Sevgili Erdal İnönü’muz
Prof. Erdal İnönü, l977 yılında UNESCO Yürütme Kurulu’na aday gösterildiğinde, Türkiye son 11 yıldır Yönetim Kurulu üyeliğine seçilememişti. Mensubu olduğumuz Batı Grubu’ndan açıklanan adaylıkların sayısı, Yürütme Kurulu’nda bu gruba açılacak yer sayısını çok aşmıştı. Bizim aday olma niyetimizi duyan Yunanlılar da hemen bir aday göstermek suretiyle seçim yarışına katılmış, böylece rekabet edenler daha da çoğalmış, yarış iyice kızışmıştı.
Seçimler çok çekişmeli geçmiş, sonunda, adayımız Profesör Erdal İnönü, üstün niteliklerini, çok zengin akademik çalışmalarını göz önünde bulunduran ülkelerin büyük çoğunluğunun oylarını alarak Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmişti. Yunanlı aday ise seçilememişti. Türkiye’nin bu başarılı sonuca ulaşmasında, Erdal İnönü’nün seçimlerden önce Paris’e gelip, delegelerin neredeyse hepsiyle görüşmesi de önemli rol oynamıştı.
O dönemde görev yapan Yürütme Kurulu üyeleri arasında eski cumhurbaşkanı, eski bakanlar, daha sonra ülkesine başbakan olarak dönen bir profesör gibi ülkelerinin çok kaliteli, deneyimli kişileri vardı. Bilim, eğitim ve kültür alanlarında isim yapmış akademik ve siyasi kişilerden oluşan Yönetim Kurulu üyeleri ile iyi ilişkilerimizin, ülkemizin tanıtılmasında önemli rol oynayacak kararların alınmasında çok önemli rolü olmuştur.
Bu toplantılar genel olarak, Kurul üyelerinin belgeler üzerinde spontane biçimde görüş bildirmeleri şeklinde geçerdi. Erdal Bey’in konuşmaları kısa ve özlü olurdu. İlgi uyandırır, canlı ve verimli bir tartışmalara yol açardı. Örneğin, UNESCO/BM teknik yardımlarının etkinliği konusunda yaptığı bir konuşma, teknik yardımın felsefesi ve niteliği konusunda söyledikleri, hayli tartışmalardan sonra Kurul üyelerince benimsenmişti. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri temsil eden delegeler, kısa vadeli ve çok mali kaynak gerektirmeyen teknik yardımdan yanaydılar. Erdal Bey’e göre ise, teknik yardımın geniş kitleleri içermesi, yardım edilen kişiler tarafından benimsenmesi, yardımın kalıcı olması, gösterişten ibaret kalmaması önemli ve gerekliydi. Aynı zamanda yardım edilen hükümetlerin de gerekli önlemleri alıp kaynak ayırması, yardımın yararlı ve sürdürülebilir olması için şarttı. Daha sonra 1990’lı yılların ortalarında BM ve Uzmanlık Kuruluşlarının başlattığı ve günümüzde de kalkınma/gelişme konferanslarının ana konusu olan “sürdürülebilir kalkınma” modelinin çalışmalarının temel ilkelerini Prof. İnönü yıllarca önce UNESCO toplantılarında dile getirmişti.
Belgrad’da yapılan 21. UNESCO Genel Kurul toplantısı sırasında Erdal Bey ile yaşadığımız hoş bir anıyı da anlatmak isterim. Genel Kurul toplantısında, Yönetim Kurulu Program Komitesi ve Bilim Komitesi’nin yeni üyeleri ve başkanları da seçilecekti. Bilim Komitesi Başkanlığına aday göstermek için Erdal Bey’i binbir güçlükle ikna etmiştik. Mutlaka seçilmesi gerekti..
Komite Başkanlarını, UNESCO üyesi 160 ülkenin temsilcileri seçecek. Seçimlerden önce lobi çalışmaları çerçevesinde mutlaka heyet başkanlarını ikna etmek gerekiyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, merkezlerinden talimat almayıp, toplantı sırasında karar veriyorlar. Yoğun bir kulis faaliyet planı hazırlamışız. Yemekler düzenliyoruz, bölgelerinde önemli gördüğümüz ülkelerin heyet başkanlarını ve dost ülke temsilcilerini davet ediyoruz.
Sava nehri kenarında, Belgrad‘ın en güzel bir restoranında düzenlediğimiz yemeğe, Bakan düzeyinde olan Pakistan heyet başkanını bizzat gidip davet ediyorum. Bakan, büyük bir içtenlikle, “Benim oyum zaten Sayın İnönü’ye, benim yerime başka birini çağırın” dediyse de, ona da başkalarını ikna görevi düştüğü şeklindeki ısrarlarım sonucunda, yemeğe geliyor.
Yemekte ilk ikram çorba…O da ne???? Yugoslav garson servis sırasında dengesini kaybedip, çorbayı Pakistanlı bakan dostumuzun üstünden aşağı dökmez mi? Adamcağız “Eyvah, başka da elbisem yoktu, şimdi ne yapacağım” diye panik içinde konuşurken, yemek salonuna başka bir garson giriyor ve Pakistan Büyükelçiliği’nden telefon geldiğini söylüyor.(O sırada cep telefonu gibi iletişim imkânı da yok!) Erdal Bey hemen Pakistanlı dostumuza, “Ne çabuk duydular yahu”sunu patlatıyor.
O çaresiz durum, gergin hava hemen dağılıyor. Yemek çok samimi bir şekilde, neşe içinde bitiyor…
Bu donemde, dünya tarihinde bir ilk olarak UNESCO bir siyasi lideri Atatürk’ümüzün 100 doğum yıldönümü olan 1981 yılını “Atatürk Yılı” olarak ilan etmiş, dünya bu büyük lideri fikirlerini bir kez daha tanıma fırsatı doğmuştur. Kapadokya, İstanbul Zeyrek ve Haliç’in, Ayasofya’nın Dünya Kültür Mirası listesine alınması çalışmalarının başlaması, Türk Yunan Delegasyonları Başkanlarının ayda bir toplanıp iki ülke tarih kitaplarından birbirlerini suçlayıcı kavramların çıkarılması çalışmalarının yürütülmesi tarihi konularda uzlaşma sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak üzere komisyon kurulması, Nazım Hikmet’in şiirlerinin BM dillerine çevrilip Unesco yayınları arasına alınması hep ayni döneme rastlar.
Sumru Noyan
Emekli Büyükelçi