Takrir-i Sükûn Kanunu
Cumhuriyetin ilk yıllarında rejimin muhafazası amacıyla hazırlanan Takrir-i Sükûn Kanunu, 4 Mart 1925’te TBMM’de yasalaştı. İki maddeden ibaret olan kanunun birinci maddesi hükümete ve İstiklâl Mahkemeleri’ne geniş ve olağanüstü yetkiler vermekteydi. “İrtica ve isyana ve memleketin sosyal nizamını, huzur, sükûn, emniyet ve asayişini ihlale yol açan bilumum teşkilat, kışkırtma, teşebbüs ve yayını hükümet, cumhurbaşkanının onayı ile resmen ve idareten men etmeye mezundur. İşbu fiillere katılanları İstiklal Mahkemeleri’ne verebilir.”
Bu kanunun çıkarılmasına yol açan süreçte, Kasım 1924 ortalarında “irtica” tehlikesine karşı Başbakan İsmet İnönü sıkıyönetim ilan edilmesini istemiş, ancak Meclis’e bu isteğini kabul ettiremeyince istifa etmişti. Onun yerine gelen Fethi Bey (Okyar), ılımlı kişiliğiyle bilinen bir kişiydi. Ancak 1925 Şubat’ı ortalarında Şeyh Said İsyanı patlak verince, Fethi Bey gerekli kararlılıkla olayın üzerine gitmediği gerekçesiyle görevden el çektirildi ve yeni hükümeti kurmak için İsmet Paşa görevlendirildi.
3 Mart’ta göreve başlayan yeni hükümet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn Kanunu’nu Meclis’ten geçirdi ve biri isyan bölgesinde, öteki “Ankara” adını taşımakla birlikte yurdun geri kalanında çalışmak üzere iki İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı. Bölgeye derhal takviye ordu birlikleri gönderildi ve yapılan planlı askeri harekâtla isyancılar dağıtıldı. Ayaklanmanın elebaşları da yakalanarak İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandı. Suçlu görülenler çeşitli cezalara çarptırıldılar. Yapılan soruşturmada, isyancıların bir kısmının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na mensup oldukları ortaya çıktı. Bunun üzerine ülkenin tek muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 3 Haziran 1925’te kapatıldı.