“Savaş tazminatı” üzerinden Lozan’a saldırıp “İsmet İnönü, Lozan’da milyonlarca altını Yunan’a bağışladı!” demek için ya kara cahil ya da bir Cumhuriyet düşmanı olmak gerekir.
Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yılına geldik. Lozan’ın 2023’te biteceğini sananlar ve Lozan’ın “gizli maddelerinin” açıklanacağını bekleyenler derin bir hayal kırıklığı yaşıyor. Ancak Lozan’da “gizli madde” bulamayanlar, bu sefer de Lozan’ın açık maddelerini çarpıtmaya başladılar. Örneğin son zamanlarda bir Lozan yalanı dolaşıma sokuldu. Buna göre Lozan görüşmelerinde Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemeyi kabul ettiği ancak Türkiye’nin bu tazminattan feragat ettiği, böylece İsmet Paşa’nın Lozan’da Yunanistan’a tonlarca altın bağışladığı iddia ediliyor.
Peki, işin içyüzü ne?
KARŞILIKLI SAVAŞ TAZMİNATI İSTEKLERİ
Lozan’a giden Türk heyetine verilen talimat içerisinde Osmanlı borçlarına bağlı biçimde savaş tazminatından da söz edilmişti. Söz konusu talimatın 10. maddesine göre Osmanlı borçları Yunanistan’dan alınacak tazminatla ödenecekti. (Şimşir, Lozan Günlüğü, s. 67)
Buna karşın, Lozan Konferansı öncesinde İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un hazırladığı muhtıranın 9. maddesine göre Lozan’da Müttefikler (İtilaf Devletleri) de Türkiye’den savaş tazminatı isteyecekti. Buna karşın Türkiye’nin Yunanistan’dan isteyeceği savaş tazminatı ise reddedilecekti. (Şimşir, s. 17)
Lozan Konferansı’nda Üçüncü Komisyon’un 28 Kasım 1922 tarihli oturumunda konuşan İsmet Paşa, Müttefiklerin, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında zorla gerçekleştirdikleri bir işgal için Türkiye’ye bedel ödetmesinin kabul edilemeyeceğini, aksine uğradığı işgaller nedeniyle Türkiye’ye tazminat ödenmesi gerektiğini ileri sürdü. İsmet Paşa sivil zararlarının ise karşılıklı olarak ödenmesini, bunun Türkiye’ye düşen bölümünün de Osmanlı’dan ayrılan devletler arasında paylaştırılmasını istedi. İsmet Paşa, ayrıca Yunan ordusunun İzmir’in işgalinden itibaren yaptığı tüm yıkım, yakma, katliam ve zararların da karşılanması gerektiğini belirtti.
Bunun üzerine Yunan Lider Venizelos söz aldı. Yunan ordusunun geri çekilişi sırasında Sakarya Vadisi ile AfyonkarahisarEskişehir demiryolu arasındaki kasabaların askeri zorunluluklar nedeniyle yakıldığını itiraf etti. Ancak Yunan ordusunun çekilişi sırasında verdiği zarar konusunda henüz resmi bir belge olmadığını söyledi. Venizelos ayrıca 1. Dünya Savaşı’nın başında Türkiye’deki 430 bin Rum’un Yunanistan’a gönderildiği ve Sevr Antlaşması’na kadar bu kişilere kendilerinin baktığını, sonradan sayısı 945 bini bulan yeni göç dalgasının da Yunanistan üzerinde büyük bir yük oluşturduğunu belirterek Türkiye’nin, Yunanistan’dan tazminat isteğinin dikkate alınmamasını istedi. İsmet Paşa, Venizelos’un bu iddialarına yanıt verip tazminat isteğini yeniledi. (Lausanne Konferansı, 1922-1923, C. 2, s. 159-169)
Venizelos ayrıca daha da ileri giderek Türkiye’nin Yunanistan’a “göçmen masrafı” ve “işgal gideri” olarak tazminat ödemesini istedi. Yunanistan’ın Türkiye’den istediği tazminat miktarı 5 milyar altın Frank’ı aşıyordu. (Lausanne Konferansı, 1922-1923,C. 2, s. 187)
Lozan’da Üçüncü Komisyon’un 11 Aralık 1922 tarihli ve 19 Aralık 1922 tarihli oturumlarında Müttefiklerin savaş tazminatları konusunda hazırladıkları tasarı görüşüldü. Tasarının 1. maddesine göre Türkiye, Yunanistan dışındaki Müttefik devletlerin uyruklarına 1 Ağustos 1914 ile bu antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi arasında uğradıkları kayıp ve zararlar için 30 milyon altın Türk Lirası tazminat ödeyecekti. Tasarının 2. maddesine göre Türkiye ve Yunanistan karşılıklı olarak her türlü tazminat talebinden vazgeçecekti.
