Türkocağı kuruluşları, Halkevlerinin işlevini üstlenemez miydi, neden ayrıca Halkevlerine gereksinim duyuldu, sorusu akla gelebilir. Çok daha önceleri kurulmuş olan bu gençlik örgütünün tüzüğünde gerekli değişiklikleri yaparak, Halkevlerinin işlevini üstlenmesi sağlanamaz mıydı?
Bu sorunun yanıtı, aslında Halkevlerine olan gereksinimin bir başka düzlemde ortaya çıkışının da açıklaması olacaktır.
Türkocaklarının, o dönemde çok farklı bir doğrultu izlemeye başladığı görülüyor. Serbest Fırka’nın kuruluşunu coşkuyla karşılayan ve Akşam gazetesinde “Bu sesi Koruyacaksın” başlığı altında makalesi yayımlanan, Türk-ocağı Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver şunları yazmaktaydı:
Ey Türk münevveri (aydını), ufak ihtirasların,menfaat korkularının kulaklarını tıkamak isteyen gürültüsünün fevkinde (üstünde) sen, vatanından yükselen bu murakabe (denetim) sesini koruyacaksın. Izdırabı meydana çıkaran odur. Tehlikeleri işaret eden odur. Hakimiyeti milliyenin ( ulusal egemenliğin) ilk ve son şartı odur. (3)
Bu sözleriyle Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirmeye çakıştığı devrimlere karşı tavrını sergilerken aynı zamanda Türkocakları’nın siyasete ağırlığını koymasının da ilk adımını atmıştı. Oysa Ocak tüzüğünün 3 ncü maddesi “Ocağın siyasetle uğraşmamasını ve hiçbir ocaklının siyasal örgütlere alet olmamasını” öngörüyordu ve Serbest Fırka kurulalı bir ay olmuştu.
Türkocakları genel başkanı Tanrıöver’in kimi konuşma ve yazılarında, İtalya’daki Mussolini faşizmini övmekte olduğu görülür. Örneğin 12 Haziran 1925 günü İstanbul Muallimler (öğretmenler) Cemiyeti’nin kongresinde şunları söylemişti:
İtalya’ya bakınız. Orada meşruti bir hükümet ve hükümdar var. Fakat İtalyan milletinin iradesini temsil eden o hükümdar değil, bir halk adamı Mussolini’dir. (4)
Birkaç yıl sonra da Türkocakları Ankara merkez binasının açılış konuşmasında bu düşüncesini daha da geliştirecek ve faşizmi şu sözlerle övecektir:
..Faşizm namı altında tanınan milliyetperverlik hareketi, İtalya toprakları üzerinde çok buhranlı (bunalımlı) bir devirden sonra, ağır ve tehlikeli bir mücadele neticesinde muzaffer oldu. Biz bu tarikata, mensup olduğumuz içtimai ve siyasi fikrin bazı noktalarında müşterek olduğumuzu tespit ettik. O hareket, milliyetperverdir. Biz milliyetperveriz. Sınıf mücadelesini memleket için mutlak bir harabiyet (yıkım) meydana getireceğine tam bir kanaatımız vardır. Orada da bu kanaat hakimdir. Faşizm, bir vatan etrafında siyasi ve içtimai ahengi tesis etmeyi düşünür. Bu milliyetçiliğin farikası (göstergesi) milleti hakim ve mahkum sınıflara ayırmak değil, her meslek erbabına umumi bir iş bölümü içinde çalışma hakkını tanımak ve onun yükselmesini temin etmek-tir..Biz faşizmin dünkü galeyanında (coşkusunda), hem mazimizi (geçmişimizi) hemde istikbalimizi (geleceğimizi) görürüz. Faşizm gençliği gibi, milliyetperver Türk gençliği, yarın Türk inkilabını tehdid edecek her hangi bir tehlikeye karşı silahı kapıp müdafaa vaziyetine koşacaktır. (5)
Neden silahla? Türk Yurdu dergisinde yayımlanan makalesinde de şunları yazmaktaydı:
..İtalya’yı yerli bolşevizm hareketinden kurtarmış olan milliyetçi bir hareket vardır. Faşist İtalya’nın timsali olan Duçe’yi, Mussolini’yi tanırsınız. Onun aleyhinde yazılacak tek bir kelime, söylenecek tek bir söz tasavvur edilmesi mümkün olmayan bir şeydir. Böyle küstah bir hareket, faşist gençliğin kahredici darbesini üzerine çeker. (6)
