Türkiye ile ABD arasında Yardım Antlaşması imzalandı
Türkiye ile A.B.D. arasında 11 Temmuz 1947’de Truman doktrini çerçevesinde bir yardım anlaşması imzalandı. Bu, 19 Mart 1945’den o yana Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı Sovyet tehdidi karşısındaki yalnızlığının da sona ermesi anlamını geliyordu.
İkinci Dünya Savaşı boyunca Türkiye ve SSCB arasındaki ilişkilere hep güvensizlik duygusu ve tedirginlik hakim olmuştu. Savaşın erken günlerinde taraf değiştirip Mihver kampına katılırken Rusya’nın Almanya’dan boğazların kontrolü ile Kars ve Ardahan’ talep ettiğini Türkiye daha sonra Almanlardan öğrenmişti. İlerleyen aylarda yeniden Müttefik kampına döndükten sonra da aynı talepleri İngiltere ve A.B.D nezdinde ısrarla tekrarlamıştı. Diğer yandan SSCB de Türkiye’deki Turancıların faaliyetlerinden ve Türkiye’nin savaşa girmekte ayak diremesinden rahatsızdı. Savaş sonrasında San Francisco Konferansının hemen öncesinde Mart 1945’de, Sovyetlerin 1925 tarihli Türk-Sovyet dostluk anlaşmasını yenilemek istemediği bizzat Dışişleri Bakanı Molotov tarafından Türk Büyükelçisi Selim Sarper’e iletilmişti. Molotov, Sarper’le Haziran’da yaptığı ikinci görüşmede ise Kars ve Ardahan’ı Türkiye’ye bırakan 1921 tarihli sözleşme ile Montreux Anlaşması’nın yeniden ele alınmasını istemişti. Ankara, arazi terki ve boğazlarda üs gibi konuları hiçbir şekilde müzakere etmeyeceğini SSCB’nin yanı sıra İngiliz ve Amerikan Dışişleri’ne duyurmuştu.
Rus talepleri dünya basınında büyük yankı uyandırmışsa da A.B.D ve İngiltere yönetimleri için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. 1945 Nisan’ında Roosevelt ölmüş, Truman başkan olmuştu. Truman ve Churchill, bundan sonra yapılan Potsdam Konferansında SSCB’nin Montreux Anlaşmasını gözden geçirilmesi önerisine yakın durmuşlardı. Churchill, İngiltere’de yapılan 1945 Temmuz seçimlerini kaybederek görevini Clement Attlee’ye devredecekti.
Savaş bitmiş ama barışı koruyacak ve uluslararası güçler dengesinin işlevlerini yerine getirecek Birleşmiş Milletler mekanizmaları bir türlü oluşturulamamıştır. Eski müttefikleri Sovyet Rusya’nın Avrupa ülkelerinde komünist yönetimleri iktidara getirme eylemlerinden tedirgin olan Churchill, Avrupa kıtası boyunca “bir demir perdenin” inmekte olduğunu bildiren ünlü konuşmasını 5 Mart 1946’da yapar. Bu, “soğuk savaş”ın gelmekte olduğunun habercisidir. Bunu, Ağustos ayında SSCB’nin Ankara, Washington ve Londra Temsilcilikleri eliyle bu ülkelerin dışişleri bakanlıklarına verdiği nota izler. Notanın hedefinde yine Türkiye vardır: Türkiye Boğazları korumaya muktedir değildir; boğazlar üzerinde sadece Karadeniz devletleri söz sahibi olmalı ve güvenliği Rusya ve Türkiye tarafından ortaklaşa sağlanmalıdır. Türkiye notayı sert bir dille yanıtlar; Rusya 24-25 Eylül 1946 gecesi Türkiye’ye yeni bir nota daha verir. 9 Ekim 1946’da, nihayet ABD ve İngiltere ortak bir nota ile boğazların hâkimiyetinin Türkiye’de olduğunu Sovyetlere hatırlatacaktır. Uluslararası bir anlaşama olan Montreux Anlaşması’nın Türkiye ile Sovyetler arasında ikili bir müzakere süreciyle ele alınamayacağı ve boğazlara karşı olacak bir saldırının BM Güvenlik Konseyi’ne taşınacağı da duyurulur.
Müttefikler arasında savaş sonrasına ilişkin yapılan etki alanı paylaşımında İngiltere’nin payına Yunanistan ve Türkiye düşmüş; İngiltere’nin temel derdi ise Türkiye’nin güvenliğinden çok, Yunanistan’da komünist rejimin yerleşmesini engellemek olmuştu. 1947 yılına gelindiğinde, küresel gücünü zaten yitirmekte olan İngiltere, artık kendi halkını dahi dış yardım olmadan besleyemeyecek durumdadır. Şubat 1947’de ABD’ye peş peşe verdiği iki nota ile bundan böyle Yunanistan ve Türkiye’ye ilişkin yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini bildirir ve bu görevin ABD tarafından üstlenilmesini ister. Büyük Britanya İmparatorluğu çökmüştür.
ABD’nin Sovyet yayılmacılığını engellemek amacıyla önce Yunanistan ve Türkiye için böylece başlattığı yaklaşık 400 milyon dolarlık yardım projesi, büyüyerek ve yaygınlaşarak Truman Doktrini olarak ünlenir. Türkiye ile A.B.D. arasında 11 Temmuz 1947’de imzalanan yardım antlaşması, daha sonra imzalanacak olan bir dizi ikili antlaşmanın da temelini oluşturur. Truman Doktrini ve Marshall Planı girişimleri, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkileri derinden etkileyecek ve Sovyetler, Türkiye’yi Amerika’nın denetimine girmekle suçlayacaktı.