Bu Müttefik tasarısını kabul etmeyen Türkiye, buna karşı Yunanların Anadolu’daki kasıtlı zararları için tazminat istedi. Türk temsilci Hasan Bey, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Yunanistan’dan 4 milyar altın Frank, diğer bir deyişle 176 milyon Osmanlı Altını istediğini bildirdi. (Lozan’dan Gelen Hasan Bey’in Beyanatı”, Tanin, 28 Aralık 1922, s. 2.) İsmet Paşa da 13 Ocak 1923 oturumunda yaptığı konuşmada “Türkiye’de Yunanların yaptıkları yıkımlara gelince bunlar 4 milyar altın Frank’a yükselmektedir” dedi. İsmet Paşa, “Türk yurdunu yakmış yıkmış bir hükümetin (Yunanların) kendi işgal giderlerinin ödenmesini istemesi, en hafif deyimle pek gariptir” diyerek Yunanistan’ın tazminat isteğini de kesin bir dille reddetti. (Lausanne Konferansı, 1922-1923,C. 2, s.182)
Müttefikler ise Türkiye’den savaş tazminatı almaya kararlıydı. Ancak Türkiye’nin, “işgal giderlerini” ödemeyi kabul etmemesi üzerine Müttefikler, istedikleri tazminatta indirim yaptılar. 27 Ocak 1923 tarihli oturuma sunulan “mali hükümler” tasarısında Müttefikler, Türkiye’den istedikleri tazminatı 30 milyon altın Türk Lirası’ndan 15 milyon altın Türk Lirası’na indirdiler. Fakat Türkiye’nin kararlılığı karşısında 15 milyon liralık tazminatı da 12 milyon liraya indirmek zorunda kaldılar. Türkiye, bunu da kabul etmeyince Müttefikler, 4 Şubat 1923 tarihinde yeni bir teklif sunarak bu 12 milyon liralık tazminattan da vazgeçtiklerini belirttiler. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan arasındaki tazminat sorununun da hükümetler arasında daha sonra yapılacak görüşmelerle çözüme kavuşturulması seçeneği üzerinde anlaşıldı.
Türkiye, Yunanistan’dan savaş tazminatı istemeye devam ederken, Yunanistan, tazminat ödeyecek maddi gücünün olmadığını belirterek “manevi bir özürle” yetinilmesini istedi. Türkiye, tazminat konusunda diretince Yunanistan gerekirse yeniden silaha sarılacağını ima etti ve Yunan heyetinin konferanstan çekileceğini duyurdu. Sonunda sıkışan Yunanistan, Türkiye’nin tazminat ısrarı karşısında Karaağaç’ı Türkiye’ye bırakmaya karar verdi.
Bu süreçte Sir Horace Rumbold, Lord Curzon’a gönderdiği bir telgrafta, Yunan hükümetinin, Türklerin tazminattan vazgeçmeleri halinde Karaağaç’ı ve Meriç ile Arda arasındaki bir toprak parçasını Türkiye’ye bırakmaya karar verdiğini açıkladı. (Şimşir, Lozan Günlüğü, s. 498)
Sonunda Lozan Barış Antlaşması’na göre Müttefikler, Türkiye’den o çok istedikleri savaş tazminatını almayı başaramadılar. Buna karşın Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan tarafına devredilen altın para üzerindeki haklarından, Yunanistan dışındaki Müttefik devletler lehine vazgeçecekti. Benzer şekilde Türkiye, 1914’te İngiltere’nin el koyduğu savaş gemileri için Osmanlı Devleti’nin ödediği paradan vazgeçecekti. (Lozan madde 58.) Yunanistan, Anadolu’ya verdiği zararları onarma yükümlüğünü kabul edecekti. Buna karşı Türkiye de -Yunanistan’ın ödeme güçlüğü nedeniyle- Yunanistan’dan tazminat almaktan vazgeçecekti. (Lozan madde 59.) Böylece Lozan’da tazminatlardan karşılıklı olarak vazgeçilecekti. Ancak Türkiye, Yunanistan’dan istediği tazminattan vazgeçerken Yunanistan da Karaağaç kasabasıyla demiryolu garını ve bunlara bitişik toprak parçalarını Türkiye’ye verecekti.
