İzahat verir misiniz?” sorusunu da, “Daha çok şey görüştük, şimdi söyleyemem” diye cevaplandırmıştır.

 

 

 

 

Ege Depremi Üzerine Manisa Valisi ve CHP Sarıgöl İlçe Başkanına Gönderilen Mesajlar[184]

[Manisa Valisine gönderilen mesaj]

Ege depremi, bizi yeniden mateme bürüdü. Çok müteessir olduk. Gördes ve Demirci’nin acıları ve ıstırapları yanında, Alaşehir ve Sarıgöl, ayrıca can kaybıyla bütün milletimizin şefkatine ve ilgisine lâyıktır. Egeliler’den tek ricam, büyük felâketlerden tahammülle, kısa zamanda kalkınmaları için, sarsılmaz irade ve cesaretlerini kullanmalarıdır.

Yakın bir zamanda maddi zararlarını hemşehrilerimiz tamir edecektir. Acıların hüzün verici hatırası kalacaktır.

Egeliler, Cumhuriyet Hükûmetinin, Büyük Millet Meclisinin ve Türk milletinin her türlü ilgi ve yardımının kendi yanlarında olacağından emin olmalıdırlar.

Saygılarımı sunarım.

[CHP Sarıgöl İlçe Başkanı Mehmet Horasan’a gönderilen mesaj]

Deprem felâketi, sizin ailece uğradığınız tamir kabul etmez acıyı bir kat daha ağırlaştırdı. Sevgili kardeşim, bütün ıstıraplarınızı ailece paylaşıyoruz ve size sabır niyaz ediyoruz.

 

 

 

 

ABD Eski Başkanlarından Dwight Eisenhower’ın Ölümü Üzerine Demeç[185]

Eisenhover’in ölümü ile dünya son 30 yılda politika âleminde başlıca etki göstermiş olan devlet adamlarından birini kaybetmiştir. Eisenhower’in İkinci Cihan Harbi’nde müttefiklere yaptığı hizmet, askerî ve siyasî bakımdan birinci derecededir. Cumhurbaşkanlığı zamanında da idaresinin sağlamlığı sonradan iyice meydana çıkan bir yüksek nitelik göstermiştir. Hizmetlerinin hatıraları iyice tazelenmiş ve değerlenmiş olduğu bir zamanda ölmüştür. Siyaset adamı olarak sağlığında büyük bir mutluluğa ermiş sayılır. Benim zannıma göre, Eisenhower, Türkiye’nin kaderini iyi bilmiş olan büyük Amerikalılardandır. Hatırasını saygıyla anmayı borç bilirim.

 

 

 

 

CHP Ankara Yenimahalle ve Merkez İlçe Kongrelerinde Seçimler Üzerine Yapılan Konuşmaların Tekleştirilmiş Metni[186]

CHP Genel Başkanı dün Ankara CHP Yenimahalle ve Merkez İlçe Kongrelerinde birer konuşma yaparak, partilileri seçim gününde netice alıcı çalışma yapmaya çağırmıştır.

“CHP’nin açıktan söylediği prensip ve ilkeleri uygulamak memleketin ilerlemesi ve kalkınması için şarttır. Senelerdir, vatandaşa bunu anlatıyoruz, netice almamız lâzımdır” diyen İnönü’nün konuşması özetle şöyledir:

“Sevgili arkadaşlarım, Memleketimizin ve partimizin içinde bulunduğu özel durumu kısaca anlatmak isterim.

Siyasî partiler büyük ölçüde esaslı hizmet isteyen insanların topluluğudur. Siyasî partiler memlekette belli fikirler, amaçlar etrafında hizmet etmek lâzım geldiğine inanmış olan insan topluluklarıdır. Bu topluluklarda bulunanlar, büyük sorumluluklar taşırlar. Memleketin kaderinde sorumluluk almayı düşünmeyen insanların, siyasî hayatta yerleri yoktur. Siyasî partiler, memleketin her bakımdan iç politika, dış politika, savunma ve emniyetinde kendisinin sorumluluğunu bilen insanlar topluluğudur. Bir vatan, işinde gücünde olan bir vatandaşın bütün memleketi düşünmesiyle kuvvetlidir. Bir memleketin büyük güçleri vardır. En büyük güç en büyük kuvvet vatandaşın yüreğindeki sorumluluk duygusudur.

Siyasî partilerde ilk büyük görev seçimle başlar. Seçimlerde iyi netice alacağız, bütün emekler siyasî partiyi amacına ulaştırmak içindir. Netice alınacak gün, seçim günüdür. İnsan hayatında toplum ve siyasî hayatta en önce kusurunu bilmek, eksiğini bilmek önemlidir. Bizim eksiğimiz seçim günü vazife yapmamaktır. Hepimiz aklımızı başımıza alarak çalışmalıyız”

İnönü, konuşmasının bu yerinde 1968 mahalli seçimleri arifesinde parti yöneticileri ile bu konuları evinde görüştüğünü, birtakım çalışmaların tespit edildiğini de belirterek, devamla şöyle demiştir:

“1968 seçimlerinde hakkımız olan neticeyi alamamışızdır. Çok çalışarak talihimiz açık, hizmetimiz yakınlaşmış demektir. Seçim çok sade küçük işlerin kusursuz yerine getirilmesidir. Çalışılırsa, kudret Cumhuriyet Halk Partisi’nin eline geçecektir.

Her partili seçim listelerini inceleyecek, sonra seçim günü kendisi ile yetinmeyip aynı düşüncede olanların da reylerini dikkatle sandığa attıracak, atılan oylar sapsağlam korunacak. Bu kusursuz, sade işler yapılamadığı için geçen seçimlerle hak ettiğimiz, kazandığımız oyların sonucunu alamadık.

En yakın arkadaşlarımız sandık başına gelmedi. Daha acıklı olanı sandığa atılan oyların atıldığı gibi çıkmamasıdır. Sandık başında 24 saat aç kalabilecek sorumluluk duygusuna sahip görevliler bulundurmalıyız.”

Seçim konusunda en önemli unsurun seçim emniyeti olduğuna da işaret eden Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İnönü, CHP’nin çalışmalarıyla bu unsurun kanunla sağlandığını da belirterek, konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Biz gözü açık olursak, gözetlersek netice alırız. Bunun karşısında yanılma, kusurlu olma bizim arkadaşlarımızdadır.

Büyük mücadelelerde olsun, muharebede olsun, seçimlerde olsun başarı topluluğun tam çalışması ile olur. Bir muharebede Başkumandanın adı geçer, ama asıl başarı en ufak erden en yüksek kumandana kadar o topluluğun bir makinenin birbirine bağlı tellerinin işlemesi gibidir. Her ödev önemlidir. Bu yapılırsa netice alınır.

Seçimlerde de her vazife önemlidir, tamam yapılmak lâzımdır. Bunda ısrar ediyorum. Bizim seçimde kazanmamız vatandaşın lüzum gördüğü, kabul ettiği vazifemiz olmuştur.

Memleketin meseleleri ağırdır ve her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır. CHP’nin memleket kaderinde resmen, kanun ile ödevli, görevli olması lâzımdır. Her geçen zaman memleketin kalkınmasını geciktirmede, selâmetin sağlanmasını aksatmakta daha etkili olacaktır.

Milletler, zamanı gelince isabetli iktidarlarını seçtikleri takdirde daha çok ilerlerler ve gelişirler.

Bizim seçmen vatandaşa herhangi bir tariz yapmadan önce, kendi görev-lerimizi kusursuz yapmamız lâzımdır. Siyasî partiler bunun için kurulmuşlardır.

CHP büyük vazife günlerinde kendine düşen vazifeyi bilip, vatandaşa anla-tıp, seçim sandıklarına sahip olacaktır. Hepimizin ödevi diğerinden az değildir.”

İnönü, CHP’nin seçimlerde yurt sorunlarını vatandaşa açık yürekle anlat-tığını da belirterek daha sonra şunları söylemiştir:

“Memleketin dertleri uzun ve geniştir. Meselelerin çözümü, daha da güç koşullar altına itilmek istenmektedir.

CHP’nin açıktan söylediği prensip ve ilkeleri uygulamak, memleketin iler-lemesi ve kalkınması için şarttır. Senelerdir, Vatandaşa bunu anlatıyoruz, netice almamız lâzımdır.

Orduların uzun zaman çalışmasının amacı muharebede netice almaktır. Siyasî partilerin de netice alacağı gün seçim günüdür.”

İnönü, yoklama sistemine ilişkin görüşlerini de, “Yoklamalar olacak, yokla-maların kusurları vardır. Düzeltilmelidir, ama düzeltilebilecek mi bilmiyoruz, iktidarın kendi çıkarına tasarruflara girip girmeyeceğini kestiremiyoruz” şeklinde belirttikten sonra şöyle devam etmiştir:

“Ben komutanlık devrinde muharebeden önce bütün kıtaları dolaşırdım. Çok çetin çalışacağız, iyi mücadele edeceğiz derdim. Hiçbir mazeret kabul etmem, hasta olmanızı kabul etmem derdim. Şimdiye kadar ki günlerimizi yarın ki muharebe için yaşamışızdır derdim. Yarın vazife yapmayacak insan kendisini kapı dışında bulur derdim.

Seçimler de böyledir. Rey atmalıyız. Sandıklara sahip çıkmalıyız, çok zah-met çektik fakat dertlerimizi anlattık. Köylüsü kentlisi artık memleket dertlerini biliyor.”

 

 

 

 

CHP Tekirdağ Malkara İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[187]

Malkara CHP İlçe Kongresi Başkanlığına,

Malkara İlçe Kongresi’nde bulunmak isterdim. Size Cumhuriyet Halk Partisi hayatında Malkara’nın iyi bir başarı geleneği olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin memleket ölçüsünde ve dar zamanlarda geçir-diği bunalımlarda Malkara ilçesi hem Trakya’ya, hem bütün memlekete cesaret verici iyi bir örnek olmuştur.

Şimdi Malkara’nın gene bir bunalım devresinde iyi bir örnek olduğunu göstermesinin zamanıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin şimdiye kadar gördüğü bunalımların yüzde sekseni, dün önde fedakâr görünenin, bugün karşıya çıkmasında en insafsız yolu tatmasıdır.

Malkara’da bu kongre ile ve ondan sonra gelecek büyük seçimle Cumhuriyet Halk Partisi’nin idealist, sağlam karakterli insanları yeni bir sınavdan geçecektir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin hizmetlerine, ideallerine ve ilkelerine bağlıyız.

Bizim için esas olan CHP’nin yaşaması, kuvvetli olması ve iktidara gelmesidir.

Bu asıl hedefi göz önünde tutmak hepimiz için ödenmesi gereken kutsal borçtur. Size bu ödevi hatırlatıyorum. Her zaman sizin yanınızdayım.

Kongrede iyi çalışmanızı, büyük seçimlere hevesle hazırlanmanızı isterim. Büyük seçimlerde başarınızı kutlayacağım. Hepinize saygılarımı sunar, gözlerinizden öperim. Aziz hemşehrilerim Malkaralılar.

İsmet İnönü

 

 

 

 

31 Mart Olayı Üzerine Ankara Televizyonunda Yapılan Konuşma[188]

31 Mart olayı, Osmanlı tarihinin geçirdiği büyük irtica ayaklanmalarının en önemlilerindendir, belki en önemlisidir. Şu bakımdan özelliği vardır: O zamana kadar imparatorlukta, gerek Genç Osman zamanında, gerek Patrona Halil zamanında vuku bulan irticalar hep iktidar başında bulunan insan veya insanlara karşı hazırlanmış tertip edilmiştir: 31 Mart, iktidar başında bulunan, kendisine karşı isyan edilmiş padişahın müsamahasına ve taraftarlığına güvenilerek yapılmış olan bir isyandır: Yani İkinci Abdülhamit 1908 askerî ihtilâliyle meşrutiyeti kabule mecbur edildikten sonra iktidarda bırakılmıştı; biliniyordu ki kendisi o zamana kadar dayandığı kuvvetleri az çok elinde tutuyordu ve meşrutiyet ihtilâline gönülden katılmış değildi. 31 Mart onun müsamahasına ve yardım edeceğine güvenilerek hazırlanmıştır, tarihimizde özel bir yer tutar, hazırlanması, patlaması, söndürülmesindeki fevkalâdeliklerle ve memleket mukadderatına getirdiği uzun boylu musibetlerle tarihte başlı başına bir ders faslı sayılır. Bu isyan, İstanbul’da geniş bir irtica kampanyası ve irtica propagandası yapılarak hazırlanmıştır. İlk çıktığı zaman önemsiz görünen Volkan ismindeki bir gazete parçası bunun başlıca yardımcısı olmuştur. Ayrıca 1908 ihtilâliyle düşürülmüş olan iktidarın taraftarları ve Sultan Hamid’in ihtilâlle işbaşından ayrılmış olan eski adamları el altından yardımcı ve teşvikçi zannediliyordu. Şartlar bu suretle irtica için hazırlığa müsaitti.

31 Mart irtica teşvikçileri en tesirli vasıtayla kullanmışlardır: 1908 Meşrutiyet ihtilâlinden sonra İttihadı Terakki ihtilâlinin bekçisi ve muhafızı olarak Rumeli’den İstanbul’a gönderilmiş olan Avcı Taburlarını tam aksi dâva için elde etmek suretiyle şartlar irticaa ve geri ihtilâle çok elverişli bir hale getirilmişti. Birinci Ordu, İstanbul’da 1908 ihtilâlinden sonra baştan aşağı düzeltilmiş, gece gündüz çalışılarak, Balkanlar’da yakın görünen bir sefer için ciddî surette hazırlanmıştı. Bu eseri, Rumeli’den gelen Avcı Taburları içinden işlemişler, onun içinde de alt kademelerde taraftar bulmuşlar, Birinci Orduyu ihtilâle taraftar yahut ses çıkarmayacak müsamahakâr bir hale getirmişlerdir. 31 Mart Meclise karşı isyan şeklinde başladı. Dinsizleri ve imansızları ortadan kaldırmak istiyorlardı; bu arada Meclise gittiler, rahmetli Hüseyin Cahit’e benzettikleri bir iki milletvekilini öldürdüler. Sokakta rasgeldikleri subayları yakasından tutup mektepli mi alaylı mı olduklarını sorarlardı. Zamanın bir mizah gazetesinde yayınlanan karikatürü iyice hatırlarım: Gözü dönmüş bir mürteci bir doktorun yakasından sarsarak “Mektepli misin, alaylı mısın?” diye soruyor ve doktor “Ben doktorum” diyordu, “Doktor mektepli olur mu?”

 

 

 

 

CHP İl Başkanları, PM, Meclis ve Senato Grupları Ortak Toplantısında Seçimler ve Parti Politikalarına İlişkin Yapılan Konuşma[189]

CHP İl Başkanları toplantısını açıyorum.

İl Başkanlarımızı ve temsilcilerimizi Başkentte selâmlamakla şeref duyarım. Toplantımızı şereflendiren misafirlerimizi, milletvekillerimizi ve senatörlerimizi ve Millet Meclisinde ve Senatoda görevli olan arkadaşlarımızı saygı ile selâmlıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, sizi Parti Meclisimizde, toplanmaya çağırdık. CHP’-nin idarecileri olarak memleketin yakın geleceğindeki büyük seçimleri ve bu seçimler içindeki görevlerimizi, vatandaşın ihtiyaçlarını hep beraber gözden geçirmek istiyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, önümüzdeki birinci dönem seçimlerdir. Seçimlere iyi durumda, umutlarla dolu olarak giriyoruz. Bir siyasî parti için seçimlere giderken vatandaşlara arz ettiği, anlatmak istediği konuları oldukça iyi anlatmış kanısı kendisinde varsa, seçime iyi hazırlanmış demektir. Biz, geçen seçimlerden beri memleketin kalkınması, ilerlemesi, yükselmesi için öngör-düğümüz ilkeleri vatandaşa anlatmaya çalıştık. Geçen seçimden beri başlıca CHP’nin politikasını ortanın solu istikametinde, bu istikamette dikkatimize çarpan ihtiyaçları ele alarak değerlendirmeye çalıştık. Bu dört sene zarfında vatandaşımıza, memleketin ihtiyaçlarını tâkip ettiğimiz politikanın değerini büyük ölçüde anlatmaya muvaffak olduğumuzu umuyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, seçim zamanlarının fikirler, düşünceler ötesinde ameli olan izleri, köşeleri vardır. Seçim, vatandaşın oylarını kütüklerde yazılı olan vatandaşlar eliyle oyları sandıklara atmak ve sandıklardan emniyetle çıkarıp, emniyetle kayda geçirmektir. Bu bir ameliyedir, bu ameliye inceden inceye hazırlanma ve çok dikkatle ince bir dikkatle yürürlüğe konmak lâzımdır. Bunu beraber genel toplantıda, komisyonlardaki parti görevlilerimizle, İl Başkan-larımız teferruatıyla inceleyecektir. Bunları iyice hazırlamak ve kusursuz, ihmalsiz tatbik edilmesinden emin olarak bütün tedbirleri almak lâzımdır. Toplantımızın bir esaslı gayesi budur. Bir iki gün sonra, sanıma göre 7’sinde kütükler başlayacaktır. Özellikle çok partili hayata geçtiğimiz zamandan beri seçim zamanları kütük meselesi birinci derecede memleket meselesidir. Özellikle CHP için büyük meseledir. Daima eksik olduğundan, düzeltilecek yerleri olduğundan, kütük muamelesini şikâyet etmişizdir. Şikâyetlerimizin değerlendirilmesi için 20 seneye yakın bir müddetten beri çalışırız. Ancak düşünmeliyiz ki, tatbikatta başkalarının yaptıklarından, kusurları öne sürüp yakınırken, ilk önce kendi yapacağımız işlerde hiç kusursuz ve hiç ihmalsiz olmaya mecburuz. İki gün sonra listeler asılacak. Bütün vatandaşların, şimdi CHP’lilerin ödevlerinden bahsediyoruz. Bütün CHP’lilerin kendi adlarını kütüklerinde ilk günü arayıp bulmaları ve bulamayanların şikâyet edip kendi adlarını o kütüklere yazdırmalarıdır. Bu ilk işi ihmalsiz yapmamız lâzımdır. Ondan sonra seçim günü, seçimi Halk Partililer’in bir vazife, dikkatle ifa edecekleri bir memleket vazifesi saymayı kendi nefislerinde tatbik etmelidirler. Kendileri seçim sandıklarına gidecekler dostları, tanıdıkları gittiler mi gitmediler mi, onları kollayacaklar, bize teveccühü olanların seçim sandıklarına gitmesi için ellerinde olan hizmetleri kolaylıkları bulacaklar, gösterecekler, hulâsa seçim sandıklarına vatandaşın, tabiî özellikle CHP’li ve CHP’ye tevec-cühü olan vatandaşları ihmal etmeden seçim sandıklarına gidip kendi partilerinin hakkını almaya çalışmalarını özellikle ön safta tutmamız lâzımdır.

Meselelerin yalnız adlarını ve satır başlarını söylüyorum. Bunların tatbikini siz yöneticilerle teferruatıyla konuşacaksınız. Ve vilâyetlerinize döndüğünüz zaman da, tatbiki için daha bir çok toplantı yapacaksınız, tedbir alacaksınız.

Sevgili arkadaşlarım,

CHP’nin hayatı yeni bir tekâmül safhasından geçmektedir. Bu safha, ihtiyaç, darlık zamanı olduğu kadar, bir ilerleme ve tekâmül safhası sayılmalıdır. O safha şudur:

CHP’ye kayıtlı olanlar, kanunlarda istediği şekilde ve sağlamlıkta kaydolunmalıdır. CHP’liyim diyen, vazife gören, hakkıyla övünen, sevinen pek çok vatandaş vardır. Amma, bunların kayıtları kanunî değerde kaydolunma muameleleri tamamlanmış değildir. Kanun bunların usulünde kaydolunmalarını ve bilinmesini ister. Bu isteğe riayet edip, bu vatandaşları CHP’nin mensubu olan vatandaşları dikkatle kaydetmek lâzımdır. Bunu söylüyoruz, pek ehemmiyet verir görünüyoruz, fakat tatbikatını yapmıyoruz, çünkü yapılamaz zannediyoruz. Uğraşılamaz, CHP’de bulunan vatandaşların böyle kanunî kayıtlarla yorulmaları fazla bir külfete girmeleri ayrı üzücü bir vazife gibi ihmal edilmesi caiz bir külfet gibi gibi gözümüze görünüyor. Bu yanlıştır, bu ihmal edilecek bir külfet değildir. CHP’li olan kayıtlı, imzalı, senetli kendisini kaydettirmelidir. Seçime kadar daha aylar vardır. Seferber olursanız kısa bir zaman da bu kayıt muamelelerini tamamlarsınız. Kaydedilenler az olacakmış, çok olacakmış, bunun bizim için ameli bir değeri yoktur. Mühim olan CHP’li olarak kaç kişiysek onların belli olmasıdır. Sözlerime arkadaşlarım lütfen ehemmiyet versinler. CHP’ye kayıtlı olanların kayıtlarının yapıldığını, bittiğini ve yekûnu her ilden, her ilçeden neyse, herhangi bir resmî makam sorarsa, biz herhangi bir ilden, ilçeden bilgi almak istersek, derhal hazır bir bilgi olarak bize verilebilmelidir. Bunu çok rica ederim, önemli bir görev sayınız ve eksik olanlar önemli bir eksik içinde bulunduklarını kabul etsinler. Ondan sonra bir-iki günden beri dikkatinizi çekmiştir. CHP Merkez Yönetim Kurulu, Genel Sekreterimizin dilinden büyük ölçüde yardım kampanyası açmıştır. Bütün vatandaşlardan yardım istiyoruz. Özellikle CHP’ye kayıtlı olan vatandaşlardan muntazam aidat istiyoruz. Bir partinin, varlıklı insanların hiçbir mecburiyeti olmayan insanların gönüllerinden koptuğu zaman yapacakları yardımla fikir yürütmesi, memleketin ihtiyacı için lâzım olan tedbirleri bulduğunu ve onları tatbik edeceğini söylemesi, anlaşılmaz bir olaydır. Bir siyasî parti için memleketin kaderi ile ilgili ve memleketin idaresinden, yönetiminden sorumlu olduğunu kabul etmek ilk ödevdir. CHP’ye mensup olan en sade, en mütevazı vatandaşlar, en yukarda vazife almış insana kadar, herkesin ilk temel görevi vardır.

Memleketin iç ve dış bütün siyasî hayatından kendisi sorumludur. Bunu bilecektir, bunu yüreğinde duyacaktır ve buna göre memlekete faydalı olan yolları tatbik etmek için iktidara gelmeyi arzu edecektir. Siyasî hayatın yaşama temeli bu inanca dayalı ve böyle bir inanç mevcut olmadıkça bir siyasî partinin mevcut olduğundan ve memleket kaderinden tesirli olduğundan bahsetmemelidir.

Memleket kaderinden sorumluluk, fikrinden programdan olduğu kadar, malî bakımdan bir sorumluluk ifade eder. Kanunlar, partilere verilecek aidatı tespit etmiştir. En sade vatandaş yılda 5 lira verebilir. Daha fazlası olan vatandaşlar için yılda 1200 liraya kadar parti aidatı ödev olarak gösterilmiştir. Bunu behemehal sağlamak lâzımdır. Partililerden bu daimî aidatı behemehal sağlamak lâzımdır. Vermezler, vermiyorlar bu bir külfettir, bununla olmaz demek, bizim memlekette siyasî parti kurulamaz demektir ve bizim memlekette vatandaş serbest olarak memleketin siyasî kaderinde sorumluluk taşımayı kabul etmez, demektir. Bütün bu şüpheleri biz reddediyoruz, reddettiğimiz için siyasî partiyi kurmuşuzdur, gene reddettiğimiz için tek dereceli seçime girmişizdir. Bizim memlekete karşı ihtiyacımızı ve CHP’nin vazife görebilmesi için malî yardıma ihtiyacı olduğunu bildirmeyi cesaretle göze aldık. Eksiğimizi söylemekten sakınmayız. Vatandaşı göreve çağırmayı kendimiz için cesaret, medenî bir vazife sayarız. Vatandaşı çağırdığımız gibi, her vatandaştan ayrı olarak CHP’ye mensup olanların Halk Partili olmak sebebiyle en asgari kanunun müsaade ettiği miktara kadar bir malî külfet altında bulunduklarını kendilerine hatırlatmak isterim. Kendilerine hatırlatacağım ve aidatlarını behemehal sağlamaya çalışacağız. En az yılda 5 liradan başlar, kanun yılda 1200 liraya kadar mükellefiyet kabul etmiştir. Bunun dışında bağış kabulünden partililere para verilebilir. Bunun hudutlarını da kanun azami 5000 lira olarak tayin etmiştir. Bu tamamen ihtiyara kalmış bir şeydir. İl Başkanları, vazifeye döndüğünüz zaman ilk yapacağınız işler bunlar. Önümüzde kütükler var, kütüklerden tam bir başarıyla çıkacağız, herkes eksiğini tamam-lamış, bütün kayıtlar süratle tamamlanmış, bütün kaydolunanlardan ilk aidatları alınmış. Bunları sizden bekliyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, seçim kanununda ne değişiklik yapılacağını şu ana kadar bilmiyoruz. Şimdiye kadar tatbik ettiğimiz usullerde her seçimden bir takım şikâyetlerle çıkmışızdır.

Bunu bir türlü düzeltemiyoruz diye üzüldüğümüz kadar ve üzüntü konusu olarak aldığımız kadar, geniş yürekle demokratik rejimin bütün icaplarıyla ve hulûs ile, feragatle tatbik etmeye çalışırken, zaman ile düzeltilecek kusurlar da bulunduğunu ve ancak bu kusurların uzun tecrübelerle birbirini tamamlayarak düzeltilebileceğini kabul etmek lâzımdır. Böyle bir tekâmül devresi içinde bulunuyoruz. Seçimlerde gördüğümüz kusurları, tecrübe mahsulü olarak görmek ve onların düzeltilme çarelerini bulmak lâzımdır. Bütün siyasî partiler seçim kanunlarında değişiklik, bir düzeltme yapmak lâzım geldiğinde mutabıktırlar. Tedbirlerini henüz bulmuş değillerdir. Bizim de kendimize göre şikâyetlerimiz ve tedbirlerimiz vardır. Bunlar bir araya gelip ne şekilde kanun haline gelecek bunu bilmiyoruz. Yalnız Seçim Kanununda hiçbir değişiklik olmadan seçimlere de gidilebilir. Veyahut iktidarda bulunan partinin başlıca kudret onun elinde olduğu için görüşmelerden sonra nasıl bir usulü, kendi iktidar partisinin noktai nazarına göre en muvafık göreceği usulü de bilmiyoruz. Bu usuller ne olursa olsun, yani hiçbir yeni Seçim Kanunu çıkmasın veya çıkan Seçim Kanunu’nun bizim ihtiyaç-larımıza ziyade diğer ihtiyaçları sağlamaya çalışsın. Bunlar teknik ihtimallerin de, bütün ihtimalleri içinde bizim temel tuttuğumuz bir iki noktai nazar vardır. Seçim Kanunu ne şekilde çıkarsa çıksın seçim emniyeti bundan zarar görmemelidir. Yahut, seçim emniyetini bozacak, onu tereddüte sevkedecek bir usul tatbike konmamalıdır. Biz başlıca bu nokta üzerinde duygulu olacağız, dikkatli olacağız. Kudretimiz yettiği nispette sakınca saydığımız usulleri kullanmamasına çalışa-cağız. Şimdi, geçen tecrübeler o kadar değerlidir ki, seçim kanunu çıkmasa da, mahzurlu da çıksa, dikkatli bir yönetimin içinde ve CHP’lilerin dikkatli görev yapması sayesinde, sakıncalı usuller en az zarar verir hale gelir ve biz dikkat eder-sek, seçim emniyetini seçimde vatandaşın verdiği oyların sandıktan umumiyetle çıkmasını kendi gayretlerimizle büyük ölçüde sağlayabiliriz. Kanunda eksik var veya şu, bu şeklinde olan şikâyetleri mukavemet edilmez, çaresi bulunmaz hastalık gibi tevekkülle boynumuzu eğerek kabul edecek değiliz. Bir taraftan kanunî eksikliklerini, kanun yollarını düzeltmeye çalışırken, önümüzdeki seçim tatbikatında kendi dikkatimizle sakıncaları en az dereceye indirmenin çarelerini bulacağız.

Arkadaşlarım, günün meselelerini, toplanma sebebi konularını, size yaldızsız, çırılçıplak anlaşılacak şekilde ortaya koymaya çalıştım. Bu meselenin umumi-yetinde konuşacağız, konuşacaksınız, umumî toplantımızda, Komisyonlarda etrafıyla eleştireceksiniz, inceleyeceksiniz ve buradan fikirleriniz birleşmiş olarak, illere döneceksiniz. Bizim İl Başkanlarımız ve İl Başkanlarının temsil ettiği CHP örgütü son senelerde tarih içinde yeni bir değer ve yeni bir kudret ispat etmiştir. CHP son senelerde büyük bunalımlardan geçmiştir. CHP’nin geçirdiği sarsıntılar onun memleket ölçüsünde memleket üzerinde büyük tesirinden ne kadar mahrum ettiği vatandaş gözünde şüpheli bir hale gelmişti. Tecrübe gösterdi ki, CHP geçirilen bunalımlardan daha kuvvetli, daha iradeli olarak çıkmıştır, fikirleri daha açık, daha etkili bir hale gelmiştir. Vatandaş CHP’nin düşündüklerini ve siyasetini anlamaya daha çok iltifat göstermiştir. Bütün bu büyük bunalımlardan geçme, vatandaşa CHP’yi yeniden etraflıca anlatma imtihanını CHP toptan vermiştir, bu imtihanın önünde her zaman eğilerek hatırlayacağız ve diyebileceğiz ki, CHP’nin illerdeki teşkilâtı ve illerden onu temsil eden arkadaşlarımız yetki ile, cesaretle emanete sahip çıkmışlardır. Şimdiye kadar ki güçlükleri teşkilâtımızın kudretiyle yendik. Önümüze gelen vazife günlerinde teşkilâtımızın gayretiyle ve başarıyla çıkacağız ve bu defa vaat ettiğimiz memleketin muhtaç olduğu hizmetleri CHP teşkilâtının sarsılmaz iradesiyle tatbike koyup neticelerini, başarılarını memleke-timize tattıracağız. Cümlenizi bu inançlarla karşılıyorum, selâmlıyorum. Bütün umutlarımız kuvvetlidir. Ve sizin bu çalışmalarınızın, kısa sürecek bu çalışmalarınızın, hemen illerinize döner dönmez ve ondan sonra seçim zamanında büyük çalışmaların, bu büyük başarıların başlangıcı olacağını ümit ediyorum.

Size sevgilerimi sunarım.

 

 

 

 

Bazı CHP Milletvekillerinin ABD’ye Davet Edilmeleriyle İlgili Spekülasyonlar Üzerine Verilen Demeç[190]

Bir müddet sabrettikten sonra, bir açıklama yapmayı gerekli gördüm.

Biz, politika olarak, milletlere düşmanlık yapılmamasını, sırası geldikçe, adlarıyla ilân ederiz.

Yabancı devletlerle ilişkilerin iç politikada yatırım konusu olması da, bizim geleneğimize, ilkemize ve davranışımıza uymaz.

Herhangi bir yabancı devletle ilişkiyi iç politikada kullanmak, bağımsız bir Türkiye’nin emniyetine, menfaatine, haysiyetine aykırıdır.

Yabancı devletler davet yapabilirler; imkân olursa kabul edilir veya özür dilenir. Bunların hepsi nezaket hudutları içinde işlemlerdir. Bu yolda temaslar, milletler hayatında olağan şeylerdir.

Türk milletinin bu yoldan o yabancı devletlere daha yakın veya daha uzak olacağı ihtimalinin ne düşünülmeye, ne anılmağa değeri vardır.

Bir defa kesin olarak kamu oyuna bildirmeyi ödev saydım.

 

 

 

 

CHP Edirne Uzunköprü Kongresine Gönderilen Mesaj[191]

Bizi ortanın solundayız diye itham ediyorlar. Onların bu sözlerinin hiçbirin-de hak ve haklılık yoktur. Her yerde her partiden halk, memleketi bir uçtan öte uca dolaşan Ecevit ve arkadaşlarının, anlattıklarını can kulağıyla dinlemekte, anlamakta ve haklı bulmaktadır. Bizim teşebbüsümüzle ve ısrarımızla açılan sosyal reformlar yolunun Anayasa düzeni içinde doğru yola yöneltilmesi ve tamamlanması ihtiyacı umumî bir kanaat haline gelmiştir.

Seçimden iyi netice almak ihtimali memleketin her köşesinde gözle görülür, elle tutulur bir hale gelmiştir, vatandaşlarımıza, sosyal ihtiyaçlarının sağlanması için gerekli hazırlıkları yapıyoruz. İktidara geldiğimiz zaman bunları gerçekleş-tirmek birinci vazifemiz olacaktır.

 

 

 

 

CHP Manisa Saruhanlı İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[192]

CHP İlçe Kongresi Başkanlığına

Saruhanlı

Sevgili Saruhanlılar, değerli arkadaşlarım.

Kongreniz, ilçenizde yeni parti örgütümüzü göreve çağırmak için toplanıyor. Yeni ilçe örgütü, kısa bir süre önce içimizde onulmaz acılar bırakarak, meşum bir suikast sonucunda aramızdan ayrılan rahmetli İlçe Başkanımız Sefer Özlü’nün nöbetini şerefle, azimle ve inançla yürütecektir.

Saruhanlılar’ın gelecek yakın günlerini ülkümüz ve ulusumuz için huzur getirici, sosyal adalet getirici ve refah getirici olmasında, bizimle beraber şerefli mücadeleyi vermekte yarış edeceklerine inanıyorum.

Kongrenize başarılar diler, hepinize saygılar sunarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 

CHP Çalışma Meclisinde Çalışma Yaşamı Üzerine Yapılan Konuşma[193]

Sevgili arkadaşlarım,

CHP Çalışma Meclisinin huzurunda konuşmakla şeref duyuyorum. Çalışma Meclisi büyük bir ihtiyacın karşılığı olarak düşünülmüş, kurulmuştur ve kurul-duğu andan itibaren süratle gelişmiş ve memleketin işçi hayatının idamesinde çok önemli bir yer tutmuştur.

CHP memleketin asırlardan beri muhtaç olduğu reformları tahakkuk ettirmek için ilk başladığı günde hangi formülü ele almışsa onun kabul edilip, anlaşılıp anlaşılmayacağında geniş şüpheler vardı. En son cemiyetin her bakımdan yaşamasını ilgilendiren işçi meselelerini ele aldığı zaman anlaşılacak mı, kabul edilecek mi, memlekete bu nasıl anlaşmazlıklar, tehlikeler getirecek diye endişeler var idi. İlk anlar, ilk seneler insanı ümitsizliğe sevk edecek kadar siyasî renkte ve meselelerle yakından ilgisi hayatî ilişkisi olan gruplarımızda da kâfi anlayış bulamıyorduk. Zaman ile doğru fikirlerde ısrar edince, memleketimizin ortamı iyi şeyleri, doğru fikirleri tahlil ettikten sonra kabul etmeye çok istidatlı olan bir ulusal bünyemiz vardır. Bu ulusal bünyenin en son başarılarından biri işçi sorunlarını cemiyetimizin bilincine esaslı bir noktayı sokmuş olmasıdır. Bugün artık siyasî partilerin program farkı kendi özel eğilimleri bahis konusu olmaksızın sosyal adalet üzerinde bir cemiyet kurmak fikri, işçi meselelerini ön planda bir kalkınma aracı olduğu hiç olmazsa görünüşte itiraz kabul etmez bir gerçek haline gelmiştir.

Herkes işçi meselelerinin önemini takdir etmekte birbirleriyle yarış etmektedirler. Bugün karşısında bulunduğumuz güçlük temel olarak bu işin kabul edilmesi, yahut kabul edilir görülmesi değildir. Bugün temel mesele Anayasada yazılmış, genel olarak milletin bilincinde yerleşmiş olan gerçeklerin değerlendirilmesi, uygulamada değerlendirilmesidir.

Kanunlar ona göre çıkacak, kanunlar ona göre uygulanacak, bütün cemiyette işçi meseleleri bilinçli olarak önemli bir millet sorunudur diye anlaşılacak ve doğru tedbirleri alınacaktır.

Siyasî örgütler ve milletin kalkınması ile ilgili bütün örgütler, sosyal adalet konusunda işçi meselelerinin memleketin yararına ve kalkınmasına hizmet eder bir ölçüde kurdurulması nasıl sağlanacak, hangi siyasî örgütler sağlayacak, bunun takdir edilmesindedir.

Toplu sözleşme ve işçi hakları kanunları konuşulduğu zaman memleket gerçekten bilinmez bir dereceye aday görünüyordu. Önümüzde birçok güçlükler bulunuyordu, o zamanlar endişe ediliyordu. Bütün sınavları yüz akıyla verdik. Biz parti olarak siyasî bir sınav geçirdik. Ama büyük sınavı, işçi meselesini ödev olarak ve hayat şartı olarak üzerine almış olan değerli arkadaşlarımız vermişlerdir.

Biraz evvel değerli arkadaşlarımızın söylediği gibi işçi meselesi sosyal adalet sorunu bir çalışmakta olan vatandaşların özel hakları meselesinin çok ilerisinde, bütün memleketin yararını ele almış olan büyük bir dâvadır. Memleketin kalkınması, memleketin siyasî gelişmesi zorunluluğu, sosyal adaletin tatbikatta bilinçli olarak uygulanabilmesindedir. Bu anlaşılmıştır, bunun anlaşılması memlekete refah verecek bir ilerleme olduğu kadar, işçi meselelerini uygulamayı üzerine almış olan bütün arkadaşlarımızın büyük bir sorumluluk altında bulunduklarını da belirtmiştir.

Sendikacılar çok önemli bir kültür sahibi vatandaşlar haline gelmişlerdir. Sendikacılık büyük bir kültür meselesidir. Sendikacılık memleketin kalkınmasın-da başlıca sorumluluğu olan büyük bir toplum ödevlisi haline gelmiştir. Bütün bu görevleri yapabilmek için sendikacılarımızın her gün hem tecrübelerini, hem kültürlerini bir memlekete takdir ettirecek yüksek seviyeye çıkarmaları ve yükselmeleri icap eder.

Sendikacılarımızın hareketleri ve şimdiye kadar kazandıkları neticeler bize, sendikacıların üzerlerine aldıkları görevleri başarıyla neticelendirebileceklerine hepimizi inandırmışlardır ve memlekete güven sağlamışlardır. Bunun için sizin toplumunuzda sosyal adaletin gerçek yardımcısı olan arkadaşlarımızı takdirle anmayı vazife bilmekteyiz.

Sevgili arkadaşlarım, kalkınmamız memleketin başlıca ihtiyacıdır. Siyasî huzur, memleketin çalışması ve ilerlemesi için muhtaç olduğumuz şartlardandır. Bunların hepsi büyük ölçüde işçi hayatının huzurunda ve toplum huzurunda bilinçli olarak yardımcı olmalarına bağlıdır. Bütün çalışmalarımızda sosyal adalet işlerinde bu esaslı noktaları biz göz önünden ayırmayız ve arkadaş-larımızın bu toplum üzerinde iyi, faydalı tesirlerini arttırmak için, devam ettirmek için daima dikkatli ve kararlı olacaklarına inanç göstermekle huzur duymaktayım.

 

 

 

 

TRT Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklik Üzerine Verilen Demeç[194]

Türkiye radyolarının yönetimini düzenleyen 359 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Kanununu esasından ve usulünden değiştirmek isteyen bir tasarı görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir.

Bu tasarı, yıllardan beri söylendiği halde, nihayet önümüzdeki büyük seçim-den önce çıkarılmak ve uygulamak istenmektedir.

Yeni tasarı, radyo yönetiminin 1960’dan sonraki dönemde ve seçimlerde olduğu gibi tarafsız değil, tamamıyla iktidar organı gibi kullanılması arzusuna dayanıyor.

İktidarın tasarıyla meşgul olan yetkili şahsiyetleri, seçimleri kazanabilmek için bu kanunu çıkarmaları lâzım olduğunu, bu kanunu seçimden önce çıkar-maya mecbur bulunduklarını, açıkça söylemişlerdir.

Teşebbüsün amacı ve usulü hakkında hiçbir hayale kapılmaya imkân yoktur. TRT Kanunu, düpedüz, seçim âleti olarak değiştirilmek istenmektedir.

İktidar yetkilileri, seçim kazanmalarının buna bağlı olduğunu beyan ettik-lerine göre, kanunu değiştirdikten sonra radyoyu nasıl kullanmayı düşündükleri bellidir. Vatandaşın radyodan gerçekleri, doğruları öğrenmesi önlenecek; ve iktidar, devlet radyosunu her türlü iftiranın ve tek taraflı propagandanın âleti olarak kullanacaktır.

Benim kanımca, son tecrübede 25 yıldan beri, daha önceki İkinci Meşrutiyet tecrübesini de hesap ederek, 51 yıldan beri, Türkiye’de seçim yapılması için gösterilmiş olan çabaları ve harcanan emekleri kâmilen, bir çırpıda iptal edecek ve Türkiye’yi 60 yıldan geriye götürecek bir teşebbüs karşısındayız.

Demokratik rejim için, memleketin huzuru için çok sakıncalar getirecek bu teşebbüs karşısında, görevli ve sorumlu durumda bulunan siyasî partilerden biri olarak, bu durumdaki siyaset adamları olarak, görevimizi sebat ile ve ısrar ile ifa etmeye çalışacağız.

Rejimin ve seçimlerin 60 yıllık tecrübe tekâmülünden de mahrum edilerek geriye götürülmesine manî olmayı, demokratik rejim taraftarı olan her vatan-daşın görevi saymaktayız.

Memleketi fena bir teşebbüsten kurtarmak için yapacağımız mücadeleyi vatandaşlarımızın, sebebiyle ve gerekçesiyle anlayacağından şüphemiz yoktur. Vatandaşın bu anlayışı, mücadeledeki gücümüz olacaktır.

Sarsılmaz kanaatımız şudur ki, ulusal egemenliğin temel direği, eşit şartlar altında yapılacak, hiçbir şüphe sanı vermeyecek doğru seçimdir.

 

 

 

 

TRT Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklikle İlgili Başbakan Süleyman Demirel’in Yanıt Konuşması Üzerine Verilen Demeç[195]

Sayın Başbakanın TRT konusundaki demecime cevabını dikkatle okudum.

Ciddî bir konu üzerinde duruyoruz, düşüncelerimizi ve tartışmayı asıl karak-terinden dışarı çıkarmaya imkân yoktur.

Tasarı üzerinde, Komisyonda ve Mecliste dikkatle çalışılacaktır. Safha safha hükûmetin maksadı anlaşılacak ve gösterilecektir.

Demecim, sadece, özerk bir müessesenin marifetli usuller ve iddialarla tahrip edilmek istenmesine karşı Meclisi ve milleti uyarmanın bu yolda ciddî bir çalışmanın ilk işaretidir.

Yanlış ve haksız bir tasavvuru hazırlamak amacı ile ve kesin kararla işlenmiş bir projeyi düzeltmek mümkün değildir. Nitekim çalışmamızın ve çabamızın sonuç vermeyeceği kanısı projeyi getirenlerde hâkim görünüyor. Bizim ödevimiz, haksız, çok sakıncalı bir teşebbüsü önlemeye çalışmaktır. Mecliste sağ duyuları harekete geçirmek ve gerçekleri açığa çıkarmak üzere, İç Tüzük içinde mümkün olan bütün çabayı göstereceğiz. 60 yıldan beri memleketin seçim derdi vardır. Bu derde daha çare bulunamamıştır. Vakit vakit iyi niyetle yapılan düzeltmeler, sonra gelen iktidarlar tarafından yozlaştırılmış, çirkin ve zararlı hale getirilmiştir.

Görülüyor ki, bizim bünyemize uyan kusursuz bir seçim usulünü ve uygula-masını sağlayıncaya kadar daha çok emek sarf olunacaktır. Bu uzun düzeltmede bir nokta göz önünden uzak tutulmamalıdır. O da, düzeltmenin daima ileriye gitmesidir. Vakit vakit ters tedbirlerden, geriye dönüşlerden sakınmak esastır.

Seçimle ilgili yasalarda önseçim ve kütükler gibi bazı hususların düzeltilmesi gereğini bütün partiler kabul ettiği halde, iktidar döndü dolaştı sonunda faydalı bir düzeltme teşebbüsünü göze alamadı.

Şimdi bulduğu tedbir demokratik rejimin vazgeçilmez bir özerk kurumu olduğunu ehliyetle göstermiş olan TRT’yi seçimden önce haksız olarak tam ele geçirmek ve bununla seçim kazanmaktır.

Seçim kazanma umutlarını buna bağladıklarını iktidar yetkilileri, açık açık ilân etmişlerdir. Tevil etmek için Başbakanın çabası boşunadır.

Seçim güvenliğini ileriye doğru düzeltme hamlesini durdurup, 60 yıl önceki başlangıca yönelmek arzusu gün ışığına çıkmıştır. Bu arzu sakattır, sakıncalıdır, zararlıdır. Biz bu gerçeğin anlaşılmasına çalışıyoruz.

 

 

 

 

CHP Antalya İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[196]

Kongrenizi saygıyla selâmlıyorum. Çalışmalarınızı yakından izliyorum. Siyasî hayatımızın her dalında gençlik hareketlerimizin dalgalı olduğu zamandayız. Türlü tartışmalar ve çekişmeler içinde bizi doğru yolda tutacak başlıca güçlerden biri, demokratik rejime bağlı olmaktır. Hilesiz, aşamasız, vadesiz, siyasî hayatımızın huzuru ve korunması, demokratik rejime bağlılığımızın, açık kapalı bir yola sapmaksızın, ciddî ve içten olmasıdır.

Antalya’da gençlerin bu gerçeği, Atatürk devrimleri temeli üzerinde, iyice değerlendirmelerini isterim.

Hepinize sevgiler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

Fransa’da Yapılan Referandum Üzerine Verilen Demeç[197]

Fransa referandumunda tartışma konusu, tamamıyla Fransız bünyesinin parlâ-menter örgütüne ve anlayışına temas etmektedir.

Tartışmanın bugünkü hali ve neticesi, daha uzun müddet eleştirme ve istifade konusu olacaktır. Şu veya bu şekilde üzerinde vaziyet almak aklımdan geçmez.

Referandumun idaresi ve neticesi, Fransız milletinin olgunluğuna delâlet eden, saygı ile görülmesi lâzım gelen bir hâdisedir, kanısındayım.

 

 

 

 

Aras Nehrinin Taşması Üzerine Kars Aralık Kaymakamına Gönderilen Mesaj[198]

Sayın Kaymakam

Aralık İlçesi-Kars

Aras nehrinin taşmasının yaptığı tahribat haberini derin üzüntü ile aldım.

Olayın genişliğini bilmekteyiz. Vatandaşlarımıza yararlı olmaya çalışacağız.

Devletimiz yaralarınızı saracak güçtedir. Her türlü yardımı esirgemeyeceğine yürekten inanabilirsiniz.

Bütün vatandaşlarıma geçmiş olsun derim. Bu duygularımın Araslılar’a iletil-mesine yardımınızı saygıyla rica ederim.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’in Muhalefet ve Buhranlara Yaklaşımı Üzerine Verilen Demeç[199]

Sayın Başbakan 30 Nisan’da gazetecilerle yaptığı görüşmede, memleke-timizde, biri “Gerçek Türkiye”, biri “Buhranlar yaratmak isteyen muhalefet” olarak, iki varlık olduğunu iddia etmiş. Anayasa teminatı içinde ve 5 ay sonra seçim yapılacağını söylemiştir.

Buhranların sebebi

Türkiye’de son aylarda çıkan buhranlar, doğrudan doğruya “Anayasa Niza-mını Koruma”, adındaki tasarıdan ve Anayasa Teminatı içinde görünerek seçim kazanma teşebbüsünden doğmuştur. Bu buhranın çıkmasına kesin karar ile sebep olan, sayın Başbakanın sorumluluğunu taşıdığı iktidardır. Bu teşebbüsün karşısında Anayasayı korumaya çabalayan da muhalefet olmuştur. İlk önce, “Anayasa Nizamını Koruma” denilen, memleketi azaba sokma ve Anayasa Teminatından yoksun kılma teşebbüsü ve tasarısı ile karşılaştık.

Önlemek için çaba gösteriyoruz

Mecliste, hukuk ve basın âlemimizde uzun ve sebatlı uyarmalardan ve çabalardan sonra, iktidarın yarattığı birinci buhrandan kurtulabildik. Şimdi, beş ay sonra yapılacağı bildirilen seçimde “seçim emniyeti”ni zedeleyecek olan ikinci buhranı önlemek için çaba gösteriyoruz.

Anayasayı tahrip edeceğinde bütün kamu oyunun ittifak ettiği ilk tasarı “Anayasa Nizamını Koruma” adıyla öne sürülmüştü.

Anayasa Mahkemesine gideceğiz ama

Bugün de, memleketin, uzun tecrübelerden sonra kavuştuğu “doğru haber verme özerk müessesesi”nden, haksız isnatlarla mahrum ederek seçime gidil-mesi, iktidar tarafından seçimin kazanılması için gerekli görülüyor. Sonunda Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Anayasa Mahkemesinin ne vakit, nasıl karar vereceğini bilemeyiz. Ancak, kanun Anayasa Mahkemesinden bozulmuş olsa da Başbakan, seçimin kazanılmış olarak elinde kalacağına güveniyor. Böyle bir seçimin memleketi nasıl bir ağır buhrana sürüklemiş olacağı düşünülmüyor.

Onların engellemesi

Öte taraftan büyük mesele olarak, geçmiş tecrübelerle sabit olan seçim kusurları tekrar tekrar görüldüğü ve düzeltilmesi vaat edildiği halde bu yolda bir harekete geçilmiyor. Yalnız düzeltilmiyor değil, milletvekillerinin, hem iktidar, hem muhalefet üyelerinin beraber teklif ettikleri bir seçim kanun tasarısı yürütülmüyor, meclise getirilmiyor.

Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısının başkanlık ettiği Adalet Komis-yonunun, İç Tüzüğü ve Millet Meclisi Başkanının yetkilerini açıkça tanımayan engellemesi ile kanun çıkarılamıyor.

Seçime hile karıştıranlar

Bütün bu muameleler “gerçekçi Türkiye”nin hareketi sanılıyor ve seçimde, vatandaşa, “muhalefetin engellemesi ile meclislerden kanun çıkarılamaz olduğu”nun telkin edileceği anlaşılıyor. Başbakanın beyanları açık bir surette gerçeğin tam tersidir. Anayasaya aykırı olarak çıkarılmak istenilen ve vatandaşı doğru haberden yoksun bırakacak olan TRT kanun tasarısının, Mecliste tâkip ettiği usul da iç tüzüğe aykırı ve kusurludur. Mecliste Geçici Komisyon teşkili için yapılan oylamaya iktidar grubu tarafından hile karıştırıldığı, suçüstü yakalanarak meydana çıkarılmıştır. Hile, Meclisin ve milletin gözü önünde meydana çıkmıştır. Başbakan bunu da yanlış saymıyor, “Gerçekçi Türkiye”nin davranışı olarak gösteriyor galiba..

TRT Kanun Tasarısı, muhalefetin devamı ile sağlanacak bir çoklukla çıka-rılmak ve iktidar partisi Meclise devam etmek görevinden kurtarılmak isteniyor.

Milletin devamlı aldatılamayacağı bir tabiat kanunudur

Mecliste çokluk olmadığını görüp yoklama istemek “engelleme”, Meclisi tek başına toplamaya yeter de artar da sayıda milletvekili bulunan iktidar partisinin devamsızlığı, “çalışma” diye takdim edilecek.

Milletlerin, meşhur bir söze göre, birkaç defa aldatılması mümkündür. Milletlerin daimî olarak aldatılmalarının mümkün olmadığı bir tabiat kanunu haline gelmiştir.

Eşi bulunmayan parlâmento boykotu

Seçim Kanunu’nu düzeltmek için verilmiş bir tasarının Sayın Başbakanın Yardımcısı tarafından içtüzüğe ve Millet Meclisi Başkanlığının üstün müda-halesine meydan okuyarak yürürlükten alıkonulması, her milletin Meclis tarihinde eşi bulunmayan bir Parlâmento boykotu ve engellemesi olduğu halde bu muamele, “Gerçek Türkiye” ye, soğukkanlılıkla yakıştırılabiliyor. Ve bunların üstünde milletin yanıltılabileceğine güven besleniyor. İnsaf ölçüsünün kalmadığı doğrudur. Ancak, her gün Anayasa müesseseleri ile uğraşmayı adet edinmiş bir iktidar yerine, seçmenler, Millet Meclislerinin usulünde çalışmasını ve memleketin muhtaç olduğu kanunların çıkarılmasını ödev bilen bir iktidar getirinceye kadar, bugün komisyonlarda bekleyen yüzlerce gerekli kanun tasarıları ve teklifleri beklemeye mahkûm kalacaktır.

İktidar buhranlara yardımcı olmaktadır

İktidar, bugün, sağ ve sol aşırı uçların, “demokratik rejim bizde yaşamaz” iddialarına, bütün gerçek dışı teşebbüsleriyle ve yarattığı buhranlarla yardımcı olmaktadır.

 

 

 

 

Seçmen Kütüklerinin Kontrol Edilmesine Yönelik Yapılan Çağrı[200]

Sayın yurttaşlarım:

12 Ekim 1969 günü yapılacak olan Milletvekili seçiminde kullanılacak seçmen listeleri 29 Nisan sabahından itibaren mahalle ve köy muhtarlıklarında askıya çıkarılmıştır.

Kütükler 6 Mayıs günü saat 17’ye kadar askıda kalacaktır. Bu kütüklerde adı bulunmayan seçmenler, seçim günü oy kullanamazlar.

Oy kullanma ödevini yerine getirmek isteyen sayın seçmenlerin askı süresi içinde kütükleri incelemeleri ve adları yazılı olmayanların İlçe Seçim Kurulu Başkanına itiraz ederek kendilerini yazdırmaları gereklidir.

Öğrendiğimize göre bazı yerlerde seçmen listelerinin yazımı gereği gibi yapılmamış, bir çok evlere hiç uğranmamıştır. Liste yazımı için evlerine uğranmış olan bazı seçmenlerin de adları listede geçmemiş veya yanlış yazılmış olabilir.

Oy hakkını kullanarak ülkemizin yönetiminde söz sahibi olmak isteyen bütün yurttaşlarımızın listelerde kendi adlarını ve yakınlarında seçmen durumunda bulunanların adlarını aramalarını, bulamazlarsa mahallelerinin bağlı bulunduğu İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına süresi içinde baş vurmalarını saygı ile taktirlerine sunarım.

 

 

 

 

Almanya’nın Eski Türkiye Büyükelçisi Franz Von Papen’in Ölümü Üzerine Ailesine Gönderilen Mesaj[201]

Von Papen’in ölümünü büyük teessürle haber aldım. Muhterem ailesinin acılarını saygı ile paylaşıyoruz.

 

 

 

 

Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in Ölümü Üzerine Verilen Demeç[202]

Yargıtay Birinci Başkanı Rahmetli İmran Öktem’i kaybetmiş olduğumuz için ailesine ve kadirbilir milletimize taziyet sunarız.

Rahmetli, tecrübeli, iradeli büyük bir yargıç idi. Büyük bir devlet adamı ola-rak da milletin bir dayanağı idi.

Rahmetli İmran Öktem daha uzun yıllar milletimize hizmet edebilecek bir yaşta ve kemalde ayrılmıştır.

Cumhuriyetin temel ilkesi olan Atatürk devrimlerinin korunması için iradeli çabaları ile temayüz etmişti.

Rahmetli İmran Öktem’in adını daima saygıyla yad etmeyi ödev sayıyoruz.

 

 

 

 

CHP Çorum Milletvekili Ali Rıza Erem’in Ölümü Üzerine Ailesine Gönderilen Mesaj[203]

Ali Rıza Erem’i kaybetmemizi derin bir teessürle öğrendim. Ailesinin acılarını yürekten paylaşıyoruz. Ali Rıza Erem, memleketimizin yetiştirdiği müstesna değerlerden biridir. Bütün hayatında fikirlerinden, hizmetlerinden memleketimizin istifade ettiğini yakından gördüm. Onun yakın dostu olmak benim için kuvvet ve ilham kaynağı idi. Rahmetle anıyoruz ve sizin acılarınızı sizinle paylaşıyoruz.

 

 

 

 

CHP Aydın Merkez İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[204]

Yurdumuzun en bereketli bir bölgesinde yaşıyorsunuz. Çeşitli ürünleriniz var. Bir çok medenî imkânlara sahipsiniz, buna rağmen Aydınlı köylülerin mahsullerini değer fiyatına satamaması ve kredi yetersizliği yüzünden sıkıntı içinde olduğunu biliyorum. Ekonomik hayatın temeli köylüdür. Köylü fakir olunca işçi de, esnaf da sıkıntıdan nasibini alır. Ortanın solunda CHP’nin köylünün ihtiyaçlarına öncülük vermesi bu temel görüşe dayanır. AP iktidarı ise, memleketimizi ekonomik ve sosyal bunalımlara sürükleyen meseleler üzerine eğilmeye yanaşmamakta, halkımızın duygularını istismar ederek dikkatleri başka noktalara çekmeye çalışmaktadır.

Aydınlılar, sosyal ve ekonomik reformlara sahip çıkmanızı isterim.

Aydın’da AP iktidarının partizan tutumunu yakından biliyorum. İdare amirleri-ni memurları, sorumsuz kişilerin baskısı ile kanunsuzluklara ve adaletsiz uygu-lamalara sürüklenmiş görmek üzücüdür. Kanunsuzluklara alet olanları, hiçbir mazeret suçlu durumdan kurtaramaz.

CHP Aydın Teşkilâtının canlı, uyarıcı ve eğitici çalışmalarını takdirle izlemekteyim. Bu seçimlerde sizlerden güzel sonuçlar bekliyorum.

Aydınlılar, sizlere mutluluklar ve başarılar dilerim.

 

 

 

 

CHP Kırklareli Lüleburgaz Kongresine Gönderilen Mesaj[205]

Lüleburgaz kongresini selâmlıyorum.

Yurdumuzun bugünkü sorunları şunlardır: Her sorun önünde vatanın barış ve huzur içinde bulunması gerekir. Bir vatanda huzur, vatandaşlar arasında anlayış ve iyi geçinme şartlarına bağlıdır. Anayasamıza göre bizim idare tarzımız millî demokratik rejimdir. Demokratik rejim içinde vatandaşlar arasında siyasî görüş farkları olacaktır. Birbirinden farklı görüşleri olan siyasî partiler ve vatandaşlar, hepsi, kanunların sağladığı tarafsız emniyet içinde yaşarlar. Siyasî iktidarın özel siyasî programı ne olursa olsun, bütün vatandaşlar için vatandaş haklarını ve siyasî emniyeti Anayasa hükümleri içinde sağlaması ödevdir.

Devletin bütün kuvvetleri, polisiyle, jandarmasıyla, kanunun müsaade ettiği kanaatlere karşı tarafsız olarak vatan huzurunu sağlamaya yardım ederler. Devlet kuvvetlerinin vatandaş emniyetini kullanmasına siyasî taraflılık karıştı-rılmamalıdır.

Siyasî partiler kendi programlarını seçmene anlatmaya ve bu sayede onun serbest oyu ile iktidarı kazanmaya çalışırlar.

Memleketimiz bir ekonomik kalkınma çabası içindedir. Cumhuriyet Halk Partisi, karma ekonomi düzeni içinde iyi düşünülüp hazırlanmış bir plânı kabul edip izleyecek, sosyal adaleti sağlayan tedbirleri beraber yürütmeye çalışarak, kalkınma politikası tâkip eder.

Siyaset alanında bütün ekonomik tartışmalar sosyal ihtiyaçlar üzerinedir. Partimiz, köylülerin, işçilerin, dar gelirlilerin yaşama şartlarını düzeltmek çaba-sındadır.

Karma ekonominin imkânları içinde her türlü meşru kazanç herkes için em-niyette olmak lâzımdır.

Sevgili arkadaşlarım, taslak olarak kabaca politikamızın ana hatlarını söyledim. Seçmenlere iyi anlatacağız. İktidara gelince yapacağımız işler çoktur. Bütün vaatlerimizi gerçekleştirmeye çalışacağız. Şimdiden seçmen kütüklerinde adınızı arayın. Seçim günü sandık başına gitmeyi ihmal etmeyin. Sandık başında görevinizi mazbata yapıncaya kadar bırakmayın. Seçim neticesinden iyi haberlerinizi bekler, sevgiler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in Cenaze Töreninde Çıkan Olaylar Üzerine Verilen Demeç[206]

Olay, her mânası ile, kesin ölçüde bir 31 Mart vakâsıdır.

Her meseleden evvel bu olaya Parlâmentonun el koyması lâzımdır. Parlâ-mento, Devlete ve Anayasaya sahip çıkmalıdır.

Bunun için, derhal teşebbüste bulunacağız.

 

 

 

 

Adalet Gazetesi’nden Turhan Dilligil ile Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesine İlişkin Yapılan Söyleşi*[207]

Soru: Demokrat Parti iktidarı sorumlularının siyasî haklarının iadesi konusunda ortalıkta bazı söylentiler dolaştırılmaktadır. Bazıları Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bu hakların iadesine karşı olduğunu, bazıları bir takım yan kuruluşların buna şiddetle muarız bulunduklarını, bazıları Silâhlı Kuvvetler camiasının bu gibi meselelerle ilgilenmediğini söylemekte ve bu arada, henüz fikirlerini açıkça belirtmemiş olan TİP ile CHP dışındaki siyasî partiler ise eski DP’lilerin siyasî haklarının iadesine taraftar bulunduklarını açıklamışlardır.

Zati âliniz, eski Demokrat Partililerin siyasî hakları konusunda ne düşünüyorsunuz? DP’lilerin de her vatandaş gibi siyasî haklara sahip olmalarına taraftar mısınız? Taraftar iseniz, size göre bu hakların iadesi ne suretle gerçekleştirilebilir?

Cevap: Demokrat Parti sorumlularının mahkûm olarak mahrum edildikleri siyasî hakların iadesi konusunda sorumsuz ağızlarda söylenen, hattâ, birbirine zıt olarak yürütülmekte olan dedikodularla uzaktan yakından ilgili değilim.

Af konusunda fikrim, cevaplarımın sonunda bir dereceye kadar anlaşılacaktır.

Soru: Sayın Bayar Anayasadaki senatörlük hakkını kullanmak istese ve tabiî üyesi sayıldığı Senato’ya gelse, bu hareket bazı çevrelerde ifade edildiği gibi bir reaksiyon uyandırır mı? Meselâ, aynı hakka sahip bulunan zatı âliniz bu davranışı nasıl karşılarsınız?

Cevap: Sayın Bayar’ın Anayasadaki senatörlük hakkını kullanmak isteyerek Senato’ya gelmesini, benim düşündüğüm tarzda geçmiş felâketleri unutturmak arzusunun bir işareti sayarım. Bu anlayışla hiç bir reaksiyon uyandırmaması lâzımdır..

Soru: Gerek siz, gerekse Bayar, siyasî tarihimizde müstesna mevki ihraz etmiş ve bugün dahi kişiliğinizle siyasî hayatımıza yön verebilecek kudrette şahsiyetlersiniz.

Sayın Bayar, bir gazetede yayınlanan beyanatında, sizinle ilgili bir soruya. verdikleri cevapta;

“İsmet Paşa’yı çok yakından tanıdığımı iddia edebilirim. Onun da beni tanıdığını sanırım. Hattâ, kuvvetle sanırım. Bugün insanlık ve vatandaşlık hakkımın verilmesi için hukuk esasına uygun yollar kapalı tutulmaktadır. Ve bu, zulümdür.

İsmet Paşa bunun tarih bakımından mesuliyetini üzerine almak istemez sanırım..” demiştir.

Sayın Bayar’ın hakkınızdaki kanaati yerinde midir ve siz, sayın Bayar’ı nasıl tanırsınız?.

Cevap: Sayın Bayar’la siyasî hayatımızda birbirimizi yakından tanıdığımız doğrudur. Hattâ hususî hayatımızda birbirimizle yakından münasebette bulunduğumuz zamanlar olmuştur.

Tanıdığım arkadaşların, uzak olduğum zamanlar bile, hizmetlerini ve iyi vasıflarını yad etmeye çalışırım, çalışmışımdır.

Şimdi konuya gelelim. Siyasî haklar meselesi ve Celâl Bey’in şikâyetleri ve istekleri üzerinde fikrimi söyleyeceğim.

Af meselesi hakkında geçirdiğim safhalar şunlardır:

1961 seçimlerinden sonra demokratik rejime gidilebilir mi, gidilemez mi? Bunu eleştirmek üzere, Ordu erkânı ve siyasî partilerle, rahmetli Gürsel’in Başkanlığında Çankaya’da yapılan Yuvarlak Masa Toplantısında, af meselesi ileri sürüldü. Siyasî partilerin af yapmayacaklarına dair taahhütte bulunmalarını lüzumlu görenler oldu. Rahmetli Gümüşpala –şimdilik mânasında– bir af teşebbüsü düşünmediklerini söyledi.

Teklif sahipleri daimî bir taahhüt istediler. Ben itiraz ettim: Af, Anayasa müessesesi bir haktır. Anayasa hakkı kayıt altına alınamaz.

Heyet bu itirazımı kabul etti ve AP’nin, şimdilik bir af teklifinde bulunma-yacakları taahhüdü ile yetindi.

İkinci safha şudur: AP ile yaptığım Birinci Koalisyonda Hükûmet Programı olarak, geçmiş yaraların sarılmasına çalışacağımızı açıkça taahhüt ettim. Bu taahhüt Hükûmet ortağım olan AP’nin telkiniyle yapılmamıştır. Kendi görüşüm ve buluşum olarak Hükûmet programına girmiştir.

Üçüncü safha: Ben Hükûmetten ayrılıncaya kadar fiili olarak yapabildiğim şudur:

Hapiste bulunmak hali, son ferde kadar fiilen kaldırılmıştır. Demek ki, esas maksadım, geçmiş yaraların sarılmasıdır. Bu suretle beklediğim netice, demokratik hayatımızın geçirdiği en üzücü olayların bile, tarih açısından, bir tekâmül merhalesinin kaçınılmasına imkân bulunmamış olmasına inanılmasıdır.

Bu telakkinin tesellisi altında, cemiyetimizin ileriye doğru huzur içinde gelişmesi, bütün siyaset adamlarımız için hedef olmalıdır ve başarı sayılmalıdır.

Bu kanaate göre, intikam fikrinin aleyhindeyim. Gücüm yettiği kadar buna manî olmaya çalıştım ve çalışacağım.

İntikam fikri iki başlıdır:

Felâkete uğramış olan insanların çektikleri ıstırapları yeterli bulmayarak eziyete devam etmek, yahut, geçmiş hâdiseleri yaratmış veya yapmış olduğu zannolunan insanlardan öç almak fikri.

Her iki şeklin de karşısındayım. Her iki şekli de milletimizin huzuruna, ilerlemesine engel sayarım.

Birinci şekle manî olmak için, geçmiş yaraları sarmak prensibini tâkip ettim, ediyorum.

İkinci şekle manî olmak için de, Anayasanın getirdiği nizama, ilkelere samimî olarak hepimizin bağlı ve saygılı olmamızı gerekli görüyorum.

Netice: Anayasa nizamına bağlı olmak kayıtları içinde geçmiş zamandan kalma siyasî hak mahrumiyetinin süratle ve el birliğiyle iadesi taraftarıyım.

Benim bu fikrim itibar görürse, onun neticesi olarak, Anayasa nizamı işlemekte olan Senatoda, eski Cumhurbaşkanı olarak sayın Bayar’ın mevki alması, kendisine olduğu kadar memlekete de huzur veren bugünkü Anayasanın bir icabı olacaktır.

*

Okuması bitince Paşa gözlüğünü çıkarırken sordu: “Nasıl buldun?” Ben, doğrusu ümit ettiğimden fazlasını bulmuştum. “Mükemmel efendim..” dedim. “Benim kanaatim budur!” dedi, “Görüştüğümüz zaman Celâl Beye de anlata-cağım; Anayasa meselesi böyledir.. Anayasanın dibacesindeki meşruiyetini kaybetmiş iktidar ibaresinden şahsî manâ çıkarılmamalıdır. Bu ne Celâl Beye, ne Menderes’e ne de öteki arkadaşlara ait değildir. Şahıslarına karşı değildir. Sonra bir de Tabiî Senatörler meselesi var. Buna da dokunmak şimdi caiz değildir. Dünyada bir örneği yok diyorlar, kabûl ama, ihtilâlci emniyet ister. Askerî ihtilâl yapanlar bu kadar kısa zamanda, idareyi sivile vermek istemezler.. Bu onların emniyet endişesinden doğmuştur.. Sonra idamlar meselesi var: Ben kesin söyledim, ölüm yok dedim. Daha önce Ayten Sokakta Özden’in evindeydik. Komşular gelmişti, ağlıyorlardı. Polatkan’ın eşiymiş dediler. Onlara da söyledim ama işte önlemek mümkün olmadı.. Bugün bir de irtica meselesi var, Celâl Beye anlat bunu: İrticada Demokrat Parti ileriye gitmedi. Bilhassa Celâl Bey çok dikkatli idi. Bugün bu tehlike vardır. Bunun üzerinde durmak lâzımdır..”

İsmet Paşa, yazılı metin dışındaki sözlerini bitirdikten sonra yüzüme baktı: “Eee?” diye sabırsızlandı: “Senin sorun yok mu?” “Ben sordum, cevabını da aldım Paşam” dedim, o bana bir İngiliz gazetecisinin Amerika Cumhurbaşkanından aldığı müddetli bir randevuyu, kendi sualini kendisi cevaplandırmak suretiyle nasıl boşa geçirdiğine dair bir hikâye anlattı. Sonra cebinden küçük bir not defteri çıkarıp sayfalarını karıştırdı: “Yarın.. Meşgulüm.. Sonra Parti Meclisi var. Sonra Amerikan Sefiriyle randevu. Salı, Çarşamba boş. Ne zaman arzu ederlerse, görüşürüz, söyle Celâl Beye.” dedi.

(...)

 

 

 

 

Son Olaylar ve Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesine İlişkin Düzenlenen Basın Toplantısı[208]

(...) İnönü, özetle fikirlerini şu şekilde belirtmiştir:

“Basınımızın değerli temsilcileri, son olaylardan sonra memleket vaziyeti ve yeni teşebbüsümüzün hakkında görüşmek istedim. Zahmetinize teşekkür ederim.

Son olaylar hepimize ve özellikle politikacılara ders verecek niteliktedir. Anayasa nizamını korumak ve heyecanlı hareketler içinde hepimize ışık tutan fikir olmuştur.

Yüksek hâkimlerimizin, memleketi uyarmak için sarf ettikleri gayret her suretle hürmete ve minnete lâyıktır. Siyaset adamları için olaylara doğru teşhis koymak ilk ve önemli ödevdir. Hâkimlerin uyarmasını doğru, faydalı ve ders verici bir teşebbüs saymalıyız. Öte taraftan, saldırganların saldırganlığını halk hareketi saymak, hafif tabirle konuşmaya çalışıyorum, isabetsiz bir görüştür.

Bugün, siyaset adamı olarak bize hâkim olan tek fikir memleketin huzurunu korumak ve kurtarmaktır.

Geçmiş zamanların yaralarını sarmak ve tahammül edilir hale getirmek bize önde bir vazife görünüyor. Bütün karşı düşünceler ve kışkırtmalar karşısında gerçek şudur ki, bizim iştirakimiz olmadan bir Anayasa tâdili çıkarılamaz. Biz, Anayasa nizamını ve müesseselerini korumak kaydı altında siyasî haklar iadesinin çıkarılmasını sağlamak istiyoruz. Bunu bir ödev, memleketin huzur vasıtası sayıyoruz. Bu teşebbüsü, vatandaşları birbirine yaklaştırmak için etkili olacağını ümit ettiğimiz bir tedbir sayıyoruz. Genel demecim bitti. Şimdi sorularınıza cevap vermeye hazırım.”

Soru: 3 Mayıs olayını, 31 Mart İrtica Hareketi olarak nitelemiş ve buna Parlâmentonun el koymasını isteyerek “Hepimizin kaderi buna bağlıdır” demiştiniz. Oysa Gensoru önergeniz Mecliste reddedildi. Bu takdirde durum ne olacaktır? (Cumhuriyet Gazetesi)

Cevap: Bu meseleye nasıl teşhis koydum ve ne tedbir istiyorum?

Bunu basite irca ederek, herkesin anlayacağı açık sözle söylemek adetimdir. İrtica hareketidir, dedim. Tarihteki en feci irtica hareketlerini hatırlatmak istedim. Olumlu veya olumsuz hiçbir hâdise, ‘bir diğer olayı andırıyor’ dediğiniz zaman bütün şartları, bütün unsurları ile tıpa tıp aynıdır manâsına gelmez. Karakteri odur, ehemmiyeti odur. Karakteri ve ehemmiyetinin o olduğu gösterilmiştir. Benim kanım budur. Böyle bir irtica karşısında Parlâmentonun işe el koymasını, tedbir olarak düşündüm. Gensoru istedim. Reddetti Parlâmento. Şimdi ne yapacaksınız, diyorsunuz. Reddetti. Parlâmento olayıdır, o iş orada bitti. Yine siyasî parti olarak, yine Parlâmento üyesi olarak, yeni hâdiseleri ve yeni durumları, eskilerin tesiri ile tâkip etmeye çalışacağım. Yapacağım şey bundan ibarettir.

İnönü ve Demirel görüşmelerine dair

Soru: 3,5 yıllık AP iktidarı döneminde muhalefet sürenizde Sayın Başbakan ile herhangi bir memleket meselesi üzerinde bir diyalog kurabildiniz mi? (Cumhuriyet Gazetesi)

Cevap: Çok meseleler görüştük. Çoklukla dış meseleler görüştük. Ve özellikle dış meseleler üzerinde hemen kolaylıkla birbirimizi anlayabiliyorduk. Tedbirlerimizde birbirimizle tamamıyla mutabık olabiliyorduk, manâsını çıkartmayın. Böyle bir mutabakat olmadı. Ama anlıyorduk. Ve o günkü hale göre olumlu bir manâ çıkarmaya çalışıp, o manâyı bulduktan sonra bunu umumî efkâra olduğu gibi söylemekte tereddüt etmiyorduk.

31 Mart ve 3 Mayıs olayları, birer irtica hareketidir

Soru: Başbakan 31 Mart olayını isyan olarak niteliyor. Sizce 31 Mart nedir? (Cumhuriyet Gazetesi)

Cevap: 31 Mart, siyasî karakteri itibariyle bir irtica olayıdır. Büyük çapta bir irtica olayı. 31 Mart olayı bir irtica hareketidir. 3 Mayıs hareketi bir irtica hareketidir. 31 Mart, bir isyan hareketidir. 3 Mayıs, isyana varmamıştır. İsyana vardı, ama, gücü yetmedi. Fark bu. Gücü iki saat yetti. Fark bundan ibarettir. Bunun mabadı ne olacak ne çıkacak onları bilmiyoruz.

Soru: 3 Mayıs olayı dahil, bir süredir Türkiye’de devam eden olaylar dolayısıyla demokratik rejimin geleceği açısından endişe duymakta mısınız? Yoksa, geleceğe umutla bakıyor musunuz? (Cumhuriyet Gazetesi)

Cevap: Memleketin huzur içinde ilerlemesi için, demokratik rejimi tek şart saydığımızı her gün söylüyoruz. Kanaatim şahittir. Demokratik rejimde muvaffak olacağız. Bütün ümidimi muhafaza ediyorum. Bütün dalgaları, rejime karşı, aşırı uçlardan gelen, siyasî kışkırtmacılardan gelen bütün dalgaları yeneceğimize yürekten inanıyorum.

Bayar’la görüşme ihtimali vardır

Soru: Celâl Bayar’la bir görüşme yapmak ümidi ve arzusu içinde misiniz? (Yeni Gazete)

Cevap: Celâl Bayar’la aramızda hadis olan bir aleni münasebet, kamu oyu önündeki münasebet, Yeni İstanbul Gazetesi’nin bir görüşmesi ile çıktı. Kurtul Altuğ’un bir görüşmesinden çıktı. Bu sefer de Turhan Dilligil’in istediği mülâkatla kamuoyu önünde aleni bir temas hasıl oldu. Bu temasın görüşmeye varması ihtimali vardır. Ama nihayet memlekette yeni hâdiseler belirdi. Şimdi siyasî haklar konusunun doğrudan doğruya tatbiki safhası başladı. Bu arada ne vakit görüşebileceğimizi tahmin edemem. Görüşmemize bir manî yoktur. Her şey, ortamı hazırlanmıştır.

27 Mayıs’a gölge düşürülmeyecek

Soru: Bugün Ulus’ta çıkan demecinizin Anayasaya ve 27 Mayıs’ın meşruiyetine gölge düşürecek bir nitelikte olduğu şeklinde yorumlayanlar var. Ne dersiniz? (Yeni Gazete)

Cevap: Böyle bir yorumda bulunanlar varsa, hatalı yoldadırlar. Siyasî hakların iadesi teşebbüsümüzü başarırsak, onun sonucunda Anayasaya ve 27 Mayıs’ın meşruluğuna gölge düşürecek hiçbir şey yoktur. Aksine, intikam hisleri unutulacak hiç olmazsa yatışacak. Anayasa nizamının korunması kayıtları altında bu siyasî hakları iade edeceğiz. Geçmiş yaralar sarılacak; yeni yaraların açılmaması için zemin hazırlamış olacağız.

Siyasî haklar konusu seçim yatırım değildir

Soru: Eski DP’lilerin siyasî hakları konusunda girişilen teşebbüslerin, “Bir seçim yatırımı ve taktiği olduğu” bazı profesörlerce öne sürülüyor. Ne düşünüyorsunuz? (Son Havadis Gazetesi)

Cevap: Hangi taraf bunu söylüyor anlaşılmıyor. Ama ben kabul edeyim ki, her tarafta bunun bir seçim meselesi olduğunu zannedenler bulunabilir. Şimdi söyleyeyim: Görüşüm, 1 Mayıs’ta Adalet Gazetesine verdiğim ve bugün yayınlanan demecimle tamamen uyum halindedir. Seçimde bunun etkisi hangi parti için faydalı olacak veya faydasız olacak? Bununla hiç meşgul değilim ben. Bir vazife yapıyorum kanaatindeyim. Geçmiş yaraların sarılması ve yeni bir devreye girilmesi için zamanın gelmiş olduğunu ve bütün bu olayların içinde bir huzur vasıtası olarak düşünüyorum. Faydalı olacağına, vatandaşlar arasında uzaklığı yatıştıracak bir tedbir olarak fayda getireceğini düşünüyorum ve bunun için çalışacağım. Başka bir maksadım yoktur.

Soru: Celâl Bayar siyasî hakların iadesi yolunda desteğinizi kazanmak yolunda vasıtalı veya vasıtasız yoldan size başvurdu mu? (Alman Basın Ajansı)

Cevap: Celâl Bayar, söylediklerini açıktan söyledi. Onun dışında bana sorulan sualler, Adalet Gazetesi’nin sözcüsü tarafından bana sorulan sualler oldu. Onlar için de böyle yapılmış bir teklif yoktur. Böyle temaslar ve böyle tahminlerde insanların izzeti nefsini örseleyecek bir istikamet vermekten kaçınırım.

Anayasa değişikliği teklifi

Soru: Millet Meclisine 219 imzalı Anayasa değişikliği isteyen teklife CHP’liler de imza atacaklar mı? (Yarın Dergisi)

Cevap: Ben yeni teklifi gördüm. Evvelâ Adalet Gazetesi’nin görevlisi ile aramızda geçen görüşme 1 Mayıs’ta verildi. Son olaylar sebebi ile ertelenmesi lâzımdır dedim. Gazete tehir etti, bugün neşrolundu. Öteden beri Adalet Partisi’nde siyasî hakların iadesi akımı vardır. 219 imzalı takrir geldi. Ben takriri gelir gelmez okudum. Böyle bir siyasî hak iadesini çıkarabilmek için, bugünkü Meclislerde, benim koyduğum kayıt ve şart altında Anayasa Nizamını Koruma kayıtları altında, siyasî hakların iadesini sağlayabiliriz. Bu kaydın, tam isabetli bir tedbir ve çerçeve olduğu kanaatini okuduğum teklif, bende bilhassa kuvvetlendirdi. Aldığım bu projede benim düşündüğüm “Anayasa kayıtları altında” şartı örselenmiş görünmüyor. Fakat nihayet hukuki bir mesele olduğu için bunu hukukçularımız süratle tetkik etsinler, istedim. Anayasa kayıtları altında siyasî hakların iadesi yönündeki temel arzuma uygun bir nitelik midir, bunu tetkik etsinler diye havale ettim. İlk okuduğum zaman bende yaptığı tesir olumludur. Anlaşabileceğimizi umuyorum. Teklif edilen kanun maddeleri bana uygun geldi. Ama kanuna ait olan maddeleri her ihtirazı kayıtla söylüyorum. Bu, nihayet ayrı bir ihtisas işidir. Teklifin gerekçesi uzun geldi. Mahrem bir yerde bulunduğumuz için size olduğu gibi söylüyorum. Vaziyet bu..

Soru: Siyasî hakların iadesi konusunda Sayın Başbakanla görüştünüz mü? Görüşmeyi düşünüyor musunuz? (Tercüman Gazetesi)

Cevap: Başbakanla bu hususta görüşmedim ve görüşmeyi düşünmedim. Görünüşe göre ikimiz de aynı arzuda olacağız. Başbakanın da aynı arzu da olduğunu sanıyorum. Uzun boylu ifadesini bilmem. Şimdi böyle bir görüşmeyi hazırlayacak herhangi bir teşebbüs yoktur. Ama Başbakan ne zaman arzu ederse benim için görüşmek, Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak, Devlet Başkanı ile görüşmek, tabiîdir.

Anayasa nizamına karşı teşebbüs yok..

Soru: Anayasa nizamını koruma kaydı” ile siyasî hakların iadesinden bah-sediyorsunuz. “Anayasa nizamını koruma kaydı” şeklindeki şartla kastedilen nedir? (Yeni Gazete)

Cevap: Mesele açık: Mevcut Anayasa nizamı var. Millet Meclisi var, Senato var, tatbikatı var, Anayasa Mahkemesi var, vesaire, vesaire, hepsi.. Bugün teessüs etmiş bir devlet nizamı var. Öte yanda, Anayasa Mahkemesinin ve Anayasanın dışında kanun çıkarmak gayretleri var. Bunlar olmayacak. Muhafaza olunanlar olunacak. Anayasa nizamına karşı teşebbüsler yapılmayacak. Mahzurlarını karşılıklı konuşup söylediğimiz vakit anlaşılacak. Olmayacak bir şart ileri sürmüyorum. “Bugün buna başlıyoruz, bundan sonra yapacaklarımızı da sonra gösteririz” gibi art düşünceler olmasın diyorum.

Soru: Siz bir 12 Temmuz Beyannamesinin sahibisiniz. Şu anda ise Sayın Cumhurbaşkanı hâlâ susuyor. Siz de Sayın Sunay’ın istifa etmesi gerektiği yolundaki isteklere katılır mısınız? (Yeni İstanbul Gazetesi)

Cevap: Katılmam. Ben, politika adamlarının birbirleri ile çekişmeleri ve çatışmaları arasında hâdiselerin dışında olan bir Devlet Başkanının vakit vakit Hükûmete de, siyasî partilere de lüzum gördüğü şeyleri söyleyeceğine inanıyorum. Cumhurbaşkanı ile uğraşılmasını ben arzu etmem. Kimsenin arzulamasını teşvik etmem.

Seçimler ve partiler

Soru: AP oyları size göre bu seçimlerde %50’nin altına düşecek midir? (Türk Haberler Ajansı)

Cevap: Seçim kampanyası yaptığımızda söylediklerimizi biliyorsunuz. Seçim kampanyası dışında bir toplantı yapıyorum. Bu suale cevap vermiyorum.

Soru: CHP bu seçimlerde ne oranda oy alabilecektir? (Türk Haberler Ajansı)

Cevap: Mahrem söylüyorum çok çok alacağız.

Soru: GP. liderleri, “CHP 50 defa seçime girse, kaybeder” diyorlar. Ne der-siniz? (Türk Haberler Ajansı)

Cevap: Tesellisini bulmuşlar diyeyim.

Türk-Amerikan ilişkileri..

Soru: Türk-Amerikan ilişkilerinin son durumu ile nasıl görüyorsunuz? Büyükelçi Comer Türkiye’de diplomatlardan başka Amerikalı kalmamalı diyor. Sizin düşünceniz nedir? (Türk Haberler Ajansı)

Cevap: Bu mesele hakkında politikamız açıktır. Ben Türkiye’nin Birleşik Amerika’ya ve Sovyet Rusya’ya düşmanlık politikası tâkip etmemesi fikrin-deyim. Bunu savunuyorum. İkili münasebetler ve üsler meselesi var, bunların hepsini Türkler’in arzusuna göre halletmeli ve iyi münasebetler arızalardan kurtarılmalı manâsında alırım bu sözleri. Diplomatik münasebetlerde kavga çıkartmamak ve huzuru korumak için dikkatliyimdir.

Soru: Amerikan Büyükelçisi Comer’in Türkiye’den ayrılırken “Türkiye’nin geleceğinden ümitvarım” sözleri bir yatırım olabilir mi? (Tasvir Gazetesi)

Cevap: Diplomatlar bulundukları zamanda ayrıldıkları zamanda da, kendi-lerinden sonra bıraktıkları memleketin kendi memleketi ile olan münasebetleri iyi ahled [ahlat/ahlât?] olsun isterler ve iyi halde gelişmesi arzusunu beslerler ve söylerler. Sanatın icabı budur.

CHP ve aşırı uçlar..

Soru: Memleketteki aşırı cereyanların rejim için ne ölçüde tehlike teşkil ettiğini tespit amacı ile bir Meclis Araştırması yapılmasında fayda görür müsünüz? Görürseniz CHP böyle bir önerge getirmek tasavvurunda mıdır? (Yeni Gazete)

Cevap: Bunun tehlikesini her gün söylüyorum, hep söylüyorum. Bunun araştırılacak yeri yoktur, düşünmüyorum. Böyle bir arzumuz da yoktur. Kim arzularsa söyler. Tehlike açıktan meydandadır. Aşırı uçlar demokratik rejimin taraftarı değildir.

Soru: Seçim geziniz ile ilgili programınızın ana hatları belli oldu mu? Geziye nereden başlayacaksınız? (Günaydın Gazetesi)

Cevap: Bu büyük bir sırdır. Seçimlerde ne yapacağım, ne edeceğim? Galip ihtimal, kimseye söylemezseniz galip ihtimalevvelâ bol miktarda denize gireceğim ve yüzeceğim. Yeni rekor tesis etmeğe çalışacağım. Adaya mı gide-ceğim, oradan Rumeli Kavağına mı geçeceğim? Belli olmaz.

Lütfen, yaptığım bazı şakaları, cemiyetimizi somurtkan halden kurtarmak için biraz gayret sayınız, mazur görünüz.

Hukukçulara inceleteceğim

Soru: Eski DP’lilerin affı için siz mi bir teklif yapacaksınız, yoksa verilen teklifler istediğiniz şekle girince mi onları destekleyeceksiniz? (Türk Haberler Ajansı)

Cevap: Teklif var. Ben esasa bakarım. Teşebbüs karşıdan gelmiş, yahut bizden gelmiş önemli değil benim için. Bir teklif var. Teklifin mahiyetine bak-tım. Teklifin mahiyetini olumlu gördüm. Bunu bir defa hukukçulara gösteririm. Çalışabilirsek, bunun üzerinde çalışırız. Olmazsa yenisini teklif ederiz.

 

 

 

 

CHP Çorum Alaca ve Tokat Erbaa İlçe Kongrelerine Gönderilen Mesajlar[209]

Alaca İlçe Kongremizin sayın delegelerini selâmlıyorum.

Güç seçim şartları içinde olan Alacalılar’ın, iktidarın sorumsuz ve beceriksiz tutumu sebebiyle her gün artan hayat pahalılığından çok zarar gördüklerini biliyoruz. Alacalılar’ın önümüzdeki büyük sınavdan başarı ile çıkacaklarına inanıyorum.

Pek çok meselemiz yanında, mezhep küskünlüklerinin yeniden ortaya çıka-rılmak istenmesi, baş konumuzdur. Bütün vatandaşlara ve inançlara karşı, bugüne kadar olduğu gibi saygılı olacak ve milletimize gerçekleri anlatacaksınız. Ayırıcılara, vatandaşlar arasındaki huzur bozmak isteyenlere yüz vermeyiniz. Size güveniyorum.

Size ve bütün Alacalılara başarılar diler, sevgiler saygılar sunarım.

Erbaa İlçe Kongremizin sayın delegelerini ve misafirleri sevgilerle selâmlıyorum.

Başlıca geçim kaynağınız olan tütünün gerçek değerini bulmadığı, çoluk çocuğunuzla birlikte akıttığınız alın terinizin karşılığını alamadığınız bir yılı daha geride bıraktınız. Bu elbette böyle devam edemez. Herkesin emeğinin karşılığını tam olarak alma politikamızda, bize destek olmanızı istiyorum.

Yiğit, heyecanlı ve kendi meselelerini sahip çıkmasını bilen Erbaalılar’ın, her zaman olduğu gibi, önümüzdeki büyük sınavda da başarı kazanacaklarına inanıyorum.

Size ve bütün Erbaalılara başarılar diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Siyasi Affa İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[210]

Soru: Ziyaretiniz hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap: Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştük. Günün meseleleri üzerinde görüşlerimizi söyledik. Bu kadar.

Soru: Celal Bayar ile ne zaman görüşmeyi düşünüyorsunuz?

Cevap: Bilmiyorum. Daha hiçbir şey hazırlanmadı.

Soru: Siz mi teklif edeceksiniz görüşmeyi?

Cevap: Tahmin edemem.

Soru: Karşıdan bir teklif geldi mi?

Cevap: Sarih bir teklif yok. Ama, ihtimal olarak bahis konusu. Ne şekilde olur, bilmem. Bir vazife ifa etmek bahis konusu benim için. Diğer her şey tefer-ruat.

Soru: Son olaylarla ilgili olarak, bütün Anayasa kuruluşları yürüdü. Bu du-rumda devlet var denilebilir mi: Devlet var mı?

Cevap: Var tabiî. Devlet var. Esaslı olarak var. Her şey kanunların izin verdiği hudutların içinde haklar kullanılarak vuku buluyor.

Soru: Siyasî af seçimlerden önce çıkar mı?

Cevap: Çıkartmak istiyoruz. Her tarafta güçlüğe uğrayabilirim. Partilerde, filânlarda. Ama yenmeye çalışacağım.

Soru: 21 Mayısçılar için de bir af düşünülüyor mu?

Cevap: Siz söylediniz de aklıma geldi. Şu ana kadar bir şey düşünmedim.

Gazetecilerin, siyasî affın CHP’ye ne yarar sağlayacağı ve eski DP’lilerin CHP’ye girmelerini mümkün görülüp görülmediği yolundaki bir sorusuna da İnönü, “Hiçbir düşüncem yok” diye cevap vermiştir.

 

 

 

 

CHP PM’de Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesine İlişkin Yapılan Konuşma[211]

İnönü, uzun konuşmasında Celâl Bayar’la ilişkilerini, daha “Husumet andı” döneminden başlayarak ele almış ve bugünü kadar getirmiştir. Bu arada 27 Mayıs’tan sonra idamların yapılmaması için yaptığı mücadeleyi anlatmış ve özetle şunları söylemiştir:

“27 Mayıs doğru bir ihtilâldir ve bu mahfuz kalacaktır. Anayasa mahfuz kalacaktır. Bu şartlar altında siyasî haklar iade edilecektir. Amacım yaraları sarmaktır. Bunu başaracağım. İyi niyet sahiplerini gözünde her fedakârlığı yapan bir insan, her fedakârlığı yapan bir parti durumunda olmalıyız. Her türlü yeni ihtilâlin aleyhindeyim. Anayasa dibacesi, tabiî senatörler kalacak. Bu şartlara teklifi destekleyeceğim.”

İnönü konuşmasında ayrıca Celâl Bayar’ın kişiliğine de değinmiş, Bayar’ın “Lâik düşünceli” olduğunu bildirmiş, zaman zaman taviz vermekle birlikte, gerektiğinde irticaa karşı çıktığını hatırlatmıştır. CHP Genel Başkanı ayrıca şunları söylemiştir:

“Başka hâdiseler içersinde bu meselenin halli için bir vaziyet almak imkânını buldum. İsabet ettiğimi anlıyorum. Memlekette kin gütme dâvasını kaldırmak, benden imân halindedir. Bunu yapacağım. Bunu yaparken Anayasanın müesseselerine, ilkelerine sahip çıkıyoruz. Böylece bir üzüntü devresi kapanacaktır.

AP Milletvekili ve Senatörlerinin Meclise getirdikleri kanun teklifini gördüm. Siyasî hakları kısıtlayan hükümler kaldırılıyor. Ne şartla desteklediğimi Meclise söyleyeceğim. Benim teşebbüsüm bir husumet devrinin kapanmasını sağlayacak, memleketin temel sorunları üzerinde çalışma imkânını yapacak bir huzur devresinin açılması hedefini gütmektedir.”

İnönü, konuşması içinde sık sık siyasî hakların iadesi konusunda kendisine başvurulduğunu belirtmiş, ancak kimin başvurduğunu ve bu başvurmanın nerden geldiğini bildirmemiştir.

 

 

 

 

CHP Ordu Reşadiye İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[212]

Reşadiye İlçe Kongremizin sayın delegelerini ve misafirleri sevgilerle selâmlıyorum.

Geçim imkânlarının kıt olduğu bir bölgenin insanları olarak Reşadiye-liler’in, içinde bulundukları güç şartları biliyoruz. Demokratik düzen içerisinde milletçe kalkınma hamlemizde, geri kalmış bölgelerimize öncelik tanınmasını şart görmekteyiz. Sizlerin desteğinizle alacağımız sonuçlardan Reşadiyeliler de hakları olan paya kavuşacaklardır.

Güç şartlar içerisinde de uyanık olmasını bilen siz Reşadiyeliler’in, küçük hesaplarını, zararlı mezhep küskünlüklerinin üzerinde, millet hayrına olan yolu bulacağımıza ve bu yolda başarı kazanacağımıza inanıyorum.

Size ve bütün Reşadiyeliler’e başarılar diliyor, sevgiler saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

CHP İçel Mut İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[213]

Mut İlçe Kongresine başarılar diliyorum. Mutlular’ın yaklaşan büyük imtihan gününe hazır olduklarını, kongrelerde isabet edeceklerini görmekten sevinç duyacağım. Halkımız CHP’ye yeni sorumluluklar ve görevler vermek için hazır-lıktadır.

Mutlular,

Halk Partililer, bunu bilerek ve asla unutmayarak çalışmalısınız. Sizlere saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP Tokat Niksar İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[214]

Niksar İlçe Kongremizin sayın delegelerini ve misafirlerimizi sevgilerle selâmlıyorum.

1969 seçimleri öncesinde yaptığınız bu kongre, büyük önem taşımaktadır. Düşüncelerimizi geniş vatandaş kitlelerine açık seçik anlatacak, vatandaşla-rımızın güvenini kazanacaksınız. Bu yolda büyük çaba göstermenizi ve başarılı sonuçlar almanızı bekliyorum.

Pek çok meselemiz yanında, mezhep küskünlüklerinin yeniden ortaya çıka-rılmak istenmesi, baş konumuzdur. Bütün vatandaşlara ve inançlara karşı, bugüne kadar olduğu gibi, saygılı olacak ve milletimize gerçekleri anlatacaksınız. Niksarlılar, mezhep ayrılıklarını siyasî çıkar konusu yaptırmayacaklardır. Size güveniyorum.

İktidarın sorumsuz, millet hayrına olmayan tutumuna “Hayır” demesini bileceksiniz. Niksarlılar’ın önümüzdeki büyük sınavdan başarı ile çıkacaklarına inanıyorum.

Size ve bütün Niksarlılar’a başarılar diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Adalet Gazetesi ile Yapılan Söyleşi, Celal Bayar’ın Affı, 27 Mayıs ve Anayasa Düzeni Üzerine Verilen Söylev[215]

“Sevgili arkadaşlarım,

Araya tatil girdi, olaylar bilhassa birbirini tâkip etti. Genel Başkan olarak, Grubun, partimizin politikasını sınırlarıyla ve acele verilecek cevaplarla değerlendirmeye çalışarak vaziyet aldım. Şimdi huzurunuzda size vaziyeti anlatacağım, hesap vermeye çalışacağım.

Arkadaşlarım, meseleyi biliyorsunuz. Celâl Bayar bir gazeteye verdiği beyanatta kendi hakları ile ilgili dileklerini açık bir surette söyledi ve bana kamuoyu önünde açık bir hitapta bulundu. Buna açık bir surette verdiğim cevapta, bahis konusu olan siyasî haklardan bahsettim.

Celâl Bayar’la mülâkatı yapan gazeteci benden de demeç istemişti, ona verdiğim demeci Yeni İstanbul Gazetesi sahibi müdahale ederek neşrettirmemiş. Sonra Celâl Bey tarafından denilebilecek surette, Adalet Gazetesi’nin, yani politika deyimi ile tamamıyla karşımızda bulunan Adalet Gazetesi sahibi mülâkatta ısrar etti. Vaziyet almaya mecbur idim. Fikrimi açıkça söyledim.

Benim öteden beri fikirlerimi biliyorsunuz. En son safhada memlekete yaptığım hitapları hatırlatayım size. Meselâ, son bayramda, zihnimi daimî surette işgal eden bir konuyu bütün vatandaşlarımın düşünmelerini ve değerlendirmelerini istedim. Memleketin huzura ihtiyacı var. Buna çare bulamıyoruz. Mütemadiyen bunalım geçiriyoruz. Bu bayram gününde, sükûnetle, her ailenin, her aklı erenin, bu memlekete huzur nasıl gelecek, onu düşünüp çare aramasını tavsiye ederim, dedim.

Bu, oyuncak gibi göründü, kimse asıl maksadımın ne olduğunu bir türlü kavrayamıyordu. Asıl maksadım şu ki, derin bir ıstırap içindeyim. Memleketi, huzuru muhafaza edememek ve her gün yeni bir bunalıma gitmek istidadı taşımak suretiyle, tamamıyla tehlikeli ihtimallere maruz bir halde görüyordum. Nasıl bulacağız buna çare?

Memleketin huzuruyla bu kadar meşgul olan bir siyasî parti liderinin, siyasî hayatı uzunca olan, aklı az çok eren bir insanın vazife hissi ile ne kadar ıstırapta olduğunu tasavvur etmeniz lâzım.

Şimdi nedir bahis konusu olan mesele?.. Bana hâkim olan fikir şudur: Siyasî hakların iadesi meselesine, yani bir geçmiş devrin her gün işleyen bir yara ve her gün istismar olunan bir tartışma konusu olmasına nihayet verelim. Bence mesele bu.

Tutumumda hiç bir değişiklik yok

Bu mesele üzerinde şimdi aldığım vaziyet, 27 Mayıs 1960 hareketinden önce ki tutumumla, ihtilâl patladıktan sonraki durumum ve ondan sonra gelen olaylardaki tutumumla tamamıyla uyumlu ve olumlu bir istikamettedir.

İhtilâl olduktan sonra bir an evvel demokratik rejime gitmek için verilen kıymetli sözleri ve o vaadde durmak için gösterilen gayretleri azami derecede değerlendirdim. Ondan sonra, tamiri güç olan her türlü müeyyideden mümkün olduğu kadar sakınılmasında ısrar ettim. Yaptırabildiğim kadar yaptım.

Tasfiyesi gereken işler

Hiçbir meselede yapmadığım gibi, bunda da, geçmiş için, fikirlerimi dinletebildim veya dinletemedim diye, kimseyi muaheze etmiyorum. Daha şurası şöyle olabilir miydi, burası böyle olur mu idi? Böyle bir fikir yürütmüyorum. Geçmiş olayı, geçmiş zamanlarda iyi niyetle yapılmış olan doğru da az doğru, ne muameleler varsa hepsini, tasfiye edilecek işler arasında, düşmüş olan iktidarın macerasını da, onu da, tamir edilir hale getirmek, tasfiye etmek fikrindeyim.

Bunun için Anayasa yaptık. Birtakım müeyyideler koyduk. Yeni bir demokratik nizamı yürütmeye başladık. Yürütüyoruz. Şimdi bu yeni demokratik nizamı kurmaya çalışıyoruz. Ne kadar muvaffak olduk veya olmadık, bunun muhasebesini yaparsak fikirler değişebilir. Yüzde kaç muvaffak oluyoruz, yüzde kaçtan fazla muvaffak olamıyoruz?