Türkocaklarının Cumhuriyetin ilk yıllarındaki çalışma-ları,Gazi Mustafa Kemal’in beğenisini kazanmıştı. Ne var ki, bu beğeni Serbest Fırkanın kurulması ve Kubilay olayı ile (23 Aralık 1930) düş kırıklığına dönüşmekte gecikmedi. Laik ve halkçı cumhuriyet kavramının, Türkocaklarının elinde gelişemeyeceği kanısı yaygınlaşmaya başlamıştı. Gazi Mustafa Kemal’in tüm ulusalcı ve cumhuriyetçi güçlerin bir çatı altında toplanması tasarımının ne denli gerekli ve gerçekçi olduğu savı haklılık kazanıyordu. O nedenle 24 Mart 1931 günü Türkocaklarının “ilim ve sanat kolu üyesi” Ruşen Eşref (Ünaydın) aracılığıyla aşağıdaki demeci yayımlamaya gereksinim duymuştu:
Bütün miliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır.. Teessüsü (oluşumu) tarihinden beri, ilmi sahada halkçılık ve milliyetçilik akidelerini neşrü tamime (yayıp genelleştirmeye) sadakatla ve imanla çalışan,bu yolda memnuniyeti mucip hizmetler sebk etmiş ( hizmetleri geçmiş) Türkocaklarının aynı esasları siyasi ve tatbiki sahada tahakkuk ettiren Fırkam (Cumhuriyet Halk Fırkası) ile yek vücut olarak çalış-masını münasip (uygun) gördüm. (7)
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bu demecini Ruşen Eşref’e Kubilay olayını haber alır almaz verdiği anlaşılmaktadır. Çünkü hemen ertesi gün, demeç gazetelerde genişliğine yer almış ve Türkocaklarının Halk Fırkasıyla birleşmesi kararı başta Hamdullah Suphi olmak üzere Ocağın kimi üyelerinde büyük üzüntü yaratmıştı. (8) Yıldar sonra DP millet vekili olarak TBMM’nde konuya değine Hamdullah Suphi o olaydan şu sözlerle yakınacaktır:
Talebe Birliği, Muallimler Birliği, Türkocakları, Gazeteciler Cemiyeti vesaire, bir sürü intihar. Bu vakalar yakın tarihimizin çok hazin bir safhasıdır. Sebep, ilan edilmiş sebep, milliyetçi cumhuriyetçi kuvvetlerin bir çatı altında toplanması tezi, şu bütün kuvvetleri bir elde toplamak arzuasudur. Misalleri var:Almanya’da tek parti ve onun emrinde Hitler Yugend teşkilatı. Şefin iradesi mutlaktır. Şef Mussolini’nin partisi emrinde Balilla teşkilatı. İşte misaller,işte sirayet (bulaşım) membaları.. (9)
Bu konuşmasını DP’nin Halkevlerinin kapatılmasına karar verildiği birleşimde yapıyor ve Mustafa Kemal Atatürk’ün aldığı kararı 20 yıl sonra acı bir dille eleştirirken, “intihar ” olarak nitelediği olaya Halkevlerinin uğratılmasını destekliyordu. Oysa 20 yıl önce Mussolini’yi öven kendisiydi.
4 Ağustos 1951 günü CHP genel başkanı İnönü, Hamdullah Suphi’nin eleştirisini şöyle yanıtlamıştıı:
Atatürk, Türkocakları liderlerini topluyor,Ocakların faaliyetleri üzerine saatlerce müzakere cereyan ediyor. Neticede Atatürk ile Türkocakları liderleri, Ocakların faaliyetine son verilmesine karar veriyorlar. Halbuki bu muamele komisyon müzakerelerinde cebir ile mal iktisabı şeklinde tasvir olunmuştur. Elimizdeki kanun teklifinin gerekçesinde de Türkocaklarının devri işi bir gasp muamelesine örnek olarak zikredilmiştir. Cebir ile mal gasbı suretiyle Atatürk’e tevcih edilen (yöneltilen) iftirayı red ediyoruz.
Dip notlar:
3) Kenan Akyüz.Türkocakları,Belleten,1930,s.201.Asıl kaynak
Akşam,11 Eylül 1930.
4) Dağ Yolu.1929:12Haziran 1925 günün İstanbul Muallimlar
Camiyeti kongresinde Tanrıöver’in yaptığı konuşma.
5) Tanrıöver.Türkocakları Merkez Binasının açılış konuşması
1930.
6) Türk Yurdu.1930,sayı 36.
7) Kenan Akyüz.age.
8) Fethi Tevetoğlu..Hamdullah Suphi Tanrıöver,1968,s.203.
9) TBMM.Tutanak Dergisi,Birleşim 109,s.612 (6.8.1951)