Ayrıca Türkiye Lozan’da Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da Müttefik uyruklarına verilen zararların Yunanlar tarafından ödenmesini ve Yunanların savaş sırasında el koydukları Türk gemilerini geri vermelerini de sağladı. Bununla birlikte vakıflar ve Müslüman malları konularının Türkiye lehine çözümü de Yunanistan’a kabul ettirildi. (Şimşir, Lozan Telgrafları, 1922-1923, C. II, s. 358-359)
LOZAN’DA KARAAĞAÇ SORUNU
Osmanlı Devleti’nin 1361’de Edirne’yi fethederken ele geçirdiği Karaağaç, 1. Balkan Savaşı yenilgisi sonrası imzalanan 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması’yla Bulgaristan’a bırakıldı. 2. Balkan Savaşı sonunda Bulgaristan’la yapılan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması’yla Edirne ve Karaağaç Osmanlı’ya geçti. 1. Dünya Savaşı sırasında 6 Eylül 1915’te imzalanan bir antlaşmayla Bulgaristan’ın İttifak devletleri yanında savaşa girmesiyle Karaağaç tekrar Bulgaristan’a verildi. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Karaağaç önce Fransızlar, sonra da Yunanlar tarafından işgal edildi. Kurtuluş Savaşı sonrasında 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Mütarekesi’nde Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye bırakılması kabul edilirken -olası karışıklıkları önlemek için- Karaağaç dâhil, Meriç’in sağ kıyısı Müttefiklerce işgal edildi. (Tuna, s. 82-84)
Lozan Konferansı öncesinde Lord Curzon’un hazırladığı muhtıraya göre Karaağaç, Türkiye sınırları dışında bırakılıyordu.
Lozan Konferansı’nın 22 Kasım 1922 tarihli oturumda Doğu Trakya sınırı kapsamında Karaağaç da görüşüldü. İsmet Paşa, 1913 tarihli İstanbul Antlaşması’na göre Karaağaç’ın Türk toprağı olduğunu ve Edirne’nin -Karaağaç’ı da kapsayacak şekilde- Türkiye’ye verilmesini savundu. Karaağaç’ın Türkiye’ye verilmesine karşı çıkan Lord Curzon, Türkiye’nin 1915 yılında Karaağaç’ı Bulgaristan’a verdiğini, Bulgaristan’ın da Neuilly Antlaşması ile buradaki haklarını Müttefiklere devrettiğini, bunun ardından Karaağaç’ın Sevr Antlaşması ile Yunanistan’a verildiğini hatırlattı.
31 Ocak 1923 tarihli Müttefiklerin Lozan Barış Antlaşması tasarısına göre Karaağaç kasabası ve garı Yunanistan’a bırakılıyordu. Bu tasarıya karşı 4 Şubat 1923’te Müttefiklere yanıt veren İsmet Paşa, -barış antlaşmasının imzalanabilmesi için- Karaağaç konusunda fedakârlık yapacaklarını bildirdi. Rauf Bey’in, 4 Mart 1923’te Meclis’te yaptığı konuşmada belirttiği şekliyle “Bakanlar Kurulu, oybirliğiyle Karaağaç’ın bir savaş nedeni olmasını kabul etmemişti.” Türkiye, çok zor elde edilen barışı Karaağaç için tehlikeye atmak istemiyordu. Ancak Türkiye, diğer bazı önemli konular nedeniyle bu barış taslağını reddedince konferans kesintiye uğradı.
Lozan Konferansı’nın ikinci dönemi başlarken Karaağaç kaybedilmiş görünüyordu. Ancak Türkiye’nin Lozan’ın ikinci döneminde Yunanistan’dan “savaş tazminatı” alma konusunda kararlılığını sürdürmesi üzerine, Yunanistan, savaş tazminatına karşılık Karaağaç’ı Türkiye’ye vermek zorunda kalacaktı.
TÜRKİYE’NİN STRATEJİSİ
Türkiye, önce Karaağaç’a karşın tazminattan vazgeçmeyeceğini bildirdi. Çünkü Türkiye, “tazminattan vazgeçmeyi”, önemli konuları kendi lehine çözmek için bir koz olarak kullanmak istiyordu. Atatürk, 27 Mayıs 1923’te İsmet Paşa’ya gönderdiği telgrafta bu konudaki stratejiyi şöyle açıklıyordu: “Onarımla ilgili tazminat meselesinde fedakârlık, askıda kalan önemli meselelerin lehimize sonuçlandırılması karşılığında yapılmalıdır. Duyunu Umumiye faizleri, düşman işgalindeki topraklarımızın boşaltılması, adli meselelerle ilgili formül ve şirketlere ödenecek tazminat meseleleri, (Yunanistan’dan istenen) tazminat meselesiyle birlikte ele alınmalıdır ve bu dört meselenin lehimize çözümü sağlandığı takdirde tazminat meselesinde fedakârlık yapılabilir.” (Şimşir, Lozan Telgrafları 1922- 1923, C. II, s. 361) Buna karşı İsmet Paşa da 29 Mayıs 1923’te Atatürk’e gönderdiği telgrafta, “Elbette Yunan tazminatını, askıda kalan bütün meselelerin çözümünde sürekli bir silah olarak kullanacağız” diyordu. (Şimşir, Lozan telgrafları 1922-1923, C. II, s. 367) Gerçekten de öyle oldu. Türkiye’nin Lozan’da Yunan tazminatından vazgeçmesi karşılığında elde ettiği asıl büyük kazanım, -Atatürk’ün deyişiyle- “askıda kalan önemli meselelerin lehimize sonuçlandırılması” oldu.