Tehlikeli bir olay geçirdik

Tasavvur ediniz, 1969’da Başkentin gözü önünde açıktan Anayasaya kuvvetle, kaba kuvvetle, saldırılar yapılabiliyor ve bu “halk hareketi” sayılabiliyor. Mecliste uğraşıyorum, bir tek şey istiyorum: Şu harekete “irtica” deyiniz! Başka bir şey istemiyorum. Bunu demezseniz teşvik etmiş olacaksınız. 31 Mart’tan daha tehlikeli bir olay geçirdik… Bunları söyleyişim, “Bunun 31 Mart’a benzer yeri neresi?” şeklinde cevaplandırıldığı içindir. Canım, 31 Mart’ın çıktığı sokakta evler bacalı idi ve şöyle kaldırımlı idi, halbuki burada bir cami avlusunda oldu, birbirine benzer mi?.. Bunu demek gibi bir itiraz yapıyorlar bana. Mahiyeti itibariyle, karakteri itibariyle 31 Mart gibi, bir irticadır. 31 Mart gibi, evvelâ had safhası üç dört gün sürecek ondan sonra nihayet bir iki ay, bir iki sene zarfında kapanıp gidecek bir vaka mı 3 Mayıs, irtica değil mi bunu zaman gösterecek. Bence, önemli bir olaydır. Henüz bütün neticelerini alamamışızdır. Mahzurlarını ve istidatlı olduğu bütün ihtimalleri gördüm, görebiliriz. Anayasa nizamını samimiyetle tatbik eden bir siyasî ortam yapabilirsek görmeyiz, yapamazsak görürüz. Bu endişem vakidir. Bu gibi olayların içinde daima işleyen bir yara var: Bu, 27 Mayıs ihtilâli ile düşmüş olan iktidar, Demokrat Parti iktidarı meselesidir. Bunu da taraftarlarını, o iktidar sorumlularının kendilerini ve taraftarlarını, hayatları ve şerefleri yönünden daimî bir ıstırap içinde tutmak hevesi var. Bunun aleyhindeyim.

İntikam iki taraflıdır: Birisi düşürülmüş olanların iyi niyetle kendilerine ve memleketin yeni şartlarına uymak imkânını kabul etmemeleri… Bunun aleyhindeyim… Ama derlerse ki, memleketin huzurunu istiyoruz; geçmiş işler geçmiştir, yeni bir şey vardır… Niçin bunu kabul etmeyeyim, niçin bu imkânı göstermeyeyim? Niçin bu imkânı göstermeyeceğiz?

Devrimciyiz ama çalım yapmaya hakkımız yoktur

Bununla biz 27 Mayıs’ın aleyhinde olurmuşuz.. 27 Mayıs’ın aleyhinde bir yeri yok benim kanaatimce. Devrimciler bundan muğber olurmuş! Devrimciler, mütemadiyen, memleketin tepesinde, “Devrimciyiz, bizi şöyle tanıyacaksınız, bizi böyle tanıyacaksınız” gibi bir iddia ile gelmiş insanlar değildir. Öyle zannedenler hatalıdırlar.

Hepimiz devrimciyiz. Ömrümüzün sonuna kadar ıslahât taraftarı, devrimci, ilerici olacağız. Ama hiç kimseye çalım yapmaya ve herkesi istediğimiz gibi, istediğimiz istikamete zorla yürütmeye hakkımız yoktur.

Şimdi arkadaşlar, bu anlayışları her şeyi ile münakaşa etmek isteyen arkadaşlarımla, eski askerlerle, sivillerle, politikacılarla konuşuyorum, konuşabilirim. Konuşurum, tam mutabık olmayabiliriz. Fikirlerimiz arasında fark olabilir. ama nihayet bir gün birbirimizi ikna etmek imkânını muhafaza ederiz. Elverir ki, düşmanlık olmasın.

Bu şartlar altında bu siyasî haklar talebini olumlu karşılayalım ve bu faslı kapayalım, bitirelim bu faslı kapayalım, bitirelim diyorum. 27 Mayıs ihtilâlinden sonra gelmiş olan, güç hal ile yapılmış olan yeni Anayasanın hükümleri içinde yeni bir düzen kurulmaktadır. Bunun kayıtları, müesseseleri vardır. O kayıtlar ve müesseseler zedelenmemek üzere, yaşamak üzere, onun şartları altında tahakkuk ettirebiliriz. Siyasî hak iadesi teşebbüsünü bu şart ile yapıyorum.

Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar hükmünü Anayasadan kaldırmak istiyorlar; bunu nasıl yapacaksın? Bunu soranlar olabilir. Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar hükmünü Anayasadan kaldıramazlar. Her kaldırma teşebbüsünün karşısında olacağız.

Bu nasıl bağdaşır? Bağdaşması gayet kolay benim görüşümce. Düşen devrin, meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar olması, yalnız şahısların, idare edenlerin kasti ve kötü niyeti olarak devamlı takip edilemez. Mühim olan fikir bu addedilemez. Bunlar, demokratik rejimin, memlekette yerleşirken tarih içinde geçirmeye mecbur olduğu bir tekâmülün güç geçitleridir ve felâketli geçitleridir. Nihayet insanların bilerek, bilmeyerek yaptıkları hatalar, sinir buhranları, birbiriyle uğraşmak, bunu çığırından çıkarabilir.

Onun için dedim ki, mülakatımda da söyledim. Mecliste de söyleyeceğim, şahısların ilânihaye kötü niyetle ittiham edilmesi gibi bir adetten sarfınazar edilmesi lâzımdır.

Bir misâl vereyim şimdi. Gece Parti Meclisinde de söyledim. Biz, eski Anayasa ile, Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile, bir Anayasa düzeni içinde idik. O Anayasa düzeni Meclisten çıkacak kanunlar Anayasaya uygun olması lâzımdır, kaydını koymuştu. Herkes bu kayda riayet edecektir; ama Meclisten çıkan bir kanunu Anayasaya uygun olup olmadığına da gene Meclis karar verecektir. Masum bir hükümdür bu.. Çünkü, biz o zaman Anadolu ihtilâlini yaptığımız zaman, Vahdedi Kuvva taraftarıydık. Bütün dünyaya ilân etmiştik. Öyle kazaî hâkim kararı ayrıdır. İcra ayrıdır; öyle şey olmaz; millet vardır, seçilmiş Meclis vardır; karar onundur; bütün hak onundur; o ne derse doğrudur.. Böylece inandık, ihtilâli yaptık, geçti..

O zaman ben hatırlarım, Lozan’da da mütefekkirlerle, filozof politikacılarla görüştüğüm zaman, bizim vahdeti kuvve nazariyemizle, yarı şakaya getirerek alay ederlerdi; görürsünüz görürsünüz, derlerdi, bana.. Neyi görürüz, şimdiye kadar mükemmelen tatbik ettik, bundan sonra da ederiz, diye düşünürdük.. Şimdi çıktık ondan ve Anayasayı, her kuvvetin hakkını vererek yeni bir düzene bağladık. Kazası ayrı yetmedi, herkesin her hakkını mahkemede tâkip etmek, aramak hakkını verdik. Birini getiriyorlar, asker olsun, sivil olsun, haksız değiştirdiler beni, yerimden oynattılar gönderdiler, derse, mahkemenin karşısına gidiyor; mahkeme, yanlış yapılmıştır, yerine gönderin, diyor.

Böyle nasıl idare edeceğiz memleketi? diyenler var. Anayasanın kurduğu bu müeyyideler, bu düzene alışarak, herkesi sayarak ve hiç kimse, en kudretli olan adam bile, mukaddes olduğunu düşünmeyerek, bir takım kayıtlara tâbi olduğunu kabul ederek, idare edeceksin! Böyle idare olur mu? Alışırsın, alışırsın.. Böyle idare olduğunu görürsün. Benim kanaatim bu..

“Hayır, buna alışılmaz, düzeltirim” dedin mi, eski hale dönersin.

Mutlâk bir hükümdara göre de demokratik rejimin en muvaffak olanı bile tahammül edilmez bir şeydir. Bu buhranları bir çok millet geçirmiştir. Şimdi biz onun dar geçitlerinden geçiyoruz. Dar geçitlerden geçerken, ilk şart, düşmanlığı kaldırabilmektir. İlk şart budur.

Yakamdan tutuyorlar, söylüyorlar; “Görürsün, görürsün” diyorlar, “Siyasî hakları verilsin, gelsinler otursunlar, seçilsinler, Meclise girsinler, iktidara gelsinler, ondan sonra görürsün” diyorlar. Olabilir..

Ne yaparlar?. Vaktiyle yapmaya çalışmış olanlar var idiyse, neticede selâmet mi gördüler?. İşleri varsa, akılları yoksa gene yapmaya çalışırlar; gene türlü felâketler getirirler.. Ben, böyle endişelere kendimi kaptırmam..

Bir vesileyle de söyledim: Adam kuyuya düşmüştür çıkarırsın, ilk kızması sana olur.. “Beni sen çıkardın, belki ayağınla ittin de sonra beni minnettar kılmak için çıkardın, evvelâ senin canını alayım” der. Böyle bir kimse olabilir diye, kuyuya düşen insanı çıkarmayacak mıyız?

Parti Meclisinde de anlattım: 1961’e kadar şu kadar sene, memleket Anayasa Mahkemesi olmadan idare edildi. Anayasa Mahkemesi olduktan sonra muhtelif vesilelerle mahkemeye müracaat ettik. Mahkeme sıra ile birtakım kararları iptal etti. Bu kadar tecrübeden sonra, Meclislerin, seçimden evvel haksız olarak üye başına 40’ar bin lira almak istediklerini unuttunuz mu? Bunu Anayasa Mahkemesi reddetmedi mi? Bu haksızdır demedi mi? Farz ediniz ki, Anayasa Mahkemesi yoktu… Biz bunu alacaktık, ve millet de bunu, Meclisin kararıdır, Anayasaya uygundur, diye kınamayacaktı. Benim kanaatimce böyle şey olmaz. Millet bunu anlayacaktı ve rejimden soğuyacaktı. Hepimize ayrı ayrı vurguncular gözü ile bakacaktı. Böyle bir felâketten kurtulmamız, Anayasa Mahkemesinin, bizimle hiç münasebeti olmadan, soğuk kanlılıkla ve soğuk ifadelerle bunu yüzümüze atması ile oldu.

Kaç tane ise bilmiyorum, iptal ettiği hükümlerin pek çoğunda da, Teşkilâtı Esasiye Kanununa göre, eski Anayasaya göre Anayasa Hükümleri dahilinde hareket edecek mutlak salâhiyetli devirlerin neler yaptığı anlaşılmıştır. Bir Abana ilçesi, sabit oldu ki, sadece muhalefet partisine oy verdiğinden dolayı ilçe halinden köy haline gelmiştir. Hani egemenlik kayıtsız şartsız milletindi? Adama masumane hücrede bir oy kullanmıştır. Bunun için sen şu haklardan mahrumsun. Bu mahkûm oldu. Bu mahkûmiyeti mahkeme kaldırdı. Bunu mahkeme kaldırdıktan sonra, düzeltin diye müddet bıraktı, düzeltmesini de bir kuşa çevirdiler.

Yani elimize mutlak irade geçtiği zaman onu tatbik etmek için birtakım müeyyidelerin lâzım olduğu anlaşıldı. Buna göre bir Anayasa kurduk.

Şimdi sözümün başına geliyorum: Böyle Anayasa müeyyideleri olmayan bir devirde, sinirlerin gergin olduğu, demokratik rejime girmenin türlü çekişmeler, türlü düşmanlıklar işlediği bir zamanda, bir takım yanlış hareketler olmuş ise, bunu münhasıran işin başında bulunan adamların ebedi olarak silinmekle ödeyemeyecekleri bir kusur olarak saymak yanlıştır.

Siyasî hatalar siyasî suçlar, nihayet muayyen bir müddet içinde cezasını görmüş olur. 10 sene geçti. Bunu bitirmek lâzım. Bu kanaatle hareket ediyorum. Bu kanaatte samimîyim. Ve isterim ki, devrimci, inkılâpçı olan, büyük reformları yapmış olan Cumhuriyet Halk Partisi, bu işte de vazifesini yapsın.

Bunu ben seçim kazanmak için yapmıyorum. Karşımdakiler bu duyguları izleyerek, işleyerek vatandaştan oy alıyorlar. Şimdi de ben tersine kullanıp fazla oy alacağım diye hiçbir hayal beslemiyorum. Memleketim, vatandaşım, hizmetlerimizi ne ölçüde takdir ederse onun neticesine razıyım.

Hizmetler hakiki değeri ile ve hakiki ölçüsü ile, muhatabı tarafından, (bu işte muhatap milletimizdir) ve hakiki ölçüsü ile değerlenmek imkânı ve istidadı var ise, çileler çabuk biter, tekâmül çabuk olur.

Hepimiz bir milletiz. Birimizin çektiği ıstıraptan öteki de müteessir olur. Tekâmül böyle olacaktır.

Onun için, arkadaşlarım, siyasî haklar kanununun çıkarılması lâzımdır kanaatindeyim. Bunu teklif ettim. Bunu kamuoyu önünde mesele yaptım. Parti Meclisinden geçirdim. Şimdi Meclis Grubunun kararını bekliyorum. Boynumu size teslim ediyorum.

Senatoda vaziyet daha ağır. Çünkü Millet Meclisinde reyimizin tesiri daha azdır. Çokluk karşı taraftadır. Belki çıkarabilirler. Ama Senatoda daha güç. Millî Birlikçiler karşısına geçmişlerdir. Müteessir olmuşlardır. Kendilerinin feda edildiğini, devrimcilerin kırıldığını zannediyorlar, beyan ediyorlar. Bilâkis, devrimciliği kurtarıyorum, devrimcileri, ileri hareketleri, ileri düşünceleri, daha verimli bir hale getirmek çabasıdır bu. İleri hareketlerin, vatandaş gözünde, bir takım şiddet, bir takım lüzumsuz öğünme gösterileri zannedilmesinden memleketi kurtarıyorum.

Devrimciler, ilericiler, samimî kişiler vatandaşların hepsini, bütün milleti ilerletmek için çalışacaklardır.

Bu yanlış anlamalar süratle geçecektir. Böyle büyük hareketlerin kendisine mahsus riskleri vardır, amma neticesi iyi olacaktır.

Bu hareket, benim hareketim, Cumhurbaşkanı olduğum zaman, Atatürk devrinde kırılmış olan bütün eski arkadaşlara yaptığım muameleye benzer.

O daha hafifti, gerçi.. O daha hafifti ama, onlar da çok çile çekmişlerdi ve haklı olarak çekmişlerdi. Ama çektikleri çilenin de bir hududu vardı ve nihayet anlayışları vardı. Çağırdım onları, dedim, geçmişi unutacak mısınız? Sizi tekrar cemiyete iade edeceğim ben, bir tek şartım var: Atatürk’ün aleyhinde bulunmayacaksınız! Ama bize çok yaptı, dediler. Ha, onu söyleyeyim, çok yaptı ama, hizmeti ve memlekete getirdiği yeni devir şaheserdir. Hiç kimse yetişemez. Hiç kimse emsalini yapamamıştır, yapamaz. Cumhuriyete girmişizdir. Siz Cumhuriyetçi misiniz değil misiniz? diye sordum onlara. Cumhuriyetçi iseniz, Cumhuriyeti binbir müşkülat içinde kurmaya ve korumaya muvaffak olmuş olan adama karşı bütün kendi duygularınızı unutacaksınız, dedim ve hepsini getirdim. Teşekkür mü ettiler? Biraz geçtikten sonra, siyasî hayatta bizim çektiklerimizin asıl sebebi sensin, dediler.

Bugünde öyle diyenler var. O zamanki ihtilâfların da asıl sebebi İnönü idi, o kışkırtıyordu, birbirine tutuşturuyordu, diyenler vardı.

Falan kimse saçma sapan söyleyecek diye inanmış siyaset adamlarının, bildikleri ve doğru gördükleri yoldan şaşmamaları lâzımdır. Siyaset büyük bir meslektir, büyük bir vazife iddiasıdır. Riskleri vardır.

En yakın arkadaşın anlayışı binbir insani sebeple ve nihayet fikri sebeple sana karşı durur. İyilik yapar göründüğünüz bir ortamda, –iyilik yapmak iddiasında bile değilim, bilâkis siyaset adamı olarak, memleketin huzurundan mesul insanlardan biri olarak, vazife yaptığım kanaatindeyim– böyle bir ortam içinde, takdir olunmayacağız; fena şeyler göreceğiz; daha fena ihtimallerle karşılaşacağız. Olabilir. Bunların hiç birini riyazi olarak olmaz demeye kendimde yetki görmüyorum. İnsanların sinirlerini, miraçlarını evvelden tayin ederim ve böylece onları yürütürüm, diye bir iddiam yok. Yaparsın, üç gün sonra bu da iş miydi, der. Mümkündür.

Huzur, huzur diyoruz. Memleket karışıktır. Herkes birbirine düşmüştür. Bu huzuru tesis etmek lâzımdır, diyoruz. Muvaffak olursak, birimiz ki, 6 aya varmadan, canım efendim, kendisi bozdu, kendisi düzeltmiş gibi gösteri yapıyor, diyeceklerdir. Bunları göze almadan insan kendi fikrini tatbik edemez ki.

Çok doğru yoldayız. Çok iyi bir hareketin içindeyiz. Anayasa düzenini korumak, ona uymak kayıtları içinde Demokratların siyasî haklarının iadesini Mecliste savunacağız ve bu suretle memlekette bir esaslı eski düşmanlık, geçimsizlik devrini kapatmaya teşebbüs edeceğiz. Ne derece muvaffak oluruz, bunu zaman gösterecektir. Muvaffak olamayız, hiçbir tesir yapmaz, o zaman da kabahat benim değildir, bizim değildir. Haklı bir vaziyet olarak mücadelemize devam ederiz.

Devrimciler, askerler, hizmet etmiş olanlar, kendilerini hiçbir surette tehlikede göremezler. O kadar büyük hareketleri göze almış olan insanların tehlikeden sakınmalarını aslâ düşünemem. Mesele tehlikeden sakınma değil. Onları da tahrik eden, memlekete faydalı olmayan, zararlı olan bir istikamet tutulmaktadır. Tereddüt olabilir ama bu tereddüdün yeri yoktur.

Memlekete huzur getirecek bir tedbirin arkasındayız. Geçmiş yaraların sarılmasında, düşmanlıkların mümkün olduğu kadar, bugün için sebebi kalmamasında ve yatışmasında gelecek için fayda vardır, huzur vardır. Bu yolda devam edeceğiz.

Sevgili arkadaşlarım,

Kabul ederseniz münakaşamız kısa sürer. Kabul etmek, bana mahzurlarını anlatmaya çalışırsanız, baştan aşağı söylediklerimizin hakkı vardır, yeri vardır, mahzurları olabilir, bu mahzurlara karşı hiçbir teminat veremem. Ama bu mahzurları vardır diye bu yoldan geri dönemem. Bunu tecrübe edeceğiz. Vazifemiz, memleketin huzurunu getirmek için aklımızın erdiği her tedbiri cesaretle tatbik etmektir.”

Kim kandıracakmış beni?

CHP Genel Başkanı İnönü konuşmasının bundan sonraki kısmında bazı gazetelerde çıkan yayınları eleştirerek şunları söylemiştir:

“Bazı gazeteler bugünden başladı: Amerika bir tezgâh kurmuş ve tezgâhı ben tatbik ediyormuşum!

Arkadaşlarım, ben izlediğimiz dış politikayı bir cümlede hülâsa etmişimdir: Birleşik Amerika Devletleri’ne ve Sovyetler Birliği’ne karşı düşmanlık güdül-mesin, düşmanlık politikasının aleyhindeyim dedim. Bu istikamette devam ediyorum.

Ben, çırçıplak olarak, yapabileceğimiz, millete tavsiye edebileceğimiz şeyi söyledim. Her iki devlete de düşmanlık yapmayacağız. Esas fikrimiz budur. Bunun üzerine politika yapıyoruz.

Şimdi siz zannediyor musunuz ki, büyük devletler veya başkaları Türkiye’de herhangi bir hükûmetin iş başına gelmesini arzu ettikleri vakit İnönü’den başka kim olursa olsun demiyorlar?

Hiç kimse kendisiyle her meseleyi çatır çatır tartışan, çekişerek münakaşa eden dostu istemez. Kim kandıracakmış beni? Nasıl olacak da beni âlet olarak kullanacaklar? Bunlar, yersiz endişenin kötü ifade edilmiş şeklidir.

Göğsünüzü gere gere, siz, her biriniz, siyasette hiç kimseye âlet olmayacağınız, daha iyi tabirle, hiç kimsenin sizi bir mesele için âlet edemeyeceği kadar sağlam yürekli olduğunuza ne kadar inanıyorsanız, benim de öyle olduğuma inanmanız lâzımdır.”

Görüşmelerin sonunda Celâl Bayar’dan bazı teminatlar istemesi için yapılan bir teklif üzerine de Genel Başkan İsmet İnönü tekrar söz alarak şunları söylemiştir:

“Anayasa kayıtları içinde kalmak şartıyla bu kanunun çıkarılmasını destek-leyeceğiz, diyorum. Bu kayıt, hallolunacak meseleye bir çerçeve çizmek için kâfidir. Bunun dışına çıkan teferruata gidildi mi meseleyi çıkmaza sevk etmiş oluruz. Konulan çerçeve doğrudur. Kanunu çıkarırken bunu belirteceğiz. Bununla varılacak bir anlaşma, Mecliste bu esasa dayanılarak varılacak bir netice, Anayasa kuralları içinde ve ona dikkat edilerek yapılmış bir hareket olacaktır. Kâfi teminatı daha evvel kamuoyunda söylemişimdir ve bütün müzakereler bu esasa dikkatle cereyan edecektir.”

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile Birlikte Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Yapılan Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Sorularına Verilen Cevaplar[216]

Soru: Ziyaretinizle ilgili bir şey söyleyecek misiniz?

Cevap: Sayın Cumhurbaşkanı çağırdılar, üçümüz yemek yedik ve memleket meselelerini etraflıca görüştük.

Soru: Cumhurbaşkanı af konusunda sizinle aynı fikirde mi?

Cevap: Cumhurbaşkanı daha çok ikimiz arasındaki münakaşayı, tartışmayı idare ettiler. Konuşma daha ziyade ikimiz arasında geçti. Kendileri dinlediler, ikaz ve müdahale ettiler.

Soru: Demirel’le aranızdaki ayrılık nerede, münakaşa nasıl oluyor?

Cevap: Devletin bütün meseleleri üzerinde konuştuk. Tâkip ettiğimiz mese-leler var. Münakaşa ettiğimiz meseleler var. Ama iyi bir hava içinde karşılıklı tartıştık, konuştuk.

Soru: Mutabakata vardınız mı?

Cevap: Bir çok meselede mutabakat vardır.

Soru: İrtica konusunda da mı?

Cevap: Şimdi teferruata giremem. Mahrem konuşulmuş büyük meseleler. Hepsi üzerinde insana huzur verecek, medenî bir şekilde tartışma yaptık.

Soru: Af konusunda Başbakanla mutabakata vardınız mı?

Cevap: Af konusunda aramızda mutabakat var zaten.

Soru: Cumhurbaşkanı da katıldı mı size?

Cevap: Cumhurbaşkanı da tabi aramızda mutabakata taraftar görünüyor.

Soru: Siyasî affın yanı sıra 24 Mayısçılarla [21 Mayısçılarla?], basın affı da kabul edildi mi?

Cevap: Burada buna dair bir şey konuşmadık.

Soru: Memleketin siyasî geleceğini nasıl görüyorsunuz, tehlike var mı?

Cevap: İyiye doğru gidiyoruz.

Soru: Celâl Bayar, ben Tabiî Senatörlük meselesini kabul etmiyorum. Parlâmentoya seçimle gireceğim diyor, ne dersiniz?

Cevap: Olabilir, Tabiî Senatörlük müessesesini kabul etmemek diye bir dâva yok. Bugünkü Anayasa mahfuz kalacak onun bugünkü Anayasanın hudutları içinde, siyasî hakların iadesini umumî muvaffakatla yapacağız.

Soru: Celâl Bayar’la ne zaman görüşeceksiniz?

Cevap: Yakın bir zamanda görüşeceğimi sanıyorum.

Soru: 24 saat içinde olabilir mi?

Cevap: Maşallah, 24 saatte mi olacak, 36 saatte mi olacak, onu söyletecek-siniz bana.

Soru: Herkes bunu merak ediyor, kaç gündür bu yüzden uykusuz.

Cevap: Rahatça uyuyun, sabaha kadar. Yarın Meclise gideceğim. Konunun yarın Meclise gelme ihtimali var.

Soru: Celâl Bayar’a seçime girme diye bir kayıt koyacak mısınız? Tabiî Senatör olması için zorlayacak mısınız?

Cevap: Maşallah, herhangi bir insana kayıt koymayı kendi salâhiyetim içinde görmüyorum.

 

 

 

 

CHP Gaziantep Oğuzeli İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[217]

Sevgili Oğuzelililer, sizleri saygılarla selâmlıyorum.

Oğuzeli İlçemiz, demokratik hayata geçişimizden bu yana Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkelerine sahip çıkmış, CHP’nin dâvalarına sımsıkı sarılmıştır. Bu karakteri ile Oğuzelililer CHP’nin hayatında ve demokratik gelişme yolunda şerefli bir mevki elde etmişlerdir.

Oğuzeli son zamanlarda bazı ayırıcıların, millet bütünlüğünü zedeleyen zararlı propagandalarına hedef olmuştur.

Sevgili Oğuzelililer,

Dayanışma halinde durursak yenemeyeceğimiz güçlük yoktur. Aşiretçilik, mezhepçilik gibi duygu istismarcılığı yaparak sizleri yoksulluğa mahkûm etmek isteyenlere ve bu sakat düzenin aleyhine işleyen çıkarlarından haksız menfaatler sağlayan kötü politikacılara iltifat etmeyiniz.

Dün olduğu gibi bugün de CHP’nin etrafında toplanarak köylüden yana, halktan yana bir iktidarı, Cumhuriyet Halk Partisi’ni işbaşına getirmek sizlerin elindedir.

Kongrenize başarılar diler, Oğuzelililer’in gözlerinden öperim.

 

 

 

 

CHP Tokat Almus İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[218]

Almus İlçe Kongremizin sayın delegelerini ve misafirlerimizi sevgilerle selâmlıyorum.

Faydalı ve büyük bir devlet yatırımı olan Almus Barajından, Almus’un ekonomik kalkınması için faydalanma yolunda, ciddî hiçbir teşebbüse geçilmemiş olması üzüntümüzdür. Sizlerin desteğinizle iktidar görevini devraldığımızda bu konu üzerinde önemle duracağız. Düşüncelerimizin gerçekleşmesi yolunda, bize destek olacağınıza inanıyorum.

Pek çok meselemiz yanında, mezhep küskünlüklerini yeniden ortaya çıkar-mak ve milleti parçalamak isteyenlerle mücadele ve gerçekleri milletimize anlatma, baş görevimizdir. Almuslular mezhep ayrılıklarını siyasî çıkar konusu yaptırmayacaklardır. Size güveniyorum.

Size ve bütün Almuslular’a başarılar diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

Celal Bayar ile Pembe Köşkte Yapılan Görüşme[219]

(...)

Sonra İnönü müzakerelerin uzaması sebebiyle randevûnun geciktirildiğini ama iyi bir iş yapıldığını söyledi ve: “Mecliste konuştum. Anlattılar mı?.” diye sordu. Bayar, “Dinledim efendim.” dedi. İnönü; “Dinlediniz mi?.” diyerek gözlerini merakla açtı. Bayar: “Teypten, ses alma makinesinden dinledim paşam..” diye izah etti. İnönü’nün hayreti devam etti. Ben ceketimin iç cebinde bulunan teyp kasetini çıkarıp gösterdim; “Siz Mecliste konuşurken sesinizi banda almıştık..” dedim. Bu defa, Bayar’a: “Konuşmamı nasıl buldunuz?.” diye sordu. Bayar “Güzel..” dedi. İnönü herhalde Bölükbaşı’ya verdiği cevabı kendisi de çok beğenmişti ki “Ona cevabımı nasıl buldunuz?” sorusunu yöneltmekten kendisini alamadı. Bayar, İnönü’nün neden bahsettiğini anlayamamış, ama cevapsız bırakmak da istememişti: “Çok alkış vardı, çok tezahür olmuş..” karşılığını verdi.

İnönü ev sahibi sıfatıyla misafirini meşgul etmeye çalışıyor, sualler soruyor Bayar da, soruları cevaplandırıyordu. Ancak Bayar’ın cevapları her defasında çok kısa oluyor, araya derin sessizlik giriyordu. Bu arada, ağır havayı dağıtmak için hanımlar da kendi aralarında çocuklardan, müşterek eski ahbapların durumundan bahsediyorlardı. Onların da rahat konuşamadıkları görülüyordu.

Gene bir sessizliği gidermek için İnönü: “Sigara..” dedi. Ali İhsan Bey’e hitap etti: “Sigara ikram etsenize!.”

Ali İhsan Bey cebinden paketini çıkardı. Özden Toker ise sehpa üzerindeki kutuyu aldı Bayar: “Teşekkür ederim kızım!” deyip sigara almadı. İnönü: “Neden? Ben içiyorsun diye biliyorum..” deyince Bayar:İçiyordum paşam ama çok eskiden, 1927’de bıraktım” cevabını verdi ve ilk defa biraz uzunca konuştu: “Atatürk’ün nutkundan memleket de, bizler de çok faydalandık muhakkak ama en çok istifade eden ben olmuşum galiba, çünkü günde sekiz on saat aralıksız nutku dinlemek mecburiyetinde kaldığımız için günlerce sigara içememiştik. O mecburiyeti fırsat bilerek bir daha içmedim..”

İnönü: Bravo! dedi. Ben bırakıyorum, altı ay, bir iki sene, sonra gene içiyorum. Demek o günden beri içmediniz bir daha, irade kuvveti bu.

Bayar: İstediğiniz zaman içip istediğiniz zaman bıraktığınıza göre, asıl iradeli sizsiniz.

Sigara faslı böylece kapanınca gene derin bir sessizlik oldu. Bu defa sükûnetin ağırlaşmasını Ali İhsan Bey önledi: “Paşam..” dedi. “Bugün sayın Bayar’ın aynı zamanda yaş günü; 14 Mayıs!..”

Paşa: Yaa öyle mi, tebrik ederim; kaç yaşına bastınız? sorusu ile yeni ve tatlı bir bahis daha açtı.

Bayar: Bin iki yüz doksan dokuzluyum..

İnönü: Ha.. Ben bir yaş alacaklıyım öyleyse..

Bayar: Babam Kur’anın kapağına bin iki yüz doksan dokuz yazmış..

İnönü: Bir yaş büyüksün; tevekkeli hep sözün üstün olsun istiyorsun.. Benden büyük olduğun içinmiş demek..

İnönü biraz durdu, sonra sordu: İçki içiyor musun?

Bayar: Arada sırada bir kadeh..

İnönü: Haftada bir kaç kilo mu?

Bayar: Yok paşam; arada sırada bir kadeh diyorum..

İnönü: Bana o da yasak; şeker yasak, içki yasak, sıkı bir perhiz yaptırıyorlar..

Bu konuşma cereyan ederken İnönü’nün torunları içeriye girdiler. Ellerinde, kuru pasta ve bisküvi tabakları vardı. Bir uşak da çay getirdi. İnönü, torunlarını tanıttı. Bayar’a kaç torunu olduğunu sordu. Bayar torununun oğlu ile sayılarının dokuzu bulduğunu söyledi. İnönü memnuniyetini bildirdi, sonra sözü Anayasaya getirdi: “Dilligil’e söylemiştim. Bu Anayasanın ruhuna dokunmamak lâzımdır. Siz nasıl buluyorsunuz Anayasayı?” diye sordu. Bayar, biraz düşündü, kaçamak bir cevap verdi: “Üzerinde durmadım, tetkik etmedim..” Fakat İnönü ısrar etti: “Herhalde bir fikrin vardır; ne dersin?.” Bayar bir şeyler söylemeye çalıştı: “Eh” dedi. “Meselâ Anayasa Mahkemesi bizim bünyemize göre değildir. Ben Cumhurbaşkanı iken Almanya’ya gittiğimde Alman Devlet Başkanı bana bizim de Anayasa Mahkemesi üzerinde durduğumuzu işittiğini, bunun fuzuli bir külfetten başka işe yaramayacağını söylemişti. Hakikaten, Anayasa Mahkemesi federal hükûmetlerde, muhtelif eyaletlerin kanunları arasındaki ahengi temin için faydalı olabilir ama bizde, hele Senato da kurulduktan sonra, faydalı bir hizmet göreceğine kani değilim..” İnönü, belki diğer hususlara da temas eder diye, Bayar’ın sözlerinin devam etmesi için bir müddet bekledi fakat Bayar susmuş, bu mevzua, devam etmek istemediğini belli etmişti. Söz, başka sahaya intikal etti. İnönü, Ankara’da daha ne kadar kalacaklarını sordu, sonra kendisinin de Meclis tatile girdikten sonra İstanbul’a gideceğini, o zaman ziyarette bulunacağını söyledi.

Bayar: “Memnun olurum..” dedi ve saatine bakıp müsaade istedi. (...)

(...) Basın mensupları ile Bayar ve İnönü arasında şu konuşma oldu:

Gazeteciler: Görüşmelerden memnun musunuz?

İnönü: Memnunum.

Bayar: Memnunum.

Gazeteciler: Görüşmeler hakkında bir şey söyler misiniz?

İnönü: Sonra görüşürüz bunları..

Gazeteciler: İkinci görüşmenin tarihi belli oldu mu?

İnönü: İkinci görüşme mi?. Hepsinin hesabını bu akşam mı vereceğiz?

Gazeteciler: Paşam biz Türk milletinin merakını dile getiriyoruz.

İnönü: Evet, bu akşam getirdiniz. Çok iyi görüştük, şimdi tatlı tatlı müsaade edin, yol verin de geçelim.

Gazeteciler: Paşam bundan sonra sık sık görüşmeye devam edecek misiniz?

İnönü: Tabiî ya.. Bu akşam münasebetimizi kesmek için görüşmedik ya, daha yeni başladık..

Gazeteciler: Sayın Bayar; bundan önceki son görüşmeniz hakkında muhtelif rivayetler dolaşıyor. Acaba hatırlıyor musunuz, en son ne zaman görüşmüştünüz?

İnönü: Bu, 14 Mayıs’ta. Bundan öncekini hatırlamıyorum.

Bayar: Ben de hatırlamıyorum.

Gazeteciler: Bu görüşmenin değerlendirmesini yapar mısınız?

Bayar: Görüşmeden memnunuz

İnönü: Bundan büyük değer olur mu?

 

 

 

 

CHP Tokat Turhal İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[220]

Turhal İlçe Kongremizin sayın delegelerini ve misafirlerimizi sevgilerle selâmlıyorum.

İktidarın kanunsuz baskı hareketleri, her geçen gün vatandaş sabrını tüketen bir hal almaktadır. Devlet görevlilerinin, iktidar partisi mensuplarının yanında, bir baskı aleti olarak kullanılmasına göz yummayacağız. Bilerek bu duruma gelen devlet görevlileri bilmelidirler ki, hiçbir mazeret kendilerini sorumluluktan kurtaramayacaktır.

3 Haziran seçimlerinde denenmiş baskı hareketleri sizi yıldırmamalıdır. Doğru ve millet hayrına olan yolda direnecek ve başaracaksınız. Başarılı olaca-ğınıza inanıyorum.

Size ve bütün Turhallılar’a başarılar diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

CHP Gaziantep Islahiye İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[221]

Kongrenizi sevgi ve saygılarla selâmlarım.

Islahiye köylüsünün, kentlisinin dertlerini yakından biliyorum. Toplumu-muzun şikâyetçi olduğu konuların hepsi Islahiye’de daha da ıstıraplı bir durumdadır.

Topraksız Islahiye köylülerinin iş aramak için gurbete çıkması, asayişsizlik, kredi adaletsizliği, değerli mahsullerinizin özellikle üzümlerinizin yok pahasına elden çıkışı, çözümlenmesi gereken sorunlardır. CHP iktidara geldiğinde bu dertleri süratle çözümleme yoluna girecektir. Sizlere önümüzdeki seçimlerde başarılar dilerim.

 

 

 

 

CHP Tokat Merkez İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[222]

Tokat Merkez İlçe Kongremizin sayın delegeleri ve misafirlerimizi sevgilerle selâmlıyorum.

1969 seçimleri öncesinde yaptığınız bu kongre, büyük önem taşımaktadır. Düşüncelerimizi geniş vatandaş kitlelerine açık seçik anlatmak ve vatandaşın güvenini kazanmak zorundayız. Bu yönde büyük çaba göstermek ve başarı kazanmak baş görevinizdir. Başarı kazanacağınıza inanıyorum.

İktidarın sorumsuz, beceriksiz ve millet hayrına olmayan tutumuna, Tokatlılar “Hayır” demesini bileceklerdir.

Pek çok meselemiz yanında, mezhep küskünlüklerini yeniden ortaya çıkarmak ve milleti parçalamak isteyenlerle mücadele ve milletimize gerçekleri anlatma, baş konumuzdur. Bütün vatandaşlara ve inançlara karşı, bugüne kadar olduğu gibi, saygılı davranmanızı istiyorum. Tokatlılar, mezhep ayrılıklarını siyasî çıkar konusu yaptırmayacaklardır. Size güveniyorum.

Size ve bütün Tokatlılara başarılar diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.

 

 

 

 

Ordu-Hükümet İlişkilerine Üzerine Verilen Demeç[223]

“Siyasî hakları iade için hazırlanan kanun teklifine ciddî olarak katıldık ve Millet Meclisinden çıkması için vazifemizi tesirli bir şekilde yaptık.

Kanun Senatoya geldiğinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, aynı ciddî vazife duygusu ile hareket edeceğiz.

Bu konuda Hükûmetle Ordu arasındaki münasebetlere dair söylenen sözleri ben de işitiyorum. Bu husus, Hükûmetin sorumluluğu içindedir. Benim yetkilerimin dışındadır.

Hükûmetle Ordu arasında iyi bir münasebet bulunduğuna ve var ise, tereddütleri aralarında giderme yolunu bulacaklarına güveniyorum.

Sayın Başbakanın bu bakımdan herhangi bir endişesi bulunmadığı yolundaki teminatını iyi karşıladım.”

Siyasî hakların iadesi konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Senato Grubunun tutumunun henüz belli olmadığı yolundaki haberler üzerine, dün akşam TRT’ye bir açıklama yapmıştır.

İsmet İnönü açıklamasında, Siyasî hakların iadesi teklifinin desteklenmesi kararının CHP Ortak Grubunda alınmış olduğunu hatırlatarak, “Karar Millet Meclisi Grubumuzu da, Senato Grubumuzu da bağlayıcı bir karardır” demiştir.

 

 

 

 

YDD Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj[224]

Yardım Sevenler Derneği Genel Kurul Başkanlığına

Genel Kurul çalışmalarınıza yürekten başarılar diler, değerli üyelerinize sevgi ve saygılar sunarım.

 

 

 

 

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[225]

Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 50. yıldönümündeyiz. Bu yıldönümünü büyük bir hayranı olarak kutlamaya yerden göğe kadar hakkımız vardır.

Atatürk’ün Samsun’a çıktıktan sonra mücadelesi birkaç yılda neticelenmiş; ondan sonra, gene 5-10 yıl içinde, yeni devlet, Cumhuriyet Türkiyesi, sağlam temeller üzerine yerleşmiş, Atatürk ayrıldıktan sonra 30 yıl içinde de Cumhuriyet Devleti türlü sınavlardan başarı ile geçerek bugüne gelmiştir.

Bugün büyük bir başarı günündeyiz.

Bundan sonra yeni sınavlar karşısındayız.

Bu sınavlardan da başarı ile çıkmamızı dilerim.

 

 

 

 

CHP MYK ve Senato Grup Yönetim Kurulu Ortak Toplantısı ve Toplantıdan Çıkarken Söyledikleri[226]

Soru: Türk Silâhlı Kuvvetleri de Anayasa değişikliğine karşı çıkmıştır. Bu durum karşısında hükûmetin takındığı tavır hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Hükûmetin ne tavır takındığı anlaşılmıyor. Günlerden beri ısrar ediyorum, cevap vermiyor. Bizim bildiğimiz, hükûmet, memleketi idareden sorumludur. Hükûmet, kendisinden başkalarını hükûmetten sorumlu sanıyor.

(...)

(...) toplantıda, Genel Başkan İnönü, “Biz tam kadro olarak Senatoya gelip oy kullanacağız. Ordu ile Hükûmet arasında bir meseledir. Halletsinler. Biz oyumuzu vereceğiz. İsterlerse gelip bizi Parlâmentodan alsınlar” demiştir.

Toplantıdan çıkarken

CHP Merkez Yönetim Kurulu ile Cumhuriyet Senatosu Grup Yönetim Kurulu toplantısından çıkarken İnönü, siyasî hakların iadesi ile ilgili olarak Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin karşı görüş öne sürmesi karşısında ne düşündüğü yolundaki bir soruya “Bu, memleketin müşterek bir meselesi olmuştur. Müşterek meseleler üzerinde herkes konuşur” cevabını vermiştir.

 

 

 

 

CHP Tokat İl Kongresine Gönderilen Mesaj[227]

İktidarın sorumsuz ve beceriksiz tutumu, her geçen gün memleketin havasını ağırlaştırmakta çekilmez hale gelen hayat pahalılığı yanında, suni olarak yaratılan rejim meseleleriyle vatandaşın dikkati başka konulara çekilmek istenmektedir. İktidarın rejimi zedeleyici heveslerinin boşa çıkacağı, milletimizin bu gidişe sonuna kadar müsamaha etmeyeceği inancımız sarsılmamıştır.

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a Eski DP’lilerin Siyasi Haklarının İadesi ile İlgili Gönderilen Mektup[228]

Sayın Cumhurbaşkanı,

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak ben ve partimin yetkili organları, siyasal hakların iadesi için Millet Meclisi’ne verilmiş bulunan 219 imzalı bir Anayasa değişikliği teklifini destekleme kararı aldığımızdan beri, gerek zatı devletlerinin, gerek bazı yüksek komutanların uyarı ve ısrarlarına muhatap olmaktayız.

Bir Anayasa değişikliği gerçekleştiği takdirde önüne geçilemeyecek vahim olaylar cereyan edebileceği, bu olayların önlenmesi için, CHP’nin, Anayasa değişikliğini desteklemekten vazgeçmesi gerektiği bize telkin edilmektedir.

Bu telkinler bize, gerek sayın genel sekreterimizin müteaddit ziyaretleriyle, gerek dâvet üzerine bazı parti yetkililerimize sayın Genelkurmay Başkanımızın yaptığı konuşmalarla ve başka temaslarla ulaştırılmıştır.

Hiç şüphe etmiyorum ki, bize bildirilen tehlikeler sayın Başbakanın ve Hükûmetin de bilgisi içindedir. Bu tehlikelerin ana muhalefet partisine bildirilip de Başbakana ve Hükûmete bildirilmemesi tasavvur olunamaz.

Nitekim, gerek zatı devletlerinin, gerek sayın Genelkurmay Başkanının konu-yu sayın Başbakanla görüştükleri basında da açıklanmıştır.

Zatı devletlerinin 19 Mayıs Gençlik Bayramı dolayısıyla yayınlanan deme-cinizde de, siyasal hakların geri verilmesi için yapılacak bir Anayasa değişikliğini uygun görmediğiniz hususu kamuoyuna duyurulmuştur. Eğer gerçekten ordu bu konu ile ilgili olarak bir kaynaşma içinde ise, zatı devletlerinin beyanlarının bu kaynaşmayı arttırmış olacağını elbette takdir buyurursunuz.

Bize resmen ulaştırılan kaynaşma ve tehlike haberleri karşısında ben, bir kaç defa sayın Başbakanı kamuoyu önünde vaziyetini açıkça belli etmeye davet ettim. Bu dileğim bir süre cevapsız kaldıktan sonra, nihayet sayın Başbakan dün görüşlerini açıkladılar. Verdikleri demeçte, herhangi bir tehlikeye işaret edilmediği gibi, bu konu ile ilgili olarak silâhlı kuvvetlerimizin siyasal tartışmalar içine çekilmesinin yersizliği ve meselenin Anayasa hükümleri içinde Cumhuriyet Senatosunun iradesine kalmış olduğu açıkça belirtilmektedir.

Şimdiye kadar bize yapılan ısrarlı vazgeçme telkinleri karşısında, aslında partimize ait olmayan, ancak inanarak desteklediğimiz bir tekliften vazgeçilmesi için neden teklif sahibi durumundaki iktidar partisine baş vurulmadığını sordu-ğumuzda, tatmin edici bir cevap alınmamış, teklifin Senatodan geçirilmesini önleme sorumluluğu, çok haksız olarak CHP’ye yüklenmek istenmiştir.

Yalnız bizim üzerimizde baskı yapılarak ve bizim vaziyetimizden imtina etmemiz sağlanarak bu Anayasa değişikliğinin önlenmesi ve Başbakana, iktidar partisine hiçbir toz kondurulmayarak, CHP suçlu veya vazifesini bilmez gibi gösterilmek suretiyle işin içinden çıkılması gibi bir müşterek arzuya hedef olduğumuzu görmekle müteessirim.

İktidarda bulunan Adalet Partisi’nin, bu meseleyi uzun süredir nasıl bir istismar konusu yaptığı, bu istismarın memleketimiz ile 27 Mayıs Devrimine karşı bazı çevrelerce beslenen olumsuz duyguları sürekli olarak tahrik ettiği, hattâ Anayasa düşmanlığına yol açtığı bilinmektedir. Adalet Partisi, önümüzdeki seçimlerde de, siyasal haklar meselesini sonuca bağlamak için, milletten kendisine üçte iki çoğunluk istemeyi tasarladığını, böyle bir çoğunluk elde ederse, Anayasanın temel müessese ve hükümlerini de değiştirme niyetini saklamamaktadır.

Anayasa düzenine ve 27 Mayıs Devrimine yönelen asıl tehlike, iktidardaki partinin bu niyetlerinin gerçekleşmesi veya gerçekleşemeyecek olsa bile, böyle niyetler etrafında bir kamuoyu yaratılmasıdır.

Zatı devletlerinin ve yüksek komutanların 27 Mayıs Devrimine ve Anayasa düzenine hiçbir zarar getirmesi söz konusu olmayan bir Anayasa değişikliğine karşı vaziyet alıp da, 27 Mayıs Devrimi ve Anayasa düzeni için son derece tahripkar olabilecek siyasal istismarlara elverişli bir ortamı devam ettirmek istediklerini, bu sonucu doğuracağı muhakkak olan bir tutumu benimsediklerini tasavvur etmek bile benim için, imkânsız denebilecek kadar güçtür.

Böyle bir tutumun, 27 Mayıs Devrimine ve Anayasa düzenine yürekten bağlı Silâhlı Kuvvetlerimizin gerçek eğilimlerini yansıttığı da elbette düşünülemez.

Onun için, bize yöneltilen ısrarlı telkinlerin gerçek nedenlerini anlayıp değer-lendiremediğimizi belirtmeme müsaadelerinizi dilerim.

Eğer, bize ulaştırılan haber ve telkinlerdeki tehlikeler gerçekleşir ise, bunun sorumlusu en başta, teklif sahibi bulunan iktidar partisinin Genel Başkanı durumundaki sayın Başbakan olacaktır.

Bu konuda, zatı devletlerinin, sayın Başbakanın ve başta sayın Genelkurmay Başkanı olmak üzere bazı yüksek komutanların görüş ve ifadeleri arasındaki çelişmeler, kamuoyunda vuzuhsuzluk yaratacak ölçüye varmıştır.

Bu vuzuhsuzluk karşısında, CHP Cumhuriyet Senatosu görüşmelerinde de ve oylamasında da kendi tutumunda haklı olarak ısrar edecektir.

Var ise, tehlikeleri en az bizim kadar bilmesi gereken sayın Başbakan, resmî açıklamalarında bugüne kadar en küçük bir endişe belirtmemiş, son demeci ile de, Cumhuriyet Senatosu’nun bugünlerde belirecek iradesine saygılı olduğunu, herkesin de bu saygıyı göstermesi gerektiğini ifade etmiştir.

Aynı saygıyı ana muhalefet partisinin de göstermesi pek tabiîdir.

Kaldı ki, Türk Ordusunun demokrasiye bağlılığını ve meşruluk sınırları içinde kalmaya geleneksel dikkatini çok yakından bilen bir kimse olarak, Ordumuzun, Anayasa bütünlüğünü asla zedelemeyen bir Anayasa değişikliğini bahane edip, Anayasayı tümü ile reddeden bir davranış içine girmesine asla ihtimal vermediğimi de bu vesile ile belirtmek isterim.

Derin saygılarımı sunarım.

İsmet İNÖNÜ

       CHP Genel Başkanı

NOT: Sizi durumdan haberdar eden bu resmî mektubumu bilginize ulaştıktan sonra lüzum oldukça açıklamakta serbest olacağımı takdir buyurmanızı saygıyla arz ederim.

 

 

 

 

CHP İl Başkanları ve Temsilcileri Toplantısında Eski DP’lilerin Affı ve 27 Mayıs Üzerine Yapılan Konuşma[229]

Sevgili arkadaşlarım,

Sayın Ecevit’in sonuna yetiştiğim çok güzel konuşmasından sonra huzuru-nuzda güç bir imtihan vereceğim.

Dar zamanda sizinle konuşmak için acele davet ettik. Zahmet verdik. İhtiya-cımız vardı. Bu konuşmalardan sonra iki taraf, siz ve biz, güçlenmiş ve aydınlanmış olarak tekrar görevlerimize devam edeceğiz. Dar zamanlarımızda hep teşkilâtımız bize destek olmuştur. Dolaşık vaziyetler, gerçekleri bulup çıkarmak, cesaretle söyleyip desteklemek ve bizi doğru yolda teşvik etmek için teşkilâtımız büyük sınavlar vermiştir, büyük başarılar geçirmiştir.

Memleketimizin gözünde CHP, yalnız Genel Merkezinde bulunan, başında bulunan, üç-beş arkadaşla yürüyen bir örgüt değildir. Her biri şuurlu, kararlı, memleket meselelerine gerçekten bilinçli bir insan ruhu olarak memleketin siyasî hayatında sağlam bir yer tutmuştur. Sizinle iftihar ediyoruz. Biz teşkilâ-tımız sayesinde, CHP’nin gücünden hiçbir şey kaybetmeyeceğine inanmış insanlar olarak gözümüzü kapayacağız.

Sayın arkadaşlarım,

İçinde bulunduğumuz durumu biliyorsunuz. Eski politikacıların, DP’lilerin siyasî haklarını geri verme meselesinden birden bire hiç beklenmeyen bir tartışma çıktı. Ve bu tartışmanın ortasında, başında, CHP kaldı. Siyasî af konusu esasında bizim dâvamız değildi. Bizim dâvamız, siyasî affı memleketin bir çok meseleleri arasında hûlus ile, iyi niyetle çözülmesi lâzım olan bir mesele olarak ele almaktı.

İçinde değiliz karşısında değiliz..

27 Mayıs oldu. 27 Mayıs’ın yapılmasında, daha önce hazırlanmasında, ilân edilmesinde hiçbir ilişiğimiz yoktur. Başarı gününde herkes başarıyı paylaşmak için gayretlere, yarışlara koşar. Biz haklı olarak hiçbir yarışa girmedik, hiçbir hak iddia etmedik. Çünkü içinde değildik, karışmamıştık.

İhtilâle karışanlardan adları geçen insanların hiç biriyle daha önce tanışma-mıştık, görüşmemiştik. Böyle bir ortamda 27 Mayıs oldu. Ama 27 Mayıs şerefle başarıldı. Memleketin artık yaşanmaz bir bunalım içinde bulunduğu bir zamanda ordunun vaziyet alıp, tehlikeleri ve sorumlulukları göze alıp harekete geçmesiyle ihtilâl oldu. Meşhur sözdür, söylerim, söylemişimdir: İhtilâlin içinde değiliz, karşısında da değiliz.

Sözlerini tuttular

27 Mayıs İhtilâlini ilk günden beri takdir ettik. Bir an önce demokratik rejime geçilmesini istiyoruz, dediler. İlk günde yürekler dolu bu vaadi destekledik. Hakikaten sözlerini tuttular. Bir sene zarfında hem bir Anayasa yapıldı, hem demokratik rejime geçildi. 27 Mayıs İhtilâli esaslı bir adım idi. Kök vermiş, kök salmış bir ihtilâl oldu. İhtilâlin ilk günü kurtuluş yolu olarak memlekette ilân edilen istikamet, demokratik rejime bir an önce dönmek oldu. Bu bize, demokratik rejime geçmek için aldığımız kararın milletin ruhunda ne kadar kök salmış olduğunu gösteren bir delildir.

Düşmanlık kalmasın

Daha Millî Birlik İdaresi zamanında geçmiş olaylardan memlekette düşmanlık kalmasın görüşünü ciddî bir politika olarak tâkip ettik. İlk günlerde parti teşkilâtımıza bir genelge gönderdik. Dedik ki, askerî idare geldi, iktidardaki siyasî parti düştü. Gayrete düşüp, geçmişle ilgili bir düşmanlık peşine düşmeyiniz.. Biz o kanaatte o kadar samimî davrandık ki, nihayet üç-beş sene geçtikten sonra teşkilâtımız feryat etmeye başladı, “Biz mi suçluyuz, biz mi devrildik?”, “Suçlu olanlar bizim iktidarımız zamanında her türle nimete, her türlü kayırılmaya lâyık oldular. Yine her türlü mahrumiyet bize düşüyor” diye haklı olarak söylendiler.

Demek ki, siyasî hayatımızda gerginliğe, çatışmaya gidilmesin, iktidarın düşmesi bir siyasî düşmanlığa yol açmasın, bu duygu milletimizin arasında yayılmasın, bir an önce yaralar sarılsın, bunu istedik.

Biz açıkça söyledik

İktidarda bulunduğumuzun ilk günlerinde siyasî faaliyet afla başladı. O zaman, affın mümkün olanını yaparız, şimdilik mümkün olmayanı yapamayız demiştik. Kudretimizi mübalâğa ediyorlardı. “Sen istersen yaparsın” derlerdi. “Bunu yapamayacağım, fazlasını yapamam” derdim. Bu yüzden Ordu içinde ayaklanmalar oldu. Canımızı dişimize takarak bunları bertaraf ettik, demokratik rejimi kurtardık, iktidardan çekildik, gittik.

Demek ki, başından beri, vatandaşlar arasındaki geçmiş kırıcı olaylardan iz kalmasın istedik. Başka türlü demokrasi yaşayamaz. Demokratik rejim iktidara gelen parti ile giden parti arasında devamlı düşmanlık münasebeti haline gelirse, bu memleket iyilik görmez. İki-üç defa iktidar değişince bir aile içinde kan dâvası güden insanlar yetişir. Böyle bir politikayla bugüne geldik.

Celâl Bayar, beni vaziyet almaya davet etti

Eski iktidarın başı Celâl Bayar, açıktan, umumî efkâr önünde beni vaziyet almaya davet etti. İtham ederek, yumuşak sözler söyleyerek, insanlığımıza müracaat ederek, herkesin türlü manâ verdiği ve her halde bir cevap vermek lâzım gelen bir vaziyete CHP Genel Başkanını davet etti.

Ben bu vaziyete cevap verdim. Başından beri, af politikamızdı. Siyasî düşmanlık istemiyoruz. Bizim kanımızca bu meseleyi artık bitirme zamanı gelmiştir. Bunu siyasî partiler söyledikleri zaman bu meselenin derhal hallolunacağını tahmin etmiyorlardı. Yine iş seçim zamanına kalacak ve seçim zamanı “bize üçte iki oy verirseniz o zaman bunu yaparız” diyeceklerdi. Buna mahal vermeyen kestirme bir yol gösterildi. Biz, bu meselenin silinmesini ve düşmanlığın ortadan kalkmasını istiyoruz. Zamanı gelmiştir, hiçbir mahzuru yoktur. Yarından tezi yok elele verilirse bunu bir an önce çıkarırız. 219 imzalı teklif Meclise verildi. Bizim ondan sonraki tutumumuzdan hayretlere düşenler oldu. Karşımızdakiler büyük kongrelerini toplamışlar, siyasî haklar konusunda ittifakla karar almışlardı. Bunların hepsi milletin gözünde bir oyundan mı ibaretti?

27 Mayıs kuvvetlenecek

Millet Meclisinden kanun çıktı. Bizim içimizden ve dışımızdan ve hattâ Ordu içinden türlü endişeler uyandırıldı. Bu 27 Mayıs’a karşı bir hareket olarak gösterildi. Bu af çıkmadıkça birtakım insanlar bazı haklardan yoksun kılınmış olacaklar. Bu ihtimal yaşadıkça, bunun sebebi 27 Mayıs’tır diye, aksine insanlar, 27 Mayıs’a karşı daimî bir düşmanlık besleyebilecekler. Biz bu yaraları tedavi ettik mi, 27 Mayıs’ı demokratik rejime bir an önce döndürmek için şeref sözünü vermiş olan hareket başarıyla yürütülmüş millî bir harekettir. Değerini hakkıyla aldı mı 27 Mayıs zayıflamaz, kuvvetlenir.

Sözümüzü tuttuk

Kanun Millet Meclisinden çıktı. 309 oy alındı. Bunun içinde CHP’nin 43 tane olumlu oyu çıkmıştır. Yani biz iştirak etmeseydik 264 oyla teklif kanunla-şamamış olacaktı. Demek ki kanunu elbirliğiyle çıkaralım dedik ve sözlerimizi tuttuk. İçimizdeki tepkiyi, dışarıda gelen hevesi önledik. 300 oy lâzımken 309 oyu elde ettik. Bunun içinde bizim 45 oyumuz vardır, yüzümüz akıdır. Kusuru-muz varsa, hepsinin kusurundan daha azdır. Çalım yapanların sarf ettikleri gayretlerden daha ciddî gayret sarf ederek bu kanunu çıkarttık.

Şimdi Kanun Senatodan geçecek. Senatodan da geçerse çok sakıncası var. Ordu çıkacak, karışacak denildi. Bunun tartışmasını kamu oyu önünde koydum. Biz oyun oynamıyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Bir şeyin karşısında olduğumuz zaman “henüz vakti değildir” dediğimiz zaman, sözümüzde sonuna kadar dururuz. Netice almaya ne kadar kudretimiz varsa onu yaparız. Son iktidarımız zamanında da bir çok haklar iade olundu. Şimdi artık son yara sarmasını bitirelim diyoruz.

Ordunun şerefini başımızın üstünde tutarız.

Tehlike karşısındaymışız. Nedir tehlike? 27 Mayıs’a karşı, Orduya karşı bir hareket sayılmaktaymış! Ordu ilerici bir kuvvettir, memleketin başlıca mesnedidir, onu kırmayalım, diyorlar.

Ordumuzun şerefini başımızın üstünde tutarız. Ordunun şerefini hiç kimse bizden daha iyi anladığını iddia edemez. İçinden yetişmişiz, dışından Orduyu tâkip etmişiz. Muharebeler, şerefler, dar günler, tehlikeli günler geçirmişiz. Ordunun kaderi, şerefi, kudreti bugün her dâvamızın başındadır. Hareketimiz 27 Mayıs’a karşı değildir. Kışkırtıcılar, Orduyu rast gele tahrike ve aldatmaya hemen kendisini kapıp koyacak şuursuz bir toplum mu zannediyorlar? Böyle bir şey olmaz. Bunun yaşlısı, tecrübelisi, şereflisi, genci, hepsi şerefli hizmetler etmeye hazırlanmaktadır. Bizim en kıymetli evlâtlarımızdır. Şimdi bunlar rast gele söz söyleyecek ve demokratik rejim aleyhine rast gele bir sergüzeşte sevk edilecek. Bu mümkün değildir. Bir askerî ihtilâlin millet nazarında haklı görülecek sebebi ve mesnedi yoktur. Kanaatim budur. Bu kanaatimi millet karşısında söylüyorum. Ordu karşısında söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanına da söyledim.

Acınacak perişan sapıklıklar

Tahrik vardı. Bizler suçlu imiş gibi gösteriliyoruz. Bunlar gülünç olduğu kadar acınacak sapıklıklardır. Herhalde gürültülere pabuç bırakarak, doğru bildiğimiz yoldan tereddüt içine düşerek çekilecek siyasî bir örgüt değiliz. CHP dün olduğu gibi bugün de, memleketin siyasî hayatının başlıca temelidir, yarın da böyle olacaktır. İktidarda olsun, muhalefette olsun, millet dar zamanında, fena ihtimal karşısında olduğu zaman ve nihayet türlü tehlikeler ve türlü dolambaçlı yollar arasında bir bunalımdan kurtulmasının son tesellisi olarak CHP’yi görür ve millet bilir ki CHP yaşıyor; iktidar olarak memleketi yanlış bir yola girmekten kurtaracaktır. Bu kanaat onu rahat bir uykuya vardıracaktır. Başlıca desteği bu imandır.

Ordudan tehlike gelmez

Tehlike vardır, diyorlar. Bu tehlike Ordudan gelecek diyorlar. İnanmıyorum. Gelmeyecektir. Bu tehlike behemehal gelecektir, kaza olacaktır, deniliyor. Bir kaza olmayacaktır. Bir kazanın olduğuna ne kadar ihtimal varsa, oldu diyelim. En kısa zamanda yanlışlığı anlaşılacak ve düzeltilecektir. Elverir ki biz memleketin yanlış yola sürüklenmesinden ayağımız kayıp, aklımız çelinip, gözümüz bulanıp yanlış bir yola gitmeyelim. Karakterimiz vardır, kararımız vardır. Memleket yolunda görevimizi cesaretle yapacak tecrübemiz vardır, sinirimiz vardır.

Bizim kararımız değişmez

İnanıyorum ki, bizden huzurla ayrılacaksınız, sizden güç almış, bizi anlamış, tuttuğumuz yolda bizi yürekten destekleyecek arkadaşlarımız olarak sizleri görüyoruz, bu bize inanç veriyor ve mücadelemizde bizi başarıya götürecektir.

Olumsuz tepkiler birer sabun köpüğü gibidir. Doğru yolda olan insanların imanı ve kararı yanlış tefsirlerle, maksatlı ayartmalarla değiştirilemez. Bizim kararımız değişmez.

 

 

 

 

27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı Törenlerinde Yapılan Sohbetler[230]

Soru–Siyasî hakların geri verilmesi konusundaki gelişmeleri nasıl karşılı-yorsunuz?

Cevap– Öğrenmediğiniz, bilmediğiniz bir düşüncem var mı?

S–Siyasî haklar konusunda gelecek sefer bir karışıklık olur mu?

C–Hiçbir şey olmaz. Gelecek sefer verirler.

S–İkamete mecbur edeceklermiş?

C–Niye yapmadılar?

S–Yürüyüş yapacak mısınız?

C–Başlamadım daha

S–Başlarsanız, bize de haber verir misiniz?

C Olur.

S–Hangi takımı tutuyorsunuz?

C Ben Malatyasporluyum. Bu sene üçüncü bölümün birincisi olacaktır. Çoğu gitti, azı kaldı.

(…)

Genel Kurmay Başkanlığındaki yapılan törenden önce CHP Genel başkanı İsmet İnönü ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Cihat Alpan arasında ilgi çekici bir konuşma geçmiştir.

Konuşma aynen şöyledir:

İnönü: Beni enterne edeceklermiş, senin de haberin varmış.

Alpan: Evet, ben de duydum.

İnönü: Maşallah, maşallah..

Alpan: Nasıl oldunuz Paşam? Sayın Cumhurbaşkanı, öksürüğünüzü merak ediyorlardı. Sıhhatinizi öğrenmem için bana görev verdi.

İnönü: Çok iyiyim. Aslan gibiyim.

 

 

 

 

CHP Bursa Mudanya İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[231]

İlçe Kongrenizi kamuoyunun meraklı günler geçirdiği bir zamanda yapıyor-sunuz.

CHP sizin kongreniz gününde, 1969 genel seçimlerinin hazırlığına girmiş oluyor. CHP bu seçimlere, programından ve memleketin siyasî huzurundan, önemli ve başarılı sınavlar geçirerek girmektedir.

CHP siyasî huzur bakımından, politika içinde ve dışında bulunan, en sade vatandaşın kavrayabileceği bir şekilde, alnı açık, karakteri sağlam bir siyasî parti olduğunu gösterdikten sonra seçime girmektedir. Artık CHP’nin bir intikam partisi olduğunu, CHP’nin bir merhametsiz yolda bulunduğunu söyle-yebilecek en az insanlık duygusu olan bir kimse bile, kalmadığını zannederim.

CHP geçmiş siyasî çekişmelerin bıraktığı uzaklığı ve düşmanlıkları kökünden kaldırmak için yaptığı teşebbüslerle, bu uğurda senelerden beri türlü küçük hesaplarla yaygara yapmış olan siyasetçilerin hepsini iflâsa götürmüştür.

Geçmiş yaraları kesin olarak sarmak gibi temiz ve asil bir fikir, az kaldı memleketi demokratik rejimden mahrum edecek bir bahane gibi kullanılacaktı.

CHP iftiraları olduğu gibi, tehditleri de bize “merhametsizlik” isnat edenlerin suratlarına fırlatmıştır.

Demokratik rejime kimse el dokunduramayacaktır.

CHP ekonomik ve sosyal dâvalardaki kayıtsızlıklarını ve beceriksizliklerini siyasî gürültüleri içine saklamak isteyen politikacıları da vatandaş gözünde dermansız bırakmıştır.

Bizim kanımızca, vatanın kaynakları israfsız kullanılırsa ve her şeyden evvel, Türk Milletinin menfaatleri önde tutularak iç ve dış politika yürütülürse, kalkınma için de, emniyet içinde en doğru yol bulunmuş olur. Her halde, memleketin kalkınmasına dar gelirli vatandaşın emeğinden ve kazancından yardım ettiği kadar, geçimi geniş olan vatandaşın da yardımcı olmaya mecbur olduğu kabul edilmelidir.

Uzun tecrübelerin eseri olan Anayasa bize çok iyi kılavuz olabilir. Elverir ki, siyasî iktidarlar her marifetin başında Anayasa müesseselerini bozmaktan ve yıkmaktan vazgeçsinler.

Mudanyalılar, bu kısa konuşmamda memleketin bugünkü dertlerini ve çarelerini kısaca özetlemiş oluyorum.

Önümüzdeki seçimleri kazanırsak, bugün ıstırap çektiğimiz ve tehdidine maruz kaldığımız dertleri bilerek, sebat ile tedavi edebileceğiz.

Siz, Bursa’da seçim kazanacak surette çalışırsanız, memleketin başka yer-lerinde seçimi kazanacağımıza sizi temin ederim. Hepinize saygılar ve sevgiler sunarım. 47 yıl önce ilk güzel güne, büyük sıkıntılardan sonra Mudanya’da ermiştim. O hatıranın kuvvetiyle size her meseleyi anlattım. Gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

İran Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Başbakan Süleyman Demirel ile..[232]

(...) İran Başbakanı Abbas Hoveyda’nın önceki gece İran Büyükelçiliğinde Başbakan Demirel ve eşi şerefine verdiği yemekte, CHP Genel Başkanı İnönü ve eşi de hazır bulunmuş, (...) İnönü, Demirel’in yakasından tutarak, Personel Kanunu’nun çıkarılmasını istemiş, Başbakan da, “Siz 1.5 milyar verin çıkaralım Paşam” demiştir. İnönü, meşhur kahkahalarından birini atarak, ağzından “O kolay” kelimeleri dökülmüştür. (...)

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında TBMM ve CS’nin Toplanamaması Dolayısıyla Yapılan Konuşma[233]

Muhterem Arkadaşlar:

Memleketin bir an önce çare bekleyen meselelerini görüşmek üzere fevkâlade olarak Meclisleri toplantıya çağırmıştık. Anayasaya göre, beşte bir istekle Meclislerin açılması ve toplanması mecburidir. Şimdiye kadar 15-16’ya yakın Meclis toplantısı bu tarzda ve fevkalâde toplanmış hepsi de açılmış ve meseleler görüşülmüştür. Meclis tarihinde şimdi ilk defa milletvekilleri haklı olarak istedikleri ve Anayasanın âmir hükmüne göre otomatik olarak işlemesi lâzım gelen bir toplantı ödevi yapılmamış oluyor.

Kamuoyu önünde, Meclisin ve Senatonun, sadece iktidar sorumluları tarafından arzu edilmediğinden dolayı toplanamadığı meydana çıkmıştır. Böyle bir muameleye hakları yoktur. İktidar Partisinin ve idarecilerinin Meclisin toplanmamasını bu tarzda imkânsız kılmaya tertiplemeye hakları yoktur. Çok üzülecek bir tavır takınmışlardır. BMM tarihinde daima üzüntü ile anılacak bir örnek vermiş oluyorlar. Hiç şüphem yok ki, ne vakit milletvekilleri, iktidarlar ve muhalefetler Meclis hayatından, toplanmasından; milletvekillerinin Anayasa hükümlerine bağlılığından ve sahip çıkmalarından bahsedecek ve sohbet yapacak olurlarsa, orada bu 13 Haziran 1969 toplantısını bir örnek olarak anacaklardır. Böyle bir misâl, bizim tarihimize girmemeli idi. Hiç şüphe etmeyelim. İktidar Partisi bu hâdiseyi hatırladıkları zaman kendi kendilerine “Bu keşke olmasaydı, keşke siyasî hayatımızda böyle bir kayıp yapılmamış olsaydı” diyeceklerdir.

Telâşa düştüler

İktidar arzu etmediği için bu toplantı yapılmadı. Bu, aşikâr bir surette meydana çıkmıştır. Bir saat evvel yapılan toplantıda, meselâ Millet Meclisinde 219 mevcut vardır, denildi ve açılmak için Meclisin 7 kişiye ihtiyacı vardı. Başbakan, 5-6 arkadaşı ile beraber Mecliste bulunsaydı, bu Meclis çalışabilecekti. İkinci defa ve bir saat sonraki toplantıda daha az mevcut gösterildi. Anlaşılıyor ki, birinci toplantıda kaydedilen mevcutlar, idare edenlerin arzularına rağmen kendiliğinden vücut bulunmuştur. Sonra telâşa düştüler ve daha aşağıya bir iştirak sağladılar.

Sevgili arkadaşlarım:

Bütün bu işler, milletin acele çare beklediği meselelerin görüşülmesi münakaşasından çıkıyor. Milletin acele görüşülmesi lâzım gelen meseleleri vardır. Bütün vatandaşlar bunu böyle görüyor. Bütün dünya, Türkiye’nin ne olduğu belli olmayan bir huzursuzluk içinde olduğunu fark etmektedir. Üniversitelilerin hali, işçilerin hali.. Bunların hali belli. Huzur denilen şey belli. Bütün meseleler sokağa düşmüştür. Sokaklarda üzüntü verici olayları kimler idare eder, ne maksatla yürütürler? Hiç kimse bilmez. Bütün bunlar, memleketin sorumluluğunu taşıyan bir iktidarın halledebileceği konulardır. Mümkün olduğu kadar üzüntüyü, derin yara yapmayacak kelimelerle anlatmaya çalışıyorum. Çok üzüntü verici bir kayıtsızlık ve fena bir tertip karşısında kalmışızdır.

Demokratik rejim yaşamazsa ne yaşar?

Üniversite meselesi deniliyor. Üniversite meselesi, milletlerarası bir meseledir. Bugün tekrar, tesadüfen fakültelerin salâhiyetli bazı kişileri bana söylediler, meselâ Tıp Fakültesinde işgal kalkmıştır. İşgal edenler; bir, iki gün önce işgal edenler kimlerdir, nerelerden gelmişlerdir, nasıl Tıp Fakültesini işgal edebiliyorlar? Bunlar arasında belli bir hareket halinde bulunanlar, “Demokratik rejim bu memlekette yaşamaz” demek isteyen bir grup vardır. Kimdir bunlar, kaç kişidir, maksatları nedir? “Demokratik rejim yaşamaz” diyorlar. Ne yaşar, neyi arzu ediyorlar? Bunu keşfedemiyoruz. Böyle bir karışıklık içinde toplumun en büyük dertleri sürüklenip gitmektedir. Bunları bir an önce hükûmetin dikkatine arz etmek için, Meclis dağılmadan önce gerekli uğraşmayı gösterdik. Meclis dağıldıktan sonra toplantı sağlamaya çalıştık. Gündemi de asgari birer konuya indirdiler. Onu da kabul ettik. Onun da nihayet görüşülmemesini tercih ettiler.

İş seçmenin hükmüne kalıyor

İş nihayet seçmenin hükmüne kalıyor. Bundan sonra seçmene memleketin dertlerini anlatmak için çalışacağız. Seçmen memleketin kaderini tayin edecek bir heyeti iktidara getirirse, meselelerimiz daha az üzüntü verecek bir istikamet bulacaktır.

Türkiye’nin meseleleri hallolunacak meselelerdir. Hiçbir zaman biz meselelerimizi çaresi bulunmaz dertler olarak görmedik, görmüyoruz. Siyaset adamları olarak “Bizim meselelerimiz hallolunmaz” demeye hakkımız yoktur; hiçbir siyaset adamının hakkı olmasa gerektir. Meselelerimizin hal çareleri vardır. Bunları milletçe elbirliği ile selâmet yoluna götürmek lâzımdır, mümkündür. Ümit edelim ki, bu seçimlerde iyi neticeler alınacak, memleket selâmete teveccüh edecektir. Son çekişmeler ve tartışmalar esnasında gruplarımız görevlerini ifa etmek için ciddî bir gayret göstermişlerdir. Çok güçlük içinde kaldık. Fakat bu güçlükleri iyi niyetle ve gerçekleri cesaretle ortaya koyup söyleyerek “Bu memlekette düşmanlık kalksın, huzur gelsin” görüşümüzü ciddî bir arzu ve kanaat olarak ortaya koyduk. Bunalımlardan geçtik. Bütün meselelerde CHP’nin vaziyetini meydana koyarak seçmenin huzuruna gitmekteyiz.

Başarılar dilerim. Gelecek seçimden sonra memleket mesellerini halletmek için enerjimizi toplarız. Hizmetlerimiz mutlaka artacaktır ve bunları başarıya ulaştıracağız.

 

 

 

 

CHP İçel İl Kongresine Gönderilen Mesaj[234]

Memleketin siyasî hayatı her suretle dikkat edilecek bir halde iken İçel İl Kongresi toplanıyor. İçel’deki Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtı, çetin sınav-lardan geçmiş, görgülü arkadaşlardan müteşekkildir.

Siyasetle uğraşan bütün vatandaşlar gibi, topyekün İçel Cumhuriyet Halk Partisi teşkilâtı ve onun İl Kongresi, memleket sorunları ile enine-boyuna meş-gul olacaktır.

Sevgili arkadaşlarım,

Memleketin dertleri, herkesin ıstırabını çektiği açık bir yara gibi ortaya dökülmüştür.

Bu dertler, ne kadar acı verir olsalar da, çareleri, tecrübeli ve kararlı ellerde devası bulunacak hastalıklardır.

Elverir ki, siyasî iktidarlar, vatandaşlara gerçekleri dosdoğru söylemeyi bir politika karakteri olarak benimsesinler. Ve günü kazanmak için vatandaşı oyalamak yerine, sözüne güvenilir bir iktidar olmanın memleket için temel şart olduğuna inanmış kimseler iş başına gelebilsin.

İdaremizin hali gözümüzün önündedir.

Yüksek öğrenim, büyük hocalar, manâsını ve itibarını yitirmiş haldedirler.

Bu yüzden her ailenin çektiği üzüntü, hem tahammül edilmez, hem tarif edilemez hale gelmiştir.

Babalar, oğullar, üniversite öğrencileri ve aileleri bana geliyorlar, kendilerine, siyaset adamı olarak söyleyecek söz bulamıyorum.

Bir fakültede boykot yapılıyor, hattâ işgal yapılıyor, fakülteyi imtihana sok-muyorlar.

İmtihana girmek ve sınıf geçmek için hazırlanmış, memleketin istikbali, binlerce genç insan, ansızın fakülte dışından gelmiş, kim olduğu bilinmeyen insanların baskısında kalıyor, fakülte işlemez hale geliyor.

Akıllara durgunluk veren bir zorbalık içinde yaşamaya, Türkiye’nin ne halinde, ne geçmişinde müstahak olacağı bir günahı olmamıştır.

Bütün meselelerimiz böyledir. Son defa Meclisleri toplayarak, hiç olmazsa, bir iki derdi hallederiz diye ümit ettik.

Her ihtimal hatırımıza gelirdi ama, iktidar başındakilerin, tertipli olarak, kapı önünde durup Meclis Salonuna girmeyerek, toplantıyı engelliyeceklerini düşünemezdik. Daha fazlasını yaptılar: Hem halkın gözü önünde bu manzarayı gösterdiler, hem de, Meclisleri toplantıya çağıranları suçlu ve kusurlu gibi göstermek cesaretini kendilerinde buldular.

Bütün ümitler seçimlere kalmıştır.

İçelliler, aklınızı başınıza toplayınız. Seçimlerde, memlekete selâmet getire-cek bir idareyi işbaşına çağırmak için kesin kararlar veriniz, ona göre hazırlanıp, çalışınız.

Memleketin kaderine sahip çıkmak isteyen vatandaşlar, ihmalî bırakırlarsa, memleketi selâmete götürecek idareyi bulurlar.

Durumu apaçık söylemeye çalıştım. Başarı hepimizin, Türk Milletinin olacaktır.

 

 

 

 

Üniversite İşgal ve Boykotlarına İlişkin AP’ye Yanıt Demeci[235]

Benim aleyhimde, o vesile ile de partinin aleyhinde, bir ifademi, ya eksik, ya da değiştirerek alıp propaganda yapmak, dosdoğru gerçek üzerine benimle tartışma yapmaktan aciz insanların marifeti olmuştur.

Boykot ve işgali bir tutarmışım! Ve bu suretle işgali mazur göstermişim, şeklinde yapılan insafsız mugalata da bu nevidendir.

Seçimler yaklaştı. Her konuda yere serilmiş olan AP propagandacıları ve onların işbirlikçileri, tekrar, boykotu ve işgali benim aleyhimde kullanmaya başladılar.

Kestirme olarak bir cümle söyleyeceğim. O şudur: Ben, boykotu da işgali de aynı mahiyette, yani zararlı olmakta, yani gözde görürüm. Tek cümle bu..

Şimdi, bir yıl evvel, 30 Haziran 1968 tarihinde bu konuda yaptığım resmî bir beyanı tekrar edeceğim. Demiştim ki:

Gençlik olayları için, İktidar Partisi Başkanı ne demiştir? Başbakana göre, işgal bir direnmedir. Direnme hakkı ise yoktur.

Doğru olan şudur: Direnme hakkı, kendiliğinden milletlere gelir. Şu zamanda gelecek, böyle gelecek diye buna kılavuzluk etmek kanunsuzluktur. Fakat, direnme hakkını 1965’ten sonra dile getiren ve halk ölçüsünde tesirli bir hale sokmak isteyen bizzat Adalet Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel’dir. Köy köy, kasaba kasaba dolaştı, “Halk kendisini savunmalıdır” dedi. Devletin bütün resmî kuvvetleri elinde olduğu halde bunu söyleyerek, o kuvvetlere karşı resmi vaziyet aldı. O zaman ben bu çelişmeyi söyledim. Sayın Devlet Başkanına kadar söyledim. Şimdi bu zat “bulut vardır” diye manâ çıkaracak şekilde konuşmaktadır, bu bir.

İkincisi, Başbakan, “Gençler çok olumlu şekilde harekete geçmişlerdir, boykot yapmak mahzurlu değildir, makûldür, işgal komünistliktir” diyor.

Nereden çıkartıyorsunuz bunu? Öğrenci hayatında, dersi boykot diye bir kanun var mıdır? Öğrenci hayatında asıl olan derslere devamdır, imtihana girip sınıf geçmektir. Ama dersi ya da imtihanı boykotta mahzur yoksa üniversitenin temelinde bulunan derin hastalıkları tedavi için böyle bir hareket de, işgal de makûl görülmüş olur. Boykot ne ise işgal de odur. Aynı hastalıktan geliyor. Aynı derin tesirlerden geliyor, kanaatindeyiz. Bunlar, üniversite bünyesindeki derin hastalıkların geri tepmesidir. Bir hastalık derin olursa, onun meydana çıkması için arazdan bunları beğenirsin, bazılarını beğenmezsin, olur mu?

 

 

 

 

TÜRK-İŞ’in TBMM ve Cumhuriyet Senatosu’nun Toplantıya Çağırılması Önerisine İlişkin Verilen Demeç[236]

Meclisler tatile gireceği zaman acele çözüm bekleyen ciddî meseleler var diye çok çırpındık. Meclislerin biraz daha çalışmasını sağlamak için yalvardık, yakardık. Şimdi bütün çektiklerimiz kesin ihtiyacı vaktiyle önemsememekten geliyor.

Çok acele saydığımız sorunları, özellikle, işçi emekliliği, üniversite reformu ve personel kanunu gibi konuları görüşmek için Anayasaya göre mutlaka kabul edileceğini sandığımız bir toplantı istedik, isteklerimiz en aza indirildi. Onlar dahi bir saat bile görüşülemedi.

Şimdi işçiler haklı olarak feryat ediyorlar. Sorunlarının görüşülmesini istiyorlar. Meclislerin hemen toplanmalarını yürekten dileriz. Derhal vazifeye koşarız. Bu arada işçilerimizin bir derdini hemen halledebilirsek kendimizi mutlu sayarız.

Başka söyleyecek sözümüz, iktidara insaf niyaz etmektir.

 

 

 

 

CHP Bursa Keleş İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[237]

Keleş’in CHP Kongresini sevinçle selâmlıyorum.

Bursa seçimlerinin partimiz için iyi neticelerini Keleş’te hazırlayacağız.

Keleş’teki arkadaşların başarıdan emin olarak hem ilçe içinde, hem etrafında ve Bursa’da hevesle çalışmalarını isterim.

Memlekette huzur istiyoruz. Az kazançlı bölgelerimizin sosyal ihtiyaçlarına çare arıyoruz. Vatandaşlarımız bize yardımcı olurlarsa gelecek iktidarımızda vatandaşları memnun edecek hizmetler yapabileceğimize güveniyoruz.

Sevgili hemşehrilerim, Keleşliler:

Sandık başına gitmeyi ihmal etmeyiniz. Sandık başında bizi unutmayınız.

Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyor, gözlerinizden hasretle öpüyorum.

Sağ olunuz.

 

 

 

 

CHP Manisa Gördes İlçe Kongresine Gönderilen Mesaj[238]

Gördes İlçe Kongresini selâmlarken, bu kongrede aranızda bulunup sizi yakından dinleyemediğime üzülüyorum.

Son zamanlarda en çok ıstırap çeken yerlerimizden birisi Gördes olmuştur. Deprem çok zarar verdi ve can yaktı. Gördeslilerin metaneti ve çalışkanlığı ile depremin sarsıntıları oldukça tamir edilmiş olduğunu umarak kendimi teselli ediyorum.

Gördes’in sosyal meseleleri başlıca kaygımızdır. Tabiatıyla üzülmekten başka çare bulamıyoruz. Çalışkan Gördes halıcılarını hakları olan geçim şartına kavuşturabilmek için ne kadar çırpındığımızı belki tahmin edersiniz. Sosyal reformlar bir yerin tek başına sorunu değildir. Ortanın solu politik anlayışının iktidara gelmesi ve memleket ölçüsünde sosyal kalkınmanın ele alınmasıyla hallolunabilecek dâvalardır. İlk söylediğimiz günlere nispetle şimdi vatandaş bizim ne istediğimizi pek iyi anlıyor. İnsafsız olarak bize yapılan iftiraların ne kadar çürük olduğu gün ışığına çıkmıştır. Karma ekonomi içinde özel teşebbüsün hakkını ve Anayasanın yazılı olarak öngördüğü reformları uygulamak istiyoruz.

CHP’nin sosyal ve ekonomik kalkınmaya dayanan politikası büyük güçlükleri atlatmıştır.

Şimdi sosyal reform politikasını memleketten eski düşmanlıkları kaldıran dostluk havası ile birleşince CHP’nin önümüzdeki seçimlerle iktidar sorumluluğunu almasının memleketin ne kadar hayrına ve faydasına olduğu en kapalı gözler önünde bile açığa çıkmıştır.

Gördesliler, sevgili hemşehrilerim! Size çok şey söyledim. Kongrede ona göre çalışacaksınız. Bütün Manisa’da ona göre çalışacaksınız.

Seçimde sizden çok iyi haberler bekliyorum.

Sevgiler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

İstanbul’da Oğlu Ömer İnönü’nün Evinde Gazetecilerin Sorularına Verilen Yanıtlar[239]

(...) Gazetecilerin ilk sorusu “Ne zaman denize gireceksiniz Paşam?” olmuş, İnönü bu soruya “Yarın girmek istiyorum. Hakikaten İstanbul’u göreceğim gelmiş” diye karşılık vermiştir.

İnönü daha sonra gazetecilere, “Beni nasıl gördünüz?” sorusunu yöneltmiş, onların “İyi gördük” cevabını alınca kahkahayı basmıştır.

Daha sonra İnönü ile gazeteciler arasında başlayan soru ve cevap yağmuru şöyle devam etmiştir:

– Celâl Bayar ile ne zaman buluşacaksınız?

– Yerleştikten sonra ilk işim o olacak. Yarın ve öbür gün adaya yerleşmeye çalışacağım. Adaya yerleştikten sonra kendileriyle buluşmak için konuşacağım.

– İstanbul’da ne kadar kalacaksınız?

– Ne kadar mümkün olursa o kadar kalacağım.

– Ankara’da Meclislerin toplantıya çağrılması için ne dersiniz?

– Meclisleri toplantıya çağırdık. Bir netice çıkmadı. Meclislerin yeniden toplanması bahis konusudur. İşçilerin, toplantı talebine Meclis Başkanlarının ne şekilde cevap vereceklerini bilmiyorum.

[Tamamlayıcı haber]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün eşi ile birlikte, otomobille Ankara’dan, İstanbul’a gelmiş, Maltepe’deki büyük oğlunun evinde kabul ettiği gazetecilere, “İlk işim Bayar’ı ziyaret ve kendisiyle görüşmek olacak” demiştir.

Görüşmenin nerede yapılacağı yolundaki bir soruya, “Borç, benim. Elbette ben, kendisine gideceğim” şeklinde cevaplayan İnönü, daha sonra Parlâmentonun toplanmaması ile ilgili olarak, şunları söylemiştir:

“Biliyorsunuz. Meclisleri toplantıya çağırdık. Ondan bir sonuç çıkmadı. Yeniden toplanılması bahis konusudur. Yapılan müracaata cevap vereceklerini tahmin ediyorum. O haller içinde buraya geldik.”

İşçi tasarısı

İnönü, CHP’nin İşçi Emeklilik Tasarısı’nı destekleyip desteklemediği yolun-daki bir soruya ise, “Meclisleri toplama teşebbüsü başarılı olursa, tasarıyı destekleyeceğimiz, tabiîdir. Hükûmetle çekişme vaziyeti ne kadar az olursa, o kadar iyi olur” diye cevap vermiştir. CHP’lilerin, İşçi Emeklilik Tasarısının görüşülmesini istediklerini, ancak bundan önceki Parlâmentoyu toplantıya çağırma teşebbüslerinde, adı geçen tasarının da öteki kanun teklifleri arasında bulunduğu halde, Senato Başkanlığının bir tek meseleyi seçerek diğerlerini bırakmış olduğunu hatırlatmıştır.

Gazetecilerle neşeli bir şekilde konuşan İnönü, bu arada, alışılmış “Çivile-me”sini yapmak üzere bugün denize gireceğini söylemiş, “Benim için önemli olan ilk gündür. Denize girerim, ondan sonra elimi havaya kaldırır ‘işte burası deniz’ derim” şeklinde konuşmuştur.

 

 

 

 

İstanbul Maltepe’de Denize Girerken Gazetecilerle[240]

– İlk çivilemeyi ne zaman yaptınız?

– Hatırlamıyorum..

– Bayar’la görüşme gününü tespit ettiniz mi?

– Henüz etmedik..

– Heybeliada’ya yerleşmeden önce görüşebilir misiniz?

– Olabilir..

 

 

 

 

CHP Bitlis İl Kongresine Gönderilen Mesaj[241]

CHP Genel Başkanı İnönü. “Sevgili hemşehrilerim, Bitlisliler, il kongrenizi saygı ile selâmlıyorum” diyen mesajında şunları kaydetmiştir:

“Bitlis’e her geldiğim zaman daima, taze heyecanını taşırım. Bitlis’in Türk toprağının en dalgalı bir köşesinin ortasında, Türk vatanının ne kadar değerli bir kalesi olduğunu hiç kimse, benim anladığım gibi değerlendirememiştir.

Bitlis’in merkez olarak da göz alıcı bir gösterişi içinde gelişmesini ve kalkınmasını daima özlemişimdir.

Aziz arkadaşım Bülent Ecevit, Ortanın Solu politikasında, sosyal adalet uygulamasının Bitlis’e ne geniş imkânlar ve fırsatlar vereceğini anlatacaktır. Büyük Türkiye’nin kalkınması içinde Bitlis’in kendi hakkına lâyık bir payını cömertlikle almasını yürekten özleriz.

Güçlükler, yoksulluklar içinde kendi cevherinin sağlamlığı ile Bitlis büyük önemini her gün, biraz daha ilerde bütün Türkiye’ye tanıtmaktadır. Şimdiden, dağları, ovaları ile büyük bir Türkiye parçasının her suretle itibara layık bir merkezi haline gelmiştir. Bizim gözümüzde Bitlis budur.

Bitlis’ten önümüzdeki seçimlerde büyük neticeler bekliyorum.

Seçim için, canla-başla çalışacaksınız. Hiçbir vazifeyi ihmal etmeyeceksiniz. Alacağınız netice ile öğüneceğiz. Başlıca yardımcım Bülent Ecevit’i dikkatle dinlemenizi ve dediklerini, iyice anlamanızı istiyorum” CHP Genel Başkanı İnönü mesajının sonunda kongreye başarılar dilemiştir.

 

 

 

 

CHP Bingöl İl Kongresine Gönderilen Mesaj[242]

(...) Mesajında: “CHP, Ortanın solu anlayışını bir devlet siyaseti olarak benimsemiştir” diyen CHP Genel Başkanı İnönü şunları kaydetmiştir:

“1969 büyük seçimlerinden önce Bingöl’de konuşmak, elli senenin çetin harpleri ve ümitsiz günleri içinde tanıştığım Bingöllüler’in, elli yıldan beri hakları olan kalkınma payından ve hükûmet hizmetlerinden neler gördüklerini, yakından öğrenmek isterdim.

Bingöllüler’e haber vereyim ki, uzun tecrübemden sonra ortanın solu politikası ile sosyal adaleti en ilerde devlet ilkesi tutan bir zihniyet siyasî hayatımıza öncülük ederse, adaletli kalkınma o zaman mümkün olur. CHP bunu devlet siyaseti olarak benimsemiştir.

CHP Genel Sekreteri, Aziz arkadaşım Bülent Ecevit, sizleri aydınlatacak ve mutlu kılacak başlıca siyaset adamını kendi şahsında Bingöllüler’e tanıtmış olacaktır” demiş ve şunları belirtmiştir:

“Bingöllüler’in Bülent Ecevit’i dikkatle dinleyip, sözlerini güvenle benim-semelerini isterim. Ondan sonra seçimde canla-başla çalışarak yeni hükûmetin destekçisi olarak, CHP programını benimseyen milletvekillerini seçip Meclise göndermelerini yürekten dilerim.

Sözüne inanılır, canla-başla, vatandaşın sosyal adalet içinde kalkınmasını düşünen bir hükûmeti işbaşına getirmek, Türk halkının başlıca görevi olmalıdır.”

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Bingöl İl Kongresine yolladığı mesajını: “Seçimde sandık başına gitmekten ve sandık başındaki işlerden başlayarak bütün görevlerin önemi olduğunu, hiçbirinin ihmal edilmemesi lâzım geldiğini unutmayın” diyerek tamamlamıştır.

 

 

 

Celal Bayar’ı İstanbul’daki Evinde Ziyarette Yapılan Sohbetler[243]

(...)

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ile eşi, kızı ve Ali İhsan Göğüş’ü (...) bahçe kapısı önünde beklemekte olan Celâl Bayar, İsmet İnönü’ye “Hoş geldiniz Paşam” diyerek karşılamış ve koluna girmiştir.

Celâl Bayar bu arada Bayan İnönü ve Özden Toker ile Ali İhsan Göğüş’e de “Hoş geldiniz” demiş ve hatırlarını sormuştur.

Celâl Bayar ve damadı Ahmet Gürsoy ile kızı Bursa AP Milletvekili Nilüfer Gürsoy ve Adana Bağımsız Milletvekili Turhan Dilligil ile birlikte saat 10.33’de iki katlı evin kapısından giren CHP Genel Başkanı İnönü ve beraberindekiler, birinci katta bahçeye bakan ve tül perdelerle örtülü misafir salonuna “buyur” edilmişlerdir.

(...)

Bayar Paşaya “Nasılsınız, iyi misiniz?” dedi. Paşa: “Sizi iyi buldum, hem de çok iyi..” mukabelesinde bulundu. Bu arada hanımlar daha çabuk kaynaştılar ve hemen sohbete başladılar.

İnönü Bayar’ı dikkatle süzdükten sonra: “Gazeteciler sormuşlardı, size tavsiyede bulundum, kendine iyi baksın dedim. Nasıl, perhiz yapıyor musunuz?” diye sordu ve cevabını almadan da kendi durumunu anlattı: “Et, tuz. şeker, yumurta, tereyağı yasak.”

Bayar ise: “Bana yalnız tuz yasak Paşam; onun da kolayını buldum: Sentetik tuz!”

İnönü, etrafına bakındı, salonun camlı kapısına baktı, sonra sordu: “Burası tek kat mı?”

Bayar: Üstünde de var.

İnönü: Ya.. Merdiven değil mi? Önce yaptırırken sonunu düşünmüyoruz. Merdivenlerle aranız nasıl? Ben, hatırlarım: Şair Abdülhak Hâmit’i ziyarete gitmiştim. Seksen iki yaşında idi. Ben de kırk beş falandım.. Yürüyüşü tuhafıma gitmişti. Çok ağır ağır yürüyordu. “Neden bu kadar yavaş yürüyorsunuz?” diye sordum, Abdülhak Hâmit bey, şöyle yukarıdan aşağıya bir baktı, sonra: Benim yaşıma geldiğinizde anlarsınız..dedi. Hakkı varmış değil mi?..

Bayar:  Evet Paşam, biz şimdi onun yaşını da geçtik..

İnönü: Yatak odanız yukarıda mı?

Bayar: Evet yukarıda, keşke asansör yaptırsaymışız, insan sonrasını düşü-nemiyor Paşam..

İnönü: Denizle aranız nasıl, giriyor musunuz?

Bayar: Hayır, girmiyorum..

İnönü: Neden?

Bayar: On yıldır giremiyorum, doktorum izin vermiyor..

İnönü: Ben başladım bile!..

Bayar: Bir yerde okumuştum, deniz entelektüel yorgunluğu giderirmiş..

Sohbetin burasında, kahveler geldi.

Paşa: Hangisi benim? diye sorunca

Mevhibe hanım Sade de var, şekerli de, orta şekerli de var paşam diye izahat verdi. Paşa: Bana orta şekerliyi ver dedi.

Mevhibe hanım bariz bir telâş gösterdi. Ama siz sade istemiştiniz paşa.. diye itiraz edecek oldu, o zaman,

İsmet Paşa bir espri ile havayı neşelendirdi: Ziyanı yok, Celâl Bey’in evindeki şeker bana dokunmaz! dedi.

Kahve, çay, kuru pasta ve süt dağıtımını Bayar’ın büyük torunu Emine Gürsoy yapıyordu.

İnönü: Torun mu? diye sordu.

Bayar: Evet, bu Nilüfer’in büyük kızı.. diye anlattı.

Sonra, İnönü ötekileri sordu. Bayar da Refii’den iki, Turgut’tan iki, Nilüfer’den de üç torunum var dedi.

İnönü: Yani hepsi yedi mi?, deyince de,

Bayar: Bir de torunumun oğlu var cevabını verdi, sonra konuşmaya şöyle devam etti:

İnönü: Ooo.. Hangisinden?

Bayar: Refii’nin büyük oğlundan. O Amerika’da yerleşti..

İnönü: Sizin Turgut nerede?

Bayar: İsviçre’de.

İnönü: Politikaya girecek mi?

Bayar: Niyeti yok!

İnönü: Gelmiyor mu?

Bayar: Bir İsviçre firması ile kontratı var. Bitince gelecek.

İnönü: Refikanız hanımefendiyi Mevhibe çok severdi.

Bayar: (Turgut Beyin eşinden bahsedildiğini sandı): Tanışmış mıydınız?

İnönü: Nasıl tanımam?

Bayar kimden bahsedildiğini anlamak için durakladı.

İnönü: Hanımefendiyi ben de severdim, hürmet beslerdim..

Nilüfer hanım: Annemden bahsediyorlar baba!

Bayar: Yaa.. Rahmetli..

İnönü: Rahmetli hanımefendiyi Mevhibe de ben de severdik..

Sözün burasında uzunca bir sessizlik oldu. Sonra gene İnönü konuştu: Bir defa, Bostancı iskelesinde karşılaşmıştık değil mi?

Bayar: Evet, evet Paşam..

İnönü: Ben şaşırmıştım, siz de şaşırdınız herhalde, biz toparlanıncaya kadar geçmişiz..

Bayar: Evet, bir defasında da Abdullah Efendi Lokantasında tesadüf etmiştik..

İnönü: Yaa.. Gazetecilere epeyi mevzu olmuştu..

İnönü, Nilüfer hanıma döndü: Siz de maşallah çok iyisiniz, iyi gördüm.. dedi. Nilüfer hanım, Meclis tatile girdiği için biraz dinlenmek fırsatını buldu-ğunu söyledi. İnönü, tekrar aynı konuya temasla: Ankara’daki görüşmemize nazaran dinlenmiş bir haliniz var. Sinirleriniz de sükûnet bulmuş..

Bu arada İsmet Paşa gülerek bana baktı: Dilligil’in neyse dili yumuşadı.dedi. Hep gülüştük. Sonra devam etti: Bu münasebetin kuruluşunda en çok bu Dilligil yüzünden hücûma uğradım. Bize karşı en sert yazıları yazan budur. Arkadaşlar neden en şiddetli muarızımızı seçtin diye beni muaheze ettiler. A canım; ben seçmedim ki.. O kendisi öyle düşünmüş, teşebbüse geçmiş, ne yapalım?

Ali İhsan Göğüş: Düğümler en sert noktasından çözülürmüş Paşam, dedi. Bu sırada Paşa Göğüş’e dikkatle baktı. Ben, ortadaki masanın üzerindeki kutuyu alıp Ali İhsan Beye sigara ikram ettim. O almadı, Paşa: Hadi al al, dışarıda içersin. Göğüş sigarayı aldı ve kapıya yürüdü, ben de onu tâkip ediyordum. (Bu, önceden kararlaştırdığımız hareketti) Paşa bana, Sen de al, birlikte içersiniz, dedi. Ben: İçmiyorum Paşam cevabını verdim.

İnönü: Ama bizim evde almıştın? demez mi?

“ O zaman almıştım, reddetmiş olmamak için ama içmemiştim Paşam..” dedim ve çıktım. Dışarıda, gazeteciler sabırsızlıkla bizi bekliyorlardı.

(...) İnönü: “Eh müsaade isteyelim değil mi?” diye kalkmaya davrandı. Aynı anda Bayar da ayağa kalktı. Bu sırada, bir daha şahit olunması belki de mümkün olmayacak bir hâdise cereyan etti ve yanyana ayağa kalkmış olan iki büyük devlet adamımız, hattâ kendi ihtiyarlarının dışında, bir sevkıtabiî ile kucaklaştılar.

(...)

“Buluşmamızdan, görüşmemizden çok memnunum. Asıl bundan sonra buluşmalarımız devam edecek” diyen İsmet İnönü, görüşmelerin resmî safhalarının bittiğini ifade etmiş, bundan sonra tabiî münasebetlerin devam edeceğini bildirmiştir. İnönü ve Bayar daha sonra şunları söylemişlerdir:

Bayar: Ben de aynı şeyleri tekrar etmek isterim. Memnunum. Gündelik politikanın içinde değiliz. Bu bir nezaket ziyaretidir ve normal bir halde bundan sonra görüşmelerimiz devam edecektir.

İnönü: Memnun olarak ayrılıyorum. Konuşmamız bitti. İzin aldım. Ayrılı-yoruz.

Gazeteciler: Siyasî hakların iadesi için tâkipçi olmakta devam edecek misi-niz Paşam?

İnönü: Tabiî.. Karar verdik, devam edeceğiz. Tabiî neticeye vardıracağız o işi. Siyaset adamı böyle söyler, onu neticeye vardırmak için çalışacağız.

Gazeteciler: Münasebetleriniz daha yakın şekilde devam edecek mi?

İnönü: İlk münasebetlerimiz karşılıklı resmî ziyaretler halinde oldu. Bundan sonra tabiî münasebet halinde devam edecek.

Gazeteciler: (Bayar’a) İnönü’yü ziyaret için Ada’ya gidecek misiniz? Birlik-te denize girmeyi arzu eder misiniz?

Bayar: Tabiî gideceğim. Tabiî gideceğim. Doktorlar müsaade ettiği takdir-de ben de denize gireceğim.

Gazeteciler: Bu buluşma ve görüşmelerinizin Türk halkı için yararı var mı?

İnönü: Çok faydası olacaktır. Demokratik rejimi, siyasî huzuru korumuş, tesis etmiş bir düzen içinde bırakacağız. Yani ömrümüzü öyle bitireceğiz.

Gizli taraf kalmadı

İnönü bu arada neşelenmiş, gazetecilerin arka arkaya devam eden sorularına karşılık, “Biz selâm vereceğiz derken siz bize forum yaptırdınız. Hesaba çekiyorsunuz” demiştir. CHP Genel Başkanı bu arada gizli taraflarının kalmadığını, her şeyi söylediklerini de sözlerine eklemiştir. İnönü konuşmasını şöyle bitirmiştir:

Bugünkü görüşmeden memnun ayrılıyorum. Gündelik hiçbir mesele konuşmadık. Her meseleyi konuşup anlaştık. Memnun olduğumu her halimden görüyorsunuz.”

(...)

 

 

 

 

CHP Kayseri, Samsun, Trabzon ve Tekirdağ İl Kongrelerine Gönderilen Mesaj[244]

İl kongrenizi saygı ile selâmlıyorum.

İl kongreniz, bir büyük seçimdeki partili vatandaşların hareketine hazırlıklı olacak kılavuz mahiyetindedir. Kongreyi bu önemde içten bir ilgi ile yürütmenizi ve bütün üye arkadaşları seçimlere kesin karar ile göndermenizi yürekten dilerim. Tartışmak için, hiç yeri olmayan bir temel konuyu ilk önce dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Bu konu şudur:

Yoklama neticesi ne olursa olsun onu bütün partililerin ortak başarısı ve ödevi saymanız, bu yönde yoklama üzerinde partililerin ayrılığa ve çelişmeye düşmelerine kesin olarak engel olmanız lâzımdır. Siyasî hayatımızın parti olarak geleceği bu anlayışa bağlıdır. Yoklamalar bittikten sonra bütün partililer sandık başına içten bir ödev duygusu ile hem kendileri gitmeli, hem de tanıdıklarını götürmelidirler. Herhalde, en haklı görülen şikâyet ve mazeretleri bile, hoş görmeyecek bir zihniyette olmak lâzımdır. Partinin bugünkü varlığı, gelecekteki etkisi ve hizmeti bu zihniyete bağlıdır. Geçmiş zamanda, bu zihniyetteki yanlışlarla, ısrar etmek yüzünden çok zarar gördük, çok değerli fırsatlar kaybettik. Bütün partililer bu temel anlayışla sandık başına gitmelidirler. Ondan sonra, sandık başındaki hizmetlerde ciddî olmak ödevi gelir. Sandık başı hizmetlerinin, gündüzünde ve gecesinde, hiçbir anı önemsiz değildir. İhmale gelmez. Gece gündüz, tutanaklar imza edilip, resmî yere emanet edilinceye kadar, ödevin her dakikası değerlidir.

Sevgili arkadaşlarım,

Seçim mekanizmasının işlemesine ait konuları söyledikten sonra parti politikası üzerinde bildiğiniz bir iki noktayı söyleyeceğim.

İki genel seçim arasında, partimiz çok sarsıntılar geçirmiş ve prensipleri üzerinde çok eksik anlamlara, hattâ iftira denebilecek insafsız tecavüzlere maruz kalmıştır. Bu ıstıraplı devirleri CHP sabırla ve metanetle geçirmiş ve parti politikasının gelişmesinde memleket ihtiyaçlarını en iyi CHP safında bulunanlar ve kalanlar temsil etmişlerdir.

Ortanın solu politikasının, ekonomik ve sosyal gelişmede, memleketimizin en isabetli yolu olduğu açıkça anlaşılmıştır.

Bizim, aşırı kanatların türlü açılardan gelen kötülemelere karşı, CHP’nin ilkelerini en verimli bir şekilde temsil ve tâkip ettiğimiz sabit olmuştur.

Biz, sağdan ve soldan aşırı akımların hepsini irtica sayıyoruz ve memleketin bu aşırı uçurumlara düşmemesi için çırpınıyoruz.

Memlekette, siyasî huzuru sağlamak, geçmiş yaraları ve çekişmeleri Anayasa düzeni içinde ve temiz sağduyu, vatanseverlik sınırlarında tamir etmek, sarmak iyi vatandaşlık ilişkilerini siyaset akımları ortasında korumak tek hedefimiz, kıymetli amacımızdır.

Politikamız, sosyal ve ekonomik kalkınma bir kelime ile ortanın solu çalış-masıyla siyasî huzur çerçevesi içinde, yani sağlam demokratik rejim düzeninde bir memleket nizamı isteğidir.

Size, CHP’nin kalkınma hedefini ve siyasî huzuru ne anlayışta göz önünde bulundurduğunu anlatmış olduğumuzu sanıyorum. Seçmen vatandaşa bunları etrafıyla anlatacak olanlar, sizin kongrenizde hazırlanarak seçimde vazife alacak arkadaşlardır.

Hepinize başarılar diliyorum. Ortam CHP için büyük ölçüde hazırlanmıştır. Sonuçlarını toplamak ve memleket hizmetine sevk etmek teşkilâtımızın çalışmasına bağlıdır. Himmet ve gayretinizi geniş ölçüde bekliyorum. Size sevgiler ve saygılar sunarım aziz arkadaşlarım.

 

 

 

 

 

Malatya İl Kongresine Gönderilen Mesaj[245]

Malatyalılar, sevgili hemşehrilerim,

İl Kongresi’nde size yürekten başarılar dilerim.

İl Kongresi’ndeki en önemli başarınız, seçim yoklamasında ve 12 Ekim 1969 seçim gününde, Malatya’daki CHP‘lilerin aralarında ki bütün tartışmaları unutarak, yekpare bir vatan hizmeti kaygısıyla sandık başına gitmeleri ve oylarını kullanmaları anlayış ve heyecanını hâkim kılmak olmalıdır.

Bu fikri, İl Kongresi’nde ayrı ayrı dile getirip, Malatya’nın il olarak her köşesine duyurmanızı isterim.

Sevgili vatandaşlarım, aziz Malatyalılar,

Demokratik rejim içinde, Malatya seçimleri memleket ölçüsünde bir önem taşımaktadır. Seçim sonrasında her ilimiz, memleketin siyasî kaderini hangi hedefe yöneldiğini ilk önce Malatya’da CHP’nin başarı derecesiyle ölçmeye alışmıştır.

CHP’nin kurmaya çalıştığı demokratik rejimin bütün dar geçitlerini geçerken, Malatya’nın CHP etrafında ve demokratik rejim dâvasında sarsılmaz bir kaya görünmesi, vatanın en uzak köşelerine kadar ümit, sebat ve irade aşılamıştır.

Böyle bir şanlı mazi hazinesinden gelen Malatya halkı içinde ki CHP çokluğunda ve sağlamlığında hiçbir azalma ve zayıflama olmadığı halde, biraz ihmalden, biraz küçük geçimsizliklerden gelen kusurlarla, kayıtsız ve başarısız hale gelmiştir.

Kayıtsızlığın kalkması; seçim gününde vazife duygusunun yalnız bu duygunun bütün insanlara hâkim olmasıyla sağlanır. Küçük geçimsizliklerin seçim gününde hep unutulması ve kararlaştırılan aday listesinin bütün Cumhuriyet Halk Partililerce, bölünmeden desteklenmesi ile mümkün olur.

Bu dediklerimi önümüzdeki büyük seçimde tecrübe ediniz. Alacağınız neticenin, hem Malatya’da, hem bütün memlekette nasıl ferahlatıcı ve kuvvetlendirici bir tesir yaptığını görerek hayrette kalacaksınız.

Size tavsiyem budur. Malatya’dan çok iyi neticeler istiyorum ve bekliyorum.

Büyük devlet meselelerinde ve bütün memleketin kalkınmasında ve siyasî huzurunda temel olarak CHP’nin Malatya’daki başarısı başlıca işaret ve kılavuz sayılacaktır. Size söyleyeceklerim bunlardır.

Siyaseti söz oyunları ile vatandaşı oyalamak zanneden idarecilerin yerine, sözüne inanılır ve memleket sorunlarını çözmek için cesaretle ve canla başla çalışacak ehliyetli insanların işbaşına geçmesi ancak böyle sağlanmış olur.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunarım aziz Malatyalılar, sevgili hemşehrilerim.

 

 

 

 

TÜRK-PERSEN, TBZF ve İstanbul Kamu Sendikalarının Düzenlediği “Memurların Büyük Direniş Toplantısı”na Gönderilen Mesaj[246]

Toplantınızda bulunup sizleri saygı ile selâmlamayı, memur ve hizmetlilerin öteden beri tâkipçisi olduğumuz sorunları üzerinde değerli mensuplarımızla haspihal etmeyi istiyordum. Geçirmekte olduğum soğuk algınlığı bu içten isteğimi engelledi.

Biz Anayasamızın da öngördüğü bir personel reformunun öteden beri tâkipçisi olmuşuzdur. Ve bu reformu güler yüzlü devlet yönetiminin başlıca faktörü görmüşüzdür. İktidar sorumluluğu aldığımız zaman bu yolda başlıca hazırlıkları yaptık ve ilk adımları attık. İktidardan ayrıldıktan sonra sorumluluğu alanlara sosyal sorunların ciddî tâkipçisi bir muhalefet partisi olarak kamu oyu önünde memur ve hizmetlilere verdikleri sözü gerçekleştirmeleri halinde yardımcı olacağımızı sık sık hatırlattık.

Hükûmetin bu yolda elde tutulur bir varlık göstermemiş olması karşısında arkadaşlarımız meseleyi Meclislere getirmiş ve hazırladıkları reform tekliflerini kanunlaşır ümidi ile vermişlerdir. Meclislerin toplanmaması bu iyi niyetli ümidimizi gerçekleştirmedi. Bizim bu konudaki tutumumuzun bundan sonra nasıl gerçekleşebileceğini sayın arkadaşım Bülent Ecevit CHP’nin yetkilisi olarak size anlatacaktır.

Türkiye Kamu Personeli Konfederasyonunun değerli mensuplarını başarı dileklerimle ve saygılarımla selâmlarım.”

 

 

 

 

İlk Ay Yolculuğundan Dönen Kozmonotların Başarısı Dolayısıyla Verilen Demeç[247]

Hatıra günleriyle zengin olan Temmuz ayında bu yıl, ay seferini, heyecanla yaşadık. Ay seferini yeryüzünün her köşesi, her millet ve topluluk, haklı olarak, heyecan ile izledi ve tam başarıyı, ortak, büyük bir bayram olarak kutlayacağız.

Seferin hemen sonunda bulunuyoruz. Ay seferi, içine bir trajedi karışmaksızın biterse, büyük bayram o an olacaktır. Başarının değeri ölçüsüzdür. Bunun üzerinde bugün tahminler yapmak, bence erkendir. Şu anda söyleyeceğim, Amerikan milletini en önde kutlamak, büyük kahraman “Ay yolcularını” selâmetle seferi bitirdikleri için sınırsız sevinçle karşılamak ödevindeyiz.

 

 

 

 

Lozan Barış Antlaşması, Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılışı ve 24 Temmuz İşçi Bayramı Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeçler[248]

[Lozan Barış Antlaşması’nın 46. yıldönümü dolayısıyla verilen demeç]

24 Temmuz günü, Lozan Andlaşması’nın 46. yılının günüdür. Birinci Cihan Harbi’nin sonucu olan antlaşmalardan hemen hiç biri, Lozan’dan başka hiç biri, yaşamamaktadır. Yalnız Lozan’dır ki, tazeliğini, yürürlüğünü ve geçerliliğini henüz korumaktadır. Ve bizim devletimiz için dikkatle göz önünde tutulması kabul edilmiştir.

[Meşrutiyetin İlanı ve Basında Sansürün Kaldırılış Yıldönümü dolayısıyla verilen demeç]

24 Temmuz sansürün kaldırılmasının 61. yılını kutlama günü olacaktır. İstanbul’da basınımızın değerli ve saygı değer bir temsilcisi, beni de kutlama törenine davet etmek nezaketinde bulundu. Onlara yazdığım gibi burada neşeli törenlerine yürekten sevinçle katıldığımı söylemek isterim.

Bu, altmış birinci yıldönümünün 1908 Meşrutiyet İhtilâli’nin ilk gününün eseri sayılır. 1908 İhtilâli’nin ilk gününün eseri sayılır. 1908 Meşrutiyet İhtilâli’ni bugün kutlamamak şöyle dursun yürek ferahlığı ile hatırlayıp önemini belirtmek için söyleyeceklerim kısadır. Belki kısalığına bakmaksızın, dikkati çekecektir. Sansürün kalkması, 1908 Meşrutiyet İhtilâli’nin, bugün kutlamak şöyle dursun yürek ferahlığı ile hatırlanıp övülmek istenen bir tek eseri kalmıştır. Yalnız, sansürün kaldırılması değerini koruyor. Bugün de önemli bir olay sayılıyor. Çünkü bugün de, henüz sansürü başından kaldırmamış memleketler var ve heveslileri de ileri rejim gösterisi içinde yaşayan bazı memleketlerde de göze çarpmaktadır.

Demek ki, basının özgürlüğü meselesi bugün de medeniyetin ve toplumun önde değer taşıyan konularından biridir. Bugünü tam değeri ile kutlarken, onun hükümlerini ve sonuçlarını tam ölçüsünde koruma kararını zihnimizde canlı tutmalıyız.

Bunu belirtmek isterim.

[24 Temmuz İşçi Bayramı dolayısıyla verilen demeç]

24 Temmuz günü, bugün İşçi Bayramı olarak kutlayacağız. Bu olay tarihteki büyük siyaset başarılarından birinin gününe isteyerek bağlanmıştır. Bununla, işçi bayramı, Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası gibi övülmek, gösterilmek istenmiştir.

İşçi Bayramı, her bakımdan bizim için büyük bir sosyal ihtiyacın gerçek-leştiği günü hatırlatıyor. Toplu sözleşme ve grev-lokavt kanunu gibi, ileri toplulukların esaslı bir ihtiyacı Türkiye’de göze alınmış ve çözüm yolu tedbirine bağlanmıştır.

Bu hareketi, ne kadar değerlendirsek yeridir ve bu teşebbüs büyük bir sosyal tedbirin hazırlanmamış bir cemiyette olumsuz sonuçları olabilir korkularının yersiz olduğunu ispat etmiştir. İşçi kanunları, sosyal ihtiyacı karşıladığı gibi, sosyal huzur sağlam bir temele dayamıştır.

Bugün İşçi Bayramı’nı kutlarken, henüz çıkmasına çalıştığımız kanunlar bulunmasından ve henüz lüzumlu olan yasaların tamamlanmasından, hattâ savsaklanmasından ne kadar üzülsek, asla meyus olmamalıyız. Eksikler tamamlanacak, kanunlar çıkacak, işçinin ve onlarla beraber, toplumun huzuru ileriye doğru yeni bir olgunluk devrine ulaşacaktır. Kesin kanaatim budur. Bu inançla İşçi Bayramı’nı, yüreğim ferah olarak kutlamayı ödev sayıyorum.

 

 

 

 

Erzurum Kongresi’nin 50. Yıldönümü Dolayısıyla Vali Mustafa Uygur’a Gönderilen Mesaj[249]

Erzurum Kongresi’nin 50. yılını kutlayacaksınız. Düşünceniz değerli ve asil bir davranıştır. Erzurum Kongresi Kurtuluş Savaşı’nın önemli dönüm noktalarından biridir. Belki de başta gelenlerdendir. Büyük Atatürk’ün halk içinde Kurtuluş Savaşı’nı açtığı zaman kendisine karanlıklar içinde başarı ve ümit ışığı tutmuş olan teşebbüslerinden birisidir. Erzurum Kongresi, resmî yetkilerinden sıyrılarak yalnız bırakıldığı bir günde Erzurum Kongresi ile millet göz önünde kurtuluşun bir abidesini kendi varlığında canlandırmıştır.

Cumhuriyetimizin büyük memuru Sayın Vali Mustafa Uygur, Erzurum Kongresi’ne katılmış olanları değerlendirip hatırlıyorsunuz ve milletimizin saygısına takdim ediyorsunuz. Hareketiniz övgüye layık soylu bir değerli teşebbüstür. Sizi tebrik ederim. Kongreye iştirak edenleri ayrıca tebrik ederim. Ellinci senelerinde Erzurum Kongresi’nin üyelerini iftihar ile tekrar kutluyoruz. Kendilerine esenlik ve uzun ömür diliyoruz. Aramızdan ayrılıp, milletin göğsünde yer tutmuş olanları, rahmetle ve saygı ile anıyoruz.

 

 

 

 

Lozan Barış Antlaşması’nın 46. Yıldönümü Dolayısıyla CHP İstanbul İYK’nın Ziyaretinde Yapılan Sohbetler[250]

Dün Heybeliada’daki evinde kendisini ziyaret eden CHP, İstanbul İl Yönetim Kurulu üyeleri ile Ay fatihlerinden, parti sorunlarına kadar hemen her konuda sohbet eden İsmet İnönü bu arada yaptığı konuşmada, “Vatandaş henüz vaatlere kapılmak istidadındadır. Bu bir devirdir. Şimdiki iktidar memleketi uçuruma götürüyor” demiştir.

(...) İsmet İnönü güler yüzle karşılamış, hepsine “Hoş geldiniz” deyip ellerini sıkmıştır.

İsmet Paşa misafir odasında ağırladığı İl Yönetim Kurulu üyeleriyle hemen her konuda sohbet etmiş, espriler yapmış, partinin durumunu sormuş ve önemli bir konuşma yapmıştır. Sohbet sırasında, İsmet Paşa “Ay’dan bugün dönü-yorlar, çok iyi olacak” demiş. İl Başkanı Aydın Kazancı, karşılık olarak “24 Temmuzun Ay dönüşüne rastlaması başarılarınızla, sizin de Ay’dan dönüşünüz sayılır” deyince Paşa kahkahayı basmıştır.

İsmet İnönü, bundan sonra üyelere sorular yöneltmiş, “Çalışmalardan mem-nun musunuz? Adaylar sizden memnun mu?” şeklinde konuşmuş İl Başkanı Kazancı “Adayları serbest bıraktık.” şeklinde karşılık verince İnönü, “Nasıl olur, adaylar sizin görüşünüze bakarlar” demiştir.

(...) Bu arada, karşılıklı sohbeti izleyen gazeteciler, “Seçim kampanyasına katılacak mısınız?” sorusunu yöneltince İsmet Paşa “Şimdiden hiçbir şey söyle-yemem” cevabını vermiş ve devamla “Sert bir seçim olacak” şeklinde konuş-muştur.

Bu konuşmalardan, sonra İsmet İnönü, ziyaretçileriyle şakalaşmış, yaşları ve meslekleriyle ilgilenmiştir.

İnönü, kendisini dikkatle dinleyen, Gençlik Kolu Başkanı Erhan Alptekin’e takılmış ve “Beni çok dikkatli dinliyor. Yaşlılar böyle konuşur” diye espri yap-mıştır. İsmet Paşa bir sayman üyeye “Seçim masrafını çıkarabiliyor musunuz?” sorusunu yöneltmiş, üyede “Zor vaziyetteyiz” karşılığını verince İsmet Paşa “Asıl zor vaziyette olan benim” deyip kahkahayı basmıştır.

(...) Pasta ve çay ikramından sonra, İsmet İnönü’nün “Hükûmet seçim propagandası yapmıyor, kampanyayı açmıyor” sözüne üyeler gülmüşler. İsmet Paşa devamlı “Ama gezilerin seçimle münasebeti yok” şeklinde konuşmuş, bu sözler de tebessümle karşılanmıştır.

Derinleşen sohbet sırasında, İsmet İnönü ziyaretçilerine “Nasıl görüyorsunuz, sert bir seçim olacak mı?” diye sormuş ve devamla “Bütün partiler birbirleriyle mi yoksa, bizimle mi uğraşacak? Yeni bir tecrübe yapacağız. CHP bu kadar fırtınalar içinde ve sonunda duruyor, hasımları onun kuvvetinin farkındadırlar, aslında memleketin büyük ümidinin CHP’de olduğunu biliyorlar.

Hepiniz, CHP’nin büyük hizmet devrini göreceksiniz. CHP siyasî başarı-arının meyvesini verecektir.

Tek dereceli seçimi, çok partili rejimi ve emniyetini sağlayan müesseselerini getiren biziz, şöyle derler, böyle derler ama bütün bunları bozamazlar.

Şuna dikkatinizi çekmek isterim: Ortanın solundayız diyoruz, Herkes çeşitli şeyler soruyor, anlatıyoruz, gene soruyorlar, tafsilatıyla anlatabilsek diyoruz, vatandaş sormaktan doymuyor.

40 yıldan fazla devletçiyiz politikası tartışmasında her zaman sorarlar:

Neyi devletleştireceksiniz, neyi devletleştirmeyeceksiniz söyleyin derler. Bende 40 yıldan beri istemediğimiz neyi devletleştirdik, sakıncalı nasıl bir örnek verirsiniz onu söyleyin derim, söyleyemezler.

Siyasî partiler, ameli ve fiili olarak memleket hizmetinde neyi yapmaya fırsat bulmuşlar ve neyi yapmışlardır. Bununla değerlendirilmelidirler.

Vatandaş henüz vaatlere kapılmak istidadındadır. Bu bir devirdir, dedikten sonra İsmet İnönü konuşmasını kesmiş, kendisini dikkatle izleyen genç üyelere bakmıştır. İsmet Paşa, biz İngiliz sefirinin genç İngiliz siyasîlerine bulunduğu tavsiyeleri özellikle gençlere bakarak nakletmiş ve “Siyasete yeni başlıyorsunuz. Bu uzun sürecek siyasî hayatınızla bir noktaya dikkat ediniz. Sözüne inanılır bir adam olmak, söyleyeceğiniz doğru söz size siyasî kazanç getirmeyebilir. Ama, uzun yıllar sonra, siz güvenilir bir adam olursunuz” dedikten sonra, devamla “Rakiplerimizin minderleri üzerine kendimizi çektirmezsek, sosyal ve ekonomik meselelerimizi anlatmak bizim için büyük bir kazançtır.

İdare başına geldiğimizde, bu gidişi bir günde düzeltemeyiz, fakat bir günde fena gidişi durdururuz. Daha fenaya gidilmez. Halbuki şimdiki iktidar ‘Öyle değil devam edeceğiz’ diyor ve memleketi uçuruma götürüyor” diyerek sözlerini bitirmiştir.

 

 

 

 

Basın Bayramı Dolayısıyla Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’e Gönderilen Mesaj[251]

CHP Genel Başkanı İnönü’nün Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’e çektiği telgraf, “Sansürün kaldırılması hatırası için düzenlediğiniz toplantıyı kutlarım” diyerek başlamakta ve şöyle demektedir:

“Bayramınızda beraber bulunamayacağım için kusurumu bağışlamanızı dile-rim. Sansürün kalkışını geçen hafta gibi hatırlarım. Sansürün kalkmasının ne kadar önemli olduğu geçen altmış yıl içinde ispatlanmıştır. Heyecanlı, neşe ile vakit geçir-menizi hakkınız sayıyorum. Sevincinize katılıyorum.

CHP Genel Başkanı İnönü’nün Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’e yolladığı telgraf: “Nice nice yıllara sayın başkanım, sizin için istiyorum” denilerek son bulmaktadır.

 

 

 

 

CHP PM Toplantısına Gönderilen Mesaj[252]

Parti Meclisi Yüksek Başkanlığına,

Parti Meclisimiz seçim öncesi önemli konuları görüşmek ve kararlaştırmak için toplanmıştır.

Parti Meclisine yürekten başarılar dilerim. Memleketimizin yüksek menfaat-lerine uygun kararlar vereceğinize eminim.

Seçim öncesi Parti Meclisinin kararları genel ilgili ve dikkati çekecektir. Parti Meclisimizin yakın seçimler için yapacağı tavsiyeler ve alacağı tedbirler Genel Başkana kadar bütün partililer için çok iyi niyetle karşılanacak ve içten bir gayretle izlenecek değerde olacaktır.

Parti Meclisi bütün partimizin kendi çalışmalarını güvenle değerlendireceğine emin olabilir. Seçim öncesi alınan kararlar yakın tesirleri ve ameli sonuçları bakımından çok önemlidir ve partililerce o gözle kabul olunacaktır.

Bu toplantıda dahi İstanbul toplantısında olduğu gibi beraber bulunmak şerefi ve zevkinden yoksun kaldığıma üzgünüm.

Parti Meclisinin kararlarını başarı ile izlemek için canla başla çalışacağız.

Parti Meclisimize, Başkanına ve üyelerine yürekten minnetlerimi ve saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

Günaydın Gazetesi’nden Celalettin Çetin’e Seçim Sonucu Olasılıkları Üzerine Verilen Demeç[253]

Önümüzdeki seçim sonuçlarının büyük bir ihtimalle koalisyon olacağı yolunda yapılan tahminlere karşılık görüşünü açıklayan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, böyle bir sonuç meydana geldiği takdirde partisinin bir koalisyon taraftarı olmayacağını bildirmiştir.

Günaydın ekibinin 28 ilde aldığı seçim sonuçlarını bir bir inceleyen İnönü, Adalet Partisi yüzde ellinin altında oy aldığı ve buna rağmen Mecliste çoğunluk sağladığı takdirde CHP’nin yeniden bir seçim isteyip istemeyeceği ya da seçim kanununun değiştirilmesi için teşebbüse geçip geçmeyeceği yolundaki soru-muza ise şu cevabı vermiştir:

“Suyu geçmeden türlü ihtimaller üzerine konuşmak istemiyorum. Bizim seçim bildirgemiz ortada dururken karşı tarafla bir koalisyona gidilemez. Zaten böyle bir düşüncem de yok.”

Ecevit en verimli siyaset adamı

Önümüzdeki günlerde Şan sinemasında önemli bir konuşma yapacak olan CHP Genel Başkanı Günaydın’a verdiği özel demeçe Genel Sekreter Bülent Ecevit’e karşı duyduğu güvenden söz açmış ve “Ecevit son zamanlarda yetişen en çalışkan ve en verimli siyaset adamımız olduğunu her gün göstermektedir” demiştir.

Ciddî bir siyasî olay

İnönü daha sonra gene seçimlerle ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Seçimlerin hepsine ben ciddî bir siyasî olay gibi önem verdim. Hatır-layacaksınız eski muhalefet devirlerinde herkesin ümidi sarsılmış olduğu zamanlarda bile seçime girmemek ve bu yolda kırgınlık göstermek heveslerine kapılmamışımdır. Her neticesiyle seçimi normal bir ödev olarak görmeye ve göstermeye çalışmışımdır.”

 

 

 

 

 

“Kampanyaya Girerken” (Makale)*[254]

Cumhuriyet Halk Partisi, 1969 seçim kampanyasına girerken, fikrî hazırlıkla-rını vatandaşa etrafı ile açıklamaya başlamıştır. Her şeyden evvel seçim kampan-yasında memleketin huzurunu korumak ve siyasî partiler yarışmasını sosyal ve kültürel yarışma haline getirmek çabamızın dikkati çektiğini ummaktayım.

Biz, her siyasî tartışmada mâruz olduğumuz haksız yergilerden haberimiz yokmuş gibi davranıyoruz. Sabırla ve zaman ile bize karşı reva görülen tartışma hevesini ikinci plâna düşürmüş ve siyasî tartışmanın sosyal ve kültürel tabanını, siyaset âlemine belirtmiş durumdayız.

Bu usulün seçim çalışmasına etki yapmasını dileriz. Her halde biz, kendimizi hedeften ayırmamaya gayret sarf edeceğiz.

Seçim bildirgemizin ilk konusu, köylünün kalkınması ve Toprak Reformu idi. Karşılaştığımız tepki, ya ancak iktidar programı haline geldiği vakit aranabilecek eksiklere; yahut geçmişte niçin bunları yapmadığımız tarizine bağlı kaldı. Anlaşılıyor ki, seçim bildirgemizin başlıca mimarı olan Genel Sekreterimiz vatandaş karşısına iyi bir hazırlıkla bizi çıkarmıştır. Toprak Reformu, pek uzun zamandan beri açık kapalı direnme ile karşılaşmaktadır. Bu karşı koymalar, artık dermansız hale gelmiştir. Türk vatandaşı “Toprak Reformu” denilen memleket ihtiyacının mutlaka uygulanmasını ister ve düşünür hale gelmiştir.

Uygulama zamanı iktidarın elinde yeni bilgiler ve yeni kaynaklar olacağı için, bildirgeden uygulamaya geçiş, CHP elinde çok vakit almayacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin sanayi programı üzerinde seçim bildirgesinin getirdikleri, ülkemizin kalkınmasında büyük köklü ihtiyacımızı cesaretle ortaya koymuştur. Montaj sanayi ile kalkınma teşebbüsü, o teşebbüsün sahiplerini çabuk, kolay ve yüksek gelir sağlaması yüzünden taraftarlarını ne kadar kuvvetli diren-meye çekiyorsa, vatandaş gözünde de montaj sanayiinin sakıncaları, özellikle, köksüz ve temelsiz, avutucu karakteri, o kadar çabuk meydana çıkmıştır.

Benim kanımca, çöküntü devri ileri gelenlerinin başlıca savunması ve tesellisi, kendilerinin esaslı bir şey yapamayacaklarına inanmaları ve yabancı yardımıyla iş görmeyi esas ödev saymalarıdır. Kalkınma devrinde de türlü bilimsel ve malî güçlükler karşısında kendine güven beslemeyen insanlar, uzun çıraklık devrine heves eder görünmektedirler. Kendine güven hissini esas tutan karakter hâkim olmadıkça, biz ağır sanayi sorunlarının çözüm yoluna giremeyiz.

Temelden ve kökten ve bir an önce temel endüstriye girmek, acele ve başlıca ödev haline gelmiştir. Bildirge bunu söylüyor ve Bülent Ecevit, anlatışlarında bu fikri benimsetmek için en inandırıcı delillerini söylemeye çalışıyor.

Orman köylülerinin kalkınması son senelerde Cumhuriyet Halk Partisi’ni en çok uğraştırmış olan konulardan biridir. Ormanların korunması, yetiştirilmesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin, otuz seneden beri amacı idi. Orman içinde yaşayan köylülerin başlı başına bir mesele olarak ele alınması yeni seçim bildirgemizde göze çarpması lâzım gelen bir konudur. Bu konuya da, Bülent Ecevit bizi çok sevindiren bir dikkat ve önemle uğraştı, vatandaşa sunulacak yeni ifadesini getirdi.

Talihimiz varsa, bizim orman köylüleri için çırpındığımız bir devirde, elimize geçecek Orman Bakanlığı gibi iyi bir fırsattan çok yararlanacağız. Orman Bakanlığı, ancak bizim seçim bildirgemizin ihtiyaçlarını gerçekleştirecek bir başarı ile göze çarpacak ve daha orman meselelerimiz arasında kalkınmamıza düşecek önemli orman payını gerçekleştirmeğe de hizmet edecektir ümidindeyiz.

Doğu bölgesi için, seçim bildirgemizin başlı başına bir çalışma programı açıklaması dikkati çekmeğe lâyık görülecektir. Doğu bölgesinin bu sene geçirmekte olduğu darlık, hepimizi çok üzmektedir. Hükûmetin, Doğu halkına yardımcı olmak için göstereceği her gayretin ayrıca minnettarı olacağız. Biz, Doğu kalkınması için etraflı, devamlı ve ısrarlı bir plân parçası uygulamak devrine girinceye kadar geçici sıkıntıların tesirlerinden kurtulamayacağız.

“Yeni Gazete” idaresinin nazik ve iyi niyetli çağrısına saygı göstererek seçim için ilk yayınladığımız dâvaları kısaca anlatmaya çalıştım. Fırsat bulursam, sonrasını da sunarım.

Saygı, selâmlar.

İsmet İnönü

 

 

 

 

İstanbul Şan Sinemasında Milletvekili Ara Seçimleri Kampanyasını Açış Söylevi[255]

Sevgili Arkadaşlarım,

Parti teşkilâtımızın bugün toplanmasını rica ettim. Seçimler üzerinde esas ve usul olarak bir konuşma yapmak istiyorum. Kanunun tayin ettiği seçim süresine girmiş bulunuyoruz.

Önemli bir ödev olan, aday adaylarının Yüksek Seçim Kurulu’na bildirilmesi yapılmıştır. Bu ödevin yerine getirilmesi sırasında sıhhi olarak zarurî bir ayrılıkta bulunduğum için, Cumhuriyet Halk Partisi’nin aday adaylarına Genel Sekreter arkadaşım Bülent Ecevit, kanunî yetkisi ile tebliğ etmiştir.

Bundan sonra, seçimin diğer işlem sıraları gelecektir. Eylül başında ön seçimlerin sonucunu partimiz Yüksek Seçim Kurulu’na arz edecektir. Sıhhi mazeretim devam ettiği için, galip ihtimal olarak, bu tebliğ de Genel Sekreterimiz tarafından yapılacaktır.

Şimdi her yerde aday adaylarımız ve bütün partililerimiz, bir taraftan seçim bildirgesi ile öte taraftan seçim hazırlıkları ile meşguldürler.

Seçim bildirgemiz, şimdiye kadar her seçimde yapılandan çok farklıdır. Bölüm bölüm mesele gruplarını ele alıyoruz. Hemen uygulamaya konacak programlar gibi etraflı ve tafsilâtlı olarak vatandaşımıza sunuyoruz.

Bildirgeyi çok umut ve inanç verecek ciddiyetle hazırlayıp kamu oyuna sunan çalışma tarzını, Genel Sekreter arkadaşım Bülent Ecevit başarı ile sağlamıştır.

Vatandaş büyük meseleleri açıkça biliyor. İktidarda bulunmayan bir partinin son imkânına kadar tespit edebileceği bütün dertler ve hazırlayabileceği bütün tedbirler, bu bildirgede, göz önüne serilmiş bulunuyor.

Şimdiye kadar anlattıklarımız arasında, Toprak Reformu ve Sınai Kalkınma vardır. Bunlar büyük meselelerdir. Uzun yıllar üzerinde uğraşılmış, çalışılmış incelikleri vardır. Tatbik edeceğimiz zaman iktidarda bilgi olarak ve özellikle plân ve para olarak elimizde bulunacak imkânlarla, son değerlendirilmesi yapılacaktır. Uygulama için gerekli imkânların nasıl ve ne ölçüde sağlanabileceği, mümkün olan azami dikkat ve ihtiyatla, düşünülüp hesaplanmıştır. Şimdi söyleyebileceğimiz şudur ki, Toprak Reformunu ve Sınai Kalkınmayı ne ölçüde ve ne mahiyette gerçekleştirmek mümkün olacaksa, bir eksiği olmadan onu bir taahhüt haline getirmiş bulunuyoruz.

Bildirgede, Orman köylülerinin ve Doğu bölgesinin kalkındırılması için söylenenler de, şimdiden üzerinde durulup düşünülecek açıklıkta ve inandırı-cılıktadır. Doğu kalkınması ve Orman bölgesinde yaşayan köylülerin korunması ve yeni hayat düzenlerinin kurulması, insan aklının inanacağı tedbirlerle gösteril-miştir.

Özellikle son yılların köyde ve kentte çetin bunalımını teşkil eden eğitim dâvası da bildirgede ayrı bir bölüm olarak yer almıştır. Eğitim dâvasının, köylü ve kentli, yoksul ve varlıklı bütün vatandaşlar için eşit ve geniş şartlarla nasıl çözüleceği gösterilmiştir.

Bütün bu konularda bildirgemiz, büyük dâvaları küçük özentilerden ayırmaya alışmış bir büyük siyasî partinin, yürekten inandığı ilkeleri nasıl uygulayacağını anlatmakta ve göstermektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1969 seçim bildirgesinin şimdiye kadar açıklanan bölümlerini özetlerken dikkatinizi temele çekmek istiyorum.

Reformlar

Cumhuriyet Halk Partisi ilkelerinde, ilk günden itibaren Cumhuriyet Reformları, Devletin bünye şartları öngörülmüştür. Biz, zamanına göre, Cumhuriyetçi, Milliyetçi ve Laik ilkelerin yanında, sosyal ve ekonomik ihtiyaçları da, halkçı, devletçi ve devrimci ilkelerle dile getirmiş ve karşılamaya başlamışızdır.

Bu ilkelerimiz, 1961 Anayasasında, daha açık ifadeye ve daha belirgin amaçlara bağlanmıştır. Devletin bünyesinin dayandığı 1921 esasları, 1961 Anayasası ile, sosyal ve ekonomik alanlarda, açıkça tarif edilen veya adları söylenen yeni Anayasa istekleri haline getirilmiştir. Hep, Cumhuriyetin ve Cumhuriyetle beraber gelen yeni reformlar devletinin hamleleri içindeyiz.

1961 Anayasasının devlet nizamı olarak getirdiği idare tarzı da açık olarak, demokratik rejim tarzında göz önüne konmuştur. Şimdi Büyük Reformları, siyasî, sosyal ve ekonomik, bütün düzen düzeltilmesi ve değiştirilmesi konularını, demokratik rejim içinde halka dayanarak gerçekleştirme çabasındayız.

Demokratik rejim içinde reformların ve düzen değişikliğinin yapılamayacağı ittihamlarının ve iddialarının kesin olarak karşısındayız.

Cumhuriyetin ilk gününden başlayan yeni devlet ve yeni cemiyet kurallarının 1969’da, 1961 Anayasasına göre tâkipçisi ve devamcısı olarak çalışıyoruz.

Bundan dört beş yıl önce bizi anlamamış olanlar, bugün memleket meselelerini bizim dilimizde işittikleri zaman, 1961 Anayasası içinde dâva yürüttüğümüzü mükemmel bir surette kavrar hale gelmişlerdir. Biz bu yolda başarıya varacağız. Ve daima ilerleyen bir cemiyet itibarını canlandıracağız.

Sevgili arkadaşlarım,

Sizin huzurunuzda ve kamuoyu önünde memleketin büyük dâvalarını müm-kün olduğu kadar kısa hacimde anlatmış oluyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kurtuluş Zaferi ile beraber, yeni bir devletin bütün dertleri ve ihtiyaçları ile karşı karşıya bulunduk. Cumhuriyet ve onun getirdiği Cumhuriyet reformları, her manâsı ile yeni bir devletin temel unsurları olmuştur.

İç ve dış huzur

Memleketin siyasî huzuru ve iç meseleler üzerinde, vatandaşın her gün söylediği, gözü ile görüp eli ile tuttuğu ihtiyaçları ve eksiklikleri biliyorsunuz. Bunların sayılıp söylenmesine girmek yerine toptan iç huzurun ve iç politikanın verimli bir çalışmayı sağlayacak kemale gelmesinin en önemli mesele olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Memleketin şehrinde ve şehir dışında, yaylasında ve dağında asayiş dediğimiz emniyet ve birlik, bütün işlerin, bütün kalkınma işlerinin önünde ve ilerisinde bir ihtiyaçtır. Biz siyasî huzuru da hep böyle görerek geldik ve bu görüşle iç ve dış politikada huzuru sağlamaya muvaffak olduk.

Bugün de sosyal ve ekonomik sorunları halletmeye çalışırken, bütün bu sorunların, vatandaş hayatında, iç ve dış politikada emniyet temeline dayanacağını belirtmek isterim.

Dış politikada nazik aşama

Dış politika ve Ulusal Savunma konularındaki görüşlerimiz, bildirgemizde içtenlikle vatandaşa anlatılmıştır. Dış politikada emniyet ve kuvvet, nihayet memleketlerin varlığı meselesi önemindedir.

Ve her siyaset adamınca bu, önemle ele alınması gereken bir ihtiyaçtır.

Dış politikada kuvvet ve emniyet, kendi bünyesi içinde doğru bir istikameti bulmak meselesi olduğu gibi memleketin iç huzuru, sosyal ve ekonomik kuvveti, milletçe kültür seviyesi, dış politikadaki kuvvetin esası olduğu da hepimizin bildiği bir gerçektir.

Dış politikanın bu tabiî şartlarını söylerken eklemek istiyorum ki, dünyanın geçirdiği gergin, dalgalı olaylar, çoklukla bizim etrafımızda dolaşmaktadır. Bu bakımdan dış politikamızın idaresi ciddî bir ehliyet ve dikkat isteyen nazik bir aşama geçirmektedir.

Sevgili arkadaşlarım,

Size memleketin iç ve dış bütün kalkınma ve emniyet meselelerini hülâsa ettim. Bu hülâsa, vazife ve siyasî sorumluluk duygusu yerinde olan her siyaset adamını düşündürecek mahiyettedir.

Biz bu ciddî duyguların içinde olarak seçime giriyoruz. Vatandaşlarımıza düşündüklerimizi ve yapacaklarımızı açık söylüyoruz. Vatanseverliği ve vazife duygusu tarih tecrübesinden geçmiş olan büyük milletimizden bize vazife verme-sini isteyerek seçime giriyoruz. Vatandaşımız bize itimat gösterirse, vazifemizi canla başla yapmak kararındayız ve vatandaşın arzusuna uygun başarılar sağlaya-cağımıza güvenmekteyiz.

Sevgili arkadaşlarım,

Seçim fikirler ve tedbirler gibi esaslara değindiği kadar, sonuçları almak için kanunî ve ahlâki usullere dayanan bir müessesedir. Bu müesseseyi uygularken, bizim gibi diğer partilerin de vazife içinde bulunduklarını düşünerek, münasebet-lerimizi, doğrulukla ve insaf ile ve açık yürekle yürütmeye çalışacağız.

Bunun kadar önemli olan bir diğer husus da, kendi partimiz içinde kendi adaylarımız arasında münasebetlerimizi yürütürken, biz birbirimize karşı insaf ve ahlâk kayıtlarına bağlı kalmak zorundayız.

Bunların hepsi, seçim muamelesinin mekanizmasını teşkil edecektir.

Büyük bir parti olarak, kendi içinde küçük çekişmelere kapılmayan vazife hissi ile, parti dışında geniş vatandaş kitlesinin itibarını ve güvenini kazanmaya mecburuz. Size tavsiyem bundan ibarettir.

Size başarılar dilerim.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

 

26 Ağustos Taarruzunun 47. Yıldönümü Dolayısıyla MGŞDYC’de Yapılan Konuşma [256]

(...)

İnönü eski silâh arkadaşlarıyla teker teker el sıkışarak hatırlarını sordu ve bu arada Emekli Orgeneral Fahrettin Altay’ın da yanağını okşayarak “Seni çok iyi gördüm. Çok memnun oldum” dedi.

(...)

İnönü silâh arkadaşlarının sevgi gösterileri ve zaman zaman da gözlerini yaşartarak özlü konuşmada, 26 Ağustos taarruzunun önemini belitti ve “26 Ağustos gerçekten Türk tarihinde, kurtuluş tarihinde önemli bir gündür. Büyük siyasî cemiyetler, büyük devletler, büyük zaferler üzerine kurulur. 26 Ağustos bunun örneklerinden biri olarak anılacaktır” dedi.

26 Ağustos’un büyük fedakârlıklarla başlamış bulunduğunu ve kolay idare edilecek bir neticeye müteveccih olmadığını ve bunun çok heyecanlı bir imtihan niteliğinde bulunduğunu belirten İnönü, eski silâh arkadaşlarının arkasında olmaktan dolayı duyduğu mutluluğu belirtirken, harp malûlü gazilerin göz yaşlarını tutamadıkları görülüyor ve o günün heyecanlarını bir kere daha yaşadıkları belli oluyordu.

İnönü, sözlerine bu muharebelerde hayatlarını veren ve bugüne kadar gelenlere Türk Milletinin duyduğu minneti belirterek bitirirken konuşmasını şöyle bağladı:

“26 Ağustos’ta başlayan taarruz kesin bir taarruzdur. Aradan 47 sene geç-miştir. Zafer bütün itibarını muhafaza ediyor. Zafer itibarını kaybetmemiştir. Ayaktadır. 26 Ağustos gününün yıldönümünde sizleri yürekten kutluyorum. Tebrik ediyorum. Gazilerimizle her zaman iftihar edeceğiz.”

 

 

 

 

CHP’nin 46. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[257]

CHP’nin 9 Eylül kuruluş gününü kutluyoruz. Birinci Dünya Harbi’nden sonra bir o kadar daha süren bizim Kurtuluş Savaşımızdaki siyasî ve askerî fikirler CHP’nin temeli olmuştur.

Kuruluş günü Kurtuluş Zaferi’nin kesin sonuç günüdür. En az yüz yıldan beri siyasî hayatımızda medenî ve siyasî özgürlük hedefleri arkasında koşan toplumumuz, bir siyasî parti içindeki devamlı ve uzun çalışmasını CHP’de gerçekleştirmiştir.

Her memlekette CHP’nin içinden geçtiği devirlerden sonra yeni ve canlı kalabilen örgüt azdır. Bizde yalnız CHP kalmıştır. CHP’nin dünyanın ve Türk toplumunun ilerleyen görüşlerine göre kendisini yenilemesini bilmesi daima canlı kalmasını sağlamıştır. Biz yeni ufuklar ve ihtiyaçlar görmeye çalışırız ve çalışmışızdır. Partililerimiz geçmişin şerefli günlerini, şerefli hizmetlerini vicdan huzuru ile hatırladıkları gibi geleceğin mutlu günlerine ve büyük hizmetlerine de tam bir güvenle kendilerini hazırlamalıdırlar.

Bugün toplumumuza hâkim olan akıncı [akılcı?] fikir demokratik rejim içinde sosyal ve ekonomik kalkınmamızı sağlamaktır. Uzun ve devrimlerle geçen feyizli bir cumhuriyet devrinde yaratılan toplumumuz için CHP’nin yeni hedefi, yeni ideali budur. Biz daima olduğu gibi bu hedefin, bu idealin savaşçısıyız ve daima olduğu gibi bu savaşı da CHP’liler olarak mutlaka zaferle bitireceğiz. Plânlı bir kalkınmanın temel sayılması bizim bu savaşımızla artık devlet ilkesi olmuştur.

Bugün siyasî huzur ve siyasî istikrar içinde sosyal ve ekonomik kalkınmanın imkânlarını sağlayacak bir büyük seçimin başındayız. Bu seçimde yurdumuza ve ulusumuza iyi sonuçlar dilemek ve sağlamak borcumuzdur.

Bu duygu ile günümüzü kutluyoruz. Siyasî hayatımıza yeni hizmet ve sorumluluk getirecek seçimlere kendi payımıza, yürekten görev duygularıyla katılıyoruz.

 

 

 

 

86. Yaş Gününde..[258]

Dün 86 yaşına giren CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, sabah saat 11’de evinde kendisini tebrike gelen gazetecileri kabul etmiş hepsinin teker teker elini sıkarak hatırlarını sormuş, bir ara yanına gelen torunu 7 yaşındaki Güçlü’yü [Güçlü Toker] okşayarak, “Şimdi bir işim var, bir tek arzum var. Bu torunumun benim yaşıma gelmesini bekleyeceğim” demiştir. Daha sonra, torunu Güçlü’yü göstererek, “Güçlü, bildiği gibi dosdoğru hareket eder. Her çocuk öyledir. Sonra, biz onları, dünyayı idare etsinler diye mürai hale getiririz” diyerek, etrafına çağırdığı gazetecilerle fotoğraf çektirmiştir.

Fotoğraf çekildikten sonra, “Keyifli çıktı mı resmim” diye gazetecilere takılan İnönü ile gazeteciler arasında şu konuşma geçmiştir:

Soru–Hayatınız boyunca unutamayacağınız enteresan olay var mı?

İnönü–Her günkü olaylar benim için enteresandır. Enteresan bir şey yok, 85 yaşına gelince de hayat enteresan olmuyor.

Soru–Paşam en tatlı hatıranız..

İnönüFormumdayım, bugün ne söylerseniz, ters bir şey çıkmayacak ağzımdan.

Soru– Geziye çıkacak mısınız?

İnönü– Geziye çıkmayacağım, radyolarla ilk günden itibaren konuşacağım.

Gazetecilerle evinin bahçesinde yarım saat kadar konuşan İnönü daha sonra, “Doğum günümü resmî geçirmiyorum, kendi halimde bir 85 yıl. Ama gelecek seneyi çalımla geçireceğim” demiştir.

[Tamamlayıcı haber]

(...)

İnönü, önüne torunları tarafından getirilen pastanın üzerinde beş mum olduğunu görünce gülmüş ve “Nerede 85 mum?” diye sormuştur. Bunun üzerine torunları, “Dedeciğim. 85 mumu sığdıramadık 80’in yerine bir gül koyduk pastanın üzerine” demişlerdir.

İnönü bundan sonra mumları teker teker söndürmüş ve ilk dilimi keserek, “Tabiî bunu eşime vereceğim” diye konuşmuştur. (…)

 

 

 

 

Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Verilen Radyo Söylevi[259]

Sevgili vatandaşlarım,

1969 seçimlerine giriyoruz. Umutlarla doluyuz. Hizmet aşkı içindeyiz.

Memleketimizle övünüyoruz. Kaynaklarımız çok zengin sayılmazsa da, halimize şükrediyoruz. Yurdumuzun bizi daima mutlu kılacak hazineleri vardır.

Milletimizin yüksek vasıflarına yürekten inanmışızdır. Özellikle güçlükleri yenmesini bildiğini tarih boyunca ispat etmiştir.

Devletimiz, Cumhuriyetimiz, sağlam temeller üzerine kurulmuştur.

Bize her suretle yol gösterebilecek, uzun tecrübeler mahsûlü sayılacak bir Anayasamız vardır.

Bütün bu şartlar içinde, sevgili vatandaşlarım, dar zamanlardan geçtiğimizi söyleyerek söze başlıyorum.

Dar zamanlardan geçiyoruz. Etrafımız bulutlarla kaplıdır. Savaş gürültüleri, savaş kıvılcımları kapımızın önündedir. Dış âleme karşı temkinli ve dikkatli bir davranış içinde olmamız lâzımdır.

En güç olanı, içimizde, yani iç politikamızda, huzurumuz yoktur.

Sevgili vatandaşlarım,

Gerek memleketimizi dar geçitler, tehlikeler içinden geçirirken dış güvenliği-mizi sağlayabilmenin gerek iç politikada huzura erişebilmenin temel şartı güçlü bir ekonomi ve sıhhatli bir toplum yapısıdır.

Bunu, sosyal ihtiyaçları, sosyal adaleti göz önünde tutan bir plânlı kalkınma ile, böyle bir kalkınma için bütün imkânlarımızı, kaynaklarımızı seferber etmekle sağlayabiliriz.

Şimdi ekonomimizin çıkmaza saplandığı, hayat pahalılığının vatandaş için taşınmaz yük haline geldiği, dışa bağımlılığımızın gitgide artmakta olduğu ve sosyal adaletsizliklerin toplumda bunalımlar ve çözülmeler yaratacak ölçüye vardığı bir dönemde iktidara gelmek istiyoruz.

Fakat biz, dar zamanlarda milleti kurtarmak, selâmete çıkartmak tecrübe-sinden geçmişizdir.

Seçim Bildirgemiz, memleketin iktisadî ve sosyal meselelerini nasıl çözece-ğimizi, o arada köylü, işçi, esnaf gibi geniş halk topluluklarının durumlarını nasıl düzelteceğimizi ayrıntılı olarak anlatmaktadır.

Köylüyü mutlaka her yönü ile varlıklı kılmamız lâzımdır. Her yönü dedi-ğimiz zaman, köylünün, başta kendi malı olan bir toprak sahibi olması, o toprağı hakkı ile işletecek her türlü araç sahibi olması gelir. İyi tohum, iyi bilgi ve toprağı besleyici her türlü dikkat, hepsi beraber düşünülmek lâzımdır.

Seçim bildirgemiz, köylüye dönük düzen değişikliğini uzun araştırma ile, bilerek göz önüne koymuştur.

İşçi meselelerinde, Cumhuriyet Halk Partisi, büyük mesafeler almıştır.

İşçi meseleleriyle ilk günden itibaren adım adım, iğneyle kuyu kazarak meşgul olduk, öğrendik, meselelere cesaretle girdik, bugünkü neticelere vardık. Ne kadar takdir gördük, bu bizim için önemli değildir. Bizim için meseleleri öğrenmek, sahip çıkmak ve çözmek önemlidir.

Köylü meselelerimizin çözümünde de, işçi meselelerindeki kadar mesafe alabildiğimiz gün, güçlüklerin yenilmesini herkesin anlayabileceği bir derece indirmiş olacağız.

Seçim Bildirgemizde orman köylüleri sorununa özellikle değinmişizdir. Orman köylüleri meselesine bu kadar etraflı ve bu kadar cesaretle değinmeye kimsenin gücü yetmiyordu.

Bu cesareti ancak biz gösterebildik.

Bu kolay olmadı. Yıllarca çalıştık, araştırdık.

Orman köylülerini mutlaka yerlerinden kaldırıp başka yerlere göç ettirmekten başka çare olmadığı fikri, birçok kimselerin zihninde temel olarak yerleşmiştir. Çaresizliğin son dermanı olan böyle bir noktaya varmadan evvel, orman köylülerini geniş ölçüde koruyabilir, geçindirebilir, kalkındırabilir tedbirler bulunabileceği kanısına vardık. Bu fikrin sahibiyiz. Buna inanıyoruz.

Orman, devlete ve onu işleten insanlara gelirler sağlıyor. Daha iyi bir orman işletmeciliği ile, bu gelirler büyük ölçüde arttırılabilir. Orman içinde veya kenarında yaşayan insanları hizmete ve gelire ortak yaparak, bu gelirlerle geçindirmek mümkündür fikrindeyiz. Bu fikri ciddî olarak uygulayacağız.

Ormanla ilgili olarak yapılacak bütün taşıma, ulaştırma işlerini, orman köylülerinin ortaklığı ile yürütmeyi bir tedbir olarak göz önüne alıyoruz.

Ayrıca, orman bütünlüğüne zarar vermeksizin, orman bölgelerindeki köylülerin tarım ve hayvancılık yapabilmeleri ve çeşitli ek gelir kaynakları bulabilmeleri için düşündüğümüz tedbirler, Bildirgemizde anlatılmıştır.

Ormanın korunması en az yüz seneden beri bu memleketin derdi olmuştur. Türlü çareler düşünülmüştür ve her çarenin yetersizliği anlaşılmıştır. Önce köylüyü koruyacak, kurtaracak, refaha ulaştıracak tedbirler etkili olarak uygu-lanmadıkça, orman sorununun çözülemeyeceği görülmüştür.

Şimdi orman köylülerinin kalkındırılması iktidarımızın önemli eserlerinden biri olacaktır.

Bunun için katı usûllerde direnmenin faydası yoktur. Ormanın ve orman köylüsünün kalkınmasını bir arada ele almak gereklidir.

Orman suçlarının affedilmesi fikri, uzun ıstırap senelerinin bıraktığı ümitsizliğin tepkisidir. Tepki ile tedbirin isabetli ölçülere bağlanması zamanı gelmiştir. Kanaatindeyiz.

Bugünkü köylünün işlemediği, veya asıl sorumlusu bulunmadığı suçtan dolayı cezaya mahkûm olmasının sebebi yoktur. Köylüyü, kendisinin suçlu olmadığı, bozuk düzenin sebep olduğu veya siyaset istismarcılarının zorla işlettikleri suçlardan dolayı daha ziyade mağdur bırakmak doğru değildir.

Orman köylüsünü yoksul ve çaresiz bırakan düzen, ve orman tahribini oy vasıtası gibi kullanan siyasetçi, elbette, suçun asıl sorumlusudur.

Bunların cezasını devamlı olarak köylüye ödetmek insafa sığmaz.

Onun için Anayasadan orman suçlarının affedilmesini önleyen hükmü çıkartacağız.

Ormanın köylüye hayat vereceği bir düzen kuracağız.

Böyle bir düzende, ormanlarımız, varlıklarının en büyük teminatını, en güçlü koruyucusunu, orman köylüsünde bulacaktır.

Sevgili vatandaşlarım,

Bir yandan işçisiyle, köylüsüyle çalışanların haklarını en ileri ölçüde korurken, bir yandan da Türkiye’yi kısa zamanda bir sanayi toplumu hâline getirmek zorundayız.

Refahımız da, güvenliğimiz de buna bağlıdır.

Bu zamanın endüstrisini memleketimize yerleştirmeden, kalkınma yapamayız. Sanayileşmeyi, mutlaka temelden olarak gerçekleştirme kararında olmalıyız. Montaj sanayii adı altında taklit ve çıraklık devrini uzun yıllardan beri aşmağa çalışıyoruz. “Çıraklık devrinden ve montaj devrinden geçmeliyiz, ondan sonra büyük endüstriyi kurabiliriz” zihniyetine saplanmakta devam edersek, daha uzun yıllar bugünkü hâlimizde bulunacağımız muhakkaktır.

Sanayide, kendine güvenerek teşebbüse girme tabiatı, ancak karma ekonomi ile gelişebilir. Sermayece, bilgice güç olan adımları devletin atması lâzımdır. Özel sermaye, hele bizdeki aile sermayeleri, büyük denemeleri ve tehlikeleri göze alamaz. Tabiatı icabı kısa vadede emniyetli ve geniş kâr, onun hedefidir. Suçlamak için söylemiyorum. Tabiatı böyledir. Oldum olası, sermaye piyasasından ve hazinesinden mahrum olan bir memleketin güçlükleri aşmada kamu yardımı ile teşebbüs alması şarttır.

Bu şartı söylerken, en büyük tehlikeye derhal işaret koyma zorundayım: Devletin yardım etme fikrini vurguncunun çıkarı için vasıta olarak kullanmak mümkündür. Geçmişte bu yüzden birçok emekler heba olmuştur. Önümüzde, devletçiliği bu tarzda kullanmak hevesi aç gözlülerin bütün hırsı ile durmaktadır. Bu sakıncayı bilerek düşüneceğiz ki, büyük endüstri teşebbüslerini devletin, devletçilik prensibi ile memlekette başlatması, yerleştirmesi, sanayileşmede ilk ve en önemli adımdır.

Bildirgemiz halk eliyle de büyük endüstriler kurmayı teşvik edici tedbirler getirmektedir.

Sevgili vatandaşlarım,

Memleketin kalkınma ile ilgili başlıca meselelerini size apaçık söylemeye çalıştım. Kalkınma ile yakından ilgili olan eğitim sorununa yarınki konuşmamda değineceğim. Bütün bu meseleleri çözmek mümkündür. Elverir ki iktidara getireceğiniz siyasî kudret kesin kararlı ve ihtiyaçların esasını kavramış insanlar olsun.

Biz, CHP olarak her bıraktığımız devirden daha dar şartlar içinde yeniden iktidara gelmek kaderindeyiz. Bu kaderden şikâyetçi değiliz. Doğuşumuz böyle başlamıştır, hayatımız böyle devam edecektir. Ve Türkiye’de vazifesini bilen siyasî kudretlerin kaderleri de böyle olacaktır. Ancak; devlet ve millet işlerini önemsemeyenler, onları vatandaşa nasıl anlatırsan o tarzda kabûl ettirmek mümkün olacağını sananlar, kolay görünen fakat kısa zamanda çıkmaza varan yollara saparlar.

Biz, iktidara tekrar geldiğimiz zaman, bir defa, bütün ters gidişler duracak, yanlışlar işlemeyecektir. Bütün bozuk düzenler 24 saat içinde düzelecek değildir. Bütün bozuk düzenler 24 saat içinde, düzelmek mecburiyetinin, kapıları önünde bulunduğunu anlayacaklardır. Biz düzeltilmesi lâzım olan bozuklukların hepsini düzeltmek ve Anayasamızın gereği olan düzeni kurmak kararındayız ve iktidarındayız.

Bu karar ile seçime giriyoruz.

Türkiye’yi cesaretle ve hızla ilerletecek düzeni kurmaya imkânımız olmaya-cağını sananlar vardır. Bunlar bize kaynakları nereden bulacağımızı, içimizdeki ve dışımızdaki engelleyicilerin tesirinden nasıl kurtulacağımızı sorarlar.

Büyük kararların tatbikinde böyle soruların fiili ve ameli etkileri yoktur.

Bir defa fena gidiş, kısır ve geri gidiş hemen duracaktır.

Mahdut kaynağın israf payı kalkacaktır.

Haksız yere işletilmeyen kaynak işletilmeye başlayacaktır.

Yardım şekli altında memleketin işe yarar varlıklarının talan edilmesi, çarçur edilmesi sona erecektir.

Düzen bir defa bu tarzda verimli olarak işlemeğe başladığı andan itibaren, asıl meselenin kaynak meselesi değil, bulunan kaynakların doğru işletilmek meselesi olduğu bütün gözlere çarpacaktır.

Büyük kalkınma ve çetin mücadele seferlerinde kaynaktan önce, karar ve irade tesir etmiştir. Karar, irade, sebat ve doğru yol, kaynağı bir ölçüde bulur ve bulduğu ölçüden daha büyük oranda onu değerlendirir.

Kurtuluş Savaşının felsefesi budur. Kurtuluştan sonra elimize geçen memle-ketin kısa zamanda o kadar ilerleyebilmesinin tılsımı budur.

Şimdi derdimiz, kurtuluş ve gelişme hamlelerinin, yanlış usûller ve zihni-yetler elinde her gün ziyan olmaktan kurtarılması ve yeni bir yapıcılık ve yükselme devrine geçilmesidir.

Bugünkü gibi, her gün bir derece daha huzursuzluk, her gün israfın biraz daha artması ve her gün düzenin biraz daha bozulması, ilerde gelecek karar ve irade sahibi insanlar için müşkülatın daha çok arttırılması demektir.

Onun için, düzeni değiştirmeğe bir an evvel başlamak, tam kararla başlamak ve ciddiyetle çalışmak lâzımdır.

Kaybedilecek her günün, yapılması gerekenleri daha güçleştireceğini bilerek, bu seçimlerde iktidara gelmek istiyoruz.

Milletimizden, ona daha çok hizmet edebilmek üzere, yetki istiyoruz.

Sevgili vatandaşlarım. Size saygılar sunarım.

 

 

 

 

Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[260]

Sevgili vatandaşlarım,

Kalkınma ile yakın ilgisi bulunan eğitim sorununa bugünkü konuşmamda değineceğimi bildirmiştim.

Bizim gibi hızla kalkınması gereken bir ülkede eğitim, ilkokuldan başlayarak, teknik eğitim karakterini taşımalıdır. Bu eğitim karakterinin köy kalkınmasında başlıca temel olduğunu kabul etmeliyiz.

Eğitime ait beyanlarımda daima, bugünkü ilk öğretim kadromuzun, bütün eğitim kadromuzdan ilerde bir değer taşıdığını söylemekte ısrar ettim. Sebebi şu: İlk öğretim kadromuz, çocukların yetişmesi ve zihniyetiyle bizi geçmişin bütün tutucu ve çöktürücü usullerinden kurtarmış, yapıcı ve yetiştirici bir doğrultuya getirmiştir. Bu istidadı bütün eğitimde temel tutmalıyız.

Eğitim konusunda bildirgemiz geniş incelemelere dayanmaktadır ve çözüm yollarını cesaretle ortaya koymuştur. En küçük çaptan en büyük dereceye kadar her türlü eğitimde ardı arası kesilmeyerek ısrar etmemiz lâzımdır. Bizim için tarımda, endüstride veya idarede, en önde çalışan ve en yüksek derecede idare eden insana kadar hiç kimse için eğitim devresinin bitmesi yoktur.

Siyasî iktidarın kayıtsızlığı ve eğitim düzeninin ve kurumlarının yetersizliği, Türk gençliğinin yetişmesini ve onun sorunlarının çözülmesini güç hâle getirmiştir.

Gençliğimizi kendine güvenir, devletine, cemiyetine güvenir bir ruh haletine sokmamız lâzımdır. Gençliğimiz, sergüzeşt arayan, demokratik rejim düşmanı bütün heveslerin hedefi olmuştur.

Ona rağmen gençliğin büyük bir çoğunluğunun gösterdiği sağduyu ve karakter sağlamlığı, milletimizin geleceğine güvenle bakmamızı mümkün kılmaktadır.

Bu zamanın özellikleri daha genç yaşında vatan evlatlarını güç zannolunan meseleleri öğrenmek, değerlendirmek ve onların içinde duygu sahibi olmak durumunu yükseltmiştir.

Bir gencin hedefi ilk önce mükemmel eğitim yapmaktır. Devlet, sosyal şartları ne olursa olsun bütün gençlere eşit eğitim imkânları sağlamak ödevindedir. Gayemiz budur ve bu gayeye erişmek mümkündür.

Devletin eşit şartlarla bütün vatandaşlara her türlü eğitim imkânını sağlama çabası içinde bulunduğunu gösterebildiğimiz gün, gençler arasındaki huzursuz-luğun sona ereceğine ve en büyük yardımı gençlerden ve özellikle onların ailelerinden göreceğimize emin olmalıyız.

Sevgili vatandaşlarım,

Eğitim sorunlarının çözümü yalnız eğitimde daha verimli ve adaletli bir düzen kurulmasına değil, öğretmenlerin manevî ve maddi huzur içinde çalışabil-melerine de bağlıdır.

Fedakâr ve ülkücü öğretmenleri, baskı ve tehdit altında tutan zihniyet, eğiti-min hiçbir meselesini çözemez.

Biz, öğretmeni böyle bir baskı ve tehdit altında çalışmasının azabından kur-tarmağa, ona huzur ve güvenlik sağlamağa kesin kararlıyız.

Hele emniyet ve asayiş kuvvetlerinin gözü önünde öğretmenlere karşı saldırılar tertiplenmesi gibi ayıplardan, devletimizi mutlaka arındıracağız.

Sevgili vatandaşlarım,

İlk konuşmamda, huzura erişebilmenin temel şartının güçlü bir ekonomi ve sıhhatli bir toplum olduğunu belirtmiştim.

Huzurun bir başka önemli şartı da asayiştir.

Bugün memleketimizde, dağlar, azgınlar ve hırçınlarla doludur. Şehirler, köyler basılmaktadır.

Yurdumuzun bazı bölgelerinde sosyal ve ekonomik düzenin bozukluğuna, adaletsizliğine, idarenin yetersizliği de eklenince, kanunsuzluk, asayişsizlik ileri ölçülere varmaktadır.

Başkentimizde, 3 Mayıs irticaı gibi her zaman üzüntü ile hatırlayacağımız olaylar olmuştur. 3 Mayıs olayı, hükûmetin sorumlu üyelerinin gözleri önünde, resmî bir protokolün bütün devlet kuvvetleri eliyle işlediği bir zamanda meydana getirilebilmiştir.

Aşikâr bir irtica olayı, sorumlular tarafından gerçek vasfı ile ifade edilmeksizin geçiştirilmiş, bu hâl devletimizin tarihinde, belki birçok memleketlerin tarihinde hiçbir zaman görülmemiş bir gösteri ile hatıralara yazılmıştır. Devletimizin yaşını başını almış bilgileri ile ve ödevseverlikleri ile övündüğümüz en yüksek hâkimleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Yüksek Hâkimler Kurulu üyeleri, Hükûmetin tutumundan huzursuz ve şikâyetçi olduklarını bütün millete göstermişlerdir.

Konya, Kayseri, İstanbul gibi şehirlerimizde de böyle taşkınlıkların, böyle huzursuzlukların örnekleri, millet hafızasında yer tutmuştur. Lâik Cumhuriyetin ortadan kaldırdığı mezhep kavgaları, zorla, yeniden canlandırılmıştır.

Bu hâl niçin böyledir?..

Her şeyden evvel muhtaç olduğumuz tedbir, muhtaç olduğumuz çare, sözüne inanılır, Anayasaya bağlı, düşünceleri, inançları ve siyasal kanıları ne olursa olsun bütün vatandaşlara saygılı bir hükûmettir.

Devletin asayiş kuvvetleri başında bulunan polis, hükûmetin kendisini kullanış tarzı yüzünden, vatandaş gözünde hakkı olan takdir yerini kaybetmektedir. Her derdin başında polisin vatandaşa sevdirilmesi ve saydırılması ihtiyacı vardır. Polis tek başına mesleğinin bütün güçlüklerini yenemez. Polis, vatandaşın ona güveni ve itibarı ile yaşar, başarı kazanır ve haksızı durdurabilir.

Polis, İstanbul’un Kanlı Pazar’ında, tecavüz eden haksızı koruyan mevkie düşürülmüştür. Konya’da, Ankara’da ve Kayseri’de tecavüzü ya koruyan veya kayıtsızlıkla seyreden ve böylelikle yardımcı görünen duruma düşürülmüştür.

Polise, onu kullananlar, bu temelden yanlış davranışları emredince, vatandaş ve devlet, polis gibi bir büyük hukuk ve huzur vasıtasından yoksun hale getirilmişlerdir.

Adalet Partisi iktidarına bu sakıncaları anlatmak mümkün olmamıştır ve olmayacaktır. Bu, bir kişinin, iki kişinin hatası değil, yöneticilerin, en başından itibaren, birbirlerini destekleyerek takip ettikleri bir siyasettir.

Huzur ve asayiş, ancak, devlet yönetimi sorumluluğunu bilen, vatandaşın güvenliğini ve huzurunu her türlü siyasî mülâhazanın üstünde tutan bir idare zamanında düzelecektir.

Cumhuriyet Halk Partisi, böyle bir idare kurmaya muktedir bir partidir.

Sevgili vatandaşlarım,

Bugünkü konuşmam, burada saygılarımla bitiyor.

Bundan sonraki konuşmam, yarın akşam saat 20’yi 5 geçe, siyasî haklar, Adalet Partisi’nin Anayasa değişikliği istekleri ve buna değinen sorunlar üzerinden olacaktır.

 

 

 

 

Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[261]

Sevgili vatandaşlarım,

Son zamanlarda, Demokratlar’ın siyasî haklarının iadesi konusunda bizim aldığımız karar tenkit konusu olmuştur.

Askerî ihtilâlin ilk gününden beri Cumhuriyet Halk Partisi olarak takip ettiğimiz siyaset yolunun tabiî neticesi, tabiî bir merhalesi, bugün aldığımız karardır.

İlk koalisyon hükûmetine, biz, geçmiş yaraları sarmak kaydı ile girdik. Bu kararı hükûmet programına sokmak bizim teşebbüsümüzdür. Ortağı olduğumuz Adalet Partisi’nin bir teklifi yoktu.

Biz, açılan yaraların uzun sürmemesini başından beri istedik ve izledik.

Ortaklarımız daima bizim yapmayı mümkün gördüğümüzden fazlasını, bizi suçlayarak iddia eder durumda oldular.

Biz iktidardan çekildiğimiz zaman tutuklu kimse kalmamıştı.

Ona rağmen Adalet Partisi siyasî affı başlıca seçim konusu olarak istismara devam etti.

Talihin bize bir insafıdır ki, bizi suçlayanların hepsinin, geçmiş yaraların sarılmasını, ciddî bir arzu sahibi oldukları için değil, bu konuyu hazır bir siyaset avı değerinde gördükleri için izledikleri nihayet açığa çıkmıştır.

Biz, af konusundaki teşebbüslere, ilk anından beri, Anayasa bütünlüğünü korumaya dikkat ederek girdik. Bu teşebbüslerde başka hiçbir şey istemedik, hiçbir telkinde bulunmadık.

Vatandaşlar arasında düşmanlık duygusunun sönmesini istedik, isteriz ve hiçbir vesileyle böyle bir duygunun tekrar cemiyete girmesini istemeyiz. Böyle bir ihtimali bütün gücümüzle önlemeğe çalışırız. Fakat bu konuda bizi kusurlu göstermeğe devam etmek isteyenlerin gerçek yüzünü en sonunda meydana çıkardığımız için hepsi şaşkına döndü.

Vatanın tecrübe görmüş siyasetçilerine, olup biten bütün olayları, aslında zor ve dikenlerle dolu bir tekâmül yolunun zarurî çileleri gibi değerlendirmelerini tavsiye ederiz.

Şimdi, bu siyasî hakların iadesi konusunda bana karşı gösterilen büyük mahzurlardan birisi de 27 Mayıs askerî ihtilâlinin kötülendiği fikrinin orduda ve bu askerî ihtilâle inanmış olanlarda uyanabileceği konusu idi.

Deniyordu ki, bundan huzursuzluk doğacaktır, bu huzursuzluk büyük gailelere sebep olacaktır.. Siyasî hakların iadesini gerçekleştirmeyi onun için mahzurlu bulmuşlardır.

Şimdi, bu münakaşaların yapılmasından üç buçuk ay sonra, bu mahzur kalmadı da, tabiî senatörlüğü lâğv etmek suretiyle 27 Mayıs ihtilâline açıktan meydan okumak devri mi geldi?..

Tabiî senatörlüğün lâğvına hiçbir sebep yoktur. Kesin kanaatimiz budur.. 1961 Anayasasının vücuda getirdiği devlet düzeninde senatörlük, seçimle gelen-lerden başka, tabiî senatörleri ve Devlet Başkanının tayin ettiklerini kapsa-maktadır. Böyle bir kuruluş faydalı olduğunu ispat etmiştir.

Bunun tabiî senatörlüğü kısmı 38 kişi başladı, bugün 18 kişidir. Bir mesele olarak ele alınmasında manevî bütün mahzurları vardır, manevî hiçbir tamir ve fayda yoktur.

Onun için tabiî senatörlüğün lâğvı meselesi, aksine, yaraları sarmayı değil, bir nevi intikam alma arzusunu gösterme gibi, bizim millet ölçüsünde aradığımız barıştırma ve birleştirme çabasına uygun düşmeyen bir istektir.

Senatörlükte tecrübesi asırlar süren başka memleketlerde de bizdekine benzer senatörlükler vardır.

Adalet Partisi’nin Bildirgesinde istediği Anayasa değişiklikleri ilk günden beri Adalet Partisi yöneticilerinin Anayasaya karşı gösterdikleri uzaklığın tabiî bir neticesidir.

Anayasa Mahkemesinden hâkim teminatına, Yargıtay’ın, Danıştay’ın, Yüksek Hâkimler Kurulu’nun yetkilerine kadar, adaletin her konusunda teminattan şikâyetçi olmuşlardır.

Hâlbuki yeni Anayasanın özü, ruhu, her türlü haksızlığın adalet karşısına götürülebilmesini vatandaşa mümkün kılmasıdır.

Danıştay kararlarını tatbik etmezler.. Anayasa Mahkemesi kararını tatbike mecbur olurlarsa eskisinden daha fena hâle koymağa çalışırlar.. Böyle bir zihniyetin eline, Adalet Partisi Seçim Bildirgesinde istendiği gibi, savcıların kaderini teslim ederseniz ve mahkeme kararlarına siyasî kudretin tesir etme kapılarını açarsanız, Türkiye’de şimdiye kadar, imparatorluk dahil, görülmüş olan idarelerin adaletten en uzak olanını kurmuş olursunuz.

Kurtuluştan beri 50 yıldır yerleştirmeğe çalıştığımız yeni adalet kavramı ile uyuşmayan bir yolun, cemiyeti kısa zamanda alt üst edeceğine zerre kadar şüphe yoktur.

TRT’yi suçlu göstermelerinin bir tek sebebi vardır: Olmuş vakayı bildirmek ve doğru haber vermeyi radyo için tabiî ödev saymak.. Adalet Partisi yöneticileri, TRT’nin bu vasfından şikâyetçidirler. Bütün tertipler, haberi ve yorumu siyasî iktidarın arzu ettiği biçimde vatandaşa duyurmak yetkisini elde etmek içindir.

Düşünce özgürlüğü üzerinde Adalet Partisi, yalnız bir taraflı düşünür tabiat-tadır: Bundan sonra herkesin nefes almasında bir komünist suçu arayacak ve kendisine uygun oldukça aşırının aşırısı sağcının bütün marifetlerini vicdan hürriyeti icabı gibi yorumlayacaktır.

Üniversite için düşündükleri de hiçbir suretle umut verici değildir. Üniversiteyi şimdiye kadar tutucu bir yolda kullanmak için, Adalet Partisi iktidarı elinden geleni yaptı ve kendisine eskiden kalmış veya yeni türemiş yardımcılar da buldu.

Bu özerk üniversitede mümkün oldu. Özerklik böyle bir iktidarın kendi kumandasına açıktan geçtikten sonra, artık bilimle ve insan yetiştirmekle uğraşan bir üniversiteden tamamıyla yoksun olacağız.

Anayasamız, temel ilkeleri ve her konuda etkili hükümleri ile, şimdiye kadar meydana getirdiğimiz eserlerin en olgunudur.

Her insan eseri gibi, bunun da, esas maksadını koruyup kolaylaştıracak ek hükümlere ihtiyacı olabilir. Adalet Partisi’nin teklifleri ise Anayasanın esas bünyesini değiştirip çöktürecek ve cemiyeti geriye götürecek tabiattadır.

Adalet Partisi’nin Anayasa değişikliği istekleri karşısında “Bizde demokrasi olmaz” diyen yıkıcıların sevinçli bayramlarını gözlerimizle görür gibi oluyoruz.

Sevgili vatandaşlarım, size saygılar sunarım.

 

 

 

 

“Lozan Konferansı / Tutanaklar-Belgeler” Kitabına Yazılan” Önsöz**[262]

Lozan Muahedesi İmparatorluğun tasfiye edildiği muahededir. 1. Cihan Harbi’-ni, beraber muharebe ettiğimiz müttefiklerle kaybettik. Yenilgi kesin idi ve galipler sulh masalarına tam hâkimiyetle oturdular.

Müttefiklerimiz olan İmparatorluklar, sadece aldıkları muahede projelerini görmek ve imzalayacaklarını veya imzalamayacaklarını söylemek hakkı ile konferansa girdiler.

Türkiye’nin durumu hepsinden daha güç olmuştu. Türkiye, herkesin 1918’-de bitirdiği muharebeye, daha dört sene devam etti. Memleket işgal altında idi. Her taraftan istilâ ve fiili hâkimiyet silâhla devam ediyordu.

1922’de, birden bire, askerî vaziyet, galiplerin hiç ihtimal vermedikleri kesin bir netice ile, yani Türk zaferi ile, yeni bir safhaya girdi. Büyük galip devletler, yardım ettikleri küçük ortaklarıyla, muharebeyi devam ettirmişler ve dört sene içinde, bizi içeriden Padişah Hükûmeti, [iç] karışıklıklara ve sona kadar Yunan ordusuyla amana düşüreceklerini zannetmişler, muvaffak olamamışlar, 1918 galibiyetinden farklı bir vaziyete düşerek, bizi sulh masasına çağırmışlardır.

Biz, Büyük Millet Meclisi Türkiyesi, o haleti ruhiyede idik ki, İmparatorluk mağlup olmuştu ve zaten İmparatorluk, memleket içinde de düşmüş ve lâğve-dilmişti. Biz, 1918 mağlubiyetini üzerimize almıyorduk. Galip devletler, 1918 galipleri durumunda ısrar etmek istiyorlardı. Bu şartlar altında Konferans toplandı.

Sırası geldikçe ben, Baş Murahhas olarak, Mudanya Mütarekesi’nden buraya geldiğimi söylerdim. Lord Curzon ise, bana Mondros Mütarekesini hatırlatmağa çalışırdı. Mesele, aramızda hallolunamadan, ihtilâflı kalırdı.

Müzakereye başladığımız zaman, eşit şartlarla müzakere edeceğimiz nazarî olarak kararlaştırılmıştı. 1918 galipleri bu şartı nazarî olarak kabul ederler ve tatbikatta ağırlıklarını başka istikametlere yöneltmeğe çalışırlardı. İlk günden itibaren, Konferansın eşit şartları, milletlerin istiklâli havası ve hakkının münakaşasını, her vesile ile yenilerdik.

Müzakere başlamadan evvel, İsviçre Reisicumhuru’nun [Konferansı] açma merasiminin nasıl yapılacağını bize haber verdiler. İlk haber, Reisicumhur Konferansı açacak ve ondan sonra çekilecek, Konferans toplanacaktı. Biraz sonra, ikinci bir haber geldi: Reisicumhur Konferansı açacak, Müttefiklerden birisi söz alacak, konuşacak ve tören kapanacaktı. Bunu bize söyler söylemez, “Müttefiklerden biri konuşursa, bizim de, bir taraf olarak, konuşacağımızı” haber verdim.

Bunun üzerine, Fransız Başvekili M. Poincaré ile görüşmemiz oldu. M. Poincaré, benim ne konuşacağımı öğrenmek istiyordu. Kendisine, hazırlamış olduğumuz bir açış konuşması bulunduğunu söyledim. Müttefiklerden İngiliz Hariciye Nazırı’nın, Konferans namına, yalnız teşekkür edeceğini, başka bir şey yapmayacağını söyledi. “Ben de yalnız teşekkür ederim” dedim. M. Poincaré merak etti, konuşmamın ne olduğunu görmek istedi. Çıkardım, gösterdim. İçinde bir çok şikâyetler vardı. Memleketimizin gördüğü tecavüzleri, haksızlıkları anlatıyordum. İlk anda böyle bir çatışmaya varılmaması için M. Poincaré çok ısrar etti. Nihayet bir iki kelime değiştirmeyi kabul, başka bir şey değiştirmemekte ısrar ettim. Ayrıldık.

Üçüncü haber, tekrar, Reisicumhurdan sonra kimse konuşmayacak, şeklinde geldi. “Kimse konuşmazsa, ben de konuşmayacağım; bir kişi konuşursa, mutlaka ben de konuşacağım” dedim.

Tören açıldı. Reisicumhurdan sonra, Lord Curzon’a söz verildi. Lord Curzon, teşekkürlerle birlikte, sulh arzularıyla geldiğini söyledi; sulhun lüzumunu bütün milletler için göstererek ve temenni ederek, haklı ve iyi niyetli bir eda ile konuşma yaptı.

Lord Curzon yerine otururken, törende toplanmış olanlar beni, hayretle, kürsüde gördüler. Reisicumhura hitap ettikten sonra, konuşmama başladım. Sulh arzularıyla geldiğimizi, çok haksızlık gördüğümüzü söyledim; sulh arzularının bütün Konferansa hâkim olması, adalet içinde bir sulh yapılması dileği ile sözü bitirdim. Oturdum.

Herkes, garip bir vaziyette, nihayet benim diplomat usullerini bilmeyen bir asker olduğuma hareketimi vererek, aramızda sataşmalar ve usul münakaşalarıyla, törendeki müdahalemi hazmedip geçtiler.

Konferansın ilk toplantısında İçtüzüğünü konuşurken, eşitlik şartlarına titizlikle dikkat ettik. Meselâ Konferansın dili İngilizce ve Fransızca olacak deniyordu. Ben, “Bir de Türkçe olacak” diye ilâve ettim. Komisyon başkanlıkları İngiltere, Fransa ve İtalya arasında taksim olunuyordu. Bizim de bir komisyon başkanlığına hakkımız olduğunu tartıştım. Nihayet Konferansın İçtüzüğü kabul edildi ve içinde bizim kabul etmediğimiz noktalardan bir çoğu gösterildi.

Bunları söylemekten maksadım, eşitliğin şartlarını dikkatle tâkip ediyoruz; tabiî, ehemmiyetsiz usulde, selâmda sabahta bile, fark gözetirlerse, o farkları gösteriyoruz, fakat bu yüzden Konferansın inkıtaa gitmesini istemiyoruz; Konferansın yapılmasını istiyoruz. Konferansa hangi haleti ruhiye ile gittiğimiz, şimdiye kadar anlaşılmıştır zannederim.

Biz, Millî Mücadele esnasında, hep İngilizler’le hasım durumunda bulunduk. İstanbul Hükûmeti, bizimle mücadele ederken, başlıca İngilizler’e istinat ediyordu. Fransızlar’la fiilen muharebe etmiş olduğumuz halde, nihayette, Ankara İtilâfnamesi’yle Fransızlar’la yarı sulh olmuş gibiydi ve aramızda yakınlık vardı. İtalyanlar’la aramızda hiç muharebe geçmemişti ve onların Yunan istilâsına taraftar olmadıklarını zannediyorduk. Japonya ve diğer Balkan devletleriyle kolay anlaşacağımızı tahmin ediyorduk.

Bu hulâsa ile, Konferans’da biz, İngilizler’in bize karşı olan düşmanlığından zarar görmemek için, diğer bütün Müttefiklerle beraber hareket etme usulünü tâkip etmek istedik.

Lord Curzon bunun farkına vardı. İlk aylarda hiçbir İngiliz meselesinden dolayı Konferansı tehlikeye düşürecek kesin bir vaziyet almıyordu. Ve diğer büyük küçük bütün Müttefiklerin, en önemli ve en önemsiz her isteklerini ve her sözlerini bütün kuvvetiyle destekliyordu. Özel bir görüşmemizde, bana benim çok manevraya alışkın olduğumu, ama düşündüklerimi tatbik ettirmeyeceğini, yarı şaka bir eda ile söylemişti. İngiliz’den başka olan bütün Müttefikler, benimle ayrı ayrı her pazarlığı yapmaya istidatlı idiler, ümit veriyorlardı. Fakat, İngilizler’le ihtilâf içinde bir meseleyi öne sürünce, onu İngilizler’le halledeceğimi, kendilerinin hiç bir şey yapamayacağını bildiriyorlardı.

Lord Curzon, büyük meselelerden hiç birini, daha evvel bütün müttefiklerini toplayıp bir karara bağlamadan, açık müzakereye getirmiyordu. Bu usulle Konferans’da bir neticeye varamayacağımız anlaşılmıştı. İngiliz’den başka olan Müttefiklerin arzularını tatmin etmek imkân haricinde idi. Bütün Türkiye’yi versek, kâfi gelmiyordu. Ve buna bedel de, sona kalacak İngiliz meseleleri için, hiç birisi, İngiltere’den ayrılacağını söyleyemiyordu. O halde evvelâ, taktiği değiştirdik. Birinci devrenin sonuna doğru, sulhun İngilizler’in elinde bulunduğu kesin kanaatine vardım. Onların kopma meselesi yapabilecekleri konulara teşhis koyarak, oralarda bir neticeye varmayı öne aldım.

Konferansın büyük meseleleri şunlardı:

İlk önce arazi meseleleri. Bunlar, muharebe meydanlarında fiilen bir neticeye varmış; Ankara İtilâfıyla Fransa ile hudut meselesi halledilmiş; fiilen işgal etmediğimiz halde almak istediğimiz Trakya, Mudanya Mütarekesi ile harbin hemen sirayet çevresi olmak itibariyle, daha evvel, Konferans kararlaştırılırken şarta bağlanmıştı. İstanbul’un ve Boğazlar’ın kayıtsız şartsız boşaltılması, Konferansda, baştan sona kadar, bizim başlıca kaygımız olmuştur. Konferansda çıkacak yeni arazi meseleleri üzerinde, fiilen işgal etmedikçe, yeni bir adım atmak ihtimali görülmüyordu.

Konferansın büyük meselelerinden biri, Boğazlar meselesi olmuştur. Boğazlar’ın açık olmasında başlıca İngilizler ısrar ediyorlardı; bütün Müttefikler İngiltere etrafında toplanmışlardı. Bu meselelerde bir kopmaya gitmemek, sulh için çaresiz görünüyordu.

Konferansda, Kapitülasyonlar büyük dâva olmuştur. Bunda bütün Müttefikler ve Amerika karşımızda bulunmuşlardır. Biz de bu meseleyi hayatî dâvalarımızdan biri sayıyorduk.

Konferansda azınlıklar (ekalliyetler) yüzünden, tarihten gelen alışkanlıkla, büyük ihtilâf çıkacağı beklenebilirdi. Azınlıklar meselesi, Konferansa gitmeden evvel, fiilen halledilmiş durumda idi. Bu yüzden, Türkiye’yi zorlamak mümkün olamazdı. Zaten, kapitülasyon içinde bulunmayan her memleketin kabul ettiğini biz de kabul ediyorduk.

Konferansın büyük bir meselesi, Düyunu Umumîye meselesi, yâni Osmanlı İmparatorluğu borçlarının altın ödeme mecburiyeti ve Osmanlı İmparatorluğunda alışılan imtiyaz ve iktisadî nüfuz sahaları usulünün kaldırılması çabası olmuştur. Bunda İngilizler nispetle daha az alâka gösterdiler. Diğer Müttefikler son derece hırslı ve haşin idiler.

Bu büyük meseleler, hesapsız başka meselelerle beraber konuşuldu. Bir konferansı neticeye vardırmak için tarafların ciddî olan uzlaşma arzusu esaslı rolü oynar. Biz, hayatî bir manî olmadıkça, sulh yapmak mecburiyetindeydik. Müttefikler, kendileri için kopma meselesi sayılabilecek konular dışında, Türkiye ile sulh yapmayı ve yeni memleketlerde sulh içinde yerleşmeyi tercih ediyorlardı.

Müttefikler, arzu ettikleri muahedeyi bize kabul ettirmek için, yalnız müzakerelerde hukukî çekişmelerle kalmamışlar, Şubat’ta büyük baskı ve gösteri ile, Konferansı kesintiye uğratmağa kadar, kararlı olarak gitmişlerdir. Zannediyorlardı ki, bu kadar şiddetli bir baskı karşısında, hallolunamayan meselelerde, Türkler boyun eğeceklerdir. Şubat teşebbüsünü reddedip, ayrılmayı göze aldığımızı gösterdikten sonra, daha Ankara’ya gelmeden, daha İsviçre’de iken, ileri vardıklarını ve Türkler’in, hayatî gördükleri meseleleri her halde elde etmek için, tehlikeleri göze alabileceklerini, şiddete, zora baş eğmeyeceklerini anlamışlardı. Buraya kadar, tecrübe etmeden, bunu kabul etmiyorlardı.

Lord Curzon’un İsviçre’den ayrıldığı 4 Şubat’ın ertesi günü bu teşhisi ufukta gördüm. Konferansın kesilme yapmadığını, erteleme yaptığını söylemekte Müttefikler acele ettiler; ve ben, Ankara’ya gelinceye kadar, Lord Curzon’dan yolda dostane mesajlar aldım. Havayı ümitli olarak muhafazaya ehemmiyet veriyordu. Onun için, ben Ankara’ya geldiğim zaman, Reisicumhurumuza ve Hükûmete vaziyeti etrafıyla ve bütün güçlükleriyle anlatırken, “Sulh ihtimali vardır, bunu elde edebiliriz” kanaatimi söyleyebiliyordum.

Müttefikler başka bir şeye de güveniyorlardı: Yeni Türkiye, yeni bir devletin büyük reformları içinde idi. Bu reformları Türkiye bünyesinin ne kadar hazmedeceği meçhul idi ve onlar için, Konferans’da kaybettiklerini yeniden elde etme fırsatını verebilecek bir ihtimal idi. Bu sebeple, bir takım vâdelere bağlanmış kararlarla yetinmekte mahzur görmediler. Vâdeler gelinceye kadar olacak hâdiselerden ümitli idiler.

Müttefiklerin âti için bir ümitleri de, yorulmuş, fakir düşmüş bir milletin, harap olmuş memleketini tamir etmek için mutlaka yardıma muhtaç olacağı, bunun için kendilerine müracaat edildiği vakit, harpte ve Lozan’da kaybedilmiş olan eski alıştıkları usullerin ve muamelelerin tekrar konabileceği idi.

Lozan Muahedesi’nin tasdiki de bir yıl geç oldu. Ümitleri bu Muahedenin tatbik edilemeyeceğinde idi. Bu ümitleri hiç gerçekleşmedi.

Kabul edilen muahedenin eksik ve ileriye bağlanmış noktalarını bu şekilde anlamak lâzımdır. İlk ticaret muahedesi, beş sene için, Lozan’da kararlaştırıldı. Adlî idare beyannamesi, böyle bir ümitle, beş seneye bağlandı. Sağlık işleri beyannamesi için de böyle yapıldı.

Şimdi, bu anlattıklarımdan sonra kavranacaktır ki, ticaret muahedesi beş seneyi bitirdikten sonra, Türkiye, haklarına aykırı hükümlerle yeni bir ticaret muahedesi yapmayacak durumda idi. Adlî idare beyannamesi kolaylıkla vâdesini bitirdi. Çünkü, bu beyannamenin müddeti olduğu zaman, yabancı müşavirlerin ümit edebilecekleri ıslahâttan çok ilerisi, Türkiye’de fiilen tatbik olunmuştur. Sağlık işleri beyannamesi de bu tarzda kolaylıkla bitmiştir. Lozan Muahedesinin bu eksikleri böyle tamam oldu.

Boğazlar muahedesinin açığının kapanması, 1936’da Montreux ile mümkün oldu. Boğazlar’ın Türkiye elinde her suretle müdafaa edilmesi hakkının, uluslararası emniyet için de lâzım olduğunu, yeni Türkiye kabul ettirdi.

Müttefiklerin iktisadî nüfuz sahaları ve Türkiye’ye yardımın anormal istifadeler karşısında yapılması alışkanlığı hiçbir zaman gevşemedi ve 2. Cihan Harbi’ne kadar ilk safhası devam etti. 2. Cihan Harbi’nde müttefik olduktan sonra, bu vaziyet, ittifakın şartları ve ittifak münasebetleri içinde, bir dereceye kadar düzelmiştir. İktisadî şartların millî menfaate göre ve siyaseten ve iktisaden kuvvetli memleketlerin usulleriyle işlemesi meselesi hâlâ halledilecek bir mesele olarak devam etmektedir.

Lozan Muahedesi’nin bünyesi ve tamamlanması hikâyesi budur.

Son fasıl olarak, Lozan Muahedesi’nin özelliğini anlatacağım. 1. Cihan Harbi’nden kalan muahedelerin hiç birisi yaşamaz. Yalnız Lozan Muahedesi ayaktadır. 2. Cihan Harbi’nden sonra yeni muahedeler dünyaya yeni meseleler ve yeni ihtilâflar çıkarmıştır. Lozan Muahedesi Türkiye için esaslı değerini ve uluslararası münasebetlerde kılavuz olacak ilkeleri taşımakta devam etmektedir. Denilebilir ki, Lozan Muahedesi, imzasından 46 sene sonra, tazeliğini muhafaza etmektedir.

30 Eylül 1969

İSMET İNÖNÜ

 

 

 

 

Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[263]

Sayın yurttaşlarım,

28 Eylül akşamı yaptığım radyo konuşmasında, sayın Başbakan, dört yıllık Adalet Partisi iktidarı süresince yapılan işleri sıralarken, Batman’dan İskenderun’a uzanan petrol boru hattını 1966 yılında tamamlanıp işletmeye açtıklarını da söyledi. Anlaşılan, bunu haklı bir öğünme sebebi saymaktadır.

Bir boru hattının tasarlanması ve yapılması, bir iki yıla sığmaz. Nitekim, Batman-İskenderun boru hattının hazırlık çalışmalarına bizim iktidarımız sırasında, 1961 yılında başlanmış, hattın yapımı 1963 yılında plâna alınmış; projesi 1964 yılında hazırlanmış ve yapımına ondan sonra başlanmıştır. Görülüyor ki, bu boru hattının gerçekleşmesi aslında bizim uzun çabamızın sonucudur.

Sayın Başbakan bu boru hattının açılmasından övünüyorsa, kendisine teşekkür ederiz. Çünkü biz, başladığımız eserlerin bizden sonra ya terk edilmesine ya da kötülenmesine alışmışızdır. Adalet Partisi iktidarının, sadece kendisine övünme payı çıkararak da olsa, bizim başlamış olduğumuz, petrol boru hattı gibi, Keban Barajı gibi, Petrokimya tesisleri gibi bazı büyük yatırımları tamamlamasını memnunlukla karşılarız.

Dileğimiz odur ki, Adalet Partisi yöneticileri, demokratik rejimi kökleştirmek, sosyal hukuk devletini gerçekleştirmek ve dış sömürüyü önlemek için giriştiğimiz çabalara da sahip çıksınlar.

Adalet Partisi iktidarı hazır bulduğu petrol boru hattı projesini gerçekleş-tirmiştir de, sonra ne düşünmüştür, ne yapmak istemiştir? Onu ben size anla-tayım.

Petrol boru hattı devletçilik uygulamasında verimli ve kârlı olan işlerden biridir. Yatırılan sermaye, bildiğimiz ve alıştığımız nispetlerin hepsinin üzerinde bir kâr sağlar.

Biz bu petrol boru hattını tasarlarken, bundan sağlanacak kârla, millî petrol şirketimizi aramada ve işletmede daha güçlendireceğimizi düşünmüştük.

Daha çok netice almak, petrol endüstrisine geçmek için önümüzde yapılacak işler çoktu ve geniş para lâzımdı. İşte bu para, petrol boru hattının gelirlerinden önemli surette sağlanacaktı.

Adalet Partisi’nin özel teşebbüs anlayışının ilk uygulama örneğini, petrol boru hattı konusunda gördük. İktidara gelir gelmez, bu boru hattını derhal yüzde 49’una kadar özel teşebbüse satmaya kalktı. Bu gerçek bir yağma ve millî petrol politikamıza ağır bir darbe denemesiydi. Eğer bu deneme gerçekleşseydi, millî petrol şirketimiz yabancı şirketler karşısında aciz duruma düşecekti. Bunu önlemek için büyük zahmet çektik. Nihayet, Adalet Partisi içindeki milletvekilleri-nin de kısmen uyanmasıyla, millî petrol hattını yağma etmek teşebbüsü, şimdilik, uyutulmuştur. Eğer Adalet Partisi bu seçimlerde Sayın Başbakanın istediği gibi daha çok oy alır ve daha çok güçlenirse, İskenderun-Batman boru hattının başına neler geleceğini kimse kestiremez.

Sayın Başbakan, seçime giden şu günlerde boru hattını özel teşebbüse devretmekten kesin olarak vazgeçtiğini söyleyebilirse, millî petrol namına çok seviniriz.

Bugünlük bildiğimiz şudur: Yabancı petrol şirketleri millî petrol şirketimizin taşımadan sağlayacağı makûl ve meşru ölçüdeki kazancı azaltmak ve millî petrol politikamızı zayıflatmak için taşıma tarifesine hâkim olmuşlardır. Hükûmetle mutabık olarak, tarifeyi kendi arzularına göre ayarlamışlardır. Yabancı şirketler, bu yüzden yılda açıktan 125-130 milyon lira kâr sağlamakta ve istedikleri takdirde bunun hepsini dışarıya transfer edebilmektedirler. Öte yanda, hükûmetin tutumu yüzünden, millî petrol şirketlerimizin arama ve işletme çalışmaları eski şevkini ve gayretini yitirmiş bulunmaktadır. Uzun yılların yetiştirdiği bilgili ve güçlükle uğraşmasını bilen sebatlı insanların çoğu millî petrol şirketimizden uzaklaşmışlardır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın yıllık üretimi, bizim zamanımızda, ülkemizde petrol çıkaran bütün yabancı şirketlerin yıllık tüm üretimlerinin iki katının üzerindeyken, şimdi, durum tersine dönmüştür. Yabancı petrol şirketleri, yılda, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın iki katını üretmektedirler.

İşte, hükûmetin petrol boru hattı ve petrol politikası konularındaki marifeti, budur.

Sevgili yurttaşlarım,

Başbakanın özel teşebbüs anlayışının bir başka örneği de, Karadeniz Bakır Kompleksidir. Hükûmet, Etibank’ın elinde bulunan Karadeniz bakır madenlerini açıktan yabancı sermayeye işletmek için hazırlık ve deneme yapmıştır. Milletçe kopardığımız feryat karşısında, nihayet, Etibank’ın yüzde 49 oranında katıldığı bir şirket kurulması ve geri kalan hisselerin millî bankalara verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak, bu hisselerin zamanla yabancıların eline geçmesini önleyici hiçbir tedbir alınmamıştır.

Hükûmet, Karadeniz bakır madenlerini işletebilmek için 30.5 milyon dolarlık, uzun vadeli ve düşük faizli bir kredi anlaşması yapmıştır. Elverişli görünen bu istikrazın bedeli ağırdır. Yabancıya karşı devlet taahhüdü 40 yıl şirketin statüsünün değiştirilmesini, şirket hisse senetlerinin devlet eline geçmesini önlediği gibi, hisse senetlerinin hükûmete teminat olarak verilmesini de yasaklamaktadır. Bunlar egemenlik haklarımızla çelişen bağlantılardır. Bu bağlantıları kaldırmak için elimizden geleni yapacağız. Her Anayasa böyle kayıtlara karşıdır.