Sonuç olarak; Lozan’da Türkiye, Müttefiklere, 1. Dünya Savaşı ve sonrası için “işgal giderleri” adı altında yüklü bir savaş tazminatı ödemeyi reddetti. Böylece Türkiye, 1. Dünya Savaşı’nda yenildiği halde savaş tazminatı ödemeyen ülke olarak tarihe geçti. Bu nedenlerdir ki Lozan Konferansı’nın 13 Ocak 1923 tarihli oturumunda İngiliz temsilci Sir Horace Rumbold, Müttefiklerin işgal giderleri talebinin reddedilmesinin, 1. Dünya Savaşı’nın sonuçlarını yok saymak anlamına geldiğini söylemişti. (Lausanne Konferansı, 1922-1923, C. 2, s. 182) Rumbold, Lozan Konferansı’nın 31 Ocak 1923 tarihli toplantısında da Müttefiklerin, işgal giderlerinin ödenmesine ilişkin taleplerinden tamamen vazgeçerek Türkiye’ye büyük bir taviz verdiklerini belirtmişti. İsmet Paşa da, 23 Ağustos 1923’te Meclis’te yaptığı konuşmada Müttefiklere tazminat ödenmemesinin önemini “sizi temin ederim ki bu bir muvaffakiyettir” sözleriyle açıklamıştı. Bu nedenledir ki, Lozan, İngiliz çıkarlarına zarar verdiği gerekçesiyle İngiliz Parlamentosu’nda ağır eleştirilere uğradı. Örneğin İngiliz Başbakanı Stanley Baldwin, Lozan’da Türklerden tazminat alınamamasını çok ağır biçimde eleştirdi.
Lozan madde 59 ile Türkiye, Yunanistan’a “savaş suçunu” kabul ettirdi. Böylece Türk milli direnişinin ne kadar haklı ve meşru bir direniş olduğu tüm dünyaya gösterildi. Bu, her türlü maddi kazanımın üstünde bir kazançtır.
Müttefikler, Lozan’da Türkiye’den tazminat koparamadığı halde, Türkiye Yunanistan’dan hem Karaağaç’ı, hem savaş sırasında Yunanların el koyduğu gemileri geri aldı hem de savaş sırasında Türkiye’nin el koyduğu Yunan gemilerinin Türkiye’de kalmasını sağladı. (Karacan, s. 488) Ayrıca Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da Müttefik uyruklarına verilen zararların Yunanlar tarafından ödenmesini kabul ettirdi. Çok daha önemlisi, Türkiye Lozan’da Yunanistan’dan savaş tazminatı almaktan vazgeçerken “askıda kalan önemli konuların” Türkiye lehine çözülmesini sağladı.
“Savaş tazminatı” üzerinden Lozan’a saldırıp “İsmet İnönü Lozan’da milyonlarca altını Yunan’a bağışladı!” demek için ya kara cahil ya da bir Cumhuriyet düşmanı olmak gerekir.
KAYNAKÇA
Karacan, Ali Naci, Lozan, Haz. Hulüsi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009.
Lausanne Konferansı 1922-1923, Konferans Görüşmelerinin Tutanakları ve Belgeler, Çev. Seha L. Meray, 3 cilt, Büyükçekmece Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, 2013.
Şimşir, Bilal N, Lozan Günlüğü, 2. baskı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2012.
Şimşir, Bilal N, Lozan Telgrafları 1922-1923, C. I, II, TTK Yayınları, Ankara, 2019.
Tunay, Pınar, “Lozan Barış Antlaşması’nda Karaağaç ve Savaş Tazminatı”, 100. Yılında Lozan Barış Antlaşması, İBB Yayınları, İstanbul, 2023, s. 82-109.
Yazar: Sinan Meydan – Cumhuriyet Gazetesi – 20.09.2023