Zengin olan nadir madenlerimizden biri borakstır. Bu boraksı elimizden almak için yeryüzündeki bütün marifetler hazırlanmaktadır.

Adalet Partisi iktidarda kaldıkça, boraksımızın geleceği tehlikededir.

Adalet Partisi Genel Başkanı, Türkiye’nin şu sıradaki malî itibarına örnek olmak üzere, dışarıdan, konsorsiyumdan gelenlerden başka, 1 milyar dolar yardım sağlandığını söyleyerek öğünüyor. Yardımla kalkınmayı da, “borç yiğidin kamçısıdır” diyerek beğeniyor. Başka türlüsünü düşünemiyor.

Yardıma güvenerek kendi kalkınmasını ihmal eden memleketler nihayet diz üstü çöker, iflas ederler. İtibar görüyoruz diye öğünerek durmadan borçlananların, kalkınmalarını yabancı yardımına bağlayanların memlekete getirdikleri âkıbet daima iflâs olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun itibar delili diye aldığı borçların sonucu buydu. 1958’de başımıza gelen de bu olmuştur. Adalet Partisi iş başında kaldıkça, Türkiye’yi aynı âkıbet beklemektedir.

Bu gidişi ancak Cumhuriyet Halk Partisi durdurabilir.

Çünkü, memleketin kaderini hep böyle dar geçitlerde ele almış ve bunların hepsinden de başarıyla çıkmıştır.

12 Ekim seçimleriyle işbaşına gelince, Türkiye’yi yağma etmek isteyen zararlı yabancı sermayenin eline düşmekten ve Türk ekonomisini dışa bağımlılıktan mutlaka kurtaracaktır.

Hepinizi saygılarımla selâmlarım.

 

 

 

 

CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ile Malatyalılara Gönderilen Seçim Mesajı[264]

Malatyalılar, sevgili hemşehrilerim!

Büyük seçimlerden önce, yakın arkadaşlarım Bülent Ecevit, Malatya’da benim düşündüklerimi sizlere söyleyecektir.

Cumhuriyet Halk Partisi Malatya’da halkımıza, Malatyalılar’a kendisini tanıtmış sevdirmiş, mal etmiştir. Malatyalılar’ın Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakın olmaları, sahip çıkmaları, memleketin siyasî hayatının çetin günlerde Malatya’nın kendisine bütün memlekete tanıtmasına ve kadrini bildirmesine hizmet etmiştir.

Malatyalılar böyle günlerde büyük sebat göstermişler, İnönü’yü dâvayı tâkip etmekte yalnız bırakmayıp destekleyerek, kendilerini bütün memlekete tanıtmışlar ve yıldız gibi parlamışlardır.

Dolaştığım yerlerde, Cumhuriyet Halk Partisi için sevgi ve ilgi istediğim zaman, demokrasiye yürekten bağlı olan vatandaşlarım, bu bağlılıklarına beni inandırmak için “Biz İkinci Malatyayız” diyerek çalım yaparlardı. Şimdi siz,bu şöhretinize lâyık olmak, bunun kadrini bilmek zorunluluklarını bildirmesine hizmet etmiş [...]dasınız.*

Malatya’nın, demokratik rejim mücadelesinde başlı başına önemli bir yeri vardır.

…............

Şimdi, böyle bir ortam içinde Malatya’ya tekrar hitap ediyorum: Demokratik tarihimizde çok önemli bir yeri olan bu seçimlere giderken, Malatyalılardan istediğim, aralarındaki tartışmaları ve küskünlükleri tamamen unutmalarıdır.

…............

Şimdi sizden ricam şudur: Malatya’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin gerçek kuvvetini göstermek için behemehal sandığa gideceksiniz ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin hakkı olan oyların hepsini kazanacaksınız. Malatya’nın vereceği bu imtihan, önümüzdeki seçimlerde bütün memlekete örnek ve gelecek günlerde demokratik rejimin gelişmesi ve ilerlemesi konusunda değeri ölçülemez bir uyarıcı olacaktır.

Malatya’da hakkımız olan oylardan, ihmâl sebebiyle, küskünlük sebebiyle kaybedeceğimiz bir tekinin bile vebâli büyüktür.

Bunları, sizin lütfunuzla, arkadaşlığınızla, desteğinizde yetişmiş bir evlâdınızın hayatının belki en tesirli sözleri diye kabûl etmenizi rica ederim.

Yakın arkadaşım Ecevit, benim sözlerimi size Malatya’da söyleyecek ve bu sözlere lütfen itibar etmenizi dileyecektir.

Saygılar ve sevgilerle gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi Sahibi Doğan Nadi’nin Ölümü Üzerine Söyledikleri[265]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü “Çok üzüldüm” diye söze başladı.. “Çok üzüldüm.. Rahmetli, af konusunda epey takılmıştı” diye ekledi, bir an durdu, sonra şunları söyledi:

“Annesine, Nadir Nadi’ye, Bülent Uşaklıgil’e hemen başsağlığı telleri çektim.. Nazime Hanıma, ana da sen, baba da sensin dedim, sabır diledim.

Doğan Nadi’yi kaybetmekle Cumhuriyet özel bir desteğinden ve kudretinden yoksun olmuştur. Okuyucular, Cumhuriyet ararken O’nu renklendiren ve şevklendiren Doğan Nadi’yi de arayacaklardır.

Cumhuriyet ailesinin acılarına yürekten katıldığımızı söylemeyi borç bilirim.”

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Koalisyon ile İlgili Görüşleri Üzerine Verilen Demeç[266]

Sayın Cumhurbaşkanımızın tecrübelerine dayanarak koalisyon hükûmet-lerinden şikâyetçi olduğunu söylemesi üzerine, yanlış anlamalar yayılmakta olduğunu görüyoruz.

Hükûmet teşkilinde başlıca rolü olan tarafsız Cumhurbaşkanımız, tecrübesinden memleketi haberdar etmiştir. Seçim tartışmasının son günlerinde bu haber mevcut Adalet Partisi iktidarını desteklemek tarzında telâkki olunamaz. Sayın Cumhurbaşkanımız açıktan memlekete bir taraf tuttuğunu ilân etmek durumunda yüksektedir. Böyle bir kuşkuya düşmek istemeyiz.

İşin aslında koalisyon teşkilinde ve idaresinde güçlük vardır. Fakat bu güçlük demokratik rejimin kaçınılması mümkün olmayan özelliklerindendir. Bazen oyların karşılıklı oranı yüzünden hükûmet kurma ve idare yürütmek güçleşir. Fakat bu güçlük demokrasi olmayan ülkelerde insanı çaresiz yollara sürükler; demokratik rejimlerde her güçlüğün çaresi vardır. Seçim oranları ne olursa olsun, sorumluluğunu bilen siyaset adamları yetişmiş ülkelerde devletin kaderini selâmetle yürütmek çaresi mutlaka bulunur.

Memleketimizde her partinin başında sorumluluğunu bilen, yetişmiş siyaset adamları vardır. Bundan dolayı müsterih olmak lâzımdır.

Seçim sonuçlarına göre devletimizi idare etmek çaresini yetkili insanlarımız mutlaka bulacaklardır.

 

 

 

 

Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[267]

Sevgili yurttaşlarım,

Seçim tartışmaları yapılırken, bizim karşımızda bulunanlar, bizi hep geçmi-şimizle ürkütmeye çalışırlar. Ama bir türlü gelecek günler için gördüğümüz ihtiyaçları ve gösterdiğimiz çareleri tartışmaya cesaret edemezler.

Çünkü, bunların Türkiye’nin geleceği konusunda geçerli düşünce ve tedbir-leri yoktur. Bunu gizlemek, yurdumuzun yarını konusunda hiçbir şey düşünür durumda ve değerde olmadıkları seçmenin gözünden kaçırmak için, devamlı olarak, bizimle uğraşırlar. Ya geçmişte yaptıklarımızı parmaklarına dolayarak, ya da gelecek için düşündüklerimizi imkânsız şeylermiş gibi göstermeye çalışa-rak seçim kazanacaklarını zannederler.

Geçmişte ne yaptık?.. Bunun tartışmasına girecek değilim. Çünkü biz geçmişe değil, geleceğe dönük bir partiyiz. Yaptıklarımızdan çok, yapacaklarımızla ilgiliyiz.

Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, eğer Atatürk devrini anlatacaksak bir muazzam devirdir. O devrin şereflerine ve zaferlerine, herkes ortak olmaktadır. Ama eksiklerine ve tamamlanacak yerlerine gelince, bunlar bize yüklenmek-tedir. Biz bu yükle övünürüz.

Eksikleri tamamlamanın çarelerini de biliriz. Atatürk devrimlerini yeni yeni devrimlerle tamamlamayı; Türkiye’de nasıl devlet düzenini biz değiştirdiysek; nasıl padişahlıktan, önce Cumhuriyete, sonra demokrasiye ve tek dereceli seçime geçişi biz sağladıysak; şimdi de toplum yapısını değiştirmeyi, ekonomik bakımdan geri kalmışlıktan ileri bir endüstri toplumuna geçişi de, ancak biz gerçekleştirebiliriz.

Bize, “Bütün bunlar hayaldir” diyorlar. “Kaynakları nereden bulacaksınız?” diyorlar. Geçmişte yaptıklarımıza da öyle demişlerdi. Lozan Andlaşmasını imzalar imzalamaz, ilk devlet işi olarak benim teklif ettiğim, âşârın kaldırılması olmuştu. Gün görmüş bütün siyasetçiler ve maliyeciler, “Dediğin doğrudur. Ama devletin başlıca gelir kaynağı âşârdır, onu kaldırmayı kimse cesaretle göze alamaz” derlerdi. Buna rağmen devletin başlıca gelir kaynağı olan âşârı kaldırdık ve daha zengin, yeni kaynaklar bulmakta güçlük çekmedik.

Bir başka örnek vereyim, Kurtuluş Savaşı sırasında, dünyanın bütün fabrikalarını ve yardımını kendi elinde bulunduran istilâcı düşman, hafif topla muharebe etti. Başlangıçta herkes bizimle “Silâhınız nerede? Hayal yapıyorsunuz?” diye alay ederken, biz büyük endüstri ülkeleri gibi ağır toplarla savaştık ve kazandık. Çünkü, kazanmaya kararlıydık. Bu azimle, elimizdeki eski ağır toplardan onarabildiğimiz kadarını kendi tezgahlarımızda onardık. Doğudaki Kars Kalesinden yıllarca öküzlerle cepheye top çekildi.

1945 yılında, Türk halkının sağduyusuna ve siyasal olgunluğuna güvenerek ve iktidarı bırakmak pahasına, demokratik rejimi, çok partili rejimi benimsediğimiz zaman da bizi hayal kurmakla suçlayanlar olmuştu. Tehlikeli maceralara girişmekle suçlayanlar olmuştu. Ama biz bütün bunların hepsini göze aldık ve bugünlere geldik. Bugün Türkiye’de siyasî istikrarı kurmakla, halkımızı korkudan kurtarmakla öğünen Adalet Partisi Genel Başkanı daha siyaset sahnesine çıkmamışken, 1962 ve 1963 yıllarında, iki silâhlı ayaklanmanın karşısına dikildik. Ayaklananlar demokratik rejime inanmıyorlardı. Onlara karşı koyduk ve demokrasimizi sağlam temellere oturttuk. Ama Adalet Partisi Genel Başkanı ne yaptı? Muhalefette olduğu sürece huzurun, istikrarın ancak siyasî afla gelebileceğini söyleyerek, bizi durmadan suçladı.

Gel zaman git zaman, bu af bizim desteğimizle gerçekleşecek duruma gelince eğer siyasal af çıkarsa memlekette huzur ve istikrar kalmayacağını, Ordunun rahatsızlık içinde bulunduğunu ileri sürerek, Parlâmentoyu tatile soktu, kayıplara karıştı.

Şimdi kime huzurdan, istikrardan bahsediyorlar?

Biz geçmiş hesaplardan ürkmeyiz. Ama geçmişten çok, Türkiye’nin yarınının gerektirdiği ihtiyaçlar ve tedbirlerle meşgulüz. Bu bakımdan, siyaseti bir aldatmaca oyunu sananlar ile, memleketin kalkınması için zihin yormamış insanların bize yönelttikleri haksız ithamlara hiçbir zaman itibar etmeyeceğiz.

Bizim söylediklerimiz ortadadır:

Bu düzen bozuktur..

Bu bozuk düzeni böyle sürdürmeyeceğiz muhakkak değişecektir.

Köylüye dönük bir düzen kuracağız.

Köylümüzü her surette varlıklı kılacağız.

Toprak Reformuyla köylünün ürününü arttıracağız.

Kooperatifleşme ve kredi politikasıyla bu ürünü kendi eliyle pazarlamasını sağlayarak, gelirini arttıracağız.

Köylümüzü Türkiye’nin sanayileşmesine ortak yapacağız.

Yalınkat sanayi yerine temel sanayii kuracağız.

Derinliğine ve köklü bir sanayileşmeyi kısa zamanda gerçekleştireceğiz.

Makine yapan makineler, fabrika yapan fabrikalar kuracağız.

Karşımızdakiler “Türkiye böyle bir sanayii kuramaz, bunun için bir asırlık çıraklık devri geçirmeliyiz” derler ve bu anlayış içinde hafif sanayi ile, Montaj ve Paketleme İşleri ile vakit kaybederler.

Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak:

Türkiye’ de köklü bir endüstrileşme dönemini açacağımızı söylüyoruz.

Bununla bir “Alt-yapı devrimi” yaparak Türkiye’yi yoksulluktan kurtara-cağımızı, ekonomik bağımsızlığa kavuşturacağımızı söylüyoruz.

Buna karşı çıkanlara cesaretle meydan okuyoruz.

Bunların hepsi yapılacaktır. Demokratik rejim içinde yapılacaktır. Tek dereceli seçimle ve vatandaş oyuyla iktidara gelen hükûmetler tarafından yapıla-caktır.

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yapılacaktır.

Söylediklerimizi hayal sananlar, büyük bir yanılma içindedirler. Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi şimdiye kadar her verdiği sözü tutmuştur.

Siyasî af konusundaki son davranışlarının açıkça gösterdiği gibi, sami-miyetsizlik ve beceriksizlik Adalet Partisi’nin alâmet-i farikasıdır.

Vatandaş 12 Ekim seçimlerinde bize seçim bildirgemizde yapacağımızı söylediğimiz düzen değişikliğini gerçekleştirmek yetkisini ve fırsatını verecektir.

Bu inançla, hepinizi saygılarımla selâmlarım, sevgili yurttaşlarım.

 

 

 

 

Milletvekili Ara Seçimleri Dolayısıyla Yapılan Radyo Konuşması[268]

Sevgili yurttaşlarım,

Sizlere Cumhuriyet Halk Partisi adına 1969 genel seçimleri kampanyasının son konuşmasını yapıyorum. Hepinizi saygılarla selâmlarım.

Seçim çok partili parlamenter demokrasilerin can damarıdır. Demokratik rejimlerde vatandaş devlet idaresi üzerindeki sözünü seçimlerde söyler. Oyuyla meclisleri yeniler, iktidarlar getirip, iktidarlar götürür. Seçim zamanı sandık başına gitmeyenin, oyunu kullanmaktan kaçınanın sonra bir gün gelip parlâmento çalışmalarından, iktidardan yakınmaya, sızlanmaya hakkı yoktur.

Seçimlere ilginin az olduğu, seçime katılma oranının düşük olduğu ülkeler-de demokratik rejimin can damarı iyi beslenmiyor demektir. Sağlığı tehlikede demektir. Özellikle Türkiye’de yarın sandık başına gidip oy kullanmak her seçmenin boynunun borcudur. Her tip seçmen yarın sandık başına gitmeli, oyunu kullanmalıdır. Bunu vatandaşlarımdan önemle rica ediyorum. Çünkü körpe demokrasimizin geleceği vatandaşlarımızın oylarıyla ona sahip çıkmala-rına bağlıdır. Kullanacakları oylarla vatandaşlarımızın iktidara, iktidar olmaya lâyık olan bir partiyi, Cumhuriyet Halk Partisi’ni getirmelerine bağlıdır.

Bugün yurdumuzda, Türkiye gibi kalkınmakta olan bir ülkede demokrasi yürümez. Yürüse de ekonomik ve sosyal yapıda köklü değişiklikler yapacak reformları savunan partiler sandıktan çıkmaz kanısında olanlar vardır. Onlar genel oyun yalnızca ehliyetsiz iktidarları işbaşına getirdiği kanısındadırlar. Bunları yalancı çıkarmak için yarınki seçimlerde el birliği ile iktidara Cumhuriyet Halk Partisi’ni getirmeliyiz. Bunlara böylece Türk ulusunun düzen değişikliğini, demokratik rejim içinde ve genel oy mekanizması ile gerçekleştir-meye muktedir olduğunu elbirliği ile göstermeliyiz.

Sevgili vatandaşlarım,

Eğer Türk demokrasisinin geleceğini teminat altına almak istiyorsak bugünkü bozuk düzeni değiştirmekten başka çaremiz yoktur. Diktatörlük hevesleri ancak bozuk ekonomik ve sosyal yapılar üzerinde, fakirlik ve gerilik üzerinde, haksızlık ve adaletsizlik, cehalet ve çaresizlik hüküm süren yerlerde yeşerebilir. Halbuki bu hastalıklar yüzünden gelen diktatörlük bunların hiçbirini tedavi edemez. Canını zor kurtarır. Eğer biz demokrasimizi, oy kullanma hakkımızı korumak istiyorsak, her şeyden önce Türkiye’de bugünkü bozuk düzeni değiştirmeliyiz.

Ama Adalet Partisi bu bozuk düzeni pek beğenmektedir. Onu değiştirme-mek için ayak diremektedir. Demokrasimizi tehlikeye düşürmek pahasına da olsa bu bozuk düzenden yararlanan bir avuç haksız çıkarcının yanında yer almaktadır.

İşte biz eğer demokratik rejimden memnunsak, oyumuzu korumak istiyorsak, yarın Adalet Partisi’ne gereken dersi vermeliyiz. İktidara bu düzeni değiştirmeye kararlı olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni getirmeliyiz. Adalet Partisi’ne verilecek her oyun bugünkü bozuk düzeni pekiştireceğini, bunun da demokrasi düşmanlarına arayıp da bulamayacakları kadar elverişli bir huzursuzluk ortamı yaratacağını akıldan çıkarmamalıyız.

Kaldı ki bütün iddialarına rağmen Adalet Partisi’nin yöneticileri de demokrasinin geleceği ile ilgili görünmemektedirler. Kendi çıkarları gerektirince millî iradenin karşısına rahatlıkla, politika dışında kalması gereken güçleri sürmekte, böylece hem parlâmentonun itibarına gölge düşürerek, hem de yanlış hevesleri körükleyerek demokrasimizi zedelemektedirler.

Siyasî af konusundaki son tutumları bu söylediklerimizin açık delilidir. Demokrasimiz politika dışında kalması gereken güçleri kullanmaya kalkışan ya da bunları politika dışında tutmasını beceremeyen insanların eline teslim edilemez.

Sevgili vatandaşlarım,

Yarın, Türk ulusunun hayatında çok önemli bir gün olacaktır. Yarın Türk ulusunun yurdumuzdaki bozuk düzeni ve başarısız Adalet Partisi iktidarını değiştirmek kararını vereceği gün olacaktır.

Hepinizi oylarınızla bu karara katılmaya çağırıyorum. Sandık başına gidiniz ve oylarınızla Türkiye’nin bozuk düzenine ve Adalet Partisi iktidarına son veriniz. Hepinizi candan selâmlar, esenlikler dilerim.

 

 

 

 

Seçim Günü Oy Kullanırken Gazetecilerle..[269]

(...) İnönü, saat 10.30’da evinden çıkarken gazetecilerle şakalaşmış “Hadi gidiyoruz, keyfimiz yerinde” dedikten sonra gazetecilere oy kullanıp kullanma-dıklarını sormuştur.

Bir gazetecinin, “Geç kaldınız Paşam” demesi üzerine CHP Genel Başkanı, “Hangi geç kaldım? 10.30’da gidiyorum” cevabını vermiştir.

Seçimlerle ilgili olup olmadığı yolunda sorulan bir soru üzerine de İsmet İnönü şu karşılığı vermiştir:

“Çok ilgiliyiz. Seçimle ilgisiz olur muyuz?”

Dün sabah saat 7.30’da uyandığını bildiren İnönü, bir soru üzerine, ortanın solunu bu seçimde seçmene daha iyi anlattıklarını bildirerek, seçim sonuçlarını evinden izleyeceğini söylemiştir.

Bir gazetecinin, “Parlâmento Dışı Muhalefet Cephesinin kurulduğunu” söyle-mesi üzerine İnönü, “Kendilerinde miymiş, hayır” karşılığını vermiş ve saat 10.30’da oyunu kullanacağı Çankaya İlkokuluna gelmiştir.

Burada bekleşen yurttaşların sevgi gösterileri ile karşılanan CHP Genel Başkanı, kendisini alkışlayan yurttaşlara, “Oyunuzu kullandınız mı?” diye sormuş; elini öpmek isteyenlere “Geç kalacağız, bırakın” demiştir.

56 numaralı sandıkta önce İnönü ve daha sonra da eşi oy kullanmışlardır.

İnönü oyunu kullanmak üzere kabine girdikten sonra, gazeteciler, eşi Mevhibe İnönü’ye, “Hangi seçimde en fazla heyecanlandığını” sormuşlar ve “Oyumu her seferinde aynı heyecanla kullanırım” karşılığını almışlardır.

İsmet İnönü de aynı soruyu “Hepsine heyecanlı geldim” şeklinde cevaplamıştır.

Oyunu kullandıktan sonra da gazetecilerle şakalaşan İnönü, gazetecilerin bazı sorularına karşılık, “Propaganda yasak, yapmıyoruz” karşılığını vermiş, yaşını soran bir gazeteciye de “39” demiştir.

Bir gazetecinin “Seçmen kartınızı okur musunuz?” demesi üzerine seçmen kartını okuyan İnönü, doğum tarihinin 1884 olduğunu söylemiş, ancak 85 yılın 18 gün yaptığını belirtmiştir. (…)

 

 

 

 

Seçim Sonuçları Üzerine Gazetecilere Söyledikleri[270]

“Seçim her şeyden evvel Türkiye’de demokratik rejimin ilerleme kaydettiğini göstermekte memnuniyet vericidir. Demokratik evrimin ilerlemesinin ne kadar güçlüklerle dolu bir yoldan geçtiğini göstermesi bakımından uyarıcıdır. Memleke-timizin demokratik rejim içinde gelişeceğine ve bizim idealimiz olan sosyal ve ekonomik çarelerden gerçekleşeceğine inancım tamdır.”

Ana muhalefet partisi başkanı sözlerine şöyle devam etmiştir:

“CHP’nin parti olarak ne kadar güç aşamaları atlattığı anlaşılıyor. Parti olarak hem oy, hem de milletvekili sayısı bakımından ilerlemeler kaydettik. Tabiî gele-cekte daha fazla ve daha hızlı ilerlemeler için çalışmamız daha gayretli olacaktır.”

Bir gazetecinin siyasî hayatının geleceği bakımından sorduğu soruya da İnönü, “Gelecekte daha fazla ve daha hızı ilerlemeler için çalışmamız daha gayretli olacaktır” şeklindeki sözlerini ima ederek “Kararımı söylüyorum” diyerek siyasî hayata devam kararında olduğunu açıklamıştır.

İnönü, iktidara gelecek parti başkanını CHP adına telgrafla kutlayacağını belirtmiş, küçük partilerin seçimlerde başarı kazanamayışları için de, “Bu bir önemli olaydır. Tekâmülümüze hangi istikamette ne ölçüde etki yapacağını şu anda ölçemiyorum” diye konuşmuştur.

 

 

 

 

AP’nin Seçimlerdeki Başarısı Dolayısıyla AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e Gönderilen Kutlama Mesajı[271]

Sayın Süleyman Demirel

Adalet Partisi Genel Başkanı

Ankara

Seçimde başarı kazanmanızı saygı ile kutlarım stop devlet ve milletimize yüce hizmetler yapmanızı dilerim.

Cumhuriyet Halk Partisi

        Genel Başkanı

         İsmet İnönü

 

 

 

 

Seçimler Dolayısıyla YTP Genel Başkanı Yusuf Azizoğlu’nun Mesajına Verilen Yanıt[272]

(…) CHP Genel Başkanı İnönü ise, YTP Genel Başkanı Yusuf Azizoğlu’na bugün gönderdiği telgrafta, “12 Ekim seçimlerinde Yeni Türkiye Partisi, yüksek başkanlığınızda çok yararlı çalışmıştır. Gelecek günlere güveninizin sağlam olduğuna eminim. Tebrikinize teşekkürlerimi ve Partiniz için en iyi dileklerimi saygı ile sunarım” demektedir.

 

 

 

 

Seçimlerin Ardından CHP İl ve İlçe Başkanlıklarına Gönderilen Genelge[273]

Partimiz 12 Ekim 1969 Milletvekili seçimlerinden başarı ile çıkmıştır. Henüz, Yüksek Seçim Kurulu resmî açıklama yapmadığı, bazı illerden de tam bilgi alınmadığı için partilerin oy oranları ve milletvekili sayıları kesinlikle bilinemiyor.

Adalet Partisi’nin tek başına Hükûmet kurabileceği de Cumhuriyet Halk Partisi’nin de gücünü arttırmış olduğu şimdiden anlaşılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin oylarında, oy oranında ve milletvekili sayı-sında, 1965 seçimlerine göre yükseliş olmuştur.

Devrimci bir tutum izleyen, halk yararına köklü bir düzen değişikliği yapmak isteyen, o yüzden de birçok güçlü kişileri ve çevreleri karşısına alan bir partinin, kendi içinde büyük bir bölünme geçirdikten sonra bu sonucu elde edebilmesi bir başarıdır.

Tasarladığımız düzen değişikliğini, halka, özellikle böyle bir düzen değişik-liğinden en başta yararlanacak olan köylü yurttaşlarımıza anlatabilmek için ne kadar az zamanımız ve ne kadar kıt imkânımız bulunduğu göz önünde tutulursa, parti olarak kazandığımız başarının önemi daha da artar.

Bu başarıda ülkücü parti örgütümüzün büyük şeref payı vardır.

Ağır maddi sıkıntılar içinde çalışan partililerimiz üstün çaba göstermişlerdir; Genel Merkezin, kurultaydan aldığı esinle ve İller Temsilcileriyle birlikte karar-laştırdığı seçim stratejisini ahenkli ve tutarlı olarak yürütmüşlerdir. Şimdiye kadar partimize yöneltilen iftiraları geniş ölçüde etkisiz bırakmışlardır.

Parti örgütümüzün değerli yönetici ve üyelerine ve oylarıyla bizi destekleyen aziz ülküdaşlarımıza şükranlarımı sunarım. Milletvekili seçilen arkadaşlarımızı da, seçim kampanyasında gayret gösteren adaylarımızı da kutlarım.

Cumhuriyet Halk Partisi, küçük partilerin varlıklarını koruyabilmelerine ve gelişebilmelerine yardımcı olmak için, üzerine düşen ödevi yapmıştır. Buna rağmen küçük partiler bu seçimden zayıflayarak çıkmışlardır. Parlâmento içinde ve dışında muhalefet ödevinin ağır yükü, eskisinden daha büyük ölçüde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin omuzlarında kalmıştır.

Bu şerefli ödevi yerine getirirken yalnız iktidarı yapıcı biçimde denetlemekle, uyarmakla kalmayacağız; sorunların kendi ilkelerimiz ve programımız açısından çözüm yollarını da göstereceğiz.

Kalkınmanın, halk çoğunluğunu yoksulluktan kurtarmanın ve Türkiye’de adaletli bir düzen kurmanın, bu seçimlere girerken açıkladığımız Düzen Değişikliği Programı ile sağlanabileceğine inanıyoruz. Böyle bir düzen değişikliğini Türk toplumuna benimsetebilmemize, muhalefette bulunmamız engel değildir. Cumhuriyet Halk Partisi bunda başarı gösterdiği ölçüde, devletimize, halkımıza hizmet etmiş ve iktidara daha da yaklaşmış olacaktır.

Demokratik rejim, dâvamızı, halkçı tutumumuzu ve Düzen Değişikliği Programımızı halka anlatabilme imkânını bize en geniş ölçüde sağlayan rejimdir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurduğu bu rejime ve demokratik rejim içinde beliren halk iradesine saygı göstererek yapacağımız sabırlı, azimli çalış-ma Cumhuriyet Halk Partisi’ni her gün daha çok güçlendirecektir, güçlendir-mektedir.

Bütün partili arkadaşlarım geleceği güvenle bakmalıdırlar. Dâvalarının haklılığına inanarak çalışmalıdırlar.

Vatandaşlar arasında parti münasebetleri, özgür bir milletin kanunî hakları içinde karşılıklı sevgi ve saygı duyguları ile yürütülmelidir. Memleketin esenliği, Anayasa haklarının iyi niyetle işlemesine bağlıdır. Vatandaşların huzur içinde yaşamalarını, çalışmalarını sağlamak, iktidar da olsun, muhalefette olsun, bütün siyasal partilerin ortak ödevidir. Bunu hiçbir zaman gözden uzak tutmamalıyız.

Size ve bütün partili arkadaşlarıma başarılar, mutluluklar dilerim. Sevgiler, saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Demokratik Rejim ve Seçim Sonrası Gündemlere İlişkin Yapılan Konuşma[274]

Sayın arkadaşlarım,

Hepinizi saygı ile selâmlıyorum, güvenle dolu olarak sizinle memlekette çetin ve büyük hizmetler yapabileceğimize inanarak sizi selâmlıyorum.

Millet Meclisinde önemli bir ödev deruhte ediyoruz. Ödev duygusunun bizde hâkim olduğuna eminim. Siyaset, büyük bir sanattır. Mütevazı bir geçinme ile en büyük millet ve devlet işlerini ehliyetle yapma hırsını ve aşkını yaşayan insanlar yapar bu sanatı.

Ana muhalefet partisi olarak şöyle bir kararla Meclis toplantısına geleceğiz. Şikâyetlerimiz çoktur. Çok partili hayatta, vatandaşların münasebetlerinde, konularında olumlu ve olumsuz çok olaylardan geçmişizdir. Bizden de şikâyet edilmiştir. Demokratik rejim içinde tek dereceli seçimle siyasî hayata geçmişizdir. Buna ister reform deyiniz, ister tekâmül deyiniz, isterseniz hamle deyiniz, hangisini söylerseniz söyleyin bunların değeri vardır. Büyük bir adım atmışızdır. Bunun çok çilesini çekmişizdir. Çok tarizine uğradık ve bunun çilesi bitmedi. İyileşme, düzelme olmaktadır. Başladığımız zamana nispetle vatandaş olarak, çok ilerleme kaydetmişizdir. Bununla beraber, hâlâ düzelmesi lâzım gelen eksikliklerimiz, ıstıraplı konularımız vardır. Bunları düzelttirmeye çalışırız.

İktidarla iyi ilişki

Başlangıçta bir siyaset yolu tutmamız lâzımdır. Uysal ve iyi geçinme niyeti, başlangıç için esas bir tutumdur. İyi geçinme niyeti ile Meclisin çalışmasına başlıyoruz. Çekişme zihniyeti ile değil ve halis Türkçe manâsı çok sert olmasın, dalaşma zihniyeti ile değil. İktidarın ve ana muhalefet partisinin münasebet-lerinde olumlu, art düşüncesiz ilişkilerini sağlayabilirsek belki bir çok iyileş-meyi zahmetsizce yapabiliriz.

İktidar Partisi ile iyi bir münasebet ve iyileşme zihniyeti içinde işe başlı-yoruz. Bu, esaslı bir stratejidir. Ne sonuç alırız, nelere mecbur oluruz, şimdiden bunu kestirmeye imkân yoktur. Önümüzdeki meseleler çoktur, geniştir ve geçirdiğimiz imtihan önemlidir.

Anayasa değişikliği

Önümüzdeki meseleler çoktur diyoruz. Bu meseleler içinde Anayasa deği-şiklikleri vardır. Geçen Mecliste kalan siyasî haklar, Anayasa değişikliği ister. Millet Meclisinden geçmiştir, Senatodan da geçmesi beklenir. Prensip olarak bütün partiler tarafından, İktidar Partisi tarafından da kabul edilmiş bir konudur. Tatbiki, sonuçlandırılması münakaşalı bir duruma girmiştir. Teferruatına bugün girilmesine sebep yoktur. Ama hal olunacak bir Anayasa meselesi olarak önümüzde duruyor.

Orman suçlarının affı

Seçim bildirgemizde bir taahhüdümüz vardır. Orman suçlarının affedilmesini önleyen Anayasa hükmünü değiştirerek bu engeli kaldırmak.. Ümit ederim bunu kolaylıkla geçirebiliriz.

Anayasa Mahkemesi ile Yüksek Hâkimler Kurulu üyelerinin seçimlerinin Meclisin tamamen dışında kalması yolunda da bir düşüncemiz vardır. Buna ait iktidar düşüncesini bilmiyoruz. Bunun üzerinde de çalışacağız.

Bunlar dışında da iktidarın düşündüğü bir çok Anayasa değişiklikleri niyeti vardır. Kamu oyuna akseden bilgilere göre iktidarın düşündüğü Anayasa değişiklikleri bizim kanaatlarımıza aykırıdır ve geçirilmesi mümkün değildir.

Demokratik rejim

Arkadaşlarım:

Şu anda yaptığım, büyük meselelerin önümüzdeki Mecliste ve zamanda göreceği muameleler üzerine eğilme, kuş bakışı gözden geçirmektir. Bütün bunlar için de bir temel rejim meselemiz vardır. O da demokratik rejimin korunması ve her türlü düzeltmeyi, değiştirmeyi ve ilerlemeyi demokratik rejim içinde yaşayan ve o rejim içinde deva arayan bir siyasî hayat temelinin korunmasıdır. Biz, demokratik rejim içinde her dâva hallolunmalıdır, hallolunabilir iddiasındayız. Buna samimî olarak inanmışızdır, bu yolda sebat edeceğiz. Bu yolda sonuna kadar vatandaşı inandırmaya çalışacağız. İktidarı bu yoldan ayrılmamaya her surette mecbur edeceğiz.

Gözü kararmış azlıklar

Demokratik rejim içinde büyük işler yapılamaz, ıslahât yapılamaz, devrim yapılamaz zihniyeti memlekette vardır. Bu zihniyet bir bakıma azlıktadır, bir bakıma hareketli ve güçlü ellerdedir. Bunu behemehal sağlamak isterler, bunu sağlamak için partiler içinde kendilerine destek bulmaya çalışırlar. Kanun dışı darbeye kadar her türlü macerayı tecrübe etmeye heves edecek kadar istidatlı, gözü kararmış olan azlıklar vardır. Bunların hevesleri karşısında, CHP olarak yenilmez, bertaraf edilmez bir güç ve bir dağ parçası olarak sebat edeceğiz. Hiçbir vesile, sebep ve iddia ile demokratik rejimi bertaraf edip onu çiğneyerek bir memleket idaresi kurmalarına asla müsaade etmeyeceğiz.

Arkadaşlarım ciddî bir kanaatle söylüyorum, her birinizin gözlerine dikkatle baktım. Büyük dâvaları çözümlemek için bütün güçleri gözlerinizde ve yüzlerinizde gördüm. Beraber çalışacağız ve inanıyorum başaracağız.

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel’in Amerikalı Kozmonotlar İçin Verdiği Yemekte Kozmonotlarla..[275]

(…)

Demireller astronotları karşılamışlar ve sonra da İnönüler’le tanıştırmışlardır. İnönü, CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit aracılığı ile Armstrong’a “Çok şerefli bir iş başardınız” demiştir. Ay fatihi buna, “Başarımız binlerce insanın hizmetiyle oldu” karşılığını vermiştir. İnönü bundan sonra, “Ama binlerce insanı siz temsil ettiniz” karşılığını vermiştir. İnönü bundan sonra üç astronottan bazı teknik bilgiler almış ve anlatılanları hayretle dinlemiştir. (...)

 

 

 

 

Yeni Seçilen CHP Milletvekilleri ile Ziyaret Edilen Anıt Kabir Özel Defterine Yazılanlar[276]

Büyük Atatürk’ün huzurunda Cumhuriyet Halk Partisi 3. dönem 1. Meclis grubu, bütün üyelerinin derin saygı duruşları ve ebedi bağlılıkları.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Anıt Kabir Ziyaretinden Sonra Milletvekilleri ile Yapılan Sohbet[277]

CHP Genel Başkanı, Anıt Kabir’deki törenden sonra Milletvekilleri ile şakalaşmış, güçlü olduklarını belirttikten sonra, Millet Meclisinin ilk günkü toplantısında toplantıyı idare etmesi ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Herkes kendine göre yemin edecek diye bir şey kulağıma geldi. Kararlıydım. Teker teker bütün yeminleri izledim. Tam muhalefet gösterecektim.”

Bazı milletvekillerinin, 6.5 saat aynı yerde oturmasını kastederek, yorulup yorulmadığını sormaları üzerine İnönü, yorulmadığını söylemiş ve “Hiç oradan Meclisi seyretmemiştim” demiştir.

Meclisin ilk toplantısında hasta olan iki kişi dışında 142 CHP’linin hazır bulunduğunun söylenmesi üzerine İnönü, memnunluğunu belirtmiş ve şöyle demiştir:

“İstemediğimiz hiçbir şeyi yaptırmayız. Her gün tesir etmekteyiz.”

 

 

 

 

Eski Erzincan Milletvekili Behçet Kemal Çağlar’ın Ölümü Üzerine Verilen Demeç[278]

Behçet Kemal Çağlar’ın ölümü haberi ağır bir sarsıntı gibi yüreğime çök-müştür.

İnsanoğlunun dayanamayacağı zannolunan büyük acılara sonunda boyun eğdiğini Behçet Kemal Çağlar’da bir daha tecrübe ettim.

Şimdi düşünerek kaybımızın önemini söyleyeceğim: Behçet Kemal Çağlar her niteliğiyle bir Cumhuriyet evlâdıdır. Yeni gençliğin aşkını ve iradesini benimsemiştir.

Atatürk’ten ayrıldığımızdan beri geçen 31 yıl içinde Atatürk’ü ve eserlerini savunmaktan bir gün geri kalmamış olan örnektir.

Başlı başına bir âlemdi.. Politikaya sığmadı. Başına buyruk olarak vatandaşları, hepimize kutsal bir yeni kuşak anlayışını dile getirdi.

Behçet Kemal Çağlar’ı nesiller boyunca dünkü gibi taze olarak hatırlayacağız.

Geniş yüreğinin, sınırsız devrim aşkının etkilerini benliğimizde duyacağız.

Aziz Behçet Kemal! Çağlayarak yaşadın.. Ruhlarımızda senin çağlamanın muzaffer seslerini daima taşıyacağız.

 

 

 

 

Cumhuriyetin 46. Yıldönümü Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[279]

46. Cumhuriyet Bayramını, ümitlerle dolu olarak kutluyoruz.

Cumhuriyetimizin kurucusu ve Cumhuriyeti yaşatan, ona ruh katan bütün devrimlerin yapıcısı büyük Atatürk’ü minnetle anıyoruz.

Bizim Cumhuriyet Bayramımız, gerçek anlamı ile bir ölüm dirim savaşında emsalsiz bir zaferle gerçekleşen Kurtuluş’un yıldönümüdür.

Bu yüzyılda yazılmış olan bir İngiliz tarihi, Türkler’in Avrupa’dan çıkarılması fırsatının iki defa göründüğünü söyler. Birincisinin 1444 yılında geldiğini, diğerinin de 1921’de ele geçtiğini, her iki fırsatın da kaçırıldığını belirtir. Aslın-da en büyük tehlike 1920-1922’de atlatılmıştır.

Avrupa Türk İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorları elinde büyük zaferler kazanıp genişledikten sonra, İmparatorluk idaresinin, akılların almayacağı derecede değersiz ve zararlı hale gelmesiyle, 1920’de Türk Milleti büyük tehlike içine girmiş, fakat bundan kurtulmuştur.

Millet fedakârlık yaptı. Fedakârlığın hududu yoktu. Milletin Ordusu büyük kahramanlık gösterdi. Vatansever şuurda ve askerlik sanatında yüksek bir değer ispat etti. Milletin ve Ordunun bu vasıfları büyük Atatürk’ün dehası içinde teşkilâtlandı, tatbike kondu; her anlamıyla bu yüzyılın sağlam temelleri üzerine bir devlet kuruldu.

İç ve dış emniyet birinci kaygımızdır

Cumhuriyet Bayramı, bu doğuş şartlarını bize her dönüm yılında hatırlatma-lıdır. Millet olarak, dünya şartları içinde görecek vazifelerimiz ve tamamlanacak işlerimiz vardır. İç ve dış emniyet meselesi birinci derecede kaygımızdır.

Demokratik rejim süratle tekâmül yolundadır

Millet kaderinin başlıca sevk ve idare müessesesi, demokratik rejim içinde çalışan Millet Parlâmentosudur. Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Seçimle gelen Parlâmentosu ve meşru hükûmetleri ile, ordusu, yargıçları ile özerk müesseseleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milletinin itibarına, saygısına layık bir sorumluluk ahengi içinde bulunacaktır.

Demokratik rejim, Cumhuriyet devrinde sürekli bir tekâmül yolundadır. Her milletin geçirdiği tekâmül güçlüklerini biz de geçiriyoruz.

Benim kanaatim odur ki, zor ve sarp yollardan geçen bu tekâmül çabasında, siyaset adamları olarak, birbirlerimizle çok tartışmamız olmakla beraber, az görünen bir süratle de olsa mütemadiyen ilerlemekteyiz.

Rejimimizi çıkmaz hale getirme çabaları vardır bu çabalar muvaffak olmayacaktır

İçerden ve dışardan demokratik rejimimizi çıkmaz göstermek ve çıkmaz hale getirmek için çabalar vardır. Bu çabalar muvaffak olmayacaktır.

Milletimiz, sosyal adalet ve sosyal güvenlik yolunda yeni ufuklara yönelmek arzusundadır.

Türk halkını daha mutlu ve müreffeh kılacak reformları yapmak, çocukları-mızın ve gençlerimizin geleceğe tam bir imkân eşitliği içinde hazırlanabilmelerini sağlayıcı şartları gerçekleştirmek, Türk toplumunu ve Türk demokrasisini güçlen-dirmenin vazgeçilmez gereğidir.

Bu hamleler yapıldıkça, demokratik rejim, daha sağlam sosyal, ekonomik, kültürel temellere kavuşmuş olacaktır.

İktidarla bu bakımdan ciddî tartışmamız vardır.

İktidardaki parti ile aramızda, demokratik rejimin böyle temellere kavuştu-rulması bakımından ciddî tartışmalar vardır. Bu tartışmalar demokratik rejimin icabıdır ve kuvvetidir.

Halkımız, sorunlarını, demokratik rejim içinde çözmektir.

Rejimi zayıflatacak her hareketin karşısında olacağız

Bu sorunların çıkabileceği noktaya doğru ilerlerken, devleti, rejimi zayıfla-tabilecek her hareketin, kesin kararla karşısında olacağız.

Siyasetçiler olarak vazifelerimizi izliyoruz. Kudretli bir Milletin çalışkan evlatlarıyız. Geleceğe ümitle [okunamadı] bakıyoruz.

Bu iyimser duygular içinde vatandaşlarımı kutluyorum.

 

 

 

 

Cumhuriyetin 46. Yıldönümü Dolayısıyla TRT’ye Verilen Demeç[280]

Cumhuriyet Bayramını idrak ediyoruz, Cumhuriyet bayramının bizim için her memleketteki emsalinden ayrı bir değeri ve önemi vardır. Cumhuriyet bayramı Türk vatanının geçirdiği tehlikeden kurtuluşu ifade etmektedir.”

Cumhuriyet Bayramı, bir milletin başına gelebilecek en çetin istilâya karşı milletimizin kahramanlığı, milletimizin fedakârlığı ve millet ordusunun kudreti ile kazanılmış bir zaferin sonucudur.

Bu bayram 47. Cumhuriyet Bayramıdır. Tarihimizde en uzun emniyet ve istikrar devrini göstermektedir, bugünler kurtuluşumuzun ve cumhuriyetimizin temeli olan devrimlerin bulucusu, ruhu ve uygulayıcısı olan Büyük Atatürk’ü tam bir minnetle anacağımız günlerdir. Nihayet bu akşam tek dereceli büyük seçimden sonra demokratik rejimin işlemesini ifade eden özel bir değer taşımaktadır. Yeni bir parlâmentonun, yeni milletvekillerinin anlayış ve azimle çalışmak kararı ile toplandıkları günlere rastlamaktadır. Devlet ve millet olarak bir hamle önündeyiz, ümitlerle doluyuz. Müesseselerimize güvenimiz ve saygımız tamdır. Anayasamız yargı müesseselerine en yüksek derecesine kadar kurmuştur. Ordumuz milletçe en değerli varlığımızdır. Ordumuz en yaşlı ve tecrübeli büyük kumandanı ve geniş hizmet ufuklarına istidatlı genç subayı ile, şuurlu bağlı olarak görev başındadır. Bütün, bu müesseseleri idare edecek olan siyasî kudret tek dereceli seçimle gelen ve sorumluluğunu bilen Büyük Millet Meclisinin elindedir.

Cumhuriyet Bayramında milletimizin büyük varlıklarını güvenle ve gururla hatırlayarak sevinmeliyiz. Vatandaşlarımı milletimizin daima ilerleyeceği ve yükseleceği emniyeti içinde saygı ile kutluyorum.

 

 

 

 

Anıt Kabir’deki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenlerinde Gazeteciler ve Bir Yurttaş ile Yapılan Sohbet[281]

(...)

İnönü, bir gazetecinin, “Herkes Cumhuriyetin 46. yıldönümü derken siz niçin 47. Bayram diyorsunuz?” şeklindeki sorusuna şu karşılığı vermiştir:

“46. yıldönümü ama, 47. Bayram. Çünkü, Cumhuriyetin ilân edildiği gün birinci bayram idi.”

İnönü, gazetecilerin parlâmento dışı muhalefet konusunda sordukları soruya “Pek meşgul olmadım” karşılığını vermiş, bayram mesajındaki iç ve dış tehlike sözlerinden neyi kastettiği sorulduğunda ise şöyle demiştir:

“Genel olarak Cumhuriyete gelebilecek tehlikeler konusunu bahis mevzuu ettim. Belli bir konuya işaret koymak maksadım yoktu.”

Bu arada, İnönü, yılların foto muhabiri Hüseyin Ezer’le şakalaşmış, gazete-cilerin, kaç kere fotoğrafını çektiğini sormaları üzerine “İçimizde hiç kimse sayamaz onu” karşılığını vermiştir.

Hüseyin Ezer, mesleğe yeni başlattığı oğlunu İnönü’ye takdim edince, İnönü “Gelin bakayım, hanginizin boyu uzun” diye Ezer’e takılmıştır.

CHP Genel Başkanı gazetecilerle şakalaşırken, Niyazi Gürsu adlı bir yurttaş İnönü’nün yanına gelerek İzmirli olduğunu, 10 yıldan beri elini öpmek için Ankara’ya geldiğini, ancak bugün fırsat bulabildiğini söylemiş ve aralarında şu konuşma geçmiştir:

İnönü–Demek kısmet Cumhuriyet Bayramında imiş, nasıl İzmir güzel mi?

Gürsu–Evet çok güzel. Ankara’dan da güzel.

İnönü–Yüzümüze karşı nasıl da çalım atıyor.

Gürsu–8 Eylül 1922 gecesinde Atatürk, Kemalpaşa’da kalmış. Ancak, ora-daki kayıtlarda sizden bahsedilmiyor. Siz yok mu idiniz?

İnönü–Biz İzmir’e beraber girdik. Gece orada kaldığımızı hatırlamıyorum. Belkahve’de beraber idik. Ondan sonra Atatürk oraya gitmiş olabilir. Beraber geçtik ve beraber gittik İzmir’e.

Anıt Kabir’deki törenden ayrılırken İnönü Başbakan Demirel’e yaklaşmış ve şu soruyu sormuştur:

“Sayın Başbakanım, söyle bakalım merdivenler kaç basamak?”

Demirel, bu soru üzerine, “Ben saymadım. Dört sene önce söylemiştiniz. Aklımda tutuyorum” karşılığını vermiştir.

 

 

 

 

MBG Üyeleri ile Görüşmeye İlişkin Milliyet Gazetesi’nde Çıkan Bir Yazı Üzerine Yapılan Açıklama[282]

Milliyet Gazetesi’nde çıkan yazıyı ve General Mucip Ataklı’nın cevabını gördüm.

Millî Birlik Gurubunun Sayın Başkanını görüşmek üzere davet ettim. Üç kişi gelmek istediklerini söylediler, kabul ettim. Sayın Orgeneral Fahri Özdilek, Sayın General Mucip Ataklı ve Sayın Mehmet Özgüneş geldiler. Muhtelif meseleler arasında siyasî haklar meselesini de görüştük. Millî Birlik Gurubundaki arkadaşlar, Sayın Ataklı’nın açıkladığı gibi, siyasî affın çıkmamasını mahzurlu bulduklarını nihayete kadar söylediler. Her zaman olduğu gibi fikirlerimizi, her iki taraf, açık ve kesin olarak söylüyorduk. Neticede görüşlerimizi muhafaza ederek ayrıldık.

Kamuoyuna bildirmek isterim ki..

Bu görüşmede kullanılan ve benim kullandığım kelimeler ve tabirler hatırımdadır. Senato Gurubumuzu Grup kararına bağlamamaklığımızı, herkesin kararda serbest bırakılmasını istediler. Bunun mümkün olmadığını, Senato Gurubumuzun parti kararına tabi olmasının, tabiî olduğunda ısrar ettim. Bu arada muhtelif ihtimallere ait sözler geçti. Birçok şey söylendi, hepsi hatırımdadır. Sayın General Ataklı’nın dediği gibi, “Benim kanım sizi boğar” cümlesi aynı ile tarafımdan söylenmemiştir. Mesele bundan ibarettir.

Bu vesile ile kamu oyuna bildirmek isterim ki, İnönü, Celâl Bayar’a söz vermiştir veya Celâl Bayar’dan bazı sözler almıştır, gibi haberlerin ve imaların aslı yoktur. İnönü ile Bayar arasındaki münasebet kamu oyu önünde cereyan etmiştir. Aralarında, kamu oyunun bilmediği tek taraflı veya karşılıklı söz verme ve alma yoktur.

27 Mayıs’ın ilk gününden beri

İnönü, tek taraflı olarak, vazife sandığı bir politikayı 27 Mayıs’ın ilk gününden beri ayni ile tâkip etmiştir. Hükûmet programlarındaki sözlerine uygun olarak düşmanlık kalmaması için her vesile ile çalışmıştır.

Aynı ile Sayın Celâl Bayar kamu oyu önünde söylediklerinin dışında, İnönü’ye hiçbir taahhüde girmemiştir.

Fikirlerinde ve kararlarında serbest bulunmuştur ve bulunmaktadır.

Seçim bildirgemizde ifade edilmiştir

Siyasî hakların iadesi meselesini bizim ilk günden beri tâkip ettiğimiz politikanın icabı olduğu gibi, Millet Meclisindeki beyanlarımla her tarafı izah edilmiş ve seçim bildirgemizde açıktan kamu oyuna karşı ifade edilmiştir.

 

 

 

 

İÜ ve İTÜ’nün Yeni Rektörleri Nazım Terzioğlu ile Kazım Ergin’e Gönderilen Kutlama Mesajı[283]

Rektörlüğe seçilmenizi saygı ile tebrik ederim. Rektörlüğünüz esnasında Üniversiteye ve milletimize yüce hizmetler yapacağınıza eminiz. Çok önemli vazifenizde başarılarınızı saygılarımla dilerim.

 

 

 

 

TŞOF Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj[284]

Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Kongre Divanı Sayın Başkanlığına,

Şoförler ve otomobilcilerimizin meseleleri ile yakından ilgiliyiz. Sosyal güvenlik, ekonomik şartlar ve nihayet memleket ölçüsünde otomobil trafiğinin ihtiyaçları ve istekleri bizim için çok önemli konulardır.

Kongrenizden bizim bildiklerimizi aydınlatıp genişletecek bilgiler ve ışıklar bekliyoruz. CHP olarak şoför mesleğimizin sosyal ve ekonomik ve halk [okunamadı] ihtiyaçlarını düzeltebilmeyi her gün kesin bir ihtiyaç olarak gözlerimizle gördüğümüze emin olabilirsiniz.

Kongrenize verimli çalışma ve aydınlatma ile geçecek geniş başarılar dileriz.

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında TBMM Başkanlık Divanı Seçimleri Üzerine Yapılan Konuşma[285]

Sevgili arkadaşlarım,

Önemli bir müzakere yapıyoruz. Bu müzakerenin önemi, görüştüğümüz konunun öneminden daha ileridir. Çünkü ilk Meclis toplantısında yeni seçimden sonra münasebetimiz ve mücadelemiz nasıl olacak? Bunun örneğini vermiş olacağız. Bu bakımdan bence müzakeremiz önemlidir.

Birbirine taban tabana karşı olan iki noktayı nazar burada izah edilmiştir. Her iki noktayı nazarın taraftarları vukufla konuştular, samimi olarak davaya bir hâl çaresi ve demokratik rejime iyi istikamette, verimli istikamette bir gelişme tarzı arama çabasındadırlar.

AP Meclis divanının seçimi meselesinde, bizim gösterdiğimiz uysal ve verimli bir demokratik rejim arzusuna ehemmiyet vermez görünmüştür. Çokluk kendi elindedir. İsabetli karar ve doğruluk; kendi çokluğunun verdiği hükümle meydana çıkacaktır, zihniyetini taşıyor görünüyorlar. Gerisi süsten ibarettir.

Azınlıkta olan, her şeyi olduğu gibi kabul etmek zorundadır; AP bu temayülü gösteriyor. Ve bu temayülü göstermesi çok esef verici bir olaydır. Çok temenni ederim ki, bu teşhiste yanılmış olayım. ‘Kuvvet elimizdedir. Muhalefetin imkânlarını kabul edemeyiz. Hak, bizim sözümüzden ibarettir’ nazariyesi ve arzusu, rejimi er geç ve mutlaka çıkmaza götürecek bir zihniyettir. Bu zihniyete karşı ve bunun dışında sağlı sollu ifrat taraftarlarını uyarmağa çalışacağız. Onları uyaramayız, ama ifrat arzularından memlekete hayır gelmeyeceğini takdir eden bir büyük seçmen çoğunluğu vardır. Buna inanmasak, muhalefet partisi olarak seçimlerde ve ondan sonraki görev takibinde kendimizi kontrol ederek dürüst bir şekilde çalışmak cesaretini kendimizde bulamayız. Biz inanırız ki, milletimiz anarşi istemiyor. Milletimiz dikta rejimi istemiyor. Millet, iyi geçinme içinde doğru tedbirler istiyor. Ve ekonomik, sosyal konularda bizim savunduğumuz esasları anlattığımız zaman, bunu oyu ile teyid etmesine mani olan güçlerin tesirinden kurtulmayı bilse yine bizi destekleyecektir. Biz böyle bir inançla davamızı yürütüyoruz.

AP büyük haksızlık yapmıştır

AP bu divan seçiminde aşikâr bir haksızlık yapmıştır. Parti idarecileri konuşmalarında daha dikkatli görünüyorlardı. Bir uyuşma çaresi arar sanılıyordu. Ve kendi gruplarındaki umumî temayülü göz önünde bulundurarak verebilecekleri genişliği kendi akılarınca verdiklerini sanıyorlardı. Zaten Meclis kürsüsünde konuştukları zaman kendilerine mensup olan Millet Meclisi Başkanını bizim takdir edip desteklememizi, o başkan için bir zayıflık ve kendilerinden uzak bulunması tarzında değerlendirdiler. Bu, tamamiyle sakat bir görüştür. Millet Meclisi, mücadeleli bir münasebet içinde bulunan, demokrasiye daha yeni başlamış sayılan bir memlekette iktidara ve muhalefete mensup milletvekillerinin Millet Meclisi Başkanlığında ittifak edebilmesi, büyük bir ilerleme hamlesidir. Başka memleketlerde bu misaller, asırlarca sonra görülebilmiştir. Bu gelişmeyi Parlamentomuz için çok verimli bir işaret saymak lâzımdı.

Bu ilerlemenin büyük şerefi de Adalet Partisi’ne ait olacaktır. Kendi arkadaşlarımdan birisi bütün Meclisin itimadını kazanacak bir ehliyet sahibi çıkmış ve bu değeri ispatlamıştır. Bir parti için kendi yetiştirdiği insanların bu kadar geniş ve zıt cereyanların takdirini toplamış bir başkan yetiştirebilmesi, büyük bir başarı sayılmalı idi. Oysa, ‘O muhalefet partisinin adamıdır, bizimle münasebeti yoktur’ tarzında küçümsenerek değerlendirilmiştir. Demek ki, AP içinde geçen zihniyet henüz budur. Asıl olan mücadele etmek, elinde kuvvet olunca onu kaba kuvvet haline getirecek surette aşırı hareket ve zihniyetten korkulur. Tamamiyle vardır, diye hüküm vermek erken, ama haksızlık olabilir. Onun için işaret ümit verici, teşvik edici değildir, diyorum.

GP ile beraber yürüyorlar..

Divan seçimi böyle bir zihniyet içinde cereyan etti. 13’te 4 biz alıyoruz. İktidar partisi 8 alıyor. Tam iki mislini. Oysa tam iki misli olarak iktidarda değildirler. Riyazi bir haksızlık vardır. Güven Partisi, kendilerinden ayırt edilemiyecek bir partidir. Beraber yürüyorlar ve hep beraber olacakları, açıktan beraber olacakları günler de belki gelecektir. Onun hazırlığı içindedirler. Biz de hesabımızda her ikisini bir terazi içinde mütalâa ederiz. Öyle hesab ederiz. Ve öyle hesab ettiğimiz halde yine yekûnları bizim partimizin Meclisteki mevcudumuzun iki misli değildir.

Millet Meclisi İç tüzüğü henüz yapılmadı. Senato İç tüzüğü örnek alınırsa, Meclis Divanındaki haksızlık aleyhimizde daha büyüktür. Bizim o değere göre 27 puanımıza karşı, şimdi Millet Meclisinde AP’nin almak istedikleri yerlere 66’yı buluyor. İki buçuk misli fazladır. Haksızlık aşikârdır.

Bu haksızlığı gidermek için gücümüzü Mecliste gösterelim. İştirak etmeyelim; Başkanlık Divanı teşekkül edemeden Meclis çalışamaz olsun. Bu suretle onları bizim arzumuzu tatbik etmeye icbar edelim.. İlk günde dediğimizi yapmak suretiyle büyük bir başarı ile çıkarırız.

Bu bir mücadele usulüdür. Ne yapılacaksa ilk anda ortaya koymak..

Ben pek az sayılmayacak bir tecrübe hayatı içinde, ilk anda son neticeye almak için mücadele etmek, böyle bir atılganlıkla işe başlamak tabiatında değilim. Ben hayatımda mücadeleyi, hesap ederek, iyi teşhis koymaya çalışarak, haksız olmamaya dikkat ederek yaparım. Onun için bütün silâhlarımızı ilk anda boşaltıp kendimizi son tecrübeye maruz bırakmayı doğru bulmam, tehlikeli bulurum. Çünkü ifrat tedbirlerinin mutlaka muvaffak olması mümkün değildir. Bir cemiyetin işleri atıl bırakılamaz. Hukukun üstünde yazılmamış bir esaslı kanun vardır. Bir cemiyetin işi mutlaka yürütülmek lâzımdır. Anayasamız Anayasa Mahkemesine gitme yolunu bize açmıştır.

Söyleyeceğimizin hepsini söyledik. Haksızdır gördüğümüz muamele.. Bunun için Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Bunda insaflı, temkinli, kararlı insanların yapabileceği soğukkanlılıkla bir yol açılmış olmasının kuvveti vardır.

Daha yeni başlıyoruz. İyi niyetle başlıyoruz. Fakat önümüzde 4 sene gibi uzun bir çalışma zamanı vardır. Bu çalışma zamanında iktidarla aramızda ciddi ayrılıklar vardır. Birbirinden siyasî prensiplerden uzak olarak uzlaşılması mümkün olmayacak surette ayrı ilkeler üzerinde Meclise gelmişizdir. Her adımda karşı karşıya geleceğiz.

Anayasa Mahkemesi, haksızlıklarına karar verdiğinde, belki de adalete meydan okuyan bir hale geleceklerdir. En sert usulleri tatbik etmek için acele etmeye lüzum yoktur. Mücadeleci insanlar olarak sağlam hesaplarla doğru yolda sebat ederek kanun yolunu, adalet yolunu ihmal etmemeliyiz.

Adaylarımızı gösterelim. Seçimlere sükûnetle girelim.

 

 

 

 

Celal Bayar’ı Kutlama ile İlgili Bir Soruya Verilen Yanıt[286]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Siyasî hakkına kavuşan Celâl Bayar’ı kutladınız mı?” sorusunu “Vazifemizi yaptık” diye cevaplandırmıştır.

 

 

 

 

TÜRK-PERSEN 2. Genel Kurulu’na Gönderilen Mesaj[287]

Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu Kongresi, bünyemizde büyük meselelerin, haklı ve adaletli ve devlet sorumluluğuna karşı anlayışlı bir çözüm yoluna varması için çalışmaktadır. Bu kongresi de o çalışmanın bir yeni delilidir.

Kongreye başarılar dilerim.

Kamu personeli reformunun, ehliyetli bir kamu personeli hayatı sağlamak için, açık olan meselelerini tekrar edeyim: Haklı, adaletli ve devlete karşı sorumluluğunu bilen, anlayışında sağlam bir sosyal neticeye varabilmesini, idare başında bulunan sorumlulardan ve hakları tâkip etmek ödevinde olan örgütlerden önemle beklemekteyiz.

Size başarılar dilerim. Çalışmalarınızı yakın bir ilgi ile izleyeceğimize emin olunuz.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ümit Yaşar ile Yapılan Söyleşi[288]

“Demirel’in en beğendiğiniz bir yönüyle en beğenmediğiniz bir yönünü söyler misiniz?”

Sayın İnönü bu sorumu: “Ooh.. oh. Hiç böyle bir sual karşısında kalacağımı düşünmedim” diyerek cevaplandırdı önce. Sonra da bir süre düşünerek şunları söyledi:

–Bence; en sevilecek ve en ziyade takdir ettiğim tarafı, büyük çatışmayı, nihayet oraya yaklaşıldığı zaman, göze almamasıdır. Çatışıyor gidiyor, ısrar ediyor, büyük bir dalaşma olacağını kestirdiği vakit, tehir etmeyi tercih ediyor, ona bir çare bulmaya çalışıyor. Birçok insan bunu zayıflık diye alabilir. Bence; iyi yaradılışın bir tabiat neticesidir. Ve nihayet sorumluluk duygusudur, derim.

Sayın İnönü, sözünün burasında durdu. Öksürdükten sonra çayını yudumlamağa başladı. “Peki, Paşam” dedim. “Ya en beğenmediğiniz tarafı?”

Sayın İnönü’nün bunu cevaplandırdığı andaki ses tonunu, söyleyiş tarzını, edasını ve nihayet yüz ifadesini yazıyla anlatmak imkânsız. Âdeta, okul çağındaki bir çocuğun, arkadaşını şikâyet ederken takındığı saf, mâsum ve çocuksu bir tavır içinde:

–En beğenmediğim yönü, dedi, “Ne söylesem mutabıkım der, tam tersini yapar!

Sayın İnönü hayli neşelenmişti. Cevabını kendisi de beğenmiş olmalı ki tatlı tatlı gülümsüyordu. Fırsatı kaçırmadım: “Aşka inanır mısınız Paşam?” dedim.

–Nasıl? Neye?

–Aşka.

–Aşka! Hah ha!.. Hiç böyle bir sual karşısında kalacağımı bilmiyordum. Aşkı bir şairin anladığı mânâ ile bir politikacının anladığı mânâ arasında fark olacaktır. Bir politikacı için insanları sevmek, sevkı idare etmek durumunda bulunduğu insan topluluklarına kendini sevdirmek; akılla yürütülen bir aşktır.

(...)

Yanındaki bir başka koltukta da lütfen tercümanlığımızı yapacak olan Bülent Ecevit vardı. Beni Paşaya takdim etti. Paşa gülerek, “Ooo” dedi, “bu uzun favorilileri merak ederdim, neyse en meşhurlarından birini tanımış oldum.”

Efendim, işte bu sözden sonradır ki bendeniz favorileri de tarihe intikal etmiş oldu. Sayın İsmet Paşaya alenen teşekkürü bir borç bilirim.

Karşılıklı hal hatır sormadan sonra, konuşmaya başladık:

–Paşam, edebiyata meraklı mısınız? Gençlik yıllarınızda şiir yazdınız mı?

–Söyleyeyim; bizim gençliğimiz edebiyat merakı ile beraber geçer. Yazmasını severdik, iyi eserleri okumasını severdik. İçimizden istidadı olanlar şiir falan yazarlardı, ben şiir yazacak bahtiyarlardan olmadım. Nesir yaptım ve kendime göre de bir stil edindim, zannediyorum.

–Özellikle sevdiğiniz şairleri söyler misiniz?

–Şairleri şey edemem. Tayin edemem şairleri. Klâsik eski şairlerin hemen hepsini okumuşumdur. Bir çoğunu da ezberlemişimdir, falan. Böyle bir hayat geçirmişizdir. Yeni şairlerin de eserlerini okuyorum.

Zevkle okuyorum. Bu dili, bizim yeni dili en evvel, geniş ölçüde kullanmak cesaretini gösteren ve bu dili iyi kullanan şairlerimiz olmuştur. Belki bir şiiri hazırlamak, onun on misil bir nesri hazırlamaktan daha zor olsa gerektir. Bence en çok onlar muvaffak oluyorlar; yeni dili tanıtmakta ve genişletmekte.

–Paşam, sizce Mustafa Kemal’in devrimlerine günümüzde bir ihanet var mıdır?

–Cesaretli bir soru. Bu hükmü veremiyorum ben. Yalnız Büyük Atatürk’ün devrimleriyle doğuştan çelişkili durumda olan insanlar ve gruplar vardır. Eski âdetlere inananlar için şok, ağır olmuştur. Fakat bunları ikna etmek mümkündür. Benim demokratik rejime karar vermemi zorlayan sebeplerden birisi; serbest bir yazma ve söyleme devri içinde, bizim devrimlerin dayandığı toprağın ne kadar sağlam ve geniş olduğunu anlamak arzusuydu. İlk tereddütlerden sonra mukavemet ve siyasî istismar konusu bunlar üzerinde oldu. O devam eder… Mukavemet benim tahminimden daha az olmadı. Birçok yerde, birçok hesaplarda aldanmışımdır. Bunda olmadı. Bugün Büyük Atatürk’ün devrimlerini yapmaktan memnun olan güçlü ve geniş tabakalar vardır. 1950’de yeni harflerin kabulünden 22 sene geçmişti, nerdeyse siyasî hayatta, yeni harfler nesline de sıra gelmiş olacaktı. Ve o zaman irtica iki büyük engelle karşı karşıyaydı. Birisi yeni harfler, birisi de kadın hürriyeti. Eskiye dönüşü arzu edenler, işe bunlardan başlamak istemişlerdir. Böyle düşünenler bugün de vardır, ama güç ameliyattadırlar, bunda muvaffak olmayacaklardır. Onun için fazla telâşım yok benim. Başlangıçta arkadaşlarımdan Saracoğlu bu konuda çok endişelenmiş ve bana, “İrtica tekrar hortlar, uğraşılmaz hale gelebilir. Bundan endişe etmiyor musun?” diye çok sormuştur. Ben o zaman ciddî bir tehlike karşısında kalacağımıza inanmamıştım. Sonraları vakit vakit ciddî bir tehlike karşısında kalıyor muyuz diye endişe ettiğim oldu.

–Sizce Türkiye’nin en önemli meselesi nedir?

–Türkiye’nin önemli meselesi çok. Ama; sosyal ve nasyonal olarak ekonomik kalkınma en önde gelen meselemizdir. Bunun yanında bilimsel ve kültürel kalkınma da vardır. Bunlar o kadar girift, yapışık ve birbirine bağlı neticelerdir.

–Gençlik bunalımı ve sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz?

–Bu konu düşündüğüm meselelerin en önemlilerindendir. Geleceğimiz buna bağlıdır. Bu mesele aslında hocalarım darılmasın, hocaların omzunda olan bir ayrılıktan geliyor. Onlar gençlerin hayatını dolduramıyorlar ve gençlerin ihtiyacına cevap verecek vasıfları bulmakta geç kalıyorlar diye korkarım.

–Paşam, memlekete kazandırdığınız en büyük eser sizce hangisidir?

–Kim? Kim kazandırmış? Ben mi? Hah ha.. Daha biz kazandırmış olmak hesabında değiliz. Size uzun gelen zamanlar, benim için geçen haftaki meseleler gibidir. Yine de çok istediğiniz için söyleyeyim; politik olarak benim geçirdiğim olayların en önemlilerinden biri; tek dereceli seçimdir. Çok tehlikesi olacağından bahsedilmişti. Bugün bile, başlıca hatayı bunda gören yazarlar vardır. Üzerindeki münakaşa henüz bitmemiştir. Tarihi nasıl çıkacak bilmiyorum.

Çok ağırbaşlı bir sualden sonra şimdi de aksine çok hafiflerden birini sormak gerekiyordu:

–Peki Paşam mini eteği beğeniyor musunuz?

–Aaa. Ben bunu bir gazeteciden duymuştum. O zamana kadar farkında bile değildim. Şimdi de fazla bir fikrim yok.

–Konuştuğum bazı politikacılarımız mini etek için “Asrın en mühim icatla-rından biri” demişlerdi. Buna ne dersiniz?

–Yok.. Yokk.. Adam sen de.. Hiç böyle şey olur mu?

–Paşam, çok isteyip de gerçekleştiremediğiniz bir arzunuz oldu mu?

–Bütün hayatımız, tahakkuk etmeyen arzuların acısı ile geçer. Bir tane, iki tane değil ki! Politikacının en çok maruz olduğu ve dayanması gereken şey; muvaffakiyetsizlik ihtimalidir. Ona dayanabilmeli.

–Paşam sizi fazla yormamak için fazla soru sormayacağım. Müsaade ederseniz bir tek sorum daha kaldı.

–İyi ki fazla soru sormuyorsun. Hadi sor bakalım.

–Kendinizde en beğenmediğiniz huyunuz hangisidir?

–Birdenbire zihnimi toparlayabilsem; bulurum ben bunu. Çünkü çok zaman kendime “Zaten ben böyleyimdir, bunu yapamıyorum” demişimdir. Ama şimdi hatırlayamıyorum. Çoktur benim kendimde beğenmediğim taraflarım.

Ayrılırken, teşekkür ettikten sonra “Çok yordum sizi Paşam” dedim. Yine muzipçe güldü ve “Yoo..” dedi, “Politikacı olarak, artık sorumluluktan çekilmiş, köşede kendi başıma düşünür bir hale, esef ederim ki henüz gelmedim. Onun için yorulmuş da değilim. Bilâkis memnun oldum.”

 

 

 

 

Ramazan Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[289]

Ramazan Bayramını, vatandaşlarıma derin saygılarımla kutluyorum.

Ramazan Bayramı, dış politikada; bizi yakından ilgilendiren Kıbrıs ve Ortadoğu olayları kazanlığında gelmiştir.

Ramazan Bayramı, Helsinki’de başlayan ve bir bakıma dünya pazarlığı karakteri olması muhtemel büyük dış politika ihtimalleri içinde gelmiştir.

Ramazan Bayramı, iç politikada, bir görüşe göre çok çekişme içinde görün-düğümüz bir zamanın misafiridir.

Bütün bu meseleleri iç ve dış politika olarak, devlet ve millet ölçüsünde her ihtimali tartışıp görüşebilecek bir bütünlüğümüzü korumayı, siyasî partilere ve bütün kamu oyu sorumlularına hatırlatmak lâzımdır.

Üç günlük bir Bayram istirahatını vatandaşlarım hak etmişlerdir. Ondan sonra fikirce ve bedence çok çalışma devri gelecektir. Bu devre iyi yürekle hazırlanıyoruz.

Vatandaşlarıma sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.

 

 

 

 

“Önemli Sorunlar Ortasında Bayram” (Makale)*[290]

Ramazan Bayramı, önemli memleket sorunlarının ortasında gelmiştir. Bu sorunlar dış politikada olduğu gibi, iç politikanın da tartışma konularıdır.

Demokrasimizin bugünkü halinde, her meselemizi normal ortamlarda konuşacak hale gelmişizdir.

Önemli dış meseleleri bayram tebriki mesajımda biraz saymıştım. Fakat tekrar edeyim: Orta Doğu sebebiyle– dünya sulhünün geçirdiği büyük ihtimaller ortasında, Türkiye’nin durumu ve Türkiye’yi ilgilendiren Kıbrıs konusunun meçhul bir yola girmesi.. Bunların yanında dünya sulhu için Helsinki’de açılan konuşmanın varacağı sonuçlar. Bunlar dış politikamızın her zamandan ziyade dikkatle izlememiz lâzım gelen konulardır.

İç politikamızda sorunlarımız, Parlâmento içinde ve Parlâmento dışında bir çözüm yolu arayacak hareketli bir dönemden geçiyor. Bu konular bizi çok dikkatli çalıştıracaktır.

Memleket huzurunu ve bütünlüğünü temel tutan siyasî partilerin, hükûmetle beraber iç politika konularında verimli bir çalışma ve tartışma yapabileceklerini umuyorum.

Bu iyimserlik içinde üç günlük bayram tatilinde bütün vatandaşlarımın ve görevlilerin iyi vakit geçirmelerini ve sinirlerini dinlendirmelerini dilerim. Saygılarımla.

 

 

 

 

Bazı MYK Üyelerinin İstifası Üzerine Manisa, Gaziantep, Denizli ve Kayseri İl Başkanlıklarına Gönderilen Mesaj[291]

Milletvekiliniz ve Parti Meclisi üyesi Sayın Muammer Erten, Ali İhsan Göğüş, Hüdai Oral ve Mehmet Yüceler, son Parti Meclisinde Merkez Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa ettiler. Parti Meclisi geniş bilgi aldı ve şu kanaate vardı:

İstifa, siyasî hayatta bir görevlinin çalışma esnasında ihtilâfa düşüp çekil-meyi lüzumlu görmeleridir. Her resmî vazifede, her siyasî örgütte normal olarak işleyen bir usulün neticesidir.

Arkadaşımızın yayılmak ve gösterilmek istendiği gibi dış bir nedenle ilgisi yoktur. Genel Başkan, Genel Sekreter ve parti aleyhine en ufak bir küskünlük bahis konusu değildir. İstifa eden arkadaşlarla şahsen ve yeni Merkez Yönetim Kurulunun yakın sevgisi ve saygısı vardır. Bu tafsilatı veriyorum. Aramıza ayrılık ve fitne sokmak isteyenlere karşı uyanık bulunmanızı isterim, sevgiler sunarım.

 

 

 

 

Menemen Olaylarında Öldürülen Yedek Subay Öğretmen Kubilay’ın Ölüm Yıldönümü Dolayısıyla İzmir Radyosunda Yayınlanan Mesaj[292]

Kubilây’ın şehit olduğu olay, bugün gibi taze olarak hafızamdadır.

Ansızın meydana çıkan ve bütün şehri baskın halinde şaşkınlığa düşüren beş-altı kişilik derviş gurubu, Menemen’de, taassup gösterileriyle vatandaşları kışkırtmaya başlamıştı.

Kubilây adında bir genç yedek subay öğretmen, yalnız başına bunların kar-şısına dikilmiş, onları, olumsuz ve yakışıksız teşebbüslerinden vazgeçirmeye çalışmıştır.

Tartışma halinde bulunan bu ilişkide, derviş grubunun başkanı hiddetle-nerek Kubilây’ı yakalatmış ve meydanda yatırıp boğazından kesmişlerdir.

Olay Ankara’da, tahmin olunamayacak bir üzüntü, kırgınlık ve tepki duygu-ları yaratmıştır.

Olayların bundan sonraki gelişimi herkesçe bilinir.

Kubilây, devrim uğruna, vatan sevgisi ve bütünlüğü yolunda yalnız başına, kuvvet hesabı yapmayan bir idealist vatanseverin örneğidir.

Kubilây, millet yolunda canını her an fedaya hazır olan geleneksel Türk yaradılışının müstesna bir âbidesidir.

Bunca seneden sonra taze, canlı bir minnet duygusuyla Kubilay’a saygılar sunmaya kendimizi borçlu bilmeliyiz.

 

 

 

 

Gaziantep’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Abdülkadir Batur ile Mücahit ve Gaziler Cemiyeti Başkanı Tahsin Saracoğlu’na Gönderilen Mesaj[293]

Gaziantep’in 48. kurtuluş gününü kutluyoruz. Siz, büyük kahramanların memlekete hediyesi olan nesillerisiniz. Babalarınızla yaptığım gibi, sizinle de bu çok kıymetli bayramda beraber bulunmak isterdim.

Bu kurtuluş gününde babalarınızı ve dedelerinizi minnetle yad ediyoruz. Onların değerli evlâtlarına ve torunlarına sevgiler tebrikler gönderiyoruz.

 

 

 

 

Öğretmen Sorunlarıyla İlgili Başbakan Süleyman Demirel’e Gönderilen Mektup[294]

Ankara, 29 Aralık 1970

Sayın Başbakan,

Yıllardan beri devam eden bir huzursuzluğun sonucu olarak Türk öğretmeni, ülkemizde alışık olmadığımız bir boykotu bir süre uygulamak zorunda kalmıştır.

Eğitim ve öğretim gibi önemli ve mihnetli bir hizmeti Cumhuriyetin kuruluşundan beri feragatte ve başarı ile yürüten öğretmenlerimizin içinde bulunduğu huzursuzluğu size her fırsattan yararlanarak duyurmayı bir görev bilmiştim.

Öğretmen dâvalarına bizzat sahip çıkmanızın ve onları rast gele saldırıdan koruyacak en kuvvetli destek olmanızın öğretim hayatımızda genç öğretmenlerin umutla ve kazançla vazife görmelerine yardımcı olacağını daima anlatmaya çalıştım.

Öğretmenler Erzurum’da ve Manyas’ta size anlattığım şikâyetlerden sonra her yerde daimî olarak tâkip edilmişler ve mihnet içinde bırakılmışlardır.

Öğretmenlerimizin bugün karşısında bulundukları kanuna aykırı hareket ithamından evvel kanun içinde vazifelerini görebilmek imkânından sistemli ve devamlı olarak yoksun kılınmaları[nın], onları umutsuzluğa sevk ettiği kabul edilmelidir.

Devletin büyük meselelerini halletmek sorumluluğunu taşıyan Cumhuriyet Hükûmeti olayların asıl nedenini doğru takdir ederse, her olaydan hem çare bulmayı, hem geleceği ve hem devlet hizmetini kurtarmayı sağlayabilir.

Çoğalan haksızlıklar ve umutsuzluk

Kanun himayesinde bulunan sendikal haklarını kullanmaları yahut Türk Millî Eğitim amaçlarına göre Cumhuriyetin getirdiği lâik ve devrimci toplum düzenine uygun olarak eğitim yapmaktan ötürü görevlerinden alınmaları, öğretmenlerin yargı yerlerine sık sık başvurmaları günlük olaylar haline gelmiştir.

Haksızlıkların çoğalması başlı başına bir bunalım işareti olduktan başka, yargıçlardan alınan hükümleri idare makamlarına kabul ettirmenin zorlukları da hak sahiplerini umutsuzluğa düşürmektedir.

Bütün bu sebeplerin, mütemadiyen ıstırapa mahkûm edilen insanları nasıl bir ruh haletine düşüreceğini tahmin etmek güç değildir.

Son boykot olayını, uzun zamandan beri işleyen bir köklü derdi meydana çıkaran bir uyarı gibi görmekte isabet vardır.

İdare doğru yola yönelmelidir

İnsaf ile ve tecrübeli amirlerin anlayışı ile dert üzerine eğilirsek faydalı bir çıkar yol bulabiliriz.

Yıllardan beri sistemli olarak Cumhuriyet öğreticilerine reva görülen görüşün ve idarenin doğru istikamete yöneltilmesi artık tehir kabul etmez bir zaruret gibi gözlerimizin önünde canlanmıştır.

Öğretmenin geçimi ve özel ve resmî hayatı[nın] dikkate ve emniyete alınması lâzımdır.

Bu yolda bir düzeltme istikameti tutarsak olayları ona göre değerlendire-biliriz.

Bana verilen bilgilere göre, bir iki gün evvel görevine son verilen öğretmenler binleri bulmuştu. Son haberlere göre de öğretmenler içinde sendikalara mensup olanları ve olmayanları ayırt etmeye çalışarak boykota girenleri görevlerine iade de özel tertipler tâkip edilmektedir. Bu boykot münasebetiyle öğretmenlerin hepsine veya bir kısmına mahvedici cezalar tatbikine çalışmak yüksek idare zihniyetinin asla kabul edemeyeceği bir hata olur.

Cumhuriyet idaresinin eğitim düzenine ve öğretmenlere kıyasıya tahrip usulünü herhangi bir ölçüde devam sayması son derece zararlıdır.

İnsaf ile ve hepsini koruyup meselelerini halletmek kaygısı ile hareket edildiğini öğretmen camiasına anlatmak, bulunacak tedbirlerde etkili olmanın tek çaresidir.

Tamiri güç olacak usullerden sakınılmalıdır.

Sayın Başbakan, size bu mektubu öğretmen mesleğine ve öğretmenlere boykot münasebetiyle tamiri güç ve neticeleri devamlı ve ıstıraplı olacak usullerden mutlaka sakınılmasını rica etmek için yazıyorum.

Yetişmiş insanların ailelerini yeni yıla ümitsiz çıkarmaktan ve Cumhuriyetin başından beri değerlendirmeye çalıştığımız öğretmen mesleğini, halinden korkulacak bir çile ve mihnet yuvası gibi tanıtmaktan mutlaka sakınmak lâzım olduğunu ifade etmek için gönderiyorum.

Büyük ıstırap olayları iyi idare edilirse ferah verecek iyilikleri getirmenin de başlangıcı olabilir.

Cumhuriyet Hükûmeti patlayan öğretmen derdini iyi ıslahât devrinin başla-ması için başarı ile kullanabilir.

Olayı kısa zamanda geride ıstırap bırakmamış bir hale getirmenizi sizden önemle rica ederim.

Yüzlerce aileyi ümitsizlikten ve ümitsizliğin daha sürükleyeceği girişimlerden kurtarmak mümkündür.

Yakın zaman içinde tedbirlerinizin kurtarıcı ve düzeltici tesirlerini meydana çıkarmanızı dileyerek saygılar sunarım.

İsmet İnönü

 

 

 

 

Yeni Yıl Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[295]

1969 yılını iç politikada önemli tartışmalar ve büyük seçimlerle bitirdik. 1970 yılının, vatandaşla Cumhuriyet Hükûmeti arasında soğukkanlı ve karşılıklı ödev anlayışı içinde geçmesini dileriz. Ancak böyle bir karşılıklı dikkat ve saygı ortamı, huzur içinde yaşamayı ve emniyetle kalkınma yoluna girmeyi sağla-yabilir.

1969 yılının sonlarında, halledilmesi mutlâka lâzım olan meseleler çıkmıştır. Bu meseleler çok önemli olmakla beraber, anlaşmak isteyen bir idarede ve toplumda doğru yolu bulmanın da mümkün olduğu sorunlardır.

Sıra ile, kısa bir özet yapmak isterim:

Öğretmen boykotu konusunu sağduyulu iyi bir neticeye bağlamak mümkün-dür. Yirmi seneden beri, özellikle ilköğretimimize musallat olan sağ irticaın, tesirine nihayet verip, öğretimi koruyan bir tedbir ile bunalımı halletmek mümkündür.

İçinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik araştırma ve uygulama devrinde, taraflı etkilere kapılmadan, demokratik rejim içinde isabetli yolu seçerek sosyal ve ekonomik çalışma devri açabiliriz.

Vatandaşlarıma, 1970 yılı için; Hükûmet idaresi ve vatandaş hakkı bakımından iyi bir anlaşma ve uzlaşma devri dileyerek, yeni yılı kutluyorum.

 

 

 

 

Mersin’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Vali ve Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj[296]

Mersin’in Kurtuluş Bayramı’nı sizinle beraber yaşıyoruz ve kutluyoruz.

Akdeniz’in güzel incilerinden biri olan Mersin aynı zamanda dağı ve ovası, köyü ve kenti ile kahramanlar yuvası ve kurtuluş zaferinin müstesna zafer meydanları olmuştur.

Babalarınızın ve dedelerinizin ruhları bugün sizin vefalı ve iyi örnekli bayram sevinçlerinizle huzur içindedir ve size minnettardır.

İlçeleri ve köyleri ile Mersinli hemşehrilerime kalkınma seferlerinde de başarılar ve zaferler diliyorum.

Hepinizin ayrı ayrı gözlerinizden öperim aziz Mersinliler.

 

 

 

 

Adana’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Adana Valisi Lütfi Hancıoğlu ve Belediye Başkanı Erdoğan Özlüşen’e Gönderilen Mesaj[297]

Adana kurtuluşunun yarım yüzyıla yakın bir dönem bayramını geçiriyoruz.

Yakın bir hatıra gibi zihnimizde canlı yaşayan Adana kurtuluşunu ne kadar heyecanlı bir sevinçle ve bütün milletçe kutlasak yeri vardır.

Adana’nın bugünkü kuşakları babaları ve dedeleriyle ne kadar övünseler gözümüzde gene tüm şükranı ödeyemezler.

Adana kurtuluşu kendisi için başlı başına güç bir seferin zaferidir ve bütün vatan kurtuluşunun öncüsü ve müjdecisi olmuştur.

Çetin bir ölüm-dirim savaşından sonra Adanalılar Garp Cephesi kesin zaferinin de hazırlayıcısı olmuşlardır. Bu yönden de Adana’ya minnettarız.

Adanalılar, sevgili hemşehrilerim,

Millet Meclisi merkezinde ve Garp Cephesi’nde, Adana’nın doldurduğu çileyi yakından yüreğimizde duymuş ve yaşamışızdır.

Bayramınıza gönülden ve öz candan katılıyoruz.

Milletçe kalkınma ve ilerleme çabası ve savaşı içindeyiz. Bu çaba zor bir didinmedir. Adana’nın kalkınma hamlesinde de örnek ve öncü olması dileği-mizdir.

Bayramınızı kutluyorum. Dedeleriniz ve babalarınızın size sevgilerini ve dileklerini haber veriyorum.

Milletin ilerleme, fedakârlık ve iyi günlerinde kılavuz olma seferlerinde de başarılar kazanacaksınız.

Sağ olunuz, bin yaşayınız.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Koalisyon Söylentileri, Öğretmenlerin Sorunları, Orman Suçlarının Afları ve İkili Anlaşmalara İlişkin Verilen Söylev[298]

“Sayın arkadaşlarım,

Meclis gündeminde bulunan başlıca meseleler üzerinde konuşmak için müsaade istedim. Bu konuya girmeden evvel, günün bir iki meselesine değineceğim. Başkentte öğrenciler ve Belediye otobüsleri arasında bir mesele ilk önce bir günlük vaka sanılan bir olay günlerden beri devam ediyor ve dün de Başbakanın AP Grubunda bu olay üzerine, ne kadar resmî olduğu bilinmeyen bir bilgi verdiği öğrenilmiştir. Mesele üzerinde hükûmetin aldığı tedbirleri bildiren ve iki tarafın ne düşündüğünü söyleyen herhangi bir açıklığı henüz görmediğim için bugün yarın beklemeyi daha doğru buluyorum. Bu konuyu sonra eleştireceğim.

Koalisyon söylentileri

Son günlerde bazı çevrelerde AP Grubu ile CHP arasında bir koalisyon ihtimalinden bahsedilmiştir. Mevcut bir teşebbüs veya eğitim mahiyetinde gösterilmiştir. Bunun üzerine sorumlu olan arkadaşlar aydınlık verecek sözler söylediler. Bugün de ben CHP adına kesin olarak söylüyorum ki, böyle bir ihtimalin hiçbir aslı ve esası yoktur, hiçbir temas yoktur, sebep ve lüzum da yoktur. Azizliği seven birkaç kişinin sadece icadından ibarettir.

İnönü, bundan sonra Ortak Grup gündeminde bulunan orman suçlularının affı ile ilgili Anayasa değişikliğine işaret ederek demiştir ki:

“Orman suçlarının affolunmaması kaydının Anayasadan kaldırılması meselesi, Seçim Bildirgemizde de önemli bir yer tutmuştur. Bugün, onu tahakkuk ettirmek devri geldi zannediyoruz. Aziz arkadaşlarım, bu süre esnasında orman meselesi çok önemli bir safhaya girmiştir. Bir Orman Bakanlığı kuruldu ve bu Orman Bakanlığının nasıl çalışması gerektiğine dair uluslararası tanınmış uzmanlara hazırlattırılan bir rapor hükûmetin elinde ve hepimizin istifadesindedir. Orman Bakanlığı kurulması, çok isabetli bir tedbir olmuştur. Çok değerli olduğu görülen uzman heyetinin verdiği raporda da Orman sorunlarının başı olarak bir Orman Bakanlığı kurulması teklif edilmişti. Bu uluslararası orman uzmanlarının bizim ormanlar için teklif ettiği rapor, her surette dikkatle incelenmesi gereken değerli bir rapordur. Bu rapor üzerinde çalıştım. Şimdiye kadar bize üzüntü verecek surette bildiğimiz, bazı olaylar, çok inşirah verecek, sevinç verecek bir biçimde açıklanmış ve hepimizin dikkatine serilmiştir. Meselâ, ormanlarımızın seneler değil belki asırlarla ihmal edilmesi yüzünden çok harap olduğu ve memleket için büyük bir varlık halinden çıktığı kanaati ve hemen elde ne kalmışsa onu muhafaza etmekten başka yapacak bir çare olmadığı fikri aydınlarda, iş adamlarında, cemiyetimizde hâkim bir halde idi.

Mütehassısların dediğine göre, bizim ormanlarımız bugün de önemli bir varlık halindedir. Uzun senelerden beri hiçbir şey yapılmamış zannonulan ormanların korunması için elbirliğiyle tedbirler alınmış ve bu tedbirler tamamıyla isabetli olmuştur, denilmektedir. Bu, bizim ormanlarımızın memleket için istifade olunacak, özellikle dış ticaret bakımından faydalanılacak bir varlık olduğu daha evvelden Amerikalı uzmanlar tarafından yine söylenmişti. Fakat, esaslı bir bilgiye dayanıp dayanmadığı tahkik olunmadan, biz iktidardan ayrılmıştık. Şimdi yeni uzmanların söylediğine göre, Türkiye’deki orman varlığı bugünkü haliyle de dış ticaret için, içerde ihtiyacımızı tamamiyle, her konuda sağlamak için yeterlidir. Dış ticaret dengesi bakımından ormanlarımız, önemli bir varlık halinde değerlendirilebilmelidir. Denildiğine göre önümüzdeki 3-4 yıl içinde dış ticaretimizde kendini hissettirebilecek bir gelişme olabilir. 10 yıl içinde de ormanlarımız, büyük bir dış ticaret konusu haline gelebilir. Bu neticeye varmak için uzman raporu geniş bir teklif mecmuası halinde kıymetli fikirler söylüyor. Çok önemli olan başlangıç şudur:

İlk önce ormanlarımızın kendi tahminlerimize göre, bu halini, tam bir doğrulukla meydana çıkarıp istifadeye koymak gerek. Ormanlarımızın envanterini doğru olarak ve en kısa zamanda yapmalıyız, diyorlar. Bir varlığımızın üzerine hesap yapmak için, bugün ne halde bulunduğunu isabetle tayin etmek, çok haklı bir tekliftir. Büyük uzmanların da bu konuda ısrar etmeleri, dört elle ele alınması zorunlu bir sorun görünüyor.

Evvelce de envanter tespitine teşebbüs edilmiş, havadan fotoğraflarla bu varlık tespit olunacak, hava fotoğrafıyla böyle bir operasyon Harita Genel Müdürlüğümüzün tekelindedir. Onunla Orman Bakanlığı ortak çalışma yaparak, bir an önce bunu sağlayacaktır.”

İnönü, bu konuda ısrarlı ve düzenli bir çalışma ile kısa zamanda sonuç alınabileceği umudunun beslenebileceğini söylemiş ve söz konusu uzmanların en önemli tekliflerinden birisinin orman endüstrisine ilişkin görüşleri olduğunu söyleyerek demiştir ki:

“Büyük orman sanayiine cesaretle geçmek lâzımdır. Bunun için uzmanların raporunda dış sermaye gereği öngörülüyor. Orman sanayii olarak özel teşebbüs elinde bulunan tesislerin küçük çapta, sınırlı sermayede, hattâ yer yer çok ufak hacimde olduğu anlaşılıyor. Büyük sanayii kurarken bunların reform için zarar görmeden kendilerini buna uydurmaları ihtimalinden rapor bahsediyor. Orman dâvasını büyük bir düzen değişikliği veya temel reformlardan biri olarak nasıl telâkki edersek edelim, ormanda başlıca sakıncalardan birini bertaraf etmek, ön plânda gelen bir mesele olarak görünüyor. Ormanda keçi meselesi, uzmanların raporunda da bu var. Orman reformunu sağlamak ve sorunları çözümlemek için keçi meselesini bir çareye bağlamak zorunlu görünüyor. Bu konuda denildiğine göre Yugoslavlar büyük bir ıslahât yapmışlar ve keçileri satın almışlar, ya paralarını vermekle yetinmişler ya da keçi sürülerini hayvanla değiştirmişler. Bir başka usulü de rapor, Güney İtalya’da uzun vadeli ve ısrarlı tedbirlerle keçinin kendiliğinden kaybolması olarak gösteriyor.

Bütün bunların yanında, bizim için büyük önemli mesele orman içindeki dağ köylerinin durumu meselesidir. Yerlerini değiştirmek gibi çok ümitsiz çarelere kadar bir çok teklifler ileri sürülmüştür. Biz en sonra, önce sosyal tedbirlerle orman içindeki dağ köylülerinin geçimlerini, hayat seviyelerini düzeltmek çaresini arayalım, demiştik. Uzman raporu, buna imkân gösterecek haldedir. O da iyi bir orman politikasında yeni bir reform devrine girersek, dağ köylerinin ya da orman içi köylerin geçimleri meselesi kolaylaşacaktır ümidini vermektedir. Size ana hatlarıyla anlattığım raporun mahiyeti budur. Şimdi Orman Bakanlığı, elinde böyle bir raporla çalışacaktır. Böyle yapıcı ve ümit verici bir raporla çalışacaktır.

Böyle bir uzman raporunun ışığında çalışması şartı ile biz, Orman Bakanlığına her türlü yardımda ve teşvikte bulunmaya hazırız. Bizim, esaslı olarak tereddüt ettiğimiz nokta, orman sanayiinin dış sermaye ile kurulmak isteneceği idi. Çok memnuniyetle öğrendim ki, Orman Bakanı, komisyonlarda dış sermayeye başvurmadan, memleket sermayesi ile bir orman sanayiini gerçekleştirmek gücünde olduklarını söylemişlerdir. Resmî bir belge mahiyetini alırsa, bu taahhüt bizim için çok değerlidir.

Şimdi arkadaşlarım, mevcut kanun tasarısına, yani orman suçlularının affolunmazlığının Anayasadan çıkartılması teklifine geliyorum. Bu teklif şimdi Anayasa Komisyonundadır. Anayasa Komisyonundaki görüşmeleri tâkip edelim, oradaki görüşmeler de hükûmetin orman reformu ve yeni orman düzeni hakkındaki düşüncelerini etraflı olarak öğrenmeye çalışalım. Arkadaşlarımız Komisyonda bu açıklığı sağlamağa çalışsınlar. Ondan sonra bu konudaki tutumumuzu yeniden tayin ederiz.”

Öğretmenler konusu

İnönü, günün büyük bir meselesi olarak tanımladığı öğretmenler konusuna da değinerek demiştir ki:

“Bu konu bizim önümüze en son şekliyle, büyük bir boykot hareketi şeklinde çıkmıştır. Açık teşebbüslere, toplantılara katılmışlar öğretmenler. Bunların hareketi hakkında hükûmetin tutumu meselesi var.

Bir defa İlköğretim meselesi, gerek özel konuşmalarımda, gerek Meclisteki son konuşmamda belirttiğim gibi, bizim parti olarak çok eski zamandan beri, bir büyük memleket meselesi olarak üzerinde esaslı bir şekilde durduğumuz ana sorunlardan biridir.

Bir defa ilk öğretmen açığımızı kapatmak ve bunun için köyde, kentte idealist öğretmen yetiştirmek bugün medenî bir milletin ilköğretimini yapacak ehliyette öğretmenler yetiştirmek, ilköğretimi yürütmektir. Belki 25 yıldan beri bunun için fevkalâde teşebbüslere girişmişizdir. Hepimizin hatırında olan Köy Enstitüleri meselesi, böyle bir esaslı ihtiyacın tedbiri içindi. Bu emeklerin neticeleri kolay yürüyen cemiyette iyi karşılanan, hevesle istenen tedbirler yanında, kısa zamanda olumsuz tepkiler ve öğretmenlere karşı büyük direnmeler, güçlük çıkarma hevesleri şeklinde meydana çıkmıştır. Bu bir hastalık halindedir. Esas itibariyle, her zaman söylediğim gibi, bizim ilk öğretmenlerimiz, özellikle onlardan bahsediyorum, çünkü öğretmen boykotu ile meydana çıkan mesele büyük ölçüde onlara yönelmektedir. Bizim ilk öğretmen kadromuz hakiki manâsıyla şeref sahibidir, idealisttirler. Ve çocuklarımızı bizim zamanlarımızla kıyas kabul etmeyecek bir ileri anlayışla eğitip, yetiştirmektedirler. Geçim şartları, hayat şartları, arzu edilen bir seviyeye henüz ulaşmamıştır. İlk öğretmen dediğimiz vatandaşlarımız, çok feragat isteyen şartlar içinde görevlerini yürütmektedirler. Bunların cemiyette başlıca maruz kaldıkları güçlük, maddi geçim dertlerinin de önünde, vazifede emniyetle ve hevesle çalışma imkânlarının daraltılmasıdır. Bunların yetişme tarzlarına, idealist hareketlerine ve devletçe öteden beri kabul edilmiş eğitim sistemlerine göre mesleklerinde dikkatleri hoş görülmeyen yerler vardır. Taassup saldırılarına uğrarlar. Bu tarzdaki tecavüzlere karşı tedbir alınmak şartlarından yoksundurlar, böyle bir hal içerisinde yaşarlar. Her şeyden evvel öğretmenleri emniyet içinde başarı ile çalışacak bir ruh seviyesine kavuşturmak ve bunların bütün tecrübelerini kendi mesleklerinin çok yüksek ideallerine bağlamalarını kolaylaştırmak lâzımdır. 25 yıldan beri bu politikayı tâkip ederiz.

Bu politikayı tâkip ederiz. Şimdi bu son öğretmen boykotları ile yeni bir safha karşısındayız. Bunların böyle bir öğretmen olarak, böyle bir boykota katılmaları doğru mudur, yanlış mıdır? Mütalâasına kati olarak giriliyor ve buna göre bir boykot muhasebesi resmî muameleye tabi tutulmak isteniyor.”

İnönü, Grubun öğretmen, senatör ve milletvekillerinin boykot sonrası durumdan kendisini haberdar ederek 2.000’den fazla öğretmenin ödevlerine nihayet verildiğini söylediklerini, böylece eğitimimizin altından kalkamayacağı büyük bir yıkıma girişildiğini anlatmış, bunun üzerine Başbakan 29 Aralık 1969 günü bir mektup gönderdiğini söylemiştir. İnönü şöyle devam etmiştir:

“Bahusus ki bir yıldan beri yalnız Türkiye’de değil bütün dünyada gençlik hareketleri, öğretmen hareketleri şekli altında her memleketin kanun açısından evvel daha sorumlu dikkatlerle muamele etmek mecburiyetinde kaldığı bir ortam içindeyiz. Henüz bu ortam başlamıştır, bitmemiştir. Bu ortam içinde yalnız ilk öğretmenleri şöyle yapacaksınız, böyle yapacaksınız diyerek sert muameleye tabi tutmak, onların kaderini halletmek meselesi havsalanın almayacağı sert tedbirlerdir.”

İnönü, 2.000 öğretmenin açığa alındığını, daha sonra hükûmetin bu işlemden vazgeçtiği haberlerini aldığını, bu son habere çok sevindiğini fakat bundan sonra Sendikalarla olan ilişkileri yüzünden gene bir kıyıma tabi oldukları endişesine vardığını anlatmış, Başbakana durumun mahzurlarını yansıtan bir mektup gönderdiğini söyleyerek, 9 gün önce yazdığı mektuba şimdiye kadar bir cevap almadığını, cevap için gerekli zamanı bıraktığını ifade ederek, bu mektubu bugün kamuoyuna açıklayacağını bildirmiştir.

CHPGenel Başkanı daha sonra dış politika ve ikili anlaşmalar konusunda şunları söylemiştir:

İkili anlaşmalar

“Sevgili arkadaşlarım,

Parlâmentonun meşgul olacağı büyük meselelerden biri, yıllardan beri devam eden dış politika konusudur. NATO müttefiki olarak Amerika ile Türkiye arasında ikili anlaşmaların mevcut olmasıdır.

Bildiğimize göre, ikili anlaşmalar, herhalde bir seneden fazla bir zamandan beri hükûmetler arasında görüşme konusu olarak bir anlaşmaya varılmıştır. Fakat bu anlaşma, yeniden hükûmete geniş bir takdir hakkı kullanmak ve bir kayıtla bağlı olmaksızın anlaşmaları değerlendirmek yetkisi veriyormuş. Konuyu bir noktaya bağlamak isterim. Bu ikili anlaşmaların bundan sonra nasıl tatbik olunacağı, ne mahiyet alacağı hususlarının, Meclisten usulü dairesinde çıkmış bir kanuna bağlanması kanaatindeyim.

Bu ikili anlaşmalar NATO tatbikatındadır, diye gösteriliyor. Nihayet harp ihtiyaçlarına dayanarak ve nihayet bu yüzden günün birinde bilinmeyen bir sebeple Meclisin haberi olmayan tatbikat yüzünden bir harp olayı ile memleket karşı karşıya gelebilir. Bunu kesin surette önlemek lâzımdır. Meclisin harbe karar verme yetkisi otomatik olarak kapalı bir surette Meclisin elinden alınıp hükûmetin takdirine bırakılması son derece yanlış bir hareket olur. Bunun, Meclisten ne şekil alınacaksa o şekli bilmiyoruz o şekil ne olursa olsun, tatbikata geçmesi için Meclisten kanun halinde geçmesi lâzımdır, kanaatinde ısrar edeceğiz.”

 

 

 

 

CHP Eski Genel Sekreterlerinden Cevat Dursunoğlu’nun Ölümü Üzerine MYK Üyesi Orhan Birgit Kanalıyla Ailesine İletilen Başsağlığı Dileği[299]

(...) CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Ankara Milletvekili Orhan Birgit’i Dursunoğlu’nun evine göndererek başsağlığı dileklerini iletmiş, “Ailemizin içinden büyük bir değeri kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Acımız onulmaz haldedir” demiştir.

 

 

 

 

MSB Ahmet Topaloğlu ile Görüşmeye İlişkin Yapılan Açıklama[300]

Millî Savunma Bakanı Sayın Ahmet Topaloğlu, CHP Grup Başkan Vekilleri ile Meclis salonundaki sıralarda oturup konuştukları sırada, yandaki sırada bulunduğumu görerek yanıma gelmiştir. Kendisiyle aramda, Dışişleri Bakanının Kıbrıs sorunu hakkındaki demeciyle ilgili bir görüşme geçmiştir.

Haber Ajansı’nın verdiği bilgiden anlaşılıyor ki, muhabir bu manzarayı görmüş; uzaktan bu hararetli konuşmayı sezmiş ve bunun üzerine bir sahne yaratmıştır.

Bundan sonra, Millî Savunma Bakanı ile Meclis koridorunda tekrar konuştu-ğuma dair haberin ise, hiç aslı yoktur.

Konuşmalarımız içinde, Kıbrıs sorunu üzerinde bir takım sözler geçmiştir.

Fakat, Kara Todori Paşa’dan hiç kimse bahsetmemiştir. Hele, Millî Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu’nun yakasından tutularak bir konuşma yapılmamıştır.

Ajansın verdiği haber, uzaktan görülen bir manzara üzerine bina edilmiş bir havadis mahiyetindedir.

 

 

 

 

MÖS Genel Başkanı Selahattin Arıkan’ın Açık Mektubuna Verilen Yanıt[301]

Sayın Selahattin Arıkan

Emekli Öğretmen,

24 Ocak 1970 tarihli mektubunuzu aldım. Zaten, almadan evvel gazetelerde de yayınlanmıştı.

Köy Enstitüleri ve zamanın Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un değiştirilmesi meseleleri hakkındaki görüşleriniz, tamamen hayale dayanmaktadır.

Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç, yanlış fikirlerinden dolayı değiştirilmemişlerdir. Aleyhlerinde devamlı olarak yapılan iftiralardan hem kendilerini, hem de Köy Enstitülerini sükûnete getirmek için görevlerinden ayrılmışlardır. Ve yerlerine gelen halefleri, Hasan Ali ve Tonguç’un eserlerine aynı azim ve inançla devam etmek kaydı ile getirilmişlerdir.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı zamanında Köy Enstitüleri’ne dokunul-mamıştır. Yalnız, öğretmenlere yeterli maaş bulunmaya çalışılıyordu. Köy Enstitüleri 1950’den sonra kapatılmıştır ve çok yazık olmuştur. Devam edebilseydiler, belki bugün, köyde, ilköğretim meselesi kalmayacaktı.

Uzun mektubunuzda bana atfen yazdıklarınızda, her şeyden evvel, önemli saydığım bu esaslı yanlışı sağlığımda düzeltmeyi vazife saydığım için size bu cevabı yazıyorum. İyi dileklerimle.

İsmet İnönü

 

 

 

 

 

Köy Enstitüleri, Eski MEB Hasan Ali Yücel ve İÖGM İsmail Hakkı Tonguç’u Anma Demeci[302]

Hasan Ali Yücel, Millî Eğitim Bakanlığı’nda henüz, emsali gelmemiş olan bir yüksek anlayış ve eylemci olarak tarihimize geçmiştir.

Tonguç, Köy Enstitüleri’nin kurucusu ve idarecisi olarak hem bizim eğitim tarihimizde yaşayacaktır, hem [de] uluslararası eğitim kültüründe önemli bir yer kazanmıştır.

Köy Enstitüleri, daha evvelki vaatlere rağmen, 1950 seçimlerinden sonra bize rağmen, bizim çabamıza rağmen kanunla kapatılmıştır ve çok yazık olmuştur.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında Öğretmen Sorunları ve CHP Üzerine Yapılan Konuşma[303]

Sevgili arkadaşlarım,

Bugünkü toplantıda, partimizin vaziyeti ve meseleleri hakkında konuşmak ihtiyacını duydum. Grup içinde genel görüşme açılması için bir takrir veril-miştir. Bunun hakkında karar verilmesi durumu ile karşı karşıyayız. Bugün görüşme açılması için gösterilen sebepler caziptir, vazife şevki ile hazırlanmıştır ve önemle dikkate alınması lâzımdır. Grup Yönetim Kurulu genel görüşme açılması için arzu edilen faaliyete dair kendi çalışmalarını etrafı ile anlattı, bizi aydınlattı. Grup Yönetim Kurulu, genel görüşme açılmasına taraftardır. Onu tespit ediyoruz.

Gazetelerde, sayın Başbakanla benim aramda geçen bir muhaberenin haberi vardır. Öğretmenlerin boykotu ve hareketleri hakkında yapılan şikâyetler ve tâkip edilen muameleler sebebiyle sayın Başbakana fikirlerimi yazmıştım. 1 ay sonra etraflı cevap verdiler. Bu cevapta, hukuk devleti esasında ısrar ediyorlar, hukuk devleti prensiplerine göre yapılması doğru olan ve doğru olmayan hareketleri ayırmakta dikkatli olmak lâzım geldiğinde ısrar ediyorlar. Mektubu size hulasa edeyim, cevabın temeli şudur: Öğretmenlerin yaptıklarında kanun-suzluk vardır, kanunsuzluğa müsamaha edilemez, kanunsuzluk muamelelerini kanun içinde tâkip etmek lâzımdır. Bu esas üzerinde ısrar ediyorlar.

Ben bu mektubu aldığımda akabinde, ertesi günü gazeteleri açtığım zaman, öğretmenlerden bir kısmının haklarını aramak için Danıştay’a başvurduklarını ve Danıştay’ın, bunların görevlerinden çıkarılması işinin durdurulmasına karar verildiğini öğreniyorduk. Ve bunun akabinde de Danıştay’ın bu durdurma kararına karşı 5 öğretmenin vekalet emrine alındığını haberini gazeteler ilân ediyorlardı. Sayın Başbakanın anladığı ve tatbik etmeğe çalıştığı hukuk anlayışı budur.

Hak aramak için en yüksek mahkemeye başvurulacak, mağdur olduğunu iddia eden vatandaş kendi lehinde oradan bir karar alacak, haklı görülecek, fakat bunun yürürlüğe girmesi Başbakanın anlayışına göre doğru değildir. Bakanlık öğretmenleri emrine alarak hem mesleğinden hem itibarından yoksun kılabilir. 2000 sene evvelki hukuk anlayışı, biraz daha ileridir sanırım.

Meclisteki münakaşalarımız esnasında, Başbakanın vicdan hürriyeti üzerinde geniş iddialarına tesadüf ettik. Kendi anlayışlarında vicdan hürriyetini işleteceklerini söylediler. Tabiatıyla bizim hareketimizin vicdan hürriyeti prensibine pek uygun olmadığını bu vesile ile söylemiş oluyorlar.

Son günlerin tatbikatında, Hükûmetin açıkladığı vicdan hürriyeti prensibine en parlak örnek olmak üzere, Tunagür isminde bir resmî vazifeli, hükûmetin çok itimatlı bir tatbikatçısı, Başbakanın vicdan hürriyeti anlayışına ışık tutmuştur, bu anlayışı meydana çıkarmıştır.

Bu kısa açıklamaları yaptıktan sonra şimdi partimizin içinde bulunduğu durumu size arz etmek isterim: Biz, son seçim bildirgesi ile şimdiye kadar yapılmamış ileri ölçüde bir eser meydana getirdik. Ortanın solu, ekonomik ve sosyal meseleler diye nazari olarak neler söylüyorsak, bunları vatandaş hayatında nasıl tatbik edeceğimizi mümkün olduğu kadar ayrıntılı göstermeye çalıştık.

Şüphesiz kanun yapmak, tedbir söylemek, iktidar olmayan bir parti için kolay bir mevzu değildir. Bir kanun yapılacağı zaman asıl o kanunda tesirli olacak bütün unsurları iktidarda bulunanlar değerlendirebilir, bütün vesikalar ve son bilgiler elindedir. Bir parti iktidara geçtiği zaman, tedbir söylemekte tesirli olabilecek bir takım yeni unsurlar bulacaktır. Bu kaçınılması mümkün olmayan tabiî bir unsurdur. Bu kayıtla söylenebilir ki, seçim bildirgemiz şimdiye kadar yapılmış olan bütün bildirgelerin en ilerisindedir. Seçim zamanında CHP Milletvekilleri ve senatörleri ve parlâmentoda görevli bulunmayan teşkilâtçılar, büyük bir tutarlılık içinde çalışmışlardır. Seçim esnasında seçim bildirgesi üzerinde partililer arasında hiçbir ihtilâf olmamıştır. Tam bir kanaatla bu bildirgeyi savunduk.

Sayın arkadaşlarım:

Seçimden sonra memlekette tabiî hayatın başladığını ve siyasî partilerin münasebetlerinde Anayasa, kanunlar ve vatandaşın sağ duyusunu, huzur ihtiyacını göz önüne alarak bir muhalefet yürütmeye çalıştık. Dedik ki, seçim zamanının heyecanlı çekişmeleri devri bitmiş, çalışma zamanı gelmiştir. Şimdi dalaşma zamanı değildir, memleketin huzur içinde çalışma zamanıdır, biraz sükûnetle ahvali tâkip edelim.

Geçmiş zamanlardan da bilirim, siyasî partiler, bilhassa CHP çok haksızlığa uğramıştır. Kendisine her yönden her çeşit insafsızca iftiralar yakıştırılmıştır. Bunlar içinde bulunduktan sonra seçim bitince, bizim parti içinde kendi hakkında reva görülen muameleler seçmen nazarında tesirli oluyor zannı ile aynı usullerle karşılaşmak hevesi uyanır. Bir müddet bunlara mukavemet ederiz, ondan sonra siyasî partiler arasında çatışma ve birbirini yerme büyük ölçüde başlar, ondan sonra herkes vatandaş ve iktidarda bulunanlar, CHP’ye karşı ‘Bırakmıyorlar, çalıştırmıyorlar, böyle bir muhalefet mi olur?’ derler. Kendi yaptıklarını unuturlar. Aslında CHP’yi şiddetli bir muhalefete sevk eden, O’nun gördüğü haksızlıklardır ve ona reva görülen muamelelerdir. Ama vatandaş gözünde bunları evvelâ sükûnetle ve sabırla göstermek ve ondan sonra icap ettikçe vaziyeti hakkı ile ifa etmek yolunu tutmak istiyoruz.

Seçimden beri geçen bir kısa zaman içinde baş gösteren durum şudur: Başka partiler içinde bir çekişme vardır. CHP içinde de bir çekişme ve ihtilâf havası yaratmak lâzımdır. Bu çabanın taraftarları vardır, gazeteleri vardır, bunların sistemli bir surette ve vatandaş gözünde ve bizzat CHP’liler gözünde yaratmak istedikleri bir tek fikir vardır: ‘CHP içinde geçimsizlik vardır. Aralarında ihtilâf vardır. CHP grupları ile Merkez Yönetim Kurulu birbirine karşıdırlar.’

Bu havayı yaratmak isterler. Bu havayı, hiç dalgası olmayan bir denizde bile üfleye üfleye yaratabilirler ve nihayet denizi harekete geçirebilirler. Şimdi benim bugün kendimi görevli gördüğüm en mühim mesele, parti içinde bir ihtilâf olmadığını ilk önce arkadaşlarıma izah edip onlara anlatmaktır. Size anlattıktan sonra umumî efkâra da bunu söyleyeceğim.

Bugün söylemek istediğim, bizim parti içinde mesele çıkarmak için yapılan bütün gayretler meydandadır. Her gün her gazeteyi okuyorsunuz. Benim ömrümün hâlâ devam etmekte olmasından başlar, parti içinde merkezde ve parti içinde seçim bildirgesine karşı olanlar olmayanlar diye türlü şekillerde ayrılık yaratmaya uğraşırlar. Bir defa esası böyle kabul ettik mi, dışarıdan vuku bulan bütün tesirleri tesirsiz bırakmak için lüzum olan kararı nefsimizde duyarız.

Seçmene karşı yapacağımız görev nedir? Şimdi bütçeyi görüşme devresindeyiz. Memleketin bütün meseleleri elimizden geçecektir. Bunlar için komisyonlar vardır, çalışıyoruz, çalışacağız. Bunlar üzerinde açık ve dürüst vatandaşa karşı fikirlerimizi söyleyeceğiz. Bu bütçe zamanını memlekete faydalı olacak bir surette değerlendirmek elimizdedir. Nasıl değerlendireceğiz? İşin başında devam gelir. Komisyonda devam, Mecliste devam. İkincisi bütçe sözcülerimiz, memleketin önemli meseleleri üzerinde partimiz görüşlerini söyleyeceklerdir. Bunun için iyi hazırlanacaklardır. İftiharla söylerim ki, Millet Meclisimizde, Senatomuzda ciddî bir çalışma yapıldığı zaman her arkadaşımız kendisine düşen görevi mükemmelen örnek olacak bir tamamlılıkla yapabilecek ehliyettedir. İstidattadırlar ve dermandadırlar.

Başarılar dilerim, saygılar sunarım.

 

 

 

 

Mısır-Kahire’de Toplanan Parlamenterler Konferansına CHP’li Milletvekillerinin Katılmamasına İlişkin TBMM Başkanlığı’na Gönderilen Yazı[304]

Kahire toplantısı bir parlâmentolar birliği niteliğinde değildir. Anlaşıldığına göre, davetçi heyet bir memleket katılmasa bile onun içinden istediklerini millet temsilcisi olarak davet edebiliyorlar. Kaldı ki, davet edenlerin Ortadoğu buhranında bir tarafın hesabına çalıştıkları apaçıktır. Halbuki biz, Ortadoğu bunalımında kesin olarak tarafsız kalmamızı ve bu yüzden çıkabilecek büyük çapta dünya ihtilâfına karışmamaklığımızı kesin olarak istiyoruz.

Bu sebeplerle CHP olarak bu davete icabet etmemeyi kendimiz için ve parlâmentomuz için memleket menfaatine daha uygun görüyoruz.

 

 

 

 

Gazetecilerin Hükümetle İlgili Sorularına Verilen Yanıtlar[305]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, dün Meclis koridorunda gazetecilerin bazı sorularını cevaplamış, “Hükûmet düşerse ne olur?” sorusuna, “Demokratik rejim bunun çaresini bulacaktır. Müesseseler var, parti grupları, sorumlular var.. Bir çare bulunacaktır” cevabını vermiştir.

İnönü, hükûmet düştüğü takdirde yeni seçime gidileceği yolundaki söylen-tilerle ilgili bir soruya, “Seçimler daha dün yapıldı” şeklinde karşılık vermiştir.

Bütçe oylamasında CHP’nin tutumu hakkında ise İnönü şöyle konuşmuştur:

“Bizim beyanlarımız var.. Şikâyetlerimiz var.. Oylarımızın kırmızı olması tabiî bir şey değil mi?”

 

 

 

 

Maraş’ın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Mahmut Karaküçük’e Gönderilen Mesaj[306]

Maraş’ın kurtuluşu yıldönümünü siz orada kutlarken, bize ve bütün mem-leket evlâtlarına tercüman olacaksınız.

Geçmiş zaman içinde çok hâdiseler unutulur. Maraş olayı zaman geçtikçe parlaklığı artacak ve milletin yüreğinde takdir ve minnet duyguları derinleşe-cektir.

Maraş’ın bugünkü evlâtları babalarının ve dedelerinin ümitsiz günleri nasıl heyecanla karşıladıklarını tahmin edemezler. Yalnız şu kadarını hatırlamalarını isterim ki, bir uçtan öbür uca memleketin dağları ve ovaları düşman ayağı altında inlerken bütün kararmış ümitleri uyandırma tılsımların başında kendi dedelerinin fedakârlığı yararlı olmuştur.

Maraşlılar’a karşı Türk Milleti ebedi sevgisini her anma gününde yenileye-cektir.

Maraşlılar’a yürekten tebriklerimi lütfen iletmenizi Sayın Başkan sizden rica ederim.

Tören sesleri arasında zamanın Genel Kurmay Başkanı’nın da içten tebrikleri bulunsun.

 

 

 

 

Kurban Bayramı Dolayısıyla Yayınlanan Mesaj[307]

Kurban Bayramı’nı vatandaşlarıma sevgiler ve saygılarla kutluyorum.

Bu Bayram bir siyasî bunalım, zihinlerimizi işgal etmektedir. Vatandaşla-rımın demokratik rejime güvenlerini muhafaza etmelerini isterim.

Geçirdiğimiz siyasî bunalım önemlidir. Bununla beraber devletler kurmuş ve idare etmiş bir büyük milletin sinir sağlamlığı ve sağduyusu yanında devlet ve milletin selâmetini daima göz önünde tutmak düşüncesi yerinde ve işlemek-tedir.

Bu bunalıma sükûn içinde bir çıkar yol bulacağımıza emin olmalıyız.

İktidar ve muhalefet içinde bulunan siyaset adamlarının vazife duygularına inancımızı muhafaza etmeliyiz.

Bu düşüncelerle vatandaşlarıma bayramı mümkün olduğu kadar ümitli geçirmelerini ve siyasî hayatımızın iyi sonuçlara varmasını davranışlarıyla kolaylaştırmalarını rica ederim ve saygılar sunarım..

 

 

 

 

“Ciddi Bir Siyasi Bunalım” (Makale)**[308]

Ciddî bir siyasî bunalımın içinde geçirdiğimiz Kurban Bayramı’nın hepimize, vazifelerimiz için doğru ve sükûnetli düşünceler getirmesini özlüyorum.

Aslında geçirdiğimiz buhran, bir taraftan, demokratik rejimde, siyaset adamlarında ve vatandaşlarda sorumluluk duygusunun köklü ve bilinçli bir surette uyanmakta ve gelişmekte olduğunun delili sayılmak lâzım gelir.

Köklü memleket meselelerinin ele alınması; güvenilir şahsî ve siyasî ahlâk anlayışı ön plâna geçmek tekâmülü içindedir ümidindeyim. Yine yürekten umuyorum ki, bütün bu bunalımlar, şiddetli bir davranışa ve memleketin selâmetini gözden uzak bir kayıtsız duruma düşmeyecektir.

Bu duygularla ve ümitlerle vatandaşlarıma düşünceli ve iyi Bayram geçirmelerini dilerim.

 

 

 

 

Ziraat Mühendisleri Odası Genel Kurulu’na Gönderilen Mesaj[309]

Ziraat Mühendisleri Odasının Kongresine, değerli Başkanımız yakın arkadaşım Sayın Mehmet Yüceler eliyle lütfettiğiniz davete yürekten teşekkür ederim.

Ziraat Mühendislerinin toplum hayatımızda yetkileri ve etkileri gittikçe daha ziyade artmakta ve idaremizin dikkatini çekmelerine olan ihtiyaç büyümektedir.

Ziraat mühendislerimizin, bünyemize uygun bir tarım kültürünü ve tarım çalışmasını memleketimize öğretmekte ve yerleştirmekte önemli ödevleri vardır. Bu ödevlerini nazari ve ameli biçimde yerine getirmek için çalışmağa mecburdurlar. Hepimize muhtaç olduğumuz akılları vermeleri lâzımdır ve hepimizden gerekli ilgiyi ve çabayı göstermemiz için lüzum gördükleri her tedbiri ısrar ile istemek haklarıdır.

Tarım ve toprak meselelerimizin, memleketimiz ve vatandaşımız ihtiyacına uygun çözüm yollarını bulmamız acele ve hayatî önemini hergün arttırmaktadır.

Kongrenizi saygı ile selâmlıyorum ve size yürekten başarılar diliyorum.

 

 

 

 

Hükümet Oluşumunun Uzaması Üzerine Verilen Demeç[310]

Hükûmet teşkili, itibar edilmesi mümkün olmayan usullerle uzatılmaktadır.

Milletvekilleriyle yapılan hesaplar, açıklanan nüfuz suiistimalleri bahsinde kamu oyuna hiçbir saygı göstermeyen tutumlar, içinde bulunduğumuz siyasal bunalımdan çok daha ağır neticeler verecek iktisadî ve malî güçlükler, devletin idaresini çetin yollara yöneltmektedir.

Sayın Süleyman Demirel’in ve Sayın İhsan Sabri Çağlayangil’in iş başında devam etmeleri, bütün iç ve dış karanlık ihtimallerin tam bir çaresizliğe varmasını intaç edecektir.

Adalet Partisi, bu iki siyaset adamının dışında herhangi bir Hükûmeti teşkil etmekte güçlük çekmez ve böyle bir hükûmeti, ciddî nedenler ortaya çıkmadıkça düşürüp memleketi idaresiz bırakmak kimsenin aklından geçmez. Elverir ki, hükûmet teşkilinde, iç ve dış, siyasî ve ahlâki, malî ve iktisadî tutumları apaçık belli olan insanlarda suni olarak ısrar edilmesin.

Bu kadar anlaşılmaz bir ısrara düşmüş olanların elinde seçim her türlü güven şartlarından yoksundur.

Vaziyet, lüzumsuz yere, bunalım sınırları da aşılarak, vahamet yoluna sevk edilmektedir.

Bütün sorumluların sağduyularını harekete geçirmelerini temenni ederim.

 

 

 

 

Hürriyet Gazetesi ile Hükümet Kuruluşu, AP Hükümeti ve Demokratik Rejim Üzerine Yapılan Söyleşi[311]

Soru: Hükûmet kurulması meselesi hakkındaki son demeciniz 10 yıldır rastlanılmayan olağanüstü bir sertlik taşıyordu. Hattâ bazı kimseler bunu hırçınlık olarak yorumladılar. Sizi böyle bir davranışa mecbur eden sebepler nelerdir?

Vaziyetin ciddiyeti

Cevap: Beni beyanata sevk eden, vaziyetin ciddiyetidir. Kayıtsız durduğum ve vaziyetin gördüğü ihmal üzerine vatandaşın dikkatini çekmediğim suçlamaları beni adeta vazifesini yapmayan bir adam mevkiine düşürüyordu. İçinde bulunduğumuz durumun ciddî olduğu [okunamadı]cakların ise bunu kayıtsızlıkla karşılayacaklarını ve memleketin hükûmetsiz sayılmasının mahsur-larını canlandırmak için başka çare bulamadım.

Soru: Demeciniz Demirel tarafından değil de, herhangi bir başka AP’li tarafından kurulacak ve Dışişleri Bakanı olarak Çağlayangil’e yer vermeyecek bir AP kabinesine beyaz oy vereceğiniz tarzında yorumlandı. Bu yorumlar bir gerçek taşımakta mıdır?

Cevap: Sözlerimin manâsı açıktır. Biz muhalefetiz ve muhalefetimiz karşı partinin politikasına, sosyal ve ekonomik anlayışına karşıdır. Ben buhrana çare olamayacak isimleri söyledim. Bunun dışında vazife sahiplerine güçlük çıkarıp memleketi hükûmetiz bırakmamak esas maksattır. Elverir ki bu maksadı ifa etmeğe bir dereceye kadar imkân olsun.

Soru: Dr. Kemal Satır sizin demecinizdeki Çağlayangil’le ilgili tenkit-lerinizi dış politikadaki bazı vahim görüş ayrılıklarına bağladı. Bunların hükûmetin ve iktidarın müşterek sorumluluğu içinde telâkki olunamayacak tarafları nelerdir?

Dış politikada ağır yanlışlar

Cevap: Dış politikadaki ağır yanlışların müşterek olan başlıca sorumlusu tabiî Başbakandır. Diğer kabine âzalarının ne kadar haberleri ve tesirleri olduğu tahmin olunamaz. Bu yanlış dış politikanın yürütücüsü ise Dışişleri Bakanıdır. Onun için öteki Bakanları söz konusu etmek güçtür.

Soru: Demirel’in kuracağı kabine 226 oy alırsa veya 3. İnönü kabinesi gibi, 226’yı bulmamakla beraber güvensizlik oylarından fazla güven oyu toplarsa, Meclis hayatı şüphesiz devam edecektir. Bu hallerin dışında;

a) Güvensizlik oyları 226’yı bulmamakla beraber güven oylarından fazla çıkarsa ve Demirel buna rağmen kabinesi kurulmuş farz ederse, durum ne olacaktır?

b) Demirel o taktirde kabinesini kurulmuş farz etmezse demokratik prose-dür Cumhurbaşkanı tarafından Meclisteki ikinci büyük partinin Genel Başkanı olarak size görev verilmesini gerekli kılmaktadır.

Bu halde, kabineyi kurmak için bir çaba gösterecek misiniz, yoksa yeni seçimleri mi tavsiye edeceksiniz?

Cevap: a) Neyse usul devam eder. Mesele bir çıkmazdan kurtulmaktır. Zayıf çıkılır, kuvvetli çıkılır. Neticeleri sonra meydana çıkar.

b) Akla gelebilecek her [okunamadı] cevap söylemek faydalı değildir. Şurası âşikar ki bizim sayımız bize teveccüh edecek iktidar tekliflerini herhangi bir şekilde gerçekleştirmeğe kifayet etmez. Çokluğun yeni hükûmeti bulması bugün yeni seçimlere gitmekten daha az mahzurludur. Çokluğun yeni hükûmeti kurması mümkündür.

Soru: Demirel kredi yolsuzlukları hakkındaki ithamları, itham sahiplerini ispat hakkı tanıyarak mahkemeye verdiğini ve bu konuda bir Meclis araştır-masını da kabul ettiğini bildirerek cevaplandırmakta ve ‘Başka ne yapabilirim ki?’ demektedir. Bu husustaki düşünceniz nedir?

Özel işlerine karışmam

Cevap: Özel işlerine ve mülâhazalarına karışmak âdetim değildir. Başba-kanın düşüncesine göre, bu tedbirler Hükûmeti kurtarıyorsa devam etsin. Bu tedbirler, hükûmeti kurtarsaydı, istifaya mecbur olmazdı.

Soru: Demecinizde çok kesin bir ifade kullanmış olmanız, rejimle ilgili bazı karanlık yorumlara yol açmıştır. Bu rejimin Türkiye’nin şartlarına uymadığını söyleyen bunu sizin bir kaprisiniz gibi gösteren ve ona “Cici Demokrasi” adını takan bir zümrenin yaptığı propagandayı her halde siz de biliyorsunuz. Demokratik rejimin bugünkü durumu ve sizinle birlikte veya sizden sonra ayakta sağlam durabilmesinin şartları olarak ne düşünürsünüz?

Cevap: Demokratik rejim büyük-küçük herkesin, büyük-küçük şehirde ve köyde her vatandaşın memleket idaresinde sorumluluk sahibi olduğunu bilmesi demektir. Siyaset ve bilim adamları bugünkü çabada bu gerçeği yürütmeye çalışıyorlar bu çaba içinde demokratik rejimle memleket idare olunamaz, sözünü öne sürenler içinde bir zümrenin karanlık arka maksatlarını yürütmek istedikleri bellidir. Bunlar yalnız yıkmayı, çürütmeyi düşünürler. Ama, memleket onlara her şart içinde fırsat vermemeyi bilecektir. Demokratik rejimin benden sonra daha kuvvetli ve daha tesirli idealistlerle yürüyebileceği kanaatiyle yaşıyorum.

 

 

 

 

THA Muhabiri Ömür Olgundemir’in Demirel Hükümetine İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[312]

Muhabir– Bir ricamız var paşam.

İnönü– Böyle habersiz gelip mülakat yapılır mı benimle?

Muhabir– Biz soruyoruz, bahçeye çıktılar mı paşamız, diye ve çıktılar cevabını alınca koşa koşa geliyoruz.

Ecevit– Ancak sizi bahçeye çıkınca bulamıyorlarmış.

İnönü– Yani nefes almaya da imkân yok.

Muhabir– Paşam sayın Başbakan bugün aynı kabineyi açıkladı. Ne dersiniz bu konuda?

İnönü– Tabiî bir şey. İhtilâf kabine üyeleri ile değildi. Kendisi kalınca arkadaşlarını da getirdi. Şaşılacak bir şey yok, tabiî bir şey.

Muhabir– Peki bunun sonucu ne olacaktır sizce?

İnönü– Bilmem, sizin kadar biliyorum. Mecliste bakalım güven oyu ne çıkacak? Normal bir olay, normal bir tecrübe yapıyor. Bakalım göreceğiz, demokratik rejim içinde bazen böyle bunalımlar geçirilecek. Bunların hepsinin çaresi bulunur.

 

 

 

 

Artvin’in Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanı Talat Dinç’e Gönderilen Yanıt Mesajı[313]

Artvin’in 49. kurtuluş bayramını sevinçle kutluyorum. Bu mutlu günde sizlerle beraber olmayı çok isterdim. Artvin Millî Mücadele’nin şanlı bir sayfa-sını tarihe yazmıştır.

Ecdadınız kahramanlıklarıyla memlekete şan vermişlerdir. Candan ve yü-rekten bağlı olduğum Artvinliler’in bu sevinçli günlerinde hepinizin gözle-rinden hasretle öperim.

Sevgi ve saygılarımla.

 

 

 

 

Milliyet Gazetesi’nden Yılmaz Çetiner ile Demirel Hükümeti ve AP Üzerine Yapılan Söyleşi[314]

Yeni hükûmeti nasıl buldunuz Paşam?.. İstifa eden hükûmetin aynı yeniden ilân edildi..

(...)

Eski hükûmetin üyeleriyle ayrı bir meselemiz yoktu” dedi. “Hükûmetin esas politikasında ve onu dışta ve içte temsil eden şahsiyetlerle ihtilâfımızı vardı..”

Demirel’den ayrıldığı hususlar

Demirel’in Başbakanlığında kurulacak hükûmetin memleket için sakınca-ları olacağını söylemiştiniz.. Bu sakıncalar nelerdir acaba?

İsmet İnönü, parıltılı gözleriyle kısa bir süre bizlere baktıktan sonra cevap verdi:

Kâfi derecede söyledim, zannediyorum. İç politikada ve dış politikada sayın Demirel’le esaslı ihtilâflarımız var.. Bu ihtilâflar güven oyu sebebiyle 4-5 gün içinde tabiatıyla Meclise gelecektir. Bunları orada anlatacağım..

Özetle bunların neler olduğunu öğrenebilir miyiz?

Mecliste söyleyeceklerimi şimdi nasıl size anlatabilirim. Meselenin esası şudur ki, biz demokratik rejimin esası olarak hangi prensipler üzerinde yürümek lâzım geldiğine inanıyorsak, sayın Demirel’i o konularda esas itibariyle ayrı buluyoruz..

Peki sayın Paşam.. Son aylara kadar tutumunuz, Demirel’in görevine yardımcı olmak, ona güçlük çıkarmamak, yeni bir iktidar-muhalefet kavgası yaratmamak çabalarınızı aksettiriyordu. Son demecinizde büyük bir tutum değişikliği oldu.. Bu değişikliğin sebeplerini açıklar mısınız?

Sebebi, demokratik rejimin normal hayatını kurmaya dikkat etmek kaygısıdır.. Büyük bir seçim oldu büyük mücadeleler geçti. Seçimde olan mücadeleleri hiçbir şey olmamış gibi ertesi günü tekrar dile getirip konuşmakta memleket için fayda yoktur. Normal hayatı kurmak bakımından fayda yoktur.. Seçim oldu bitti.. Herkes sükûnetle yeni seçimin neticesine göre yeni hayata dönecek.. Bu zihniyete memleketi alıştırayım istiyorum. Olaylar kısa zamanda kendi içinden inanılmaz arızalar çıkarak patladı. Uzun süre sükût ederek karışmamak istedim.. İhtilâfa karışmamak için çok gayret ettim.. Dilimi tutmaya çalıştım.. En nihayet sükûtum, bir tarafı iltizam ediyorum, bilhassa hükûmeti iltizam ediyorum manâsına yorulmaya başladı.. Onun için vaziyet almaya mecbur oldum..

Aşırı uçların en mahir temsilcisi

Bir takım siyasî çevrelerde, gerek bazı AP’liler, gerekse bir takım aydınlar arasında 41’lerin önemli bir kısmının AP içindeki aşırı sağın temsilcileri oldukları ileriye sürülüyor.. Ve İnönü bunları nasıl tutar, deniliyor?

İsmet Paşa hafifçe yerinden doğruldu. Gözlüklerini eliyle düzelttikten sonra dedi ki:

Ben aşırı temsilcilerin, aşırı uçların politikasına karşı memleketi daima savunmaya çalışırım. Esas prensibim budur.. AP’nin bir sağ politika tâkip ettiği de bellidir.

Aşırı sağ uç’un 41’lerin hareketiyle, ne derece münasebetli olduğu konusunda fikrimi güvenoyu sırasında tafsilâtıyla Mecliste açıklayacağım.. Benim kanaatimce, bir cümle söylemek lâzım gelirse, aşırı sağ uçların en mâhir temsilcisi bizzat sayın Demirel’dir.. Ayrılanlar değildir.

Siyasî çevrelerde yaygın bir söylenti: Bütçe oylamasında Demirel hükûmetinin düşmesini sağlayan 41 AP milletvekilinin çoğunun kişisel ihtiraslarla davrandığı, aslında Demirel’in siyasî görüşlerine, politikasına ve programına itirazları bulunmayıp, kendilerinin bakanlıktan ayrılmalarından mütevellit kızgınlıkla ve kırgınlıkla kırmızı oy kullandıklarıdır. Şimdi bu durumda onları, yani 41’leri destekler durumda kalmıyor musunuz?

İsmet Paşa bir yudum daha süt içti.. Ve sonra iki parmağını yeleğinin cebine sokarak:

Bu kendilerinin bir iç ihtilâfıdır.. Bunun nedenlerine ve cereyan tarzına karışmak istemem.. Kâfi derecede bilgim de yoktur. Bütünüyle Adalet Partisi’ni, iktidarda bulunan parti sayıyorum.. Onun içindeki ihtilâflarla ancak bu bakımdan ilgileniyorum..”

Peki ama Paşam, yukarıdaki sözlerinizle 41’leri tutuyor muşsunuz gibi bir durum hâsıl olmuyor mu?

İsmet İnönü, 60 yıllık politika ustalığının, tecrübeli devlet adamlığının rahatlığı içinde “umurumda mı!” der gibilerde alaylı alaylı güldü.. Ve konuş-masına şöyle devam etti:

Fikrimi açık söyledim. İster istemez, kimin aleyhinde bulunsam, kim için söylesem, karşı tarafa iltizam ediyorum, denir..Bizim beraber çalıştığımız milletvekili arkadaşlarımızdan lider vaziyetinde bulunanların, bir kısmı Bakanlık yapmışlardır. Bunlar üzerinde de fikirlerimiz var..Fakat bizim kanaatimizce esas sorumlu, geçmiş olayların esas sorumlusu ve kendi noktai nazarına göre yürütücü sayın Demirel’dir.

Güven oyu alınamazsa çözüm yolu nedir?

Demirel’in yeni kabinesi Cuma günü güven oyu alamazsa, ortaya çıkacak durumun çözüm yolları ne olabilir Paşam?

Ne şekilde neticeleneceğini tahmin edemiyorum..

CHP Genel Başkanı olarak düşündüğünüz bir teklif var mıdır?

Halk Partisi Genel Başkanı olarak benim düşündüğüm hal tarzını daha evvel ilân ettim. Yeni ihtilâf da çıksa, yine AP mensupları elinde yeni bir iktidarı düşünmek lâzımdır.

Beyaz oylar, kırmızı oylardan fazla olursa, geleneğe, kanuna uygun bir güven oyu sayar mısınız bu durumu?

O zaman mesele hallolunmuştur.. Normaldir durum..

Yani 3-4 oy fazla beyaz çıksa bile..

Evet, o zaman ihtilâf hallolunmuştur.. O Hükûmetin kuvvet derecesi za-manla görünecektir..

AP’nin tutumu sağlam değildir

Bütçenin reddinden doğan durumun ekonomik sakıncalar yarattığı görülüyor.. Bu buhran bütçeye ayda 250 milyon liraya mal oluyor. Hattâ hazineye 800 milyon lira külfet yüklediği ileri sürülüyor.. Bunu önleyecek çareler ne olabilir?

Esasen bizim görüşümüze göre, malî ve ekonomik davranışlarda AP’nin tutumu sağlam değildir.. Buhranlar tabiatıyla zarar vermiştir. Ve devam ederse daha da zarar verecektir. Teessürle karşıdan seyretmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.. Ne gelebilir ki, buhran onların içinde oluyor.. Tedbir onlar içinde bulunamazsa yapacak bir şeyimiz yoktur..

Seçimleri niçin erken buluyor?

Tedbir bulunamaz, hükûmeti kuramazlarsa seçime gidilebilir mi?

CHP Genel Başkanı bu suali cevaplandırırken seçimlerden daima şikâyetler olduğunu hatırlattı.. Bunların düzeltilmesi için, AP’nin gayret sarf etmediğini bildirdikten sonra dedi ki:

Seçimlerden sonra dünya kadar şikâyet aldım.. Bunları mesele yapmadım.. Fakat şimdi, üstelik AP içindeki bu ihtilâfın taraflarından biri olan hükûmet, mekanizmanın başındayken yapılacak bir seçim daha da çok şikâyete, güvensizliğe mutlaka yol açacaktır. Ben bundan endişe ederim.. Beğenmediğim zihniyetleridir..

Daha sonra İnönü sözlerine şöyle devam etti:

Zaten bugün bile, gerek kütükler, gerek önseçim üzerinde mutlaka esaslı bir ıslahât yapmak lâzım geldiğinde Adalet Partisi’yle mutabık halde gibiyiz. Ama bu şikâyetler ilk günden beri devam ediyordu.. Geçen seçimler yapılmadan evvel de bu şikâyetler üzerinde uzun uzun konuşmuştuk.. Esasında mutabık gibi görünüyordu sayın Demirel hükûmeti..Onlar yapılmadan seçime gittik..Yani seçimde ıslâh olunacak hususlar esasen var.. Ve bunların birçok önemli kısmı üzerinde partiler arasında da mutabakat var.. Ama yapamıyoruz, yapamadık.. Şimdi bunlar, otoritesi ve güveni çok sarsılmış ve buhran içinde çok yıpranmış bir iktidar elinde, hemen bütün çareler tecrübe edilmeden seçime gidilirse emniyet vereceği şüphelidir..

Hükûmet kurulmazsa ne olacak?

Peki, ya 18 ay içinde üç defa hükûmet düşerse ne olacak?.. Onlar hükûmeti kuramazlarsa, muhalefet hükûmet kurmaya yanaşmazsa.. Anayasaya göre seçimlere gidilmesi..

İnönü derhal cevap verdi:

Tabiatıyla Anayasanın işleyeceği hükümlere söz söylemek hakkımız değildir.. Üç defa düşmek aynı insan üzerinde gözü kapalı ısrar ederek hükûmet teşkiline imkân bırakmamak değil midir? Bu ciddî bir tetkik konusudur.. Korkarım böyle zannetmekten daha ağır meseleler çıkar.

Ne Süleyman Demirel’in ve ne Çağlayangil’in hükûmette eski görevlerini almamaları yolundaki sözleriniz AP’de büyük yankılar uyandırdı.. Şimdi bir kısım AP’liler diyorlar ki, “6 yıldır bir hayli yetişen, başarı gösteren liderimizi ve onun yakın arkadaşlarından birini bertaraf edip, partiyi başsız bırakmak, güçsüz bırakmaktır. CHP’nin taktiği.. Ve hem biz kimi getirirsek getirelim, muhalefete beğendirmemiz mümkün değildir.. Sonunda hepsi aynı âkıbete uğrayacaktır.”

İnönü ağır ağır cevap verdi bu sorumuza:

Böyle bir telâkki işitmedim.. Şunu da söyleyim. Çağlayangil’den şikâyetim, dış politikadaki artık güvenmemiz mümkün olmayan olayların arka arkaya gelme-sidir.”

Ve ilâve etti:

AP içerisinde bir çâresizlik tahmin etmiyorum..Bu onların kendi işleridir.. Kendi işlerine karışmam..”

İnönü sözlerini şöyle tamamladı:

Ciddî bir buhran Adalet Partisi içinde geçiyor.. Geniş düşünce ile AP bu buhranı kendi içinde halledebilir.. Bu kanaattayım..”

Sorduk:

Demirel’den vazgeçmek suretiyle mi Paşam?..

İnönü gayet yumuşak bir sesle şunları ilâve etti:

Hiç olmazsa şimdilik bir değişme yapabilir.. Hem sonra, insanların siyasî hayatı bir defa hükûmetten düşmekle bitmez..

 

 

 

 

İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye’nin Politikası Üzerine Metin Toker ile Yapılan Televizyon Söyleşisi*[315]

Metin Toker: Paşam, 1945 Martı’nda Avrupa’da harp sona ermek üzereyken Türkiye savaş ateşinden uzak kalabilmiştir. O günlerde siz Cumhurbaşkanıydınız ve Millî Şef olarak memleketin kaderine kudretle hâkimdiniz. O günler, Türkiye için, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, nasıl bir dış politika düşünüyordunuz?

İsmet İnönü: O günler Martın kaçı?

Metin Toker: 1945 Martı.

İsmet İnönü: 1945 Martı, daha Japonya düşmeden evvel, o günler Rus orduları ilerliyordu. Harbin sonu kesin olarak belli olmuştu. Sovyet Rusya’nın müttefikleri arasında itibarı en yüksek derecedeydi. Ufukta iki mesele vardı. Sovyet Rusya ilerledikçe, bütün komşularının kendisine dost olmalarını prensip olarak ilân etmişti. Ona göre memleketler birbiri arkasına Rus nüfuzuna giriyorlardı. Ancak, buna şunu da eklemek lâzım: Sovyet Rusya’nın geleceği daha yüksekti. Çünkü, Japonya düşmemişti. Amerika’nın kafasında Japonya harbine Sovyet Rusya’nın iştirakı hayatî bir menfaat sayılıyordu. Roosevelt bu fikirdeydi. Bu kadar müsait şartlar arasında biz iki ihtimal görüyorduk.. Birisi, Sovyet Rusya ilerledikçe, Avrupa memleketleri karıştıkça, yeni meseleler çıkacak ve müttefikler arasında münakaşa başlayacak. Bunlar benim gördüğüm ihtimaller. Bu münakaşalar arasında bizim vaziyetimiz tekrar çok nazikleşecek. Sovyet Rusya’nın bize böyle talepler ileri süreceğinden haberimiz yoktu ve ihtimal vermiyorduk. Ancak yeni meseleler çıkacak, yeni gruplaşmalar olacak, bu gruplaşmalar içinde biz, tekrar aklımızı başımıza alarak gruplar arasında vaziyet almalıyız. Harbe girmeyelim, yeni harbe tutuşmayalım. Bu kanaat bana hâkimdi. Düşündüğüm tedbir Sovyet Rusya ile ve Anglo Sakson grubuyla, karşısında bulunan gruplarla ayrı ayrı ittifak yapmak. Bu ittifak, biri ile diğeri harbe tutuştukları zaman bir tarafla beraber olmak için değil. Bu ittifakla, onlar arasında yeni bir müsademe (çatışma) çıktığı zaman tarafsız kalmayı her ikisine şimdiden taahhüt ettirmek fikrinde idim. Zihnimde bunu tasarlamıştım. Bu politikayı tâkip etmeye başlamıştım. Bu politikaya Sovyet Rusya ile başladım. Müzakere başarı ile ilerledi. Neticeye varmak üzere idik.

Metin Toker: Paşam. bu politikanın bugün tarafsız diye bilinen ülkelerin tatbik ettikleri politika ile farkı ne olacaktı.

İsmet İnönü: Benim düşündüğüm tarafsızlık politikasının, bugünkü tarafsız grupların politikaları ile benzer hiçbir tarafı yok. Ben iki tarafla müttefik olmayı, bizim tarafsızlığımız üzerinde müttefik olmayı ve onları taahhüde sokmayı tasavvur ediyordum.

Metin Toker: Paşam, bu tasavvurun gerçekleşmesini engelleyen ne oldu.

İsmet İnönü: Bu tasavvuru engelleyen, Sovyet Rusya ile başladığımız ve çok ümitli bir tarzda cereyan eden müzakerenin Mareşal Stalin ve Molotof Hükûmeti tarafından ileri sürülen taleplerle kökünden tamamen ortadan kalkması olmuştur. Bu tasavvuru engelleyen sebep, Mareşal Stalin, Mösyö Molotof Hükûmeti’nin Türkiye’ye karşı hiç beklenmeyen, hiç akılda olmayan birtakım talepler ileri sürmesi oldu.

Metin Toker Evet. Bu tasavvur ortadan kalktı.

İsmet İnönü: Müzakere bitti. Tarafsızlığı bırak, sulh içinde yaşamak bile tehlikeye düştü. Canımızla başımızla memleketimizi müdafaa etmek çabasına düştük. Bundan sonra Sovyetler durdular ve Avrupa içinde ihtilâflar baş gösterdi. Ve Potsdam’da bizim meseleyi müzakere ettiler.

Metin Toker: Stalin neden böyle bir girişimde bulundu?

İsmet İnönü: Hazır bir muvaffakiyet zannetti. Nasyonalist olarak, emperyalist olarak en eski Rus imparatorlarından beri gelen bütün emelleri tahakkuk ettirmiş, geriye bir Türkiye kalmıştı. Onu da tahakkuk ettirmek hevesine düştü. Fakat talep ileri sürüldüğü zaman hafife alınmadı. Müttefik muhitler harpten kamilen yorgun çıkmış olan ve Rus itibarının en yüksek derecede bulunduğu bir zamanda Moskova’da toplanan kordiplomatikler kendi aralarında görüşürlerken, “Eyvah, bir memleket daha demir perde arkasına gitti” diyecek kadar taleplere mukavemeti güç görmüşlerdi. Ve Rusya maksadına erecek zannetmişlerdi. Bunu da ben tahmin etmiyorum. Sonradan Mösyö Harriman’ın ağzından işittim. Havadisi ilk duydukları zaman “Eyvah” demişler. İki gün sonra bizim reddimizi kesin olarak öğrendikleri zaman “Dünyada böyle bir memleket, bir millet de var mıymış?” diye şaşkına dönmüşlerdir.

Metin Toker: Stalin bütün emellerine nail oldu. Bir Türkiye’de başarısız-lığa uğradı. Bunun izahı nedir?

İsmet İnönü: Bunun izahı hâdiselerle birbiri arkasına meydana çıkmıştır. Tabiî ilk başında bizim kesin olarak memleketimizi müdafaa etmek kararında olduğumuzun hiç kimseye tereddüt vermeyecek surette meydana çıkmasıdır. İlk sebep budur. Demek ki bu talepleri biz kabul ettirmek için mutlaka Türkiye’yi harp ederek yenmek lâzımdı. Sovyet Rusya’nın hiç muharebe etmeksizin bütün memleketleri birbiri arkasına dize getirdiği bir devrede harp ile emel temin etmek, ilk fark olacaktı. Bunu göze almak istemiyorlardı. Kendi aralarında ne sebepler olduğunu tahmin etmeye çalışmak beyhudedir.

Ama bu sonradan, tarihlerde bu tarzda nitelenmiştir. Bunun yanında, mah-vedilmek istenen memleketin (Türkiye’nin), müttefiklerle, yani, İngiltere’yle, Amerika’yla hâlâ akten müttefik olarak bulunmalarıdır. Bunu onlara kabul ettirmek bir mesele olacaktı. Nitekim Potsdam’da Sovyet Rusya suale maruz kaldığında Mareşal Stalin, gayet sade bir surette “Türkiye bizden ittifak istedi. Biz de onun bedelini söyledik. Mesele bundan ibarettir” diye sade bir alışverişe bağlayarak çıkmak istedi işin içinden. Hakikat şudur ki, harp etmeden bu olmayacaktı. Bunu göze alacak halde değildi. Türlü sebeplerle, müttefikler, bizim böyle bir haksızlığa uğramamıza razı olmadılar. Bu ikinci sebeptir. Asıl bir sebep de sonradan anlaşıldı ki, Mareşal Stalin’in ve Mösyö Molotof’un Türkiye’ye karşı tutumları, Rus milletinin, Rus siyasilerinin vicdanında da bir haksızlık olarak görülmüştür, zannediyorum. Çünkü ondan sonra 25 sene gerginlik devam etti. Bu 25 sene zarfında, Rus sefiri M. Hizof, ben hükûmette olmadığım zamanda bile, beni ikna ederek NATO’da kalmamızı tabiî görerek, bunu manî saymayarak, hâdiseyi unutmamız için gayret sarf etmişlerdir. Sonradan münasebetlerimizi düzeltelim politikasına tekrar girdiğimiz zaman, benim ilk geçirdiğim tereddüt, uzun müddet gergin kaldıktan sonra, tekrar Rusya ile iyi münasebet tesis etmemizin bir isteksizlikle ve tehditle karşılanacağı şüphesi idi. Halbuki işittiklerim doğru çıktı. Sovyet Rusya, Türkiye ile itimada müstenit iyi münasebetler kurmak için, arzulu idi. Fırsatı ganimet bildi. Azami derecede iyi kabul gösterdi ve münasebet devrine girdik.

 

 

 

 

CHP Siirt İl Kongresine Gönderilen Mesaj[316]

Siirt İl Kongresi’ni saygı ile selâmlıyorum.

Siirtlilere sevgi ve güven duygularımı takdim etmek isterim.

Siirt CHP’nin ilk günlerinden beri büyük ölçüde ehemmiyet verdiğimiz merkezlerimizden biridir. Siirt’te en güzel konuşmalarımı yapmışım, Siirt’in ihtiyaç günlerinde mücadele günlerinde yanında bulunmaya çalışmışımdır. Bugün de Doğu’da CHP’nin kaderi üzerinde oyunlar oynandığı bir zamanda Siirt’te bulunmak isterdim. Siirt’in vefalı evlâtları içinden yetişen vasıflarını söylemek istemediğim insanlardan üzülmesinler. Siirt’te iyi arkadaşlarımın konuşmaları bütün memlekete ferahlık verecektir. Size çalışmalarınızda başarılar dilerim, gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

Bursa CHP İl Gençlik Kolu Kongresine Gönderilen Mesaj[317]

Biz gençliği rejimin, ileri hareketlerin, devrimin, bütün iyi şeylerin temsilcisi sayıyoruz. Gençlik içine her türlü akımlar giriyor. Sebebi; kuvvetli bir muhit olduğu için onu kendi menfaatlerine âlet etmeye çalışıyorlar. Şimdiye kadar bunlardan çok çektik. 1946-1947’de Stalin’in talepleri üzerine yalnız başımıza kaldığımız zaman bütün taleplerini reddettik. Savunmaya kalkmamızı yermek için o savunmaya silâh almamızı bahane gösteriyorlar.

Memleketin savunması fikrinden bu kadar uzaktırlar. Şimdi gençlerle onları her türlü aşırı akımlara kışkırtmak isteyenler arasında tam farkı vermek için şunu bilmeli: Biz demokratik rejimin kesin taraftarıyız. Her türlü diktanın aleyhindeyiz. Her türlü aşırı uçların, aşırı uçlar dediğim zaman sağ irticaı ve sol irticaı murat ediyorum, bunların karşısındayız. Buna karşı bizim gençlik kollarımız tümüyle bütün gençliğimiz başlıca dayanağımızdır. Gençlere bizim sevgilerimizi götürün. Bizim güvenimizi götürün. Kendi memleketin göz bebeği olduğu kadar, kendi ailelerinin de bütün varlığıdırlar. Bu gençlik hareketlerini mutlâka doğru yolda yürür ve memleketi doğru yönde savunur hale getirmemiz lâzım. Hepinizin gözlerinden öperim. Sağ olun.

 

 

 

 

Milliyet Gazetesi’nden Abdi İpekçi’ye İç ve Dış Politika Üzerine Verilen Demeç[318]

İç politikada başlıca meselemiz kalkınmadır. Ve kalkınma temelli endüstri ile olur, altın köprü ile olmaz. İsrafa tahammülümüz yoktur.

Gene iç politikada sağ ve sol irticaa mukavemet etmeliyiz. Sağ irticaı bizzat hükûmet temsil etmektedir. Vicdan hürriyeti iddiası ile, vicdan hürriyetini tahrip etmek metodu ile..

Öğrenci hareketleri temelden zararsız istikameti bulmak zorundadır. Silâhlı öğrenci hareketi olmaz. Silâh işleyen her yere polis girer. Evlerimiz bile silâh patladığı zaman polis yardımından masun kalamaz.

Dış politikada vaziyet güvenoyu zamanı söylediğim gibidir. Arşovek Makarios ilk gününden beri Üniter Devlet Anayasası’na kavuşmak için mücadele açtığını söyledi. Dışişleri Bakanımız onun bu görüşüne iltihak etmiştir. Bundan sonra koyacağı şartların ve çarelerin ne tesiri olacağını göreceğiz.

Amerika ile bizim münasebetlerimiz Truman doktrininden başlar diyenler, 1945’de Stalin-Molotof idaresinin Türkiye’den istediklerine karşı kendimizi savunmaya kalkmamızı o gün gibi bugün de istemeyenlerdir. Türkiye’yi savunma iradesinden ve imkânından mahrum etmek isteyenler, “Nihayet memleketimizi parçalayacak istekleri bir teklif idi, ültimatom değildi” tarzında tevil edecek kadar düşkün ve düşüncesiz haldedirler.

Büyük politika olarak NATO’da kalacağız. Sovyet Rusya’ya ve Amerika’ya karşı düşmanlık yapmayacağız kararında ve Ortadoğu olaylarında tarafsız kalalım ısrarında ne kadar haklı olduğumuz her gün yeni delillerle meydana çıkmaktadır.

İkili anlaşmalarda Amerika ile hallolunacak İncirlik üssü meselemiz vardır. Buranın Türkiye üssü olarak kalması Amerika’ya zarar vermez, Türkiye’yi beyhude düşmanlıktan kurtarır.

Dünya politikası, Helsinki’de başlayıp Nisan’da Viyana’da devam edecek olan Sovyetler Birliği-Birleşik Amerika konuşmalarının sonunda aydınlığa kavuşacaktır. Yahut bir karar varmadan gene sürüklenecek bir yolda devam edecektir. Konuşma bir pazarlık konuşması olabilir, tabiî hepimizi ilgilendirir.

 

 

 

 

İkinci İnönü Zaferinin 49. Yıldönümünde SDDF Üyesi Gençlerle Dış Politika Konularında Yapılan Söyleşi[319]*

(...)

SDDF üyesi devrimci gençlerle İnönü arasında muhtıra konusunda şu konuşma geçmiştir:

–İnönü zaferinin 49’uncu yıldönümünü kutluyoruz.

–Sağ olun. Verin bakayım bir muhtıranız varmış. Şöyle yanıma geçin de anlatın.

–Size Garp Cephesi komutanı olarak baş vuruyoruz. Bu muhtırayla.

–Garp Cephesi Komutanı olarak ben de bunu bir okuyayım.

–Ulusal Kurtuluş Savaşımızın yüce önderi Mustafa Kemal’in silâh arkadaşı ve Garp Cephesi Kumandanı olarak size başvurmayı bir görev saydık.

–Teşekkür ederim (Bundan 49 yıl önce Türk Ulusu’na kazandırdığınız zaferlerle sağlanan bağımsız Türkiyemiz artık yoktur).

–Bu yanlış bu. Bağımsız Türkiye bugün de eskisi gibi vardır. (Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı yabancı ülkeler halkımızı sömür-mektedir.)

–Şimdi Amerika Birleşik Devletleri bizim müttefikimiz ve dostumuzdur. Neyimizi sömürüyor bu?

–Halkımızı ve her şeyimizi.

–Ne meselâ?

–Her şeyimizi, yeraltı kaynaklarımızı.

–Yeraltı kaynaklarımızı hiç kimse zorla sömüremez. Biz kendi kanun-larımıza, kendi idaremize göre onları işletmeye başkalarını ortak ediyoruz, veya etmiyoruz. Bu bizim kendi bileceğimiz iş. Kendi aramızda bir meseledir. Dış memleketlerle yeraltı servetlerimizin işletilmesi hususunda bir düşmanlık konusu açmak doğru değildir. Zorla alamazlar bizden ve zorla almıyorlar. Hiç bir şeyi zorla almıyorlar ve alamazlar. Böyle bir iddiaları da yok.

Yani ben bunu Amerika Birleşik Devletleri müttefikimiz olduğu halde söyledim. Sovyet Rusya müttefikimiz olmadığı halde söyledim. Bizim dış politikamız; NATO da kalacağız, Amerika Birleşik Devletlerine ve Sovyet Rusya’ya düşmanlık yoktur dedim. Bunlara karşı bir gençlik hareketi olarak düşmanlık ilân olunmasını memleketimizin menfaatine aykırı buluyorum. Durup dururken kendimizi, yani bizimle düşman olmak istemeyen ve hattâ belki istemiyor görünen devletleri karşımıza almak faydasızdır, zararlıdır.

(Bu yetmiyormuş gibi ordumuzun hareketlerine açıkça karışmak küstah-lığını göstermektedirler.)

–Kıbrıs meselesi.

–Kıbrıs meselesinde Amerika Birleşik Devletleri ile aynı noktai nazarda olduğumuz doğrudur. Bununla mücadele ettik. Ama bu devletler arasında olan bir mücadeledir. İnsanlar arasında olan bir mücadeledir. Bunun ölçüsüne göre kırgınlığı vardır. Ama düşmanlık esası olarak almak doğru değildir. Aramızda konuşuyoruz Amerika Birleşik Devletleri NATO içinde en büyük müttefik devlettir. NATO içinde müttefik olarak Yunanlılarla bizim vuruşmamızı çatışmamızı istemez. Aramızda Kıbrıs ihtilâfı var. Onu haklı görebilir, bizi haklı görebilir. Bizim kanaatimizce biz haklıyız ve haklı olduğumuz için mücadele ediyoruz. Mesele bundan ibaret.

Şimdi buna karşı bu tutum haksızdır. Haklı olan biziz. Zulüm görmüşüz, bizim noktai nazarımıza doğru. Bunu kabul etmiyoruz. Bunların hepsini söyle-meye hakkımız var.

Sırası gelince müttefik devletler birbirlerinin muharebe etmelerine taraftar oluyorlar, karşı oluyorlar. Fikrinizi söyleyebilirsiniz ama bunda meyus olacak ve büyük bir millî mesele olarak mütemadiyen tâkip edilecek bir taraf yoktur.

–Ulusal Kurtuluş Savaşında siz ve Mustafa Kemal haklı olarak silâha sarıl-dığınız zaman, o zamanki müttefiklerinizden izin almış mıydınız?

–O zaman müttefikimiz yoktu ki.

–Rusya vardı, silâh yardımı alıyordunuz.

–Sonra sonra, memleketimizi istilâ ettiler. Memleketimizi işgal ettiler ve bir hükûmet vardı onlarla beraber, galiplerle beraber. Uyuşarak kurtuluş mümkün-dür zannediyordu. Biz böyle bir uyuşma mümkün değildir, canımıza kastet-mişlerdir diyorduk. Hem içerde ihtilâfımız vardı, hem dışarıda ihtilâfımız vardı. Şimdi bunları söylüyorum. Bunların hepsini söylerseniz ama maksatlı olarak, kasıtlı olarak NATO’da kalmayalım diyorsanız, (Türkiye hükûmetinin kararlarına mektuplarla müdahalede bulunulmasın) meşhur mektup.

–Bu mektubu hâlâ kabul etmiş değiliz.

–Biz de kabul etmedik.

–Sonuç.

–İhtilaf devam eder. Onu kapadık, yeni usulle mücadeleye devam ediyoruz.

–Yani Amerika ile olan ihtilâfımız devam mı ediyor bu konuda?

–Mektup konusunda ihtilâfımız devam etmiyor. Kıbrıs konusunda da ihtilâ-fımız yok. Amerika diyor ki, ikinizin arasında muharebe olmasın. İkinizin arasında bu Kıbrıs meselesini halletmeye çare bulalım. Bunu diyor. Tutumunda onu ne kadar iltizam edecek, bizi ne kadar iltizam edecek bilmiyoruz.

–Yunanistan’ı açık bir şekilde destekliyor.

–Yunanistan’ı desteklediğini zannediyoruz. Ama ikimizle de müttefiktir. İkimizle de müttefik olduğu için ikimiz arasında muharebe olmasını istemez. Üçüncü bir devlet olarak bu tabiî bir şey. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bununla uğraşıyoruz. Bunu vesile ederek şikâyet etmeğe hakkımız var. Bu şikâyet-lerinize katılırız, bunların hepsi doğru. Ama bunu Amerika’ya karşı affedilmez bir düşmanlık olarak sürdürmekte memleketin faydası yoktur. Yapyalnız kalacağız. Dünya kuruldu kurulalı devletler müttefik olmuşlardır, karşı olmuşlardır. İttifaklardan vazgeçilmez. İttifak etmeyin diyorlar, bağımsız Türkiye diyorlar. Öyle bir devlet yok ki dünyada.

Hiçbir devletin kudreti buna yetmez. Hiçbir devletin kudreti yalnız başına bütün dünyayı idare etmeye yetmez. Devletler müttefik ararlar. Bunu söyleyen-ler esasında bir ittifaktan çıkıp başka bir ittifak gözü yumuk olarak girmeyi isteyenlerdir. Böyle söylüyorlar. Ne diyorlar bugün? 1945-46’da Stalin-Molotof idaresi Türkiye’nin parçalanmasını bize teklif ettikleri zaman bunu reddettik. O zaman yalnızdık. Yalnız olarak da sonuna kadar vuruşmayı gözümüze aldık. Bunu yaptık. Bunu yanlış yaptınız diyorlar bize.

Amerika ile siz o zaman ikili anlaşma yaptınız diyorlar. Amerika ile anlaşma yapmadım. Amerika’dan silâh aldım. Yazmıyorlar bunu böyle. Demek ki, Türkiye’nin Molotof idaresi tarafından parçalanmasına karşı koymamızı istemiyorlardı. En sonra yazdıkları ültimatom vermedi teklif yaptı, e siz de teklif yapaydınız. Çok istedin bunun yarısını bölelim mi diyecektim? Bunun manâsı var mı. Adamın maksadı belli. E onlarla aynı dili kullanmak yanlıştır. Adamın maksadı bu. Birinden kurtarıp ötekine itmek için sadakat gösteriyorlar. Onlar da böyle gözü kapalı. Sovyet Rusya’da gözü kapalı kendi memleketinde de düşmanlık uyandırarak hareket edecek olan gayretkeşlerin taraftarı değildirler. Bunlar öyle diyorlar. Amerika’nın adamıdır diyorlar.

Mektup yazıldı kırıldınız anlıyorum. Doğru ama ölçüsü var bunun. Bunlar onulmaz bir düşmanlık politikasına zemin olmamalı. Bunu ayırabilmelisiniz.

Sonra dinleyin (Türk Hükûmetlerinin kararlarına mektuplarla müdaha-lelerde bulunmaktadır) Bunların mücadelesini resmî olarak yaptık. İktidarda iken yaptık, muhalefette iken yaptık.

(Topraklarımız üzerinde bizi yabancı devletlerin çıkarı için hiç isteme-diğimiz bir anda savaşa sokacak üsler vardır) Bunların mücadelesini Millet Meclisinde yapıyoruz.

– Bütün gücümüzle o konuda beraberiz.

– Biz mücadele ediyoruz siz de bunları destekliyorsunuz. (İkili anlaşmalar iktidarın yabancılarla açık ortaklığı nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminden kaçırılmakta ve gizli toplantılarda konuşulmaktadır). Bunların mücadelesini yapıyoruz, söyledik. Ama bunlar iç politikanın tabiî münakaşaları. Bundan ileri sizi çileden çıkaracak bir mahiyeti yoktur. Bir tarafta o fikirde değilsiniz, bizim fikrimizdesiniz güzel. (NATO anlaşması Türkiye’nin güvenliğini tehlikeli bir mücadeleye sürükleyecek yeni stratejiyi kabul etmiştir.)

Onun da münakaşasını yaptık. Ve yapıyoruz. (Bütün bunlar karşısında CHP Genel Başkanı olarak değerli şahsınızın ve partinizin aşağıdaki konularda çok ciddî kararlarla yeni görüşmelerde bulunmasını istemek hakkını 49 yıl önce verdiğiniz bağımsızlık kavgasından güç alarak kendimizde görüyoruz. İkili anlaşmalar Türkiye Büyük Millet Meclisinde tek tek görüşülmelidir.) Tâkip ediyoruz biz zaten. (Türkiye’nin hükümranlık haklarını zedeleyen ikili anlaşmalar derhal fesh edilmelidir.)

Türkiye’nin hükümranlık haklarını zedeleyen ikili anlaşmalar olursa, bugün böyle hükümranlık haklarını lağveden ikili anlaşmadan bahsetmedim. Tehlikelerinden bahsettik. Hükümranlığımız bozuluyor. Hükümranlığımıza tecavüz vardır demedik. Yani bu mevcut ihtilâfları mübalağa etmektir. (Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi tasarrufu ile kullandığı üslerin yönetimi Türk makamlarının) İşte bu hep üsler meselesi..

(NATO Amerikan emperyalizminin aracı olmaktan çıkarılmalıdır) NATO’-da böyle bir mahiyet yoktur. NATO içinde müttefik devletler vardır. Bunlar Sovyet Rusya’ya karşı yapılmıştır. Sovyet Rusya’ya en yakın olan Amerika’dır. Ters anlıyorsunuz. Amerika, Sovyet Rusya ile ayrı münasebet halindedir, anlaşmaya çalışıyorlar, görüşmeye çalışıyorlar. Bu görüşmelerden ne çıkacak diye her ikisinden biz endişe ediyoruz. NATO’dan çıkalım büsbütün havada kalalım. Bunu istiyorlar. Bir tehlike göründüğü zaman kim gelirse onun eteğine yapışmaya mecbur olacağız. Müttefik istemeyen, ittifaktan kaçınan devlet yeryüzünde yok. Ve olmamış şimdiye kadar.

Her ittifakta müttefikler arasında münakaşalar olacaktır, olmaktadır. Büyük devlet küçük devlet farkıyla insanlar menfaatlerini birbirleriyle uzlaştırmakta sıkıntı çekerler. Muharebe esnasında sıkıntı çekerler. Bunları size en tecrübeli büyük diplomata anlatır gibi anlatıyorum. İnandığımdan dolayı ve mübalağa edip yanlış hükümler vermeyiniz diye.

(NATO Amerikan emperyalizminin aracı olmaktan çıkarılmalıdır.)

NATO Amerikan emperyalizminin aracı değildir. Avrupalılar Amerika’yı zorla NATO’ya getirmişlerdir. Böyle kurulmuştur. Ve Amerika’yı Avrupa’ya getirebilmek için, beraber muharebeye girmek için Amerika’nın hatırı hayalinden geçmeyen bütün imtiyazları ona vermişlerdir başında, sonra emniyet geldikten sonra, sulh olduktan sonra ihtilâflar çıkmağa başlamıştır. Amerika emperyalizmi için NATO’yu kullanacak. Herkes gözünü açsın kullandırmasın bir. İkincisi NATO’nun mahiyetinde böyle bir şey yoktur. NATO’ya emperyalizm vasıtasıdır diyen karşı taraftır.

(NATO Amerikan emperyalizminin aracı olmaktan çıkarılmalıdır)

Bu cümlenin ehemmiyeti var. Çünkü NATO Amerikan emperyalizminin vasıtasıdır diye bütün NATO ittifakı temelinden, kuruluşundan mahkum edilmektedir. Karşı tarafın propagandasıdır bu.

– Öyle bir amaç taşımıyor. Altın da koyuyoruz ortaya.

(Bugün Türkiye gittikçe NATO Konseyi’nden ve Amerika Birleşik Devletle-ri’nden izin almaksızın kendi ulusal çıkarlarını koruyacak bir silâhlı savunmaya girmek olanağından yoksundur. Bu hal bağımsızlığını kanıyla kazanmış bir ulus ve ulusun kurtuluş savaşçıları için de kabul edilebilecek bir durum değildir.)

Bu münakaşa edilen bir konudur. NATO ne vakit işler, ne vakit işlemez veya hangi hallerde işler. Ona ait fenni bir çatışmadır. Bunun bağımsızlığımız-dan vazgeçtik anlamına gelmesi mümkün değildir. Böyle bir mahiyeti yoktur.

Düşmanlık gütmeyen devletlere karşı düşmanlık yok ilkesi kabul edilmelidir. İttifak düşman olmayan devletle yapılır. (Türk dış politikası sadece Türkiye’ye düşmanlık etmeyen devletlere karşı düşmanlık yok ilkesini kabul etmelidir) Zaten en iptidai devlet de bunu böyle yapar. Türk devletine mahsus değil.

(Türk bağımsızlığını çiğnemek isteyen ve Türk Ulusu’nu hiçe sayan devletler bizim en önde gelen düşmanlarımız olmalıdır.) E öyledir zaten. Ba-ğımsızlığını çiğnemek isteyen düşman demektir. İttifak eden bağımsızlığımızı, menfaatimizi, hayatımızı beraber korumak, beraber kurtarmak için birleştiğimiz devletler demektir. Müttefiklere karşı böyle bir dil kullanmak için, böyle bir kanaatte olmak için insaflı olmak lâzımdır. Böyle bir söz ağzımdan işitmi-yorsunuz.

NATO içinde kalacağız diyorum. Yani NATO ittifakı içinde Amerika’ya olduğu gibi Sovyetler Birliği’ne düşmanlık yapmayalım diyoruz. Çünkü NATO ittifakı içinde öyle devirler olmuştur ki, bizim NATO ittifakı içinde itibarlı olmamız istediğimizi almamız Sovyet Rusya’ya karşı gözü kapalı aşırı düşmanlık tâkip etmemize bağlıdır zannolunmuştur. Yanlıştır bu, Sovyet Rusya düşmanlığını biz üzerimize almayalım. Kimse almıyor üzerine zaten. Başta Amerika nasıl barışacağız nasıl konuşacağız diye aramadığı tedbir bırakmıyor. Şimdi bunun için de Amerika’yı istemiyoruz, Sovyet Rusya’yı istemiyoruz, onu istemiyoruz bunu istemiyoruz tarzında ne istediğini bilmeyen bir şuur, bir anlayış Türk gençliğinin hiç yabancı tesire kapılmamış olan size özüne tesir etmemelidir.

(Kıbrıs sorunu konusunda iktidarın acz içinde bulunduğu ve sorunu çıkmaza götürdüğü açıktır. İktidarın bu husustaki hareketleri dikkatle izlenmelidir.)

Dikkatle izliyoruz zaten. İlân ettik, Kıbrıs için iktidarla aramızda ciddî ihtilâf vardır. Eskiden temas ediyorlardı biliyorduk. Teması çektiler bilmiyoruz. Bilmediğimiz fena şeyler yapıyorlar kanaatindeyiz. Açıktan da bunu söyledik.

(Ulusal kurtuluş savaşını verenlerin torunları olarak bağımsızlık kavgamız hayatımız boyunca sürecektir). İyi zaten hepimiz için sürecektir.

(Bunu hiçbir yabancı önleyemeyecektir ve durdurmayacaktır.)

Şimdi bunu hiçbir yabancı önleyemeyecektir ve durdurmayacaktır derken müttefik dediğimiz insanların, devletlerin, bağımsızlığımızı bertaraf etmek istediklerini ittiham etmek manâsı olmamalıdır. Açıktan söyledim size Amerika’ya karşı düşmanlık yok, mücadele içindeyiz. Herkes birbiriyle mücadele içinde. Dış politikada müttefiklerimiz var. Gayet muğlak bir hal almıştır. İhtiyatlı bir halde olmalıyız. Evvelce söylediğim gibi NATO içinde kalacağız. Sovyet Rusya’ya karşı düşmanlık yok dedik. Dış politikayı sade bir hale bu tarzda getiriyorum.

Diğer meselelerin hepsinde memleketimizin menfaatlerini korumak için parti olarak demokratik rejim içinde mücadele ediyoruz. Hükûmetle ihtilâflarımız meydandadır. Onlarla açıktan münakaşa ediyoruz, bunları tâkip edip kendi kanaatlerinizi doğru bir istikamete yöneltmelisiniz.

49 yıl evvelde evvelâ yalnız başladık, sonra Sovyet Rusya ile yakın münasebet kurduk. Bizi Sovyet Rusya ile müttefik oldular, komünist oldular diye ilân ettiler mahkum ettiler. Hiçbir şey olmadık. Müttefik olarak nihayetine kadar uğraştık. Kendi menfaatlerimizi koruyarak dostluğumuzu muhafaza ederek sulha vardık. Gene aynı zihniyetteyiz biz. Ve zihniyetimizi memlekette beğendirmeye çalışıyoruz. Karşı zihniyette olanlar vardır, onlarla münakaşa ediyoruz. Müsterih olmanızı isterim. Sosyal Demokratlara özel bir gözle bakıyoruz. Bizi daha iyi anlıyorlar ümidindeyiz. Bu kanaatteyiz. Onun için size etraflıca, işlerin içini dışını olduğu gibi naklettim.

– İnönü Zaferi’nin 49. yıldönümü konusunda ne söylersiniz?

Size göre bir asır evvelki hikâye. Bana göre geçen haftaki hikâye. Bu hikâye çok önemli falan. Ama bugün onun kadar ehemmiyetli gene bir çok hikâyelerle, geride kalmış hiç birisi ile uğraşamıyorum.

 

 

 

 

İngiltere Büyükelçiliğindeki Bir Resepsiyonda Çekoslovakya Büyükelçisi Aleksandr Dubçek ile Yapılan Sohbet[320]

(...)

CHP Genel Başkanı Dubçek’i görünce elinden tutarak, yanındaki koltuğa oturtmuş ve “Hoş geldiniz” diyerek hatırını sormuştur. Dubçek, teşekkür ederek iyi olduğunu söylemiş, Türkiye’ye Büyükelçi olduğundan dolayı duyduğu memnunluğu belirttikten sonra, İnönü ile Dubçek arasında şu konuşma geçmiştir:

Dubçek: Türkiye’yi, Türk ulusunu çok sevdim.

İnönü: Onlar da sizi sevmişlerdir. Türkiye ile Çekoslovakya iki dost ülkedir. İkinci Dünya Savaşını hatırlarsınız. Herkes birbiri ile dost ya da düşman idi. Bu durumda dahi, Türkiye ile Çekoslovakya birbirlerine karşı dostça davranmışlardır ve dost kalmışlardır.

Sizinle ilk defa görüşüyorum. Beni arayınız. Şimdi çok konuşmayacağım. Sizin görüşeceğiniz, tanışacağınız insanlar vardır. Onun için beni bir başka gün, istediğiniz zamanda arayınız diyorum.”

Dubçek: Sizinle tanışmaktan büyük memnunluk duydum. Sizi en yakın bir zamanda arayacağım.

 

 

 

 

Çekoslovakya Büyükelçisi Aleksandr Dubçek ile Yapılan Görüşme[321]

(...)

Büyükelçiyi kapıda karşılayan İnönü, gazetecilerin fazla sayıda olduğunu görünce Dubçek’e “Bizim gazetecilere alıştınız mı?” diye sormuş, Dubçek de “Burada iki ay geçirdim” karşılığını vermiştir.

İnönü daha sonra Dubçek’e “Sizi sevdikleri için yapıyorlar” demiştir.

Konuğunu kapıya kadar uğurlayan İsmet İnönü, görüşmelerle ilgili olarak gazetecilere CHP Genel Sekreteri Ecevit’in bilgi vereceğini söylemiştir.

Bunun üzerine Ecevit, İnönü-Dubçek görüşmesi konusunda gazetecilere şu bilgiyi vermiştir:

“Sayın İnönü’yü ziyarete gelen Çekoslovakya Büyükelçisi Ekselâns Dubçek’le Sayın İnönü, dünya barışı üzerinde konuştular. Türkiye-Çekoslovakya ilişkilerin-deki yakınlık ve dostluktan duydukları memnunluğu belirttiler ve iki memleket arasındaki yakın dostluk ilişkilerinin daha da ileri götürülebilmesinin mümkün olduğunu görüştüler.”

 

 

 

 

Urfa’nın Kurtuluş Günü Dolayısıyla Belediye Başkanına Gönderilen Mesaj[322]

Urfa’nın kurtuluş gününü kutluyorsunuz. Bu kutlamada hepimizin duygularına tercüman olacaksınız. Urfa’nın kurtuluşunun bir özelliği vardır. Yabancı istilâsının hışımla sağ kanadını teşkil etmiş olan Urfa, kimsenin tahmin edemeyeceği bir sertlikte ayaklanmış ve anavatanı korumaya çalışmıştır.

Urfa’nın eşsiz cesareti ve kahramanlığı nihayet güney Anadolu istilâsının Urfa’dan başlayarak çözülmesini intaç etti.

Urfa ondan sonraki kurtuluşların örneği ve başlangıcı olmuştur.

Urfa’lılar kendilerine yürekten minnettar olduğumuz büyük babalarının hatırasıyla çok övünmekte haklıdırlar.

Urfa mücadelesinin şehitlerini ve gazilerini rahmetle ve minnetle anarken, bugünkü torunlarını vatanın daima koruyucusu ve bekçisi olarak görmek bizi mutlu kılmaktadır.

Törene katılanlara saygılarımı sunmanızı rica ederim.

 

 

 

 

TBMM’nin Kuruluşunun 50. Yıldönümü Dolayısıyla AA Muhabiri Nalan Seçkin ile Yapılan Söyleşi[323]

(...) İnönü şimdi 1970’deydi. Öğrenmek istediğim konular randevu isteminde bulunduğumda bildirildiği için, söze “Anadolu Ajansı Meclis’le beraber kuruldu” diye girdi. Sonra sorular yağdırdı bana: “–1920.. 50 sene evvel.. Sen dünyanın neresindeydin?” “–Bilmiyorum paşam” “–Nerde, göklerde miydin?” “–Belki de, Ay’daydım paşam” kahkahalar..

Anadolu Ajansı’nın kuruluşunu ve ilgili anılarını anlattı.

Sıra TBMM’nin kuruluşuna gelmişti. “–Demek bugün 14 kişiyiz o kadar kalmışız” dedi gözlerimin içine baka baka.

“–Evet” diyemedim. İki saat 45 dakika önce 13 kişiye indiniz” dedim ancak.

Merak ve hayret dolu bir sesle, “–Ne oldu? Kim o. Ne oldu kaybettik mi birini? diye bağırmaya başladı İsmet İnönü. “–Atıf Tüzün, Paşam”, dizine vurdu ve gene yükseldi sesi: “–Aaaaaa, çok acıdım. Uzun boylu Atıf Tüzün. Çok acıdım doğrusu. Çok acıdım.”

(...)

Bildikleri: Bayar, Aras, Kılıç

İsmet İnönü, TBMM’nin birinci döneminden hayatta kalan öteki arkadaş-larının nerelerde olduğunu sordu. Saydım 13 kişinin isimlerini. “-Gaziantepli dediğiniz Yasin Bey’i hatırladım. Ötekiler birden gözümün önüne gelmedi, ama, Tevfik Rüştü Aras, Kılıç Ali ve tabiî Celâl Bayar. Bir kısmını yakından biliyorum” diye ekledi.

Durdu. Gözlerini aça aça gözlerimin içine baktı. Genelkurmay Başkanlığını ve Başbakanlığı hatırlayarak, BMM’nin kurulduğu 50 yıl öncesine rastlayan yıllardaki Türkiye’nin durumunu özetlemeğe başladı:

Güçlüklerin hayali

–Şimdi benim o güne ait anlatacağım çok bir şey yok. Ruh haletimizi bugün ki gibi hatırlarım. Gelmişiz. İstanbul’da büyük bir işgale uğramışız. Son çare olarak Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanıyor. Memleketin kurtarılması dâvasına giriyoruz.

Ankara’ya cepheden gelmiş İsmet Paşa. Şöyle devam etti:

–Ayağımı basar-basmaz, Atatürk’le konuştum. Hemen o gün, daha meclis toplanmadan bir- iki gün evvel, aramızda toplantılara başladık. Meseleleri konuştuk. Hesapsız mesele, hesapsız güçlük ve son derece vazife duygusu var üzerimizde. Ve vazife alacağız. Görünüyor.. Öyle hazırlanıyoruz. Alacağımız vazifeler son derece çeşitli. Vazife duygusu, önümüzde olan güçlüklerin hayali.. Bu hava içindeyim ben.

Memleketi kurtaracağız

–Bir insanın, bütün varlığını tamamıyla kaplayıp işletecek olan ciddî ve çok meselelerin tesiri altında bir adam. Ama vazifeye gelmişiz. Bu vazifenin altından kalkacağız. Güç vazifeler.. Ve o güç vazifelerle, canla-başla uğraşmaya kararlı olan, insan iradesi.. Bunun altındayız.

Sonra, 50 yıl önceki Meclisin durumunun çok iyi, herkesin neşeli olduğunu, herkesin toplandığını söyledi İsmet İnönü. “-Bu memleketi kurtaracağız. Onun kararındaydı o gün herkes” diye kelimeler ekledi sözlerine.

Tek mesele: Kurtuluş

Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan bu yana değişmeyen tek üyesi, İsmet İnönü’dür. Birinci dönemdekiyle bugünkü Meclisi nasıl kıyaslayacağını sorduğumda, “İptidai bir halden medeniyetin en son şekline kadar safha safha tekâmül etmiş bir meclis halindeyiz” karşılığını verdi.

İnönü, 1920 Meclisinin tek meselesinin “Kurtuluş” olduğunu söyledi.

Ve şöyle konuştu:

–O zaman Meclisin bir tek meselesi vardı. Kurtuluş.. Ve başladığımız zaman da, parti falan yoktu. Esasen memleketi mücadeleyle kurtarmak isteyenlerle memleketin mücadeleyle kurtulamayacağına inananlar ayrılmış, İstanbul’da kalmışlar. Kurtulacağına inananlar, gelmişler. Bir tek parti var. Kurtuluş etrafında birlik var. Ve ilk günü, herkesin birbirine karşı hissiyatı da belli değil. Yani hiçbir ihtilâf yok aramızda. Meclis’de iyi konuşuyoruz. Ama az bir zaman sonra, her Meclis’te olan münakaşaların her türlüsü, orada da başladı.

Hâkimiyet milletindir

–Paşam, Atatürk’ün Birinci Meclis’de yaptığı ilk konuşmayı hatırlıyor musu-nuz?

–Hatırlarım. “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” vahdeti kuvve esasına dayanır idare. Esası bu. Kurtulacağız. Zulüm görmüşüzdür. Milletimiz kudretlidir."

TBMM’nin birinci dönem Edirne mebusu, Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve CHP’nin 30 yılı aşan bir süredir genel başkanlığını yapan İsmet İnönü, Meclise gittiği gün üzerinde nasıl bir kıyafet olduğunu hatırlamağa çalışıyordu. Sekreter “-Bülent Ecevit Bey telefonda paşam. Gelebilir miyim? diye soruyor” deyince, “Yolda asker elbisesiyle gelmiştim. O zaman sivil elbisem var mıydı bilmiyorum. Kıyafetimin önemi yok. Karmakarışık bir şey” diye tamamladı sözlerini..

 

 

 

 

CHP Meclis Grup Toplantısında Anayasa Değişikliği Üzerine Yapılan Konuşma[324]

Sevgili Arkadaşlarım,

Meclise Anayasa değişiklikleri teklifleri gelecek, bu arada uzun zamandan beri partiler arasında istediğimiz konular üzerinde mutabakata vardık.

Elde bulunanlar, şartlara göre azlıkta olan parti için küçümsenmeyecek sonuç-lara varıldı. İş döndü dolaştı oy vermeye geldi. Tam şu anda millî hastalığımız gene kendisini göstermeye başladı.

Bizler, vatan için canımızı veririz ama 15 gün muayyen bir saatte bir kova su çıkarmayız.

Bütün ömrümde bunu yenmeye çalışıyorum. Meclislerde, bir kişi noksan olmasını kabul etmiyorum. Bulunmayanlar, ben Melcis’e seyrek geliyorum diye benimle mi yarışıyorlar? Yeryüzünde hesapsız makineler ve insanlar Ay’a gitmek için çalışıyor. Dakika ile saniye ile oynayarak Ay’a gitmeyi başarıyorlar. Böyle bir dünya halinde bizim devamsızlarımız, dakikanın değerini bilmediklerini ortaya koyuyorlar.

Kimseden mazeret kabul etmiyorum. Devamı başlıca mesele görüyorum.

 

 

 

 

31 Mart Olayıyla İlgili Bir TV Programında Yapılan Konuşma[325]

31 Mart Olayı, Osmanlı Tarihi’nin geçirdiği büyük irtica ayaklanmalarının en önemlilerindendir. Belki en önemlisidir.

Şu bakımdan özelliği vardır. O zamana kadar İmparatorluklar, gerek Genç Osman zamanında, gerek Patrona Halil zamanında vuku bulan irticalar hep iktidar başında bulunan insanlara karşı hazırlanmış, tertip edilmiştir.

31 Mart, iktidar başında bulunan, kendisine karşı isyan edilmiş Padişahın müsamahasına ve taraftarlığına güvenilerek yapılmış olan bir isyandır. Yani, İkinci Abdülhamit 908 askerî ihtilâfı ile meşrutiyeti kabule mecbur edildikten sonra iktidarda bırakılmıştı. Biliniyordu ki, kendisi o zamana kadar dayandığı kuvvetleri az çok elinde tutuyordu. Ve gönülden meşrutiyet ihtilâline katılmış değildi.

Onun müsamahalarına, yardım ettiğine veya edeceğine güvenilerek 31 Mart hazırlanmıştır.

Tarihimizde özel bir yer tutar. Kendi hazırlanması, patlaması, söndürülme-sindeki fevkalâdeliklerle ve uzun boylu memleket mukadderatına getirdiği musibetlerle tarihte başlı başına bir ders faslı sayılır.

Hazırlanması, şartları, İstanbul’da geniş bir irtica kampanyası ve irtica propagandası yapılarak hazırlanmıştır. Volkan isminde ilk çıktığı zaman önemsiz görülen bir gazete parçası bunun başlıca yardımcısı olmuştur. Bununla beraber ihtilâlle düşürülmüş olan iktidarın taraftarları ve İkinci Sultan Hamid’in ilk zamanında, İkinci Sultan Hamid’in ihtilâlle iş başından ayrılmış olan eski adamları el altından yardımcı ve teşvikçi zannediliyordu. Şartlar bu suretle bir irtica için hazırlığa müsaitti.

İhtilâlciler, 31 Mart irtica teşvikçileri, en tesirli vasıtayı kullanmışlardır. 908 Meşrutiyet İhtilâli’nden sonra Rumeli’den İstanbul’a gönderilmiş olan avcı taburları meşrutiyetin yeni ihtilâlin, 908 İttihat Terakki İhtilâli’nin bekçisi ve muhafızı olarak gönderilmiş olan insanları tam aksi dâvalar için elde etmek suretiyle şartlar irtica ve geri ihtilâle çok elverişli bir hale getirilmiştir.

Patlaması, Meclise karşı oldu. İstanbul’da birinci ordu, ihtilâlden sonra; 908 İhtilâli’nden sonra baştan aşağı düzeltilmiş, bakanlarda yakın görülen bir sefere karşı hazırlık için gece gündüz çalışılarak ciddî bir surette kudretli bir ordu halinde çıkarılmış eser vardı. Bu eseri Rumeli’den gelen üstün itibarlı avcı taburları içinden işlemişler, onun için de alt kademelerde taraftar bulmuşlar, bu orduyu ihtilâle karşı taraftar bir hale yahut ses çıkarmayacak, müsamahakar bir hale getirmişlerdir.

Meclise karşı isyan şeklinde başladı. Dinsizleri, imansızları ortadan kaldırmak istiyorlardı. Rahmetli Hüseyin Cahit’e benzettikleri bir iki milletvekilini, Meclise gittiler orada öldürdüler. Ve rast geldikleri subayları yolda yakalayıp, mektepli mi, alaylı mı olduğunu yakasından tutarak sorarlardı. Zamanın bir mizah gazetesi iyice hatırlarım, yaptığı bir resimde, bir doktoru yakalayan gözü dönmüş bir mürteci ve asiler, mektepli misin, alaylı mısın diye yakasından sarsarak soruyorlardı ve doktor “Canım doktorum diyorum, doktor mektepli olur mu?” Tabiî alaylıyım” diyordu. Bu tarzda gözü kapalı mektepli, alaylı kavgası için de tahrik edenlerin bir kanadı da eski ordunun bünyesinde artık kendi istikballerini görmemeye başlamış olan insanların beraberliğini veya taraftarlığını göstermiş oluyorlardı.

İstanbul’da patladı. Birinci Ordu Kumandanının veya ordunun içinde bulunan subayların isyanı bastırmak için gösterdikleri çaba hiçbir netice vermedi. Hiçbir kıtayı harekete getirmediler. Avcı taburları İstanbul’da bulunan bütün askerlerle beraber meşrutiyet ihtilâline karşı vaziyet almış meclise karşı toplanan meclisi dağıtmışlardı.

 

 

 

 

Köy Enstitüleri’nin 30. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla CHP Gençlik Kollarının Düzenlediği Törene Gönderilen Mesaj[326]

Davetinize teşekkür ederim. Köy Enstitüleri’nin kuruluşu, ilk öğretim seferberliğimizin çok verimli bir eseri olmuştur.

Hesapsız güçlükler ve para darlıkları içinde Köy Enstitüleri’ni vücuda getirmeyi başaran Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç, her zaman büyük iş yapmış insanlar olarak anılacaklardır.

Bu sözlerim, onların aziz hatıralarına bir şükran borcu olsun.

 

 

 

 

Köy Enstitüleri’nin 30. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla TÖS’ün Düzenlediği Törene Gönderilen Mesaj[327]

Davetinize teşekkür ederim.

Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 30. yılını kutlayacaksınız.

Köy Enstitüleri, rahmetli Hasan Ali Yücel’in, kadri vaktinde anlaşılmayan bir eseridir.

İsmail Hakkı Tonguç’un, Köy Enstitüleri’ni yokluk içinde çare bulma, örgütleme ve köylerimiz için hayal olan eğitim usulünü devamlı olarak araştırma ve uygulama konusunda geçmiş hizmetleri, daima milletimizin hatırasında aziz bir borç olarak yaşayacaktır.

Bu sözleri Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç için bir şükran borcu olarak yazıyorum.

Toplantınıza saygılar sunarım.

 

 

 

 

Bir İstanbul Gazetesinin Dış Politika Konulu Sorularına Verilen Yanıtlar[328]

“Amerika-Sovyet Rusya arasında şimdi Viyana’da başlayan ve devam edecek olan konuşmalar dünya barışı bakımından çok önemlidir. Mamafih benim verdiğim önemin yerli yabancı siyasî mahfillerin bir kısmında aynı ölçüde olmadığı da bir gerçektir. Bu konuşmalar Helsinki’de başladı ve başlaması için Amerika’yla Sovyetler Birliği arasında hayli nazlanma ve tereddüt hüküm sürdü.

Taraflardan birisi nükleer silâh dengesinde daha üstün durumda olduğunu sandıkça görüşmeden sakındı. Bu muamele Sovyet Rusya ile Amerika arasında nöbetleşe –yanılmıyorsam– 3-4 yıl sürmüştür. Fakat nihayet bir araya gelebildiler ve Helsinki’de yapılan ilk görüşme de prensip olarak müzakere usulünün araştırılmasına, karşılıklı yoklamalara girişildi. Önce bu yoklama pek az ümitle başlamıştı, sonraları devam etti ve Nisan ayında Viyana’da toplanmak üzere memnun ayrıldılar. Eğer dünyanın talihi varsa Viyana müzakereleri ümitleri arttırarak devam biter.”

Hayati hedefler

“Yani toplantıda stratejik silâhlar meselesinden öte de başka meselelerin de ele alındığını mı kastediyorsunuz bu sözünüzle?”

“Unutmamalı ki tam bir anlaşma, dünya yüzünde çatışmaya sebep olacak bütün esaslı meseleler üzerinde birbirlerinin hayatî gördükleri hedeflere dokunmamak taahhüdüyle biter, bitmek gerekir. Bu neticeye varmak ne kadar zaman sürecek bir müzakere işidir, tahmin edemem. Kısaca şunu söyleyeyim; Helsinki’den müspet çıktık, Viyana’dan da müspet çıkarsak bir başarı sayılmalıdır. Ancak bu, uzun sürecek bir barış çabasıdır.”

Orta Doğu’da

“Peki Paşam, Viyana’daki toplantıda Ortadoğu meselesinin de ele alınaca-ğını düşünüyor musunuz?”

“Ciddî meseleler konuşulunca bence en başta aralarında hallolunacak mese-le Ortadoğu meselesidir.”

Tavizler neticedir

“Acaba iki süper devlet meseleleri halletmek için karşılıklı tavizler verebi-lirler mi?”

“Benim kanaatime göre birbirlerinin nüfuz sınırlarını tayin etmek son safha-dır, neticedir. Şimdiden şöyle olur veya böyle olur gibi kati bir şey söylemek mümkün değil.”

“Acaba İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonra Yalta ve Potsdam Konferansları’-nda çizilen nüfuz bölgeleri sınırları değişebilir mi?”

“Bu, büsbütün yeni bir şey, İkisinin (Amerika ve Rusya’nın) hâkim olduğu büyük kuvvetlerin geçmiş olaylarla ilgisi ne kadar olacak? Tayin etmek güçtür.”

İddialara cevap

İnönü’yle konuşmalarımız Yalta ve Potsdam üzerine kaydıktan sonra konu döndü dolaştı, son zamanlarda 2. Dünya Savaşı sonrasına yöneldi ve bu arada Sovyetler’in Türkiye’den toprak talepleri ile Amerika-Türkiye ilişkisi noktasına geldi. “Son zamanlarda ileriye sürülen iddialara göre, Sovyet Rusya’nın talepleri ile ilk Türk-Amerikan yakınlaşması arasında açıklık vardır. Türkiye ile Amerika, Rusya’nın tehditleri geçtikten çok sonra birbirlerine yanaşmışlar, daha doğrusu Sovyetler’in istekleri Türk-Amerikan yakınlaşmasında bahane olarak kullanılmıştır.

Sayın İnönü’ye tartışmalara rağmen, kamuoyunda aydınlığa bir türlü kavuşturulamayan bu meseleye açıklık vermesini istedim. Cevabı şu:

“Biliyorsunuz, ben dış politika olarak NATO’da kalalım. Amerika ve Sovyet Rusya aleyhinde düşmanlık yapmayalım kanaatindeyimdir. Bu arada Amerika ile ikili anlaşmalar üzerinde, yine Amerika ile NATO içinde savunma tezi üzerinde tartışmalarımız var. Biz parti olarak hükûmeti kendi noktai nazarımıza getirmeye çalışıyoruz. Açık oturumda gizli oturumda bu meseleler görüşülmüştür, teferruatını kamuoyu bilir.

Amerika münasebetlerini benim aleyhimde toplamak için muarızlarım Amerika’yla ikili anlaşmayı benim yaptığımı ileri sürerek bir müddet aleyhimde beraberce kampanya başlatmışlar ve asıl sebebi 1946’da Amerika’yla ilk ikili anlaşmayı Cumhurbaşkanı olduğum zaman hükûmetin yaptığını ön plâna almış-lardır.

Bu 1945-1946 yılları Yalta-Potsdam ve İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra soğuk harbin başladığı devirdir. Stalin-Molotof idaresi bütün 2. Cihan Savaşı’-nda müttefik gibi bir vaziyette bulunduktan sonra bizden eski anlaşmaları kaldırmayı ve yeni münasebetler için Doğu vilâyetlerini ve Boğazları istemişlerdi. Biz o kadar umulamadık bir durum karşısında kaldık ki memleketin yalnız başına bir harbe sürüklenmek ihtimalini dahi göz önüne alarak bütün teklifleri müzakeresiz reddettik ve memleketin savunması için umumî alârma geçtik.”

Alarm ve sonrası

“Nedir umumî alârm dediğiniz?”

“Bir anlamda seferberlik. Yani kendimizi savunmak için bütün imkânları, güçleri seferber etmek.”

“Sonra?”

“Sonra savunmak için baskılara karşı koymak için savaş sonunda silâh ararken Amerika’da bize silâh vermek istidadını gördük ve Amerika’dan (beliren tehlike karşısında kullanma [kullanmama?] taahhüdü mukabilinde) silâh aldık.

Şimdi bugünkü muarızlarım sözü döndürüp dolaştırıp buraya getirmişlerdir. Niçin Stalin idaresinin talebine karşı dünyanın dört köşesinden savunma çareleri aramışım, çare olarak silâh almışım ve taahhüde girmişim. O zaman Amerika’ya ne NATO var ne başka taahhüt. Harpten çıkmış ve Birleşmiş Milletleri kurmaya çalışan bir Amerika’dan silâh alma çaresini bulmuşuz.

Niçin diye soruyorlar?

Bunu şimdi niçin Türkiye’nin savunmasına teşebbüs etmişiz diye kınıyorlar. Ve niçin diyorlar bu silâhları alırken başka yerde kullanmayacağız diye taahhüt etmişiz. Ve nihayet bu, bize yapılmış bir teklifmiş, biz de mukabil bir teklifle cevap verebilirmişiz. Bunları bugün konuşabilip, yazabilenlerin zihniyetleri üzerinde söz söylemek istemiyorum. Kamuoyu kendi hükmünü verir. Yalnız bunların bilmedikleri bir şey de şudur:

25 yıl sonra Sovyet Rusya ile düşmanlık politikasını kaldırıp iyi münasebetler kurmaya teşebbüs ettiğimiz zaman bugünkü Sovyet idarecilerinin o zaman ki idarecileri hiç tasvip etmediklerini görmüşümdür. Ve bugün Sovyet Rusya ile ilişkilerimiz istikbal için her ümide açıktır. Öyle sanıyorum ki muarızlarım, bundan da memnun olmamış olacaklardır. Aslında benim talihimin bir faslı budur. Ve buna alışmışımdır. Ancak gördüğüm şudur ki muarızlarım bu ilk teşebbüsten bahsetmeye pek cesaretli görünmüyorlar. Ama söyleyeyim ki tarihin gelecek hükmü haklarında daha sert olacaktır.”

Blöf değildi

“Paşam, Ruslar’ın o zaman ki taleplerini bir blöf olarak göstermek isteyen-lerde var. Ne dersiniz?”

“Büyük devletlerin blöfüne gerçek teşhisi koymak çok güçtür, hattâ mümkün değildir. Kaldı ki o zamanlar Stalin yönetiminin istediği zaman hem hudut olduğu devleti işgal ettiği zamandır. Sorunuza cevap vermek için size bir hatıramı nakledeyim:

“Bugün sağ olan bir Amerikan Sefiri Moskova’dan Amerika’ya dönerken Ankara’ya da uğramıştı. Molotof’un meşhur toprak ve üs talebini kordiplomatik içinde işittikleri zaman, ‘Eyvah! Yeni bir devlet de demirperde arkasına geçiyor’ demişler. Ancak iki gün sonra Sovyet Rusya talebi kesin olarak reddedilince ‘dünyada böyle şeyler de olmuyormuş’ [oluyormuş] diye hayret içinde kalmışlar. Bunu bana anlatan Amerika’nın Moskova Büyükelçisi Harriman’dır.”

 

 

 

 

Ulusal Egemenliğin 50. Yıldönümü Dolayısıyla Verilen Demeç[329]

23 Nisan 1920 günü, Atatürk tarafından, Heyeti Temsiliye Başkanı olarak, davet edilen TBMM’nin açıldığı gündür.

23 Nisan günü, millî mücadelenin, bir Büyük Millet Meclisinin daveti ve işbirliği ile neticeye ulaştırılabileceğine inananların eseridir.

Bu inanç ve bu eser, başlıca kaynağını Atatürk’ten almıştır.

Birinci Büyük Millet Meclisi’nin değeri, çetin bir Kurtuluş Savaşı ve bağımsız devlet kuruluşu içinde gördüğü vazife sorumluluğu ve denetleme ciddiyeti bakımından, her türlü tahminin yetişemeyeceği kadar üstün olmuştur.

Atatürk’ün Birinci Büyük Millet Meclisi ile geçirdiği güçlüklerin hesabı yoktur.

Yokluğun iç ve dış düşmanlar çokluğunun ortamı içinde Birinci Büyük Millet Meclisi’nin, icra heyetini denetlemede, o zamanda gösterdiği titizlik bazı defa çıkmaz bir mücadelenin ümitsizliğine varırdı. Bu ümitsizlikler içimizde yenilmiş, iç ve dış muharebe zamanı ve sonra barış müzakereleri devri, Büyük Millet Meclisi’nin varlığı ile başarıya ulaştırılmıştır.

Vazife sorumluluğunda Meclislerin, Birinci Büyük Millet Meclisi anlayışını benimsemeleri, her nesil için arzu edilecek bir niteliktir.

Birinci Büyük Millet Meclisi’ni iktidar ve muhalefeti, türlü çekişmeleri ve mücadeleleri ile tam tarihi yazıldığı zaman, nihayet derin bir saygı ile anmak borcumuzdur.

23 Nisan gününü, Birinci Büyük Millet Meclisi’ni hatırlama günü olarak, Türk Ulusu, tarihe karşı büyük gururla kutlayabilir.

Böyle bir inançla, Büyük Ulusumuzun Egemenlik Bayramı’nı kutluyorum.

 

 

 

 

50 Yıllık Parlamenterliği Dolayısıyla Hüsamettin Çelebi ve Örsan Öymen ile Yapılan Televizyon Söyleşisi[330]

Hüsamettin Çelebi: Paşam, elli yıldan beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndesiniz ve bu bakımdan teksiniz, Türk tarihinde. Bu elli yıl içinde Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemi var. Türk milletinin yeniden kurtulma için mücadele dönemi var. Ve siz bu mücadelenin ön saflarında bulundunuz. Bu olaydan sizce daha önemli tesirinde kaldığınız olaylar var mı? Şimdi elli yıl sonra yine hem politika hayatının ön saflarındasınız, hem de aramızdasınız. Bu elli yıl içinde Türkiye devletinin, Anadolu devletinin yetiştirdiği insanlar başbakanlığa, üniversite kürsülerine, yani toplum hayatımızın her kademesine geldiler. Devletin işlerini ellerine aldılar. Bir bakıma çok mutlu bir olay. Siz bu mutlu yıldönümünüzde ne düşünüyorsunuz?

İsmet İnönü: Bu geçen olaylar içinde en çok hangi mesele üzerimde tesir yaptı? Bu umumî bir merak konusudur. Bende böyle bir duygu yoktur. Ben 1920’de birinci derecede politika mesuliyetine başladım. Doğrudan doğruya ve memleket idaresine. Ama oraya gelinceye kadar 1908’den itibaren genç yaşta memleket meseleleri içine karışmıştık. Politika hayatına karışmıştık. 1914 Birinci Cihan Harbi patladığı zaman 30 yaşındaydım. Yetişmiş bir çağda sayılıyordum. Benim yaradılışımda bir özellik vardır. Daima içinde bulunduğum en son durum, en son mesele bence; en önemli meseledir.

Geçmiş meseleler içinde hangisinin daha çok tesirindeyim, hangisinde yaptıklarımdan ve yapmadıklarımdan dolayı ne gibi duygular içindeyim. Böyle bir suale cevap vermek tabiatımda değil. Zihnimde böyle bir şey yok benim. Evet; şimdi, bir imparatorluğun 1920’de resmen nihayete ermesi devrine eriştik. Ondan evvel 12 sene müddetle imparatorluğun nasıl içinden çürümüş, kurtulması için nasıl çabalar sarf etmek lâzım, ne fedakârlıklar yapmak lâzım, bunların araştırılmasıyla bütün gayretimiz ve ömrümüz heba olmuştur. Ve ondan sonra tam olgun bir halde, 1920’de, resmen imparatorluğun sona ermiş olduğu bir vaziyette mesuliyeti ele almış olduk.

O gün hâkim olan başlıca iş, aldığımız vazifenin çok önemli olduğunun tesiri altında nasıl çalışacağız, nasıl milletimiz için iyi bir neticeye ulaşmak imkânı hasıl olacak; bunun çabaları içinde başka bir düşünce zihnimizi işgal etmez durumdaydık. Şimdi o günden beri imparatorluğun resmî adıyla Millî Mücadele 1920’den 1923 yılı sonuna kadar askerî safhası ve siyasî safhası içinde neticelenmesi devridir. O devir içinde vazife duygusuyla elimizden geleni yapmaya çalıştık. O zamanlarda ve ondan sonraki devirlerde ne kadar muvaffak oldum, ne kadar muvaffak olmadım? Bu meseleyi araştırmakla hiç meşgul olmamışımdır. Bu benim dışımda olan vatan evlatlarının araştırma ve hüküm verme ödevlerine giriyor.

Örsan Öymen: Paşam, 50 yıl parlâmentoda kalmak, yani yarım asır gibi uzun bir süre parlamenter olarak kalmak bu dünyada da pek kimseye nasip olmamış, yani çok az kimse..

İsmet İnönü: Şimdi efendim, yarım asır diye zihninizde büyütüyorsunuz. 50 sene benim için geçen hafta veya 2 ay evvelki hâdiseler gibidir.

Hüsamettin Çelebi: Çok genç hissediyorsunuz kendinizi Paşam, çok genç-siniz.

İsmet İnönü: Şeyden kurtulamadım ki.. İçinde bulunduğum vaziyetin öne-mini hakkı ile teşhis etmek ve ona çare bulmak çabasından başka bir şey düşün-meye vakit bulamadım.

Örsan Öymen: Paşam, size bu durumu kazandıran, yani bu 50 yıllık parlamenterliği kazandıran siyasî ortamın memleketimizdeki siyasî ortamın şartları mıdır, yoksa kişisel yaşantınızın da etkisi var mı bunda?

İsmet İnönü: Onu biraz evvel ben söyledim. Onu ben bilmem ki, onu sizler sonra araştıracaksınız. Şimdi araştırıyorsunuz. Araştıracaksınız.

Hüsamettin Çelebi: Şöyle sorabilir miyiz Paşam? Muhterem hanımefendi için de beyanlarınız olmuştur. “Benim başarılarımda büyük etkileri var, yerleri var” diye. Onu tekrar eder misiniz, bize?

İsmet İnönü: Şimdi efendim, 50 sene diyorsunuz. 62 senedir asıl. O zaman daha hanımla evlenmemiştik. Bu 50 sene başında evliydik. Yeni evlenmiştik. Mütemadiyen mücadele içinde geçen bir hayat. Bugünkü halde hal olunacak, çözülecek meselelerin izahı yok ve her birinin nasıl çözüleceğini henüz etrafı ile bilip ortaya koymuş olan insan da yok. Böyle bir çaba içinde vazifesini bilen siyaset adamının hayatı daima bir denizin kabarması ve sönmesi gibi med-cezir içinde geçer.

İnsan, hayatın güçlüklerine karşı eve geldiği zaman karısının her fedakârlığa hazır bir zihniyette olmasıyla teselliyi bulur. Benim hanımda bulduğum destek, hanımda bulduğum yardım budur.

Hüsamettin Çelebi: Teşekkür ederim.

İsmet İnönü: En muvaffak olduğum zamanda ne kadar memnun ise hiç muvaffak olmadığım her türlü fena ihtimallere maruz olduğum zaman da talihimin ortağıdır. Hiç şikâyeti yoktur.

Hüsamettin Çelebi: Peki, bu konuda belki hanımefendi de bir şeyler söylemek ister. Siz ne düşünüyorsunuz, Mevhibe Hanım?

Mevhibe İnönü: Paşa söyledi.

Örsan Öymen: Paşa söyledi, size bir şey kalmadı. Paşam, her politikacı bu sıfatı uzun süre devam ettirmek ister. 50 yıl, belki daha fazla. Bu konuda genç parlamenterlere tavsiyeniz var mı?

İsmet İnönü: Türkiye’nin meseleleri daima tazedir. Yeni ihtiyaçlar ilk ihtiyaçlar kadar önemlidir. Bir defa bu fikri bizim politikacılarımızın benimsemesi lâzım. Bizim meselelerimizin bitmiş olması.. Her memleketin meseleleri bitmez. Ama bizimkiler ileri memleketlerin büyük meseleler seviyesine gelinceye kadar, bir defa kaybedilen asırları tamamlamamız lâzım.

Böyle bir vazife hissinin genç kuşaklara ve yeni parlamenterlere mal olmasını isterim. Bir, politikayla uğraşacak olanların, politika hayatında hizmet edebilmeleri, muvaffak olabilmeleri, yeni işler yapabilmeleri için bir tek esaslı vasfa ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaç, özellikle demokratik rejimde ve çok partili hayatta temel unsuru teşkil eder. Bu politikacının sözüne inanılır adam olması lâzımdır. Politikacı olarak memleket karşısında yapacağım, yapmayacağım işleri şöyle anlıyorum; böyle anlıyorum diye söz söylediği zaman, adamın ciddî söylediği, inandığı ve sözüne güvenilerek arkasından gidilebilecek bir insan olduğu kanaati yayılmalıdır. Politikayı avutma, aldatma zannetmek onun zerresini anlamamak demektir. Politika yüksek bir sanattır.

Hüsamettin Çelebi: Paşam, bu 50 yıl içinde çok, başarılı gördüğünüz politikacılar oldu mu? Parlamenterler oldu mu?

İsmet İnönü: Beraber çalıştığım insanları, ben başbakanken yanımda bulunanları, reisicumhurken hükûmetleri teşkil edenleri, bunların hepsini min-netle yad ederim. Sonra çok partili hayata girdik. Karşılıklı partiler münase-betlerine ulaştık. O zaman da karşımızdakilere saygı hissi ile davranmışımdır. Karşılıklı münasebetlerde dikkatli olmaya çalışmışımdır. Benden şikâyet nihayet bitmemiştir ve bitmeyecektir de. Bitmeyecektir çünkü, esas olarak bir temel anlayışta mutabık olmalıyız. Çok çalışmaya ihtiyacımız var. Mesele-lerimiz önemlidir. Ve bunların çözüm yollarını araştırıp bulmak, ısrarla, iyi niyetle tâkip etmek lâzımdır. Bu anlayışı yeni kuşakların ve politikacıların yüreklerine işlemiş bir temel unsur olarak benimsemeleri lâzımdır. Muharebe esnasında ilk cumhuriyet hükûmetlerinde başbakan olduktan sonra, bakanlarım-la ve beraber çalıştığım insanların hepsiyle iyi geçindim. Sonradan benden ayrılıp, karşımda muhalefet partisi teşkil edenlerle dahi beraber çalıştığımız zamanlarda iyi geçindim ve kendilerine minnettar oldum. Başbakan olarak vazife aldığım zaman yanımda bulunan arkadaşlar daima bana yardımcı olmuş-lardır. Kendi vazifemin hududunu iyi çizerim. Tabiî olarak o sınırlar içinde iyi geçiniriz.

2. Cihan Harbi’ne başlamadan evvel reisicumhur olmuştum. 2. Cihan Harbi artık ufukta görünüyordu. Bütün memleket olarak Cihan Harbi’nin ihtimal-lerinden nasıl çıkacağımızı düşünmekle meşguldük. İlk Başbakanım –rahmetli Atatürk bizden ayrıldıktan sonra– Celal Bayar olmuştu. Ondan sonra Dr. Refik Saydam oldu. Sonra Saraçoğlu oldu. Recep Peker oldu. Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay oldu. Ondan sonra çekildim. 1950’de. Bu başbakanların hepsiyle iyi çalıştım. Hepsiyle cumhurbaşkanı ve başbakan olarak geçirdiğim hayattan kendilerine minnettarım.

Örsan Öymen: Paşam...

İsmet İnönü: Celal Bayar’dan, şeye kadar, Şemsettin Günaltay’a kadar, başbakanlarım bunlardı. Hepsi vazifelerini o zaman en iyi bir surette yapmaya çalıştılar.

Örsan Öymen: 1950’de çekildiğinizi söylediniz. İktidardan çekilmiştiniz.

İsmet İnönü: Çekildim.

Örsan Öymen: Politikadan bazen bıkan politikacılar da oluyor. Aklınıza hiç geldi mi? Hiç bıktınız mı? Çekilmeyi düşündünüz mü?

İsmet İnönü: Efendim ben her devre yeni bir hayat başında gibi başlarım. Onun bezmesi yok, yeni başlaması var.

Örsan Öymen: 50 yıl devamlı parlâmentodasınız. Hiç seçilmemek kuşku-nuz oldu mu?

İsmet İnönü: Hiç umurumda değil. Usulünü koymuşuz, seçileceğiz. Seçilir-sek seçildik, seçilmezsek seçilmedik. Bunları göze almadan demokratik rejimi düşünmek de benim iddialı bir söz söylemeyeyim, benden evvelkilerin hepsinden farkım, demokratik rejimi açarız ve bu rejim içinde çekilmeyi ilk günden esas olarak kabul etmek lâzımdır. Bu zihniyeti yerleştiremedim.

Hüsamettin Çelebi: Paşam, soruyu şöyle değiştirebilir miyiz? Bunu da genç politikacılara tavsiyeniz olarak.

İsmet İnönü: (Gülerek) Demokratik rejim başka türlü olmaz. Bir gün çekilmesi mukadder olduğunu ve lâzım olduğunu anlayan bir zihniyet hâkim olursa iktidarda bulunduğu zaman elinde hudutsuz anlamda salâhiyetler bulunduğu zaman onu çok ihtiyatla kullanmasını tabiatıyla öğrenir. Evvelâ bunu kabul etmek lâzım. Birtakım yanlış fikirler asırlardan beri zihnimize dolmuştur. Onları bir türlü temizleyemiyoruz. İşte herkes ne anlar? Nasıl söylersen öyle öğrenir, falan tarzında birtakım yapma marifetlerle politika hayatı sürdürmeye çalışırlar. Bunlardan çok zarar görüyoruz.

Örsan Öymen: 50 yıl kâh iktidarda kâh muhalefette politikada bulundunuz. Politikacı olarak muhalefette mi yoksa iktidarda mı çalışmak daha zor?

İsmet İnönü: Eee, bizde muhalefette çalışmak daha zor oldu, tabiî daha zor oldu. Ama ona da alışıyoruz işte. Biz kendimiz alışınca buna, yeniler de alışa-caklardır.

Hüsamettin Çelebi: Hocam bu Balkan Harbi’nin mesullerini bulmak için bir heyet kurulmuş; askerî heyet. Geçen gün Fahrettin Altay Paşa’dan öğrendik. Burada söyledi. Biz sizi o andan itibaren tâkip ediyoruz. Aşağı yukarı 55-56 yıl oluyor. Hayatınızın bu dönemi içinde kumandanlık var, diplomat olarak Lozan var. Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, ana muhalefet partisi liderliği ve yeniden başbakanlık, yeniden ana muhalefet partisi liderliği var. Biraz evvel buyurdunuz ki “Ben hizmetlerim arasında tercih yapmam.” Biz bir defa daha sorsak, en çok hangi hizmetinizi beğenirsiniz. Bütün bu dönemler içinde..

İsmet İnönü: Efendim benim kendimin beğendiğim bir hizmet yok. Böyle bir fikir yok bende. Daima yeni bir işin başında bulunmuşum, o işi tamamlamadan ayrılmışım, ondan sonra yeni meselelerle tekrar iktidara geliyorum veya muhalefete başlıyorum. Bugünkü meseleler, geçirdiğimiz bütün meselelerden daha az önemli değil. İstiklâl mücadelesi dahil, bugünkü meseleler o meseleler kadar önemli. Bu kadar ilerlemiş bir dünya kültürü içinde “Canım geri kalmışlığın bir ehemmiyeti yoktur. Geri kalmış da olsa bir millet, ondan batmaz, ama bilmem ne tehlikesinden batar” bu kadar saçma bir fikir olur mu? Geri kalmışlık tahmin edebildiğimiz zararların en büyüğüdür, en büyüğüdür.

Örsan Öymen: Türkiye’nin bugünkü sorununu bir tek cümle ile ifade etse-niz bu mudur?

İsmet İnönü: Ne?

Örsan Öymen: Türkiye’nin sorununu bir tek cümle ile bugün ifade etseniz?

İsmet İnönü: Türkiye’nin bugünkü meselesi Millî Mücadelenin başında olduğu kadar önemlidir, diyorum. Nedir Millî Mücadelenin başında olan? Memleket imar olacak, millet binbir ihtiyaç içindedir ve dış âlemde ufukta tahmin olunmaz tehlikeler vardır.. Bunların hepsi var bugün. Ve kimsenin umu-runda değil.

Örsan Öymen: O zaman Kurtuluş Savaşı devam ediyor.

İsmet İnönü: “Kurtuluş Savaşı devam ediyor” lafı başka, “Bugünkü meseleler geçen meselelerden daha az önemli değildir” başka. Kurtuluş Savaşı devam ediyor demek, o zamanki gibi, fevkâlade usullere müracaat etmek lâzımdır zannedenlerin dümen suyuna girmesi demektir. Bugünkü usuller, demokratik usuller içinde meşgul olduğumuz meselelerin önemi Kurtuluş Savaşı’ndaki meseleler kadar önemlidir.

Örsan Öymen: Evet, ben de mecazi manâda sordum zaten.

İsmet İnönü: Hayır, mecazisi olmaz bunun, benim ağzımdan mecazi manâ çıkmaz.

Örsan Öymen: Paşam, biz size soru soracaktık. Siz bizi terlettiniz. Peki bu dönem zarfında yapmak isteyip de yapamadığınız bir hizmet var mıdır?

İsmet İnönü: Bugün ihtiyaç diye bilinen meselelerin hepsini, hiç olmazsa çoğunu, vakti ile görmüş, teşebbüs etmişimdir. Bir kısmını bir dereceye kadar yapmış, yapamadıklarımı bizden sonrakilere devretmişimdir. Hem eski meselelerin eksikleri var, hem yeni meseleler çıkmıştır. Size, en basit meseleyi söyleyim öğrenci diyoruz. Öğrenci meselesi. Öğrenci, öğrenme ihtiyacını kaybetmiştir. Nasıl şey bu? Öğrenmek isteyen kimse yok. Bu yaşa gelmişim her gün yeni bir şey öğrenirim. Okul çağında bulunan insanlar dünyanın bütün meselelerini halledecekler, bir tek meseleye ihtiyaçları yok. O da öğrenmek. Derse gitmeyecekler, boykot yapacaklar ve arkadaşları derse gideceklerse ona manî olacaklar. Nasıl şey bu? Nasıl şey bu?

Hüsamettin Çelebi: Paşam, yaptıktan sonra pişman olduğunuz işler oldu mu?

İsmet İnönü: Eee, yapılmış yeni teşebbüs ettiğim işlerin hiçbirisinden pişmanlık duymamışımdır. Pişman olduğum hiçbir hareketim yoktur. Bunu şey anlamayın, insanlar eğer kendilerini kaybettikleri zaman hata işlemez olduklarını zannederler, sade bir insanım ben.

Hüsamettin Çelebi: Estağfurullah.

İsmet İnönü: Sade bir insanım, her insanın doğru yapmak, yanlış yapmak payı nispetinde ben de aynı ölçülere tabiyim. Ama politikacı olarak, devlet işi, siyaset işi, memleket meselesi olarak ele aldığımız, teşebbüs ettiğimiz işlerin hiçbirisinden pişmanlık duymamışımdır. Aksine zaman içinde vakti ile yaptığımız yarım kalan teşebbüslerde çok isabet ettiğimi ve anlatamadığımın hicranı kalmıştır.

Örsan Öymen: Paşam, bugünkü siyasî kadro hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve bugün hükûmette bulunanlar aşağı yukarı sizin parlâmentodaki elli yılınızı doldurmamış bulunuyorlar.

İsmet İnönü: Döndük dolaştık bugünkü politikaya geldik demektir. Size başından beri söyledim. Bugün de Türkiye ilk günlerdeki kadar birinci derecede önemli sorunlar içindedir. Böyle bir vazife sorumluluğuna ihtiyacımız var. Böyle bir vazife sorumluluğunun duyurusuna ihtiyacımız var. Öyle bir vazife sorumluluğunun istediği çalışmaya, doğruluğa ihtiyacımız vardır.

Örsan Öymen: Evet, bu kadronun iki genç elemanı, meselâ Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit..

İsmet İnönü: Her gün münakaşa ediyoruz canım. Bırak her gün münakaşa ettiğimiz mevzuları buraya karıştırmayalım. Ayrıca burada bahis konusu yapmaya lüzum yok.

Örsan Öymen: Çok teşekkür ederiz Paşam, yorduk sizi.

İsmet İnönü: Bitti mi?

Hüsamettin Çelebi: Evet, bitti.

İsmet İnönü: Ha, iyi.

Örsan Öymen: Aslında siz bizi yordunuz.

İsmet İnönü: Bir şeye benzedi mi?

Hüsamettin Çelebi: İstirham ederiz.

Örsan Öymen: Bakalım sonra görüşeceğiz. Şimdi bilmiyoruz.

 

 

 

 

28-29 Nisan 1960 Olaylarının Yıldönümü Dolayısıyla CHP Gençlik Kolları Yöneticilerinin Ziyaretinde Yapılan Sohbet[331]

CHP Genel Başkanı, ziyaretine gelen gençlerin hatırını sormuş, bu arada CHP Gençlik Kolları yeni Genel Başkanı Süleyman Genç’i, yanına oturtarak, “Anlat bana gençlik kollarının vaziyetini” demiştir.

Süleyman Genç, “Paşam, halkımızın içinde bulunduğu kötü koşulları dü-zeltmek ve insan haysiyetine yaraşır bir düzen kurmak için halkla birlikte çalışma yolundayız” karşılığını vermiştir. Bunun üzerine İnönü, “Bunlar hepsi birbirine bağlı konulardır. Sosyal meseleleri giderecek bir salim düzen kurmak parti olarak bizim vazifemizdir” demiş ve şöyle devam etmiştir:

“Size bir esaslı tavsiyem var benim. Gençlik kollarının sosyal meselelerle alâkadar olmalarını hakları görüyorum. Bütün bunların üstünde bir görevleri var. Bu da öğrenmek. Her türlü boykotun aleyhindeyiz. Öğrenmeyi yasaklayan her harekete karşıyım.”

İnönü, bir espri ile konuşmasına devam etmiştir:

“Bu yaşa geldim, aşağı yukarı sizden üç-beş yaş büyüğüm. Ben her gün bir şey öğrenirim. Bu bayram günlerinde bu sözleri söylemem, duyduğum ihtiyacın şiddetiyle tefsir olunmalıdır. Sizin ders kitaplarınız kadar okumağa mecbur olduğum mecmualarım var, vakit bulup okuyamıyorum.”

İnönü, gençlerin başlıca ödevinin öğrenmek olduğunu yeniledikten sonra sözlerini şöyle tamamlamıştır:

“Benim şikâyetim, öğrencilerin içine politikacıların girip onları öğrenme dışı yollara sevk etmeleridir.”

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kadın Kolu Kongresinde Yapılan Konuşma[332]

Değerli arkadaşlarım,

Ankara İl Kadın Kolu Kongresine gelmeyi ve sizi bu vazife başında selâm-lamayı ödev bildim.

Geçici bir ödev başında olmakla beraber İl Kadın Kolu’nun Kongreye sundukları raporu ben, sizin dikkatle dinlediğinizi kabul ederek, kendim de ciddî bir sorumluluk duygusu içinde okudum. Rapor, sevimli bir ifade ile Türk’e yakışan bir alçak gönüllülükle yazılmıştır. Sade şeylerden bahseder görünmesine rağmen çok ciddî şeylerden bahsediyor. Sağlam fikirler bir araya getirilmiştir.

Kadın Kollarımız temel varlıklarımızdan biridir. Kadın hakları Cemiyet içinde birinci derecede sorumluluk taşır. Nasıl 40 yıl önce olmuşsa, bugün önemini, değerini bir kat arttırmış olarak karşımızda bulunmaktadır. Cemiyet içinde birinci derecede yetki ve sorumluluk içinde olduğunu söylemeye çalışırız. Bunu memlekete mal etmişizdir.

Rapor iyi sonuç alınamadığından şikâyet etmektedir. 40 yılda Kadın haklarını tam eksiksiz sağlamak insanoğlunun tâkati değildir.

Bugünkü durumda kadınlarımız, gerek devrimlerin gerek ortanın solu dediğimiz sosyal ihtiyaçların gerçekleştirilmesi için birinci derecede ödev sahibidirler. Ailelerimizin idarecisi, çocuklarımızın yol göstericisi, onları sakat yollardan koruyucu olarak birinci derecede önemlidirler.

Kendi hak ve yetkilerini eşlerimize ve yakınlarımıza tanıtmakta ısrar etme-miz lâzımdır.

Benim 40 yıldan beri yardımcım oldunuz. Bundan sonra da, Parti çalışmala-rında sizi başlıca yardımcı olarak görmek isterim. Gelecek Kurultay için söyle-diğiniz temennilere hepimiz iştirak ederiz. Meseleleri bir noktada mübalağa ile değerlendirmek mümkündür. Konuşmalar asla kırıcı ve yıkıcı olmayacaktır.

Duygularınızın çok heyecanlı olduğu zamanlarda benim sükûnetli halimi göz önünde tutmanızı dilerim.

Sizi sevgilerle, saygılarla selâmlıyorum.

 

 

 

 

İngiltere Dışişleri Bakanı Stewart ile Boraks Madenleri Konusunda Görüştüğüne İlişkin Bir Haber Üzerine Yapılan Yalanlama[333]

Bir gazete, İngiltere Dışişleri Bakanı ve Ankara Büyükelçisi beni ziyaret ettiği zaman, Büyükelçinin bana boraks madeni konusunda soru sorduğunu yazmış ve ona göre bir konuşma yayınlamıştır.

İngiltere Dışişleri Bakanı, Ankara Büyükelçisi ile evime gelerek benimle gö-rüşme lütfunda bulundular.

Tabiîdir ki, İngiltere Dışişleri Bakanı ile bir kısım dünya meselelerini görüştük. Bu görüşmeler içinde İngiltere Büyükelçisi’nin bana boraks madeni hakkında soru sorması vâki olmamıştır.

Boraks üzerine İngiltere Dışişleri Bakanı ve Büyükelçisi ile aramızda şimdiye kadar hiçbir söz geçmemiştir.

Onun için, böyle bir özel konu ile kurulan yayın binası, temelsizdir, asılsızdır, uydurmadır.

İngiltere Dışişleri Bakanı ve Büyükelçisi ile, geldikleri gibi sıcak bir dostluk havası içinde ayrıldığımızı zannediyorum.

 

 

 

 

 

CHP Ankara İl Kongresinde CHP İktidarları, Demokratik Rejim ve Parti Politikaları Üzerine Yapılan Konuşma[334]

Sevgili arkadaşlarım, Ankara İl Kongresini selâmlamakla şeref duyuyorum.

Raporda da belirtildiği gibi, Ankara İl Kongresi’nde birkaç ay önce normal kongreyi dâvet etmek kararı Parti Meclisince verildiği için, İl kongremizde erken toplanmaya başlamıştır.

Sevgili arkadaşlarım, il kongreleri ile iç politikamızın ve vatandaşların alâkadar olduğu iktisadî ve siyasî meselelerin görüşüldüğü parti hayatımızda önemli imtihan günleridir. İllerimiz yaptıkları işleri anlatırken memleket meselelerindeki fikirlerini de söylerler ve, kongremiz, ilk kurultay öncesi gibi bütün meseleleri gözden geçirerek, hem il idaresi hakkında fikirlerini söylerler, hem kendilerini büyük kurultaya hazırlarlar.

Biz CHP’yi 1954’ten itibaren tek dereceli seçim ve demokratik rejim içinde memleketin çalışmasını sağlar bir düzene koymaya çalıştık. Böyle bir karar, hiç şüphesiz ilk gününden tek dereceli seçimle mevcut iktidarı muhafaza etmek kadar değiştirmekte muhtemel olmasını masa üzerine koymuştur. Demokratik rejime taraftar olduğumuz için ve bunun eksiklerini behemehal tamamlayacağımız kararında olmamızın tabiî bir neticesi olarak seçimlerle iktidardan ayrıldık. 1950’den beri muhalefette bulunuyoruz. 1960’tan sonra koalisyon şeklinde iktidarlarla 3-4 sene bulunduk. Gene büyük meselelerle uğraştık ve büyük meseleler bırakarak tekrar ana muhalefet partisi olarak çalışmaya başladık.

Sevgili arkadaşlarım, biz iktidarda bulunduğumuz zaman, siyasî hayatta bulunduğumuz zaman, idare şekillerinin hepsini nefsimizde tecrübe etmiş ve bizzat tatbik etmiş insanlar olarak demokratik rejime girmişizdir. Bunca senelik tecrübeden de bir askerî ihtilâl tecrübesini de geçirdikten sonra “Demokratik rejim memlekette siyasî hayatımızın esasıdır, bunu ciddî olarak, inanarak tâkip edeceğiz” kanaatini sağlamlaştırarak tekrar siyasî hayata devam ediyoruz. Demokratik rejim içinde memleketin meseleleri serbest konuşulur. Ve iktidarla muhalefet arasında tartışmalar bazen çekişme haline gelebilir. Fakat bunların hepsi, nihayet kanun içinde olacaktır ve demokratik rejimin vazifeleri, güçlükleri ve iyi neticeleri sayılarak yürütülecektir. Demokratik bir rejim içine girdiğimizden her zamanki kadar memnunuz, kararlıyız, bu rejim içinde memleketin idaresini tâkip etmek için elimizden gelen bütün gayreti sarf edeceğiz. Tartışmaları yaptığımız zaman, aramızda uzlaşılmaz mesafeler var, büyük engeller var zannolunur. İktidarla aramızda vardır, diğer siyasî partilerle aramızda vardır. Fakat medeniyetin temeli serbest vatandaş, vicdani kanaatini muhafaza ederek siyasî partiler halinde beraber çalışmanın ve birbirinin fikrine dikkat etmenin tecrübelerini de geçiren bir usuldür. Böyle bir usul geçiriyoruz, böyle bir usul içinde yaşıyoruz. Bunun güçlüklerini demokratik rejimin bizim memlekete uymayacağı şeklinde yorumlamak haksızdır, yanlıştır ve aksi yoldur.

Demokratik rejim istediğimiz reformları, istediğimiz düzen değişikliklerini yapmaya elverişli olan bir rejimdir. Vatandaşın reyiyle geleceğiz, yanlış bulduklarımız düzelteceğiz, doğru bulduğumuz fikirleri tâkip edip neticelerini almaya çalışacağız. Bunu söyleyerek başlıyorum. Çünkü bir moda gibidir, moda haline getirilmiştir. Demokratik rejim bize uymuyor, uymayacaktır. Demokratik rejim bize uymuyor demek içimizde fevkalâde kabiliyetli insanlar türeyecek, bunlar konuşurlarken işi nihayet bunaldıkları vakit kumanda haline getirip idareyi sağlayacaklar. Bu usulü tecrübe ettik. Bunun zamanlarını geçirdik, şimdi tek dereceli seçimle demokratik rejimin icaplarına uyarak memleketin idaresini sağlamaya çalışıyoruz. Bunu esas olarak zihinlerinizde muhafaza etmenizi isterim.

Parti içi hayat

Parti içi hayatı için de söyleyeceklerim vardır. Parti içinde, münakaşalar oluyor, fikir ihtilâfı oluyor veyahut aynı fikirde olan insanların uygulama farkları oluyor, tenkitler yapıyoruz. Vazifeli isek vazifeden çekiliyoruz. Böyle bir sorumluluğu alamayız, böyle bir idare fena bir istikamet almıştır, bunun neticelerinden doğacak mahzurları yüklenemem, bunu bir kahramanlık gibi yaparak vazifelerimizden çekiliyoruz. Vazifeden çekilmek, bir vatandaşın her meselede olduğu gibi kendi iradesi ile verebileceği bir karardır. Ama kendisi vazifeden çekildiği zaman, ondan sonra cemiyet harap olacaktır zannetmek iptidai bir kanaattir. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir mecburiyete düşmüş olan insan, kendi arzu ettiği kararı verebilir, istediği kararı verebilir, ondan sonra gene parti içinde bulunup hizmetinden, fikirlerinden arkadaşlarını memleketi istifade ettirmenin çaresini bulacaktır. Bulmalıdır. Bu onun ödevidir. Ama uyuşamıyorsa, nihayet parti hayatından çekilir. İnsanların hepsi, beraber çalışmak için uysal olmakta, birbirinin hem duygusuna, hem fikirlerine lâzım olan saygıyı göstermekte kâfi derecede sabırlı olmayabilir. Zamanla aklı başına gelecektir ve memleketin idaresi yürüyecektir. Şimdi içimizde kimse yoktur, kendi kendimize konuşuyor gibi, birbirimizle geçim konularını dile getirmiş olduğumu zannediyorum. Hiçbir münakaşayı, hiçbir geçimsizliği mübalâğa ile görmeyiniz. Her tartışma ciddî bir meseledir. Birbirimize fikirlerimizi serbestçe söyleriz, ikna etmeye çalışırız, nihayet oylar vererek bir araya geldiğimiz zaman üstte kalan, kabul edilmiş usulü hepimiz tâkip ederiz. Mahzurlu da olsa, zamanla mahzurunun meydana çıkmasına ümit bağlayarak, hattâ cesaretimizi kaybetmemeliyiz.

Şimdi arkadaşlarım, bugünkü İdare Kurulumuz bir seçimden geçmiştir. Seçim esnasında mücadele yaptık, münakaşalar yaptık. 1963’ten beri memleketin sosyal dâvalarını ele almayı, ortaya çıkmış, en öne geçmiş memleket ihtiyacı olarak gördük. Bunu ortanın solu tabiri ile ifade etmeye çalıştık. “Ne demek istiyorsunuz, nedir?” İlk anda böyle meydana çıkan tereddütler 1963’ten beri beş sene zarfında mütemadi izahlar ve birbirimize anlatmalar ve ihtiyaçların bize gösterdiği ışıklar ve yollar sayesinde maksadımız anlaşılmıştır. Fikirler bellidir. Şimdi “Başka memleketlerde sosyal meseleler, sosyal adalet, sosyal güvenlik içinde vatandaşın ihtiyacını ön safa alan meseleler, daha çok sosyalist usullerle, sosyalist rejimlerde dile getirilmiştir” diyerek bizim memleketin de ortanın solu yoluyla, Halk Partisi bir sosyalist teşekkül olacak zannını vermiş olabilir. Ama biz bunu kısa zamanda tam bir açıklığa kavuşturduk, hudutlarını çizdik. Biz sosyalist parti değiliz, biz CHP’yiz dedik. İktisadî meseleler devletçiliğimizde, diğer iç ve dış politika anlayışımızda kendimize mahsus fikirler olduğunu söyledik. CHP’yi iyi anlamak lâzımdır, sevgili arkadaşlarım. Biz devletçiyiz. Niçin devletçi olmuşuzdur? Sosyalist parti vardır devletçidir, sosyalist olmayan idareler vardır, onların da devletçi olduğu konular ve usuller vardır. Biz bunlardan hiçbirini bilerek, taklit ederek kabul etmiş değiliz. Hiçbir memleketin yerleşmiş, meydana çıkmış usullerini, iddialarını, prensiplerini, bizi bağlar, bize örnek olur bir şekilde görmedik. Bu hiç hatırınızdan çıkmasın. Biz CHP olarak başından beri memleketin içinde bulunduğu ihtiyaçların bize emrettiği tedbirleri kabul ederek idare etmişizdir. Devletçiliğimiz oradan doğmuştur. Biz Lozan sulhünden çıktık, Lozan sulhünde devletin bağımsızlığını kurtarmak için İmparatorluk idaresinin son zamanlarında içine düştüğü yabancı tesirinden kurtulan bir bağımsız devlet şekline girmek için çekmediğimiz üzüntü, eziyet, fedakârlık kalmadı. Ama Lozan sulhünü beraber imza ettiğimiz devletler, Türkiye bunları elde etti, bundan sonra istediği gibi hareket eder, biz de ona tâbi oluruz şeklinde karar vermediler. İmparatorlukta alışmış oldukları bütün usulleri, Cumhuriyet zamanında daha ziyade belirmiş olan ihtiyaçların sevki ile tekrar geri geleceğini zannettiler.

Biz Lozan sulhünden sonra belki 16-17 sene dışardan hiçbir yardım görmeden, tasavvur ediniz ki, memleket her tarafından istilâdan kurtulmuştu. Çok yangınlar geçirmiştik, adeta harabelerin üstünde yaşıyorduk ve dışardan hiçbir yardım görmüyorduk. Çünkü borçlar meselesinde ihtilâfımız vardı. Hallolunmamıştı. Vadelere bağlanmış Lozan muahedesi hükümleri vardı. Biz “Bu ihtiyaç ile devletin, milletin elinde bulunan parası, vasıtası ne ise, onunla kalkınmak vazifemizdir; başka bir çaremiz yoktur” kanaatiyle işe başladık. Ve az çok mahrumiyetler, yoksulluklar içinde memleketi dar günlerden kurtarmaya muvaffak olduk zannediyorum. Bir milletin, bir memleketin ihtiyacı, zaman geçtikçe, refahı arttıkça, azalmaz, daha ciddiyet peydah eder, daha genişlik kazanır. Onun için, millet meseleleri daimî olarak siyasî partileri işgal edecektir. Belki gözünüze çarpmıştır, son zamanlarda bana 50 sene milletvekilliği hatırası olarak en çok hangi meseleden üzüldüğü, sıkıntı çektiğimi ve en çok hangi muvaffakiyetten sevindiğimi sormuşlardır. Benim kısaca buna verdiğim cevap şudur, size tekrar edeyim:

50 seneden beri geçirdiğim siyasal hayat içinde, geçmiş zamanlarda şu işte şöyle muvaffak olduk, böyle övüneyim diye veya filan meselede sıkıntı çektik, bugün o sıkıntı yoktur, diye düşündüğümü ve sevindiğimi bilmiyorum. Benim için en mühim mesele ne vakittir? En mühim mesele, bugün içinde bulunduğumuz meseledir. En son içinde bulunduğum mesele, memleketin ve milletin en değerli meselesidir, kanaatiyle ona sarılmış, onu tâkip etmişimdir. Onu söylüyorum. Bugün de memleketimizin önemli meseleleri vardır. Şimdiye kadar olan büyük meselelerden nasıl çıkmışsak: millet olarak, devlet olarak cumhuriyet Devleti olarak bundan sonraki meselelerden de öyle yüz akıyla çıkacağız. Zerre kadar şüphem yoktur. Geçirmekte olduğumuz güçlükleri hep geçecek güçlükler diye alıyorum.

Bunu pratik bir neticeye bağlamak isterim. Bu Kurultayla, şimdiye kadar memleket içinde olan münakaşalar örnek alınarak Cumhuriyet Halk Partisi içinde de büyük çatışmalar, tartışmalar ve geçimsizlikler olacağı dostlar tarafından azizlikle şişirilerek, bize uzak olanlar tarafından belki biraz da özlenerek mütemadiyen söylenmektedir. Benim kanaatim, Kurultayda meselelerimizi serbestçe konuşacağız, tartışacağız. Fakat birbirimize kırılmadan ayrılacağız ümidindeyim. Tekrar aramızda fikir ayrılığı, yoktur, kalmamıştır. Sosyal meselelerle uğraşmak, yani ortanın solu politikası üzerinde parti içinde, Meclis Grubunda ve parti teşkilâtımız içinde hiçbir ihtilâf kalmamıştır. Hepimiz aynı fikirdeyiz. Hepimiz aynı fikirde olduğumuz halde, bir aile içinde bile münakaşalar nasıl olursa, Kurultayımızda da tartışmalar olacaktır ve bunun içinden biz birbirimize kırılmadan ayrılacağız. Bütün olarak kararlı ve iradeli olarak memleket hizmetinde devam edeceğiz. Size bu fikri tekrar burada söylemek istiyorum. Burada konuşmalarımızla, yapıcı olarak. Kurultay çalışmalarımıza kendinizi hazırlayacaksınız ve oraya sağlam kanaatle, iradeyle gideceksiniz. Her türlü münakaşanın sonunda vazifeler ayrılacak, verilecek, vazife alanlar işlerini yapacak. Umdukları vazifeleri almayanlar, bunu geçici bir mahrumiyet sayarak, parti içinde beraber çalışmaya devam edeceklerdir.

Sevgili arkadaşlarım, bir parti içinde beraber çalışabilmek medeniyetin büyük bir merhalesidir. Oyuncak değildir. Serbest fikirli olacak herkes, herkes siyasî hayatta vicdani kanaatine tâbidir esası örnek görecek ve bunu bir parti içinde bir muayyen programa bağlı insanların beraber çalışması uysallığı ile birleştirecek. Bunu yapabilmek büyük bir medeniyet aşamasıdır. Büyük bir olgunluk gereğidir. Bizim partimiz, siyasî örgütlerimiz içinde ne çok tecrübe görmüş olan partidir. Onun iyi bir örneğini vereceğiz. Biliyorsunuz meselelerimizin, iç ve dış meselelerimizin çok şekilli ve çok etraflı olduğunu bilmekle beraber tam bir güvenle ve iyimserlikle huzurunuzdayım. Bu müspet yolda çalışma kararının size de hâkim olmasını isterim. Başkentimizin İl Kongresi’nden gelecek Kurultay arkadaşlarımız, Kurultay delegelerimiz, kurultayda hem fikirlerinin olgunluğu, açıklığı ve dürüstlüğü ile, hem birbirleriyle iyi geçinmeleri ve Kurultay içinde ahengin ve iyi arkadaşlığın örneğini vermeleri halis temennimdir.

Sevgili arkadaşlarım, size maruzatım bugün bu kadardır. Tecrübeli insanlarsınız. Partinin bilhassa Ankara’da ne halden başlayıp, şehir olarak müesseseler olarak ne hale geldiğini yaşamışsınızdır. Sizin babalarınızla beraber bugünleri çetin günleri geçirdik. Size emanet olarak bırakılmıştır. Siz Başkentin delegeleri olarak kurultay içinde iyi bir örnek ve müstesna bir değer göstereceksiniz. Sizi ümitle, güvenle, sevgilerimle selâmlıyorum.”

CHP Genel Başkanının konuşması, delege ve dinleyiciler tarafından sürekli alkışla karşılanmış; İnönü, bunun üzerine, “Arkadaşlarım, teşekkür ederim. Sevginiz, hayatımın mükâfatıdır” diyerek gözyaşlarını tutamamıştır. (...)

 

 

 

 

Başbakan Süleyman Demirel ile İlgili Soruşturmaların Meclis Kararıyla Durdurulması Üzerine Anayasa Mahkemesi’ne Açılan İptal Davası Metni[335]

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

ANKARA

DÂVACI: CHP TBMM Ortak Grubu adına CHP Genel Başkanı ve Ortak Grubu Başkanı Malatya Milletvekili İsmet İnönü.

DÂVA KONUSU: TBMM Birleşik Toplantısının 10’uncu Birleşimi’nde kabul edilen Anayasanın 90’ncı maddesine göre Meclis Soruşturması yapacak olan Komisyonların 132’nci madde muvacehesinde de yetki ve çalışma usullerini tespit eden, bu itibarla da bir İçtüzük hükmü niteliğinde bulunan kararın iptali isteminden ibarettir.

1–Olaylar

1. Başbakan ve Isparta Milletvekili Süleyman Demirel hakkında vazifeyi suiistimal suçundan ötürü Anayasanın 90’ncı maddesine göre Meclis Soruşturması açılması hakkında Nevşehir Milletvekili Selâhattin Hakkı Esatoğlu ve Çorum Milletvekili Cahit Angın tarafından verilen önerge TBMM Birleşik Toplantısında 18.03.1970 günü okunarak TBMM İçtüzüğünün 14’ncü maddesi hükümlerine göre 13 nolu Soruşturma Hazırlık Komisyonu seçilmiştir.

Bu komisyon sözü edilen maddenin 6’ncı fıkrasına göre, 17’nci maddenin 2’nci fıkrasında sayılan yetkilerle mücehhez bulunmaktadır.

2. Komisyon üyelerinden İçel Milletvekili Mazhar Arıkan, Komisyon çalışmaları sırasında soruşturma konusu ile ilgili görüşülmekte olan bir dâva bulunduğunu, bu itibarla da Anayasanın 132’nci maddesi muvacehesinde Meclise niyabetten görev yapan Komisyonunun kendisine mevdu konuyu inceleyemiyeceğini ve faaliyetini tatil etmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Komisyon, İçtüzükte komisyonlara tanınan yetkilerin değiştirilmesi mahiye-tindeki bu önergeyi kabul etmemiş ve görevine devam etmiştir.

3. Mazhar Arıkan ve iki arkadaşı aynı mahiyetteki bir önergeyi TBMM Birleşik Toplantısı Başkanlığı’na sunmuşlar ve bu önerge TBMM’nin 15.4.1970 tarihli 8’nci Birleşiminde, gündeme geçilmeden önce 13 numaralı Soruşturma Hazırlık Komisyonu Başkanı İhsan Gürsan’ın Komisyon süresinin uzatılması ile ilgili önergesi ile birlikte okunmuş ve Komisyonun yetkilerini tâyin bakımından usulü öncelik taşıdığı mülâhazasıyla daha önce müzakereye konularak nisap kalmadığından 29.4.1970 tarihli 10’ncu Birleşimde oylanarak kabul edilmiştir.

4. Bu karara göre, Meclis Soruşturma Komisyonları görülmekte bulunan bir dâva hakkında görüşme yapılmayacağından faaliyetlerini durdurmaları gerekmekte ve bu itibarla da 13 numaralı Soruşturma Hazırlık Komisyonu’nun mahkeme kararlarının kesinleşmesine değin faaliyetleri tatil edilmektedir.

5. TBMM İçtüzüğü’nün, soruşturma ile ilgili hükümlerini ve hususîyle 14’ncü maddenin 2, 3 ve 4’ncü fıkralarını ve 17’nci maddesini tâdil, hattâ tâtil ve ilga eden bu içtüzük kararı, Anayasanın 132’nci maddesine, Bakanların cezai sorumluluğu ile ilgili temel usulü kurallara ve bu arada Anayasanın 7 ve 147’nci maddelerine, 32’nci maddenin 1’nci fıkrasına aykırı olmakla huzurunuzda iptalini istemek zarureti hasıl olmuştur.

2–Hukuki Durum

1. YÜKSEK MAHKEMENİZİN VAZİFESİ

Yüksek Mahkemeniz, Kanunların ve İçtüzüklerin Anayasa uygunluğunu denetlemekle görevlidir. Kanun şekli ve usulü tarihi Anayasada yapılmış olduğundan ve bu konu da olayla ilgili bulunmadığından ayrıca bir açıklamaya lüzum görmüyoruz. Ancak, İçtüzüğün Anayasada şekli ve usulü bir tarifi bulunmadığından bu konudaki denetim şümul ve hududu üzerinde durmayı faydalı sayıyoruz.

1. İÇTÜZÜK HÜKMÜ, ŞEKLİ BÜNYESİ BAKIMINDAN BİR MECLİS KARARIDIR:

a) Anayasamızın 85’nci maddesi Meclislerin çalışmalarını içtüzüklerine göre yürüteceklerini belirtmiş, ancak, bu içtüzüklerin ne şekilde yapılacağını, hangi usulü yollardan geçirileceğini belirtmemiştir. 64’ncü maddenin gerekçe-sinde de belirtildiği gibi, Meclislerin tasarrufları muhtevalarından mücerret olarak şekli bakımdan kanun ve karar olmak üzere iki çeşit halinde görülmek-tedir. O halde İçtüzük Hükümleri de genel olarak karar kategorisi içinde mütalaâ olunmak gerekir (Ek Barthelemy-Dues, Traite de Drott Constitutionnel. 2 bası 1933, sayfa 522; Eugene Pierre, Traite de Drott Politique et Parlementaire, Supplement, N. 446 ve devamı)

İçtüzük hükümleri, –yasama dokunulmazlığının kaldırılması gibi– Meclis kararı şeklinde karşımıza çıktığına göre, Anayasa Mahkemesi denetimine tâbi bulunan bu hükümlerin, onları diğer kararlardan ayıran niteliklerini bulmak mecburiyeti vardır.

b) Hemen belirtelim ki, bu konuda konulacak olan kıstas yukarıdaki açık-lamamız muvacehesinde Anayasada öngörülmeyen şekli bir kıstas olamaz.

Her ne kadar, TBMM Birleşik Toplantısı İçtüzüğünün 29’ncu maddesinde, İçtüzüğün nasıl değiştirileceği hükme bağlanmış ise de, bu hükmün de bizatihi bir İçtüzük hükmü olması itibariyle şekli açıdan İçtüzüğü nitelemeyeceği izahtan varestedir.

Anayasamızda usulle ilgili bir hüküm bulunmadığına göre, örneğin; Meclisle-rin herhangi bir usule bağlı olmadan ve sadece bir önerge ile İçtüzük hükümleri ihtas etmelerine hukuki bir engel yoktur. Bütün dünya pârlamentolarında, özellikle yazılı içtüzükte öngörülmeyen hususlar için bu veya buna benzer yollar uygulandığı gibi, (Bk. Lord Campiyon ve DWS Lidderdale, La Procadure Parlamentaire en Europe, 1955 S.5) Parlâmentarizmin beşiği olan İngiltere’de Meclis çalışmalarının düzeni çok büyük bir ölçüde, orta çağlardan beri devam eden tatbikata ve Meclis kararlarına dayanmaktadır. (Erskine May’s Treatise on The Law, Privileges, Proccedings and Usage of Parliament, editor Sir Barnett 1964)

Nitekim, bizim Meclislerimizde de, İçtüzüklere konulan ve tatbikatla ilgili notlar görüşme ve çalışmalarda esas alınmaktadır.

Kaldı ki, İçtüzüğün değiştirilmesiyle ilgili hüküm bir önem taşıyorsa, bu önem bizatihi İçtüzük hükümlerinin tadilinde meydana çıkacaktır. Gerçekten Anayasa Mahkemesi öngörülen usule riayet edilmeden yapılacak bir İçtüzük değişikliğini muhtemelen iptâl edecektir. Usul hakkındaki hükme bir değer atfedilecek olursa, bir önerge ile belli bir İçtüzük maddesinin değiştirilmesi istenir ve oya sunularak kabul edilirse Yüksek Mahkemeniz bunu usule aykırı sayacaktır. İçtüzükte yer almamış olan bu hususun da mahiyeti taşıyacağından şüphe edilemez. Mevcut bir hükmü değiştirmekle mevcut olmayan bir hükmün ihdası arasında hukuk açısından bir fark yoktur.

c) Bir Meclis kararına İçtüzük niteliği verilebilmesi için onun behemehal bu ismi taşıması gerektiği yolunda bir kıstasın da isabetsizliğini ayrıntılı olarak belirtmeye lüzum görmüyoruz. Bu takdirde İçtüzükler üzerinde Anayasa Mahkemesi denetimi tamamen Meclislerin arzu ve idaresine kalmış olacaktır.

2. İÇ TÜZÜĞÜ DİĞER MECLİS KARARLARINDAN AYIRAN KISTAS SADECE MADDİDİR:

Görüldüğü gibi İçtüzüklerin herhangi bir şekli ve usulü kıstasını bulmak mümkün değildir. Buna mukabil, gerek pozitif hukukta, gerekse doktrin ve içti-hatlarda İçtüzüğün tanımlanmasının maddi bir kıstasa yani muhtevaya dayandığını gösteren kesin deliller mevcuttur.

a) Bir defa Anayasamızın 83’ncü maddesi “Çalışmaların” İçtüzük hüküm-lerine göre yürütüleceğini belirtmektedir. Diğer bir deyimle, İçtüzük “çalışma-ların” usullerini gösterecektir. Yahut, daha radikal bir anlayışla Meclisler kendi çalışmaları ile ilgili hükümleri bir İçtüzük halinde belirtmeye mecburdurlar.

Bu maddenin iki şekilde yorumu mümkün olabilir.

aa) Meclisler çalışmalarıyla ilgili hükümleri ancak bir İçtüzük olarak çıkarabilirler. Bu takdirde ise İçtüzük halinde konulmayan çalışma ile ilgili hükümler Anayasaya aykırıdır hattâ yoklukla malûldür.

Bilindiği gibi, belli bir hukuki sonucun elde edilmesi için Kanun belli bir usulü saptamış ise, işlemi yapan organın bu usul ve şeklin tâbi olduğu denetimden kurtulmak için [okunamadı] aynı muhteva ile başka bir şeklide yapılması “Usul saptırılması” teşkil etmekte ve yargı organlarınca kesinlikle müeyyidelendirilmektedir.

b) Daha esnek ve kanaatimizce daha doğru bir yorum çalışma ile ilgili hükümlerin İçtüzük hükmü mahiyetinde sayılması ve bu itibarla da hangi şekilde kabul edilmiş olurlarsa olsunlar yargı denetimine tâbi tutulmasıdır.

Görülmektedir ki, her iki yorumda da Meclislerin çalışma usulleriyle ilgili kararları yargı denetimine tâbi tutmakta, ancak birinci çözüm yolunda İçtüzük adı ve şekli altında alınmamış olan kararlar usul saptırılması sebebiyle herhalde iptâl edilmek gerektiği halde, ikinci çözümde bunlar Anayasaya aykırı oldukları takdirde iptâl edilebilmektedirler.

Bu bakımdan İçtüzüğe Anayasamızda mevcut olmayan bir şekli ve usulü nitelik tanınması daha ağır sonuçlar doğurmakta ve herhalde bunların yargı denetimi dışına çıkması sonucuna bizi götürmektedir.

bb) Bütün Anayasa yazarları İçtüzüğü maddi muhtevası ile tarif etmekte-dirler. Bunlardan sadece bir kaçını hatırlatmakla yetineceğiz. Prof. Vedel (Manuel élémentair de Droit Constitutionnel S. 411). “İçtüzüğün konusu Meclislerin iç çalışmaları ile ilgili genel kuralları koymaktadır”

3. 132’nci Madde Yasağı ve TBMM’nin Kazaî Yetkileri:

1. 132’nci maddedeki hükmün yürütme görevleri açısından herhangi bir yasak getirmediği ve getiremeyeceğini açıklamış bulunuyoruz.

Diğer taraftan, bu yasağa ne manâ ve ne şümul tanınırsa tanınsın, Anayasanın kazaî veya yarı kazaî görev ve yetkileri bakımından durum ayrıca da bir özellik arz etmektedir.

a) Gerçekten belli kazaî kararların alınmasında Meclislere verilmiş yetkiler vardır. Örneğin, bir milletvekili veya senatör hakkında cezai tatbikat yapıla-bilmesi Anayasaya göre Meclisin kararına bağlıdır.

Şimdi, bir milletvekilinin, bu sıfatı taşımayanlarla iştirak halinde bir suça katılması halinde şerikler hakkında savcılık gerekli tahkikatı yaparak kamu dâvası açacaktır. Bu takdirde, sanık milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili bir müzakere yapılamayacağını, ve komisyonların faaliyetlerini tatil etmesi gerekeceğini söylemek, Meclis’i yapmakla görevli olduğu bir muameleden alıkoymak sonucunu doğuracağı kadar, milletvekilinin de cezadan ve tatbikattan kurtarılması mucip olacaktır.

b) Bunun gibi, Bakanlar hakkındaki soruşturmanın da özellikleri bulunmak-tadır. Gerçekten Anayasanın 90 ve 147’nci maddelerine göre Başbakan ve Bakanları görevleriyle ilgili suçlarından ötürü yargılama vazifesi Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Yüce Divan’a sevk yetkisi ise TBMM’ye tanınmıştır. Bu itibarla TBMM’nin bu konuda yapacağı soruşturma –Ceza usulü hukukuna göre hazırlık veya ilk tahkikat mahiyetini taşıyıp taşımadığını tartışmaya lüzum olmaksızın– şüphe yoktur ki, adli ve yarı kazaî bir mahiyet taşımaktadır. Bundan ötürü Anayasa bu konularda grupları karar almaktan yasaklamıştır.

Bu böyle olduğu halde, Parlâmento’nun ve bin netice bir yargı yeri olarak Yüce Divan’ın yetkilerinin ve yapmakla görevli oldukları cezai takibatın, herhangi bir mahkemede açılmış herhangi bir dâva sebebiyle tatil edilmesi Anayasanın pozitif hükümlerine tüm aykırılık teşkil edeceği gibi ceza usulünün temel prensiplerine de aykırı düşmektedir.

Bir dâvayı görmekle görevli asıl mahkemenin dâvayı ve diğer adli mercilerin bununla ilgili soruşturma muamelelerini, hâdiseye dolaylı bir şekilde el koymuş ve başka bir anlaşmazlığı çözmekle görevli mahkemenin kararına değin durdurması, bütün usul kurallarını tersine çevirmiştir. Neticede de Bakanları Yüce Divan önünde değil, diğer mahkemeler önünde sorumlu tut-maya müncer olmaktadır. Bu ise Anayasanın 132’nci maddesine aykırıdır.

c) Diğer taraftan bir Bakan’ın kendisine görevi ile ilgili bir isnadda bulunulduğu iddiasıyla açacağı bir hukuk veya ceza dâvasına bakacak olan Mahkeme, eğer isnat olunan fiil bir suç teşkil ediyorsa bu suçluluğu değil en çok isnat edilen fiil tespit edebilecektir. Esas görev Yüce Divan’a ait bulunduğuna göre, hakaret dâvasına bakan mahkemenin kararının da değeri, 132. maddeye verilmek istenen anlam karşısında, tamamen askıda kalacaktır. Gerçekten, eğer Meclis bu kararı bir kesin hüküm sayıp Meclis soruşturması açmayacaksa, Anayasanın 90 ve 147’nci maddeleri yürürlükten kalkacak demektir. Eğer soruşturma açılıp neticede Yüce Divan Bakanı mahkum edecekse hakaret dâvasının iadei muhakeme yoluyla yenilenmesi gerekecek ve mahkeme Yüce Divan kararını kesin hüküm olarak kabul etme hukuki yükümlülüğü altında bulunacaktır.

Bu durumda aslî görev sahibi TBMM Soruşturma Komisyonu ve Yüce Divan yetkilerinin bir başka mahkemede açılmış bir başka dâva sebebiyle durdurulamayacağını açıkça göstermektedir.

Hakikatte hukuken mümkün ve hattâ sorunlu bulunan husus, hakaret dâva-sına bakan mahkemenin Yüce Divan’da görülecek dâvayı bir bekletici mesele sayarak talik etmesidir.

d) Bir Bakanın görevi ile ilgili olarak işlemiş olduğu suça başka kişiler de katılmış olabilir. Şüphesiz ki, onlar hakkında savcılık ve sorgu hâkimliği gerekli tahkikatı yapacaktır. Fakat gerek CMUK’a göre, gerekse Türk Yüce Divan uygulamalarına göre bütün sanıklar Yüce Divanda muhakeme olunacaklardır. Eğer bu şahıslar hakkında yapılan adli kovuşturma sebebiyle, Meclislerin Bakanı Yüce Divan’a sevk için yapmaları gereken soruşturma tatil edilecekse hiç bir vakit takibata başlamak mümkün olmayacaktır.

e) Diğer taraftan Anayasa Yüce Divan’a sevk yetkisini ve bu konuda müzakere yapılmasını TBMM’ye vermekle Yüce Divan’ın ve bin netice diğer mahkemelerin etkilenmeyeceğini peşinen kabul etmiştir.

Görülmektedir ki, 132’nci madde ne anlamda alınırsa alınsın, Meclis soruşturması ile ilgili işlemlerde uygulanma yeri olmayan bir hükümdür.

III–Netice

1–Yukarda arz ettiğimiz gerekçeler karşısında dâva konusu kararın, Anaya-sanın 132’nci maddesine aykırı olduğu kadar, 7, 32 ve 147’nci maddelerine, Ceza Usulü’nün temel kurallarına ve organların yetkilerini Anayasadan almaları esasına aykırı olduğu kesinlikle ortaya çıkmaktadır.

2–Söz konusu kararda 13 numaralı Soruşturma Hazırlık Komisyonu’nun tatiline ilişkin, kısım, esas prensibin bir uygulamasından ibarettir ve İçtüzük hükmü mahiyetindeki kural Yüksek Heyetinizce iptal edildiği takdirde onun neticesi olarak ortadan kalkacaktır.

3–Bu sebeplerle, TBMM’nin 24.4.1970 günü ve 10’ncu Birleşimi’nde kabul edilen 132’nci madde ile ilgili kararın, bir İçtüzük hüküm ve mahiyetini taşıyan hüviyetiyle iptaline karar verilmesini Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu kararı ile ve derin saygılarımla rica ederim.

CHP TBMM Grup Başkanı ve

        CHP Genel Başkanı

        Malatya Milletvekili

             İsmet İNÖNÜ

 

 

 

 

[...] CHP Kongrelerine Gönderilen Mesaj[336]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü dün yapılan CHP Kongreleri’ne gönderdiği mesajda, CHP’nin sosyal meseleleri çözmek kararı il 1965 yılından beri sosyal konularda çalışmakta olduğunu belirterek, “Partimiz bugün de Ortanın Solu anlayışında sosyal sorunlarda bir iç anlaşmazlığı olmayan bir parti halindedir” demiştir.

İnönü mesajında daha sonra özetle şunları söylemiştir:

“Geniş bilgi ve muhakeme serbestliği içinde bir parti birliğini yürütme iddia-sında olan partiyiz. Partinin bu vasfını muhafaza ederek, 3 Temmuz Kurultayı’ndan çıkacağız. 3 Temmuz için çıkarılan türlü bölünmeler dedikoduları iflas etmiş olacaktır.”

 

 

 

 

TÜRK-İŞ 8. Genel Kuruluna Gönderilen Mesaj[337]

Türk-İş’in Erzurum’daki Kongresi’ne yürekten başarılar dilerim.

Türk-İş, işçi haklarının kanun içinde gerçekleşmesi ve işçi haklarına önem veren kanunların, memleketin gelişmesi ve kalkınması ile ahenk içinde olarak yürümesine herkesçe dikkat olunması için çaba sarf etmektedir.

Bu çabasında gerçek ve hak yolunda sebat etmektedir.

İşçi haklarının, vatandaş gözünde ve demokratik düzende, bütün vatandaş hakları gibi, saygı değer bir yeri olduğunu her misâlde göstermeğe çalışmak-tadır.

Türk-İş’in olumlu çalışmalarının başarı ile devam etmesini dilerim.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

Çorlu Belediye Seçimleri Dolayısıyla CHP İlçe Başkanlığına Gönderilen Mesaj[338]

CHP İlçe Başkanlığı

ÇORLU

Çorlu’da belediye başkanı seçimlerine giriyoruz. Belediye Seçimi’nin parti-ler için özel değeri vardır. Ama güçlüğü de vardır. Güçlük iktidar partisinin Belediye Seçimi’ne yardım için oy istemesinden gelir.

Belediye hizmetleri her hükûmetin tabiî hizmeti sayılır ve kuvvetli parti iktidardan olursa hükûmetin belediye hizmeti de o kadar fazla olur.

Unutmayınız ki, geçen defa Çorlu’da Belediye Başkanı’nı biz kazandık. Berabere kaldık diye kura ile kaybettik. İki sene içinde belediye hükûmetten çok ilgi, hizmet gördüğünüzle iftihar ettiğinizi işitmiyorum.

Bu anlayışı Çorlulu vatandaş kabul ederse, belediye başkanı seçimini biz kazanırız.

Geleceğin partisi ve kuvvetli parti biziz.

Hepinize selâmlar, gözlerinizden öperim.

 

 

 

 

CHP Giresun İl Kongresine Gönderilen Mesaj[339]

Kongrenizi sevgiyle ve haklı ümitlerle selâmlıyorum. Kongrede yurt mese-lelerini, parti programı ve seçim bildirgemiz üzerindeki beyanlarımızı görüşeceksiniz.

3 Temmuz’da toplanacak Kurultayımızda vazife aşkı ve sorumluluğu ile Türkiye’nin en kuvvetli, en başarılı partisinde vazife görmenin duyguları ile kendinize güvenerek vazife alacaksınız.

Cumhuriyet Halk Partisi sosyal meseleleri çözmek kararı ile 1965 yılından beri sosyal konularda çalışmaktadır.

Onsekizinci Kurultay ve Dördüncü Olağanüstü Kurultayla partimiz aynı kanaatte bulunan insanların partisi olarak çalışma devrine girmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi bugün de Ortanın Solu anlayışında sosyal sorunlarda bir iç anlaşmazlığı olmayan parti halindedir. Geniş bilgi ve muhakeme serbestliği içinde bir parti birliğini yürütme iddiasında olan partiyiz.

Partinin bu vasfını muhafaza ederek 3 Temmuz Kurultayı’ndan çıkacağız.

3 Temmuz için çıkarılan türlü bölünmeler dedikoduları iflâs etmiş olacaktır.

Kongrenize başarılar diliyorum. Saygılar sunarım.

 

 

 

 

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Törenlerinde Gazetecilerle Yapılan Sohbet[340]

(...) Anıtkabir’de mozole girişinde korteji bekleyen İnönü, bir soru üzerine, “Mayıs ayının hiç bu kadar soğuk geçtiğini hatırlamadığını” söylemiştir.

Bir gazetecinin, “Havaların soğuk gitmesinin sebebi olarak Rusya’daki birtakım nehirlerin yataklarının değiştirilmesi gösteriliyor” şeklindeki açıkla-ması üzerine İnönü, “Yo, öyle değil, kışın mutedil geçmesini bu şekilde izah ediyorlar” demiştir.

“Albayların tevkifleri genişleyecekmiş, ne dersiniz?” şeklinde bir soru yönelten gazeteciye, CHP Genel Başkanı, “Haberim yok” diye cevap vermiştir.

 

 

 

 

27 Mayıs’ın 10. Yıldönümü Dolayısıyla CHP Gençlik Kolları Genel Merkezinin Düzenlediği Toplantıda Yapılan Konuşma[341]

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı’nı kutlamak için toplanmış bulunu-yoruz.

27 Mayıs milletin gerçek hasretine cevap verdi.

27 Mayıs 1960 günü, cemiyetimizi, huysuz ve geçimsiz bir siyasî manzaranın tüm bunalımı içindeydi. Onun için 27 Mayıs İhtilâli, bütün milletçe tabiî bir surette ferahlıkla karşılandı ve ihtilâl ilk saatlerde milletin gerçek bir hasretine cevap vermiş durumunda bulundu.

27 Mayıs ihtilâlcileri, ilk beyanlarında, demokratik rejime süratle geçmek taahhüdünü ilân ettiler. Dış politikada devamlılık söylediler. Bu beyanlar ferahlığın ve genel kabulün temeli olmuştur.

27 Mayıs’ın ilk günlerinde, Millî Birlik Komitesi tarafından sivil hükûmet kuruldu. Hem kendilerinin geçici müddeti için bir Anayasa hazırlattılar, hem de gelecek demokratik rejimin Anayasasını hazırlamağa başladılar. Millî Birlik Komitesi’nin ondan sonraki memleket idaresi, bir askerî ihtilâlin tabiatı ve vasıfları içindedir.

Millî Birlik Komitesi’nin geçirdiği en önemli olay, kendi içinde fikir ayrılığına düşmesi ve bölünmesidir. Eylül içinde, iki ayrı anlayış; bir an önce seçim yaparak demokratik rejime geçmek fikrinde olanlarla, daha uzun müddet iş başında kalmak fikrinde olanlar birbiriyle çatıştı ve neticede demokratik rejime seçimle bir an evvel geçmek fikrinde olanlar vaziyete hâkim olarak karşı fikirde olanları Millî Birlik Komitesi’nin çalışmalarından ayırdılar.

İhtilâlcilerin siyasî partilerle temasta olmadıkları kesin olarak anlaşılmıştır.

27 Mayıs İhtilâli, ordu içinde, siyasî hayatı karşıdan tâkip eden insanların kararı ve örgütlenmesi sonucudur. Bir siyasî parti 10 sene içinde, kesin olarak meydana çıkmıştır. Kendi idareleri zamanında, bütün siyasî çevrelerle ve siyaset dışındaki memleket ileri gelenleri ile temas etmişler; sivil idareyi o surette ve kendi anlayışlarına göre yürütmeye çalışmışlardır.

Millî Birlik Komitesi, kendinden evvelki idarenin sorumlularını, en geniş sayıda açık bir mahkemenin huzuruna sevk etmiştir.

1961’de Kurucu Mecliste kesin şeklini almış olan yeni Anayasa halk oyuna sunulmuş ve serbest seçimle kabul edilmiştir.

Siyasî partiler, yeni kurulanlarla beraber seçime girdiler. Yeni kurulan partiler, seçim zemini olarak, Demokratlar’ın boşta kalan eğilimlerini toplamak arzusunu tabiî bir seçim vasıtası saydı. Adalet Partisi ise, açıktan ihtilâl hedefi olmuş siyasetçileri korumayı ve kurtarmayı seçimlerin başlıca temeli ilân etmiştir. Bununla seçim şansı arandığı kadar, baş rakipleri itham etmek fırsatından faydalanmak istendi.

Demokratik rejime geçiş, reylerin dağınıklığı yüzünden güç oldu ve önemli senelerde memleketin koalisyon hükûmetleri ile idare edilmesi zorunlu idi.

Demokratik idareye geçildikten sonra, 27 Mayıs İhtilâlinden hüküm giymiş ve zarar görmüş olanların taraftarları, geniş ölçüde ihtilâlcilere, Yassıada Mahkemesi hâkimlerine ve Millî Birlik Komitesi aleyhine gizli-açık şikâyete ve geniş propa-gandaya giriştiler.

Bu hal, tabiatıyla orduda tepkiler ve hareketler yarattı.. Düşürülmüş olan siyasî partinin taraftarlarında da fırsat oldukça hem açık propagandaya ve ithama, hem muktedir oldukça fiili gösterişlere sebep oldu.

Türk milleti demokratik rejime bağlıdır

Demokratik rejimin bütün bu çalkantılar içinden başarı ile çıkması, ancak Türk milletinin demokratik rejime gönülden bağlı olması sayesinde mümkün olmuştur.

1961’den sonraki iki seçimde de, Demokrat Parti idarecilerinin siyasî ve özellikle seçme-seçilme haklarının iadesi konusu, Adalet Partisi’nin seçim talebine başlıca etken yapılmıştır. Demokratlar’ın siyasî haklarının iadesi, Adalet Partisi’nin açık ve resmî kongresinde, nihayet partinin başlıca kararı olarak ilân edildi.

Biz, ihtilâlin ilk günlerinden itibaren, daha siyasî hayat dışındayken, geçmiş çekişmelerin unutulması yolunda ve herhangi bir surette şikâyetçi olarak çıkmamak için, mümkün olan bütün gayreti gösterdik Koalisyon hükûmetlerinin ilk programlarından itibaren, geçmiş yaraların sarılmasını başlıca amaç ilân ettik.

Fakat Demokratlar’ın muhakeme edilmelerinde, ve Demokrat idarecilerin uğradıkları felâket ve mahrumiyette, başlıca sorumlu olduğumuz ithamından kurtulamadık. Bir gün geldi, eski Demokratlar’ın seçme-seçilme haklarının iadesi konusunun gelecek seçimlerin büyük çoğunlukla kazanılması için bir istismar vasıtası yapılmaması, yarından tezi yok hemen sağlanması lüzumunu ilân ettiğimiz zaman, büyük bir kıyamet kopmasına meydan verdik.

CHP yaraların sarılması için çalıştı

İtirazın en kuvvetlisi, Adalet Partisi idaresinin başında bulunanlardan gelmiştir. Bu hareketin, hemen, ordunun yeni bir şikâyetine ve müdahalesine sebep olacağı başlıca endişe konusu yapıldı. Demokratların siyasî hakları iade olunursa, bunun bir başlangıç olacağı ve ondan sonra, 27 Mayıs fikrinden ve bütün eserlerinden zerre kalmayıncaya kadar taleplerin birbirini izleyeceği, büyük ve tehlikeli ihtimal olarak gösterildi. Bizzat kendi partimiz içinde, bu kanaate katılan ve sonuna kadar direnmeğe çalışan yakın arkadaşlarımız bulunmuştur. Bu gün, bu bunalımın da oldukça huzura kavuştuğu bir zamanda bulunuyoruz.

Biz şahsımıza ve partimize teveccüh eden şikâyetleri ve ithamları soğuk-kanlılıkla karşıladık, ve esas amacımız olan geçmişin yaralarını sarmak siyasetinde, içten bir bağlılıkla ısrar ettik.

İnsaf ile kabul etmek lâzımdır ki, geçen idarenin temsilcileri, siyasî hakların iadesi konusunda kendilerine karşı gösterilen, geçmiş yaraları sarmak zihni-yetinin karşılığı olarak, insafsız herhangi bir görüşten sakınmışlardır.

Bugünkü hal, siyasî hakların iadesinde karşılıklı her tarafı tedavi edici ve sükûnet verici bir tesir göstermiştir, Cemiyet olarak şüphesiz bu önemli bir kazancımızdır.

Şimdi olaylara sükûnetle bakabiliriz.. Bugün, geçmiş yaraların söylenmesi ve işlenmesi, siyasî hakların yasaklandığı zamanlardan daha az bir ölçüdedir. Vatandaşlar arasında, geçmişin ayrılıklarını gidermek ve yeni hayatın ödevlerine elbirliği ile sarılmak fikri daha ziyade anlayış bulmaktadır. Bu, 27 Mayıs İhtilâlinden sonra varılması arzu edilen mühim bir netice idi. Bu gün, o netice içinde, 27 Mayıs Bayramı’nı kutluyoruz. Geçmiş olayların yalnız istifade konusu olarak değerlendirilmesi fikrinin hepimize yerleştiğini ümit etmek istiyoruz.

27 Mayıs Devrimi’ni yapanlar demokratik rejimin bir çıkmaza saplanmasın-dan, toplumun bir patlama noktasına varacak kadar bunalıma sürüklenmesinden yalnız kişilerin sorumlu tutulamayacağını kavramış görünüyorlardı. Anayasadaki boşlukların, kurumlardaki eksiklerin, ekonomik ve sosyal düzendeki bozukluk ve aksaklıkların, böyle bir sonuca varılmasında başlıca etken olduğunu anlıyorlardı.

Bu anlayışladır ki, Millî Birlik Yönetimi, 36 yıllık tecrübeyi de göz önünde tutarak, çok partili demokratik hayatın ve hızla gelişme zorunda olan bir ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir Anayasa hazırlanması zorunluluğunu duy-muştur.

Daha 10 yıl önce, henüz ihtilâl heyecanının yüksek olduğu aylarda bile, bu ileri anlayış belirebildiği, bu zorunluluk duyulabildiği halde; aradan 9-10 yıl geçtikten sonra, bazı kimselerin, ihtilâle yol açan olumsuz gelişmelerden ve olaylardan yalnız belirli kişileri sorumlu tutma eğilimine kapılmaları, benim için çok şaşırtıcı olmuştur.

Demokrasinin sürekliliği için sağlam bir toplum yapısı gerek

27 Mayıs’tan sonra gelişen yeni ve özgür düşünce ortamında, yasama ve yürütme erkini belirli ilkelerle, belirli kurallar ve kurumlarla sınırlamanın, siyasal hak ve özgürlükleri daha sağlam teminata kavuşturmanın gerekli olduğu; fakat bu kadarının da yetmeyeceği görülmüştür.

Bunun yanı sıra, anlaşılmıştır ki, demokrasiye gerçeklik ve süreklilik kazandırabilmek için, hızlı ve sıhhatli bir kalkınma yoluna girebilmek için, sağlam bir toplum yapısına erişebilmek için:

–Her alanda sosyal adaleti sağlamak gerekir.

–Herkesin kişiliğini serbestçe geliştirebilme ve insanca yaşayabilme olanağını teminat altına almak gerekir.

Anayasanın 36. maddesinde şöyle yazılmıştır:

“Herkes, mülkiyet ve miras hakkına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet haklarının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

– Devlete, ekonomik hayatı toplum yararına uygun olarak yönlendirip plânlama ve düzenleme yetkisini tanımak gerekir..

Halkın oyu ile yürürlüğe giren yeni Anayasa, işte bu anlayışla hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin, karma hükûmetler başında iktidarda kaldığı üç yıl üç aylık süre içinde, yeni Anayasanın öngördüğü bütün demokratik kuruluşlar, siyasal kurumlar gerçekleştirilmiş ve işlemeğe başlamıştır.

Anayasanın ekonomik ve sosyal hükümlerini gerçekleştirme yolunda da ilk adımlar atılmıştır, hazırlıklara girişilmiştir.

AP, sosyal reformları yapmaktan kaçınıyor.

Fakat, üzülerek belirtmek gerekir ki, son dört buçuk yıldır iktidarda bulunanlar, bir yandan, yeni Anayasa gereğince kurulmuş özerk veya bağımsız kurumları zayıflatmağa, etkisiz bırakmağa ve yeni Anayasa ile sağlanan siyasal özgürlükleri kısmağa uğraşırken; bir yandan da, yeni Anayasanın sosyal ve ekonomik hükümlerini tanımaz bir davranış içine girmişlerdir.

Yeni Anayasanın öngördüğü, emrettiği düzenin gereği olan sosyal ve ekonomik reformları yapmaktan, kurumları kurmaktan ısrarla kaçınmışlardır.

27 Mayıs Devrimi’nin bize kazandırdığı yeni Anayasa, hayali ve nazari bir belge değildir. Geçen 36 senenin tecrübelerini göz önünde tutan, toplumda su yüzüne çıkan, bilincine varılan kesin ihtiyaçlardan doğmuş, o ihtiyaçları karşılamak üzere hazırlanmış bir Anayasadır.

Anayasa ile toplum düzeni arasındaki açıklık, bunalımların nedeni

Onun için, bu Anayasa ile, toplum düzeni arasındaki, bu Anayasanın gerek-leri ile fiili durum arasındaki açıklık, tutarsızlık ve çelişki, ciddî huzursuz-luklara, bunalımlara yol açmaktadır.

Halkımızın, bu tarafsızlığı, bu çelişkiyi her gün daha çok fark etmesi; huzursuzluğun ve bunalımların, Anayasa ile yönetim arasındaki ayrılıktan doğduğunu her gün daha çok idrak etmesi; yakın gelecek için umut verici bir gelişmedir. Bu idrake varan halkımız, hiç şüphe etmiyorum ki, yeni Anayasa ile teminat altına alınmış siyasal hak ve özgürlüklerini isabetle kullanmanın da yolunu bulacak ve Anayasa gereği olan sosyal ve ekonomik düzeni mutlaka kuracaktır.

Biz, demokratik rejim içinde, halkımızdaki bu isteğin gerçekleşmesine katkıda bulunabildiğimiz, hizmet edebildiğimiz ölçüde, ödevini yapan insan-ların huzurunu duyacağız.

27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 10. yıl dönümünde, sizleri, bütün yurttaşlarımı, milletimizin sağduyusuna güvenen bir insanın iyimserliği ile kutluyorum.

Saygılar sunarım.

 

 

 

 

CHP Grup Yönetim Kurulları ile MYK Ortak Toplantısında Yeni Vergiler ve Dış Politika Üzerine Yapılan Konuşma[342]

(...)

Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Genç geniş bilgi vermiş, bu konuşma sırasında İnönü’nün, “Memleket meseleleri, gençlik meselelerinden ayrılmaz, ikisi beraberdir” dediği öğrenilmiştir.

İnönü, ayrıca, yeni vergilerin sosyal adalete uygun olmadığının uzmanlarca ileri sürüldüğünü belirtmiştir.

Görüşmeler sırasında İnönü, dış politika konusuna da değinerek özetle şun-ları söylemiştir:

“Bugün Hükûmet, itibarını kaybetmiş durumdadır. Ancak, memleketin iç meseleleri kadar dünya durumu da önem kazanmaktadır. Orta Doğu meselesi dolayısıyla Rus ve Amerikan donanmaları karşı karşıya gelmiştir. Mısır’da Rus pilotları, İsrail’e karşı çarpışıyor. Bu kuvvetlerin yarın ne yapacağı, belli olmaz. Biz, onun için, Orta Doğu meselesinde tarafsız kalalım, dedik ve bunda ısrar ediyoruz.”

İnönü, bloklar arasındaki karşılıklı tutumu yorumlamış ve dünya durumu-nun çok kritik olduğunu öne sürmüştür.

 

 

 

 

 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Görüşmeden Sonra Gazetecilerin Rejime İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[343]

(...) CHP Genel Başkanı İnönü (...) Cumhurbaşkanı Sunay ile çeşitli memleket meselelerini görüştüklerini söylemiş ve “Cumhurbaşkanı dâvet bu-yurdular, bir müddet memleket meselelerini ve bizim meselelerimizi görüştük. Tabiî bir konuşmadır. Mevzular üzerinde benim bir söz söylemem doğru değildir” demiştir.

(...)

Soru: Size göre bugün memlekette bir rejim buhranı var mıdır?

Cevap: Ben görmüyorum. Anayasa vardır. Bu Anayasa hüküm sürmektedir.

Soru: Bir millî koalisyon konusu ortaya atılmaktadır..?

Cevap: Böyle bir şey düşünmedim ben. Zaten böyle bir şey üzerinde fikrim yok. Fikir söylüyorlar. Her fikir gibi düşünmeye lâyıktır.

Soru: Bazı siyasilerimiz Demirel’in günlerinin sayılı olduğunu söylüyorlar. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Cevap: Girmiyorum böyle mevzulara ben.

Soru: Önümüzdeki günlerde bir hükûmet buhranı olabilir mi?

Cevap: Bütçeden yeni çıktık. Bilmiyorum, olur mu olmaz mı?

Soru: Paşam, bilmiyorum, olur mu olmaz mı derken, bazı ihtimaller üze-rinde bir görüşünüz olduğu ortaya çıkıyor..

Cevap: Hükûmet daima murakabe altındadır.

Soru: Bugün yapılacak Anayasaya saygı yürüyüşünü nasıl karşılıyorsunuz?

Cevap: Anayasaya saygı.. Bunun üzerinde mütalâa yürütülür mü?

Soru: Böyle yürüyüşleri tasvip ediyor musunuz?

Cevap: Yürüyüşler hakkında karar vermek bana ait değil.

Soru: Anayasaya bugün bir saygısızlık mı var paşam?

Cevap: Her türlü fikir var.

Soru: Sizin görüşünüz nedir?

Cevap: Bırakın, müsaade edin. Beni küçük münakaşalara sokmayın.

 

 

 

 

CHP Grup Yönetim Kurulları ile MYK Ortak Toplantısının Ardından Gazetecilerin Güncel Siyasete İlişkin Sorularına Verilen Yanıtlar[344]

(...)

“Bütçeden sonra Meclisin karşısında bulunacağı kanunları ve meseleleri tahmin etmeye çalıştık” diyerek sözlerine başlayan İnönü, gerektikçe bu toplantıların yapılacağını da söylemiştir.

İnönü bu kısa bilgiden sonra gazetecilerin çeşitli sorularını cevaplamıştır. Bir gazetecinin önceki gün Sunay’la yaptığı görüşmede neler konuşulduğuna dair sorusuna İnönü, şu karşılığı vermiştir:

“Dünkü görüşmemiz Sayın Cumhurbaşkanı’nın daveti üzerine yapılmıştır. Uzun müddetten beri Sayın Cumhurbaşkanı ile temasımız yoktu. Zaten bütçe çalışmaları ve türlü iç meseleler dolayısıyla kendileri meşgullerdi.”

“Dünkü görüşmede, memleket vaziyetini ana muhalefet partisi ile görüşme arzusunu gördüm. Sayın Cumhurbaşkanı’na fikirlerimi söyledim ve anladığıma göre, Cumhurbaşkanı gerek Meclis içinde, gerek Meclis dışında bazı teşekküllerle temas halindedir ve görüşmesine devam edecektir.”

“Yalnız, benimle alınacak hiç bir karar konusu yoktur.”

İnönü’nün bu sözlerinden sonra gazetecilerin görüşme konusu üzerinde daha açıkça bilgi istemelerine karşılık İnönü, kendilerine “Niçin bu kadar merak ediyorsunuz?” karşılığını vermiş ve devamla şöyle demiştir:

“Bütün meseleler hükûmet tarafından halledilecek meselelerdir. Memleket bir çok meseleler karşısında olduğu için bu görüşmemizde her şeyin halledildiği sanılıyor, bunun için merak ediliyor.”

“Anayasa değişikliğine taraftar mısınız?” şeklinde ki bir başka soruya da İnönü, “Anayasa değişikliğine şahsen taraftar değilim ve benden de böyle bir şey istenmemiştir.

“Biz, Anayasada yapılacak değişikliklerden nelere taraftar olduğumuzu açıkladık ve bir kısmı da gerçekleşti” diye cevap vermiştir.

Anayasa nizamı dışındaki her tutuma karşıyız

Bir gazetecinin “İhtilal söylentileri dolaşıyor. Ne dersiniz?” şeklindeki soru-suna da İnönü, şu karşılığı vermiştir:

“22 Şubat’ı da 21 Mayıs’ı da ben geçirdim. O zaman da söylentiler vardı. Ve ben hareketleri önceden keşfederek tedbir almış da değilim.”

“Anayasa nizamı haricinde bir tutumu ve düşünceyi parti olarak biz tasvip etmeyiz. Herkes nasıl görür bilemem. Ben böyle bir hava görmüyorum. Partim de böyle bir hava içinde değildir. Böyle bir hava içinde görüşülmesini de arzu etmiyoruz.”

Cumhurbaşkanı’nın Meclis dışı teşekküllerden hangisi ile görüştüğü yolun-daki soruyu da cevaplayan İnönü, bu konuda da şöyle demiştir:

“Memleketin umumî halini konuşurken, çeşitli teşekküllerdeki huzursuzluk-lar da fark edilmiş olabilir. Konuşulmuştur.

Üniversite de huzursuzluk yok mudur? Hattâ, Yargıtay üyeleri saygı yürüyüşü yapmışlardır. Bütün bunlar gözlerimizin önündedir. Ne var ki bunları ayrı ayrı söz konusu edip, görüşmüş değiliz.”

Memleketin bugün karşı karşıya kaldığı meseleleri icranın ve hükûmetin halledeceği işler olduğuna da işaret eden İnönü, “Bizim görevimiz Anayasa nizamı içinde muhalefet partisi olarak icrayı murakabe etmek ve memleket meseleleri karşısında görüşlerimizi söylemektir. Bu tedbirleri almak vazifesinde olan hükûmet üzerinde murakabe görevlerine devam edeceğiz” diyen İnönü, “Hükûmet değişikliği hakkında ne dersiniz?” şeklindeki soruya karşılık da şunları söylemiştir:

“Hükûmet hakkındaki fikrimizi biliyorsunuz. Biz hükûmette değişiklik yapılmasını istedik. Bu parlâmentonun belirli usullerinden geçti ve neticeye vardık. Bugün kendi içinde bir ihtilâf çıkarsa, hükûmet buhranı olabilir. Bizim için yapılacak şey, ciddî murakabeye devam etmek.”

Koalisyona niyetimiz yok

“Millî Koalisyon’dan bahsediliyor. Ne dersiniz?” şeklindeki bir başka soruya da İnönü’nün verdiği karşılık şöyledir:

“Millî Koalisyon söylentileri Kemal Satır’a atfen bir süre önce de basında yer aldı. Daha sonra bunun asılsız olduğu anlaşıldı. Şimdi tekrar söyleniyor. Biz millî koalisyona temayül göstermiş değiliz, karar almış da değiliz. Biz millî koalisyonda vazife almanın bizim için güç olduğunu kabul ederiz. Ama, siyasî ihtimallerin her vaziyette tatbiki için şaşmaz bir usul söylemeyi uygun bulmam. Yarın memleketin başına ne şartlar gelir. Bunu bilmem.”

İnönü, bu görüşlerini açıkladıktan sonra gazetecilere dönerek, “Korkarım ki, bu söylediklerimden millî koalisyona taraftarız gibi bir manâ çıkarılmasın” demiştir.

Son çare seçim

İnönü, “Seçim düşünüyor musunuz?” sorusunu da şu sözlerle cevaplan-dırmıştır:

“Şimdi düşünmüyoruz. Ama siyasî iktidar sağlanmazsa seçime gitmek son çaredir.”

İçerde emniyet olmalı

“Bugün memleketin en önemli meselesi nedir?” sorusuna İnönü’nün cevabı şöyle olmuştur:

“İçerde emniyet olmalı. Anayasa hakları emniyet içinde intizam içinde işlemelidir. –Demokratik rejim bizim için değildir, demokrasi bizde işlemez– demek demokratik rejime inanan kimselerin aklından geçireceği şeyler değildir. Biz böyle düşünenlerin tabiatıyla karşısındayız. Bizce, Anayasa maddelerinin hepsi işlemektedir. İşlemediğini söyleyenlerin şikâyetlerini söyleyin.

Anayasamız, yeni bir Anayasa’dır. 10 senelik hayatı var. 10 senelik hayat kâfi bir tecrübe sayılmaz. 1924 Anayasası bile 36 yıllık bir yürürlükten sonra değiştirilmiştir.”

 

 

 

 

CHP İstanbul İl Kongresine Gönderilen Mesaj[345]

Kongrenizi selâmlıyorum.

Kongrede yurt meselelerini, parti programı ve seçim bildirgemiz üzerindeki beyanlarımızı görüşeceksiniz. 3 Temmuz’da toplanacak kurultayımızda vazife aşkı ve sorumluluğu ile Türkiye’nin en kuvvetli, en başarılı partisinde vazife görmenin duyguları ile kendinize güvenerek vazife alacaksınız. CHP sosyal meseleleri çözmek kararı ile 1965 yılından beri sosyal konularda çalışmaktadır. 18. Kurultay ve 4. Olağanüstü Kurultayla partimiz aynı kanaatte bulunan insanların partisi olarak çalışma devrine girmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi bugün de ortanın solu anlayışında, sosyal sorunlarda bir iç anlaşmazlığı olmayan parti halindedir. Geniş bilgi ve muhakeme serbestliği içinde bir parti birliğini yürütme iddiasında olan partiyiz.

Partinin bu vasfını muhafaza ederek 3 Temmuz Kurultayı’ndan çıkacağız. 3 Temmuz için çıkarılan türlü bölünmeler, dedikodular iflâs etmiş olacaktır. Kongrenize başarılar diliyorum.

 

 

 

 

 

Demokrat İzmir Gazetesi ile Vergi ve Personel Yasaları ile Anayasa Değişikliğine İlişkin Yapılan Söyleşi[346]

Soru–Son vergiler hakkında CHP’nin görüşü açıklanmamıştır. Son vergiler ve Personel Kanunu tasarısı hakkındaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?

Cevap–Malî konularda iktidarla daima bir görüş ayrılığımız oldu. Biz senelerden beri bütçe muvazenesi açık vermeyen bir malî sistem üzerinde dururuz.. İktidarda da bu sistem üzerinde çok dikkatli davranmışızdır. Paranın kıymetini tutmak ona bağlıdır. En büyük sermaye sahibi bizde devlettir. Devlet hazinesi normal işlediği zaman bütün memlekette malî muameleler sağlam bir zeminde bulunur. Onun için bizde malî intizam umumî huzurun esaslı bir unsurudur. Bütçe muvazenesi emin olmalı, malî reforma istinat etmeli, yani gelir dağılımında adalet olmalı ki, vatandaş malî mükellefiyetlerine saygıyla bağlı olsun.

Yeni masraflar ve Personel Kanunu gibi mükellefiyetler esasen kalkınma ihtiyacında bulunan bir memleket için malî kudrete ve malî fedakârlığa, yani iyi bir malî reforma muhtaçtır. Onun için, vergiler üzerinde Meclis henüz daha son münakaşasını yapıp fikrini söylememiştir.

Malî intizamı isteriz. İktidar senelerden beri bütçe intizamı üzerinde durmuş ama asıl önemli olan malî intizama ehemmiyet vermemiştir. Şimdi çok sıkışık vaziyette. Senelerdir bozulmuş olan bu düzeni düzeltmeye çalışıyor.

Vergiler geniş tutulmuştur. Tabiatıyla ihtiyaç da vardır. Ama, sosyal adalet meselesi bu vergilerde de dikkate alınmamıştır. Orta halli ve dar gelirli vatandaşın bütün ihtiyaçlarına vergi konulmak isteniyor. Meselâ büyük ziraat gelirlerinden vergi alınmıyor. Bu vergiler vatandaşın gözünde aşikâr bir haksızlık ve aşikâr bir adaletsizlik örneği olarak daima münakaşa konusu olacaktır.

Soru–Anayasa değişikliği aktüel konular arasına girdi. Anayasada yapılacak değişiklikler karşısında olduğunuz biliniyor. Nasıl bir değişikliğe karşısınız?

Cevap–1961 Anayasası uzun tecrübelerin mahsulü ve Türkiye’nin esas ihtiyaçlarına ve kalkınma dertlerimize doğru istikamet veren bir Anayasa olarak vücut bulmuştur. 1961 Anayasası bundan evvelki iktidar zamanının bunalımlarına her türlü müeyyideyi getirmiş olan Anayasadır. Anayasa Mahkemesi onun eseridir. Vatandaşın her türlü haksızlığı bir mahkemenin hükmüne bağlama kudretini kazanması bu Anayasanın getirdiği esaslı bir hükümdür. Nihayet, özgürlükler, vatandaş hakları, yani üniversite gibi, TRT gibi müesseselerin özgürlükleri müeyyidelere bağlanmıştır. Şimdi bu müeyyi-deler kendilerine riayet etmekten sıkılan iktidarlar için güçlük konusu sayılıyor. Bu Anayasanın hükümlerine uyularak memleket idare edilecektir. Bunun güçlüğü yoktur. Alışıldığı vakit herkes Anayasa hükümlerinin saat gibi işlediğini görecektir.

Ama ilk günden beri AP’nin başlıca sorumlusu, “Bu Anayasa ile bu kadar yapabilirim. Çok rey verirseniz Anayasada değişiklik yaparım” diye söyleye söyleye vatandaşın gözünde siyasîlerin gözünde Anayasada manî bir takım hükümler vehmetmiştir. Bu ortam yaratılmıştır. Sıkışıldığı zaman, hemen hiçbir kayıt tanımaksızın kaldırıcı, köstekleyici, men edici şiddet tedbirlerine ihtiyaç duyuluyor. İhtiyaç duyulan şiddet tedbirleri, şimdiye kadar ihtiyacı olmayan zamanların yanlış idaresinin mahsulü olarak meydana çıkmıştır. Onun için kabul etmiyoruz.

–Paşam bir sual sorabilir miyim? Anayasanın değiştirilmesi konusunda bazı üst mercilerde pazarlıklar yapıldığı söyleniyor.

–Benimle kimse pazarlık yapmadı..

–Sizinle tabiî yapamazlar..

–Ama söyleniyor. Şimdi ilk günden beri mütemadiyen “Anayasa elimizi kolumuzu bağlıyor” diyen bir iktidar gün gelip de güçlükler karşısında kaldığı zaman o güçlükler karşısında kalan insanlara da söyleyecek söz bulamıyor.

Soru–Son yıllarda belki de ilk defa olarak olaylara adı karışan öğrencilerin Askerî Mahkemelerce yargılanmasını nasıl karşılıyorsunuz?

Cevap–İşitmedim. Mesleklere göre mahkeme olmaz. Suçlara göre olur. Öğrencilerin suçları askerî suçlar hududuna girer mi? Askerî mahkemeler hududuna giren suçu kim işlerse ona muhatap olur. Ama bir meslek için, öğrenci için, çiftçi için, esnaf için “Meslek itibariyle suçları askerî suçlara girer” denilemez. Askerî mahkemelerin baktıkları suçların hudutları vardır.

 

 

 

 

Demokrat İzmir Gazetesi ile Başbakan Süleyman Demirel, Soruşturma Kurulu ve Sağ-Sol Çatışması ÜzerineYapılan Söyleşi[347]

Soru–Başbakan Demirel sizce yıpranmış ve gitmesi gereken bir Başbakan mıdır?

Cevap–Biz daima Hükûmeti denetleme ve gördüğümüz eksiklikleri söylemek durumunda olan bir teşekkülüz. Ana Muhalefet Partisiyiz. Fikirlerimiz iç ve dış politikada Hükûmetle açıktan taarruz halinde, zıtlaşma halinde olduğu zaman bunu söylüyoruz. Demokratik rejim hükûmetleri tutmak ve değiştirmek husu-sunda kudretlidir. Fakat bu bir takım usullere bağlıdır. Muhalefet olarak vazi-femizi yaparız, demokratik rejim işler. Doğru işlediği yerlerde o da hükmünü verir.

Soru–Paşam kendinizi bir an için olsun Başbakanın yerine koyunuz. Siz Mecliste bulunan çoğunluğunuza güvenerek Anayasanın 132. maddesini kendi isteğiniz yönde tefsir ettirerek hakkınızda açılan Meclis Soruşturmasını savuşturmayı düşünür müsünüz? (Sayın İnönü ile bu görüşme Anayasa Mahkemesinin, Demirel hakkındaki soruşturmanın devam edeceğine dair aldığı karardan önce yapılmıştır.)

Cevap–Meselesine bağlı. Hükûmet bir kanun sevk eder, mahkeme onu Anayasa ile uyuşmaz görür iptâl eder. Normâl bir muameledir. Bunun her defasında değişmesi gerekmez. Ama, söz konusu olan mesele çok önemli olursa bunu Meclisin dikkate alması gerekir.

–Şunu söylemek istiyorum. Şimdi, Başbakanın şahsı ve kardeşleri hakkında söylenenler üzerine Meclis bir Soruşturma Kurulu kurmuştur. Ancak, AP’liler Başbakanın bu iddiaları ortaya atan Günaydın Gazetesi aleyhine dâva açtığını ve bu dâvalar sonuçlanıncaya kadar Soruşturma Kurulunun Anayasanın 132. maddesi uyarınca çalışmasına lüzum olmadığı kanaatına varmışlar ve 132. maddeyi kendi işlerine geldiği gibi tefsir etmişlerdir. Böylece Soruşturma Kurulu görev yapamaz hale gelmiştir. Şayet Anayasa Mahkemesi 132. maddenin tefsirini AP’lilerin düşündükleri gibi yapmaz da Soruşturmanın devamı yolunda alırsa, siz aynı durumda olsanız soruşturmanın daha rahat yapılabilmesi için istifa eder miydiniz?

–Bu Başbakanın kendi anlayışı ve takdirine ve parlâmentonun takdirine kalır.

–Siz olsanız ne yapardınız?

–Daha Soruşturma Kurulunun raporu ele geçmedi ki. Raporun ele geçme-sine bile izin vermediler.

–Biliyorsunuz, dünya politika tarihinde şahısları ile ilgili birtakım ithamlara maruz kalan politikacılar, görevlerinden istifa ederek haklarında yapılacak soruşturmanın daha salim olmasına imkân vermişlerdir.

–Herkesin kendisine göre hassas noktaları vardır. Ben koalisyon zamanında da ondan evvel de, şahsıma teveccüh eden meselelerde daha titiz davran-mışımdır.

–Teşekkür ederim.

Soru–Sağ-sol, ilerici-gerici çatışması Anadolu’nun en küçük kasabalarında dahi alabildiğine sürüyor. Bu çatışmalarda Hükûmet taraf durumundadır. Meselâ, Manisa olaylarında, Vali “Sağ-sol çatışması yoktur. Olanlar basit zabıta vakasıdır” derken, Savcı “Bu olay Menemen olaylarından daha vahimdir” şeklinde konuşmuştur. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

CevapSöyleyenler yetki sahibi insanlardır. Manisa olaylarının maddi bakımdan tam karakterini hem görecek imkânımız yoktur, hem de yetkimiz. Söyleyenler Vali ve Savcı gibi yetkili kişilerdir. Her ikisin iddiaları da dikkatle üzerinde durmağa değer. Bir Menemen vak’ası hatırlarda olduğu için ve kamuoyu sağ-sol çatışmalarının tesirinde bulunduğu için biri bu olayı Hükûmet açısından yansıtır, diğeri de kanunlar açısından. Bu değerlendirmeler tabiîdir. Farklar da beşeri sayılır.

Soruİktidarın Kıbrıs’ta üniter bir yönetim istediğini söylemiştiniz. Bu sizin Federatif sistem görüşü ile taban tabana zıttır. Uyarmalarınıza rağmen, iktidar üniter sistemde ısrar etmekte midir?

Cevap–Bunun münakaşasını Mecliste açıktan yaptım. Üniter devlet nazari olarak Federâl Sistemden başkadır derler. Federâl sistem toplu bir bütün devlet manâsının karşısında değildir. İdarede federatif bir sistem olur dışta yekpare bir devlet olur. Kıbrıs’ın kendisine mahsus bir istiklâl havası vardır. Anlaşmalarla bir takım esaslarla ihtilâflar kısmen halledilmiştir. Bir Anayasa yapılmıştır. O Anayasaya karşı çıkan Kıbrıs’ın idaresi her şeyden evvel “Bu Anayasa değişmeli, Kıbrıs’taki Türk cemaatına verilen haklar sade bir azınlık hakkı olmalı” demiştir. Ve 6 yıldan beri ihtilâf bu noktadan çıkmıştır.

Biz “Enternasyonal muahedeler var, haklar var” diyoruz. Ondan sonra, bir müstakil devlet enternasyonal muahedelerle yüzde yüz bağlı değildir diye bize karşı çıkıyorlar. Bunların başında Arşövek Makarios var. Çok kan dökülmüştür. Çok eziyet çekilmiştir. Eskiden nazari olan bir hak şimdi kan ve fedakârlıklarla mühürlenmiş bir hak haline gelmiştir. İhtilâf ciddîdir. İyi niyetle hallolunabilir. Hükûmet “Üniter Devlet” sözünü kolayca kullanabileceğini zannetti. Bunun üzerinde çok münakaşa olunca “Üniter Devlet dedik amma, Kıbrıs’taki cemaat haklarının korunmasını esas tutuyoruz” diye telif yoluna gitti. O zaman ihtilâf azalmış oluyor. Ama karşı taraf bir defa kendi anlayışında “Üniter Devlet”i bizim Hükûmete kabul ettirdiğini zannederse bunda çok ısrar edecektir. Söylemek istediğim hatayı yapmış olan insanlar sözlerini geri alarak bunu güç değiştirirler.

 

 

 

 

Demokrat İzmir Gazetesi ile CHP 20. Kurultayı Üzerine Yapılan Söyleşi[348]

Soru–CHP’nin 20. Kurultayı konusundaki ön görüşleriniz nedir? Sizce bir liderin çalışmak istediği arkadaşlarını Kurultaya bir liste halinde sunması normal midir?

Cevap–Biliyorsunuz biz sosyal meseleler üzerinde özel bir gayret sarf ediyoruz. Bu yüzden geçmişte şiddetli bir tartışma geçirdik. Ama geçmiş devreyi ve ihtilâfları atlattık. Şimdi esas fikirlerde ayrılığı olmayan bir parti halindeyiz. Tabiî demokratik bir parti içinde fikirler üzerinde daha açık daha ilerici düşünenler, daha orta düşünenler bulunabilir. Bir partinin bünyesi içinde caiz olan hudut daima serbestçe işler. Kurultaydan iyi çıkacağımızı ümit ediyorum. Ahengi muhafaza ederek çıkacağız. Beraber çalışabilir insanlar olarak vazife taksimlerini kendi aramızda Kurultay kararıyla düzenleyeceğiz. Şimdi vakit de yaklaştı. Uzak ve yakın dostlar ümitlerini bizim Kurultay’a bağlamışlardır. Bakalım iyi çıkacağız inşallah.

–Paşam bu suali tamamladık galiba..

–Evet doğru. Sualiniz bir liderin Kurultayın kabulüne bir liste arz etmeğe salâhiyeti var mıdır, şeklindedir, öyle mi?

–Evet.

–Bir liderin böyle bir salâhiyeti daima tasavvur olunabilir. Vardır. Kurultay serbest reyi ile karar vereceği bir konuda, lider bir liste verdi diye gözü kapalı ona bağlı mıdır? Bu liderin Kurultayla iyi diyalog kurmasına bağlıdır. Lider ne isterse istesin delege kendi inandığını yapmalıdır.

–Meselâ Başbakan kendi çalışma arkadaşlarını kendisi seçer. Bu durum başka tabiî.. Burada Genel Başkan’ın ve Genel Sekreter’in çalışma arkadaşlarını Kurultay seçecektir. Sizce Genel Sekreter Ecevit’in fikir birliği demeyeceğim ama, çalışma birliği içinde bulunduğu arkadaşlarını bir liste ile Kurultaya arz etmesi normal midir?

–Çalışma birliği yapılabilecek insanlarla beraber çalışmak, çalışmanın başında bulunan bir insan için tabiî bir ihtiyaçtır. O sebepten seçimi kendisine bırakılmıştır. Ama, bunun için de bazıları için isabet etmiş veya etmemiş münakaşası olduğu zaman seçen lider ya bu mülahâzaları yakın veya uzak bir zamanda dikkate alacağı değer bulur veya hiç bir noktasına dokunmamayı lüzumlu görür. Bunu söyler, kabul ettiremezse çekilir.

–Paşam, son il kongrelerinde, “Ecevit’in listesi kazandı” veya “Genel Merkez-cilere karşı olan liste kazandı” diye bir takım söylentiler dolaştı durdu.

–Dolaşır durur.

–Fakat herkes her kurultay delegesi Ortanın Solu fikrine sık sık bağlı oldu-ğunu söylüyor.O zaman gaye aynı olduğuna göre böyle dedikoduları çıkarmanın anlamı nedir?

–Yakın dostlar ve uzak dostlar.. Bilinmez ki maksatları. Şimdi Kurultay yaklaştı. Delegelere birçok yazılı beyannameler gönderiliyor. Kimin gönderdi-ğini bilmiyorum. Her birimiz için bir şey söylüyorlar. Delegelerin aklı başında değil mi? Sonra meçhul bunlar. Meydana çıkıp da söyleyenleri görmedim ben. Ya açıktan Kurultayın ve Halk Partisi’nin itibarının, kuvvetinin çok fazla olma-sını hoş görenler veya hoş görmeyenler parti farkı olarak değerlendiriyorlar. Esef edilecek gizli bir çalışma var. Ama, Halk Partisi’nin bünyesi, Kurultay’ın geleneği böyle azizliklere doğru teşhis koyacak kabiliyettedir.

 

 

 

 

CHP Ortak Grup Toplantısında 274-275 Sayılı Yasalara İlişkin CHP’nin Tutumu Üzerine Yapılan Konuşma[349]

274 ve 275 sayılı kanunların hazırlanmasında, çıkmasında baş gösteren münakaşalar CHP’nin bu konuda tutarsız ve itimatsız bir tutum tâkip ettiğini gösteriyor şeklinde bir genel görüşme açılması için huzurunuza geldik. Genel Sekreterimiz bu kanunların müzakeresinin tasarı halinde, son yarı karar ve devam eden karar hakkında geçen tafsilatı anlattı. Önerge sahibi olan Celâl Kargılı’nın gerekçesinde mahzurlu gördüğü yerleri de dinledik.

Genel Sekreterimiz, şikâyet edilen durum ve Merkez Yönetim Kurulu olarak ve komisyonda çalışan arkadaşlarımız olarak herkesin çalışmasında yalnız iyi niyetin ve doğru bir karar çıkarmanın gayreti hâkim olduğunu etrafı ile söyledi. Sanırım ki bu tafsilâtı Celâl Kargılı arkadaşımızda takdir etmiş olacaktır. Herhalde kendisinin, günün başlıca konusu olan ve müessif olaylara CHP’yi bir ucundan karıştırarak onu geniş akımlara ve çalışmalara yarar bir fırsat vermiş olmak gibi bir durumdan kurtaracaktır. Bu görüşmeler, kendisini ikna ederse, onu sakat bir vaziyette bulunmaktan da kurtaracaktır. Sakat vaziyet, kendi içinde ve işin başından başlıyor, önergeyi veriyor, burada söyledikleri gibi basına veriyor. Basına verildiği zaman, Kurultay arifesinde işletilmek istenen geniş kampanya, bulunmaz bir nimet bulmuş oluyor.

Bu izahattan sonra Genel Görüşme açılmasının maksada hiçbir fayda getir-meyeceğini, ancak partimiz için bir derece bir üzüntü mevzuu olacağını takdir etmek caizdir. Onun için bunu kabul etmeyelim.

Meselenin aslına gelince:

Kanunların çıkması ve kabul edilmesi ile bugünkü fevkalâde meselelerin meydana çıkması arasında önemli bir ayrılık vardır. Kanunların nazari görüşül-düğü zamanlarda değiliz. O zamanlarda: iyi, hatasız bir kanun çıkması için CHP milletvekilleri, Grup yönetim kurulu, Merkez Yönetim Kurulu olarak her zaman açık bir tutum izlemişizdir. Ancak bu kanunlar ne kadar iyi hazırlanmağa çalı-şılmış olursa olsun büyük hâdiselere sebep olmuştur, memleket sıkı yönetime gitmiştir.

Bizim, gerçekler meydana çıksın diye ve sıkı yönetim güçlüğe uğramasın, kanun içinde sükûnetle çalışsın diye çırpındığımız bir zamana rastlıyor.

Bütün bu olaylar, memleketin kuvvetine, itibarına dünyada gölge düşüre-bilecek bir görünüştedir. Böyle bir anlayış içinde iktidarı uyarmak istiyoruz. Verilen kararlarda sorumlu arama yolunu tâkip etmiyoruz. Verilen kararlarda bu olaylara tesir eden, haklı olarak tesir eden ve düzeltilmesi lâzım gelen noktaları, sabit bir fikre kapılmaksızın arayınız, arayalım, bu memleketi bir bunalımdan kurtaralım, diyoruz.

Bugünkü vaziyet budur. Bu vaziyet içinden çıkacağız. CHP içinde bir takım çalışmalar ve birbirimize “Siz sebep oldunuz” diye memleket efkârında yanlış gösterilebilecek gayretler var, yahut yanılmalar var. Hafifleterek söylemeye çalışıyorum. Kanunlar için de diyorlar ki, iyi niyetli bildiğimiz büyük bir kitle diyor ki, bir takım dertler var, bu dertleri düzeltmek lâzımdır. Biz, bunu arayınız, diye iktidara her gün bir vesile bulup teklif yapıyoruz, rica ediyoruz, ısrar ediyoruz.

Bırakınız teşebbüslerimiz bir tesir hâsıl etsin ve memleketimizdeki bir belâyı, bir fena anlaşmayı azaltabilirsek, önleyebilirsek vazife yapmış olacağız.

Grubumuz içinde yeni müzakere açmaya lüzum yoktur. Ricam budur.

 

 

 

 

CHP 5. Kadın Kolları Kurultayında Atatürk Devrimleri, Kadın Hakları, Gençlik ve Kalkınma Üzerine Yapılan Konuşma[350]

Kadınlar Kolu Kurultayımızı selâmlamakla şeref duyarım.

Muhterem arkadaşlar.

Kadınlarımızın cemiyetimize sahip çıkması ve erkeklerle beraber her sahada, her hakta eşit olmaları Cumhuriyet’in şerefli olan inkılâplarındandır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün diğer idarelerden, kendinden evvel ki idarelerden esaslı farklarından biri, kadınlarımızın cemiyette layık oldukları yeri ve taşıdıkları sorumluluğu temsil eden ve tatbik eden hale konulmalarıdır.

Atatürk İnkılâpları içinde en aziz olanlardan biri kadın hakları ve kadının cemiyete girmesi ve ona sahip olmasıdır. Biz kadınlarımızın Cumhuriyet hayatına, siyasî hayatına ve içtimaî hayatına birinci derecede sorumlu olarak katılmalarını yapabileceğimiz hizmetlerin en esaslılarından biri sayarız ve kadınlarımızın tüm vazifelerinde başarılı olmaları için elimizden gelen hizmeti yapmayı borç biliriz.

Aziz vatandaşlarım,

Bu kadınlar kolu kurultayımız, 50 seneden beri kadın vazifelerinde gösterdiğimiz çabaların önemli ve ileri bir merhalesini göstermektedir. Burada 49 vilâyetimiz temsil edilmiştir. Teşkilâtımızın bu yaygınlıkta ve bu intizamda bir merhaleye gelmesi ilk defa vâki oluyor. Sizi tebrik ederim, gittiğiniz yerlerde şerefle, gururla vazifelerinize devam edeceksiniz ve kadınlarımızın sizin ölçünüzde cemiyete sahip çıkması ile Türk Cemiyeti’nin büyük bir medeniyet hamlesi kestiğini ve gerçekleştirdiğini iftihar ile söyleyebilirsiniz. Yakında Kurultayımız toplanacak bir iki gün içinde oraya sorumlu olarak iştirak edeceksiniz. Oradan büyük Kurultaydan siyasî hayatımızın istikrarlı ve CHP’nin güçlü olarak çalışmasını görmek, hepimizin müşterek emelidir.

Sevgili arkadaşlarım,

Cemiyetimizin bugünkü hali CHP’nin iktidarı ihtiyacını vatandaşların gözünde esaslı olarak canlandırmıştır. Herkesin gözü CHP’nin iktidara gelmesinde ve bugünkü güçlükleri yenmek için, mazide başarılı olmuş olan emeklerini tekrar harcama fırsatını bulmasına bağlanmıştır. Onun için hem bu Kurultayımızın hem büyük Kurultayımızın vatandaşımızın beklediği şartları CHP’de tekrar bulmaları için, fırsat olduğunu size belirtmek isterim. İyi çalışacaksınız ve eminim ki, sizin toplanmanız, konuşmanız ve raporunuz üzerinde, memleket meseleleri üzerinde kusurları söylemeniz milletimiz üzerinde iyi bir tesir yapacaktır. Vaat edici bir tesir yapacaktır. Bu toplantıdan istifade ederek size bir ricada bulunacağım:

Memleketimizin her tarafında toplantılar ve sosyal hizmetlerden dolayı konferanslar yapılıyor, ihtiyaçlar söyleniyor. Tabiî yer yer siyasî ve idari ayarsızlıklar, şikâyetler de söz konusu ediliyor. Bunlar tabiî şeylerdir. Yalnız siz bu toplantılarda ve konferanslarda bulunduğunuz zaman mümkün olduğu kadar ücra köşelere gitmeye ehemmiyet veriniz bu cemiyette gösterdiğiniz kadın hayatının verimliliğini ve yüksekliği manzarasını Türkiye’nin ücra köylerinde de hazırlamak ve göstermek devrine girmiş oluyoruz. Bu tekâmülü hazırlayacak olan ancak sizlersiniz. Sizler en uzak köylerde ailelere girebilirsiniz. Onları cesaretlendirebilirsiniz ve sizi gören erkekler, kadınlarına layık oldukları önemi ve itibarı göstermeyi daha iyi anlarlar ve daha çok vazife bilirler.

Bir şikâyet, idareden, idari veya siyasî yönden vatandaş haklarında vatan-daşların kadın haklarında bir şikâyet işittiğim zaman, bundan sonra oraya kadın kollarından mutlaka tetkik edici ve gerçeğin ne olduğunu bize rapor verici heyetler göndermenizi rica edeceğim.

Istıraplara, ihtiyaçlara, özellikle aile meselelerine sizin ihtisasınızla göz koyup, fikir söylemek bize verilecek fikirlerin en kıymetlisi olacaktır. Onun için bu ricama ehemmiyet vermeniz beni cesaretlendirmektedir.

Hanımefendiler,

Sizden diğer bir ricam, öğrenci konularında çocuklarınıza ve genç evlâtla-rınıza daha yakından sahip çıkmanızdır. Sizin öğrencilere her vesile ile hatırla-tacağınız; geleceğin ümidi ve başlıca dayanağımız olduğunu unutmamalarıdır. Bunu onlara her vesile ile, duygularının ateşli olduğu anlarda hatırlatmalısınız ve sahip çıkmalısınız.

Arkadaşlar,

Gençlerimizin ve öğrencilerimizin büyük meselelerle uğraşmaları tabiî bir tekâmüldür. Ancak, öğrenci hareketlerinin cemiyet üzerinde ne kadar etkili olduğunu bilen siyaset akımları göz koymuşlardır. Nerede bir öğrenci hareketi, bir öğrenci topluluğu olursa, siyasî hareketlerin uçları oraya sızmaya ve o hareketi bir ifrat şekline sokmaya çalışmaktadırlar. Gençler heyecanları içinde kendilerini korumaya ve hedeflerinden şaşmamaya çok düşkündürler bununla beraber heyecanlı zamanlarda bir araya gelenlerin ve mübalâğalı tesir yapanların önemini küçük görmemelidir. Onun için biz, bu konuda gücümüz yettiği kadar öğrencilerimizin yanında ve onların dâvaları üstünde dururken onlara yanlış tesirler yapılmasına mâni olmağa çalışıyoruz, çalışacağız. Sizin de yardımınızı isterim.

Büyük meselemiz kalkınma meselesidir. Kalkınma, cemiyetin iktisaden varlıklı, güçlü ve yükselmiş olması, dertlerimizin büyük kısmını kolay tedaviye ulaştıracaktır. Kalkınmada makine lâzımdır, ilim lâzımdır, binbir şey lâzımdır. Fakat her şeyden evvel insan lâzımdır. Bir insanı elde etmeyi, yetiştirmeği ilk önce kadınlarımızdan bekleyebiliriz. Çocuklarımızı daha küçük yaşta temiz iş yapmaya, dikkatli iş yapmaya vaktinde iş yapmaya, kırıcı hasar verici olmamaya sağlam ahlâkta sağlam çalışır çok çalışır insanlar olarak yetişmeğe, yetiştirmeye birinci derecede ehemmiyet veriniz. Bizim ilkokul öğretmenleri-miz, yeni bir zihniyetle çocuklarımızı yetiştirmeğe çalışıyorlar. İlkokul öğretmenlerinin çocuklara mekteplerde neler gösterdiklerini, nasıl iş tâkip ettik-lerini yakından tâkip ederseniz kendiliğinizden çocuklarınızın mektepteki çalışmalarına yardımcı olmak hevesi uyanacaktır. Bu yardımı esirgemeyiniz. Çocuklarımızın muntazam çalışmasını, mekteplerinde öğretmenlerin verdikleri dersleri tam yerine getirmeyi bir iftihar edilecek vasıf saymalarını hocaları telkin ediyorlar, bu şekilleri besleyiniz.

Tekrar ediyorum, bu çok ufak, teferruat sayılan noktadan bahsedişimi bağışlayınız, tekrar ediyorum kalkınmanın binbir meselesi var, makinesi var, parası var, havası var. Hepsi var. Ama bunların hepsinin üstünde bir yetişmiş insana ihtiyaç var. Yetişmiş insan çocuktan başlayarak yetişiyor. Çocuktan başlıyor yetiştirme. Ve hatırınızda olsun bugün böyle başlarsak memleketin kadın ve erkek özellikle aile başı olan kadınlar için büyük ödev olduğunu göz önüne alırsak 20-30 sene sonra yetişecek çocuklarımız büsbütün başka nitelikte, başka vasıflarda yetişmiş olacaklardır. Müddeti hayatında birinci derecede verimli insan olmak için 20-30 sene çok bir zaman değildir. Elverir ki şimdiden esaslı bir surette, vakit geçirmeden başlamış olalım. Bunu sizden isterim.

Benim size son sözlerimden biri olsun.

Sevgili vatandaşlarım,

Kurultayınızı tekrar gururla selâmladıktan sonra huzurunuzdan ayrılıyorum, size başarılar dilerim.

 

 

 

 

CHP 6. Gençlik Kolları Kurultayında Gençlik Kollarının Rolüne İlişkin Yapılan Konuşma[351]

Gençlik kollarımızın kurultayını sevgilerle selâmlıyorum. CHP Kurultayı içinde arkadaşlarımı kararlı çalışkan gayet dürüst ve doğru yollardan kararlı görmek beni bahtiyar etmektedir.

Sevgili arkadaşlarım,

CHP Gençlik Kolları genç nesillerimizi gelecek önemli siyasal görevlere hazırlamak için bir çalışma devresi ve onların enerjilerinden ileride, tabiatıyla heveslerinden ve kararlarından partinin faydalanması için kurulmuş bir örgüttür. İki taraflı ödevi vardır. Birisi kendi cemiyetlerini partiye getirirler, öteki kendi hazırlıklarını parti içinde kararlaştırırlar. Bu iki durumda bugün geçirdiğimiz akım içinde CHP’nin Gençlik Kolları bir önemli memleket vazifesi temsil etmektedirler. Kaçınılmaz gerçekleri olarak her türlü siyasî akımdan ötekine kadar birbirinden farklı olan akımlar görülmektedir. Bunların içinde mesleği belli, hedefi belli bir gençlik kolu örgütünü CHP içinde siz temsil ettiğiniz için, memleket gençlik akımları içinde önemli bir yeriniz vardır.

Bir takım canlı hareketleri irade ve enerji kaynakları olarak çok olumlu yerleri bulunduğu gibi bir çok birbirine zıt akımlar içinde şaşmayan doğru bir istikameti temsil etmek bakımından da çok temelli ve bütün memleket için dikkati celbeden bir ödeviniz vardır.

Gençlik akımlarınızın memleket yararına olmayan ihtimallerden kurtulması için CHP olarak çok dikkat içindeyiz. Ve çaba içindeyiz. Gençlik Kollarımız bizim bu çabamızda, canlı bir yardımcımız olacaktır. Siz tutumunuzla genç arkadaşlarınıza güven verdiğiniz kadar, gençlik akımları içinde de bir yeriniz var. Bu ödevden kaçınmayınız.

Gençlik Kollarımız, bugün parti içinde geçirdiğimiz, geçirmekte olduğumuz tartışmaları içinde de bir ödev taşımaktadırlar. Bu ödev şudur: İki gün sonra büyük kurultayımız toplanacaktır. Oraya resmî temsilcileriniz vazifeli olarak girdiği gibi, dinleyici ve parti etrafında daima görevli insanlar olarak da vazifeleriniz olacaktır. Bir defa kurultayın, bir büyük partinin en büyük toplantısı olarak vakar içinde ve intizam içinde çalışması hepimiz için önde gelen bir vazife olacaktır. Bu vazife örgüt olarak sizin üzerinize toptan düşmektedir. Sevgi gösterileriniz, sevgi olmayan gösterileriniz, Kurultayın çalışması üzerinde tesir yapacak. Etki yapacak, Kurultayın muntazam çalışmasını engelleyecek surette tesir yapacak hale gelirse, değil araya giriş, değil gösteriş, zararlı olur! Kurultayın her şeyden evvel sükûnet içinde ve tam bir emniyet içinde çalışması lâzımdır. Ve tam emniyet içinde kendi kararlarını ve oylarını verebilmesi lâzımdır.

Bu oylara kanun dışında tesir edecek bir tesir yaratma işi bizim parti olarak anlayışımızın tamamıyla dışındadır ve gençlik kollarımızın böyle bir fikre vasıta olmasını asla kabul etmeyiz.

Gençlik Kollarımız, tüm gençlik teşkilâtı gibi düşünüşlerinde, eylemlerinde fikir özgürlüğünü tam mânasıyla kullanabildikleri kadar ve hattâ onun yanında kendilerini bağlayan bir ödevleri vardır. Bilhassa gençler, bunu asla gözden ırak tutmamalıdırlar. Bizim gençlik kollarımız; öğrenme, genişleme, çalışma, faydalı olmak için ve fikirlerini her vesile ile açıkça söyleyebilmek için bütün imkân-lara sahiptirler.

Fakat, siyasal hedef olarak, siyasî eğilim olarak “gençlik kolları” adıyla, hattâ gençlik kollarına mensup olarak bir istikamet tuttukları vakit, bu istika-metin ve bu iddianın CHP’nin esas politikasına uygun olması lâzımdır. Zamana göre aykırı olmaması lâzımdır, uygun olması lâzımdır ve onlara, dâvaya olmak için CHP’nin esas örgütünün kararı olmak lâzımdır. Bu bağlantıyı göz önünden hiç bir zaman uzak tutmamalısınız, uzak tutamazsınız. Serbest olduğunuz yerler ve bağlı olduğunuz yerleri apaçık ortaya koyuyorum. Hedefe bağlı olarak hareket etmenizde tam şerefiniz tam gelişmeniz ve tam hedefiniz vardır.

Bir partili olarak, o partinin verilmemiş kararları üzerinde iddialı olamazsınız, verilmiş kararlarına aykırı olarak iddiaya kalkamazsınız, bunlara dikkat ettiğiniz kadar CHP içinde bir canlı örgüt olarak her türlü hizmet yolları sizin elinizdedir. Bu söylediklerimi, olan işlerden şikâyet manâsında almayınız. Sizi kullanmak isteyeceklerin, sevk etmek isteyeceklerin telkinlerini dikkatle değerlendirebilmeniz için dikkatli olacağınız hususların bilinmesi olarak alınız.

Sevgili arkadaşlarım, bugün çalışıyorsunuz. Çalışmanız çok canlıdır, raporunuzu gördüm çok canlıdır. Yarın değil öbür gün büyük kurultayda vazifeye başlıyoruz. Bu vazifeden CHP’nin memleket gözünde itibarını, kendi içinde çalışma imkânını geniş ölçüde münazara ederek çıkması hepimizin müşterek hedefimizdir, hedefimiz olmalıdır.

 

 

 

 

CHP 20. Kurultayında 2. Dünya Savaşı Sonrası Demokratik Rejim Süreci, AP İktidarı, Gençlik Hareketi ve Silahlı Hareketler, İktisadi Durum, Dış Politika ve Parti Politikaları Üzerine Verilen Açış Söylevi[352]

20. Kurultayın Saygıdeğer Üyeleri

İlk Kurultayımızın numarası Atatürk tarafından Sivas Kongresine verilmiştir. O günden beri Kurultaylarımız; Kurtuluş Savaşını ve Atatürk’ün feyizli idaresinin, büyük devrini kaplar. Ondan sonra İkinci Dünya Savaşı ve sonuçları gelmiştir.

Bu yıllar, Türkiye’nin selâmete erme ve tehlikeden kurtulma gibi büyük endişelerin geçtiği bir dönem olmuştur.

İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye, demokratik rejime girdi. Her muhalefet partisi kuruluşunda ve demokratik rejim özleminde, karşıya çıkan büyük engel şu idi: İktidar zamanında karşı partiler kurulur, fakat iktidarda olanlar, iktidardan ayrılmamak şartıyla, memlekette demokrasiyi yürütmeye çalışırlar. Bu, bize mahsus esaslı bir demokrasi anlayışı gibi kabul edilir.

Bu anlayış, 1950 yılında, demokratik rejimin tabiatından olan seçimle iktidar değişimi ameliyesini, Türk demokrasisinin de razı olması ve kabul etmesiyle tabiî tekâmülüne ulaşmıştır.

Bu dönem, ciddî gelişmeler ve bunalımlar içinde güç devrini yaşadı. Ancak sonunda kısır bir noktaya, yani, “Bizde demokrasi, iktidardan gitmemek kaydına bağlıdır” şeklindeki sakat düşüncenin yönetime hâkim olmasıyla yeniden çıkmaz bir noktaya saplanmış ve 27 Mayıs İhtilâli meydana gelmiştir.

27 Mayıs İhtilâlinin, siyasal partilerin çalışmalarını durduran pek kısa ilk devrinden sonra, bir an önce serbest seçimle demokratik rejime geçmek şeklindeki ilk vaadini tutmasıyla, demokratik rejim tekrar kurulmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayları, bu yeni devirde de toplanmışlar ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kaderini doğru yolda yönetmeğe muvaffak olmuşlardır.

Bugün, 27 Mayıs’ın onuncu yılı henüz bitmeden toplanmış bulunuyoruz.

1961 seçimlerinden sonra oyların dağılışı, bir partinin iktidara gelmesine imkân vermeyince; yeni Anayasanın uygulamaya konmasında ve hükûmet kurulmasına teşebbüs edilmesinde ümitler sarsılmış, iktidarın seçim sonucuna teslim edilmesi tereddüt konusu olmuştur.

İlk tereddütler bir kaç gün içinde dağıldı ve demokratik rejimin kendi usûlleri içinde her çeşit serbest seçim sonucuna göre Hükûmet kurma gücünde olacağına inanılarak, koalisyon hükûmetleri kuruldu. Bu hükûmetler devri de, tecrübelerini tamamlayarak yeni seçimler yapıldı. 1965 ve 1969’da bir parti çoğunluğuna dayanan demokratik yönetimler, ülke yönetiminde tek başlarına sorumluluğu aldılar. Bu sorumluluk devri, Adalet Partisi’nin iktidarı devridir. Bu devir, 5 yıldan beri devam ediyor.

Saygı değer Kurultay delegeleri,

1970 yılında memleketimizin iç politikası, huzur verici ve sükûnetle işleyici bir tabiî makine halinde yürümek manzarası göstermemektedir. Ne kadar acı olursa olsun, gerçekleri olduğu gibi görmek ve söylemek zorunluluğu bize hâkim olduğu için, bu gerçeği Kurultaya üzüntü ile söylüyoruz.

27 Mayıs Devriminden sonra, memleket, yeni bir yönetim anlayışına kavuşmuştur. Bu anlayış, Anayasamızda esas görüş yerini tutmuş ve Anayasamız, sosyal meseleleri öne alan bir kılavuz olmuştur. Sosyal güvenlik, sosyal adalet, Toprak Reformu gibi direkler, Anayasamız binasını kuran başlıca prensiplerdir.

Sosyal meselelerden işçi hakları, o zamana kadar söylenip, seçim manevrası olarak işlendikten sonra; uygulamaya girişilmezdi. İşçi haklarının kısa koalisyon hükûmetlerimiz zamanında gerçekleşmesi ile, çalışma hayatımız yeni bir sosyal düzene konmuştur.

1950’de bizimle seçimde mücadele eden Demokrat Parti, işçilere grev hakkı verilmesini seçmenlere ilân ediyordu. Çalışma Bakanlığı, bizim ilk iktidarımızın son yıllarında, yani 1946 ile 1950 arasında, bizim tarafımızdan kurulmuştu. Bu Bakanlıkta biz, Avrupa’nın tecrübeli çalışma uzmanlarını getirerek, onlarla çalışma mevzuatını görüştüğümüz sırada, grev hakkını da incelemiş ve henüz memleketimizde grev haklarını kullanmak zamanının gelmemiş olduğu tavsiyesini ve görüşünü alarak, grev haklarının verilmesini düşünmediğimizi, dürüst insanların saflığı ile ve cesaretle söylemiştik.

1950 seçimlerinin, partiler arasındaki ayrılıklarından biri budur. Demokrat Parti grev hakkı vaat ediyordu. Biz, bilerek vaat etmiyorduk.

Demokrat Parti iktidarı zamanında grev ve toplu sözleşme gibi konular ele alınmamıştır. Bunlar, bizim 1961’den sonraki koalisyon hükûmetlerimiz zama-nında gerçekleşmiştir.

Bunu uzunca söylemekten amacım şudur: Biz, grev ve toplu sözleşme gibi işçi haklarını sosyal ve siyasal hayatımıza getirdiğimiz zaman, memleketin sosyal gelişmesinde ciddî bir sınav geçireceğimizi hesaba katarak, bilinçle bu dönemi göze almış ve işverenin ki bunun başlıcası o zaman devlet tesisleri idi ve işçilerin yeni sosyal ve uygar hayata sakıncasız bir surette uyabilmek için dikkat gösterilmesi gerektiği kanısıyla işe başlamıştık.

O zamandan beri 7 yıl geçmiştir. Birçok toplu sözleşmeler yapılmış, grevler olmuş ve çözüm yoluna bağlanmıştır. Ve bunların hepsinden, bizde işçi hakları usulünün ve kanunlarının, arızasız, verimli ve adaletli bir şekilde işleyebileceği inancı doğmuştur.

Şimdi geçirmekte olduğumuz işçi meseleleri ve konuları bunalımı, bize göre beklenmeyen ve zorunlu olmayan arızalar niteliğindedir. Bunlar, işveren ve işçi ilişkilerinde karşılıklı görüşme ve dâvaları söyleyerek inandırmaya çalışma, özetle diyalog ilişkileri şeklinde ifade olunan biçimde yürütülebilirdi. Olaylar, işçi meseleleri, sendika çalışmaları üzerinde esas hakları korumak arzusu olmaksızın, adalet dışı baskı tedbirleriyle işçi hayatını yürütmek heveslerinden doğduğu şüphesini uyandırmaktadır.

Bunalımın gerçek sebepleri üzerinde doğru teşhis konabilmesi şarttır. Bu bunalımın çözümü, nihayet sağduyunun üstün gelmesi, yani işveren ve işçi ilişkilerinin sosyal zemin üzerinde görüşülerek ve tekel fikrinden ve sarı sendika hevesinden uzaklaşarak çözümlemeye yönelmeleriyle mümkün olabilir.

Sayın delegeler,

İçinde bulunduğumuz huzursuzluğun temeldeki bir sebebi, iktidarda bulu-nan partinin, seçim usulleri, seçim hedefleri ve bu hedeflerin izlenmesi husu-sunda demokratik usullerden ayrılmasıdır.

Adalet Partisi geçen iki seçime de, başlıca temel olarak, vicdan hürriyeti dâvası ile ve özellikle Demokrat Parti idarecilerinin siyasal haklardan yoksun bırakılmalarını kaldırmak iddiası ile girmiştir.

Tunagür zihniyeti ile vicdan hürriyeti!

Adalet Partisi iktidarı, lâik Cumhuriyet ve vicdan hürriyeti gibi esasların Anayasanın açık ve kesin hükümleri olduğunu bilir ve tanır görünür. Anayasa-daki vicdan hürriyetinden ve bütün dünyada bilinen vicdan hürriyetinden ne anlaşılıyorsa, onun tam tersini uygular ve bunun da adına vicdan hürriyeti der.

Vicdan hürriyeti dâvasını uygulamakta bugün iktidarda geçerli olan ve fiili olarak yürütülen politika, anlamını, Senatoda uzun tartışmalarla mahiyeti meydana çıkarılan, Tunagür zihniyetinde bulur. Tunagür zihniyetinde, istediğini kâfir olarak ilân edebilen bir yürütme, Adalet Partisi Başbakanı’nın vicdan hürriyeti kisvesiyle yürümektedir. Bu şekilde Adalet Partisi iktidarı, asırların tecrübesi olarak Anayasaya girmiş olan lâik Cumhuriyet anlayışından memleketi kurtarmayı, sağ irticaın büyük hedefi olarak gerçekleştirme hevesindedir ve bu hevesini iktidardan hiç gitmemesinin, daima iktidar sahibi bulunmasının çaresi sayar.

Siyasal haklardan yoksun bırakılmış eski Demokratların siyasal haklarının geri verilmesi, geçmiş yaraların sarılması gibi bir siyasal vazifenin gereği olarak, hemen “gerçekleştirebiliriz” zemininde bizim cevabımıza muhatap oldukları zaman, Adalet Partisi yöneticileri birden şaşırmışlar, bizim üzerimizde, “memlekette ve orduda büyük kargaşalıklar olacak” ürküntüsünü sonuna kadar vermeye çalışmışlardır. Sonra biz, “yarından tezi yok, bu hakları Meclislerde olumlu bir sonuca vardırabiliriz” tarzında karşı çıkınca, kendi tekliflerini de unutarak, açıktan bize karşı koymuşlardır. Ancak, şimdiye kadar başlıca seçim dâvası olarak izledikleri bir politikanın reddinde sonuna kadar dayanamayarak, Meclislerin, eski Demokratlara siyasal haklarının geri verilmesi dâvasını sonuçlandırmasına boyun eğmişlerdir.

Şimdi, bizim tamamıyla denetimimiz ve arzumuz dışında olan bir kusurlu uygulama yüzünden, Anayasa Mahkemesi kanunu şekil yönünden iptal etmiş, konu yeniden Meclislerde görüşülüp çözümlenmek zorunluluğuna düşmüştür. Biz, kusurumuz olmayan bir şekil hatası yüzünden askıda kalan, geçmiş yaraların sarılması dâvasını çözümlemeden Meclislerin tatile gitmemesi çabasındayız.

Adalet Partisi iktidarı ise, “Ne kadar geri bırakılırsa faydalıdır” anlayışıyla, bir an önce tatile gidip, bu dâvayı yine askıda, bırakmak arzusundadır.

Ümit ederiz ki, Meclislerin tatilinden önce, Anayasa ile yasaklanmış olan, siyasal hakların geri verilmesi teşebbüsü olumlu son neticeye vardırılacaktır.

Gençliğin sorunları

Sayın Kurultay delegeleri,

Bugünkü memleket huzursuzluğunun esası olan büyük sebepleri sayarken, önemli diğer bir noktayı dikkatinize arz etmek isterim. Gençlik ve öğrenci meseleleri, bugünkü siyasal hayatımızda başlıca huzur ortamı olarak incelenmek lâzımdır.

Toplumun, her ortamında ve her meselesinde, sosyal ve ulusal sorunların, gençler ve özellikle üniversite öğrencileri çevresinde ilgi ve ilgiden de ileri ideal sorun halinde bulunduğu bütün dünyada kabul edilmiştir.

Bizde öğrenci, konuları, ilk önce, üniversite içinde eğitim, kitap, çalışma şartları şeklinde, üniversite eksiklerinden şikâyet ve üniversite reformları ihtiyacı halinde meydana çıkmıştır.

Öğrencilerin, dâvalarını duyurmak ve dikkate aldırmak için ellerindeki kudret vasıtası, dersleri ve üniversiteleri işlettirmemek, yani boykot dediğimiz usuldür. Öğrenciler, ne istiyorlarsa onları elde edinceye kadar, derslere ve sınavlara devam etmemeyi, çok etkili bir tehdit saymakla hareketlerine başlamışlardır.

Şikâyetleri dikkate aldırmak için kullanılan vasıta ile; yalnız memleketi yönetmekte olan Anayasa teşkilâtının değil, memleketin geleceğini yakından izleyenlerin, bir eğitim ve gençleri yetiştirme görevi ile bütün vatandaşların ve ailelerinin dikkatini ve üzüntüsünü kendi üzerlerine çekmiş bulunuyorlardı.

Bizim, iki yıl önce Türkiye’de başlayan ve her gün çevresini genişleten öğrenci hareketleriyle parti olarak yakından ilgilenmemiz tabiî idi. Acele ve yanlış bir anlama ile, öğrencilerin, istekleri yüzünden şiddet tedbirlerine maruz kalmamalarını ilk mesele saydık ve başlangıçta Adalet Partisi iktidarının da şiddet yoluna gitmemesi, ancak, aynı zamanda son derece de kaygısız görün-mesiyle karşılaştık.

Arada bir de seçimle geçen iki yıllık olaylar sırasında, gençlik ve öğrenci hareketleri, yavaş yavaş her türlü siyasal örgüt ve arzuların da sızdığı bir fırsat muhiti olmuştur. Bu dönem gittikçe, öğrencilerin çeşitli siyasal akımlar tarafından benimsenmesi, hattâ örgütlenmesi derecesinde bir gelişme göstermiştir.

Bu öğrenci kuruluşları içinde, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu adı altında kurulan kuruluş, bizim sosyal adalet ve sosyal güvenlik ve program olarak halkçı ve devrimci ilkelerimize en çok yakın olan bir paralel içinde görünüyordu.

Zaman ile Cumhuriyet Halk Partisi’ni arzularına göre kullanmak isteyen siyasal kuruluşlar ve açıktan Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokratik rejim anlayışı ve demokratik rejim içinde seçimle iktidara gelip dâvalarını gerçekleştirmesi politikasına tamamıyla karşı olan siyasal partilerin etkisinde kalan bazı öğrenci kuruluşları da, tabiatıyla bize tamamıyla karşı olan akımlara sürüklenmiş bulundular.

Biz, öğrencilerin hiç birisini kendimiz yönetmek hevesine kapılmadığımız gibi, Cumhuriyet Halk Partisi’ni öğrenci kuruluşlarının hiç birisinin yönetimine vermek arzusuna da düşmedik.

Ancak bu öğrenci hareketlerinde, iki nokta bizim için esaslı idi:

Bize yakın görülen ve bizi tamamıyla karşısına alan öğrenci kuruluşlarının hiç birisinin bir şiddet politikasına kurban olmaması, dikkatle izlediğimiz bir politika idi.

Bu şekilde devam eden öğrenci hareketleri, sonunda, silâh kullanma döne-mine girerek, öğrenci hareketleri niteliğinden tamamıyla dışarı çıktılar. Öğrenci hareketlerini, öğrenciler hevesli olarak, silâhlı hareketlere dönüştürdüler demek istemiyoruz. Biz, öğrencilerin silâhlı hareketlere hevesli olarak, kendilerini silâhlı mücadele örgütü haline koyduklarını asla kabul etmek istemiyoruz.

Siyasal örgütler onların içine girdikten sonra, amaçlarını yürütebilmek için, silâhlı bir militan kitleyi, öğrencilerin içine koymaya çalıştılar. Bu dönemde öğrenciler, silâhlı insanların mücadelesi halinde, yalnız öğrenci hayatının değil her türlü siyasal hayatın dışı olan, silâhlı mücadele olaylarına karışmış oldular.

Bu silâhlı dönemden öğrencilerin kurtarılmalarını çok lüzumlu bir memleket ihtiyacı olarak görmekteyiz ve bu sonucu alıncaya kadar çabamızda devam edeceğiz.

Bizim kanımızca öğrencilerden, esas itibariyle derslerini izlemek ve sınavlardan başarı ile geçmek ödevlerini bırakıp, kendi arzularıyla ders dışı bir hayatı isteyenler hiç şüphesiz azınlıkta idi ve bu azınlık, çokluğu yürütebilmek için politikacılar tarafından silâhla kuvvetlendirilmek isteniyordu.

Bu politikacılar, “komando” adı altında askerliğe benzer bir örgütü açıktan teşkil eder göründüler. Bu hareket iktidar tarafından, kanunlara açıktan aykırı olarak, müsamaha ile karşılandı ve bu suretle “sağcı komandolar” adını alan bir teşekkül, özellikle öğrenci hayatına ve fırsat buldukça toplumun diğer ortam-larına da cesaretle saldırır bir tutuma girdi.

İktidarın müsamahası ve silâhlı hareket

Bu yalnız iktidarın müsamahasıyla mümkün olmuştur. Bu bir tesadüf değildir. İktidar, esasen başından beri, her türlü öğrenci hareketini solcuların marifeti olarak gördüğü için, aşırı uçlar, partiler üstü devlet kuvvetiyle önlemek ve izlemek görevi yerine, aşırı uçların bir yönünü hoş görüp teşvik etmek zihniyetinde oldu. Bu sebeple, öğrenciler içinde silâhlı militan hâkimiyeti hareketlerini meydana getiren başlıca etken, iktidar olmuştur.

Öğrenimi ideal ve ödev sayan öğrencilerimizin büyük çoğunluğunun bu azınlık tahakkümünden kurtulması ve kurtarılması başlıca arzumuzdur. Öğrenciler içinde meydana gelen bu olaylar, toplumumuzun huzursuzluğunda temel sebeplerden birinin ifadesidir.

Çok saygı değer Kurultay üyesi arkadaşlarım,

Ekonomik, malî ve sınaî konular üzerinde fikirlerimi söyleyeceğim. Şimdiye kadar konuşmalarımda, bu konulardaki fikirlerimi, çok üzüntü ile tekrar etmişimdir. Hiçbir etkisi olmayacağını bilirim. Görev olduğu için söylemeye mecburum.

Biz, hem sosyal adalet ve güvenlik meselelerine öncelik veren bir devre girmişizdir, hem de doğru ve esaslı bir plâna dayanarak kalkınma çabasındayız.

Sınaî kalkınma, bizim için hayatî bir öncelik ve ivedilik taşımaktadır.

Malî meselelere gelince: Şimdiye kadar alabildiğine hafife alınan ve israftan kurtulmayan, “para nerede olsa bulunur” zihniyetiyle yönetilen bir malî politikadan sonra, masa üzerine yatırılacak dereceye geldikten sonra, olanca telâşıyla çare aramaya çalışan hesapsız insanların yönetimini yaşıyoruz.

Amerikan yardımını eskiden, aşırı Rus düşmanlığı ile sağlamak isterlerdi. Şimdi Amerikan yardımını, “cebinde hazır” bilen bir bağlılıkta yönetmeye çalışan, hafif tabirle söyleyeyim, saf insanların elindeyiz. Dışarıdan bize yardım edeceklerin, bize vergi verir gibi bir yüküm altında bulunduklarını kafamıza yerleştirmemiz lâzımdır.

Kolay yol

Hazinenin düzgün işleyecek kudrette ve dikkatte bulunması, devlet yönetiminin ilk şartıdır. Aylıklardan ve zorunlu ihtiyaçlardan, sıkıştığın zaman vergi almak kolay yoldur. İsrafın ve gösterişin sonucu olarak malî düzeni bozmak ve sonra yine haksız olarak her türlü vergiden korunmağa çalışanları yine koruyarak vergi reformu yapmak, kısır yoldur, adaletsiz yoldur. Ne kadar tedavi yerine geçse de, adaletsiz olmak damgasıyla başlarsa, iyi sonuçlar vermesi güçlükle ümit edilebilir.

Büyük tarım gelirlerinden vergi almamak ve “altın köprü” yapmakta diren-mek zihniyeti, malî reform teşebbüsünün ciddiyetine inandıramaz.

Memleketin ekonomik düzeni, her tedbirden önce, Hazinenin ödeme düzenine bağlıdır. Hazinenin ödeme düzeni hem içeride sağlam bir vergi düzeniyle ciddî bir dengeye dayanır, hem de dış ödemelerde dengeye dayanır. Dış ödemelerde denge, ödevlerin güç olan tarafıdır. Belki çok zaman bu yolda ciddî olarak tedbir arayacağız.

Sağlam bir sanayileşme plânı, hem kalkınmanın, hem dış ödemenin temel direğidir. Halbuki, Kalkınma Plânında, esaslı ihtiyaçların araya konmasında titizlik niteliğinin hâkim olması yerine, siyasal çıkarın ve hafif gösterişin etkisi altında kalınırsa, bekleyeceğimiz zamanın hesabı yoktur. Bugün ciddî bir sanayileşme ihtiyacı, kalkınmanın ilk şartı olduğu gibi, askerî gücün ve dış ödemenin de temel şartı olmuştur.

Sanayileşmede, memleket pazarını insafsızca sömürüp, hiçbir ülkede hesabı olmayan ölçülerde kâr sağlamak peşinde koşan bir özel teşebbüs şekli, alabildiğine teşvik edilmektedir. Memleket buna dayanabildiği kadar dayanır, dayanmaz duruma geldiği zaman ise çare bulmak imkânı, zaman ve masraf itibariyle kaybedilenin on mislinde bile elde edilemez..

Sanayileşmede, temel sanayie inmenin önemini belirtmek için daha çok şikâyet etmeye mecbur olduğumuzu görüyorum. Elbet bir gün sağduyuya rastlarız veya gerçeklerin silleleri nihayet aklımızı başımıza getirir, diye bir ümit bulmaya çalışıyorum.

Sayın delegeler,

Dış politika üzerinde, Kurultaya, bugünkü genel durumu söylemeye çalışa-cağım.

Dünya barışı, silâhlanma yarışlarını durdurmak için Helsinki’de başlayıp Viyana’da devam eden Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Rusya görüşmeleri-ne, önemli derecede bağlıdır.

Biliyorsunuz ki, biz, NATO içinde bulunarak, Sovyet Rusya’ya ve Amerika Birleşik Devletlerine düşmanlık gösterilmemesini, politikamızın esası tutmuşuzdur.

Bu esası ilân etmekle ne kadar isabet ettiğimiz, olaylarla meydana çıkmıştır.

Sovyet Rusya’ya düşmanlık politikasını müttefiklere göstermeye çalışarak kendi güvenimizi sağlamak arzusu iflâs ettiği gün, Amerika düşmanlığı modasına kapılarak sonunda sosyalist âleme şirin olacağımız amacını güden politikanın da, bize tamamıyla zararlı olduğunu, olaylar ispat etmiştir.

Şimdi bu düşmanlıkları memlekette etkisiz duruma getirmek gayreti, her zamandan daha çok dikkat edeceğimiz önemli bir konudur. Bu konuyu titizlikle izlemek ve öğrencilerimize, halkımıza dışarıdan üflenen, bir taraf veya öbür tarafa karşı düşmanlık kışkırtmalarına, mutlaka karşı koymamız lâzımdır.

Bir de, Akdeniz’de büyük donanmaların karşılaşmaları gibi nazik bir durumda, Orta Doğu bunalımının bir aralık tamamıyla patlayacak ve arkasından belki Dünya Savaşı’na da yol açacak derecede ağırlaştığı bir devri yaşadık. Bu dönemde Ortadoğu’da tam bir tarafsızlık politikası izlememiz için, ilk günden beri belirttiğimiz endişelerin, uyarıların, bir faydasını göremedik. Bu konuda üzüntümüz devam ediyor.

Bu son hafta içinde, Ortadoğu’da bir barış ihtimali bulmak yolunda, Birleşik Amerika’nın bir teklif ortaya çıkarmasıyla, bir ümit ışığı görülmeğe başlamıştır. Bu, darlık içinde bunalanların geçici bir iyimserliği midir, yoksa ciddî bir sonuca yönelecek midir, henüz bilmiyoruz.

“Amerika bir barış yoluna gitmek için bir usûl teklif etmiş ve bu usûl Arap muhitinde şimdiye kadar yapılan teşebbüslerin en ümit vericisi sayılmış” haberi, her tarafa ışık gibi yayıldı.

Haberin iyiliğini tamamlayan bir başka haber de, Sovyetler’in, Amerika’nın teşebbüsünü destekledikleridir. Bu haberler, İsrail ile Araplar arasında ciddî bir barış getirmek yolu tam bir çıkmaz şeklinde görünürken, vaziyete bir açıklık getirmiştir. Bu ne kadar ciddîdir, yakın zamanda göreceğiz. Şimdiye kadar olan gerçek durum şudur ki, İsrail ile Araplar arasında bir kanlı savaş, aslında her gün yeni bir şekilde parlamakta ve ilerlemekte idi. Silâh satma bile bugün, sanayi memleketleri için, büyük bir politika hareketi haline gelmiştir.

Ortadoğu’da, iktidarın, kesin tarafsız kalmak değil, ihtiyaca göre taraflara şirin olmak veya uzak bulunmak gibi bir yol tutmayı tercih etmesi, karşısında bulunduğumuz tehlikelerin önemlisidir. İşler bir barış yoluna girerse, Ortadoğu’da iktidarımızın bizi bir kazaya sokmak endişesinden de kurtulup, iki kat sevineceğiz.

Kıbrıs dâvası, bildiğiniz gibi, Dışişlerimizin, “birlikçi devlet” şeklinde ta-nımlayabileceğimiz üniter devlet beyanlarından sonra, tam bir karanlığa girmiş-ken, iktidar, üniter devlet çıkmazından, kurtulmak için yaptığı bocalamalar içindedir. Kıbrıs dâvasının, anlaşmalar çerçevesi içinde, huzur verecek bir sonu-ca bağlanması, büyük ölçüde, Yunanistan’ın Türkiye ile dost ve ortak güven içinde bulunmak siyasetine yürekten bağlı olup olmayacağı konusuna, birinci derecede bağlıdır.

Gelecek günlerin duruma nasıl bir yön vereceğini dikkatle izliyoruz.

Sayın Kurultay delegeleri,

Memleketimizin içinde bulunduğu huzursuzluk yönlerini ve sebeplerini söylemeye çalıştım. Bu şartlar içinde, 1969 seçimlerinin sonucu olarak kurulan siyasal iktidar ve muhalefet çevresinin, yeni seçimlere zamanından önce gidil-mesini zorunlu kılması ihtimali görünmektedir. Belki de, yakın yıllarda, yeni bir genel seçim olacaktır. Parti olarak çalışmalarımızı ve kendimizi vatandaşımıza anlatmamızı, bu açıdan da göz önünde bulundurmalıyız.

Biz CHP’yiz

Sayın delegeler,

Ortanın solu ifadesi ile başladığımız sosyal gelişme döneminin ilk gününden itibaren, bir gerçeği vatandaşların gözünde belirtmeğe çalıştım. Ortanın solu poli-tikasıyla, Anayasamızın öngördüğü sosyal güvenlik, sosyal adalet ve Toprak Reformu gibi konuları ilk hedeflerimiz olarak ele aldığımız zaman, açıktan belirt-tik ki, “biz, bir sosyalist parti değiliz ve bir sosyalist parti olmayacağız.” Bu pren-sibi 20. Kurultay’da da ön plânda belirtmeyi ve değerlendirmeyi ödev sayarım.

Bir sosyalist partinin, Anayasa sınırları içinde Türkiye’de kurulmasını, Anayasa hükümlerine aykırı bulmuyoruz.

Bizim dışımızda bir sosyalist partinin kurulması, mevcut diğer partilerin kuruluşu gibi olacak, bizimle beraber, aynı kanun hükümlerine uyarak yaşaya-caktır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi esasları ve adı dışında, bir sosyalist parti olarak kullanılmak istemeyiz. Kendi adımız ve kendi prensiplerimiz, ortanın solunda reformlar yapmaya, sosyal güvenlikleri kurup yürütmeye kudretli ve elverişlidir. Sosyalist partilerle, halkçılık ve devletçilik gibi nazarî olarak, benzer taraflarımız bulunabilir. Uygulamada bizim bunları nasıl başaracağımız, 50 yıllık tecrübe ile meydana çıkmıştır.

Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik ve lâiklik gibi, diğer ülkelerdeki sosyalist partilerde şart olmayan, hattâ onlara zıt olan prensiplerimiz vardır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kendi prensiplerimizi, kendi ihtiyaçlarımızdan doğan meselelerimizi ifade ederiz ve demokratik rejim ve onun seçimi içinde izlemeye çalışırız.

Sosyalist partiler, her ülkede birbirinden az çok farklı olan bütün prensip-leriyle eleştirilmiş, prensiplere bağlanmış kalıp halindedirler. Sosyalist olmak hevesine kapıldığımız anda, yalnız Cumhuriyet Halk Partisi olmaktan çıkmakla kalmayız, karşımızda da her çeşit sosyalist partinin dogmalarını, etrafıyla yazılmış olarak buluruz. Bizim böyle bir kalıba ve yönetime hevesimiz ve kabiliyetimiz yoktur.

Sayın üyeler,

Bu Kurultay’da yapacağımız ödevler ve alacağımız kararlar önemlidir. Memleketin demokratik rejim içinde 20 yıllık tecrübesi vardır. Son zamanların vatandaşları daima meşgul eden huzursuzlukları ve üzüntüleri içinde, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, vatandaşın gözünde bir ihtiyaç olarak belirmektedir.

Bunu bizim gibi bir memleket gerçeği olarak görmekte olan rakiplerimiz de, bütün maharetleri ile, aslı olan ve aslı olmayan şayialardan istifade ederek, bizi halk gözünden düşürmeğe çalışmaktadırlar. Bu akımlar karşısında uyanık bulunmamız lâzımdır. Bize verilebilecek zararların etkeni ve önemlisi, şüphe etmemelidir ki, aramızda anlaşmazlık olduğu kanısını vatandaşa vermek ve bizim siyasal iktidarımızın tutarsız ve çekişmeli bir ortam içinde geçeceği kuşkusunu yaratmaktır. Bu kuşkuyu tedavi edecek ve partimize güveni sağlamlaştıracak bir hava içinde Kurultayı sonuçlandırmak ödevimizdir. Bu ödevle size hitap ediyorum.

Partimizde, bugünkü yöneticiler arasında, sosyal ve siyasal görüşlerde ve ortanın solu anlayışında ayrılık yoktur. Düzenli ve idealizme bağlı bir çalışmayla memleketimize hizmet imkânını daima göz önünde bulundurmaktayız. Kurultayın bu kanaati pekleştirecek önemli bir vasıtası vardır. Yeni Parti Meclisi seçmemiz, Kurultayımızın zihniyeti ve tavsiyesi için başlıca işaret olacaktır.

Yeni Parti Meclisinde şu iki nitelik bulunmalıdır: Birisi, sosyal ve ekonomik konularda partinin izlemek istediği politikayı yürütmek üzere seçilecek Genel Sekreterin güvenle çalışabileceği bir Merkez Yönetim Kurulu kurulabilmelidir.

Bunun kadar önemli olan, Parti Meclisinin ikinci niteliği ise, Merkez Yönetim Kurulunun ve Parti yönetiminin ciddî bir inceleme ve denetim altında bulunmasıdır.

Bu iki niteliğe imkân verecek bir Parti Meclisini kurabildiğimiz zaman, hem yönetimde tutarlılığı ve karşılıklı yardımı sağlamış, hem de partililere tamamıyla güven verecek bir inceleme organı meydana getirmiş olacağız.

Bugünkü Kurultayın, memlekete güven verecek önemli çalışmaları sonunda yapacağı seçimler, partinin geleceğini vatandaş gözünde büyütecek ve ümit ederim ihtiyaçları karşılayacaktır.

Böyle bir sonuca varmak, benim gayem ve başlıca hedefimdir.

Sayın arkadaşlarım,

Hepinize içten sevgilerimi, yürekten saygılarımı sunmakla şeref duyarım.

 

 

 

 

 

CHP 20. Kurultayındaki Bir Karışıklık Üzerine Yapılan Ara Konuşma[353]

(...)

“Taşkınlığa asla müsaade etmem. Hepimiz sükûnetle bir büyük kurultayı yapıyoruz. Taşkınlık yok, sükûneti bozmak yok, dinleyicilerden herhangi bir müdahale yok.”

 

 

 

 

CHP 20. Kurultayında Yapılan Bir Ara Konuşma[354]

(...)

Bu sırada kürsüye gelen İnönü, “Kurultay Başkanı’ndan ricam var. Sesinizi çıkarmayın. Ecevit’in konuşmasından sonra raporu oya koysun. Seçimler başla-madan önce biz konuşma yapacağız.”

 

 

 

 

CHP 20. Kurultay Seçimleri Öncesinde Parti Meclisi Üzerine Yapılan Konuşma[355]

Sevgili arkadaşlarım, zannederim seçimlere gidiyoruz. Seçimlerden evvel size birkaç kelime söyleyeceğim.

Sayın üyeler, Parti Meclisi müessesesi 1950’de doğmuştur. 1950 seçimlerin-den sonra iktidarı kaybettiğimiz zaman ilk hatıra gelen fikir partililerde, partinin idaresi için yönetim kurulu dışında bir denetim kurulu seçmek ve vakit vakit toplanarak partinin idaresini parti tarafından ciddî bir denetime kavuşturmak lâzımdır, fikri galipti. Herkesin zihnini sarmıştı. Kendimizi halka anlata-mıyoruz, iyi idare edemiyoruz, iyi idare edemediğimizin sebebi, iktidarı iktidar başında bulunan yöneticiler denetim altında değildirler. Bu sakıncadan dolayı partinin idaresi iyi gitmiyor. Bu kanaat hâkimdi. Büyük bir tedbir bulunmuş ve parti kendi varlığına kendi geleceğine, ciddî bir yönetimle sahip olmuş kanaati ile parti meclisi kurulmuştur. Parti Meclisinin 27 Mayıs ihtilâline kadar geçen 10 senelik devrinde her parti meclisi çalışması insanı ümitsizliğe sevk eden bir uğraşma, çekişme havası içinde geçerdi. Ben çok defa son zamanda son günde Parti Meclisi’nden iki kişinin bir arada sözü işitilmeyecek kadar ıstırap halinde bulunduklarını bilirdim. Siz konuşmaya devam edin, ben bir bildiri yazayım derdim. Bildiriyi yazardım, Parti Meclisine okurdum, Parti Meclisi çok verimli çalışmalar içinde çalışmasını bitirirdi ve partinin ahenk içinde birbiri ile çok iyi geçinir halde, istikbale ümitli sağlam adımlarla yürümek kararında olduğunu ilân ederdim.

Bu mukaddimeyi yapmaktan maksadım Parti Meclisi içinde olan çekişme-leri ve denetlemeleri karamsar olmamak için sizi cesaretlendirelim diye yaptım. Parti Meclisinin tabiatı böyledir. 1950’de böyle doğdu, şimdiye kadar da böyle devam ediyor. Hepsinin de çalışması verimli olmuştur. Ve nihayet Parti Meclisi yönetim kurulunu seçer, ciddî bir surette denetler bir müessese olarak kendini tanıttı. Şimdi Parti Meclisinin yeni bir seçimini yapacaksınız. Parti Meclisi temel olarak kontrol fikrine dayanır. 1950’nin havası budur. Tafsilatı ile size anlattım. Bir aralık başında Parti Meclisi kurulduğu zaman genel sekreter nasıl seçilecek, o da bir mesele idi. O zamana kadar genel sekreteri biz yüksek başkanlık yerinde bulunanlar seçerdik. Şimdi genel sekreteri kurultayın seçmesinin en doğru olacağını düşündük, bununla genel sekreterin muhalefette çalışma esnasında itibarı ve kuvveti fazla olacak fikri bize hâkimdi. Genel başkan seçilir, genel sekreter de kurultayca seçilirdi. Kurultaydan seçilen genel sekreter gitgide genel başkanın yanında bir ikinci başkan gibi görülmeğe başladı, parti içinde hiç kimse genel sekreterlerin bu çalımını çekemez oldu. Ve en nihayet genel sekreterin kurultaydan seçilme usulü Parti Meclisinden seçilsin ve Parti Meclisinin ciddî bir kontrolü altında bulunsun fikrine kapıldı.

Bugünkü durumda Parti Meclisi seçilir, denetlemeyi sağlayacak genel sekreter etrafında bir merkez yönetim kurulu kurulmasına imkân verecektir. Her halde yönetimin kurultayın arzusuna uygun yürütülebilmesini sağlamak lâzımdır; yani genel sekreter seçilecek arkadaşımızın devamlı istikrarlı bir yönetim kurulu seçebilmesi lâzımdır. Ne kadar müessir olması lâzımsa nüfuzu kuvvetli sağlam olan bir yönetim kurulu seçilmesi de o kadar lâzımdır.

Şimdi siz denetlemeyi ve idare etmek kabiliyetine haiz bir yönetim kurulunu seçeceksiniz ve Parti Meclisi kendi içinden bir genel sekreter seçecektir. Seçimlerde, bu seçimlerde Parti Meclisi üyeleri hakkında bir teklifim ve listem yoktur. Şimdi geldikten sonra bir iki dakika içinde gördüğüm iki listeden hiçbirisi üzerinde bir malûmatım yoktur. Mevcut listelerden hiçbirini desteklemiyorum, hiçbir listenin yakından uzaktan bana bağlanmasına izin vermemiştim. Kurultayın bunu açık bilmesini isterim. Tabiî genel sekreter gene Bülent Ecevit arkadaşımız olacaktır. Onunla birlikte çalışacağız. Meclis Grup Başkanvekilleri yakın arkadaşlarımdır, onların Parti Meclisinde bulunmaları lâzımdır. Burada münakaşa halinde bulunan arkadaşlar da yakın arkadaşlarım olarak daima beraber çalışacaklardır. Seçim hakkında söyleyeceklerim bundan ibaret. Bundan sonra kurultay başkanımız seçimleri nasıl idare edecekse bu usule hepimiz tâbi olacağız. Teşekkür ederim arkadaşlar.

 

 

 

 

CHP 20 Kurultay Başkanlık Divanı Üyelerinin Ziyaretinde Yapılan Konuşma[356]

(...)

Kurul üyelerine teşekkür eden İnönü şöyle demiştir:

“Hava çok sıkıntılı, sinirler çok gergin, intizamla neticelendirmek için var gücünüzle çalıştınız, büyük hizmetler ettiniz. Büyük yük omzunuzda idi, teşek-kür ederim.”

Ali Topuz, İnönü’ye “Sizin mevcudiyetiniz bizi çok rahatlattı” demiş, CHP Van İl Başkanı ise Doğu’daki komando harekâtından yakınarak kimsenin Doğu halkına sahip çıkmadığını söylemiştir.

İnönü sahip çıktığını belirttikten sonra “Silâh arama kanunî bir muamele olmak lâzım” demiştir.

Daha sonra Kurultayla ilgili konuşmalar üzerine, İnönü şöyle demiştir:

“Kurultay mevcut şartlar içinde emniyetle bitti. Birbirine zıt her fikrin emni-yetle söylenmesini sağladınız.

Kurultayda yapılan münakaşalar içinde, mevcut konular ne kadar tartışma konusu olursa olsun, TBMM’den yeni bir kanun çıkarılmadıkça onu zorla-mayız. Değişmemiş bir kanun varmış gibi, bir cemiyet nizamı imiş gibi bunu belirtmeye çalıştım.

Bütün ileri fikirler, bütün yapıcı fikirler, hatipleri tarafından ileri sürdürül-müştür. Bunların hiçbirini kanun dışı teşvik için bir hüküm saymak mümkün değildir. Halk Partisi’nden hiç kimsenin böyle bir düşüncesi yoktur ve olamaz da.”

“Bundan sonra önemli işler, evvelâ Mecliste, sonra Parti içinde olacak. Vatandaştan oy almaya çalışacağız.”

(...)

 

 

 

 

 

Kemal Satır’ın CHP 20. Kurultayında Yönelttiği Toprak İşgallerine İlişkin Sorusu Üzerine Verilen Demeç[357]

Televizyondaki ve radyodaki konuşmasından öğrendiğime göre, Sayın Kemal Satır, Partimizin son kurultayında bana yönelttiği bir soruyu benim tam olarak işitmediğimi veya bu sorusunun bana yanlış intikal ettirildiğini sanmıştır.

Sayın Kemal Satır’ın bana Kurultay’da sorduğu soruyu doğru olarak anladım ve cevaplandırdım. Fakat düşüncelerimi biraz daha açık söyleyeyim.

Sayın Satır, Kurultayda, Genel Sekreter Ecevit’in, bazı toprak işgali hareket-lerini devrimci eylem gibi gösteren sözlerini eleştirerek bana kısaca şu soruyu yöneltmişti:

“Adalet Partisi Toprak Reformu yapmıyor diyerekten köylünün eyleme geçip, kendisine ait olmayan toprakları zaptetmesi devrimci bir eylem midir, yoksa kanun dışı bir hareket midir?”

Bu soruya benim cevabım kısaca şudur:

Hem kanun dışı harekettir, hem de devrimci eylemdir.

İşgaller, bugün, toplumda tartışılmakta olan konular sebep gösterilerek yapılıyor. Kanunsuz hareketlerin yerine göre genişlememesi için, durdurulması için, geri alınması için kanunlar işlemektedir. Kanunlar haklı görülerek ve haksız görülerek, bu hareketlerin tartışılması devam etmektedir. Haksız görülmesi, Anayasanın öngördüğü meselelerin ihmal edilmesi öne sürülerek söyleniyor.

Toprak Reformu, esas olarak, bazı vatandaşların mülkiyetinde olan geniş toprakların, topraksız veya az topraklı köylülere verilmek üzere, belli şartlar içinde alınması esasına dayanır.

Bu reformun bir an önce gerçekleşmesi için köylüden gelen isteğe, harekete, istediğiniz sıfatı verebilirsiniz. Bunun devrimci bir eylem tarzında tanımlan-masının, kanuna aykırı tarafı neresidir, bilmiyorum. Buna devrimci eylemdir demek, kanunî eylem saymak anlamına gelmez.

Dilimizden düşürmediğimiz devrim, bu suretle kılı kırk yararak muhakeme edilirse, her manâsı ile kanun dışı bir sözdür. Hâlbuki cemiyetin ihtiyaçlarına göre bir uçtan öbür uca, benim yaşımda olan insanlardan ilk tahsilde bulunan vatandaşlara kadar, herkes, bağırarak devrimden bahsediyor. Eğer devrim veya eylem sözünden ihtilâf çıkarmak istiyorsak, nefes almamız mümkün olmaz.

Toprak Reformu ihtiyacı, büyük ölçüde son yıllarda muayyen yerlerde patlama şeklini gösterdi. Elmalı’da, Torbalı’da, Trakya’nın Değirmen köyünde.. Elmalı olayı, Hazineye ait olan dâvalı arazinin becerikli insanlar tarafından alınması ve Hazineye ait olduğu dâvası sebebiyle vakit vakit dağıtılan arazide köylülerin ekinlerinin tahrip edilmesi gibi büyük çapta memleket meseleleriyle karışık olarak patladı. Biz burada, büyük cemiyet meselesi olarak işin aslındaki hukuki cepheyi, işin fiili durumundaki facialı cepheyi gördük; ve, vatandaşlar arasında her türlü güvenin kaybolduğu bir ortamda, Hükûmetin tutumu için insaflı bir yol arama şeklinde araya girdik. Köylülerin mağdur olmasını önlemeğe çalıştık.

Torbalı’nın Atalan, Göllüce köylerinde, gene Hazine toprakları birkaç kişi-nin eline kalınca, hem topraksızlıktan hem de işsizlikten çaresiz duruma düşen, açlıkla karşı karşıya gelen köylülere yakın ilgi gösterdik. Bir yandan köylülerin yaşamak için direnmesi bir yandan da bizim ilgimiz üzerine, bir ölçüde toprak dağılımı imkânı sağlandı.

Değirmen köyde de köylüye yardımcı olmağa çalıştık.

Görüyorsunuz ki bir tarafta kanunsuzluk iddiaları, bir tarafta Toprak Refor-munun âcil ihtiyaç oluşu ve bunlar arasında köylü çabasının ve kamu idaresi tutumunun şekilleri münakaşa hâlindedir.

Şimdi işin aslını bırakıp da, “bütün devrim ihtiyaçlarımızı mutlaka demokratik rejim içinde gerçekleştireceğiz” diye hepimizden fazla feryat eden Genel Sekreter kanunsuz işgali devrimci eylem sayıyor tarzında sabit bir fikirle yorum yapmakta insaf görmüyorum.

Vaziyeti hulâsa ediyorum:

Mevcût kanunların dışına çıkarak emrivâki yapan her teşebbüs kanun önünde cevap vermeğe mecburdur. Kanuna uyarsa tatbik olunur; zor kullanılmışsa cezasını görür; facia yeni kanun icap ettiriyorsa, o kanunu çıkarmak için bütün çabayı harcamak borcumuzdur. Tabiat kanunu da siyaset kanunu da odur ki, cemiyetin ihtiyaçlarını görerek patlamadan evvel uygun tedbiri almak lâzımdır. Bu ihtiyaçlara uygun tedbir alınmadıkça, türlü şekilde olaylara rast geleceğiz.

Cemiyetimizin bugünkü hâlinin, pek yakındaki geçmiş zamanlardan bile çok farklı olduğunu görmek ve bilmek lâzımdır. Yakın zamana kadar, “Köylü, Toprak Reformu için ne hakkını bilir, ne de efendisine karşı söz söylemeye cesaret sahibidir” kanaati cemiyete hâkimdi. Şimdi ise, memleketin büyük bir kısmında bu bakımdan esaslı değişiklik vardır. Köylü artık Anayasa hükmünü biliyor. Anayasaya göre hakkını biliyor. Hep anlatıyoruz. Köylü, ona göre, kurtuluş yolunu da seziyor. Bunu istiyor. Bunun karşısına neyle çıkarsak çıka-lım, engellerin hepsinin kalkacağını, kalkması lâzım geldiğini, bunu Anayasanın emrettiğini düşünüyor. Çektiği eziyeti, geçici bir eziyet telâkki etmek hâli var köylüde.. Köylünün bu hâle gelmiş olması, büyük bir devrimdir. Bunu görmezsek uygun tedbir bulamayız.

Bunu gördükten sonra köylüye diyeceğiz ki: Bu nimetler hukuki yollardan temin olunmadıkça ele geçmez, hiç birimiz ele geçiremeyiz.. Ama madem ki Anayasa hükmüdür mutlaka bir gün ele geçecektir.. Şimdi bu şartlar içinde yaşı-yoruz. Şartları böyle görünce aramızda ihtilâf olmamak lâzımdır.

Toprak Reformunda bilinmesi gereken mühim bir mesele vardır: Köylüye kâfi ölçüde toprak vermek, Toprak Reformunun en kolay yeridir. Asıl güçlük, şimdiye kadar başkası hesabına çalışmış olan köylünün bu toprağı daha verimli hâle getirmek için teçhiz edilmesi, ve bu mülkiyetin tadının hem köylüye tattırılması hem de köylü elinde daha fazla menfaat sağlanacağının memlekete hissettirilmesidir.

Demek istiyorum ki, Toprak Reformunu biz hem köylü ailesinin mutluluğu için hem de memleketin daha çok üretimi için değerlendireceğiz. Bu değer-lendirme çok dikkat isteyen bir çalışmadır. Bu çalışmayı biz iktidara gelince ilk iş olarak yapacağız. Muhalefette iken de, bu yönde çalışma ihtiyacını, zaruretini, iktidarda bulunanlara ısrarla anlatmaya çalışacağız.

Yaşamak için toprağa muhtaç olan köylünün toprak hakkı konusunda, ben zaman zaman, Ecevit’in eleştirilen sözlerinden daha ilerisini söylemişimdir. Yer yer köylülerin hakkını, hem de mesuliyet mevkiindeyken köylülerle birlikte haykırmışımdır. 1950’den önce Toprak Reformunu başlatmak istediğim zaman, içimizden dışımızdan akla hayale gelmedik engellemelerle karşılaştım. Karma hükûmetler zamanında gene Toprak Reformu yüzünden en büyük güçlüklere uğradım.. Şimdi iktidarda değiliz. Ama Türkiye’de ciddî bir Toprak Reformunun yapılabileceği günlerin yaklaştığına, bugün her zamankinden çok inanıyorum. Çünkü artık köylünün bu dâvayı anladığını, benimsediğini, ona dört elle sarıldığını görüyorum.. Köylünün davranışı kanun dışı hareketti, devrimci eylemdi diye tartışılacak zaman geçmiştir artık. Şimdi bu dâvayı bir an önce gerçekleştirmek için var gücümüzle çalışma zamanıdır.

 

 

 

 

 

Irak Büyükelçiliğindeki Resepsiyonda Büyükelçilik Basın Ataşesi İbrahim Dakuki ile Yapılan Sohbet[358]

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü 16 Temmuz akşamı Irak Büyükelçiliğinde verilen resepsiyonda Türkiye’nin Arap ülkeleri ile anlayış ve dostluğunun geliş-mesini temenni etmiştir.

CHP Genel Başkanı hafta içinde İspanya ve Irak Büyükelçiliklerinde, o ülkelerin millî günleri vesilesiyle verilen resepsiyonların ikisine de katılmış ve kendisini yakından izleyen THA muhabiri, İnönü ile Irak’ın Türk asıllı Basın Ateşesi İbrahim Dakuki arasında cereyan eden şu konuşmayı tespit etmiştir:

Dakuki–Şöyle buyurun Paşam daha rahat edersiniz..

İnönü–O maşallah çok iyi Türkçe biliyorsunuz. Nereden öğrendiniz?

Dakuki–Ben Türküm Paşam. Biz Irak’ta Türkçe konuşuruz.

İnönü–Hayret, nasıl olmuş da sizi buraya tayin etmişler?

Dakuki–Ederler Paşam.. Hükûmet anlayışlı davranıyor Türkler’e karşı.

İnönü–Türkiye ile Arap ve İslâm ülkeleri arasında anlayış ve dostluğun gelişmesi iyidir. Temenni ederiz.

Dakuki–Fakat Paşam, Halk Partisi olarak hükûmetin Orta Doğu buhranında Araplar’ı desteklemesini tasvip etmiyorsunuz.

İnönü– Lâf o lâf.

 

 

 

 

CHP Yüksek Danışma Kurulu Üyelerinin Ziyaretinden Sonra Yapılan Açıklama[359]

Yüksek Danışma Kurulumuzun üyesi arkadaşlarımla toplanmaktan şeref duyuyorum. İddialı bir söz söylemek istemem. Fakat hiç olmazsa nazari olarak ve ciddî arzu ifadesi olarak siyasî hayatımızı kültürümüzün yüksek yetkilileri ve uzmanları yardımı ile yönetmek bizim için aziz bir hedef olmuştur.

Arkadaşlarımızın yüksek değerlerinden bize her hususta ışık tutmalarını isteriz. Sizleri bu içten arzularla selâmlarım.

 

 

 

 

 

 

 

İçindekiler ve Konu Başlıklarına İlişkin Kısaltmalar

 

 

 


AA          : Anadolu Ajansı

ABD        : Amerika Birleşik Devletleri

AGC        : Ankara Gazeteciler Cemiyeti

AP           : Adalet Partisi

AÜHF     : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

AÜTF      : Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi

BMM      : Büyük Millet Meclisi

CHP        : Cumhuriyet Halk Partisi

CHP YDK: CHP Yüksek Danışma Kurulu

CS           : Cumhuriyet Senatosu

CMUK    : Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu

Dn           : Demirbaş No

DP           : Demokrat Parti

DKK        : Deniz Kuvvetleri Komutanı

DTCF       : Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi

GCB        : Gazeteciler Cemiyeti Başkanı

GK           : Gençlik Kolları

GKGM: Gençlik Kolları Genel Merkezi

GP           : Güven Partisi

HKK        : Hava Kuvvetleri Komutanı

HMGDYC: Harp Malulü Gaziler Dul ve Yetimleri Cemiyeti

HMŞDYC: Harp Malulü Şehit Dul ve Yetimleri Cemiyeti

İKS          :İstanbul Kamu Sendikaları

İÖGM     : İlköğretim Genel Müdürü

İTÜ         : İstanbul Teknik Üniversitesi

İÜ           : İstanbul Üniversitesi

İVA         : İnönü Vakfı Arşivi

İYK          : İl Yönetim Kurulu

KC           : Kıbrıs Cumhuriyeti

KE           : Köy Enstitüleri

KKK         : Kara Kuvvetleri Komutanı

KMMGC: Kuvayi Milliye Mücahit ve Gaziler Cemiyeti

MBG       : Milli Birlik Grubu

MEB        : Milli Eğitim Bakanı

MGCB     : Mücahit ve Gaziler Cemiyeti Başkanı

MÖS       : Milliyetçi Öğretmenler Sendikası

MSB        : Milli Savunma Bakanı

MYK       : Merkez Yürütme Kurulu

NATO     : Kuzey Atlantik Paktı Antlaşması

ODTÜ     : Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Org.        : Orgeneral

PM          : Parti Meclisi

SDDF      : Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu

SDOSD: Sosyal Demokrasi ve Ortanın Solu Dernekleri

Sf            : Sayfa

SSCB       : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği

TBD         : Türk Belediyeler Derneği

TBZSF     : Türkiye Belediyeleri Zabıtası Sendikaları Federasyonu

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

TEMC      : Türkiye Eski Muharipler Cemiyeti

 


TEMF      : Türkiye Emekli Muharipler Federasyonu

THA        : Türk Haberler Ajansı

THMGŞDYC: Türkiye Harp Malulü Gazileri, Şehit Dul ve Yetimleri Cemiyeti

TİP          : Türkiye İşçi Partisi

TKB         : Türk/Türkiye Kadınlar Birliği

TÖDMF:Türkiye Öğretmenler Derneği Milli Federasyonu

TÖS         : Türkiye Öğretmenler Sendikası

TRT         : Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu

TŞOF       : Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu

TÜRK–İŞ: Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu

TÜRK–PERSEN: Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu

TY           : Tarih yok

YDD        : Yardımsevenler Derneği

YSE         : Yol Su Elektrik Kurumu

YTP         : Yeni Türkiye Partisi

YY           : Yayınevi yok/bilinmiyor

ZMO       : Ziraat Mühendisleri Odası

 

 

 

 

Kaynakça

 

Adalet Gazetesi, 09.05.1969, 29.06.1969

Anadolu Ajansı Bülteni, 1969 Yılı Ciltleri

Ankara Bayram Gazetesi, 02.01.1968

Bayram Gazeteleri, 22.12.1968, 13.12.1969, 18.02.1970

Cumhuriyet Gazetesi, 01.01.1968–23.07.1970

Demokrat İzmir Gazetesi, 21.06.1970, 22.06.1970, 23.03.1970

Günaydın Gazetesi, 26.08.1969

Hürriyet Gazetesi, 06.03.1970,

Milliyet Gazetesi, 08.03.1970, 26.03.1970, 20.07.1970

Ulus Gazetesi, 01.01.1968–23.07.1970

Yeni Gazete, 26.08.1969

İnönü Vakfı Arşivi

Anıtkabir Özel Defteri; Yayın Koordinatörü: Recep Cengiz; Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara 2001, Takım: 8563-13-0

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul 1968 İl Kongresi Tutanağı; Yayımlayan: Tarhan Erdem; Birinci Baskı: Nisan 1984

CHP İstanbul İl Kongresi 1968, 12/13 Ekim 1968, Doğruluk Matbaası

İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Aralık 1993

Turhan Dilligil; Bayar–İnönü Yakınlaşması, Adalet Yayınları, Ankara–1969

12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasi Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y)

İsmet İnönü; Devlet Kurucusu Atatürk; Belleten, Türk Tarih Kurumu Yayını, Cilt: XXXIII, 1969, Sayı:129

Lozan Konferansı; Tutanaklar-Belgeler; Çeviren Seha L. Meray, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No: 291, Takım: I, Cilt: 1, Kitap: 1, 1970

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün XX. Kurultay Açış Konuşması; CHP Yayını, 1970, Ulus Basımevi

Türkiye Makaleler Bibliyografyası; Milli Kütüphane Bibliyografya Enstitüsü Yayınları, Üç Ayda Bir Yayımlanır

Türkçe Sözlük (Yeni Basım); Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara–1988

Mustafa Nihat Özön; Osmanlıca–Türkçe Sözlük; İnkılâp Kitabevi, 2. Basım, Ekim 1955–8. Basım, Mart 1997

Ferit Develioğlu; Osmanlıca–Türkçe Ansiklopedik Lûgat; Yayına Hazırlayan: Aydın Sami Güvençal; Aydın Kitabevi Yayınları, 14. Baskı,1997

Osmanlıca–Türkçe, Türkçe–Osmanlıca Kılavuz Sözlük; Hazırlayan: Yaşar Nabi; Varlık Yay., İkinci Baskı–İstanbul, 1968

Ali Püsküllüoğlu; Öz Türkçe Sözlük; ABC Kitabevi, 9. Baskı, İstanbul, 1989

Şakir Altay; Hukuk ve Sosyal Bilimler Sözlüğü; Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Kasım 1983

Ömer Demir–Mustafa Acar; Sosyal Bilimler Sözlüğü; Ağaç Yayıncılık, İkinci Baskı, İstanbul 1993

T. N. Gencan–H. Ediskun–B. Dürder–E. N. Gökşen; Yazın Terimleri Sözlüğü; Türk Dil Kurumu Yayınları, 1974

Özer Ozankaya; Toplumbilim Terimleri Sözlüğü; Türk Dil Kurumu Yayınları; 1975

Ahmet Emin Dağ; Uluslararası İlişkiler Diplomasi Sözlüğü; Anka Yayınları, 1. Basım Mayıs 2004

 

 

 

 

 

 

 

Sözlük

 

 

 

abide     : anıt

âcil         : ivedi

acz/aciz: güçsüz, güçsüzlük durumu

adalet    : hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk

addetmek: saymak

aded/t    : sayı, rakam tane

adet        : alışılmış şey. görenek

âdeta     : bayağı,basbayağı, hemen hemen, sanki

adil        : eşit, eş

adilâne  : adaletliye yakışırca, doğrulukla

adlî        : adalet ve adalet işleri ile ilgili

adliye vekili: adalet bakanı

âfet        : doğa olaylarının neden olduğu yıkım

afiyet     : esenlik, iyi dilek sözü

ağa         : kırsal kesimde varlıklarından dolayı etkin olan kimse

ahali      : bir yerde oturanların tümü, halk

ahenk    : uyum

ahlâk     : benimsenen bireysel ve toplumsal davranış belirlenimi

ahlat      : (daha, en veya çok) karışık, karıştırılabilir, karıştırılmaya elverişli

ahlât      : karışan şeyler. insan bedeninin temelini oluşturduğu varsayılan öğeler

ahvâl     : durumlar, haller

âid/t       : geri gelen, geri dönen. bir kimse veya şey ile ilgili olan. ilişkin, dolayı, için, üzerine

ajans      : haber toplayan ve yayan kuruluş

akabinde: ardından

akd/akid/t: bağ, bağlama, bağlanma, düğümlenme. bağıt, sözleşme, ön sözleşme

akıl        : us. bellek

akım      : sanat, siyaset, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, tarz

akıncı    : düşman ülkesine akın yapan savaşçı. (bir islami grubun kendine verdiği ad)

akibet    : son, bitim

aksetmek: yankılamak, yansıtmak. ulaştırmak, duyurmak

aksî        : ters, zıt. inatçı. geçimsiz, huysuz

aktüalite: güncellik. günün olayı veya konusu

alâka     : ilgi

alâmet   : işaret. iz. sembol

âlem      : yer ve gökyüzündeki varlık ve nesnelerin bütünü, evren. dünya

aleni      : açık, saklanmayan

âlet         : el ile kullanılan nesne. araç, iş aracı. hoş olmayan birşeyi yapmaya araç olan

aleyh/te : karşı, karşıt. (olma/olan)

âli           : yüce, yüksek

âlicenap: ulu gönüllü. onurlu. cömert

aman     : yardım, bağış, rica, usanç, öfke, dikkat, beğeni vd. anlatır

amelî     : pratik, yapma/yapılma

ameliyat: operatörün kesme ve dikme yoluyla yaptığı müdahale. iş, faaliyet, eylemler

ameliye : eyleme ilişkin olma işlemi, pratik, kılgı

âmil       : yapan, etken etmen yapan, etken etmen

âmir      : buyurucu. yönetici

anarşi    : otorite bozulması. karmaşa

anıt        : sürekli anılmak için yapılan simgesel yontu, yapı. önemi ve değeri büyük olan yapıt

anlaşma/antlaşma: anlaşma, uyuşma (itilaf). antlaşma: yürürlüğe girmiş, tam onaylanmış anlaşma

anonim şirket: ana sermayesi belirli ve paylara bölünmüş, borçlarından dolayı yalnız mal varlığıyla sorumlu ve ortakların sorumluluğu taahhüt ettikleri sermaye payları ile sınırlı olan ticari şirket

anonim: adı sanı bilinmeyen. yaratıcısının adı bilinmeyen

anti        : karşı, karşıt

araz       : belirtiler. hastalık belirtileri

arâzî      : yerler, topraklar

arı          : temiz. katışıksız, saf. hatasız

ârıza      : engebe, aksama, aksaklık

arşivek(arşövek): klise il kurulunun baş papazı

arz         : dünya, yeryüzü. toprak. ülke. en, genişlik

arz         : sunma. üst makama sunuş, bildirme. saygı ile bildirmek. en genişlik. yer, yeryüzü

asab/p   : sinir, damar

asalet     : soyluluk. bir görevin asıl sahibi

asayiş    : güvenlik

asgari    : en az, en aşağı, en azından

asır        : yüz yıl

asîl         : soylu. yüksek duygulu

asli         : asıl, kök, temel, kural vb. ilişkin

aslî         : asla mensup, özel, seçkin

astronot: uzay adamı

asya       : değirmen. kıta adı

aşar       : ondalık. ürün vergisi

aşikâr    : açık, belli, meydanda

ateşe      : ülke dışındaki elçiliklerde uzmanlık alanına göre temsilcilik yapan, diplomatik misyona bağlı teknik uzman

atf/etmek: ilgi/bağ kurmak. yöneltmek, yüklemek

atfen      : mal ederek, yükleyerek

âti           : gelecek, yarın

avans     : alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme, ön ödeme, öndelik

avdet     : dönüş, geri gelme

âza         : üye, uzuv

âzâde     : özgür

âzami    : en yüksek, en fazla

azâp       : organik veya ruhsal sıkıntı, ezinç

azımsama: umulandan az bulma

âzim      : niyetli, kesin karar veren

aziz        : değerli

azlık      : azınlık

 

badire   : aniden beliren tehlikeli durum

bahâ      : bedel, değer

bahane  : gerçek neden gizlenerek ileri sürülen neden

bahis      : konu, söz. savında haklı çıkacak olana bir şey verilmesini benimseyen sözlü anlaşma

bahriye : donanmaya, deniz kuvvetlerine ilişkin işler

bahtiyar: mutlu

bahusus : ile. hele. özellikle, üstelik

baki       : sürekli, kalıcı, daimi. bir şeyden artan

bakiye   : sürekli, kalıcı. artan, geri kalan

bariz/e  : açık, belirgin

basiret   : doğru görüş, uzağı görüş, öngörü, biliş, seziş, kavrayış, sağgörü

baş murahhas: baş delege

başvekil: başbakan

bayındır: gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış olan

bedel      : karşılık, karşı. birşeyin yerini tutan, yerine verilen şey

behemehal: herhalde, mutlaka

ber         : “götüren, ileten, alan” anlamlarını katarak sözcüklere girer..

ber–taraf: bir yana atılan. şöyle dursun, gerekli değil, ne ise ne.. (durumuna getirilme/olma)

beşerî    : insan/lık ile ilgili, insani

beyan    : anlatı. tanıtlama

beyanat : resmi açıklama

beyanname: yazılı resmi açıklama, bildiri

beyhude: boşuna. yararsız, anlamsız

bidayet  : başlangıç

bil–akis :aksine, tam tersine..

bil–hassa: özellikle

bin          : “ile” durumlarını karşılar ve şemsiye harfleriyle başlayan sözcükleri zarf yapar (bin–netice: netice olarak)

bin–netice: sonuç olarak

bizzat    : kendisi, kendi

blok       : politik çıkarlar etrafında oluşturulan uluslararası topluluk

blöf        : karşısındakini yanıltarak veya yıldırarak bir işten caydırmak için söylenen asılsız söz veya takınılan aldatıcı tavır

borsa     : değerli kağıt ve tahvil alışverişiyle uğraşanların alım satım ve değişim yaptıkları yer

boykot   : bir işi, davranışı yapmamam kararı alma. bir yer ile her türlü ilişkiyi kesme

bucak    : kenar, köşe, yer. ilçelerin yönetsel bir birimi (nahiye)

buhran  : bunalım

burjuva: feodal dönem batı avrupasında kentlerde yaşayan, özel imtiyazlardan yararlanan kentli sınıf. kapitalizm döneminde üretim araçlarına sahip olma ile özdeş olan kişi ve gruplar. burjuva sınıfının mensubu

bünye/vi: yapı/sal

 

caiz        : olabilir, uygun

cami      : derleyen, toplayan. içine alan, içinde bulunduran

camia    : toplum, topluluk, zümre

cehalet  : bilgisizlik, bilmezlik

celb        : getirme, kendine çekme. yazılı çağrı

cem’iyyet: toplum, dernek

cemaat  : insan topluluğu. bir dinden veya soydan olanların topluluğu. imama uyarak namaz kılan topluluk

cenah     : yan, taraf. savaş düzenindeki ordunun iki yanından her biri

cephe     : yüz, alnaç. savaş yapılan bölge. yan, taraf. bir düşünce çevresinde sağlanan beraberlik

cereyan : akma, akış. akım

cet/d       : dede, büyük baba, ata

cetvel     : çizelge

cevher   : öz. değerli bir taş. iyi yetenek. töz

cezai      : ceza ile ilgili, cezaya ilişkin, cezaya dayanan

cihan     : (dünya). evren, acun

cihaz      : aygıt, alet, takım

cihet       : yan. yön

cins        : tür, çeşit. ortak özellikler gösteren varlıklar topluluğu. soy, kök, asıl. garip, tuhaf. yüksek nitelikte olan

cumhur : halk. topluluk

cumhuriyet: ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullandığı devlet (yönetim) biçimi

cumhurreisi: cumhurbaşkanı. cumhuriyetle yönetilen ülkelerde devlet başkanı

cunta     : bir ülkede yönetime (zor yoluyla) el koyan kimselerden oluşan kurul

cümle    : dizge, sistem. tümce. bütün, hep

cür'et     : korkmaksızın ileri atılma, ataklık

 

 

çarçur   : gereksiz yere harcama

çehre     : yüz, sima

çetrefil  : karışıklığı dolayısıyla anlaşılması veya sonuca bağlanması güç. yapı ve ses  kurallarına aykırı kullanılan (dil)

çığır       : başkalarını da etkileyebilecek yeni bir biçim, yöntem, yol..

çile         : sabıra dayalı çekilen zahmet, sıkıntı

çokluk   : çoğunluk

 

 

dahil      : bir işe karışmış olma, karışma. iç, içeri. içinde olmak üzere ile birlikte (“bugün dahil”..)

dahili     : iç ile ilgili, içerde. içsel

daim/î   : sürekli, sonsuz

daima    : her zaman, sürekli olarak

daire      : çember. bölge. (çalışma yeri)

dalaşma: kavga

dar         : ölçüleri/genişliği (veya zamanı) yetersiz olma (durumu)

darbe     : vuruş, çarpış. bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme. birini kötü duruma düşüren,   sarsan olay

dâva      : sava, sav. hak arama

debdebe: görkem, gösteriş, şatafat, ihtişam

deha       : zekanın, kişiliğin erişebileceği en yüksek aşama

delege    : kendisine yetki verilen kimse, elçi

delil       : kanıt, tanıt

demarche:(fransızca) yürüyüş, gidiş. yol, yöntem, tutum. gelişme biçimi. başvurma

demode : modası geçmiş olan

derece   : basamak, kerte. derece. rütbe sırası. değer, miktar

derman : çare, ilaç. güç, kuvvet

deruhte : üstlenme. sorumluluğu benimseme

derviş    : bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı olan. alçak gönüllü ve her şeyi hoş gören. yoksulluğu, çilekeşliği benimseyen

deva       : ilaç, çare

devir      : zaman, çağ (dönümü)

devletçilik: bir ulusun yönetim ve ekonomik işlevlerinin devletçe birleşik bir yönetim altında birleştirilmesi siyaseti

devre     : çevrim. yıl/yıllardan oluşan zaman süresi, dönem

dibace   : başlangıç, giriş, önsöz

dikta      : körü körüne uyulması gereken buyruk (yönetimi)

diktatör: bütün siyasi yetkileri zorla kendinde toplayan kimse. zorba

diplomat: ülkesini temsille görevli

dirâyet  : akıl, zeka. yetenek

direktif : yönerge

dirim     : yaşam. yaşama gücü

dirlik     : yaşayış, yaşam, sağlık, varlık, geçim. huzur, erinç..

diyalog : karşılıklı konuşma. eserlerde iki veya daha çok kimsenin konuşması. konuşmaya dayalı yazılı eser

diyanet  : din kurallarına tam bağlı olma durumu. din, dinle ilgili işler

diyâr     : memleket, ülke. (yöre)

dogma   : doğruluğu sınanmaksızın veya gözetilmeksizin kesin olarak benimsenen bir öğreti  ya da ideolojinin temeli yapılan sav, inak

doktrin  : öğreti

doktriner: öğretiye bağlı olan

donanma: deniz kuvvetleri, savaş gemileri

döviz     : ülkeler arası ödeme yapmakta kullanılan para. yabancı para

düşkün  : bir şeye aşırı ilgili, çok bağlı. eski değer ve onurunu yitirmiş. yaşlılık, sakatlık nedeniyle güçten düşmüş

düyûn    : borçlar

düyunû umûmiyye: genel borçlar (kamu/devlet borçları)

 

 

ebedi      : sonsuz, ölümsüz

ecdad/t  : dedeler, atalar

eda         : davranış, tavır. naz, işve. anlatış yolu

edebiyat: yazın

efkâr     : düşünceler, fikirler

efkârı umumîye: kamu oyu

ehemmiyet: önem, değerlilik

ehliyet   : yeterlik, yeterliklilik

ekalliyet: azınlık

ekselâns: bakan ve büyükelçiden başlayarak cumhurbaşkanlığına kadar yükselen ve yüksek makam sahibi yabancılara verilen onur ünvanı

ekseri    : en çok, çoğunlukla

ekseriyet: çoğunluk/la, çok defa

elim       : acı çekme (durumu)

emanet  : inam. inanıp (bir şeyi) bırakmak

emel       : gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek

emniyet : güvenlik

emperyalist: emperyalizm yanlısı olan

emperyalizm: bir devletin egemenlik ve kontrol alanını ulusal sınırlarının ötesine yayarak başka devlet veya devletleri siyasi ve ekonomik egemenlik altına almaya dayalı yayılmacılık.

emrivâki: oldu bitti (yaratma)

emsâl     : benzerler. yaşıt, eş, denk. örnek

encümen : meclis, komisyon

endişe    : düşünce. tasa, kaygı, kuşku, korku

endüstri: sanayi

entelektüel: aydın

enteresan: ilgi çekici, ilgi

enternasyonal: uluslararası

enterne  : göz altında (olan)

envanter: bir ticari kuruluşun para, mal vd. varlıklarıyla borç ve alacak durularını nicelik ve değerleriyle ayrıntılı olarak gösterme ve bu durumu gösteren çizelge

erat        : erden başçavuşa kadar askerlere verilen genel ad

erkân     : bir topluluğun önde gelenleri. başkanlar. general- amiral rütbesindeki askerler. yol, yöntem. temalar, esaslar

erkânı harbiye: askerlik öğretimi görmüş subaylar grubu. (genel kurmay kısaltması olarak da kullanılmaktadır.)

erkânı harp: kurmay, kurmay (subay)

esas        : ana, öge, temel. doğru biçim. temel alınan, başlıca, asal

esef        : acınma, yerinme, üzülme

esna       : an

esnaf      : el zanaatları veya küçük ticaretle geçinenlere verilen genel ad. başlıca kaygısı mesleğini yozlaştırarak çok para kazanmak olan kimse

evham   : kuruntu. korku ve yanlıştan meydana gelen kuruntu

evlât      : çocuk. soy, döl

evvel/â  : birinci, ilk. önce. ilkin

ezâ         : incinme, incitme, can yakma durumu

eziyyet  : incinme, incitme, can yakma durumu

 

 

faâl        : etkin, aktif

facia      : çok üzüntü veren, acıklı olay, afet

faide/fayda: yarar, kazanç

fakir      : yoksul

faraziye: varsayım

fârik/a  : benzerlerden ayırt edici durum veya öge

farz/etmek: bir sonuç elde etmek için olasılıklı veya gerçek olarak kabul edilen bir tahminde bulunma. sayma, tutma. bir hususu bir dava veya konuya esas tutma. (farzedelim ki, diyelim ki, tutalım ki, ola ki)

fasıl       : bölüm, kısım, devre. belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum ya da olay

fayda     : yarar, kâr

feda/kâr: bir amaç uğruna bir değer ya da varlıktan vazgeçme, uğruna verme. gözden çıkarma. özverili

federal  : federasyon durumunda birleşmiş olan

federalizm: birçok devletin özel kanunlara ve bağımsızlığa sahip olarak yasama ve yürütme yetkilerinin çoğunu ortak bir federal idareye delege ettikleri ve tek bir devlet durumunda birleşmeleri yöntemi

federasyon: birkaç ülkenin egemenlik ve yetkilerinin büyük bölümünü tek bir devlet durumuna gelmek için yaptıkları ortaklığa devrettikleri topluluk biçimi/devletler birliği. birleşik birçok kuruluştan oluşan (mesleki vb.) birlik

federatif: federalizme bağlı veya uygun olan

felah      : başlangıç

felâket   : büyük dert, bela

fen          : fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad

fena       : iyi nitelikte olmayan, kötü. üzücü. istenilen ve gereken nitelikte olmayan. hoşa gitmeyen, rahatsız edici. çok, fazla, aşırı biçimde

fenni      : fen bilimlerinden elde edilen bilimsel verileri iş ve yapım alanında uygulama, teknik. bilimsel bilgi

feragat  : vazgeçme. tokgözlülük

ferah     : bol, geniş, rahat. sıkıntısız, tasasız, sevinçli olma durumu. gönül açıklığı

ferd/t     : birey

ferman : yazılı padişah buyruğu

feryad/t: haykırış, çığlık

fes          : şapka yerine kullanılan tepeden püsküllü silindir biçiminde başlık

fesât       : bozukluk karışıklık çıkarma, ara bozuculuk

fesih       : bozma, hükümsüz kılma, kaldırma

fetva      : şeriat esaslı yazılı yönerge

fevkalâde: alışılmış olandan ayrı, olağanüstü

feyiz      : verimlilik, gürlük, ongunluk

feyz        : bolluk. bağış. olgunlaşma

fırka      : grup. parti. asker tümeni

fiat         : paha, değer, eder, parasal karşılık. bir değer ile para birimi arasındaki ilişki

fiil          : iş, davranış. olumlu veya olumsuz olarak zaman kavramı taşıyan veya zaman kavramı ile birlikte şahıs kavramı veren sözcük

fiilen      : gerçekten, yaparak, çalışarak

fiilî         : edimli, eylemli, pratik olarak

fikir       : düşünce

fitne       : geçimsizlik, karışıklık, kargaşa (çıkarıcılık)

forum    : dinleyicilerin de söz alabildikleri belli bir konu üzerinde düzenlenen toplantı. tartışma alanı

fuzulî     : yersiz, gereksiz

 

 

gaflet     : habersizlik, boş bulunma. dalgınlık

gaile      : sıkıntı, dert, keder, üzüntü

galebe   : yenme, yengi, üstün gelme

galibiyet: yenme, üstün gelme

ganimet: savaşta karşı taraftan ele geçirilenler. raslantısal kazanç veya olanak

garaz/garez: hedef, amaç, niyet. güdülen kötülük yapma isteği. kötü niyet

garbî/yye: batı ile ilgili. avrupa’ya mensup. aşağı mısır’ın alt kısmı

garp âlemi: batı dünyası

garp       : batı

gaye       : erek, amaç

gayret   : çaba

gayretkeş: çalışkan. yan tutan, kayıran

gazî        : gazâ eden, ordunun başına geçen, savaşan. savaştan sağ ve muzaffer dönen

gerici     : toplumda yeniliklere değer vermeyen, her yönüyle eskiyi özleyen veya eski düzeni  getirmeye çalışan

gıyaben : kendi yokken, ortada olmaksızın. adını, sözünü başkalarından duyarak, görmeden

göçme   : yerleşim amaçlı yer değiştirme. ölmek, yok olmak

göçmen : ülkesinden ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden

grev       : iş bırakımı

grup       : aynı yerde bulunan kimse ve nesneler bütünü, biraradalığı

güdü      : bilinçli ve ya bilinçsiz olarak davranışı doğuran, sürekliliğini sağlayan ve ona yön veren herhangi bir güç, saik. kaynağı duygulanma değil, akıl olan neden. bir  etkinlik veya işin gizil nedeni

günah    : dince suç sayılan iş veya davranış. acımaya yol açacak kötü davranış, yazık.

  sorumluluk

güya      : sözde, sanki

güzeşt    : geçme, geçiş. baştan geçmiş

 

 

hacim    : bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, oylum, cirim

hâcim    : hücum eden, saldıran

had         : sınır. derece. yetki ve değer

hadis      : fıkra, öykü, haber

hâdise    : olay

hafıza    : bellek

hâiz        : malik/sahip. taşıyan

hak/hakk: adalet, adaletin birine ayırdığı, tanıdığı kazanç. dava veya iddiada uygunluk, doğruluk. doğru, gerçek şey. geçmiş, harcanmış. emek. pay. emek karşılığı ücret. temel gerekler, gereksinimler

hakikat : gerçek

hakikî    : gerçek, sahici, asıl/tam

hakim    : (konusunda) bilgili

hâkim    : yargıç

hâkimiyet: egemenlik, egemen olma durumu

hâl          : durum. oluş, bulunuş. şimdiki zaman

hâlâ       : bu zamana kadar. henüz

halef      : sonradan gelen, ardıl

halet      : durum

halife     : müslümanların imamlığı ve şeriatın koruyuculuğunu yapan. hükümdar. osmanlı padişahlarının sanlarından biri. babıâli kalemlerinde  yazman

hâlis       : karışık olmayan, katıksız. temiz, arı. duru. gerçek

hâll/i      : çözme. çözüm, çözümü. açıklama

hamle    : ileri atılma, atılım. saldırış. atak

hanedân: hükümdar ve devlet büyüklerine dayanan soy, büyük aile. belli ve büyük soydan gelen

harab/p : yıkıntı, yıkkın, viran

hararet : ısı. sıcaklık. susama. coşkunluk, ateşlilik

harb/p   : savaş

harbiye nazırı: savunma bakanı

harbiye : savunma, savaş işleri. subay yetiştiren askeri yüksek okul

haricî/hariç: dış

hariciye nazırı: dışişleri bakanı

hariciye vekili: dışişleri bakanı

hariciye: dışa bakan, dışişleri

hasbî      : gönüllü ve karşılıksız yapılan. nedensiz

hased/t  : kıskançlık, çekememezlik, günü

hasıl/a   : meydana gelen. tümü, hepsi, sonuç

hasım    : düşman. karşı taraf

hasmane: düşmanca

hasret    : özlem

hassas    : duygulu, hisli. duyarlı

hat          : çizgi. yazı. ulaşım yollarının aynı yönde olanlarının tümü. izlenen yol, çizgi

hatır      : düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl. gönül, yürek. duyulan saygı, sevgi

hatıra    : zihinde kalan, geçmişe ilişkin şey/ler, anı/lar

hatip      : topluluğa söz söyleyen konuşmacı. etkili, açık, düzgün anlatım yeteneğine sahip olan

hattâ      : ve dahi, bile, bir de vb..

havadis : ilgiyle karşılanan haber, yeni söz

havale   : bir iş veya şeyi başkasına bırakma, üstüne bırakma, aktarma

havsala : zihnin bir şeyi anlama ve kavrama yetisi

havza    : dağ ya da tepelerle sınırlanmış, suları aynı yöne akan bölge

hayal     : zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey. imge. görüntü. belirsiz görüntü..

hayat/iyet: yaşam/sallık

haysiyet: değer, saygınlık, itibar. onur, öz saygı

hazin     : üzüntülü, hüzünlü

hazine   : hazne. değerli şeyler ve onların saklanması. gömülü değerli şeyler. devlet malı ve parası. kaynak

hazm/hazım: sindirme, sindirim. benimsenme

heba       : boş, boşa gitme

hediye   : armağan

helâl      : dinin kurallarına aykırı olmayan, dince yasaklanmamış olan. kurallara, geleneklere uygun

helecan : yürek çarpıntısı, çarpıntı

hemşehri: aynı ilden olan

heves     : istek, eğilim, arzu, şevk

hey’et    : kurul..

hırs        : sonu gelmeyen istek, aşırı tutku

hışım     : öfke, kızgınlık

hicran   : bir yer veya kimseden ayrılma, ayrılık. ayrılığın neden olduğu onulmaz acı

hicv/hiciv: şiir yoluyla alay. şiir yoluyla gülünç duruma düşürme

hiddet    : öfke. keskinlik

hikâye   : bir olayın sözlü ya da yazılı anlatımı. öykü

hil’at      : padişahların gönül almak, ödüllendirmek için giydirdikleri değerli kumaş veya kürkten yapılmış kaftan

hilâfet   : halife hükümdarlığındaki düzen

hile         : aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun. çıkar sağlamak için bir şeye değersiz bir şey katma

hilekâr  : hileci

himaye  : koruma

himmet : çalışma, çabalama. ermiş kimse etkisi

hinterland: iç bölge, ard, arka bölge

his          : duyu, duygu. sezme

hisse       : pay, düşen

hissî       : duyu, duygu ile ilgili, duyusal, duygusal

hitâb/p  : ağızdan veya yazı ile söz söyleme

hitâbe    : düzgün ve coşturucu söz söyleme, söylev

hitâm     : son, bitim. tükenme

hizib/p   : bölük, kısım. bir örgüt veya topluluk içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren, yan tutmaya yönelik küçük topluluk

hudud/t : sınırlar, uçlar, bucaklar

hukuk    : haklar. gerçekler. yasaların tanıdığı haklar. toplumsal yaşamı düzenleyen ve  yaptırımları belirleyen yasaların tümü. tüze. bu yasalar ile ilgili bilim/sel disiplin

hulâsa   : özet. öz. kısacası, sözün kısası

hulûs      : gönül temizliği

hulya     : kuruntu. kurgu. düşünce

hurafe   : dine sonradan girmiş boş inanç

husûmet: düşmanlık. davacılık. karşıtlık. kıskançlık

husûs     : bakım, iş. şekil, yol, konu

hususî    : başlıca, ayrıca, özel

huşu       : alçak gönüllülük. tanrıya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma

hücûm   : saldırı

hükm/hüküm: karar, buyruk

hükûmet: devlet görevlerinde yetkili yürütme organı, bakanlar kurulu

hüküm   : karar

hükümdar: padişah, kral, hakan vb. taht sahibi devlet başkanı

hükümrân: hüküm süren (hükümdar)

hür         : özgür, köle veya esir olmama

hürmet  : saygı

hürriyet: özgürlük

hüsn       : güzellik, iyilik. tamlık olgunluk. düzen, düzgünlük

hüsnü kabul: iyi karşılama, güler yüz gösterme

hüviyyet: öz, nitelik, gerçek, asıl

hüzün    : iç kapanıklığı, gönül üzgünlüğü

 

 

ırgat      : tarım işçisi, rençber. yapı işçisi. gemiler ve yapılarda yatay kollarla ve birkaç kişi tarafından çevrilen bocurgat

ırk          : kök. asıl, damar. kalıtımsal ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insan topluluğu

ıslâh/at  : düzeltme/ler, iyileştirme/ler

ıstırab/ızdırab/p: sıkıntı, büyük üzüntü

 

 

iade        : alınmış bir şeyi geri verme

ibret       : yanlışlardan ve kötülüklerden sakınmayı sağlayan ders çıkarma

ic/ç/timaî: toplumsal

icâb/p    : gerek, gereklilik, ister. olumlama

icabet    : bir çağrıyı yerine getirme, benimseme. gereklilik/ler

icad/t     : yeni bir şey yaratma, bulma. gerçekmiş gibi gösterme çabası

icbâr      : zorlama, zorunda bırakma

icrâ        : yapma, yerine getirme, yürütme. borçlunun yerine getirmediği yükümlülükleri adli kuruluş aracılığıyla yerine getirme işlemlerinin bütünü

icrâât    : yürütme. yapılan işler, çalışma ve uygulamalar

içtihat    : görüş, özel görüş, anlayış, kavrayış. yasada veya örf ve adet hukukunda uygulanacak kuralın bulunmadığı konularda yargıç veya hukukçunun düşüncelerinden doğan sonuç

idâre      : yönetim

idarî      : yönetimle ilgili, yönetsel, yönetimsel

ideal      : ülkü, mefkûre. düşüncenin toplayabileceği üstün nitelikleri kendinde toplayan, ülküsel

idealizm: ülkücülük. bilgide temel olarak düşünceyi alan ve varlığı insan düşüncesinin kurduğunu kabul eden öğretilerin genel adı

idmân    : vücut gücünü artırmak için yapılan sportif etkinlik. herhangi bir durum veya şeye karşı alışkanlık kazanmak için bir şeyi birçok kez yineleme

idrâk     : anlayış, algı. yetişme, erişme. olgunlaşma

ifâ          : ödeme, yerine getirme, yapma, iş görme

ifade      : anlatım. deyiş. dışa vurum

iflâs       : borç ödeyememe sonucu oluşan batık, batkı durumu

ifrad/t   : çok ileri gitme, aşırılığa varma, vardırma

iftira      : kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma

iğ            : pamuk, yün gibi maddeleri eğirmekte kullanılan bir araç

ihdâs      : meydana getirme, oluşturma. kurma

ihlâl       : bozma, zarar verme

ihmâl     : gereken ilgiyi göstermeme, savsaklama

ihrâz      : kazanma, elde etme, erişme

ihtilâf    : ayrılık, uyuşmama, çelişki, anlaşmazlık (durumu)

ihtilâl    : devrim

ihtilât    : karışma, karışmak. karşılaşıp görüşme

ihtimâl  : olasılık, olabilirlik. belki, ola ki (olasılığı)

ihtirâs   : aşırı güçlü istek. tutku

ihtirâz/î: sakınma, çekinme. korkma (ile ilgili)

ihtisâs    : duyma, duygu, duygulanma. uzmanlık

ihtivâ     : içine alma, içinde bulundurma, içerme

ihtiyâr   : seçme, kendi isteğiyle davranma

ihtiyât   : ileriyi veya kimi olasılıkları düşünerek ölçülü davranma, sakınma. yedekte tutma

ihtiyatî  : önlemli düşünce, önlemli davranma. yargılama öncesi alınan önlem(ler)

ikamet   : bir yerde oturma, eğleşme

ikbal      : baht açıklığı veya yüksek bir makam ve duruma erişmiş olma. istek arzu

ikmâl     : kemale erdirme, tamamlama, bitirme, eksiğini giderme

iktidâr   : güç, erk. bir işi başarma yetisi. devlet yönetimini elinde bulundurma ve  gücünü kullanma yetkisi

iktisâd   : ekonomi. aşırı davranmama, tutma, tutam. biriktirme, artırma, esirgeme

iktisadî nizam: ekonomik düzen

iktisadî  : ekonomik olan, ekonomik tutum, ekonomi ile ilgili

ilâ           : ...ye, ...ye kadar, ...dek, ...değin

ilân        : duyurma, yayma

ilâ–nihaye: sonsuza kadar

ilga        : kaldırma, bozma, hükümsüz bırakma

ilham     : esin, esinlenmek

ilim        : bilim

ilm         : bilgi. bilim

ilmî        : bilimsel

iltifât     : yüzünü çevirerek bakma. güleryüz gösterme, ilgilenme, övgü

iltihâk   : katılma, karışma

iltizam  : kendi için gerekli sayma. taraf tutma, kayırma, bir tarafı tutma. devlet gelirlerinden birinin toplanmasını üstlenme

ilzâm     : yanıt veremez duruma getirme. susturma

imâ        : dolaylı, üstü kapalı anlatım. imleme, anıştırma

imân      : dinin ortaya koyduğu dogmalara inanma, dini inanç. güçlü inanç duygusu

imâr      : bayındır duruma getirme, geliştirme

imkân    : olabilirlik, olanak

imparatorluk: çeşitli ulusları egemenliği altında toplayan devlet yönetim biçimi

imtihân : sınav

imtinâ   : kaçınma, sakınma, çekinme

imtiyâz : ayrıcalık. bir işi özel izinle ayrıcalıklı olarak verme

inan       : inanma durumu, eylemi

inha       : resmi bir göreve atama veya bir üst aşama için yazılan yazı

inhisâr  : tekel. tek başına sahip olma (tekelcilik). bir işi yalnızca bir kişi veya kuruluşa verme

inkılâb/p: değişim, dönüşüm (devrim)

inkıtâ     : kesilme, arası kesilme. bitme

inkişâf   : açılma, gelişim. açığa çıkma. açınım

insâf      : merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet

inşirah  : iç/gönül açılması, ferahlık

intac      : sonuçlandırma, sona erdirme, bitirme

intibâ     : izlenim. basılmış yayınlanmış olma. zihinde iz bırakma

intihâb/p: seçim, seçme, seçilme. en güzel

intikâl   : yer değiştirme, aktarım

intikam : öc alma

intizam : düzenli, düzgün olma

inzibât   : yolunda olma. güvenliğin sağlanması, yolunda olması. sağlamlaşma. sıkı düzen.  orduda düzeni sağlamak için görevlendirilen er

iptidaî   : ilkel

irade      : istem, istenç. buyruk

irca’       : geri çevirme, geri döndürme. indirgeme

irtibât    : ilişki, bağlanış, bağlantı

irtica     : geri dönme, gericilik

isâbet     : hedefe varma, hedefi vurma/tutturma. güzel rastlantı

iskân      : sakin kılma, oturtma, ev sahibi etme. yerleştirme

isnad/t   : iddia, birisine bir şey yükleme. iftira etmek

ispad/t   : kanıt(lama), kanıt yoluyla doğruyu ortaya çıkarma/gösterme

israf       : gereksiz harcama, savurma

isti’mâl : kullanma

istical    : acele etme, ivedilik

istid’â    : dilekçe, arzuhal, yalvararak isteme

istidâ     : el uzatma. birinin yanına bakılmak üzere bir şey bırakma

istidâd   : doğrulma. alışma

istidâd   : yatkınlık, eğilimlilik, yetenek. akılcılık, anlayışlılık

istifâde  : yararlanma, yararlanarak öğrenme

istihfaf  : küçümseme, hor görme, hafifseme

istihsâl  : çıkarma, elde etme. üretim, elde edilen şeyler, ürünler

istikamet: doğruluk, doğru hareket. doğrultu, yön

istikbâl  : gelecek zaman. birini karşılama, birine karşı çıkma

istiklâl   : bağımsız/lık

istikrah : istemeyerek zorla yapma. tiksinme, iğrenme

istikrâr : yerleşme, durulma, kararlılık durumu. yineletme

istikrâz : borçlanma. faizle para alma

istilâ      : (zor yoluyla) ele geçirme. yayılma, kaplama

istinad/t: dayanma. güvenme. kanıt olarak sunulan şey hakkında kanı oluşturma

istinâden: dayanarak, dayanılarak, güvenerek

istirahat: dinlenme, rahat etme

istirham: yalvarma, merhamet dileme, rica etme

istismar: işletme, yararlanma, sömürü

istisna    : ayırma, ayrı tutma. ayrıksı

işgal       : bir yeri ele geçirme. (bir kimseyi) işten alı koyma, engelleme, oyalama. uğraştırma

iştigal    : uğraşma, uğraşı, ilgilenme, meşgul olma

iştirak   : paydaşlık, katılım

itâad/t   : boyun eğme, dinleme. emre göre davranma

ithal/ât  : içine alma. başka ülkelerden mal/ürün getirme dış alım

ithâm     : suçlama, hata, kusur yükleme

itibar     : önem verme. saygınlık. onur

itidal      : eşitlik. ortalama. yavaşlık, yumuşaklık. ölçülülük

itilâf      : alışma. uyuşma (anlaşma)

itilâf–name: anlaşma belgesi

itimad/t : dayanma, güvenme. güven

itiyâd/t  : alışma, alışkanlık

ittifak    : uyuşma, bağlaşma

ittihâd/t : bir olma, birleşme, birlik

ittihâm  : suçlandırılmış, suçlu olma

ivedi      : çabuk davranma zorunluluğu, acele. çabuk yapılan

izah        : açık anlatım, açıklama

izzet       : değer. yücelik. güç, kuvvet. saygı, ikram

izzet-i nefs: onur, öz saygı

 

 

 

jandarma: kamu düzenini sağlamakla görevli askeri kuvvet

 

 

 

kabahat: uygunsuz hareket, çirkin, yakışıksız davranış, suç, kusur. hafif ceza gerektiren hafif suç

kabîl      : az önce, biraz önce. soy, tür, sınıf. benimseyen, olan, olabilir. yetişebilir

kabiliyet: yetenek

kabine   : bakanlar kurulu

kabir     : mezar, sin

kabzımal: meyve ve sebze üreticileri ile satıcılar arasında aracılık eden, komisyoncu

kademe : basamak

kader     : alın yazısı. yazgı

kadr/kadir: değer. itibar, onur

kâfi        : yeter/li

kafile     : birlikte yolculuk eden topluluk, grup

kâfir      : tanrı varlığını inkar eden. (müslümanlarca) genellikle hrıstiyanlara verilen ad. acımasız, zalim

kâh         : kimi zaman, bazen

kaide     : temel, esas, yöntem, kural

kaim      : ayakta duran, ayakta bulunan. birinin yerini tutan, yerine geçen.

kalp       : yürek

kâmil     : bütün, tam, eksiksiz. olgun, yetkin, erişkin. bilgisi çok kimse

kâmilen: tam olarak. bütün, büsbütün, toptan

kampanya: politika, ekonomi, kültür gibi alanlarda süreli etkinlik dönemi

kamu     : hep, bütün. bir ülkedeki halkın bütünü

kanaat   : oluşmuş düşünce, kanı. yeter görüp fazlasını istememe

kani       : yargı sahibi olan/olmak. inanmış olma

kanun    : yasa

kanunî   : yasa/lar ile ilgili, yasal

kapitalist: sermayedar, anamalcı

kapitülasyon:doğu ve yakındoğu ülkelerinin tek taraflı olarak avrupa ve amerika’ya tanıdıkları ayrıcalıklar. bir ülkenin kendi aleyhine, o ülkede yabancılara verilen, mali, iktisadi, idari (yargı, yürütmeye ilişkin) ayrıcalık hakları

kapris    : geçici, düşüncesizce, değişen istek

kâr         : – li, –ci, –eden, –edici eklerinin karşılığıdır; adları sıfat yapar (hile –kâr, vb.)

kâr         : iş güç, kazanç, uğraş, sanat. para kazancı, yarar. ürünlerin maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark. işleme, etkileme

karakter: bir nesne ve bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen ana özellik, öz yapı. bireyin düşünüş ve hareketlerinde tutarlı ve sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü

karargâh: bir birlik veya kurumun komutan ile yardımcı şube ve bölümlerinden oluşan kuruluş. ordunun geçici veya uzun süre konakladığı yer. durulan veya kalınan yer

kariyer : meslek. üniversite öğretim üyeliği. diplomatlık

kasaba  : ilçe

kasdî/kasıt: isteyerek yapılan. kurma, niyet

kasmak : kısaltmak. daraltmak. baskısı altında tutmak

kast        : ayrıcalıklar bakımından yukardan aşağı doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, toplumsal sınıf ve katmanların her biri

kat’i       : kesip atan, tereddüde yer bırakmayan kesin/lik

kayd      : şeyleri belirtik olarak yazılı, kayıtlı duruma getirme. sınırlama. belirtme. önem verme, endişe

kayd      : zincir, pranga. bağlayacak şey, bağlanma

kaymakam: ilçenin en büyük yönetim görevlisi. (eskiden askeri rütbe olarak: yarbay)

kaza       : ilçe, kaymakamlık

kaza       : zamanında yapılmayan dini görevin yerine getirilmesi. hukuk devletinin bozulmaması ve korunmasına yönelik devlet faaliyeti. yargı, yargılama işlemi. önlem dahilinde olup gerçekleşebilen olaylar

kazâ      : kadı kararı. kadılık görevi. istek dışı yapılmış kötü iş. yapma, yapılma

kazâî     : kazâ ile ilgili, hüküm, karar vermeye ilişkin

keder     : bulanıklık, acı

kefalet   : birinin borcunu ödememesi, sözünü tutmaması durumunda bütün sorumluluğu üstlenme (kefillik durumu) ve gereğini yerine getirme (ödeme, vb.)

kemâl    : olgunluk, tamlık, eksiksizlik. değer, paha. bilgi, erdem

kerim    : soylu, asil. eli açık, cömert. ululama. tanrının adlarından biri

kervan  : uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası taşıyan yük hayvanı katarı. toplu olarak birbiri ardınca gelen şeyler

keşif       : ortaya çıkarma, açma. var olduğu daha önce bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması. bir olay veya durumun oluş nedenlerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma. bir şeyin olacağını önceden anlama, sezme, tahmin

keyf       : sağlık, afiyet. mizaç. doğa. hoşnutluk. iç açıklığı. neşe. istek, arzu

keyfiyet: nitelik. bir şeyin iyi veya kötü isteğe bağlı olması

kılavuz  : yol gösteren. rehber. yol yöntem gösteren şey

kısır       : üreme imkanı olmayan, döl vermeyen. ürün vermeyen. verimsiz, yararsız, sonuçsuz

kıstas     : ölçüt

kıt           : gereksinime yetmeyecek kadar az. az

kıta        : anakara, büyük kara parçası

kıt'a       : askeri birlik. dörtlük. parça tane

kıyafet  : kılık. resmi giysi. giysi

kıyamet: tek tanrılı dinlerin inanışında dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman. gürültülü karışıklık, gürültü, patırtı

kıyas      : bir tutma, denk sayma. karşılaştırma, oranlama. benzetme yolu, örnekseme

kıymet   : değer. bedel. paha, tutar. onur

kifâyet  : yetişir, yeterli miktarda olma. yeterlik, yeteneklilik

kin          : öc almayı amaçlayan gizli düşmanlık

kisve      : kılık, giysi. özel giysi. bir kimse veya şeyin dış görünümü

klâsik    : eski yunan ve roma çağı dili ve sanatı ile ilgili olan. 17. yüzyıl fransız dili, sanatı ve yazarları ile ilgili olan. üzerinde çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen eser..

koalisyon: çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik

kokteyl  : türlü içkiler karıştırılarak yapılan içki. içkili toplantı

kolordu : değişik sayıda tümen ve süvari destek birliklerinden kurulu büyük birlik (ordu)

kombina: birkaç sanayi kurumunun tek yönetimde birleşmesi

kombinezon: başarmak için alınan önlemler. düzenleme

komisyon: yarkurul, encümen. aracılık yapana bırakılan yüzdelik

komite   : alt kurul, encümen, komisyon

komünist: toplumsal mülkiyetin esas alındığı sınıfsız toplum düzenini savunan

komünizm: toplumsal mülkiyetin esas alındığı sınıfsız toplum düzeni. bu düzenin kurulmasını amaçlayan ekonomik, siyasi, toplumsal öğreti

konfederasyon: devletler birliği. çeşitli ortaklıkların daha çok sendikaların üst birliği, kümeleşmesi

konsorsiyum: uluslararası kuruluşların ve bazı hükümetlerin mali borç ve yardımlarını yürüten organ

kontenjan: bir işin kapsamına girenlerin oluşturduğu topluluk. pay oranı. seçip almakta yararlanılabilecek ölçü, sayı

konvansiyonel: anlaşma ile ilgili, uzlaşma ile ilgili

kooperatif: ortak gereksinimleri elverişli şartlarda karşılamak için kurulan (kâr amacı olmayan) ortaklık. üreticilerin aracılar olmaksızın ürünlerini daha iyi koşullarda pazarlamak  için kurdukları ortaklık

koordine: bağlantı, uyum, eşgüdüm

kordiplomatik: elçi ve elçilik görevlileri topluluğu, elçiler topluluğu

kortej    : bir devlet büyüğünün yanında bulunanlar. bayram,cenaze vb. törenlerde sıralanmış insan topluluğu

kovuşturma: suçlu sanılan biri için yapılan soruşturma ve araştırma, takibat

kozmonot: uzay adamı, astronot

kredi      : borç ödemede güvenilirlik. ödünç mal, para alma verme

kritik     : tehlikeli, endişe veren durum. eleştiri

kriz        : bunalım, buhran, güç dönem

kudret   : güç, erk, erke

kumandan: komutan

kurmay: harp akademileri mezunu subay. kurmaylık yetki ve yeteneği olan (subay)

kurultay: ulusal toplantı, kongre

kusur     : eksiklik, ayıp, sakatlık. suç, ihmal, tedbirsizlik

kuşak     : .. yaklaşık olarak 25-30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği. yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı dönemin şartlarını paylaşmış, benzer görevlerle yükümlü olmuş topluluk

kutsal    : güçlü dini saygı uyandıran veya uyandırması gereken. tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen. bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen. tanrıya adanmış olan, tanrısal olan

kuvâ/kuvvâ: kuvvetler, güçler

kuvâ–yi inzibatiye: inzibat, düzeni sağlamakla görevli askeri güçler

kuvâ–yi milliye: ulusal kuvvetler, güçler

kuvve    : kuvvet, güç

kuvvet   : fiziksel güç, takat

külfet     : sıkıntılı zorluk. büyük masraf

küstah   : sıra, saygı tanımadan davranan

kütle      : büyük parça, küme, yığın

 

 

laboratuvar: bilimsel, teknik çalışmalar için gerekli araç ve gereçlerin bulunduğu yer

lafz/lafız: söz

lağv       : kaldırma

lâik        : din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan

lâyık      : hak kazanmış. değimli, yaraşık

lâzım     : gerek, gerekli

lehine    : tarafında, yanında

levha     : (...) manzara, görünüş

liberalizm: kamu, devlet güdümünü dışlayan ve ekonomik süreçlerin piyasa serbestliğince belirlenmesini savunan akım

lokal      : belli bir yerle, bölgeyle ilgili, yerel, mahalli, mevziî. sınırlı bir yerle ilgili olan. bir  dernek veya kuruluşun üyelerinin buluşmaları için ayrılmış yer, dernek evi.  müzikli eğlencelerin yapıldığı yer

lokavt    : işverenin işçileri topluca işten uzaklaştırma veya çıkarma kararı

lûtf         : hoşluk, güzellik iyilik

lûtfen     : hoşlukla, tatlılıkla.. lütfen

lûtfetmek: vermek, ihsan etmek, bağışlamak

lûtf–kâr: iyilik sever

lüzûm    : bir şeye yarama, gerek. gereklik. Sayma

 

 

 

ma’, maa: ile, beraber, birlikte

ma’rûzât: makam ve yaş bakımından küçükten büyüğe bildirilen, sunulan bilgi, sunuş

maa–mâ–fîh: bununla beraber, böyle iken, böyle ise de

maarif  : bilgi ve kültür. öğretim ve eğitim sistemi. milli eğitim bakanlığı ya da müdürlüğü

mâ–ba’d: sonu, sonrası, sonraki, altta

mâddî/ maddiye: dokunma, görme, işitme, tatma ile duyulan şeyler. madde ile ilgili, maddesel

mağdûr : gadre, haksızlığa uğramış, kıygın

mağfiret: af, bağışlama

mağlûbiyet: yenilme, yenilgi

mahall  : yer, yöre, mevki. (yer, yeri, gerek/gereği)

mahallî idare: yerel yönetim

mahallî : yerel, yöresel

mahallinde: yerinde. olduğu, oluştuğu yerde

maharet: yetenek, uzluk, ustalık

mahdut: çevrilmiş, sınırlanmış

mahfil   : toplantı yeri, toplanmış kimseler

mahfûz : saklanmış, korunmuş, gözetilmiş. (alçalmış)

mâhir    : maharetli, becerikli

mahiyet: öz, iç yüzü, içerik. nitelik

mahkûm: mahkemece hüküm giymiş, hükümlü. birinin hükmü altında bulunan. katlanma  zorunluluğu olan

mahrem: gizli olan

mahrûm/iyet: yoksun/luk, istek ve dileğini elde edemeyen

mahsul  : ürün. verim

mahsus  : özgü. ayrılmış. özel olarak, bilerek isteyerek

mahv/etmek: yok etme

mahzun : üzgün, üzüntülü

mahzur/iyet: sakınca, yasak, zarar, engellilik (durumu)

makam : mevki, konum, kat. memurluk yeri

makamât: makamlar. meclisler, topluluklar, kalabalıklar

makbul : benimsenen, beğenilen

maksad/t: amaç, gaye, erek

mâkul    : akla uygun, akıllıca. söylenilmiş, denilmiş, söylenilen (söz)

malî       : mal ve para ile ilgili, parasal– maliye, devlet gelir ve giderleri ile ilgili

mâlik     : sahip, iye

maliye   : kamu gelir ve gider işlem kurallarının bütünü. devlet gelir ve giderlerini yürüten kuruluş

malûl     : sakat

malûm  : bilinen, belli

malûmat: bilgi, biliş, bilinen şeyler

mamûr/e: bayındır, bakımlı, güzel, insan bulunan (yer)

manâ     : anlam. iç, içyüz. akla yakın neden. düş

manen   : iç varlık bakımından,manevi

manevî  : anlama ve duyulara ait. soyut. tinsel

manevra: bir alet veya makine ya da aracın işleyişini düzenleme, yönetme işi. hareket, gidiş geliş. askeri birlikleri savaşa hazırlamak amacıyla yapılan geniş ölçekli savaş denemesi.  istenilen amaca ulaymak için tutulması gereken yol

mâni      : önleyen, engel

manzara: görünüm. görünümü dikkat çeken her şey ve yer

marifet : ustalık, hüner, bilme, biliş. araç, aracı. hoşa gitmeyen hareket

masraf  : harcanana para, gider. bir şeyin yapımında kullanılan gereç, harç

masûm  : suçsuz, temiz

masûn/iyet: korunan, korunmuş (olma durumu)

matbaa : basımevi

matem   : yas (tutma)

mazbata: tutanak. kararname

mazeret: istenmeyen duruma yol açan kaçınılmaz neden. özür, bahane

mazhariyet: erişme, elde etme, ergi

mazi      : geçmiş, geçmiş zaman

mazur   : mazereti, nedeni, özürü olan, mazeretli

me’mûr : emir almış olan. devlet/kamu hizmetinde çalışan görevli

meâl      : meydana gelen şey, sonuç. anlam, kavram, olgu

meb’ûs  : milletvekili

mebus’ân: milletvekilleri

mecazî  : bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz

mecbûr/iyet: zor, zorluk. zorla bir işe girişmiş. bağlı, düşkün. yükümlü/lük, zorunlu/luk

mecmû/ mecmûa: toplanmış, bir araya getirilmiş, top, tüm. (koleksiyon), seçme  yazılardan oluşan kitap, dergi

mecz/etme: birleştirme, sentezleme

meçhul  : bilinmeyen. edilgen

medenî/yet: uygar/lık

mefhûm: olgu, kavram

mekanizma: karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ veya parçalar birleşimi, sistem, düzenek. organların işleyiş biçimi. ateşli silahların işlemesini sağlayan mekanik  bölüm. oluş, ortaya çıkış, işleyiş

mekteb/p: yazı yazılacak yer. okul

melik     : padişah, hükümdar, hakan

men        : bırakmama, durdurma. yasak

menfaat: yarar, çıkar

menfi     : olumsuz. olumsuz bakan

mensûb/p: bir şeye, kimseye vb. ilgisi, ilişkisi bulunan

mer’î/yyet: uyulan, saygı gösterilen, gözetilen. yürürlükte, geçerli olan

merâsim: tören

merhale: derece, basamak, aşama, evre

merhamet: bir canlının karşılaştığı kötü durumdan duyulan üzüntü, acıma

mes’ul/iyet: sorulmuş, kendisinden sorulmuş. sorum/luluk

mesaj     : devlet yöneticileri arasındaki yazılı veya sözlü bildiri, ileti akışı. ileti

mesel     : örnek, benzer. dokunaklı ve anlamlı söz. terbiye ve ahlaka yararlı olan anlatı

meselâ   : örneğin, şunun gibi, söz gelişi

mesele   : sorun. problem. güç iş

mesken  : konut, oturulacak yer

meslek   : sürekli uğraş. çığır, okul, ekol

mesned/t: dayanak, dayanılan şey. makam, rütbe, derece. orun

meşgul  : bir işle uğraşan, iş görmekte olan. çalışır, kullanılır durumda olan, dolu. uğraştırmak. oyalamak

meşrû/iyet: kamu vicdanınca doğru, benimsenmiş olma

meşrû’   : kamu vicdanınca doğru olan

metânet : metin olma, dayanma, dayanıklılık, sağlamlık

metod    : yöntem

mevcut : var olan, hazır bulunan

mevdu   : emanet edilmiş, verilmiş, bırakılmış

mevkii   : yer, konum. izleme veya yolculuk yerinin konum, konfor derecesi

mevlâ    : efendi, sahip, malik. tanrı

mevzu/u: konu

mevzuat: yürürlükteki yasa, tüzük, yönetmelik vb.nin bütünü

mevzu–i bahs: konu edilmiş, sözü edilen/edilmiş

meyus    : üzgün, umutsuz, karamsar

mezhep : bir dinin görüş, anlayış ve yorum ayrılıklarından kaynaklanan kollarından her biri

meziyet: ayırıcı nitelik, yetenek

mezûn/iyet: izin almış, izinli. bitirerek diploma almış olmak. bir iş için verilen yetki

mihenk  : denek taşı. birinin değerini, ahlakını anlamaya yarayan ölçüt

mihnet   : zahmet, eziyet. gam, sıkıntı, dert. bela, musibet

mihver  : eksen. bir konunun odak noktası

milis      : savaş sırasında orduya yardımcı olarak toplanan halk gücü. bazı ülkelerde sivillerden oluşan yardımcı güvenlik gücü

militan  : bir düşüncenin başarı kazanması için savaşan, mücadele eden. bir örgütün etkin üyesi

millet     : ulus. gerekli benzer ve ortak özellikleri bulunan (ulusal) topluluk

millî       : ulus ile ilgili, ulusa ait, ulusa özgü, ulusal

milliye  : ulusa özgü olma durumu. ulusallık

milliyet : ulusa özgü olma durumu. ulusallık

milliyetçi: ulusçu, ulusalcı

milliyetperver: ulus sever, ulusçu

minnet/dâr: iyiliğe karşı gönül/teşekkür borcu (olma/sayma durumu)

mîr-alây: alay beyi, albay

miras     : ölen bir yakından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt. kalıtım yoluyla gelen özellik

misafir  : konuk. gözün saydam tabakasında oluşan beyaz leke

misâk    : sözleşme, antlaşma, bağlaşma. ant, yemin

misâk–ı millî: ulusal ant

misâl     : örnek. masal. düş. benzer, andırır

misil/misli: eş, benzer. miktar. kat, yinelenen bir sayının toplamı

miting   : gösteri amacıyla veya bir şeye dikkat çekmek için genelde açık yerlerde yapılan toplantı

mizaç    : huy, doğa, yapı

montaj  : kurgu. parçaları takıp birleştirme

mozole  : büyük, gösterişli gömüt, anıtkabir

muâhede: anlaşma/antlaşma

muâheze: azarlama, paylama, çıkışma, darılma. eleştiri

muâmele: davranma, davranış. yol, iz. resmi kurumlardaki kayıt, vb. işlemler

muârız  : karşı koyan, karşı çıkan

muayyen: tayin edilmiş, belirlenmiş, belli. kararlaştırılan

muazzam: çok büyük, iri, kocaman

mûcib/e : gereken, gerektiren. neden, neden olan

mugalata: yanıltma, yanıltıcı söz söyleme

muğber: gücenik, küskün

muğlâk : kapalı, belirsiz

muhabbet: sevgi, dostluk, yarenlik (gösteren)

muhâberât: iletişim, haberleşmeler

muhâbere: haberleşme, yazışma

muhâbir: haberci, haber veren, bir yerden gazeteye haber gönderen

muhâfaza: koruma, saklama, kayırma

muhafazakâr: tutucu, değişiklik istemeyen

muhâkeme: yargılama, yargılanma. karar verebilmek için zihinde inceleme,. usa vurma

muhakkak: doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş

muhâlefet: bir görüş veya tutuma karşı olma. uygunsuzluk, aykırılık, karşıtlık

muhâlif : bir tutum, görüş ya da eyleme karşı olan. aykırılık eden, uymayan

muhârebe: savaşma, vuruşma

muhârip: savaşan, savaşçı. savaş tekniğini iyi bilen

muhâsebe: hesaplaşma, karşılıklı hesap görme. hesap işleri. hesapların tümü. saymanlık

muhatab/p: kendine söz söylenilen, konuşulan kimse

muhavere: (karşılıklı) konuşma

muhib/p: seven, sevgi besleyen, sevinen, dost

muhît     : çevre, yöre

muhtaç  : ihtiyaç duyan, yoksul

muhtâr/muhtâre: seçilmiş, seçkin. yönetimi kendinde olan. özerk

muhtâriyet: kendi kendini yönetme. özerklik (ayrıca bkz. özerklik)

muhtelit: karışık, karma

muhtemel: olasılık dahilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olası..

muhterem: saygı değer

muhtevâ: içteki şey, içerik

muhtıra: anımsatma, uyarma amaçlı yazı

mukabele: karşılık, karşılama. karşılık verme. karşılaştırma

mukabil: karşı karşıya gelen, karşısında bulunan. karşılık olarak yapılan. karşılığında

mukadder: takdir olunmuş, değeri bilinmiş. yazgı, yazgı ile ilgili olan

mukadderât: yazgı

mukaddes: kutsal, temiz, takdis edilmiş

mukaddesat: kutsal sayılan her türlü inanç ve davranışlar

mukaddim/e: sunan. öne, ileriye geçen, önde giden. ön söz. başlangıç

mukavemet: karşı durma, karşı koyma, direniş

mukayese: karşılaştırma, kıyaslama, ölçme, ölçü

muktedir: gücü yeten, erkli

munhasır/an: her tarafı kuşatılmış, çevrili. yalnızca bir şey veya kimseye özgü olan. özel ve belli olarak. yalnızca. başkalarının dahil olmadığı

muntazam: sıralanmış, düzgün, düzenli

murahhas: izinli, yetkili. delege

murakabe: denetleme, denetim

murat/d: istek, dilek. amaç

musallat: bıktırıcı ilgi. sataşma, ilişme

musîbet: ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey. uğursuz

mutabakat: uygunluk, uyuşma, anlaşma

mutâbık: birbirine uyan, uyuşan, anlaşan

mutedil : aşırıya kaçmayan, ılımlı, itidalli. uygun, biçimli

muvâcahe: yüzleşme, yüzyüze gelme. karşı, ön

muvaffak: başarmış, başarılı

muvâfık: uygun, yerinde

muvakkat: sürekli olmayan, geçici. eğreti

muvâsala/t: gidip gelme olanağı. ulaşım. erişim. varma

muvâzene: denk olma. gelir – gider uyumu. kıyas, ölçü. denge

muzaffer: üstün. başarmış, elde etmiş

muzip    : şaka etmekten hoşlanan, takılgan

muztarib/p: sıkıntı içinde bulunan, rahatsız

mübâdele: değişim, değiş–tokuş

mübalâğa: büyütme, abartma, abartı

mübarek: verimli, bereketli. kutlu, uğurlu, kutsal. çok saygı duyulan

mücahit: savaşan, uğraşan, savaşçı

mücehhez: hazırlanmış, gerekli şeyleri tamamlanmış

mücerret: soyut. yalnız, bekar. yalın. yalnız, ancak

müdâfaa: savunma

müdâhale: karışma, araya girme, el katma, sokulma

müddet  : süre, zaman

müessese: kuruluş, kurum

müessif : üzücü, acı veren, eseflendiren. hoşa gitmeyen kötü olay, durum

müessir : etki yapan, etkili. içe işleyen, dokunaklı

müeyyide: yaptırım

müezzin: namaz zamanlarını bildirmek için ezan okuyan din görevlisi

müfettiş: bir kuruluştaki işleri denetleyen, denetçi

mühim  : önemli

mükâfat: ödül

mükellef/iyet: yükümlü. kaçınılamayacak yüküm/lülük. vergi ödeme yükümlülüğü

mükemmel: eksiksiz, tam, yetkin

mülâhaza: dikkatle bakma, irdeleme. düşünce, düşünme

mülâkat: kavuşma, buluşma, birleşme. görüşme. söyleşi

mülhem: ilham, esin olunmuş

mülkiye: ülke yönetimine ilişkin asker kesimi dışında kalan kamu görevlileri

mümkün: olabilir, olası

münâkaşa: tartışma

münâsebet/dâr: ilgi, ilişki. ilgili, ilişkili

münâsib/p: uygun, yerinde. beğenilen, hoşa giden

münazara: bir konu üzerinde belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan tartışma

müncer : bir yana doğru çekilip, sürüklenen

münferid/t: tek, ayrı, kendi başına olan

münhasır: ayrılmış, özgü

münhasıran: yalnız, özellikle

mürâcaat: başvuru, danışma, yardım isteme

mürai    : iki yüzlü

müreffeh: gönençli. geçim koşulları sağlanmış, rahata kavuşmuş

mürteci : yeni düzene karşı direnen gerici

müsâade: izin. elverişli, uygun olma durumu

müsâdeme: silahlı çarpışma, çatışma. uğraşma

müsâdeme: silahlı çarpışma, çatışma. uğraşma

müsâid/t: uygun, elverişli

müsamaha: hoşgörü, tolerans

müsâvi : eşit

müsped/t: kanıtlanmış. olumlu

müsta’cel/iyet: acele, ivedi/lik

müstahak: hak etmiş, kazanmış, layık

müstahsil: istihsal eden, yetiştiren, üretici

müstakil: bağımsız

müstenid/t: dayanan, yaslanan. dayanarak, yaslanarak

müsterih: kaygıdan arınmışlık, rahat olma

müstesna: başkalarına benzemeyen, kural dışı. üstün

müsteşâr: danışılan. bakanlıklarda bakandan sonra gelen yönetici

müşâhade: görme, gözlem

müşavir: danışman

müşkül/ât: güç, zor, çetin. engel/ler, güçlük/ler, zorluk/lar

müşterek: ortak, birlikte

mütalâa: iyice düşünme, değerlendirme

mütareke: ateşkes, bırakışma (silah kullanma bırakışması)

müteaddid/t: çok, birçok

müteassıb/p: bağnaz. kendi din ve gelenekleri dışındakilere düşman olup hiçbir yenilik kabul etmeyen

mütecaviz: saldırgan, saldırıcı

müteessir: üzülme, üzgün olma

mütefekkir: düşünüş

mütehassıs: uzman

mütemâdi/yen: sürekli, aralıksız

müteşekkil: teşekkül etmiş, şekillenmiş. oluşmuş, kurulmuş

müteşekkir: teşekkür eden, teşekkür borcu olan

mütevazı: alçak gönüllü

müteveccih: karar vermiş, yapmaya yönelmiş

mütevellî: birinin yerine geçen. bir vakfın yönetimi kendisine verilmiş olan

mütevellid/t: doğmuş, dünyaya gelmiş. oluşmuş

müttefik: bağlaşık

müvezzi: dağıtıcı

müzâkere: konuşma, görüşme, danışma

müzmin: uzun süreli, süreğen, kronik

 

 

naçiz      : değersiz, önemsiz, çok küçük

nadir     : seyrek, az bulunur

naib       : tahtta hükümdar olmadığı zaman ya da hükümdarın çocukluğu sırasında devleti  yöneten

nâil        : ele geçiren, ele geçirmiş, erişmiş, kazanmış, ulaşmış

nam       : ad. ün, lakap

namına : adına

namzed/t: aday

nasib/p  : paya düşen bölüm. elde edebildiği şey. kısmet, talih

nasyonal: ulusa özgü, ulusal

nasyonalist: ulusçuluk (milliyetçilik) yanlısı

naz         : kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış, cilve. isteksiz gibi görünerek  yalvartmak amacıyla yapılan davranış. şımarıklık

nazar     : bakma, göz atma. düşünce, görüş. zarar verici bakış

nazaran: göre, oranla, kıyasla

nazarî   : kuram, kuramsal, teorik (bakış, yaklaşım..)

nazariye: bilimsel görüşler, kuram

nâzım    : düzenleyen, düzene koyan.. kafiyeli söz dizisi, manzume

nefaset  : değerlilik. beğenilir olma

nefer      : bir tek kişi. rütbesiz asker, er. insan sayısı bildiren sözler için kullanılır

nefs/nefis: öz varlık, kişilik. beslenme gereksinimlerinin bütünü

nesil       : göbek, kuşak

nesne     : belli bir ağırlığı ve hacmi, rengi, maddesi olan her türlü cansız varlık, şey, obje. öznenin dışında kalan her konu, obje. geçişli fiili bütünleyen yalın veya belirtme durumunda bulunan tümleç

neşir      : yayma, dağıtma, yayım

neşriyât: yayın

netice     : sonuç

nevi        : çeşit, cins, tür. sınıf

nevî        : yenilik

nezaket : saygılı ve ince davranma. önemli olma, dikkatli davranmayı gerektirme.

nezâret  : bakma, gözetme. denetim, kontrol. bakanlık. görü. gözaltı, gözetim

nifak      : anlaşmazlık, ara bozma, ayırma

nihaî      : son, en son, sonal

nihâyet  : son, sonunda, en sonunda

nimet     : iyilik, lütuf, ihsan

nisab/p  : yeter sayı

nisb/p/et: oran. bağıntı, ilgi. kasıtlı üzücü davranış

nisb/p/î  : göreli, bağıntılı

nitekim : gerçekten, nasıl ki..

niyabet  : naiplik

niyaz     : yalvarma, yakarma

niyet      : önceden isteyip, düşünme

nizâm    : düzen

noksan  : eksik, eksitlik, kusur

nokta–i nazar: görüş, bakım (ilgili noktaya bakma, ilgili noktaya ilişkin görüş.. görüşten hareketle)

nota       : bir devletin başka bir devlete verdiği bildiri(m)

nur         : aydınlık, ışık, parıltı. ilahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık

nurcu     : nurcu inanış ve tarikatına bağlı olan

nutuk     : söylev

nüfuz     : içine geçme, işleme. sözü geçme, sözü dinlenme

nükleer : atom çekirdeği ile ilgili, çekirdeksel (enerji)

nüsha     : birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri

 

 

objektif : nesnel

onmak   : daha iyi bir duruma girmek. eksiği kalmayıp gönül rahatlığına ulaşmak, mutlu olmak. hastalıktan dertten kurtulmak

oratoryo: solo sesler, koro ve orkestra için yazılmış, oyun öğesi bulunmayan, kutsal nitelikte müzik eseri

ordugâh: ordunun konakladığı yer

ortakçı  : başkasının toprağında çalışarak ürününe ortak olan

otorite/r: yetke, sulta, velayet /kullanan

Ö

 

öz           : benlik. bir şeyin temel ögesi, kendi/si

özerk     : ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme yetkisi olma durumu. bir devletin sınırları içinde yer alan bir ya da birkaç bölgenin idari yönden belirlenmiş bazı alanlarda serbest olması

 

 

paha      : eder, değer, fiyat

pakt       : antlaşma (bir antlaşma ile oluşan bağlaşık, birlik)

pâre       : parça. sayı, bölük

parlâmento: yasama, devlet bütçesi oluşturma, hükümeti denetleme görevleri olan ve halk oyu ile belirli bir süre için seçilen meclis/ler

parlâmentarizm: yürütme organının seçimle kurulmuş yasama organlarına karşı sorumlu olduğu politik düzen

partizan: partici. düşmanlarına karşı mücadele verirken silâhlı harekete katılan

paşa       : osmanlı’da yüksek sivil memurlar ile albaydan üst rütbede bulunan subaylara verilen san

pây–ı taht: başkent

pek         : sert, katı. sağlam, dayanıklı. gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok

penah    : sığınma, sığınılacak yer

perçin    : birden çok levhayı birbirine bağlamak için geçirilen çivinin ezilerek baş durumuna getirilen ucu

perde     : görüşü, ışığı veya bir şeyi gizlemek için gerilen örtü. üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey. iki yeri birbirinden ayıran bölme. doğruyu görmeye engel olan şey. katarakt, aksu, akbasma. sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri. müzikte seslerin kalınlık veya incelik derecesi. utanma duygusu

pervasız: çekinmez, sakınmaz, korkusuz

perver   : “besleyen, besleyici, yetiştiren, eğiten” anlamlarıyla bileşik sözcükler yaratmada kullanılır  (nizamperver, vd.)

peydah  : belli, açık. ortaya çıkmak, oluşmak

peyk       : bir başkasına bağımlılığı olan (uydu)

piyasa   : pazar. alışveriş fiyatı, geçerli fiyat. arz ve talebin karşılaştığı alan. üretimin bir plana bağlı olmaksızın yapıldığı, fiyatının arz ve talebe göre belirlendiği ekonomi

polemik: siyasi, bilimsel, yazınsal konularda sert tartışma

pragma/tik:doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yalnızca hareketlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendirme

pratik    : teoriye dayanmayan, davranış ve uygulama ile ilgili olan, kılgılı, uygulamalı. kolaylıkla uygulanabilir, kullanışlı. bir şeyi yapma yöntemi, biçimi. sanat, bilim dalı veya  teorinin kurallarının uygulanışı

prensip  : ilke, umde

program: dizge, yapılması gereken iş/işlemler bütünü

propaganda: bir düşünceyi yayma ve benimsetmek için söz veya yazılı araçlarla yapılan etkinlik

prosedür: izlenen yol ve yöntem

protesto: bir şeyi haksız, yersiz, gereksiz bularak karşı çıkma, benimsememe. borcun ödenmemesi durumunda özel bir biçime bağlı ve belli hukuki sonuçlar doğuran bildirim

protokol: bir toplantı, oturum vb sonunda imzalanan belge. diplomatlar arası anlaşma tutanağı. devlet içi ve devletler arası ilişki, tören vb. durumlarda uygulanan kurallar

 

 

radikal  : köklü, kesin, kökten/ci

rağbet   : istek, arzu

rahmet  : suç bağışlama, merhamet etme. yağmur

raptetmek/olmak: birşeyi bir yere tutturmak, iliştirmek; bağlanmak, tutmak, tutunmak

rast        : doğru, tesadüf. hedefi bulma, vurma. umulmadığı halde karşılaşmak, tesadüf etmek. düşünmediği veya düşünülmediği halde payına düşmek. bulmak, kollamak, seçmek. başarılı kılmak

razı        : benimseme, isteme

reaksiyon: tepki. tepkime

red         : yadsıma. benimsememe

refah     : bolluk, varlık, rahatlık, gönenç

refakat  : eşlik, arkadaşlık, yoldaşlık (etme/yapma)

refika    : eş – kadın eş

reform  : iyileştirme, düzeltme/ler

reis         : başkan

reisicumhur: cumhurbaşkanı

rejim     : yönetme, düzenleme biçimi, düzen. devlet yönetme biçimi

rekabet : aynı amacı güdenler arasındaki çekişme yarışma

rekor     : sporda erişilmemiş derecelerin en üstünü. daha önce elde edilmemiş olan sonucu aşan yeni sonuç

resepsiyon: kabul, kabul etme. resmi ziyafet. bir kuruluşta müşteri ile ilgili büro ve büroda çalışanların tümü

resmî     : devlete ait, devlet ile ilgili

resul      : haberci. kitaplı peygamber

revâ       : layık, uygun. yaraşır, yakışır. isteği yerine

revizyon: yeniden gözden geçirme, düzeltme, inceleme, kontrol etme

rey         : görme, görüş. (oy)

rıza        : razı olma, istek. onay

rızk        : yiyecek, içecek şey, azık. tanrının herkese verdiğine inanılan nimet

riâyet    : uyma. saygı, itibar etme, ağırlama

ricâl       : erkekler, yaya olanlar. mevki sahibi kimseler

rivâyet  : söylenti. hikaye edilen, anlatılan bir haber, söz veya olay

riyazi    : matematik, geometri ile ilgili olan

rönesans: 14.yüzyıldan başlayarak italya ve daha sonra avrupa’da ortaçağdan sonra hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan klasik ilkçağ klasik kültür ve sanatına dayanarak gelişen ve yeniçağın açılmasına neden olan tüm tarihsel, bilimsel, sanatsal, düşünsel gelişmeler (bilim, düşünüş ve sanat akımı)

ruh/î/ye : tin. ruhla ilgili, ruhca, ruhsal. tinsel

rüşt        : erginlik

 

 

saâdet    : mutluluk, ongunluk

sâbit       : yerinden oynamayan, yer değiştirmeyen, durağan. hep aynı kalan. gerçekliği tesbit edilmiş, kanıtlanmış

sadâkat: bağlılık, güçlü dostluk

sâde       : yalın, gösterişsiz

sâdık      : doğru, gerçek. dostluk, bağlılık. dostluğu ve bağlılığı içten olan

sadrazam: osmanlı’da başbakan

safa/hât: evre/ler

safha     : evre

saha       : alan

sâir        : harekette olan, yürüyen. başka, öteki, diğer

salâh      : iyilik. barış. düzelme

salâhiyyet: yetki, bir şeyi yapmaya hakkı olma. bir davaya bakabilme

salim     : esen, sağlam

saltanat : bir ülkede hükümdar, padişah, sultan egemenliği. bolluk, zenginlik, gösterişli yaşayış. kişiler üzerindeki egemenlik

sarf        : harcama, masraf etme, gider. tüketme, kullanma. çevirme, döndürme. değişme. dilbilgisi, gramer

sarf–ı nazar: sayılmasa da, vazgeçilse de. vazgeçme

sarih      : açık, kolay anlaşılır. (açıkça, açık, meydanda olarak)

sathi       : dış yüzeyle ilgili. yüzeysel. üstünkörü

savsaklama: umursamama, baştan savma, işi geciktirme

sebat      : kararlılık

sebep     : neden

sefaret   : elçilik

sefer      : yolculuk. genellikle yurt dışına yapılan askeri harekât, savaşa gitme

seferber: savaşa hazırlanmış veya girmiş (askeri birlik)

seferberlik: silahlı kuvvetleri savaşa hazır duruma getiren ülke ekonomisi ve yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü. bu durumun ilan edildiği veya savaşın sürdüğü dönem

sefir       : büyükelçi

sekte      : durma, kesintiye uğrama. bozukluk. inme, felç

sektör    : bölüm, kesim

selâmet : esen, esenlik

selâmlık: saray, köşk veya konaklarda erkeklerin bulunduğu ve erkek konukların alındığı bölümü. osmanlı padişahları cuma namazı için camiye giden tören

semere  : ürün

sempati : doğal ve içgüdüsel eğilim, sevgi ve yakınlık duyma

sempatizan: üyesi olmadığı halde bir partinin, bir topluluğun görüşlerin benimseyen veya bir görüş, bir öğreti, bir akımı tutan, duygudaş

senato    : yaş, eğitim vd. ölçütlere göre seçilmiş parlamento üyelerinden oluşan meclis

sene        : yıl

sened/t   : dayanılacak şey. belgit. tapu. güçlü kanıt olabilecek söz

sentetik : birleşim yolu ile elde edilen, birleşimli

ser-güzeşt: serüven, baştan gelip geçen şey

sermaye: ana mal, kapital. varlık

servet    : varlık, zenginlik, mal–mülk varlıkları

seviye    : düzey

sevk       : gönderme, aktarım

sevk’ü idâre: yönetim

sevk–i tabiî: içgüdü

seyahat : gezi

seyir      : gidiş, yürüyüş, ilerleyiş. yola çıkma. eğlenmek için bakmak

seyr        :yürüyüş, gitme, hareket. yolculuk. gezi. eğlenmek üzere bakma. uzaktan bakıp karışmama. gezilecek, görülecek şey

sıfat       : toplumsal konum ve özelliğin nitelenmesi. yüz, giysi ve dış görünüm

sıhhat    : sağlık

sıhhî       : sağlıklı, sağlıkla ilgili

sınaî       : sanayi, sanayi ile ilgili

sınıf       : üretim süreci ve üretim ilişkileri içindeki konum, üretimden alınan pay ve  üretim araçlarının mülkiyetine sahiplik koşullarına göre bir toplumdaki aynı veya benzer çıkarlara ve ekonomik– toplumsal koşullara sahip büyük toplumsal grup, gruplar. önem ve niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden  her biri. ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği

silâhşör : silah kullanan kimse, savaşçı

sine        : göğüs. gönül. yürek. bağır, iç

sirayet   : geçme, bulaşma. yayılma, dağılma

siyâset   : seyislik. at yönetme, at işleriyle uğraşma. ülke yönetimi. politika. kurnazca iş veya hareket

siyâsî     : politikaya ilişkin olan. politik. politikacı

siyâsî/yye: siyasete, politikaya ilişkin olan. politik. politikacı

slogan   : kısa ve çarpıcı propaganda sözü

sorum    : sorumluluk

sosyal    : toplumsal

sosyalist: toplumcu, toplumcu ideolojiyi savunan

sosyalizm: toplumculuk. toplumsal mülkiyetin esas alındığı düzen ve ona ilişkin öğreti

spekülasyon: kurgu. vurgun, vurgunculuk

strateji  : belirlenmiş amaca ulaşmak için izlenen yol. politik, ekonomik, toplumsal, psikolojik vb. etmenleri bütünlüklü olarak ele alan uzun verimli çizgi, yaklaşım, dizge

sû’          : kötü/lük, fena/lık

suâl        : soru

sû–i istimal: kötüye kullanma

sû–i kasd/t: gizli hazırlıkla cana kıymaya hazırlanma

sulh muahedeleri: barış antlaşmaları

sulh        : barış

sultan    : müslüman, özellikle sünni hükümdarların kullandıkları san. padişah

sun’î       : yapma, yapay, takma. yapmacık/eğreti

sûret      : görünüş, biçim. yazı-resim kopyası. yüz, çehre

sükûnet: dinginlik, hareketsizlik, sakinlik

sükût      : susma, söz söylememe

sür’at : hız, çabukluk

süvari    : atlı. atlı asker

 

 

şahaser : üstün ve kalıcı nitelikte olan yapıt, başyapıt

şahit       : tanık

şahsen   : kendi (kendim, kendin). bizzat

şahsî : kişiye ait, kişisel

şahsiyet: kişilik

şamandıra: halkalarına tekne bağlamak için limanda demirlenmiş, içi boş, her yanı kapalı fıçı. denizde yol göstermeye, bir tehlike veya geçiş yolunu haber vermeye yarayan yüzer cisim

şan         : ün, san, şöhret. gösteriş/lilik

şark       : doğu

şart        : koşul

şayan     : uygun, yaraşır, değer, layık

şayet      : olasılık derecesi daha az olmak üzere, eğer

şayia      : yayılmış haber, yaygın söylenti

şef          : yetki ve sorumluluğu olan, yönetici. önder, lider. baş

şefkat    : acıyarak ve koruyarak sevme, sevecenlik

şehit       : din uğrunda ölen. savaşta ölen

şeh-zâde: hükümdar oğlu, prens

şekil/şekli/î: biçim. tutum, yol, tarz. oluş biçimi. toplumsal bir bütünün örgütleniş biçimi. olma biçimi.. şekilce, biçim  ile ilgili, (biçimsel)

şeref      : kişisel değer, onur

şeriat     : dini temellere dayalı islam yasaları, islam hukuku

şerik      : ortak

şevk       : istek, heves. sevinç, neşe

şevket    : büyüklük, ululuk, heybetlilik

şeyh–ül–islâm: şeyhislam (islam şeyhi –sadrazamdan sonra en yüksek konumdaki kişi)

şiddet     : bir gücün yoğunluk derecesi, sertlik kullanımı

şikâyet  : hoşnutsuzluk belirtme, yakınma

şimal     : kuzey

şimendifer: demiryolu

şuur       : anlama, anlayış, bilinç

şükran   : teşekkür etme, iyilik bilme, gönül borcu

şümûl    : içine alma(ruhsal olarak), kaplama. ait olma. anlamlar arasında bir anlamı daha olma. kaplam

 

 

tâ            : kadar, dek

ta’lîk      : asma, asılma. bir şeye bağlı gösterme. geciktirme, askıda bırakma bir zamana bırakma

ta’vîz     : ödün, bedel verme, karşılık olarak bir şey verme, verilme. bir cismin başkası yerine geçmesi

ta’yîn     : ayırma, belli etme. belirleme, kararlaştırma. memurluğa koyma, atama. tayın, asker ekmeği. erzak

taahhüd/t: üzerine alma. yapılması için söz verme. resmi sözleşme

taarruz : saldırı

taasub/p: bağnazlık. birine taraflı olma. başka dinden olanlara düşmanlık

tabaka   : kat, katman. grup

tâbi’       : birinin ardı sıra giden, ona uyan. boyun eğen, bağlı kalan, emir altında bulunan

tabiat     : doğa. doğa, huy, mizaç

tabiî       : doğada olan, doğal. olağan, her zamanki

tâbir      : deyiş, anlatım

tabur     : dört bölükten kurulan askeri birlik

tabya     : ayrı olarak yapılmış ve silahlarla güçlendirilmiş savunma yeri

tâdil/ât: değişiklik/ler

tafsil/ât : ayrıntılı anlatım, açıklama/lar

tahakkuk: gerçekleşme

tahakküm: baskı, zorbalık, hükmetme

tahammül: dayanma, katlanma

tahkik/at: soruşturma

tahlil      : çözümleme, analiz

tahmin  : yaklaşık olarak değerlendirme, oranlama

tahrib/at: yıkıp bozma, kırıp dökme

tahrik    : hareket ettirme, kışkırtma, ayaklandırma

tahsil     : öğrenim

tahsis/at: özel olarak ayrılmış para, ödenek

taht        : hükümdar koltuğu. hükümdarlık makamı

takat      : güç, derman

takdim  : sunma, sunuş. tanıtma, tanıştırma

takdir    : beğenip belirtme

takibat  : arkasına düşme/ler, sürekli takip etme

takriben: aşağı yukarı, yaklaşık olarak

takrîr    : yerleştir(il)me. sağlamlaştır(ıl)ma. anlatış, önerge. yazılı bildiri(m).  siyasi nota. tapu işlemi. resmi kurumlardan bâbıâliye gönderilen mühürlü yazı

taksim   : parçalara bölme, bölüştürme

takviye  : destek, sağlamlaştırma, pekiştirme

talân      : yağma, çapul

talebe    : öğrenci

talep      : istek

tâlî         : sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. ikinci derecede olan, ikincil

talîk       : güleryüzlü (adam). düzgün söz söyleyen

talim      : öğretim. yetiştirme. alıştırma. uygulamalı askerlik eğitimi

tanzim   : sıraya koyma, düzenleme

tanzimat: 1839 gülhane hattı hümayunu fermanı ile ilan edilen yönetimi iyileştirme tasarısı ve iyileştirmenin yapıldığı dönem. yönetsel işlerin düzeltilmesi için alınan önlemlerin ve yapılan uygulamaların tamamı

tarife     : fiyat gösteren çizelge

tarikat   : aynı dinin içinde, tasavvufa dayanan ve bazı ilkelerle birbirinden ayrılan, tanrıya ulaşma arzusuyla tutulan yollardan her biri

târiz       : kapalı, dolaylı biçimde söz söyleme

tasa        : kaygı, üzüntülü düşünce durumu

tasallut  : rahatsız edecek tarzda peşini bırakmama (musallat olma). sarkıntılık

tasarruf: bir şeyi istediği gibi kullanma yetkisi. dikkatli kullanım ve tüketim. artırım, biriktirme

tasavvur: göz önüne getirme, hayal etme, zihinde bir biçim kazandırma

tasdik    : doğrulama, gerçeklendirme. onay

tasfiye   : arıtma, ayıklama. kapatma. dışlama. yok etme

tashih    : düzeltme, düzelti

tasnif     : bölümleme, ayırma

tasvîb/p: doğru bulma, uygun görme

tasvir     : tasarlama, bir şeyi anlatma, gözönünde canlandırma, betimleme

tatbik     : yapma, uygulama, pratik

tatbikat: uygulamalar. askeri manevra uygulama/ları

tatbikî   : uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamalı, pratik

tavsiye  : öğüt, salık verme

tayin      : belirleme, kararlaştırma.atama

tayyare : uçak

taziye/t  : başsağlığı dileme

tazmîn/ât: zarar ödemeleri

tebligat : bildirim

tebliğ     : bildiri

tebrik    : kutlama

tec/ç/hiz: gerekli şeylerle donatma, donatım

tecelli    : belirme, görünme, ortaya çıkma

tecrübe  : deneme sınama. deneyim, görgü

tedarik  : bulma, sağlama

tedavül  : (para ve senet için) geçerli olma, sürümde bulunma, geçerlik. mal ya da paranın dolaşımı

tedbir    : önlem

teessür   : üzülme, üzüntü

teessüs   : kurulma, ortaya çıkma

tefeci     : el altından yüksek faizle ödünç para veren kimse, faizci

teferruat: ayrıntı/lar

tefsir      : açıklama. yorum(lama)

tehdîd/t: göz korkutma, gözdağı verme

tehir       : sonraya, geriye bırakma, geciktirme, ertele/n/me

tekâmül: olgunluk, olgunlaşma

tekaüd/t: emekliye ayrılma

tekke      : tarikattan olanların barındıkları ibadet ve tören yaptıkları yer, dergah

teklîf      : öneri, önerme

telâkki   : anlayış, görüş. benimseme, sayma

telâş       : acele (etme)

telîf        : uzlaştırma. barıştırma. (kitap) yazma. yapıtı yapanın haklarının tümü

telkin     : aşılama, zihne sokma. Öğütleme

tema      : öğretici veya edebi bir eserde işlenen düşünce, görüş. herhangi bir sanat eserinde işlenen konu

temas     : değme, dokunma. ilişki kurma. değinme, sözünü etme. bağlantı

temâyül: eğilim

temâyüz: sivrilme, üstün duruma gelme, seçkinleşme

temenni : dilek

temin     : korku giderme, inanç verme. sağlama, elde etme

teminat : garanti, güvence

tenkid/t : eleştiri

tensib/p : uygun görme, yaraştırma

terakkî  : ilerleme, yükselme, gelişme

tercih     : bir şeyi bir başkasına göre üstün ya da önemli sayma, yeğleme

tercüman: çevirmen. başkasının duygu ve düşüncesini anlatma, bu anlatımda yardımcı olma

tereddüt: kararsızlık, duraksama

terim     : bir bilim veya dal ile ilgili özel ve belirli bir kavramı olan söz..

tertib/p  : düzene koyma. hazırlama. hile, düzen, komplo

tesadüf  : rastlantı/sal

tesânüd/t: dayanışma

tesb/p/it : bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirme, yerinden oynamaz duruma getirme bir durumu kuşkuya düşürmeyecek biçimde gösterme, belirleme.saptama

tescîl      : sicile, kütüğe geçirme

tesellî     : avutma, avundurma

tesir       : etki

tesis        : yapma, kurma. kurum, kuruluş

teşebbüs: girişim

teşekkül: varlık ve biçim kazanma. kurulma, kuruluş, örgütlenme

teşhir     : gösterme. sergileme.herkese duyurma, dile düşürme

teşhis     : tanıma, seçme. tanı

teşkil      : oluşum, oluşturma

teşkilât  : örgüt, kuruluş

teşrif      : onurlandırma

teşvik     : özendirme, destekleme

tetkik     : araştırma, inceleme

tevcih    : belli bir yöne çevirme, yöneltme. (aşama, makam, mevki) verme

teveccüh: bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme, güleryüz gösterme,yakınlık duyma, hoşlanma

tevekkeli: (olumsuz fiillerle) boşuna, boş yere, nedensiz, rastgele

tevekkül: herşeyi tanrıya bırakma, yazgıya boyun eğme

tevessül: başlama, girişme. sarılma, inanma. neden tutma

tevil       : sözü çevirme, söze başka anlam verme

tevkif     : durdurma, durdurulma. alıkoyma. mevkuf (tutuklu) halinde bekletme

teyid/t    : doğrulama, gerçekleme, bir bilgiyi doğrulayarak güçlendirme

tez          : çabuk olan, hızlı

tez          : sav

tezâhür : oluşma, belirme, görünme. belirti. birbirine yardım etme

tezâhürât: yardımlar. gösteri, toplu gösteri

tılsım     : doğa üstü şeyler yapabileceğine inanılan güç. büyülü şey, muska. çare, önlem, güç

timsal    : sembol, örnek, simge

totaliter: hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, yetkilerin bir elde veya küçük bir yönetici grubun elinde toplandığı demokratik olmayan düzen

trajedi   : konusunu efsanelerden veya tarihi olaylardan alan, acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür  tiyatro eseri, ağlatı

transfer: bir yerden başka bir yere aktarım

tüccar    : ticaret yapan, ticaretle uğraşan

tümen    : büyük küme, yığın. tugayla kolordu arasında yer alan birlik. on bin erden oluşan  askeri güç

 

 

umûmî efkâr: halkın, genelin düşüncesi, düşünceleri. kamuoyu düşünüşü

umûmî  : genel, genele, herkese ilişkin

umûmiyyet: genellik

umûr     : işler, özellikler, maddeler, şeyler

usûl        : yol, yöntem

uz           : iyi güzel. işe yatkın, yetenekli. uygun, elverişli. uzak

 

 

ücra       : çok uçta, kenarda veya uzakta bulunan

ülkü       : amaç edinilen, ulaşılmak istenilen şey, mefkûre, ideal

ültimatom: hiçbir tartışma veya karşı koymaya yer bırakmaksızın bir devletten diğerine tanınan süre kapsamlı

üniter    : birlik, birleşmiş olma durumu. bir kümenin her elemanı veya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, birim

üss          : saldırı için donatılmış yer. esas, asıl, kök, temel

üvey       : yalnız yasaca akraba sayılan, öz olmayan

 

 

va’d/vaad: söz verme, üstlenme. önceden yapacağına ilişkin umut verme

va’de     : bir şey için önceden belirlenen zaman. geciktirmek için belirlenen zaman. ecel. söz verme

vahded/t: yalnızlık, teklik. tanrıya yakınlık, tanrıya ulaşma

vahim    : ağır, korkulu, çok tehlikeli

vaiz        : cami, mescit vb yerlerde kuran’dan, hadis kitaplarından örnek getirerek dini öğüt veren kimse

vak’a     : olay

vakıf      : ayakta duran. bilgili, haberli. vakfeden

vâki       : olan, olmuş

vakit      : zaman

vareste  : kurtulmuş, serbest, rahat. ilişiksiz

vârid/t   : gelen, ulaşan erişen. olabilecek olanın akla gelmesi

varidat  : akla gelen, içe doğan düşünce. gelir, gelirler

vasıf      : nitelik

vasıta    : araç

vaz’/vaaz: konma, konulma, koyma (esas, eksen koyma). bırakma. tayin etme. kurma, bulma, yapma. duruş, davranış..

vazife    : görev

vaziyet  : konum. durum

vebal     : günah. manevi sorumluluk

vec/ç/hile: (aynı) nedenle, (bu yüzden)..

vech       : yüz, çehre. üst taraf, düz yüz üslup, tarz, neden..

veche     : yüz. yan taraf, semt

vechi      : yüze ait, yüz ile ilgili

vecîbe    : vacib olan, ödev, borç hükmünde görev

vefa       : sevgide durma, sevgi bağlılığı

vefat      : ölüm

vehim    : kuruntu, yersiz korku. kuşku, tereddüt

vekâlet  : yerine bakma. bakan

vekar/vakar: ağırlık, onurlu olma

vekil      : yerine bakan. bakan

vesika    : belge

vesile     : neden, bahane

vicdan   : kişisel ahlaki değerler üzerine dolaysız yargılama gücü

vilâyet   : il

vuku’/ât: olma, meydana gelme/ler,olaylar

vuku’/u : olma, meydana gelme

vuzuh    : açık olma durumu, açıklık, aydınlık

vücud    : bulunma, var olma, varlık. cisim, gövde, beden

 

 

 

yâd         : yabancı yerler. yabancılar. anma, anımsama

yadigâr : birini veya bir olayı anımsatan nesne (veya kişi)

yafta      : üzerine asıldığı veya yapıştırıldığı şeylerle ilgili bilgi veren yazılı kağıt parçası, etiket

yarıcı    : başkasının toprağını ekerek ürünün yarısını alan

yaver     : yardımcı. devlet ve hükümet başkanlarıyla komutanların yanında bulunan görevli emir subayı

yegâne  : biricik, tek

yekpâre: bir tek parça

yekûn    : sanki yokmuş, hiç yokmuş, hiç olmamış gibi

yekûn    : toplam

 

 

 

zaaf       : düşkünlük, dayanamama

zab/p/t   : sıkı tutma. yönetimi altına alma, kendine mâl etme. silah gücü ile bir yeri alma. anlama, kavrama. kaydetme, özetini yazma

zabıtâ    : kent güvenliğini sağlamakla görevli bulunan yönetim, polis. kural, bağ

zâde       : “çok olsun ve artsın” anlamında iyi dilek sözü

zâde       : evlat, oğul. insaniyetli, doğru adam. “doğmuş, meydana gelmiş” anlamlarıyla birleşik sözcükler oluşturur (perizade, vb.)

zahmet  : sıkıntı, güçlük, yorgunluk, eziyet

zan         : sanma, sanı

zarf        : kap, kılıf. kağıttan kese. metal kap. bir fiil, sıfat veya başka bir zarfın anlamını zaman, yer vb. bakımdan etkileyen belirteç

zarfında: (belirtilen) süre, zaman içinde veya o zaman boyunca

zaruret  : zorunluluklar

zaruri    : zorunlu

zât          : kimse, kişi. kendi, öz

zat–ı âli: büyük kişi

zât–ı devlet/li: devlet büyüğü

zerre      : çok küçük parçacık

zevât      : zat’ın çoğulu. kişiler

zıd/t       : bir şeyin karşılığı, tersi. karşıt.

zihin      : bellek, hafıza. anlayış, kavrayış. bilinç, dimağ

zihniyet : düşünme yolu, düşünüş biçimi

zikr/zikir: anma, söyleme, sözünü etme

zilyet     : sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanan, elinde tutan, eldeci

zira        : çünkü, şundan dolayı..

ziraat    : ekincilik, çiftçilik, tarım işleri

ziraî       : ziraate ait, ziraatle ilgili, tarımsal

ziyade   : çok, daha çok

ziyan     : zarar

zuhûr     : ortaya çıkma, belirme

zûlüm    : kıyım, acımasızlık, haksızlık

 

 



* Bu listede İsmet İnönü’nün yayınlanan başlıca kitaplarına yer verilmiş, çok sayıda bulunan ve tek bir konuşmasının kitapçık/broşür haline getirilmiş basımlarına yer verilmemiştir. Bu liste, başlıca başvuru kaynağı olarak düşünülmüştür. Burada yer verilmeyen kitapçık ve broşürlerin çoğu, bu listedeki kitaplar tarafından içerilmektedir.

[1] Ulus Gazetesi, 01.01.1968

[2] Ulus Gazetesi, 01.01.1968

[3] Ankara Bayram Gazetesi, 02.01.1968

* Makale, İstanbul Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[4] Ulus Gazetesi, 05.01.1968

[5] Ulus Gazetesi, 06.01.1968

[6] Ulus Gazetesi, 08.01.1968

[7] Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul 1968 İl Kongresi Tutanağı; Yayımlayan: Tarhan Erdem; Birinci Baskı: Nisan 1984, sf. 52-54 ... 11.01.1968 ... Tam Metin Ulus Gazetesi, 14.01.1968

[8] Cumhuriyet Gazetesi, 15.01.1968

[9] Ulus Gazetesi, 17.01.1968

[10] Ulus Gazetesi, 21.01.1968

[11] Cumhuriyet Gazetesi, 21.01.1968

[12] Ulus Gazetesi, 22.01.1968

[13] Ulus Gazetesi, 24.01.1968

[14] Ulus Gazetesi, 28.01.1968

[15] Ulus Gazetesi, 29.01.1968

[16] Ulus Gazetesi, 01.02.1968

[17] Ulus Gazetesi, 04.02.1968

[18] Ulus Gazetesi, 05.02.1968

[19] Ulus Gazetesi, 06.02.1968

[20] Ulus Gazetesi, 08.02.1968

[21] Ulus Gazetesi, 07.02.1968

[22] Ulus Gazetesi, 10.02.1968

[23] Ulus Gazetesi, 12.02.1968

[24] Ulus Gazetesi, 12.02.1968

[25] Ulus Gazetesi, 12.02.1968

[26] Ulus Gazetesi, 13.02.1968

[27] Cumhuriyet Gazetesi, 17.02.1968

[28] Ulus Gazetesi, 18.02.1968

[29] Ulus Gazetesi, 18.02.1968

[30] Ulus Gazetesi, 05.03.1968

[31]Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 05.03.1968

[32] Ulus Gazetesi, 05.03.1968

[33] Ulus Gazetesi, 06.03.1968

[34] Ulus Gazetesi, 06.03.1968

[35] Ulus Gazetesi, 07.03.1968

[36] Cumhuriyet ve Ulus Gazeteleri, 07.03.1968

[37] Ulus Gazetesi, 08.03.1968

[38] Ulus Gazetesi, 10.03.1968

[39] Ulus Gazetesi, 10.03.1968

[40]Ulus Gazetesi, 17.03.1968

[41] Ulus Gazetesi, 24.03.1968

[42] Ulus Gazetesi, 25.03.1968

[43] Ulus Gazetesi, 01.04.1968

[44] Ulus Gazetesi, 01.04.1968

[45] Ulus Gazetesi, 02.04.1968

[46] Ulus Gazetesi, 03.04.1968

[47] Cumhuriyet Gazetesi, 05.04.1968

[48] Ulus Gazetesi, 08.04.1968

[49] Ulus Gazetesi, 12.04.1968

[50] Ulus Gazetesi, 13.04.1968

[51] Ulus Gazetesi, 15.04.1968

[52] Ulus Gazetesi, 16.04.1968

[53] Ulus Gazetesi, 18.04.1968

[54] Ulus Gazetesi, 21.04.1968

[55] Ulus Gazetesi, 22.04.1968

[56] Ulus Gazetesi, 03.05.1968

[57] Ulus Gazetesi, 19.05.1968

[58] Ulus Gazetesi, 24.05.1968

[59] Ulus Gazetesi, 25.05.1968

[60] Ulus Gazetesi, 25.05.1968

[61] Ulus Gazetesi, 26.05.1968

[62] Ulus Gazetesi, 27.05.1968

[63] Ulus Gazetesi, 29.05.1968

[64] Ulus Gazetesi, 30.05.1968

[65] Ulus Gazetesi, 31.05.1968

[66] Ulus Gazetesi, 01.06.1968

[67] Ulus Gazetesi, 01.06.1968

[68] Ulus Gazetesi, 03.06.1968

* Makale, Kurtuluş Savaşı Erkânı Harp Miralayı, Eski MSB ve TBMM Başkanı Kâzım Özalp’ın ölümü dolayısıyla Ulus Gazetesi için yazılmıştır.

[69] Ulus Gazetesi, 07.06.1968

[70] Ulus Gazetesi, 19.06.1968

[71] Ulus Gazetesi, 24.06.1968

[72] Ulus Gazetesi, 30.06.1968

[73] Ulus Gazetesi, 01.07.1968

[74] Ulus Gazetesi, 04.07.1968

[75] Ulus Gazetesi, 05.07.1968

[76]Cumhuriyet Gazetesi, 05.07.1968

[77] Ulus Gazetesi, 07.07.1968

[78] Ulus Gazetesi, 07.07.1968

[79] Cumhuriyet Gazetesi, 09.07.1968

[80] Cumhuriyet Gazetesi, 15.07.1968

[81] Ulus Gazetesi, 23.07.1968

[82] Ulus Gazetesi, 24.07.1968

[83] Ulus Gazetesi, 24.07.1968

[84] Cumhuriyet Gazetesi, 29.07.1968

[85] Ulus Gazetesi, 04.08.1968

[86] Ulus Gazetesi, 07.08.1968

[87] Ulus Gazetesi, 30.08.1968

[88] Ulus Gazetesi, 31.08.1968

[89] CHP İstanbul İl Kongresi 1968, Doğruluk Matbaası, 12/13 Ekim 1968, sf. 266-268 ... 03.09.1968 ... Tam Metin Ulus Gazetesi, 04.09.1968

[90] Ulus Gazetesi, 04.09.1968

[91] Ulus Gazetesi, 09.09.1968

[92] CHP İstanbul İl Kongresi 1968, Doğruluk Matbaası, 12/13 Ekim 1968, sf. 262-265 ... 09.09.1968

[93] Ulus Gazetesi, 15.09.1968

[94] Cumhuriyet Gazetesi, 18.09.1968

[95] Ulus Gazetesi, 21.09.1968

[96] Ulus Gazetesi, 21.09.1968

[97] CHP İstanbul İl Kongresi 1968, Doğruluk Matbaası, 12/13 Ekim 1968, sf. 269-273 ... 24.09.1968 ... Tamamlayıcı Kaynak: Ulus Gazetesi, 24.09.1968

[98] CHP İstanbul İl Kongresi 1968, Doğruluk Matbaası, 12/13 Ekim 1968, sf. 48-50 ... 24.09.1968

[99] Ulus Gazetesi, 25.09.1968

[100] Ulus Gazetesi, 25.09.1968

[101] Ulus Gazetesi, 26.09.1968

[102] Ulus Gazetesi, 27.09.1968

[103] Ulus Gazetesi, 30.09.1968

[104] Ulus Gazetesi, 02.10.1968

[105] Ulus Gazetesi, 06.10.1968

[106] Ulus Gazetesi, 07.10.1968

[107] Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 08.10.1968

[108] Ulus Gazetesi, 08.10.1968

[109] Ulus Gazetesi, 11.10.1968

[110] Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul 1968 İl Kongresi Tutanağı; Yayımlayan: Tarhan Erdem; Birinci Baskı: Nisan 1984, sf. 52-54 ... 12.10.1968

[111] Ulus Gazetesi, 13.10.1968

[112] Ulus Gazetesi, 13.10.1968

[113] Ulus Gazetesi, 14.10.1968

[114]Ulus Gazetesi, 15.10.1968

[115] Ulus Gazetesi, 16.10.1968

[116] Ulus Gazetesi, 18.10.1968

[117] Anıtkabir Özel Defteri; Yayın Koordinatörü: Recep Cengiz; Anıtkabir Derneği Ya-yınları, Ankara 2001, Takım: 8563-13-0 ... 18.10.1968

[118] Ulus Gazetesi, 19.10.1968

[119] Ulus Gazetesi, 21.10.1968

[120] Ulus Gazetesi, 21.10.1968

[121] Ulus Gazetesi, 24.10.1968

[122] Ulus Gazetesi, 25.10.1968

[123] Ulus Gazetesi, 29.10.1968

[124] İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Bilgi Yayınevi, Bi-rinci Basım Aralık 1993, sf. 84-88 ... 29.10.1968 ... (Tam Metin) Ulus Gazetesi, 30.10.1968

[125] Ulus Gazetesi, 02.11.1968

[126] Ulus Gazetesi, 04.11.1968

[127] Ulus Gazetesi, 06.11.1968

[128] Cumhuriyet Gazetesi, 07.11.1968

[129] Cumhuriyet Gazetesi, 10.11.1968

*Türk Tarih Kurumu’nun yıllık Atatürk Konferansları’nın, 8 Kasım 1968 tarihli oturu-munda verilen konferans söylevidir.

[130] İsmet İnönü; Devlet Kurucusu Atatürk; Belleten, Türk Tarih Kurumu Yayını, Cilt: XXXIII, 1969, Sayı: 129 ... 08.11.1968

[131] Ulus Gazetesi, 11.11.1968

[132] Ulus Gazetesi, 12.11.1968

[133] Ulus Gazetesi, 12.11.1968

[134] Ulus Gazetesi, 14.11.1968

[135] Ulus Gazetesi, 16.11.1968

[136] Ulus Gazetesi, 16.11.1968

[137] Ulus Gazetesi, 17.11.1968

[138] Ulus Gazetesi, 20.11.1968

[139] Ulus Gazetesi, 21.11.1968

[140] Ulus Gazetesi, 22.11.1968

[141] Ulus Gazetesi, 22.11.1968

[142] Ulus Gazetesi, 24.11.1968

[143] Cumhuriyet Gazetesi, 25.11.1968

[144] Ulus Gazetesi, 30.11.1968

[145] Ulus Gazetesi, 01.12.1968

[146] Ulus Gazetesi, 06.12.1968

[147] Ulus Gazetesi, 13.12.1968

[148] Cumhuriyet Gazetesi, 21.12.1968

[149] Cumhuriyet Gazetesi, 21.12.1968

[150] Bayram Gazetesi 22.12.1968

[151] Ulus Gazetesi, 24.12.1968

[152] Ulus Gazetesi, 24.12.1968

[153] Cumhuriyet Gazetesi, 25.12.1968

[154] Ulus Gazetesi, 28.12.1968

[155] Ulus Gazetesi, 01.01.1969

[156] Ulus Gazetesi, 05.01.1969

[157] Ulus Gazetesi, 05.01.1969

[158] Ulus Gazetesi, 09.01.1969

[159] Ulus Gazetesi, 10.01.1969

[160] Ulus Gazetesi, 11.01.1969

[161] Ulus Gazetesi, 13.01.1969

[162] Ulus Gazetesi, 17.01.1969

[163] Ulus Gazetesi, 22.01.1969

[164] Ulus Gazetesi, 22.01.1969

[165] Ulus Gazetesi, 26.01.1969

[166] Ulus Gazetesi, 30.01.1969

[167] Ulus Gazetesi, 30.01.1969

[168] Ulus Gazetesi, 07.02.1969

[169] Ulus Gazetesi, 08.02.1969

[170] Ulus Gazetesi, 10.02.1969

[171] Ulus Gazetesi, 12.02.1969

[172] Ulus Gazetesi, 15.02.1969

[173] Ulus Gazetesi, 27.02.1969

[174] Anadolu Ajansı Bülteni, Cilt: (1969) 1 ... 28.02.1969

* Makale, İzmir Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[175] Anadolu Ajansı Bülteni, Cilt: (1969) 1 ... 01.03.1969

* Makale, İstanbul Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[176] Anadolu Ajansı Bülteni, Cilt: (1969) 1 ... 01.03.1969

[177] Anadolu Ajansı Bülteni, Cilt: (1969) 1 ... 07.03.1969

[178] Ulus Gazetesi, 13.03.1969

[179] Ulus Gazetesi, 19.03.1969

[180] Ulus Gazetesi, 20.03.1969

[181]Cumhuriyet Gazetesi, 20.03.1969

[182] Ulus Gazetesi, 24.03.1969

[183] Cumhuriyet Gazetesi, 26.03.1969

[184] Ulus Gazetesi, 30.03.1969

[185] Ulus Gazetesi, 30.03.1969

[186] Ulus Gazetesi, 31.03.1969

[187] İVA, Dn: 02435 ... 02.04.1969; Ulus Gazetesi, 07.04.1969

[188] Ulus Gazetesi, 03.04.1969

[189] Ulus Gazetesi, 06.04.1969

[190] Ulus Gazetesi, 11.04.1969

[191] Ulus Gazetesi, 12.04.1969

[192] Ulus Gazetesi, 12.04.1969

[193] Ulus Gazetesi, 22.04.1969

[194] Ulus Gazetesi, 24.04.1969

[195] Ulus Gazetesi, 26.04.1969

[196] Ulus Gazetesi, 28.04.1969

[197] Ulus Gazetesi, 29.04.1969

[198] Ulus Gazetesi, 02.05.1969

[199] Ulus Gazetesi, 02.05.1969

[200] Ulus Gazetesi, 03.05.1969

[201] Ulus Gazetesi, 03.05.1969

[202] Ulus Gazetesi, 03.05.1969

[203] Ulus Gazetesi, 03.05.1969

[204] Ulus Gazetesi, 05.05.1969

[205] Ulus Gazetesi, 05.05.1969

[206] Ulus Gazetesi, 05.05.1969

* Bu söyleşi 1 Mayıs 1969 tarihinde yapılmış, Adalet Gazetesi’nde 9 Mayıs 1969’da yayınlanmıştır.

[207] Turhan Dilligil; Bayar-İnönü Yakınlaşması, Adalet Yayınları, Ankara-1969, sf. 29-31... 09.05.1969

[208] Ulus Gazetesi, 10.05.1969

[209] Ulus Gazetesi, 11.05.1969

[210] Ulus Gazetesi, 11.05.1969

[211] Cumhuriyet Gazetesi, 12.05.1969

[212] Ulus Gazetesi, 12.05.1969

[213] Ulus Gazetesi, 12.05.1969

[214] Ulus Gazetesi, 13.05.1969

[215] Ulus Gazetesi, 13.05.1969

[216] Ulus Gazetesi, 14.05.1969

[217] Ulus Gazetesi, 14.05.1969

[218] Ulus Gazetesi, 14.05.1969

[219] Turhan Dilligil; Bayar-İnönü Yakınlaşması, Adalet Yayınları, Ankara-1969, sf. 61-65 ... 14.05.1969

[220] Ulus Gazetesi, 15.05.1969

[221] Ulus Gazetesi, 15.05.1969

[222] Ulus Gazetesi, 16.05.1969

[223] Ulus Gazetesi, 17.05.1969

[224] Ulus Gazetesi, 18.05.1969

[225] Ulus Gazetesi, 19.05.1969

[226] Cumhuriyet Gazetesi, 19.05.1969

[227] Cumhuriyet Gazetesi, 19.05.1969

[228]Turhan Dilligil; age, sf. 79-82 ... CHP XX. Kurultayı Parti Meclisi Raporu (içinde); CHP, 3 Temmuz 1970, Ulusal Basımevi, Ankara, sf. 123-125 ... 21.05.1969

[229] Ulus Gazetesi, 21.05.1969

[230] Cumhuriyet Gazetesi, 28.05.1969

[231] Ulus Gazetesi, 31.05.1969

[232] Ulus Gazetesi, 13.06.1969

[233] Ulus Gazetesi, 14.06.1969

[234] Ulus Gazetesi, 16.06.1969

[235] Ulus Gazetesi, 18.06.1969

[236] Ulus Gazetesi, 19.06.1969

[237] Ulus Gazetesi, 20.06.1969

[238] Ulus Gazetesi, 23.06.1969

[239]Ulus ve Cumhuriyet Gazeteleri, 25.06.1969

[240] Ulus Gazetesi, 26.06.1969

[241] Ulus Gazetesi, 29.06.1969

[242] Ulus Gazetesi, 29.06.1969

[243] Turhan Dilligil; Bayar-İnönü Yakınlaşması, Adalet Yayınları, Ankara-1969, sf. 107-113 ... Adalet ve Ulus Gazeteleri ... 29.06.1969

[244] Ulus Gazetesi, 30.06.1969

[245] Ulus Gazetesi, 07.07.1969

[246] Ulus Gazetesi, 07.07.1969

[247] Ulus Gazetesi, 25.07.1969

[248] Ulus Gazetesi, 25.07.1969

[249] Ulus Gazetesi, 25.07.1969

[250] Ulus Gazetesi, 26.07.1969

[251] Ulus Gazetesi, 26.07.1969

[252] Ulus Gazetesi, 05.08.1969

[253] Günaydın Gazetesi, 26.08.1969

* Makale, Yeni Gazete’nin “CHP Sayfası” için yazılmıştır.

[254] Yeni Gazete, 26.08.1969

[255] Ulus Gazetesi, 27.08.1969

[256] Ulus Gazetesi, 27.08.1969

[257] Ulus Gazetesi, 09.09.1969

[258] Ulus Gazetesi, 25/26.09.1969

[259] 12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasî Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y), (sf. y.) ... 27.09.1969

[260] 12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasî Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y), (sf. y.) ... 28.09.1969

[261] 12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasî Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y), (sf. y.) ... 29.09.1969

* Önsöz 30.09.1969’da yazılmış, Önsöz’ün yeraldığı kitap ise 1970 yılında Lozan’ın yıldönümünde yayınlanmıştır.

[262] Lozan Konferansı; Tutanaklar-Belgeler; Çeviren Seha L. Meray; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No: 291, Takım: I, Cilt: 1, Kitap: 1, 1970, sf.V-IX ... 30.09.1969

[263] 12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasî Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y), (sf. y.) ... 03.10.1969

[264] Ulus Gazetesi, 08.10.1969

* Gazetedeki bir dizgi yanlışı sonucu mesajın bir bölümü kesilmiştir.

[265] Cumhuriyet Gazetesi, 09.10.1969

[266] Ulus Gazetesi, 10.10.1969

[267] 12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasî Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y), (sf. y.) ... 10.10.1969

[268] 12 Ekim [1969] Milletvekili Seçimleri Münasebetiyle Siyasî Partiler Adına Yapılan Radyo Konuşmaları, (t.y.), (y.y), (sf. y.) ... 11.10.1969

[269] Ulus Gazetesi, 13.10.1969

[270] Ulus Gazetesi, 14.10.1969

[271] İVA, Dn: 00934 ... 14.10.1969

[272] Ulus Gazetesi, 15.10.1969

[273] Ulus Gazetesi, 15.10.1969

[274] Ulus Gazetesi, 20.10.1969

[275] Ulus Gazetesi, 20.10.1969

[276] Ulus Gazetesi, 24.10.1969

[277] Ulus Gazetesi, 24.10.1969

[278] Ulus Gazetesi, 27.10.1969

[279] Ulus Gazetesi, 28.10.1969

[280] Ulus Gazetesi, 29.10.1969

[281] Ulus Gazetesi, 30.10.1969

[282] Ulus Gazetesi, 31.10.1969

[283] Ulus Gazetesi, 31.10.1969

[284] Ulus Gazetesi, 04.11.1969

[285] Ulus Gazetesi, 04.11.1969

[286] Cumhuriyet Gazetesi, 09.11.1969

[287] Ulus Gazetesi, 30.11.1969

[288] Cumhuriyet Gazetesi, 01.12.1969

[289] Ulus Gazetesi, 11.12.1969

*Makale, Bayram Gazetesi için yazılmıştır.

[290] Bayram Gazetesi, 13.12.1969

[291] Ulus Gazetesi, 20.12.1969

[292] Ulus Gazetesi, 23.12.1969

[293] Ulus Gazetesi, 25.12.1969

[294] (Mektubun yazılışı ve yazıldığına ilişkin haber), 29.12.1969 ... (Yayınlanma tarihi) Ulus Gazetesi, 08.01.1970

[295] Ulus Gazetesi, 31.12.1969

[296] Ulus Gazetesi, 05.01.1970

[297] Ulus Gazetesi, 06.01.1970

[298] Ulus Gazetesi, 08.01.1970

[299] Ulus Gazetesi, 13.01.1970

[300] Ulus Gazetesi, 22.01.1970

[301] Ulus Gazetesi, 30.01.1970

[302] Ulus Gazetesi, 02.02.1970

[303] Ulus Gazetesi, 03.02.1970

[304] Ulus Gazetesi, 04.02.1970

[305] Cumhuriyet Gazetesi, 11.02.1970

[306] Ulus Gazetesi, 12.02.1970

[307] Ulus Gazetesi, 17.02.1970

* Makale, Bayram Gazetesi için hazırlanmış ve başyazı olarak yayınlanmıştır.

[308] Bayram Gazetesi, 18.02.1970

[309] Ulus Gazetesi, 25.02.1970

[310] Ulus Gazetesi, 27.02.1970

[311] Hürriyet Gazetesi, 06.03.1970

[312] Ulus Gazetesi, 07.03.1970

[313] Ulus Gazetesi, 08.03.1970

[314] Milliyet Gazetesi, 08.03.1970

* Parantez içindeki açıklamalar, aktarım yapılan kaynakta bulunmaktadır.

[315] İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Bilgi Yayınevi, Bi-rinci Basım Aralık 1993, sf. 84-88 ... 08.03.1970

[316] Ulus Gazetesi, 22.03.1970

[317] Ulus Gazetesi, 23.03.1970

[318] Milliyet Gazetesi, 26.03.1970

[319] Ulus Gazetesi, 02.04.1970

* Bu söyleşide parantez içlerinde yer alan görüşler, İsmet İnönü ile görüşen gençlerin verdiklerini belirttikleri “muhtıra”da yer almaktadır. Metnin akışından anlaşılacağı gibi İsmet İnönü, söz konusu metni okuyarak yorumlamakta ve söyleşi bu eksende yapıl-maktadır.

[320] Ulus Gazetesi, 08.04.1970

[321] Ulus Gazetesi, 10.04.1970

[322] Ulus Gazetesi, 12.04.1970

[323] Ulus Gazetesi, 13.04.1970

[324] Ulus Gazetesi, 14.04.1970

[325] Ulus Gazetesi, 16.04.1970

[326] Ulus Gazetesi, 18.04.1970

[327] Ulus Gazetesi, 18.04.1970

[328] Ulus Gazetesi, 21.04.1970

[329] Ulus Gazetesi, 23.04.1970

[330] İsmet İnönü; Televizyona Anlattıklarım; Hazırlayan: Nazmi Kal; Bilgi Yayınevi, Bi-rinci Basım Aralık 1993, sf. 30-41 ... 28.04.1970 ... Ulus Gazetesi, 29.04.1970

[331] Ulus Gazetesi, 29.04.1970

[332] Ulus Gazetesi, 01.05.1970

[333] Ulus Gazetesi, 03.05.1970

[334] Ulus Gazetesi, 04.05.1970

[335] Ulus Gazetesi, 07/08.05.1970

[336] Ulus Gazetesi, 11.05.1970

[337] Ulus Gazetesi, 11.05.1970

[338] Ulus Gazetesi, 15.05.1970

[339] Ulus Gazetesi, 17.05.1970

[340] Ulus Gazetesi, 28.05.1970

[341] Ulus Gazetesi, 28.05.1970

[342] Cumhuriyet Gazetesi, 30.05.1970

[343] Ulus Gazetesi, 02.06.1970

[344] Ulus Gazetesi, 03.06.1970

[345] Ulus Gazetesi, 14.06.1970

[346] Demokrat İzmir Gazetesi, 21.06.1970

[347] Demokrat İzmir Gazetesi, 22.06.1970

[348] Demokrat İzmir Gazetesi, 23.06.1970

[349] Ulus Gazetesi, 24.06.1970

[350] Ulus Gazetesi, 01.07.1970

[351] Ulus Gazetesi, 02.07.1970

[352] CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün XX. Kurultay Açış Konuşması, CHP Yayını, 1970, Ulus Basımevi ... 04.07.1970

[353] Ulus Gazetesi, 05.07.1970

[354] Cumhuriyet Gazetesi, 06.07.1970

[355] Ulus Gazetesi, 06.07.1970

[356] Ulus Gazetesi, 08.07.1970

[357] Ulus Gazetesi, 12.07.1970

[358] Milliyet Gazetesi, 20.07.1970

[359] Ulus Gazetesi, 23.07.1970